pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası
Transkript
pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası
Editörden TEKSTİL İŞVEREN 374 - Mayıs 2011 Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Adına İmtiyaz Sahibi HALİT NARİN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü AV. BAŞAR AY Yayın Danışma Kurulu SEVİL BURSA TUĞRUL BORNOVALI AV. SAMİM ERGENELİ Basın Müşaviri MİNE ŞENKUL ERGÜVEN Yayın Kurulu LERZAN ÖZTÜRK AV. ÇİĞDEM SUBAŞI AV. ÖMER EMRE KAYNAK BORA KOCAMAN CEREN ERMİŞ MERVE ŞENEREN İdari Merkezi TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI Metrocity A Ofis Blok Büyükdere Cad. No: 171 K.19 34330 1. Levent-İstanbul Tel: (0212) 344 07 77 (pbx) Fax: (0212) 344 07 66-67 İnternet Adresi www.tekstilisveren.org.tr Ofset Hazırlık DÜNYA YAYINCILIK A.Ş. Tel: (0216) 681 18 39 Grafik Tasarım ve Uygulama ALİ BAYRAM Basıldığı Yer DÜNYA YAYINCILIK A.Ş. “Globus Dünya Basınevi” 100. Yıl Mah. 34440 Bağcılar-İstanbul Tel: (0212) 629 08 08 Basıldığı Tarih: 6 Mayıs 2011 Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın ISSN: 1307-6566 Tekstil İşveren Dergisi, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası tarafından aylık olarak yayınlanır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir. Dergide bulunan imzalı yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. SEÇİMDEN SONRAKİ İLK İŞ Türkiye, yeniden seçim havasına girdi. Meydanların dili sertleşiyor, liderler arasında zaman zaman gergin tartışmalar yaşanıyor. Tabii bir yandan da “Bugün seçim olsa oyunuzu kime verirsiniz” şeklindeki sorulara cevap bulmaya çalışan seçim anketleri de çoktan başladı bile. 12 Haziran'a kadar üslup daha da sertleşir mi, bilinmez ama Türkiye'nin seçimler nedeniyle kritik bir süreçten geçtiği kesin. Her seçim döneminde olduğu gibi 'ekonomik gündem' neredeyse sıfırlandı. Gündemi daha çok liderlerin her gün çıktıkları miting meydanlarında yaptıkları vaatler belirliyor. Ancak yapılan vaatlere ve parti programlarına bakılırsa 12 Haziran'daki seçime, geçmiş dönemlere göre çok belirgin bir farkla gidiyoruz. En önemli fark da üç büyük siyasi partinin seçim beyannamesine 2023 gibi ‘uzak’ bir geleceğe hedefler koyması. Bu durum ‘günübirlik’ bakıştan kurtulma adına olumlu bulunuyor. Ayrıca partilerin sorunlar ve çözümleri konusunda giderek ortak bir noktaya doğru ilerledikleri görülüyor. Seçim beyannamelerinde göze çarpan bir diğer ortak nokta ise yeni bir Anayasa sözü. Kimi partiler bunu ‘seçimden sonraki ilk iş’, kimi partiler de ‘demokratikleşmenin ilk hamlesi’ olarak programına yazmış. Detaylarını sayfalarımızda bulacağınız parti programlarındaki vaatler şüphesiz yeni Anayasa ile sınırlı değil. Verilen vaatler arasında neler yok ki? İstanbul'a iki yeni kent, yüzer köprü öneren de, İzmir'i Tayland yapma vaadinde bulunan da var. Tabii ‘çılgın proje’ Kanalistanbul'u da unutmamak lazım... çilerle öğle yemeği yiyor, ardından da vaatlerini sıralıyor. "Bursa'nın tekstilde geri kaldığını, hak ettiği noktaya ulaştıracağını" söyleyen de var, "Diyarbakır'ı tekstil üssü yapacağım" diyen de... Bu seçimde dikkat çeken bir diğer nokta ise adaylarla ilgili. Partilerin aday tercihlerinde büyük değişim yaşanıyor. Oda ve borsa başkanlarından sanayicilere, eski bürokratlardan sanatçılara ve partiler arasında polemiğe neden olanlara kadar birçok ismi aday listelerinde görmek mümkün. Seçim maratonuna katılan isimler arasında tekstil ve hazır giyim dünyasının yakından tanıdığı adaylar da var. Domino Tekstil’in kurucusu Umut Oran, Sesli Battaniyeleri’nin sahibi Hazim Sesli ve Ormo Yün’ün İnsan Kaynakları Müdürü Ahmet Aydın Akyol bu isimlerden birkaçı. Yine işletmelerle bugüne kadar hep pazarlık masasında buluşan Salim Uslu, Süleyman Çelebi ve Bircan Akyıldız gibi sendikacılar da liste başı. Üç sendikanın başkanı da üç ayrı partiden aday. Görüldüğü gibi geçmiş dönemlere göre daha renkli bir seçim yaşanacağının işareti ta baştan verildi. Adaylar renkli, parti programları renkli. Bakalım 13 Haziran sabahı sandıktan hangi renk çıkacak? Hangi vaat, ne kadar gerçeğe dönüşecek? En büyük vaat de yoksullar için. Kimi yoksullara aylık 600 lira maaş bağlayacak, kimi asgari ücreti 825 liraya çıkartacak. Emeklilere kışa hazırlık yardımı, kamu çalışanlarına tatil yardımı da yeni vaatler arasında yer alıyor. Vaatler parti programlarında açıklananlarla da sınırlı değil. Vekil adayları da seçime girdikleri illerle ilgili sözler veriyor. Bulundukları kentlerdeki tekstil işletmelerini ziyaret eden adaylar önce iş- Sayı: 374 - Mayıs 2011 1 İçindekiler 04 08 GÜNCEL GÜNCEL Tezgâhların sesini yeniden yükselten karara teşekkür Giyim ve ayakkabı harcamaları Türk ekonomisinin büyüme hızını 5.2 puan aştı 16 19 20 Çiftçi pamuktan kazandı üretimde yüzde 30 artış bekleniyor Altınyıldız'ın fabrikası 'İstWest' oluyor 15 yıl sigortalı olana kıdem tazminatı GÜNCEL ÜYELERİMİZDEN VERGİ DÜNYASI 10 KAPAK Demokrasi şöleni başladı, gözler ‘ekonomik’ vaatlerde 28 AYIN KONUSU 22 EKONOMİK DİYALOG Düşük faiz, düşük enflasyon Sayı: 374 - Mayıs 2011 2 Tekstilde ‘nano-değişim’ yaşanıyor 34 24 TEKSTİLİN KALELERİ Tekstilin başkenti Bursa ihracatta devleşiyor PARANIN MERKEZİNDEN Vadeli döviz işlemleri 26 38 42 Ankette başka sandıkta başka Şardonlamadan olmaz! Suyun sağladığı güç: Hidroelektrik YORUM TEKNO-TEKSTİL ENERJİ 49 MODA Faruk Saraç'tan 'Padişahın Esvabı' 50 TASARIM DÜNYASI Gizemli Galata’da festival coşkusu yaşandı 52 KÜLTÜR SANAT 56 GEZİ 58 MEDYADAN YANSIMALAR 63 İNGİLİZCE ÖZET Sayı: 374 - Mayıs 2011 3 Güncel TEZGÂHLARIN SESİNİ YENİDEN YÜKSELTEN KARARA TEŞEKKÜR Sendikamız Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin başkanlığındaki işveren, işçi ve makine üreticilerinden oluşan bir heyet, tekstil ve hazır giyim ürünlerine getirilen ek gümrük vergisi nedeniyle Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’a teşekkür ziyaretinde bulundu. İthal tekstil ve hazır giyim ürünlerine getirilen ek vergi nedeniyle Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası önderliğindeki sektör temsilcileri, hükümete teşekkür ziyaretinde bulundu. Heyette çeşitli işveren temsilcileri ile işçi sendikalarının yöneticileri de yer aldı. Sendikamızın öncülüğünde, Türk tekstil sektörünün üreticileri tarafından başlatılan ve uzun bir inceleme sürecinin sonunda Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu’nun 2011/1476 Sayılı İthalat Rejimi Kararına Ek Kararı, 24 Mart 2011 tarihinde yürürlüğe girdi. Böylece yerli tekstil ve hazır giyim üreticilerinin ithal ürünlere karşı uğradığı haksız rekabetin önüne geçmek için getirilen vergi, dokuma kumaşta yüzde 11-20, örme ve dokuma konfeksiyon ürünlerinde ise yüzde 17-30 aralığında olması kararlaştırıldı. Alınan bu karar üzerine Türk tekstil sektörü adına, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin başkanlığındaki bir heyet, 6 Nisan 2011 Çarşamba günü, Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’a bir teşekkür ziyaretinde bulundu. Tekstil sektörünün öncü isimlerinden oluşan heyette Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası II. Başkanı Yakup Güngör, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası II. Başkanı Ahmet Hamdi Topbaş, Euratex Başkan Yardımcısı ve Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Başer, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Genel Sekreteri Başar Ay’ın yanı sıra Akdeniz Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Kıvanç, Tekstil Makine ve Aksesuar Sanayicileri Derneği (TEMSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Nalbant, Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Kemal Karaküçük, Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odası Üyesi Ahmet Öksüz, milletvekili aday adaylığı için Kahramanmaraş Sayı: 374 - Mayıs 2011 4 Ticaret Borsası Başkanlığı’ndan istifa eden Mahmut Arıkan da yer aldı. Ziyarette işçi sendikalarını ise Türk-İş’e bağlı TEKSİF Sendikası Genel Başkanı Nazmi Irgat, Hak-İş’e bağlı Öz İplik-İş Sendikası Genel Başkanı Murat İnanç ve DİSK’e bağlı Tekstil İşçileri Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Muzaffer Subaşı temsil etti. Dış Ticaret Müsteşarlığı’nda (DTM) gerçekleşen görüşmede sendikamız Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin, Türk tekstil ve hazır giyim sektörü adına ithalat korunma önlemlerine ilişkin çıkarılan tebliğlerden dolayı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Bakan Çağlayan ve diğer yetkililere teşekkür etti. Son 5-6 yıldır yapılan ucuz ithalat nedeniyle birçok tekstilcinin fabrikalarını kapatmak zorunda kaldığını, ithalatçıların ise ceplerinin dolduğunu ve 'çuval gibi' olduğunu söyledi. Narin, sanayicilerin yaptığı her şeyin göz önünde olduğunu, ithalat yapan firmaların kazançlarıyla alakalı da bir çalışma yapılması gerektiğini savundu. Alınan önlemlerin ardından şimdi yeni yeni iş yerlerinin tekrar açılmaya çalışıldığını kaydeden Narin, “Çuval mı, paket mi, torba mı, diye bir şey yaptık ya, o çok güzel oldu hakikaten. Türkiye Cumhuriyeti'nde hiçbir hükümetin yapmadığı bir iş oldu bu iş. Şimdi fabrikalarını tamamen kapatan sanayiciler için de bir şey yapmak lazım. Sosyal dengeyi kurmak mecburiyetindeysen, bu sosyal dengenin içinde biz de varız” diye konuştu. Narin, çıkarılan tebliğ sonucunda sektörde 500 binden fazla kişiye istihdam sağlanacağını da ifade etti. la büyüyen dünya üzerinde bir ülke de yoktur” dedi. Çağlayan, kendisinin de eski bir sanayici olduğunu, hem işçi hem de patronluk yapmış bir kişi olduğunu belirtirken, “Bizim hükümet olarak sorumluluğumuz hem mevcut fabrikalarımızın üretimini artırmak hem de yeni yatırım ve istihdam alanları yaratmaktır” diye konuştu. Zafer Çağlayan, şunları söyledi: “Ben ithalata değil, ihracata odaklanma görevi kanunen verilmiş bir insanım. Evet, ithalat da ihracat da bana bağlı. Benim kanuni görevlerim var. En başında Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) kurucusu bir ülkeyiz. Küresel krizin ardından 2009 yılında dünyada ciddi bir korumacılık akımı gelişti. Bütün ülkeler haklı, haksız ciddi manada korumacılık önlemleri almaya başladılar. Bu konuda DTÖ'nün kuralları çok nettir. Böyle bir or- Çağlayan: İmzalamasaydım hainlik etmiş olurdum Tebliğin çıkarılması için hem Sanayi Bakanlığı döneminde hem de Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanlığı döneminde büyük emeği bulunun Zafer Çağlayan ise konuşmasında tekstil sektörünün haksız rekabetle karşı karşıya olduğunu belirtti. Çağlayan, hem ihracat hem de ithalattan sorumlu bir bakan olduğunu, fakat ithalata değil, ihracata odaklanma görevi bulunduğunu belirtirken, “Bu noktada ithalatla gelişen, ithalat- Sayı: 374 - Mayıs 2011 5 Güncel tamda bir bakan olarak başkalarının baktığı gibi sadece ağaçlara bakamam, ben ormana bakmak zorundayım. Benim görevim, Türkiye'nin dış ticaretini yapmak. Dış Ticaret Müsteşarlığı olarak biz, 300 milyar dolarlık bir şirketin yöneticisiyiz. Bu şirketin menfaatlerini korumak ve kollamak benim birinci görevim. Sizin taleplerinizi inceledik ve ithalatta korunma önlemlerine ilişkin tebliğleri imzaladık. İmzalamasaydım kendi ülkem adına hainlik yapmış olurdum.” Tekstil-konfeksiyon sektörünün ihracatının her geçen yıl arttığını anlatan Zafer Çağlayan, 2002 yılında Türkiye'nin toplam 36 milyar dolarlık ihracatı bulunduğunu, bugün ise sadece tekstil-konfeksiyon ile otomotiv sektörünün toplam ihracatının söz konusu rakamdan fazlasını yaptığını söyledi. Çağlayan, “Tekstil-konfeksiyon bizim gözbebeğimiz bir sektör. Bu çerçevede gelen başvuruları değerlendirdik ve sektörün haksız bir rekabetle karşı karşıya kaldığını gördük. Bizim başka ülkelerin işçilerinin istihdamını garanti altına almak gibi bir görevimiz olamaz. Bu noktada ithalatla gelişen, ithalatla büyüyen dünya üzerinde bir ülke de yoktur” dedi. Bazı ülkelerin ucuz işçilikle yaptığı tekstil üretimi nedeniyle Türk tekstil-konfeksiyon sektörünün zor durumda kaldığına da işaret eden Çağlayan, köle maaşı 100 dolara işçi çalıştıran ülkelerle rekabet edilemeyeceğini kaydetti. Çağlayan, “Böyle bir şeyi kabul edebilir miyiz, vicdanımız elverir mi? Bizim derdimiz, işverenimizin de işçimizin de köylümüzün de refah seviyesini yükseltmektir” diye konuştu. Öz İplik-İş Sendikası Genel Başkanı Murat İnanç ise yaptığı açıklamada, “Üretim yelpazesinde kapanan işletmeler ülke için kayıptır. İşletmenin olmadığı yerde işçilerin de varlığından söz edemediğimize göre, ortak akılla doğru çözümlerin bulunmasının en sağlıklı çözüm olduğunu düşünüyoruz" dedi. Ek vergi süreci nasıl gelişti? 13 Ocak 2011 tarihinde, sendikamız öncülüğünde yerli tekstil üreticilerinin yaptığı başvuru sonrasında Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından 2011/1 ve 2011/2 numaralı iki tebliğ yayınlandı. Tebliğ, tekstil sektöründe "koruma önlemleri soruşturması" açılmasını, bu süreçte kumaş ithalatına en az yüzde 30, hazır giyimde ise en az yüzde 40'a varan oranlarda ek vergi uygu- Sayı: 374 - Mayıs 2011 6 lanmasını öngörüyordu. Yayınlanan tebliğ üzerine Uzakdoğu’dan ithalat yapan kumaş ve hazır giyim toptancıları ile perakendecileri, maliyetlerin artıracağı, bunun da fiyatlara yansıyacağı ve pazarı daraltacağı düşüncesiyle tebliğe karşı çıktılar. Bunun üzerine DTM, tarafları dinleme karar aldı. Tarafları dinleme sonrasında, 24 Mart 2011 tarihinde Bakanlar Kurulu yeni oranlar belirleyerek kararı onayladı. Dokuma kumaşta yüzde 11-20, örme ve dokuma konfeksiyon ürünlerinde ise yüzde 17-30 aralığında olması kararlaştırılan ek vergiler 21 Temmuz 2011 tarihinde uygulamaya girecek. EK GÜMRÜK VERGİSİ TEKSTİLDE ÇARKLARI ŞİMDİDEN HIZLANDIRDI Sendikamızın yıllardır dile getirdiği haksız ithalata, DTM'nin ek vergi tebliği ile ‘dur’ denilmesi sektörü memnun etti. Ek gümrük vergisi uygulanmasına karar vermesiyle konfeksiyon atölyelerinde, dokuma sektöründe üretim kapasiteleri artırılmaya başlanırken, yeni yatırımların da yolu açıldı. Yeni yatırım konusunda ilk adım ise tekstilin duayeni Halit Narin’den geldi. Sendikamız Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin, yeni yatırım kararı aldı. Bu konuda bir açıklama yapan Halit Narin, “Sendikamız tarafından başlatılan bu çalışmanın Bakanlar Kurulu Kararı olarak yayımlanmasından büyük bir mutluluk duyuyoruz. Bu kararın çıkışında Devlet Bakanımız Sayın Zafer Çağlayan’ın ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın çok büyük katkıları oldu. Bu karara herkesin bir teşekkür borcu var. Türkiye’nin ve Türk sanayicisinin menfaatine yönelik olarak alınan mevcut karar, yerli üretimin canlanmasını sağlayacak. Bir sanayici olarak Çerkezköy’deki fabrikamıza yeni dokuma yatırımı yapma kararı aldık. Karar, beni yatırım yapmaya teşvik etti. Bu karar ile Türkiye’de tezgâhların sesi yeniden yükselmeye başlayacak” dedi. İthalata getirilen ek vergi kararının sektörde etkilerinin görülmeye başladığını belirten İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Gülle ise dışardan, özellikle Bangladeş ve diğer ülkelerden ithalat yapan perakende firmalarının siparişlerinin bir kısmını yerli piyasaya, iç piyasaya çevirdiğini söyledi. İsmail Gülle, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Şu anda atölyelerde ciddi bir yoğunluk söz konusu. Umarım bu geçiş döneminden sonra malı diken atölyelerdeki kapasite artırımları ve yeni atölyelerle bu aşılacak. Yasa, daha tam uygulamaya geçmeden etkilerini görmeye başladık. Bunun hem istihdamda etkisi görülmeye başlandı, atölyelerde ciddi şekilde personel alımı söz konusu hem de kapasite artırımında... Diğer yandan kumaşta da yeni yatırımlar ve kapasite artırımları söz konusu. Pek çok firma yeni yatırımlara giriyor. Mevcut firmalarda büyüme var. Orta ve büyük üreticiler diyebiliriz... Makine üreticileri, özellikle dokuma makinelerinde önemli miktarda sipariş aldıklarını ve siparişlerde 6 aylık doluluğa ulaştıklarını söylediler. Bu, bizim için yeni yatırım, istihdam artışı, üretim artışı demek. Demek ki bu, doğru yapılan bir hamle. Hatta büyük bir firmamız, tezgâhlarını Hindistan ve Çin'e sattı. 5 yıl önce 250 adet tezgâhını satmıştı. Bugün bu vergiler uygulanmaya başlasın, 'tekrar yeniden yatırım yaparım' diye iddialılar. Yani konu, içerde ciddi bir yatırım etkisi başlattı. Bu, tekstilin eğilmiş başını biraz daha düzeltti. Daha üretici bazında, biraz daha insanların özgüveni ve geleceğe bakış açısında olumlu sinerji yarattı.” Tekstilde üretimin Doğu'dan Türkiye'ye kaymasına ilişkin de İsmail Gülle, krizden sonra Türkiye'ye ciddi bir dönüş olduğunu, Türkiye'nin hammaddedeki fiyat artışını iyi yönettiğini, çok fahiş fiyatlarla bunu ürünlerine yansıtmadığını, karşılığını sipariş olarak aldığını, aynı şeyi Çinliler ve Hintlilerin yapmaması nedeniyle siparişlerin Türkiye'ye kaydığını ifade etti. Türkiye ile aradaki maliyet farkları da kapandığı için Türkiye'nin daha tercih edilir noktaya geldiğini vurgulayan Gülle, ülkede sipariş açısından oldukça etkili bir dönem yaşandığını söyledi. Türkiye'de kriz döneminden önce kapasite kullanım oranının yüzde 6065 civarında olduğuna değinen Gülle, “Krizden sonra, 2010'da özellikle yüzde 85, hatta bazılarında yüzde 90'lara kadar çıktığını söyleyebiliriz. Şu anda yüzde 85'lerde” dedi. Öte yandan ek verginin perakendeciler açısından bir maliyet unsuru olacağının altını çizen İsmail Gülle, “Bu ürünler dışardan çok ucuza getiriliyor. Bunun üzerine eklenecek yüzde 10, 20, 25'lik vergiler, etiket fiyatını etkileyecek düzeyde olmayacaktır. Bir şekilde perakendeciler bunu absorbe edeceklerdir, diye düşünüyorum” dedi. Gülle, kumaşta ise maliyet artışı olmayacağını, zaten yurtiçinden benzer fiyatlara buradan ürün temin edilebileceğini söyledi. Sayı: 374 - Mayıs 2011 7 Güncel GİYİM VE AYAKKABI HARCAMALARI TÜRK EKONOMİSİNİN BÜYÜME HIZINI 5.2 PUAN AŞTI Türkiye ekonomisi geçen yıl yüzde 8.9 büyüyerek Avrupa’da liderliğe otururken, rakamlar tekstil ve hazır giyim için de umutları artırdı. Büyümeye etkisi olan giyim ve ayakkabı tüketim harcamaları, ekonomideki yüzde 8.9’luk büyümeyi 5.2 puan aşarak yüzde 14’e ulaştı. Dünyayı saran küresel kriz nedeniyle 2009'u küçülerek kapatan Türkiye ekonomisi geçen yıl yüzde 8.9 büyüyerek hızlı bir şekilde ayağa kalktı. Büyümeye etkisi olan giyim ve ayakkabı tüketim harcamaları ise 2010’da yüzde 14 artarak önümüzdeki dönem için umutları artırdı. Giyim ve ayakkabı harcamalarında cari fiyatlarla 2010’da yaşanan artış ise yüzde 18.1’e ulaştı. 2010 yılında cari fiyatlarla toplam giyim ve ayakkabı tüketimi 43.6 milyar lirayı buldu. Cari fiyatlarla giyim ve ayakkabı tüketimi 2009’da ise 36.9 milyar lira düzeyindeydi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 31 Mart tarihinde açıklanan büyüme rakamları tekstil ve hazır giyim sektörü için de kötümserliğin bittiğini gösteren bir tablo oldu. TÜİK’e göre Türkiye 2010'un son çeyreğinde yüzde 9.2, yılın tamamında ise yüzde 8.9 büyüdü. Böylece Türkiye, 2010 büyümesiyle Avrupa'nın en hızlı büyüyen ekonomisi oldu. Türkiye dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerini bünyesinde barındıran G-20 içinde ise en hızlı büyüyen üçüncü ekonomi unvanını elde etti. Büyümede G-20'nin lideri yüzde 10.3 ile Çin olurken, ikincilik koltuğunda ise 9.2 ile Arjantin bulunuyor. TÜİK'in açıkladığı verilere göre milli gelir ilk kez 1 trilyon lirayı geçerek 1 trilyon 105 milyar lira olarak gerçekleşti. Açıklanan rakamlara göre kesintisiz 27 çeyrek büyümenin ardından 2008'in son çeyreğinde küresel krizin etkisiyle daralmaya geçen Türkiye ekonomisi, 2009'un üç çeyreğinde de küçülme göstermiş, yılın son çeyreğinden itibaren de büyümeye geçmişti. 2009'un son çeyreğinde yüzde 5.9 büyüme gösteren ekonomi, 2010'nun ilk çeyreğinde yüzde 12, ikinci çeyreğinde yüzde 10.3, üçüncü çeyreğinde yüzde 5.2, dördüncü çeyreğinde de yüzde 9.2 büyüdü. Böylece yılın tamamında büyüme oranı yüzde 8.9 olurken kesintisiz büyüme ise 15 aya ulaştı. 2009'da sektörel bazda sabit fiyatlarla en yüksek daralmanın gözlendiği inşaat sektörü, Sayı: 374 - Mayıs 2011 8 Cari fiyatlarla giyim ve ayakkabı harcamaları (Bin TL) Dönem 2009 2009-1 2009-2 2009-3 2009-4 2010 2010-1 2010-2 2010-3 2010-4 Harcama 36.995.705 8.716.111 9.304.188 9.979.066 8.996.339 43.653.218 9.968.313 11.653.534 11.706.654 10.324.718 Sabit fiyatlarla tüketim harcamaları (1998 fiyatlarıyla Bin TL) Dönem 2009 2009-1 2009-2 2009-3 2009-4 2010 2010-1 2010-2 2010-3 2010-4 Harcama 4.073.329 1.187.324 945.578 1.047.113 893.315 4.646.123 1.244.330 1.134.849 1.263.793 1.003.151 Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (Milyon TL) Dönem 2008 1. dönem 2008 2. dönem 2008 3. dönem 2008 4. dönem 2008 Yıllık 2009 1. dönem 2009 2. dönem 2009 3. dönem 2009 4. dönem 2009 Yıllık 2010 1. dönem 2010 2. dönem 2010 3. dönem 2010 4. dönem 2010 Yıllık GSYH 215.846 239.244 262.905 232.149 950.144 207.926 228.572 261.710 254.350 952.559 241.578 267.528 297.701 298.294 1.105.101 Gelişme hızı (%) 7.3 2.8 1.2 -6.2 1.1 -14.7 -7.8 -2.8 5.9 -4.8 12.0 10.3 5.2 9.2 8.9 2010'da baz etkisinin de etkisiyle yüzde 17.1 büyüme gösterdi. İlk sırayı alan inşaat sektörünü, yüzde 14.2 ile balıkçılık, yüzde 13.6 ile büyük bölümünü tekstilin oluşturduğu imalat sanayi, yüzde 13.3 ile toptan ve perakende ticaret izledi. 2010'da dolaylı ölçülen mali aracılık hizmetleri yüzde 13, vergi-sübvansiyon yüzde 12.9, ulaştırma, depolama ve haberleşme sektörü yüzde 10.5 büyüdü. 2010'da daralma gösteren sektör olmadı. Ancak en küçük büyüme yüzde 0.3 ile oteller ve lokantalarda gözlendi. 2010’da toplam tüketim harcamaları yüzde 6.6 Kişi Başına Milli Gelir Yıllar Gelir ($) 1998 3.224 1999 2.914 2000 3.095 2001 2.160 2002 3.517 2003 4.548 2004 5.802 2005 7.056 2006 7.643 2007 9.221 2008 10.285 2009 8.456 2010 10.079 Sektörler İtibariyle Gelişim Hızları (%) Sektör Tarım Balıkçılık Madencilik İmalat sanayi Elektrik-gaz İnşaat Ticaret Oteller-lokantalar Ulaştırma-haberleşme Mali kuruluşlar Konut sahipliği Gayrimenkul kiralama Eğitim Sağlık işleri ve sos. hizm. Eviçi pers. çalş. hanehalkları Dolaylı ölçülen mali ara. hizm. Vergi sübvansiyonlar GSYH (Alıcı fiyatları) 2008 4.6 -5.7 5.4 -0.1 3.7 -8.1 -1.5 -2.0 1,5 9.1 2.3 6.7 1.2 3.3 5.6 8.4 -0.6 0.7 artarken giyim ve ayakkabıdaki tüketim artışı yüzde 14 ile genel ortalamayı ikiye katladı. Geçtiğimiz yıl ayrıca özel sektörün yatırım harcamalarında da adeta patlama yaşandı. Özel sektörün tüketim harcamaları dördüncü çeyrekte yüzde 49.5, yılın tamamında ise yüzde 33.5 büyüme gösterdi. TÜİK verilerine göre Türkiye'de geçen yıl kişi başına milli gelir ise 10 bin 79 dolar (15 bin 138 lira) olarak hesaplandı. 2009 yılında, kişi başına düşen milli gelir 8 bin 590 dolar düzeyindeydi. Küresel kriz öncesi 2008 yılında rakam, 10 bin 440 dolar olarak belirlenmişti. Geçen yıl gayri safi yurtiçi hasıla, cari fiyatlarla 735 milyar 828 milyon dolara (1 trilyon 105 milyar 101 milyon lira) yükseldi. Söz konusu rakam, 2009 yılında 616.8 milyar dolar, 2008 yılında da 742.1 milyar dolar düzeyindeydi. TÜİK ayrıca büyüme rakamlarını açıklarken, geriye dönük 7 çeyrek için revizyona da gitti. TÜİK'in daha önce açıkladığı 2009 ve 2010 büyüme rakamlarında yaptığı revizyona göre, 2009'un birinci döneminde yüzde 14.6 olarak açıklanan büyüme hızındaki daralma, yüzde 14.7'ye, ikinci dönemdeki daralma 7.6'dan yüzde 7.8'e, üçüncü dönemdeki daralma da yüzde 2.7'den yüzde 2.8'e çekildi. 2009'un son çeyreğine ilişkin yüzde 6 olarak açıklanan büyüme hızı da yüzde 5.9'a indirildi. Bu çerçevede, 2009'da ekonomideki yıllık daralma yüzde 4.7'den yüzde 4.8'e çıktı. 2010 yılı birinci çeyrekte yüzde 11.8 olarak açıklanan büyüme hızı yüzde 12'ye, ikinci çeyrek büyüme oranı yüzde 10.2'den yüzde 10.3'e çıkarıldı. 2010'un üçüncü çeyrek büyüme oranı yüzde 5.5'ten yüzde 5.2'ye düşürüldü. 2009 3.7 -0.3 -6.7 -7.0 -3.4 -16.1 -10.2 3.7 -7.0 8.5 2.9 4.5 2.0 3.2 2.3 9.7 -8.1 -4.7 2010 1.2 14.2 4.7 13.6 7.3 17.1 13.3 0.3 10.5 7.2 1.9 7.6 0.6 1.1 5.4 13.0 12.9 8.9 AB Ülkelerinde Büyüme Hızları (2010 %) Ülke Büyüme Türkiye 8.9 İsveç 7.2 Estonya 6.6 Finlandiya 5.0 Litvanya 4.6 Almanya 4.0 Polonya 3.9 Letonya 3.7 Slovakya 3.4 Çek Cum. 2.9 Danimarka 2.7 Avusturya 2.7 Macaristan 2.4 Hollanda 2.4 Rum Kesimi 2.2 Bulgaristan 2.1 Slovanya 1.9 Belçika 1.8 İngiltere 1.5 Fransa 1.5 İtalya 1.3 Portekiz 1.2 İspanya 0.6 İrlanda Lüksemburg Malta Yunanistan -6.6 Romanya -0.6 Sayı: 374 - Mayıs 2011 9 Kapak DEMOKRASİ ŞÖLENİ BAŞLADI, GÖZLER ‘EKONOMİK’ VAATLERDE Türkiye 12 Haziran'da yeniden sandık başına gidiyor. Her seçim döneminde olduğu gibi ekonomi yerine gündemi yine siyaset belirliyor. Siyasi tartışmaların odağında ise liderlerin miting meydanlarında yaptıkları vaatler var. Türkiye, demokrasinin vazgeçilmezi olan yeni bir seçim sürecine daha girdi. Her seçim döneminde olduğu gibi ekonomik gündem yine ikinci plana itildi. Gündemi ise liderlerin her gün çıktıkları miting meydanlarında yaptıkları vaatler belirliyor. 12 Haziran öncesi CHP "Her aileye en az 600 TL", "Her doğan çocuğa yarım altın" sözü verirken AK Parti ise "Her öğrenciye tablet kitap", "Her öğrenciye doğrudan harçlık" vaadiyle seçmen kapmaya çalışıyor. Seçim meydanlarında yaşanan tartışmaların ağırlığını da bu vaatlerin maliyeti oluşturuyor. İktidar, muhalefetin vaatlerini ‘umut tacirliği’ olarak nitelerken, muhalefet de her fırsatta kaynağın kendileri olduğunu dile getiriyor. Tartışmanın odağındaki “Vaatlerin kaynağı nerede” sorusuna CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Eğer hamarat bir kadın varsa az malzemeyle olağanüstü güzel yemekler yapar. Ama bunların elinde malzeme çok, hamarat değiller, yaptıklarını da berbat ediyorlar” sözleriyle ya- Sayı: 374 - Mayıs 2011 10 nıt verirken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik olarak şu ilginç çıkışı yaptı: “Zaten o göreve de kaynak yaparak geldin.” Yaşanan bu vaat savaşı ve söz düelloları şüphesiz 12 Haziran sabahı sona erecek. Seçmenin, verilen sözlere itibar edip etmeyeceği de yine bu tarihte belli olacak. Vaatlerin ne kadarının gerçeğe dönüşeceğini şimdiden kestirmek zor. Ancak parti programlarına ve verilen vaatlere bakılırsa seçmen hangi partiye oy verirse versin yaşadı! Verilen vaatlerde neler yok ki? İstanbul'a iki yeni kent, yüzer köprü öneren de var, İzmir'i Tayland yapma vaadinde bulunan da. En büyük vaat de yoksullar için. Kimi yoksullara aylık 600 lira maaş bağlayacak, kimi asgari ücreti 825'e çıkartacak. Emeklilere kışa hazırlık yardımı, kamu çalışanlarına tatil yardımı da yeni vaatler arasında yer alıyor. Tüm partilerin vaatlerinde Anayasa değişikliği öncelikler arasında yer alırken, vizyon olarak odaklandıkları ortak tarih ise Cumhuriyet’in 100. Yılı olan 2023… Partilerin seçim programlarından bazı vaatler şöyle: AK Parti’de hedef 2023 Öncelik Anayasa: Parti programını 2023 yılına odaklayan AK Parti’nin en önemli ve bir numaralı projesi yeni Anayasa olacak. 12 Haziran seçimlerinden hemen sonra yeni Anayasa çalışmaları başlayacak. Yeni Anayasa demokratik bir şekilde hazırlanacak, TBMM'de oluşturulacak. Yeterince kısa, öz, insan odaklı ve özgürlükçü olacak. Siyasi partiler yasası, seçim yasası yeniden ele alınacak. Açılım sürecek: Kürt meselesi tamamen özgürlükler ve demokrasi içinde çözülecek. Pranga olan bu sorun tarihe havale edilecek. Yargı hızlanacak: Sözde üstünlerin hukukundan, hukukun üstünlüğüne geçilecek. Yargılamalar daha hızlı ve adil olacak. İstinaf mahkemeleri faaliyete geçecek. Hakîm, savcı sayısı artırılacak. Milli gelirde hedef 25 bin dolar: Ekonomide disiplin tavizsiz sürecek. GSYH 2015 yılında 1 trilyon 765 milyar dolara, 2019'da 1 trilyon 486 milyar dolara, 2023'te 2 trilyon 64 milyar dolara ulaşacak. Kişi başına gelir 2019 yılında 18 bin, 2023 yılında 25 bin 76 dolara çıkartılacak. İhracat 2023'te 500 milyar dolara yükselecek. İşsizlikte yüzde 5 sözü: İşsizlik oranı 2023 yılında yüzde 5'e inecek. Meslek danışmanlık programı başlayacak. İş Kur'a kayıtlı herkes için mesleğe yönlendirme için bir danışman verilecek. Tarım dışı istihdam 0.52'den 0.62'ye yükselecek. Aktif işgücü piyasaları kapsamında nitelik artırmak için işgücü kurslarından her yıl 400 bin işsize iş bulunacak. 10 yeni marka: AK Parti’nin programına göre yerli üretim ve teknolojisini yüzde 50'ye çıkaran Türkiye 2023'te uydularını, savaş tüfeğini, topunu üreten bir ülke olacak. İhracat 2023'te 500 milyar dolara çıkacak. 50 bin olan ihracatçı sayısı 100 bine çıkacak. Dünyaca tanınan en az 10 marka çıkarılacak. 5 bin km yeni otoyol: Türkiye'nin en az 16 noktasında büyük ölçekli lojistik merkezleri kurulacak. Bölünmüş yollar 2019'da 31 bin km'ye, 2023'te 36 bin 500 km'ye çıkarılacak. 2023'e kadar 5 bin km yeni otoyol yapılacak. Hava yollarının 165 milyon yolcu kapasitesi yıllık 400 milyon yolcuya ulaşacak. YÖK'ün yapısı değişecek: Okul öncesi eğitim zorunlu olacak. Öğretim üyesi sayısı 80 bine çıkacak. YÖK'ün yapısı değişecek. YÖK sadece koordinasyonu sağlayan, belli alanlarda akreditasyonu sağlayan kurum haline gelecek. 2023 yılında birçok ülkede Türk üniversitesi açılacak. Meslek liselerinin oranı yüzde 65'e indirilecek. Dev şehir hastaneleri kurulacak: Kamu özel ortaklığı modeli ile sağlık birimleri ve büyük rekreasyon alanlarının bir arada bulunduğu dev şehir hastaneleri kurulacak. Türkiye genelinde kurulacak bu tür hastanelerin sayısı 27 olacak. Doktor sayısı 2023'e kadar aşamalı olarak iki katına çıkacak. Yoksulluk yüzde 10’un altına inecek: Yoksulluk oranları yüzde 10'un altına inecek. 2015'e kadar 2 dolarla yaşamak zorunda kalan insan kalmayacak. Sosyal destek hizmetleri sağlık, istihdam, eğitim politikaları birbiri ile uyumlu olacak. Aile Sosyal Destek Programı ASDEP modeli ile hane odaklı bir sisteme geçilecek. 100 bin lira taksitle konut: TOKİ ilk aşamada 50 bin, ikinci aşamada 50 bin olmak üzere toplam 100 bin adet konut yapılacak. Ayda 100 lira taksitle verilecek. 8.5 yılda 480 bin konut yapıldı. 12 yılda bunun üzerine 500 bin adet daha eklenecek. Yeni evli ya da evlenecek yoksul çiftler için, yuva teşvik fonu başlatılacak. 25 yıla varan vadelerle peşinatsız ucuz konut verilecek. İstanbul’a iki yeni şehir, Ankara’ya raylı sistemi: 3. Boğaz köprüsü tamamlanacak. Kıtaların altından iki tüp geçit açılacak. Raylı sistemin yanında lastikli sistem kurulacak. 235 km'lik raylı sistem 2023'e kadar iki katına çıkacak. İki kongre merkezi, eğlence parkı yeni müzeler inşa edilecek. Önü kesilen Galataport ve Haydarpaşa Port hayata geçecek. Ankara'da mevcut metro projeleri bitecek. Havaalanı ile merkez arasına raylı sistem kurulacak. Ulusal Tarihi Kent Merkezi kentsel dönüşüm kapsamında tarihi bir bölge oluşturacak. Ankara'da medeniyetlerin sergileneceği bir müze kurulacak. Savunma sanayi üssü için potansiyeli artacak. İzmir'de kentsel dönüşüm projeleri ile kentsel planlamalar iyileştirilecek. Toplam 10 bin öğrenci kapasiteli kız ve erkek yurtları yapılacak. Sayı: 374 - Mayıs 2011 11 Kapak CHP’den demokrasi hamlesi Öncelik yeni Anayasa: Hedeflerini 2023’e odaklayan CHP’nin de AK Parti gibi demokratikleşmede ilk hamlesi yeni Anayasa olacak. Anayasa bir partinin mutfağında değil katılımcı bir şekilde hazırlanacak. Yeni Anayasa eşitlik, demokrasi, katılımcı, insan onurunu, alın terinin kutsallığını ve kuvvetler ayrılığını gözetecek. TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. Maddesi değiştirilecek. Zorunlu askerlik önce 9, daha sonra aşamalı olarak 6 aya indirilecek. Bir defaya mahsus bedelli askerlik kanunu çıkacak, gücü yetmeyenler için bedelsiz olacak. Baraj yüzde 5’e inecek: Seçim barajı yüzde 5'e indirilecek. Demokratik seçim sistemi ve siyasal çoğulculuk sağlanacak. Propaganda yasakları kalkacak, seçilme yaşı 21'e inecek. İnsan Hakları Ulusal Denetim Kurumu kurulacak. Barışçı her tepki meşru sayılacak. Gözaltına alma ve tutuklamalarda keyfi uygulamalar önlenecek. Adalet Bakanı ve Müsteşarı HSYK'dan çıkartılacak, özel yetkili mahkemeler kaldırılacak. Kadına yönelik şiddet 'ağır suç', cezası 'ağır ceza' olacak. Kürt sorunu çözülecek: Doğu ve Güneydoğu'da baskılara son verilecek, toplumsal barış sağlanacak. Kürt yurttaşların kimliklerini yaşamalarının önündeki engeller çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi ile aşılacak. Kurulacak komisyon ile faili meçhul cinayetler aydınlatılacak. Talep eden yurttaşlara anadil öğretimi olanağı sunulacak. Diyarbakır Cezaevi toplumsal barış müzesi olacak. Alevi yurttaşların eşit yurttaşlık talepleri hayata geçirilecek. Din dersleri zorunlu olmaktan çıkartılacak, seçmeli hale getirilecek. Tüm inançlar için ibadethane açılacak. Azınlık din mensubu vatandaşlara yönelik din ve inanç temelli ayrımcılık, nefret söylemleri ve nefret suçlarıyla mücadele edilecek. Her yıl 800 bin kişiye iş: Her yıl 800 bin kişiye istihdam yaratılacak. Bilgi teknolojileri ve iletişim sektöründeki dolaylı vergiler en alt düzeye inecek. İnternet yoluyla işlenen suçlarla mücadele kanunu kalkacak, yerine demokratik bir düzenleme getirilecek. Telefon ve internet hizmetlerinin yüzde 20 ucuzlaması sağlanacak. Topraksız köylüye toprak: Teşvik uygulama müsteşarlığı kurulacak. Topraksız köylülere toprak sağlamak için Arazi Edindirme Ofisi kurulacak. Mayınlı araziler topraksız köylülere dağıtı- Sayı: 374 - Mayıs 2011 12 larak toprak reformu sağlanacak. Kadınlara kamu sınavlarında pozitif ayrımcılık uygulanacak. 2B alanları köylüye verilecek. Çiftçiye 1.5 TL’ye mazot: Esnafın ödediği sosyal güvenlik destek primi kalkacak. Taksicilerin güvenlik kabinli araca geçişinde bir defaya mahsus ÖTV alınmayacak. Çiftçiye mazot 1.5 TL'den verilecek. Esnafı koruyan hipermarket yasası çıkacak. Kamu çalışanlarına yarım maaş tatil desteği verilecek. Nükleer için referandum: Akkuyu'da nükleer santral kurulması için referandum yapılacak. Yeni kuşak reaktörlere odaklı nükleer enerji politikası izlenecek. Yoksul aileye 600 TL: Aile Sigortası ile her aile aylık en az 600 TL gelire kavuşacak, bu gelir ailenin durumuna göre bin 200 TL'ye kadar çıkabilecek. İktidarın ilk 2 ayında Aile Sigortası Kurumu (ASKUR) kurulacak. Yeşil kart uygulaması iyileştirilerek sürdürülecek. Dul ve yetimlere asgari aylık ödemesi başlayacak. Taşeron çalıştırmaya son: Kamuda taşeron işçiliği, sözleşmeli personel (4/B) ve geçici personel (4/C) uygulamaları kaldırılacak. Meslek liselerinde ve meslek yüksek okullarında okuyan gençler tam zamanlı sigortalı olacak, primlerini devlet ödeyecek. 'Güldünya yasa- sı' çıkartılacak, sadece töre değil namus cinayetlerine de ağır ceza gelecek. Tüm engellilere aylık bağlanacak: Gençlik indirimi uygulamasıyla gençlerin toplu ulaşımdan, kültür, sanat ve spor etkinliklerinden, mağaza ve restoranlardan indirimli yararlanabilmeleri sağlanacak. İntibak yasası çıkacak, emekli maaşları arasındaki uçurum azalacak. Çalışan emeklilerden kesilen sosyal güvenlik destek primi kaldırılacak. Çalışan veya çalışmayan bütün engellilere aylık ödenecek. YÖK kalkacak: 18 yaşına kadar tüm çocuk ve gençler zorunlu eğitim kapsamında olacak. Üniversite sınavı aşamalı olarak kaldırılacak. SBS sınavı hemen kaldırılacak. YÖK kaldırılacak. Üniversitelere bilimsel, mali ve idari özerklik sağlanacak. Devlet üniversitelerindeki akademisyenlerin maaşı AB standartlarına çıkartılacak. Üniversite harçları kaldırılacak, yurt sorunu 2 yıl içinde çözülecek. Sporcuya-sanatçıya destek: Devşirme sporculara bağımlı spor politikası değişecek, öz değerlere yönelinecek. Sanat emekçilerinin çalışmadıkları dönemde sigorta primlerinin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ödenmesi sağlanacak. Terörle mücadele sadece silahlı mücadele anlayışı yerine devletin tüm organlarının, halkın, medyanın ve STK'ların desteğiyle yapılacak. Emniyet teşkilatı her türlü siyasal yapılanmanın dışında tutulacak. İzmir’e Tayland kimliği: Konut ve Şehircilik Bakanlığı oluşturulacak, düşük gelirlilere konut, yoksullara ucuz kiralık ev yapılacak. Türkiye'nin her bölgesinden 20 kent, ekonomik çekim merkezi olacak. Adana-Mersin'e Singapur işlevi kazandırılacak. Kars-ArdahanIğdır, Çin-Avrupa hattında lojistik üs olacak. İzmir, Tayland gibi sağlık turizmi merkezi olacak. Samsun, gemi inşa ve tamir sanayii alanında Şanghay gibi marka kent olacak. Trabzon-Ordu-Giresun bölgesinde fındık borsası kurulacak, fındık fiyatı Almanya'da değil, Türkiye'de belirlenecek. Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Şanlıurfa bölgesi inanç, kültür ve gurme turizmi merkezi olacak. Ankara'nın içinin boşaltılmasına izin verilmeyecek, Başkent işlevi güçlendirilecek. Boğaz’a köprü yerine yüzer viyadük: İstanbul, Londra ve Paris'le birlikte Avrupa'nın önde gelen 3 küresel "marka" kentinden biri haline getirilecek. İstanbul'un yaratıcı kent özelliği geliştirilecek, bilişim, kültür, entelektüel kenti haline getirilecek. İstanbul'un ulaşım sorunu çözülecek. 3. köprü yerine yüzer viyadük ve mevcut köprülerin yeniden inşası da dahil olmak üzere tüm alternatifler değerlendirilecek. MHP’nin hedefi yükselen Türkiye Yargıya yeni düzen: MHP’nin siyasi vaatlerinin başında yargıyla ilgili düzenlemeler yer alıyor. Buna göre Yargıtay'ın hizmet kapasitesi geliştirilecek. Yüksek yargının içtihat oluşturma işlevi önündeki engeller kaldırılacak. HSYK üyelerinin seçimi demokratik usullere uygun olarak ve yargı bağımsızlığını zedelemeyecek şekilde yeniden düzenlenecek. Yargının genel bütünlüğünü bozmadan ihtisas mahkemeleri oluşturulacak. Yolsuzluk yapanın servetine el konulacak: Makam ve mevkii ne olursa olsun yolsuzluk yapanlardan yargı önünde sonuna kadar hesap sorulacak. Yolsuzluktan suçlu görülen kişilerin servetlerinin nerede ve kimin adına kayıtlı olursa olsun, zaman aşımı gözetilmeksizin el konulmasına imkân sağlayacak hukuki düzenlemeler yapılacak. Yolsuzlukları önlemek ve koordinasyon amacıyla özerk bir "Yolsuzlukla Mücadele Kurulu" oluşturulacak. Dokunulmazlık kalkacak: Kamu görevlilerinin yargılanmaları sürecini sekteye uğratan ve dokunulmazlık olarak nitelendirilen hükümler kaldırılacaktır. Siyasi Ahlak Yasası çıkartılacak. Milletvekilliği dokunulmazlığı kaldırılacak. Yüce Divan görevinin Yargıtay Ceza Daireleri Başkanları’ndan oluşacak bir kurul tarafından yerine getirilmesi sağlanacak. Genel af ve siyasi affa son: Terörün kökü kazınacak, Türk milleti bu belâdan kurtulacak. Terörle müzakere değil, mücadele edilecektir. Terör suçları için hangi ad altında veya şekilde olursa olsun genel, özel veya siyasi af asla gündeme gelmeyecek. İmralı'daki terörist başının örgütü yönetmesi kesinlikle önlenecek, bunun için gerekli tedbirler derhal alınacak. Cumhuriyet değerlerini koruyan yeni anayasa: "Toplum Sözleşmesi Belgesi" niteliğinde yeni bir Anayasa yapılacak. Anayasanın ilk üç maddesi ve Cumhuriyet'in kurucu değerleri korunacak. Türkçe dışındaki dillere ve farklı kültürlere resmi statü kazandırılarak yapay azınlık yaratılma- Sayı: 374 - Mayıs 2011 13 Kapak sı, Milli kimlik tanımının değiştirilerek "Türkiyelilik" kavramının esas alınması ve Türk milleti kavramı yerine ikâme edilmeye çalışılması, Türkçe'den başka dillerde "anadil" olarak eğitim yapılması, Türkiye'nin idari yapısının değiştirilerek yerel yönetimlerin mahalli parlamento olarak çalışacağı özerk bölgeler sisteminin hayata geçirilmesi tartışma konusu olmayacak. Üniversite sınavı kalkacak: Okul öncesi eğitim dahîl zorunlu temel eğitimin süresi 9 yıla çıkartılacak ve iki kademeli olarak yapılandırılacaktır. Ortaöğretimin de zorunlu eğitim kapsamına alınması için çalışılacak. Eğitimin her kademesinde eğitim dili Türkçe olup, Türkçe'nin dışında başka bir ana dilde eğitim yapılmayacaktır. YÖK düzenleme, yönlendirme, koordinasyon, planlama ve denetimden sorumlu bir yapıya dönüştürülerek yeniden yapılandırılacaktır. Üniversite giriş sınavı kaldırılacak, yerine “olgunlaşma sınavı” yapılacak. Yoksula 350 TL aylık: Muhtaç durumdaki ailelerin en az bir ferdine iş imkânı sağlanacak. İş sağlanana kadar asgari ücretin yarısı kadar "Aile Sigortası Yardımı" yapılacak. Asgari ücret 2011 yılı itibariyle net asgari 825 TL olacak. Muhtaç durumdaki ailelere aylık temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri Hilal Kart ismiyle harcama kartları verilecek. Konutu olmayan muhtaç kimselere sosyal konut sağlanacak, konut sağlanamadığı durumda ise kira yardımı yapılacak. 65 yaşını doldurmuş, muhtaç durumdaki kişilere ödenen aylık, 105 liradan 250 liraya yükseltilecek. 4/B- 4/C kadroya geçirilecek: Asgari ücretliden vergi alınmayacak, bütün çalışanların gelirlerini asgari ücret kadar kısmı vergi dışı bırakılacak. Ücretlilerin gelir vergisi oranı kademeli olarak yüzde 10'a indirilecek. Sözleşmeli, geçici, taşeron elamanı, 4/B'li, 4/C'li, vekil ve benzeri istihdam edilenler kadrolu yapılacak. Öğretmenlere, akademisyenlere her ay yaklaşık 310 lira ‘araştırma-geliştirme tazminatı’ verilecek. Mazotta ÖTV ve KDV kalkacak: Küçük çiftçilerin desteklenmesi amacıyla mazot, gübre, ilaç, tohum ve fide gibi tarımsal girdiler üzerindeki ÖTV ve KDV kaldırılacak. Orta ve büyük ölçekte üretim yapan çiftçilerin kullandığı bu girdilerin üzerindeki ÖTV ve KDV kademeli olarak yüzde 50 ora- Sayı: 374 - Mayıs 2011 14 nında düşürülecek. Mayınlı araziler mayından arındırılarak tarımsal amaçlı kullanılmak üzere yoksul çiftçilere dağıtılacak. Engelliye 450 TL yardım: Başkasının yardımına muhtaç durumdaki engelli aylığı 315 TL'den 450 TL'ye, diğer engelli aylığı ve 18 yaş altı engelli yakını aylığı 210 TL'den 300 TL'ye yükseltilecek. Bakıma muhtaç engellilere evde bakım ücretinin verilmesinde aranan azami gelir tutarı brüt asgari ücret tutarına yükseltilecek. Şehit yakınlarına pozitif ayrımcılık: Şehit yakınları öncelikli olarak işe yerleştirilecek. Eğitim harcamaları devlet tarafından karşılanacak ve yükseköğrenime girmelerinde kendilerine kontenjan ayrılacak. Elektrik, su ve doğalgaz hizmetlerinde özel tarife uygulanacak. Emekliye kışlık yardımı: Emeklilere her yıl bir defa Eylül ayı içinde kışa hazırlık yardımı olmak üzere bir maaş tutarında ödeme yapılacak. Emekli aylıklarındaki artışlar genel enflasyon endeksi yerine, özel endekse göre yapılacak. İŞ DÜNYASI DA VEKİLLİK YARIŞINA GİRDİ Bugüne kadar kendi işlerini yöneten iş doğan Bayraktar, Trabzon listesine ikinci sı- uzmanı bulunuyor. Listesinde ticaretle uğdünyasının temsilcileri seçim rüzgârını ar- radan girdi. Ayrıca Aydın'dan ekonomist Ali raşan 6 isme yer veren MHP, iktisat kökenli kasına aldı. Oda ve sendika Güntekin Kılınç, 13 isme yer açmış. MHP listebaşkanından, sanayicilere, eski Adana'dan ekonosinde ayrıca maliyeciler, mütebürokratlardan ekonomistlere mist Talat Uluşseahhitler ve yöneticilerin yanı kadar birçok isim Meclis koriver, Bursa'dan işasıra hatırı sayılır bir akademisdorlarında yer almak için aday damı Hüseyin Şayen ağırlığı da var. 6 yıl SPK başoldu. İş dünyasından siyasete hin, Edirne'den kanlığı yaptıktan sonra emeklisoyunanlar arasında AnadoTuna Bekleviç gibi ye ayrılan Doğan Cansızlar Anlu’daki ticaret ve sanayi odalaisimler de TBMM'ye kara’dan aday. Kamuoyu sporcu rının başkanları başı çekerken, girme ihtimali olan kimliğiyle tanısa da Saffet SanU. Oran yeni yüzler arasında. D. Cansızlar tekstil ve hazır giyim dünyasıcaklı iş dünyasında da faal. Sannın yakından tanıdığı birkaç Altınkız markasıyla giyim ma- caklı Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başisim de seçim maratonuna kağazaları işleten Filiz Özçörekçi kanı olan Sancaklı MHP’den İstanbul 2. Böltıldı. Bu isimler arasında DoHatay’dan Ak Parti adayı olur- ge adayı. mino Tekstil’in kurucusu Umut ken, iş hayatına Iğdır’da atılan ve Bu arada tekstil dünyasının yakından taOran ile Sesli Battaniyeleri’nin daha sonra merkezi Ankara ve nıdığı isimlerden olan Merter Sanayici ve sahibi Hazim Sesli gibi isimler İstanbul olmak üzere ayakkabı- İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı de yer alıyor. Adaylar arasında cılık sektöründe ciddi bir isim Ercan Tan, CHP İstanbul 3. Bölge’den sendikamız üyesi olan Ormo oluşturan iş adamı Yaşar Akkuş milletvekilliği adaylığı için başvuru yaptı anYün’ün İnsan Kaynakları Müda Iğdır’dan AK Parti milletve- cak listeye giremedi. dürü Ahmet Aydın Akyol da bu- S. Kaleli kili adayı oldu. lunuyor. Akyol, Bursa’dan 12. Sendikacılar da aday oldu 16 işadamının yer aldığı sıra CHP adayı oldu. Hazim SesCHP listesinde ise 11 sanayici, li, 3 milletvekili çıkaracak olan Bu seçimde Salim 8 ekonomist ve 8 iktisatçı yer alıS. Çelebi Uşak’tan AK Parti 3. sıra adayı yor. ATO Başkanı Sinan Aygün, Uslu, Süleyman Çelebi olarak gösterilirken, Turkuaz Ankara 2. Bölge’den aday gös- ve Bircan Akyıldız gibi Tekstil’in kurucusu olan Denizli terildi. Umut Oran, İstanbul 3. kamuoyunun yakınBelediye Başkanı Nihat Zey- A. A. Akyol Bölge’den, Adana Sanayi Odası dan tanıdığı sendikabekçi de aynı partiden Denizli Başkanı Ümit Özgümüş Adana cılar da siyasete soadayı oldu. 2. sıradan, Sakarya Ticaret Oda- yundu. DİSK Başkanı sı Başkanı Engin Özkoç Sakar- Süleyman Çelebi istifa Hangi partide kaç ya 1. sıradan ve Van Ticaret Oda- ederek CHP’den adayişadamı var? sı Başkanı Zakir Kandaşoğlu da lığını koydu. Çelebi İsVan'da 1. sıradan aday oldu. Eski tanbul 2. Bölge’den seAday listelerine göre AK ANAP milletvekili, ekonomist çimlere girecek. 500 Parti'de 16 ekonomist ve 15 ikAydın Ayaydın ise 9 yıl aradan bine yakın üyeye sahip tisatçı kökenli aday var. 21 işasonra Meclis'e girebilmek için İs- Hak-İş’in eski Genel damına yer verilen aday listetanbul 2. Bölge’den yarışa girdi. Başkanı Salim Uslu, sinde, 13 sanayici, 7 bankacı, 2 N. Koçer Kamil Koç Firması’nın Yö- Çorum’dan AK Parti uluslararası finans uzmanı bulunuyor. AK netim Kurulu Başkanı Sena Kaleli ise Bur- milletvekili adayı oldu. Parti, TOBB yönetiminde görev alan Gazi- sa’dan aday. MHP’yi tercih eden antep Sanayi Odası Başkanı Nejat Koçer'i Aday listelerinde en çok işadamı bulu- Türkiye Kamu-Sen Gaziantep'ten, TOBB yönetim kurulu üye- nan parti ise MHP. MHP'nin milletvekili Başkanı Bircan AkyılS. Uslu lerinden Hüseyin Üzülmez'i ise Konya'da adaylarından 61'i işadamı. MHP listesinde dız ise Karabük’ten 1. 6'ncı sıradan aday yaptı. TOKİ Başkanı Er- 8 sanayicinin yanı sıra 4 bankacı ve 4 finans sıra adayı olarak seçimlere girecek. Sayı: 374 - Mayıs 2011 15 Güncel ÇİFTÇİ PAMUKTAN KAZANDI ÜRETİMDE YÜZDE 30 ARTIŞ BEKLENİYOR Rekor kıran pamuk fiyatları üreticiyi pamuğa yöneltti. ABD Tarım Bakanlığı’nın tahminlerine göre Türkiye’de üretim bu yıl yüzde 30 artacak. Ancak Türkiye, önümüzdeki yıllarda da net ithalatçı olarak kalmaya devam edecek. Pamuk 2010’da en fazla kazandıran ürün haline gelince ekim alanları katlandı. Yapılan tahminlere göre, rekor kıran pamuk fiyatları ve tekstil sektöründen gelen talepteki artışa bağlı olarak bu yıl pamuk üretiminin en az yüzde 30 oranında artması bekleniyor. ABD Tarım Bakanlığı (USDA) ve Türkiye Ataşeliği'nin hazırladığı rapora göre Türkiye'nin pamuk üretimi 2011 satış yılında yüzde 30 artarak 2.7 milyon balyaya (600 bin ton) ulaşacak. Raporda Türkiye'nin henüz sonlanmayan 2010 satış yılındaki üretimi ise 320 bin hektar ve 2.06 milyon balya olarak duyuruldu. Rapora göre Ağustos 2011'den Temmuz 2012'ye kadar olan dönemi kapsayan 2011 satış yılında Türkiye'nin pamuk tüketimi ise yeni yatırımlar ve artan tekstil ürünleri ihracatına bağlı olarak 5.7 milyon balyadan 6.2 milyon balyaya (1.35 milyon ton) ulaşacak. Rapora göre Türkiye'nin pamuk ithalatı ise 2010 satış yılının ilk beş ayında 1.3 milyon balya (287 bin ton) oldu. İthalatın yaklaşık yarısı ABD'den yapıldı. USDA'nın raporuna göre üretim artışı, yurtdışındaki fiyat artışlarına paralel olarak iç piyasada fi- Sayı: 374 - Mayıs 2011 16 yatların yükselmesi ve tekstil sektöründen gelen talebin güçlenmesinden kaynaklanıyor. Türk tekstilinin rekabet gücü gelişiyor Raporda iç tüketimin artması ve Çin ile Hindistan gibi başlıca rakiplerin üretim maliyetindeki artışın Türk tekstilinin rekabet gücünü pekiştirdiği belirtildi. Raporda bu gelişmelerin Türk çiftçisini, pamuk ekimine teşvik ettiğinin altı çizildi. Çiftçilerin buğday ve mısır yerine pamuk ekmeyi tercih ettiğine dikkat çekilen raporda, GAP ve Çukurova'daki aşırı yağışların da buğday ekimini engellediğini ve bu bölgelerde de pamuk ekimi yapılmasının beklendiği ifade edildi. Raporda, ekili alanların artmasına rağmen, iç piyasada yapılan üretimin 2006 satış rakamının üçte ikisi düzeyinde kalacağına ve yerel tüketimin sadece yüzde 40'ını karşılayacağına işaret edildi. Raporda, Türkiye'nin pamuk ticaretine ilişkin beklentilere de yer verildi. 2009 satış yılında 956 bin ton olarak gerçekleşen Türkiye'nin ithalatı 2010 satış yılının ilk 5 ayında 287 bin ton olarak gerçekleşti. İthalatın yüzde 40'ı ABD'den yapıldı. Satış yılının sonunda toplam ithalatın 750 bin ton (3.4 milyon balya) olarak gerçekleşmesi bekleniyor. Satış yılının ikinci yarısında ABD'nin Türkiye'ye yaptığı ihracatın da artarak devam edeceği tahmin ediliyor. Satış yılının ilk 7 ayında ABD'den Türkiye'ye yapılan ihracatın büyüklüğü 253 bin ton. Diğer yandan Türkiye, 2010'da 150 bin ton pamuk ipliği ve 713 milyon metrekare kumaş ithal etti. Her iki kalemde de en büyük tedarikçiler Özbekistan, Türkmenistan gibi BDT ülkeleri ve Çin, Hindistan, Pakistan gibi Güney Asya ülkeleri oldu. USDA'nın raporunda, "Türkiye, tekstil sektöründeki büyük kapasite, düşük iç üretim ve GAP projesinin yavaş gelişmesi nedeniyle önümüzdeki yıllarda net pamuk ithalatçısı olarak kalmaya devam edecek" denildi. Hükümete pamuk mektubu ABD Tarım Bakanlığı’nın raporuna da yansıyan Türkiye’nin pamukta dışa bağımlı olması, artan fiyatlar nedeniyle bugünlerde BAZI ÜRÜNLERİN FİYATLARI (TL) Ürün Pamuk tohumu (çiğit) Soğan (kuru) Pamuk (kütlü) Domates (sofralık) Karpuz Sarımsak (taze) Soğan (taze) Soya Biber (dolmalık) Lahana (beyaz) Kavun Patates Nohut Ayçiçeği (yağlık) Mısır Şekerpancarı Patlıcan Buğday (durum) Arpa (diğer) Fasulye (kuru) Arpa (biralık) Haşhaş tohumu Çeltik Mercimek (kırmızı) 2009 0.48 0.54 0.79 0.85 0.43 1.83 1.49 0.71 0.93 0.54 0.61 0.55 1.44 0.77 0.44 0.11 0.84 0.54 0.41 2.49 0.41 3.75 1.25 1.99 2010 1.09 0.89 1.23 1.30 0.63 2.36 1.86 0.86 1.12 0.65 0.72 0.62 1.60 0.82 0.47 0.12 0.87 0.54 0.40 2.40 0.39 3.50 1.17 1.49 Değişim (%) 127.4 63.1 56.4 53.8 49.1 29.2 24.9 21.6 21.5 20.2 17.8 12.3 10.7 6.8 5.5 4.6 3.1 0.2 -0.7 -3.6 -3.7 -6.7 -6.8 -25.1 Kaynak: TÜİK Sayı: 374 - Mayıs 2011 17 Güncel daha çok tartışılıyor. Üretimin bir türlü istenilen seviyeye ulaşmaması pamukta ‘stratejik ürün’ uygulamasını gerekli kılıyor. Bu amaçla Denizli, Adana, Aydın, Gaziantep, Kayseri ve Ege Bölgesi Sanayi Odaları’yla Bursa ve Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odaları’nın başkanları, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, ilgili bakanlıklara ve TOBB Başkanlığı'na ortak bir mektup yazarak, pamuğun stratejik ürün ilan edilmesini istedi. Mektupta imzası bulunan Denizli Sanayi Odası (DSO) Yönetim Kurulu Başkanı Müjdat Keçeci, dünya borsalarında tarihi zirvelerine ulaşan pamuk fiyatlarının, Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünü zorladığını söyledi. Keçeci, “Uluslararası piyasalarda pamuk fiyatları, Pakistan ve Avustralya'da yaşanan seller, Çin'de ekim alanlarını etkileyen soğuklar, don ve kuraklık, Hindistan'ın pamuk ihracatına kısıtlama getirmesi, Mısır'daki halk hareketi ve spekülatif hareketlerle tarihi zirve noktasına ulaştı. Pamuk fiyatları son altı ayda yüzde 131, Temmuz 2010'dan beri de yüzde 178 yükseldi. Bu kadar hızlı bir grafik çizmesi, döviz giderlerini artırdığı gibi tekstil fiyatlarında da aşırı bir yükselmenin sebebi oldu. Türk tekstilcisi ve pamuk ithalatçısı hammadde bulamaz hale geldi, çünkü bu kaynakları kurudu. Dış ülkelerdeki kısıtlamalar yüzünden pamuk alamaz oldular” dedi. Türkiye'nin pamuk ihtiyacını karşılamakta zorlanmasını, ekim alanlarının 2000-2008 yılları arasında aşırı derecede azalmasına bağlayan Keçeci, “Özellikle Söke Ovası'nda pamuk ekim alanlarının yerini kelek tarlaları, Denizli'nin pamuk tarlalarının yerini ise nar bahçeleri almıştır. Türkiye'nin yıllık pamuk ihtiyacı 1 milyon 350 bin tondur fakat ekim alanları giderek daralmıştır. 2006'ya kadar yılda 900 bin ton pamuk üreten Türkiye, bugünlerde 350-400 bin tonluk üretimle yetinmek zorunda kalmıştır. Pamukta dışa bağımlı hale gelen Türkiye'nin her yıl 900 ile bin ton ithal eder hale gelmesi, özellikle tekstilciyi dara ve zora düşürdü. Bir taraftan fiyatların yükselmesi de ayrı bir handikap. Onun için Türkiye'de tekstil çok önemli. 750 bin kişiye istihdam sağladığı gibi en önemli ihracat kalemini de oluşturuyor” diye konuştu. Hükümetin pamuk için stratejik plan yapması gerektiğini savunan Müjdat Keçeci, "Bu planla en azından pamuğun stratejik bir ürün olduğunu ilan etmesini istiyoruz. Dolayısıyla köylümüzü, ekmekte olduğu kelekten ve dikmekte olduğu nar bahçesinden vazgeçirecek derecede etkili sübvansiyonlar ve destek verilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bugün dünyanın en önemli ithalatçılarından biri olduğumuz pamuğu üretmek ve kullanmak zorundayız. DSO olarak bu çalışmayı Türkiye geneline açtık. Özellikle Denizli gibi kendini, coğrafyasını ve sanayisini pamuk ve tekstille yöneten sanayici illeri bir araya getirdik. Yılda 1.5 milyon ton pamuk üretmek için stratejik plan ortaya koyulması ve pamuğun stratejik ürün ilan edilmesi gerekmektedir" şeklinde konuştu. Sayı: 374 - Mayıs 2011 18 Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği (DETGİS) Yönetim Kurulu Başkanı İsa Dal ise Çin'in, talepleri karşılamak için bu yıl, geçen yıla göre 1 milyon ton daha fazla pamuk ithal etmek zorunda kalacağını ileri sürerek, “Stokların beklenen seviyenin altında seyretmesi durumunda, hammadde fiyatları tekrar tırmanışa geçecek” uyarısında bulundu. Dal, bugüne kadar pamukta yaşanan artışın ve hızlı değişimde spekülatörlerin parmağı olduğunun inkâr edilemez bir gerçek olduğunu savundu. Türkiye'nin pamukta son 10 yılın en düşük dönem sonu stok seviyelerinden birini yaşadığını ve benzer durumun diğer ülkelerde de gözlemlendiğine işaret eden Dal, şunları kaydetti: “Bu da pamuk rezervinin halen son 17 yılın en düşük seviyelerinde seyrettiğini gösteriyor. Yapılan bir araştırmaya göre pamuk fiyatının yılsonuna kadar 100 cent/lb seviyesine gerileyeceği iddia ediliyor, ancak bu iddianın aksine talep artışı devam etmektedir. Bu yıl ağustos ayı sonrasında piyasaya sürülecek olan yeni hasadın Pakistan'da yüzde 6, Çin'de yüzde 8, ABD'de yüzde 14 üretim artışı göstermesi bekleniyor. ABD ziraat departmanının verdiği bilgi, ABD'de kışın sert geçmesi ile havadaki nem etkisini göstermezse, beklenen hasadın alınamayacağı endişesini ortaya koymaktadır. Pamuk ekim alanlarının talebi karşılayacak oranda artmamasının en önemli sebebi, diğer gıda emtialarına olan talebin artması olarak gösterilebilir.” Üyelerimizden ALTINYILDIZ'IN FABRİKASI 'İSTWEST' OLUYOR Boyner Holding'in temellerini 1970’li yıllarda attığı Yenibosna’daki Altınyıldız Fabrikası’nın arsası, yeni bir kent yaşamının temellerinin atıldığı projeye dönüşüyor. İstanbul Basın Ekspres Yolu üzerindeki 70 dönümlük fabrika arsasında 931 konutluk proje hayata geçecek. Boyner Holding, bir süre önce Altınyıldız fabrikasındaki üretimi Çerkezköy'e taşımıştı. Halen yıkım çalışmaları devam eden eski tesislerin bulunduğu alana kurulacak proje 'İstWest' adıyla yükselecek. 230 bin metrekarelik inşaat alanına sahip proje 150 milyon dolar yatırımla ve Fer Yapı-Boyner ortaklığında hayata geçecek. Projede ilk teslimatlar Haziran 2013’te yapılacak. Boyner Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Cem Boyner, başlangıçta sadece ellerindeki çok kıymetli bir araziyi değerlendirmek üzere harekete geçtiklerini ama sonradan bu işi sevdiklerini belirterek, “Galiba bu bizim ilk projemiz olacak. Arkası gelirse bu bizi de şaşırtmaz” dedi. 1970’lerde fabrika faaliyete geçtiğinde bölgede kurtların gezdiğini hatırlatan Cem Boyner, “Ama sonra bölge çok gelişti ve burada üretim yapmak lüks olmaya başladı. Biz de fabrikamızı taşıyarak burayı en iyi şekilde değerlendirme kararı aldık. Geçen sene Çerkezköy’e taşındık” diye konuştu. Havaalanı çıkışında Türkiye’nin vitrininde yer alan bu proje için çok özendiklerini dile getiren Boy- ner, “O kadar göz önündeydi ki biz kusursuz olmak zorundaydık” dedi. Boyner, şöyle konuştu: “Burada çocuk bakımından evcil hayvanların gezdirilmesine kadar birçok konuda hizmet bulabileceksiniz, yaşamı hissedeceksiniz. Bir de arazinin tam karşısındaki Starcity AVM ile sinerji içinde olan ve soyutlanmayan bir proje olsun istedik.” Feryapı Yönetim Kurulu Üyesi Ramadan Kumova ise 70 dönümlük bu arazinin kendileri için de bir prestij kaynağı olduğunun altını çizdi. Projeyi, Cem Boyner’in istek ve çekincelerini merkeze alarak geliştirdiklerine dikkat çeken Kumova, şöyle konuştu: “Cem Bey ile Boğaziçi Üniversitesi’nden tanışırız. Arsa görüşmeleri başladıktan sonra birlikte yol aldık. Projede üniversite öğrencileri ve havalimanı merkezli yaşayanlara hitap ettik. Aileleri unutmadık. Yaşam alanlarını bol tuttuk. Yaşlılar içinde sessiz ve sakin köşeler kurguladık.” 1+1 ve 1+0 dairelere yoğunlukla yer veren sitede metrekare fiyatları 2 bin 800 ile 3 bin 680 lira aralığında bulunacak. Projede, 17 bin metrekarelik ticari alan da bulunacak. Çocuklar için macera parklarından, geniş oyun alanlarına, sebze bahçelerinden mangal ve piknik alanlarına kadar zengin bir sosyal alana sahip olan projede heykel, resim, dans stüdyosu, müzik odası gibi, uzman eğitmenler eşliğinde ders alınabilecek olan sanat atölyeleri bulunuyor. Tüm spor alanları, tenis, basketbol, futbol, plates, yoga, v.b. dersler yine uzman eğitmenler tarafından verilecek. Projede, halka açık, geniş meydanları olan, gurme restoran ve showroomların bulunduğu bir çekim merkezi yer alıyor. Sayı: 374 - Mayıs 2011 19 Vergi Dünyası 15 YIL SİGORTALI OLANA KIDEM TAZMİNATI Bugünlerde, çalışanlardan en çok aldığımız soru kıdem tazminatı ile ilgili… Geçenlerde, İstanbul’daki büyük bir alışveriş merkezinde yeni açılan bir mağazayı dolaşıyordum. Çalışanlardan biri beni tanıyıp yaklaştı; - Sizi daha önce çalıştığım mağazadan biliyorum. Oradan ayrıldım, bu mağazada da çok kaliteli mallar var. Hazır sizi görmüşken, beni ilgilendiren bir hususu sormak istiyorum. 20 yıllık hizmetim vardı. Bir olaya canım sıkıldı ve kıdem tazminatımı da alamadan ayrıldım. - Aslında, 20 yıllık tazminatını alabilirdin ama geçmiş olsun, artık alamazsın. - Aman Hocam, bu bizim için büyük para. Aylarca işsiz kaldım ve borçlandım. Hiç mi çıkar bir yol yok? - Maalesef yok. İşten ayrılmadan keşke bilen birine danışsaydın. - Aman Hocam, n’olur bu konuyu yazın, kimse bilmiyor. Tazminat hakkı Konu, yüzbinlerce hatta milyonlarca sigortalı işçiyi ilgilendiriyor. Çok kişinin bilmediği bu olayda, ilk sigortalı olduğu tarihten itibaren; - 15 yıl geçen, - Bu süre içinde en az 3.600 gün prim ödeyen, sigortalılar, emeklilik için aranan yaş, prim günü ve sigortalılık süresi koşullarından, yaş dışındakileri yerine getirdiklerinde, son çalıştıkları işyerinden (en az bir yıl çalışmış olmak koşuluyla) kıdem tazminatını almak suretiyle ayrılabiliyorlar. İşçinin, kıdem tazminatı alabilmesi için son işyerinde aralıksız olarak 15 yıl çalışmış olması gerekmiyor. Toplam sigortalılık süresinin 15 yılı bulması yeterli. Bu durumda, işçinin son çalıştığı işveren, kendi işyerinde çalışılan süreye ait kıdem tazminatını öder. Örneğin, son 15 yılda o işyerinde 8 yıl süre ile çalışılmışsa, işçiye 8 yıllık kıdem tazminatı ödenir. Sayı: 374 - Mayıs 2011 20 Prof. Dr. Şükrü KIZILOT ayrıldığı anda iradesinin tespiti önemli. İşçinin, başka bir işyerinde çalışmak için işyerinden ayrıldığı anlaşıldığı takdirde, kıdem tazminatına hak kazanması söz konusu olmuyor. Kuşkusuz, işçi işten ayrıldıktan sonra yeniden çalışması gündeme gelebilir. Anayasal temeli olan çalışma hakkının ortadan kaldırılması söz konusu olamaz. Ne yapmak gerekiyor? Ayrılıp başka işe başlama 15 yılı dolduranın kıdem tazminatı alabilmesi için, çalıştığı işyerinden ayrılması gerekiyor. Ancak, kıdem tazminatını talep ederken, işverene “Tazminatımı alıp işten ayrılacağım. Ardından da yeni bir iş buldum hemen o işe başlayacağım” demesi halinde, işveren kıdem tazminatını ödemeyebilir (Yargıtay 9. H.D., 4 Nisan 2006 tarih ve E.2006/2716, K.2006/8549 Sayılı). Yargıtay’ın kararına göre; işçinin işten Talebi üzerine, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun ilgili müdürlüğü tarafından, 15 yıl sigortalılık süresi ve 3.600 gün sayısını dolduran sigortalıya, 1475 Sayılı İş Kanunu’nun 14. Maddesi’ne göre “kıdem tazminatı alabilir” şeklinde bir yazı veriliyor. Bu belge ile birlikte işverene başvurulmak suretiyle, “kıdem tazminatı” alınabiliyor. “Ben bunu bilmiyordum. İşten ayrıldım, kıdem tazminatını alabilir miyim?” diye soranlara geçmiş olsun. Alamazlar!.. Kıdem tazminatının hesabı Çalışılan her 360 güne (1 yıla) karşılık en son ücretin brüt tutarı kadar kıdem tazminatı ödeniyor. İşçiye sürekli ve düzenli sağlanan ve para ile ölçülebilen menfaatlerin (ikramiye, prim, ikamete tesis edilen daire vb.) aylık tutarının da kıdem tazminatı hesabına esas brüt ücret tutarına ilave edilmesi gerekiyor. Şu anda yani bu yazıyı okuduğunuz 2011 yılı Mayıs ayında, kıdem tazminatının tavanı 2.623 TL. Her yıl itibariyle ödenecek kıdem tazminatı tutarı 2.623 TL’yi aşmadığı sürece gelir vergisine tabî değil. Sadece binde 6.6 damga vergisine tabî. Sayı: 374 - Mayıs 2011 21 Ekonomik Diyalog DÜŞÜK FAİZ, DÜŞÜK ENFLASYON Yüksek nominal faiz- yüksek enflasyon çarkından uzun yıllar çıkamayan Türk ekonomisinde belki de bir ilk gerçekleşti. Hem enflasyon yüzde 5’in altına düştü hem de faizler yüzde 8’ler dolayına indi. 1950’li yılların ortasında babamın tasarrufunu değerlendirmek amacıyla 3 veya 5 yıl vadeli, yıllık yüzde 7 faizli Ziraat Bankası Tahvili aldığını hatırlıyorum. Ama 1955’te enflasyon yüzde 18 olmuştu. Tabii babamın tasarrufu fiilen erimişti. Tasarrufları değerlendirme ve geleceğini güvenceye alma konusunda, babamın yaşayarak öğrendiği şey, yatırımın en kârlısının gayrimenkul olduğudur. Aynı düstur işadamlarımız için de geçerlidir. Sanayici ve işadamlarımız daima arsaya ve binaya ama özellikle arsaya veya daha da iyisi henüz arsalaşmamış arazilere yatırım yapar. Sert rekabet koşullarının hâkim olduğu iş hayatının dalgalı denizlerinde çok fabrika batmıştır. Hele hele küreselleşme şartlarıyla birlikte iç piyasa dış rekabete açılınca işler daha da Sayı: 374 - Mayıs 2011 22 zorlaşmıştır. Üstelik iktisadi politika icabı hem ithalat serbest hem de döviz fiyatları sürekli olarak düşük kalınca, ha- yat birçok işadamı için iyice çekilmez olmuştur. İşte bu ortamda fabrika sahiplerini, iflas edip fakr-ü-zarurete düşmekten Ege CANSEN kurtaran da fabrikalarının arazileri olmuştur. Üstelik gitgide büyüyen ve kabına sığamaz hale gelen şehirler, pek çok fabrikayı şehrin içine almıştır. Bu sayede fabrika sahipleri, fabrika arsalarını yapsatçılara vererek 30 yılda imalatçılıktan kazanmadıkları parayı bir günde kazanmıştır. *** Türkiye’de uzun zaman, hem reel faiz negatif hem de “tahsisli” döviz fiyatı düşük olmuştur. Bu sebeple gerek TL ve gerekse dövizle borçlanarak yatırım yapanlar, aslında sıfır altı sermaye maliyetiyle çalışmış ve kısa zamanda çok büyük spekülatif paralar kazanmıştır. Ancak 1980’den sonra zaman zaman bu tablo değişmiş ve sanayicilerimiz zor duruma düşmüştür. 1980’de otuz yıllık “ucuz döviz-eksi faiz” dönemi sona erince, yüzlerce sanayi firması hatta anlı şanlı holdingler ya batmış ya zora düşmüş ya da kan kusup, şerbet içtim demek zorunda kalmıştır. 1990’a doğru tekrar negatif reel faiz ve ucuz döviz şartları geri gelince, sanayicilerimiz rahat bir nefes almıştır. Ortam değişikliğinin farkına vararak, imalatçılıktan ithalatçılığa dönüşüm yapabilen sanayicilerimiz tekrar eski kazançlı günlerine geri dönebilmiştir. sonucunda, sanayi mallarının fiyatı düşmüş ve dış rekabet karşısında ithalatçı ülkelerdeki işçi sendikalarının pazarlık gücü zayıflamıştır. İkinci sarmal da start almamaktadır. Çünkü Amerikanın devasa cari açıkları, dünyayı dolara gark edince Türkiye ve daha pek çok “cari açık” bağımlısı ülke döviz sıkıntısı yaşamaz hale gelmiştir. Türkiye’de son 8 yılda, sadece 2006 yılında ciddi bir döviz fiyat artışı yaşandı. O sıçrama da Merkez Bankası’nın faizleri artırması ile frenlendi. İşte benim gözlemime göre Türk ekonomisindeki en büyük değişim, döviz fiyatının düşük düzeyde sabitlenmesine rağmen bol bulunur olmasıdır. *** “Normal yurdum ekonomisi kuralları”na göre Türkiye’de bir devalüasyonun vakti çoktan gelmiştir; ama devalüasyon olmamaktadır. Eğer olursa bu olay enflasyona bulaşacaktır. Enflasyon artışı da faizlerde yükselme yaratacaktır. Böylece Türkiye eskisi gibi “yüksek nominal faiz - yüksek enflasyon” döngüsüne geri dönecektir. Bunun olmaması için Türkiye’ye yabancı para akımının devam etmesi şarttır. Bu sebeple hükümet, yabancı para girişi sağlayan her tür teşebbüse (özelleştirme, yap işlet, imtiyaz devri, yabancılara arsa ve arazi satışı gibi) devam edecektir. Bu girişimlerin biri bitmeden diğerini başlatacaktır. Pek tabii, dış politikada da Batı’nın dümen suyundan ayrılmamaya gayret edecek veya para sızdırmak için şantaj yapabilecek konuma girmek zorunda kalacaktır. *** Döviz fiyatlarının düşük seyrettiği her dönem sonunda bir “devalüasyon/enflasyon krizi” yaşanmıştır. Bunun tek istisnası halen sefasını sürdüğümüz 2001 sonrası dönemdir. Bugünlerde reel faiz hemen hemen sıfır dolayında geziniyor olmasına rağmen, unutulmasın ki son 8 yılda reel faiz ortalama yüzde 14 düzeyinde seyretmişti. Bugünkü şartlar altında Türkiye’de eskiden olduğu gibi bir enflasyon artışı gündemde değil. Çünkü enflasyon bir “sarmal” harekettir. İki tane enflasyon sarmalı vardır. Bunlardan birincisi “ücretfiyat” sarmalıdır. İkincisi ise “devalüasyonenflasyon” sarmalıdır. Birinci sarmal bitmiştir. Çünkü Çinli işçilerin ucuz çalışması Sayı: 374 - Mayıs 2011 23 Paranın Merkezinden VADELİ DÖVİZ İŞLEMLERİ VOB altı yıl önce kuruldu. 4 Şubat 2005 tarihinden beri çok önemli mesafeler kaydetti. Vadeli işlemler piyasasının derinleşmesine katkı sağladı. Ne var ki VOB için vadeli döviz piyasaları konusunda aynı değerlendirmeyi yapmak pek olası değil. Vadeli işlemler piyasasını kurmanın güçlüğü bilinen bir olgu. Yıllardır tartışılır fakat sonuç alınamaz. Bunun en önemli iki nedeni var. Birincisi, dalga boyu uzun ve oynaklığı fazla bir döviz piyasası deneyimi yaşayan Türkiye’de döviz fiyatını ileriye dönük olarak tahmin etmek geçmiş yıllarda çok zordu. Bu güçlük gerek döviz kazananları gerekse döviz talep edenleri bir araya getirip fiyat belirlemelerini önledi. Durum böyle olunca taraflar ileriye dönük döviz fiyatlamasından oluşacak riski başkalarının üstlenmesini istediler. Merkez Bankası’na yöneldiler. Merkez Sayı: 374 - Mayıs 2011 24 Bankası enflasyonun yüksek ve döviz dalgalanmalarının fazla olduğu dönemlerde bile vadeli bir piyasanın kurulmasına taraftar olmakla birlikte, döviz riskini haklı olarak üstlenmek istemedi. Bankalar ise bu konuda fazla bir çaba sarf etmediler. İhracatçı ile ithalatçıları aynı vadede işlem yapmak için bir araya getirme yönünde fazla bir çaba göstermediler. Türk Lirası’nın konvertibilitesinin olmaması da uluslararası piyasalarda vadeli döviz işlemlerinin oluşmasını önleyen bir faktördü. Hedging kültürü oluşmadı Türkiye’de vadeli döviz piyasalarının kurulamamasının bir diğer nedeni ise Türk iş aleminin “hedging” kültüründen yoksun olmasıydı. Yıllarca süren enflasyonist ortam ve finansal krizler Türk ithalatçı ve ihracatçılarının döviz ris- kinden kendilerini korumak için başka yöntemlere başvurmaları ya da işi “Allah’a” havale etmeleri sonucunu doğurmuştu. Sigorta kültürünün bile fazla gelişmediği bir ortamda kendilerini risklerden koruyacak “hedging” kültürü ne yazık ki oluşamadı. Bazı bankaların bu yönde adım atmalarına karşın vadeli döviz fiyatlarını “uçuk” diye tanımlanabilecek bir bant içinde belirlemeleri birçok kişi üzerinde caydırıcı etki yaptı. Enflasyonun düştüğü ve TL’nin güçlenmeye başladığı 2000’li yılların ortalarından itibaren ise vadeli döviz işlemleri için yeni bir ortam doğdu. Bu devrede TL’nin sürekli değer kazanması ne yazık ki döviz talep edenler ile döviz satanların yine tatmin olamadıkları bir ortamı beraberinde getirdi. İthalatçılar “ileride nasıl olsa TL değerlenir ve ben de daha az TL öderim” diye düşünürken, ihracatçılar “gelen dövizi hemen satayım, daha sonra TL’nin değeri düşer, ayrıca TL değer kaybederse getirim daha fazla olur” diye vadeli işlemlere fazla yanaşmadılar. Dolayısıyla düşük enflasyon ve değerlenen TL ihracatçıların vadeli işlemler yapmalarına mani oldu. Böylesi bir süreçte VOB yönetimi de konunun üzerine fazla gitmedi. Daha çok vadeli diğer işlemlerin artmasına, piyasanın bu yönde gelişmesine ve türev işlemleri kültürünün gelişmesine yardım etmeye yöneldi. Bakıyorum ve VOB yönetiminin son zamanlarda vadeli döviz konusunda atağa geçtiğini görüyorum. Mevcut “TLDolar” ve “TLEuro” vadeli işlemleri yanında iki yeni sözleşmeyi daha sisteme soktu. Bunlar “Dolar/Ons Altın” ve “Euro/Dolar Çapraz Kuru” sözleşmeleri. İşlem hacimlerine baktığımızda ise tutarların çok düşük olduğunu gözlüyoruz. Umarım ileride piyasanın hacmi artar. Gazi ERÇEL Merkez Bankası Eski Başkanı Sıcak paraya kısıtlama Vadeli döviz piyasalarının gelişmesinin ve derinleşmesinin bir yararı da sıcak paranın kontrolünde ortaya çıkıyor. Hepimiz artık biliyoruz ki sıcak para bir ülkeye en kısa sürede, en yüksek getiriyi elde etmek için gelir. Yüksek getirisinin iki kaynağı vardır. Birincisi faiz geliri ya da hisse senedinin değer kazanması, ikincisi ise ülkenin iç parasının değerlenmesidir. Birçok örnek olayda sıcak para sahiplerinin getirilerini faiz ya da hisse senedi endeks değerinin artışından daha çok iç paranın değerlenmesinden kazandıkları gözlenmiştir. Vadeli döviz piyasaları kurulup derinleştiğinde oluşan döviz fiyatları iyi bir gösterge niteliği kazanır. İleriye dönük döviz fiyatlarında belirginlik sağlanması bir taraftan spot döviz fiyatlarının dalgalanma boyut ve sıklığını azaltırken öte yandan sıcak paraya ülkeden çıkarken hesap yapma fırsatı verir. Bu belirginlikten ve hesaptan memnun kalmayacak sıcak para da ya ülkeye girişini erteler ya da vazgeçer. Bu taktirde ekonomi yönetimi faiz, vergi ya da başka araçlarla sıcak paranın girişini zorlaştırıcı önlemler alma olanağı bulur. İç paranın değer kazanması sonucunda alınan tüm önlemleri silip süpürmesine mani olabilir. İhracatçılara ve TİM’e özel görev düşüyor Şimdi yapılacak iş, dövizi belirli vadelerde satacak ihracatçıları bulmaya kaldı. Kanımca bunun sorumluluğu bir ölçüde ihracatçıların ve bir ölçüde de TİM’in üzerinde. Sıcak para girişi konusunda hassas olan TİM’in, aynı hassasiyeti vadeli döviz piyasasına döviz satışını teşvik ederek göstermesi gerekiyor. Bu yıl 130 milyar doları aşacak bir ihracat hacmi içinde 10 milyar dolarlık vadeli döviz satımı gerçekleşebilse kanımca ilk adımlar atılmış olur. Yine hatırlatalım. Vadeli döviz piyasası manipülasyon yapılmadığı taktirde döviz fiyatının en sağlıklı belirleneceği piyasadır. Burada karşı karşıya gelecek ithalatçı ve ihracatçılar VOB’a ve bankalara ödeyecekleri çok düşük komisyonlara karşı döviz fiyatlarından oluşacak dalgalanmadan doğacak riski ortadan kaldırabilirler. Aynı zamanda makro dengesizliklere de mani olabilirler. Sayı: 374 - Mayıs 2011 25 Yorum ANKETTE BAŞKA SANDIKTA BAŞKA Bütün seçimlerin öncesinde yapılan anketlerde çıkan sonuçların ilk maddesinde yer alan, işsizlik ve ekonomik problemlerdir. Ancak gündemdeki sorunlar yerine sandık öncesi seçim retorikleri değişir ve laiklik, düşünce özgürlüğü, kişisel özgürlükler gibi, anketin son maddeleri ön plana çıkıp liderler bu konuda sıkı bir söz düellosuna girerler. Yıllardan beri ilk defa CHP sürdürdüğü bu retoriki değiştirdi. CHP seçim reklamlarında, medyada yer alan haberlerde sürekli ekonomik konular üzerinden geçerek seçmene ulaşmaya çalışıyor. Doğal olarak hedefinde AK Parti’nin belirlediği ekonomik söylemler var. AK Parti özetle üç hedef koymuş durumda; 2023 yılında GSYH, kişi başına düşen GSYH ve ihracat. Ancak aradaki sürecin nasıl geçileceğine dair nelerin yapı- Sayı: 374 - Mayıs 2011 26 lacağının tam bilinmediğini vurgulayan CHP’liler, en önemli sorunu sosyal devletin yeniden ayağa kaldırılması olarak görüyor. Sloganları haline gelen ‘yoksulluğu yönetmek değil yoksullukla mücadele’. Mal üzerinden yapılan yardımlarla hak tabanlı yoksullukla mücadele edilemeyeceğini belirten CHP’liler, işsizliğin bitirilmesinin en önemli konu olduğunu ifade ediyorlar. Parasal yardımla yoksullukla mücadelenin popülist anlayışa dayandığını, hem yoksulluğu yönetip hem de parti yandaşlarına çıkar sağlayan ihalesiz kömür alımlarındaki yolsuzluk iddiaları gibi problemleri bitireceklerini söylüyorlar. AK Parti döneminde 14 milyar TL’ye yakın bir yardım dağıtılıyor ki bu da GSYH’nin yüzde 2’sine tekabül ediyor. Gelişmekte olan ülkelerde ise bu seviye yüzde 5-6 arasında. CHP’nin yoksullukla mücadele programında bu miktarın 21 milyar TL’ye çıkarılması planlanıyor. CHP Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak; “Türkiye ekonomisi yüzde 7 büyümek zorundadır. Aksi takdirde bugünkü hükümetin koyduğu 2023 yılında 2.1 trilyon dolarla ilk 10 ekonomiye gireceğiz hedefi mümkün olamaz. 17. sıradaki yerimizden, açıklanan büyüme hızıyla ilk 10 ekonomi içinde yer alacak şekilde ilerlememiz gerçekçi değil. Yüzde 7 büyüme ile cari açık krizine gireriz paradigmasının kırılması lazım. GSYH’nin yüzde 25’i kadar, 650 milyar dolar ihracat yapmamız gerekiyor. Şayet yapamıyorsak burada Türkiye’nin uluslararası rekabet sorunu var demektir. Biz de bunun önündeki tüm engelleri kaldıracağız” şeklinde konuşuyor. Seçimlerde, ilk önce insan odaklı ve günlük sıkıntılara yönelik açıklamalara seçmenin daha fazla itibar ettiği ifade ediliyor. Halkın sorunlarına cevap vereceklerle veremeyecekler arasında bir karara varacağı düşünülüyor. MHP de ekonomi programında ilk sıraya işsizlik problemini koymuş durumda. “İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, mücade edeceğimiz ekonomik problemler” diyen MHP milletvekili adayı Doğan Cansızlar, “İşsizlik 2001’deyken yüzde 8.4. Krizi bittirdik, diyen AKP döneminde ise yüzde 12 tabanına yerleşmiş durumda. Bu tabloya umutsuzlar, iş aramayanlar, yüzde 48.1 ile işgücüne katılım oranın düşüklüğünü (AB’de yüzde 65) katarak yapılan hesaplamalara göre gerçek işsizliğin yüzde 22’lere geldiği görmekteyiz” açıklamasında bulunuyor. MHP’ye göre uzun vadeli neler yapılacağı kadar kısa ve orta vadeli planlar da önemli. Sosyal yardımlara devam edilmesi gerekiyor. Orta halli kişilerin fakirleşmesi sonucu bulundukları mahalleyi de, esnafıyla fakirleştirdiği için hane hane çözüm üretilmesi gerekiyor. MHP’nin, yoksullar için geliştirecekleri kredi kartı benzeri “Hilal Kart”la harcamların bu yoksul Levent OĞUZ Ekonomist kişilerin ve bulundukları mahalleye katkısı olacağı düşünülüyor. MHP’nin asgari ücret konusunda da tespiti 825 TL tutarında olması gerektiği. Asgari ücret ve sağlıkta katkı payları kaldırılacak. Bu durumda akla ilk gelen, “kaynak nerden bulunacak” sorusu. 73 milyar TL kaynak yaratacak 100 proje hazırladıklarını söyleyen Doğan Cansızlar, kaynak yaratma problemi olmayacağını söylüyor. MHP’nin bir başka önemli konu başlığı ise orta kademe meslek eğitiminin yaygınlaşmasıyla beraber, sermaye yoğun ve emek yoğun üretimi birbirinden farklılaşması gerekliliği. MHP’ye göre emek yoğun sektörlerden başta tarıma önem verilmesi gerekiyor. Köyden kente göçü tersine çevirmek, arazinin paylaşılmasının engellenmesi, atıl ve mayınlı arazilerin topraksız çiftçilere verilmesi uygulanacak tarım politikalarının arasında yer almakta. Emek yoğun sektörlerin planlanması ve KOBİ’lerin ara malı üretimine yöneltilmesiyle istihdamın artırılmasının sağlanmasına da vurgu yapılıyor. Doğan Cansızlar, “KOBİ’lerin gelişimini sağlamak için KOSGEB ve sermaye piyasası araçlarını kullanmamız gerekmektedir. Risk sermayesi, girişim sermayesi gibi enstümanlara önem vermeliyiz” tespitiyle finasal sıkıntılar yaşayan küçük işletmelere çözüm getirebileceklerini vurguluyor. Nüfusun yüzde 18’inin yoksul olduğuna dikkat çeken MHP milletvekili adayı Cansızlar, “Ürettiğimizden fazla alıyoruz. İhracatta değil ithalatta rekor kırıyoruz, bunun da yüzde 75’i ara malı. TL değerli olduğu için üretmek yerine ucuz olduğu için bu durumdayız. Bizim gibi ülkelerde kur rejimi tamamen serbest dalgalı olmamalı” şeklinde konuşuyor. Finansal sistemden gelen paranın miktarına dikkat çeken Cansızlar, “113 milyar dolarlık paranın esiriyiz” diyerek, Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin müdahale konusunda daha fazla ön plana çıkması gerektiğini vurguluyor. AK Parti ise, TÜİK rakamlarındaki pozitif hava ve mali politikaların başarıyla yürütülmesiyle ekonomi politiklarında ilk sı- raya finansal istikrarı koymuş durumda. Buna bağlı olarak sıcak para ve cari açık öncelikli konular gibi gözüküyor. Sıcak para sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın meselesi. Cari fazla verenler paralarını dışarıya akıtıyorlar. Bu durumun yarattığı ortamda, TL değerlendikçe MB’nin aldığı tedbirler acaba nasıl bir etki yaratacak, sıcak para ve ihracat-ithalat dengesi üzerinde nasıl bir etki yaratacaktır, buna bakılıyor. Para politikasının dışında mali politikalarla da desteklenmesi ekonomistlerin ortak görüşü. İktisat teorisinde para politikasının kısa vadeli etkisi şoklarla ortaya çıkar. Ancak rasyonel tedbirle poziyon alan piyasa oyuncuları tarafından bu politikanın şifreleri ortaya çıkarıldığında etkisi kalkar. Bu yüzden de mali politikalarla desteklenmesi gerekir. ABD’nin parasal genişlemeleri sonucu gelişmekteki ülkelerde varlık fiyatlarının şişmesi, ardından servet etkisinin ortaya çıkmasıyla, olmayan paranın harcanmasıyla başlayan ve aşırı borçlanmaya giden bir toplumun finansal istikrar için bir tehdit oluşturacağı düşünülüyor. Buna en güzel örnek ise Türkiye. AK Parti ekonomi kurmaylarına göre bu nedenle öncelikle finansal istikrarı gözetmesi gerekiyor. Hükümet ve Merkez Bankası, önce fiyat, ardından mali, daha sonra da finansal istikrarla FED’in uyguladığı modelin benzerini uygulamaya çalışıyor: Bankalardaki zorunlu karşılıkları artırma yoluna gittiler. AK Parti İstanbul Milletvekili Dr. Bülent Gedikli, “Munzam karşılıkları artırıp, mevduatın uzatılması gerekir. Vadesi üç ayı geçmeyen Türkiye’deki toplam mevduatın 30-40 bin kişinin elinde olduğu bir ortamdan bahsediyoruz. Bankalar, bu kişilerle bir araya gelip vadeleri uzatmış olsaydı ekstra yüklere gerek yoktu. Munzam karşılıklar faizleri artırdığı vakit ekstra yük getirir ve hâlâ cari açık giderilemiyorsa bu munzam artışları sorgulanabilir. Bu tedbirlerle ekstra bir yük getiriyorsak bunu da bir değerlendirmek lazım” diyerek, bu sürecin bir müddet daha monitör edileceğini ortaya koyuyor. Gedikli, bankacıların 2009 yılındaki tutumlarını eleştirerek, bin kişiyi kapıya koyduklarına dikkat çekti. Önümüzdeki dönemde sermaye piyasasına önemli görevler düşüyor. Yeni enstrümanlar, alternatif yatırım araçları gerekmektedir. Yıllardan beri bilinen tek aracın yani banka kredilerinin kullanılmasının yeterli olmadığını ifade eden Gedikli, “Risk sermayesi, gelire, kâra dayalı enstrümanlar, altın üstüne kağıtlar, sukuk gibi enstrümanlarla sıcak parayı, ılık paraya çevirmenin yollarını bulmamız gerekir” diyor. İstikrar için değişim söyleminin önemini vurgulayan AK Parti, artık Türkiye’nin 12 yıllık bir hedef belirleyebilecek duruma gelmesini, kendi dönemlerinin başarısı olarak görmekte. Bu öngörülebilirlik ve seçmenin istikrara verdiği önemin kendilerini tek başına iktidara taşıyacağına inanıyorlar. Sayı: 374 - Mayıs 2011 27 Ayın Konusu TEKSTİLDE ‘NANO-DEĞİŞİM’ YAŞANIYOR Artan maliyetler, tüketicinin değişen tercihleri, Türk tekstilcisini ‘çıkış yolu’ olarak görülen nanoteknolojiye yöneltti. Henüz yeterli olmasa da tekstil işletmelerinin Ar-Ge harcamaları artıyor. Üniversitelerle ortak yürütülen Ar-Ge çalışmalarının ilk ürünleri de yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Kendi elektriğini üreten giysilerin bile hayatımıza girmesi an meselesi… Önümüzdeki yıllarda hayatımızı yönetir hale gelecek olan nanoteknoloji sayesinde, klasik tekstil anlayışı artık değişiyor. Tekstil endüstrisi, lif, iplik, kumaş ve hazır giysilerin yüzeyine nanomateryaller uygulayarak ürün performansını artırırken, tüketici de bu ürünler sayesinde rahat ediyor. Bugün artık sinek kovucu kumaşlardan güneşte kendi kendini temizleyen ürünlere kadar birçok yeni akıllı giysi hayatımıza girmiş bulunuyor. Türk tekstili bundan sonraki süreçte ise ‘çıkış yolu’ olarak gördüğü birçok yeni ürün üzerinde çalışıyor. Öyle ki bu yeni ürünler sadece insanı sıcak veya serin tutmakla kalmayacak, aynı zamanda tedavi edip, dış tehlikelere karşı ikaz edecek. Zararlı etkilerden koruyarak vücut fonksiyonları hakkında bilgi verecek olan akıllı kıyafetler, tedavi için de kullanılabilecek. Hatta kendi elektriğini üreten özel kumaşların hayatımıza girmesi bile an meselesi… Zorlu Grubu’na bağlı Korteks İplik, polyester ipliğe nano boyutta kaplama yaparak güneş enerjisinden elektrik üreten kumaşlar için harekete geçti. Bursa’da Organize Sanayi Bölgesi’nde üretim yapan Korteks İplik’in Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi ile birlikte yürüttüğü projeyle, nano teknoloji kullanılarak güneş enerjisinden elektrik üreten iplik geliştirilecek. 2010 yılı Eylül ayında başlatılan projenin bir yıl sürmesi beklenirken ilk aşamada fotovoltaik malzemenin ipliğe kaplanıp kaplanmayacağı test edilecek. Proje hakkında bilgi veren Korteks Ar-Ge Müdürü Mutlu Sezen, “Organik maddelerle polyester ipliğin üzerini kaplayacağız. Güneş panellerinin yapısını ipliğe uygulayacağız. Proje başarılı olursa ince ve Sayı: 374 - Mayıs 2011 28 esnek yapıya sahip katlanabilen kumaş paneller üreteceğiz” diye konuştu. Projenin ilk aşamasında fotovoltaik malzemenin ipliğe kaplanıp kaplanmayacağını deneyeceklerini belirten Mutlu Sezen, şunları söyledi: “Taşınabilir elektronik cihazların elektrik ihtiyacını karşılayabilecek fotovoltaik lif ve tekstiller, yüksek katma değere ve ileri fonksiyonlara sahip, tekstil endüstrisinin ve akıllı tekstil ihracatının gelişmesi için gelecek vaat ediyor. Polyester ipliğin üzerine nano boyutta elektrik üretebilecek organik malzeme kaplayacağız. Güneş enerjisini kullanarak güneş filmlerindeki yapıyı ip yapısında elde etmeye çalışıyoruz.” Proje gerçekleşirse, fotovoltaik bir liften çeşitli giysi, perde, sırt çantaları gibi her türlü Nano Teknoloji tekstil yapısı elde edilebileceğini aktaran Mutlu Sezen, “Bu lif alınıp dokunulabilecek yani kumaş elde edilebilecek. Böylece güneş filmlerine göre daha esnek kullanım alanları oluşacak. İnce bir yapıya sahip olan kumaş istenildiği an katlanıp açılabilecek ve güneş enerjisini elektrik enerjisine dönüştürecek” dedi. Projeyle her yerde haberleşme kolaylığı da sağlanacağını kaydeden Mutlu Sezen, “Fotovoltaik tekstil çalışmaları askeri alanda uygulanmaya başlandı. Elektrik kaynaklarından uzak yerlerde çalışmak, yaşamak veya spor gibi aktiviteler sırasında elektrik ihtiyacı olan insanlar yanlarındaki fotovoltaik kumaşla elektriği üretebilecek. Hem elektronik araçların çalışmasında hem ısınma ve soğutmada hem de aydınlatmada kullanılabilecek” dedi. Sezen, projenin ilk aşamadaki maliyetinin 137 bin dolar olduğunu sözlerine ekledi. Güneş altında kendi kendini temizleyen kumaş Kendi elektriğini kendisi üreten kumaş ile ilgili çalışmalar sürerken Türk, İtalyan ve İrlandalı bilim insanları bir başka çalışmaya imza atarak, güneş altında kendi kendini temizleyen kumaş üretti. Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Çevre Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Proje Yürütücüsü Doç. Dr. Hüseyin Selçuk, yaptığı açıklamada, yeni geliştirilen bir tekstil malzemesiyle güneşin altında kendi kendini 4-6 saatte tamamen temizleyen kumaş ürettiklerini söyledi. Kendisinin dışında PAÜ'den Prof. Dr. Ahmet Çon, Doç. Dr. Fehiman Çiner, Yrd. Doç. Dr. Sema Palamutçu, İtalya Selarno Üniversitesinden Doç. Dr. Süreyya Meriç, İtalya Napoli Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Marco Guida ile İrlanda Ulster Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Patrick Dunlop tarafından geliştirilen projenin, TÜBİTAK tarafından finanse edildiğini ifade eden Hüseyin Selçuk, ''Proje sayesinde Denizli ve Türk tekstil sektörünün ihtiyaç duyduğu katma değeri yüksek tekstil ürünlerinin geliştirilmesi ve tanıtımına katkıda bulunmak açısından önemli bir bilgi altyapısı oluşturulması sağlandı. Projede ilk defa pamuklu tekstillere, kendi kendini temizleme ve antibakteriyel özellik kazandırılmıştır" dedi. Deneylerde, tekstil numunelerinin, nano partiküllerle kaplandıktan sonra çay ve boya ile lekelendirildiğini belirten Selçuk, kumaşın deterjan kullanılmadan ve yıkanmadan güneşin altında 4 ila 6 saatte kendi kendini temizlediğini söyledi. Kumaşın antibakteriyel özelliğe de sahip olduğunu ifade eden Selçuk, kumaşa ektikleri bakterilerin güneşin altında 45 dakikada temizlediğine dikkati çekti. Selçuk, ''Projenin pratik hayatta kullanılmaya başlamasıyla Türk tekstil sektörünün geliştirilmesine ve tanıtımına katkıda bulunacaktır'' yorumunda bulundu. Bossa’da Ar-Ge çalışmaları kesintisiz sürüyor Nanoteknoloji ile ilgili çalışmalarını kesintisiz sürdüren firmalardan olan Bossa Tekstil İşletmeleri de Ar-Ge çalışmaları sayesinde yeni ürünlere imza atıyor. Bossa İnsan Kaynakları Müdürü Regaib Baykal, Ar-Ge çalışmalarıyla yeni ürünler ürettiklerini belirterek, “Denimde yıkama laboratuarını kurduk. Bundan sonra müşterilerimize yıkanmış mamul şeklinde sunum gerçekleştiriyoruz. Daha önceden ürettiğimiz anti-selülit blucin kumaşlarımız, sivrisinek kovuculu gömleklik kumaş, ütü gerektirmeyen non-iron dediğimiz kumaşlarımız var. Bunların çalışmaları devam ediyor. Ar-Ge'leri bitti, üretime sunulmuş kumaşlar. Bu kumaşları dünya markalarına veriyoruz, ürün haline getiriyor ve mağazalarında satıyor. Örneğin, Diesel anti selülit kumaşı kullanıyor” dedi. Geri dönü- Sayı: 374 - Mayıs 2011 29 Ayın Konusu gınlaşabileceğini kaydeden Peker, "Bu sayede Çin ile rekabet ederiz. Türk tekstili nefes alır. Şu an tekstil sektörünün en büyük eksiği ArGe teşviklerinde geri planda kalmasıdır. ArGe'ye gereken önem verilirse, ihracatta önemli bir paya sahip tekstil sektörü de kendine gelir" diye konuştu. şümlü (recycle) ürünler yaptıklarını da kaydeden Baykal, eskiden kumaş haline getirilmiş elyafların tekrar bozularak, iplik haline getirilip dokumasıyla elde edilen ürünleri ürettiklerini dile getirdi. Sertifikalı organik pamuktan kumaş ürettiklerini aktaran Baykal, “Özellikle Avrupa'da yüksek gelir gurubundaki tüketiciler organik pamuktan üretilmiş kumaşları, bunlardan dikilmiş ürünleri tercih ediyorlar. Ciddi bir pazarı var. İnsanlar organik pamuğu özellikle, kendi vücut sağlıkları için gelecekte kanser ve türevi hastalıklara yakalanmamak adına tercih ediyor” diye konuştu. Adımlar yetersiz Bu arada son yıllarda sanayi ve üniversitelere verilen Ar-Ge teşviklerinin henüz yeterli olmasa da bu alanda atılan adımları hızlandırdığı belirtiliyor. Ancak birçok sektörde Ar-Ge konusunda ciddi adımlar atılırken her türlü makine parkı ve donanımıyla altyapısı hazır olan tekstil ve hazır giyimdeki adımların yetersiz olduğu savunuluyor. Akıllı kıyafetler için Türkiye'deki makine parkının müsait olduğunu belirten Kimya Mühendisi Ekrem Hayri Peker, akıllı kumaşların dünyada 2000 yılından sonra yayılmaya başladığını hatırlattı. Akıllı giysiler konusunda akademik araştırmalar yaparak projeler geliştiren Peker, bu kumaşların bazı kaplama ürünlerle asla karıştırılmaması gerektiğinin altını çizdi. Peker, "Nano teknolojiyle donatıldığı için insan sağılığına yararlı olan ürünler Türkiye'de maalesef fazla rağbet görmüyor. Akıllı giysi üretiminin yeterince olmaması sebebiyle ürünlerimizi klasik anlayışla ihraç ediyoruz. Bu konuda kendi markalarımızı oluşturmalıyız. Bu sektörü geliştirerek, kendi istediğimiz fiyata yurtdışına ihracat yapabiliriz" diye konuştu. Türk tekstilinin en büyük rakibinin Çin olduğunu hatırlatan Ekrem Hayri Peker, klasik tekstil anlayışından kurtularak nanoteknolojili akıllı giysiler üretilmesi gerektiğini söyledi. Akıllı giysi sektöründe Çin'in daha yeni olduğunu ifade eden Peker, Türk tekstil üreticilerinin bu konuda teşvik edilmesini istedi. Devlet desteği ve özel sektörün çabalarıyla akıllı giysilerin Türkiye'de de yay- Sayı: 374 - Mayıs 2011 30 Avrupa nüfusunun yaşlandığını kaydeden Ekrem Hayri Peker, Türkiye'de üretilen tekstil ürünlerinin yüzde 60'ının Avrupa'ya ihraç edildiğini hatırlattı. Akıllı giysi sektörünün sınırsız bir alan olduğunun altını çizen Peker, "Avrupa yaşlanıyor. Bu nüfusa konforlu ve tedavi edici ürünler satmalıyız. Bunları yaparsak, kâr elde ederiz. Ucuz giysiler üreterek rekabet edemeyiz. Diğer rakibimiz olan ülkelerle de rekabet edemeyiz. Çıkış yolu akıllı kıyafetlerdir. Akıllı giysilerin alanı çok geniş. Yattığınız yatak sizin stresinizi alacak. Giydiğiniz elbiseler sizi her türlü dış etkiden koruyacak. Leke tutmayacak. Terlediğinizde kötü kokmayacaksınız. Türkiye'deki makine parkı da buna çok müsait. Nanoteknolojii kullanmayan ülkeler ile bu sektörü geliştiren ülkeler arasında orta çağ ve yakın çağ arasındaki kadar fark olacak" şeklinde konuştu. Ar-Ge çalışmalarının yetersizliğinden yakınan Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Sabri Ünlütürk ise bu konuda yakında bir çalışma yürüteceklerini söyledi. Ünlütürk, “Kârlılığımızı korumak ve işimizi sürdürebilmek için farklı bir şeyler, yenilikçi ürünler çıkartmamız lazım. Bunun da temel aracı Ar-Ge. Bu konuda bölgemizdeki firmaların hem bilgi düzeyini hem bu konudaki kültürünü artırmaya yönelik bir takım organizasyonlar, etkinlikler yapacağız. Sanayi Bakanlığı ile birtakım görüşmeler yaptık, bir etkinlik düzenleyeceğiz. Bütün firmaların dikkatini Ar-Ge konusuna çekmek istiyoruz çünkü Ege Bölgesi'ndeki firmalarımızın hem kârlılığını sürdürmesi hem de rekabetçiliğini artırması yenilikçi ürünlerden geçiyor. Bununla ilgili olarak ihracatçı firmalarımızda ArGe departmanlarının kurulması, varsa da bunların geliştirilmesi için birtakım ek destekler ve tedbirler yapılması için çalışmalarımızı sürdüreceğiz” dedi. Prof. Dr. Bülent ÖZİPEK İTÜ Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakültesi TEKSTİLDE NANO DÜNYAYA GENEL BİR BAKIŞ Dünyada yaklaşık 74 milyon ton civarındaki toplam tekstil lifi üretilmekte ve bu lifler tekstil ve hazırgiyimin yanı sıra diğer sanayi alanlarında da tüketilmektedir. Tüketim dağılımı her ülkedeki insan başına düşen lif miktarı ile belirlenmekte ve ülke sıralamalarında gelişmiş ülkelerin önceliklerini korudukları görülmektedir. Gelişmekte olan ülkeler daha alt sıralarda yer alırken yüksek nüfus ile birlikte gelişen ekonomilerin toplam tüketimlerinin arttığı göze çarpmaktadır. Öyle ki; Çin’de bu kişi başına lif tüketimi daha düşük olsa da nüfusunu düşündüğümüzde Çin’in önemli bir “tüketen ülke” konumunda olduğu görülmektedir. Tüketilen lifler içinde en önemli malzemeler pamuk ve yapay lifler sayılabilir. Pamuk toplam lif üretiminin yaklaşık olarak 1/3 oranında paya sahiptir ve tabii lifler içinde birinci sırada bulunmaktadır. Türkiye, bir pamuk üreticisi olarak burada çok önemli avantajlara sahiptir. Pamuk, dünyada hem istihdam sağlayan hem insanların konforuna katkıda bulunan, sadece tekstile değil, diğer sektörlere de destek veren önemli bir malzemedir. Yeni bir kullanım malzemesi olarak pamuktan organik pamuğa dönüşüm de hızla artmaktadır. Buna bağlı olarak, Türkiye’de de organik pamuk üretimi yapılmakta ve bazı firmalar organik pamuk ihracatını başarıyla gerçekleştirmektedir. Esas itibariyle, dünya “organik bir dünya” olmaya doğru gitmektedir ve bu olgu öncelikle yiyeceklerde görülmektedir ve her alanda olduğu gibi yiyeceklerin ardından giyeceklere ve tekstil malzemelerine yansıyacağına kesin gözüyle bakılmaktadır. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde organik tekstil daha yaygın bir biçimde kullanılacaktır. Ancak tabii liflerde bu gelişmeler olurken yapay lifler doğadan alınan ilham ile çok daha hızlı bir gelişme eğilimi göstermektedir. Hazırgiyim ürünlerinde yapay lifler kullanılarak konfor özelliklerinde büyük aşamalar kaydedilirken, fonksiyonel özellikleri geliştirilmiş akıllı lifler büyük çıkış yapmakta ve çok yönlü olarak kullanılmaktadır. Tüm yapılan araştırma-geliştirme çalışmalarıyla, doğadan esinlenen özellikler yapay liflere kazandırılmadır. Yapay liflerin diğer sanayilerde kullanımı da üstel bir artışla devam etmektedir. Tüm yapılan çalışmalar diğer alanlardaki gelişmeler ile etkileşim altındadır ve bunlardan en önemlisi nanoteknoloji olmaktadır. Nanoteknoloji son yıllarda yayılan bir uygulama ile ortaya çıkmış ve malzeme, mekanik, elektronik, optik, tıp, plastik, enerji, uzay ve kimya gibi bir çok alanlarda kullanılan disiplinlerarası bir teknoloji olmuştur. Nanoteknoloji uygulamaları ile yeni bir dönemin başladığı söylenebilir. “Nano” kelime olarak Yunanca cüce anlamına gelen nanos ifadesinden gelmektedir ve bilimsel olarak birimin milyarda birini (,10-_9.) ifade etmektedir. Diğer bir ifade ile çıplak gözle göremediğimiz büyüklük demektir. Nanoteknolojik faaliyetler atomlar, moleküller ve nano büyüklükteki tanecikleri tam ve kontrollu bir şekilde yeni bir malzemeyi yeni özellikleri ile oluşturacak şekilde düzenlemeyi hedeflemektedir. Bundan dolayı elde edilen malzemeler daha az hata ve daha yüksek bir kalite ile imal edilirler. Bu teknolojinin temelinde, malzemelerin büyüklüğü nano düzeyine indirildiğinde çok farklı özellikler sergilemesi bulunmaktadır. Örneğin normal boyutlarında kırılgan olan seramik tane büyüklüğüne indirildiğinde şekli değiştirilebilmektedir, altının rengi değişmektedir, polimere bağlandığında eşsiz bir performans yakalanabilmektedir. Tüm bu özellikleri nedeniyle nanoteknoloji tekstil endüstrisinde uygulama alanı bulmuş ve tekstil malzemelerinin performans ve özellikleri bu teknoloji kullanılarak geliştirilmektedir. Tüm araştırmalarda olduğu gibi nano yapıların da esin kaynağı doğa olmuştur. Uzakdoğu’nun çok bilinen Lotus bitkisi sahip olduğu nano düzeydeki yüzey pürüzlülük yapısı ile çarpıcı biçimde kendi kendini temizleme, teknik ifade ile kir ve su tutmazlık özelliği göstermektedir. Sayı: 374 - Mayıs 2011 31 Ayın Konusu Bu özellik bugün aynen nano yapılarda oluşturularak kullanılmaktadır. Nano pürüzlü yüzeyde su damlası ile oluşan yüksek temas açısı malzemenin hidrofob özellik göstermesine yol açmakta ve su yüzeyine yapışan maddeler yüzeyden uzaklaştırılmaktadır. Görüldüğü üzere Lotus yaprağı “doğal” olarak nano yapıya sahiptir. Bugün tekstil sanayiinde de su, toz ve kir tutmazlık için bu özellikten yararlanarak yüzeylerin üzerine nano boyutta su itici parçaçıklar bağlanmaktadır. Bu amaçla bazı uygulamalarda binder kullanılmaktadır. Sonuç olarak bu uygulamalar tekstilde devrim niteliğinde değişikliklere yol açmış ve pazarda önemli değişimler ortaya çıkmıştır. Lotus Etkisi Lotus Etkisinin Görünüşü Başdöndürücü bir hızla gelişen nanoteknolojik ürün ve hizmet pazarının küresel manada 2015 yılında 3 trilyon Amerikan Doları’na ulaşması beklenmektedir. Bu alanda öncü ülkeler arasında Japonya ve ABD olmakla beraber tüm ülkelerde ilginin hızla artmakta olduğu görülmektedir. Söz konusu ülkelerde büyük ölçekli firmaların yanı sıra orta ölçekli firmaların da nanoteknolojiye yatırım yaptıkları görülmektedir, ancak nanoteknolojinin uygulama çalışmaları birçok yeni küçük ölçekli firmanın kurulmasına da yol açmıştır. Bu tür firmalar büyük yatırımcı olmamasına rağmen, bu küçük ölçekli firmalar her yıl büyümektedirler. Nanoteknolojik yatırım ucuz olmamakla birlikte firma girişimlerini olumsuz etkilememektedir. Bugün ABD’de 500 üzerinde kapsamlı faaliyetini sürdüren firma olduğu ifade edilmektedir. Nano dünyasında birçok malzeme işlenmekte ve bu sayede birçok farklı özelliklere sahip malzemeler ve cihazlar imal edilebilmektedir. Atom ve moleküllerin yerlerinin değiştirilebilmesi sayesinde elektronik ekipmanlar üretilebilmekte, bu ekipmanlar başta tıp olmak üzere birçok alanda çığır açmaktadır. Mesela insan vücudunda ileri teşhis ve tedavide bu tür uygulamalar ortalama insan ömrünü uzatacaktır. Keza savunma sanayiinde nano boyut iletişim başta olmak üzere birçok malzeme ve araç-gereç imalatında yeni ufuklar açmaktadır. 1991 yılında karbondan tüp oluşturulabileceği ortaya çıkmış ve farklı çap ve boyda olan içi boş bir boru şeklindeki nano tüplerin farklı mekanik ve elektronik özellikler gösterdiği ortaya çıkmıştır. 1-2 n çapındaki tüplerin oldukça yüksek çekme gerilmesi değerine sahip olduğu görülmüş dolayısıyla bu sağlamlıktaki karbon nanotüplerin kendi kütlesi göz önüne alındığında dayanıklılık bakımından Sayı: 374 - Mayıs 2011 32 elmastan da güçlü malzeme olduğu belirlenmiştir. Bu nanotüplerin yarı iletken teknolojisinde kullanılmaya başlanması fizikte önemli gelişmelerin önünü açmıştır. Boyutsal parametrelerine bağlı olarak elektronik özelliklerinin değiştirilebilir olması nano tüplerin elektronik uygulamalarında yaygınlaşmasına fırsat vermektedir. Karbon nanotüpler manyetik ve optik nano cihaz, hafıza elemanı, kondensatör, transistör, diyot, mantık devreleri, elektronik anahtarın imalatında kullanılmaktadır. Buna ilaveten, nano tüplere başka atomlar da ilave edilerek süper iletken malzemeler de imal edilebilmektedir. Nano boyutlarda imal edilen malzemelerin çok farklı özelliklere sahip olmasından yararlanılarak bilişim, iletişim, elektronik, biyoteknoloji, farmakoloji, tıp, savunma, makine, inşaat gibi birçok sanayide yeni ürünler elde edilmiş, yeni pazarlar oluşturulmuştur. Yeni bilgisayarlar, yeni gen ve ilaç tedavileri ile biyoteknolojik uygulamalar, savunma sanayiinde NBC silahlara karşı mikro algılayıcılar, üstün mukavetli malzemeler, kompozit kumaşlar, kuantum kriptoloji, yüksek hıza erişmiş cihazlar bunlardan bazılarıdır. Nanoteknolojinin havacılık ve uzay araştırmalarında daha hafif malzeme kullanımına fırsat sağlaması çok önemli ekonomik tasarruflar sağlamaktadır. Buna ilaveten çelikten yüksek mukavemete sahip olan malzemeler atmosferde yapılan çalışmalarda yeni ufuklar açmaktadır. Nano kompozit malzemeler daha temiz ve çevre dostu ulaşım sistemlerinin kullanılmasını sağlayacaktır. Nanoteknolojinin tekstildeki kullanım alanları kısaca şöyle özetlenebilir: Nano yapılı kompozit lifler, nano boyutta kil, metal oksitler, karbon gibi dolgu maddeleri; grafit nano lifleri ve karbon nano tüpleri içermektedir. Bunun yanında nano-yapılı kompozit lifler nano boyuttaki dolgu maddelerin kullanımının yanı sıra köpük oluşturma yöntemi ile de elde edilebilirler. Nano dolgu maddeleri mukavemeti artırmaktadırlar ve iletkenlik ve antistatik davranışlar gibi diğer fiziksel özellik- Nano Teknoloji leri de olumlu yönde etkilemektedirler. Geniş yüzey alanlarına sahip oldukları için polimer matrisleri ile daha iyi bir etkileşim içinde bulunurlar ve polimer zincir hareketliliğini azaltmaktadırlar. Polimer matrislerinde düzgün dağılımları ve dolgu maddesinin farklı özellikleri ile kompozit liflere yeni fiziksel ve kimyasal performanslar kazandırmaktadırlar. Üç boyutlu nano malzemeler yumuşatma, antimikrobiyal, antibakteriyel, yağ ve kir iticilik, güç tutuşurluk gibi özellikler kazandırılmak amacıyla kullanılmaktadır. Sentetik lif imali sırasında kullanılan titanyum dioksit vb. malzemelerin nano boyutta ilaveleri UV ışık absorpsiyonu ve leke uzaklaştırma, fotokatalitik etki, elektriksel iletkenlik, fotooksidasyon, oto-sterilizasyon özelliklerinin kazandırılmasında önemli avantajlar sağlamaktadır. Nano parçacıklar koku, antifungal özellikler kazandırmak amacıyla yaygın biçimde kullanılmaktadır. Gümüş metal parçacıklarının ilavesiyle antibiyotik özellikler gösteren lifler imal edilebilmektedir. Nano boyutta imal edilen poliester ve poliamid liflerinde çarpıcı rutubet alma kapasiteleri elde edilmiştir. Şüphesiz rutubet absorpsiyonu bakımından sınırlı özelliği ile bilinen liflerdeki bu önemli değişim tüm bilinen değer yargılarını değiştirmektedir. lanılmaktadır. Bu kapsamda nano boyuttaki emülgatörler yardımıyla geliştirilmiş uygulamalarla kir iticilik, buruşmazlık, antistatiklik, boyutsal değişim, v.b. özellikler daha da geliştirilmiş bir şekilde elde edilmektedir. Daha önce açıklanan lotus etkisi örnek alınarak nano parçacıklar ile selülozik liflere bağlanmakta ve bu şekilde hidrofob özellik kazandırılarak tekstil malzemesine buruşmazlık özelliği kazandırılmaktadır. Nano boyuttaki silikon yumuşatıcılar kumaşın içine daha iyi nüfuz edebildikleri için daha daha etkin bir yumuşaklık elde edilmektedir. Nano malzeme uygulaması ile kumaşlar sensöre dönüştürülmekte, bu şekilde kalp ritmi ve atışı gibi vücut fonksiyonlarını izleyebilen, kendi kendini temizleyebilen ve tamir edebilen akıllı tekstil olarak adlandırılan ürünler imal edilebilmektedir. Nano lif üretim yöntemi olarak elektrostatik eğirme istenilen tüm özellikleri sağlaması nedeniyle benimsenmiştir. Esas olarak elektrostatik eğirme yönteminde, polimer çok yüksek voltajlı bir elektrik akımı ile yüklenerek, bir düzeden topraklı bir plakaya akar ve bu sırada katılaşarak lif şekline dönüşür. Çapları 5 nanometreden başlayan lifler imal edilebilmektedir. Elektrostatik eğirme ile elde edilen tülbentlerdeki liflerin çaplarının küçük olması nedeniyle tülbent kalınlığı da küçüktür. Bu tülbentler çeşitli malzemelere uygulanarak işlevleri geliştirilerek kullanılmaktadırlar. Filtrasyon amacı ile kullanımları buna iyi bir örnektir. Ancak burada nanoteknoloji uygulamalarının çevre, insan sağlığı ve emniyet bakımından neler getirebileceğinin de araştırılması gerekmektedir. Halen insan sağlığı ve çevreye etkileri tam olarak bilinmemektedir. Özellikle nano boyuttaki kimyasal maddelerin ve ağır metallerin etkileri üzerinde durulması gerekmektedir. Bu gelişmeler çok yakında yaşanacak, dolayısıyla tekstil sanayimizin varlığını geliştirerek sürdürebilmesi için Türkiye’nin de bunlardan kopmaması gerekiyor. Nanoteknoloji, lif imalatında kullanımının yanı sıra terbiye işlemlerinde kullanılan malzeme imalatında ve uygulamalarında da kul- Kumaş kaplama teknolojisine nanoteknoloji uygulamaları yeni bir boyut kazandırmıştır. Kumaşlarda nano boyutlardaki birden fazla kaplamalar şeklinde oluşturulan nanokaplamalar, her kaplama kalınlığında düzgün ve homojen bir yapı oluşturmaktadır. En üst tabaka istenilen fonksiyonları kazandırmaktadır. Kamuflaj kumaşlarında bu uygulamalar geniş kapsamlı olarak kullanılmaktadır. Tekstilde nanoteknoloji uygulama alanları ve ürünleri özetlenmek istenirse; hassas sensörler, elektronik aletler, dokusuz yüzeyler, oto döşemelikleri, birçok kaplamalar, güvenlik güçleri için tekstiller, nefes alabilen, antimikrobiyel, UV dayanımlı, buruşmazlık, v.b. gibi yeni ve üstün konfor ve koruyucu özelliklerine sahip hazırgiyim ürünleri, membranlar, yapay organlar sayılabilir. Şüphesiz nanteknoloji sayesinde elektronikle tekstilin yakınlaşması ile ilgili yeni uygulamalar hız kazanmıştır. İçinde karbon lifi bulunan kumaşlarla, esnemeyle ortaya çıkan elektrik direncindeki değişim ile vücudun çeşitli hareketleri ölçülebilmektedir. Süper iletkenliğe sahip malzemelerin uygulamada gündeme gelmesi beklenmektedir. Futuristlere göre nanoteknolojinin 2015 gibi yakın bir dönemde net bir biçimde hayatımıza gireceği belirtilmektedir. Günümüzde gerçekleştirilen çalışmalara bakılırsa bu kaçınılmaz biçimde gerçekleşecektir. Nanoteknolojik ürünlerin yeni özellikleri açığa çıkacak ve bu boyutlarlarda bilinen özellikler değişecektir. Ortaya çıkacak yeni fonksiyonlar hayatı kolaylaştırırken standartları da yükseltecektir. 2050 yılında dünyada lif tüketiminin 150 milyon tonu aşması beklenmektedir. Bunun yüzde 80’inin yapay lif ve de ağırlıklı olarak poliester olması tahmin edilmektedir. Sentetik lif ve iplik üretiminin önemli bir kısmının bu dönemde Güneydoğu Asya ve Güney Yarımküre’de gerçekleştirilmesi söz konusudur. Sonuç olarak dünya tekstil sanayii, çok disiplinli ve tüm sektörlere hizmet veren bir yapıya dönüşüyor. Bugün su kayakları bile tekstil malzemelerinden üretilebilimektedir. Dolayısıyla tekstil sektörüne artık sadece giysi üretilen değil, sanayinin tüm alanlarına hizmet veren bir sektör olarak bakmak gerekmektedir. Bu gelişmeler yaşanırken ülkemiz tekstil sektörünün de kendini bu manada hızla dönüştürmesi gerekiyor. Türk tekstil sanayisinin moda ve dağıtım kanallarını geliştirerek azalacağı öngörülen işgücü maliyeti avantajı kaybımızı, katma değeri yüksek ürünler yaratarak gidermesi gerekiyor. İleri teknolojinin kullanılmasıyla birlikte dünya pazarlarındaki payının artması mümkün olacaktır. Sayı: 374 - Mayıs 2011 33 Tekstilin Kaleleri 16 TEKSTİLİN BAŞKENTİ BURSA İHRACATTA DEVLEŞİYOR Bursa’da faaliyet gösteren 8 bin işletme ile kentteki toplam katma değerin yüzde 25’ten fazlasını yaratan tekstil sektörü, tarihten gelen gücünü korumaya devam ediyor. 2010 yılı rakamlarına göre 74 bin kişinin istihdam edildiği sektör, OSB’lerde sektörlere göre dağılımda yüzde 17.6’lık payıyla da ilk sırada bulunuyor. Y arattığı istihdam ve ihracattaki önemli yeriyle tekstil, Bursa’da tarihle birlikte şekillendi. Bursa’nın, Bizans ve sonrasında Osmanlı dönemlerinde ipek ipliği üretimine dayalı ekonomik kimliği, 19. yüzyılın sonlarına kadar sürdü; tekstil de en önemli sanayi kolu olma özelliğini korudu. Bugün üretilen katma değerli ürünler ve önemli ihracat rakamlarının yakalanmasında şüphesiz Osmanlı döneminde üretilen doğal ipeğin yurtdışına satılmasıyla gelişen ticaret kültürünün payı vardır. Bursa, 2001 yılında sektörün aldığı ağır darbeye kadar tekstilde en önemli üretim merkezlerinden biri olma özelliğini sürdürdü. Kentte özellikle ev tekstili ve bayan giyimde son yıllarda artan ihracatla toparlanma görülse de, 2008 yılında yaşanan krizle yeniden kısa süreli durgunluk yaşandı. Küresel krizin ağırlıklı olarak AB ülkelerini etkilemesi, üreticileri ihracatta farklı pazarlara yönlendirdi. Tekstil sektörü, yapısal bakımdan Bursa’da ihracatın omurgası niteliği taşıyor. Özellikle suni ve sentetik dokuma üretimi, Bursa’da toplam üretimin, ihracatın ve istihdamın en büyük bölümünü oluşturmaktadır. Bursa’da toplam katma değerin yüzde 25’ten fazlası bu sektörde yaratılmakta. Türkiye’de kurulu 11 adet sentetik iplik fabrikasının 8’i Bursa’da bulunuyor. Sentetik iplik üretim kapasitesi itibariyle Bursa, Türkiye’nin toplam kapasitesi içinde önemli bir paya sahip. Bursa dünyada bu kadar sayıda iplik fabrikasının bir arada bulunduğu ender bölgelerden biri konumunda. Bur- Sayı: 374 - Mayıs 2011 34 sa’da dokumacılıkla birlikte, çeşitli pamuk ipliği, naylon iplik, polyester iplik, yün ipliği, dikiş ve nakış ipliği gibi, başta dokuma sanayisi olmak üzere, çeşitli sektörlerde kullanılan iplikler üretiliyor. Kentte bugün tekstil ve hazır giyim sektöründe hizmet veren yaklaşık 8 bin işletme bulunmakta. Bu işletmelerin bazıları küresel ölçekteki firmalara üretim yaparken, bazıları da kendi markalarıyla ihracat gerçekleştiriyor. 2010 yılı sonu rakamlarına göre 74 bin kişinin istihdam edildiği sektör, OSB’lerde sektörlere göre dağılımda yüzde 17.6’lık payıyla da ilk sırada bulunuyor. Bursa’da mart ayında Uludağ İhracatçılar Birliği’nin açıkladığı rakamlara göre yıllık bazda en fazla artışı yaşayan sektör de tekstil oldu. Ulu- dağ Tekstil İhracatçıları Birliği’nin (UTİB) mart ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 23’lük artış göstererek 96 milyon 391 bin 809 dolar oldu. Bursa’dan tekstil ihracatı ocak ayında yüzde 17, şubat ayında ise yüzde 22 artmıştı. Böylece tekstilde ilk 3 aydaki ihracat artış oranı yüzde 20 olurken ihracat da 270 milyon 23 bin dolara ulaştı. Bursa’dan son 1 yıldaki tekstil ihracatındaki artış ise yüzde 12 oldu. Yıllık bazda yapılan tekstil ihracatı ise 979 milyon 422 bin 117 dolara yükseldi. Uludağ Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği’nin (UHKİB) mart ayı ihracatı da, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 17’lik bir artış kaydetti. Martta hazır giyim ihracatı 46 milyon dolar olurken, yılın ilk 3 ayında yapılan ihracat da yüzde 16 artışla 134 milyon 644 bin dolara ulaştı. UHKİB’in yıllık ihracatı ise yüzde 9 artışla 513 milyon 840 bin dolar oldu. Ülke için bu denli önemli olan sektörde sıkıntılar sürüyor, alınan önlemler ise yetersiz kalıyor. Düşük enflasyon için belirlenen değerli Türk Lirası politikası, ihracat ağırlıklı hizmet veren sektörün en büyük sıkıntısı. Emek yoğun sektörde işçi maliyetlerinde vergilerden kaynaklanan yük ve enerji maliyetlerinin fazla olması da sektörü zorluyor. Bunun yanında üretim yapan firmaların perakendeye hitap ede- Uludağ Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Şankaya İTALYA’NIN BELİRLEYİCİ GÜCÜNE GÖZ DİKTİK “2008’in son çeyreğinde başlayan ve 2009’da etkileri yoğun olarak hissedilen küresel krizin ardından, 2010 yılı, ihracat rakamlarımızda bir önceki yıla göre artışın olduğu, ihracatın ivme kazandığı bir yıl olmuştur. 2011 başı itibarıyla da tekstil ve hazır giyim ihracatımız (yüzde 33 ve yüzde 15) çok önemli bir yükseliş yakalamıştır. Hedefimiz bu ivmeyi artırarak devam ettirmektir. Tekstil ve hazır giyimde İtalya’nın, Avrupa ve Akdeniz bölgesindeki belirleyici gücüne göz dikmiş durumdayız. Türkiye tekstil ve hazır giyim sektörlerinde komşu ve çevre ülke pazarlarını domine eden bir konuma yükseliyor. Hazır giyim ve konfeksiyon sektörü olarak, çözüm bulması gereken sorunlar bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri, geçmişten günümüze sarkan sorunlardan dolayı her kesimin mutabık olduğu üretime ve ihracata dayalı büyüme modelinin tam olarak uygulanamaması, istihdam üzerindeki vergilerin, enerji fiyatlarının yüksekliği. Bu konuda, hükümetten en büyük maliyet girdilerimizden olan elektrik, doğalgaz, SSK primleri gibi konularda sanayiciyi destekleyen politikalar üretmesini bekliyoruz. Ar-Ge desteklerinden tekstil ve konfeksiyon sektörünün daha fazla yararlanması için gerekli düzenlemelerin yapılmasını beklemekteyiz. Dış ticaret alanında, fikri mülkiyet hakları ihlallerinin önüne geçecek denetim mekanizmalarının daha efektif işletilmesini beklemekteyiz.” memesi ve marka yaratamaması da sektörün büyümesi önünde ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bunlara rağmen sektörde hizmet veren firmalar artan ürün kaliteleri ve kuşak atlayan sanayi kültürleriyle hizmet vermeye devam ediyor. İpek üretiminden tekstilde marka yolculuğuna Bursa’da 20. yüzyılın başlarında ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında, ilk makineli ipek ipliği ve dokuma fabrikaları kuruldu. Cumhuriyetin ilanından sonra Bursa’nın ekonomik yapısında önemli gelişmeler kaydedilmeye başlandı. 1935’te temeli atılan Merinos Yünlü Fabrikası ile Suni İpek Fabrikası 1938’de üretime geçti. Merinos Fabrikası, Bursa’nın dokuma sanayisinin merkezi olmasının yolunu açtı. Aynı yıllarda doğal ipek tüketimine destek olmak üzere kurulan Gemlik Suni İpek Fabrikası da Bursa ekonomisinde önemli bir etkinliğe sahip oldu. 1924 yılında flatür fabrikalarında 1.500 işçi çalışmaktaydı. İşçilerin yüzde 48’i yabancıların işletmelerinde, yüzde 28’i azınlıkların, yüzde 24’ü de Türk sanayicilerin fabrikalarında istihdam ediliyordu. 1933 yılında Sümerbank tarafından kurulacak fabrikaların ikisinin adresi Bursa’ydı. Tekstil sektörü yapısal bakımdan Bursa’da ihracatın omurgasını oluşturuyor. Köklü sanayi kültürüyle tekstilde marka kent olma özelliğini koruyan Bursa, bugün tekstil ve hazır giyimde 9 serbest bölgeyle 112 ülke ve özerk bölgeye ihracat yapan bir kent durumunda. Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Asya yeni pazarlar Hazır giyim ve konfeksiyon sektöründeki ihracat 2010 yılında artış kaydedince Sayı: 374 - Mayıs 2011 35 Tekstilin Kaleleri Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB) Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay 2011’DE 130 MİLYAR DOLARI AŞARIZ “2010 yılında Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği olarak yaklaşık 1 milyar dolar, Türkiye genelinde de 6.5 milyar dolar tekstil ihracatı yaptık. 2011 yılında ise birlik olarak 1.1 milyar doları, ülke olarak 7 milyar doları geçeceğimizi tahmin ediyoruz. 2009 yılında yüzde 11 gerileyen dünya dış ticareti, ülkelerin veri açıklamaları devam ettikçe görülüyor ki 2010 yılında ortalama yüzde 20 civarı artış kaydedecek ve ayrıca öngörülere göre 2011 yılında da yüzde 7 oranında artış devam edecek. Bugüne kadar 41 ülke resmi kanaldan 2010 yılı toplam ihracat verisini beyan etti. Diğer ülkelerin istatistikleri de gelmeye devam ediyor. 2010 yılında açıklanan söz konusu verilere baktığımızda yüzde 30 ve üzeri ihracat artışı kaydeden ülkelerin Çin, Japonya, Tayvan, Avustralya, Tayland, Brezilya ve Kore olduklarını görüyoruz. Yani yükselen ekonomiler bir kez daha kendilerini ispat etmiş durumda. Bu bağlamda ekonomide istikrar ve sıfır sorun, sınırsız ticaret politikası ile ülke olarak 2011 yılında yine 130 milyar dolar barajını aşacağımızı tahmin ediyoruz. Biz tekstil ihracatçıları olarak aslında bütün bu olumsuz koşullar karşısında kendimizi koruyacak önemli bir başarı sağladık. O da pazar çeşitlendirmesidir. Tekstil sektörümüzde komşu ve çevre ülkeler stratejisi doğrultusunda pazar çeşitlendirmesi büyük ölçüde sağlanmıştır. Türkiye’nin 2010 yılı tekstil ihracatında ilk 5 ülke sırasıyla Rusya, İtalya, Almanya, Romanya ve Polonya oldu.” gözler yeniden Bursa’ya çevrildi. Uludağ Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Şankaya, 2010 yılında bir önceki yıla göre yüzde 8 artışla 18.5 milyar dolar ihracat yaptıklarını belirtti. Birlik olarak 2010 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 8 artış ile 495 milyon USD ihracat kaydettiklerini dile getiren Şankaya, ayrıca hazır giyim ihracatının da 2011 Ocak ayında yüzde 16, şubat ayında da yüzde 17 artış gösterdiğini söyledi. En büyük ihraç kalemlerinin, tişört, atlet ve benzerleri, kadın ve kız çocukları için takım, ceket, elbise, etek, pantolon, şortlar, yatak örtüleri, diğer mefruşat eşyası, perdeler, iç storlar, tül perde kalemleri olduğunu belirten Şankaya, Uludağ Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği’nde 2010 yılı ihracatının yüzde 75 gibi çok önemli bir bölümünü oluşturan ilk beş ülke olan Almanya, İngiltere, İspanya, Belçika ve Fransa’ya ihracatta ortalama yüzde 7 artış kaydedildiğini ifade etti. Avrupa Birliği’nin ihracatta yüzde 84 oranında en büyük payı aldığının altını çizen Şankaya, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Rusya ve BDT ile Asya’nın da hazır giyim sektörleri için önemli yeni pazarlar konumunda bulunduğunu söyledi. Dengeler değişiyor Diğer çoğu sektörde olduğu gibi tekstil sektöründe de son yıllarda belirgin ve önlenemez biçimde bir eksen kayması söz konusu. Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB) Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay da bu konuya dikkat edilmesi gerektiğini belir- Sayı: 374 - Mayıs 2011 36 tenlerden. Dünya ekonomisinde dengelerin son birkaç yıldır batıdan doğuya doğru kayma eğiliminde olduğunu belirterek, trendin bu şekilde devam edeceğini kaydeden Burkay, Avrupa’da işsizlik ve ekonomik durgunluk devam ederken Çin, Hindistan, Güney Kore, Brezilya gibi ülkelerin dünya ekonomisinde lokomotif konumuna yükseldiklerinin altını çizdi. Burkay, bu ülkelerin büyük ihracatçı oldukları gibi aynı zamanda birçok üründe de önemli ithalatçı olduklarını ifade etti. Burkay, Türkiye’nin de tekstil ihracatçıları olarak hem Rusya, İtalya ve Almanya gibi geleneksel pazarlardaki payını korumaya devam ederken hem de Uzakdoğu, Latin Amerika ve Ortadoğu gibi önemli bölgelerde yeni atılımlar peşinde olduğunu söyledi. Bu amaçla önemli fuarlara katıldıklarını kaydeden Burkay, ayrıca ticaret ve alım heyetleri organize ettiklerini, uluslararası düzeyde proje pazarları ve konferanslar düzenlediklerini belirterek, “Yüksek standartlara sahip ve markalaşmış ürünlerimiz ile diğer ülkelerden avantajlı konumdayız ve yeni pazarlarda payımızı artırabileceğimize inanıyoruz” dedi. Uzakdoğu ürünlerine damping uygulanmalı Tekstil Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TESİAD) Başkanı Cüneyt Dizdar, sektörün sorunlarına dikkat çekerken ivedi önlemleri de sıraladı. Hammaddenin sanayiciye dünya fiyatıyla ulaşmasının gerek ve şart olduğunu belirten Dizdar, sanayicinin kullandığı enerjiyi dünya fi- yatlarının üstünde almaması gerektiğini söyledi. Enerji fiyatlarının yüksek oranda artması ve gecikme faizlerinin yüksek olmasının sektördeki imalatı olumsuz yönde etkilediğini kaydeden Dizdar, bu konularda gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğini ifade etti. İşçi eğitimine gerekli önemin verilip, verimliliğin artırılmasını isteyen Dizdar, kullanılan teknolojinin yenilenmesi ve teknolojiden maksimum düzeyde faydalanılması gerektiğini belirtti. İthal gelen ham, yarı mamul veya mamullerde kontrollerin sıkılaştırılmasını isteyen Dizdar, ihtisas gümrüklerinin yaygınlaştırılarak, gümrüklerdeki denetimin etkinleştirilmesi gerektiğini kaydederek, “Uzakdoğu menşeli tekstil ürünlerine, AB’nin Türkiye’ye yaptığı gibi, acilen anti-damping vergisi uygulanmalıdır” dedi. Değişim ve dönüşüm başarıyı getirdi Bursa Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Arif Özer, Bursa’nın tekstil ve hazır giyimde Türkiye’deki gelişmeye paralel olarak ihracatını artırdığını belirterek, bir dönem tekstil ve hazır giyimin ortadan kalkacağı, yetkililerce söylense de sektörün dünyadaki gelişmeleri iyi okuyarak, değişim ve dönüşüm içerisine girerek, bütün olumsuzluklara rağmen başarının yakalanabildiğini söyledi. Tekstil sektörünün halen en büyük istihdam deposu olduğunu kaydeden Özer, 2.5 milyona yakın insanın bu sektörde istihdam edildiğini belirtti. İşsizlik oranları 2010 yılı ortalamasının yüzde 11.9 olduğunu dile getiren Özer, işsizlerin çoğunun genç olduğu düşünüldüğünde sektörün öneminin daha da arttığına dikkat çekti. Tekstil ve hazır giyimde son yıllarda daha yüksek katma değerli ürünlerin üretilmesi ve tasarımın ön plana çıkmasını sevindirici gelişmeler olarak niteleyen Özer, sektörün eksik olan noktasının perakende müşterilere inememe ve markalaşma eksikliği olduğunu söyledi. Son yıllarda pamuk üretiminin aylık 950 bin tondan 350 bin tonlara düştüğünün altını çizen Özer, pamuğun muhakkak teşvik edilmesi gerektiğini, özellikle GAP Bölgesinde organik pamuk ekimine hız verilmesinin iyi olacağını, bunlar sağlanırsa sektörün de zirveye gelmesinin sürpriz olmayacağını söyledi. Tekstil Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TESİAD) Başkanı Cüneyt Dizdar: SEKTÖR MODERN CİHAZLARLA ATAĞA GEÇTİ “Tarihin her döneminde tekstil sektöründe başa güreşen Bursa, alınan son tedbirlerle birlikte bu alanda yeniden şahlandı. Tekstil ve konfeksiyon sektörlerindeki gelişmeyi özetlemek gerekirse şu noktalara bakmakta yarar vardır: Dokuma makine parkında kara tezgâh dönemi bitmiş, bunların yerine ortalama 0- 5 yaş civarında havalı ve şeritli çok miktarda makine piyasaya girmiştir. Orta boy işletmelerdeki dokuma parkı daha modern ve genellikle İtalya, İsviçre, Fransa patentli, fantezi dokumalara uygun makinelerdir. Bu tür işletmelerde yenilenme ve modernizasyon çalışmaları daha hızlı yapılmaktadır. Tekstil terbiye (boyaapre, vs.) alanında da üretim kapasitesi çok hızlı bir artış göstermiştir. Bir yandan da bu fabrikaların Avrupa normlarında kaliteli üretim çalışmaları her geçen gün artmaktadır. Örme ve konfeksiyon alanında Bursa yeterli yatırımı yapamamıştır. Bu iki alanda sanki İstanbul’un gölgesinde kalınmaktadır. Kapasite kullanım oranında stabil bir seviyenin yakalanamadığını söyleyebiliriz. Kara tezgâhtan kurtulmak için tamamen kendi imkânlarıyla yatırıma yönelen Bursalı tekstilci bu defa kısmen de olsa Avrupa’nın yarı modern-yarı teknolojik makinelerine mahkûm olmuştur. Bunlar geçici bir iyileşme yarattı ise de özellikle önümüzdeki 5 yıllık dönemde Bursa dokumacısı bu ithal makinelerden verim alamaz hale gelecektir. Dokumadaki modernizasyon süreci Bursalı tekstilciyi zor durumda bırakabilir. Bu konu, bugünden gündeme alınmalıdır.” Bursa Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Arif Özer BİTTİ DENİLEN SEKTÖR OLUMSUZLUKLARA RAĞMEN BAŞARIYI YAKALAYABİLDİ “2010 yılı sonuna doğru sektörde hafif bir toparlanma gözüktü. Uzakdoğu’da fiyatların, girdi maliyetlerinin yükselmesi gibi faktörler Türkiye’ye doğru bir dönüş sağladı. Yabancı firmalar yeniden Türkiye’de alım ofislerini konuşlandırırken, yapılarını da güçlendiriyor. Konfeksiyon fabrikaları tekrar eleman almaya başladılar. 2010 yılında yaklaşık 250 bin kişiye yakın yeni istihdam alanı yaratıldı. Özellikle kasım ayından sonra merkez bankasının aldığı tedbirler ve koyduğu irade dövizin biraz yükselmesini sağladı. Bu da ihracatçıya derin nefes aldırdı. Türkiye’nin gözbebeği otomotiv sektörü ihracatı 17 milyar 382 milyon dolarlarda kalırken, tekstil ve hazır giyim sektörünün 21 milyar 172 milyonu aşması sektörün özellikle bavul ticaretini de göz önüne aldığımızda Türkiye için hâlâ ne kadar önemli olduğunun en büyük kanıtıdır. Bu sene de tekstil ve hazır giyim sektörün ilk 2 ay verilerine bakarak artan bir ihracat trendi yakaladığını görüyoruz. Her ne kadar şu an üzerinde yoğun olarak tartışılsa da tekstil ve hazır giyimdeki ithalatın engellenmesine ilişkin tebliğ sonucu da sektörün kısa ve orta vadedeki geleceği önemli derecede etkilenecektir. Ama burada önemli olan meydana gelecek komplikasyonların baştan önlenmesidir.” Sayı: 374 - Mayıs 2011 37 Tekno-Tekstil ŞARDONLAMADAN OLMAZ! Şardonlama işlemi, kumaşların içinden liflerin çekilerek kumaş yüzeyine çıkarılmasına verilen isim. Böylece tüylendirilmiş yüzeyli bir kumaş görünüşü oluşuyor. Kumaş gerili bir vaziyette makinenin girişindeki çekici zımpara silindirinden geçerek üzerinden paralayıcı ve tarayıcı silindirler bulunan tambura geliyor. Şardonlama işlemi de orada yapılıyor. Bu işlemi yapan son teknolojileri sizin için araştırdık. Ş ardonlama, enlemesine açık durumdaki kumaşın, dönen doğal veya metalik ince teller ya da zımpara kaplı dönen silindirler ile aksi yönde geçirilirken, içinden liflerin çekilmesiyle gerçekleştirilen mekanik bitim işleminin adı. Kumaşa şardon öncesi apre yapılabilir. Şardon makinesini oluşturan elemanlar, şardonlama tamburu, şardonlama silindirleri, fırçalar ve hav toplama bölümüdür. Şardonlama işlemi özellikle sıcak tutması istenen kışlık kumaşlarda uygulanır. Bu sayede kumaş yumuşak tutum kazanır, su ve leke iticilik özelliği alır. Ancak fazla şardon yapılırsa da kumaş zayıflar. Şardonlama işleminin olumlu etkilerini şöyle sıralayabiliriz: Hava boşlukları oluşturarak havayı hapseder ve kumaşın ısıtma özelliğini artırır. Kumaşa yumuşak tutum verir. Doğal su ve leke itici özellik verir. Gevşek dokunmuş veya düşük konstrüksiyonlu kumaşı gizler. Şardonlama işleminin olumsuz etkileri ise şunlardır: Fazla şardonlama kumaşı zayıflatır, kopma dayanımları azalır. Boncuklama yapabilir. Belli bir miktar lif kaybı olur. Bu kaybın yüzde 10’u geçmemesi gerekir. Giyim esnasında ve yıkamada tüyler başka bir kumaşa dökülür. Tüyler uzun süreli kullanımda yassılaşır. Kumaşın yüzeyinde tüy tabakası oluşur Şardonlanacak mamullerde yüzeyi parlaklaştıran, havları bastıran kalandırlama gibi işlemler ya- Sayı: 374 - Mayıs 2011 38 pılmaz. Şardonlama sırasında kumaşın hafif nemli olması şardonlama süresini kısaltır ve lif kaybını azaltır. Peki, bu işlem nasıl yapılır: Kumaş gerili bir vaziyette makinenin girişindeki çekici zımpara silindirinden geçerek üzerinden paralayıcı - tarayıcı silindirler bulunan tambura gelir. Şardonlama işlemi burada yapılır. Tambur üzerinde bir paralayıcı bir de tarayıcı olmak üzere 24 - 30 tane silindir bulunur. Tambur belirli hızda ileriye doğru dönerken, paralayıcı olan silindir kumaşa ters istikamette döner ve havı çekip dışarı çıkarır. Tarayıcı olan silindir ise kumaşa ve tambur ile aynı istikamette dönerek havın kumaş yüzeyine yatmasını ve taranmasını sağlar. Tamburun ve 2. çekme silindirinin hareketiyle kumaş ileriye doğru hareket eder ve makineden çıkar. Bu işlem sonunda, kumaşın yüzeyinde bir hav tabakası (tüy tabakası) oluşur. Isı yalıtım özelliği artar ve kumaş daha sıcak tutar. Desenli kumaşların kontürleri kısmen örtülerek daha yumuşak kontürlü bir görünüm oluşur. Oluşan tüylere istenen değişik biçimler verilerek daha özel bir görünüm kazanması sağlanır. Şardonlama işlemine etki eden çok sayıda faktör bulunur. Bu faktörler, makine ayarları ile ilgili olanlar, ham kumaş ve görmüş olduğu terbiye işlemleri ile ilgili olanlar olarak gruplandırılabilir. Kumaş, şardonlama öncesi görmüş olduğu terbiye işlemlerinden etkilenir. Şardonlama öncesinde kumaşın soğuk bir kalandırlama işleminden geçirilmesi, düzgünsüzlüklerin yok edilmesini ve döküntülerin ayrılması ile oluşan boşlukların giderilmesini sağlar. Şardonlama öncesi zımpara işlemi görmüş olan ham pamuklu kumaşta tohum, kabuk artıkları yüzeyden uzaklaştırılır. Sık dokulu kumaşlarda atkı iplikleri kısmen açıldıkları için şardon telleri daha kolaylıkla lifleri kavrayabilir. Dönüş yönleri değiştirilebilen tamburlar Has Dış Ticaret, 1984 yılında, tekstil sanayi yatırımları için çözüm ortağı ve makine tedarikçisi olarak faaliyetlerine başladı ve bugün 47 ülkeden fazla merkezde, yerel iş ortakları ve mümessilleri vasıtası ile uluslararası satış ve satış sonrası servis hizmetleri faaliyetlerini sürdürüyor. Lafer Tekstil Makine San. ve Tic. A.Ş., İtalyan Lafer S.P.A. ve Has Dış Tic. Ltd. Şti. firmalarının ortaklığı ile 1995 yılında kuruldu. Lafer Türk markası ile şardon, tıraş/makas, zımpara, dolap tumbler ve örgü tüp kumaşlar için tüp kompaktör makineleri üretiyor. Firma, yıllık 250 adet farklı tip makine imalat kapasitesi ile makine imalatı konusunda bilgi ve tecrübelerini her geçen gün artırıyor. Has Group firmalarından, Lafer Türk üretimi olan RCM-D Model Çift Tamburlu Şardon Makinesi, uzun yıllardır finisaj makinelerinin üretim tecrübesiyle tasarlanmış ve uygulanan teknolojik yeniliklerin ilavesiyle geliştirilmiş bir finisaj makinesi. RCM-D’de tamburun dönüş yönü ihtiyaca göre kumaş yönünde veya döndürülebilir. Her bir tambur 24 ya da 28 adet çalışma silindirinden oluşur. Bu çalışma silindirleri dikişsiz özel çekme borudan üretilmiş olup üzerlerine şardon teli sarılır. Tambur, koparma ve tarama silindirlerinin hızları bağımsız olarak kontrol edilebilir ve hem saat yönü hem de aksine döndürülebilir. Koparma ve tarama silindir kayışlarına uygulanan pnömatik gergi sayesinde kumaştaki kırılma ortadan kaldırılır. Makinenin çalışma ve durma zamanlarında kumaş hızı ve tambur devirleri otomatik olarak sabit tutulur. Makine üzerinde bulunan tüm çekim silindirlerini istenilen dönüş yönüne göre kumanda etmek mümkündür. Ayrıca tek bir tuş ile çalışma silindirleri durur vaziyete getirilip tambur ve çekim silindirleri çalıştırılabilir. Bu özellik sayesinde makineye ilk kumaş vermek ve herhangi bir yırtık geçirmek kolaylaştırılıyor. Tüm çalışma verileri PLC’ye kayıt edilebilir ve bu veriler bir sonraki dönem çalışmaları için referans kullanılabilir. Makine girişinde tahrikli açıcı silindirler ile kumaş kenarlarının Sayı: 374 - Mayıs 2011 39 Tekno-Tekstil maksimum açılması sağlanır. Her iki tamburda bulunan temizleme fırça telleri şardon telini bileylemesinin yanı sıra çalışma silindirleri üzerinde biriken tüyleri de kolayca temizler. İki tambur arasındaki çekim silindirlerinin ve buna bağlı olarak da kumaş hızının senkronizasyonu, bir balerin silindiri tarafından sağlanır. Temizleme fırçaları ile çalışma silindirlerinin senkronizasyonu dört adet sensör aracılığı ile PLC tarafından kontrol edilir. Sallama çıkışına monte edilen ve özellikle polyester ve yünlü kumaşlarda sürtünmeden oluşan statik elektriği gidermek için kullanılan iki adet çubuk ve kontrol panosundan oluşan ünitedir. Bir elektrik motoruna bağlı salyangoz, makine ile irtibatını sağlayan galvaniz boru, spiral hortum, yön ayarlayıcı klapeler, filtre ve torbalardan oluşan çok kefeli emiş ünitesidir. RCM-D Model Çift Tamburlu Şardon Makinesi, finisaj makinaları üretim denemeleri ve tecrübeleriyle elde edilmiş olup maksimum müşteri memnuniyeti sağlayan bir makine olarak göze çarpıyor. Doğal elyaftan sentetiğe 1991 yılında, her ikisi de tekstil kimya eğitimli, uzun yıllar işletme yöneticiliği yapmış, Cengiz Kahraman ve Gianfranco Boggio öncülüğünde kurulmuş olan Spot Ltd., konularında her biri kendi alanlarında lider makine üreticilerinin temsilciliklerini yapıyor. Spot Ltd.’in distribütörlüğünü yaptığı markalardan biri de Mario Crosta. Firmanın MC 10 Tek Tamburlu Şardon Makinesi ve türevleri, MC 20 modeli mevcut. Bu model tek tamburlu şardon makineleri 24, 28, 30, 36 şardon silindir- Sayı: 374 - Mayıs 2011 40 li modelleri ile doğal elyaftan sentetiğe kadar her türlü kumaşa uygun olarak tasarlandı. Dikiş parçalanmasını önleyici patentli dikiş atlama sistemi opsiyonel olup 1800 mm ile 3600 mm çalışma eni aralığında üretiliyor. MC 10/24 Tek Tamburlu Tarama Makinesi, 24 si- lindirli bir model ve örgü kumaşlardaki havları tarayıp kaldırarak polar kumaşlarda mükemmel tarama efekti alınmasını sağlıyor. Çalışma eni 1800 mm ile 2600 mm arasındadır. 10/24 XXL Tek Tamburlu Şardon Makinesi, özel kumaşlar için 4500 mm eninde 24 silindirli olarak üretildi. GPT/a Tek Tamburlu Şardon Makinesi, yün, kaşmir karışımlarından oluşmuş dokuma kumaşları ve mantoluk kumaşları 12 adet şardon silindiri ve 12 adet şerit telden oluşan tek tambur ile şardonlayan bir makine. MC 20/24 Çift Tamburlu Şardon Makinesi, her biri 20 veya 24 silindirden oluşan üniversal şardon makinesidir. Açık en veya tüp örgü kumaşlarda şardonlama veya keçe efekti verme, dokuma kumaşlarda her iki tarafın bir defa veya aynı tarafın iki defa şardonlanmasını sağlar. Çalışma aralığı 1800 mm ile 3400 mm’dir. MC 20/36 Çift Tamburlu Şardon Makinesi, her biri 30 veya 36 silindirden oluşan üniversal şardon makinesidir ve dokuma kumaşlarda her iki tarafın bir defa veya aynı tarafın iki defa şardonlanmasını sağlar. Çalışma aralığı 1800 mm ile 3600 mm’dir. Doğal (Bitkisel Telli) Şardon Makinesi, dikey çift tamburludur. Dönerli ve sabit bitkisel telli veya dönerli metalik telli şardon makinesi, çok yüksek kaliteli dokuma kumaşların bir tarafını (ön/ön) veya her iki tarafının (ön/arka) şardonlamasını yapar. Çalışma eni 1800 – 2400 mm’dir. Triko iplikçiliğinde revaçta MSD Makine Mümessillik, 1975 yılından beri tekstil sektörü makineleri konusunda hizmet veriyor. Firma, kısa, uzun ve sentetik elyaf aktarma, çile yapma, boya öncesi ve sonrası bobin makineleri mümessilliği de yapıyor. İtalyan Rite, İspanyol Motocono, MSD’nin mümessilliğini yaptığı firmalardan bazıları. Motocono, İspanya'nın Barselona şehrinde kurulu bir aile şirketi. Üretim programı, her türlü iplik bobinuar, iplik aktarma, çile aktarma, çile yapma, boya bobini aktarma, triko ipliği şişirme (fikseleme) makinesi, iplik şardonlama, boya bobini santrifüj makinesinden oluşuyor. Motocono İplik Şardon Makinesi, triko iplikçiliğinde revaçta olan şardonlaşmış iplik için geliştirilmiş bir makine. Bobinlerden sağılan iplikler, şardon makinesi tamburunun etrafından dolanarak, özel şardon teli sayesinde şardonlanır. Sayı: 374 - Mayıs 2011 41 Enerji SUYUN SAĞLADIĞI GÜÇ: HİDROELEKTRİK Bugün dünya üzerinde elektriğin yüzde 24’ü hidroelektrik santralleri tarafından sağlanıyor. Dünyadaki tüm hidroelektrik santralleri toplam 3.6 milyar varil petrole eşit 675 bin MW enerji üretiyor. Türkiye'nin mevcut 25 havzasında DSİ ve EİE tarafından yapılan çalışmalar sonucunda, ülkemizin teorik elektrik enerjisi üretim potansiyeli brüt 433 milyar kWh/yıl, teknik potansiyeli 250 milyar kWh/yıl, ekonomik elektrik enerji üretim potansiyeli ise 126 milyar kWh/yıl olarak belirlendi. İnsanoğlunun suyun gücünü keşfetmesi ve bu gücü değirmenleri çevirmekte kullanmasıyla başladı her şey dersek yanlış olmaz. Bu gücü insanoğlu zamanla elektrik üretmek için kullandı. Nehirlerin üzerine inşa edilen barajlarla hidroelektrik santralleri kuruldu. İki tür hidroelektrik santralinden söz etmek mümkün: “Biriktirmeli hidroelektrik santralleri (barajlar) ve biriktirmesiz hidroelektrik santralleri (nehir santralleri).” Akarsuların yolunu baraj denilen, beton toprak ve kaya dolgulardan yapılan yüksek bir yapı ile keserek arkasında göl oluşturan tesislere biriktirmeli hidroelektrik santralleri deniyor. Biriktirmesiz hidroelektrik santraller ise akarsularda seviyeyi kabartmak için yaklaşık 10 metreden az yüksekliğe sahip bağlama denilen bir set çekilerek oluşturuluyor ve su tünele yönlendiriliyor. Yönlendirilen su ile türbin döndürülerek, elektrik üretiliyor. Bu tür santrallerin kuruluşundaki ilk adım akarsuyun hidroelektrik potansiyelini belirlemekten geçiyor. Akarsuyun hidroelektrik potansiyeli belirlenirken debi incelenip, yeterliliği ortaya konuyor. Akarsuyun debisini belirleyen en önemli etmen ise iklim olarak görülüyor. Dünyanın hidroelektrik kapasitesi Bugün dünya üzerinde elektriğin yüzde 24’ü hidroelektrik santralleri tarafından sağlanıyor. Bu üretim içinse sadece uygun coğrafi koşulların sağlanması yeterli. Dünyadaki tüm hidroelektrik santralleri toplam 3.6 milyar varil petrole eşit 675 bin MW enerji üretiyor. Sadece ABD’de 2 bin hidroelektrik santrali elektrik üretimine katkı sağlıyor. Günümüz koşullarında aktif hidroelektrik kapasitenin büyük bir bölümü hali hazırda kullanılıyor. Dünyada hidroelektrik santrallerden elektrik üretimi 1925 yılında 78.7 TWh iken, 2000 yılında bu rakam 4 bin TWh’e ulaştı. 2004 yılında International Hydropower Association’ın (IHA) çalışmalarında, dünyanın teknik hidroelektrik kapasitesi 14.2 trilyon kWh/yıl olarak hesaplanıyor. Ekonomik hidroelektrik kapasite ise 8.1 trilyon kWh/yıl olarak ölçülüyor. Dünyadaki teknik kapasitenin yüzde 57’sinin ekonomik kapasite olduğu ve en büyük kapasitenin Asya kıtasında olduğu, Asya kıtasını sırasıyla Güney Ameri- Sayı: 374 - Mayıs 2011 42 ka, Afrika, Kuzey Amerika, Avrupa ve Okyanusya kıtalarının izlediği görülüyor. Dünyada mevcut ekonomik kriterler ile bu tespit edilmiş olan 8.1 trilyon kWh/yıl düzeyindeki ekonomik potansiyelin yüzde 33.8’lik kısmı olan 2.7 trilyon kWh/yıl düzeyindeki kapasite, halen kullanılmakta olan mevcut kapasite. Avrupa bugünkü ekonomik kapasitenin yüzde 75'ini, Kuzey Amerika yüzde 70’ini şimdiden kullanmış durumda. Bu kullanım, gelişmekte olan Asya'da yüzde 22, Afrika'da ise sadece yüzde 8.1 seviyesinde bulunuyor. Dünyadaki işletmede-inşa halinde ve planlanmış hidroelektrik santrallerin kurulu güç dağılımında ise mevcut kurulu gücün 720 bin 600 MW, inşa halindeki gücün 88 bin MW ve kısa sürede devreye girmesi öngörülen planlanmış gücün de 288 bin 800 MW olduğu görülüyor. Avrupa'nın teknik hidroelektrik potansiyeli IHA’nın çalışmalarına göre 1 trilyon kWh/yıl olarak kabul ediliyor. Bu potansiyelin yüzde 76.62’sine tekabül eden 793 milyar kWh/yıllık kısmı ekonomik kabul edilirken ve bu ekonomik kapasitenin yüzde 75'i (595 milyar kWh/yıl – 175 bin 600 MW) kullanılıyor durumda görünüyor. Kalan yüzde 25’lik (198 milyar kWh/yıl) kısmın 2 bin MW’lık gücü inşa halinde. 8 bin 400 MW’ının ise planlanması yapılmış durumda. Norveç elektrik ihtiyacının yüzde 99.4’ünü, Avusturya yüzde 70.4’ünü, İsveç yüzde 55’ini hidroelektrik santrallerinden karşılıyor. Türkiye'de bu oran ise yüzde 25. Türkiye’nin hidroelektrik potansiyeli Hidroelektrik santralleri için coğrafi şartların uygun olduğu bölgeler potansiyeli yüksek bölgeler olarak kabul ediliyor. Türkiye de bu potansiyelin yüksek olduğu ülkeler arasında yer alıyor. Deniz seviyesinden ortalama yüksekliği bin 300 metre civarında olan Türkiye, yılda ortalama 501 milyar metreküplük yağış alıyor. Bunun akarsulara dönüşen kısmının ise 186 milyar metreküp olduğu biliniyor. Türkiye’de ilk hidroelektrik üretimi, küçük ölçekteki hidroelektrik santrallerle başlıyor. Türkiye’de ilk hidroelektrik santral 1902 yılında Tarsus’ta 60 kWh olarak kuruluyor. O yıllarda sadece 3 şehirde (İstanbul, Adapazarı ve Tarsus) elektriğin olduğu yıllarda Türkiye’nin toplam 30 bin kWh kurulu gücü ve yıllık 45 GWh üretimi bulunuyor. Ülkenin elektrik talebini tahmin etmek ve ayrıca bu talebi hidroelektrik ya da diğer enerji kaynaklarıyla karşılamak için gerekli araştırmaları yapmak üzere Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİE) 1935 yılında kuruluyor. Türkiye’de 1950’li yıllarda toplam güç santrali 408 MW iken, bu gücün sadece yüzde 4.4’ü (18 MW kurulu kapasite) hidroelektrik santrallerinden karşılanan enerji olarak hesaplanıyor. DÜNYADA TEKNİK VE EKONOMİK HİDROELEKTRİK KAPASİTENİN DAĞILIMI Kıta Asya Avrupa Kuzey Amerika Güney Amerika Okyanusya Afrika TOPLAM Teknik Kapasite (GWH/yıl) % 6.800.000 47.8 1.035.000 7.3 1.665.000 11.7 2.700.000 19.0 270.000 1.9 1.750.000 12.3 14.220.000 Ekonomik Kapasite (GWH/yıl) % 3.600.000 44.4 793.000 9,8 1.000.000 12.3 1.600.000 19.8 107.000 1.3 1.000.000 12.3 8.100.000 DÜNYADA MEVCUT KURULU KAPASİTE İLE BAKİYE TEKNİK VE EKONOMİK HİDROELEKTRİK KAPASİTE Kıta Asya Avrupa Kuzey Amerika Güney Amerika Okyanusya Afrika TOPLAM Mevcut Kurulu Kapasite (GWH/yıl) % 790.000 21.9 595.000 75.0 700.000 70.0 532.000 33.3 42.000 39.3 81.000 8.1 2.740.000 Bakiye Ekonomik Kapasite (GWH/yıl) % 2.810.000 78.1 198.000 25.0 300.000 30.0 1.068.000 66.8 65.000 60.7 919.000 91.9 5.360.000 Bakiye Teknik Kapasite (GWH/yıl) % 6.010.000 88.4 440.000 42.5 965.000 58.0 2.168.000 80.3 228.000 88.4 1.669.000 95.4 11.480.000 Türkiye’de 1950’li yıllarda, yılda sadece 800 GWh enerji üretimi yapılırken, bugün bu oran yaklaşık 256 misli artarak yılda 205 bin 400 GWh’e ulaştı. 2008 yılı itibariyle, 42 bin 359 MW’a ulaşan kurulu güç ile yılda ortalama olarak 246 bin 974 GWh/yıl enerji üretimi mümkün iken; arızalar, bakım-onarım, işletme programı politikası, ekonomik durgunluk, tüketimde talebin azlığı, kuraklık, randıman, v.b. nedenlerle ancak 205 bin 383 GWh/yıl enerji üretilebildi. Termik santrallerde kapasite kullanım oranı yüzde 87 iken, hidroelektrik santrallerde bu oran yüzde 70 olarak gerçekleşti. 2008 yılı itibariyle, enerji üretimimizin yüzde 17’si yenilenebilir kaynak olarak nitelendirilen hidrolik kaynaklardan, yüzde 81’i ise fosil yakıtları olarak adlandırılan termik (doğalgaz, linyit, kömür, petrol gibi) kaynaklardan üretildi. Devlet Su İşleri (DSİ) ve EİE tarafından, Türkiye'nin mevcut 25 havzasında yapılan çalışmalar ve stokastik hesaplamalar neticesinde ülkemizin teorik elektrik enerjisi üretim potansiyeli brüt 433 milyar kWh/yıl, teknik potansiyeli 250 milyar kWh/yıl, ekonomik elektrik enerji üretim potansiyeli ise 126 milyar kWh/yıl olarak belirlendi. Bu rakamlarla Türkiye, dünya hidroelektrik potansiyeli içinde yüzde 1 payı ile sekizinci sırada yer aldı. Teknik yapılabilir potansiyel olan 250 milyar kWh/yıl ile de Avrupa potansiyelinin yaklaşık yüzde 20’si mertebesinde hidroelektrik potansiyele sahip olduğu ortaya çıktı. Türkiye, Avrupa hidrolik potansiyelinde Rusya ve Norveç'ten sonra üçüncü sırada geliyor. Ayrıca Türkiye genelinde henüz etüdü yapılmamış 1-30 MW arası küçük tesislerden minimum 10-15 milyar kWh/yıl, kanal ve barajlara konulacak türbinler yoluyla da 3-5 milyar kWh/yıl elektrik üretilebileceği düşünülüyor. Bütün bu kriterler göz önüne alındığında, ülkemizin ekonomik hidroelektrik üretim potansiyelinin 190 milyar kWh/yıl civarında olacağı ve kurulu güç değerinin 48-50 bin MW olacağı belirtiliyor. Sayı: 374 - Mayıs 2011 43 Enerji Günümüz itibariyle Türkiye’de 172 adet hidroelektrik santral işletmede bulunuyor. Bu santraller 13 bin 700 MW bir kurulu güce ve ekonomik potansiyelin yüzde 35’ine karşılık gelen 48 bin GWh yıllık ortalama üretim kapasitesine sahip. 8 bin 600 MW bir kurulu güç ve toplam potansiyeli yüzde 14 olan 20 bin GWh yıllık üretim kapasitesine sahip 148 hidroelektrik santral (HES) halen inşa halinde bulunuyor. Geriye kalan 72 bin 540 GWh/yıllık potansiyeli kullanabilmek için ileride Türkiye’de bin 418 hidroelektrik santral (HES) yapılacak ve ilave 22 bin 700 MW kurulu güçle hidroelektrik santrallerin toplam sayısı bin 738’e çıkacak. Gelecekte yapılacak hidroelektrik santralleriyle Türkiye’nin toplam ekonomik kurulu gücü olan 45 bin MW, bin 738 hidroelektrik santraliyle ülkenin nehirlerindeki tüm ekonomik hidroelektrik enerji potansiyelden faydalanma imkânı verecek. Bütün bu faydalarına ve çevreci bir enerji üretim türü olmasına rağmen, öncelikle çevreye de belli başlı zararları dokunabiliyor. Akarsuların doğal yol ve akışını değiştirdiğinden birçok su canlısının yok olmasına neden olabiliyor. Dünya üzerindeki en büyük 140 nehir barajlarla bölündüğünden, bu da ırmakların ekolojisinde olumsuzluklar yaratıyor. Oluşan gölet nedeni ile yeraltı suları zayıflıyor hatta tamamen kesilebiliyor. Böylece barajların aşağısında kalan tarım alanlarında sorun yaşanabiliyor. Barajlar nehirlerin akmasını engelleyerek, kıyılardaki deltaların zayıflamasına yol açıyor ve kıyılar denizlerin himayesine giriyor. Böylece deltalarda tarım yapılabilme ihtimali kalmıyor. Dünyanın en büyük barajlarından olan Nil Nehri üzerindeki Assuan, artık çözülmesi mümkün olmayan ve ekonomik zararı son derece yüksek sorunlar doğurdu. Baraj nedeniyle Nil Nehri'nin taşıdığı tortularla beslenen kıyılar aşındı, besin maddesi bulamayan Akdeniz'in ekonomik değere sahip balık stokları büyük ölçüde azaldı. Hidroelektrik santrallerin fayda ve zararları Her enerji türünün faydaları kadar zararları da bulunuyor. Hidroelektrik santrallerin diğer santrallere nazaran en az risk ve olumsuz etki oluşturduğu belirtiliyor. Çeşitli enerji kaynakları içerisinde hidroelektrik enerji santralleri çevre dostu olmaları ve düşük potansiyel risk taşımaları nedeniyle tercih ediliyor. Bu tür santraller ani talep değişimlerine cevap verebiliyor. Hidroelektrik santraller, çevreyle uyumlu, temiz, yenilenebilir, pik talepleri karşılayabilen, yüksek verimli (yüzde 90’ın üzerinde), yakıt gideri olmayan, enerji fiyatlarında sigorta rolü üstlenen, uzun ömürlü (200 yıl), yatırımı geri ödeme süresi kısa (5-10 yıl), işletme gideri çok düşük (yaklaşık 0.2 sent/kWh), dışa bağımlı olmayan yerli bir kaynak olarak ifade ediliyor. Dünyada ekonomik olarak yapılabilir hidroelektrik üretim potansiyelinin yarısının bile geliştirilmesinin, sera gazı emisyonlarını yüzde 13 oranında azaltacağı söyleniyor. DÜNYADAKİ MEVCUT–İNŞA HALİNDE VE PLANLANMIŞ HİDROELEKTRİK SANTRALLERİN KURULU GÜÇ DAĞILIMI Kıta Asya Avrupa Kuzey Amerika Güney Amerika Okyanusya Afrika TOPLAM Sayı: 374 - Mayıs 2011 İşletmedeki Kurulu Güç MW % 241.600 33.5 175.600 24.4 158.000 21.9 111.500 15.5 13.300 1.8 20.600 2.9 720.600 44 İnşa Halindeki Kurulu Güç MW % 68.600 78.0 2.000 2.3 4.000 4.5 11.400 13.0 200 0.2 1.800 2.0 88.000 Planlanmış Kurulu Güç MW % 154.000 53.3 8.400 2.9 12.200 4.2 38.500 13.3 900 0.3 74.800 25.9 288.800 AVRUPA ÜLKELERİNDE HİDROELEKTRİK ENERJİ KULLANIMI Mevcut Elektrik Hidroelektrik Üretiminin Kurulu Hidroelektrik’ten Güç Karşılanma Oranı Ülke MW Yüzde(%) Norveç 27.569 99.4 Fransa 25.200 15.0 İspanya 20.076 20.0 İsveç 16.200 55.0 İtalya 15.267 18.4 İsviçre 13.240 57.9 Avusturya 11.700 70.4 Romanya 5.860 34.8 Ukrayna 4.732 6.7 Almanya 4.525 2.6 Portekiz 4.394 27.0 Yunanistan 3.080 9.6 Yugoslavya 2.910 35.0 Bosna Hersek 2.380 46.0 Finlandiya 2.340 21.5 Türkiye 12.494 25.21 TÜRKİYE’NİN HİDROELEKTRİK POTANSİYELİNİN HAVZALARA DAĞILIMI HAVZA Fırat Dicle Doğu Karadeniz Doğu Akdeniz Antalya Batı Karadeniz Batı Akdeniz Marmara Seyhan Ceyhan Kızılırmak Sakarya Çoruh Yeşilırmak Susurluk Araş Konya Kapalı Havz. Büyük Menderes Van Gölü Kap. Havz. Kuzey Ege Gediz Meriç Ergene Küçük Menderes Asi Burdur Göller Böl. Havz. Akarçay Türkiye Toplamı ORTALAMA AKIM milyar m³/yıl 31.61 21.33 14.90 11.07 11.06 9.93 8.93 8.33 8.01 7.18 6.48 6.40 6.30 5.80 5.43 4.63 4.53 3.03 2.39 2.09 1.95 1.33 1.19 1.17 0.50 0.49 186.06 STOKASTİK HESAPLAMA (DSİ) Ekonomik Teknik Teknik Kullanılır KURULU Potansiyel Potansiyel Potansiyel GÜÇ Kullanma GWh/yıl GWh/yıl (MW) Oranı % 84.112 37.961 9.648 45.13% 48.706 16.751 5.051 34.39% 48.478 11.062 3.037 22.82% 27.445 5.029 1.390 18.32% 23.079 5.163 1.433 22.37% 17.914 2.176 624 12.15% 13.595 2.534 674 18.64% 5.177 …… …… …… 20.875 7.571 2.001 36.27% 22.163 4.652 1.413 20.99% 19.552 6.320 2.094 32.32% 11.335 2.373 1.096 20.94% 22.601 10.540 3.134 46.64% 18.685 5.297 1.259 28.35% 10.573 1.602 507 15.15% 13.114 2.287 588 17.44% 1.218 104 32 8.54% 6.263 831 221 13.27% 2.593 257 62 9.91% 2.882 42 16 1.46% 3.916 243 94 6.21% 1.000 …… …… …… 1.375 143 48 10.40% 4.897 102 37 2.08% 885 …… ... ... …… 543 …… ... ... …… 432.976 126.109 35.529 29.13% YENİ KRİTERLERLE HESAPLAMA Ekonomik Teknik Kullanılır KURULU Potansiyel Potansiyel GÜÇ Kullanma GWh/yıl (MW) Oranı % 46.267 11.713 55,00% 24.353 6.165 50,00% 24.239 6.136 50.00% 12.350 3.127 45.00% 9.231 2.337 40.00% 7.166 1.814 40.00% 6.118 1.550 45.00% …… …… …… 9.394 2.378 45.00% 9.973 2.525 45.00% 7.821 1.980 40.00% 4.534 1.133 40.00% 12.431 3.108 55.00% 8.408 2.129 45.00% 2.643 669 25.00% 5.901 1.494 45.00% 104 32 8.54% 831 221 13.27% 257 62 9.91% 42 16 1.46% 243 94 6.21% …… …… …… 143 48 10.40% 102 37 2.08% …… …… …… …… …… …… 192.551 48.768 44.47% Sayı: 374 - Mayıs 2011 45 Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi TEKSTİL İŞLETMELERİNİN PREMIERE VISION ÇIKARMASI Premiere Vision Fuarı’na Kenan Özer, Hüseyin Yılmaz ve Muzaffer Öztürk’ten oluşan 3 kişilik ekiple katılan Pisa Tekstil yetkilileri de fuarı önümüzdeki yıla ait kumaş trendlerini görmek amacıyla ziyaret ettiklerini anlattılar. Fuarla ilgili gözlemlerini paylaşan yetkililer, özel trend alanlarında bu yıl dokusuz yüzeyler (nonwoven), dokuma ve örgü kumaşların sergilendiğine dikkat çektiler. Pisa Tekstil yetkilileri, “Bu trend alanlarında en çok ilgi çekici konulardan bir tanesi farklı konstrüksiyonda örülen kumaşların ‘double face’ hale getirilmesiydi. Örneğin pamuk ribana örülmüş bir kumaş, yağmur desen polyester ile kombine edilerek bütün bir kumaş haline getirilmiş. Bu tarz kumaşları farklı kombinasyonlarla çoğaltılmış. Bu kalitedeki kumaşları İtalyan ve İspanyol firmaların standlarında gördük” dediler. Sendikamızın yürüttüğü “Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi” kapsamında Türk tekstil işletmeleri, Paris’te düzenlenen Premiere Vision Fuarı’na çıkarma yaptı. 8-10 Şubat tarihleri arasında düzenlenen fuara katılan sendikamız üyesi işletmeler fuardan memnun döndü. 2012 ilkbaharyaz sezonunun trendlerinin belirlendiği fuara katılan Bahariye Mensucat yetkilileri ilk 2 günün çok yoğun geçtiğini belirterek, “Zengin koleksiyonumuz müşterilerimizden tam not aldı. Özellikle yeni apre çeşitlerimizi gösteren kartelamız çok beğenildi” dediler. Fuara Genel Müdür Ömer Hulusi Topbaş başkanlığında Genel Müdür Yardımcısı Asım Taktak, Pazarlama ve Satış Müdürü Doğan Filiz ile Pazarlama Şefleri M. Eymen Kelekçi, Gözde Barkan ve Emel Özuslu’dan oluşan 6 kişilik ekiple katıldıklarını anlatan Bahariye Mensucat yetkilileri, “Fuar süresince değişik bölgelerden gelen müşteri ve acentelerimizle görüşme fırsatı bulduk. Özellikle fuarın ilk 2 günü ziyaretçilerin yüzde 90’ı standımızı ziyaret etti. Fuarda yeni bazı müşterilerle de görüşme şansı oldu. Fransa bölgesinden tüm müşterilerle görüşme olanağı bulduğumuz fuarda diğer bölgelerden gelen ziyaretçilerin azalmasını küresel krize ve diğer bölgesel fuarlara bağlıyoruz. Bununla beraber Japonya, Hong Kong, ABD ve İspanya merkezli büyük müşterilerimizle standımızda görüşerek koleksiyonumuzu tanıtma imkanı bulduk” dediler. Yünsa yetkilileri ise Premiere Vision Fuarı’na Şevket Bora Birgin, Serhat Ödük, Gülden Doğan, Görkem Aygün, Alper Atat, Zeynep Öztürk, Çağıl Celep, Esin Erdem ve Ahmet Arif Orhan’dan oluşan 9 kişilik ekiple katıldıklarını anlattılar. Yünsa yetkilileri fuarla ilgili de şu bilgileri verdiler: “Fuarda müşterilerimize ilkbahar-yaz 2012 koleksiyonumuzu tanıttık. Başta Almanya, Fransa ve İngiltere olmak üzere yurtiçi ve yurtdışından toplam 240 müşteriyle temas kurduk. Potansiyel müşteriler de standımıza yoğun ilgi gösterdi. Yüzde 100 yün ve yün-polyester-likra karışımlı ürünler en çok talep görenlerdi. Yünlü kumaşların yanında pamuk-polyester-likra, yün-viskon, viskon-linen ve diğer linenli ürünlerimiz de müşteriler tarafından beğenildi. Şu an dünyada ilgi gören jakarlı ürünler de bayan koleksiyonumuza eklendi. Her iki koleksiyonda da mikro desenlerin, seersucker örgülerin ve özellikle bayan koleksiyonda açık ve canlı renklerin dikkat çektiği gözlendi.” Sayı: 374 - Mayıs 2011 46 Pisa Tekstil yetkilileri ayrıca şirketlerinin standart olarak belli bir süredir ürettikleri kumaşların trend alanlarında ‘yenilik’ olarak sunulduğunu da belirterek, “Bu kaliteler, elyaf yapısı fark etmeksizin pamuk, polyester ve polyamide üzerine uygulanmış” dediler. Pisa Tekstil yetkilileri, bu ürünleri şöyle sıraladılar: “Nefes alabilen kumaşlar, rüzgara karşı koruyucu kumaşlar, hem termal hem de klima özelliğini aynı kumaşta sunan ürünler, hızlı bir şekilde ıslanan ve yine hızlı bir şekilde kuruyan kumaşlar, 3XDRY işlemi uygulanmış kumaşlar, tekyönlü ve çift yönlü aynı oranda esneyen likralı ve likrasız kumaşlar.” FUAR TAKVİMİ (HAZİRAN-TEMMUZ-AĞUSTOS 2011) TARİH FUAR HAZİRAN 03.06.2011- 12.06.2011 Londra (İngiltere) Ev Dekorasyonu ve Halı Fuarı 08.06.2011 - 10.06.2011 Tunus (Tunus) Texmed 2011- Tekstil ve Hazır Giyim Fuarı 14.06.2011-17.06.2011 Floransa (İtalya) Pitti Immagine Uomo-Giyim-Moda Fuarı 18.06.2011-22.06.2011 Milano (İtalya) Milano Moda Uomo-Giyim- Moda Fuarı 20.06.2011-23.06.2011 Sao Paulo (Brezilya) Bebe-Çocuk Giyim Fuarı 23.06.2011-25.06.2011 Floransa (İtalya) Pitti Immagine Bimbo-Bebe Çocuk Giyim Fuarı TEMMUZ 05.07.2011-07.07.2011 Floransa (İtalya) Pitti Immagine Filati-Ev Tekstil ve Kumaş Fuarı 06.07.2011-08.07.2011 Berlin (Almanya) Bread and Butter-Tekstil Fuarı 09.07.2011-11.07.2011 Paris (Fransa) Interfiliere-Tekstil-Kumaş ve İç Giyim Fuarı 19.07.2011-21.07.2011 New York (ABD) TEXWORLD USA-Tekstil ve Kumaş Fuarı 19.07.2011-20.07.2011 New York (ABD) SPINEXPO-İplik ve Örme Kumaş Fuarı 20.07.2011-23.07.2011 Hannover (Almanya) Domotex-Halı ve Zemin Kaplamaları Fuarı 20.07.2011-23.07.2011 Dakka (Bangladeş) Textech International Expo-Tekstil ve Tekstil Makineleri Fuarı 20.07.2011-22.07.2011 Tokyo (Japonya) IFF-JFW International Fashion Fair-Giyim Fuarı 24.07.2011-26.07.2011 Düsseldorf (Almanya) CPD Signatures 2011-Moda Fuarı 27.07.2011-30.07.2011 Moskova (Rusya) Decotex-Kumaş ve Ev Tekstili Fuarı AĞUSTOS 04.08.2011-06.08.2011 Londra (İngiltere) Pure-Pure&Premier-Womenswear And Accessories-Hazır Giyim Fuarı 08.08.2011-10.08.2011 Şikago (ABD) Chicago Collective-Erkek Hazır Giyim Fuarı 11.08.2011-14.08.2011 Kopenhag (Danimarka) CIFF-Copenhagen International Fashion Fair-Hazır Giyim ve Moda Fuarı 14.08.2011-16.08.2011 Birmingham (İngiltere) Moda UK-Hazır Giyim Fuarı 14.08.2011-16.08.2011 Dublin (İrlanda) Futura Fair-Bay Bayan, Çocuk Giyim Fuarı 17.08.2011-19.08.2011 Şanghay (Çin) Intertextile Shanghai Home Textiles-Ev Tekstili ve Kumaş Fuarı 20.08.2011-02.09.2011 Mumbai (Hindistan) Heimtextil India-Ev Tekstili Fuarı 22.08.2011-25.08.2011 Sao Paulo (Brezilya) Casa&Decoracao Show-Ev Tekstili ve Dekorasyon Fuarı 28.08.2011-30.08.2011 Melbourne (Avustralya) Fashion Exposed-Hazır Giyim Fuarı Sayı: 374 - Mayıs 2011 47 Moda BAŞKENT'TE MODA DOLU GÜNLER Başkentteki moda tutkunlarını defileden çalışma atölyelerine kadar birçok etkinlikte bir araya getiren 'Fashion Week' etkinliği yapıldı. 2 Nisan'da başlayan etkinlik kapsamında Gordion Alışveriş Merkezi'nde ünlü mankenler, çeşitli markaların 2011 yaz koleksiyonunun tanıtıldığı defile sundu. Çağla Şikel, Ebru Ürün, Seda Ertan, Yelda Kara, Sinem Sülün, Tuba Melis Türk, Songül Erol, Tuğçe Sarıkaya, Begüm Yılmaz, Eda Sedalı, Çağıl Özkul ve Zainab Sheriff'in de aralarında bulunduğu mankenlerin sunduğu defileye, alışveriş merkezini ziyaret edenler yoğun ilgi gösterdi. Moda haftası boyunca ayrıca merkezde 'Çılgın Kıyafet' sergisi izlenime sunuldu. Hafta kapsamında ayrıca düzenlenen workshop’ta genç stilistler, kendi modellerini tasarlayıp dikti. Oluşturulan atölyede, çocuklara da kendi tişörtlerini ve şapkalarını tasarlama fırsatı sunululdu. İZMİR MODA GÜNLERİ'NE 'SAHİP' DAMGASINI VURDU Beşincisi düzenlenen İzmir Moda Günleri (İZMOD) etkinliğine Ankara'da yaşayan Kıbrıslı modacı Abdullah Öztoprak'ın "Sahip" adını verdiği koleksiyon damgasını vurdu. 20 Nisan'da baş- Sayı: 374 - Mayıs 2011 48 layan ve Alsancak Mischka Live'de gerçekleşen etkinlikte, birbirinden ilginç kıyafetler sergilendi. Sahne düzenlemesi Sahne 360 Organizasyon tarafından yapılan defilede, toplam 35 parça kostüm tanıtıldı. 7 yıldır moda camiasında olan Abdullah Öztoprak'ın sıra dışı kreasyonları, izleyicilere alışılmışın dışında bir defile keyfi yaşattı. Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde (ODTÜ) Kimya Bölümü'nü bitirdikten sonra, burada öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlayan ve sonrasında akademisyenlikten sıkıldığı için okuldan ayrılarak moda sektörüne yönelen Abdullah Öztoprak, bu işin eğitimini almadan 7 yıldır kendine özgü tasarımlar hazırlıyor. Ege İhracatçı Birlikleri, İzmir Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği, Ege Giyim Sanayicileri Derneği ve Konak Belediyesi'nin ana sponsorluğunda, İzmir Terziler Odası ile İzmir Kuaförler, Manikürcüler ve Güzellik Salonu İşletmecileri Odası'nın destekleriyle organize edilen moda festivaline, mekân sponsoru Mischka Live'nin yanı sıra Prestige Kuaför Kryolan, Gökhan Talay Ayakkabı ve Ayca Reklam da katkı sağladı. FARUK SARAÇ'TAN 'PADİŞAHIN ESVABI' Kayseri Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği 'Mimar Sinan Günleri' kapsamında modacı Faruk Saraç tarafından 'Padişahın Esvabı' isimli defile yapıldı. 8 Nisan tarihinde Kadir Has Kongre Merkezi'nde yapılan defile kapsamında ünlü modacı Saraç'ın yorumu ile hazırlanan 36 Osmanlı padişahı, 3 valide sultan, 3 gözde sultan ve 1 şehzadenin kıyafetleri tanıtıldı. 600 yıllık Osmanlı tarihinden derlenerek hazırlanan defilenin ilk bölümünde; 13'üncü yüzyıl ile 18'inci yüzyıl arasında şekillenen erken dönem Osmanlı giyim tarzı, ikinci bölümünde ise 19'uncu yüzyıl ile 20'nci yüzyıl arasındaki genç dönem Osmanlı giyim sitili anlatıldı. Bol bol alkış alan defile sonunda Saraç'a bir de plaket sunuldu. EİB'DE FİNAL HEYECANI Ege İhracatçı Birlikleri'nin (EİB) 6. Moda Tasarım Yarışması'nda finale yaklaşılıyor. 'Doğal Büyü' temalı yarışmada finale 10 tasarımcı kalırken, tasarımcılar İzmir Olgunlaşma Enstitüsü'nde tasarımlarına son halini vermek üzere yoğun bir çalışma yürütüyor. Genç tasarımcılar, yarışmanın koreografisini yapan Uğurhan Akdeniz yönetiminde İzmirli mankenlerin katılımı ile tasarlanmış kıyafetlerin son provasını İzmir Olgunlaşma Enstitüsü'nde yaptı. EİB Moda Tasarım Yarışması Organizasyon Komitesi Başkanı Burak Sertbaş, 350 aday arasından finale kalan Mevlie Cesur, Esen Ergin, Sercan Arıcı, Gözde Tekin, Mehlika Hilal Kırca, Aybüke Pak, Duygu Şenol, Duygu Eda Semercioğlu, Selin Bayraktaş ve Emir Kırmızı’nın çok yoğun bir çalışma temposu sonunda çok güzel eserler ortaya koyduklarını, 18 Mayıs 2011 Çarşamba akşamı İzmir Kaya Termal Otel’de gerçekleştirilecek "Final Gecesi"nde katılımcılara çok güzel bir gece yaşatacaklarını söyledi. Bu yıl düzenlenen EİB Moda Tasarım Yarışması'nın toplam 400 bin liralık bir bütçe ile gerçekleştirildiğini anlatan Sertbaş, yarışmada birinciye 10 bin, ikinciye 6 bin ve üçüncüye 4 bin lira ödül vereceklerini belirtti. Sayı: 374 - Mayıs 2011 49 Tasarım Dünyası GİZEMLİ GALATA’DA FESTİVAL COŞKUSU YAŞANDI Özlem Uygun, Rana-Berna Canok, Simay Bülbül, Songül Cabacı, Tuvana Büyükçınar, Zeynep Erdoğan, Zeynep Tosun. Etkinlikte yer alan mağazaların listesi ise şöyleydi: Ancien Pera, Artena, Atalier 55, BeMade Ceramic Works, Bilstore, Birs Bits, Building, Elif Özsezen, Giyçek, Gizia, Gönül Tasarım, La Mariguita, Gönül Tasarım, Lal, Lilipud, Lunapark, Nes, Pliee, Second Chance, Sır Çini, Selvaggia, Stok 60/70. Özel stil danışmanlığı Ziyaretçiler, etkinlik boyunca All dergisi stil danışmanları tarafından sunulan özel stil danışmanlığı hizmetinden de yararlandılar. İstanbul Moda Akademisi de 9 Nisan tarihinde Moda Festivali’nde moda sohbetleri ve workshoplar ile moda severlerle buluştular. Tarihi ve dokusuyla İstanbul’un en gizemli bölgelerinden Galata’da festival coşkusu yaşandı. Moda ve tasarım tutkunları ünlü markalara festivale özel uygun fiyatlarla sahip olmanın keyfini çıkarttılar. İstanbul Shopping Fest Galata Moda Festivali çerçevesinde 23 tasarımcı, 21 mağaza, 6 kafe ve restoran özel kampanyaları ile tüketiciyle buluştular. Moda ve tasarım meraklılarının yeni adresi Galata’da festival rüzgârları esti. Galata Moda Festivali, Beyoğlu Belediyesi ve Moda Tasarımcıları Derneği işbirliği ile All dergisi sponsorluğunda 9-10 Nisan tarihlerinde saat 10.00-22.00 arasında Serdar-ı Ekrem Sokak ve Camekan Sokak’larda gerçekleştirildi. Tasarımcılar sinerji oluşturdu Bu iki sokakta mağazaları olanlar kapılarını İstanbul’un diğer semtlerindeki tasarımcılarına açtılar. İki gün boyunca mağazalarını meslektaşlarıyla paylaştılar. Serdar-ı Ekrem ve Camekan Sokak’lar müthiş bir sinerjiye sahne oldu. Etkinlik boyunca ziyaretçilere ikramlarda bulunulurken, sokak çalgıcıları canlı performanslar sundular. Ziyaretçiler tasarım ürünlere festivale özel uygun fiyatlarla sahip olma şansını elde ettiler. İstanbul Moda Festivali tasarımcıları şöyle sıralandı: Arzu Kaprol, Aslı Güler, Ayça Sytmen, Bahar Korçan, Beste Gürel, Cem Lokmanhekim, Çiğdem Akın, Deniz Kaprol, Gamze Saraçoğlu, Gül Ağış, Günseli Türkay, Hakan Akaya, Jale Hürdoğan, Mehtap Elaidi, Nejla Güvenç, Özlem Ahıakın, Sayı: 374 - Mayıs 2011 50 Blogger’s Base’de gerçekleştirilen Gamze Saraçoğlu ile keyifli bir moda sohbeti katılımcıların yaratıcılık ve yeteneklerini açığa çıkartmaya yönelikti. Saraçoğlu ile sohbet saat 15.00-16.00 arasında gerçekleşti ve ardından Yaratıcı Formlar Workshop’u başladı. Gamze Saraçoğlu ile modada renkler, formlar ve desenler üzerine sohbeti izleyen workshop’ta daire ve farklı geometrik şekillerin giysi üzerine yaratıcı uygulamalarıyla üç boyutlu dizaynı gerçekleştirildi. Festival tasarımcılarından izlenimler… Simay Bülbül: Türk derisini en güzel haliyle tasarımlara dönüştüren Simay Bülbül, Moda Festivali’ne özel indirimleriyle tutkunlarını sevindirdi. Koleksiyonundaki elbiseler, tişörtler, yelekler… birbirinden güzeldi ve “hepsi benim olmalı” dedirtiyordu. Simay Bülbül’ün modaevinin balkonunda oturup soluklanmak ve ikramlarını tatmak ise festivalin hoşluklarından biriydi. Aida Pekin: Aida Pekin’in kedili, çiçekli, böcekli naif takı tasarımlarını mutlaka görmelisiniz. O Aylin SARAÇOĞLU kadar ciciler ki… İstanbul’u sembolize eden mumlukları da bir o kadar güzel… Bu küçücük mağazada uzun uzun incelemek isteyeceğiniz pek çok takı önünde çakılıp kalacak, içeriden bir türlü çıkmak istemeyeceksiniz… Benden söylemesi… Jale Hürdoğan: Jale Hürdoğan’ın Janucha markalı tasarımlarına bayıldım… Hele küçük yakalı, rengârenk elbiseleri harikaydı! Öylesine cici, öylesine etrafa pozitif enerji saçan tasarımlar yapmıştı ki… Tasarımlarını pek çok yerde görerek çok beğendiğim Hürdoğan’la bu vesileyle tanışma fırsatını buldum ve en yakın zamanda röportaj yapmak üzere sözleştim. Bahar Korçan: Semtin eski müdavimi Bahar Korçan’ın Galata’nın “trend” olmasında katkısı büyük. Moda Tasarımcıları Derneği’nin başkanı olarak GalataModa, Galata Festivali gibi birçok önemli etkinliğin buraya taşınmasında önem- li bir role sahip. Bahar Korçan’ın ilkbahar rüzgârları estiren baskılı tişörtleri, tiril tiril tasarımları çok özgün ve ayrıcalıklıydı. Modanın kalbinin attığı yer olarak Galata’yı konumlandıran Korçan, festival sırasında da bilfiil ziyaretçilerle ilgilendi. Songül Cabacı: Modanın yeni yıldızlarından Songül Cabacı “hayat kurtaran” tasarımlarıyla festivaldeydi. Cabacı’nın değişik konbinlere açık, doğal, ütü gerektirmeyen kumaşlardan yaptığı tasarımlar her kadının gardırobunda bulunmalı. Arzu Kaprol: Arzu Kaprol’ün mağazası eski ile yeniyi buluşturan konsept bir mekân. Kaprol, buraya İstanbul’un yeni Soho’su diyor. Tasarımlarında ve fikirlerinde de Galata’nın tarihinden, dokusundan etkileniyor. İstanbul’un bir yerlerde mutlaka sembol alındığı Arzu Kaprol tasarımlarına festivalde özel indirimlerle sahip olmak büyük bir mutluluktu. Atalier 55: İçinde bulunan her şeyi satın alabileceğiniz Atalier 55’te David Koma, Ümit Benan, Ayshalom Gür, Lenny, Ilesteya, Bora Aksu, Linda Farrow gibi özel markalar bir arada. Bu dünya markalarını ve bu çok özellikli mağazayı ziyaret etmek festivalin olmazsa olmazlarındandı. Hakan Akkaya: Tasarımcının özellikle gömlekleri mutlaka görülmeli. Çok şık, çok klas ve kesimleri harika… Siyah, beyaz renklerde tam da iş hayatındakiler için… Pantolon, etek konbinleriyle üstte mükemmel duruyor. Sayı: 374 - Mayıs 2011 51 Kültür-Sanat SİNEMALARDA NE VAR, NE YOK... “KARAYİP KORSANLARI” GERİ DÖNÜYOR BİR ANNE-KIZ ÖYKÜSÜ Yapımcılığını Jerry Bruckheimer’ın, yönetmenliğini Rob Marshall’ın üstlendiği “Karayip Korsanları: Gizemli Denizlerde” filmi seriyi ateşleyen eğlenceyi, macerayı ve espriyi bu kez Disney Dijital 3D olarak barındırıyor. Johnny Depp simgeleşmiş rolü Kaptan Jack Sparrow’a aksiyon dolu bir macerayla geri dönüyor. Gizemli Angelica (Penelope Cruz) ile yolları kesişen Jack Sparrow, bunun aşk olduğundan emin değildir. Yoksa bu kadın onu efsanevi Gençlik Pınarı’nı bulmak için kullanmakta mıdır? Kadın onu efsane korsan Kara Sakal’ın gemisi “Kraliçe Anne’in İntikamı”na bindirdiğinde kendisini beklenmedik bir maceranın ortasında bulur ve kimden daha çok korkması gerektiğini bilemez: Kara Sakal’dan mı yoksa gizemli bir geçmişi paylaştığı Angelica’dan mı? Uluslararası oyuncu kadrosunda şu isimler yer alıyor: Kinci Kaptan Hector Barbossa rolündeki Geoffrey Rush, Kaptan Jack’in eski yoldaşı Joshamee Gibbs rolündeki Kevin R. McNally, cesur misyoner rolündeki Sam Claflin ve gizemli denizkızı rolündeki Astrid Berges-Frisbey. 30. İstanbul Film Festivali açılış filmi olan “Copacabana: Düğün Hediyesi”, sinemaseverlerle mayıs başında buluşuyor. Marc Fitoussi’nin yönettiği filmin başrollerinde Isabelle Huppert , Aure Atika, Lolita Chammah ve Jurgen Delnaet var. Bir anne-kız öyküsü anlatan filmde olaylar şöyle gelişiyor: Babou hiçbir şeyi önemsememeyi başarabilenlerdendir. Adam gibi işler, kocalar, sorumluluklar… Bunlara kimin ihtiyacı var ki? Ancak kızının kendisini düğününe çağırmaya utandığını öğrenince, bazı değişiklikler yapmaya karar verir. Ölü sezonda Belçika kıyılarında devre mülk satışı işine girer ve kendisini de şaşırtacak şekilde örnek çalışan seçilir. Babou bir kez daha kendi başarısına gölge düşürmeyi becerir ve şimdi kızına lâyık bir düğün hediyesi bulması gerekmektedir, tabii kendi nevi şahsına münhasır kişiliğini yansıtan bir hediye… HER YERDE “MİSAFİR” Şu sıralar izlenme rekorları kıran “Muhteşem Yüzyıl” dizisinde Kanuni Sultan Süleyman’ı oynayan Halit Ergenç’in başrollerini Lale Mansur, Yeşim Ceren Bozoğlu ve Murat Mahmutyazıcıoğlu ile paylaştığı “Misafir”, sinemalarımızda 20 Mayıs’ta vizyona giriyor. Ozan Aksungur’un ilk filmi olan “Misafir”in çekimleri, Temmuz ayında Kütahya’da tamamlandı. 2011 yılı içinde gösterime girecek olan “Misafir”, 47. Altın Portakal Film Festivali, Ulusal Uzun Metraj yarışmasına başvuran filmler arasında yer aldı. Filmin öyküsü şöyle: Oktay, uzun yıllardır yaşadığı Paris’ten memleketi Kütahya’ya geldiği ilk gece, bunca yıldır onu evinden uzakta tutan nedenlerle bir kez daha yüzleşir. Şehri yeniden terk etmek üzereyken, tesadüf eseri kapısından içeri girdiği bir uzak akraba evinde Ayşe ile karşılaşır. Ayşe, dört duvar arasından ibaret olan küçük dünyasına sığamayan, evliliğinde mutsuz, taşralı bir kadındır. Oktay ve Ayşe, yıllar sonra birbirlerinde mutluluğu bulurlar. Mutluluğu sürdürebilmenin tek yolu ise, Ayşe’nin Oktay ile birlikte Paris’e gitmesidir. Ayşe, belki de ilk kez mutlu olabilme fırsatıyla, hayat diye bildiği her şey arasında bir tercih yapmak zorunda kalır. Ayşe’nin kararı, hiçbir yerde evinde hissedemeyen Oktay’ın, kendi hayatındaki “misafir”liğinin sona erip ermeyeceğini de belirleyecektir. Sayı: 374 - Mayıs 2011 52 KİTAP KURTLARI İÇİN... MICHELANGELO İSTANBUL’DA Ortadoğu kültürüne ve coğrafyasına son derece hakim olan Mathias Enard’ın “Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara” adını verdiği romanı Can Yayınları’ndan çıktı. Hayalgücünü bilgisiyle harmanlayan usta kalemin romanı, okuru İstanbul’a davet ediyor. Şöyle ki: Leonardo da Vinci’nin projesini reddettikten sonra, kendisinden Haliç üzerinde yapılacak bir köprü planı isteyen II. Bayezid’in davetini kabul eden Michelangelo, 13 Mayıs 1506 günü İstanbul’a ayak basar. İtalya’yı, ardında yarım kalmış bir anıtmezar projesi, kızgın ve eli sıkı bir Papa bırakarak terk eden Michelangelo, hiç tanımadığı, tehlikeler ve güzelliklerle dolu yeni bir dünyanın kapısındadır artık. Gerçek bir olaydan yola çıkarak baştan sona tarihi dokunuşlarla gelişen ve Rönesans insanının Osmanlı dünyasının gizemleriyle karşılaşmasını incelikli ve özenli bir anlatımla işleyen roman, yaratma edimi ve uygarlığın başka bir kıyısına doğru uzanan ancak yarım kalan bir eserin simgesel anlamı üzerine büyüleyici bir düşünce aynı zamanda. 19 YÜZYILIN İZMİR’İ İlk romanı “İsrafil’in Kanatları” ile okurların dikkatini çeken, 2009 yılında da “Fotoğraftaki Kadın” adlı yapıtıyla Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanan Hakan Yaman’ın yeni çalışması “Güz Kokulu Günahlar”, 19. yüzyılda, İzmir’in Levanten hayatında iz bırakan bir aşk ve ihanet öyküsünü konu alıyor. Hakan Yaman yeni romanı “Güz Kokulu Günahlar”da, okuru 1870’lerin İzmiri’ne, bir grup İtalyan kökenli Levanten’in çıktığı sıradışı yolculuğa ve bir günlüğün sayfaları arasına götürüyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş belirtilerinin çok uzağındaki bu insanların aşk, kıskançlık, ihanet ve intikam duygularıyla dolu serüvenleri, Ege dekorunda geçen bir İtalyan operası gibi etkileyici bir üslup ve kurguyla anlatılıyor. Doğan Kitap’tan çıkan romanda okurları yedi kutsal kilise, üç günahkar insan ve bir kararsız kurşun bekliyor. 45 TUHAF HASTALIK “Uykusuzluk mu çekiyorsunuz? Çok fena... Beyniniz bedeninize saldırmaya hazırlanıyor. Sürekli ateşiniz mi var? Olamaz! Galiba derinizin altında yüzlerce kurtçuk geziniyor. Sık sık kollarınız mı uyuşuyor? Üzgünüz ama yakında bir heykelden farkınız kalmayacak. Cildinizde hassasiyet ve renk bozukluğu mu var? Eyvah! Yüzünüzün ortasında bir boynuz çıkacak! Çok fena mideniz mi bulanıyor? Neyse, boşverin. Yakında hepsi hafızanızdan silinmiş olacak.” Şaka şaka, ama ciddi bir tarafı da yok değil! Mizahçı, komedyen, medikal yayıncı ve “Paranoyak” kitabının yazarı Denniz DiClaudio, bu kez oldukça tuhaf, bilinmedik ve maalesef hepsi de gerçek 45 fiziksel hastalığı anlatıyor “Hastalık Hastası” kitabında. Eğer sağlığınız konusunda hassassanız bu cep kaynağını cebinize atın ve aklınıza gelebilecek her türlü tuhaf hastalık hakkında bilginizi artırın! Sayı: 374 - Mayıs 2011 53 Kültür-Sanat SERGİLERİ GEZERKEN... İRFAN OKAN’DAN “DÖNÜŞSÜZ KIRLANGIÇ DÜŞLERİ” Çağdaş Türk resminde romantik tavrın temsilcilerinden boya ustası İrfan Okan’ın yirmibirinci kişisel sergisi “Dönüşsüz Kırlangıç Düşleri”, 5 Mayıs’ta Evin Sanat Galerisi’nde açılıyor. İrfan Okan, bu sergisinde fırsatlar çağı adı verilen yaşam önerilerine ve onun getirisi olan büyümüş kentlerdeki yaşam tarzına bir tepki olarak romantik yeni söylemlerle donanmış resimleriyle karşımıza çıkmakta ve dayatılan sanal öngörülerle körleştirildiğimiz güncel koşullarda yaşamsal her öneriyi nasıl dönüşü olmayacak biçimde yitirdiğimizi ve yalnızlaştığımızı bize yeniden anımsatmakta. Sergiye adını veren “Dönüşsüz Kırlangıç Düşleri”, sosyal medyada paylaşılan ve kaynağı belirsiz bir kırlangıç hikâyesinden esinlenilenerek oluşturuldu. Bu hikâyede geçen iki karakter, günümüz insanının telaş içinde dayatmacı yaşama kaygılarının peşinden koştururken, ötekine dair bir kırlangıç imgelemiyle kendini gösteren aşk davetinin nasıl kaçırıldığını anlatıyor. Sergide yer alan resimlerde, kendilerine ait öz-deneyim fırsatlarının kaçırıldığında, dönüşü olmayan darbelerin de yaşanabileceği, yalnızlaştırılmalarımızın ardında saklı olanın kendilerine ve doğal olana hiç yönelememeleri tekrar tekrar vurgulanıyor. İrfan Okan, önceki sergilerinde de olduğu gibi yağlıboya tekniğinin geleneksel kullanımının ötesinde oluşturduğu ışık ve renk bileşenlerini izleyicinin katılımına şiirsel bir dille sunmaktan hiç vazgeçmeksizin devam ediyor. Günümüz Türk resminde az rastlanır kişisel üsluplaşma deneyimlerine rağmen; İrfan Okan, resimlerinde yer alan izlenimci-sembolistromantik ve ifadeci anlatımlarla olan seçici ilişkileri özgün bir tavra dönüştürmeyi başarmış ender sanatçılardan biri. İrfan Okan’ın “Dönüşsüz Kırlangıç Düşleri” adlı sergisi, 5 – 31 Mayıs 2011 tarihleri arasında Evin Sanat Galerisi’nde görülebilir. SÜLEYMAN SAİM TEKCAN, GALERI IŞIK’IN KONUĞU Türk resim sanatının duayen ismi ve bir ekolün yaratıcısı Süleyman Saim Tekcan, sanat yaşamının 50. yılında, daha önce görülmemiş eserleri ile Galeri Işık Teşvikiye’de sanatseverlerle buluşuyor. Yoğun sanatsal üretimi, eğitimci kimliği ve Türkiye’de özgün baskı resminin gelişimine katkılarıyla Türk sanatında önemli bir yere sahip olan Süleyman Saim Tekcan’ın “İdoller” sergisi, 14 Mayıs Cumartesi gününe kadar ziyaret edilebiliyor. Uzun sanatsal yaratım sürecinde desen, yağlı boya, suluboya ve bronz heykeller çalışan Süleyman Saim Tekcan yapıtlarına yaşadığı çevreden, doğadan, Anadolu uygarlıklarından ve Osmanlı sanatından kaynaklanan biçimlerle bir kimlik kazandırıyor, ancak onları evrensel sanat ölçütleri içinde ifade ediyor. Sanatçının yapıtlarında sıkça işlediği ve yaşam ile zamanın bir metaforu olarak tanımlanabilecek at imgeleri, tabiata bakılarak değil düşüncenin yarattığı ve ürettiği, binlerce desen içinden boyaya ve gravürlere özenle aktarılan ifade araçları olarak karşımıza çıkıyor. Gravürlerindeki teknik yetkinliği yağlı boya çalışmalarında da gösteren sanatçının yapıtlarında özellikle strüktür ve doku öne çıkıyor. Süleyman Saim Tekcan’ın 50. sanat yılı vesilesiyle oluşturulan ve sergi ile aynı ismi taşıyan özel kitabı ise Feyziye Mektepleri Vakfı Yayınları tarafından hazırlandı. Sayı: 374 - Mayıs 2011 54 ETKİNLİKLERDEN... MÜZİK FESTİVALİ BAŞLIYOR İstanbul Müzik Festivali bu yıl 4–29 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Üç dünya ve altı Türkiye prömiyerine ev sahipliği yapacak festival; aralarında Gidon Kremer, Yuri Bashmet, Patricia Petibon, Hilary Hahn, Renee Fleming, Christoph Eschenbach gibi önemli isimler ve klasik müziğin en önemli orkestralarından Schleswig-Holstein Festival Orkestrası’nın da dâhil olduğu 600’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçıyı İstanbul’da ağırlayacak. Festivalde, konser öncesinde gerçekleştirilecek söyleşi ve anlatıların yanı sıra, bu sene ilk defa seyircilere açık olarak gerçekleştirilecek ustalık sınıfları da gerçekleştirilecek. Müzik Festivali, bu yıldan itibaren her sene programını bir tema üzerine kurgulayacak. 39. İstanbul Müzik Festivali’nin “Uzaklara Yolculuklar” temasıyla bağlantılı olarak oluşturulan programında Amerika’nın batı yakasından Rusya’ya, İspanya’dan Buenos Aires, Venedik, Hint Okyanusu ve Meksika’ya uzanan geniş bir coğrafyanın müzikleri festival seyircisiyle buluşacak. Bu yılki “Onur Ödülü”, 4 Haziran’da Aya İrini’de düzenlenecek törenle Muammer Sun’a takdim edilecek olan festivalin “Yaşam Boyu Başarı Ödülü”nün sahibi ise Gidon Kremer olacak. Gidon Kremer’e ödülü, 10 Haziran Cuma akşamı Aya İrini Müzesi’nde, sanatçının, yedi ayrı besteciye verdiği eser siparişinden oluşan, Glenn Gould ve J.S. Bach’a adanan Bach Transkripsiyonları Serisi’ni orkestrası Kremerata Baltica ile seslendireceği konserden önce takdim edilecek. 39. İstanbul Müzik Festivali, 4 Haziran Cumartesi akşamı Aya İrin Müzesi’ndeki törenin ardından, şef Sascha Goetzel yönetimindeki İKSV’nin sürekli orkestrası Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın konseriyle açılacak. Konser programında, festivalin “Onur Ödülü”ne layık görülen Muammer Sun’un İzmir Rapsodisi’nin yanı sıra ve 2010 BBC Genç Müzisyenler Yarışması’nın birincisi, genç yıldız Lara Melda’nın yorumuyla Grieg’in La minör Piyano Konçertosu yer alacak. İstanbul Müzik Festivali’nde bu yıl, senfoni ve oda orkestraları, vokal konserler, oda müziği, resitaller olmak üzere toplam 24 konser yer alacak. Festival bu yıl farklı konser mekânlarıyla da dikkat çekecek; Aya İrini Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Çinili Köşk, Süreyya Operası, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı gibi klasikleşmiş mekânlara bu sene Galata Mevlevihanesi, İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası, İstanbul Modern ve santralistanbul gibi farklı mekânlar da eklenecek. Festival bundan böyle Türkiyeli ve yabancı bestecilere eser siparişi vererek, çağdaş müzik repertuarını zenginleştirme yönünde de önemli bir adım atacak. Bu bağlamda İlhan Usmanbaş’ın ve genç bestecimiz Turgut Pöğün’ün İstanbul Müzik Festivali tarafından sipariş edilmiş yeni eserlerinin dünya prömiyerleri festival kapsamında gerçekleştirilecek. Müzik Festivali’nin konuklarından biri de dünyaca tanınan sanatçımız Şirin Pancaroğlu. UTE LEMPER GELİYOR Buğulu sesi, gizemli güzelliği ve karizması ile yirmi yılı aşkın süredir sahnelerde kabare fırtınası estiren yaşayan efsane Ute Lemper, iki yıl aradan sonra yeni projesiyle İş Sanat’ta… Marlene Dietrich’in varisi olarak görülen sanatçı, 7 Mayıs Cumartesi akşamı “Last Tango in Berlin” ile dinleyenleri; Piazzolla tangoları ve kabare eşliğinde, yitik aşk öyküleri ve ölümcül tutkuların kesiştiği bir yolculuğa çıkaracak. Sanatçıya piyanoda Vana Gierig ve bandoneonda Tito Castro eşlik edecek. Cats’den All That Jazz’e, Peter Pan’den Mavi Melek’e uzanan unutulmaz yapımlardaki rolleri, Philip Glass, Nick Cave, Tom Waits, Elvis Costello gibi sanatçıların yalnız onun için yazdığı şarkılara sesiyle attığı imza, Dietrich ve Piaf şarkılarına kattığı ruh, rol aldığı filmlerdeki karakterlere getirdiği renk ve derinlikle çağımızın en gözde sanatçılarından biri… Gösterişli sahne şovları, sofistike repertuarı ve çok yönlülüğüyle dans, tiyatro, kabare, sinema, yazı, resim ve tabii ki müzik dünyasının en önemli yeteneklerinden olan Lemper, tek bir notasıyla dinleyenleri bambaşka duygulara sürüklüyor. “Ben çağdaş ama bir yandan modern bir bakışla Berlin’i hayatta tutmaya çabalıyorum” diyen Lemper’in “Last Tango in Berlin” gösterisi acımasız bir dünyadaki sevgi arayışını anlatıyor. Kabare tutkunlarının merakla beklediği gösteride, Astor Piazzolla’nın Buenos Aires’teki aşk, yaşam, ölüm, kader, ihtiras ve hayat mücadelesini konu alan en dramatik ve duygusal şarkılarıyla tangoyu ve bestecinin müziğini anacak olan Ute Lemper; seslendireceği Falling in Love Again, Lilli Marleen ve Ne Me Quitta Pa gibi çok sevilen şarkılarla dinleyenleri Berlin, New York ve Paris’in karanlık ara sokaklarından, Kurt Weill ve Jacques Brel’in kaleminden tangoların çağrıştırıldığı bir yolculuğa çıkaracak. Sayı: 374 - Mayıs 2011 55 Gezi BEREKETLİ HİLAL: ŞANLIURFA Şanlıurfa, tarihi zenginliği, eşsiz doğal güzelliğinin yanı sıra inanç turizmiyle de dikkatleri üzerine topluyor. Şehirde birçok tarihi yapı bulunuyor. İnanç turizminde önemli bir yeri olan Şanlıurfa’da yapılan arkeolojik kazılarda dünyanın en eski tapınaklarının olduğu ortaya çıkıyor. Dünya üzerinde birçok önemli şehir vardır ve bu şehirler, konumlandıkları bölgeye değer katıyor. Doğu denince akla ilk gelen şehirlerden biri de Şanlıurfa. Günümüze kadar birçok medeniyete evsahipliği yapan ve “Bereketli Hilal” olarak adlandırılan şehirde Balıklı Göl civarının binlerce yıl önce Neolitik Çağ insanları tarafından oluşturulduğu anlaşılıyor. Neolitik çağ ise Anadolu'da mimarlık sanatının başlangıcı sayılıyor. Şanlıurfa birçok mimari eseri de bünyesinde barındırdığı için şehir “Müze Şehir” olarak da adlandırılıyor. Şanlıurfa, birçok medeniyete evsahipliği yapmanın yanında, inanç turizmi yönünden de önemli bir yere sahip. Şanlıurfa, evleriyle de dikkat çekiyor. Şehirde ev mimarisinde iklimin, kalker taşının, İslami inanışların, aile hayatının ve sosyal geleneklerin etkisi hissediliyor. Sıcak bir iklime sahip olan Urfa evlerinin avlulu, kışlık ve yazlık eyvanlı, odaların kalın duvarlı ve tonoz örtülü toprak damlı olmasına ortam hazırlamış. Dini inanışın getirdiği anlayış ile bölgede evler haremlik ve selamlık şekilde inşa edilmiş. El sanatlarının da dikkati çektiği şehirde kürkçülük, keçecilik, bakırcılık, kuyumculuk, dokumacılık ve taşçılık olmak üzere birçok yöresel yetenek dikkati çekiyor. Mutfaklarda bakır ürünlerin kullanıldığı dönemlerden kalma bakırcılık sanatı bölgede güncelliğini koruyor ve bu sanat dalı halen Hüseyniye Çarşılarında, Kazancı Pazarı’nda ve Eski Arasa Hamamı yakınındaki Sobacı Pazarı’nda sürdürülüyor. Mozaikleriyle de dikkati çeken şehirde bir müzeye sığmayacak kadar çok sayıda mozaik bulunuyor, bölgeye ait mozaiklerin birçoğunda da kayıplar yaşanıyor. Sayı: 374 - Mayıs 2011 56 Harran Şanlıurfa'nın güney doğusunda bulunan Harran, Hz. İbrahim’in şehri olarak adlandırılırken İbrahim Peygamber’in evinin ve adını taşıyan bir mescidin de burada olduğu biliniyor. Bölge kendisine has özellikleriyle birçok yerli ve yabancı turisti çekiyor. Gezilebilecek yerler Eyyüp Peygamber (Sabır) Makamı: Burada Hz. Eyüp’ün türbesi, bu türbenin güneyinde Elyasa Peygamberin türbesi yer alıyor. Şanlıurfa Müzesi: Medeniyetler bakımından zengin bir tarihi olan Şanlıurfa’da bu medeniyetlerden kalma eserlerin korunması için bir müze ihtiyacı doğmuş. Şanlıurfa Müzesi gidip görülmesi gereken yerlerden biri. Göbekli Tepe: Neolitik dönem aynı zamanda bir kült merkezi. İlk defa 1963 yılında Prof. Dr. Halet Çambel ve Prof. Dr.Robert Braidwood’un yüzey araştırmalarında keşfedilmiş. Mahmut Nedim Konağı: Devlet hastanesi yakınında bulunan konak, 1903 yılında inşa edilmiş. Halepli Bahçe Mozaikleri: Halepli Mozaikleri, amazon tanrıçalarının avlanmalarını resmediyor. Günümüze kadar kalmayı başaran bu mozaikler halen birçok insanın ilgisini çekiyor. Fırfırlı (Kilise) Camii: Yapı kilise olarak inşa edilmiş. Ulu Camii:Cami, Kızıl Kilise’nin yerine inşa edilmiş. Kesin olarak kim tarafından yaptırıldığı bilinmiyor. Urfa Kalesi: Urfa Kalesi’nin M.Ö. 9500 yıllarına ait neolitik bir yerleşim höyüğü üzerine kurulduğu tahmin ediliyor. Han-El Ba’rûr: Harran’ın güneydoğusundaki Göktaş Köyü’nde bulunan Han-El Ba’rûr kervansarayı Eyyubiler dönemine tarihlendiriliyor. Şuayp Şehri: Şuayp Şehri bir yeraltı şehri. Şehirde bulunan mağara evlerin duvarlarında çeşitli şekiller de yer alıyor. Bazda Mağaraları: Çok geniş bir alana yayılmış olan mağaralarda taş ocakları da görülmeye değer yapılar. Atatürk Barajı: 1983 yılında yapımına başlanan Cumhuriyet döneminin en devasa yatırımı olan baraj, 1992 yılında tamamlandı. Enerji ve sulama amaçlı kurulan baraj dolgu hacmi bakımından dünyanın en büyük altıncı barajı. Ne yer, ne içilir? Doğu ve güneydoğuda birçok bölgede olduğu gibi Şanlıurfa mutfağı da oldukça zengin. Çeşit çeşit kebaplardan, Çiğ Köfte’ye, yöreye özgü acı kahve mırraya kadar bin bir çeşit lezzet sizi bekliyor. Urfa’nın en özgün lezzetlerinden biri olan Çiğ Köfte avcı eşinin getirdiği ceylanı pişirmek için ocağı yakamayan Urfalı bir kadının icadı. Efsaneye göre devrin kralı Nemrut, Hz. İbrahim’i ateşe atıp yakmak için kentteki tüm odunların toplanmasını emreder. Bu yüzden ceylanı pişirmek için ocak yakamayan kadın, çiğ eti baharatlarla taşların arasında döverek pişirir. Salça ve yeşilliklerle lezzetlenen yemek o günden bu yana yörenin en sevilen lezzetlerinden biri olur. Şanlıurfa'nın batısından güneyine doğru uzayan ufak bir dağ silsilesi vardır. Bu silsile içinde, şehre yarım saat mesafede sarp, etrafına nazaran oldukça yüksek bir tepenin zirvesi, geniş ve düz kayalıktır. Buraya "Nemrut'un tahtı" denir. Bu kayalığın doruğunda, kayalar içine oyulmuş oldukça sanatkârane odalar bulunur. Burası Nemrut’un tahtı olarak bilinir. Tepeye bir saatlik mesafede Kazene Köyü vardır. Aşçılar, yemeklerini burada pişirerek, tahta kadar dizilen uşakların yemek tabaklarını elden ele vermesiyle Nemrut'un sofrasına naklederlermiş. Bu köye verilen Kazene adının da köydeki mutfağa kurulan kazanlardan dolayı olduğunu söylenmektedir. Sayı: 374 - Mayıs 2011 57 Medyadan Yansımalar HÜRRİYET 18 Nisan Haysiyetsiz ithalat yüzünden 10 dolara pantolon giyiyordum şimdi 500 bin kişi işe dönüyor Sayı: 374 - Mayıs 2011 58 Hangi giyim eşyası kaça ithal ediliyor vitrindeki fiyatı nasıl seyrediyor Sayı: 374 - Mayıs 2011 59 Medyadan Yansımalar DÜNYA STAR 7 Nisan 7 Nisan Sayı: 374 - Mayıs 2011 60 TEKSTİL TEKNOLOJİ Mart 2011 Sayı: 374 - Mayıs 2011 61 Tebessüm Sayı: 374 - Mayıs 2011 62 Gülşen KARAGÖZ Summaries in English EXPENDITURE FOR CLOTHING AND SHOES SURPASSES GROWTH RATE OF TURKISH ECONOMY BY 5.2 POINTS The Turkish economy, which had closed off 2009 reduced in size, grew by 8.9 percent last year, making a speedy recovery. In 2010, consumption of clothing and shoes, one of the items that contributed to the economic growth, increased by 14 percent, building up hopes for the coming period. Meanwhile, the increase in expenditure for clothing and shoes at current prices reached 18.1 percent. Total clothing and shoe expenditure at 2010 current prices amounted to TL 43.6 billion. Clothing and shoe expenditure at current prices in 2009 had been TL 36.9 billion. The growth figures announced by the Turkish Statistical Institute (TÜIK) on March 31 showed that the cloud of pessimism had lif- ted in the textiles and apparel sector. TÜIK figures indicate that Turkey grew by 9.2 percent in the last quarter of 2010 and by 8.9% in terms of the whole year. This rate of growth made Turkey’s economy the fastest growing in Europe in 2010. Turkey also became the third fastest growing economy among the developed and developing countries of the G-20. China was the leader in the G-20 with 10.3 percent growth, followed by Argentina with 9.2 percent. According to the data announced by TÜIK, Turkey’s national income per capita last year was calculated to be 10,079 dollars (TL 15,138). In 2009, national income per capita was 8,590 dollars. Prior to the global crisis, the figure for 2008 had been 10,440 dollars. FARMERS COLLECT REVENUES FROM COTTON A 30% INCREASE EXPECTED IN PRODUCTION Cotton was the product that brought in the most revenues in 2010, leading to a significant expansion of crop area. Estimates indicate that this year, cotton production will increase by at least 30 percent as a result of record-breaking cotton prices and in response to the demand from the textiles sector. The US Department of Agriculture (USDA) and the Office in Turkey have issued a report pointing to an expected 30 percent increase to 2.7 million bales (600,000 tons) in cotton production in the sales year 2011. The report reveals that Turkey’s not as yet finalized cotton production in the sales year 2010 will amount to 320,000 hectares and 2.06 million bales. According to the report, in the period August 2011 – July 2012, Turkey’s cotton consumption will increase from 5.7 million bales to 6.2 million bales (1.35 million tons) due to new investments and the increasing textile exports. The report states that Turkey’s cotton imports stood at a level of 1.3 million bales (287,000 tons) in the first five months of the sales year 2010. Approximately half of the imports were from the USA. USDA's report asserts that the rise in production stems, in parallel to price increases abroad, from rising prices in the domestic market and from the increasing demand in the textiles sector. Also mentioned in the report is the fact that it has been the increase in domestic consumption as well as the rising production costs of major competitors such as China and India that have contributed to reinforcing the competitive power of Turkish textiles. The report stresses that these developments have provided an incentive for Turkish farmers to plant cotton. Underlining that farmers are now preferring to plant cotton instead of wheat or maize, the report asserts that the extreme precipitation level in the GAP (South-eastern Anatolian Project) and Çukurova areas have hindered the planting of wheat and because this, cotton is expected to be planted in these regions instead. The report also states that although planted areas have increased, production in the domestic market will remain at two-thirds of the sales figures of 2006, covering only 40 percent of local consumption. The report says, “Because of the sizeable capacity of the textiles sector, the low level of domestic cotton production, and the slow progress of the South-eastern Anatolian Project, Turkey will remain a net cotton importer in the upcoming years.” Meanwhile, the dependence of Turkey on foreign sources for cotton, described in USDA’s report, is becoming more and more controversial because of rising prices. The chairmen of the Chambers of Industry of Denizli, Adana, Aydın, Gaziantep, Kayseri and the Aegean Region, as well as of the Chambers of Commerce and Industry of Bursa and Kahramanmaraş have written a joint letter to Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan, the ministries concerned, and the President of TOBB (Union of Chambers and Commodity Exchanges of Turkey), in a plea for the pronouncement of cotton as a strategic product. Sayı: 374 - Mayıs 2011 63 Summaries in English “NANO-TRANSFORMATION” IN TEXTILES Thanks to nanotechnology, the science that will be directing our lives in the upcoming years, the classical concept of textiles is changing. The textile industry is now applying nano materials to fibre, yarn, fabric and apparel to increase product performance and comfort for the consumer. Turkish textiles industry is currently working on many new products as “new openings.” The new products don’t just keep people warm or cool but they can also be therapeutic and alert the individual to external dangers. It’s only a matter of time before special fabrics that produce their own electricity come into our lives… Korteks Iplik of the Zorlu Group has made a move to produce fabrics that generate electricity from solar energy by nanocoating polyester yarns. The Korteks Iplik project, which is being undertaken in cooperation with academics from Istanbul Technical University and Dokuz Eylül University, aims to develop a yarn that generates electricity from solar energy using nanotechnology. Launched in September, the project is expected to take a year, and in its first stage, tests will be run to determine whether yarns can be coated with photovoltaic material. Providing information about the project, Korteks R&D Director Mutlu Sezen comments, “We will be coating polyester yarns with organic materials, applying the structure of solar panels to yarn. If the project is successful, we will produce fine and flexible, foldable panels of fabric.” While the efforts to manufacture electricity-producing fabric continue, Turkish, Italian and Irish scientists working on a joint project have broken ground with a new fabric that can clean itself under sunlight. Leading the project is Associate Prof. Dr. Hüseyin Selçuk of the Environmental Technology Department of Pamukkale University (PAÜ), who explains that they have just developed and produced a type of fabric that completely cleans itself under the sun in 4-6 hours. TEXTILES CAPITAL BECOMES A GIANT EXPORTER Bursa, one of the textiles sector’s major production centres up until 2001, when it received a serious blow, is now on the way to making a comeback. The city has started to recover with exports increasing in recent years, particularly in home textiles and women’s wear. Although Bursa experienced a new but short-term recession in the crisis of 2008, the manufacturers managed to increase exports by moving into different markets. In fact, textiles industry achieved the greatest increase in exports. The March exports of the Uludağ Textile Exporters’ Union (UTIB) displayed a rise of 23 percent over the same period of the year before, reaching 96,391,809 dollars. Bursa’s textile exports increased 17 percent in January, and 22 percent in February. Thus, with a rate of 20 percent increase in textile exports in the first three months, exports reached 270,023,000 dollars. Yearly textile exports rose to 979,422,000 dollars. Exports of the Uludağ Apparel and ReadyWear Exporters’ Union (UHKIB) in March recorded an increase of 17 percent compared to the same period of the year before. While ready-wear exports were 46 million dollars in March, exports for the first three months of the year increased by 16 percent, reaching Sayı: 374 - Mayıs 2011 64 134,644,000 dollars. UHKIB’s annual exports rose by 9 percent to 513,840,000 dollars. Textiles sector in Bursa is the structural backbone of exports in Bursa. In particular, artificial and synthetic woven products constitute the largest portion of total production, exports and employment in Bursa. More than 25 percent of total added value is created in this sector in Bursa. Eight of the 11 synthetic yarn factories operating in Turkey are located in Bursa. With its synthetic yarn production capacity, Bursa has a significant share in Turkey’s total capacity. Bursa is one of the few regions in the world with so many yarn factories located in the same place. Besides woven products, Bursa manufactures various types of cotton yarn, nylon yarn, polyester yarn, wool yarn, sewing and embroidery yarn and other yarn products used mainly in weaving and other industries. There are about 8,000 enterprises operating in textiles and apparel sector in the city today. While some of these enterprises manufacture for global companies, some export products of their own brands. According to 2010 year-end figures, the industry employs 74,000 workers and ranks first among Organized Industrial Zones with a sectoral share of 17.6 percent.