Coğrafi Özellikleri - İran İslam Cumhuriyeti

Transkript

Coğrafi Özellikleri - İran İslam Cumhuriyeti
İRAN
Coğrafi Özellikleri
İran Ortadoğu’nun merkezinde yer almakta ve bir köprü gibi Hazar denizini Fars
körfezine bağlamaktadır. Bu ülke dünyanın kurak iklim kuşağında yer almasına karşılık
farklı bir iklim türlerini barındırmaktadır; yılın belirli dönemlerinde çeşitli bölgelerinde
dört mevsimi birden yaşamak mümkündür.1.648.195 km2yüz ölçümüyle Ortadoğu ve
Batı Asya’da yer alan İran’ın,komşuları olan (Hazar bölgesinde) Türkmenistan,
Azerbeycan, Ermenistan, Rusya, Kazakistan, (Umman denizi ve Fars körfezi bölgesinde)
Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Arabistan, Kuveyt ayrıca Türkiye, Irak, Pakistan, ve
Afganistan ile 6031 km. kara, 2700 km deniz olmak üzere toplam 8731 km sınırı
bulunmaktadır.
Ülkemiz yerleşim birimleri bakımından 28 eyalet ve 241 ile ayrılmaktadır.200 yılı aşkın
süredir ülkenin merkez şehri konumunda olan Tahran halen İslam Cumhuriyetinin
başkentidir. Ülkenin diğer önemli şehirleri Meşhed, İsfahan, Şiraz, Tebriz, Kerman,
Urumiye, Yezd olarak sıralanabilirler.
Tarihçe
İran platosu Asya’daki eski medeniyetlerin en
eski merkezlerinden biridir. Bu platoda ilk
yerleşimin tarihi kesin olarak bilinmemekle
birlikte eldeki deliller çok eski zamanlardan beri
bu toprakların yerleşim amaçlı kullanıldığını
göstermektedir. Aryai kavimlerin İran platosuna
göçü M.Ö.3000 yıllarında başladı, M.Ö 330
yılında ise Hehameneşiler İran’ın ilk büyük
imparatorluğunu kurdular. Bunlardan sonra
1
sırasıyla Sulukiler, Partlar, Sasaniler, Al-i Buveyh, Gazneliler, Selçuklular,
Harzemşahlar, İlhanlılar, Muzafferiler, Timurlular, Türkmenler, Safeviler, Afşariler,
Zendiler, Kaçarlar, ve Pehlevi hanedanı bu topraklarda hüküm sürdü. 1979 Şubat’ında
İmam Humeyni rehberliğindeki İran halkının kıyamıyla 2500 yıllık şahlık düzeni yıkıldı
ve İslam Cumhuriyeti rejimi kuruldu.
Bayrak
İran İslam Cumhuriyeti bayrağı yeşil, beyaz ve kırmızı
renklerde olup İslam Cumhuriyetinin özel simgesini taşır. (
Anayasa mad.18)
Yeşil ve kırmızı şeritlerden her birinin üzerinde yanyana
dizilmiş on bir adet (toplam 22 adet) “Allahu Ekber” lafzı
yer alır, ortadaki beyaz şeridin tam ortasında yer alan al
renkli simge ise “Kelime-i Tevhid” yani “Lailaheillallah”
kelimesini temsil eder.
Yönetim Şekli (ANAYASA ÜZERİNE KISA BİR AÇIKLAMA)
İslâm dini, hakka ve adalete dayanan yöneticilerin salâhiyetine vurguda bulunan
hükümlerle doludur. Dolayısıyla, bir halkın kendi yönetiminin İslâmî bir devlet olup, bu
sayede yöneticilerin âdil kişilerden oluşmasını ve yaşamın maddî ve manevî hedeflerine
daha kolay ulaşabilmeyi istemelerinden daha doğal bir şey olamaz. İşte bu yüzdendir ki
İran halkı, 1979 İslâm İnkılâbı’ndan sonraki 80 referandumunda %97 oranındaki bir
onayla dini hükümete kabul oyu vermiştir.
İranlıların gözünde, devletin yüksek ahlâkî idealleri gerçekleştirmesi, genel refahla
birlikte adaletin ikâme edilmesi ve ülkenin bütün boyutlarıyla ilerlemesi, İslâm ile
hükmetmekle aynı anlama gelmektedir.
Maddî anlamda çok gelişmiş olan kapitalist toplumlardaki değerler buhrânını
gördüğümüzde anlıyoruz ki bu toplumlar, hayatın hedefi ve anlamına dair bütüncül bir
fikrî-felsefî nizâm, toplumun çoğunluğunun benimsediği bir ahlâkî değerler manzûmesi
oluşturabilmiş değillerdir.
Yeryüzünde insanı özgürleştirerek, onu her dönemin kendine has sıkıntısını
göğüsleyebilecek, sorumlu bir kişi hâline getirmeyi hedeflemeyen hiçbir ekol yoktur. Sırf
bu yüzden bile diyebiliriz ki zamanından dine pek sıcak bakmayan ülkeler bile artık dine
dönüş yaşamalı, anayasalarında dine de yer ayırmalılar.
Günümüz devletlerinde eksikliği hissedilen bir konu da önderlik (rehberlik) konusudur.
Bir önderin varlığı şu iki nedenden ötürü gereklidir:
2
1. Bir halkın amaçlarının, işlerinin intizâmının teşekkülü açısından. Açıktır ki bu
amaçların belirlenmesi o toplumda hâkim olan değerler sistemince sağlanır. Eğer bir
toplumda çoğunluk tarafından benimsenen bir değerler sistemi yoksa o toplumun manevî
bir ülküsü de olmayacaktır.
2. Bazen de bir ülkede, anayasada bile öngörülmemiş durumlardan kaynaklanan
sorunlarla yüzleşebilmektedir ve bu durum sorunun çözümü için farklı bir yetkili
mercinin varlığını ihtiyaç haline getirmektedir.
Bu tür sorunlara örnek olarak hizipsel farklılıklardan ve uluslararası politikadaki farklı
yaklaşımlardan kaynaklanan, devletin resmî organları arasındaki ihtilâflar gösterebilir.
Elbette bu tür sorunlarla her ülkede karşılaşılmaktadır. Anayasada önderlik kurumuna yer
verilmediği takdirde, cumhurbaşkanlığı makamı gibi farklı bir birim, söz konusu
sorunların çözümüzü uhdesine alır. Ama bu tür bir çözüm, kuvvetler ayrımı ve bu
kuvvetler arasındaki işbirliği prensibine zarar verebilir. Rehber veya rehberlik şûrâsının
üyeleri bilge ve hâkim kişilerden ve halkın seçtiği kimselerden olmalıdır.
İran İslâm Cumhuriyeti’nde rehberlik makamı ihdâs edilmiştir. İran İnkılâbı’nın kültürü,
İslâm kültürü olduğundan rehber, yüksek bir ilmî seviyeyi hâiz olmakla birlikte, siyasî
yeterliğe ve yöneticilik vasfına sahip, cesur, zamanın icaplarına vâkıf din bilginleri
arasından halk veya halkın seçtiklerince seçilir (ileride bu konu detaylarıyla ele
alınacaktır).
Elinizdeki kitap dört bölümden oluşmaktadır. İlk önce farklı siyasî rejimler ile bu
rejimlerin güçlü ve zayıf taraflarından bahsedeceğiz. Sonra İslâm Cumhuriyeti olgusunun
fikrî temelini, devletin işleyişini, şeklini, yasama-yürütme ve yargı organlarını ve
kanunlarının mâhiyetini inceleyeceğiz.
İkinci bölümde ise devletin görevlerinden ve milletin haklarından bahsedebilecek ve
anayasa ışığında kişisel ve toplumsal özgürlük meselesi incelenecektir.
Üçüncü bölümdeyse, iktisadî düzen sorununa değinilecek, Anayasa’nın İslâmî hükümlere
dayanan kanunları üzerinde durulacaktır.
Dördüncü ve son bölümde ise denetim (nezâret) meselesi ele alınacak, milletin devlete ve
aynı şekilde de devletin kendi organlarına ve millete nezâreti, konunun önemine binâen
müstakil olarak incelenecektir.
Bu kitabın ortaya çıkmasını sağlayan dostum İslâmî Araştırmalar-Kültür ve İslâmî
İlişkiler Kurumu Başkanı Adaletnejâd’dır. Faydalı düşüncelerini esirgemediği için
kendisine ve emeği geçen diğer dostlarıma teşekkürü borç bilirim.
Şubat 1979’da Pehlevi rejiminin yıkılışıyla ülkede İslam Cumhuriyeti kuruldu ve halk
serbest seçimlere katılarak %98.2 oy oranıyla İslam Cumhuriyetine oy verdi.
3
Tüm kuvvetlerin başında Veli-yi Fakih ve yürütmenin başında ise Cumhurbaşkanının
bulunduğu İran’da yönetim kuvvetler ayrılığı prensibine dayanır.
Yürütme gücünün başında bulunan Cumhurbaşkanı düzenlenen genel seçimlerle dört yıl
süreyle halk tarafından seçilir ve ona bağlı 20 bakanlık kurulur.
Yaşama gücü, 290 üyeli İslami Şura Meclisidir.Dört yılda bir düzenlenen genel
seçimlerle halk millet vekillerini seçer ve başkanlığını ise her yıl üyelerce seçilen kişi
yürütür.
Yargı gücü, Rehberlik makamına bağlıdır ve başkanı 5 yıllığına Rehber tarafından
seçilir.
Bunların dışında Uzgörürler Meclisi, Denetim Şurası ve Düzenin Yararını Teşhis
Konseyi gibi diğer oluşumlar da ülke yönetiminde önemli görevlere sahiptirler.
İran’da
1979
yılındaki
İslam
Devrimi’nden sonra dini esaslara dayalı
yeni bir düzen kurulmuştur.Anayasanın
56.Maddesinde görüleceği üzere bu yeni
yapılanmada dünya ve insan üzerinde
mutlak egemenlik hakkı Allah’ındır ve O,
insanı kendi toplumsal yazgısına egemen
kılmıştır. Bu egemenlik hakkını kullanmak
üzere halk ülkenin yönetimine seçimler
yoluyla doğrudan katılmaktadır. Rejimin
İslam Cumhuriyeti olarak belirlenmesinde
halkın oyuna başvurulduğu gibi Anayasanın, daha sonra da Anayasa değişikliğinin
kabulu için referandum yapılmıştır. Devrimden bu yana geçen 23 yıl içinde 22 kez seçim
(Uzgörürler Meclisi, Cumhurbaşkanı, İslami Şura Meclisi ve yerel İslami şuraların
belirlenmesi için) ve referandum yapılmıştır. Rehber yada rehberlik şurasını seçip halk
tarafından seçildiği için ülkenin en üst makamındaki Rehber de bu meclis vasıtasıyla halk
tarafından belirlenmektedir. Herhangi bir yasal zorunluluk olmadığı halde halk kaderinin
belirlenmesindeki egemenlik hakkını sonuna kadar kullanarak seçimlere daima yüksek
oranlarda katılım sergilemiştir.
Nüfus Dil ve Din
İran’ın nüfusu 2006 yılı istatisliklerine göre 70.049.262 kişi olarak açıklanmıştır. Bu
rakamlara göre başkent Tahran 13 milyon 328 bin 11 kişiyle ülke nüfusunun %19’una
sahip olurken, İilam eyaleti 543 bin 729 kişiyle ülke nüfusunun sadece %8’ini
kapsamaktadır. Aynı istatistiklerine göre erkeklerin nüfusu kadınlara göre 1.8 oranla daha
fazla olduğu, erkekler ülke nüfusunun yüzde 50.9’unu, kadınlar ise yüzde 49.1’ini
oluşturmaktadırlar. Bu rakamlara göre ülke nüfusunun %68.4’ü şehirlerde ve %13.5
köylerde yaşamaktadır. Göçebe olarak yaşayanların oranı ise %0.1 olarak tesbit
edilmiştir. Yaş ortalaması bakımından dünyanın en genç ülkelerinden biridir. Nüfus
kontrolu yapılan İran'ın 10 yaş altı nüfusu son 10 yılda 14 milyon 400 binden 10 milyona
gerilemiştir. Rakamlara göre toplam nüfusun 17 milyon 671 bini (%25.8) 14 yaşın altında
ve 49 milyon 135 bini (%69.74) 15 yaşın üzerindedir. Ortalama yaşam süresinin
4
erkeklerde 70 yaş, kadınlarda ise 74 olduğu İran’da nüfus artış oranı da %1.3’dır. İran’da
Fars, Lor; Kürt; Azeri, Türkmen ve Beluç gibi çeşitli ırklara mensup etnik gruplar
kendilerine özgü dil ve gelenekleri ile barış ve huzur içinde bir arada yaşam
sürdürmektedirler.
Ülkenin resmi dili olan Farsça Hint-Avrupa dillerinin bir koludur. Bu dilin tarihiyle ilgili
bulgular Aryai kavimlerin İran platosuna göçlerine dek uzanmaktadır.Tarih boyunca
çeşitli dönemlerden geçmiş ve değişiklere uğramış olan Farsça’nın bugünkü şekli İran’a
komşu olan diğer kavimlerin dilleri üzerinde de etkili olmuştur. Farsça’dan etkilenen
dillerin başında Türkçe gelir. Türk milleti yüce İslam dini ve İslami irfanla İran ve İranlı
aracılığıyla tanıştığı gibi edebi sanatları ve bu sanatların inceliklerini de yine İranlı söz
ustalarından öğrendi. Hicri 5.asırdan itibaren Selçuklular’ın Anadolu’da ilerlemeleri ile
birlikte Farsça’nın bu ülkede olgunlaşmaya başladığını görmekteyiz. Bu dönemlerde
Farsça Türkler arasında öylesine kök saldı ki, Osmanlı okullarında tasavvuf dili olarak
okutulmaya başladı. Mufassal bir Farsça divanı bulunna Yavuz Sultan Selim savaş rakibi
Şah İsmail ile yaptığı yazışmalarda Farsça’yı kullanırken, Fuzuli, Nef’i, ve Nabi gibi
büyük Türk şairleri de şiirlerini bu dilde yazmışlardır. Osmanlı sultanları eş ve kızlarına
Farsça isimler vermişlerdir. Bugün bile Türkçe’de kullanılan pek çok isim ve kelime
Farsça kökenlidir. Ortak kelimelerin sayısı 6 binden fazladır Türkçe’ye böylesine etki
etmiş olan Farsça Ankara’da Farsça Öğretim Merkezi’nin deneyimli hocaları tarafından
öğretilmektedir.
İran’da Farsça’nın dışında Azeri Türkçe’si,
Arapça, Kürtçe vb. dillerle Farsça’nın çeşitli
lehçeleri de konuşulmaktadır. 32 harfli Fars
alfabesinin
kullanıldığı
İran’da
tarih
başlangıcı olarak miladi 622 senesinde
Hz.Muhammed
(s.a.v)’in
Mekke’den
Medine’ye hicreti esas alınmaktadır. Yıl 21
Mart’ta Nevruz bayramıyla başlar ve güneş
takvimine göre aylara bölünür. Nevruz
Bayramı
İranlılar’ın
en
büyük
bayramlarındandır ve hiçbir etnik ve din farkı
gözetmeksizin bütün bir yurtta coşkuyla kutlanır. Nevruz öncesinde tüm yaşam
çevrelerini temizleyen İranlılar yeni yıla girileceği gün ve saatte tüm aile fertleri
“Haftsin” adı verilen sofra başında toplanır. Bu sofra Allahu Teala’nın insana bahşettiği
nimetleri ve baharı temsilen Farça alfabenin 15. harfi olan “Sin” harfiyle başlayan yedi
yiyecekle donatılmıştır.Bunlar Sib( elma) Sebze (yeşillik) Serke(sirke), Sonbol (sümbül),
Senced (iğde), Semenu (bir tür tatlı), ve Sumaktan ibarettir. Yeni yıla girilmesiyle
birlikte halk birbirini ziyaret eder, küsler barışır, aile bağları güçlendirilir.
İran’da ulusal bayramların yanısıra dini bayramlarda büyük şevkle kutlanır. En önemli
dini bayramlar ibadetle geçirilen kutsal üç aylar ve bir aylık Ramazan orucunun ardından
kutlanan Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı, Hz. Muhammed (s.a.v)’e peygamberliğin
verildiği gün olan Bi’set Bayramı, Hz. Peygamberin doğum günü vb. dir. Ayrıca tüm
müslümanların bayramı olan Cuma günü İran’da resmi tatildir.
5
İran Hulefa-i Raşidin döneminden itibaren İslam diniyle tanışmış ve ilk hicri asırda
onunla şereflenmiştir. Bugün de İran halkının büyük çoğunluğu Şia (Caferi) mezhebine
bağlıdır. Ülke nüfusunun %91’ini Şiiler oluşturur. ”Gadir-i Khom” ve 12. İmam Hz.
Mehdi (a.s)’nin doğum günü olan 15 Şaban Şiiler tarafından kutlanan bayramlar
arasındadır. Öte yandan Hz. Peygamber (s.a.v)’in torunu olan Hz. Hüseyin Kerbela’da
şehit edildiği Muahrrem ayı süresince özellikle de 9 ve 10. günlerinde büyük anma ve
matem merasimleri düzenlenmektedir.
Nüfusun %7.7’sini teşkil eden 4 ehl-i sünnet mezhebine bağlı kesim daha çok Kürdistan,
Sistan ve Belucistan bölgelerinde yaşamaktadırlar. Ehli sünnet mensubu müslüman
vatandaşlar ise dini inanç vecibelerini kendi fıkıhlarına göre serbestçe yerine
getirmektedirler.
İran İslam Cumhuriyeti Anayasası İslam dini ile birlikte Hristiyanlık, Musevilik ve
Zerduştilik dinlerini de resmi olarak tanımıştır. Bu üç dinden her birinin İslami Şura
Meclisi’nde bir veya birden fazla temsilcisi bulunmaktadır.
Kadın ve Aile
Aile İran toplumunun en önemli ve en sağlam kurumlarından biridir. Evlilik her
İranlı’nın hayatında unutulmayacak olayların başında yer alır. İran’da evlilik töreni çok
çeşitli ve renkli adet ve geleneklere sahne olur. Sağlamlığını büyük ölçüde İslami
değerlerden alan ve bir kutsallık hâlesiyle çevrilmiş olan aile kurumunun önemine
Anayasada da değinilmiş ve bu yasanın 10. Maddesinde, ilgili düzenleme ve yasaların
aile kurumunun oluşturulmasını kolaylaştıracak ve onun kutsallığı ile İslami ahlak ve
hukuka dayalı aile ilşkilerinin korunması yönünde olmasına vurgu yapılmıştır.
Evlilik yaşı da son yıllarda meydana gelen değişimler sonucunda değişikliğe uğramıştır.
Geçmişte erkekler için 26, kadınlar için 19 olan evlilik yaşı kadınların eğitim ve çalışma
imkanlarının da genişlemesi neticesinde, bazı raporlara göre erkekler için 30, kadınlar
için 24 yaşa yükselmiştir.
Kadınların ülkenin büyümesi ve kalkınmasındaki rolü, günümüz dünyasında herkesçe
bilinen bir gerçektir. Bu esasa göre kadınların toplum, siyaset, kültür ve ekonomi gibi
çeşitli alanlarda etkin katılımlarını sağlamak yönünde gerekli ortamı hazırlamak, İran
İslam Cumhuriyeti Devleti’nin temel önceliklerinden birini teşkil etmektedir.
Bu öncelikli görev İran İslam Cumhuriyeti Anayasının 21. Maddesinin 1. Fıkrasında
“Kadının kişiliğinin olgunlaşması, maddi ve manevi haklarının canlandırılması için
elverişli ortamın hazırlanması” şeklinde vurgulanmaktadır.
İslam Devrimi’nin zafere ulaşmasıyla İran kadınının konumu da büyük değişim ve
gelişmeler geçirmiştir. Geçen yüzyılın ilk yarısında iki hüviyetli olmaya zorlanan, İslami
kimliklerini korumakla toplum içinde yer alma arasında seçim yapmak zorunda bırakılan
İranlı kadın İslam devriminden sonra bu ikilemden kurtuldu ve bugün her alanda faal
olarak sosyal ve kamusal hayatın içinde yer almaktadır. Günümüz İran’da kamu
sektöründe çalışanların %42’sini kadınlar teşkil etmektedirler.
6
Bunların çoğu Eğtim ve Öğretim, Ekonomi, Maliye ve Sağlık Bakanlıklarında görev
yapmaktadır. Devlet kademelerinde müdür statüsünde görev yapan kadın personelin
sayısı kayda değer sevyede yüksektir. Şunu da hatirlatmakta yarar var ki, dünyanın ilk
uzay yolculuğunu yapan kadını Enuşe ANSARİ adlı İran’lı bir bayandır.
Kadınlar her düzeyde seçme ve seçilme hakkına sahiptirler. 290
sandalyeli İslami Şura Meclisinde her dönem %24-%30 oranında
kadın milletvekili bulunmaktadır. Yerel seçimlerde kadın aday
sayısına her hangi bir sınır bulunmamaktadır.
Ülke kadınlarının kendilerine ait haklardan daha çok
yararlanmasına imkan sağlamak
amacıyla 1991 yılında
Cumhurbaşkanlığı Kadın İşleri Bürosu kurulmuştur. Halihazırda
Cumhurbaşkanı bir danışmanlığı, Çevre bakanlığı, birkaç Devlet
Bakanlığı, ve 400’den fazla Genel müdürlük makamı kadınların yetkisindedir.
1995 yılında kadınların yüksek yargı görevinde bulunmaları yönünde, kadın hakim
seçimlerine yasal yol açılmılştır. Bugün kadınlar özellikle aile mahkemelerde, hakim
savcı, hukuk müşaviri ve avukat olarak görev yapmaktadır.
2002-2003 Öğrenim yılından beri üniversiteyi kazanan kız öğrencilerin oranı her geçen
yıl daha da artmaktadır. Nitekim 2006-2007 öğrenim yılında üniversiteyi kazanan
kızların oranı %67’yi geçti. Ayrıca Uluslararası Bilim Olimpiyatlarında İran’ın büyük
başarılar kazanmasında kız öğrenciler önemli pay sahibidirler. Kadınların spor alanındaki
faaliyetlerine spor bölümünde değinilmiştir.
Eğitim
İslam İnkılabı öncesinde İran halkının yarıdan biraz fazlası okur yazardı. Ayrıca bu oran
kırsal kesimde ve kadınlar arasında daha da düşüktü. Yetişkinlere yönelik eğitim
çalışmaları neticesinde son yıllarda okur yazar oaranı %93’lere ulaşmıştır. Bu oranın
yükselmesinde kadınlar ve kırsal kesimde yaşayanların rolü şehirliler ve erkeklere göre
daha büyüktür. Devletin eğitime ayırdığı bütçe ve uyguladığı doğru politikalar
sonucunda gerek nitelik gerekse nicelik açısından eğitim ve öğretimde büyük ilerlemeler
kaydedilmiştir. Öğrenciler orta öğrenim döneminde mesleki eğitime teşvik edilmekteler.
Böylece 5 yıllık ilkokul, 3 yıllık ortaokul ve üç yıllık lise eğitiminden sonra uygulanan
sınavlarda başarılı oldukları taktirde bir yıllık üniversiiteye hazırlık sınıflarına devam
etmekte aksi halde mesleki beceri kazanmış olarak çalışma hayatına girebilmekteler.
Belirtmek gerekir ki, eğitime savunma sanayiinden daha çok bütçe ayıran Ortadoğu’daki
tek ülke İran’dır .
Son yıllarda yüksek öğrenime olan talep oldukça
artmıştır. Devlet ve vakıf üniversitelerinde öğrenim
gören üniversite öğrencisi sayısı her geçen yıl daha da
artmaktadır. İran’lılar ilim ve araştırmayı seven bir
millettir. Tarih boyunca İran’lı bilim adamlarının ortaya
koyduğu binlerce ilmi ve edebi eser bunun açık
göstergesidir. Dünyanın dört bir yanında bilimsel
hizmet veren İran’lı bilim adamları her geçen gün yeni
7
buluşların altına imaza atmaktadır.
Ülkenin bağımsızlığını ve öz kaynaklardan daha fazla faydalanılması yönündeki
politikalar sonucunda yerli araştırmacılara geniş çalışma alanı sağlanmıştır. Devlet
desteğiyle kurulan ROYAN bilimsel araştırmalar merkezi dünyanın en büyük araştırma
merkezlerinden biridir. Bu merkezde araştırma yapan İran’lı bilim adamları özellikle kök
hücre, gen tedavisi, klonlama vb. alanlarda büyük başarılar elde etmişlerdir. İran,
klonlama alanında Ortadoğunun ilk ve tek ülkedir. “Royana” adıyla bilinen İran’ın
kopyaladığı koyun şuanda 1.5 yaşında normal hayatına devam etmektedir. Yine bu
merkezde üretilen ve İMOD adıyla İran patenti altında dünya piyasasına sürülen AIDS
ilacı bu hastalığa yakalanan kişilerin ümit kaynağı olmuştur. Buna benzer onlarca
bilimsel başarı İran’ı dünyanın ilgi odağı haline getirmiştir.
Nükleer faaliyetler konusunda ise yine İran bilim adamlarının elde ettiği büyük başarılar
dünya kamuoyunda ilgiyle izlenen bir gerçektir. Barışçıl nükleer faaliyetlerde buluna
İran, geleceğin enerji kaynağı olan nükleer enerji santrallerinde kullanılacak yakıtını dış
güçlere bağımlı olmadan temin etme gereğince emperyalist güçlerin baskısına rağmen
Uranyum zenginleştirme alanında ulaştığı nokta, İran’ın Dünya Atom Klubüne giren
10’uncu ülke haline getirdi. İran’ın bilimsel başarılarının bunlarla sınırlı olmadığını ve
burada sadece bir kaç örnek zikrettiğimizi hatırlatmak gerekir.
Sağlık
İran’da genel sağlık hizmetlerine gittikçe artan bir önem verilmektedir. Bu alandaki temel
politika tedaviden önce koruma politikasıdır. Kırsal kesim başta olmak üzere sağlık
merkezlerinin ve aşılama proğramlarının yaygınlaştırılması bu politikanın en açık
göstergelerindendir. Sağlık merkezlerini, aile planlaması ve çocukların aşı proğramlarına
alınması yönünde yaptıkları çalışmalar neticesinde doğum oranı büyük ölçüde azalmış ve
çocukların %100’e yakını aşılama proğramı kapsamına alınmıştır. 1 yaş altı çocuk
ölümleri binde 5 rakamlarına çeklimiştir. Dogum ve gebeliğe bağlı anne ölümlerinde ise
oran oldukça düşüktür. Doğum kontrolü alanında, Dünya Sağlık Örgütütünün verdiği
istatistiklere göre İran, dünyanın en başarılı ülkelerinden biridir.
Tıbbi gözetim ve tedavi hizmetlerinde de önemli aşamalar kaydedilmiş, hastane, yatak,
doktor ve hemşire sayısında dikkate değer artışlar olmuştur. Sosyal siğorta kapsamında
hizmet veren hastanelerde uzman doktorlardan tıbbi teçhizata kadar her türlü imkan
sağlanmıştır. Eskiden tedavi için yurtdışına özellikle Amerika ve Avrupa’ya giden bazı
hastalar, bugün İran’lı mutahassis doktorların gayretiyle ülke içinde tedavi
görmektedirler. Tıbbi açıdan çok gelişmiş olan ve tedavi masraflarının oldukça düşük
olması nedeniyle son yıllarda tedavi için İran’I tercih eden yabancıların sayısında artış
görünmektedir. Üniversitelerin sağlıkla ilgili bölümlerinde okuyan öğrencilerin
sayısındaki artış dikkate alındığında, gelecekte İran’ın sağlık konusunun daha olumlu
gelişmelere sahne olacağı görülmektedir.
Değinilmesi gereken bir başka husus da sağlık sigortalarıdır. Halihazırda İran halkının
69.5 milyonu genel sağlık sigortasından istifade etmektedir. Bu rakam İran halkının
tamamına yakının ifade eder.
8
Spor
Spor denilince İranlılar için akla gelen ilk şey sporun özellikle şampiyonluk yönüdür.
Bugünkü Güreş, Satranç ve Çevgen (Polo) gibi bazı spor dallarının kaynağı İran’a
dayandırılmakta ve İran’ın milli sporları arasında sayılmaktadır.
Geleneksel sporların ve pehlivanlık güreşlerinin yapıldığı ülkemizde Pehlivanlık Ocakları
ve Geleneksel Spor salomları’nın varlığı milli sorumuzun yaşatıldığının başlıca
göstergeleridir.Geçmişte olduğu gibi bugünde, ”Zurhane” adı verilen geleneksel spor
salonlarında devam ettirilen eski sporlar, turistlerin ilgisini İran kültürüne çeken
unsurlardan bir tanesidir.
Futbol, modern sporlar arasında İran halkının en
çok ilgi duyduğu spor dalıdır. İran Milli Futbol
Takımı bugüne kadar üç kez Asya şampiyonluğunu
ve iki kez de Asya Olimpiyat Oyunları
şampiyonluğunu elde etti. Ayrıca İran spor
kulüpleri de Asya Kulüpler Şampiyonlarında bir
çok kez şampiyonluğa ulaştı. İran Milli Futbol
takımı 3 kez de Dünya Kupasına katılmayı
başarmıştır. Halkın futbola ilgisi Öyle yoğundur ki, yurt içindeki bazı lig maçları 100
binin üzerinde seyirci bulmaktadır.
Futbol dışında güreşle uluslararası alanda İran’ın başarılarıyla övündüğü bir diğer spor
dalıdır. Bir kaç kez Dünya Güreş Şampiyonluğuna yükselen İran Dünya Oyunları ve
Olimpiyatlarında da bir çok kez birincilik, ikincilik ve üçüncülük dereceleri elde etmiştir.
Güreş, Futboldan sonra halkın ilgisi bakımından da ikinci sırada yer almaktadır.
İran sporu özellikle Irak’ın İran aleyhine başlattığı 8 yıl süren savaşın sona ermesinden
sonra sürekli bir ilerleme içinde olmuştur.
Kadınların sportif faaliyet alanlarının genişletilmesi
de İran’da önem verilen konular arasındadır.
Ülkede 4 milyon dolayında kadın, voleybol,
footbol, basketbol, hendbol, halter, yüzme,
binicilik, tenis, eskrim, atıcılık, judo, karate, kongfu
ve kayak gibi 40’ın üzerinde spor dalında faaliyet
göstermektedir. Bu rakamın %50’i spor takımı
bünyesinde Ülke Kadınlar Spor Dernekleri’nin
çatısı altında etkinliklerini sürdürmektedir.
İran’ın öncülüğünde, Uluslararası Olimpiyat Komitesi ve Asya Olimpiyat Komitesi’nin
desteğiyle 1991 yılında kurulan İslam Ülkeleri Kadınları Spor Federasyonu. 2001 yılında
İslam Ülkeleri Kadın Spor Olimpiyatları’nın 3.’sünü de İran’da gerçekleştirmiş ve İslam
ülkeleri kadınları voleyboldan yüzmeye, tenisten futbola 15 dalda yarışmışlardır.
9
Doğal Kaynaklar ve Ekonomi
Kaynaklar bakımından zengin ve dopdolu bir ülkedir.İran’da ilk petrol kuyusunun
açılmasından bu yana (1908) 90 yılı aşkın zaman geçmektedir.Bugün dünyanın tespit
edilen petrol rezevlerinin %9.2’si (93 milyar varil) İranda bulunmaktadır. Bu miktara
dünyanın tüm dogalgaz %14.5’ide eklenecek olursa İran’ın dünya enerji piyasasındaki
seçkin konumu açıkca görülecektir.İran önümüzdeki 70 yıl süresince ham petrol ve 250
yıl boyunca da doğalgaz üretimini bugünkü kapasitesiyle sürdürebilecektir.
İran bakır madeni rezervlerine sahip ülkelerin de başında gelmektedir. İran’daki bakır
rezervleri 900 milyon ton olarak tahmin edilmektedir. Bu rakam dünya bakır
rezervlerinin %15’ini ifade eder. Ayrıca 2.200 milyon ton ile demirtaşı, 5351 milyon ton
ile taş kömürü 60 milyon ton ile çinko ve kurşun madenlerinin yanısıra inşaat sektöründe
kullanılan taşların madenleri de İran’ın zengin yer altı kaynaklarındandır.
İran ekonomisinin petrolle sıkı bir ilişkisi vardır. Gerçekte 40 yıl boyunca İran’da
siyaset ve ekonomi petrolden büyük ölçüde etkilenmiştir. İran ekonomisinin petrole
bağımlılığı içeride ve dışarısa her zaman sorunlara sebep olmuştur.
70’li yılların ilk yarısında petrol fiyatlarının bir anda 4 katına çıkmasıyla İran
ekonomisinde petrolün payı doruk noktasına ulaştı. Devrimden bir yıl önce petrolün gayri
sarfi milli üretimdeki payı %31’den fazla idi. Bu yıllarda günlük ortalama 6 milyon varil
ham petrol üretilmekteydi. Bu sürecin devam etmesi ülkenin üretebilir 50 milyar varil
petrolünün 540’ını kullanılamaz hale getirebildi.
Devrim sonrası dönemin ekonomik politikalarından biride ülke ekomomisinin petrole
bağımlılıktan kurtarılması için çalışmaktı. Bu politikanın ve dünya petrol piyasasında
meydana gelen değişimlerin sonucunda petrolün gayri safi iç üretimdeki payı 1995
yılında %16’ya geriledi ve diğer sektörlerlerin payı ise artış gösterdi.
İran Ekonomisi yüksek oranda yetişmiş insan gücüne sahiptir ancak hızlı nüfus artışı ve
çeşitli alanlarda eğitiminin yaygınlaşması, ülkedeki çalışan nüfus oranının düşmesine
neden olmuştur. 1991 yılında çalışanların 10 yaş üstü ülke nüfusuna oranı %34 olarak
gerçekleşmiştir.Çalışanların %34’ü devlet, %65’i özel sektörde faaliyet göstermektedir
Sekiz yıllık savaş ülke ekonomisine çok büyük darbeler vurmuştur. Bu dönemde %16
olan işsizlik oranı savaşın sona ermesi ve ekonomik faaliyetlerin hızlanmasıyla savaş
öncesi rakamlara gerilemiştir. Savaş yıllarında gerileyen yatırımlar da yeniden
hızlanmıştır.
İran ekonomik alanda pek çok üstünlüklere sahiptir. Ucuz enerjiye sahip olması, enerjiye
dayanan ürünlerin üretiminde büyük tasarruf sağlamaktadır. Yetişmiş ve ucuz insan gücü,
nispeten büyük iç pazarın varlığı ve bölge pazarlarına hızlı ulaşım, İran ekonomisinin
diğer üstünlüklerindendir. Son yıllarda bu üstünlüklerden istifade edecek yabancı
sermayenin yurda çekilmesi amacıyla Kiş, Kışm, Çobahar ve Sircan gibi bölgelerde çok
sayıda Serbest Ticaret bölgesi petrol ve dogalgaz kaynaklarına yakınlığı ve uygun coğrafi
konumu sebebiyle büyük miktarda yabancı sermaye çekmiştir. Doğrudan
10
Cumhurbaşkanının idaresinde olan bu bölgelerde İran’ın içerdeki yasalardan farklı özel
yasalar uygulanmaktadır.
Şehirler – Turizm
İran doğa, tarih ve dini açıdan dünya turizminin
cazibe merkezlerinden biri sayılmaktdır. İran’ın
doğal çekicikleri sadece Batı ve Kuzeydeki başını
göklere uzanan dağları, güneyin sakin kumsalları,
iç kesimlerde yüksek irfanlı gölleri, güzel şelaleri,
el değmemiş çölleri, koyu ormanları ve kendine
has doğal hayatı ile sınırlı değildir. Belki de bu
güzel ve el değmemiş doğanın çekiciliğini artıran
en önemli nokta, çeşitli yaşam tarzları ve yerel
gelenek göreneklerle oluşturduğu kompozisyon
ve zenginliktir.
İran birkaç bin yıllık tarihi geçmişi ve büyük medeneyitlerin merkezi olması nedeniyle,
insanlık tarihini ve sonsuz çeşitliliğini araştıran turistlerin mebedi konumundadır.
İnsanlığın kurduğu ilk medeniyetlerden kalma yapı ve binalardan, İslam öncesi İran’da
hüküm süren imparatorluklar olan Partlar,
Hehamenişiler, Persler ve Sasaniler’den kalan
görkemli yapılara kadar hepsi olağanüstü güzellik
ve görkeme sahiptirler.
İslam sonrası mimari ve şehirciliğin ölümsüz
eserleride turistler için İran’ın cazibe alanlarından
biridir. İsfahan, Yezd, Meşhed, Kum, Şiraz ve
Erdebil’in mescit ve dini mekanları İran’ın en
önemli dini çekim merkezlerinden sayılmaktadır.
İran’ın Kuzey Dogusunda bulunna Meşhed
şehrindeki Şiilerin 8.İmamı İmam Rıza (a.s)’ın türbesi müslümanların özlelikle de
Şiilerin en önemli ziyaret merkezlerinden sayılmakta ve her yıl kendisini ziyare etmeyi
arzu eden milyonları çekmektedir.
Halı başta olmak üzere İran el sanatları, dünya çapında az rastlanır bir üne sahip olan
geleneksel İran sanatlarıdır. İran kilimlerinin yanısıra minyatür, resim, hat sanatı,
Türkiye’de “ebru” olarak bilinen “Ebr-u bad”, hatemkari, muarrak, münebbet, suzenduzi,
melilduzi ve diğerleri de bu el sanatlarının en meşhurlarıdır. İran’ı ziyaret eden turistler
genellikle el sanatlarına ek olarak İran’ın dünya pazarlarında özel bir yere sahip olan
fıstığı, safranı, havyarı, karidesi ve hurmasına yoğun ilgi göstermektedirler.
Kültür ve Sanat
İran kültürü çok çeşitli ve çok boyutlu olma özelliğine sahiptir. Bu özelliğin bir yönü
tarihi gelişmelere diğer yönü ise etnik, din ve dil kökenli unsurlara dayanmaktadır. İslam
öncesi Kültür, İslam sonrası Kültür ve Modern Dünya Kültürü. İran, kültür ve tarihi
11
açısından; din, dil ve ırk fenomenleri ise sosyal açıdan İran kültürünü çeşitliliğini ve çok
boyutluluğunu gösterir. Bununla beraber gelenek ve görenekler halk edebiyatı,
bayramlar ve matem merasimleri gibi unsurlar da kültürün çok boyutluluğuna örnek
verilebilir.
İran kültürü biri Ahemeneşler ve Sasaniler devri diğeri ise İslam devri olmak üzere
tarihte iki altın çağ yaşamıştır. Gerek Ahemeneşiler ve Sasaniler gerekse İslam dönemi
kendi çapında Batı kültüründe, özellikle de Rönesans Avrupa’sına büyük izler
bırakmıştır. Rönesans Avrupa’sının Endülüs yoluyla İslam bilim ve kültürüyle tanışması
buna en büyük örnektir.
ÜNLÜ SÎMALAR
Şark edebiyatının kutbu olarak bilinen İran, İslam medeniyeti ve tarihinin de etkisiyle
Tarih boyunca yetiştirdiği Firdevsi, Hâfız, Sâdi, Mevlâna, Hayyam, Attar, Nâsır Hüsrev,
Hacı Bektaş-ı Veli, Farâbi, Câmi, İbn-i Sîna, Nizâmi, Suhreverdi, Molla Sadra, Râzi,
Hâce Nasîruddin Tûsi, Ebu Reyhan Birûnî vb. şahsiyetle övünmektedir. Büyük İslam
uygarlığının dünyaya kazandırdığı İranlı bilginlerin sayısı burada sayamayacağımız
kadar çoktur.
İran her zaman şairler ve ozanlar yurdu olmuştur. Seslerini sadece bulundukları bölgede
duyurmakla kalmayan ve bütün dünyada duyuran Hafız, Mevlana, Sadi, Firdevsi,
Nizami, Attar, Nasır Hüsrev ve Hayyam gibi bir çok ünlü şahsiyetler bahsettiğimiz bu
şair ve ozanlar kervanının sadece bir kaç örneğidir. İran halkı özde şiiri seven ve şairlere
sempati duyan bir yapıya sahiptir. Söz konusu şairlerin şiirlerinin bugünkü geleneksel
İran musikisine konu olması ayrıca yöre halkı arasında özellikle de kırsal bölgelerde
sözleri meçhul ozanlara ait halk türküleri okunması, İranlıların şair ruhlu insanlar
olduğunun birer göstergesidir. Dünya kültürüne büyük katkı sağlayan bu ünlü
şahsiyetlerin bir kaç tansini burada tanıtmak istiyoruz.
FİRDEVSİ :
İran edebiyatının ve belki de dünyanın en büyük hamasi şairlerinden biri olan Ebülkasım
Mansur B. Hasan Firdevsi (Tûsi) 930 yılında İran’ın Tûs kenti yakınlarındaki Bâj
kasabasında doğdu. Geride bıraktığı eserinden anlaşıldığı gibi iyi bir eğtim alan Firdevsi,
eski Yunan felsefesini de çok iyi bildiği tahmin edlmektedir. Başlıca yapıtı Şahname’de
(60000 beyitten oluşur) ilk insandan 3. Yezdgerd dönemine kadar İran tarihini anlatır.
Büyük şair Firdevsi H. 370-71 yılında Şahname’yi yazmaya başlamıştır. Yaklaşık 35 yıl
bu büyük hamasinin tamamlanması için uğraşmış ve bu yolda çok cefalar çekmiştir. Daha
doğrusu Firdevsi, bütün benliğini, varlığını bu işe vakfetmiştir. Bu büyük şair H. 411
yılında (M.1020) vefat etmiş ve Tus şehrinde kendi bağı içinde toprağa verilmiştir.
HÂFIZ-I ŞÎRAZÎ (1320-1389)
Hoca Şemseddin Hâfız-ı Şîrazî İran’ın en büyük arif ve şairlerindendir. Doğum tarihi
kesin olmamakla birlikte 1320’lerde Şîraz’da doğduğu tahmin edilmektedir. Zor
şartlarda da olsa bir süre mektepte okuduktan sonra, şeriat ve edebiyat konularında
12
araştırmaya başladı. Bir çok düşünür ve arif gibi uzun süre inzivaya çekilen Hâfız
kendini hayal alemine vererek ömrünün tamamını Şîraz’da geçirdi.
Edebiyat üstası olan Hâfız, tasavvuf alanında görüş sahibiydi ve son derece üstün zekası
sayesinde söylediği gazellerle herkesi hayrete düşürürdu. Hâfız, İranlı şairlerin pek çoğu
gibi yaşamı sırasında şöhret kazanmayı başardı ve kısa süre sonra dünyaca tanınan bir
şair haline geldi. Gazeller, Ahûy-i Vahşî adında bir mesnevi, Sakînâme, Kıt’alar ve
Rubaîlerden oluşan Dîvanı onun en büyük eserleri sayılır. Hafız hiçbir zaman yazdığı
gazelleri kitap haline getirmeyi düşünmedi ancak ders arkadaşı olan Muhammed
Gülendam bu görevi yerine getirdi.
Hafız’ın Dîvanı pek çok dillere çevrilmiş ve birçokları bu değerli esere şerhler
yazmışlardır. Bunların en önemlileri Sûdî-yi Bosnevî, Surûrî ve Şemî’nin yazdığı
şerhlerdir.
SÂDİ-Yİ ŞİRÂZİ
Şüphesiz, Ebu Muhammed Muşarrafuddin Muslih b. Abdullah b. Müşarraf Sâdi-yi
Şirâzi, Firdevsi’den sonra , İran edebiyatında parlayan en büyük şairdir. Dindar bir aile
ortamında dünyaya gelen Sâdi, çocukluğundan beri babasının özel eğitimine tâbi
tutuldu. İlk öğrenimini bitirdikten sonra Bağdat’a giderek, dönemin büyük alimlerinden
ders aldı. 1276 yılında Şiraz’a dönerek, Sâd b. Ebubekir b. Sâd-i zenginin yakınlarından
oldu.
Sâd-i’nin hayatı, kasideler, gazeller ve bazı risaleler yazarak geçti. Sadi’nin eserleri şiir
ve düz yazı (nazım ve nasır) olarak iki bölümden oluşmaktadır. Baştan yada
“taahhütname” adlı konularını içeren ve 4.000 beyitten oluşan nazım bölümü şüphesiz
Fars edebiyatının şaheserlerinden sayılır. Nazım bölümünün ikinci kısmı, yaklaşık 700
beyitten oluşan Arapça şiirlerdir. Üçüncü kısmı ise Farsça kasideleri içermektedir.
Dördüncü bölümünde mersiyeler (ağıtlar) vardır. Sâdi’nin Gülistan adlı eseri ise, öğütler
ve ahlaki kavramlar içeren Fars edebiyatının şaheserlerindendir. Bu büyük şâ’ir13111317 yılları arasında Şiraz’da vefat etti. Sâdi’nin kabri, Şiraz şehrinin “Sâdiye” adıyla
anılan mahallesinde bulunmaktadır.
MOLLA CÂMÎ (1438-1519)
Nureddin Abdurrahman b. Ahmed-i Câmî m.1438 yılında dünyaya geldi. İran'ın büyük
şair ve yazarlarından olan Câmî, çocukluk yıllarından itibaren Herat'ın Nizamiye
Medresesi'nde öğrenime başladı. Üstün zekası sayesinde kısa süre sonra büyük başarılara
ulaşan Câmî, öğrenim gördüğü yıllardan beri tasavvufa yöneldi.
Gençlik yıllarında şiir söylemeye başlayan bu büyük şair, kısa zamanda şöhret kazandı
ve Ali Şir Nevaî ve Sultan Hüseyin Baygara gibi dönemin hükümdarlarının dikkatini
üzerine çekti. Onun şiir eserlerinin başında yedi mesneviden oluşan ve kendisinin "Haft
Ovrang" adını verdiği "Sab'a" gelir. Sonra kasideler ve gazeller vardır. Câmî bunları
yaşamının üç döneminde yazdığı için her birine ayrı ad vermiştir; "Fatihatuş'ş-Şebâb",
13
"Vâsitetu'l-Ukad" ve "Hâtimetu'l-Hayat". Şiir eserlerinin yanı sıra Farsça ve Arapça
olarak yazdığı kitapları da vardır. Bunlardan bazıları şöyledir: Erba'în, Bahâristan,
Durretu'l-Fâhire, Muammâ Risaleleri, Mefâtîhu'l-Gayb'ın Şerhi, Manzume-yi Muammâ
ve...
MUSÎKİ, HAT, SİNEMA, ...
İran musikisi ülkedeki çeşitli yörelere göre farklılık
gösterir. Harikulade bir zenginliğe sahip yöresel
musikilerin yanısıra, İran klasik musikisi de yurdun
hemen her yerinde icra edilmektedir. Bu musikide
kullanılan (tar, kemençe, sentur...gibi) bazı enstrümanlar
İran’a özgü olmasalarda İran’a özgü (ud, kanun gibi)
enstrümanların yer aldığı geleneksel musikimizde
“destgah” adı verilen 7 ana makamda bir arada
kullanılarak özgün melodiler oluşturulmaktadır. İran musikisindeki makamlar birbirine
yakın ahenklerin bir araya gelmesinden oluşur. İran müsikisi amatör bir dinleyici bile
hemen etkileyebilecek bir güç ve estetiğe sahiptir. Geleneksel İran musikisi İslam
Devrimi’nin zafere ulaşmasından sonra özellikle genç kuşak arasında süratle yayılıp
gelişti. Bugün Devlet Konservatuarları ve Özel Müzik Okullarında müzik eğitimi alanlar
modern ve klasik batı müziğinin yanısıra geleneksel İran musikisini de öğrenmekte ve
icra etmektedirler.
İran’ın geleneksel güzel sanatlarından biri de hat sanatıdır. Genelde ortak karakterlere
sahip olan Farsça ve Arapça alfabenin yazıldığı ve yazının adeta bir resim gibi işlendiği
bu sanatta İran şiirlerinin yanısıra Kur’an ayetleri, hadisler ve büyük İslam şahsiyetlerinin
sözleri son derece cazip kompozisyonlar halinde yazıya geçirilir. Hat sanatı da geleneksel
İran musikisi gibi İslam Devrimi’nden sonra daha da yaygınlaşmış ve çok rağbet edilen
bir sanat haline dönüşmüştür.
Minyatür türündeki geleneksel İran resim sanatı da uzun bir geçmişe sahip olup İran
tasavvufu ve edebiyatıyla iç içedir.Tevhid ve kulluk anlayışı geleneksel İran resim
sanatına özel bir form vermiştir. Bu form az çokm heykel sanatında da kendini
göstermektedir.
Resim ve heykelden daha önemli bir sanat ise geleneksel İran mimarisidir.İran
mimarisinin tarihi,İran’ın İslamlaşmasından önceki dönemlere kadar uzanır.bu dönemlere
ait Tahtı Cemşid, Kuruş’un Kabri (İran’ın güneyinde Şiraz kentine yakın bir yerde
kuruludur) Tak-ı Kesra (İranın batısnda )gibi görkemli yapılar günümüze kadar gelen en
eski tarihi eserlerdendir.
İzlerini ülkenin bir çok yerinde görmek mümkün olan İslam Dönemi İran Mimaririsi,
İran’lıların sanat ve bilim anlayışlarını, estetik zevklerini yansıtan önemli bir öğedir.
Zencan yakınlarındaki Sultaniye Kümbeti, İsfahan’daki Şeyh Lütfullah ve İmam
Camileri, Yezd Merkez Camii ve UNESCO tarafından İsfahan şehriyle birlikte İnsanlık
Mirası olarak ilan edilen bütün bir Yezd şehri İran İslam mimarisinin başlıca yapıtlarına
14
örnek vereilebilir. Belirtmek gerekir ki, İran İslam mimarisini büyüleyici kılan temel
özellik,tevhidi sanat(birleştirici) anlayışının yörelerle, ekonomik ve sosyal ilişkiler ve
şehir planlamasıyla birleşmesinden başka bir şey değildir.
İran Sinema Tarihine Kısa Bir Bakış
Modern sanatlar arasında sinema, İran’da özel
bir konuma sahiptir. İran sineması bir sanayi
gibi çalışmaktadır. Yılda ortalama 70’e film
üretilmekte ve binlerce
kişi bu sektörde
istihdam imkanı bulmaktadır.
1900 yılında “Mirza İbrahim Han Akkasbaşi”,
Kaçar şahı “Muzafferuddin Şah”ın emriyle film
kamerasını ilk olarak İran’a getirerek ister
istemez, İran’da sinemanın kurucusu ünvanını
isminin başına ekledi.
Böylece İran’da filme alınan ilk görüntüler,
Mirza İbrahim Han’ın, Şah ve saray halkını eğlendirmek için hazırladığı görüntülerdi.
İran’ın ilk uzun, konulu filmi ise 1929 yılında “Avans Oganyats”ın yönetmenliğinde
çekilen “Mavi ve Rabi” idi. Bu dönemde Hindistan’da da, “Erdeşir İrani” ve
“Abdulhuseyn Sapanta” gibi orada yaşayan İran’lılar tarafından Farsça filmler yapıldı .
Bunların en önemlisi Sapanta’nın yapımı olan “Lor Kızı” adlı filmdir. (1932)
Bundan sonra İran sineması on yıllık bir sükut ve durgunluk döneminin ardından, İran’da
çekilen ilk sesli film olan “Hayat Fırtınası” filmiyle 1948 yılında yeniden sahneye
dönerek, 1979 yılındaki İslam Devrimi’nin gerçekleşmesiyle farklı bakış açılarını
barındıran yeni bir döneme adım atıncaya dek yoluna devam etti .
1900 – 1979 yıllarını İran sinemasını çocukluk yılları olarak adlandırabiliriz. Bu dönem
filmlerinin pek çoğunun karakteristik özelliği, sinema dili ve tekniğinin ilkel şekilde
kullanıldığı, biraz da cinsellik ve şiddet katılmış, yüzeysel ve özensiz melodramlar
olmalarıdır. Bu dönemde, İran sinemasının o yıllardaki genel gidişatından ayrılan, değerli
yapımlar da göze çarpmaktadır, örneğin; “Şehrin Güneyinde” (1958) ve “Uğursuz Gece”
(1964 - Farrohkh Gaffari), “Balçık ve Ayna” (1965 - İbrahim Golestan ) , “Ahu Hanım’ın
Kocası” (1968 - Davud Mollapur) , “İnek” (Daryuş Mehrcui), “Kayser” (Mesud Kimyai),
“Sağanak” (Behram Beyzai), “Cansız Tabiat” (Sohrab Şehid-e Sales), “Sutedelan” (Ali
Hatemi) vd...
1970 yılında Venedik Film Festivali’nde ödül alan “İnek” filmi, öylesine zengin ve
sanatsal bir içerik ve yapıma sahiptir ki, İran İslam Cumhuriyeti’nin kurucusu Hz. İmam
Humeyni’nin (r.a.) de övgüsünü kazanmıştır.
1979 yılında gerçekleşen İran İslam Devrimi ile İran sineması yaşamının yeni bir
aşamasına girdi. İmam Humeyni (r.a.) İran’a gelişinin ilk gününde yaptığı konuşmada şu
15
meşhur cümlesini söyleyerek çok sade ve açık bir şekilde sinemeye bakışını tasvir etti ;
“Biz sinemaya karşı değiliz , fahşaya karşıyız.”
Ülkenin siyasal ve kültürel yapısında meydana gelen köklü değişimlerle , sinemanın
gidişi de değişti. Bu dönemde İran sineması kısa bir duraklamanın ardından çalışmalarına
yeni baştan başladı. “Nasır Takvai”, “Ali Hatemi”, “Abbas Kiyarostemi” , “Daryuş
Mehrcui”, “Khosrov Sinai”, “Behram Beyzai” ve bunlar gibi, devrimden önceki önemli
ve yetişmiş film yapımcıları, “ Kaptan Khorşid” (Nasır Takvai), Kemal’ul-Mulk” (Ali
Hatemi), “Kirazın tadı” ve “Dostun Evi Nerede” (Abbas Kiyarostemi), “Hamun” ve
“Sara” (Daryuş Mehrcui), “Ateşin Gelini” (Khosrov Sinai), “Belki Başka Zaman”,
“Yolcular” ve “Köpek Avı” (Behram Beyzai) gibi övgüye layık eserler yaratmaya
koyuldular.
Zamanla İran sineması kendi kimliğine yeniden kavuştu ve gerek form gerekse içerik
bakımından kimi iniş çıkışlardan sonra layık olduğu yere ulaşarak, tüm dünyanın
övgüsünü kazandı. Yeni İran sineması, evrensel ve insani bir yöneliş benimseyerek , yeni
kavramları ele alarak ve dünya sinemasında yaygın olan sahte çekiciliklerden (cinsellik
ve şiddet ) kaçınarak, yeni bir sinema türünü dünyaya tanıttı.
İran sineması bir asıra yakın uzun bir geçmişe sahip olmasına karşın kalıcı eserlerin pek
çoğu Devrim sonrasındaki yıllarda üretilmiştir. İran İslam Cumhuriyeti, sinema sanatının
öneminin bilinciyle denetim, yönlendirme ve destekleme mekanizmalarının kullanılması,
yerli sinemanın nitelik ve niceliğinin yükseltilmesi için “Farabi Sinema Kurumu”nun
kurulması (1983) “Sinema Evi” (1995) ve sinema meslek örgütlerinin kurulmasında
yardım edilmesi, film yapımcılarına sübvansiyon uygulanması, genç sinemacıların
desteklenmesi, her yıl “Uluslararası Fecr Film Festivali”nin düzenlenmesi, ülke içi ve
dışından sinema teknik araç gereçlerinin temin edilmesi, dünyanın en uzak noktalarındaki
film festivallerine dahi İran’lı film yapımcılarının katılımının desteklenmesi... gibi
girişimlerle, başarılı İran’lı film yapımcıları ile omuz omuza “Yedinci sanatı” İran’da
yüceltmeye çabalamıştır.
İran sinemasının İslam Devriminden önceki ve sonraki durumuna istatistiksel bir
yaklaşım ve karşılaştırmalı bir bakış, sinemanın nitelik ve niceliğinin yükseltilmesi
yolunda harcanan çabaların sonuç verdiğini göstermeye yeter. İran sineması 80’li yılların
ortalarından ( İslam Devriminin ilk yılları) bugüne değin 320’nin üzerinde uluslararası
ödül kazanmış ve bir kısmı seçkin, binlerce uluslararası festivale katılmıştır. İran
sinemasının uluslararası alandaki en önemli başarılarından, “Mecid Mecidi” yapımı
“Gökyüzünün Çocukları” filminin Oskar adayı olması, “Abbas Kiyarostemi”nin eseri
olan “Kirazın Tadı” filminin Cannes Film Festivalinde Altın Palmiye ödülünü alması,
“Semira Makhmelbaf”ın “Kara Tahta” filminin 2000 yılında UNESCO’dan “Federico
Fellini” madalyasını alması, “Muhsin Makhmelbaf”a Fransa Kültür Bakanlığı tarafından
“Sanat ve Edebiyat Adamı” nişanının verilmesi, “Huşeng Kavusi”, “Abbas Kiyarostemi”
ve “Cafer Panahi”ye Fransa Kültür Bakanlığı tarafından “Şovalye” nişanının verilmesine
işaret edilebilir.
16
Yönetmenlerin, özellikle de tecrübeli yapımcıların sayısı da İslam Devrimi öncesine
kıyasla dikkate değer ölçüdedir. Bugünkü İran sinemasının önemli yönetmenlerinden pek
çoğu İslam Devrimi sonrasındaki yıllarda sanat çalışmalarına başlamışlardır. Bunlardan
“Muhsin Makhmekbaf”, “Semira Makhmekbaf”, “Rasul Mollagolipur”, “Abbas
Kiarostami”, “İbrahim Hatemikiya”, “Rakhşan Beni İtimad”, “Ebulfazl Celili”, “Mecid
Mecidi”, “Cafer Panahi”, “Tamine Milani”, “Niki Karimi”, vb. ünlü yönetmenlere işaret
edilebilir.
Bu arada İran’ın yeni dönem sinemasında kadınların (film yapımının tüm meslek ve
alanlarındaki) varlığı da göz ardı edilemez. Sinemacı İranlı kadınların devrim sonrası
kapsamlı çalışmaları, söz konusu dönemde kadın sanatçıların İran’da etkin olarak yer
alması için hazırlanan uygun zemini ortaya koymaktadır. Bunların pek çoğu, sanat
kariyerlerinde değerli yapımlar kaydeden ve kimi zaman dünyanın önemli
festivallerinden ödüller alan yetenekli , zeki ve meşhur yönetmenlerdir : “Rakhşan Beni
İtimad”, “Tahmine Milani”, “Semira Makhmelbaf” ve “Puran Derakhşende” gibi
yetişmiş sanatçılar ... 18 yaşında , Cannes Film Festivalinin resmi bölümüne kabul edilen
dünyanın en genç yönetmeni olan Semira Makhmelbaf İran’lı meşhur yönetmen Muhsin
Makhmelbaf’ın kızıdır. Bugünkü İran sinemasının göz kamaştırıcı ilerlemeleri,
yönetmenlik , kameramanlık , derleme , laboratuar , müzik... gibi tüm aşama ve alanlarda
üretim kalitesinin yükselmesiyle bağlantılıdır. Bu ilerlemeler , sadece günümüz dünya
sinemasına değil, İran sinemasının geçmişine de kıyasla değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak, evrensel insani değerlerin sanat diliyle ifade edilmesine gönül veren ve
muhataplarına olan saygısından ötürü değersiz ve yüzeysel duygu ve heyecanlardan
kaçınan İran sineması kendine has nitelikleri ve yapımlarıyla Sinema dünyasında yeni
bir tecrübedir. İran sineması sadece gişeyi düşünmemekte , sinemanın çerçeveleri ile
sanat dili ve ahengini koruyarak insani ilişkiler , savaşsız bir dünya , doğayla uyumlu
yaşam ve bu gibi kavramları yaygınlaştırıp yerleştirmeyi sonuçta, maneviyat ruhunun
dünyada yayılmasını düşünmektedir.
17
İran Gezi Rahberi
Tahran :
Tahran çok genç bir şehirdir. 1876 yılında
sadece bir köy olan Tahran, kaçar hanedanından
Ağa Muhmmed Han Kacar tarafından başkent
olarak seçildi, böylece şehirleşme başlamış
oldu. Yaklaşık 100 yıl önceye kadar Tahran,
başkent olmasına rağmen bazı diğer İran
şehirlerinden daha küçüktü, öyle ki Rey şehrinin
bir kasabası olarak geçiyordu. Şimdi o şehir
18
Tahran’ın bir bölgesi olarak tanımlanmaktadır. Tahran şehrinin kuruluşu Neolitik çağlara
kadar gitmektedir. Bu şehir, şimdi olduğu gibi eski çağlarda da Elbruz Dağlarına sırtını
dayamış küçük bir yerleşim yeri olarak doğmuştur.
Kaçar hanedanından sonraki devletlerin merkeziyetçi yaklaşımlarından dolayı diğer
eyaletlerden göç alması sonucunda şu an en büyük İran şehri ve Orta Doğu’nun en büyük
ketlerinden biri olarak tanımlanmaktadır.
Şehir, Elburz sıra dağlarının eteğindeki bir platoya kurulmuş olduğundan ve çevresinde
nehir, göl ve deniz gibi su kaynağının olmamasından dolayı iklim olarak kuru bir hava
koşoluna sahiptir. Yazın 42 dereceye varan sıcaklık, kışın eksi 15 dereceye kadar düşe
biliyor. Bahar ve sonbahar mesimlerinde ise oldukça güzel bir havası olan Tahran yem
yeşil parkları ve modern yapısıyla Avrupa şehirlerini insana aratmıyor.
Tahran daha sonraki dönemlerde de kazandığı bu önemi, dini merkez olarak Kum ve
Meşhed şehirlerinin yükselmesine rağmen yitirmedi. Elbruz dağının eteklerinde bulunan
geniş bir araziye yayılmış bu şehir, ilk yapılaşmasında diğer İran şehirlerindeki
geleneksel yapıya uyarak iki veya en fazla üç katlı tuğla binalardan oluşmuştur. Binaların
çoğunda sıva kullanılmamış, böylece bütün şehir kirli sarı renkli bir çöl kenti havasına
bürünmüştür. böylece Fars kültürü ve sanatı bu binalara yansımıştır. Binalarda tuğlaların
yerleştirilişi bile bunların işçiliğinde ileri düzeyde bir zevk ve estetik kaygısı
bulunduğunu göstermektedir. Son dönemlerde dünyanın metropol şehirlerinde olduğu
gibi Tahran’da da modern ve lüks yapıtların artması ve eskisine göre bam başka bir
görüntünün ortaya çıkmasına şahit olmaktayız.
Tahran, aynı zamanda İran İslam devrimi mücadelesinde önderlik yapmıştır. Bu devrim,
hem Müslüman aleminde ve hem de tüm dünyada türünün tek örneğidir.
Hemen Güney’indeki Rey şehri, Tarihi açıdan büyük öneme sahiptir. Bu şehir Selçuklu
İmparatorluğunun kurucusu Tuğrul Beyin ilk başkenti olmuş, Tuğrul Beyin mezarı
“Burc-u Tuğrul” adıyla Rey kentinde bulunmaktadır.1197 tarihinde Moğol’lar tarafından
yıkılana kadar bölgenin en önemli kenti olma özelliğini korumuştur. Yoğun şehirleşme
olgusu sonucunda bugün Rey’le Tahran birleşmiş durumdadır. 2. İmam (İmam
Hasan)’nın torunlarından Seyyid Abdu’l Azim El-Hasani’nın mezarı da Rey kentinde
bulunmakta ve hergün yüzlerce insanın ziyaretine tanık olmaktadır.
Tahran, İran’ın ticari nabzının attığı bir şehirdir. Tarihi kapalı çarşısı hergün onbinlece
insanın uğradığı ve alış vreiş yaptığı bir
merkezdir. Bu önemli çarşı gnün bazı
saatlerine öylesine kalbalık oluyor ki
insanların hareket etmesi bile neredeyse
imkansız hale geliyor.
Gezilecek Yerleri :
Bazar-ı Bozurg (Büyük Pazar - Kapalı
Çarşı) : Dediğimiz gibi burası Tahran’ın
19
sadece çarşısı değil sanki ekonomisinin kalbinin attığı yerdir. Büyük Çarşı, belki de
İstanbul’daki kapalı çarşının bir benzeri ama çok daha oryantal olanıdır. Buraya
yapacağınız bir gezi size Fars ülkesinin bütün gizemini tattıracaktır. Fars ülkesinin tüm
yönleri sanki buraya yansımış gibidir. Bütün doğu pazarlarının en büyüklerinden biridir.
Şehir içinde bir şehir gibidir. Burada her şey yaşanır, sadece ticaret değil, sosyal olaylar,
evlilikler ve siyaset bile... Pazarın birçok girişi vardır. Doğu istikametindeki giriş
bölümünde lüks mallar, saatler ve kuyumcular yoğunlaşmıştır. Daha sonra halıcılar
çarşısı gelir. Yürümekten yorulduğunuz zamanlar pazarın yan yollarından birine sapın,
burası sizi mutlaka kapalı bölümden dışarı çıkartıp ya bir çayhaneye, ya bir nargile
salonuna ya da bir havuzbaşına götürecektir.
Bu pazarda neler yok ki ? Bütün İran’ın
perakende mallar sektörünün üçte biri bu
pazardaki alışverişlerde gerçekleşiyor. Her
sokakta, her sapakta ayrı bir ticaret konusu,
bakırcılar, kağıtçılar, baharatçılar, tenekeciler,
halıcılar, şekerciler, çaycılar... Sadece bunlar
değil, ondan fazla cami, birkaç otel, birkaç
banka ve hatta pazarın kendine ait itfaiyesi bile
var burada.
Derbend : Tahran’ın yoğun trafiğinden ve yaz
mevsiminde iseniz boğucu sıcaklığından
kaçmak için en iyi alternatifiniz Derbend’dir. Derbend’e ulaşmak için öncelikle Tejriş
Meydanına gitmelisiniz. Buradan da Derbend’e dolmuş-taksiler kalkar. Burası Tahran’ın
en kuzey ucunda dağın eteklerinde kurulmuş bir tür eğlence ve piknik yeridir. Dağdan
gelen bir derenin iki yamacı sayısız çayhane, kebapçı ve lokanta ile doludur. İki yamacın
arasındaki daracık yoldan yukarılara doğru tırmanın. Haftasonları yoğun ilgi nedeniyle
adım atacak yer bulamayabilirsiniz. Ancak sayısı çok fazla olan restoranların şark köşesi
stilinde döşenmiş tahtlarında mutlaka bir yer bulacaksınız. Hemen kendinize bir çay
söyleyin. Çayın yanında kıtlama şekeri ile birlikte hurma da verilmektedir. Çıkışa göre
sağdaki yamaçta küçük bir teleferik tek ama çok yüksekteki istasyona 1.000 Tümene
taşımacılık yapmaktadır. Tahran’ın panoramik bir manzarasını görebilirsiniz.
Ulusal Halı Müzesi : Lale parkının kuzeyindeki bu müze, ünlü İran halılarından en
seçme olanlarının sergilendiği bir yerdir. İki katlı bu müzede 16. yüzyıldan günümüze
kadar gelmiş bir çok ender halı görebilirsiniz. Zararlı ışıklardan korunmak için müzede
fotoğraf çekilmesine izin verilmiyor.
Sa’dabad Sarayı Müzesi : Tahranın kuzeyinde,
şehir merkezine oldukça uzaktaki Şemiran’da
Şah’ın yazlık sarayı bulunur. Burada toplam 18
değişik müze bulunuyor. Ancak nedense bu
müzelerin hepsi birden açık tutulmuyor. Sarayın
Beyaz Saray isimli bölümü son Şah Rıza
Pehlevi’nin ikamet yeriydi. 54 odalı olan bu
20
sarayın girişinde bulunan devasa Şah heykeli devrim sırasında sökülmüş ve geriye taştan
yapılma dev boyutlarda iki ayakkabı kalmıştır. Törensel akşam yemeği salonunda
bulunan 143 metrekarelik yuvarlak halı, herhalde türünün en büyüklerindendir.
Şah’ın annesine ait olan ikinci bir saray sanki Şah’ın izlediği haince yaşantıyı halkın
görüp ibret alması için yapılmış gibidir. Müze yönetimi “kumar salonu”nu eski
fotoğraflarla süslü, oyun kağıtları ile olduğu gibi sergilemektedir.
Burada ve Niavaran’da saraylar daha çok zengin bir ailenin terkettiği ve uzun süre
bakımsız kalmış eski moda eşyalarının sergilendiği yerler gibi düzenlenmiştir.
Aynı bahçede yer alan Askeri Müze’yi daha ilginç bulabilirsiniz. Burada bulunan el
yapımı silahlar arasında Irak lideri Saddam Hüseyin’in 1979 yılında Şah’a hediye ettiği
bir tabanca da yer alıyor.
Tochal Teleferik : Tahran’ın çok popüler Teleferiği (İran’da Telekabin diyorlar)
Velenjak Caddesinin sonundadır ve 3957 metrelik Tochal dağının bir bölümüne
çıkmaktadır. İlk iki istasyona kadar yürüyerek de gidebilirsiniz. İstasyonların yakınında
çayhaneler ve restoranlar hizmettedir. Teleferiğin ulaştığı yükseklikten Tahran’ın
panoramik görüntüsünü izlemeniz mümkün. Tochal Teleferik Spor Merkezinin Resmi
web sitesi : http://www.tochalcomplex.com/old/homeenglish.htm
Arkeoloji Müzesi :Suş kentinde bulunmuş ammurabi’nin kanunlarını gösteren kil tablet
bu müzede sergilenmektedir. M.S. 3. veya 4. yüzyılda yaşamış bir madencinin öldüğünde
tuzlu bir ortamda kalıp günümüze kadar çok az bozularak gelen “Tuz Adam” da
buradadır.
Özgürlük Anıtı (Azadi Anıtı) : 1971
yılında
Pers
İmparatorluğunun
kuruluşunun 2500. yılında Shahyad Anıtı
olarak yapılmıştır. Anıt, 2.500 adet
yüzyüze bakan taş ile süslenmiştir. Anıtın
orta katlarında bir İran Tarihi müzesi
bulunmaktadır. Asansörle en üst kata
çıkarsanız tüm Tahran’ı görebilirsiniz.
Anıtın bulunduğu meydan, Meydan-ı
Azadi adıyla anılmaktadır.
Ulusal Mücevher Müzesi : Ferdovsi Caddesindeki Bank
Melli’nin arkasında Alman Elçiliğinin yanındadır. Mücevher
uzmanlarına göre dünyadaki en değerli mücevher kolleksiyonu
buradadır. Buradaki taşların geçmişi yüzlerce yıl geriye gider ve
her bir değerli parçanın birçok savaşa neden olduğu buradaki
yazıtlarda yazılı durumdadır. 1738 yılında Nadir Şah Afşar’ın
21
Hindistan seferi sırasında kendisine para ve içinde Derya-yı Nûr (Nur Denizi) ve Kuh-i
Nûr (Nur Dağı) elması bulunan hediyeler sunulmuş. Bunlardan Kuh-i Nûr elması daha
sonra birçok el değiştirmiş ve şimdi Londra’da Tower of London’da sergilenmektedir.
Darya-yı Nûr elması ise şu anda Ulusal Mücevher Müzesindedir. 182 karat ağırlığıyla
dünyanın en büyük pembe elmasıdır. 25 mm. genişliğinde, 38 mm. uzunluğunda ve 10
mm. kalınlığındadır ve çevresi 26 bin değerli taşla süslüdür.
Bu müzenin giriş katında Prehistorik dönemden Sasanilere kadar birçok tarihi eser
sergileniyor. Bunlar çoğunlukla İran’da araştırmalar yapan yabancı Arkeologların
buluntularıdır. Her yerde karşılaşabileceğiniz eski kaplar, metal takılar ve heykelciklerin
dışında Persepolis’te bulunan önemli tarihi eserlerin bazıları burada sergilenmektedir.
Bunlar arasında I. Darius’u gösteren büyük bir rölyef, altın tabletler ile bronzdan bir
köpek ve üç aslan figürü dikkati çekmektedir.
İmam Humeyni’nin Mezarı : 1979’da
gerçekleşen İslâm İnkılabının lideri ve
İran İslam Cumhuriyetinin kurucusu,
fakih ve arif İmam Humeynî, 24 Eylül
1902’de Humeyn şehrinde doğdu.
Haziran 1989 yılında Tahran’ın kalp
hastanesinde vefat etti. Tahran-Kum
yolu
üzerinde
bulunan
İmam
Humeyni’nin mezarı hergün dünyanın
dört bir yanından gelen 100’lece
sevenleri
tarafından
ziyaret
edilmektedir.
22
Tebriz :
Doğu Azerbaycan eyaletinin başkentidir. Tahran'a uzaklığı 624 km. ve Türkiye sınırına
uzaklığı 320 km.dir. Tebriz'in tarihsel geçmişi konusunda tartışmalı fikirler vardır. Bazı
tarihçiler Milattan öncesine kadar giden bir geçmişten bahseder, bazı tarihçilere göre ise
Tebriz'in önemli dönemleri İran'a islamın gelişiyle başladığını söylerler. Arkeolojik
kazılara göre ise Tebriz'in 5 bin yıllık bir geçmişi olduğu ortaya çıkarılmıştır.
Tebriz'in Müslümanların eline geçiş 642 yılındadır. Moğol işgalinin yıkmadığı birkaç
şehirden biri olarak da Tebriz şanslı yerlerdendir. Moğol işgalinden sonra Safeviler
devrinde Tebriz bir süre için İran'ın başkenti olmuştur. Arg-e Tebriz isimli Tebriz kalesi
bu dönemden günümüze kadar kalabilmiş eserler arasındadır. Tebriz'deki birçok tarihi
eser, şehirde yaşanan depremlerle yıkılmış ve kaybolmuştur. Safeviler döneminden sonra
gelen Kacarlar döneminde gene başşehir olarak kalmıştır. Bu dönemlerde Osmanlı ve
Rus ordularının sık sık akınlarına uğramıştır. Son 100 yılda Tebriz'in İran tarihinde
önemli rolü olmuştur. 1906 yılındaki Anayasal Hareketlenmede siyasi hareketin merkezi
durumunda olmuştur. 1950 yılındaki petrolün millileştirilmesi hareketlerinde ve 1978
yılından itibaren yaşanan İran İslam Devrimi
sırasında da Tebriz hep önemli bir merkez
olmuştur.
Şairler Mezarlığındaki Şairler anıtı :
Tebriz'in ilginç özellikleri arasında birçok şair
yetiştirmiş olması da vardır. Dünya'da
yetiştirdiği şairler için özel bir Şairler
Mezarlığına sahip olan tek şehir Tebriz'dir
diyebiliriz. Tebriz'in yetiştirdiği ünlü şairler
23
arasında Saib Tabrizi, Ohadi Maraghani, Seikh Mahmoud Shabistani sayılabilir Son
dönemde yaşamış en ünlü şair ise hiç kuşkusuz Şehriyar'dır. Şehriyar'ın en ünlü eseri
Heydar Baba, her zaman Tebrizlilerin dillerinden düşürmediği bir şiir olmuştur.
Gezilecek Yerler :
Arg-e Tabriz : Tebrizdeki en önemli tarihi eser Tebriz kalesidir (Arg-e Tabriz). Bu kale,
tamamı tuğla ile örülmüş bir yapıdadır. Aslen, 500 yıl kadar önce yıkılmış olan bir
caminin yerine yapılmıştır. Kalenin bir adı da eski caminin adına gönderme yapılarak
Mescid-i Alişah - Alişah Camisidir. Kalenin içinde sedece çok yıkık bir haldeki mihrap
görülebilir. Yüksek surların bir zamanlar idam cezalarının infaz edilmesinde kullanıldığı
söylenir.
Azerbaycan Müzesi : Tebriz’deki Azerbaycan Müzesi de görülmeye değer yerler
arasındadır. 1957 yılında yapılmış ve daha sonra 1962 yılında yenilenmiştir. Müzede
bulunan Etnolojik eserler bölümünde bölgede yaşayan çeşitli göçebelerin ve kabilelerin
giysilerinden, eşyalarından örnekler vardır. Arkeolojik eserler bölümünde 4 bin yıldan
öncesine kadar giden çeşitli tarihi buluntular sergileniyor. Anayasal Devrim bölümünde
ise Tebrizin yakın tarihine ait siyasi olaylardan fotoğraflar ve belgeler görülebilir.
Mescid-i Kabud (Gok Mescid) : 1465 yılında
yapılmış olan Gok Mescid (Masjid-i Kabud) geçirdiği
birçok depremden sonra harabe haline gelmiş ancak
iyi bir şekilde restore edilmiştir. Caminin içinde ve
dışındaki çiniler güzelliğini hala korumakta ve bu
camiye “İslam’ın Turkuvazı” adının verilmesini haklı
çıkartmaktadır.
Kapalı Çarşı (Bazaar) : İstanbuldaki kapalıçarışının
daha egzotik, daha yerel ve daha kalabalık bir şekli Tebrizdeki kapalıçarşıdır. İrandaki
benzerlerinden çok farkı yoktur. Ama batılılar için (belik de biz Türkler için bile) çok
egzotik bir havası vardır. Bu çarşının labirent gibi yollarında kendinizi kaybedin,
herhangi sokağa sapıp gezin. Yorulduğunuzda önünüze mutlaka bir çayhane çıkacaktır.
Burada İran Çayı içerek dinlenin, etrafınızdaki kişilerle Türkçe olarak sohbet
edebilirsiniz.
Kapalı çarşıda neler mi satılır? Neler satılmaz ki? Her türlü ev eşyası, kuruyemişler,
antika eşyalar, cam eşyalar, elektronik malzemeler vb... En güzeli hangisidir biliyor
musunuz? Hiç kuşkusuz İran halıları. Kapalıçarşının önemli bir bölümü Halı ticaretinin
yapıldığı yere ayrılmıştır. Halıcıların bulunduğu bu bölgede dünyaca ünlü, eşsiz Tebriz
İpek Halılarını görebilirsiniz. Sadece görmekle yetinin, çünkü İran gümrüğünden dışarıya
Halı çıkartmak yasaktır.
24
El Gölü:
Tebriz şehrinin görülmeye değer yerlerindendir.
Büyük bir havuz ortasında bir binadır. Binanın
yapılış tarihi bilinmemektedir. Ancak Abbas
Mirza zamanında restore edilmiş ve ş.1309/m.
1931 yılından itibaren genel mesire yeri şekline
dönüşmüştür. Bu mesire yeri, ferah yeşil bir alana
sahiptir. Kayık yapmak içinde uygundur.
İsfehan :
İran’ın önemli sanat eserlerinin bulunduğu bir şehirdir. 16. yüzyılda çıkarılmış bazı
madeni paraların üzerinde bu şehrin önemini belirtmek için yer alan “İsfehan dünyanın
yarısıdır” deyimi boşuna söylenmemiştir.
Şehir, 640 yılında müslümanlar tarafından
istiyla edilmiştir. Daha sonra Deylemiler
ve Selçuk hanedanları döneminde başşehir
olarak seçilmiştir. Moğol orduları 1241
yılında İsfehanı işgal etmiş ve burada
büyük bir katliam gerçekleştirerek binlerce
kişiyi öldürmüştür. Daha sonra Timur'un
orduları
da
İsfehana
saldırılar
düzenlemiştir.
İsfehan, en parlak dönemini 15. yüzyılda yaşamıştır. Bu dönemde Safevi Sultanı Şah
Abbas, ülkeyi Moğollardan temizlemiştir. Böylece ülkede birlik ve barışı hakim kılan
Şah Abbas, İsfehan’ı başşehir yaparak, mimarisine önem vermiş ve günümüze kadar
ulaşan önemli eserlerin bir çoğunu yaratmıştır.
İsfehan’da bulunan birçok tarihi eserde kullanılan çinilerdeki mavi rengin tonu İran’ın
kuru, sıcak iklimi ve kirli renkleri ile uyumlu bir kontrast içindedir. Şehrin sadece mimari
yapısı değil, sakin, huzurlu atmosferi ve ılımlı iklimi de sizi olumlu etkileyecektir. Bu
şehir, tamamiyle bir yürüyüş alanı gibidir, pazarda dolaşırken kaybolup gidebilir, çok
güzel dekore edilmiş bahçelerde yorgunluğunuzu atabilir ve belki de birkaç İranlı
entellektüel gençle karşılaşıp fikir alışverişinde bulunabilirsiniz. Bu şehir size, gerçek
İran kültür ve sanatının hangi duyarlı ve estetik noktalara erişmiş olduğunu iddiasız,
gürültüsüz bir tatlılıkla gösterecektir. Burada sadece mistik ve sakin bir sanatsal
duyarlılık vardır.
25
Gezilecek Yerler :
Meydan-ı İmam : Burasının dünyanın en
büyük meydanı olduğu söylenmektedir. Eski
adı Meydan-ı Şah, bir diğer adı da Meydan-ı
Nakş-i Cihan’dır. İsfehan’da görülecek
birçok yere gitmek için buradan geçilir, bu
nedenle bu meydan, şehrin merkezi
sayılabilir. Şehir planlamacılığının en güzel
örneklerinden birisi olan bu meydanın boyu
500 metre ve eni 160 metre kadardır.
Meydanın
çevresi
sütunlu
yapılarla
çevrilmiş ve ortasında geniş bir havuzu olan
kapalı bir mekân oluşturulmuştur. Meydan-ı İmam, 1979 yılında UNESCO’nun Dünya
Kültür Mirası Yerleri Listesine alınmıştır.
Meydanın çevresini oluşturan binada kapalı çarşı bulunur. Bu çarşıda özellikle ince
İsfehan sanatından örnekler bulabilirsiniz. Bunlar arasında minyatürler, mozaik denilen
sedef kakma işleri ve hatemkari, kalem zeni, enamel kaplama, metal işler dikkati çeker.
Bu pazar haftada bir gün erkeklere kapatılıp kadınların rahatça alışveriş etmesi sağlanır.
Bu sırada erkek dükkan sahipleri dükkanlarında oturup ortalıkta görünmezler. Meydanı
gezmenin en iyi zamanı öğleden sonra veya akşamüstüdür. Havuzun çevresindeki
ışıkların akşamüstü yakılmasıyla meydanın atmosferi bir anda değişir ve tipik bir şark
gecesi ortamı oluşur.
Mescid-i İmam : Eski adı Mescid-i Şah olan
bu yapı, İmam Meydanının güney ucunda
bulunur. Mescidin içi, dışı her yeri İsfehan’ın
sembolü haline gelmiş olan mükemmel mavi
çinilerle
kaplanmıştır.
Geceleri,
ışığı
yansıtması ile bir başka güzellik sunar.
Mescidin içine girdiğinizde mükemmel
akustik nedeniyle küçük bir sesin bile ne
kadar çok yankı yaptığını duyacaksınız.
Bilimsel araştırmalarla burada 49 çeşit
yankının oluştuğu bulunmuştur. Bunlardan
ancak 12 tanesi insan kulağı ile algılanabiliyor.
İmam Mescidi, Şah Abbas tarafından 18 yıllık bir
çalışma sonrasında 1629’da tamamlanmıştır.
Kakh-ı Ali Gapu : Kelime anlamı Ali’nin kapısı
demek olan bu saray 6 katlı yapısıyla meydana
hakim durumdadır. Kraliyet ailesi, bu saraydan
meydandaki faaliyetleri, şenlikleri izlerdi.Yüksek
balkona çıkarsanız meydanın genel görünüşünü
görebilirsiniz. Arka tarafta bulunan odalardaki
26
dekorasyon da görmeye değer.
Şeyh Lütfullah Mescidi : Meydanın doğu köşesinde bulunan bu mescidi I. Şah Abbas,
Lübnanlı islam alimi ve kayınpederi Şeyh Lütfullah için yaptırmıştır. İlk yapıldığında
mescid olarak değil dini sohbetler, dersler ve kişisel ibadet amacı güdüldüğünden
minareleri yoktu. Burada İmam Mescidinden daha güzel fakat daha sade bir estetik yapı
görülür.
Çehel Soton (40 sütun) : A’li-Gapu
sarayının arkasında büyükçe bir park ve
burada bir yapı bulunur. Bu yapının yirmi
tane sütunu ve önündeki havuzda yansıyan
yirmi sütun görüntüsü vardır. Böylece,
toplamı kırk sütun eder !!!. Bu yüzden
İsfahan halkı buna “Çehel Sütun” yani “Kırk
Sütunlu Sarayı derler. Bu yapının içinde bir
de eski eserler müzesi bulunumaktadır.
Buraya kadar gelmişken herhalde gezmeden
geçmezsiniz.
Sallanan Minareler (Munar Junban) : Kaladin mahallesinde bulunan 14. yüzyılda
yaşamış Ebu Abdullah adlı bir dervişin türbesi olan bu yapıdaki minareler bir
mühendislik hatası nedeniyle sallanmaktadır. Buraya geldiğinizde ziyaretçilerin
birikmesini bekleyin. Biraz sonra müezzin veya görevli bir genç çocuk gelerek önce
tekbir getirecek ve uygun bir yerde zıplayarak minareleri sallayacaktır.
Köprüler : İsfehan’ı ikiye bölen Zayendeh
Nehri üzerinde eski dönemlerden kalma 6
değişik köprü kuruludur. Bunlardan en
önemlisi Si-o-se Pol (Farsçası : 33 sütunlu)
köprüsüdür. Bu köprünün, Allahverdi Han
Köprüsü da anıldığı olur. 1602 tarihinde
yapılmış ve günümüzde şehrin sembolü
haline gelmiştir. 300 metre uzunluğunda ve
14 metre genişliğinde olan bu köprü araç
trafiğine kapalıdır. Köprünün altında bulunan çayhanelerde gerçek bir şark çayhane
ortamının nasıl olduğunu keşfedebilirsiniz! Zayende Nehri üzerindeki diğer büyük köprü,
Hace köprüsüdür. Hace Köprüsü veya Şah Köprüsü, Timurlar döneminin sonlarında
yapılmıştır.
27
HORASÂN
İpekyolu Güzergahı
En son idarî bölümlemelere göre Horasân eyaleti, Merkezi Horasan, Güney Horasan ve
Kuzey Horasan olmak üzere üç eyalete bölünmüştüu. Toplam23 metropol, elli dört şehir,
yetmiş dört köy ve yedi bin dokuz yüz doksan altı
bucaktan oluşan Horasân eyaletlerinnin büyükşehirleri
şunlardır: Meşhed (Merkezi Horasanın merkezi), Bircend
(Güney Horasanın merkezi), Bocnurd (Kuzey Horasanını
merkezi), İsferayn, Biradisken, Taybad, Türbet-i Cam,
Türbet-i Haydariye, Çenaran, Haf, Dergez, Sebzevar,
Sorohs, Şirvan, Firdevs, Feriman, Kaynat, Koçan,
Kaşmir, Gonabad, Nohbendan ve Nişabur.
Görülecek Yerler:
Astân-ı Kuds-i Rezevî: Meşhed şehrinde yer alan
Astan-ı Kuds-i Rezevî Türbesi İslâm dünyasının en
büyük, en görkemli ve en geniş türbelerinden biridir.
Yüzyıllar boyunca İmam Rıza (a.s.)’ın kabri üzerinde genişlemiştir. Muhtelif yüzyıllara
ait tarihî ve sanatsal izler taşımaktadır. Yapıtın tarihi h.k. 203 bir diğer söylenceye göre
202 yılında, İmam Rıza’nın şehadetinden sonra mübarek naaşının Harun Reşid’in kabri
üzerine yerleştirilmesinden sonra inşa edilmiştir.
Hekim Ebu’l Kasim Firdevsi :
Firdevsî’nin kabri Fars edebiyatı
ziyaretgâhıdır. Tûs şehri
ününü bu yüce şahsiyete
borçludur. Anıtmezarın
şu anki yapısı yeni
dönemlere aittir.
Ebû’l-Kasım
tutkunlarının
Hakim Ömer Hayyâm: Nişaburlu Hakim Ömer Hayyâm’ın
kabri, İran bahçelerinin en görülmeye değer olanlarından
biridir. Ömer Hayyâm’ın kabri bu bahçe
içinde yer alır.
Kelât Nadirî Külliyesi: Meşhed’in 180
kilometre güneyinde yer alan Kelât
Hisarı iki tarafı yüksek dağlarla çevrili
bir ırmak gibidir. Bu bölgenin tarihî eserleri Nadir Şah zamanına
aittir.
28
İmam Muhammed Gazali : Asıl adı Ebu Hamed Muhammed Gazali H. beşinci yüzyılın
ikinci yarısında (H. 450) İran’ın Tus kentinde doğdu. Bir çok İslami ilim alanında zirve
noktalara ulaşan değerli İsalm alimi Gazali geride onlarca değerli eser bırktıktan sonra H.
505 yılında vefat etti. Anıt mezarı Tus kentinde bulunmaktadır.
İmamzâde Mahrûk Türbesi: Müşcerî Bahçesinin ortasında yer alan bu türbe çinili bir
kümbete ve yüksek eyvanlara sahiptir. 10. yüzyılın güzel yapılarından sayılır. Kümbetin
altında İmamzâde Muhammed Mahrûk’un kabri vardır. Eyvanın mozaik çini kitabesi,
oyma sandukası ve giriş kapısı Birinci Tahmasıb
zamanındandır.
Nişaburlu Şeyh Attâr: İranlı meşhur arif ve şair
Ferideddin Ebû Hamid bin Ebubekir bin İshak-ı Attâr
yaklaşık olarak h.k. 540 yılında dünyaya gelmiş ve h.k.
618 yılında vefat etmiştir. Attâr’ın kabri Nişabur’un 6
kilometre güneyinde, İmamzâde Mahrûk’un kabrinin
yakınlarında yer alır.
Kemalü’l-Mülk: Nişaburlu Şeyh Attâr
bahçesinde
İranlı
meşhur
ressamlardan
Muhammed Gaffarî’nin kabri yer alır.
Anıtmezar ş.1341/m. 1962 yılında yapılmıştır.
El Sanatları ve Hediyelik: Bu eyaletin başlıca
el sanatları, halı dokumacılığı, ipekçilik,
keçecilik, taş oymacılığı, firuze kaşlı nefis
yüzükler, çanak-çömlekçilik, sepet ve hasır dokumacılığıdır. Tabii Horasan bölgesinin
safranı dünyada benzeri olmayan bir kalitede üretilmekte ve bugün İran’ın dış ihracatında
önemli bir paya sahiptir.
Hacı Bektaş-ı Veli : Gerçek ismi, Seyyid Muhammed bin
İbrahim Ata'dır. İran'ın Nişabur şehrinde 1209 senesinde
doğmuştur. 40 yaşına kadar burada eğtim aldıktan sonra
Hoca Ahmed Yesevi’nin halifesi olmuş daha sonra
Anadoluya yerleşerek bir çok talebe yetiştirmiştir.
Kendisinin de bağlı olduğu "Ahilik Teşkilatı" ile, Osmanlı
Devleti'nin kuruluş devrinde Anadolu'da sosyal yapının
gelişmesinde önemli katkılarda bulundu. 1271’de Ana
doluda vefat eden bu zatın doğduğu Nişabur kenti her gün
onlarca ziyaretçinin akınına uğramaktadır.
29
FARS
Pars Kültür, Sanat ve Edebiyatı Hazinesi
En son idarî bölümlemelere göre Fars eyaleti, altı metropol, kırk sekiz şehir,
altmış ilçe ve yüz seksen beş köyden oluşur. Eyaletin merkezi Şiraz şehridir. Yüzölçümü
yaklaşık 133 km2’dir. Fars eyaletinin büyükşehirleri şunlardır: Abâde, İstehban, Aklid,
Bevanat, Cehrem, Darab, Sepidan, Şiraz, Fesa, Firuzabâd, Kazrun, Lar, Larmerd,
Murudeşt, Memsena ve Neyriz.
Görülecek Yerler:
Şiraz : Şah Çerağ: Şah Çerağ ismi, Şirazlıların
Şiîlerin sekizinci imamı Hazret-i Ali bin Musa
Er-Rıza (a.)’nın kardeşine verdiği bir lakaptır.
Şah Çerağ, Şiraz şehrinin en önemli
ziyaretgâhıdır. Hazret-i Şah Çerağ’ın türbesi
ayna işlemeleriyle, alçı işlemeleri yazıtlarla
süslü olup kapıları gümüştür.
Bağ-ı İrem:
Şiraz’ın en çok ilgi çeken ve en güzel bağlarından
birisidir. Başları gözkyüzüne ulaşan servi ağaçlarıyla,
güzel güllerle ve kenarında sulama kanallarıyla süslü
bu bağ Sasanîler dönemi bağlarına benzemektedir.
Köşkün dış cephe çini süslemeleri, Yusuf ve Züleyha
ve Ferhat ile Şirin meclislerinin betimlemelerini
göstermektdir.
Sa’dî Anıt-mezarı:
Pars edebiyatının önde gelen şair ve ediplerinden
Sa’dî’nin anıt-mezarı geçmiş yüzyıllarda birçok
defa değişime uğramış ve restore edilmiştir.
Ş.1301/m. 1923 yılında açılan binanın altında
berrak bir pınar akmaktadır. Kuzey batıda
eyvandan yapılmış basamaklar sayesinde pınarın
içine inilebilmektedir.
30
Hâfız Anıt-mezarı: Fars dilinin bir diğer büyük
şairi ki, irfanî şiir ve gazel divanı meşhurdur,
Hâfız’dır. Anıt-mezar karşısındaki Kerim Han
döneminden kalma amfideki dört sütuna, on altı
sütun daha eklenmiştir. Şu an amfinin yirmi sütunu
bulunmaktadır.
Kuran Kapisi: Bu bina Diyaleme doneminde insa
edilmiş ve son zamanlara kadar kentin asıl giriş
kapısı olarak kullanılmıştır, ancak son zamanlarda
şehirin büyümesiyle birlikte başka giriş yolları inşa
edilince Kuran kapısı, tarihi bir bina olarak koruma
altına alınmıştır.
Atik Ulucamii: Sanat üslubu açısından diğer
camiilerden ayrılan en eski camiidir. Camiinin
geçmişi hicri 281 yılına, Amr Leys Saffarî
zamanına dayanır. Camiinin en öenmli giriş
kapısı, karşılıklı iki sütun üzerine çinilerle on
iki imamın isimlerinin yazıldığı kuzey giriş
kapısıdır. Mozaikleri açısından bu yapı
benzersizdir.
Pasargad: Şiraz-İsfahan yolunun yüz otuz beşinci
kilometresindeki Pasargad sarayları, iki bin beş yüz
yıl önce Büyük Koroş’un emriyle yapılmıştır. Yapı,
Koroş’un anıt-mezarını, Koroş’a ait özel sarayı,
teşrifat sarayını ve dinî binayı (ateşkede)
içermektedir.
31
Persiapolis (Taht-ı Cemşid): Rahmet dağının
eteklerinde, Murudeşt korusunun karşısında ve
Şiraz’ın elli beş kilometre kuzey doğusunda yer
alır. Bu binalar topluluğu Ahemeniş hükümdarı
Birinci Darius’un emriyle yapılmıştır. Tarihî
açıdan bu sarayın yapılışının başlangıcı m.ö.
125 yılına ulaşır. Taht-ı Cemşid saraylarının
genişliği 125 m2’dir. Taht-ı Cemşid saraylarının
yapılışı yaklaşık 180 yıl sürmüş, 200 yıl ayakta
kalmıştır. Saraylar m.ö. 330 yılında İskeder
tarafından yakılmıştır.
Apadana: Apadana, Taht-ı Cemşid’in en eski ve
en büyük sarayıdır. Darius’un emriyle yapılmıştır.
Basamaklar yoluyla Ayna Sarayı’na ulaşılabilir.
Bu saray Darius’un özel sarayıdır.
El Sanatları ve Hediyelik: Eğirmecilik, maden
işlemeciliği, kakmacılık, halı dokumacılığı, hasır
örmeciliği, oymavılık, çanak-çömlekçilik, çarık
işlemeciliği, keçecilik, dericilik, taş oymacılığı,
camcılık eyalette yaşatılan önde gelen el
sanatlarındandır.
Hurma, incir, turşu
çeşitleri, içecek, kese, Laristan kınası, zaferan, nar
eyalete mahsus hediyeliklerden bazılardır.
Zerdüştün Kabesi :
Şiraz’ın Nakş-i Rustem Tarihi eserlerinin hemen
yakınında Kabeye benzer bir bina bulunmaktadır.
Bu bina diğer binalar gibi 2500’ün üzerinde bir
geçmişe sahiptir. Zerdüşt mensupları tarafından
kutsal bir mekan olarak bilinmektedir. Bu binanın
üzerinde görünen pencereler ise Zerdüşt
ayinlerine göre ölülerin yerleştirilmesi için
yapıldığı ve içeride mum yakmak amacıyla
kullanıldığı söylenmektedir.
YEZD
Antik İran Uygarlığından Görünümler
En son idari bölümlemeye göre Yezd eyaleti
yedi metropol, on beş şehir, on dört ilçe ve
otuz sekiz köyden oluşmaktadır. Büyük
32
şehirleri (metropol) şunlardan ibarettir: Ebrkûh, Erdekân, Bafek, Teft, Mehriz, Meybed
ve Yezd.
Görülecek Yerler:
Ulucamii: Yezd’deki Kebir Ulucamii, İran’ın en değerli eserlerinden, daha doğru bir
ifadeyle, gerçekte bir mimarlık hazinesidir. Temel yapısı hicri kameri altıncı yüzyıla
hatta daha önceki dönemlere ait olduğu düşünülmektedir. Ancak şu andaki Ulucamii, Al-i
Muzaffer zamanına, hicri kameri sekizinci yüzyıla aittir.
Seyyid Rükneddin Kabri:
Seyyid Rükneddin Kabri, güzel ser-der ve
kümedi ve çinilerden oluşan dış örtüsüyle
bir mimarî örneğidir. Kûfî hattla yazılmış bir
kitabesi de vardır. Kabir, hicri kameri
sekizinci (725) yüzyıla aittir. Kümbedin içi
güzelalçı
işlemeleriyle
kaplıdır.
Bu
işlemeler,
mimarî
sanatının
meşhur
destekçilerinden
Emir
Rükneddib
Muhammed Gazi tarafından yapılmıştır
Emir Çakmak Mescidi:
Emir Çakmak Mescidi (yeni Cuma Mescidi), sahip
olduğu yüksek görkemli ser-der (giriş kapısı) ve
ilginç celu-hânı (önündeki açık alan) ile kendine
yakışır bir ünü vardır. Mescid büyük bir kümbede ve
yüce bir soffaya sahiptir. Kitabesi hattatlık sanatı
açısından çok kıymetlidir.
Emir Çakmak
Mescidi hicri kameri 830 yılında yapılmıştır. Fakat
şimdiki ser-der, çinili yüksek iki minaresi ve birkaç
kemerimsi girişi hicri kameri on üçüncü yüzyıla ait yapılardandır.
Devletabâd Bağı:
Devletabâd Bağı tarihî külliyesi, şu bölümlerden oluşur:
İmaret, rüzgar kulesi, harem, cennet, müstahdemler imareti,
divan, ahır ve deve ahırı, asıl ser-der, sarnıç ve ağaç
bahçesi.
Zerdüştîlerin Ateşkedesi:
Zerdüştîlerin ateşkedesi, Zerdüştîlere ilişkin görülecek
yerlerdendir. Ateşkede, yapıdan ve ağaç bahçesinden
33
oluşur. Son yüzyılda yapılmış olmasına rağmen Zerdüştîlerin saygı duydukları ateşkede
içerisinde sürekli yanan kutsal ateş bin beş yıllık bir geçmişe sahiptir. Ateşin sürekli
yanar halde olması gerekmektedir. Ateşbu yapıda korunur ve sönmemesine dikkat edilir.
El Sanatları ve Hediyelik:
Yezd eyaletini başlıca el sanatı halı dokumacılığıdır. Burada altı bin beşyüzden fazla halı
dokuma tezgahı olduğu saptanmıştır. Eyalette yaklaşık on üç bin kişi halı dokuma işiyle
uğraşmaktadır. Yezd eyaletinin en önemli el sanatları şunlardan ibarettir: kilim, mendil,
yün, altın işlemeli kumaş, şal dokumacılığı, çanak-çömlekçilik ve seramikçilik. Yezd
eyaletinin en önde gelen hediyelikleri ise şunlardır: Baklava, pişmaniye, badem, fıstıki
ceviz ve farklı şekillerde ve ince lezzetli çok çeşitli kuru tatlılar.
Kum Din Eğtiminin Merkezi
Yolculuk ve Ziyaret Kum eyaleti, Kuzeyinde Tahran ve Sâve, güneyinde Delîcan,
Kâşân ve Muhallat, doğusunda Tuz Gölü, Aştiyân ve Teferrüş ile çevrelenmiştir. Kum
eyaletinin yüzölçümü 10,743 km2 ve denizden yüksekliği (rakım) 930 metredir. Yarıçöl
havasına sahip olup yılın en sıcak ayı ortalama +40 derece ile Tîr ayıdır (TemmuzAğustos). Yılın en soğuk ayı ise ortalama +4 derece ile Dey (Ocak) ayıdır. Ancak bazen
daha soğuk kışlar da oluyor ve hiç beklenmedik soğuklara tanık oluyor. Bu özel şartlarda
hava sıcaklığı eksi 3o derecelere kadar düşe biliyor. Örneğin 2008 yılının Ocak ve Şubat
aylarında olağanüstü hava şartlarına tanık olan İran, Kum kentinde -30 derecelere varan
dondurucu soğuklara tanık oldu. Bir çok
Dini Yüksek Eğtim Merkezinin bulunduğu
Kum,
İmam
Humeyni
gibi
yüce
şahsiyetlerin yetiştiği ve dünyanın en büyük
bilim kentlerinden biri sayılır.
Görülecek Yerler :
Hazret-i Masûme (s.)’nin Anıt-Mezarı:
Hazret-i Masume (s.)’nin anıt-mezarı ve
Kutsal Cemkerân Camii, yıl boyunca Ehl-i
Beyt dostlarının ziyaret seline uğrar. Bu iki ziyaretgâhın dışında Kum şehrinde 300’den
fazla İmam-zâde’nin türbesi bulunur. Kum Tahran ve Selefçegân otobanı ve kuzeye,
güneye ve batıya açılan demiryolları
sayesinde ülke ile birleşir.
Cemkerân Camii : H. dördüncü yüzyılın
sonlarına doğru inşa edilen Cemkerân
Camii, Kum şehrine altı kilometre
uzaklıktadır. İmam Zamanın emriyle
yapıldığına inanılan bu Cami, İran’ın ve
34
dünyanın farklı bölgelerinden birçok ziyaretçinin akınına uğrayan bir mekandır.
El Sanatları ve Hediyelikler: Çanak-çömlek, seramik, ipek halı, taş eşyalar ve ağaç
oyma mobilyalar Kum eyaletinde yaşatılan el sanatlarından bazılarıdır. Kum şehrine
mahsus Suhân ismindeki tatlı ziyaretçilerin seçtiği başlıca hediyeliktir.
BATI AZERBAYCAN
Irmaklar, Göller ve Havzalar Ülkesi
En son idarî bölümlemelere göre Batı Azerbaycan Eyaleti on iki metropol, yirmi iki şehir,
yirmi sekiz ilçe, yüz üç köy ve üç bin iki yüz yirmi yedi bucaktan oluşmaktadır. Merkezi
tarihî Urumiye şehridir. Diğer büyükşehirleri ise şunlardır: Bukan, Piranşehr, Tekab,
Hoy, Serdeşt, Selmas, Şahindeji, Maku, Mehabad, Miyandu’ab ve Nokde. İran – Türkiye
sınırının neredeyse sıfır noktasında olan Urumiye, Türk iş adamları ve sanayicilerin ilgi
odağı olmuş, ayrıca kurulmuş olan sınır pazarları hergün 100’lerce Türk vatandaşının
alış-veriş yaptığına tanık olmaktadır.
Görülecek Yerler:
Kara Kilise (Tatavus Kilisesi):
Maku şehrinin Siyahçeşme ilçesine bağlı Kara
Kilise köyünde yer alan bu kilise Aziz Tadi’nin
mezarıdır. Ermeni kaynaklarına göre Sasanîler
zamanında bir kısım Ermeniler genelde Zerdüşt
dinine diğer kısmı da Mihr-perestlik (Güneşe
tapanlar) didine mensuptular. İlk defa miladi 43
yılında Hz. İsa’nın müjdecilerinden Tatavus ve
batlamyus isminde iki kişi Maveraünnehir’in
kuzeyinden geçerek tebliğ için Azerbaycan’a
gelmişlerdir.
Ulu Cami:
Pazar içinde yer alan bu bina hicri kameri
yedinci yüzyılın ortalarında yapılmıştır. Mihrabı
alçı işlemeciliği açısından Moğollar döneminin
en güzel eserlerinden birisidir.
Urumiye Pazarı:
Şehrin merkezinde yer alır. Pazar, attarlar,
35
kuyumcular, manifaturacılar gibi esnaf sınıflarının bir araya geldiği bir yerdir. Pazar’ın
geçmişi Zend ve Kaçarlar dönemine ulaşır.
Urumiye Gölü:
Kuzeyden güneye uzanan ve Azerbaycan’ı
doğal bir biçimde Doğu- Batı diye ikiye ayıran
dikdörtgen şeklinde bir göldür. Genişliği altı bin
kilometre kare, boyu yüz otuz beş kilometre ve
eni on beş-elli kilometre arasındadır. Gölün
derinliği al ila on altı metre arasında değişmekte
olup suyu acı ve tuzludur. İçinde Artanya
Salanya ismindeki kırmızı derili canlıdan başka
bir canlı yaşamamaktadır.
Süleyman’ın Tahtı :
Eyaletin Tekab şehrinin kırk iki kilometre
kuzey doğusundaki Süleyman Tahtı
Sasanîler’den İlhanlılar döneminin en
belirgin eserlerindendir.
El Sanatları ve Hediyelik: Urumiye
eyaletinin en öenmli hediyelikleri ahşap
eşyalar, ipek elbiseler, el örgüleri, bal,
bitkisel içeceklerden ibarettir.
HAMEDAN
İran Tarihinin Devamı
Hamedan eyaleti sekiz metropol, on altı şehir, on sekiz
ilçe ve altmış sekiz köyden ibarettir. Merkezi Hamedan
şehridir. Diğer büyükşehirleri şunlardır: Nehavend,
Tûsirkan, Mulayir, Kebuder, Aheng, Esedabâd, Behar
ve Rezn.
Görülecek Yerler: Ebû Ali Sina:
İranlı meşhur tabip ve filozof Şeyhü’r-Reis Ebû Ali Hasan bin Abdullah bin Sina
Hamedan şehrindeki Ebû Ali Sina’nın anıtmezarı meydanındadır. Anıtmezarın planı
İslamî-İran mimarîsinin en eski binası olan Kavus Kümbeti örnek alınarak bir takım cüzî
değişikliklerle yapılmıştır.
36
Fersef Köprüsü:
Tûsirkan’ın Fersef köyünün güney batısının
sonunda, bol suyuyla tanınan Kalkal ırmağının
bir kolu üzerinde yer alan bu köprü birçok
köyü birbirine bağlamakta, aralarında ulaşımı
sağlamaktadır. Köprü Safevîler dönemine
aittir.
Genc-nâme Yazıtı:
Darius ve Hoşayar zamanından kalan Gen-nâme
yazıtları
Hamedan’ın
beş
kilometre batısında,
Are Abbas Abâd’ın
sonunda yer alan
Elvend
dağının
kayalıkları üzerine
kazınmıştır. Herbir
yazıt üç sütun ve
yirmi satırdan oluşmaktadır. Antik Farsça, Babilce ve
Antik İlamî dilinde yazılmışlardır.
l Sanatları ve Hediyelik: Hamedan’ın en seçkin el
sanatları, çanak-çömlekçilik ve çiniciliktir. Bunların yanı sıra, kilim, halı ve elbise
dokumacılığı gibi başka sanatlar da Hamedan’ın genelinde mevcut olup genelde aşiretler
arasında yaygındır.
LORİSTÂN
Doğanın Hayret Uyandıran Tablosu
Loristân eyaleti, kuzey yönünden, Merkezî eyalete bağlı Hamin ve Erak şehirleri ve
Hamedan eyaletine bağlı Melâyir ve Nihâvend şehirleri ile; güney yönünden, Huzistân
eyaleti ile; doğu yönünden, Isfahan eyaletine bağlı Feriden ve Golpeygân şehirleri ile ve
batı yönünden Bahteran ve İlâm
eyaletleri ile çevrilidir.
Görülecek
Yerler:
Felek’ül-Eflâk Kalesi:
Hürremabâd’daki görkemli Felekü’lEflâk (Felekler Feleği) diğer bir isimle
Şapurhavât Kalesi’nin geçmişi Sasanîler
dönemine ulaşır. Kale on iki burca sahip
olup, her bir burç ay boyunca gün
ortasının göstergesi olmuştur. Kalae
37
hisarında bulunan şerefelerde savunma amaçlı küçük pencereler mevcuttur.
Gehr Gölü:
Gehr Gölü, ülkede bulunan doğal dağlık göllerin en güzellerinden birisidir. Bir firuze taşı
gibi bölgenin kalbinde saklı kalmıştır.
Oşturânkûh:
Kendine özgü çevre koşulları ve yaşam
alanı özellikleriyle yabani hayvanların
özelde memeli hayvanların yaşamaları
ve üremeleri için uygun bölgelerden
olan Oşturânkûh, Loristân’ın en çekici
bölgelerinden
birisidir.
Zagres
ormanlarının kalbinde yer almasından
dolayı Oşturânkûh denizden üç bin beş
yüz metre yüksek soğuk zirvelere ve ayrıca nispeten sıcak derelere sahiptir.
Do-Rûd Koruluğu Şelalesi:
Her yıl grupları kendisine çeken Loristân’ın doğal
güzelliklerinden bir başkası olan Nûr-jiyan Şelalesi, aynı
isimle anılan Hürremabâd’ın otuz kilometre güneybatısındaki
ormanlık bölgede yer alır. Kör balık adı verilen balık türü
dünya üzerindeki en nadir balık türlerinden birisidir. Bu balık
türü Hürremabâd’ın yedi dar şehir bölgesindeki mağarada
bulunmaktadır.
El Sanatları ve Hediyelik:
Kilim, keçeden yapılan kilim (câcîm-mâşte), nevresim, masa
örtüsü, seccade,kadın çarığı, keçe, ahşap işlemeciliği, tahta
oymacılığı, seramik, hayvansı bal yağı, Burucerd tatlısı, Burucerd helvası Loristân
eyaletinin başta gelen el sanatları ve hediyeliklerindendir.
KERMANŞAH
Sır Hazineleri Bölgesi
İran’ın batısında yer alan Kermanşah eyaleti kuzeyde Kürdistan, güneyde Loristan ve
İlâm eyaletleriyle, batıda Irak ile ve doğuda Hamedân eyaletiyle komşudur. Kermanşah
eyaletinin genişliği 24.500 km2 den fazla yüzölçümüyle İran’ın batısın dikdörtgen
şeklindedir. Deniz seviyesinden yüksekliği 1200 metredir. Görülecek Yerler:
38
Tak-ı Bestân:
Dağın içi oyularak yapılan ve çok eskilere dayanan
bu külliye büyük ve küçük iki taktan oluşmaktadır.
Büyük takın işlemelerinde el ele tututşup halka
oluşturmuş iki melek figürü ile Hüsrev Perviz’i at
üzerinde gösteren bir resim göze çarpmaktadır.
Daha küçük olan takın işlemesi İkinci ve Üçüncü
Şapur dönemine aittir. Ayrıca Pehlevî dilinde
yazılmış iki yazıt vardır.
Herkül Heykeli:
Bisütun yazıtının
aşağısında bulunan bir heykelin arkasına eski Yunan
alfabesi ve diliyle yazılmış bir yaıt kzınmıştır. Bu
heykel Eşkanî hükümdarı Birinci Mihrdâd’ın saltanat
ettiği döneme rastlayan milattan önce 153 yılında
yapılmıştır.
Bisütun:
Kermanşah’da
Hamedân
Caddesi’nin
yanındaki
bir
dağın
yirmi
metre
yüksekliğinde Ahamenişler döneminden
kalma bir işleme vardır. Bu işlemede Darius
uzun boyuyla ve çekici yüzüyle ayakta
dururken resmedilmiştir.
Anahita Tapınağı:
İran ve Yunan mimarîsi kullanılarak yapılan bu
tapınak taş klıplarından yapılmış çok büyük bir
tapınaktır. Milattan önce 200 yılına aittir.
Tapınaktan günümüze birkaç yuvarlak birkaç
sütun ulaşmıştır.
39
Abkurî Kale Mağarası:
Pave şehrindeki Şahu dağının batı eteklerinde yer alan
bu mağara Asya’nın içi su dolu en büyük
mağaralarından birisi olup aynı zamanda İran’ın en
uzun mağarasıdır.
El Sanatları ve Hediyelik:
Kermanşah eyaleti önemli el sanatlarına sahiptir.
Bunlar arasından çarık, perde işlemeciliğine, halı
dokumacılığına ve bakır üzerine farklı tasarımlar
kullanarak resim yapmaya değinilebilir.
Eyalete
mahsus tatlılar ise şunlardan ibarettir: Pirinç ekmek ve
şekerli ekmek. Özellikle bu iki tatlı yabancı turistlerin
çok fazla ilgisini çekmektedir.
KÜRDİSTAN
Misafirperverliğiyle Ünlü
Kürdistan eyaleti sekiz metropol, yirmi bir
ilçe, yetmiş sekiz bucak ve bin yedi yüz
altmış iki köyden oluşur. Eyaletin merkezi
Senendec şehri olup diğer şehirleri şunlardır:
Bane, Bicar, Divandere, Karuh, Merbevan
ve Kamyaran.
Görülecek Yerler:
Senendec Kışlak Köprüsü:
Safeviler dönemine ait bir yapı olan bu
köprü İsfahan’daki Sî o Se (otuz üç)
Köprüsü’ne çok benzemektedir. Kışlak
Köprüsü taştan ve acurdan yapılmış olup aralarında altı oda bulunan altı kemere sahiptir.
Hüsrevabâd İmareti:
Ajur ve taşlarla yapılmış olan bu yapı Kaçar
dönemini ilk yılların hükümet etmiş Büyük
Emanullah Han’ın emriyle yapılmıştır. Yapı
geçmişte çok güzel on iki caddeye, dört
büyük havuza ve imarete sahip olmuştur.
Yapının alçı ve ayna işlemeleri çok güzel ve
görülmeye değerdir.
40
Senendec Ulucamii:
Ulucamii hicri kameri on üçüncü yüzyılda Emanullah han tarafından yaptırılımıştır.
Güzel ve sağlam yapısının yanısıra ince çinicilikğe, oldukça geniş içalana, yirmi dört
sütunlu iki eyvana, otuz beş küçük kümbedli tavana ve
on iki odalı (hücre) bir sahna sahiptir.
El Sanatları ve Hediyelik:
Halı dokumacılığı Kürdistan özel bir yaygınlığa
sahiptir. Halı dokumacılığının yanısıra keçe-kilim
dokumacılığı da oldukça yaygın olup diğer el sanatları
da şunlardan ibarettir: Nakışçılık, seccade ve sancak
dokumacılığı ile bir tür çarık olan kolaş yapımı.
KERMAN
Bir Eyalette Üç Bin Yıllık Tarih
En son idarî bölümlemelere göre Kerman eyaleti on
metropol, yedi şehir ve otuz ilçeden oluşmaktadır.
Büyükşehirleri, Baft, Berdsir, Bem, Cireft, Refsencan,
Zerend, Sircan, Babek, Kerman ve Kehnuc’dan
ibarettir. Görülecek Yerler:
Kerman Ulucamii:
İran’ın en güzel camiilerinden birisidir. Geniş bir serdere, sahna, eyvana ve şebistana sahiptir. Ana giriş
kapısının üzerindeki kitabeye göre yapılış tarihi hicri
kameri 570 yılıdır. Yapının en değerli kısımları çini
mozaikleri, miharabı ve doğu giriş kapısıdır.
Genc Ali Han Külliyesi:
Genc Ali Han Külliyesi, meydan, medrese,
kervansaray, hamam, sarnıç, darbhane, mescid ve
pazardan oluşur. Bu külliyede birkaç kitabe göze
çarpar. Her bir kitabe ait olduğu yapının yapılış
tarihini tam olarak vermektedir.
41
Genc Ali Han Hamamı:
Hamamın girişi pazarın güney tarafında bulunur.
Hamam, uygun bir alanda sanatın mimariyle
birleşmesinin güzel bir örneğidir. Genc Ali Han
Hamamı,
çinileriyle,
nakşeleriyle,
alçı
işlemeleriyle, mozaikleriyle, taş ve ince
süslemelerle kullanılarak yapılmış kemerleriyle
yenilikçi bir eserdir.
Vekil Külliyesi:
Vekil Külliyesi, diğer bir değerli tarihî anıttır. Hicri
kameri 1275 yılında yapılmıştır. Pazar, hamam, mescit
ve kervansaraydan oluşur
Mahan
Asitanesi:
Mahan Asitanesi, Kerman’ın otuz beş kilometre
güney doğusunda ve Kerman-Bem yolunda yer
alır. Yüksek dağ eteklerine kurulmuş bu güzel
şehir, coğrafi konumu itibariyle sahip olduğu bol
sulu kaynakları bu bölgenin güzelleşmesine
sebep olmuştur.
Asitane son altı yüzyıllık
mimarî sanatı ve çok güzel bahçecilik sanatıyla
çok güzeldir. Asitane, ser-der, güldeste, çilehane
ve sahından oluşur.
Tarihî Mahan Bağı:
Tarihî Mahan Bağı, diğer adıyla
Şahzade Bağı, Mahan’a altı kilometre
uzaklıktadır. Bağ, imaret, ser-der ve
hamam gibi muhtelif bölümlerden
oluşur. Mahan Bağı’nın en değerli
bölümlerinden biri su ulaştırma ağı ve
ona bağlı su havuzlarıdır
42
Arg-ı Bem:
Bem şehrinin kuzey doğusunda yer alan İslam
Öncesine ait dünyanın en büyük kerpiç köşkü
Arg-ı Bem yükseklikler ve dağ etekleri üzerinde
büyük kaya parçalarından kalıcı bir kale
oluşturmuştur. Bölge halkı bu kaleyi Arg (Köşk)
olarak isimlendirirler. Kalenin üç tarafı
bahçelerle, içinde oturulan evlerle ve tarlalarla
çevrilidir. 2006 yılının son günlerin meydana
gelen 7.8 rişterlik kuvvetli bir depremde ağır
hasar gören Erg-i Bam UNESCO’nun yardımıyla
onarılmaktadır.
El Sanatları ve Hediyelik:
Halı, şal, battaniye dokumacılığı, seramikçilik, bakır eşyalar,
hasır örmeciliği, keçe dokumacılığı
eyaletin önde gelen el sanatlarındandır.En
meşhur hdiyelikleri ise, Refsencan fıstığı,
bir tür tatlı olan Kavut, Zerend suhanı (bir
tür tatlı), Bem hurması, Baft badem ve
cevizidir.
GİLAN
Dağ, Çöl, Deniz, Orman ve Doğa
Gilan eyaletinin merkezi olan Reşt şehri, komşu eyaletlerin birbirleriyle irtibat sağladığı
ulaşım yoludur. Tahran-Orta Asya ve Avrupa yolu üzerinde yer alır. Önemli şehirleri,
Lahican, Benderenzeli, Rudbar, Taleş, Astara, Fomen,
Lengrud, Kesma, Sera ve Masule’dir.
Görülecek Yerler:
Reşt Şehri:
Reşt şehrinin tarihî
geçmişi hakkında
toplu bilgi yoktur.
Ancak, ilk defa
hicri
kameri
dördüncü yüzyılda
43
Hudûdü’l-Alem eserinin yazarı Reşt’den bahsetmiştir. Kimi araştırmacılar da Reşt
isminin “reşten”, “risiden” masdarından geldiğini ve reştî kelimesinin anlamının
“risende” (büken) anlamına geldiğine inanırlar. Bir zamanlar Reşt ve Kilan şehirlerinin
ipek böceği yetiştirciliğinin merkezi olduğu ve Rusya aracılığıyla Avrupa’ya en güzel
ipekleri ihraç ettiği göz önünde bulundurulursa son teorinin uzak bir ihtimal olmadığı
görülür.
Mirzâ Türbesi:
Reşt şehrinin Selimandarab mahallesinde
Mirza Hüseyn Han Kesmaî ve mücadeleci din
alimi Küçük Mirza gibi meşhurların türbeleri
bulunur.
Kulah-Firengî (Fötür Şapka): Şehir parkının
kuzey tarafında bulunan Kulah-Firengî binası
üç katlı bir binadır. Bina, bir kenarı artı
şeklinde dikdörtgen biçiminde sonlanan
sekizgen biçiminde yapılmıştır.
Reşt Pazarı:
Reşt’e giden her yolcu hediye almak amacıyla
Reşt pazarına uğrar.
Gezme ve dolaşma
imkanlarının
yanısıra
parklar,
denizleri
iyileştirme planları ... Taleş dağları gibi başta
bakir bölgeler olmak üzere Gilan’ın yemyeşil
doğası benzersiz bir çekiciliğe sahiptir.
Dünyanın en önemli v en güzel su
birikintilerinden biri olan Enzelî de hayret verici
manzaralara sahiptir. Bitki ve kuş çeşitleri onu
daha da güzelleştirmiş ve dha büyülü bir hale
getirmiştir.
Enzeli :
44
Masule:
Gezginlerin vaad yeri olan Masule şüphesiz İran’ın
en güzel antik şehri sayılmaktadır. Şehir örgüsü ve
mimarîsi, bölge halkının ruhu ile denge kurarak
kendine özgü bir orijinalliği yansıtan bir şehir.
El Sanatları ve Hediyelik:
Eyaletin el sanatları ve hediyelikleri; gece çadırı
işlemeciliği, keçe-kilim, kilim dokumacılığı, ipek,
yün ve pamuklu kumaştan el örgüleri, çnakçömlekçilik, desticilik, hasır örmeciliği, sepet örmeciliği, kabak üzerine nakkaşlık,
badem, çay, zeytinden ibarettir.
45
MAZE NDERAN
Cennetin Yeryüzündeki Görünümü
Coğrafî açıdan dağlık ve ovalık iki kısımdan oluşur.
Mazenderan eyaletinin merkezi Sârî şehridir. Diğer
önemli şehirleri; Amul, Babil, No-şehr (Yenişehir),
Kelâr-deşt, Bih-şehr, Kâim-şehr, Nûr, Çâlus,
Tonekabûn, Sevadkû'dur.
Görülecek Yerler: Hangi yönden Mazenderan'a
yolculuk yaparsanız yapın, bu eyalete girdiğinizde ilk
önce yeşillikler, saf su kaynakları, şelaleler ve
benzersiz dağlık alanlar sizin görül alanınızı kaplar.
Râmser Sarayı:
Râmser şehrinde, tarihî Ramser Sarayı, Râmser
Kaplıcası; Kelâr-deşt şehrinde rüyamsı Veleşt Gölü; Nûr Caddesi'nde Goşil soğuk su
kaynağı Nûr'u ve Nûr Botanik Parkı ,
Tunekâbun'da Çâlûş No-şehr ve Caddesi'nde
Nemek-âbrûd gezinti alanları; Nevrûz'un ilk
günlerinde açan kokulu gülleriyle insanın
koku alma duyusunu hoş kokusuyla
büyüleyen Sisengan Parkı.
Veleşt Gölü:
Abbas-abâd ve bilahere vahşi hayatın sığınağı ve
İran'ın meşhur sarı ceylanının yaşam alanı olan Nâz
Çölü; Miyânkâle'deki çok güzel tabiat ortamıyla
birlikte Tâlâb (durgun su birikintisi), bunların hepsi
sizin güzel Nevrûz günlerinizi neşelendirip
ferahlatabilir. Eşsiz bir dinginliğe sahip ve bazen
tufanlarıyla daha da bir görülmeye değer olan
Hazar'ın güzel sahili bütün günleri sizin için Nevrûz
yapar. Firûzkûh’un etrafında Kedûk yamacından aşağı inerken Elburz sıra dağlarının
kuzey eteklerinde bir yılan gibi kıvrılıp üçe ayrılan –ki bu üç hatta Telâ denir- demir
yolu tarihî Versek köprüsü ile Talar ırmağının kenarındaki sık Sevadkûh ormanları
karşınıza çıkar. Eğer Laricân tarafından giderseniz arkasında güzel bir göl oluşturan
Heraz Vesed-lâr botanik parkı size huzur verir.
46
El Sanatları ve Hediyelikler:
Mazenderan
eyaletinin el sanatları, halı dokumacılığı, ipek
işlemeciliği,keçe dokumacılığı, keçe kilim
dokumacılığı (câcîm), çuhacılık, hasır örmecilik
ve çanak-çömlekçilikten ibarettir. Narenciliğin,
reçellerin, turşu, yeşilliklerin, pirinç unundan
yapılmış tatlı çeşitleri, balık konserveleri,
havyarın
tüm
çeşitleri
Mazenderan
eyaletinin ünlü
hediyeliklerindendir.
BÛ-ŞEHR
Yiğitler Beşiği
En
siyasî
bölümlemelere
göre
Bû-Şehr
eyaleti, sekiz metropol, on üç şehir, on yedi ilçe,
otuz altı köy ve yedi yüz altı kasabadab
oluşmaktadır. Bû-Şehr eyaletinin metropolleri
şunlardır: Bû-Şehr, Tengistân, Deşistân, Deyr,
Deylem, Kengân, Gonave ve Deşti.
Görülecek Yerler:
Hârik Adası:
47
Bu ada, Bû-Şehr limanının yakınında yer alır. Çok eski bir geçmişe sahiptir. Adanın
turistik yerleri arasında Sasanîler dönemine ait kilise ve yine aynı döneme ait altmış odalı
manastır sayılabilir.
Melek İmareti:
İmaret onceki yüzyıla ait külliyeye ve dört bin
m2’lik yer altı yapısına sahiptir. Eyalette bulunan
diğer tarihî eserler arasından Reisali Divarî’nin
evine, Koroş Sarayına, Berezcan Kalesine, Kıvam
Sarnıcına, İngiliz Generali Kabrine, Generaller
Mezarlığına, Kutsal Mesih Kilisesine değinilebilir
Bû-Şehr Eyaletinin Sahilleri:
Bû-Şehr eyaleti sahilleri tür açısından iki farklı
bölüme ayrılır.
Birisi
kumsallar diğeri kayalıklar. Kireçli yapılar ve su
hareketlerinden kaynaklanan aşınmalardan dolayı
görülmeye değer manzaralı kayalık sahiller
oluşmuştur. Sahile yakın sularda yüzülebilir, kayıkla
gezilebilir ve su kayağı yapılabilir.
İngiliz General Kabri:
Kabir Bû-Şehr’deki İmam Hümeynî caddesi
üzerindedir. Kabir obelisk şeklinde olup belediye
parkı içerisindedir. Bu tarz kabirlerin kaynağı
Mısır’dır
Erdeşir Köşkü:
Firuzabâd’da bulunan bu köşk birbirine kireç harcı
ile yapıştırılmış düz taşlardan yapılmıştır. Köşkün
altyapısı haç şeklindedir. Köşk yuvarlak odalara
sahiptir.
El Sanatları ve Hediyelik:
Ağ örmeciliği, halı, kilim, keçe, abâ (Arap
erkeklerinin
giydiği
uzun
elbise-cübbe)
dokumacılığı, çanak-çömlekçilik, hasır örmeciliği,
çarıkçılık, sepet örmeciliği Bû-Şehr eyaletinin başlıca el sanatlarını oluşturur. Eyaletin
en tanınan hediyelikleri ise, hurma, balık ve karidestir.
48
ÇAHARMAHAL VE BAHTİYARÎ
Lale Bahçesi
Çaharmahal ve Bahtiyarî eyaleti, Zagras sıra dağlarının merkezinde ve İsfahan
eyaleti etrafında yer almaktadır. Eyalet, kuzey ve doğu yönünden İsfahan eyaleti, batı
yönünden Hûzistân eyaleti ve güney yönünden Kohkiluye ve Bûyer Ahmed eyaleti ile
çevrilidir.
En son idari bölümlemelere göre Çaharmahal ve Bahtiyarî eyaleti, beş
metropol, on yedi şehir, on ilçe ve otuz dört köye sahiptir. Eyaletin büyükşehirleri
şunlardan ibarettir: Şehr-i Kord, Burucen, Lerdegân, Farsan ve Erdel.
Görülecek Yerler:
Zâyende Irmağı:
Zâyende Irmağı, Karakûş’tan Saman yakınlarındaki
Çelvan’ın sonuna kadar insan topluluklarının dinlenme
yeri haline gelmiştir. Bu bölge Karakûş, Kermi Gûgan,
Markede, Kûçan, Sadıkabâd gibi güzel köyleriyle yıl
boyuncayerli ve yerli olmayan binlerce aileyi kendine
çekmektedir.
Lordegân:
Tarım bölgesi ve çeltik tarlalarıyla kaplı
olan Lerdegân ırmağı sahilleri çok güzel
manzaralarla
kaplıdır.
Özellikle
sonbahar ve kış mevsimlerinde daha da
güzelleşmektedir.
Dezek Kalesi:
Dezek köyünün güney doğusunda yer
alan bu kale, iki kattan yapılmış olup
oldukça görkemli görünüşe sahiptir.
Birinci katta, iki taraftan kalenin büyük alanına çıkan
giriş koridoru vardır. Giriş koridorunun iki yanında
dört eyvân bulunur. Dört eyvânın ikisi kuzey yönüne,
diğer ikisi ise güney yönüne dönüktür ve birkaç oda
ve depodan oluşmaktadır.
Zaman Han Köprüsü:
Köprü, Şehr-i Kord’ün yirmi dokuz kilometre
kuzeyinde yer alan eyaletin değerli ve eski
eserlerinden birisidir. Geçmiş dönemlerde Bahtiyarî
aşiretleri bu köprü üzerinden geçiş yapmışlardır.
Köprü Zaman Han isminde bir aşiret reisi tarafından
49
yaptırılmıştır.
Pir Gar: Mesrutiyet yazilari bu magarada insanlarin
eglence mekanlarindandir. Bu magarada su taslarin
arasindan akmaktadir.
El Sanatları ve Hediyelikler:
Çaharmahal ve Bahtiyarî aşiretlerinin en önemli ve
başlıca el sanatları çuha, halı, kilim, eldiven, ipek
şapka,
keçe,
keçe-kilim,
dokumacılığı
ve
çarıkçılıktır.
ERDEBİL
Şifalı Kaplıcalar Diyarı
En yeni siyasî bölümlemelere göre Erdebil eyaleti, altı metropol, on altı ilçe, altı köy ve
iki bin yüz doksan üç kasabadan oluşur. Erdebil eyaletinin büyükşehirleri şunlardan
ibarettir: Nemin, Neyr, Serayn, Bilesevâr, Parsabâd, Aslandûz, Halhal, Kevser,Germî.
Görülecek Yerler:
50
Serayn Kaynak Suları:
Erdebil’in batısında yer alan Serayn
veya Serkin şehrinin Erdebil’e uzaklığı
yirmi sekiz kilometredir.
Serayn
sıcak su ve içme sularıyla halkın ilgisini
çekmeden önce küçük bir köydü. Sıcak
sularında silis çok fazladır. İncelemeler
sonucunda tüm sıcak suların tek bir
kaynaktan geldikleri, asıl suyun sıcak
olup yer altından çıktığı görülmüştür.
Serayn kaplıcaları dinlendirici etkilere
sahiptir.
Sinir
hastalıklarına,
romatizmaya iyi gelmektedir.
Deşt-i Muğân:
Hazar denizinin batısında, 300-350 bin
hektarlık bir alanda yer alır. Bu çöl, üç
dereceden otuz beş dereceye kadar
değişen sıcaklığıyla Erdebil eyaletinin
çiftçilik ve hayvancılık merkezlerinden
birisidir. Muğân toprağının verimliliği,
özel bölgesel konumu sayesinde
hububat
ve
yeşillik
yetiştirilen
merkezlerdendir.
Hudâ-âferin Köprüsü:
Aras nehri üzerine 100 metre arayla birbirinin üzerine
yapılmış iki köprü vardır. Bu köprüler Hudâ,âferin ismiyle
meşhur olmuştur. Birincisi, hicrî 6. yüzyıla (Selçuklular
dönemi) ait olup 160 metre uzunluğundadır (köprünün 120
metresi İran’, 40 metresi Azerbaycan’a aittir). 15 kemere
sahiptir. Bu kemerlerin sütunları nehrin içindeki doğal
kayalardan yapılmıştır.
51
Ormanlar ve Koruklar:
Eyaletin ovalık, dağlık alanlarının ve ırmaklarının bitki örtüsüyle kaplı olmasının yanı
sıra Halhal şehrinde de turistik açıdan öneme sahip sık
ormanlar vardır. Ayrıca, Sebelân dağının doğu
eteklerinde bölgenin tamamına yakınını kaplayan göz
alıcı ormanlık alanlarlar da mevcuttur. Bu ormanlardaki
ağaç türü genellikle fındık ağacıdır. Bu ormanlar Erdebil
eyaletinin en önemli gezinti yerleridir.
“Allah Allah” Künbedi:
Allah Allah Künbedinin yüksekliği 17,5 metredir. İç
yüzeyi ayetlerle, deri üstine işlemelerle ve mozaiklerle
süslenmiştir. Dış yüzeyi ise, süsleme sanatının birkaç
tarzından yararlanılarak bezenmiştir. Künbedin yan
yüzeyleri firuze çinileriyle “Allah” kelimesinin tekrar
edilmesiyle süslenmiş ve bundan ötürü Allah Allah
Künbedi ismiyle meşhur olmuştur.
Sabelân Dağı ve Etekleri: Erdebil’in batısındaki Sebelân dağının denizden yüksekliği
4811
metredir.
Karasu
ırmağının
kuzeybatısından başlayan sönmüş Sebelân
yanardağı doğu-batı yönünde 60 kilometre
boyunca devam eder. Genişliği ise 48
kilometredir.
El Sanatları ve Hediyelikler:
Erdebil eyaletinin başlıca el sanatlarını
kilim, halı, keçe-kilim dokumacılığı, çanakçömlekçilik, ahşap oymacılığı ve bakır
işlemeciliğidir.
GÜLİSTAN
Dört Mevsim Ülkesi
Sıcaklık ve yağış özelliklerinden, kuru, rutubetli ve yarı-rutubetli havasından, dağlık
bölgelerdeki soğuk havasından Akdeniz ikliminden dolayı bu eyalette havanın ve suyun
tüm çeşitleri görülebilir.
Görülecek Yerler:
İmamzade Nûr:
İmamzade İshak bin Musa bin Cafer, Gürgan
şehrinin manevi ve ruhani övünçlerinden
52
birisidir. Gürgan şehrinin Serçeşme mahallesinde yer alan türbesi altı yüzyıllık geçmişe
sahiptir. İshak bin Musa bin Cafer, İmam Rıza (a.)’nın kardeşidir. Bu imamzade’yi
ziyarete gelenlerin çoğu öğrenci, esnaf ve otuz yaş altı insanlardır.
Kabus Burcu, kavus Kümbedi: Gonbed şehrinin gezi
parkının kuzeyinde yer alan burç ajurlarla yapılmıştır.
Bin yıldan bu yana toprak bir tepenin üzerinden
kendisini sergilemektedir
Nahar-Horan Ormanı:
Gürgan şehrinin yedi kilometre güneyindeki
otobanı geçtikten sonra yeşil ağaçlarla ve
Allah vergisi doğal güzelliklerin bir
görünümü olan Nahar-Horan Orman ile
karşılaşırsınız. Müstesna konumu itibariyle
Nahar-Horan Ormanı yabancı ülkelerin
turistik rehberlerinde de tanıtılmıştır. NaharHoran Ormanı’nda geceli gündüzlü kalmak
için pansiyonlar mevcuttur.
Gülistan Milli Parkı:
İran’da ilk milli park unvanını alan park Gülistan Milli Parkı’dır. Park Gülistan, Simnan
ve Horasân havzasında yer alır. Dağlık bir
bölge üzerine kurulmuştur. Gülistan Milli
Parkı, sayısız tabiî güzelliği, sık ormanları
ve çeşitli bitki ve canlı türleriyle dünyadaki
örnekleriyle eşitlik yakalamış sayılı
bölgelerdendir. Gülistan Milli Parkı’nın
görülmeye değer manzaralarından biri de
yer yer görülen kendine özgü güzellikleriyle
şelaleleridir. Parkın doğu ve batısında
yirmiden fazla şelale bulunmaktadır
El Sanatları ve Hediyelik:
53
Kilim, keçe-kilim, keçe, gece çadırı, toprak kaplar ve ahşap eşyalar bu bölge insanlarının
geçimlerini sağladıkları el sanatlar ürünlerindendir. Türkmenler’in kilimden yapılma
hamal semerleri, Gürgan dağlıklarında yapılan keçe-kilimler köylülerin uğraştıkları el
sanatlarıdır. Balık ve havyar eyaletin önde gelen hediyeliklerindendir.
HÛZİSTÂN
Fısıldayan Gelin Kervanı
67282 km2den fazla yüz ölçümüyle Hûzistân
eyaleti İran’ın güneybatısında yer alır. Hûzistân
eyaleti kuzeyde Loristân eyaleti, kuzey doğuda
İsfahan eyaleti, kuzey batıda İlâm eyaleti ve doğu
ve güney doğu yönünden Çaharmahal ve Bahtiyarî
eyaletleri ile çevrilidir. Eyaletin güneyinde Fars
Körfezi bulunmaktadır.
Görülecek Yerler:
Şûşter Şelaleleri: Hûzistân eyaleti eskiden beri
turistleri çekmek önemli ve çeşitli boyutlara sahip
olmuştur. Eyaletin çekiciliği biçim ve nitelik
açısından iki bölüme ayrılır:
1- Doğal
çekicilikler;
Şûşter’deki
şelaleler,
Endimşek’teki Dez baraj gölü, Mescid-i
Süleyman’daki Şehid Abbaspûr baraj gölü,
Bağmelek’deki İmamzâde Abdullah türbesi ve
Karûn ve Ervend ırmaklarında kayık çekmek
eyaletin doğal çekiciliklerine örnek verilebilir.
2- Antik çekicilikle ve dinî ziyaret yerleri; Hûzistân
eyaleti
önceki
uygarlıkların ortaya çıkış ve yıkılış
dönemlerinden kalma birçok anıta sahiptir
54
Danyal Nebî:
Dinî ziyaretlerin varlığı her yıl yurt içi ve dışından bu eserleri seven binlerce insanın bu
bölgeye yolculuk yapmalarına sebep olmaktadır. Ayrıca Danyal Nebi kabri İran’daki
Musevîlerin en önemli ziyaret mekanıdır.
El
Sanatları ve Hediyelikler:
Hûzistân eyaletinin en önemli el sanatı
ürünleri şunlardan ibarettir: Halı
dokumacılığı, nakışçılık, çefiye (Arap
erkeklerinin kullandığı bir tür baş
örtüsü)
dokumacılığı,
maknaa
(kadınların
kullandığı
bir
tür
baş
örtüsü)
dokumacılığı,
keçe-kilim
(câcîm)
dokumacılığı, Bu ürünleri dokuma merkezleri Şûşter, Dezfûl ve Şâdegân şehirleridir.
HÜRMÜZGÂN
Rüyamsı Hera Ormanları
En son idarî bölümlemelere göre Hürmüzgân eyaleti sekiz metropol, yirmi bir ilçe, altmış
dokuz köy ve iki bin kırk altı bucaktan oluşmaktadır. Eyaletin büyükşehirleri; BenderAbbas, Bender-Lenge, Minab, Rûdan, Kaşm, Casek, Hacıabâd ve Ebû-Musa’dan
ibarettir. Ayrıca, Ebû-Musa, Beniferur, Teneb-i Bozorg ve Kuçek, Seyri, Şetur, Ferur,
Kiş, Lavan, Kaşm, Larek, Hürmüz, Hendurabî ve Hengam isimli büyüklü küçüklü on
dört ada söz konusu eyaletin suları içinde yer alır.
Görülecek Yerler:
Bender-Abbas: Dördüncü yüzyılda şu anki
Bender-Abbas etrafında Soro adında küçük bir
liman ve köy vardı. Kimileri dördüncü yüzyıl
55
coğrafyacılarının da değindiği bu limanın denizin yanındaki küçük köy şeklinde
isimlendirilen Şehro olduğuna inanırlar. Portekiz’lerin işgalinden önce “Gamberon”
adıyla anılan bu şehir, Safevi Sultanı Şah Abbas tarafından geri alındıktan sonra Bender-i
Abbas (Abbas Limanı) olarak adlandırıldı.
Qeşm Adası:
Kaşm Adası İran’ın en büyük adasıdır. Ada
Hürmüz boğazının kuzey batısında yer alır. Boyu
yüz on beş kilometre ve eni on ila otuz beş
kilometre arasında değişmektedir. Adanın merkezi
olan Kaşm şehri adanın kuzey doğusundadır ve
genişliği üç kilometre, deniz seviyesinden
yüksekliği ise on metredir.
Seyyid Muzaffer Türbesi / Bandar Abbas
Kiş Adası:
Elips şeklinde olan Kiş Adası’nın yüzölçümü 7/89 km2, boyu yüz elli altı ve eni yedi
kilometredir. Bender-Abbas’ın güney batısında ve Fars Körfezi’nin suları arasında yer
alır. Mercan adasının eşine az rastlanır sahilleri yalnızca yılın muhtelif mevsimleri
boyunca değil, günün muhtelif saatleri arasında tabiatın çok çeşitli ve çok güzel
manzaralarını
gözler
önüne
serer.
Kiş
sahilleri doğuda, kuzey
doğuda ve güneyde
dünyanın en güzel
sahilleri olarak tanınır.
Adanın güney batı
sahillerinde
gün
batışının
ne
güzel
manzaraları izlenebilir.
Hera Ormanları:
Dağınık halde Hürmüz Boğazı’ndan doğuya
doğru ve Hint Okyanusu Umman Sahillerinde
ortaya çıkan ve koruma altındaki Hera
Ormanları İran’ın güney sahileri ekosisteminin
özelliklerindendir.
El Sanatları ve Hediyelikler:
Hurma ağacı yaprağı (Hûs) örmeciliği, sırma
ipliği işlemeciliği, iğne işlemeciliği, hasır
56
örmeciliği ve halı dokumacılığı eyaletin
önde gelen el sanatlarındandır
Hindu Mabeti / Bandar Abbas
KAZVİN
Kazvin, 1995 yılına kadar Tahran eyaletinin
siyasî-idarî sınırları içerisinde idi. 1995 yılında
Kazvin şehri Tahran eyaletinden ayrıldı ve
Zencân eyaletinden ayrılan Takistan ile birleşerek
Kazvin eyaleti ismini aldı. Kazvin eyaleti, son
idarî bölümlemeye göre, iki metropole, on ilçeye,
on iki şehre, otuz yedi köye ve dokuz yüz otuz altı
bucaktan oluşmaktadır. Kazvin ve Takistan
eyaletin iki büyükşehridir.
Görülecek Yerler:
Kazvin Kapısı:
Reşt, Bağşah, Derb-i Kuşek, Tebriz, Eski
Tahran kapısı, Şeyh Abâd, İmamzâde Hüseyin,
Hendekbâr isimli sekiz kapıya sahiptir. Bugün
bu kapıdan Kuşek ve Eski Tahran Kapısı ayakta
kalabilmiştir.
Çihil Sutûn Sarayı:
Bu yapıt, Safevîler döneminde (Kazvin’in
başkent olduğu dönemde) fötür şapka olarak tanınırdı. Yapıt, padişah sarayı olup Safevî
şahı Tahmasıb zamanında Türk bir mimarın planı üzerinden çok küçük bir santranç
üslubu üzerinden yapılmıştır. Çok güzel ince ve zarih ahşap işlemeli pencereleri vardır.
Rûdbâr Alamut’un Doğal Manzaraları:
Elburz sıra dağlarının güney eteklerinde Kazvin
şehrinin kuzeyinde yer alan Alamut çok kar ve
yağış almasından dolayı bol sulu ırmaklara,
lezzetli kaynaklara, meyve bahçelerine yemyeşil
tarlalara ve sessiz ve doğal yazlık yaylalara
sahiptir.
Mescidü’n-Nebi:
Bu mescid, genişlik ve büyüklük açısından, mimarî üslup ve yapılışında izlenilen zevk
açısından Kazvin şehrinin en önemli mescitlerinden biri sayılır. Mescidin inşaasının
Safevîler döneminde başlandığı söylenmektedir. Safevîlerin düşüşünden sonra ilgisizlik
yüzünden hızlı bir biçimde tahrip olmuş ve Kaçarlar zamanında restore edilmiştir.
57
Alemut Kalesi : Meşhur İsmaili
mezhebinin önderlerinden İran’lı “Hasan
Sabbah” Selçuklu’ların saldırısından
korunmak
için
Gazvin’in
Alemut
dağlarının en yüksek noktasında sağlam
bir kale yaptırarak, uzun süre buradan
mücadelesini sürdürmüştür. Bu kale tarih
araştırmacıları ve diğer meraklıların ilgi
odağı olmuş, zor şartlara rağmen her sene
yüzlerce
turist
tarafından
ziyaret
edilmektedir.
Avan Gölü: Avan dağının kuzey
eteklerinde Avan ismiyle meşhur olmuş
bir göl vardır. Bu güzel gölün boyu ve eni
500 metredir. Bu gölün suyu içindeki bir
kaynaktan gelmektedir.
Şah Abbas Köprüsü: Kazvin’den Buyinzehra şehrine doğru giden yolda Şah
Abbas zamanında yapılmış bir köprü
vardır. Son zamanlarda bu köprünün
yanında ve ona paralel olarak yeni bir
demir köprü yapılmıştır.
El Sanatları ve Hediyelik: Köylerde kilim, halı ve keçe kilim dokuma ve kaşık, tarak
gibi ince ahşap oymacılığından ibarettir. Hediyelikleri ise, baklava, kuru üzüm, fıstık,
badem ve cevizden ibarettir.
KOHGİLUYE VE BÛYER AHMED
Doğa Ressamının Becerisi
Eyalet coğrafî konum itibariyle İran’ın güney batısında
yer almaktadır. Yaklaşık olarak 16.264 km2 genişliğe
sahiptir. Fars, İsfahan, Çaharmahal ve Bahtiyarî,
Hûzistân ve Bû-şehr eyaletlerinin ortasındadır.
Kohkiluye ve Bûyer Ahmed eyaleti iki sıcak bölgeden
ve toplam üç metropol ve yedi şehirden oluşmaktadır.
Görülecek Yerler:
Hızır Dehdeşt Türbesi: Dört köşeli bu küçük yapı
derviş hankahlarına ve çilehanelerine oldukça
benzemektedir. Önceleri Mâbet olan yapı camiiye
dönüştürüldükten sonra Hızır (a.) adını almıştır.
Yapının yapılış tarihi ve kimin yaptığı hakkında bilgi
58
yoktur.
Belkîş Çeşmesi: On hektarlık bir alan üzerine
kurulmuş olan büyük bir bağ, sık ağaçlıklarla
kaplıdır. Hali hazırda bölgenin mesire yeri ve öğrenci
piknilerinin düzenlendiği bir yerdir. Burada bulunan
doğal bir çeşme Belkîs Çeşmesi olarak
adlandırılmamıştır. Bu isim muhtemelen Seba
Kraliçesinden alınmıştır. Bazı bölge halkı çeşmenin
Belkis tarafından yaptırldığna inanmaktadırlar.
Yasûc Şelalesi: Yâsûc şehrine dört kilometre
uzaklıkta yeşillik ve görülmeye değer bir alan
içerisinde suyu hiç eksilmeyen çok güzel bir
şelale vardır. Yasûc şehrine yakınlığından ve
havasından dolayı gezinti yerine dönüşmüştür.
El Sanatları ve Hediyelik:
Eyaletin başlıca el sanatları, çeşitli kilim ve
halı, keçe, sofra ve keçeden yapılan kilim
dokumacılığıdır. Eyaletin en çok bilinen
hediyelikleri ise, Yasûc’da ceviz ve elma, dağlık bölgelere özgü mantar, bal, tereyağı ve
şifalı bitkilerden oluşmaktadır.
MERKEZÎ
Tüm Mevsimler İçin Bir Müze
Kuzeyde Tahran ve Zencân eyaletleriyle, batıda Hamedan eyaletiyle, güneyde İsfahan ve
Loristan eyaletiyle ve doğuda isfahan ve Simnan eyaletleriyle komşudur. Eyaletin
merkezi Erak şehri olup ona bağlı diğer şehirler şunlardır: Save, Hamin, Mahallati,
Serbend (Şazend), Teferruş, Delican, ve Aştiyan.
Görülecek Yerler:
Sipehdar
Medresesi:
Erak
Sipehdar
Medresesi Kaçarlar döneminden kalma bir
başka tarihî binadır. Büyük Sipehdar’ın
emriyle Pazar ile aynı zamanda yapılmıştır.
Medrese Erak’daki ilk ilim merkezidir.
Ayetullah Abdulkerim Hairi, Ayetullah
Seyyid Muhammed Rıza Golpeygani,
Ayetullah Ahmed Hansari ve İmam Hümeyni
59
gibi büyük alimler bu medresede yetişmiştir.
Çehar Fasl (Dört Mevsim) Hamamı: Günümüzde müze
olan Erak Çehar Fasl Hamamı tarihî binası Kaçarlar
döneminde yaşamış Hacı Muhammed İbrahim Hansari
tarafından erkekler, kadınlar ve dini azınlıklar bölümü
olmak üzere üç kısım şeklinde yapılmıştır.
Erak Pazarı:
Erak Pazarı tarihî
binası da on üçüncü
yüzyıl
şehirciliğinin
önemli
örneklerindendir.
Pazarı Erak hükümdarı
Büyük
Sioehdar
yaptırmıştır.
Pazar
eskiden beri şehrin ticarek ve ekonomi merkezi ve
kilim ve kilim yapımında kullanılan malzemelerin
sunulduğu merkez olarak tanınmaktadır.
Ateşkûh Ateşkedesi: Nim ve Mahallat şehirlerine sekiz kilometre uzaklıktaki Ateşkûh
Ateşkedesi eyaletin diğer bir değerli tarihî yapıtıdır. Ateşkede bir eyvan ve ona bağlı
binalardan oluşmaktadır. Eser Sasanîler dönemine aittir. Bu tarihî binanın özelliklerinden
birisi de duvar işçiliğinde bir metreden fazla kalınlıktaki taşların kullanılmış olmasıdır.
El Sanatları ve Hediyelik:
Erak eyaletinin meşhur el sanatları ve hediyelikleri şunlardır: Erak’ta çarıkçılık, kuru
üzüm, üzüm, tatlı ekmek, bamya, halı ve kilim; Aştiyan’da sabun; Teferrüş’de ceviz ve
sarmısak; Save’de nar ve Mahallat’ta gül ve şekerli helva.
SİMNAN
Çölün Sonsuzluğundaki Huzur
Simnan eyaleti halihazırda dört metropol, on dört şehir, on ilçe ve yirmi yedi bucaktan
oluşmaktadır.büyükşehirleri şunlardır: Simnan,
Şahrud, Dameğan ve Germsar.
Görülecek Yerler:
60
Arg-i Simnan Dervazesi:
Kaçarlar dönemine ait değerli tarihî eserlerden birisi olan Arg-i Simnan Dervazesi
Nasireddin Şah zamanında yapılmıştır. Giriş kapısının üzerine Kaçar şahının ve Rüstem
ile Beyaz Dev’in savaşının resmi güzel bir biçimde yedi renkli çiniler kullanılarak
işlenmiştir.
Ali Çeşmesi ve İmareti:
Dameğan şehrine otuz beş kilometre uzaklıkta yer
alan bu çeşme eskiden beri çekiciliğe sahip
noktalardan olmuştur. Eskiden hükümdarların ve
padişahların gezinti mahalli olmuştur. Kaçarlar’ın
ilk padişahları Dameğan şehrine duydukları ilginin
yanında Ali Çeşmesi’ne de oldukça ilgi
göstermişlerdir.
Ahvan Şah Süleyman Kervansarayı:
Bu
Kervansaray Simnan’a kırk iki kilometre mesafede
yer
almaktadır. Şah Süleyman Safevî zamanından,
hicri kameri 1097 yılında Ahvaz ve Simnan’dan
Sekizinci İmam’ı ziyaret etmek amacıyla
Meşhed’e giden ziyaretçilerinin dinlenmeleri
için yaptırılmıştır. Zamanla Şah-ı Abbasî ismini
almıştır.
Çehel Dohterân (Kırk Kızkardeş) Burcu: Çihel
Dohter veya Çehel Dohrterân ismiyle bilinen yarı
yıkık burç ismini dünyadan el etek çekip çamur ve
tuğla ile bu burcu yapan kırk kızkardeşten
almıştır.
El Sanatları ve Hediyelik:
Simnan eyaleti İran’ın hatırı sayılır el sanatları
merkezlerindendir. Eyalette halı, kilim, keçe
dokumacılığı, seramik ve çömlekçilik gibi el
sanatları devam ettirilmekte ve bunların herbirisi ziyaretçiler için değerli bir hediye
sayılmaktadır.
Bayezid-i Bestami :
61
SİSTAN VE BELUÇİSTÂN
Günortası Bölgesine Selam
Sistan ve Beluçistân eyaleti kuzey yönünden Horasân ve Afganistan, doğu yönünden
Afganistan ve Pakistan, güney yönünden Umman Denizi ve batı yöününden Kirman
eyaleti ile komşudur. Eyaletin önemli şehirleri şunlardır: Zahedan, Çabhar, Zabel,
İranşehr ve Servan.
GörülecekYerler:
İmamzade Gulam Resûl: Yüksek bir kümbete sahip bu
yapı Timurlar dönemine aittir. Yıldız şeklinde
süslemelere sahip olup çok nefis ince alçı işlemelerle
bezenmiştir.
Hace
Dağı:
yaklaşık olarak
900
metre
yüksekliğindeki
bu dağ Hamûn
denizinin ortasındaki bir adaya benzemektedir.
Dağın zirvesinde miladi birinci yüzyıldan kalma
bir ateşkede vardır ve ateşkede etrafındaki
yıkıntılar Eşkanî ve Samanî dönemlerine aittir.
Şehr-i Sûhte (Yanmış Şehir): Bu şehirden
kalma eserler bu uygarlığın geçmişinin
Bernezlere dayandığı izlenimi vermektedir.
Ayakta kalabilmiş yapılar genellikle altı veya
on odalı olupkısa duvarlarla birbirlerinden
ayrılmaktadırlar. Rekli hayvan resimli çanakçömlekler ve insan figürlü bakır ve metal
eşyalar
bu
şehirde
bulunmuş
antik
eserlerdendir.
Sam Kalesi: Düzensiz yamuk biçimindeki bu
yapı Zahedan-Zabel karayolunun yirmi sekizinci
kilometresindedir. Doğudan batıya uzunluğu 376
metre ve günyden kuzeye uzunluğu ise 296
metredir. Güneyinde ve kuzeyinde iki giriş kapısı
62
vardır. Kapıların herbiri iki gözetleme kulesine sahiptir. Kale Partlar dönemine aittir.
El Sanatları ve Hediyelik: İğne işlemeciliği, çanak-çömlekçilik, hasır örmeciliği, halı ve
kilim dokumacılığı eyaleti önde gelen el sanatlarıdır.
ZENCÂN
Sultaniye Kümbedi; İslâmî İran Mimarîsinin Doruk Noktası
İran’ın diğer yedi eyaletiyle komşu olan eyaletlerinden biri olan Zencân eyaleti üç
metropol, sekiz şehir, on üç ilçe, kırk dört köy ve
dokuz yüz seksen bir bucağa sahiptir. Zencân
eyaletinin büyükşehirleri, Zencân, Ebher ve
Hudâbende’den ibarettir.
Görülecek Yerler:
Sultaniye Kümbeti:
Eski Kale’nin (Arg-ı Salatanatî) güneybatı bölgesinde
yer alan Sultaniye Kümbeti İslâm mimarîsinin en
büyük belki de en gösterişli yapıtlarındandır
İmamzâde Zeydü’l-Kebir
Türbesi: İmamzâde
Zeydü’l-Kebir
Türbesi
Mutahharî
Caddesi’nin
sonunda yer alır. Koni
biçimindeki
kümbeti
acurdan yapılmıştır.
Zencân
Tarihî
Çamaşırhanesi:
Bu çamaşırhane, şehrin tarihî yapısının merkezinde ve Baba
Camal Çukuru şeklinde tanınan bölgede yapılmıştır
Tarihî Çelebioğlu Yapıtı:
63
Sultaniye’nin güneybatısında Çelebi Türbesinin kalıntıları yer alır. Arkeologlar bu
kalıntıların Sultan Çelebi zamanına ait olduğunu söylemiş ve yapılış tarihinin hicri
kamerî 728 yılı olabileceğini söylemişlerdir.
Mîr Bahattin Köprüsü:
Zencân’da Zencân ırmağı
Kaçarlar
döneminde
üzerinde yer alan köprü
yapılmıştır.
El
Sanatları
ve
Zencân el sanatları göz
Zencânlı sanatçıların ve
bugün dünya müzelerinin
Zencân el sanatları şu
Bıçakçılık,
kilim
çarıkçılık.
Hediyelik:
alıcı bir görkeme sahiptir.
zanaatkârların
yapıtları
övünç kaynaklarındandır.
şekilde
sıralanabilir:
dokumacılığı
ve
64

Benzer belgeler