“Tahran`da konuşmayacağım”

Transkript

“Tahran`da konuşmayacağım”
2010 DÜNYA FELSEFE GÜNÜ
“Tahran’da konuşmayacağım”
UNESCO bu yılki Dünya Felsefe Gününün düzenlenmesini İran İslam
Cumhuriyeti‟ne verdi. Cumhurbaşkanı Ahmedinejat tarafından görevlendirilen
Başfilozof rejim karşıtlarına karşı saldırıda. Alman filozof Otfried Höffe
katılmaktan vazgeçtiğini açıklıyor.
Otfried Höffe, 16 Temmuz 2010, Frankfurter Allgemeine Zeitung
Kültürlerin sözde çatışmasına modo philosophico karşı koyabilmek için Dünya
Felsefe Gününden daha uygun bir kurum pek yoktur. Birleşmiş Milletler Eğitim,
Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO tarafından yaşama geçirilmiş olan, 2002
yılından beri de her Kasım ayında yapılan toplantının amacı, kültürlerarası
dialogda felsefenin rolünü güçlendirmek, aynı zamanda da Birleşmiş Milletlerin
temel ödevi olan dünyada barışa hizmet etmek. Bir kongre tarzında düzenlenen
bu büyük etkinliğe her seferinde daha büyük istekle aday olunuyor, çünkü
yapıldığı ülkeye büyük saygınlık kazandırıyor ve oradaki filozofların tüm
dünyadan meslekdaşlarıyla görüşmelerine olanak sunuyor. 2010 yılı için Dünya
Felsefe Gününün düzenlenmesi İran İslam Cumhuriyeti‟ne verildi. İran, zengin
entelektüel geçmişine olduğu kadar önemli felsefî ekollerine de dayanarak aday
olmuştu.
Bu ülkenin ne entelektüel ne de örgütsel düzeyini küçümsememeli. Böylece İran
hızlı bir şekilde esaslı hazırlıklara başladı. Hazırlıkların bilimsel yönetimi aynı
zamanda İran Felsefe Enstitüsü olarak da adlandırılan, benim de 2004 Kant
yılındaki ziyaretimden beri ilk yabancı (onur) üyesi olarak bağlı bulunduğum
Tahran Dünya Bilgeliği ve Felsefe Akademisi‟ne verildi.
UNESCO ile varılan anlaşmaya göre, her zaman olduğu gibi geniş bir konu
seçildi. “Felsefe: Kuram ve Eylem” üst başlığı bir düzine alt başlığı ele almaya
olanak sağlıyor: Felsefe Tarihi, Etik, Kültürlerin Yakınlaşması ve bir Barış
Kültürü‟nden tutun da, Din ve Spiritüalite, Siyaset, Bilim ve Teknik‟ten Günlük
Yaşama, Kamuya, Sanat ve Edebiyata, hatta Kültür-Aile-Gençlik bütününe
varana dek. Ve beklenileceği üzere, ne „Çevre‟ ne de „Felsefenin Geleceğe
Bakışı‟ türünden başlıklar da eksik değil.
Bu esaslı hazırlıklar arasında Tahran‟da ve Med‟lerin başkentinin topraklarında
kurulmuş olan Hamadan şehrinde başlayan, “İslam Felsefesi ve Günümüzde
Meydan Okumalar” başlığı altında bir kongreler dizisi de bulunuyor.
Diktatörlükte özgür konuşma mı?
İki yıl önce İstanbul‟da Dünya Felsefe Gününe katılmıştım. Bu Günün
entelektüel ve kültürlerarası değerinden emindim, öyle ki, bu türden büyük
kongrelere karşı skeptikliğim yumuşamıştı. Siyasal beklentiler de düzeltildi:
Örneğin, göçetmiş Türkler arasındaki ataerkil ilişkileri yanlış bir şekilde
Türkiye‟ye yükleyen biri, Türk dinleyiciler ve katılımcılar arasındaki yüksek
kadın oranına şaşırmış olmalı. Ve tabiî ki, kongrenin yönetimi, bir politikacı ya
da yöneticinin değil, halis bir filozofun, Türkiye‟de felsefenin meslekî ve insanî
bakımdan hayranlık uyandıran duayeni, ülkesinde insan haklarının tanınması
için önde gelen bir savaşçının elinde bulunuyordu: İoanna Kuçuradi‟nin.
Bir Tahran Dünya Felsefe Gününden de aynısını –siyasal sansür olmaksızın,
yüksek bilimsel düzeyde özgür felsefî düşünce alışverişini– beklemek gerekirdi.
Tahran Akademisi Müdürü Gholamreza Avani‟nin, bir anakonuşma yapmak ve
ayrıca da Alman ve yabancı meslekdaşların katılımlarını sağlamak amaçlı
davetini aldıktan sonra, duruma vakıf olanlarla lehte ve alehteki savları
değerlendirdim. Genellikle katılmadan yana olanlar, özgür bir tartışmanın
olanağından ve buna ek olarak İran için bir başka olanaktan, yani İran-İslam
Felsefesinin temel ilkelerini genel felsefe tartışmalarına taşıma ve İranlı
öğrencileri felsefenin tüm dünyadaki en yeni gelişmeleri üzerine bilgilendirme
olanağından söz ediyorlar.
Arkaplandaki rejim
Karşı tarafta, ne yapacağı belli olmayan bir diktatörün yönettiği bir ülkeye ayak
basmak durumu sözkonusu. Artıları ve eksileri üzerine düşündükten sonra,
Brezilya, A.B.D. ve Almanya‟dan meslekdaşların konuşma yapmalarını
sağlamaya, kendim de “Yalın Aklın Sınırları İçinde Kutsal Metinler” konusu
üzerine bir konuşma yapmaya karar verdim. Din ile sıkı yoğrulmuş bir ülkede
Kantçı düşüncelerle Felsefe ve Vahiy ilişkisine dair aydınlanmaya katkıda
bulunmak istedim. Şimdiyse olumlu cevabımı geri almak zorunda görüyorum
kendimi.
Bu türden bir adım sadece iyi nedenler değil, çok iyi nedenler gerektirir. İşin
özü, hayal kırıklığına uğratan haberde, etkinliğin yöneticisinin (“chief”)
Gholamreza Avani değil de, doğrudan Cumhurbaşkanı Ahmedinejat tarafından
atanan Haddad Adel olduğu haberinde yatıyor. Felsefe profesörü olan Adel gerçi
uzun zaman önce Kant‟ın Prolegomena‟sını çevirmiş, epey bir zamandır da,
Schopenhauer‟a göre “Avrupa‟da, tüm zamanlarda yazılmış en önemli kitap”ı,
yani Saf Aklın Eleştirisi‟ni çevirme sözü vermektedir. Ne var ki Adel yalnızca
akademik bir filozof değil, aynı zamanda siyasal yönetimin entrikalarına
öylesine yakından bulaşmış biri ki, Ahmedinejat‟ın cumhurbaşkanlığından
buyana değişmiş olan durum gözden uzak tutulamaz. Daha birkaç hafta önce
Adel rejim karşıtlarını “Kehrizak”ın bir tekrarıyla, yani düzinelerce insanın bir
konteynere kapatılması, gençlerin ve yetişkin erkeklerin uğradığı sistematik
cinsel taciz ve işkence kurbanlarının cesetlerinin yakılmasıyla tehdit etti.
Kuruldaki propagandacılar
Bilimsel Danışma Kurulu üyeleri arasında, İran İnsan Hakları Komisyonunun
Başkanı, daha doğrusu Sekreteri Cevad Laricani‟nin bulunması Adel‟in
yönetimine uygundur. Gerçekte yalan makinesi olarak faaliyette bulunan bu
komisyonun işi, İran‟daki sistematik insan hakları ihlallerinin yalanlanması ve
İsrail ile A.B.D.‟deki insan hakları ihlallerinin mahkûm edilmesinden ibarettir.
Hatta Laricani, İran‟ın “dünyadaki en özgür ve demokratik ülke” olduğunu ve
İran‟da son aylarda olup bitenler üzerine tüm belge ve filmlerin, kısmen çok
sarsıcı videoların, emperyalizmin ve onun İran‟daki ajanlarının sahtekârlıkları
olduğunu iddia ediyor. Bu tür “uzman”ların, en azından İranlıların bildirilerine
sansür uygulayacağını hesaba katmak gerekir.
Bunlara ek olarak, “İran‟da Kant” konulu sunumu beni o zamanlar etkilemiş
olan Mohsen Kadivar gibi Akademinin çok önemli bir üyesinin ne bir
üniversitede ne de Akademide çalışıyor olması var. Ne de olsa Enstitünün Bilim
Kurulunun üyeliğini yapmış olan ve halen A.B.D.‟de yaşayan Kadivar‟ı Dünya
Felsefe Gününün Bilim Kuruluna almak yerine, ona, vatanına girmesi
yasaklanıyor.
Böylece, bir Dünya Felsefe Gününün Cumhurbaşkanı tarafından propaganda
etkinliği olarak suiistimal edilmesi tehlikesi başgösteriyor. Buna elimi
uzatamam. Saygın bir insan olan Müdür Avani‟ye, büyük bir üzüntüyle
toplantıya katılamayacağımı bildirdim. Katılamayışımın nedeni, Akademinin
bilimsel yeterliliği değil, daha çok siyasal ve akademik durumdur: Şu anda
İran‟da hiçbir eleştirel sese tahammül yok. Bu, yalnızca İran basını ve
yayıncılığının durumundan anlaşılmıyor; İranlı siyasetçilerin insanbilimlerine
karşı ve farklı düşünen biliminsanları ve entelektüellere karşı tutumlarında ve
uygulamalarında da görülüyor. Bugüne kadar yaptığımız işbirliğinin devam
edebilmesi için, filozof olarak umut edebileceğimiz tek şey, bu gelişmelerin
kökten değişikliğidir. Bu koşullar altında Dünya Felsefe Günü, tüm kültürlerde
özgür söylemi koruma ödevini herhalde yerine getiremez.
Otfried Höffe, Tübingen Üniversitesinde Felsefe Profesörü ve Siyaset Felsefesi Araştırma
Merekezinin Yöneticisidir.