pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası

Transkript

pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası
Editörden
TEKSTİL İŞVEREN
374 - Mayıs 2011
Türkiye Tekstil Sanayii
İşverenleri Sendikası Adına
İmtiyaz Sahibi
HALİT NARİN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
AV. BAŞAR AY
Yayın Danışma Kurulu
SEVİL BURSA
TUĞRUL BORNOVALI
AV. SAMİM ERGENELİ
Basın Müşaviri
MİNE ŞENKUL ERGÜVEN
Yayın Kurulu
LERZAN ÖZTÜRK
AV. ÇİĞDEM SUBAŞI
AV. ÖMER EMRE KAYNAK
BORA KOCAMAN
CEREN ERMİŞ
MERVE ŞENEREN
İdari Merkezi
TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ
İŞVERENLERİ SENDİKASI
Metrocity A Ofis Blok
Büyükdere Cad. No: 171 K.19
34330 1. Levent-İstanbul
Tel: (0212) 344 07 77 (pbx)
Fax: (0212) 344 07 66-67
İnternet Adresi
www.tekstilisveren.org.tr
Ofset Hazırlık
DÜNYA YAYINCILIK A.Ş.
Tel: (0216) 681 18 39
Grafik Tasarım ve Uygulama
ALİ BAYRAM
Basıldığı Yer
DÜNYA YAYINCILIK A.Ş.
“Globus Dünya Basınevi”
100. Yıl Mah. 34440
Bağcılar-İstanbul
Tel: (0212) 629 08 08
Basıldığı Tarih: 6 Mayıs 2011
Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın
ISSN: 1307-6566
Tekstil İşveren Dergisi,
Türkiye Tekstil Sanayii
İşverenleri Sendikası
tarafından aylık olarak
yayınlanır. Kaynak gösterilmek
suretiyle alıntı yapılabilir.
Dergide bulunan imzalı
yazıların sorumluluğu
yazarlara aittir.
SEÇİMDEN SONRAKİ İLK İŞ
Türkiye, yeniden seçim havasına girdi.
Meydanların dili sertleşiyor, liderler arasında zaman zaman gergin tartışmalar
yaşanıyor. Tabii bir yandan da “Bugün seçim olsa oyunuzu kime verirsiniz” şeklindeki sorulara cevap bulmaya çalışan
seçim anketleri de çoktan başladı bile.
12 Haziran'a kadar üslup daha da sertleşir mi, bilinmez ama Türkiye'nin seçimler nedeniyle kritik bir süreçten geçtiği kesin. Her seçim döneminde olduğu
gibi 'ekonomik gündem' neredeyse sıfırlandı. Gündemi daha çok liderlerin her
gün çıktıkları miting meydanlarında yaptıkları vaatler belirliyor. Ancak yapılan vaatlere ve parti programlarına bakılırsa 12
Haziran'daki seçime, geçmiş dönemlere göre çok belirgin bir farkla gidiyoruz.
En önemli fark da üç büyük siyasi partinin seçim beyannamesine 2023 gibi
‘uzak’ bir geleceğe hedefler koyması. Bu
durum ‘günübirlik’ bakıştan kurtulma
adına olumlu bulunuyor. Ayrıca partilerin sorunlar ve çözümleri konusunda giderek ortak bir noktaya doğru ilerledikleri görülüyor.
Seçim beyannamelerinde göze çarpan bir
diğer ortak nokta ise yeni bir Anayasa
sözü. Kimi partiler bunu ‘seçimden sonraki ilk iş’, kimi partiler de ‘demokratikleşmenin ilk hamlesi’ olarak programına yazmış. Detaylarını sayfalarımızda
bulacağınız parti programlarındaki vaatler şüphesiz yeni Anayasa ile sınırlı değil. Verilen vaatler arasında neler yok ki?
İstanbul'a iki yeni kent, yüzer köprü
öneren de, İzmir'i Tayland yapma vaadinde bulunan da var. Tabii ‘çılgın proje’
Kanalistanbul'u da unutmamak lazım...
çilerle öğle yemeği yiyor, ardından da vaatlerini sıralıyor. "Bursa'nın tekstilde
geri kaldığını, hak ettiği noktaya ulaştıracağını" söyleyen de var, "Diyarbakır'ı
tekstil üssü yapacağım" diyen de...
Bu seçimde dikkat çeken bir diğer nokta ise adaylarla ilgili. Partilerin aday
tercihlerinde büyük değişim yaşanıyor.
Oda ve borsa başkanlarından sanayicilere, eski bürokratlardan sanatçılara ve
partiler arasında polemiğe neden olanlara kadar birçok ismi aday listelerinde
görmek mümkün. Seçim maratonuna
katılan isimler arasında tekstil ve hazır
giyim dünyasının yakından tanıdığı adaylar da var. Domino Tekstil’in kurucusu
Umut Oran, Sesli Battaniyeleri’nin sahibi Hazim Sesli ve Ormo Yün’ün İnsan Kaynakları Müdürü Ahmet Aydın Akyol bu
isimlerden birkaçı. Yine işletmelerle bugüne kadar hep pazarlık masasında buluşan Salim Uslu, Süleyman Çelebi ve
Bircan Akyıldız gibi sendikacılar da liste başı. Üç sendikanın başkanı da üç ayrı
partiden aday.
Görüldüğü gibi geçmiş dönemlere göre
daha renkli bir seçim yaşanacağının
işareti ta baştan verildi. Adaylar renkli,
parti programları renkli. Bakalım 13
Haziran sabahı sandıktan hangi renk
çıkacak? Hangi vaat, ne kadar gerçeğe
dönüşecek?
En büyük vaat de yoksullar için. Kimi yoksullara aylık 600 lira maaş bağlayacak,
kimi asgari ücreti 825 liraya çıkartacak.
Emeklilere kışa hazırlık yardımı, kamu
çalışanlarına tatil yardımı da yeni vaatler arasında yer alıyor.
Vaatler parti programlarında açıklananlarla da sınırlı değil. Vekil adayları da
seçime girdikleri illerle ilgili sözler veriyor. Bulundukları kentlerdeki tekstil işletmelerini ziyaret eden adaylar önce iş-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
1
İçindekiler
04
08
GÜNCEL
GÜNCEL
Tezgâhların sesini yeniden
yükselten karara teşekkür
Giyim ve ayakkabı harcamaları Türk
ekonomisinin büyüme hızını 5.2 puan aştı
16
19
20
Çiftçi pamuktan kazandı
üretimde yüzde 30 artış bekleniyor
Altınyıldız'ın fabrikası
'İstWest' oluyor
15 yıl sigortalı olana
kıdem tazminatı
GÜNCEL
ÜYELERİMİZDEN
VERGİ DÜNYASI
10
KAPAK
Demokrasi şöleni başladı,
gözler ‘ekonomik’
vaatlerde
28
AYIN KONUSU
22
EKONOMİK DİYALOG
Düşük faiz, düşük enflasyon
Sayı: 374 - Mayıs 2011
2
Tekstilde ‘nano-değişim’
yaşanıyor
34
24
TEKSTİLİN KALELERİ
Tekstilin başkenti Bursa
ihracatta devleşiyor
PARANIN MERKEZİNDEN
Vadeli döviz işlemleri
26
38
42
Ankette başka sandıkta başka
Şardonlamadan olmaz!
Suyun sağladığı güç:
Hidroelektrik
YORUM
TEKNO-TEKSTİL
ENERJİ
49
MODA
Faruk Saraç'tan
'Padişahın Esvabı'
50
TASARIM DÜNYASI
Gizemli Galata’da festival
coşkusu yaşandı
52
KÜLTÜR
SANAT
56
GEZİ
58
MEDYADAN
YANSIMALAR
63
İNGİLİZCE
ÖZET
Sayı: 374 - Mayıs 2011
3
Güncel
TEZGÂHLARIN SESİNİ YENİDEN
YÜKSELTEN KARARA TEŞEKKÜR
Sendikamız Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin başkanlığındaki işveren, işçi ve makine
üreticilerinden oluşan bir heyet, tekstil ve hazır giyim ürünlerine getirilen ek gümrük
vergisi nedeniyle Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’a teşekkür ziyaretinde bulundu.
İthal tekstil ve hazır giyim ürünlerine getirilen ek vergi nedeniyle Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası önderliğindeki sektör temsilcileri, hükümete teşekkür ziyaretinde bulundu.
Heyette çeşitli işveren temsilcileri ile işçi sendikalarının yöneticileri de yer aldı.
Sendikamızın öncülüğünde, Türk tekstil sektörünün üreticileri tarafından başlatılan ve uzun
bir inceleme sürecinin sonunda Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu’nun 2011/1476
Sayılı İthalat Rejimi Kararına Ek Kararı, 24 Mart 2011 tarihinde yürürlüğe girdi. Böylece yerli tekstil ve hazır giyim üreticilerinin ithal ürünlere karşı uğradığı haksız rekabetin önüne geçmek için getirilen vergi, dokuma kumaşta yüzde 11-20, örme ve dokuma konfeksiyon ürünlerinde ise yüzde 17-30 aralığında olması kararlaştırıldı. Alınan bu karar üzerine Türk tekstil sektörü adına, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin başkanlığındaki bir heyet, 6 Nisan 2011 Çarşamba günü, Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’a bir teşekkür ziyaretinde bulundu. Tekstil sektörünün öncü isimlerinden oluşan heyette Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası II. Başkanı Yakup Güngör, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası II. Başkanı Ahmet Hamdi Topbaş, Euratex
Başkan Yardımcısı ve Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Başer, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Genel Sekreteri Başar Ay’ın yanı sıra Akdeniz Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Kıvanç,
Tekstil Makine ve Aksesuar Sanayicileri Derneği (TEMSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Nalbant, Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Kemal Karaküçük, Kahramanmaraş
Ticaret ve Sanayi Odası Üyesi Ahmet Öksüz, milletvekili aday adaylığı için Kahramanmaraş
Sayı: 374 - Mayıs 2011
4
Ticaret Borsası Başkanlığı’ndan istifa eden
Mahmut Arıkan da yer aldı. Ziyarette işçi sendikalarını ise Türk-İş’e bağlı TEKSİF Sendikası Genel Başkanı Nazmi Irgat, Hak-İş’e
bağlı Öz İplik-İş Sendikası Genel Başkanı Murat İnanç ve DİSK’e bağlı Tekstil İşçileri Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Muzaffer Subaşı temsil etti.
Dış Ticaret Müsteşarlığı’nda (DTM) gerçekleşen görüşmede sendikamız Yönetim
Kurulu Başkanı Halit Narin, Türk tekstil ve
hazır giyim sektörü adına ithalat korunma
önlemlerine ilişkin çıkarılan tebliğlerden dolayı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Bakan
Çağlayan ve diğer yetkililere teşekkür etti.
Son 5-6 yıldır yapılan ucuz ithalat nedeniyle birçok tekstilcinin fabrikalarını kapatmak
zorunda kaldığını, ithalatçıların ise ceplerinin dolduğunu ve 'çuval gibi' olduğunu söyledi. Narin, sanayicilerin yaptığı her şeyin göz
önünde olduğunu, ithalat yapan firmaların
kazançlarıyla alakalı da bir çalışma yapılması gerektiğini savundu. Alınan önlemlerin ardından şimdi yeni yeni iş yerlerinin tekrar açılmaya çalışıldığını kaydeden Narin,
“Çuval mı, paket mi, torba mı, diye bir şey
yaptık ya, o çok güzel oldu hakikaten. Türkiye Cumhuriyeti'nde hiçbir hükümetin yapmadığı bir iş oldu bu iş. Şimdi fabrikalarını
tamamen kapatan sanayiciler için de bir şey
yapmak lazım. Sosyal dengeyi kurmak
mecburiyetindeysen, bu sosyal dengenin
içinde biz de varız” diye konuştu. Narin, çıkarılan tebliğ sonucunda sektörde 500 binden fazla kişiye istihdam sağlanacağını da
ifade etti.
la büyüyen dünya üzerinde bir ülke de yoktur” dedi. Çağlayan, kendisinin de eski bir sanayici olduğunu, hem işçi hem de patronluk yapmış bir kişi olduğunu belirtirken, “Bizim hükümet olarak sorumluluğumuz hem mevcut fabrikalarımızın üretimini artırmak hem de yeni
yatırım ve istihdam alanları yaratmaktır” diye konuştu.
Zafer Çağlayan, şunları söyledi: “Ben ithalata değil, ihracata odaklanma görevi kanunen verilmiş bir insanım. Evet, ithalat da ihracat da bana bağlı. Benim kanuni görevlerim var. En başında Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) kurucusu bir ülkeyiz. Küresel krizin ardından 2009 yılında dünyada ciddi bir korumacılık akımı gelişti. Bütün ülkeler haklı, haksız ciddi manada korumacılık önlemleri almaya başladılar. Bu konuda DTÖ'nün kuralları çok nettir. Böyle bir or-
Çağlayan: İmzalamasaydım
hainlik etmiş olurdum
Tebliğin çıkarılması için hem Sanayi Bakanlığı döneminde hem de Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanlığı döneminde büyük
emeği bulunun Zafer Çağlayan ise konuşmasında tekstil sektörünün haksız rekabetle
karşı karşıya olduğunu belirtti. Çağlayan,
hem ihracat hem de ithalattan sorumlu bir
bakan olduğunu, fakat ithalata değil, ihracata
odaklanma görevi bulunduğunu belirtirken, “Bu noktada ithalatla gelişen, ithalat-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
5
Güncel
tamda bir bakan olarak başkalarının baktığı gibi sadece ağaçlara bakamam, ben ormana bakmak zorundayım. Benim görevim, Türkiye'nin dış ticaretini yapmak. Dış Ticaret Müsteşarlığı olarak biz, 300 milyar dolarlık bir şirketin yöneticisiyiz. Bu şirketin menfaatlerini korumak
ve kollamak benim birinci görevim. Sizin taleplerinizi inceledik ve ithalatta korunma önlemlerine ilişkin tebliğleri imzaladık. İmzalamasaydım kendi ülkem adına hainlik yapmış olurdum.”
Tekstil-konfeksiyon sektörünün ihracatının her geçen yıl arttığını anlatan Zafer Çağlayan, 2002
yılında Türkiye'nin toplam 36 milyar dolarlık ihracatı bulunduğunu, bugün ise sadece tekstil-konfeksiyon ile otomotiv sektörünün toplam ihracatının söz konusu rakamdan fazlasını yaptığını söyledi. Çağlayan, “Tekstil-konfeksiyon bizim gözbebeğimiz bir sektör. Bu çerçevede gelen başvuruları değerlendirdik ve sektörün haksız bir rekabetle karşı karşıya kaldığını gördük. Bizim başka ülkelerin işçilerinin istihdamını garanti altına almak gibi bir görevimiz olamaz. Bu noktada ithalatla gelişen, ithalatla büyüyen dünya üzerinde bir ülke de yoktur” dedi. Bazı ülkelerin ucuz işçilikle yaptığı tekstil üretimi nedeniyle Türk tekstil-konfeksiyon sektörünün zor durumda kaldığına da işaret eden Çağlayan, köle maaşı 100 dolara işçi çalıştıran ülkelerle rekabet edilemeyeceğini kaydetti. Çağlayan, “Böyle bir şeyi kabul edebilir miyiz, vicdanımız elverir mi? Bizim derdimiz, işverenimizin de işçimizin de köylümüzün de refah seviyesini yükseltmektir” diye konuştu.
Öz İplik-İş Sendikası Genel Başkanı Murat İnanç ise yaptığı açıklamada, “Üretim yelpazesinde
kapanan işletmeler ülke için kayıptır. İşletmenin olmadığı yerde işçilerin de varlığından söz
edemediğimize göre, ortak akılla doğru çözümlerin bulunmasının en sağlıklı çözüm olduğunu
düşünüyoruz" dedi.
Ek vergi süreci nasıl gelişti?
13 Ocak 2011 tarihinde, sendikamız öncülüğünde yerli tekstil üreticilerinin yaptığı başvuru sonrasında Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından 2011/1 ve 2011/2 numaralı iki tebliğ yayınlandı.
Tebliğ, tekstil sektöründe "koruma önlemleri soruşturması" açılmasını, bu süreçte kumaş
ithalatına en az yüzde 30, hazır giyimde ise en az yüzde 40'a varan oranlarda ek vergi uygu-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
6
lanmasını öngörüyordu. Yayınlanan tebliğ
üzerine Uzakdoğu’dan ithalat yapan kumaş
ve hazır giyim toptancıları ile perakendecileri, maliyetlerin artıracağı, bunun da fiyatlara yansıyacağı ve pazarı daraltacağı düşüncesiyle tebliğe karşı çıktılar. Bunun üzerine DTM, tarafları dinleme karar aldı. Tarafları dinleme sonrasında, 24 Mart 2011 tarihinde Bakanlar Kurulu yeni oranlar belirleyerek kararı onayladı. Dokuma kumaşta
yüzde 11-20, örme ve dokuma konfeksiyon
ürünlerinde ise yüzde 17-30 aralığında olması kararlaştırılan ek vergiler 21 Temmuz
2011 tarihinde uygulamaya girecek.
EK GÜMRÜK VERGİSİ TEKSTİLDE ÇARKLARI ŞİMDİDEN HIZLANDIRDI
Sendikamızın yıllardır dile getirdiği
haksız ithalata, DTM'nin ek vergi tebliği ile
‘dur’ denilmesi sektörü memnun etti. Ek
gümrük vergisi uygulanmasına karar vermesiyle konfeksiyon atölyelerinde, dokuma sektöründe üretim kapasiteleri artırılmaya başlanırken, yeni yatırımların da
yolu açıldı. Yeni yatırım konusunda ilk adım
ise tekstilin duayeni Halit Narin’den geldi.
Sendikamız Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin, yeni yatırım kararı aldı. Bu konuda
bir açıklama yapan Halit Narin, “Sendikamız tarafından başlatılan bu çalışmanın Bakanlar Kurulu Kararı olarak yayımlanmasından büyük bir mutluluk duyuyoruz. Bu
kararın çıkışında Devlet Bakanımız Sayın
Zafer Çağlayan’ın ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın çok büyük katkıları oldu. Bu karara herkesin bir teşekkür borcu var. Türkiye’nin ve Türk sanayicisinin menfaatine yönelik olarak alınan mevcut karar, yerli
üretimin canlanmasını sağlayacak. Bir sanayici olarak Çerkezköy’deki fabrikamıza
yeni dokuma yatırımı yapma kararı aldık.
Karar, beni yatırım yapmaya teşvik etti. Bu
karar ile Türkiye’de tezgâhların sesi yeniden yükselmeye başlayacak” dedi.
İthalata getirilen ek vergi kararının
sektörde etkilerinin görülmeye başladığını belirten İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Yönetim
Kurulu Başkanı İsmail Gülle ise dışardan,
özellikle Bangladeş ve diğer ülkelerden ithalat yapan perakende firmalarının siparişlerinin bir kısmını yerli piyasaya, iç piyasaya çevirdiğini söyledi.
İsmail Gülle, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Şu anda atölyelerde ciddi bir yoğunluk söz konusu. Umarım bu geçiş döneminden sonra malı diken atölyelerdeki
kapasite artırımları ve yeni atölyelerle bu aşılacak. Yasa, daha tam uygulamaya geçmeden etkilerini görmeye başladık. Bunun
hem istihdamda etkisi görülmeye başlandı, atölyelerde ciddi şekilde personel alımı
söz konusu hem de kapasite artırımında...
Diğer yandan kumaşta da yeni yatırımlar
ve kapasite artırımları söz konusu. Pek çok
firma yeni yatırımlara giriyor. Mevcut firmalarda büyüme var. Orta ve büyük üreticiler diyebiliriz... Makine üreticileri, özellikle dokuma makinelerinde önemli miktarda sipariş aldıklarını ve siparişlerde 6 aylık doluluğa ulaştıklarını söylediler. Bu, bizim için yeni yatırım, istihdam artışı, üretim artışı demek. Demek ki bu, doğru yapılan bir hamle. Hatta büyük bir firmamız,
tezgâhlarını Hindistan ve Çin'e sattı. 5 yıl
önce 250 adet tezgâhını satmıştı. Bugün bu
vergiler uygulanmaya başlasın, 'tekrar yeniden yatırım yaparım' diye iddialılar. Yani
konu, içerde ciddi bir yatırım etkisi başlattı.
Bu, tekstilin eğilmiş başını biraz daha düzeltti. Daha üretici bazında, biraz daha insanların özgüveni ve geleceğe bakış açısında
olumlu sinerji yarattı.”
Tekstilde üretimin Doğu'dan Türkiye'ye kaymasına ilişkin de İsmail Gülle, krizden sonra Türkiye'ye ciddi bir dönüş olduğunu, Türkiye'nin hammaddedeki fiyat artışını iyi yönettiğini, çok fahiş fiyatlarla
bunu ürünlerine yansıtmadığını, karşılığını
sipariş olarak aldığını, aynı şeyi Çinliler ve
Hintlilerin yapmaması nedeniyle siparişlerin Türkiye'ye kaydığını ifade etti. Türkiye
ile aradaki maliyet farkları da kapandığı için
Türkiye'nin daha tercih edilir noktaya geldiğini vurgulayan Gülle, ülkede sipariş açısından oldukça etkili bir dönem yaşandığını söyledi. Türkiye'de kriz döneminden
önce kapasite kullanım oranının yüzde 6065 civarında olduğuna değinen Gülle, “Krizden sonra, 2010'da özellikle yüzde 85, hatta bazılarında yüzde 90'lara kadar çıktığını
söyleyebiliriz. Şu anda yüzde 85'lerde” dedi.
Öte yandan ek verginin perakendeciler
açısından bir maliyet unsuru olacağının altını çizen İsmail Gülle, “Bu ürünler dışardan
çok ucuza getiriliyor. Bunun üzerine eklenecek yüzde 10, 20, 25'lik vergiler, etiket fiyatını etkileyecek düzeyde olmayacaktır. Bir
şekilde perakendeciler bunu absorbe edeceklerdir, diye düşünüyorum” dedi. Gülle,
kumaşta ise maliyet artışı olmayacağını,
zaten yurtiçinden benzer fiyatlara buradan
ürün temin edilebileceğini söyledi.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
7
Güncel
GİYİM VE AYAKKABI HARCAMALARI TÜRK
EKONOMİSİNİN BÜYÜME HIZINI 5.2 PUAN AŞTI
Türkiye ekonomisi geçen yıl yüzde 8.9 büyüyerek
Avrupa’da liderliğe otururken, rakamlar tekstil ve hazır
giyim için de umutları artırdı. Büyümeye etkisi olan giyim
ve ayakkabı tüketim harcamaları, ekonomideki yüzde
8.9’luk büyümeyi 5.2 puan aşarak yüzde 14’e ulaştı.
Dünyayı saran küresel kriz nedeniyle 2009'u küçülerek kapatan Türkiye ekonomisi geçen yıl yüzde 8.9 büyüyerek hızlı bir şekilde ayağa kalktı. Büyümeye etkisi olan giyim ve ayakkabı tüketim
harcamaları ise 2010’da yüzde 14 artarak önümüzdeki dönem için umutları artırdı. Giyim ve ayakkabı harcamalarında cari fiyatlarla 2010’da yaşanan artış ise yüzde 18.1’e ulaştı. 2010 yılında cari fiyatlarla toplam giyim ve ayakkabı tüketimi 43.6 milyar lirayı buldu. Cari fiyatlarla giyim ve
ayakkabı tüketimi 2009’da ise 36.9 milyar lira düzeyindeydi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 31 Mart tarihinde açıklanan büyüme rakamları tekstil ve hazır giyim sektörü için de kötümserliğin bittiğini gösteren bir tablo oldu. TÜİK’e göre Türkiye 2010'un son çeyreğinde yüzde 9.2, yılın tamamında ise yüzde 8.9 büyüdü. Böylece Türkiye, 2010 büyümesiyle Avrupa'nın en hızlı büyüyen ekonomisi oldu. Türkiye dünyanın gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkelerini bünyesinde barındıran G-20 içinde ise en hızlı büyüyen üçüncü ekonomi unvanını elde etti. Büyümede G-20'nin lideri yüzde 10.3 ile Çin olurken, ikincilik koltuğunda
ise 9.2 ile Arjantin bulunuyor. TÜİK'in açıkladığı verilere göre milli gelir ilk kez 1 trilyon lirayı geçerek 1 trilyon 105 milyar lira olarak gerçekleşti. Açıklanan rakamlara göre kesintisiz 27 çeyrek büyümenin ardından 2008'in son çeyreğinde küresel krizin etkisiyle daralmaya geçen Türkiye ekonomisi, 2009'un üç çeyreğinde de küçülme göstermiş, yılın son çeyreğinden itibaren de
büyümeye geçmişti. 2009'un son çeyreğinde yüzde 5.9 büyüme gösteren ekonomi, 2010'nun ilk
çeyreğinde yüzde 12, ikinci çeyreğinde yüzde 10.3, üçüncü çeyreğinde yüzde 5.2, dördüncü çeyreğinde de yüzde 9.2 büyüdü. Böylece yılın tamamında büyüme oranı yüzde 8.9 olurken kesintisiz büyüme ise 15 aya ulaştı.
2009'da sektörel bazda sabit fiyatlarla en yüksek daralmanın gözlendiği inşaat sektörü,
Sayı: 374 - Mayıs 2011
8
Cari fiyatlarla giyim ve
ayakkabı harcamaları
(Bin TL)
Dönem
2009
2009-1
2009-2
2009-3
2009-4
2010
2010-1
2010-2
2010-3
2010-4
Harcama
36.995.705
8.716.111
9.304.188
9.979.066
8.996.339
43.653.218
9.968.313
11.653.534
11.706.654
10.324.718
Sabit fiyatlarla tüketim
harcamaları
(1998 fiyatlarıyla Bin TL)
Dönem
2009
2009-1
2009-2
2009-3
2009-4
2010
2010-1
2010-2
2010-3
2010-4
Harcama
4.073.329
1.187.324
945.578
1.047.113
893.315
4.646.123
1.244.330
1.134.849
1.263.793
1.003.151
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
(Milyon TL)
Dönem
2008 1. dönem
2008 2. dönem
2008 3. dönem
2008 4. dönem
2008 Yıllık
2009 1. dönem
2009 2. dönem
2009 3. dönem
2009 4. dönem
2009 Yıllık
2010 1. dönem
2010 2. dönem
2010 3. dönem
2010 4. dönem
2010 Yıllık
GSYH
215.846
239.244
262.905
232.149
950.144
207.926
228.572
261.710
254.350
952.559
241.578
267.528
297.701
298.294
1.105.101
Gelişme
hızı (%)
7.3
2.8
1.2
-6.2
1.1
-14.7
-7.8
-2.8
5.9
-4.8
12.0
10.3
5.2
9.2
8.9
2010'da baz etkisinin de etkisiyle yüzde 17.1
büyüme gösterdi. İlk sırayı alan inşaat sektörünü, yüzde 14.2 ile balıkçılık, yüzde 13.6 ile
büyük bölümünü tekstilin oluşturduğu imalat sanayi, yüzde 13.3 ile toptan ve perakende ticaret izledi. 2010'da dolaylı ölçülen mali aracılık hizmetleri yüzde 13, vergi-sübvansiyon yüzde 12.9, ulaştırma, depolama ve haberleşme sektörü yüzde 10.5 büyüdü. 2010'da
daralma gösteren sektör olmadı. Ancak en
küçük büyüme yüzde 0.3 ile oteller ve lokantalarda gözlendi.
2010’da toplam tüketim harcamaları yüzde 6.6
Kişi Başına
Milli Gelir
Yıllar
Gelir ($)
1998
3.224
1999
2.914
2000
3.095
2001
2.160
2002
3.517
2003
4.548
2004
5.802
2005
7.056
2006
7.643
2007
9.221
2008
10.285
2009
8.456
2010
10.079
Sektörler İtibariyle Gelişim Hızları (%)
Sektör
Tarım
Balıkçılık
Madencilik
İmalat sanayi
Elektrik-gaz
İnşaat
Ticaret
Oteller-lokantalar
Ulaştırma-haberleşme
Mali kuruluşlar
Konut sahipliği
Gayrimenkul kiralama
Eğitim
Sağlık işleri ve sos. hizm.
Eviçi pers. çalş. hanehalkları
Dolaylı ölçülen mali ara. hizm.
Vergi sübvansiyonlar
GSYH (Alıcı fiyatları)
2008
4.6
-5.7
5.4
-0.1
3.7
-8.1
-1.5
-2.0
1,5
9.1
2.3
6.7
1.2
3.3
5.6
8.4
-0.6
0.7
artarken giyim ve ayakkabıdaki tüketim artışı yüzde 14 ile genel ortalamayı ikiye katladı. Geçtiğimiz yıl ayrıca özel sektörün yatırım harcamalarında da adeta patlama yaşandı. Özel sektörün tüketim harcamaları dördüncü çeyrekte yüzde 49.5, yılın tamamında ise yüzde 33.5 büyüme gösterdi.
TÜİK verilerine göre Türkiye'de geçen yıl kişi başına milli gelir ise
10 bin 79 dolar (15 bin 138 lira) olarak hesaplandı. 2009 yılında, kişi başına düşen milli gelir 8 bin 590 dolar düzeyindeydi. Küresel kriz
öncesi 2008 yılında rakam, 10 bin 440 dolar olarak belirlenmişti.
Geçen yıl gayri safi yurtiçi hasıla, cari fiyatlarla 735 milyar 828 milyon dolara (1 trilyon 105 milyar 101 milyon lira) yükseldi. Söz konusu rakam, 2009 yılında 616.8 milyar dolar, 2008 yılında da 742.1
milyar dolar düzeyindeydi.
TÜİK ayrıca büyüme rakamlarını açıklarken, geriye dönük 7 çeyrek için revizyona da gitti. TÜİK'in daha önce açıkladığı 2009 ve 2010
büyüme rakamlarında yaptığı revizyona göre, 2009'un birinci döneminde yüzde 14.6 olarak açıklanan büyüme hızındaki daralma,
yüzde 14.7'ye, ikinci dönemdeki daralma 7.6'dan yüzde 7.8'e, üçüncü dönemdeki daralma da yüzde 2.7'den yüzde 2.8'e çekildi. 2009'un
son çeyreğine ilişkin yüzde 6 olarak açıklanan büyüme hızı da yüzde 5.9'a indirildi. Bu çerçevede, 2009'da ekonomideki yıllık daralma yüzde 4.7'den yüzde 4.8'e çıktı. 2010 yılı birinci çeyrekte yüzde
11.8 olarak açıklanan büyüme hızı yüzde 12'ye, ikinci çeyrek büyüme oranı yüzde 10.2'den yüzde 10.3'e çıkarıldı. 2010'un üçüncü
çeyrek büyüme oranı yüzde 5.5'ten yüzde 5.2'ye düşürüldü.
2009
3.7
-0.3
-6.7
-7.0
-3.4
-16.1
-10.2
3.7
-7.0
8.5
2.9
4.5
2.0
3.2
2.3
9.7
-8.1
-4.7
2010
1.2
14.2
4.7
13.6
7.3
17.1
13.3
0.3
10.5
7.2
1.9
7.6
0.6
1.1
5.4
13.0
12.9
8.9
AB
Ülkelerinde
Büyüme
Hızları
(2010 %)
Ülke
Büyüme
Türkiye
8.9
İsveç
7.2
Estonya
6.6
Finlandiya
5.0
Litvanya
4.6
Almanya
4.0
Polonya
3.9
Letonya
3.7
Slovakya
3.4
Çek Cum.
2.9
Danimarka 2.7
Avusturya
2.7
Macaristan 2.4
Hollanda
2.4
Rum Kesimi 2.2
Bulgaristan 2.1
Slovanya
1.9
Belçika
1.8
İngiltere
1.5
Fransa
1.5
İtalya
1.3
Portekiz
1.2
İspanya
0.6
İrlanda
Lüksemburg
Malta
Yunanistan -6.6
Romanya
-0.6
Sayı: 374 - Mayıs 2011
9
Kapak
DEMOKRASİ ŞÖLENİ BAŞLADI,
GÖZLER ‘EKONOMİK’ VAATLERDE
Türkiye 12 Haziran'da yeniden sandık başına gidiyor. Her seçim döneminde olduğu gibi
ekonomi yerine gündemi yine siyaset belirliyor. Siyasi tartışmaların odağında ise liderlerin
miting meydanlarında yaptıkları vaatler var.
Türkiye, demokrasinin vazgeçilmezi olan yeni bir seçim sürecine daha girdi. Her seçim döneminde
olduğu gibi ekonomik gündem yine ikinci plana itildi. Gündemi ise liderlerin her gün çıktıkları miting meydanlarında yaptıkları vaatler belirliyor. 12 Haziran öncesi CHP "Her aileye en az 600 TL",
"Her doğan çocuğa yarım altın" sözü verirken AK Parti ise "Her öğrenciye tablet kitap", "Her öğrenciye doğrudan harçlık" vaadiyle seçmen kapmaya çalışıyor. Seçim meydanlarında yaşanan
tartışmaların ağırlığını da bu vaatlerin maliyeti oluşturuyor. İktidar, muhalefetin vaatlerini ‘umut
tacirliği’ olarak nitelerken, muhalefet de her fırsatta kaynağın kendileri olduğunu dile getiriyor.
Tartışmanın odağındaki “Vaatlerin kaynağı nerede” sorusuna CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Eğer hamarat bir kadın varsa az malzemeyle olağanüstü güzel yemekler yapar. Ama
bunların elinde malzeme çok, hamarat değiller, yaptıklarını da berbat ediyorlar” sözleriyle ya-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
10
nıt verirken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
ise Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik olarak şu ilginç çıkışı yaptı: “Zaten o göreve de kaynak yaparak geldin.”
Yaşanan bu vaat savaşı ve söz düelloları şüphesiz 12 Haziran sabahı sona erecek. Seçmenin, verilen sözlere itibar edip etmeyeceği de yine bu tarihte belli olacak. Vaatlerin ne
kadarının gerçeğe dönüşeceğini şimdiden
kestirmek zor. Ancak parti programlarına ve
verilen vaatlere bakılırsa seçmen hangi partiye oy verirse versin yaşadı!
Verilen vaatlerde neler yok ki? İstanbul'a iki
yeni kent, yüzer köprü öneren de var, İzmir'i
Tayland yapma vaadinde bulunan da. En büyük vaat de yoksullar için. Kimi yoksullara aylık 600 lira maaş bağlayacak, kimi asgari ücreti 825'e çıkartacak. Emeklilere kışa hazırlık yardımı, kamu çalışanlarına tatil yardımı da
yeni vaatler arasında yer alıyor. Tüm partilerin vaatlerinde Anayasa değişikliği öncelikler
arasında yer alırken, vizyon olarak odaklandıkları ortak tarih ise Cumhuriyet’in 100. Yılı
olan 2023… Partilerin seçim programlarından bazı vaatler şöyle:
AK Parti’de hedef 2023
Öncelik Anayasa: Parti programını 2023 yılına odaklayan AK Parti’nin en önemli ve bir
numaralı projesi yeni Anayasa olacak. 12
Haziran seçimlerinden hemen sonra yeni
Anayasa çalışmaları başlayacak. Yeni Anayasa demokratik bir şekilde hazırlanacak,
TBMM'de oluşturulacak. Yeterince kısa, öz,
insan odaklı ve özgürlükçü olacak. Siyasi
partiler yasası, seçim yasası yeniden ele alınacak.
Açılım sürecek: Kürt meselesi tamamen özgürlükler ve demokrasi içinde çözülecek.
Pranga olan bu sorun tarihe havale edilecek.
Yargı hızlanacak: Sözde üstünlerin hukukundan, hukukun üstünlüğüne geçilecek.
Yargılamalar daha hızlı ve adil olacak. İstinaf
mahkemeleri faaliyete geçecek. Hakîm, savcı sayısı artırılacak.
Milli gelirde hedef 25 bin dolar: Ekonomide disiplin tavizsiz sürecek. GSYH 2015 yılında 1 trilyon 765 milyar dolara, 2019'da 1
trilyon 486 milyar dolara, 2023'te 2 trilyon
64 milyar dolara ulaşacak. Kişi başına gelir 2019 yılında 18 bin, 2023 yılında 25 bin 76
dolara çıkartılacak. İhracat 2023'te 500
milyar dolara yükselecek.
İşsizlikte yüzde 5 sözü: İşsizlik oranı 2023 yılında yüzde 5'e inecek. Meslek danışmanlık
programı başlayacak. İş Kur'a kayıtlı herkes
için mesleğe yönlendirme için bir danışman
verilecek. Tarım dışı istihdam 0.52'den 0.62'ye
yükselecek. Aktif işgücü piyasaları kapsamında nitelik artırmak için işgücü kurslarından her yıl
400 bin işsize iş bulunacak.
10 yeni marka: AK Parti’nin programına göre yerli üretim ve teknolojisini yüzde 50'ye çıkaran Türkiye 2023'te uydularını, savaş tüfeğini, topunu üreten bir ülke olacak. İhracat 2023'te 500 milyar
dolara çıkacak. 50 bin olan ihracatçı sayısı 100 bine çıkacak. Dünyaca tanınan en az 10 marka çıkarılacak.
5 bin km yeni otoyol: Türkiye'nin en az 16 noktasında büyük ölçekli lojistik merkezleri kurulacak. Bölünmüş yollar 2019'da 31 bin km'ye, 2023'te 36 bin 500 km'ye çıkarılacak. 2023'e kadar
5 bin km yeni otoyol yapılacak. Hava yollarının 165 milyon yolcu kapasitesi yıllık 400 milyon yolcuya ulaşacak.
YÖK'ün yapısı değişecek: Okul öncesi eğitim zorunlu olacak. Öğretim üyesi sayısı 80 bine çıkacak. YÖK'ün yapısı değişecek. YÖK sadece koordinasyonu sağlayan, belli alanlarda akreditasyonu
sağlayan kurum haline gelecek. 2023 yılında birçok ülkede Türk üniversitesi açılacak. Meslek liselerinin oranı yüzde 65'e indirilecek.
Dev şehir hastaneleri kurulacak: Kamu özel ortaklığı modeli ile sağlık birimleri ve büyük rekreasyon alanlarının bir arada bulunduğu dev şehir hastaneleri kurulacak. Türkiye genelinde kurulacak bu tür hastanelerin sayısı 27 olacak. Doktor sayısı 2023'e kadar aşamalı olarak iki katına çıkacak.
Yoksulluk yüzde 10’un altına inecek: Yoksulluk oranları yüzde 10'un altına inecek. 2015'e kadar 2 dolarla yaşamak zorunda kalan insan kalmayacak. Sosyal destek hizmetleri sağlık, istihdam, eğitim politikaları birbiri ile uyumlu olacak. Aile Sosyal Destek Programı ASDEP modeli ile
hane odaklı bir sisteme geçilecek.
100 bin lira taksitle konut: TOKİ ilk aşamada 50 bin, ikinci aşamada 50 bin olmak üzere toplam
100 bin adet konut yapılacak. Ayda 100 lira taksitle verilecek. 8.5 yılda 480 bin konut yapıldı. 12
yılda bunun üzerine 500 bin adet daha eklenecek. Yeni evli ya da evlenecek yoksul çiftler için, yuva
teşvik fonu başlatılacak. 25 yıla varan vadelerle peşinatsız ucuz konut verilecek.
İstanbul’a iki yeni şehir, Ankara’ya raylı sistemi: 3. Boğaz köprüsü tamamlanacak. Kıtaların altından iki tüp geçit açılacak. Raylı sistemin yanında lastikli sistem kurulacak. 235 km'lik raylı sistem 2023'e kadar iki katına çıkacak. İki kongre merkezi, eğlence parkı yeni müzeler inşa edilecek. Önü kesilen Galataport ve Haydarpaşa Port hayata geçecek. Ankara'da mevcut metro projeleri bitecek. Havaalanı ile merkez arasına raylı sistem kurulacak. Ulusal Tarihi Kent Merkezi
kentsel dönüşüm kapsamında tarihi bir bölge oluşturacak. Ankara'da medeniyetlerin sergileneceği bir müze kurulacak. Savunma sanayi üssü için potansiyeli artacak. İzmir'de kentsel dönüşüm projeleri ile kentsel planlamalar iyileştirilecek. Toplam 10 bin öğrenci kapasiteli kız ve
erkek yurtları yapılacak.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
11
Kapak
CHP’den demokrasi hamlesi
Öncelik yeni Anayasa: Hedeflerini 2023’e odaklayan CHP’nin de AK Parti gibi demokratikleşmede
ilk hamlesi yeni Anayasa olacak. Anayasa bir partinin mutfağında değil katılımcı bir şekilde hazırlanacak. Yeni Anayasa eşitlik, demokrasi, katılımcı, insan onurunu, alın terinin kutsallığını ve
kuvvetler ayrılığını gözetecek. TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. Maddesi değiştirilecek. Zorunlu askerlik önce 9, daha sonra aşamalı olarak 6 aya indirilecek. Bir defaya mahsus bedelli askerlik
kanunu çıkacak, gücü yetmeyenler için bedelsiz olacak.
Baraj yüzde 5’e inecek: Seçim barajı yüzde 5'e indirilecek. Demokratik seçim sistemi ve siyasal çoğulculuk sağlanacak. Propaganda yasakları kalkacak, seçilme yaşı 21'e inecek. İnsan Hakları Ulusal Denetim Kurumu kurulacak. Barışçı her tepki meşru sayılacak. Gözaltına alma ve tutuklamalarda keyfi uygulamalar önlenecek. Adalet Bakanı ve Müsteşarı HSYK'dan
çıkartılacak, özel yetkili mahkemeler kaldırılacak. Kadına yönelik şiddet 'ağır suç', cezası 'ağır
ceza' olacak.
Kürt sorunu çözülecek: Doğu ve Güneydoğu'da baskılara son verilecek, toplumsal barış sağlanacak. Kürt yurttaşların kimliklerini yaşamalarının önündeki engeller çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi ile aşılacak. Kurulacak komisyon ile faili meçhul cinayetler aydınlatılacak. Talep eden
yurttaşlara anadil öğretimi olanağı sunulacak. Diyarbakır Cezaevi toplumsal barış müzesi olacak. Alevi yurttaşların eşit yurttaşlık talepleri hayata geçirilecek. Din dersleri zorunlu olmaktan
çıkartılacak, seçmeli hale getirilecek. Tüm inançlar için ibadethane açılacak. Azınlık din mensubu vatandaşlara yönelik din ve inanç temelli ayrımcılık, nefret söylemleri ve nefret suçlarıyla
mücadele edilecek.
Her yıl 800 bin kişiye iş: Her yıl 800 bin kişiye istihdam yaratılacak. Bilgi teknolojileri ve iletişim
sektöründeki dolaylı vergiler en alt düzeye inecek. İnternet yoluyla işlenen suçlarla mücadele kanunu kalkacak, yerine demokratik bir düzenleme getirilecek. Telefon ve internet hizmetlerinin
yüzde 20 ucuzlaması sağlanacak.
Topraksız köylüye toprak: Teşvik uygulama müsteşarlığı kurulacak. Topraksız köylülere toprak sağlamak için Arazi Edindirme Ofisi kurulacak. Mayınlı araziler topraksız köylülere dağıtı-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
12
larak toprak reformu sağlanacak. Kadınlara
kamu sınavlarında pozitif ayrımcılık uygulanacak. 2B alanları köylüye verilecek.
Çiftçiye 1.5 TL’ye mazot: Esnafın ödediği sosyal güvenlik destek primi kalkacak. Taksicilerin güvenlik kabinli araca geçişinde bir defaya mahsus ÖTV alınmayacak. Çiftçiye mazot 1.5 TL'den verilecek. Esnafı koruyan hipermarket yasası çıkacak. Kamu çalışanlarına yarım maaş tatil desteği verilecek.
Nükleer için referandum: Akkuyu'da nükleer santral kurulması için referandum yapılacak. Yeni kuşak reaktörlere odaklı nükleer
enerji politikası izlenecek.
Yoksul aileye 600 TL: Aile Sigortası ile her
aile aylık en az 600 TL gelire kavuşacak, bu
gelir ailenin durumuna göre bin 200 TL'ye kadar çıkabilecek. İktidarın ilk 2 ayında Aile Sigortası Kurumu (ASKUR) kurulacak. Yeşil
kart uygulaması iyileştirilerek sürdürülecek.
Dul ve yetimlere asgari aylık ödemesi başlayacak.
Taşeron çalıştırmaya son: Kamuda taşeron
işçiliği, sözleşmeli personel (4/B) ve geçici personel (4/C) uygulamaları kaldırılacak. Meslek
liselerinde ve meslek yüksek okullarında
okuyan gençler tam zamanlı sigortalı olacak,
primlerini devlet ödeyecek. 'Güldünya yasa-
sı' çıkartılacak, sadece töre değil namus cinayetlerine de ağır ceza gelecek.
Tüm engellilere aylık bağlanacak: Gençlik indirimi uygulamasıyla gençlerin toplu ulaşımdan, kültür, sanat ve spor etkinliklerinden,
mağaza ve restoranlardan indirimli yararlanabilmeleri sağlanacak. İntibak yasası çıkacak, emekli maaşları arasındaki uçurum
azalacak. Çalışan emeklilerden kesilen sosyal güvenlik destek primi kaldırılacak. Çalışan
veya çalışmayan bütün engellilere aylık ödenecek.
YÖK kalkacak: 18 yaşına kadar tüm çocuk ve
gençler zorunlu eğitim kapsamında olacak.
Üniversite sınavı aşamalı olarak kaldırılacak.
SBS sınavı hemen kaldırılacak. YÖK kaldırılacak. Üniversitelere bilimsel, mali ve idari
özerklik sağlanacak. Devlet üniversitelerindeki
akademisyenlerin maaşı AB standartlarına çıkartılacak. Üniversite harçları kaldırılacak, yurt
sorunu 2 yıl içinde çözülecek.
Sporcuya-sanatçıya destek: Devşirme sporculara bağımlı spor politikası değişecek, öz değerlere yönelinecek. Sanat emekçilerinin çalışmadıkları dönemde sigorta primlerinin
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ödenmesi sağlanacak. Terörle mücadele sadece
silahlı mücadele anlayışı yerine devletin tüm
organlarının, halkın, medyanın ve STK'ların
desteğiyle yapılacak. Emniyet teşkilatı her türlü siyasal yapılanmanın dışında tutulacak.
İzmir’e Tayland kimliği: Konut ve Şehircilik
Bakanlığı oluşturulacak, düşük gelirlilere
konut, yoksullara ucuz kiralık ev yapılacak.
Türkiye'nin her bölgesinden 20 kent, ekonomik çekim merkezi olacak. Adana-Mersin'e
Singapur işlevi kazandırılacak. Kars-ArdahanIğdır, Çin-Avrupa hattında lojistik üs olacak. İzmir, Tayland gibi sağlık turizmi merkezi olacak. Samsun, gemi inşa ve tamir sanayii alanında Şanghay gibi marka kent olacak. Trabzon-Ordu-Giresun bölgesinde fındık borsası
kurulacak, fındık fiyatı Almanya'da değil, Türkiye'de belirlenecek. Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Şanlıurfa bölgesi inanç, kültür ve
gurme turizmi merkezi olacak. Ankara'nın içinin boşaltılmasına izin verilmeyecek, Başkent
işlevi güçlendirilecek.
Boğaz’a köprü yerine yüzer viyadük: İstanbul, Londra ve Paris'le birlikte Avrupa'nın önde
gelen 3 küresel "marka" kentinden biri haline getirilecek. İstanbul'un yaratıcı kent özelliği geliştirilecek, bilişim, kültür, entelektüel kenti haline getirilecek. İstanbul'un ulaşım sorunu çözülecek. 3. köprü yerine yüzer viyadük ve mevcut köprülerin yeniden inşası da dahil olmak üzere
tüm alternatifler değerlendirilecek.
MHP’nin hedefi yükselen Türkiye
Yargıya yeni düzen: MHP’nin siyasi vaatlerinin başında yargıyla ilgili düzenlemeler yer alıyor. Buna
göre Yargıtay'ın hizmet kapasitesi geliştirilecek. Yüksek yargının içtihat oluşturma işlevi önündeki engeller kaldırılacak. HSYK üyelerinin seçimi demokratik usullere uygun olarak ve yargı bağımsızlığını zedelemeyecek şekilde yeniden düzenlenecek. Yargının genel bütünlüğünü bozmadan
ihtisas mahkemeleri oluşturulacak.
Yolsuzluk yapanın servetine el konulacak: Makam ve mevkii ne olursa olsun yolsuzluk yapanlardan yargı önünde sonuna kadar hesap sorulacak. Yolsuzluktan suçlu görülen kişilerin servetlerinin nerede ve kimin adına kayıtlı olursa olsun, zaman aşımı gözetilmeksizin el konulmasına imkân sağlayacak hukuki düzenlemeler yapılacak. Yolsuzlukları önlemek ve koordinasyon
amacıyla özerk bir "Yolsuzlukla Mücadele Kurulu" oluşturulacak.
Dokunulmazlık kalkacak: Kamu görevlilerinin yargılanmaları sürecini sekteye uğratan ve dokunulmazlık olarak nitelendirilen hükümler kaldırılacaktır. Siyasi Ahlak Yasası çıkartılacak. Milletvekilliği dokunulmazlığı kaldırılacak. Yüce Divan görevinin Yargıtay Ceza Daireleri Başkanları’ndan oluşacak bir kurul tarafından yerine getirilmesi sağlanacak.
Genel af ve siyasi affa son: Terörün kökü kazınacak, Türk milleti bu belâdan kurtulacak. Terörle
müzakere değil, mücadele edilecektir. Terör suçları için hangi ad altında veya şekilde olursa olsun genel, özel veya siyasi af asla gündeme gelmeyecek. İmralı'daki terörist başının örgütü yönetmesi kesinlikle önlenecek, bunun için gerekli tedbirler derhal alınacak.
Cumhuriyet değerlerini koruyan yeni anayasa: "Toplum Sözleşmesi Belgesi" niteliğinde yeni
bir Anayasa yapılacak. Anayasanın ilk üç maddesi ve Cumhuriyet'in kurucu değerleri korunacak.
Türkçe dışındaki dillere ve farklı kültürlere resmi statü kazandırılarak yapay azınlık yaratılma-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
13
Kapak
sı, Milli kimlik tanımının değiştirilerek "Türkiyelilik" kavramının esas alınması ve Türk milleti kavramı yerine ikâme edilmeye çalışılması, Türkçe'den başka dillerde "anadil" olarak eğitim yapılması, Türkiye'nin idari yapısının değiştirilerek yerel yönetimlerin mahalli parlamento olarak çalışacağı özerk bölgeler sisteminin hayata geçirilmesi tartışma konusu olmayacak.
Üniversite sınavı kalkacak: Okul öncesi eğitim dahîl zorunlu temel eğitimin süresi 9 yıla çıkartılacak ve iki kademeli olarak yapılandırılacaktır. Ortaöğretimin de zorunlu eğitim kapsamına alınması için çalışılacak. Eğitimin her kademesinde eğitim dili Türkçe olup, Türkçe'nin dışında başka bir ana dilde eğitim yapılmayacaktır. YÖK düzenleme, yönlendirme, koordinasyon, planlama
ve denetimden sorumlu bir yapıya dönüştürülerek yeniden yapılandırılacaktır. Üniversite giriş sınavı kaldırılacak, yerine “olgunlaşma sınavı” yapılacak.
Yoksula 350 TL aylık: Muhtaç durumdaki ailelerin en az bir ferdine iş imkânı sağlanacak. İş sağlanana kadar asgari ücretin yarısı kadar "Aile Sigortası Yardımı" yapılacak. Asgari ücret 2011 yılı
itibariyle net asgari 825 TL olacak. Muhtaç durumdaki ailelere aylık temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri Hilal Kart ismiyle harcama kartları verilecek. Konutu olmayan muhtaç kimselere
sosyal konut sağlanacak, konut sağlanamadığı durumda ise kira yardımı yapılacak. 65 yaşını doldurmuş, muhtaç durumdaki kişilere ödenen aylık, 105 liradan 250 liraya yükseltilecek.
4/B- 4/C kadroya geçirilecek: Asgari ücretliden vergi alınmayacak, bütün çalışanların gelirlerini asgari ücret kadar kısmı vergi dışı bırakılacak. Ücretlilerin gelir vergisi oranı kademeli olarak yüzde 10'a indirilecek. Sözleşmeli, geçici, taşeron elamanı, 4/B'li, 4/C'li, vekil ve benzeri istihdam edilenler kadrolu yapılacak. Öğretmenlere, akademisyenlere her ay yaklaşık 310 lira ‘araştırma-geliştirme tazminatı’ verilecek.
Mazotta ÖTV ve KDV kalkacak: Küçük çiftçilerin desteklenmesi amacıyla mazot, gübre, ilaç, tohum ve fide gibi tarımsal girdiler üzerindeki ÖTV ve KDV kaldırılacak. Orta ve büyük ölçekte üretim yapan çiftçilerin kullandığı bu girdilerin üzerindeki ÖTV ve KDV kademeli olarak yüzde 50 ora-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
14
nında düşürülecek. Mayınlı araziler mayından
arındırılarak tarımsal amaçlı kullanılmak
üzere yoksul çiftçilere dağıtılacak.
Engelliye 450 TL yardım: Başkasının yardımına muhtaç durumdaki engelli aylığı 315
TL'den 450 TL'ye, diğer engelli aylığı ve 18 yaş
altı engelli yakını aylığı 210 TL'den 300 TL'ye
yükseltilecek. Bakıma muhtaç engellilere
evde bakım ücretinin verilmesinde aranan azami gelir tutarı brüt asgari ücret tutarına yükseltilecek.
Şehit yakınlarına pozitif ayrımcılık: Şehit yakınları öncelikli olarak işe yerleştirilecek. Eğitim harcamaları devlet tarafından karşılanacak ve yükseköğrenime girmelerinde
kendilerine kontenjan ayrılacak. Elektrik, su
ve doğalgaz hizmetlerinde özel tarife uygulanacak.
Emekliye kışlık yardımı: Emeklilere her yıl bir
defa Eylül ayı içinde kışa hazırlık yardımı olmak üzere bir maaş tutarında ödeme yapılacak. Emekli aylıklarındaki artışlar genel enflasyon endeksi yerine, özel endekse göre yapılacak.
İŞ DÜNYASI DA VEKİLLİK YARIŞINA GİRDİ
Bugüne kadar kendi işlerini yöneten iş doğan Bayraktar, Trabzon listesine ikinci sı- uzmanı bulunuyor. Listesinde ticaretle uğdünyasının temsilcileri seçim rüzgârını ar- radan girdi. Ayrıca Aydın'dan ekonomist Ali raşan 6 isme yer veren MHP, iktisat kökenli
kasına aldı. Oda ve sendika
Güntekin Kılınç,
13 isme yer açmış. MHP listebaşkanından, sanayicilere, eski
Adana'dan ekonosinde ayrıca maliyeciler, mütebürokratlardan ekonomistlere
mist Talat Uluşseahhitler ve yöneticilerin yanı
kadar birçok isim Meclis koriver, Bursa'dan işasıra hatırı sayılır bir akademisdorlarında yer almak için aday
damı Hüseyin Şayen ağırlığı da var. 6 yıl SPK başoldu. İş dünyasından siyasete
hin,
Edirne'den
kanlığı yaptıktan sonra emeklisoyunanlar arasında AnadoTuna Bekleviç gibi
ye ayrılan Doğan Cansızlar Anlu’daki ticaret ve sanayi odalaisimler de TBMM'ye
kara’dan aday. Kamuoyu sporcu
rının başkanları başı çekerken,
girme ihtimali olan
kimliğiyle tanısa da Saffet SanU. Oran yeni yüzler arasında. D. Cansızlar
tekstil ve hazır giyim dünyasıcaklı iş dünyasında da faal. Sannın yakından tanıdığı birkaç
Altınkız markasıyla giyim ma- caklı Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başisim de seçim maratonuna kağazaları işleten Filiz Özçörekçi kanı olan Sancaklı MHP’den İstanbul 2. Böltıldı. Bu isimler arasında DoHatay’dan Ak Parti adayı olur- ge adayı.
mino Tekstil’in kurucusu Umut
ken, iş hayatına Iğdır’da atılan ve
Bu arada tekstil dünyasının yakından taOran ile Sesli Battaniyeleri’nin
daha sonra merkezi Ankara ve nıdığı isimlerden olan Merter Sanayici ve
sahibi Hazim Sesli gibi isimler
İstanbul olmak üzere ayakkabı- İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
de yer alıyor. Adaylar arasında
cılık sektöründe ciddi bir isim Ercan Tan, CHP İstanbul 3. Bölge’den
sendikamız üyesi olan Ormo
oluşturan iş adamı Yaşar Akkuş milletvekilliği adaylığı için başvuru yaptı anYün’ün İnsan Kaynakları Müda Iğdır’dan AK Parti milletve- cak listeye giremedi.
dürü Ahmet Aydın Akyol da bu- S. Kaleli
kili adayı oldu.
lunuyor. Akyol, Bursa’dan 12.
Sendikacılar da aday oldu
16 işadamının yer aldığı
sıra CHP adayı oldu. Hazim SesCHP listesinde ise 11 sanayici,
li, 3 milletvekili çıkaracak olan
Bu seçimde Salim
8 ekonomist ve 8 iktisatçı yer alıS. Çelebi
Uşak’tan AK Parti 3. sıra adayı
yor. ATO Başkanı Sinan Aygün, Uslu, Süleyman Çelebi
olarak gösterilirken, Turkuaz
Ankara 2. Bölge’den aday gös- ve Bircan Akyıldız gibi
Tekstil’in kurucusu olan Denizli
terildi. Umut Oran, İstanbul 3. kamuoyunun yakınBelediye Başkanı Nihat Zey- A. A. Akyol
Bölge’den, Adana Sanayi Odası dan tanıdığı sendikabekçi de aynı partiden Denizli
Başkanı Ümit Özgümüş Adana cılar da siyasete soadayı oldu.
2. sıradan, Sakarya Ticaret Oda- yundu. DİSK Başkanı
sı Başkanı Engin Özkoç Sakar- Süleyman Çelebi istifa
Hangi partide kaç
ya 1. sıradan ve Van Ticaret Oda- ederek CHP’den adayişadamı var?
sı Başkanı Zakir Kandaşoğlu da lığını koydu. Çelebi İsVan'da 1. sıradan aday oldu. Eski tanbul 2. Bölge’den seAday listelerine göre AK
ANAP milletvekili, ekonomist çimlere girecek. 500
Parti'de 16 ekonomist ve 15 ikAydın Ayaydın ise 9 yıl aradan bine yakın üyeye sahip
tisatçı kökenli aday var. 21 işasonra Meclis'e girebilmek için İs- Hak-İş’in eski Genel
damına yer verilen aday listetanbul 2. Bölge’den yarışa girdi. Başkanı Salim Uslu,
sinde, 13 sanayici, 7 bankacı, 2 N. Koçer
Kamil Koç Firması’nın Yö- Çorum’dan AK Parti
uluslararası finans uzmanı bulunuyor. AK netim Kurulu Başkanı Sena Kaleli ise Bur- milletvekili adayı oldu.
Parti, TOBB yönetiminde görev alan Gazi- sa’dan aday.
MHP’yi tercih eden
antep Sanayi Odası Başkanı Nejat Koçer'i
Aday listelerinde en çok işadamı bulu- Türkiye Kamu-Sen
Gaziantep'ten, TOBB yönetim kurulu üye- nan parti ise MHP. MHP'nin milletvekili Başkanı Bircan AkyılS. Uslu
lerinden Hüseyin Üzülmez'i ise Konya'da adaylarından 61'i işadamı. MHP listesinde dız ise Karabük’ten 1.
6'ncı sıradan aday yaptı. TOKİ Başkanı Er- 8 sanayicinin yanı sıra 4 bankacı ve 4 finans sıra adayı olarak seçimlere girecek.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
15
Güncel
ÇİFTÇİ PAMUKTAN KAZANDI
ÜRETİMDE YÜZDE 30 ARTIŞ BEKLENİYOR
Rekor kıran pamuk fiyatları üreticiyi pamuğa yöneltti. ABD Tarım Bakanlığı’nın
tahminlerine göre Türkiye’de üretim bu yıl yüzde 30 artacak. Ancak Türkiye, önümüzdeki
yıllarda da net ithalatçı olarak kalmaya devam edecek.
Pamuk 2010’da en fazla kazandıran ürün haline gelince ekim alanları katlandı. Yapılan tahminlere göre, rekor kıran pamuk fiyatları ve tekstil sektöründen gelen talepteki artışa bağlı olarak bu yıl pamuk üretiminin en
az yüzde 30 oranında artması bekleniyor. ABD Tarım Bakanlığı (USDA)
ve Türkiye Ataşeliği'nin hazırladığı rapora göre Türkiye'nin pamuk üretimi 2011 satış yılında yüzde 30 artarak 2.7 milyon balyaya (600 bin ton)
ulaşacak. Raporda Türkiye'nin henüz sonlanmayan 2010 satış yılındaki
üretimi ise 320 bin hektar ve 2.06 milyon balya olarak duyuruldu. Rapora göre Ağustos 2011'den Temmuz 2012'ye kadar olan dönemi kapsayan 2011 satış yılında Türkiye'nin pamuk tüketimi ise yeni yatırımlar ve
artan tekstil ürünleri ihracatına bağlı olarak 5.7 milyon balyadan 6.2 milyon balyaya (1.35 milyon ton) ulaşacak. Rapora göre Türkiye'nin pamuk
ithalatı ise 2010 satış yılının ilk beş ayında 1.3 milyon balya (287 bin ton)
oldu. İthalatın yaklaşık yarısı ABD'den yapıldı. USDA'nın raporuna göre
üretim artışı, yurtdışındaki fiyat artışlarına paralel olarak iç piyasada fi-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
16
yatların yükselmesi ve tekstil sektöründen gelen talebin güçlenmesinden kaynaklanıyor.
Türk tekstilinin rekabet gücü
gelişiyor
Raporda iç tüketimin artması ve Çin ile Hindistan gibi başlıca rakiplerin üretim maliyetindeki artışın Türk tekstilinin rekabet gücünü pekiştirdiği belirtildi. Raporda bu gelişmelerin Türk çiftçisini, pamuk ekimine teşvik ettiğinin altı çizildi. Çiftçilerin buğday ve mısır yerine pamuk ekmeyi tercih ettiğine dikkat çekilen raporda, GAP ve Çukurova'daki
aşırı yağışların da buğday ekimini engellediğini ve bu bölgelerde de pamuk ekimi yapılmasının beklendiği ifade edildi. Raporda,
ekili alanların artmasına rağmen, iç piyasada yapılan üretimin 2006 satış rakamının üçte ikisi düzeyinde kalacağına ve yerel tüketimin sadece yüzde 40'ını karşılayacağına işaret edildi. Raporda, Türkiye'nin pamuk ticaretine ilişkin beklentilere de yer verildi. 2009
satış yılında 956 bin ton olarak gerçekleşen
Türkiye'nin ithalatı 2010 satış yılının ilk 5 ayında 287 bin ton olarak gerçekleşti. İthalatın yüzde 40'ı ABD'den yapıldı. Satış yılının sonunda toplam ithalatın 750 bin ton (3.4 milyon balya) olarak gerçekleşmesi bekleniyor. Satış yılının ikinci yarısında ABD'nin Türkiye'ye yaptığı ihracatın da artarak devam edeceği tahmin ediliyor. Satış yılının ilk 7 ayında ABD'den
Türkiye'ye yapılan ihracatın büyüklüğü 253 bin
ton. Diğer yandan Türkiye, 2010'da 150 bin ton
pamuk ipliği ve 713 milyon metrekare kumaş
ithal etti. Her iki kalemde de en büyük tedarikçiler Özbekistan, Türkmenistan gibi BDT
ülkeleri ve Çin, Hindistan, Pakistan gibi Güney Asya ülkeleri oldu. USDA'nın raporunda,
"Türkiye, tekstil sektöründeki büyük kapasite, düşük iç üretim ve GAP projesinin yavaş
gelişmesi nedeniyle önümüzdeki yıllarda net
pamuk ithalatçısı olarak kalmaya devam
edecek" denildi.
Hükümete pamuk mektubu
ABD Tarım Bakanlığı’nın raporuna da yansıyan Türkiye’nin pamukta dışa bağımlı olması, artan fiyatlar nedeniyle bugünlerde
BAZI ÜRÜNLERİN FİYATLARI (TL)
Ürün
Pamuk tohumu (çiğit)
Soğan (kuru)
Pamuk (kütlü)
Domates (sofralık)
Karpuz
Sarımsak (taze)
Soğan (taze)
Soya
Biber (dolmalık)
Lahana (beyaz)
Kavun
Patates
Nohut
Ayçiçeği (yağlık)
Mısır
Şekerpancarı
Patlıcan
Buğday (durum)
Arpa (diğer)
Fasulye (kuru)
Arpa (biralık)
Haşhaş tohumu
Çeltik
Mercimek (kırmızı)
2009
0.48
0.54
0.79
0.85
0.43
1.83
1.49
0.71
0.93
0.54
0.61
0.55
1.44
0.77
0.44
0.11
0.84
0.54
0.41
2.49
0.41
3.75
1.25
1.99
2010
1.09
0.89
1.23
1.30
0.63
2.36
1.86
0.86
1.12
0.65
0.72
0.62
1.60
0.82
0.47
0.12
0.87
0.54
0.40
2.40
0.39
3.50
1.17
1.49
Değişim (%)
127.4
63.1
56.4
53.8
49.1
29.2
24.9
21.6
21.5
20.2
17.8
12.3
10.7
6.8
5.5
4.6
3.1
0.2
-0.7
-3.6
-3.7
-6.7
-6.8
-25.1
Kaynak: TÜİK
Sayı: 374 - Mayıs 2011
17
Güncel
daha çok tartışılıyor. Üretimin bir türlü istenilen seviyeye ulaşmaması pamukta ‘stratejik
ürün’ uygulamasını gerekli kılıyor. Bu amaçla Denizli, Adana, Aydın, Gaziantep, Kayseri ve
Ege Bölgesi Sanayi Odaları’yla Bursa ve Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odaları’nın başkanları, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, ilgili bakanlıklara ve TOBB Başkanlığı'na ortak bir mektup yazarak, pamuğun stratejik ürün ilan edilmesini istedi. Mektupta imzası bulunan Denizli Sanayi Odası (DSO) Yönetim Kurulu Başkanı Müjdat Keçeci, dünya borsalarında tarihi zirvelerine ulaşan pamuk fiyatlarının, Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünü
zorladığını söyledi. Keçeci, “Uluslararası piyasalarda pamuk fiyatları, Pakistan ve Avustralya'da yaşanan seller, Çin'de ekim alanlarını etkileyen soğuklar, don ve kuraklık, Hindistan'ın pamuk ihracatına kısıtlama getirmesi, Mısır'daki halk hareketi ve spekülatif hareketlerle tarihi zirve noktasına ulaştı. Pamuk fiyatları son altı ayda yüzde 131, Temmuz
2010'dan beri de yüzde 178 yükseldi. Bu kadar hızlı bir grafik çizmesi, döviz giderlerini artırdığı gibi tekstil fiyatlarında da aşırı bir yükselmenin sebebi oldu. Türk tekstilcisi ve pamuk ithalatçısı hammadde bulamaz hale geldi, çünkü bu kaynakları kurudu. Dış ülkelerdeki kısıtlamalar yüzünden pamuk alamaz oldular” dedi. Türkiye'nin pamuk ihtiyacını karşılamakta zorlanmasını, ekim alanlarının 2000-2008 yılları arasında aşırı derecede azalmasına bağlayan Keçeci, “Özellikle Söke Ovası'nda pamuk ekim alanlarının yerini kelek
tarlaları, Denizli'nin pamuk tarlalarının yerini ise nar bahçeleri almıştır. Türkiye'nin yıllık
pamuk ihtiyacı 1 milyon 350 bin tondur fakat ekim alanları giderek daralmıştır. 2006'ya kadar yılda 900 bin ton pamuk üreten Türkiye, bugünlerde 350-400 bin tonluk üretimle yetinmek zorunda kalmıştır. Pamukta dışa bağımlı hale gelen Türkiye'nin her yıl 900 ile bin
ton ithal eder hale gelmesi, özellikle tekstilciyi dara ve zora düşürdü. Bir taraftan fiyatların yükselmesi de ayrı bir handikap. Onun için Türkiye'de tekstil çok önemli. 750 bin kişiye istihdam sağladığı gibi en önemli ihracat kalemini de oluşturuyor” diye konuştu. Hükümetin pamuk için stratejik plan yapması gerektiğini savunan Müjdat Keçeci, "Bu planla en azından pamuğun stratejik bir ürün olduğunu ilan etmesini istiyoruz. Dolayısıyla köylümüzü, ekmekte olduğu kelekten ve dikmekte olduğu nar bahçesinden vazgeçirecek derecede etkili sübvansiyonlar ve destek verilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bugün dünyanın
en önemli ithalatçılarından biri olduğumuz pamuğu üretmek ve kullanmak zorundayız. DSO
olarak bu çalışmayı Türkiye geneline açtık. Özellikle Denizli gibi kendini, coğrafyasını ve
sanayisini pamuk ve tekstille yöneten sanayici illeri bir araya getirdik. Yılda 1.5 milyon ton
pamuk üretmek için stratejik plan ortaya koyulması ve pamuğun stratejik ürün ilan edilmesi gerekmektedir" şeklinde konuştu.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
18
Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği
(DETGİS) Yönetim Kurulu Başkanı İsa Dal ise
Çin'in, talepleri karşılamak için bu yıl, geçen
yıla göre 1 milyon ton daha fazla pamuk ithal
etmek zorunda kalacağını ileri sürerek,
“Stokların beklenen seviyenin altında seyretmesi durumunda, hammadde fiyatları
tekrar tırmanışa geçecek” uyarısında bulundu. Dal, bugüne kadar pamukta yaşanan artışın ve hızlı değişimde spekülatörlerin parmağı olduğunun inkâr edilemez bir gerçek olduğunu savundu. Türkiye'nin pamukta son 10
yılın en düşük dönem sonu stok seviyelerinden birini yaşadığını ve benzer durumun diğer ülkelerde de gözlemlendiğine işaret
eden Dal, şunları kaydetti: “Bu da pamuk rezervinin halen son 17 yılın en düşük seviyelerinde seyrettiğini gösteriyor. Yapılan bir
araştırmaya göre pamuk fiyatının yılsonuna
kadar 100 cent/lb seviyesine gerileyeceği
iddia ediliyor, ancak bu iddianın aksine talep
artışı devam etmektedir. Bu yıl ağustos ayı
sonrasında piyasaya sürülecek olan yeni hasadın Pakistan'da yüzde 6, Çin'de yüzde 8,
ABD'de yüzde 14 üretim artışı göstermesi bekleniyor. ABD ziraat departmanının verdiği bilgi, ABD'de kışın sert geçmesi ile havadaki nem
etkisini göstermezse, beklenen hasadın alınamayacağı endişesini ortaya koymaktadır.
Pamuk ekim alanlarının talebi karşılayacak
oranda artmamasının en önemli sebebi, diğer gıda emtialarına olan talebin artması olarak gösterilebilir.”
Üyelerimizden
ALTINYILDIZ'IN FABRİKASI 'İSTWEST' OLUYOR
Boyner Holding'in temellerini 1970’li yıllarda
attığı Yenibosna’daki Altınyıldız Fabrikası’nın
arsası, yeni bir kent yaşamının temellerinin
atıldığı projeye dönüşüyor. İstanbul Basın Ekspres Yolu üzerindeki 70 dönümlük fabrika arsasında 931 konutluk proje hayata geçecek.
Boyner Holding, bir süre önce Altınyıldız
fabrikasındaki üretimi Çerkezköy'e taşımıştı. Halen yıkım çalışmaları devam eden eski
tesislerin bulunduğu alana kurulacak proje
'İstWest' adıyla yükselecek. 230 bin metrekarelik inşaat alanına sahip proje 150 milyon
dolar yatırımla ve Fer Yapı-Boyner ortaklığında
hayata geçecek. Projede ilk teslimatlar Haziran 2013’te yapılacak. Boyner Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Cem Boyner, başlangıçta sadece ellerindeki çok kıymetli bir araziyi
değerlendirmek üzere harekete geçtiklerini
ama sonradan bu işi sevdiklerini belirterek,
“Galiba bu bizim ilk projemiz olacak. Arkası
gelirse bu bizi de şaşırtmaz” dedi.
1970’lerde fabrika faaliyete geçtiğinde bölgede
kurtların gezdiğini hatırlatan Cem Boyner,
“Ama sonra bölge çok gelişti ve burada üretim yapmak lüks olmaya başladı. Biz de fabrikamızı taşıyarak burayı en iyi şekilde değerlendirme kararı aldık. Geçen sene Çerkezköy’e taşındık” diye konuştu. Havaalanı çıkışında Türkiye’nin vitrininde yer alan bu
proje için çok özendiklerini dile getiren Boy-
ner, “O kadar göz önündeydi ki biz kusursuz olmak zorundaydık” dedi. Boyner, şöyle konuştu:
“Burada çocuk bakımından evcil hayvanların gezdirilmesine kadar birçok konuda hizmet bulabileceksiniz, yaşamı hissedeceksiniz. Bir de arazinin tam karşısındaki Starcity AVM ile sinerji içinde olan ve soyutlanmayan bir proje olsun istedik.”
Feryapı Yönetim Kurulu Üyesi Ramadan Kumova ise 70 dönümlük bu arazinin kendileri için de
bir prestij kaynağı olduğunun altını çizdi. Projeyi, Cem Boyner’in istek ve çekincelerini merkeze alarak geliştirdiklerine dikkat çeken Kumova, şöyle konuştu: “Cem Bey ile Boğaziçi Üniversitesi’nden tanışırız. Arsa görüşmeleri başladıktan sonra birlikte yol aldık. Projede üniversite
öğrencileri ve havalimanı merkezli yaşayanlara hitap ettik. Aileleri unutmadık. Yaşam alanlarını bol tuttuk. Yaşlılar içinde sessiz ve sakin köşeler kurguladık.”
1+1 ve 1+0 dairelere yoğunlukla yer veren sitede metrekare fiyatları 2 bin 800 ile 3 bin 680
lira aralığında bulunacak. Projede, 17 bin
metrekarelik ticari alan da bulunacak. Çocuklar için macera parklarından, geniş oyun
alanlarına, sebze bahçelerinden mangal ve
piknik alanlarına kadar zengin bir sosyal alana sahip olan projede heykel, resim, dans
stüdyosu, müzik odası gibi, uzman eğitmenler eşliğinde ders alınabilecek olan sanat atölyeleri bulunuyor. Tüm spor alanları,
tenis, basketbol, futbol, plates, yoga, v.b. dersler yine uzman eğitmenler tarafından verilecek. Projede, halka açık, geniş meydanları olan, gurme restoran ve showroomların bulunduğu bir çekim merkezi yer alıyor.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
19
Vergi Dünyası
15 YIL SİGORTALI OLANA KIDEM TAZMİNATI
Bugünlerde, çalışanlardan en çok aldığımız soru kıdem tazminatı ile ilgili…
Geçenlerde, İstanbul’daki büyük bir
alışveriş merkezinde yeni açılan bir mağazayı dolaşıyordum.
Çalışanlardan biri beni tanıyıp yaklaştı;
- Sizi daha önce çalıştığım mağazadan
biliyorum. Oradan ayrıldım, bu mağazada
da çok kaliteli mallar var. Hazır sizi görmüşken, beni ilgilendiren bir hususu sormak istiyorum. 20 yıllık hizmetim vardı. Bir
olaya canım sıkıldı ve kıdem tazminatımı
da alamadan ayrıldım.
- Aslında, 20 yıllık tazminatını alabilirdin ama geçmiş olsun, artık alamazsın.
- Aman Hocam, bu bizim için büyük
para. Aylarca işsiz kaldım ve borçlandım.
Hiç mi çıkar bir yol yok?
- Maalesef yok. İşten ayrılmadan keşke
bilen birine danışsaydın.
- Aman Hocam, n’olur bu konuyu yazın,
kimse bilmiyor.
Tazminat hakkı
Konu, yüzbinlerce hatta milyonlarca
sigortalı işçiyi ilgilendiriyor.
Çok kişinin bilmediği bu olayda, ilk sigortalı olduğu tarihten itibaren;
- 15 yıl geçen,
- Bu süre içinde en az 3.600 gün prim
ödeyen, sigortalılar, emeklilik için aranan
yaş, prim günü ve sigortalılık süresi koşullarından, yaş dışındakileri yerine getirdiklerinde, son çalıştıkları işyerinden (en az bir
yıl çalışmış olmak koşuluyla) kıdem tazminatını almak suretiyle ayrılabiliyorlar.
İşçinin, kıdem tazminatı alabilmesi için
son işyerinde aralıksız olarak 15 yıl çalışmış olması gerekmiyor.
Toplam sigortalılık süresinin 15 yılı bulması yeterli. Bu durumda, işçinin son
çalıştığı işveren, kendi işyerinde çalışılan
süreye ait kıdem tazminatını öder.
Örneğin, son 15 yılda o işyerinde 8 yıl
süre ile çalışılmışsa, işçiye 8 yıllık kıdem
tazminatı ödenir.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
20
Prof. Dr. Şükrü KIZILOT
ayrıldığı anda iradesinin tespiti önemli. İşçinin, başka bir
işyerinde çalışmak için işyerinden ayrıldığı anlaşıldığı takdirde, kıdem tazminatına hak
kazanması söz konusu olmuyor. Kuşkusuz, işçi işten ayrıldıktan sonra yeniden çalışması gündeme gelebilir.
Anayasal temeli olan çalışma
hakkının ortadan kaldırılması söz konusu olamaz.
Ne yapmak
gerekiyor?
Ayrılıp başka işe başlama
15 yılı dolduranın kıdem tazminatı alabilmesi için, çalıştığı işyerinden ayrılması gerekiyor. Ancak, kıdem tazminatını talep ederken, işverene “Tazminatımı alıp işten ayrılacağım. Ardından da yeni bir iş
buldum hemen o işe başlayacağım” demesi halinde, işveren kıdem tazminatını
ödemeyebilir (Yargıtay 9. H.D., 4 Nisan
2006 tarih ve E.2006/2716, K.2006/8549
Sayılı).
Yargıtay’ın kararına göre; işçinin işten
Talebi üzerine, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun ilgili müdürlüğü tarafından, 15 yıl
sigortalılık süresi ve 3.600 gün sayısını dolduran sigortalıya, 1475 Sayılı İş Kanunu’nun 14. Maddesi’ne göre “kıdem tazminatı alabilir” şeklinde bir yazı veriliyor.
Bu belge ile birlikte işverene başvurulmak suretiyle, “kıdem tazminatı” alınabiliyor.
“Ben bunu bilmiyordum. İşten ayrıldım, kıdem tazminatını alabilir miyim?”
diye soranlara geçmiş olsun. Alamazlar!..
Kıdem tazminatının hesabı
Çalışılan her 360 güne (1 yıla) karşılık en
son ücretin brüt tutarı kadar kıdem tazminatı ödeniyor. İşçiye sürekli ve düzenli sağlanan ve para ile ölçülebilen menfaatlerin (ikramiye, prim, ikamete tesis
edilen daire vb.) aylık tutarının da kıdem
tazminatı hesabına esas brüt ücret tutarına ilave edilmesi gerekiyor.
Şu anda yani bu yazıyı okuduğunuz
2011 yılı Mayıs ayında, kıdem tazminatının
tavanı 2.623 TL. Her yıl itibariyle ödenecek
kıdem tazminatı tutarı 2.623 TL’yi aşmadığı sürece gelir vergisine tabî değil. Sadece binde 6.6 damga vergisine tabî.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
21
Ekonomik Diyalog
DÜŞÜK FAİZ, DÜŞÜK ENFLASYON
Yüksek nominal faiz- yüksek enflasyon
çarkından uzun yıllar çıkamayan Türk
ekonomisinde belki de bir ilk gerçekleşti. Hem enflasyon yüzde 5’in altına düştü
hem de faizler yüzde 8’ler dolayına indi.
1950’li yılların ortasında babamın tasarrufunu değerlendirmek amacıyla 3 veya 5
yıl vadeli, yıllık yüzde 7 faizli Ziraat Bankası Tahvili aldığını hatırlıyorum. Ama
1955’te enflasyon yüzde 18 olmuştu. Tabii babamın tasarrufu fiilen erimişti. Tasarrufları değerlendirme ve geleceğini güvenceye alma konusunda, babamın yaşayarak öğrendiği şey, yatırımın en kârlısının gayrimenkul olduğudur.
Aynı düstur işadamlarımız için de geçerlidir. Sanayici ve işadamlarımız daima
arsaya ve binaya ama özellikle arsaya veya
daha da iyisi henüz arsalaşmamış arazilere yatırım yapar. Sert rekabet koşullarının hâkim olduğu iş hayatının dalgalı denizlerinde çok fabrika batmıştır. Hele
hele küreselleşme şartlarıyla birlikte iç piyasa dış rekabete açılınca işler daha da
Sayı: 374 - Mayıs 2011
22
zorlaşmıştır. Üstelik iktisadi politika icabı hem ithalat serbest hem de döviz fiyatları sürekli olarak düşük kalınca, ha-
yat birçok işadamı için iyice çekilmez olmuştur. İşte bu ortamda fabrika sahiplerini, iflas edip fakr-ü-zarurete düşmekten
Ege CANSEN
kurtaran da fabrikalarının arazileri olmuştur. Üstelik gitgide büyüyen ve kabına sığamaz hale gelen şehirler, pek çok
fabrikayı şehrin içine almıştır. Bu sayede
fabrika sahipleri, fabrika arsalarını yapsatçılara vererek 30 yılda imalatçılıktan
kazanmadıkları parayı bir günde kazanmıştır.
***
Türkiye’de uzun zaman, hem reel faiz
negatif hem de “tahsisli” döviz fiyatı düşük olmuştur. Bu sebeple gerek TL ve gerekse dövizle borçlanarak yatırım yapanlar, aslında sıfır altı sermaye maliyetiyle
çalışmış ve kısa zamanda çok büyük spekülatif paralar kazanmıştır. Ancak
1980’den sonra zaman zaman bu tablo değişmiş ve sanayicilerimiz zor duruma
düşmüştür. 1980’de otuz yıllık “ucuz döviz-eksi faiz” dönemi sona erince, yüzlerce
sanayi firması hatta anlı şanlı holdingler
ya batmış ya zora düşmüş ya da kan kusup, şerbet içtim demek zorunda kalmıştır. 1990’a doğru tekrar negatif reel faiz
ve ucuz döviz şartları geri gelince, sanayicilerimiz rahat bir nefes almıştır. Ortam
değişikliğinin farkına vararak, imalatçılıktan ithalatçılığa dönüşüm yapabilen
sanayicilerimiz tekrar eski kazançlı günlerine geri dönebilmiştir.
sonucunda, sanayi mallarının fiyatı düşmüş ve dış rekabet karşısında ithalatçı ülkelerdeki işçi sendikalarının pazarlık gücü
zayıflamıştır. İkinci sarmal da start almamaktadır. Çünkü Amerikanın devasa
cari açıkları, dünyayı dolara gark edince
Türkiye ve daha pek çok “cari açık” bağımlısı ülke döviz sıkıntısı yaşamaz hale
gelmiştir. Türkiye’de son 8 yılda, sadece
2006 yılında ciddi bir döviz fiyat artışı yaşandı. O sıçrama da Merkez Bankası’nın
faizleri artırması ile frenlendi. İşte benim
gözlemime göre Türk ekonomisindeki en
büyük değişim, döviz fiyatının düşük düzeyde sabitlenmesine rağmen bol bulunur
olmasıdır.
***
“Normal yurdum ekonomisi kuralları”na göre Türkiye’de bir devalüasyonun
vakti çoktan gelmiştir; ama devalüasyon
olmamaktadır. Eğer olursa bu olay enflasyona bulaşacaktır. Enflasyon artışı da
faizlerde yükselme yaratacaktır. Böylece
Türkiye eskisi gibi “yüksek nominal faiz -
yüksek enflasyon” döngüsüne geri dönecektir. Bunun olmaması için Türkiye’ye yabancı para akımının devam etmesi şarttır. Bu sebeple hükümet, yabancı para girişi sağlayan her tür teşebbüse (özelleştirme, yap işlet, imtiyaz devri, yabancılara arsa ve arazi satışı gibi) devam edecektir. Bu girişimlerin biri bitmeden diğerini başlatacaktır. Pek tabii, dış politikada da Batı’nın dümen suyundan ayrılmamaya gayret edecek veya para sızdırmak için şantaj yapabilecek konuma girmek zorunda kalacaktır.
***
Döviz fiyatlarının düşük seyrettiği her
dönem sonunda bir “devalüasyon/enflasyon krizi” yaşanmıştır. Bunun tek istisnası halen sefasını sürdüğümüz 2001
sonrası dönemdir. Bugünlerde reel faiz
hemen hemen sıfır dolayında geziniyor olmasına rağmen, unutulmasın ki son 8 yılda reel faiz ortalama yüzde 14 düzeyinde
seyretmişti.
Bugünkü şartlar altında Türkiye’de
eskiden olduğu gibi bir enflasyon artışı
gündemde değil. Çünkü enflasyon bir
“sarmal” harekettir. İki tane enflasyon
sarmalı vardır. Bunlardan birincisi “ücretfiyat” sarmalıdır. İkincisi ise “devalüasyonenflasyon” sarmalıdır. Birinci sarmal bitmiştir. Çünkü Çinli işçilerin ucuz çalışması
Sayı: 374 - Mayıs 2011
23
Paranın Merkezinden
VADELİ DÖVİZ İŞLEMLERİ
VOB altı yıl önce kuruldu. 4 Şubat
2005 tarihinden beri çok önemli mesafeler kaydetti. Vadeli işlemler piyasasının derinleşmesine katkı sağladı.
Ne var ki VOB için vadeli döviz piyasaları konusunda aynı değerlendirmeyi
yapmak pek olası değil.
Vadeli işlemler piyasasını kurmanın
güçlüğü bilinen bir olgu. Yıllardır tartışılır fakat sonuç alınamaz.
Bunun en önemli iki nedeni var.
Birincisi, dalga boyu uzun ve oynaklığı fazla bir döviz piyasası deneyimi yaşayan Türkiye’de döviz fiyatını ileriye
dönük olarak tahmin etmek geçmiş yıllarda çok zordu. Bu güçlük gerek döviz
kazananları gerekse döviz talep edenleri
bir araya getirip fiyat belirlemelerini
önledi.
Durum böyle olunca taraflar ileriye
dönük döviz fiyatlamasından oluşacak
riski başkalarının üstlenmesini istediler.
Merkez Bankası’na yöneldiler. Merkez
Sayı: 374 - Mayıs 2011
24
Bankası enflasyonun yüksek ve döviz
dalgalanmalarının fazla olduğu dönemlerde bile vadeli bir piyasanın kurulmasına taraftar olmakla birlikte, döviz riskini haklı olarak üstlenmek istemedi.
Bankalar ise bu konuda fazla bir çaba sarf etmediler. İhracatçı ile ithalatçıları aynı vadede işlem yapmak için bir
araya getirme yönünde fazla bir çaba
göstermediler.
Türk Lirası’nın konvertibilitesinin olmaması da uluslararası piyasalarda vadeli döviz işlemlerinin oluşmasını önleyen bir faktördü.
Hedging kültürü oluşmadı
Türkiye’de vadeli döviz piyasalarının
kurulamamasının bir diğer nedeni ise
Türk iş aleminin “hedging” kültüründen
yoksun olmasıydı. Yıllarca süren enflasyonist ortam ve finansal krizler Türk
ithalatçı ve ihracatçılarının döviz ris-
kinden kendilerini korumak için başka
yöntemlere başvurmaları ya da işi “Allah’a” havale etmeleri sonucunu doğurmuştu. Sigorta kültürünün bile fazla
gelişmediği bir ortamda kendilerini risklerden koruyacak “hedging” kültürü ne
yazık ki oluşamadı.
Bazı bankaların bu yönde adım atmalarına karşın vadeli döviz fiyatlarını
“uçuk” diye tanımlanabilecek bir bant
içinde belirlemeleri birçok kişi üzerinde
caydırıcı etki yaptı.
Enflasyonun düştüğü ve TL’nin güçlenmeye başladığı 2000’li yılların ortalarından itibaren ise vadeli döviz işlemleri için yeni bir ortam doğdu. Bu devrede TL’nin sürekli değer kazanması ne yazık ki döviz talep edenler ile döviz satanların yine tatmin olamadıkları bir ortamı beraberinde getirdi.
İthalatçılar “ileride nasıl olsa TL değerlenir ve ben de daha az TL öderim” diye düşünürken, ihracatçılar “gelen dövizi
hemen satayım, daha sonra TL’nin değeri
düşer, ayrıca TL değer kaybederse getirim daha fazla olur” diye vadeli işlemlere
fazla yanaşmadılar.
Dolayısıyla düşük enflasyon ve değerlenen TL ihracatçıların vadeli işlemler yapmalarına mani oldu.
Böylesi bir süreçte VOB yönetimi de
konunun üzerine fazla gitmedi. Daha
çok vadeli diğer işlemlerin artmasına, piyasanın bu yönde gelişmesine ve türev işlemleri kültürünün gelişmesine yardım
etmeye yöneldi.
Bakıyorum ve VOB yönetiminin son
zamanlarda vadeli döviz konusunda atağa geçtiğini görüyorum. Mevcut “TLDolar” ve “TLEuro” vadeli işlemleri yanında iki yeni sözleşmeyi daha sisteme
soktu. Bunlar “Dolar/Ons Altın” ve “Euro/Dolar Çapraz Kuru” sözleşmeleri.
İşlem hacimlerine baktığımızda ise
tutarların çok düşük olduğunu gözlüyoruz. Umarım ileride piyasanın hacmi artar.
Gazi ERÇEL
Merkez Bankası Eski Başkanı
Sıcak paraya kısıtlama
Vadeli döviz piyasalarının gelişmesinin ve derinleşmesinin bir yararı da sıcak paranın kontrolünde ortaya çıkıyor.
Hepimiz artık biliyoruz ki sıcak para
bir ülkeye en kısa sürede, en yüksek getiriyi elde etmek için gelir. Yüksek getirisinin iki kaynağı vardır.
Birincisi faiz geliri ya da hisse senedinin değer kazanması, ikincisi ise ülkenin iç
parasının değerlenmesidir. Birçok örnek
olayda sıcak para sahiplerinin getirilerini
faiz ya da hisse senedi endeks değerinin artışından daha çok iç paranın değerlenmesinden kazandıkları gözlenmiştir.
Vadeli döviz piyasaları kurulup derinleştiğinde oluşan döviz fiyatları iyi
bir gösterge niteliği kazanır. İleriye dönük döviz fiyatlarında belirginlik sağlanması bir taraftan spot döviz fiyatlarının dalgalanma boyut ve sıklığını azaltırken öte yandan sıcak paraya ülkeden
çıkarken hesap yapma fırsatı verir. Bu
belirginlikten ve hesaptan memnun kalmayacak sıcak para da ya ülkeye girişini erteler ya da vazgeçer.
Bu taktirde ekonomi yönetimi faiz,
vergi ya da başka araçlarla sıcak paranın girişini zorlaştırıcı önlemler alma olanağı bulur. İç paranın değer kazanması
sonucunda alınan tüm önlemleri silip süpürmesine mani olabilir.
İhracatçılara ve TİM’e özel
görev düşüyor
Şimdi yapılacak iş, dövizi belirli vadelerde satacak ihracatçıları bulmaya
kaldı. Kanımca bunun sorumluluğu bir
ölçüde ihracatçıların ve bir ölçüde de
TİM’in üzerinde. Sıcak para girişi konusunda hassas olan TİM’in, aynı hassasiyeti vadeli döviz piyasasına döviz satışını teşvik ederek göstermesi gerekiyor.
Bu yıl 130 milyar doları aşacak bir ihracat hacmi içinde 10 milyar dolarlık vadeli
döviz satımı gerçekleşebilse kanımca ilk
adımlar atılmış olur.
Yine hatırlatalım. Vadeli döviz piyasası
manipülasyon yapılmadığı taktirde döviz
fiyatının en sağlıklı belirleneceği piyasadır. Burada karşı karşıya gelecek ithalatçı ve ihracatçılar VOB’a ve bankalara ödeyecekleri çok düşük komisyonlara karşı döviz fiyatlarından oluşacak
dalgalanmadan doğacak riski ortadan
kaldırabilirler. Aynı zamanda makro
dengesizliklere de mani olabilirler.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
25
Yorum
ANKETTE BAŞKA SANDIKTA BAŞKA
Bütün seçimlerin öncesinde yapılan
anketlerde çıkan sonuçların ilk maddesinde yer alan, işsizlik ve ekonomik problemlerdir. Ancak gündemdeki sorunlar yerine
sandık öncesi seçim retorikleri değişir ve
laiklik, düşünce özgürlüğü, kişisel özgürlükler gibi, anketin son maddeleri ön plana çıkıp liderler bu konuda sıkı bir söz düellosuna girerler.
Yıllardan beri ilk defa CHP sürdürdüğü bu retoriki değiştirdi.
CHP seçim reklamlarında, medyada
yer alan haberlerde sürekli ekonomik konular üzerinden geçerek seçmene ulaşmaya çalışıyor. Doğal olarak hedefinde AK
Parti’nin belirlediği ekonomik söylemler
var. AK Parti özetle üç hedef koymuş durumda; 2023 yılında GSYH, kişi başına
düşen GSYH ve ihracat. Ancak aradaki sürecin nasıl geçileceğine dair nelerin yapı-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
26
lacağının tam bilinmediğini vurgulayan
CHP’liler, en önemli sorunu sosyal devletin yeniden ayağa kaldırılması olarak görüyor. Sloganları haline gelen ‘yoksulluğu
yönetmek değil yoksullukla mücadele’. Mal
üzerinden yapılan yardımlarla hak tabanlı yoksullukla mücadele edilemeyeceğini
belirten CHP’liler, işsizliğin bitirilmesinin
en önemli konu olduğunu ifade ediyorlar.
Parasal yardımla yoksullukla mücadelenin popülist anlayışa dayandığını, hem
yoksulluğu yönetip hem de parti yandaşlarına çıkar sağlayan ihalesiz kömür alımlarındaki yolsuzluk iddiaları gibi problemleri bitireceklerini söylüyorlar.
AK Parti döneminde 14 milyar TL’ye
yakın bir yardım dağıtılıyor ki bu da
GSYH’nin yüzde 2’sine tekabül ediyor.
Gelişmekte olan ülkelerde ise bu seviye
yüzde 5-6 arasında. CHP’nin yoksullukla
mücadele programında bu miktarın 21
milyar TL’ye çıkarılması planlanıyor.
CHP Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak;
“Türkiye ekonomisi yüzde 7 büyümek zorundadır. Aksi takdirde bugünkü hükümetin koyduğu 2023 yılında 2.1 trilyon dolarla ilk 10 ekonomiye gireceğiz hedefi
mümkün olamaz. 17. sıradaki yerimizden,
açıklanan büyüme hızıyla ilk 10 ekonomi
içinde yer alacak şekilde ilerlememiz
gerçekçi değil. Yüzde 7 büyüme ile cari
açık krizine gireriz paradigmasının kırılması lazım. GSYH’nin yüzde 25’i kadar, 650
milyar dolar ihracat yapmamız gerekiyor.
Şayet yapamıyorsak burada Türkiye’nin
uluslararası rekabet sorunu var demektir. Biz de bunun önündeki tüm engelleri
kaldıracağız” şeklinde konuşuyor.
Seçimlerde, ilk önce insan odaklı ve
günlük sıkıntılara yönelik açıklamalara
seçmenin daha fazla itibar ettiği ifade ediliyor. Halkın sorunlarına cevap vereceklerle veremeyecekler arasında bir karara varacağı düşünülüyor.
MHP de ekonomi programında ilk sıraya işsizlik problemini koymuş durumda.
“İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, mücade edeceğimiz ekonomik problemler” diyen MHP milletvekili adayı Doğan Cansızlar, “İşsizlik 2001’deyken yüzde 8.4. Krizi bittirdik, diyen AKP döneminde ise yüzde 12 tabanına yerleşmiş durumda. Bu
tabloya umutsuzlar, iş aramayanlar, yüzde 48.1 ile işgücüne katılım oranın düşüklüğünü (AB’de yüzde 65) katarak yapılan hesaplamalara göre gerçek işsizliğin yüzde 22’lere geldiği görmekteyiz”
açıklamasında bulunuyor.
MHP’ye göre uzun vadeli neler yapılacağı kadar kısa ve orta vadeli planlar da
önemli. Sosyal yardımlara devam edilmesi
gerekiyor. Orta halli kişilerin fakirleşmesi sonucu bulundukları mahalleyi de,
esnafıyla fakirleştirdiği için hane hane çözüm üretilmesi gerekiyor. MHP’nin, yoksullar için geliştirecekleri kredi kartı benzeri “Hilal Kart”la harcamların bu yoksul
Levent OĞUZ
Ekonomist
kişilerin ve bulundukları mahalleye katkısı olacağı düşünülüyor. MHP’nin asgari ücret konusunda da tespiti 825 TL tutarında olması gerektiği. Asgari ücret ve
sağlıkta katkı payları kaldırılacak. Bu durumda akla ilk gelen, “kaynak nerden bulunacak” sorusu. 73 milyar TL kaynak yaratacak 100 proje hazırladıklarını söyleyen Doğan Cansızlar, kaynak yaratma
problemi olmayacağını söylüyor. MHP’nin
bir başka önemli konu başlığı ise orta kademe meslek eğitiminin yaygınlaşmasıyla beraber, sermaye yoğun ve emek yoğun üretimi birbirinden farklılaşması gerekliliği. MHP’ye göre emek yoğun sektörlerden başta tarıma önem verilmesi gerekiyor. Köyden kente göçü tersine çevirmek, arazinin paylaşılmasının engellenmesi, atıl ve mayınlı arazilerin topraksız
çiftçilere verilmesi uygulanacak tarım
politikalarının arasında yer almakta. Emek
yoğun sektörlerin planlanması ve KOBİ’lerin ara malı üretimine yöneltilmesiyle
istihdamın artırılmasının sağlanmasına da
vurgu yapılıyor. Doğan Cansızlar, “KOBİ’lerin gelişimini sağlamak için KOSGEB
ve sermaye piyasası araçlarını kullanmamız gerekmektedir. Risk sermayesi, girişim sermayesi gibi enstümanlara önem
vermeliyiz” tespitiyle finasal sıkıntılar yaşayan küçük işletmelere çözüm getirebileceklerini vurguluyor.
Nüfusun yüzde 18’inin yoksul olduğuna dikkat çeken MHP milletvekili adayı
Cansızlar, “Ürettiğimizden fazla alıyoruz.
İhracatta değil ithalatta rekor kırıyoruz,
bunun da yüzde 75’i ara malı. TL değerli
olduğu için üretmek yerine ucuz olduğu
için bu durumdayız. Bizim gibi ülkelerde
kur rejimi tamamen serbest dalgalı olmamalı” şeklinde konuşuyor. Finansal sistemden gelen paranın miktarına dikkat çeken Cansızlar, “113 milyar dolarlık paranın esiriyiz” diyerek, Merkez Bankası’nın
döviz rezervlerinin müdahale konusunda
daha fazla ön plana çıkması gerektiğini
vurguluyor.
AK Parti ise, TÜİK rakamlarındaki pozitif hava ve mali politikaların başarıyla yürütülmesiyle ekonomi politiklarında ilk sı-
raya finansal istikrarı koymuş durumda.
Buna bağlı olarak sıcak para ve cari açık
öncelikli konular gibi gözüküyor. Sıcak
para sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın meselesi. Cari fazla verenler paralarını dışarıya akıtıyorlar. Bu durumun yarattığı ortamda, TL değerlendikçe MB’nin
aldığı tedbirler acaba nasıl bir etki yaratacak, sıcak para ve ihracat-ithalat dengesi üzerinde nasıl bir etki yaratacaktır,
buna bakılıyor. Para politikasının dışında
mali politikalarla da desteklenmesi ekonomistlerin ortak görüşü. İktisat teorisinde
para politikasının kısa vadeli etkisi şoklarla
ortaya çıkar. Ancak rasyonel tedbirle poziyon alan piyasa oyuncuları tarafından bu
politikanın şifreleri ortaya çıkarıldığında
etkisi kalkar. Bu yüzden de mali politikalarla desteklenmesi gerekir.
ABD’nin parasal genişlemeleri sonucu gelişmekteki ülkelerde varlık fiyatlarının şişmesi, ardından servet etkisinin ortaya çıkmasıyla, olmayan paranın harcanmasıyla başlayan ve aşırı borçlanmaya giden bir toplumun finansal istikrar için
bir tehdit oluşturacağı düşünülüyor. Buna
en güzel örnek ise Türkiye. AK Parti ekonomi kurmaylarına göre bu nedenle öncelikle finansal istikrarı gözetmesi gerekiyor. Hükümet ve Merkez Bankası, önce
fiyat, ardından mali, daha sonra da finansal istikrarla FED’in uyguladığı modelin
benzerini uygulamaya çalışıyor: Bankalardaki zorunlu karşılıkları artırma yoluna gittiler. AK Parti İstanbul Milletvekili Dr.
Bülent Gedikli, “Munzam karşılıkları artırıp, mevduatın uzatılması gerekir. Vadesi
üç ayı geçmeyen Türkiye’deki toplam
mevduatın 30-40 bin kişinin elinde olduğu bir ortamdan bahsediyoruz. Bankalar,
bu kişilerle bir araya gelip vadeleri uzatmış olsaydı ekstra yüklere gerek yoktu.
Munzam karşılıklar faizleri artırdığı vakit
ekstra yük getirir ve hâlâ cari açık giderilemiyorsa bu munzam artışları sorgulanabilir. Bu tedbirlerle ekstra bir yük getiriyorsak bunu da bir değerlendirmek lazım” diyerek, bu sürecin bir müddet daha
monitör edileceğini ortaya koyuyor. Gedikli, bankacıların 2009 yılındaki tutumlarını eleştirerek, bin kişiyi kapıya koyduklarına dikkat çekti.
Önümüzdeki dönemde sermaye piyasasına önemli görevler düşüyor. Yeni enstrümanlar, alternatif yatırım araçları gerekmektedir. Yıllardan beri bilinen tek aracın yani banka kredilerinin kullanılmasının
yeterli olmadığını ifade eden Gedikli, “Risk
sermayesi, gelire, kâra dayalı enstrümanlar, altın üstüne kağıtlar, sukuk gibi enstrümanlarla sıcak parayı, ılık paraya çevirmenin yollarını bulmamız gerekir” diyor.
İstikrar için değişim söyleminin önemini vurgulayan AK Parti, artık Türkiye’nin
12 yıllık bir hedef belirleyebilecek duruma gelmesini, kendi dönemlerinin başarısı olarak görmekte. Bu öngörülebilirlik
ve seçmenin istikrara verdiği önemin
kendilerini tek başına iktidara taşıyacağına
inanıyorlar.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
27
Ayın Konusu
TEKSTİLDE ‘NANO-DEĞİŞİM’ YAŞANIYOR
Artan maliyetler, tüketicinin değişen tercihleri, Türk tekstilcisini ‘çıkış yolu’ olarak
görülen nanoteknolojiye yöneltti. Henüz yeterli olmasa da tekstil işletmelerinin
Ar-Ge harcamaları artıyor. Üniversitelerle ortak yürütülen Ar-Ge çalışmalarının
ilk ürünleri de yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Kendi elektriğini üreten giysilerin bile
hayatımıza girmesi an meselesi…
Önümüzdeki yıllarda hayatımızı yönetir hale gelecek olan nanoteknoloji sayesinde, klasik tekstil anlayışı artık değişiyor. Tekstil endüstrisi, lif, iplik, kumaş ve hazır giysilerin yüzeyine nanomateryaller uygulayarak ürün performansını artırırken, tüketici de bu ürünler sayesinde rahat
ediyor. Bugün artık sinek kovucu kumaşlardan güneşte kendi kendini temizleyen ürünlere kadar birçok yeni akıllı giysi hayatımıza girmiş bulunuyor. Türk tekstili bundan sonraki süreçte ise
‘çıkış yolu’ olarak gördüğü birçok yeni ürün üzerinde çalışıyor. Öyle ki bu yeni ürünler sadece insanı sıcak veya serin tutmakla kalmayacak, aynı zamanda tedavi edip, dış tehlikelere karşı ikaz
edecek. Zararlı etkilerden koruyarak vücut fonksiyonları hakkında bilgi verecek olan akıllı kıyafetler, tedavi için de kullanılabilecek. Hatta kendi elektriğini üreten özel kumaşların hayatımıza
girmesi bile an meselesi…
Zorlu Grubu’na bağlı Korteks İplik, polyester ipliğe nano boyutta kaplama yaparak güneş enerjisinden elektrik üreten kumaşlar için harekete geçti. Bursa’da Organize Sanayi Bölgesi’nde üretim yapan Korteks İplik’in Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi ile birlikte yürüttüğü projeyle, nano teknoloji kullanılarak güneş enerjisinden elektrik üreten iplik geliştirilecek. 2010 yılı Eylül ayında başlatılan projenin bir yıl sürmesi beklenirken ilk aşamada fotovoltaik malzemenin ipliğe kaplanıp kaplanmayacağı test edilecek. Proje hakkında bilgi veren Korteks Ar-Ge Müdürü Mutlu Sezen, “Organik maddelerle polyester ipliğin üzerini kaplayacağız. Güneş panellerinin yapısını ipliğe uygulayacağız. Proje başarılı olursa ince ve
Sayı: 374 - Mayıs 2011
28
esnek yapıya sahip katlanabilen kumaş paneller üreteceğiz” diye konuştu.
Projenin ilk aşamasında fotovoltaik malzemenin ipliğe kaplanıp kaplanmayacağını deneyeceklerini belirten Mutlu Sezen, şunları
söyledi: “Taşınabilir elektronik cihazların
elektrik ihtiyacını karşılayabilecek fotovoltaik lif ve tekstiller, yüksek katma değere ve ileri fonksiyonlara sahip, tekstil endüstrisinin ve
akıllı tekstil ihracatının gelişmesi için gelecek
vaat ediyor. Polyester ipliğin üzerine nano boyutta elektrik üretebilecek organik malzeme
kaplayacağız. Güneş enerjisini kullanarak
güneş filmlerindeki yapıyı ip yapısında elde etmeye çalışıyoruz.”
Proje gerçekleşirse, fotovoltaik bir liften çeşitli giysi, perde, sırt çantaları gibi her türlü
Nano Teknoloji
tekstil yapısı elde edilebileceğini aktaran
Mutlu Sezen, “Bu lif alınıp dokunulabilecek yani kumaş elde edilebilecek. Böylece güneş
filmlerine göre daha esnek kullanım alanları oluşacak. İnce bir yapıya sahip olan kumaş
istenildiği an katlanıp açılabilecek ve güneş
enerjisini elektrik enerjisine dönüştürecek” dedi.
Projeyle her yerde haberleşme kolaylığı da
sağlanacağını kaydeden Mutlu Sezen, “Fotovoltaik tekstil çalışmaları askeri alanda uygulanmaya başlandı. Elektrik kaynaklarından
uzak yerlerde çalışmak, yaşamak veya spor
gibi aktiviteler sırasında elektrik ihtiyacı olan
insanlar yanlarındaki fotovoltaik kumaşla
elektriği üretebilecek. Hem elektronik araçların çalışmasında hem ısınma ve soğutmada hem de aydınlatmada kullanılabilecek” dedi. Sezen, projenin ilk aşamadaki maliyetinin
137 bin dolar olduğunu sözlerine ekledi.
Güneş altında kendi kendini temizleyen kumaş
Kendi elektriğini kendisi üreten kumaş ile ilgili çalışmalar sürerken Türk, İtalyan ve İrlandalı bilim insanları bir başka çalışmaya imza atarak, güneş altında kendi kendini temizleyen kumaş üretti. Pamukkale Üniversitesi
(PAÜ) Çevre Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Proje Yürütücüsü Doç. Dr. Hüseyin
Selçuk, yaptığı açıklamada, yeni geliştirilen bir tekstil malzemesiyle güneşin altında kendi kendini 4-6 saatte tamamen temizleyen kumaş ürettiklerini söyledi.
Kendisinin dışında PAÜ'den Prof. Dr. Ahmet Çon, Doç. Dr. Fehiman Çiner, Yrd. Doç. Dr. Sema
Palamutçu, İtalya Selarno Üniversitesinden Doç. Dr. Süreyya Meriç, İtalya Napoli Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Marco Guida ile İrlanda Ulster Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Patrick Dunlop
tarafından geliştirilen projenin, TÜBİTAK tarafından finanse edildiğini ifade eden Hüseyin Selçuk,
''Proje sayesinde Denizli ve Türk tekstil sektörünün ihtiyaç duyduğu katma değeri yüksek tekstil ürünlerinin geliştirilmesi ve tanıtımına katkıda bulunmak açısından önemli bir bilgi altyapısı
oluşturulması sağlandı. Projede ilk defa pamuklu tekstillere, kendi kendini temizleme ve antibakteriyel özellik kazandırılmıştır" dedi.
Deneylerde, tekstil numunelerinin, nano partiküllerle kaplandıktan sonra çay ve boya ile lekelendirildiğini belirten Selçuk, kumaşın deterjan kullanılmadan ve yıkanmadan güneşin
altında 4 ila 6 saatte kendi kendini temizlediğini söyledi. Kumaşın antibakteriyel özelliğe de sahip olduğunu ifade eden Selçuk, kumaşa ektikleri bakterilerin güneşin altında
45 dakikada temizlediğine dikkati çekti. Selçuk, ''Projenin pratik hayatta kullanılmaya başlamasıyla Türk tekstil sektörünün geliştirilmesine ve tanıtımına katkıda bulunacaktır''
yorumunda bulundu.
Bossa’da Ar-Ge çalışmaları kesintisiz sürüyor
Nanoteknoloji ile ilgili çalışmalarını kesintisiz sürdüren firmalardan olan Bossa Tekstil
İşletmeleri de Ar-Ge çalışmaları sayesinde yeni ürünlere imza atıyor. Bossa İnsan Kaynakları Müdürü Regaib Baykal, Ar-Ge çalışmalarıyla yeni ürünler ürettiklerini belirterek, “Denimde yıkama laboratuarını kurduk. Bundan sonra müşterilerimize yıkanmış mamul şeklinde sunum gerçekleştiriyoruz. Daha önceden ürettiğimiz anti-selülit blucin kumaşlarımız, sivrisinek kovuculu gömleklik kumaş, ütü gerektirmeyen non-iron dediğimiz kumaşlarımız var. Bunların çalışmaları devam ediyor. Ar-Ge'leri bitti, üretime sunulmuş kumaşlar. Bu kumaşları dünya markalarına veriyoruz, ürün haline getiriyor ve
mağazalarında satıyor. Örneğin, Diesel anti selülit kumaşı kullanıyor” dedi. Geri dönü-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
29
Ayın Konusu
gınlaşabileceğini kaydeden Peker, "Bu sayede Çin ile rekabet ederiz. Türk tekstili nefes alır.
Şu an tekstil sektörünün en büyük eksiği ArGe teşviklerinde geri planda kalmasıdır. ArGe'ye gereken önem verilirse, ihracatta önemli bir paya sahip tekstil sektörü de kendine gelir" diye konuştu.
şümlü (recycle) ürünler yaptıklarını da kaydeden Baykal, eskiden kumaş haline getirilmiş elyafların
tekrar bozularak, iplik haline getirilip dokumasıyla elde edilen ürünleri ürettiklerini dile getirdi.
Sertifikalı organik pamuktan kumaş ürettiklerini aktaran Baykal, “Özellikle Avrupa'da yüksek gelir gurubundaki tüketiciler organik pamuktan üretilmiş kumaşları, bunlardan dikilmiş ürünleri
tercih ediyorlar. Ciddi bir pazarı var. İnsanlar organik pamuğu özellikle, kendi vücut sağlıkları için
gelecekte kanser ve türevi hastalıklara yakalanmamak adına tercih ediyor” diye konuştu.
Adımlar yetersiz
Bu arada son yıllarda sanayi ve üniversitelere verilen Ar-Ge teşviklerinin henüz yeterli olmasa
da bu alanda atılan adımları hızlandırdığı belirtiliyor. Ancak birçok sektörde Ar-Ge konusunda
ciddi adımlar atılırken her türlü makine parkı ve donanımıyla altyapısı hazır olan tekstil ve hazır
giyimdeki adımların yetersiz olduğu savunuluyor. Akıllı kıyafetler için Türkiye'deki makine parkının müsait olduğunu belirten Kimya Mühendisi Ekrem Hayri Peker, akıllı kumaşların dünyada 2000 yılından sonra yayılmaya başladığını hatırlattı. Akıllı giysiler konusunda akademik araştırmalar yaparak projeler geliştiren Peker, bu kumaşların bazı kaplama ürünlerle asla karıştırılmaması gerektiğinin altını çizdi. Peker, "Nano teknolojiyle donatıldığı için insan sağılığına yararlı olan ürünler Türkiye'de maalesef fazla rağbet görmüyor. Akıllı giysi üretiminin yeterince olmaması sebebiyle ürünlerimizi klasik anlayışla ihraç ediyoruz. Bu konuda kendi markalarımızı
oluşturmalıyız. Bu sektörü geliştirerek, kendi istediğimiz fiyata yurtdışına ihracat yapabiliriz" diye konuştu.
Türk tekstilinin en büyük rakibinin Çin olduğunu hatırlatan Ekrem Hayri Peker, klasik tekstil anlayışından kurtularak nanoteknolojili akıllı giysiler üretilmesi gerektiğini söyledi. Akıllı giysi sektöründe Çin'in daha yeni olduğunu ifade eden Peker, Türk tekstil üreticilerinin bu konuda teşvik edilmesini istedi. Devlet desteği ve özel sektörün çabalarıyla akıllı giysilerin Türkiye'de de yay-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
30
Avrupa nüfusunun yaşlandığını kaydeden Ekrem Hayri Peker, Türkiye'de üretilen tekstil
ürünlerinin yüzde 60'ının Avrupa'ya ihraç
edildiğini hatırlattı. Akıllı giysi sektörünün sınırsız bir alan olduğunun altını çizen Peker,
"Avrupa yaşlanıyor. Bu nüfusa konforlu ve tedavi edici ürünler satmalıyız. Bunları yaparsak, kâr elde ederiz. Ucuz giysiler üreterek rekabet edemeyiz. Diğer rakibimiz olan ülkelerle
de rekabet edemeyiz. Çıkış yolu akıllı kıyafetlerdir. Akıllı giysilerin alanı çok geniş. Yattığınız yatak sizin stresinizi alacak. Giydiğiniz elbiseler sizi her türlü dış etkiden koruyacak. Leke tutmayacak. Terlediğinizde kötü kokmayacaksınız. Türkiye'deki makine parkı da buna çok müsait. Nanoteknolojii kullanmayan ülkeler ile bu sektörü geliştiren ülkeler arasında orta çağ ve yakın çağ arasındaki kadar fark
olacak" şeklinde konuştu.
Ar-Ge çalışmalarının yetersizliğinden yakınan
Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Sabri Ünlütürk ise
bu konuda yakında bir çalışma yürüteceklerini söyledi. Ünlütürk, “Kârlılığımızı korumak
ve işimizi sürdürebilmek için farklı bir şeyler,
yenilikçi ürünler çıkartmamız lazım. Bunun da
temel aracı Ar-Ge. Bu konuda bölgemizdeki
firmaların hem bilgi düzeyini hem bu konudaki
kültürünü artırmaya yönelik bir takım organizasyonlar, etkinlikler yapacağız. Sanayi Bakanlığı ile birtakım görüşmeler yaptık, bir etkinlik düzenleyeceğiz. Bütün firmaların dikkatini Ar-Ge konusuna çekmek istiyoruz çünkü Ege Bölgesi'ndeki firmalarımızın hem
kârlılığını sürdürmesi hem de rekabetçiliğini artırması yenilikçi ürünlerden geçiyor. Bununla ilgili olarak ihracatçı firmalarımızda ArGe departmanlarının kurulması, varsa da
bunların geliştirilmesi için birtakım ek destekler ve tedbirler yapılması için çalışmalarımızı sürdüreceğiz” dedi.
Prof. Dr. Bülent ÖZİPEK
İTÜ Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakültesi
TEKSTİLDE NANO DÜNYAYA GENEL BİR BAKIŞ
Dünyada yaklaşık 74 milyon ton civarındaki toplam tekstil lifi üretilmekte ve bu lifler
tekstil ve hazırgiyimin yanı sıra diğer sanayi alanlarında da tüketilmektedir. Tüketim
dağılımı her ülkedeki insan başına düşen lif
miktarı ile belirlenmekte ve ülke sıralamalarında gelişmiş ülkelerin önceliklerini korudukları görülmektedir. Gelişmekte olan ülkeler daha alt sıralarda yer alırken yüksek
nüfus ile birlikte gelişen ekonomilerin toplam tüketimlerinin arttığı göze çarpmaktadır. Öyle ki; Çin’de bu kişi başına lif tüketimi daha düşük olsa da nüfusunu düşündüğümüzde Çin’in önemli bir “tüketen ülke” konumunda olduğu görülmektedir.
Tüketilen lifler içinde en önemli malzemeler pamuk ve yapay lifler sayılabilir. Pamuk
toplam lif üretiminin yaklaşık olarak 1/3 oranında paya sahiptir ve tabii lifler içinde birinci
sırada bulunmaktadır. Türkiye, bir pamuk
üreticisi olarak burada çok önemli avantajlara sahiptir. Pamuk, dünyada hem istihdam
sağlayan hem insanların konforuna katkıda bulunan, sadece tekstile değil, diğer
sektörlere de destek veren önemli bir malzemedir. Yeni bir kullanım malzemesi olarak pamuktan organik pamuğa dönüşüm de
hızla artmaktadır. Buna bağlı olarak, Türkiye’de de organik pamuk üretimi yapılmakta
ve bazı firmalar organik pamuk ihracatını başarıyla gerçekleştirmektedir. Esas itibariyle, dünya “organik bir dünya” olmaya doğru gitmektedir ve bu olgu öncelikle yiyeceklerde görülmektedir ve her alanda olduğu
gibi yiyeceklerin ardından giyeceklere ve
tekstil malzemelerine yansıyacağına kesin
gözüyle bakılmaktadır. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde organik tekstil daha
yaygın bir biçimde kullanılacaktır. Ancak tabii liflerde bu gelişmeler olurken yapay lifler doğadan alınan ilham ile çok daha hızlı
bir gelişme eğilimi göstermektedir. Hazırgiyim ürünlerinde yapay lifler kullanılarak
konfor özelliklerinde büyük aşamalar kaydedilirken, fonksiyonel özellikleri geliştirilmiş akıllı lifler büyük çıkış yapmakta ve çok
yönlü olarak kullanılmaktadır. Tüm yapılan araştırma-geliştirme çalışmalarıyla, doğadan esinlenen özellikler yapay liflere kazandırılmadır. Yapay liflerin diğer sanayilerde kullanımı da üstel bir artışla devam etmektedir.
Tüm yapılan çalışmalar diğer alanlardaki gelişmeler ile etkileşim altındadır ve bunlardan en
önemlisi nanoteknoloji olmaktadır.
Nanoteknoloji son yıllarda yayılan bir uygulama ile ortaya çıkmış ve malzeme, mekanik, elektronik, optik, tıp, plastik, enerji, uzay ve kimya gibi bir çok alanlarda kullanılan disiplinlerarası
bir teknoloji olmuştur. Nanoteknoloji uygulamaları ile yeni bir dönemin başladığı söylenebilir.
“Nano” kelime olarak Yunanca cüce anlamına gelen nanos ifadesinden gelmektedir ve bilimsel olarak birimin milyarda birini (,10-_9.) ifade etmektedir. Diğer bir ifade ile çıplak gözle göremediğimiz büyüklük demektir. Nanoteknolojik faaliyetler atomlar, moleküller ve nano
büyüklükteki tanecikleri tam ve kontrollu bir şekilde yeni bir malzemeyi yeni özellikleri ile oluşturacak şekilde düzenlemeyi hedeflemektedir. Bundan dolayı elde edilen malzemeler daha
az hata ve daha yüksek bir kalite ile imal edilirler. Bu teknolojinin temelinde, malzemelerin
büyüklüğü nano düzeyine indirildiğinde çok farklı özellikler sergilemesi bulunmaktadır. Örneğin normal boyutlarında kırılgan olan seramik tane büyüklüğüne indirildiğinde şekli değiştirilebilmektedir, altının rengi değişmektedir, polimere bağlandığında eşsiz bir performans
yakalanabilmektedir. Tüm bu özellikleri nedeniyle nanoteknoloji tekstil endüstrisinde uygulama
alanı bulmuş ve tekstil malzemelerinin performans ve özellikleri bu teknoloji kullanılarak geliştirilmektedir.
Tüm araştırmalarda olduğu gibi nano yapıların da esin kaynağı doğa olmuştur. Uzakdoğu’nun
çok bilinen Lotus bitkisi sahip olduğu nano düzeydeki yüzey pürüzlülük yapısı ile çarpıcı biçimde kendi kendini temizleme, teknik ifade ile kir ve su tutmazlık özelliği göstermektedir.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
31
Ayın Konusu
Bu özellik bugün aynen nano yapılarda oluşturularak kullanılmaktadır. Nano pürüzlü yüzeyde
su damlası ile oluşan yüksek temas açısı malzemenin hidrofob özellik göstermesine yol açmakta ve su yüzeyine yapışan maddeler yüzeyden uzaklaştırılmaktadır. Görüldüğü üzere Lotus yaprağı “doğal” olarak nano yapıya sahiptir. Bugün tekstil sanayiinde de su, toz ve kir tutmazlık için bu özellikten yararlanarak yüzeylerin üzerine nano boyutta su itici parçaçıklar bağlanmaktadır. Bu amaçla bazı uygulamalarda binder kullanılmaktadır. Sonuç olarak bu uygulamalar tekstilde devrim niteliğinde değişikliklere yol açmış ve pazarda önemli değişimler ortaya çıkmıştır.
Lotus Etkisi
Lotus Etkisinin Görünüşü
Başdöndürücü bir hızla gelişen
nanoteknolojik ürün ve hizmet
pazarının küresel manada 2015
yılında 3 trilyon Amerikan Doları’na ulaşması beklenmektedir.
Bu alanda öncü ülkeler arasında Japonya ve ABD olmakla beraber tüm ülkelerde ilginin hızla artmakta olduğu görülmektedir. Söz konusu ülkelerde büyük ölçekli firmaların yanı sıra
orta ölçekli firmaların da nanoteknolojiye yatırım yaptıkları görülmektedir, ancak nanoteknolojinin uygulama çalışmaları birçok yeni küçük ölçekli firmanın
kurulmasına da yol açmıştır. Bu
tür firmalar büyük yatırımcı olmamasına rağmen, bu küçük ölçekli firmalar her yıl büyümektedirler. Nanoteknolojik yatırım
ucuz olmamakla birlikte firma
girişimlerini olumsuz etkilememektedir. Bugün ABD’de 500
üzerinde kapsamlı faaliyetini
sürdüren firma olduğu ifade
edilmektedir.
Nano dünyasında birçok malzeme işlenmekte ve bu sayede
birçok farklı özelliklere sahip
malzemeler ve cihazlar imal
edilebilmektedir. Atom ve moleküllerin yerlerinin değiştirilebilmesi sayesinde elektronik ekipmanlar üretilebilmekte, bu ekipmanlar başta tıp olmak üzere birçok alanda çığır açmaktadır. Mesela insan vücudunda ileri teşhis ve tedavide bu tür uygulamalar ortalama insan ömrünü uzatacaktır. Keza savunma sanayiinde nano boyut iletişim başta olmak üzere birçok malzeme ve araç-gereç imalatında yeni ufuklar açmaktadır. 1991 yılında karbondan tüp oluşturulabileceği ortaya çıkmış ve farklı çap ve boyda olan içi boş bir boru şeklindeki nano tüplerin farklı mekanik ve elektronik özellikler gösterdiği ortaya çıkmıştır. 1-2 n çapındaki tüplerin oldukça yüksek çekme gerilmesi değerine sahip olduğu görülmüş dolayısıyla bu sağlamlıktaki karbon nanotüplerin kendi kütlesi göz önüne alındığında dayanıklılık bakımından
Sayı: 374 - Mayıs 2011
32
elmastan da güçlü malzeme olduğu belirlenmiştir. Bu nanotüplerin yarı iletken teknolojisinde kullanılmaya başlanması fizikte önemli gelişmelerin önünü açmıştır. Boyutsal parametrelerine bağlı olarak elektronik özelliklerinin değiştirilebilir olması
nano tüplerin elektronik uygulamalarında
yaygınlaşmasına fırsat vermektedir. Karbon
nanotüpler manyetik ve optik nano cihaz, hafıza elemanı, kondensatör, transistör, diyot,
mantık devreleri, elektronik anahtarın imalatında kullanılmaktadır. Buna ilaveten,
nano tüplere başka atomlar da ilave edilerek süper iletken malzemeler de imal edilebilmektedir.
Nano boyutlarda imal edilen malzemelerin
çok farklı özelliklere sahip olmasından yararlanılarak bilişim, iletişim, elektronik, biyoteknoloji, farmakoloji, tıp, savunma, makine, inşaat gibi birçok sanayide yeni ürünler elde edilmiş, yeni pazarlar oluşturulmuştur. Yeni bilgisayarlar, yeni gen ve ilaç
tedavileri ile biyoteknolojik uygulamalar,
savunma sanayiinde NBC silahlara karşı
mikro algılayıcılar, üstün mukavetli malzemeler, kompozit kumaşlar, kuantum kriptoloji, yüksek hıza erişmiş cihazlar bunlardan bazılarıdır. Nanoteknolojinin havacılık ve
uzay araştırmalarında daha hafif malzeme
kullanımına fırsat sağlaması çok önemli ekonomik tasarruflar sağlamaktadır. Buna ilaveten çelikten yüksek mukavemete sahip
olan malzemeler atmosferde yapılan çalışmalarda yeni ufuklar açmaktadır. Nano
kompozit malzemeler daha temiz ve çevre
dostu ulaşım sistemlerinin kullanılmasını
sağlayacaktır.
Nanoteknolojinin tekstildeki kullanım alanları kısaca şöyle özetlenebilir: Nano yapılı
kompozit lifler, nano boyutta kil, metal oksitler, karbon gibi dolgu maddeleri; grafit nano
lifleri ve karbon nano tüpleri içermektedir.
Bunun yanında nano-yapılı kompozit lifler
nano boyuttaki dolgu maddelerin kullanımının
yanı sıra köpük oluşturma yöntemi ile de elde
edilebilirler. Nano dolgu maddeleri mukavemeti artırmaktadırlar ve iletkenlik ve antistatik davranışlar gibi diğer fiziksel özellik-
Nano Teknoloji
leri de olumlu yönde etkilemektedirler. Geniş yüzey alanlarına sahip oldukları için polimer matrisleri ile daha iyi bir etkileşim içinde bulunurlar ve polimer zincir hareketliliğini azaltmaktadırlar. Polimer matrislerinde düzgün dağılımları ve dolgu maddesinin
farklı özellikleri ile kompozit liflere yeni fiziksel
ve kimyasal performanslar kazandırmaktadırlar. Üç boyutlu nano malzemeler yumuşatma, antimikrobiyal, antibakteriyel,
yağ ve kir iticilik, güç tutuşurluk gibi özellikler kazandırılmak amacıyla kullanılmaktadır. Sentetik lif imali sırasında kullanılan titanyum dioksit vb. malzemelerin nano boyutta ilaveleri UV ışık absorpsiyonu ve leke
uzaklaştırma, fotokatalitik etki, elektriksel iletkenlik, fotooksidasyon, oto-sterilizasyon
özelliklerinin kazandırılmasında önemli
avantajlar sağlamaktadır. Nano parçacıklar
koku, antifungal özellikler kazandırmak
amacıyla yaygın biçimde kullanılmaktadır.
Gümüş metal parçacıklarının ilavesiyle antibiyotik özellikler gösteren lifler imal edilebilmektedir. Nano boyutta imal edilen poliester ve poliamid liflerinde çarpıcı rutubet
alma kapasiteleri elde edilmiştir. Şüphesiz
rutubet absorpsiyonu bakımından sınırlı
özelliği ile bilinen liflerdeki bu önemli değişim tüm bilinen değer yargılarını değiştirmektedir.
lanılmaktadır. Bu kapsamda nano boyuttaki emülgatörler yardımıyla geliştirilmiş uygulamalarla
kir iticilik, buruşmazlık, antistatiklik, boyutsal değişim, v.b. özellikler daha da geliştirilmiş bir
şekilde elde edilmektedir. Daha önce açıklanan lotus etkisi örnek alınarak nano parçacıklar ile selülozik liflere bağlanmakta ve bu şekilde hidrofob özellik kazandırılarak tekstil malzemesine buruşmazlık özelliği kazandırılmaktadır. Nano boyuttaki silikon yumuşatıcılar kumaşın içine daha iyi nüfuz edebildikleri için daha daha etkin bir yumuşaklık elde edilmektedir. Nano malzeme uygulaması ile kumaşlar sensöre dönüştürülmekte, bu şekilde kalp ritmi ve atışı gibi vücut fonksiyonlarını izleyebilen, kendi kendini temizleyebilen ve tamir edebilen akıllı tekstil olarak adlandırılan ürünler imal edilebilmektedir.
Nano lif üretim yöntemi olarak elektrostatik eğirme istenilen tüm özellikleri sağlaması
nedeniyle benimsenmiştir. Esas olarak
elektrostatik eğirme yönteminde, polimer
çok yüksek voltajlı bir elektrik akımı ile yüklenerek, bir düzeden topraklı bir plakaya akar
ve bu sırada katılaşarak lif şekline dönüşür.
Çapları 5 nanometreden başlayan lifler
imal edilebilmektedir. Elektrostatik eğirme
ile elde edilen tülbentlerdeki liflerin çaplarının küçük olması nedeniyle tülbent kalınlığı da küçüktür. Bu tülbentler çeşitli malzemelere uygulanarak işlevleri geliştirilerek
kullanılmaktadırlar. Filtrasyon amacı ile
kullanımları buna iyi bir örnektir.
Ancak burada nanoteknoloji uygulamalarının çevre, insan sağlığı ve emniyet bakımından neler getirebileceğinin de araştırılması gerekmektedir. Halen insan sağlığı ve çevreye etkileri
tam olarak bilinmemektedir. Özellikle nano boyuttaki kimyasal maddelerin ve ağır metallerin etkileri üzerinde durulması gerekmektedir. Bu gelişmeler çok yakında yaşanacak, dolayısıyla tekstil sanayimizin varlığını geliştirerek sürdürebilmesi için Türkiye’nin de bunlardan kopmaması gerekiyor.
Nanoteknoloji, lif imalatında kullanımının yanı
sıra terbiye işlemlerinde kullanılan malzeme imalatında ve uygulamalarında da kul-
Kumaş kaplama teknolojisine nanoteknoloji uygulamaları yeni bir boyut kazandırmıştır. Kumaşlarda nano boyutlardaki birden fazla kaplamalar şeklinde oluşturulan nanokaplamalar,
her kaplama kalınlığında düzgün ve homojen bir yapı oluşturmaktadır. En üst tabaka istenilen fonksiyonları kazandırmaktadır. Kamuflaj kumaşlarında bu uygulamalar geniş kapsamlı
olarak kullanılmaktadır. Tekstilde nanoteknoloji uygulama alanları ve ürünleri özetlenmek
istenirse; hassas sensörler, elektronik aletler, dokusuz yüzeyler, oto döşemelikleri, birçok
kaplamalar, güvenlik güçleri için tekstiller, nefes alabilen, antimikrobiyel, UV dayanımlı, buruşmazlık, v.b. gibi yeni ve üstün konfor ve koruyucu özelliklerine sahip hazırgiyim ürünleri,
membranlar, yapay organlar sayılabilir.
Şüphesiz nanteknoloji sayesinde elektronikle tekstilin yakınlaşması ile ilgili yeni uygulamalar hız kazanmıştır. İçinde karbon lifi bulunan kumaşlarla, esnemeyle ortaya çıkan elektrik
direncindeki değişim ile vücudun çeşitli hareketleri ölçülebilmektedir. Süper iletkenliğe sahip malzemelerin uygulamada gündeme gelmesi beklenmektedir.
Futuristlere göre nanoteknolojinin 2015 gibi yakın bir dönemde net bir biçimde hayatımıza
gireceği belirtilmektedir. Günümüzde gerçekleştirilen çalışmalara bakılırsa bu kaçınılmaz
biçimde gerçekleşecektir. Nanoteknolojik ürünlerin yeni özellikleri açığa çıkacak ve bu boyutlarlarda bilinen özellikler değişecektir. Ortaya çıkacak yeni fonksiyonlar hayatı kolaylaştırırken standartları da yükseltecektir.
2050 yılında dünyada lif tüketiminin 150 milyon tonu aşması beklenmektedir. Bunun yüzde 80’inin yapay lif ve de ağırlıklı olarak poliester olması tahmin edilmektedir. Sentetik lif ve iplik üretiminin önemli bir kısmının bu dönemde Güneydoğu Asya ve Güney Yarımküre’de gerçekleştirilmesi söz konusudur. Sonuç olarak dünya tekstil sanayii, çok
disiplinli ve tüm sektörlere hizmet veren bir yapıya dönüşüyor. Bugün su kayakları bile
tekstil malzemelerinden üretilebilimektedir. Dolayısıyla tekstil sektörüne artık sadece giysi üretilen değil, sanayinin tüm alanlarına hizmet veren bir sektör olarak bakmak
gerekmektedir. Bu gelişmeler yaşanırken ülkemiz tekstil sektörünün de kendini bu manada hızla dönüştürmesi gerekiyor. Türk tekstil sanayisinin moda ve dağıtım kanallarını geliştirerek azalacağı öngörülen işgücü maliyeti avantajı kaybımızı, katma değeri
yüksek ürünler yaratarak gidermesi gerekiyor. İleri teknolojinin kullanılmasıyla birlikte dünya pazarlarındaki payının artması mümkün olacaktır.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
33
Tekstilin Kaleleri
16
TEKSTİLİN BAŞKENTİ BURSA
İHRACATTA DEVLEŞİYOR
Bursa’da faaliyet gösteren 8 bin işletme ile kentteki toplam katma değerin yüzde 25’ten
fazlasını yaratan tekstil sektörü, tarihten gelen gücünü korumaya devam ediyor. 2010 yılı
rakamlarına göre 74 bin kişinin istihdam edildiği sektör, OSB’lerde sektörlere göre dağılımda
yüzde 17.6’lık payıyla da ilk sırada bulunuyor.
Y
arattığı istihdam ve ihracattaki önemli yeriyle tekstil, Bursa’da tarihle birlikte şekillendi. Bursa’nın, Bizans ve sonrasında Osmanlı dönemlerinde ipek ipliği üretimine dayalı ekonomik kimliği,
19. yüzyılın sonlarına kadar sürdü; tekstil de en önemli sanayi kolu olma özelliğini korudu. Bugün
üretilen katma değerli ürünler ve önemli ihracat rakamlarının yakalanmasında şüphesiz Osmanlı döneminde üretilen doğal ipeğin yurtdışına satılmasıyla gelişen ticaret kültürünün payı vardır.
Bursa, 2001 yılında sektörün aldığı ağır darbeye kadar tekstilde en önemli üretim merkezlerinden
biri olma özelliğini sürdürdü. Kentte özellikle ev tekstili ve bayan giyimde son yıllarda artan ihracatla toparlanma görülse de, 2008 yılında yaşanan krizle yeniden kısa süreli durgunluk yaşandı. Küresel krizin ağırlıklı olarak AB ülkelerini etkilemesi, üreticileri ihracatta farklı pazarlara yönlendirdi.
Tekstil sektörü, yapısal bakımdan Bursa’da ihracatın omurgası niteliği taşıyor. Özellikle suni ve sentetik dokuma üretimi, Bursa’da toplam üretimin, ihracatın ve istihdamın en büyük bölümünü oluşturmaktadır. Bursa’da toplam katma değerin yüzde 25’ten fazlası bu sektörde yaratılmakta. Türkiye’de kurulu 11 adet sentetik iplik fabrikasının 8’i Bursa’da bulunuyor. Sentetik iplik üretim kapasitesi itibariyle Bursa, Türkiye’nin toplam kapasitesi içinde önemli bir paya sahip. Bursa dünyada bu kadar sayıda iplik fabrikasının bir arada bulunduğu ender bölgelerden biri konumunda. Bur-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
34
sa’da dokumacılıkla birlikte, çeşitli pamuk ipliği, naylon iplik, polyester iplik, yün ipliği, dikiş
ve nakış ipliği gibi, başta dokuma sanayisi olmak üzere, çeşitli sektörlerde kullanılan iplikler üretiliyor. Kentte bugün tekstil ve hazır giyim sektöründe hizmet veren yaklaşık 8 bin işletme bulunmakta. Bu işletmelerin bazıları küresel ölçekteki firmalara üretim yaparken,
bazıları da kendi markalarıyla ihracat gerçekleştiriyor. 2010 yılı sonu rakamlarına göre 74 bin
kişinin istihdam edildiği sektör, OSB’lerde
sektörlere göre dağılımda yüzde 17.6’lık payıyla
da ilk sırada bulunuyor.
Bursa’da mart ayında Uludağ İhracatçılar Birliği’nin açıkladığı rakamlara göre yıllık bazda en
fazla artışı yaşayan sektör de tekstil oldu. Ulu-
dağ Tekstil İhracatçıları Birliği’nin (UTİB) mart
ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde
23’lük artış göstererek 96 milyon 391 bin 809
dolar oldu. Bursa’dan tekstil ihracatı ocak
ayında yüzde 17, şubat ayında ise yüzde 22 artmıştı. Böylece tekstilde ilk 3 aydaki ihracat artış oranı yüzde 20 olurken ihracat da 270 milyon 23 bin dolara ulaştı. Bursa’dan son 1 yıldaki
tekstil ihracatındaki artış ise yüzde 12 oldu. Yıllık bazda yapılan tekstil ihracatı ise 979 milyon
422 bin 117 dolara yükseldi. Uludağ Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği’nin
(UHKİB) mart ayı ihracatı da, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 17’lik bir artış kaydetti. Martta hazır giyim ihracatı 46 milyon dolar olurken,
yılın ilk 3 ayında yapılan ihracat da yüzde 16 artışla 134 milyon 644 bin dolara ulaştı. UHKİB’in
yıllık ihracatı ise yüzde 9 artışla 513 milyon 840
bin dolar oldu.
Ülke için bu denli önemli olan sektörde sıkıntılar sürüyor, alınan önlemler ise yetersiz kalıyor. Düşük enflasyon için belirlenen değerli
Türk Lirası politikası, ihracat ağırlıklı hizmet veren sektörün en büyük sıkıntısı. Emek yoğun
sektörde işçi maliyetlerinde vergilerden kaynaklanan yük ve enerji maliyetlerinin fazla olması da sektörü zorluyor. Bunun yanında üretim yapan firmaların perakendeye hitap ede-
Uludağ Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği
Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Şankaya
İTALYA’NIN BELİRLEYİCİ GÜCÜNE GÖZ DİKTİK
“2008’in son çeyreğinde başlayan ve 2009’da etkileri yoğun
olarak hissedilen küresel krizin ardından, 2010 yılı, ihracat rakamlarımızda bir önceki yıla göre artışın olduğu, ihracatın ivme
kazandığı bir yıl olmuştur. 2011 başı itibarıyla da tekstil ve hazır giyim ihracatımız (yüzde 33 ve yüzde 15) çok önemli bir yükseliş yakalamıştır. Hedefimiz bu ivmeyi artırarak devam ettirmektir.
Tekstil ve hazır giyimde İtalya’nın, Avrupa ve Akdeniz bölgesindeki
belirleyici gücüne göz dikmiş durumdayız. Türkiye tekstil ve hazır giyim sektörlerinde komşu ve çevre ülke pazarlarını domine eden bir konuma yükseliyor. Hazır giyim ve konfeksiyon sektörü olarak, çözüm bulması gereken sorunlar bulunmaktadır.
Bunlardan en önemlileri, geçmişten günümüze sarkan sorunlardan dolayı her kesimin mutabık olduğu üretime ve ihracata dayalı büyüme modelinin tam
olarak uygulanamaması, istihdam üzerindeki vergilerin, enerji fiyatlarının yüksekliği. Bu konuda, hükümetten en büyük maliyet girdilerimizden olan elektrik, doğalgaz, SSK primleri
gibi konularda sanayiciyi destekleyen politikalar üretmesini bekliyoruz. Ar-Ge desteklerinden tekstil ve konfeksiyon sektörünün daha fazla yararlanması için gerekli düzenlemelerin
yapılmasını beklemekteyiz. Dış ticaret alanında, fikri mülkiyet hakları ihlallerinin önüne geçecek denetim mekanizmalarının daha efektif işletilmesini beklemekteyiz.”
memesi ve marka yaratamaması da sektörün büyümesi önünde ciddi bir sorun olarak karşımıza
çıkıyor. Tüm bunlara rağmen sektörde hizmet veren firmalar artan ürün kaliteleri ve kuşak atlayan sanayi kültürleriyle hizmet vermeye devam ediyor.
İpek üretiminden tekstilde marka yolculuğuna
Bursa’da 20. yüzyılın başlarında ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında, ilk makineli ipek
ipliği ve dokuma fabrikaları kuruldu. Cumhuriyetin ilanından sonra Bursa’nın
ekonomik yapısında önemli gelişmeler kaydedilmeye başlandı. 1935’te temeli atılan Merinos Yünlü Fabrikası ile Suni İpek Fabrikası 1938’de üretime geçti.
Merinos Fabrikası, Bursa’nın dokuma sanayisinin merkezi olmasının yolunu açtı.
Aynı yıllarda doğal ipek tüketimine destek olmak üzere kurulan Gemlik Suni İpek
Fabrikası da Bursa ekonomisinde önemli bir etkinliğe sahip oldu. 1924 yılında
flatür fabrikalarında 1.500 işçi çalışmaktaydı. İşçilerin yüzde 48’i yabancıların işletmelerinde, yüzde 28’i azınlıkların, yüzde 24’ü de Türk sanayicilerin fabrikalarında istihdam ediliyordu. 1933 yılında Sümerbank tarafından kurulacak fabrikaların ikisinin adresi Bursa’ydı. Tekstil sektörü yapısal bakımdan Bursa’da
ihracatın omurgasını oluşturuyor. Köklü sanayi kültürüyle tekstilde marka kent
olma özelliğini koruyan Bursa, bugün tekstil ve hazır giyimde 9 serbest bölgeyle
112 ülke ve özerk bölgeye ihracat yapan bir kent durumunda.
Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Asya yeni pazarlar
Hazır giyim ve konfeksiyon sektöründeki ihracat 2010 yılında artış kaydedince
Sayı: 374 - Mayıs 2011
35
Tekstilin Kaleleri
Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB) Yönetim Kurulu
Başkanı İbrahim Burkay
2011’DE 130 MİLYAR DOLARI AŞARIZ
“2010 yılında Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği olarak yaklaşık 1 milyar dolar, Türkiye genelinde de 6.5 milyar dolar tekstil ihracatı yaptık. 2011 yılında ise birlik olarak 1.1 milyar doları, ülke olarak 7 milyar doları geçeceğimizi tahmin ediyoruz.
2009 yılında yüzde 11 gerileyen dünya dış ticareti, ülkelerin veri açıklamaları devam ettikçe görülüyor ki 2010 yılında ortalama yüzde 20 civarı artış kaydedecek ve ayrıca öngörülere göre
2011 yılında da yüzde 7 oranında artış devam edecek. Bugüne
kadar 41 ülke resmi kanaldan 2010 yılı toplam ihracat verisini
beyan etti. Diğer ülkelerin istatistikleri de gelmeye devam ediyor. 2010 yılında açıklanan söz konusu verilere baktığımızda yüzde 30 ve üzeri ihracat artışı kaydeden ülkelerin Çin, Japonya, Tayvan, Avustralya, Tayland, Brezilya ve Kore olduklarını görüyoruz. Yani yükselen ekonomiler
bir kez daha kendilerini ispat etmiş durumda. Bu bağlamda ekonomide istikrar ve sıfır sorun, sınırsız ticaret politikası ile ülke olarak 2011 yılında yine 130 milyar dolar barajını aşacağımızı tahmin ediyoruz.
Biz tekstil ihracatçıları olarak aslında bütün bu olumsuz koşullar karşısında kendimizi koruyacak önemli bir başarı sağladık. O da pazar çeşitlendirmesidir. Tekstil sektörümüzde komşu ve çevre ülkeler stratejisi doğrultusunda pazar çeşitlendirmesi büyük ölçüde sağlanmıştır.
Türkiye’nin 2010 yılı tekstil ihracatında ilk 5 ülke sırasıyla Rusya, İtalya, Almanya, Romanya ve Polonya oldu.”
gözler yeniden Bursa’ya çevrildi. Uludağ Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Yönetim
Kurulu Başkanı Şenol Şankaya, 2010 yılında bir önceki yıla göre yüzde 8 artışla 18.5 milyar dolar
ihracat yaptıklarını belirtti. Birlik olarak 2010 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 8 artış ile 495 milyon USD ihracat kaydettiklerini dile getiren Şankaya, ayrıca hazır giyim ihracatının da 2011 Ocak
ayında yüzde 16, şubat ayında da yüzde 17 artış gösterdiğini söyledi. En büyük ihraç kalemlerinin,
tişört, atlet ve benzerleri, kadın ve kız çocukları için takım, ceket, elbise, etek, pantolon, şortlar, yatak örtüleri, diğer mefruşat eşyası, perdeler, iç storlar, tül perde kalemleri olduğunu belirten Şankaya, Uludağ Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği’nde 2010 yılı ihracatının yüzde 75 gibi
çok önemli bir bölümünü oluşturan ilk beş ülke olan Almanya, İngiltere, İspanya, Belçika ve Fransa’ya ihracatta ortalama yüzde 7
artış kaydedildiğini ifade etti. Avrupa Birliği’nin ihracatta yüzde 84
oranında en büyük payı aldığının altını çizen Şankaya, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Rusya ve BDT ile Asya’nın da hazır giyim sektörleri
için önemli yeni pazarlar konumunda bulunduğunu söyledi.
Dengeler değişiyor
Diğer çoğu sektörde olduğu gibi tekstil sektöründe de son yıllarda belirgin ve önlenemez biçimde bir eksen kayması söz konusu.
Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB) Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay da bu konuya dikkat edilmesi gerektiğini belir-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
36
tenlerden. Dünya ekonomisinde dengelerin son
birkaç yıldır batıdan doğuya doğru kayma eğiliminde olduğunu belirterek, trendin bu şekilde devam edeceğini kaydeden Burkay, Avrupa’da işsizlik ve ekonomik durgunluk devam
ederken Çin, Hindistan, Güney Kore, Brezilya
gibi ülkelerin dünya ekonomisinde lokomotif konumuna yükseldiklerinin altını çizdi. Burkay, bu
ülkelerin büyük ihracatçı oldukları gibi aynı zamanda birçok üründe de önemli ithalatçı olduklarını ifade etti. Burkay, Türkiye’nin de
tekstil ihracatçıları olarak hem Rusya, İtalya ve
Almanya gibi geleneksel pazarlardaki payını korumaya devam ederken hem de Uzakdoğu, Latin Amerika ve Ortadoğu gibi önemli bölgelerde yeni atılımlar peşinde olduğunu söyledi. Bu
amaçla önemli fuarlara katıldıklarını kaydeden
Burkay, ayrıca ticaret ve alım heyetleri organize
ettiklerini, uluslararası düzeyde proje pazarları
ve konferanslar düzenlediklerini belirterek,
“Yüksek standartlara sahip ve markalaşmış
ürünlerimiz ile diğer ülkelerden avantajlı konumdayız ve yeni pazarlarda payımızı artırabileceğimize inanıyoruz” dedi.
Uzakdoğu ürünlerine
damping uygulanmalı
Tekstil Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TESİAD) Başkanı Cüneyt Dizdar, sektörün sorunlarına dikkat çekerken ivedi önlemleri de sıraladı. Hammaddenin sanayiciye dünya fiyatıyla
ulaşmasının gerek ve şart olduğunu belirten
Dizdar, sanayicinin kullandığı enerjiyi dünya fi-
yatlarının üstünde almaması gerektiğini söyledi. Enerji fiyatlarının yüksek oranda artması
ve gecikme faizlerinin yüksek olmasının sektördeki imalatı olumsuz yönde etkilediğini
kaydeden Dizdar, bu konularda gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğini ifade etti. İşçi
eğitimine gerekli önemin verilip, verimliliğin artırılmasını isteyen Dizdar, kullanılan teknolojinin yenilenmesi ve teknolojiden maksimum
düzeyde faydalanılması gerektiğini belirtti. İthal gelen ham, yarı mamul veya mamullerde
kontrollerin sıkılaştırılmasını isteyen Dizdar, ihtisas gümrüklerinin yaygınlaştırılarak, gümrüklerdeki denetimin etkinleştirilmesi gerektiğini kaydederek, “Uzakdoğu menşeli tekstil
ürünlerine, AB’nin Türkiye’ye yaptığı gibi, acilen anti-damping vergisi uygulanmalıdır” dedi.
Değişim ve dönüşüm
başarıyı getirdi
Bursa Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Arif Özer, Bursa’nın tekstil ve hazır giyimde Türkiye’deki gelişmeye paralel olarak ihracatını artırdığını belirterek, bir dönem tekstil ve hazır giyimin ortadan kalkacağı, yetkililerce söylense de sektörün dünyadaki gelişmeleri iyi okuyarak, değişim ve dönüşüm içerisine girerek, bütün olumsuzluklara rağmen başarının yakalanabildiğini söyledi. Tekstil sektörünün halen en büyük istihdam deposu
olduğunu kaydeden Özer, 2.5 milyona yakın insanın bu sektörde istihdam edildiğini belirtti.
İşsizlik oranları 2010 yılı ortalamasının yüzde
11.9 olduğunu dile getiren Özer, işsizlerin
çoğunun genç olduğu düşünüldüğünde sektörün öneminin daha da arttığına dikkat çekti. Tekstil ve hazır giyimde son yıllarda daha yüksek katma değerli ürünlerin üretilmesi ve tasarımın ön plana çıkmasını sevindirici gelişmeler olarak niteleyen Özer, sektörün eksik
olan noktasının perakende müşterilere inememe ve markalaşma eksikliği olduğunu
söyledi. Son yıllarda pamuk üretiminin aylık 950
bin tondan 350 bin tonlara düştüğünün altını
çizen Özer, pamuğun muhakkak teşvik edilmesi gerektiğini, özellikle GAP Bölgesinde organik pamuk ekimine hız verilmesinin iyi olacağını, bunlar sağlanırsa sektörün de zirveye
gelmesinin sürpriz olmayacağını söyledi.
Tekstil Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TESİAD) Başkanı
Cüneyt Dizdar:
SEKTÖR MODERN CİHAZLARLA ATAĞA GEÇTİ
“Tarihin her döneminde tekstil sektöründe başa güreşen Bursa, alınan son tedbirlerle birlikte bu alanda yeniden şahlandı. Tekstil ve konfeksiyon sektörlerindeki gelişmeyi özetlemek gerekirse şu noktalara bakmakta yarar vardır: Dokuma makine parkında
kara tezgâh dönemi bitmiş, bunların yerine ortalama 0- 5 yaş civarında havalı ve şeritli çok miktarda makine piyasaya girmiştir. Orta boy işletmelerdeki dokuma parkı daha modern ve genellikle İtalya, İsviçre, Fransa patentli, fantezi dokumalara uygun makinelerdir. Bu tür işletmelerde yenilenme ve modernizasyon çalışmaları daha hızlı yapılmaktadır. Tekstil terbiye (boyaapre, vs.) alanında da üretim kapasitesi çok hızlı bir artış göstermiştir. Bir yandan da bu fabrikaların Avrupa normlarında kaliteli üretim çalışmaları her geçen gün artmaktadır. Örme ve konfeksiyon alanında Bursa yeterli yatırımı yapamamıştır. Bu iki alanda sanki İstanbul’un gölgesinde kalınmaktadır. Kapasite kullanım oranında stabil bir seviyenin yakalanamadığını söyleyebiliriz. Kara tezgâhtan kurtulmak için tamamen kendi imkânlarıyla yatırıma yönelen Bursalı tekstilci bu defa kısmen
de olsa Avrupa’nın yarı modern-yarı teknolojik makinelerine mahkûm olmuştur. Bunlar geçici bir iyileşme yarattı ise de özellikle önümüzdeki 5 yıllık dönemde Bursa dokumacısı bu
ithal makinelerden verim alamaz hale gelecektir. Dokumadaki modernizasyon süreci Bursalı tekstilciyi zor durumda bırakabilir. Bu konu, bugünden gündeme alınmalıdır.”
Bursa Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Arif Özer
BİTTİ DENİLEN SEKTÖR OLUMSUZLUKLARA
RAĞMEN BAŞARIYI YAKALAYABİLDİ
“2010 yılı sonuna doğru sektörde hafif bir toparlanma gözüktü. Uzakdoğu’da fiyatların, girdi maliyetlerinin yükselmesi
gibi faktörler Türkiye’ye doğru bir dönüş sağladı. Yabancı firmalar
yeniden Türkiye’de alım ofislerini konuşlandırırken, yapılarını
da güçlendiriyor. Konfeksiyon fabrikaları tekrar eleman almaya başladılar. 2010 yılında yaklaşık 250 bin kişiye yakın yeni istihdam alanı yaratıldı. Özellikle kasım ayından sonra merkez bankasının aldığı tedbirler ve koyduğu irade dövizin biraz yükselmesini sağladı. Bu da ihracatçıya derin nefes aldırdı. Türkiye’nin
gözbebeği otomotiv sektörü ihracatı 17 milyar 382 milyon dolarlarda kalırken, tekstil ve hazır giyim sektörünün 21 milyar 172
milyonu aşması sektörün özellikle bavul ticaretini de göz önüne aldığımızda Türkiye için hâlâ ne kadar önemli olduğunun en büyük kanıtıdır. Bu sene de
tekstil ve hazır giyim sektörün ilk 2 ay verilerine bakarak artan bir ihracat trendi yakaladığını görüyoruz. Her ne kadar şu an üzerinde yoğun olarak tartışılsa da tekstil ve hazır giyimdeki ithalatın engellenmesine ilişkin tebliğ sonucu da sektörün kısa ve orta vadedeki geleceği önemli derecede etkilenecektir. Ama burada önemli olan meydana gelecek komplikasyonların
baştan önlenmesidir.”
Sayı: 374 - Mayıs 2011
37
Tekno-Tekstil
ŞARDONLAMADAN OLMAZ!
Şardonlama işlemi, kumaşların içinden liflerin çekilerek kumaş yüzeyine çıkarılmasına
verilen isim. Böylece tüylendirilmiş yüzeyli bir kumaş görünüşü oluşuyor. Kumaş gerili bir
vaziyette makinenin girişindeki çekici zımpara silindirinden geçerek üzerinden paralayıcı
ve tarayıcı silindirler bulunan tambura geliyor. Şardonlama işlemi de orada yapılıyor. Bu
işlemi yapan son teknolojileri sizin için araştırdık.
Ş
ardonlama, enlemesine açık durumdaki kumaşın, dönen doğal veya metalik ince teller ya da
zımpara kaplı dönen silindirler ile aksi yönde geçirilirken, içinden liflerin çekilmesiyle gerçekleştirilen mekanik bitim işleminin adı. Kumaşa şardon öncesi apre yapılabilir. Şardon makinesini oluşturan elemanlar, şardonlama tamburu, şardonlama silindirleri, fırçalar ve hav toplama
bölümüdür. Şardonlama işlemi özellikle sıcak tutması istenen kışlık kumaşlarda uygulanır. Bu
sayede kumaş yumuşak tutum kazanır, su ve leke iticilik özelliği alır. Ancak fazla şardon yapılırsa da kumaş zayıflar. Şardonlama işleminin olumlu etkilerini şöyle sıralayabiliriz: Hava boşlukları oluşturarak havayı hapseder ve kumaşın ısıtma özelliğini artırır. Kumaşa yumuşak tutum
verir. Doğal su ve leke itici özellik verir. Gevşek dokunmuş veya düşük konstrüksiyonlu kumaşı
gizler. Şardonlama işleminin olumsuz etkileri ise şunlardır: Fazla şardonlama kumaşı zayıflatır, kopma dayanımları azalır. Boncuklama yapabilir. Belli bir miktar lif kaybı olur. Bu kaybın yüzde 10’u geçmemesi gerekir. Giyim esnasında ve yıkamada tüyler başka bir kumaşa dökülür. Tüyler uzun süreli kullanımda yassılaşır.
Kumaşın yüzeyinde tüy tabakası oluşur
Şardonlanacak mamullerde yüzeyi parlaklaştıran, havları bastıran kalandırlama gibi işlemler ya-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
38
pılmaz. Şardonlama sırasında kumaşın hafif
nemli olması şardonlama süresini kısaltır ve
lif kaybını azaltır. Peki, bu işlem nasıl yapılır:
Kumaş gerili bir vaziyette makinenin girişindeki çekici zımpara silindirinden geçerek
üzerinden paralayıcı - tarayıcı silindirler bulunan tambura gelir. Şardonlama işlemi burada yapılır. Tambur üzerinde bir paralayıcı bir
de tarayıcı olmak üzere 24 - 30 tane silindir bulunur. Tambur belirli hızda ileriye doğru dönerken, paralayıcı olan silindir kumaşa ters istikamette döner ve havı çekip dışarı çıkarır. Tarayıcı olan silindir ise kumaşa ve tambur ile
aynı istikamette dönerek havın kumaş yüzeyine yatmasını ve taranmasını sağlar. Tamburun ve 2. çekme silindirinin hareketiyle kumaş ileriye doğru hareket eder ve makineden
çıkar. Bu işlem sonunda, kumaşın yüzeyinde
bir hav tabakası (tüy tabakası) oluşur. Isı yalıtım özelliği artar ve kumaş daha sıcak tutar.
Desenli kumaşların kontürleri kısmen örtülerek daha yumuşak kontürlü bir görünüm
oluşur. Oluşan tüylere istenen değişik biçimler verilerek daha özel bir görünüm kazanması
sağlanır. Şardonlama işlemine etki eden çok
sayıda faktör bulunur. Bu faktörler, makine
ayarları ile ilgili olanlar, ham kumaş ve görmüş olduğu terbiye işlemleri ile ilgili olanlar
olarak gruplandırılabilir. Kumaş, şardonlama
öncesi görmüş olduğu terbiye işlemlerinden
etkilenir. Şardonlama öncesinde kumaşın
soğuk bir kalandırlama işleminden geçirilmesi,
düzgünsüzlüklerin yok edilmesini ve döküntülerin ayrılması ile oluşan boşlukların giderilmesini sağlar. Şardonlama öncesi zımpara işlemi görmüş olan ham pamuklu kumaşta
tohum, kabuk artıkları yüzeyden uzaklaştırılır. Sık dokulu kumaşlarda atkı iplikleri kısmen
açıldıkları için şardon telleri daha kolaylıkla lifleri kavrayabilir.
Dönüş yönleri değiştirilebilen
tamburlar
Has Dış Ticaret, 1984 yılında, tekstil sanayi yatırımları için çözüm ortağı ve makine tedarikçisi
olarak faaliyetlerine başladı ve bugün 47 ülkeden fazla merkezde, yerel iş ortakları ve mümessilleri vasıtası ile uluslararası satış ve satış sonrası servis hizmetleri faaliyetlerini sürdürüyor. Lafer Tekstil Makine San. ve Tic. A.Ş.,
İtalyan Lafer S.P.A. ve Has Dış Tic. Ltd. Şti. firmalarının ortaklığı ile 1995 yılında kuruldu. Lafer Türk markası ile şardon, tıraş/makas, zımpara, dolap tumbler ve örgü tüp kumaşlar için
tüp kompaktör makineleri üretiyor. Firma, yıllık 250 adet farklı tip makine imalat kapasitesi
ile makine imalatı konusunda bilgi ve tecrübelerini her geçen gün artırıyor. Has Group firmalarından, Lafer Türk üretimi olan RCM-D
Model Çift Tamburlu Şardon Makinesi, uzun
yıllardır finisaj makinelerinin üretim tecrübesiyle tasarlanmış ve uygulanan teknolojik
yeniliklerin ilavesiyle geliştirilmiş bir finisaj makinesi. RCM-D’de tamburun dönüş yönü ihtiyaca göre kumaş yönünde veya döndürülebilir. Her bir tambur 24 ya da 28 adet çalışma
silindirinden oluşur. Bu çalışma silindirleri dikişsiz özel çekme borudan üretilmiş olup üzerlerine şardon teli sarılır. Tambur, koparma ve tarama silindirlerinin hızları bağımsız olarak kontrol edilebilir ve hem saat yönü hem de aksine döndürülebilir. Koparma ve tarama silindir kayışlarına
uygulanan pnömatik gergi sayesinde kumaştaki kırılma ortadan kaldırılır. Makinenin çalışma ve
durma zamanlarında kumaş hızı ve tambur devirleri otomatik olarak sabit tutulur. Makine üzerinde bulunan tüm çekim silindirlerini istenilen dönüş yönüne göre kumanda etmek mümkündür. Ayrıca tek bir tuş ile çalışma silindirleri durur vaziyete getirilip tambur ve çekim silindirleri çalıştırılabilir. Bu özellik sayesinde makineye ilk kumaş vermek ve herhangi bir yırtık geçirmek kolaylaştırılıyor. Tüm çalışma verileri PLC’ye kayıt edilebilir ve bu veriler bir sonraki dönem
çalışmaları için referans kullanılabilir. Makine girişinde tahrikli açıcı silindirler ile kumaş kenarlarının
Sayı: 374 - Mayıs 2011
39
Tekno-Tekstil
maksimum açılması sağlanır. Her iki tamburda bulunan temizleme fırça telleri şardon telini bileylemesinin yanı sıra çalışma silindirleri üzerinde biriken tüyleri de kolayca temizler. İki tambur arasındaki çekim
silindirlerinin ve buna bağlı olarak da kumaş hızının senkronizasyonu,
bir balerin silindiri tarafından sağlanır. Temizleme fırçaları ile çalışma
silindirlerinin senkronizasyonu dört adet sensör aracılığı ile PLC tarafından kontrol edilir. Sallama çıkışına monte edilen ve özellikle polyester ve yünlü kumaşlarda sürtünmeden oluşan statik elektriği gidermek için kullanılan iki adet çubuk ve kontrol panosundan oluşan
ünitedir. Bir elektrik motoruna bağlı salyangoz, makine ile irtibatını sağlayan galvaniz boru, spiral hortum, yön ayarlayıcı klapeler, filtre ve torbalardan oluşan çok kefeli emiş ünitesidir. RCM-D Model Çift Tamburlu
Şardon Makinesi, finisaj makinaları üretim denemeleri ve tecrübeleriyle elde edilmiş olup maksimum müşteri memnuniyeti sağlayan bir
makine olarak göze çarpıyor.
Doğal elyaftan sentetiğe
1991 yılında, her ikisi de tekstil kimya eğitimli, uzun yıllar işletme yöneticiliği yapmış, Cengiz Kahraman ve Gianfranco Boggio öncülüğünde kurulmuş olan Spot Ltd., konularında her biri kendi
alanlarında lider makine üreticilerinin temsilciliklerini yapıyor. Spot Ltd.’in distribütörlüğünü yaptığı markalardan biri de Mario Crosta. Firmanın MC 10 Tek Tamburlu Şardon Makinesi ve türevleri,
MC 20 modeli mevcut. Bu model tek tamburlu şardon makineleri 24, 28, 30, 36 şardon silindir-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
40
li modelleri ile doğal elyaftan sentetiğe kadar
her türlü kumaşa uygun olarak tasarlandı. Dikiş parçalanmasını önleyici patentli dikiş atlama sistemi opsiyonel olup 1800 mm ile 3600
mm çalışma eni aralığında üretiliyor. MC
10/24 Tek Tamburlu Tarama Makinesi, 24 si-
lindirli bir model ve örgü kumaşlardaki havları tarayıp kaldırarak polar kumaşlarda mükemmel tarama efekti alınmasını sağlıyor. Çalışma eni 1800 mm ile 2600 mm arasındadır.
10/24 XXL Tek Tamburlu Şardon Makinesi, özel
kumaşlar için 4500 mm eninde 24 silindirli olarak üretildi. GPT/a Tek Tamburlu Şardon
Makinesi, yün, kaşmir karışımlarından oluşmuş dokuma kumaşları ve mantoluk kumaşları 12 adet şardon silindiri ve 12 adet şerit telden oluşan tek tambur ile şardonlayan
bir makine. MC 20/24 Çift Tamburlu Şardon
Makinesi, her biri 20 veya 24 silindirden oluşan üniversal şardon makinesidir. Açık en veya
tüp örgü kumaşlarda şardonlama veya keçe
efekti verme, dokuma kumaşlarda her iki tarafın bir defa veya aynı tarafın iki defa şardonlanmasını sağlar. Çalışma aralığı 1800 mm
ile 3400 mm’dir. MC 20/36 Çift Tamburlu Şardon Makinesi, her biri 30 veya 36 silindirden
oluşan üniversal şardon makinesidir ve dokuma kumaşlarda her iki tarafın bir defa veya
aynı tarafın iki defa şardonlanmasını sağlar.
Çalışma aralığı 1800 mm ile 3600 mm’dir. Doğal (Bitkisel Telli) Şardon Makinesi, dikey çift
tamburludur. Dönerli ve sabit bitkisel telli veya
dönerli metalik telli şardon makinesi, çok yüksek kaliteli dokuma kumaşların bir tarafını
(ön/ön) veya her iki tarafının (ön/arka) şardonlamasını yapar. Çalışma eni
1800 – 2400 mm’dir.
Triko iplikçiliğinde revaçta
MSD Makine Mümessillik, 1975 yılından beri tekstil sektörü makineleri konusunda hizmet veriyor. Firma, kısa, uzun ve sentetik elyaf aktarma, çile yapma, boya öncesi ve sonrası bobin makineleri mümessilliği de yapıyor. İtalyan Rite, İspanyol Motocono, MSD’nin mümessilliğini yaptığı firmalardan bazıları. Motocono, İspanya'nın Barselona şehrinde kurulu bir aile şirketi. Üretim programı, her türlü iplik bobinuar, iplik aktarma, çile aktarma, çile yapma, boya bobini aktarma, triko ipliği şişirme (fikseleme) makinesi, iplik şardonlama, boya bobini santrifüj
makinesinden oluşuyor. Motocono İplik Şardon Makinesi, triko iplikçiliğinde revaçta olan şardonlaşmış iplik için geliştirilmiş bir makine. Bobinlerden sağılan
iplikler, şardon makinesi tamburunun etrafından dolanarak, özel şardon teli sayesinde şardonlanır.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
41
Enerji
SUYUN SAĞLADIĞI GÜÇ: HİDROELEKTRİK
Bugün dünya üzerinde
elektriğin yüzde 24’ü
hidroelektrik santralleri
tarafından sağlanıyor.
Dünyadaki tüm hidroelektrik
santralleri toplam 3.6 milyar
varil petrole eşit 675 bin MW
enerji üretiyor. Türkiye'nin
mevcut 25 havzasında DSİ ve
EİE tarafından yapılan
çalışmalar sonucunda,
ülkemizin teorik elektrik enerjisi
üretim potansiyeli brüt 433
milyar kWh/yıl, teknik
potansiyeli 250 milyar kWh/yıl,
ekonomik elektrik enerji üretim
potansiyeli ise 126 milyar
kWh/yıl olarak belirlendi.
İnsanoğlunun suyun gücünü keşfetmesi ve bu gücü değirmenleri çevirmekte kullanmasıyla başladı her şey dersek yanlış olmaz. Bu gücü insanoğlu zamanla elektrik üretmek için kullandı. Nehirlerin üzerine inşa edilen barajlarla hidroelektrik santralleri kuruldu. İki tür hidroelektrik santralinden söz etmek mümkün: “Biriktirmeli hidroelektrik santralleri (barajlar) ve biriktirmesiz hidroelektrik santralleri (nehir santralleri).” Akarsuların yolunu baraj denilen, beton toprak ve kaya
dolgulardan yapılan yüksek bir yapı ile keserek arkasında göl oluşturan tesislere biriktirmeli hidroelektrik santralleri deniyor. Biriktirmesiz hidroelektrik santraller ise akarsularda seviyeyi kabartmak için yaklaşık 10 metreden az yüksekliğe sahip bağlama denilen bir set çekilerek oluşturuluyor ve su tünele yönlendiriliyor. Yönlendirilen su ile türbin döndürülerek, elektrik üretiliyor.
Bu tür santrallerin kuruluşundaki ilk adım akarsuyun hidroelektrik potansiyelini belirlemekten
geçiyor. Akarsuyun hidroelektrik potansiyeli belirlenirken debi incelenip, yeterliliği ortaya konuyor.
Akarsuyun debisini belirleyen en önemli etmen ise iklim olarak görülüyor.
Dünyanın hidroelektrik kapasitesi
Bugün dünya üzerinde elektriğin yüzde 24’ü hidroelektrik santralleri tarafından sağlanıyor. Bu
üretim içinse sadece uygun coğrafi koşulların sağlanması yeterli. Dünyadaki tüm hidroelektrik
santralleri toplam 3.6 milyar varil petrole eşit 675 bin MW enerji üretiyor. Sadece ABD’de 2 bin
hidroelektrik santrali elektrik üretimine katkı sağlıyor. Günümüz koşullarında aktif hidroelektrik kapasitenin büyük bir bölümü hali hazırda kullanılıyor. Dünyada hidroelektrik santrallerden
elektrik üretimi 1925 yılında 78.7 TWh iken, 2000 yılında bu rakam 4 bin TWh’e ulaştı. 2004 yılında International Hydropower Association’ın (IHA) çalışmalarında, dünyanın teknik hidroelektrik kapasitesi 14.2 trilyon kWh/yıl olarak hesaplanıyor. Ekonomik hidroelektrik kapasite ise 8.1
trilyon kWh/yıl olarak ölçülüyor. Dünyadaki teknik kapasitenin yüzde 57’sinin ekonomik kapasite olduğu ve en büyük kapasitenin Asya kıtasında olduğu, Asya kıtasını sırasıyla Güney Ameri-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
42
ka, Afrika, Kuzey Amerika, Avrupa ve Okyanusya kıtalarının izlediği görülüyor.
Dünyada mevcut ekonomik kriterler ile bu tespit edilmiş olan 8.1 trilyon kWh/yıl düzeyindeki
ekonomik potansiyelin yüzde 33.8’lik kısmı olan
2.7 trilyon kWh/yıl düzeyindeki kapasite, halen kullanılmakta olan mevcut kapasite. Avrupa bugünkü ekonomik kapasitenin yüzde
75'ini, Kuzey Amerika yüzde 70’ini şimdiden
kullanmış durumda. Bu kullanım, gelişmekte olan Asya'da yüzde 22, Afrika'da ise sadece yüzde 8.1 seviyesinde bulunuyor. Dünyadaki
işletmede-inşa halinde ve planlanmış hidroelektrik santrallerin kurulu güç dağılımında ise
mevcut kurulu gücün 720 bin 600 MW, inşa halindeki gücün 88 bin MW ve kısa sürede devreye girmesi öngörülen planlanmış gücün de
288 bin 800 MW olduğu görülüyor. Avrupa'nın teknik hidroelektrik potansiyeli IHA’nın
çalışmalarına göre 1 trilyon kWh/yıl olarak kabul ediliyor. Bu potansiyelin yüzde 76.62’sine
tekabül eden 793 milyar kWh/yıllık kısmı
ekonomik kabul edilirken ve bu ekonomik kapasitenin yüzde 75'i (595 milyar kWh/yıl – 175
bin 600 MW) kullanılıyor durumda görünüyor.
Kalan yüzde 25’lik (198 milyar kWh/yıl) kısmın
2 bin MW’lık gücü inşa halinde. 8 bin 400
MW’ının ise planlanması yapılmış durumda.
Norveç elektrik ihtiyacının yüzde 99.4’ünü,
Avusturya yüzde 70.4’ünü, İsveç yüzde 55’ini
hidroelektrik santrallerinden karşılıyor. Türkiye'de bu oran ise yüzde 25.
Türkiye’nin hidroelektrik
potansiyeli
Hidroelektrik santralleri için coğrafi şartların
uygun olduğu bölgeler potansiyeli yüksek
bölgeler olarak kabul ediliyor. Türkiye de bu
potansiyelin yüksek olduğu ülkeler arasında
yer alıyor. Deniz seviyesinden ortalama yüksekliği bin 300 metre civarında olan Türkiye,
yılda ortalama 501 milyar metreküplük yağış
alıyor. Bunun akarsulara dönüşen kısmının ise
186 milyar metreküp olduğu biliniyor. Türkiye’de ilk hidroelektrik üretimi, küçük ölçekteki hidroelektrik santrallerle başlıyor. Türkiye’de ilk hidroelektrik santral 1902 yılında
Tarsus’ta 60 kWh olarak kuruluyor. O yıllarda sadece 3 şehirde (İstanbul, Adapazarı ve
Tarsus) elektriğin olduğu yıllarda Türkiye’nin
toplam 30 bin kWh kurulu gücü ve yıllık 45
GWh üretimi bulunuyor. Ülkenin elektrik talebini tahmin etmek ve ayrıca bu talebi hidroelektrik ya da diğer enerji kaynaklarıyla karşılamak için gerekli araştırmaları yapmak üzere Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİE) 1935 yılında kuruluyor. Türkiye’de 1950’li yıllarda toplam güç santrali 408 MW iken, bu gücün sadece yüzde 4.4’ü (18 MW kurulu kapasite) hidroelektrik santrallerinden karşılanan enerji
olarak hesaplanıyor.
DÜNYADA TEKNİK VE EKONOMİK HİDROELEKTRİK
KAPASİTENİN DAĞILIMI
Kıta
Asya
Avrupa
Kuzey Amerika
Güney Amerika
Okyanusya
Afrika
TOPLAM
Teknik Kapasite
(GWH/yıl)
%
6.800.000
47.8
1.035.000
7.3
1.665.000
11.7
2.700.000
19.0
270.000
1.9
1.750.000
12.3
14.220.000
Ekonomik Kapasite
(GWH/yıl)
%
3.600.000
44.4
793.000
9,8
1.000.000
12.3
1.600.000
19.8
107.000
1.3
1.000.000
12.3
8.100.000
DÜNYADA MEVCUT KURULU KAPASİTE İLE BAKİYE TEKNİK
VE EKONOMİK HİDROELEKTRİK KAPASİTE
Kıta
Asya
Avrupa
Kuzey Amerika
Güney Amerika
Okyanusya
Afrika
TOPLAM
Mevcut Kurulu Kapasite
(GWH/yıl)
%
790.000
21.9
595.000
75.0
700.000
70.0
532.000
33.3
42.000
39.3
81.000
8.1
2.740.000
Bakiye Ekonomik Kapasite
(GWH/yıl)
%
2.810.000 78.1
198.000 25.0
300.000 30.0
1.068.000 66.8
65.000 60.7
919.000 91.9
5.360.000
Bakiye Teknik Kapasite
(GWH/yıl)
%
6.010.000 88.4
440.000 42.5
965.000 58.0
2.168.000 80.3
228.000 88.4
1.669.000 95.4
11.480.000
Türkiye’de 1950’li yıllarda, yılda sadece 800 GWh enerji üretimi yapılırken, bugün bu oran yaklaşık 256 misli artarak yılda 205 bin 400 GWh’e ulaştı. 2008 yılı itibariyle, 42 bin 359 MW’a ulaşan
kurulu güç ile yılda ortalama olarak 246 bin 974 GWh/yıl enerji üretimi mümkün iken; arızalar,
bakım-onarım, işletme programı politikası, ekonomik durgunluk, tüketimde talebin azlığı, kuraklık, randıman, v.b. nedenlerle ancak 205 bin 383 GWh/yıl enerji üretilebildi. Termik santrallerde kapasite kullanım oranı yüzde 87 iken, hidroelektrik santrallerde bu oran yüzde 70 olarak
gerçekleşti. 2008 yılı itibariyle, enerji üretimimizin yüzde 17’si yenilenebilir kaynak olarak nitelendirilen hidrolik kaynaklardan, yüzde 81’i ise fosil yakıtları olarak adlandırılan termik (doğalgaz, linyit, kömür, petrol gibi) kaynaklardan üretildi.
Devlet Su İşleri (DSİ) ve EİE tarafından, Türkiye'nin mevcut 25 havzasında yapılan çalışmalar ve
stokastik hesaplamalar neticesinde ülkemizin teorik elektrik enerjisi üretim potansiyeli brüt 433 milyar kWh/yıl, teknik potansiyeli 250 milyar kWh/yıl, ekonomik elektrik enerji
üretim potansiyeli ise 126 milyar kWh/yıl olarak belirlendi. Bu rakamlarla Türkiye, dünya hidroelektrik potansiyeli içinde yüzde 1 payı ile sekizinci sırada yer aldı. Teknik yapılabilir potansiyel olan 250 milyar kWh/yıl ile de Avrupa potansiyelinin yaklaşık yüzde 20’si
mertebesinde hidroelektrik potansiyele sahip olduğu ortaya çıktı. Türkiye, Avrupa hidrolik
potansiyelinde Rusya ve Norveç'ten sonra üçüncü sırada geliyor. Ayrıca Türkiye genelinde
henüz etüdü yapılmamış 1-30 MW arası küçük tesislerden minimum 10-15 milyar kWh/yıl,
kanal ve barajlara konulacak türbinler yoluyla da 3-5 milyar kWh/yıl elektrik üretilebileceği düşünülüyor. Bütün bu kriterler göz önüne alındığında, ülkemizin ekonomik hidroelektrik üretim potansiyelinin 190 milyar kWh/yıl civarında olacağı ve kurulu güç değerinin 48-50 bin MW olacağı belirtiliyor.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
43
Enerji
Günümüz itibariyle Türkiye’de 172 adet hidroelektrik santral işletmede bulunuyor. Bu santraller
13 bin 700 MW bir kurulu güce ve ekonomik potansiyelin yüzde 35’ine karşılık gelen 48 bin GWh
yıllık ortalama üretim kapasitesine sahip. 8 bin 600 MW bir kurulu güç ve toplam potansiyeli yüzde 14 olan 20 bin GWh yıllık üretim kapasitesine sahip 148 hidroelektrik santral (HES) halen inşa
halinde bulunuyor. Geriye kalan 72 bin 540 GWh/yıllık potansiyeli kullanabilmek için ileride Türkiye’de bin 418 hidroelektrik santral (HES) yapılacak ve ilave 22 bin 700 MW kurulu güçle hidroelektrik santrallerin toplam sayısı bin 738’e çıkacak. Gelecekte yapılacak hidroelektrik santralleriyle Türkiye’nin toplam ekonomik kurulu gücü olan 45 bin MW, bin 738 hidroelektrik santraliyle ülkenin nehirlerindeki tüm ekonomik hidroelektrik enerji potansiyelden faydalanma imkânı verecek.
Bütün bu faydalarına ve çevreci bir enerji
üretim türü olmasına rağmen, öncelikle çevreye de belli başlı zararları dokunabiliyor.
Akarsuların doğal yol ve akışını değiştirdiğinden birçok su canlısının yok olmasına neden olabiliyor. Dünya üzerindeki en büyük
140 nehir barajlarla bölündüğünden, bu
da ırmakların ekolojisinde olumsuzluklar yaratıyor. Oluşan gölet nedeni ile yeraltı suları
zayıflıyor hatta tamamen kesilebiliyor. Böylece barajların aşağısında kalan tarım alanlarında sorun yaşanabiliyor. Barajlar nehirlerin akmasını engelleyerek, kıyılardaki
deltaların zayıflamasına yol açıyor ve kıyılar
denizlerin himayesine giriyor. Böylece deltalarda tarım yapılabilme ihtimali kalmıyor.
Dünyanın en büyük barajlarından olan Nil
Nehri üzerindeki Assuan, artık çözülmesi
mümkün olmayan ve ekonomik zararı son
derece yüksek sorunlar doğurdu. Baraj
nedeniyle Nil Nehri'nin taşıdığı tortularla
beslenen kıyılar aşındı, besin maddesi bulamayan Akdeniz'in ekonomik değere sahip
balık stokları büyük ölçüde azaldı.
Hidroelektrik santrallerin fayda ve zararları
Her enerji türünün faydaları kadar zararları da bulunuyor. Hidroelektrik santrallerin diğer santrallere nazaran en az risk ve olumsuz etki oluşturduğu belirtiliyor. Çeşitli enerji kaynakları içerisinde hidroelektrik enerji santralleri çevre dostu olmaları ve düşük potansiyel risk taşımaları
nedeniyle tercih ediliyor. Bu tür santraller ani talep değişimlerine cevap verebiliyor. Hidroelektrik santraller, çevreyle uyumlu, temiz, yenilenebilir, pik talepleri karşılayabilen, yüksek verimli (yüzde 90’ın üzerinde), yakıt gideri olmayan, enerji fiyatlarında sigorta rolü üstlenen, uzun ömürlü (200 yıl), yatırımı geri ödeme süresi kısa (5-10 yıl), işletme gideri çok düşük (yaklaşık 0.2 sent/kWh),
dışa bağımlı olmayan yerli bir kaynak olarak ifade ediliyor. Dünyada ekonomik olarak yapılabilir hidroelektrik üretim potansiyelinin yarısının bile geliştirilmesinin, sera gazı emisyonlarını yüzde 13 oranında azaltacağı söyleniyor.
DÜNYADAKİ MEVCUT–İNŞA HALİNDE VE PLANLANMIŞ
HİDROELEKTRİK SANTRALLERİN KURULU GÜÇ DAĞILIMI
Kıta
Asya
Avrupa
Kuzey Amerika
Güney Amerika
Okyanusya
Afrika
TOPLAM
Sayı: 374 - Mayıs 2011
İşletmedeki Kurulu Güç
MW
%
241.600
33.5
175.600
24.4
158.000
21.9
111.500
15.5
13.300
1.8
20.600
2.9
720.600
44
İnşa Halindeki Kurulu Güç
MW
%
68.600 78.0
2.000
2.3
4.000
4.5
11.400 13.0
200
0.2
1.800
2.0
88.000
Planlanmış Kurulu Güç
MW
%
154.000 53.3
8.400
2.9
12.200
4.2
38.500 13.3
900
0.3
74.800 25.9
288.800
AVRUPA ÜLKELERİNDE
HİDROELEKTRİK ENERJİ
KULLANIMI
Mevcut
Elektrik
Hidroelektrik
Üretiminin
Kurulu Hidroelektrik’ten
Güç Karşılanma Oranı
Ülke
MW
Yüzde(%)
Norveç
27.569
99.4
Fransa
25.200
15.0
İspanya
20.076
20.0
İsveç
16.200
55.0
İtalya
15.267
18.4
İsviçre
13.240
57.9
Avusturya
11.700
70.4
Romanya
5.860
34.8
Ukrayna
4.732
6.7
Almanya
4.525
2.6
Portekiz
4.394
27.0
Yunanistan
3.080
9.6
Yugoslavya
2.910
35.0
Bosna Hersek
2.380
46.0
Finlandiya
2.340
21.5
Türkiye
12.494
25.21
TÜRKİYE’NİN HİDROELEKTRİK POTANSİYELİNİN HAVZALARA DAĞILIMI
HAVZA
Fırat
Dicle
Doğu Karadeniz
Doğu Akdeniz
Antalya
Batı Karadeniz
Batı Akdeniz
Marmara
Seyhan
Ceyhan
Kızılırmak
Sakarya
Çoruh
Yeşilırmak
Susurluk
Araş
Konya Kapalı Havz.
Büyük Menderes
Van Gölü Kap. Havz.
Kuzey Ege
Gediz
Meriç Ergene
Küçük Menderes
Asi
Burdur Göller Böl. Havz.
Akarçay
Türkiye Toplamı
ORTALAMA
AKIM
milyar m³/yıl
31.61
21.33
14.90
11.07
11.06
9.93
8.93
8.33
8.01
7.18
6.48
6.40
6.30
5.80
5.43
4.63
4.53
3.03
2.39
2.09
1.95
1.33
1.19
1.17
0.50
0.49
186.06
STOKASTİK HESAPLAMA (DSİ)
Ekonomik
Teknik
Teknik
Kullanılır KURULU Potansiyel
Potansiyel Potansiyel
GÜÇ Kullanma
GWh/yıl
GWh/yıl
(MW)
Oranı %
84.112
37.961
9.648
45.13%
48.706
16.751
5.051
34.39%
48.478
11.062
3.037
22.82%
27.445
5.029
1.390
18.32%
23.079
5.163
1.433
22.37%
17.914
2.176
624
12.15%
13.595
2.534
674
18.64%
5.177
……
……
……
20.875
7.571
2.001
36.27%
22.163
4.652
1.413
20.99%
19.552
6.320
2.094
32.32%
11.335
2.373
1.096
20.94%
22.601
10.540
3.134
46.64%
18.685
5.297
1.259
28.35%
10.573
1.602
507
15.15%
13.114
2.287
588
17.44%
1.218
104
32
8.54%
6.263
831
221
13.27%
2.593
257
62
9.91%
2.882
42
16
1.46%
3.916
243
94
6.21%
1.000
……
……
……
1.375
143
48
10.40%
4.897
102
37
2.08%
885
……
... ...
……
543
……
... ...
……
432.976
126.109
35.529
29.13%
YENİ KRİTERLERLE HESAPLAMA
Ekonomik
Teknik
Kullanılır KURULU Potansiyel
Potansiyel
GÜÇ Kullanma
GWh/yıl
(MW)
Oranı %
46.267
11.713
55,00%
24.353
6.165
50,00%
24.239
6.136
50.00%
12.350
3.127
45.00%
9.231
2.337
40.00%
7.166
1.814
40.00%
6.118
1.550
45.00%
……
……
……
9.394
2.378
45.00%
9.973
2.525
45.00%
7.821
1.980
40.00%
4.534
1.133
40.00%
12.431
3.108
55.00%
8.408
2.129
45.00%
2.643
669
25.00%
5.901
1.494
45.00%
104
32
8.54%
831
221
13.27%
257
62
9.91%
42
16
1.46%
243
94
6.21%
……
……
……
143
48
10.40%
102
37
2.08%
……
……
……
……
……
……
192.551
48.768
44.47%
Sayı: 374 - Mayıs 2011
45
Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi
TEKSTİL İŞLETMELERİNİN PREMIERE VISION ÇIKARMASI
Premiere Vision Fuarı’na Kenan Özer, Hüseyin Yılmaz ve Muzaffer Öztürk’ten oluşan
3 kişilik ekiple katılan Pisa Tekstil yetkilileri de fuarı önümüzdeki yıla ait kumaş trendlerini görmek amacıyla ziyaret ettiklerini
anlattılar. Fuarla ilgili gözlemlerini paylaşan
yetkililer, özel trend alanlarında bu yıl dokusuz
yüzeyler (nonwoven), dokuma ve örgü kumaşların sergilendiğine dikkat çektiler. Pisa
Tekstil yetkilileri, “Bu trend alanlarında en çok
ilgi çekici konulardan bir tanesi farklı konstrüksiyonda örülen kumaşların ‘double face’
hale getirilmesiydi. Örneğin pamuk ribana
örülmüş bir kumaş, yağmur desen polyester ile kombine edilerek bütün bir kumaş haline getirilmiş. Bu tarz kumaşları farklı kombinasyonlarla çoğaltılmış. Bu kalitedeki kumaşları İtalyan ve İspanyol firmaların standlarında gördük” dediler.
Sendikamızın yürüttüğü “Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi” kapsamında Türk tekstil işletmeleri, Paris’te düzenlenen Premiere Vision Fuarı’na çıkarma yaptı. 8-10 Şubat tarihleri arasında düzenlenen fuara katılan sendikamız üyesi işletmeler fuardan memnun döndü. 2012 ilkbaharyaz sezonunun trendlerinin belirlendiği fuara katılan Bahariye Mensucat yetkilileri ilk 2 günün
çok yoğun geçtiğini belirterek, “Zengin koleksiyonumuz müşterilerimizden tam not aldı. Özellikle yeni apre çeşitlerimizi gösteren kartelamız çok beğenildi” dediler. Fuara Genel Müdür Ömer
Hulusi Topbaş başkanlığında Genel Müdür Yardımcısı Asım Taktak, Pazarlama ve Satış Müdürü Doğan Filiz ile Pazarlama Şefleri M. Eymen Kelekçi, Gözde Barkan ve Emel Özuslu’dan
oluşan 6 kişilik ekiple katıldıklarını anlatan Bahariye Mensucat yetkilileri, “Fuar süresince değişik bölgelerden gelen müşteri ve acentelerimizle görüşme fırsatı bulduk. Özellikle fuarın ilk
2 günü ziyaretçilerin yüzde 90’ı standımızı ziyaret etti. Fuarda yeni bazı müşterilerle de görüşme şansı oldu. Fransa bölgesinden tüm müşterilerle görüşme olanağı bulduğumuz fuarda diğer bölgelerden gelen ziyaretçilerin azalmasını küresel krize ve diğer bölgesel fuarlara bağlıyoruz. Bununla beraber Japonya, Hong Kong, ABD ve İspanya merkezli büyük müşterilerimizle
standımızda görüşerek koleksiyonumuzu tanıtma imkanı bulduk” dediler.
Yünsa yetkilileri ise Premiere Vision Fuarı’na Şevket Bora Birgin, Serhat Ödük, Gülden Doğan, Görkem Aygün, Alper Atat, Zeynep Öztürk, Çağıl Celep, Esin Erdem ve Ahmet Arif Orhan’dan oluşan 9 kişilik ekiple katıldıklarını anlattılar. Yünsa yetkilileri fuarla ilgili de şu
bilgileri verdiler: “Fuarda müşterilerimize ilkbahar-yaz 2012 koleksiyonumuzu tanıttık. Başta Almanya, Fransa ve İngiltere olmak üzere yurtiçi ve yurtdışından toplam 240 müşteriyle temas kurduk. Potansiyel müşteriler de standımıza yoğun ilgi gösterdi. Yüzde 100 yün
ve yün-polyester-likra karışımlı ürünler en çok talep görenlerdi. Yünlü kumaşların yanında
pamuk-polyester-likra, yün-viskon, viskon-linen ve diğer linenli ürünlerimiz de müşteriler tarafından beğenildi. Şu an dünyada ilgi gören jakarlı ürünler de bayan koleksiyonumuza eklendi. Her iki koleksiyonda da mikro desenlerin, seersucker örgülerin ve özellikle
bayan koleksiyonda açık ve canlı renklerin dikkat çektiği gözlendi.”
Sayı: 374 - Mayıs 2011
46
Pisa Tekstil yetkilileri ayrıca şirketlerinin
standart olarak belli bir süredir ürettikleri
kumaşların trend alanlarında ‘yenilik’ olarak sunulduğunu da belirterek, “Bu kaliteler, elyaf yapısı fark etmeksizin pamuk,
polyester ve polyamide üzerine uygulanmış”
dediler. Pisa Tekstil yetkilileri, bu ürünleri
şöyle sıraladılar: “Nefes alabilen kumaşlar,
rüzgara karşı koruyucu kumaşlar, hem
termal hem de klima özelliğini aynı kumaşta
sunan ürünler, hızlı bir şekilde ıslanan ve
yine hızlı bir şekilde kuruyan kumaşlar,
3XDRY işlemi uygulanmış kumaşlar, tekyönlü ve çift yönlü aynı oranda esneyen likralı ve likrasız kumaşlar.”
FUAR TAKVİMİ (HAZİRAN-TEMMUZ-AĞUSTOS 2011)
TARİH
FUAR
HAZİRAN
03.06.2011- 12.06.2011
Londra (İngiltere) Ev Dekorasyonu ve Halı Fuarı
08.06.2011 - 10.06.2011
Tunus (Tunus) Texmed 2011- Tekstil ve Hazır Giyim Fuarı
14.06.2011-17.06.2011
Floransa (İtalya) Pitti Immagine Uomo-Giyim-Moda Fuarı
18.06.2011-22.06.2011
Milano (İtalya) Milano Moda Uomo-Giyim- Moda Fuarı
20.06.2011-23.06.2011
Sao Paulo (Brezilya) Bebe-Çocuk Giyim Fuarı
23.06.2011-25.06.2011
Floransa (İtalya) Pitti Immagine Bimbo-Bebe Çocuk Giyim Fuarı
TEMMUZ
05.07.2011-07.07.2011
Floransa (İtalya) Pitti Immagine Filati-Ev Tekstil ve Kumaş Fuarı
06.07.2011-08.07.2011
Berlin (Almanya) Bread and Butter-Tekstil Fuarı
09.07.2011-11.07.2011
Paris (Fransa) Interfiliere-Tekstil-Kumaş ve İç Giyim Fuarı
19.07.2011-21.07.2011
New York (ABD) TEXWORLD USA-Tekstil ve Kumaş Fuarı
19.07.2011-20.07.2011
New York (ABD) SPINEXPO-İplik ve Örme Kumaş Fuarı
20.07.2011-23.07.2011
Hannover (Almanya) Domotex-Halı ve Zemin Kaplamaları Fuarı
20.07.2011-23.07.2011
Dakka (Bangladeş) Textech International Expo-Tekstil ve Tekstil Makineleri Fuarı
20.07.2011-22.07.2011
Tokyo (Japonya) IFF-JFW International Fashion Fair-Giyim Fuarı
24.07.2011-26.07.2011
Düsseldorf (Almanya) CPD Signatures 2011-Moda Fuarı
27.07.2011-30.07.2011
Moskova (Rusya) Decotex-Kumaş ve Ev Tekstili Fuarı
AĞUSTOS
04.08.2011-06.08.2011
Londra (İngiltere) Pure-Pure&Premier-Womenswear And Accessories-Hazır Giyim Fuarı
08.08.2011-10.08.2011
Şikago (ABD) Chicago Collective-Erkek Hazır Giyim Fuarı
11.08.2011-14.08.2011
Kopenhag (Danimarka) CIFF-Copenhagen International Fashion Fair-Hazır Giyim ve Moda Fuarı
14.08.2011-16.08.2011
Birmingham (İngiltere) Moda UK-Hazır Giyim Fuarı
14.08.2011-16.08.2011
Dublin (İrlanda) Futura Fair-Bay Bayan, Çocuk Giyim Fuarı
17.08.2011-19.08.2011
Şanghay (Çin) Intertextile Shanghai Home Textiles-Ev Tekstili ve Kumaş Fuarı
20.08.2011-02.09.2011
Mumbai (Hindistan) Heimtextil India-Ev Tekstili Fuarı
22.08.2011-25.08.2011
Sao Paulo (Brezilya) Casa&Decoracao Show-Ev Tekstili ve Dekorasyon Fuarı
28.08.2011-30.08.2011
Melbourne (Avustralya) Fashion Exposed-Hazır Giyim Fuarı
Sayı: 374 - Mayıs 2011
47
Moda
BAŞKENT'TE MODA DOLU GÜNLER
Başkentteki moda tutkunlarını defileden çalışma atölyelerine kadar birçok etkinlikte bir araya getiren 'Fashion Week' etkinliği yapıldı. 2 Nisan'da başlayan etkinlik kapsamında Gordion Alışveriş Merkezi'nde ünlü mankenler, çeşitli markaların 2011 yaz koleksiyonunun tanıtıldığı defile sundu. Çağla Şikel, Ebru
Ürün, Seda Ertan, Yelda Kara, Sinem Sülün, Tuba Melis Türk, Songül Erol, Tuğçe Sarıkaya, Begüm Yılmaz,
Eda Sedalı, Çağıl Özkul ve Zainab Sheriff'in de aralarında bulunduğu mankenlerin sunduğu defileye,
alışveriş merkezini ziyaret edenler yoğun ilgi gösterdi.
Moda haftası boyunca ayrıca merkezde 'Çılgın Kıyafet'
sergisi izlenime sunuldu. Hafta kapsamında ayrıca
düzenlenen workshop’ta genç stilistler, kendi modellerini tasarlayıp dikti. Oluşturulan atölyede, çocuklara da kendi tişörtlerini ve şapkalarını tasarlama fırsatı sunululdu.
İZMİR MODA GÜNLERİ'NE 'SAHİP' DAMGASINI VURDU
Beşincisi düzenlenen İzmir Moda Günleri (İZMOD) etkinliğine Ankara'da yaşayan Kıbrıslı modacı Abdullah Öztoprak'ın "Sahip" adını verdiği koleksiyon damgasını vurdu. 20 Nisan'da baş-
Sayı: 374 - Mayıs 2011
48
layan ve Alsancak Mischka Live'de gerçekleşen etkinlikte, birbirinden ilginç kıyafetler
sergilendi. Sahne düzenlemesi Sahne 360
Organizasyon tarafından yapılan defilede, toplam 35 parça kostüm tanıtıldı. 7 yıldır moda camiasında olan Abdullah Öztoprak'ın sıra dışı
kreasyonları, izleyicilere alışılmışın dışında bir
defile keyfi yaşattı. Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde (ODTÜ) Kimya Bölümü'nü bitirdikten
sonra, burada öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlayan ve sonrasında akademisyenlikten sıkıldığı için okuldan ayrılarak moda sektörüne yönelen Abdullah Öztoprak, bu işin eğitimini almadan 7 yıldır kendine özgü tasarımlar hazırlıyor. Ege İhracatçı Birlikleri, İzmir Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği, Ege Giyim Sanayicileri Derneği ve Konak Belediyesi'nin
ana sponsorluğunda, İzmir Terziler Odası ile
İzmir Kuaförler, Manikürcüler ve Güzellik Salonu İşletmecileri Odası'nın destekleriyle organize edilen moda festivaline, mekân sponsoru Mischka Live'nin yanı sıra Prestige Kuaför Kryolan, Gökhan Talay Ayakkabı ve Ayca
Reklam da katkı sağladı.
FARUK SARAÇ'TAN 'PADİŞAHIN ESVABI'
Kayseri Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği 'Mimar Sinan Günleri' kapsamında modacı
Faruk Saraç tarafından 'Padişahın Esvabı' isimli defile yapıldı. 8 Nisan tarihinde Kadir Has
Kongre Merkezi'nde yapılan defile kapsamında ünlü modacı Saraç'ın yorumu ile hazırlanan 36 Osmanlı padişahı, 3 valide sultan, 3 gözde sultan ve 1 şehzadenin kıyafetleri tanıtıldı. 600 yıllık Osmanlı tarihinden derlenerek hazırlanan defilenin ilk bölümünde; 13'üncü yüzyıl ile 18'inci yüzyıl arasında şekillenen erken dönem Osmanlı giyim tarzı, ikinci bölümünde ise 19'uncu yüzyıl ile 20'nci yüzyıl arasındaki genç dönem Osmanlı giyim sitili anlatıldı.
Bol bol alkış alan defile sonunda Saraç'a bir de plaket sunuldu.
EİB'DE FİNAL HEYECANI
Ege İhracatçı Birlikleri'nin (EİB) 6. Moda Tasarım Yarışması'nda finale yaklaşılıyor. 'Doğal
Büyü' temalı yarışmada finale 10 tasarımcı kalırken, tasarımcılar İzmir Olgunlaşma Enstitüsü'nde tasarımlarına son halini vermek
üzere yoğun bir çalışma yürütüyor. Genç tasarımcılar, yarışmanın koreografisini yapan
Uğurhan Akdeniz yönetiminde İzmirli mankenlerin katılımı ile tasarlanmış kıyafetlerin son
provasını İzmir Olgunlaşma Enstitüsü'nde
yaptı. EİB Moda Tasarım Yarışması Organizasyon Komitesi Başkanı Burak Sertbaş, 350
aday arasından finale kalan Mevlie Cesur,
Esen Ergin, Sercan Arıcı, Gözde Tekin, Mehlika Hilal Kırca, Aybüke Pak, Duygu Şenol, Duygu Eda Semercioğlu, Selin Bayraktaş ve Emir
Kırmızı’nın çok yoğun bir çalışma temposu sonunda çok güzel eserler ortaya koyduklarını, 18
Mayıs 2011 Çarşamba akşamı İzmir Kaya Termal Otel’de gerçekleştirilecek "Final Gecesi"nde
katılımcılara çok güzel bir gece yaşatacaklarını söyledi. Bu yıl düzenlenen EİB Moda Tasarım
Yarışması'nın toplam 400 bin liralık bir bütçe ile gerçekleştirildiğini anlatan Sertbaş, yarışmada birinciye 10 bin, ikinciye 6 bin ve üçüncüye 4 bin lira ödül vereceklerini belirtti.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
49
Tasarım Dünyası
GİZEMLİ GALATA’DA FESTİVAL COŞKUSU YAŞANDI
Özlem Uygun, Rana-Berna Canok, Simay
Bülbül, Songül Cabacı, Tuvana Büyükçınar, Zeynep Erdoğan, Zeynep Tosun.
Etkinlikte yer alan mağazaların listesi ise
şöyleydi: Ancien Pera, Artena, Atalier 55, BeMade Ceramic Works, Bilstore, Birs Bits, Building, Elif Özsezen, Giyçek, Gizia, Gönül Tasarım, La Mariguita, Gönül Tasarım, Lal, Lilipud, Lunapark, Nes, Pliee, Second Chance, Sır
Çini, Selvaggia, Stok 60/70.
Özel stil danışmanlığı
Ziyaretçiler, etkinlik boyunca All dergisi stil danışmanları tarafından sunulan özel stil danışmanlığı hizmetinden de yararlandılar. İstanbul
Moda Akademisi de 9 Nisan tarihinde Moda
Festivali’nde moda sohbetleri ve workshoplar
ile moda severlerle buluştular.
Tarihi ve dokusuyla İstanbul’un en gizemli bölgelerinden
Galata’da festival coşkusu yaşandı. Moda ve tasarım
tutkunları ünlü markalara festivale özel uygun fiyatlarla
sahip olmanın keyfini çıkarttılar.
İstanbul Shopping Fest Galata Moda Festivali çerçevesinde 23 tasarımcı, 21 mağaza, 6 kafe ve restoran özel kampanyaları ile tüketiciyle buluştular. Moda ve tasarım meraklılarının yeni adresi Galata’da festival rüzgârları esti.
Galata Moda Festivali, Beyoğlu Belediyesi ve Moda Tasarımcıları Derneği işbirliği ile All dergisi sponsorluğunda 9-10 Nisan tarihlerinde saat 10.00-22.00 arasında Serdar-ı Ekrem Sokak ve Camekan Sokak’larda gerçekleştirildi.
Tasarımcılar sinerji oluşturdu
Bu iki sokakta mağazaları olanlar kapılarını İstanbul’un diğer semtlerindeki tasarımcılarına açtılar. İki gün boyunca mağazalarını meslektaşlarıyla paylaştılar. Serdar-ı Ekrem ve Camekan Sokak’lar müthiş bir sinerjiye sahne oldu. Etkinlik boyunca ziyaretçilere ikramlarda bulunulurken,
sokak çalgıcıları canlı performanslar sundular.
Ziyaretçiler tasarım ürünlere festivale özel uygun fiyatlarla sahip olma şansını elde ettiler.
İstanbul Moda Festivali tasarımcıları şöyle sıralandı: Arzu Kaprol, Aslı Güler, Ayça Sytmen, Bahar Korçan, Beste Gürel, Cem Lokmanhekim, Çiğdem Akın, Deniz Kaprol, Gamze Saraçoğlu, Gül
Ağış, Günseli Türkay, Hakan Akaya, Jale Hürdoğan, Mehtap Elaidi, Nejla Güvenç, Özlem Ahıakın,
Sayı: 374 - Mayıs 2011
50
Blogger’s Base’de gerçekleştirilen Gamze
Saraçoğlu ile keyifli bir moda sohbeti katılımcıların yaratıcılık ve yeteneklerini açığa çıkartmaya yönelikti. Saraçoğlu ile sohbet saat
15.00-16.00 arasında gerçekleşti ve ardından
Yaratıcı Formlar Workshop’u başladı. Gamze
Saraçoğlu ile modada renkler, formlar ve
desenler üzerine sohbeti izleyen workshop’ta
daire ve farklı geometrik şekillerin giysi üzerine yaratıcı uygulamalarıyla üç boyutlu dizaynı
gerçekleştirildi.
Festival tasarımcılarından
izlenimler…
Simay Bülbül: Türk derisini en güzel haliyle
tasarımlara dönüştüren Simay Bülbül, Moda
Festivali’ne özel indirimleriyle tutkunlarını
sevindirdi. Koleksiyonundaki elbiseler, tişörtler, yelekler… birbirinden güzeldi ve “hepsi benim olmalı” dedirtiyordu. Simay Bülbül’ün
modaevinin balkonunda oturup soluklanmak
ve ikramlarını tatmak ise festivalin hoşluklarından biriydi.
Aida Pekin: Aida Pekin’in kedili, çiçekli, böcekli
naif takı tasarımlarını mutlaka görmelisiniz. O
Aylin SARAÇOĞLU
kadar ciciler ki… İstanbul’u sembolize eden
mumlukları da bir o kadar güzel… Bu küçücük mağazada uzun uzun incelemek isteyeceğiniz pek çok takı önünde çakılıp kalacak, içeriden bir türlü çıkmak istemeyeceksiniz…
Benden söylemesi…
Jale Hürdoğan: Jale Hürdoğan’ın Janucha
markalı tasarımlarına bayıldım… Hele küçük
yakalı, rengârenk elbiseleri harikaydı! Öylesine cici, öylesine etrafa pozitif enerji saçan tasarımlar yapmıştı ki… Tasarımlarını pek çok
yerde görerek çok beğendiğim Hürdoğan’la bu
vesileyle tanışma fırsatını buldum ve en yakın
zamanda röportaj yapmak üzere sözleştim.
Bahar Korçan: Semtin eski müdavimi Bahar
Korçan’ın Galata’nın “trend” olmasında katkısı
büyük. Moda Tasarımcıları Derneği’nin başkanı
olarak GalataModa, Galata Festivali gibi birçok
önemli etkinliğin buraya taşınmasında önem-
li bir role sahip. Bahar Korçan’ın ilkbahar rüzgârları estiren baskılı tişörtleri, tiril tiril tasarımları
çok özgün ve ayrıcalıklıydı. Modanın kalbinin attığı yer olarak Galata’yı konumlandıran Korçan, festival sırasında da bilfiil ziyaretçilerle ilgilendi.
Songül Cabacı: Modanın yeni yıldızlarından Songül Cabacı “hayat kurtaran” tasarımlarıyla festivaldeydi. Cabacı’nın değişik konbinlere açık, doğal, ütü gerektirmeyen kumaşlardan yaptığı tasarımlar her kadının gardırobunda bulunmalı.
Arzu Kaprol: Arzu Kaprol’ün mağazası eski ile yeniyi buluşturan konsept bir mekân. Kaprol, buraya İstanbul’un yeni Soho’su diyor. Tasarımlarında ve fikirlerinde de Galata’nın tarihinden, dokusundan etkileniyor. İstanbul’un bir yerlerde mutlaka sembol alındığı Arzu Kaprol tasarımlarına festivalde özel indirimlerle sahip olmak büyük bir mutluluktu.
Atalier 55: İçinde bulunan her şeyi satın alabileceğiniz Atalier 55’te David Koma, Ümit Benan,
Ayshalom Gür, Lenny, Ilesteya, Bora Aksu, Linda Farrow gibi özel markalar bir arada. Bu dünya markalarını ve bu çok özellikli mağazayı ziyaret etmek festivalin olmazsa olmazlarındandı.
Hakan Akkaya: Tasarımcının özellikle gömlekleri mutlaka görülmeli. Çok şık, çok klas ve kesimleri harika… Siyah, beyaz renklerde tam da iş hayatındakiler için… Pantolon, etek konbinleriyle üstte mükemmel duruyor.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
51
Kültür-Sanat
SİNEMALARDA NE VAR, NE YOK...
“KARAYİP KORSANLARI”
GERİ DÖNÜYOR
BİR ANNE-KIZ
ÖYKÜSÜ
Yapımcılığını Jerry Bruckheimer’ın,
yönetmenliğini Rob Marshall’ın
üstlendiği “Karayip Korsanları:
Gizemli Denizlerde” filmi seriyi
ateşleyen eğlenceyi, macerayı ve
espriyi bu kez Disney Dijital 3D olarak barındırıyor. Johnny Depp
simgeleşmiş rolü Kaptan Jack
Sparrow’a aksiyon dolu bir macerayla geri dönüyor. Gizemli Angelica (Penelope Cruz) ile yolları
kesişen Jack Sparrow, bunun aşk
olduğundan emin değildir. Yoksa
bu kadın onu efsanevi Gençlik Pınarı’nı bulmak için kullanmakta
mıdır? Kadın onu efsane korsan Kara Sakal’ın gemisi “Kraliçe Anne’in
İntikamı”na bindirdiğinde kendisini beklenmedik bir maceranın ortasında bulur ve kimden daha çok korkması gerektiğini bilemez: Kara Sakal’dan mı yoksa gizemli bir geçmişi paylaştığı Angelica’dan mı? Uluslararası oyuncu kadrosunda şu isimler yer alıyor: Kinci Kaptan Hector
Barbossa rolündeki Geoffrey Rush, Kaptan Jack’in eski yoldaşı Joshamee
Gibbs rolündeki Kevin R. McNally, cesur misyoner rolündeki Sam Claflin ve gizemli denizkızı rolündeki Astrid Berges-Frisbey.
30. İstanbul Film Festivali açılış filmi olan “Copacabana: Düğün Hediyesi”, sinemaseverlerle mayıs başında buluşuyor. Marc Fitoussi’nin yönettiği filmin başrollerinde Isabelle Huppert , Aure Atika, Lolita Chammah ve Jurgen Delnaet var. Bir anne-kız öyküsü anlatan filmde olaylar şöyle gelişiyor: Babou hiçbir şeyi önemsememeyi başarabilenlerdendir.
Adam gibi işler, kocalar, sorumluluklar… Bunlara kimin ihtiyacı var ki?
Ancak kızının kendisini düğününe çağırmaya utandığını öğrenince, bazı
değişiklikler yapmaya karar verir. Ölü sezonda Belçika kıyılarında devre mülk satışı işine girer ve kendisini de şaşırtacak şekilde örnek çalışan seçilir. Babou bir kez daha kendi başarısına gölge düşürmeyi becerir ve şimdi kızına lâyık bir düğün hediyesi bulması gerekmektedir, tabii kendi nevi şahsına münhasır kişiliğini yansıtan bir hediye…
HER YERDE
“MİSAFİR”
Şu sıralar izlenme rekorları kıran “Muhteşem
Yüzyıl” dizisinde Kanuni Sultan Süleyman’ı oynayan Halit Ergenç’in başrollerini Lale Mansur,
Yeşim Ceren Bozoğlu ve Murat Mahmutyazıcıoğlu ile paylaştığı “Misafir”, sinemalarımızda 20
Mayıs’ta vizyona giriyor. Ozan Aksungur’un ilk
filmi olan “Misafir”in çekimleri, Temmuz ayında Kütahya’da tamamlandı. 2011 yılı içinde
gösterime girecek olan “Misafir”, 47. Altın Portakal Film Festivali, Ulusal Uzun Metraj yarışmasına başvuran filmler arasında yer aldı. Filmin öyküsü şöyle: Oktay, uzun yıllardır yaşadığı Paris’ten memleketi Kütahya’ya geldiği ilk gece, bunca yıldır onu evinden uzakta tutan nedenlerle
bir kez daha yüzleşir. Şehri yeniden terk etmek üzereyken, tesadüf eseri kapısından içeri girdiği bir uzak akraba evinde Ayşe ile karşılaşır. Ayşe, dört duvar arasından ibaret olan küçük dünyasına sığamayan, evliliğinde mutsuz, taşralı bir kadındır. Oktay ve Ayşe, yıllar sonra birbirlerinde
mutluluğu bulurlar. Mutluluğu sürdürebilmenin tek yolu ise, Ayşe’nin Oktay ile birlikte Paris’e
gitmesidir. Ayşe, belki de ilk kez mutlu olabilme fırsatıyla, hayat diye bildiği her şey arasında bir
tercih yapmak zorunda kalır. Ayşe’nin kararı, hiçbir yerde evinde hissedemeyen Oktay’ın, kendi hayatındaki “misafir”liğinin sona erip ermeyeceğini de belirleyecektir.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
52
KİTAP KURTLARI İÇİN...
MICHELANGELO
İSTANBUL’DA
Ortadoğu kültürüne ve coğrafyasına son derece hakim olan Mathias Enard’ın
“Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara” adını verdiği romanı Can Yayınları’ndan çıktı. Hayalgücünü bilgisiyle harmanlayan usta kalemin romanı, okuru İstanbul’a davet ediyor. Şöyle ki: Leonardo da Vinci’nin projesini reddettikten sonra, kendisinden Haliç üzerinde yapılacak bir köprü planı isteyen II.
Bayezid’in davetini kabul eden Michelangelo, 13 Mayıs 1506 günü İstanbul’a
ayak basar. İtalya’yı, ardında yarım kalmış bir anıtmezar projesi, kızgın ve eli
sıkı bir Papa bırakarak terk eden Michelangelo, hiç tanımadığı, tehlikeler ve
güzelliklerle dolu yeni bir dünyanın kapısındadır artık. Gerçek bir olaydan yola çıkarak baştan sona
tarihi dokunuşlarla gelişen ve Rönesans insanının Osmanlı dünyasının gizemleriyle karşılaşmasını incelikli ve özenli bir anlatımla işleyen roman, yaratma edimi ve uygarlığın başka bir kıyısına doğru uzanan ancak yarım kalan bir eserin simgesel anlamı üzerine büyüleyici bir düşünce aynı zamanda.
19 YÜZYILIN
İZMİR’İ
İlk romanı “İsrafil’in Kanatları” ile okurların dikkatini çeken, 2009 yılında da “Fotoğraftaki Kadın” adlı yapıtıyla Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanan Hakan Yaman’ın yeni çalışması “Güz Kokulu Günahlar”, 19. yüzyılda, İzmir’in Levanten hayatında iz bırakan bir aşk ve ihanet öyküsünü konu alıyor. Hakan Yaman yeni romanı “Güz Kokulu Günahlar”da, okuru 1870’lerin İzmiri’ne, bir grup İtalyan kökenli Levanten’in çıktığı sıradışı yolculuğa ve bir günlüğün sayfaları arasına götürüyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş belirtilerinin çok uzağındaki bu insanların aşk, kıskançlık, ihanet ve intikam duygularıyla dolu serüvenleri, Ege dekorunda geçen bir İtalyan operası gibi etkileyici bir üslup ve kurguyla anlatılıyor.
Doğan Kitap’tan çıkan romanda okurları yedi kutsal kilise, üç günahkar insan ve
bir kararsız kurşun bekliyor.
45 TUHAF
HASTALIK
“Uykusuzluk mu çekiyorsunuz? Çok fena... Beyniniz bedeninize saldırmaya hazırlanıyor. Sürekli ateşiniz mi var? Olamaz! Galiba derinizin altında yüzlerce kurtçuk geziniyor. Sık sık kollarınız mı uyuşuyor? Üzgünüz ama yakında bir heykelden
farkınız kalmayacak. Cildinizde hassasiyet ve renk bozukluğu mu var? Eyvah!
Yüzünüzün ortasında bir boynuz çıkacak! Çok fena mideniz mi bulanıyor? Neyse, boşverin. Yakında hepsi hafızanızdan silinmiş olacak.” Şaka şaka, ama ciddi bir tarafı da yok değil! Mizahçı, komedyen, medikal yayıncı ve “Paranoyak”
kitabının yazarı Denniz DiClaudio, bu kez oldukça tuhaf, bilinmedik ve maalesef hepsi de gerçek 45 fiziksel hastalığı anlatıyor “Hastalık Hastası” kitabında.
Eğer sağlığınız konusunda hassassanız bu cep kaynağını cebinize atın ve aklınıza gelebilecek her türlü tuhaf hastalık hakkında bilginizi artırın!
Sayı: 374 - Mayıs 2011
53
Kültür-Sanat
SERGİLERİ GEZERKEN...
İRFAN OKAN’DAN “DÖNÜŞSÜZ KIRLANGIÇ DÜŞLERİ”
Çağdaş Türk resminde romantik tavrın temsilcilerinden boya
ustası İrfan Okan’ın yirmibirinci kişisel sergisi “Dönüşsüz Kırlangıç Düşleri”, 5 Mayıs’ta Evin Sanat Galerisi’nde açılıyor. İrfan Okan, bu sergisinde fırsatlar çağı adı verilen yaşam önerilerine ve onun getirisi olan büyümüş kentlerdeki yaşam tarzına bir tepki olarak romantik yeni söylemlerle donanmış resimleriyle karşımıza çıkmakta ve dayatılan sanal öngörülerle
körleştirildiğimiz güncel koşullarda yaşamsal her öneriyi nasıl dönüşü olmayacak biçimde yitirdiğimizi ve yalnızlaştığımızı bize yeniden anımsatmakta. Sergiye adını veren “Dönüşsüz
Kırlangıç Düşleri”, sosyal medyada paylaşılan ve kaynağı belirsiz bir kırlangıç hikâyesinden esinlenilenerek oluşturuldu.
Bu hikâyede geçen iki karakter, günümüz insanının telaş içinde dayatmacı yaşama kaygılarının peşinden koştururken, ötekine dair bir kırlangıç imgelemiyle kendini gösteren aşk davetinin nasıl kaçırıldığını anlatıyor. Sergide yer alan resimlerde, kendilerine ait öz-deneyim fırsatlarının kaçırıldığında, dönüşü olmayan darbelerin de yaşanabileceği, yalnızlaştırılmalarımızın ardında saklı olanın kendilerine ve
doğal olana hiç yönelememeleri tekrar tekrar vurgulanıyor. İrfan Okan, önceki sergilerinde de olduğu gibi
yağlıboya tekniğinin geleneksel kullanımının ötesinde oluşturduğu ışık ve renk bileşenlerini izleyicinin katılımına şiirsel bir dille sunmaktan hiç vazgeçmeksizin devam ediyor. Günümüz Türk resminde az rastlanır kişisel üsluplaşma deneyimlerine rağmen; İrfan Okan, resimlerinde yer alan izlenimci-sembolistromantik ve ifadeci anlatımlarla olan seçici ilişkileri özgün bir tavra dönüştürmeyi başarmış ender sanatçılardan biri. İrfan Okan’ın “Dönüşsüz Kırlangıç Düşleri” adlı sergisi, 5 – 31 Mayıs 2011 tarihleri arasında Evin Sanat Galerisi’nde görülebilir.
SÜLEYMAN SAİM TEKCAN, GALERI IŞIK’IN KONUĞU
Türk resim sanatının duayen ismi ve bir ekolün yaratıcısı Süleyman Saim Tekcan,
sanat yaşamının 50. yılında, daha önce görülmemiş eserleri ile Galeri Işık Teşvikiye’de sanatseverlerle buluşuyor. Yoğun sanatsal üretimi, eğitimci kimliği ve Türkiye’de özgün baskı resminin gelişimine katkılarıyla Türk sanatında önemli bir yere
sahip olan Süleyman Saim Tekcan’ın “İdoller” sergisi, 14 Mayıs Cumartesi gününe kadar ziyaret edilebiliyor. Uzun sanatsal yaratım sürecinde desen, yağlı boya, suluboya ve bronz heykeller çalışan Süleyman Saim Tekcan yapıtlarına yaşadığı çevreden, doğadan, Anadolu uygarlıklarından ve Osmanlı sanatından kaynaklanan biçimlerle bir kimlik kazandırıyor, ancak onları evrensel sanat ölçütleri içinde ifade
ediyor. Sanatçının yapıtlarında sıkça işlediği ve yaşam ile zamanın bir metaforu olarak tanımlanabilecek at imgeleri, tabiata bakılarak değil düşüncenin yarattığı ve ürettiği, binlerce desen içinden boyaya ve gravürlere özenle aktarılan ifade araçları olarak karşımıza çıkıyor. Gravürlerindeki teknik yetkinliği yağlı boya çalışmalarında da
gösteren sanatçının yapıtlarında özellikle strüktür ve doku öne çıkıyor. Süleyman
Saim Tekcan’ın 50. sanat yılı vesilesiyle oluşturulan ve sergi ile aynı ismi taşıyan özel
kitabı ise Feyziye Mektepleri Vakfı Yayınları tarafından hazırlandı.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
54
ETKİNLİKLERDEN...
MÜZİK FESTİVALİ BAŞLIYOR
İstanbul Müzik Festivali bu yıl 4–29 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Üç dünya ve altı
Türkiye prömiyerine ev sahipliği yapacak festival; aralarında Gidon Kremer, Yuri Bashmet, Patricia Petibon, Hilary Hahn, Renee Fleming, Christoph Eschenbach gibi önemli isimler ve klasik
müziğin en önemli orkestralarından Schleswig-Holstein Festival Orkestrası’nın da dâhil olduğu
600’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçıyı İstanbul’da ağırlayacak. Festivalde, konser öncesinde gerçekleştirilecek söyleşi ve anlatıların yanı sıra, bu sene ilk defa seyircilere açık olarak gerçekleştirilecek ustalık sınıfları da gerçekleştirilecek. Müzik Festivali, bu yıldan itibaren her sene programını bir tema üzerine kurgulayacak. 39. İstanbul Müzik Festivali’nin “Uzaklara Yolculuklar” temasıyla bağlantılı olarak oluşturulan programında Amerika’nın batı yakasından Rusya’ya, İspanya’dan
Buenos Aires, Venedik, Hint Okyanusu ve Meksika’ya uzanan geniş bir coğrafyanın müzikleri festival seyircisiyle buluşacak. Bu yılki “Onur Ödülü”, 4 Haziran’da Aya İrini’de düzenlenecek törenle Muammer Sun’a takdim edilecek olan festivalin “Yaşam Boyu Başarı Ödülü”nün sahibi ise Gidon Kremer olacak. Gidon Kremer’e ödülü, 10 Haziran Cuma akşamı Aya İrini Müzesi’nde, sanatçının, yedi ayrı besteciye verdiği eser siparişinden oluşan, Glenn Gould ve J.S. Bach’a adanan
Bach Transkripsiyonları Serisi’ni orkestrası Kremerata Baltica ile seslendireceği konserden önce takdim edilecek. 39.
İstanbul Müzik Festivali, 4 Haziran Cumartesi akşamı Aya İrin Müzesi’ndeki törenin ardından, şef Sascha Goetzel yönetimindeki İKSV’nin sürekli orkestrası Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın konseriyle açılacak. Konser programında, festivalin “Onur Ödülü”ne layık görülen Muammer Sun’un İzmir Rapsodisi’nin yanı sıra ve 2010 BBC Genç
Müzisyenler Yarışması’nın birincisi, genç yıldız Lara Melda’nın yorumuyla Grieg’in La minör Piyano Konçertosu yer alacak. İstanbul Müzik Festivali’nde bu yıl, senfoni ve oda orkestraları, vokal konserler, oda müziği, resitaller olmak üzere toplam 24 konser yer alacak. Festival bu yıl farklı konser mekânlarıyla da dikkat çekecek; Aya İrini Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Çinili Köşk, Süreyya Operası, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı gibi klasikleşmiş mekânlara bu sene Galata Mevlevihanesi, İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası, İstanbul Modern ve santralistanbul gibi farklı mekânlar da
eklenecek. Festival bundan böyle Türkiyeli ve yabancı bestecilere eser siparişi vererek, çağdaş müzik repertuarını zenginleştirme yönünde de önemli bir adım atacak. Bu bağlamda İlhan Usmanbaş’ın ve genç bestecimiz Turgut Pöğün’ün
İstanbul Müzik Festivali tarafından sipariş edilmiş yeni eserlerinin dünya prömiyerleri festival kapsamında gerçekleştirilecek.
Müzik Festivali’nin
konuklarından biri de
dünyaca tanınan
sanatçımız
Şirin Pancaroğlu.
UTE LEMPER GELİYOR
Buğulu sesi, gizemli güzelliği ve karizması ile yirmi yılı aşkın süredir sahnelerde kabare fırtınası estiren yaşayan efsane Ute Lemper, iki yıl aradan sonra yeni projesiyle İş Sanat’ta… Marlene Dietrich’in varisi olarak görülen sanatçı, 7 Mayıs Cumartesi akşamı “Last Tango in Berlin” ile dinleyenleri; Piazzolla tangoları ve kabare
eşliğinde, yitik aşk öyküleri ve ölümcül tutkuların kesiştiği bir yolculuğa çıkaracak. Sanatçıya piyanoda Vana
Gierig ve bandoneonda Tito Castro eşlik edecek. Cats’den All That Jazz’e, Peter Pan’den Mavi Melek’e uzanan
unutulmaz yapımlardaki rolleri, Philip Glass, Nick Cave, Tom Waits, Elvis Costello gibi sanatçıların yalnız onun
için yazdığı şarkılara sesiyle attığı imza, Dietrich ve Piaf şarkılarına kattığı ruh, rol aldığı filmlerdeki karakterlere getirdiği renk ve derinlikle çağımızın en gözde sanatçılarından biri… Gösterişli sahne şovları, sofistike repertuarı ve çok yönlülüğüyle dans, tiyatro, kabare, sinema, yazı, resim ve tabii ki müzik dünyasının en önemli
yeteneklerinden olan Lemper, tek bir notasıyla dinleyenleri bambaşka duygulara sürüklüyor. “Ben çağdaş ama
bir yandan modern bir bakışla Berlin’i hayatta tutmaya çabalıyorum” diyen Lemper’in “Last Tango in Berlin”
gösterisi acımasız bir dünyadaki sevgi arayışını anlatıyor. Kabare tutkunlarının merakla beklediği gösteride, Astor Piazzolla’nın Buenos Aires’teki aşk, yaşam, ölüm, kader, ihtiras ve hayat mücadelesini konu alan en dramatik ve
duygusal şarkılarıyla tangoyu ve bestecinin müziğini anacak olan Ute Lemper; seslendireceği Falling in Love Again,
Lilli Marleen ve Ne Me Quitta Pa gibi çok sevilen şarkılarla dinleyenleri Berlin, New York ve Paris’in karanlık ara sokaklarından, Kurt Weill ve Jacques Brel’in kaleminden tangoların çağrıştırıldığı bir yolculuğa çıkaracak.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
55
Gezi
BEREKETLİ HİLAL: ŞANLIURFA
Şanlıurfa, tarihi zenginliği, eşsiz doğal güzelliğinin yanı sıra inanç turizmiyle de dikkatleri
üzerine topluyor. Şehirde birçok tarihi yapı bulunuyor. İnanç turizminde önemli bir yeri
olan Şanlıurfa’da yapılan arkeolojik kazılarda dünyanın en eski tapınaklarının olduğu
ortaya çıkıyor.
Dünya üzerinde birçok önemli şehir vardır ve bu şehirler, konumlandıkları bölgeye değer katıyor.
Doğu denince akla ilk gelen şehirlerden biri de Şanlıurfa. Günümüze kadar birçok medeniyete evsahipliği yapan ve “Bereketli Hilal” olarak adlandırılan şehirde Balıklı Göl civarının binlerce yıl önce
Neolitik Çağ insanları tarafından oluşturulduğu anlaşılıyor. Neolitik çağ ise Anadolu'da mimarlık sanatının başlangıcı sayılıyor.
Şanlıurfa birçok mimari eseri de bünyesinde barındırdığı için şehir “Müze Şehir” olarak da adlandırılıyor. Şanlıurfa, birçok medeniyete evsahipliği yapmanın yanında, inanç turizmi yönünden
de önemli bir yere sahip.
Şanlıurfa, evleriyle de dikkat çekiyor. Şehirde ev mimarisinde iklimin, kalker taşının, İslami inanışların, aile hayatının ve sosyal geleneklerin etkisi hissediliyor. Sıcak bir iklime sahip olan Urfa
evlerinin avlulu, kışlık ve yazlık eyvanlı, odaların kalın duvarlı ve tonoz örtülü toprak damlı olmasına ortam hazırlamış. Dini inanışın getirdiği anlayış ile bölgede evler haremlik ve selamlık şekilde inşa edilmiş. El sanatlarının da dikkati çektiği şehirde kürkçülük, keçecilik, bakırcılık, kuyumculuk,
dokumacılık ve taşçılık olmak üzere birçok yöresel yetenek dikkati çekiyor. Mutfaklarda bakır ürünlerin kullanıldığı dönemlerden kalma bakırcılık sanatı bölgede güncelliğini koruyor ve bu sanat
dalı halen Hüseyniye Çarşılarında, Kazancı Pazarı’nda ve Eski Arasa Hamamı yakınındaki Sobacı Pazarı’nda sürdürülüyor. Mozaikleriyle de dikkati çeken şehirde bir müzeye sığmayacak kadar
çok sayıda mozaik bulunuyor, bölgeye ait mozaiklerin birçoğunda da kayıplar yaşanıyor.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
56
Harran
Şanlıurfa'nın güney doğusunda bulunan Harran, Hz. İbrahim’in şehri olarak adlandırılırken
İbrahim Peygamber’in evinin ve adını taşıyan
bir mescidin de burada olduğu biliniyor. Bölge kendisine has özellikleriyle birçok yerli ve
yabancı turisti çekiyor.
Gezilebilecek yerler
Eyyüp Peygamber (Sabır) Makamı: Burada Hz.
Eyüp’ün türbesi, bu türbenin güneyinde Elyasa Peygamberin türbesi yer alıyor.
Şanlıurfa Müzesi: Medeniyetler bakımından
zengin bir tarihi olan Şanlıurfa’da bu medeniyetlerden kalma eserlerin korunması için bir
müze ihtiyacı doğmuş. Şanlıurfa Müzesi gidip
görülmesi gereken yerlerden biri.
Göbekli Tepe: Neolitik dönem aynı zamanda
bir kült merkezi. İlk defa 1963 yılında Prof. Dr.
Halet Çambel ve Prof. Dr.Robert Braidwood’un
yüzey araştırmalarında keşfedilmiş.
Mahmut Nedim Konağı: Devlet hastanesi yakınında bulunan konak, 1903 yılında inşa edilmiş.
Halepli Bahçe Mozaikleri: Halepli Mozaikleri, amazon tanrıçalarının avlanmalarını resmediyor. Günümüze kadar kalmayı başaran bu
mozaikler halen birçok insanın ilgisini çekiyor.
Fırfırlı (Kilise) Camii: Yapı kilise olarak inşa
edilmiş.
Ulu Camii:Cami, Kızıl Kilise’nin yerine inşa edilmiş. Kesin olarak kim tarafından yaptırıldığı bilinmiyor.
Urfa Kalesi: Urfa Kalesi’nin M.Ö. 9500 yıllarına ait neolitik bir yerleşim höyüğü üzerine kurulduğu tahmin ediliyor.
Han-El Ba’rûr: Harran’ın güneydoğusundaki
Göktaş Köyü’nde bulunan Han-El Ba’rûr kervansarayı Eyyubiler dönemine tarihlendiriliyor.
Şuayp Şehri: Şuayp Şehri bir yeraltı şehri. Şehirde bulunan mağara evlerin duvarlarında çeşitli
şekiller de yer alıyor.
Bazda Mağaraları: Çok geniş bir alana yayılmış olan mağaralarda taş ocakları da görülmeye değer yapılar.
Atatürk Barajı: 1983 yılında yapımına başlanan Cumhuriyet döneminin en devasa yatırımı olan baraj, 1992 yılında tamamlandı. Enerji ve sulama amaçlı kurulan baraj dolgu hacmi bakımından dünyanın en büyük altıncı barajı.
Ne yer, ne içilir? Doğu ve güneydoğuda birçok bölgede olduğu gibi Şanlıurfa mutfağı da oldukça
zengin. Çeşit çeşit kebaplardan, Çiğ Köfte’ye, yöreye özgü acı kahve mırraya kadar bin bir çeşit lezzet sizi bekliyor. Urfa’nın en özgün lezzetlerinden biri olan Çiğ Köfte avcı eşinin getirdiği ceylanı
pişirmek için ocağı yakamayan Urfalı bir kadının icadı. Efsaneye göre devrin kralı Nemrut, Hz. İbrahim’i ateşe atıp yakmak için kentteki tüm odunların toplanmasını emreder. Bu yüzden ceylanı pişirmek için ocak yakamayan kadın, çiğ eti baharatlarla taşların arasında döverek pişirir. Salça ve yeşilliklerle lezzetlenen yemek o günden bu yana yörenin en sevilen lezzetlerinden biri olur. Şanlıurfa'nın batısından güneyine doğru uzayan ufak bir dağ silsilesi vardır. Bu silsile içinde, şehre yarım saat mesafede sarp, etrafına nazaran oldukça yüksek bir
tepenin zirvesi, geniş ve düz kayalıktır. Buraya "Nemrut'un tahtı" denir. Bu kayalığın doruğunda, kayalar içine oyulmuş oldukça sanatkârane odalar bulunur. Burası Nemrut’un tahtı olarak bilinir. Tepeye bir saatlik mesafede Kazene Köyü vardır. Aşçılar, yemeklerini burada pişirerek, tahta kadar dizilen uşakların yemek tabaklarını elden ele vermesiyle Nemrut'un
sofrasına naklederlermiş. Bu köye verilen Kazene adının da köydeki mutfağa kurulan kazanlardan dolayı olduğunu söylenmektedir.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
57
Medyadan Yansımalar
HÜRRİYET
18 Nisan
Haysiyetsiz ithalat yüzünden 10 dolara pantolon
giyiyordum şimdi 500 bin kişi işe dönüyor
Sayı: 374 - Mayıs 2011
58
Hangi giyim eşyası kaça ithal ediliyor
vitrindeki fiyatı nasıl seyrediyor
Sayı: 374 - Mayıs 2011
59
Medyadan Yansımalar
DÜNYA
STAR
7 Nisan
7 Nisan
Sayı: 374 - Mayıs 2011
60
TEKSTİL TEKNOLOJİ
Mart 2011
Sayı: 374 - Mayıs 2011
61
Tebessüm
Sayı: 374 - Mayıs 2011
62
Gülşen KARAGÖZ
Summaries in English
EXPENDITURE FOR CLOTHING AND SHOES SURPASSES
GROWTH RATE OF TURKISH ECONOMY BY 5.2 POINTS
The Turkish economy, which had closed
off 2009 reduced in size, grew by 8.9 percent last year, making a speedy recovery.
In 2010, consumption of clothing and shoes, one of the items that contributed to the
economic growth, increased by 14 percent,
building up hopes for the coming period.
Meanwhile, the increase in expenditure for
clothing and shoes at current prices reached 18.1 percent. Total clothing and shoe
expenditure at 2010 current prices amounted to TL 43.6 billion. Clothing and shoe
expenditure at current prices in 2009 had
been TL 36.9 billion.
The growth figures announced by the Turkish Statistical Institute (TÜIK) on March 31
showed that the cloud of pessimism had lif-
ted in the textiles and apparel sector. TÜIK figures indicate that Turkey grew by 9.2 percent in the last quarter of 2010 and by 8.9%
in terms of the whole year. This rate of
growth made Turkey’s economy the fastest
growing in Europe in 2010. Turkey also became the third fastest growing economy
among the developed and developing countries of the G-20. China was the leader in the
G-20 with 10.3 percent growth, followed by Argentina with 9.2 percent. According to the data
announced by TÜIK, Turkey’s national income per capita last year was calculated to be
10,079 dollars (TL 15,138). In 2009, national
income per capita was 8,590 dollars. Prior to
the global crisis, the figure for 2008 had been
10,440 dollars.
FARMERS COLLECT REVENUES FROM COTTON
A 30% INCREASE EXPECTED IN PRODUCTION
Cotton was the product that brought in the
most revenues in 2010, leading to a significant
expansion of crop area. Estimates indicate that
this year, cotton production will increase by
at least 30 percent as a result of record-breaking cotton prices and in response to the demand from the textiles sector. The US Department of Agriculture (USDA) and the Office in Turkey have issued a report pointing to
an expected 30 percent increase to 2.7 million bales (600,000 tons) in cotton production in the sales year 2011. The report reveals
that Turkey’s not as yet finalized cotton production in the sales year 2010 will amount to
320,000 hectares and 2.06 million bales. According to the report, in the period August 2011
– July 2012, Turkey’s cotton consumption will
increase from 5.7 million bales to 6.2 million
bales (1.35 million tons) due to new investments and the increasing textile exports. The
report states that Turkey’s cotton imports stood at a level of 1.3 million bales (287,000 tons)
in the first five months of the sales year 2010.
Approximately half of the imports were from
the USA. USDA's report asserts that the rise
in production stems, in parallel to price increases abroad, from rising prices in the domestic market and from the increasing demand in the textiles sector.
Also mentioned in the report is the fact
that it has been the increase in domestic consumption as well as the rising production
costs of major competitors such as China and
India that have contributed to reinforcing the
competitive power of Turkish textiles. The report stresses that these developments have
provided an incentive for Turkish farmers to
plant cotton. Underlining that farmers are now
preferring to plant cotton instead of wheat or
maize, the report asserts that the extreme
precipitation level in the GAP (South-eastern
Anatolian Project) and Çukurova areas have
hindered the planting of wheat and because
this, cotton is expected to be planted in these regions instead. The report also states that
although planted areas have increased, production in the domestic market will remain
at two-thirds of the sales figures of 2006, covering only 40 percent of local consumption.
The report says, “Because of the sizeable capacity of the textiles sector, the low level of domestic cotton production, and the slow progress of the South-eastern Anatolian Project,
Turkey will remain a net cotton importer in the
upcoming years.” Meanwhile, the dependence of Turkey on foreign sources for cotton, described in USDA’s report, is becoming
more and more controversial because of rising prices. The chairmen of the Chambers
of Industry of Denizli, Adana, Aydın, Gaziantep, Kayseri and the Aegean Region, as well
as of the Chambers of Commerce and Industry of Bursa and Kahramanmaraş have
written a joint letter to Prime Minister Recep
Tayyip Erdoğan, the ministries concerned, and
the President of TOBB (Union of Chambers
and Commodity Exchanges of Turkey), in a
plea for the pronouncement of cotton as a
strategic product.
Sayı: 374 - Mayıs 2011
63
Summaries in English
“NANO-TRANSFORMATION” IN TEXTILES
Thanks to nanotechnology, the science
that will be directing our lives in the upcoming
years, the classical concept of textiles is changing. The textile industry is now applying nano
materials to fibre, yarn, fabric and apparel to
increase product performance and comfort
for the consumer. Turkish textiles industry
is currently working on many new products
as “new openings.” The new products don’t
just keep people warm or cool but they can
also be therapeutic and alert the individual
to external dangers. It’s only a matter of time
before special fabrics that produce their
own electricity come into our lives…
Korteks Iplik of the Zorlu Group has
made a move to produce fabrics that generate electricity from solar energy by nanocoating polyester yarns. The Korteks Iplik project, which is being undertaken in cooperation with academics from Istanbul Technical
University and Dokuz Eylül University, aims
to develop a yarn that generates electricity
from solar energy using nanotechnology. Launched in September, the project is expected to take a year, and in its first stage, tests
will be run to determine whether yarns can
be coated with photovoltaic material. Providing information about the project, Korteks
R&D Director Mutlu Sezen comments, “We
will be coating polyester yarns with organic
materials, applying the structure of solar panels to yarn. If the project is successful, we
will produce fine and flexible, foldable panels
of fabric.”
While the efforts to manufacture electricity-producing fabric continue, Turkish,
Italian and Irish scientists working on a joint
project have broken ground with a new fabric that can clean itself under sunlight. Leading the project is Associate Prof. Dr. Hüseyin Selçuk of the Environmental Technology
Department of Pamukkale University (PAÜ),
who explains that they have just developed
and produced a type of fabric that completely cleans itself under the sun in 4-6 hours.
TEXTILES CAPITAL BECOMES A GIANT EXPORTER
Bursa, one of the textiles sector’s major
production centres up until 2001, when it received a serious blow, is now on the way to
making a comeback. The city has started to
recover with exports increasing in recent years, particularly in home textiles and women’s
wear. Although Bursa experienced a new but
short-term recession in the crisis of 2008, the
manufacturers managed to increase exports by moving into different markets. In fact,
textiles industry achieved the greatest increase in exports. The March exports of the
Uludağ Textile Exporters’ Union (UTIB) displayed a rise of 23 percent over the same period of the year before, reaching 96,391,809
dollars. Bursa’s textile exports increased 17
percent in January, and 22 percent in February. Thus, with a rate of 20 percent increase
in textile exports in the first three months, exports reached 270,023,000 dollars. Yearly textile exports rose to 979,422,000 dollars. Exports of the Uludağ Apparel and ReadyWear Exporters’ Union (UHKIB) in March recorded an increase of 17 percent compared
to the same period of the year before. While
ready-wear exports were 46 million dollars
in March, exports for the first three months
of the year increased by 16 percent, reaching
Sayı: 374 - Mayıs 2011
64
134,644,000 dollars. UHKIB’s annual exports
rose by 9 percent to 513,840,000 dollars.
Textiles sector in Bursa is the structural
backbone of exports in Bursa. In particular,
artificial and synthetic woven products constitute the largest portion of total production,
exports and employment in Bursa. More
than 25 percent of total added value is created in this sector in Bursa. Eight of the 11
synthetic yarn factories operating in Turkey
are located in Bursa. With its synthetic yarn
production capacity, Bursa has a significant
share in Turkey’s total capacity. Bursa is one
of the few regions in the world with so many
yarn factories located in the same place. Besides woven products, Bursa manufactures
various types of cotton yarn, nylon yarn, polyester yarn, wool yarn, sewing and embroidery yarn and other yarn products used mainly in weaving and other industries. There are
about 8,000 enterprises operating in textiles
and apparel sector in the city today. While
some of these enterprises manufacture for
global companies, some export products of
their own brands. According to 2010 year-end
figures, the industry employs 74,000 workers
and ranks first among Organized Industrial
Zones with a sectoral share of 17.6 percent.

Benzer belgeler