sayi 26 k - Sağlik Ve insan Dergisi
Transkript
sayi 26 k - Sağlik Ve insan Dergisi
YAYIN DANIŞMA KURULUMUZ AYLIK SAĞLIK VE YAŞAM DERGİSİ Yıl: 3 Sayı: 26 • ŞUBAT 2014 EsasMedya Ltd. Şti. adına Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü M. Suat GÜZELGÖZ Yayın Koordinatörü Ayşe AYDIN Hukuk Danışmanı Av. Bekir EREN Kurumsal İletişim ve Reklam Ensar ÜSTÜN Görsel Yönetmen Mustafa HORUŞ Grafik Tasarım EsasMedya Tasarım Yayın İdare Merkezi Aşağı Öveçler 1328. Sokak 15/3 Çankaya / Ankara Tel : 0312 472 44 63 Faks: 0312 472 44 83 www.saglikveinsandergisi.com [email protected] Yayın Türü Yaygın Süreli Basım Yeri İmaj İç ve Dış Ticaret A.Ş. Macun Mah. 3. cad. No: 2 (A Girişi) İstanbul Yolu 6. km. Yenimahalle / ANKARA Tel : 0312 397 91 40 Basım Tarihi ŞUBAT 2014, ANKARA Prof. Dr. Ahmet SERPER Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali İhsan DOKUCU Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı Bülent AKARCALI Eski Sağlık ve Sosyal Güvenlik Bakanı Eski Turizm Bakanı Prof. Dr. Cevdet ERDÖL Ankara Milletvekili Esra KAZANCIBAŞI ÖZTEKİN Sağlık Editörü / Yazar / Yayıncı Prof. Dr. Hasan Fevzi BATIREL Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar SUR İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İskender PALA Uşak Üniversitesi Öğretim Üyesi Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Metin DOĞAN Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. İhsan KARAMAN Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı “Yeryüzü Doktorları Türkiye” Yönetim Kurulu Başkanı Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Murat TUNCER Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa SOLAK Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR TBBM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşleri Komisyonu Başkanı Adana Milletvekili Prof. Dr. Nesrin DİLBAZ Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Osman GÜZELGÖZ Sağlık Bakanlığı İletişim Koordinatörü Öznur ÇALIK TBMM Nüfus ve Kalkınma Grubu Başkanı Malatya Milletvekili Prof. Dr. Sabahattin AYDIN Medipol Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tevfik ÖZLÜ Kaynak gösterilmeden yazılar iktibas edilemez, alıntı yapılamaz. Yazılar yayınlansın, yayınlanmasın yazarlarına iade edilmez. Yazılarda kısaltma yapılabilir. Hukuki sorumluluk yazarlarına aittir. Yayınlanan reklamların hukuki sorumluluğu reklamverenlere aittir. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Başhekimi, Hasta Hakları ve Sağlıklı Yaşam Derneği (HAKSAY) Başkanı Prof. Dr. Tuncay DELİBAŞI Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şefi ®ISSN: 2146-829X Prof. Dr. Uğur DİLMEN Sağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürü Prof. Dr. Yunus SÖYLET İstanbul Üniversitesi Rektörü Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Üyesi Üniversite Hastaneleri Birliği Derneği Başkanı ÜCRETSİZDİR. Destek ve katkıları için SAĞLIK BAKANLIĞI’na teşekkür ederiz. /saglikinsandrg /saglikveinsandergisi www.saglikveinsandergisi.com İlaçta “Akılcı” Adımlar Son yıllarda birçok alanda olduğu gibi “ilaç”ta da yeni düzenlemelere ve iyileştirmelere imza atılıyor. Görev alanı “ilaçlar, kozmetikler ve tıbbi cihazlar” olan Sağlık Bakanlığı İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, bu alanda yürüttüğü önemli çalışmalarla dikkat çekiyor. İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun alanında uzman isimleri akılcı ilaç kullanımının neden önemli olduğunu, bu alışkanlığı nasıl kazanacağımızı ve ilaçları gerektiği gibi kullanmanın getirilerini bizlere aktardılar. Bu sayımızda ilginizi çekeceğini düşündüğümüz bir diğer Sahte ilaç, “mucize” diye sunulan bitkisel ilaçlar gibi konularla mücadele eden İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu 2010 yılında faaliyete geçen ve geçtiğimiz aydan itibaren “mobil” olarak da hizmet veren İlaç Takip sistemi (İTS) ile de ilaç piyasasının daha güvenilir olmasına ve dolayısıyla da vatandaşın güvenli ilaca ulaşmasına katkı sağlıyor. Bu alanda önem verilen bir diğer konu ise “Akılcı İlaç Kullanımı”. Sağlık Bakanlığı ve İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu tarafından, vatandaşları bilinçlendirerek ilaçları “akılcı”, bir diğer söyleyişle gerektiği gibi kullanılma alışkanlığı kazandırmak amacıyla bilgilendirme çalışmaları yapıyor, kampanyalar düzenleniyor. Biz de bu çalışmalara katkı sağlamak amacıyla Şubat sayımızda dosya konumuzu “Akılcı İlaç Kullanımı” olarak belirledik ve dikkatle okuyacağınız, kapsamlı bir dosya hazırladık. çalışması ise İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı Dr. Saim Kerman ile yaptığımız söyleşi oldu. Bu samimi söyleşi için Sayın Başkan Dr. Saim Kerman’a bir kez daha teşekkür ediyoruz. Gündemdeki konulara ilişkin “sağlıklı” yazılar ve haberlerle; gezi ve kampus çalışmalarımızla sizlere yine dolu dolu bir sayı hazırladık. İlgiyle okuyacağınızı umuyor, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz… Ayşe Aydın 06 “Sağlıklı Yaşam ve Hareket Yılı” Etkinlikleri 08 AKILCI İLAÇ KULLANIMI NEDEN BU KADAR ÖNEMLİDİR? 36 Dr. Saim KERMAN’la Röportaj 54 Mobil Sağlığın Etkileri 42 Reçete Bilgi Sistemi 76 Yeşilırmak’a Yansıyan Şehir AMASYA 70 Dumlupınar Üniversitesi 4 • Son on yılda yıllık ortalama %5’lik nominal GSYİH artışı ile Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi ve dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri (2002-20012) • Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında %5.2 ortalama yıllık büyüme beklentisiyle en hızlı büyüyen ekonomi (OECD 2012-2017) • Yarısı 30 yaşın altında olan 76 miyonluk nüfus • Avrupa, Kafkaslar, Orta Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya erişim • Kamu- özel sektör işbirliğinde 1 trilyon $ GSYİH ile dünyanın 16. büyük ekonomisi (IMF 2012) • Yüksek rekabete dayalı yatırım teşvikleri ve özel Ar-Ge desteği • Yılda yaklaşık 600.000 üniversite mezunu haber “SAĞLIKLI YAŞAM VE HAREKET YILI” ETKİNLİKLERİ Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, “Sağlıklı Yaşam ve Hareket Yılı” etkinlikleri kapsamında, Kocaeli’nde düzenlenen “Sağlık Çalışanları Sağlık İçin Yürüyor” etkinliğine katıldı. Sağlık çalışanı ve vatandaşlarla birlikte uzun bir yürüyüş yapan Bakan Müezzinoğlu, daha sonra İzmit Belediyesinin bisiklet dağıtım törenine katıldı. Burada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘vatandaşların sağlık hizmeti alma noktasında hiçbir engel bırakmayacaksınız’ sözlerini hatırlatan Müezzinoğlu, bütün sağlık kuruluşlarında hizmet alabilmenin yollarını açtıklarını vurguladı. Sağlık koşuları nedeniyle hastanelere ulaşamayanlara evde bakım hizmeti verdiklerini belirten Bakan Müezzinoğlu, “Sağlık hizmetlerinin sunumunda bundan 10-11 yıl önce rüyamızda görsek inanamayacaklarımızı milletimizin hizmetine sunduk. Rabbime şükrediyorum ama milletimize de teşekkür ediyoruz. Hizmetlerin en iyisine layık millete mensubuz. Rabbim bu milletin yarınlarını bugünden daha güzel eylesin” diye konuştu. 6 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 2014 hareket yılı ilan edildi Tütünle mücadeleye devam Koruyucu sağlık hizmetlerinin önemine dikkat çeken Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, hasta olmadan önce sağlıklı birey, nesil, aile ve toplum konusunda insanlara önemli görevler düştüğünü ifade etti. Müezzinoğlu, şöyle devam etti: “2014 ‘Sağlıklı Yaşam ve Hareket Yılı’ ilan ettik. Bu kapsamda, her pazar bu alanlarda, gerek bürokratlarımız, gerek eğitim camiamız, gerek vatandaşlarımız, gerek sivil toplum örgütlerimiz, gerekse yerel yönetimlerimiz, valiliklerimiz, belediye başkanlarımızın öncülüğünde sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam için hareket ediyoruz. Şu cümleyi çok iyi biliyoruz, ‘can boğazdan gelir’ ama ikinci ayağını da söylememiz lazım, ‘can boğazdan da çıkar’. Dolayısıyla canın boğazdan çıkacağını da hesaplayarak, boğazımızdan geçen her nefese yani temiz havayı ve aldığımız nefesi kirletmemeye dikkat etmeliyiz.” Sigarayla mücadelede Türkiye’nin önemli mesafeler aldığını hatırlatan Bakan Müezzinoğlu, bu konuda özellikle yetişkinlerin çocuklara kötü örnek olacak davranışlardan kaçınmasını istedi. Su ile süt ürünlerinden üretilen içeceklerin sağlıklı ürünler olduğunu ifade eden Müezzinoğlu, “En sağlıklı içecek su, süt ve ayrandır. Ondan sonrasını olabildiğince kıyıya itin. Sağlıklı beslenme sağlıklı yaşamamız için önemli. İnşallah ülkemizde bu yıl yine obeziteyle mücadeleyi başlatıyoruz. Bunun en önemli adımlarından bir tanesi de beslenmeyle hareket” diye konuştu. Gençlere ve çocuklara sağlıklı yaşam felsefesinin aşılanması gerektiğini söyleyen Sağlık Bakanı Dr. Müezzinoğlu, bu kapsamda bisiklet ve hareket kampanyası başlatacaklarını da kaydetti. Daha sonra Kocaeli Valisi Ercan Topaca ve İzmit Belediye Başkanı Nevzat Doğan ile öğrencilere bisiklet dağıtan Müezzinoğlu, vatandaşlarla egzersiz yaptıktan sonra bisiklet turu yaptı. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 7 kapakkonusu AKILCI İLAÇ KULLANIMI NEDEN BU KADAR ÖNEMLİDİR? Prof. Dr. Ahmet AKICI Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı İlaç Bilincini Geliştirme ve Akılcı İlaç Derneği YK Başkan. Yrd. SB, TİTCK Akılcı İlaç Kullanımı Bilimsel Danışma Kurulu Üyesi İlaç, daha çok hastalıkların tedavisi için kullanılmakla birlikte sağlıkla ilgili olumsuz durumların oluşmasına karşı önlem için ya da tanısal amaçlı olarak da kullanılabilen oldukça özel endüstriyel bir tıbbi üründür. İlaç kullanırken beklenen, onu kullanan hastanın tıbbi yararına sonuçlar elde edilmesidir. Ancak ilaç kullanımı süreci iyi yönetilemezse, başarısızlık yaşanmasının yanı sıra pek çok zararlı sonuçla da karşılaşılır. Bu zararlar, hem kullanıcı olarak hastaları ve ya8 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 kınlarını hem de toplumu, sağlık çalışanlarını, sağlık kuruluşlarını ve geri ödeme sistemlerini olumsuz yönde etkiler. Zamanında yeterli önlem alınmazsa, bu olumsuz tablo, kısır bir döngü halinde ilaç kullanımında işlevi bulunan tüm paydaşları ilgilendiren yeni sorunlara kapı aralar. Son yüzyıl içerisinde geliştirilmiş olan binlerce ilaç, insanlığa pek çok katkıda bulunmuştur. Yaşam kalitesinin artmasına ya da ortalama insan ömrünün bugünkü rekorları kırmasına sunduğu katkılar, bunlardan bazılarıdır. Bir taraftan bu olumlu gelişmeler yaşanırken diğer taraftan da Akılcı Olmayan İlaç Kullanımı (AOİK) diye nitelendirilen ilaçlarla ilgili artmış bilgi yükünün doğru yönetilememesi, haksız rekabet koşulları, yanlış talepler, eğitim, altyapı ve idari düzenleme eksiklikleri vb. kaynaklı sorunlar ortaya çıkmıştır. Hemen hemen tüm ülkelerin ortak sağlık sorunlarından birisi olmaya başlayan bu kritik sorunun önemi kendini iyice belli etmiş ve ülkeler bu sorunla mücadele yolları aramaya başlamıştır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1985 yılında “Akılcı İlaç Kullanımı”nın (AİK) tanımı yapılmış, AOİK’in nedenleri ve çözüm önerileri ile ilgili tartışmalar günümüze kadar gelmiştir. AİK, doğru ilacın, doğru zamanlamayla, doğru miktarda, doğru uygulama yoluyla, yeterli bilgilendirme yapılarak ve uygun maliyetle kullanılmasına dair ilkeler bütünüdür. Dolayısıyla bu ilkeler, ilacın titizlikle üretiminden kullanıldıktan sonra imhasına kadar pek çok alt konu başlığı ile ilişkilendirilen “doğru”ları kapsar ve bu bakımdan çok sayıda kişi ve kurumun sorumluluğunu gerektirir. Tanıyı koyan ve tedaviyi düzenleyen kişiler olarak hekimler başta olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının kendi hizmet alanlarında AİK’e uygun hareket etmelerini gerektiren kuralları bulunmaktadır. Bu kurallara uygun hareket edilmesi için gerekli eğitim, uygulama ve denetim sorunları varsa bunların süratle giderilmesi gerekir. AOİK kaynaklı sorunların doğrudan ve dolaylı yol açtığı zararlar çok fazladır. Sağlık çalışanlarının AİK’e uygun harekete etmesiyle bunların pek çoğunun kayda değer düzelme göstereceği savunulmaktadır. Öte yandan AOİK kaynaklı sorunların giderilmesinde oldukça özel bir görev de hastalara ve tedavi sürecinde hastalara yardımcı olan hasta yakınlarına düşmektedir. İlaç kullanımı sırasında hastaların bilinçli olması, bu bakımdan yeterli “kullanıcı bilgisi”ne mutlaka sahip olması gerekir. İlacı özel kılan niteliklerinin başında hakkında bilinmesi gerekenlerin fazla olması, karmaşık olması, teknik yönünün ağır basması, hata affetmemesi, tedavi düzenleme ve kulanım sürecinde tıbben ehil kişilere ihtiyaç duyulması gibi hususlar gelmektedir. Diğer yandan ilaç, tıbbi bir ürün olmanın yanı sıra çok önemli ekonomik bir değerdir. Bu nedenle ilaç, pazarda oldukça rekabetçi koşullarda bulunur. Kullandığımız herhangi bir başka ürünü alırken yaptığımız seçime benzemeyen seçim ilkelerine ve bu bakımdan hassas yasal düzenlemelere tabidir. Bu sürecin iyi yönetilmesinin başlıca yolu, hekimler ve eczacılar başta olmak üzere ilgili sağlık çalışanlarından “bilirkişi” olarak doğru hizmet alınmasıdır. Dolayısıyla ilaçtan beklenen tıbbi yararı olabildiğince artırmak ve olası sorunları en aza indirmek için ilaç tedavisinin akılcı olması şarttır. Tüm bu hususlar, AİK’in neden bu denli önemli olduğunun temel gerekçelerini yansıtmaktadır. Ne yazık ki tüm dünyada kullanım sürecinde ilaçların yaklaşık %50’sinin AOİK sorunu bulunmaktadır. Türkiye de dâhil pek çok ülkede bu denli önemli boyutlarda yaşanan AOİK sorunu, şu olumsuzlukları beraberinde getirir. Tedavi başarısızlığı; var olan hastalığın iyileşmemesi, uzaması ya da kötüleşmesi; antibiyotik gibi ilaçlara direnç gelişmesi sonucu ileride mikroplarla savaşta çaresiz kalınması; yanlış ilaca, yanlış doza ve yanlış kullanım süresine bağlı zehirlenme vb. sorunlar yaşanması; yersiz ilaç kullanımında ilaç yan etkilerine vücudun gereksiz yere maruz bırakılmış olması; ilaç israfında bulunulması; başarısız uygulamalar neticesinde sağlık sisteminde insan gücü israfına neden olunması; ekonomik kayıplara yol açılması; ilaçların yanlış şekilde atılması; bu yolla çevreye ve insan sağlığına yeni zararlar verilmesi; ilaca ihtiyaç duymayan, bazı yaşam biçimi değişiklikleri ile tedavi edilebilen hastalık ve şikâyetlerin tedavisinde boşu boşuna ilaç kullanılması ve bu yolla çok sayıda zararın aynı anda yaşanması, önde gelen sorunlardır. Sonuç olarak yukarıda sıralanan tüm bu sorunlar, ilaç tedavisine gerçekten ihtiyaç duyan hastaların bu hizmeti almalarını büyük ölçüde tehdit eder. Şayet bu sorunla yeterli mücadele edilemez ise sürdürülebilir, kaliteli sağlık hizmeti alınması imkânsız hale gelebilir. Dolayısıyla tüm bu sorunların giderilmesine çalışılması hayati önemdedir ve başarılmak zorundadır. AİK’e uygun davranılması, bu mücadelenin başlıca yoludur. Hastalardan hekimlere, eczacılardan diğer sağlık çalışanlarına ve ilgili diğer tüm kişi ve kuruluşlara kadar ilaç kullanımı sürecinin tüm muhataplarına bu bakımdan önemli sorumluluklar düşmektedir. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 9 kapakkonusu 2014-2017 AKILCI İLAÇ KULLANIMI (AİK) ULUSAL EYLEM PLANI Ecz. Mesil AKSOY Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Akılcı ilaç kullanımı, hekimlerin ilaçlı tedavileri hastaların klinik ihtiyaçlarına göre bireysel özelliklerini göz önünde bulundurarak uygun dozda ve yeterli süreyle, hasta ve toplum için en az maliyetle planlaması; eczacıların reçetelenen ilaçları doğru ve hastayı bilgilendirerek sağlaması; 10 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 yardımcı sağlık personelinin tedaviyi doğru uygulaması ve/veya hastaların ilaçları doğru şekilde kullanması olarak tanımlamaktadır. Tanı ve tedavi süreçleri göz önüne alındığında hekim, eczacı, yardımcı sağlık personeli, ilaç sektörü ve halk (hasta, hasta yakını vb.) akılcı ilaç kullanımında sorumluluk sahibi taraflardır. Bu çerçeveden bakıldığında akılcı olmayan ilaç kullanımı çok sayıda etkene bağlı olabilecek bir sorundur. Böyle bir sorunun da ancak multidisipliner bir yaklaşımla çözümlenebileceği düşü- nülmüştür. Bu bağlamda, AİK’i destekleyecek faaliyetlerin yürütülmesi için koordinasyon ve işbirliğinin sağlanması; ayrıca hekim, eczacı, yardımcı sağlık personeli, halk ve ilaç sektörüne yönelik AİK konusunda davranış değişikliği oluşturmak amacı ve etki edilen taraflarda AİK ile ilgili farkındalık, bilgi ve bilinç düzeylerini artırmak hedefiyle sorumluluk sahibi tüm tarafları kapsayacak şekilde Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu tarafından “Akılcı İlaç Kullanımı Ulusal Eylem Planı 2014-2017” hazırlanmıştır. Bu planda; AİK yapılanması ve koordinasyon, hekim, eczacı, yardımcı sağlık personeli, halk ve ilaç sektörü ayrı ayrı başlıklarda değerlendirilmiştir. Her başlık için tanıtım, eğitim, izleme ve değerlendirme ile idari düzenlemeler ve planlamalar olmak üzere dört alanda 99 faaliyet planlanmıştır. “AİK Yapılanması ve Koordinasyon” başlığında; AİK ile ilgili çalışmaların yürütülmesi, yapılandırılmanın tamamlanması ve güçlendirilmesi hedefiyle merkez yapının desteklenmesi, il temcilciliklerinin yeniden yapılandırılması, hastanelerde bulunan AİK ekiplerinin yeniden oluşturulması ve görev ve sorumluluklarının belirlenmesi, Bilimsel Danışma Kurulu ve alt çalışma gruplarının oluşturulması ve faal hale getirilmesi, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) başta olmak üzere uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılması planlanmıştır. “Hekim” başlığında; AİK ve kanıta dayalı tıp uygulamaları hakkında hekimler için bilgilendirme materyallerinin oluşurulması, Tıp ve Diş Hekimliği Fakültelerinin eğitim müfradatlarına AİK ile ilgili ders ve staj programlarının eklenmesinin sağlanması, asistan hekimlerin uzmanlık eğitim müfredatına AİK’in eklenmesi, aile hekimleri için uygulanan uzaktan eğitim programında AİK’e yer verilmesi, bilimsel toplantılarda AİK konusuna yer verilmesi, AİK konusunda konuşmacı ve eğitici havuzunun oluşturulması, reçete verilerinin analiz edilip, değerlendirilip hekimlere kendileri ile ilgili bilgilendirme yapılmasına imkan sağlayan Reçete Bilgi Sistemi’nin (RBS) işlerliğinin arttırılması ve aile hekimleri başta olmak üzere tüm hekimlere kendileri ile ilgili bilgilendirmelerin yapılabilmesi, tanı ve tedavi rehberlerinin oluştulması ve hekimlere ulaştırılması, e-reçete sistemi ile koordineli çalışan ilaçların yan etkileri ve ilaç etkileşimleri ile ilgili uyarı verebilen bir sistemin altyapısının oluşturulması, ülkemizde kalıtsal kanama bozuklukları için ulusal bir veri tabanı oluşturulmasına ve etkin hasta takibine imkan sağlayan “Hemophiline Portal ve Proje”sinin etkin şekilde yürütülmesinin sağlanması planlanmıştır. “Eczacı” başlığında; Eczacılık Fakültelerinde AİK ile ilgili multidisipliner eğitim modelinin geliştirilmesi, hastane eczacılarına ve serbest eczacılara yönelik meslek içi eğitim programlarının planlanması ve uygulanması, eczacıların ilaçlar ile ilgili bilgilere ulaşılabileceği cep telefonu ve tablet bilgisayarlarla uyumlu çalışabilen bir yazılım geliştirilmesi ve kullanıma sunulması, ilaç bilgilendirilmelerinin ve etiketlemelerin e-reçete sistemi ile uyumlu hale getirilmesinin sağlanması planlanmıştır. sağlanmasına ve soğuk zincire tabi farmasötik ürünlere zaman-sıcaklık indikatörü yerleştirilmesine yönelik düzenlemeler yapılması planlanan faaliyetlerdendir. “Yardımcı Sağlık Personeli” başlığında; yardımcı sağlık personeli yetiştiren lise, ön lisans, lisans, lisans üstü programlarının eğitim müfredatlarında AİK ile ilgili ders veya staj programı eklenmesinin sağlanması, başta aile hekimliği ve toplum sağlığı merkezlerinde çalışan yardımcı sağlık personellerine yönelik hizmet içi eğitim programlarında AİK konusunun işlenmesi ve ilaç uygulama yollarına yönelik yardımcı sağlık personelini bilgilendirici eğitim videolarının oluşturulmasının sağlanması planlanmıştır. Bu plan hazırlanırken tüm dünyayı ve geleceğimizi ilgilendiren çok önemli bir tehdit olan antibiyotik direncinin önüne geçmek adına antibiyotiklerin akılcı kullanımın sağlanması, psikiyatrik hastalıkların ve göğüs hastalıklarının tedavisinde kullanılan ilaçların ayrıca çoklu ilaç kullanımının yüksek olduğu yaşlı hasta gruplarında ilaçların akılcı kullanımının sağlanması öncelikli faaliyet alanları olarak kabul edilmiştir. Bu plan kapsamındaki faaliyetler 4 yıllık bir sürece yayılmış, ulaşılması planlanan hedefler ihtiyaçlara ve önceliklere göre farklı zaman dilimlerinde gerçekleştirilmek üzere planlanmıştır. “Halk”başlığında; AİK il temsilcileri desteği ile illerde AİK ile ilgili tanıtım etkinlikleri ve eğitim seminerleri düzenlenmesi, çocuklar için oyun, hikaye kitabı şeklinde bilgilendirici tablet uygulama modüllerinin geliştirilmesi ve kullanıma sunulmasının sağlanması, çocukların yaşlarına uygun olacak şekilde AİK konusunda bilgilendirme yapılmasının sağlanması, Milli Savunma Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile işbirliği içinde projeler geliştirilerek eğitimler verilmesi, ilaçların kullanma talimatı ile ilgili bilgilere ulaşabilecek yazılımlar geliştirilmesi ve kullanıma sunulması, ilaç formlarının uygulama yollarını ve dikkat edilecek hususları içeren kısa bilgilerdirme videolarının oluşturulması, bitkisel ilaçların bilinçsiz kullanımları ile ilgili AİK kapsamında farkındalık oluştulmasının sağlanması planlanmıştır. “İlaç Sektörü” başlığında; ürün tanıtım elemanlarına yönelik kayıt sisteminin oluşturulması ve AİK konusunu da içeren yeterlilik eğitimi verilmesi, güvenlik aralığı dar ilaç gruplarının güvenli ambalaja geçmesinin Ayrıca tüm taraflara yönelik olacak şekilde AİK kampanyalarının düzenlenmesi, www.akilciilac.gov.tr web sitesinin ve sosyal medyanın etkin yönetimi ile bilgi paylaşımının sürdürülmesi, sağlık hizmet sunucuları için AİK’e münhasır sempozyumların düzenlenmesi ve AİK kaynak kitaplarının hazırlanması planmıştır. “Akılcı İlaç Kullanımı Ulusal Eylem Planı 2014-2017” kapsamında planlanan her bir faaliyet için sorumlu kurum/kuruluş(lar), işbirliği yapılacak kurum/kuruluş(lar), beklenen faydalar, muhtemel riskler ve engeller, hedef(ler), izleme ve kontrol için sağlanacak veri ve ilerleme göstergesi belirlenmiştir. Planlanan bu faaliyetlerin; Bakanlığımıza bağlı kurum ve kuruluşlar, Sosyal Güvenlik Kurumu, Miili Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Yüksek Öğrenim Kurumu, Üniversiteler, meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve medya ile işbirliği içinde gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir. Akılcı olmayan ilaç kullanımının neden olduğu sorunlar toplumun her kesimini ilgilendirmekte, AİK’in sağlanması ve bu faaliyetlerin başarıyla beklenen hedeflere ulaşabilmesi için her paydaşın bu konuda üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerekmektedir. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 11 kapakkonusu AİLE HEKİMLERİNİN PENCERESİNDEN AKILCI OLMAYAN İLAÇ KULLANIMININ NEDENLERİ Uz. Dr. Ayfer ŞAHİN Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Birinci basamak sağlık hizmetini tıbbi bakıma ihtiyacı olan herkese, yaş, cinsiyet ve hastalık ayrımı yapmaksızın kapsamlı ve devamlı olarak sunan, hastalarını fiziksel, psikolojik ve sosyal faktörleri ile değerlendiren aile hekimliği; Dünyada ve Türkiye’de varlığını gelişerek sürdüren bir tıp disiplinidir. Ülkemizde 2005 yılında Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde aile hekimliği ilk olarak Düzce 12 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 ilimizde uygulanmaya başlanmış, 2010 yılının sonunda ise 81 ilimizin bu sisteme katılımı ile süreç tamamlanmıştır. Sağlıkta dönüşüm programı ile birinci basamak sağlık hizmet sunum kalitesinin artırılması, halkın kendi seçebildiği ve ulaşabildiği bir aile hekiminin olması, 2.ve 3. basamak sağlık hizmetlerinin daha etkili bir şekilde sunumunun sağlanması hedeflenmiştir. Bugün ise ülkemizde poliklinik hizmetlerinin yarısı aile hekimleri tarafından halkımıza sunulmaktadır. Dünyada ve ülkemizde ciddi bir halk sağlığı sorunu olan akılcı olmayan ilaç kullanımı birinci basamak sağlık hizmet sunumunda da önemli bir sorundur. Ülkemizde Reçete Bilgi Sistemi (RBS) verilerine göre aile hekimleri tarafından 2012 yılında düzenlenmiş 112.327.089 reçete bulunmaktadır. Bu reçetelerin %33.99’unda antibiyotikler yer almaktadır. Yazılan ilaçların ülke ekonomisine yıllık maliyeti (2010 yılı ilaç fiyatları ile hesaplandığında) 7.707.686.263 TL ve antibiyotiklerin maliyeti 877.081.929 TL (%11.38)’dir. Reçetelerin antibiyotik dağılımına bakıldığında; ilk sırayı B-laktamaz inhibitörü içeren penisilin kombinasyonları oluşturmakta iken 2.ve 3. kuşak sefalosporinler, makrolidler ve kinolonlar (moksifloksasin, levofloksasin, ciprofloksasin) sık tercih edilen antibiyotikler içerisinde yer almaktadır. Birinci basamakta üst solunum yolu enfeksiyonlarında sık olarak antibiyotik kullanıldığı, geniş spektrumlu antibiyotiklerin tercih edildiği, kinolon grubunun kullanımının diğer antibiyotiklere oranla belirgin bir artışının olduğu tespit edilmiştir. Sağlık hizmet sunumunun yarısının karşılandığı birinci basamakta antibiyotik reçeteleme yüzdelerinin değerlendirilmesi, akılcı olmayan ilaç kullanımı sebeplerinin tartışılması ve önlemlerinin alınması, hekim olarak hastamıza ve toplum sağlığına karşı bir sorumluluğumuz olmalıdır. Tanı ve tedavi sürecinde akılcı ilaç kullanımı; hekimin doğru tanıyı koymasıyla başlayan, tanıya uygun doğru ilacın seçilmesi, ilacın uygun dozda ve uygun sürede verilmesi, hastanın tedavisi ve ilacını kullanma konusunda bilgilendirilmesi, etkinliği ve güvenilirliği bilinen, en az yan etkisi olan ve en uygun maliyetli ilacın seçilmesi ile başlayan hastanın tedavi süresince yeterli sıklıkta izlenerek ilaç etkinliğinin değerlendirilmesi ile devam eden bir yaklaşımdır. Birinci basamak sağlık hizmetlerinde akılcı olmayan ilaç kullanımının sebeplerini eğitim, ulusal ilaç politikası ve yasal düzenlemeler ile ilaç endüstrisinin etkisi ve ilaç tanıtımı olmak üzere 3 ana başlıkta toplayabiliriz. 1. Eğitim a. Hekim Eğitimi Akılcı ilaç kullanımı ve iyi reçete yazma prensiplerinin mezuniyet öncesi tıp eğitim müfredatında daha fazla yer alması mezuniyet sonrası hekimlerimize pratik uygulamalarında daha akılcı ilaç reçete edebilme imkânını sağlayacaktır. Mezuniyet öncesi tıp eğitimi hekimlerimize en yeni ve geçerli bilgelere ulaşabilme ve bilgi kaynaklarını doğru kullanabilme becerisini kazandırılabilmesi yönünde olmalıdır. Hasta karşısında, her bilgiyi bilmek zorunda olmayan ancak güncel bilgilere nereden ulaşabileceğini bilen, kendine güvenen bir hekimin olması akılcı ilaç kullanımı sürecinin yönetiminde de önemlidir. Aile hekimlerinin yoğun çalışma temposu nedeniyle hızla değişen yeni bilgileri takip edememesi tanı ve tedavi aşamasını etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Bu alanda akademik ortamın birinci basamakla ilişkisinin artırılması, sürekli tıp eğitim modülünün veya bu alanda yeni modüllerin (sürekli profesyonel gelişme modülü) geliştirilmesi önerilebilir. Birinci basamak hekimlerimiz bu süreçte, en fazla üst solunum yolu enfeksiyon tanısını koyarken problem yaşamaktadır. Bütün hekimlerimiz tanı aşamasında sıkça şu soruları sormaktadır: • Hastalık etkenimiz viral mi? bakte- riyel mi? Antibiyotik reçetelenmeli mi? • Hastalık etkenini viral olarak düşündük ancak ilerleyen süreçte sekonder bir enfeksiyon gelişme ihtimali söz konusu olabilir mi? Antibiyotiği hemen reçete etmeli miyiz? Doktorun tereddütleri ve hastanın tedavide ısrarla antibiyotik kullanma talepleri, akılcı ilaç reçeteleme sürecinde akılcı olmayan reçeteleme davranışının oluşmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda, birinci basamak hekimlerimizin en büyük ihtiyacı tanıyı kesinleştirmede kendisine yardımcı olacak testlerin sağlanmasıdır. Ayrıca hekimlerimizin sık tercih ettiği ilaçlar hakkında da yeterli ve güncel bilgiye sahip olması gerekmektedir. Bütün hekimlerin reçetelediği ilaçların etki mekanizmasını, yan etkilerini, kontrendikasyonlarını ve ilaç etkileşimlerini bilmesi tıbbi bir sorumluluktur b. Hasta eğitimi Toplumun en küçük yaş grubu olan okul öncesi eğitimi ile başlayan ve en yaşlı gruba kadar olan geniş bir yelpaze içinde toplumun her ferdi kendi algı derecelerine göre bilgilendirilmelidir. Uzun dönemde bireylerde akılcı ilaç kullanımı farkındalığının oluşturulması amaçlanmalıdır. Aile hekimlerinin reçetelerinde has- tanın tutum ve davranışlarının etkili olduğunu bilinmektedir. Hekimin üzerindeki psikolojik yükün azaltılması hastaların bu konuda farkındalıklarının oluşturulması ile mümkün olacaktır. c. Sağlık hizmeti sunan diğer meslek sahiplerinin eğitimi Özellikle sağlık sunumunu yapan mesleklerden eczacılar başta olmak üzere yardımcı sağlık personellerinin (tıp teknisyenlerinin, hemşirelerin), veterinerlerin bu eğitimi akademik eğitimleri süresi içinde almaları ve meslek içi eğitimlerle desteklenmeleri önem taşımaktadır. 2. Ulusal ilaç politikası ve yasal düzenlemeler Sağlık Bakanlığı, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu tarafından “Akılcı İlaç Kullanımı Ulusal Eylem Planı (20142017)” hazırlanmıştır. Bu konuyla ilgili idari düzenlemeler ve planlamalar diğer kurum ve kuruluşlarla işbirliği içerisinde olacak şekilde Bakanlığımızca yürütülmektedir. 3. İlaç Endüstrisinin Etkisi ve İlaç Tanıtımı Hekim tanı koyma ve tedavi aşamasında kanıta dayalı uygulamalar ışığında tarafsız olmalıdır. Ancak ilaç firmalarının bilgilendirme aşamasında hekimleri etkilediği görülmektedir. Yapılan çalışmalarda aile hekimlerinin %72.8’i, uzman hekimlerin %77.2’si ilaç firması temsilcilerinin ziyaretlerinin ve promosyon dağıtmalarının ‘bazen’ reçete yazmalarını etkilediğini belirtmiştir (*). Hekimlerin ilaç bilgilerine ürün tanıtım elemanları vasıtasıyla kolayca ulaşabilmeleri, hekimin doğru ve güvenilir bilimsel veriler için araştırma merakını azaltmakta ve bu durum reçetelerde akılcı olmayan tercihlerin yapılmasına sebep olmaktadır. Akılcı olmayan ilaç kullanımı sorununun çözümünde ilk ve en önemli adım, sağlık hizmet sunucularının ve tüm toplumun akılcı ilaç kullanımı farkındalığını artırmak olmalıdır. * Hekimlerin Akılcı İlaç Kullanımına Bakışı, T.C Sağlık Bakanlığı Araştırma Serisi:10,2011 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 13 haber kapakkonusu AKILCI İLAÇ KULLANIMI* 1985 yılında, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yapılan tanımına göre akılcı ilaç kullanımı, “kişilerin, klinik bulgularına ve bireysel özelliklerine göre, uygun ilacı, uygun süre ve dozajda, en düşük fiyatta ve kolayca sağlayabilmeleri”dir. Turgut Tokgöz İlaç Endüstrisi İşverenleri Sendikası Genel Sekreteri 14 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 Akılcı ilaç kullanımı, ilacın üretiminden eczaneye ulaşmasına; doktor tarafından reçeteye yazılıp hasta tarafından kullanılmasına; ilaç atıklarının kurallarına uygun şekilde imhasına kadar geçen süreçteki tüm aşamaları kapsamaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yanlış ilaç kullanımı halk sağlığını etkileyen ciddi bir sorundur. Akılcı olmayan ilaç kullanımı hastalık ve ölüm oranlarında artış olmasına, ilaçların yan etki riskinin artmasına, hastaların tedaviye uyuncunun azalmasına, ilaç etkileşimlerine, bazı ilaçlara karşı direnç gelişmesine, tedavinin ekonomik ve sosyal maliyetinin artmasına neden olmaktadır. Topluma akılcı ilaç kullanımı alışkanlığının kazandırılmasında; hangi ilacın kullanılacağına karar veren hekim, ilacın kullanımına dair danışmanlık hizmeti veren eczacı ve hasta ortak sorumluluk taşımaktadır. Ancak bu farkındalığın oluşmasında hekim ve eczacı kadar, bu konuda hizmet veren endüstrinin de desteği büyük önem taşımaktadır. Bu sorunlara çözüm oluşturulabilmesi amacı ile DSÖ’nün önderliğinde, birçok ülkede, akılcı ilaç kullanımına yönelik programlar yürütülmektedir. Ülkemizde bu görev, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumumuzun görevleri arasında yer almaktadır. Kurumumuz son dönemde artan çeşitli projelerle, bu görevi yerine getirmek üzere yoğun olarak çalışıyor. Biz de endüstri olarak bu çalışmalara, gerekli katkı ve desteği sağlamak için çaba gösteriyoruz. Artan nüfus, sağlık hizmetlerinde ve ilaca erişimde iyileşme, ortalama yaşam süresindeki yükselme, artan refah düzeyi ve farkındalık gibi faktörler önümüzdeki dönemde ilaç kullanımını kaçınılmaz olarak artırmaya devam edecektir. Bu kapsamda, akılcı ilaç kullanımının yaygınlaştırılması, ilaç bütçelerinin rasyonel kullanımına da fayda sağlayacaktır. * İlaç Endüstrisi İşverenleri Sendikası İEİS’in akılcı ilaç kullanımı hakkında görüşüdür. ŞiRKETiNiZ iÇiN BAŞARI REÇETESi AVEA TEKNOLOJiSi Acıbadem Mobil Sağlık’ın, kronik hastaları evden takip etmek için Avea teknolojisiyle sunduğu Teletıp hizmetiyle hastalar evlerinde yaptıkları tansiyon ve şeker ölçüm sonuçlarını anında Medikal Çağrı Merkezi ve sağlık uzmanlarıyla paylaşabiliyor. Avea, sunduğu çözümlerle işletmelerin hayatını değiştirmeye devam ediyor. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 15 kapakkonusu AKILCI İLAÇ KULLANIMINDA ECZACININ ROLÜ Dr. Ecz. Aygin EKİNCİOĞLU Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Klinik Eczacılık Anabilim Dalı Akılcı ilaç kullanımı, kişilerin klinik ve laboratuar bulgularına ve bireysel özelliklerine göre; uygun ilacı, uygun sürede, uygun dozda ve en uygun maliyetle kolayca sağlayabilmeleri olarak tanımlanmaktadır. Hastalıkların erken tanı ve tedavisi için, kişilerin en kısa zamanda bir sağlık kuruluşuna başvurmaları da akılcı ilaç kullanımının ilk basamağını oluşturur. Sağlık bakım hizmetleri kapsamında; hastalığın seyrine ve şiddetine, hastanın bireysel özelliklerine ve diğer hastalıklarına göre uygun olan ilaç; kişiye uygun dozda ve hastalığa etkili olacak tedavi süresince reçetelenir; reçetenin karşılanması ve kullanılacak ilaçların temini için de hasta eczaneye yönlendirilir. Beş yıl süre ile ilaçlar konusunda yoğun, detaylı ve özel bir eğitim almış olan eczacılar, ilaçlar konusunda hastalara ve diğer sağlık personeline bil16 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 gi ve danışmanlık hizmeti sunma becerisine sahip olarak mezun olurlar. Bu nedenle eczacılar, gerektiğinde ilaçların eczanede hazırlanmasında (majistral ilaç), ya da üretimi yapılmış olan ilaçların hastaya doğru şekilde ulaştırılması sürecinde mesleki sorumluluk alan, ilaçlar ve halk sağlığı hizmetleri konusunda hastaya ve diğer sağlık personeline danışmanlık hizmeti sunan, profesyonel bir sağlık hizmet sunucusudur. Toplum içinde eczanelerde hizmet veren eczacılar; hekim tarafından tanı konulup tedavi belirlendikten sonraki aşamada hastanın temasta olduğu ilk sağlık personeli olup, aynı zamanda hastanın sağlık çalışanları ile iletişiminin son basamağını oluşturur. Bu nedenle eczacılar, hastaların en kolay ulaşabildiği, samimi ve etkin bir iletişim kurabildiği sağlık personeli olarak, akılcı ilaç kullanımının sağlanması açısından hizmet vermeye devam etmektedir. Bu bağlamda eczacı, reçetede yazılan ilaçları hastaya sunarken 7 DOĞRU’yu gözeterek hizmet verir. Bu 7 doğru; doğru endi- kasyon, doğru ilaç, doğru doz, doğru uygulama yolu ve zamanlama, doğru kişi, doğru bilgilendirme ve doğru tedavi izlemidir. Gerektiğinde reçeteyi yazan doktor ile irtibata geçerek, ilaçların doğru şekilde kullanılması ve tedaviden en iyi şekilde sonuç alınması için hizmet verir. Bu amaçla, hastaya reçete edilmiş olan ilaçlar ile birlikte, hastanın kullanmakta olduğu diğer ilaçları ve hastalıklarını da göz önünde bulundurarak, ilaç tedavisi ile gözlenebilecek olan ilaç-ilaç, ilaç-besin, ilaç-bitkisel ürün arasındaki etkileşimler ve ilaç yan etkileri konusunda bilgi verir, istenmeyen bu etkileri önlemek için gerekli önerilerde bulunur; ilaçların ne zaman ve ne şekilde kullanılacağını (aç / tok karna) ve nasıl saklanması gerektiğini anlatarak hastanın ilacı doğru ve etkin şekilde kullanmasına yardımcı olur ve hastanın tedaviye uyuncunun artmasını sağlar. Akılcı olmayan ilaç kullanımına en somut örnek antibiyotikler ve ağrı kesicilerdir. Özellikle antibiyotiklerin gereksiz ve yanlış kullanımına bağlı olarak gün geçtikçe artan mikroorganizma direnci ve enfeksiyon hastalıkları konusunda hastayı doğru yönlendirecek olan yine eczacılardır. Grip / nezle gibi virüs kaynaklı enfeksiyon hastalıklarında antibiyotiklerin yararsız ve gereksiz olacağı; ancak hastanın şikayetlerine uygun olarak semptomatik tedavi seçeneklerinin hastaya aktarılması eczacının da sorumluluğundadır. Bu nedenle gereksiz ilaç kullanımının ve ilaç suistimalinin önlenmesi konusunda eczacılar, hastayı yönlendirerek mesleki sorumluluklarını devam ettirmelidir. İlacın doğru şekilde kullanılmasının yanı sıra doğru şekilde saklanması da oldukça önemlidir. Sıcaklık, nem gibi fiziki şartlar ilaç raf ömrünü olumsuz etkileyerek ilacın etkisinin azalmasına neden olabilir. İlaçların son kullanma tarihinin izlenmesi eczacının olduğu kadar hastanın da sorumluluğu altındadır. Özellikle soğuk zincir gerektiren ürünlerin taşınması ve saklanması konusunda gerekli tedbirlerin alınması için hastanın bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesi bu açıdan önemlidir. Eczacılar, sadece ilaçların akılcı kullanımı konusunda değil, hastaların doğru zamanda doğru sağlık kuruluşuna yönlendirilmesi ve böylece erken tanı ve tedavinin başlatılması yönünden de birinci basamak sağlık hizmet sunucusu olarak görev alır. Hastanın şikâyetlerine yönelik doğru tedavinin başlatılması konusunda yardımcı olur. Toplum sağlığını ilgilendiren konularda (obezite, sigara bırakma, aile planlaması, sağlıklı yaşam ve beslenme alışkanlıkları, aşılar vb.) bilgi sunarak, tedavilerin akılcı şekilde devam ettirilmesine katkıda bulunur. Sadece ilaçlar için değil, aynı zamanda ilaç dışı ürünlerin ve medikal malzemelerin de doğru kullanımı ve hastanın kullanmakta olduğu ilaç tedavilerini etkileyip etkilemediği konusunda da hastayı yönlendirerek akılcı ilaç tedavisine katkıda bulunur. Piyasaya yeni çıkan ilaçlar ve izlemi hakkında da bilgi sahibi olan eczacılar, bu ilaçlar ile gözlenebilecek olan istenmeyen etkilerin saptanması ve ilgili / yetkili kurumlara (T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu-Türkiye Farmakovijilans Merkezi) bildirilmesi konusunda da hasta ve diğer sağlık personeli ile ortak çalışır ve yeni ilaçların akılcı kullanımı konusunda da aktif rol alır. Sadece toplum içerisinde hizmet veren eczanelerde değil, hastane eczanelerinde de eczacı; hastane ilaç listesinin hazırlanmasında, ilaç stoklarının takibinde, enfeksiyon kontrol komitesi ve beslenme destek ünitesi gibi birimlerde görev alarak ilaçların, beslenme solüsyonlarının, medikal malzemenin doğru, etkili ve ekonomik seçiminde, kapsamlı ilaç bilgisini kullanarak kurumun akılcı ilaç kullanımı politikasına yardımcı olur. Eczacılık mesleğindeki gelişmeler doğrultusunda, ‘klinik eczacılık’ alanında uzmanlaşan eczacılar gerek eczanelerinde, gerekse hastanelerde doktor, hemşire ve diğer sağlık personeli ile birlikte ilaç tedavisinin optimizasyonuna yardımcı olarak ilaçların akılcı kullanımı konusunda multidisipliner sağlık ekibi içerisinde aktif görev alır. Bu nedenle, en yakın sağlık danışmanı olan eczacıların, özellikle toplumda birinci basamak tedavi hizmetlerinde etkin rol alarak akılcı ilaç kullanımının sağlanmasına destek vermesi önemlidir. Çok Değil, Bilinçli İlaç Kullanın !!! İlacınızı Kullanırken Mutlaka Doktor ve Eczacınıza Danışın !!! SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 17 kapakkonusu KRONİK HASTALIKLARIN AKILCI TEDAVİSİ: FARKLI PAYDAŞLARIN ROLLERİ Uzm. Dr. Halil Eren SAKALLI Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Kronik hastalıkların tedavisinde en önemli husus hasta merkezli tedavidir. Bu noktada hastanın tedaviye etkin olarak katılması mutlak bir gereksinimdir. Bunu sağlamanın ilk ve en önemli yolu hastayı ve hasta yakınlarını veya hastanın bakıcısını hastalık ve hastalığın tedavisi konusunda 18 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 bilgilendirmektir. Hasta hastalığıyla ilişkili olarak kendisine önerilen tedavinin amacı, tedavi olmazsa hastalığın nasıl seyredeceği ve ne gibi zararlar göreceği, ilaçsız ve ilaçlı tedavi seçenekleri, ilaçların jenerik ve ticari isimleri, etki mekanizmaları, başarı oranları, istenmeyen etkileri, formu, dozu, uygulama yolu ve süresi, maliyeti gibi konularda bilgilendirilmeli ve bu bilgiler ışığında kendi durumu için en uygun tedavinin seçilmesi sürecine hekimiyle birlikte etkin olarak katılmalıdır. Kronik hastalıklar, vücudun fizyolojik dengesinin kalıcı olarak değiştiği ve vücutta patolojik bir sürecin devamlılığında yeni bir denge durumunun oluştuğu durumlardır. Bu açıdan bakıldığı zaman, kronik hastalık tanılarının hastaların hayatında bir dönüm noktası olduğu anlaşılabilir. Hastanın hayatı bu andan itibaren hastalık varlığında devam edeceği için, sağlanması gereken ilk durum, hasta için hastalık varlığında yeni bir sağlık hedefi ve bu hedefle uyumlu yaşam tarzının belirlenmesidir. Hastanın bu yaşam tarzını benimsemesi ve uygulayabilmesi hususunda hastaya destek sağlanmalıdır. Kronik hastalıkların tedavisinde hastaların tedaviye uyumu büyük önem taşır. Hasta için en uygun tedavinin seçilmesi konusunda olduğu gibi, hastanın tedaviye uyumunun optimize edilmesi konusunda da en önemli husus hastanın sürece etkin olarak katılımının desteklenmesidir. Bunun yanı sıra, tedavinin etkililiği ve hastanın tedaviye uyumu düzenli olarak takip edilmeli ve değerlendirilmelidir. Bu amaçla, tedavinin belirlenmesini takiben kontrol muayenelerinin ne zaman yapılacağı planlanmalı, hastanın belirlenen kontrol tarihinden daha önce hekime başvurmasını gerektirecek durumlar hastaya anlatılmalı, hastanın kontrol muayenesine kadar yapması gerekenler varsa belirlenmeli (tansiyon ölçümü, kan şeker düzeyi ölçümü vb.) ve kontrol muayenesinde izlenecek parametreler ve bunların anlamı konusunda hasta bilgilendirilmelidir. Tedaviye istenen yanıtın alınmaması, tedaviye bağlı ciddi istenmeyen etkilerin gelişmesi veya hastanın tedaviye uyumunun yetersiz olması durumlarında, mevcut durumun sebepleri araştırılmalı ve gerektiği durumlarda yine hastanın etkin katılımıyla yeni bir tedavi planlanmalıdır. Kronik hastalıkların ilaçlı tedavi sürecini etkileyen faktörlerden birisi de, bu hastaların yaşları, ve söz konusu hastalığın tedavisinde sürekli kullanmaları gereken ilaçlar ve eşlik eden başka hastalıkları nedeniyle ilaçların farmakokinetik ve farmakodinamik etkilerinde meydana gelen değişikliklere ve ilaç etkileşimlerine açık olmalarıdır. Bu faktörlere bağlı olarak, hastalığın seyri olumsuz etkilenebileceği gibi, mortaliteye kadar uzanan çeşitli komplikasyonlar gelişebilir; bu nedenle hastaların farklı nedenlerle hekime başvurmaları durumunda, hekimin hastanın kronik hastalığı konusunda bilgi sahibi olması, tedaviyi planlarken ilaç etkisinde meydana gelebilecek değişiklikleri ve ilaç etkileşimlerini göz önünde bulundurması ve ihtiyaç duyduğu durumlarda farmakoloji ve geriatri konsültasyonu istemesi gerekmektedir. Hasta burada da sürece hekimle birlikte etkin olarak katılmalıdır. Farklı bir hekime başvurması durumunda kronik hastalığını ve bu hastalık için gördüğü tedaviyi hekime anlatmalı ve hekim hastayı olası ilaç etkileşimleri konusunda bilgilendirmelidir. Kronik hastalıkların tedavisinde çok önemli bir yere sahip başka bir husus ise hastalıkların erken tanısının sağlanmasıdır. Bu hususta en önemli adım, toplumun hastalık ve hastalığın erken tanısının önemi konularında bilinçlendirilmesidir. Bu konudaki bilgilendirme çalışmalarının aynı zamanda hekimlere ve diğer sağlık çalışanlarına yönelik olarak ta yürütülmesi gerekmektedir. Kronik hastalıkların akılcı tedavisinde farklı paydaşların rolü Hekimler: Kronik hastalıkların tedavisiyle ilgili olarak hekime düşen rolün iki bölümde değerlendirilmesi yerinde olacaktır. İlk bölüm hekimin hastayı değerlendirerek hastalığın tanısını belirlemesi ve tedavisini planlaması sürecini kapsamaktadır. Bu süreçte hekimin sorumluluğu; hastalığın tanısının doğru konulması, tedavinin klinik kılavuzları, hastanın durumunu ve tedavi konusundaki kararını göz önünde bulundurarak belirlenmesi, tedavinin hastaya ayrıntılı olarak anlatılması ve tedavinin etkililiğinin ve hastanın tedaviye uyumunun etkili olarak izlenmesi, değerlendirilmesi ve gerektiği durumlarda yeniden planlanabilmesi için gerekli planlamaları yapmaktır. Hekimlerin ikinci görevi, hastalığın tedavisinin belirlenmesinden sonra hastanın durumunun belirli aralıklarla izlenmesi ve hastayla sürekli iletişimin sağlanmasıdır. Hastalığın tanısının belirlenerek tedavinin planlanması birinci, ikinci, üçüncü veya dördüncü basamak sağlık kuruluşlarında gerçekleştirilebilirken, hastanın ve hastalığın bu aşamadan sonra, hayat boyu sürecek yönetim sürecinin optimum etkinlikte sürdürülebilmesi, sürecin aile hekimlerinin kontrolü altında devam ettirilmesini gerekli kılmaktadır. Hasta: Hastalığı ve tedavisi konusunda bilgi sahibi olmalı, tedaviye uyum göstermelidir Hasta Dernekleri: Kendi bölgelerindeki hastaları takip etmek, hastalıklarıyla ilgili bilgi vermek, hastaların hastalıkla veya tedaviyle ilgili olarak karşılaştıkları güçlükleri öğrenerek çözüm önerileri sunmak, hastaların tedaviye uyumunu ve uyumu etkileyen faktörleri incelemek ve hastahastalık ve hasta-doktor ilişkilerinin optimizasyonunu sağlamak hususunda önemli katkılar sağlayabilirler. Eczacı: Hastayı, hastalığı ve tedavisi konusunda bilgilendirmelidir. Hastanın tedaviye uyumunu izlemeli ve bu konuda hastayla iletişim halinde olmalıdır. Eczacılar ayrıca, kronik hastalıklarının tedavisi amacıyla ilaçlı tedavi alan hastaların ilaçlarını alma günü gelmeden ilaçların eczanede bulunduğundan emin olma, söz konusu ilaçların piyasada bulunabilirliği ile ilgili sıkıntı yaşanması durumunda hastayı, hekimini, TEB’i konuyla ilgili olarak bilgilendirmek yoluyla, sürecin devamlılığını sağlamak adına çok önemli katkılar sağlayabilirler. Yardımcı Sağlık Personeli: Hastayı hastalığı ve tedavisi konusunda bilgilendirmelidir. Ayrıca, hasta ve hasta yakınlarını hastanın hastaneden taburcu edilip eve çıkma sürecinde karşılaşabileceği zorluklar konusunda bilgilendirmeli, bu konuda tavsiyeler vermeli ve gerektiği durumlarda hastanın evde tedavi sürecini kontrol ederek ve bu sürece katkıda bulunarak yardımcı olmalıdır. Yardımcı sağlık personelinin bu konudaki hizmetleri, sağlık sunucuları ve hasta dernekleri gibi diğer paydaşlar tarafından desteklenmelidir. Halk: Hastalıklar ve erken teşhisin önemi ve bu konuda yapılması gerekenler konusunda bilgi sahibi olmalıdır. Belirli hastalıklar için yaşa, ailevi ve cinsiyet özelliklerine, hayat tarzına ve varsa başka hastalıklarına bağlı olarak ortaya çıkan risk faktörleri hakkında bilgi sahibi olmalıdırlar. İlaç Sektörü: Kronik hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların arzını gerçekleştiren firmalar, bu süreçte bir aksama yaşanması durumunda ilgili kurumları (TİTCK, TEB, ilgili dernekler vb.) bu durumun sebebi, ne zaman çözülebileceği vb. konularda bilgilendirmelidir. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 19 haber İLAÇ TAKİP SİSTEMİ CEP TELEFONLARINDA İlaç Takip Sistemi Artık Akıllı Cep Telefonları Üzerinden de Hizmet Vermeye Başladı. Halk sağlığını korumak, sahte ilacın önüne geçebilmek, Türkiye’deki her ilacın takibini yapabilmek için Sağlık Bakanlığınca kullanılan “İlaç Takip Sistemi”nin mobil uygulamasına artık vatandaşlar da cep telefonları üzerinden ulaşabilecek. Tiga Bilişim tarafından geliştirilen uygulama ile vatandaş ilaç kutularının üzerindeki kare kodu akıllı cep telefonlarına okutarak ya da elle sorgulayarak satın aldığı ilacın durumu hakkında bilgi edinebilecek. Böylelikle vatandaş sahte, piyasadan toplatılmış veya son kullanma tarihi geçmiş ilaçlardan haberdar olacak ve ilacın Sağlık Bakanlığında kayıtlı olup olmadığı bilgisine istediği an ulaşabilecek. İlaç hakkında toplatma kararı olup olmadığı öğrenilebilecek Zararlı madde, yan etkisi tespiti gibi nedenlerle piyasadan toplatılma kararı olan ilaçların bilgisine de hastalar İTS mobil üzerinden ulaşabilecek. Uygulama ile ilaçların son kullanma tarihi bilgisine kolayca ulaşılabilecek. Bu sayede günü geçmiş ilaç kullanı20 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 mından dolayı oluşabilecek muhtemel sıkıntıların önüne geçilebilecek. İnternet üzerinden de ilaçlar sorgulanabilecek Sistem nasıl çalışacak? İTS Mobil uygulama ile herhangi bir ilacı sorgulamak için, ilacın üzerindeki datamatrix kamera ile tarama özelliğinden kameraya okutularak veya elle sorgulama özelliğinden barkod numarası ve seri numarası girilerek yapılabilecek. İTS Mobil uygulamasının ilaç durumunu gösterebilmesi için cihazın internet bağlantısının olması gerekiyor. İTS mobil uygulaması Iphone ve Ipad uygulamaları Apple Store üzerinden Android uygulamaları ise Google Market üzerinden ücretsiz olarak indirilebilecek. Sistem hakkında ayrıntılı bilgi “http:// tiga.com.tr/ilac-takip-sistemi-itsmobil “internet adresinden temin edilebilecek. Uygulamada ilaçla ilgili 4 yanıt gelecek • Uygulama ile ilaç sorgulandığında sistem 4 çeşit cevap verecek. Buna göre ilaçla ilgili bir sıkıntı yoksa sistem ‘’ilacınız sistemde kayıtlıdır’’ şeklinde yanıt verecek. • İlacın son kullanma tarihi geçmişse, ‘’ilacın son kullanma tarihi geçmiştir, ilacı aldığınız eczaneye durumu bildiriniz’’ şeklinde uyarı gelecek. • İlacın sahte olması durumunda ise uygulama ‘’İlaç sistemde kayıtlı değildir, lütfen durumu bildiriniz’’ şeklinde uyarı verecek. Bu durumda sistemde ‘’bildir’’ butonu çıkacak ve durum kullanıcının inisiyatifiyle merkeze bildirilecek. • Bunun dışında “ilaç piyasadan top- latılmıştır ve kullanımı sakıncalıdır, ilacı aldığınız eczaneye durumu bildiriniz” şeklinde de sistem cevap verebilecek. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 21 kapakkonusu BİTKİSEL ÜRÜNLERİN AKILCI KULLANIMI Ecz. Ezgi AK Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Her ne kadar son günlerde her zamankinden daha popüler olsa da aslında insanların bitkileri tedavi amaçlı kullanması insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlar yüzyıllar boyunca hayvan davranışlarını gözlemleyerek, deneme ve yanılma yoluyla hangi bitkilerin zehirli olduğunu, hangilerinin gıda, hangilerinin tedavi etmek amacıyla kullanılabileceğini öğrenmiş ve bu bilgileri bir sonraki kuşaklara aktararak günümüze kadar ulaştırabilmişlerdir. Bitkilerin tedaviye girmeleri; bitkideki etkili bileşik veya bileşiklerin tespit edilmesi, etkinliğinin kanıtlanması, standardizasyonunun yapılması, üretiminin ve pazarlamasının yapılması için gerekli izinlerin alınması gibi uzun süren çalışmalar ile sağlanmaktadır. 22 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 Ancak son günlerde sıkça duyduğumuz “ %100 bitkisel”, “tamamen zararsız”, “doğal ve sağlıklı”, “yan etkisiz” ve buna benzer söylemler insanların bitkilere ve bitkisel ürünlere olan talebini arttırmıştır. Artan talebi karşılamak amacıyla ticari olarak cazip hale gelen ve kontrolsüz büyüyen bu pazar, çoğu zaman ciddi ilaç etkileşimlerine ve ölümle sonuçlanacak tablolara neden olabilmektedir. Giderek artan bir popülariteye sahip bitkisel ürün pazarının bu kadar kontrolsüz büyümesinde kitle iletişim araçlarının insanları yanlış yönlendirmesinin payı büyüktür. Ayrıca süpermarketlerde ve aktarlarda satılan bitkisel kökenli olduğu iddia edilen ilaçlar ile şifalı bitkilerin tüketiciye yeterli, doğru bilgilerle ulaşmaması, bu bilgilendirmelerin konuyla ilgili eğitimi almamış, yeterli ve doğru bilgilere sahip olmayan kişilerce yapılması da önemli bir başka sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. “Bitkisel olduğu için zararsızdır” iddiasıyla satılan birçok ürün aslında hiç de zannedildiği kadar masum değildir. Sadece “bitkisel” olduğu beyan edilen birçok ürünün yapılan piyasa denetimleri sonrasında yapılan analizlerde içeriklerinde sentetik ilaç hammaddeleri tespit edilmiştir. Ayrıca tüm ilaçlarda olduğu gibi bitkisel ürünlerin üretim, depolanma, nakliye ve saklama şartları büyük önem taşımaktadır. Uygun olmayan şartlarda depolanan ve taşınan ürünlerde etki kaybı olabilmekte hatta bunların kullanımları sonucunda toksik etkiler gösterebilmektedirler. 6 Ekim 2010’da Sağlık Bakanlığı tarafından “ İnsan sağlığının koruyucu, tedavi edici etkileri olan ve geleneksel kullanıma sahip tıbbi bitkilerden hazırlanan bitkisel tıbbi ürünlerin ve bitkisel preparatların ruhsatlarını vermek, etkililik, güvenlik ve kalitesi ile ilgili uyulması gereken usul ve esasları belirlemek” amacıyla “Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler Yönet- meliği” yayımlamıştır. Bu yönetmelik gereğince insan sağlığını koruyucu ve tedavi edici etkileri olan ve geleneksel bitkisel tıbbi ürünlerin endüstriyel olarak üretilmesi veya ithal edilmesi ile ilgili başvurular Sağlık Bakanlığı’na yapılarak Bakanlık tarafından ruhsatlandırılmakta ve Yönetmeliğe uygun olarak ruhsat almış olan ürünler sadece eczanelerden satılabilmektedir. Ayrıca 7 Haziran 2013’de “Sağlık beyanı ile satışa sunulacak ürünlerin sağlık beyanlarının incelenerek bu beyanlara izin verilmesi, izinsiz veya gerçeğe aykırı sağlık beyanı ile yapılan satışların denetlenmesi, gerektiğinde durdurma, toplama, toplatma ve imha iş ve işlemlerinin yapılması veya yaptırılması, izin ve sağlık beyanları yönünden bunların reklam ve tanıtımlarının denetlenmesi ve aykırı olanların durdurulması ile ilgili usul ve esasları belirlemek” amacıyla “Sağlık Beyanı İle Satışa Sunulan Ürünlerin Sağlık Beyanları Hakkında Yönetmelik” yayımlanmıştır. Bu yönetmeliğe göre sağlık beyanı içerisinde klinik çalışmalarla ispatlanmamış bir ifadeye yer verilemezken toplumu bilgilendirmek amacıyla özelikle televizyon ve radyo programları olmak üzere çeşitli mecralarda bilgisine başvurulan kişilerin, bilgi verdikleri konudaki uzmanlıklarını akademik olarak kanıtlamış olmaları, açıklamaların bilimsel nitelikte bilgilerle ve mevzuata uygun olarak yapmaları zorunlu hale gelmiştir. Bu yönetmelikler halk sağlığının korunması ve bitkisel tıbbi ürünlerin kontrolsüz satışının önüne geçilmesi konusunda atılmış büyük adımlardır. Bitkisel ürünleri; özellikle hamilelerde, emziren bayanlarda, yaşlılarda, çocuklarda ve kronik rahatsızlığı olan kişilerde kullanırken son derece dikkatli olunması gerekmektedir. Ayrıca kullanılan bitkisel ürün veya tedaviden doktorun haberdar edilmesi olası ilaç-bitki etkileşmelerini önlemek, mevcut tedavinin seyrini belirlemek için son derece yararlıdır. Ülkemizde tıbbi bitkiler, ilaçlar ve bitkisel tıbbi ürünler konusunda akademik eğitim alan eczacılar bu konuda danışmanlık hizmetinin alınabileceği en önemli sağlık meslek mensubudur. Sağlık beyanı ile satılan ürünler kullanılacağı zaman bu ürünlerin Sağlık Bakanlığı onaylı olmasına dikkat edilmelidir. Bitkisel ürünler mutlaka hekim önerisiyle eczacının danışmanlığında kullanılmalıdır. Özellikle bitkiler ve bitkisel ürünler konusunda doğru ve yeterli bilgiye sahip olmayan kişilerin önerileri doğrultusunda bitkisel ürün kullanmanın ciddi ve geri dönüşümü olamayan problemlere neden olabileceği asla unutulmamalıdır. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 23 kapakkonusu AKILCI ANTİDEPRESAN KULLANIM İLKELERİ Prof. Dr. M. Hakan TÜRKÇAPAR Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Antidepresan ilaçlar başta bazı kaygı bozuklukları olmak üzere birçok farklı rahatsızlık için kullanılmakla beraber ana kullanım alanlarını depresyon dediğimiz rahatsızlık oluşturur. Bugün için antidepresan kullanımında gördüğümüz en büyük sorun gerçekten kullanılması gereken yerlerde değil gereksiz yere kullanımıdır. Son dönemde bu durum dikkat çekmeye 24 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 başlamış ve hem basında hem de bilim çevrelerinde tartışılmaktadır. Bu konu sadece ülkemizde değil, dünyada da aynı şekilde ilgi odağıdır. Antidepresan ilaçlar psikiyatristler tarafından depresyon tanısı konularak uygun yerde kullanıldıklarında son derece etkili ve hatta bazı depresyonlarda hayat kurtarıcıdır. Bu konuda sorun olan nokta insanların günlük normal sıkıntı ve sorunlarını anormal görerek psikiyatrist tarafından önerilmeden gereksiz yere antidepresan kullanmasıdır. Antidepresanların uygun kullanımı için profesyonel bir uzman tarafından karar verilmesi gerekir. Bu konuda karar vermemizi kolaylaştırmak amacıyla biraz depresyonu tanıtmak istiyorum: Depresyon teriminin günümüz psikiyatrisinde çok çeşitli anlamları vardır. Bunlardan en sık kullanılan üç anlam şunlardır: Normal bir duygu olarak depresyon; bu anlamda depresyon her insanda rastlanabilecek normal bir duygu halini anlatır. Günlük dildeki karşılığıyla depresyon, insanın kendisi için önem taşıyan bir şeyini yitirdiği zaman yaşadığı hüzün durumudur. Hüzün, mutsuzluk, düş kırıklığı gibi depresyonla bağlantılı durumlar insanların günlük yaşamları içinde sık sık karşılaştığı normal duygulardır. Sorun olan ve rahatsızlık belirtisi olan depresyon terimi ise günlük yaşamın üzgün geçtiği, hüzün ve mutsuzluğun egemen olduğu normal dışı bir duygudurumu (mood) anlatmak için kullanılır. Depresyon bu anlamıyla bir belirtidir ve birçok rahatsızlığa eşlik edebilir. Depresif belirtiler başta psikiyatrik bozukluklar olmak üzere birçok nörolojik ve bedensel hastalığa eşlik edebilir. Depresif belirtiler aynı zamanda bireyin çevresel değişikliklere ve yaşam olaylarına uyum sırasında verdiği bir cevap olabilir. Psikiyatrik bir rahatsızlık adı olarak depresyon ise bizim konumuzla en ilgili olan anlamıyla, daha önceleri melankoli de denen, belli bir grup belirti kalıbıyla giden ve bazen döngüsel bir nitelik gösteren bir ruhsal rahatsızlıktır. Depresyonu mutsuzluktan nasıl ayıracağız? Bu ayrımı yapmakta üç nokta önemlidir. İlki normal bir hüzün veya üzüntüye göre, süre ve şiddet olarak yoğun olması; ikinci olarak umutsuzluk yani bu durumun değişmeyeceği beklentisi ve son olarak da kendini kötü görme. Bunun yanı sıra duygudurumun normal hüzünde hissedilen üzüntüden ayrı bir nitelik göstermesi, bizim psikiyatrik terminoloji de nonreaktif (tepkisiz) duygudurum dediğimiz çevre şartlarından ve olumlu olaylardan etkilenmeme yani olumlu olaylarda bile kişinin duygusunun değişmemesi ve sabahları daha kötü hissetme özellikle ağır depresyonlarda gördüğümüz ayırt edici özelliklerdir. Depresyonun “nedeni“ anlamında sosyal ve kişiler arası etkenler, yaşam olayları (kayıplar), biyolojik, yapısal, genetik etkenler, kişilik özellikleri, davranışsal alandaki değişiklikler rol oynayabilir. Depresyon ne tamamıyla biyolojik bir hastalık ne de tamamıyla psikolojik bir tepki değildir. Biyolojik etkenlerin de bazen neden bazen sonuç olarak yer aldığı psikososyal özellikleri de olan bir durumdur. Tedavinin biçimini belirleme açısından depresyonun nasıl ortaya çıktığı önem taşır. Depresyon tedavisinde hem ilaç tedavileri hem de psikoterapilerin etkili olduğu bugün için elde edilen deneysel çalışmalar ışığında kabul edilen bir görüştür. Ancak seçilecek tedavi türü, depresyon türüne ve şiddetine göre değişebiliyor. Bu da iyi bir klinik değerlendirmeyle mümkündür. Psikososyal etkenlerin rol oynadığı depresyonlarda, psikoterapi tedavide kullanılması gereken bir seçenek haline gelirken orta ve ağır şiddette depresyonlarda ilaç tedavisi tek başına veya psikoterapiyle beraber kullanılır. O zaman dikkat edilecek olan şey antidepresanları uygun zamanda, uygun şekilde ve sürede kullanmaktır diyebiliriz. Her üzüntü veya sıkıntıda bir antidepresan kullanmak kadar, şiddetli ve ilaç tedavisi gerektiren bir depresyonda antidepresan kullanmamak da o denli zararlıdır. Bu tür yanlış kullanımlar başka rahatsızlıkların ortaya çıkmasına yol açabileceği gibi ileride oluşacak gerçek depresyonun daha zor tedavi edilmesine de neden olabilir. Bu nedenle yapılacak en doğru davranış antidepresan kullanıp kullanmama kararını, profesyonel bir yardım olmadan kişinin kendi kendine vermemesidir. Bazen insanlar bu nedenle eş dost tavsiyesiyle veya kendileri araştırıp karar vererek antidepresan başlayabiliyorlar ki bu kesinlikle yanlış olup bunun yerine kişinin yetkin bir hekim tarafından değerlendirilip bu kararın verilmesi en uygun davranış olacaktır. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 25 kapakkonusu GEREKSİZ ANTİBİYOTİK KULLANARAK GELECEĞİNİZİ KARARTMAYIN Kış aylarında nezle, grip, bademcik hastalıklarında görülen artışa dikkat çeken Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Dilek Arman antibiyotik kullanımı konusunda dikkat edilmesi gereken noktaları anlattı: • Antibiyotik, biyolojik organizmaya karşı doğada var olan maddeleri ifade eder. Antibiyotik, toplumsal etkileri olan tek tedavi aracı. Bir hastada fazladan kullandığımız antibiyotik, günün birinde başka bir hastada dirençli mikrop enfeksiyonunun gelişmesine ve hastanın tedavisiz kalmasına neden olabilir. Bu nedenle antibiyotiklerin toplumsal etkisi bulunuyor. • En çok tüketilen ilaçlar listesine bakıldığında Türkiye’de antibiyotikler hep ilk sırada geliyor. 2000’li yılların başından bu yana OECD ülkelerini karşılaştırdığımızda, Türkiye’de antibiyotikler hep ilk sı- 26 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 radadır; çok ciddi tüketimimiz var. Bu kullanım oranlarıyla bizde de tüm dünyada gördüğümüz direnç profilleri ortaya çıkıyor. Ne kadar çok antibiyotik kullanılırsa mikroplara karşı çok kadar fazla direnç oluşur. Her Bademciğe Olmaz Ateş Düşürücü Değildir • Yine rinit dediğimiz nezle tablosu daima viraldir, bakteriyel bir durum değildir. Antibiyotikten etkilenmez, ancak antibiyotik verilme oranı yüzde 40. Ateşi düşürmek için antibiyotik kullanılıyor. Bu da bu yanlış bir kanıdır; antibiyotik ateş düşürücü değildir. • Ülkemizde yapılmış bir araştırma • Gereksiz antibiyotik kullanımı asvar; bademcik iltihabi hastalığının sadece yüzde 30’u bakteriyel olup, antibiyotikten yarar gördüğü halde antibiyotik yazılma oranı yüzde 94. Zaten kendi kendine iyileşecek bir tabloda hasta, kendini antibiyotikle iyileşmiş sanabiliyor. lında her yaş grubunda tehlikelidir; ama çocuklar ve yaşlılar her zaman en duyarlı hasta grubunu oluştururlar. Antibiyotik kullanımı sırasında böbreğe, karaciğere yükleniyorsunuz. Bir de vücutta alerjik reaksiyonlar oluşabilir. Bunun yanı sıra antibiyotiğin kişisel zararını görmediğimiz noktada bile toplumsal zararını göz ardı etmemek gerekiyor. Salya Sümük Hastalıklarda Antibiyotik Kullanmayın • Soğuk algınlığı ve gribal enfeksiyonlar viral enfeksiyonlardır, antibiyotik kullanılmasına gerek yoktur. Özellikle salya sümük hastalıklarında antibiyotik kullanmak, hem kişinin boğazındaki ve burnundaki mikroplarda direnç gelişmesine, hem de salyalarla dirençli mikropların toplumda yayılmasına neden olur. • Virütik hastalıklarda değil bakteriyel hastalıklarda antibiyotik kullanılmalıdır. Bakteri dediğimiz, virüsten büyük olan mikroplarla gelişen enfeksiyonlarda, bazı sinüzitlerde, bazı bademcik iltihaplarında ve zatürreede hızlıca antibiyotik kullanımına başlamak gerek. Ancak grip ve nezle gibi virütik hastalıklarda antibiyotik kullanmamaya özen göstermek gerekiyor. Enfeksiyonlarakarşı D Vitamini İlacı Yarıda Kesmek de Toplumsal Zarar • Antibiyotiği tam dozda almak çok önemli. Doktorun önerisine tam olarak uyarak, doğru sürede, doğru hastalıkta kullanılmalı. Ancak çoğu zaman hasta iyileşme hissettiği anda antibiyotik kullanımını bırakıyor. • Kısa süreli kullandığınızda; mikrop antibiyotikle tanışıyor, kendi savunmasını geliştiriyor, mikrobu da yok etmemiş oluyorsunuz. Bir daha o mikrop ortaya çıktığında, bu kez o antibiyotik o mikroba etki etmeyebiliyor, çünkü öncedenkarşılaşmış ve direnç mekanizmalarını geliştirmiş olabiliyor. • Örneğin beta mikrobundan kay- naklı bademcik iltihabında; beta bakterisini tümüyle ortadan kaldırmak için on gün boyunca antibiyotiğe devam edilmeli. Eğer siz yarıda keserseniz, tedavi amacına ulaşmamış oluyor. • Önerilenden kısa sürede antibiyo- tik tedavisinin kesilmesi pek çok mikropta olduğu gibi zatürree mikrobunun da direnç geliştirmesine neden olabilir. Böbrekte Kalıcı Hasara Neden Olabilir antibiyotik kullanımında • Bademcik, grip gibi hastalıklarda, • Gereksiz mikroplar bağışıklık kazanıyor, digereksiz antibiyotik kullanmak yerine boğazı rahatlatacak pastil, limon ve bal gibi basit çözümlerden yararlanılabilir. Hatta bunlar bazen lokal etkisi olan öksürük nöbetlerini ne azaltır. Ama eğer ateş üç günden fazla sürdüyse, ateş düştükten sonra yeniden çıktıysa, şuur değişiklikleri gözlendiyse mutlaka hekime başvurulmalıdır. leyen antibiyotik tedavisi verdiğimizde, floranın yerini dirençli veya hastalık yapıcı mikroplar alabiliyor, bu şekilde bağırsak zarar görebiliyor. Antibiyotik Yeni Kuşağı Zorlayacak • Yeni kuşak toplumsal olarak so- run yaşayacak. Bu kuşak, kendileri antibiyotik aldığı için değil ama antibiyotiğin toplumsal etkileri nedeniyle her geçen yıl daha zorlanacak. • Eskiden bademcik hastalığında boğazımızı sarardık, ıhlamur içerdik geçerdi. Ama eskiden antibiyotik kullanılmadığı için çok fazla akut eklem romatizması vardı. Bugün yetişen nesilde eskisi gibi akut eklem romatizması yok. Çünkü hekimler bu riske karşı antibiyotik kullanıyor. Fakat ne yazık ki bazen bunu abartıyorlar. Biz de hiç antibiyotik kullanılmasın demiyoruz, gereksiz yere antibiyotik kullanılmasını istemiyoruz. • İlaç sanayinde araştırma ve geliş- tirmeye yeterli yatırım yapılmıyor. Yeni ilaçlar geliştirilmiyor ve önümüzdeki yıllarda yeni antibiyotikler yok; bu da gençler için endişe verici bir durum. Direnç nedeniyle kaybettiğimiz hasta sayısı, ileriki yıllarda daha da artacak. renç gösteriyor ve antibiyotik etki etmemeye başlıyor. • Kullanan kişide yan etki oluşturabilir; alerjik reaksiyonlar, böbrek ve karaciğer hastalıkları gibi. • Karaciğeri yorabilir ama kalıcı etkisi yoktur. • Bazı antibiyotiklerin böbrekte kalıcı hasarlar bırakabildiği biliniyor. olmayan antibiyotikler • Son beş yılda yapılan araştırmalar; • Güvenli gebelikte ve ya süt verme sırasınD vitaminin pek çok enfeksiyonun gelişme aşamasında engelleyici rolü olduğu, eksikliğinin sık ve tekrarlayan enfeksiyonlara neden olabildiğini gösteriyor. Sık sık hastalanan bir yapınız varsa, güneşe çok çıkamıyorsanız, hekime başvurarak D vitamini takviyesine başlayabilirsiniz. da bebekte hasar oluşturabilir. Bağırsak Florasını Bozabiliyor • Bağırsağımızda bizi koruyan flora denilen mikroplar var. Bu floranın dengede olması çok önemli. Çoğu da havasız ortamları seviyor. Bu florada bulunan mikropları etki- Prof. Dr. Dilek Arman Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 27 kapakkonusu ANTİBİYOTİKLERİN AKILCI KULLANIMI Prof. Dr. İsmail BALIK Ankara Ü. Tıp Fak. Enfeksiyon Hastalıkları Öğretim Üyesi İlaç Bilincini Geliştirme ve Akılcı İlaç Derneği (İBGAİD) Başkanı Dünya genelinde antibiyotikler, ilaç grupları içinde %9 oranında kullanılmakta iken ülkemizde %18 oranında kullanılmaktadır. Bir başka deyişle en sık kullanılan ilaç grupları içinde antibiyotikler, dünyada 5. sırada iken, Türkiye’de en fazla kullanılan ilaçlardır. Özellikle solunum yolu enfeksiyonlarında, maalesef, çoğunlukla da soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıklarda hem hekimler tarafından en çok reçete edilen hem de kişilerin eczanelerden kendi istekleri ile aldıkları ilaçlardır. Oysa bu tür enfeksiyonların çoğu, antibiyotik tedavisinden fayda görmez. Çünkü soğuk algınlığı ve grip, virüs dediğimiz mikroorganizmalar tarafından oluşturulan enfeksiyonlardır. Virüsler antibiyotiklerden etkilenmez. Yani antibiyotikler ancak bakterileri öldürmektedir. Viral enfeksiyonlar altta yatan bir hastalığı olmayan, bağışıklık sistemi sağlam kişilerde kendiliğinden iyileşir. Altta yatan hastalığı olan, yaşlı, bağışıklık sistemi sağlam olmayan hastalarda ise antibiyotikler yerine antiviral ilaçların kullanılması gerekebilir. Görüldüğü gibi bu hastalıkların tedavisinde hiçbir şekilde antibiyotiklere yer yoktur. Bağışıklık sistemi bozuk kişilerde viral enfeksiyonlarla birlikte bakteriyel enfeksiyonlar da gelişirse antibiyotikler kullanılır. Burada da ancak hekim kontrolünde kullanılır. 28 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 Üst solunum yolu enfeksiyonlarında bu nedenle antibiyotikler uygunsuz olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde bu şekilde uygunsuz kullanım oranının %30 civarında olduğu bilinmektedir. Bu oran polikliniklerde takip edilen hastalarda %30 oranında gereksiz antibiyotik kullanıldığını göstermektedir. Aynı şekilde hastanelerde de gereksiz ve uygunsuz antibiyotik kullanımı olmaktadır. Hastanede yatan hastalarda da antibiyotiklerin yanlış kullanım oranlarının %40-50 olduğu bilinmektedir. Antibiyotiklerin uygunsuz ve gereksiz kullanımının çeşitli sonuçları olabilir. Bunlar; bakterilerde direnç gelişimi, gereksiz ekonomik yük, gereksiz yere gelişen ilaç yan etkileri, dirençli bakterilerle gelişen tedavisi güç enfeksiyonlardır. Antibiyotik kullanılmaması gereken durumlarda antibiyotik kullanarak ek maliyet ve sorunlarla karşılaşılabilir. Sorunun asıl nedeni eğitim eksiklikleri, yanlış alışkanlıklar ve sosyal güvence sistemlerinin politikalarıdır. Hekimler tarafından fazla miktarda antibiyotik reçetelenmesinin nedenleri; kullanmama riskinin verdiği endişe, kültür ve antibiyotik kullanım alışkanlıklarındaki farklılıklar ve hasta beklentileridir. Antibiyotik kullanılmazsa ve bakteriyel bir enfeksiyon varsa diye hekimler endişe duyabilir. Kendilerini güvende hissetmek ve hastayı güvene aldıklarını düşünmek hekimleri rahatlatabilir. Bazen hastalar hekimleri antibiyotik yazılması konusunda yönlendirirler. Bu durumda hekimler hastaları memnun etmek adına antibiyotik reçete edebilirler. Bazen hastalar antibiyotik reçete edilmesi için yakınmalarını abartarak hekimin yanlış tanı koyarak antibiyotik reçete etmesine neden olabilirler. Hâlbuki tersine hastalar hekime neden antibiyotik yazdığını, zorunlu olup olmadığını sormalı, antibiyotik konusunda tutarlı olmalıdırlar. Reçetesiz antibiyotik kullanım oranları da çok yüksektir. Hastalar kendilerinin antibiyotik kullanması gerektiğine karar vererek ilaçlarını alır ve kullanırlar. Özellikle anneler çocuklarının antibiyotik kullanması gerektiğine karar vererek ya doktoru yönlendirir ya da eczaneden antibiyotik alarak kullanırlar. Ayrıca antibiyotiklerin bağışıklık sistemini güçlendirdiğine dair yanlış bir kanı mevcuttur. Sonuç olarak antibiyotikler; yalnızca bakteriyel olduğu düşünülen enfeksiyonlarda, hekimler tarafından reçetelendiği durumlarda kullanılmalıdır. Antibiyotiklerin ateş düşürücü, bağışıklık sistemini güçlendirici ve daha sonra gelişecek enfeksiyonları engelleyici etkileri yoktur. Ancak, hekimler tarafından antibiyotikler reçete edilirken de dikkatli olunmalı, uygun tanılarda antibiyotikler kullanılmalı; hekimin kendini rahat hissetmesi ve hastayı tatmin etmesi amacıyla reçete edilmemesi gerekir. Bunun için tıp eğitiminin verildiği üniversitelere, eczacılık eğitiminin verildiği fakültelere büyük görevler düşmektedir. Ayrıca halkın da bu konuda özellikle medya yoluyla yeterince bilgilendirilmesi ve antibiyotikler konusunda bilinç düzeyinin artırılması gerekmektedir. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 29 kapakkonusu YAŞLILIKTA AKILCI İLAÇ KULLANIMI VE POLİFARMASİ Uzm. Dr. Yusuf YEŞİL Doç. Dr. Mustafa CANKURTARAN Hacettepe Tıp Fakültesi İç Hastalıları Anabilim Dalı Geriatri Bilim Dalı Giriş ve Tanım Dünyada ekonomik ve sosyokültürel koşulların gelişmesi, doğum oranının azalması, sağlık hizmetinden daha fazla yararlanılması gibi faktörlere paralel olarak dünya nüfusu gelişmiş ülkelerde daha fazla olmak üzere geçen 50 seneye göre daha hızlı yaşlanmıştır. Bunun bir sonucu olarak nüfusun yaşlanması sayısal ve oransal olarak, 21. yüzyılda ön plana çıkan en önemli demografik olgulardan biridir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşlı nüfus giderek artmaktadır. Türkiye İstatistik 30 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 Kurumu adrese dayalı nüfus sayımı sonuçlarına göre 2012 yılında 65 yaş ve üzeri kişi sayısı yaklaşık 5,7 milyondur (%7,5) ve bu sayının 2025 yılında 7,9 milyona çıkması beklenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından geriatrik yaş grubu 65 yaş ve üzeri olarak tanımlanmıştır. Yaşlanmanın bir sonucu olarak bazı organ fonksiyonları azalırken beraberinde kronik hastalık sayısında artış olmaktadır. 65 yaş üstündeki bireylerin yaklaşık % 90’ında 1, %35’inde 2, %23’ünde 3, %15’inde ise 4 veya daha fazla kronik hastalığın bir arada olduğu bilinmektedir. Bunun doğal bir sonucu olarak dünyada olduğu gibi ülkemizde de ilaç kullanan populasyonun büyük kısmını yaşlılar oluşturmaktadır. Yaşa bağlı insan vücudunda çeşitli fizyolojik değişikliklerin gelişmesi, ilaçların metabolizması, etki ve yan etkilerinin değişkenlik göstermesi, hastalıkların ortaya çıkış şekli ve seyrinin farklı olması gibi nedenlerden dolayı yaşlıların sorunlarının tek merkezde yeterli zaman ayrılarak çözülmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu durum dünyada olduğu gibi ülkemizde de Geriatri bilim dalı kavramını ve ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle kurulmuş olan Geriatri Bilim Dalları; 65 yaş ve üstü hastaların sağlık sorunları, hastalıkları, sosyal ve fonksiyonel yaşamları, yaşam kaliteleri, koruyucu hekimlik uygulamaları ve toplum yaşlanması ile ilgilenen bilim dalıdır. Kapsamlı geriatrik değerlendirme çerçevesinde yaşlılıkta sık görülen demans, depresyon, prostat hastalıkları, demansa bağlı mental bozukluk (demans psikozu), üriner inkontinans, osteoporoz, osteoartrit, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), kalp yetmezliği, atrial fibrilasyon, hipertansiyon, diyabet mellitus, polifarmasi, nöropatik ağrı, bası yaraları, malnütrisyon gibi kronik hastalıklarla ilgilenmekte ve tedavilerini vermektedir. Bu denli multipl problemlerin varlığı yaşlıda çoklu ilaç kullanımını beraberinde gerektirmektedir. Fikir birliği olmamasına rağmen çoklu ilaç kullanımını ifade eden ‘’Polifarmasi’’ dört ya da daha fazla ilaç kullanımı için kullanılan bir terimdir. Fiziksel ve sosyal birçok problemi beraberinde getiren çoklu kronik hastalığın varlığı ve yaşlılarda oluşan fizyolojik değişikliklere bağlı olarak ilaçların farmakodinamiği, farmakokinetiğinin değişmesi ve ilaç yan etkilerinin ve ilaçlar arası etkileşim riskinin artmış olması yaşlı hastalarda tedavinin düzenlenmesini zorlaştıran noktalardandır. Bu faktörlere bir de çoklu ilaç kullanımı da eklenince yan etki ve ilaçlar arası etkileşim riskinde, tedavi maliyetinde, hastaneye yatış gereksiniminde, tedaviye uyumsuzluk oranlarında ve buna bağlı gelişen sorunlarda artışa neden olmaktadır. için hekimler, hasta ve hasta yakınlarına, kendilerine uygun seviyede eğitim verilmelidir. Ayrıca bu konuda hastaya ve hekimlere gerekli tıbbi ve sosyal imkânlar sağlanmalıdır. Son yıllarda ülkemizde birçok resmi ve sivil kuruluş akılcı ilaç kullanımına yönelik toplantı ve seminerler yapmaktadır. Aynı zamanda Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı akılcı ilaç kullanımının uygulanabilirliğini kolaylaştırma ve problemlerin çözümüne yönelik son derece güzel uygulamaları hayata geçirmiştir. Ancak ne var ki bu henüz istenilen düzeye ulaşamamıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi yaşlı hastaların problemlerinin mümkün olduğu sürece tek merkezde yeterli zaman ayrılarak çözülmesi ihtiyacı ülkemizde sayıları her geçen gün artan Geriatri bilim dalları sayesinde karşılanmaktadır. Ancak Geriatri pratiğinde akılcı ilaç kullanımında önemli bir faktör olan kapsamlı değerlendirmenin sonucunda gerçek- leştirilecek olan bütüncül ve uygun tedavinin reçetelenmesi durumunda geri ödemeye ilişkin problemler yaşanmaktadır. Bu durum bazen gerekli olmamasına rağmen hasta ve hasta yakınının farklı bir zamanda ve farklı branştaki bir hekime başvurusunu zaruri kılmaktadır. Bu da hasta ve hasta yakını için son derece zor olup hem hasta hem de hasta yakını açısından maddi, sosyal ve psikolojik bir travmaya neden olmaktadır. Neticede akılcı ilaç kullanımının hayata geçirilmesinde önemli bir faktör olan tedaviye hasta uyumu sağlanamamaktadır. Sonuç olarak geriatrik yaş grubunda akılcı ilaç kullanımının gerçekleşmesinde hastanın problemlerinin tek merkezde çözülmesi önemlidir. Bu nedenle geriatri pratiğinde sık kullanılan bazı ilaçların reçetelenmesi durumunda geri ödeme kapsamına alınması son derece önem arz etmektedir. Tüm bu sayılan gerekçelerle özellikle yaşlı hastalarla ilgilenen hekimler bu konuda daha duyarlı olmalı ve akılcı ilaç kullanım ilkelerini bilmeli ve uygulamalıdır. Ayrıca bu konunun uygulanabilir olması için mutlaka hasta ve hasta yakını ile işbirliği içinde olunmalıdır. Akılcı ilaç kullanımında başlıca uygulanması gereken öneriler; hastaya her muayeneye geldiğinde kullandığı ilaçlarını (reçetesiz ilaçlar da dahil) getirmesi söylenmeli, bütün ilaçların jenerik isimlerini ve hangi sınıftan olduğunu belirlemeyi alışkanlık edinmeli, yazılacak ilacın yan etki profili ve diğer ilaçlarla etkileşimi bilinmeli, gerekirse bu konuda geliştirilmiş kılavuzlar kullanılmalı, ilaç farmakokinetik ve farmakodinamiğinde meydana gelen değişikliklerin yaşlıda ilaç yan etkisini nasıl artırdığı bilinmeli, endikasyonsuz ve klinik olarak faydası olmayan ilaçlar kesilmeli, en az toksik olanlarla tedavi etmeye gayret edilmeli, reçeteleme kaskatından kaçınılmalı ve mümkün olduğu kadar “tek hekim, tek hastalık, tek ilaç, günde bir kez” prensibi uygulanmalıdır. Akılcı ilaç kullanımına ilişkin tüm bu belirtilen hususların uygulanması SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 31 kapakkonusu TÜRKİYE’NİN AKILCI İLAÇ KULLANIMI ENDEKSİ BELİRLENDİ Abdi İbrahim, toplum sağlığı ve Türk ekonomisi açısından önem taşıyan bilinçsiz ilaç kullanımı konusunda, toplumsal farkındalık düzeyini artırmak amacıyla 100. kuruluş yıldönümünde başlattığı “Akılcı İlaç Kullanımı” kampanyasına devam ediyor. Abdi İbrahim’in, “Doktorculuk Oynamayın Bilinçsiz İlaç Kullanmayın” sloganı ile başlattığı “Akılcı İlaç Kullanımı” kampanyası kapsamında, Abdi İbrahim çalışanları tarafından 62 ilde 10 bin 500 kişiyle yapılan araştırmanın sonuçları açıklandı. Akılcı İlaç Kullanımı projesinin ikinci yılında tüm çalışanları projeye dâhil ederek, Türk ilaç sektörünün bu konudaki en geniş kapsamlı araştırmasının altına imza atan Abdi İbrahim, ülkenin akılcı ilaç kullanımı bilinç haritasını çıkardı. Hayata geçen proje kapsamında tüm Abdi İbrahim çalışanları, Türkiye genelinde bilinçli ilaç kullanımına yönelik farkındalık yaratarak Türkiye’de ilaç kullanımı alışkanlıklarını belirlemeye çalıştı. 32 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 ‘Akılcı İlaç Kullanımı’ alışkanlığı kazandırılmalı Son yıllarda Türk halkının sağlık hizmetlerinden yararlanma imkânı ve bu hizmetlerden duyduğu memnuniyetin önemli ölçüde yükseldiğine dikkat çeken Abdi İbrahim CEO’su Süha Taşpolatoğlu, topluma ‘Akılcı İlaç Kullanımı’ alışkanlığının kazandırılmasında; hangi ilacın kullanılacağına karar veren hekim, ilacı uygun şartlarda sağlayan ve ilacın kullanımına dair hastaların danıştığı eczacı ve ilacı kullanan hastanın ortak sorumluluk taşıdığını belirtti. Taşpolatoğlu; “İlaç kullanımı konusunda bu farkındalığın oluşmasında hekim ve eczacı kadar, bu konuda hizmet veren sektörün de desteği büyük önem taşıyor. Bu noktada Abdi İbrahim olarak; global hedefler ve sürdürülebilir liderlik hedefimiz doğrultusunda, toplum sağlığı ve ülke ekonomisi için büyük önem taşıyan bu konuda sorumluluk üstlenmeyi memnuniyetle görev kabul ediyoruz. Tıbba ve insanlığa hizmette 100 yılı geride bırakmış bir kurum olarak, başlattığımız ‘Akılcı İlaç Kullanımı’ Kampanyası ile bu konudaki sorunların ortadan kaldırılması için toplumsal farkındalık yaratmayı amaçlıyoruz” şeklinde konuştu. Abdi İbrahim Kurumsal İletişim Direktörü Dr. Yasemin Öngören, araştırmaya ilişkin değerlendirmesinde, “Akılcı İlaç Kullanımı Araştırması, ilaç sektöründe yapılmış ve bilinçli ilaç kullanımına dair veriler içeren en geniş kapsamlı araştırma olma özelliğini taşıyor. Projenin, Abdi İbrahim çalışanları tarafından hayata geçirilmiş olması ise konunun şirketimiz tarafından ne kadar içselleştirildiğinin göstergesi olduğunu düşünüyoruz. Projemizin İlaç kullanımı konusunda halkımızın bilinç düzeyinin yükseltilmesine katkı sağlayacağı inancındayız” dedi. Akılcı İlaç Kullanımı Araştırması Era Research ile ortak gerçekleşen proje öncesinde çalışanlar anket için eğitim aldı. Araştırma sırasında yaklaşık 1.400 saat akılcı ilaç kullanımı konusunda görüşmeler gerçekleştirildi. İlaç sektörünün en geniş saha ekibine sahip olan şirketin 3.400’e yakın personeli, 62 ildeki 10 bin 500 kişiye, yaklaşık bir ay süresince ulaştı. 17 soru içeren ankette katılımcıların demografik özelikleri yanında ilaç kullanımı ve saklama alışkanlıkları gibi alt başlıklar da irdelendi. Yapılan anket ile elde edilen veriler, Era Research tarafından rapor haline getirildi. Abdi İbrahim Akılcı İlaç Kullanımı araştırmasına katılanların % 53’ünü erkekler, % 47’sini kadınlar oluşturdu. Kadın katılımcıların yarısını ev kadınları oluştururken, tüm katılımcıların % 57’sinin eğitim düzeylerinin lise ve üzeri olarak belirlendi. Türkiye’nin Akılcı İlaç Kullanımı Bilinç Haritası Çıkarıldı Çalışmada, sorgulanan konulara verilen yanıtlara bağlı olarak kişilerin bilinç düzeylerini tespit etmeye yönelik bir bilinç indeksi analizi yapıldı. İndeks, “ilaç saklanan yer, son kullanma tarihini gözden geçirme, ateş çıktığında yapılanlar, ilaç alma unutulduğunda yapılanlar, başkasına ilaç önerme durumu, muayenede doktora kullandığı ilaçların bilgisini verme durumu, ilaç kullanma talimatını okuma durumu” sorularına verilen doğru yanıtlardan oluştu. Araştırma sonucunda; Türkiye kent genelinde Akılcı İlaç Kullanımı Bilinç İndeksi ortalaması 100 üzerinden 51,2 çıkarken, İstanbul 54,4, Ege Bölgesi ise yüzde 52,1 ile Türkiye ortalamasının üzerine çıkarak ilk sıralarda yer alan kent ve bölge oldular. İlaç Önerme Alışkanlığı Araştırmada, “Geçtiğimiz 1 yılı düşündüğünüzde, kullanıp çok faydasını gördüğünüz bir ilacı sizinle aynı şikayeti olan bir yakınınıza önerdiniz mi?” sorusuna katılımcıların % 48,5’i Hayır, % 47,7’si Evet yanıtını verdi. Cevap vermeyenlerin oranı % 3,7’de kaldı. Önerilen ilaçlar arasında “Ağrı Kesici” % 71 ile ilk sırada yer alırken, bunu Mide ilacı, Vitamin, Antibiyotik, Soğuk algınlığı/ Grip, Antidepresan/ Depresyon ilacı, Zayıflama ilacı ve Tansiyon ilacı izledi. İlaçların Son Kullanma Tarihleri “Ecza dolaplarındaki ilaçların son kullanma tarihlerine” ilişkin soruya katılımcıların % 59,4’ü “kullanmadan önce hemen bakarım” yanıtını verdi. “Son kullanma tarihlerini kontrol etmiyorum/ bilmiyorum” diyenlerin oranı % 14,2’ye ulaşırken, geri kalanlar sırasıyla “6 ayda bir gözden geçiririm”, “6 ayda birden daha sık gözden geçiririm”, “Her sene gözden geçiririm”, “Birkaç senede bir gözden geçiririm” yanıtlarını verdi. Tedavi Sonrasında Kalan İlaçlara Yapılanlar “İlaç Saklama Koşullarına” ilişkin bölümde ankete katılanlar, “evinizde ilaçları nerelerde saklıyorsunuz” sorusuna karşılık, % 52 gibi en yüksek oranla buzdolabında yanıtını verdi. Bunu, % 27,7 ile çekmece, % 26,5 ile ecza dolabı, % 10,2 ile mutfak masası ve rafı izledi. Sıralamayı son sıraları küçük yüzdelerle komidin/sehpa, elbise dolabı/rafı, banyo dolabı aldı. Ankete katılanlara, “Tedaviniz sonrasında arta kalan ilaçları ne yapıyorsunuz” sorusu da yöneltildi. Bu soruya, katılımcıların % 35,7’si “ecza dolabında/ ilaç çekmecesinde saklıyorum” yanıtını verdi. % 34,7 ile “Bozulmasın diye buzdolabında saklıyorum” yanıtını verenleri, % 21,9 ile “Çöpe atıyorum” diyenler izledi. “İlaç toplayan organizasyonlara (belediye vb.) veriyorum” diyenler % 11,6 ile dördüncü sırada yer alırken, bunu “bir tanıdığıma/ yakınıma veriyorum”, “mutfak/ elbise dolabında saklıyorum”, “Aile sağlık merkezine/ Sağlık ocağına veriyorum”, “aldığım ilaçların hepsini kullanıyorum/ artan olmuyor” yanıtları izledi. Eğer Ateşimiz Çıkarsa Diğer Sonuçlar “Grip Olduğunuzda ilk ne yaparsınız sorusuna, “Dinlenip bol vitaminli gıdalar alırım”, “Soğuk algınlığı ilacı alırım” ve “Aile Sağlık Merkezine/ Sağlık kurumuna giderim” yanıtları ilk sıraları paylaştı. Araştırmada, katılımcıların yaklaşık % 49’u doktor muayenesi sırasında aldığı ilaçların hepsini söylediğini belirtti. % 35,3’lük oran “doktor sorarsa hepsini söylüyorum” derken, “Kullandığım ilaçları genellikle söylemiyorum/ unutuyorum” diyenlerin sayısı % 6,5’te kaldı. İlaçların Evde Saklandığı Yerlerde İlk Sırayı Buzdolabı Aldı Ateş çıktığında yapılanlar bölümünde ise, “Evdeki ateş düşürücüyü alırım” yanıtı ilk sırada yer alırken, bunu Ilık bir duş alırım Aile Sağlık Merkezine/ Sağlık kurumuna giderim izledi. Konu çocuklara gelince, yanıtlar “Evdeki ateş düşürücüyü veririm”, “Aile Sağlık Merkezine/ Sağlık kurumuna giderim”, “Ilık bir duş almasını sağlarım”, “Tanıdığım/ Gittiğim doktoru arar sorarım” şeklinde oluştu. Doktorların, reçetedeki ilaçların nasıl kullanılacağına ilişkin bilgi vermesi konusunda katılımcıların % 38,7’si “Her zaman” yanıtın verirken, “Bazen” diyenler % 28,9, “Nadiren” diyenler % 18,7, “Hiçbir zaman” diyenler % 12 oranında kaldı. Aynı soru eczacılar için sorulduğunda katılımcıların % 66’sı “Her zaman” yanıtını verdi. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 33 röportaj DR. SAİM KERMAN İLAÇ VE TIBBİ CİHAZ KURUMU BAŞKANI Röportaj Ayşe Aydın 36 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 Sizi biraz tanımak isteriz öncelikle, Saim Kerman kimdir? 1966 yılında Kırıkkale’de işçi bir baba ev hanımı bir annenin evladı olarak dünyaya geldim.4 kardeşin en büyüğüyüm. İlk orta ve lise öğrenimimi Kırıkkale’de yaptım.1981 yılında TÜBİTAK sınavında gösterdiğim başarıdan dolayı 2 yıl TÜBİTAK’tan burs aldım. Bu süre zarfında TÜBİTAK’ın yayınlarını takip etme fırsatım oldu. Bu yayınlar vesilesiyle araştırmaya okumaya ilgim arttı. Televizyonun yaygın olmadığı, İnternet gibi bir olanağın olmadığı bu dönemlerde bu yayınlar çok daha kıymetliydi. Bu yayınlar benim Tıp sektörüne yönelmemde de etkili olmuştur.1984 yılında liseden mezun oldum. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini Kazandım.1990 yılında da 6 yıllık öğrenim sonucu fakülteden mezun oldum. O zamanlar mecburi hizmet vardı. Çektiğim kura sonucu Erzincan ili Refahiye ilçesi Gümüşakar köyünün tabibi olarak Bakanlık tarafından atamam yapıldı. Erzincan’a gittiğimde gittiğim köyün sağlık ocağı kapalıydı. Bundan dolayı bir süre merkez ilçede çalıştım.16 aylık mecburi hizmetimden sonra memleketim olan Kırıkkale’ye dönmeyi talep ettim ve Şubat 1992’de Kırıkkale’ye tayin oldum. Birkaç farklı sağlık ocağında yaklaşık üç yıl boyunca görev yaptım. Daha sonra Kırıkkale Üniversitesi’nin kurum tabibi olarak göreve başladım. Orada askerliğim de dahil olmak kaydıyla 9 yıl kadar görev yaptım. Askerliğimi de terör olaylarının baş gösterdiği çok zor bir dönemde Diyarbakır’da yaptım. Son derece zor günlerdi. Onun için terörden çektim diyebilirim kendi hesabıma... Muhasebemi yaptım ve barıştan yana saf tutuyorum. İnsanların kan dökerek böyle büyük meseleleri çözüme ulaştırabilecekleri mümkün görünmüyor. Başkalarının kanı üzerinden çözüm üretmek çok ahlaki de gelmiyor. 2003 yılında Kırıkkale İl Sağlık Müdür Yardımcısı olarak görevlendirildim. Bir yıl sonra da Dr. Mahmut Tokaç beyin beraber çalışma daveti üzerine Sağlık Ba- kanlığında göreve başladım. Bugün burada tam 10 yıl geçti,11. yılın ilk günündeyim. Buraya gelmeden önce ilaç ve tıbbi cihaz mevzusunda bir ilgim yoktu. Çünkü daha çok üretmek değil tüketmek penceresinden bakıyorduk ilaç ve tıbbi cihazlara. Burada üretmenin de çok önemli bir değer olduğunun farkına vardım. Tabi tıbbi cihazları 2008 yılında bünyemize kattık. Türkiye’nin ilaç ve tıbbi cihaz üretiminde dünyaya rol model olması yolunda hedeflerimiz var. İnşallah gerçekleştiririz. İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun görev alanı ve sorumluluklarını nasıl tanımlarsınız? Temel olarak ilaç, tıbbi cihaz ve kozmetik diyebiliriz… Detay olarak ise; Görev alanına giren ürünlerin ruhsatlandırılması, üretimi, depolanması, satışı, ithalatı, ihracatı, piyasaya arzı, dağıtımı, hizmete sunulması, toplatılması ve kullanımları ile ilgili kural ve standartları belirlemek, bu faaliyetleri yürütecek kamu ve özel hukuk tüzel kişileri ile gerçek kişilere izin vermek, ruhsatlandırmak, denetlemek ve gerektiğinde yaptırım uygulamak, laboratuvar analizlerini yapmak veya yaptırmak. Sağlık beyanı ile satışa sunulacak ürünlerin sağlık beyanlarını inceleyerek bu beyanlara izin vermek, izinsiz veya gerçeğe aykırı sağlık beyanı ile yapılan satışları denetlemek, gerektiğinde durdurma, toplama, toplatma ve imha iş ve işlemlerini yapmak veya yaptırmak, izin ve sağlık beyanları yönünden bunların her türlü reklam ve tanıtımlarını denetlemek ve aykırı olanları durdurmak, piyasaya arz edilen ilaç, tıbbî cihaz ve ürünlerin reklam ve tanıtımının usûl ve esaslarını belirlemek ve uygulamasını denetlemek diyebiliriz. İlaç, tıbbi cihaz ve kozmetikler için birçok yeni düzenleme getirildi. Bu düzenlemelerle ilgili tepkiler nasıl, alışma süreci aşıldı mı? Tepkiler daha çok olumlu. Kaliteli bir hayat beklentisini karşılıyor noktasında çok sayıda geri dönüş alıyoruz. AB ülkeleri kriterlerine denk sağlıklı bir alan oluşturmanın memnuniyeti var. İlaç Takip Sisteminin kapsamı ve önemi nedir? İlaç Takip Sistemine ihtiyaç duyulmasındaki en önemli sebep ilaçların geri çekme uygulamasında yaşanan sorunlardır. Önceki yıllarda bir ilaç herhangi bir sebeple piyasadan toplanacağı zaman, raporların eklendiği fakslar valiliklere gönderilirdi. İllerde tüm sağlık kuruluşlarında geri çekim kararı alınan ilaç bildirilir ve raflardan gözle kontrol edilerek toplanılması istenirdi. Ülkemiz çok büyük bir coğrafyaya sahip. Resmi yazı olmadan böyle karar alınması söz konusu olmadığından bugün sayıları 24 bini bulan eczanelerin her birine bu kararın ulaşması gerekir. Karar ellerine ulaşana kadar eczanede mevcut olan bu ilaç satılabilir ve geri çekilen ilacın çekilme gerekçesi önemli ise ciddi sıkıntılara yol açabilir. Bunu temelli bir çözüme kavuşturmamız gerekiyordu. Buradaki en büyük avantajımız Sosyal Güvenlik Kurumunun halkımızı kendi şemsiyesi altında toplaması oldu. Bu durum resmi satışların durdurulması konusunda uygulamayı kolaylaştırdı. İkinci sorun ise kadim bir sorunumuz olan bir ilacın birden fazla kere satılabiliyor olması veya sahte küpürle devlet dolandırılabilmesi idi. İTS ile bu sorunu da çözmüş olduk. Üçüncü sorun ise küpürünün alınması gerektiği için ilacın ambalajı kesildiğinde ambalaj bütünlüğünün bozulması sonucu ilacın ışığa ve neme hassas hale gelmesiydi. Öte yandan cam şişelerin kırılması ve dolayısıyla tekrar tekrar ilaç alınması gerekebiliyordu. Kırılıp etrafa dökülen ilaç antibiyotik ise bu durumda ciddi bir çevre kirliliği problemi gündeme geliyordu; Antibiyotiğin SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 37 röportaj etrafa dökülmesi ile mikroorganizma florasının değişmesi ve neticesinde daha dirençli suşların oluşması ihtimali var. Sistem sayesinde bu sorunlar da azaldı. Şu günlerde bir yeniliğin de sisteme girdiğini biliyorsunuz. İTS MOBİL UYGULAMA Hastalar telefonlarından ulaşacakları bir program sayesinde sahte ürünü tespit edebilecekler. Sistem sayesinde kaçak ürün artık eczanelere giremez. Daha doğrusu girebilse de resmi satışı olamaz. Eczacılar kendilerini güvende hissedebilecekleri önemli bir doğrulama mekanizmasına kavuştular. Tanımadıkları kişiden, kurumdan ilaç satın aldıklarında bunu sistemimize sorup, kayıtlı olup olmadığını öğrenebilirler artık. Hakeza hastalarımız da aynı şekilde yakında telefonlarda yer alacak bir uygulamayla ilacın karekodunu doğrulayabilir hale gelebileceklerdir. Biz bu sayımızda akılcı ilaç konusunu ele alıyoruz. Sizin de bu konuda yoğun çalışmalarınız var. Öncelikle “akılcı ilaç kullanımı” nedir, bu konuda neler söylemek istersiniz? Akılcı ilaç aslında bütün dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde farkına varılmış ve çeşitli metotlar geliştirmek suretiyle tam yerinde doğru kişiye doğru zamanda doğru miktarda doğru yöntemle kullanmasını tarif eden bir sistemdir. Bunu özellikle ilacın çok tüketildiği gelişmiş ülkelerde ilacın kullanımı sonucu ne olup bittiğiyle ilişkilendirmek amacıyla geliştirilmiştir. İlk bakışta bir ekonomik tasarruf yöntemiymiş gibi algılanabiliyor. Fakat öyle değil. Kimi zaman ilacı akılcı kul- 38 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 lanmak belki belli bir hastalıkta daha az tükettiğimiz bir ilacı daha fazla tüketmemizle de sonuçlanabilir. İlaçların bilinçli kullanımını sağlamak için yürütülen çalışmalarda en büyük mücadele antibiyotikler konusunda veriliyor diyebiliriz. Toplum olarak antibiyotikleri bu kadar kolay tüketebilmemizin altında yatan sebep nedir sizce? Antibiyotik kullanımı bu hızda ve yanlış kullanılmaya devam ederse DSÖ gelecek 10 yılda 100 yıllık bu mucizenin tedavi etkisinin düşeceğini söylüyor. Aslında bakteriler direnç geliştirerek yeni ilaçlarla mücadeleyi zorunlu kılıyor. Yanlış sebeplerle antibiyotik kullandığınızda: antibiyotiklerin etkili olmadığı virüsler çoğu kez soğuk algınlığı ve grip enfeksiyonlarına yol açar. Bu tür durumlarda, antibiyotik almak durumunuzu iyileştirmez: antibiyotikler ateşi veya hapşırık gibi bulguları hafifletmez. Şunu bilmeliyiz ki antibiyotikler doğru kullanıldığında faydalıdır, bir çok hastalıkta çok mühim sonuçlar verir. Fakat uygun olmayan biçimde kullandığınızda: eğer tedavi süresini kısaltırsanız, dozları düşürürseniz ve antibiyotiği doğru sıklıkta almazsanız (ilacı talimatlara uygun olarak günde 2 veya 3 kez almak yerine günde bir kez alırsanız), ilaç vücudunuz için yeterli olmayacaktır ve böylece bakteriler hayatta kalmaya devam ederek dirençli hale gelecektir. Antibiyotikleri ne zaman ve nasıl kullanacağınız hakkında daima doktorlarımızın tavsiyelerine uyulmalı. Akılcı İlaç Kullanımında doktor, eczacı ve vatandaş bazında her birimizin görevleri nelerdir? Hastalığın farkına varmak, sağlık okur-yazarlığı dediğimiz gelişmiş kültür düzeyine ulaşmak, kendimizi hastalıklarımızla barışık bir şekilde yaşatmak, bunların hepsi akılcı ilaç kullanımıyla ilişkilidir. Bakanlığımızın yaklaşık iki yıl süren ön hazırlığından sonra bir eylem planı ortaya çıkardık. Yapılan araştırmalarla çeşitli gelişmiş ülkelerde uygulanan sistemlerle ilişkilendirebileceğimiz devlet kurumlarının paydaşlığında bir çalışma başlatmış olduk. Bunun temel eğitimle ilgili olduğunu düşünüyoruz. Bugünün dünyasında ilaçsız bir hayat düşünülemez. Bu yüzden kişiler ilaçla çok küçük yaştan itibaren tanışması bilgilendirilmesi lazım. Ayrıca bütün vatandaşlarımızın bilmesi gerekiyor ki doktorun yazmış olduğu ilaç miktarı kullanılması gereken miktardır. Ne artmalıdır bu miktar ne de azalmalıdır. Bir diğer mevzuda kullanım süresi geçmiş ilaçların imhası mevzusudur. Vatandaşlarımız günü geçmiş ilaçları çöpe atmamalı eczanelere teslim et- melidir. İlaçlar çeşitli kimyasallardan oluşturulduğundan dolayı doğada farklı reaksiyonlar doğurabilmektedir. Bugün bazı eczacı odalarımızın önderliğinde biriken atık ilaçların toplatılmasına dayalı bir dayanışma söz konusudur. İlaç kullanımı gibi bitkisel ürünler de tavsiye ile kullanılıyor ve medyada da bu tip yönlendirmelere sık sık yer veriliyor. Bu konuda yürüttüğünüz bir çalışma var mı? Bu konu toplumumuzun en çok istismar edildiği alanlardan bir tanesi, tüm gayretlerimizle bu konuda mücadele ediyoruz. Gıda bakanlığıyla ortak kararlar aldık, RTÜK,BTK gibi paydaşlarımızla bu konuları detaylı konuştuk planladık ve bazı yaptırımları hayata geçirdik.Kurumumuz olarak denetim kadromuzu güçlendirerek tüm satış kanallarını takip eder hale geldik.Özellikle tv kanallarından bu konuda olumlu geri dönüş alıyoruz,bir reklamı yayımlamadan önce artık bize danışıyorlar buda sevindirici.Ancak konunun en önemli unsuru halkımız,halkımız bu tip mucize,damar açıcı,zayıflatıcı,%100 bitkisel ürün tanıtımlarına kanmamalı… 6 Ekim 2010’da Sağlık Bakanlığı tarafından “Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler Yönetmeliği” yayımlandı. Bu yönetmeliğe göre insan sağlığını koruyucu ve tedavi edici etkileri olan ve geleneksel bitkisel tıbbi ürünlerin endüstriyel olarak üretilmesi veya ithal edilmesi ile ilgili başvurular Sağlık Bakanlığına yapılarak Bakanlık tarafından ruhsatlandırılıp, yönetmeliğe uygun olarak ruhsat almış olan ürünler sadece eczanelerden satılabiliyor. Ayrıca 7 Haziran 2013’de de “Sağlık Beyanı İle Satışa Sunulan Ürünlerin Sağlık Beyanları Hakkında Yönetmelik” yayımlandı ve bu yönetmeliğe göre sağlık beyanı içerisinde klinik çalışmalarla ispatlanmamış bir ifadeye yer verilemezken toplumu bilgilendirmek amacıyla özelikle televizyon ve radyo programları olmak üzere çeşitli mecralarda bilgisine başvurulan kişilerin, bilgi verdikleri konudaki uzmanlıklarını akademik olarak kanıtlamış olmaları, açıklamaların bilimsel nitelikte bilgilerle ve mevzuata uygun olarak yapmaları zorunlu hale geldi. Sözünü ettiğimiz bu yönetmelikler halk sağlığının korunması ve bitkisel tıbbi ürünlerin kontrolsüz satışının önüne geçilmesi konusunda atılmış büyük adımlar. Akılcı ilaç kullanımının yanı sıra, sahte ilaç ve zararlı kozmetikler konusunda da vatandaşı bilinçlendirmek adına Bakanlıkla birlikte büyük bir mücadele veriyorsunuz. Bunu tam anlamıyla ortadan kaldırmak için nasıl bir süreç izleniyor? Sahte ilaç ile mücadelede dünyada örneğiz ve oldukça başarılı bir noktadayız. İTS ile zaten legal satış kanallarında %99 güven sağlamış durumdayız. Kozmetik ve tıbbi cihaz sektörünü de yakından takip ediyoruz yakında hayata geçireceğimiz Ürün takip sistemi ile her ürün barkodu ile takip edilecek, bunun yanında geçtiğimiz yıl bu konuda 3 yönetmelik ve sektöre yol gösterici 10larca kılavuz yayımladık. Artık işini iyi yapan sektör temsilcileri daha da güçlenecek merdiven altı sağlıksız ürünlerde ortadan kalkmış olacak… Tıbbi Cihazlara da değinelim. Piyasa Gözetim ve Denetim (PGD) sisteminin kurumunuz ve tıbbi cihaz üreticileri açısından ne gibi getirileri oldu? güçlü iş birliği içinde hareket ederek, sektörün 2023’de öngörülen 5 milyar dolarlık ihracat hedeflerine ulaşması, sorunların çözümünün kolaylaştırılması, vatandaşımızın kullandığı tıbbi cihaz kalitesi, güvenliği ve etkinliğinin artırılması, AR-GE çalışmalarının uluslararası rekabet oluşturabilecek seviyeye taşınması, tedaviye erişimin hızlandırılması, etkin piyasa gözetim ve denetiminin sağlanması amacı ile mevzuat çalışmaları yürütülmektedir. “Tıbbi Cihaz Kayıt Yönetmeliği”, ”Tıbbi Cihazlar İçin Elektronik Kullanma Kılavuzu Tebliği”, “Tıbbi Cihaz Depolama, Satış ve Tanıtım Yönetmeliği”, “Tıbbi Cihazların Test ve Kalibrasyonları Hakkında Yönetmelik”, “Klinik Araştırmalar Yönetmeliği” ve “ Tıbbi Ekipman Teknik Servis Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik” leri çalışmalarımız devam etmektedir. Tıbbi Cihaz Depolama, Satış ve Tanıtım Yönetmeliği ile satış yerlerinin tıpkı eczaneler gibi ruhsatlandırılması, görsel ve yazılı basında tüketiciyi yanıltıcı ve doğru olmayan bilgiler ihtiva eden tıbbi cihaz tanıtım ve reklamlarının önlemesi amaçlanmaktadır. Tıbbi Cihazların Test ve Kalibrasyonları Hakkında Yönetmelik ile test ve kalibrasyon yapan firmalar Kurumumuz tarafından yetkilendirilecektir. Tıbbi Ekipman Teknik Servis Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik ile Kurumumuzun yetkilendirdiği Bir önceki soruda belirttiğimiz gibi sektör ile medikal kümelenme ile sık sık bir araya geliyor ve karşılıklı güven içerisinde kaliteli ve ulaşılabilir ürünleri halkımıza ulaştırmayı amaçlıyoruz. Gerekli teşvikler ve kılavuzlar ile sektörün uluslararası rekabet ortamında güçlü k almasını sağlıyoruz. Ülkemizde üretim yapan sanayici, üniversiteler ve sivil toplum örgütleri ile SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 39 röportaj 40 kuruluşlar tıbbi cihazların bakım ve onarımını yapacak, eğitimsiz ve yetkisiz kişilerin cihazlara müdahale etmesinin ve bu alanla ilgili hastanelerin yanlış yönlendirilmesinin önüne geçilecektir. Ürün kalitesi ve güvenilirliğin takibi, etkin piyasa denetiminin artırılması, hasta güvenliğinin sağlanması ve acil/olağanüstü durumlarda tıbbi cihaz ile ilgili strateji oluşturulması açısından ÜTS (Ürün Takip Sistemi) projesi çalışmalarımız devam etmektedir. Bu program ile tıpkı İlaç Takip Sisteminde olduğu gibi tıbbi cihazların da ürün takip numarası ile tekil bazda takibi yapılacaktır. Ayrıca üreticilerimizin üretim ve kapasitelerinin değerlendirilmesiyle Tıbbi Cihaz Sektöründe stratejik planlamaya başlanmış olup bunun sonucunda Ülkemizde üretilecek stratejik ürünlerin belirlenmesi ve bu sürecin hayata geçirilmesi sonucunda cari açığın ve kaynak israfının önüne geçilecektir. TÜBİTAK tarafından yürütülen 1003, 1007 projeleri kapsamında tıbbi cihazlarla ilgili öncelikli alanların belirlenmesi konusunda çalışmalar yapılmaktadır SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 Son olarak eczacılık ve eczacılarla ilgili yeni düzenlemeler var mı, bu konuda bizi bilgilendirir misiniz? Buradaki en önemli gelişme hem kanunla İTS’ye bildirimin zorunlu hale gelmesi hem de ilaçla ilgili spot bir piyasanın ortadan kaldırılmasıdır. Çünkü ilacın spota düşmesi ilacın kalitesiyle ilgili problemler doğurabilir. Bu nedenle hem ticari olarak hem de kalite olarak ortaya çıkabilecek sorunları engellemek için toptan satışı yasakladık. Bir diğer önemli sistemi de eczanelerin yer değişikliği ve yeni açılacak eczanelerin üzerine yaptık. Bu sistemle bu tür gelişmelerde puan sistemine dayalı kanun maddesini çıkarmış olduk. En kısa zamanda gerekli boş listeleri oluşturup başvuruların atanmaya elverişliliğini denetleyip noterlik sistemi gibi bir sistemle kurmaya başlayacağız. Şubat ayından sonra eczane nakil ve atama işlemlerinde her 3000 kişiye bir eczane düşecek şekilde epeyce şeffaf, herkesin gözü önünde yürüyen çalışmalarımız olacak. Mevcut eczanelerin de birer yer değiştirme hakları olacak. Bununla has- taların aile hekimlerini tanıdıkları gibi eczacılarını da tanımalarına elverişli bir ortam oluşturmuş olacağız. Böylelikle eczacılar da hastaların sağlığının gidişatıyla ilgili fikir sahibi olabilecektir. Bu bizim beklentilerimizden bir tanesidir. Yaptığımız yeni yasa ve düzenleme ciddi bir emek sonucu oluştu ve bu konuda eczacıların da fikirleri alındı. Bu yasa sürecinin başlamasına dair talep eczacı meslek örgütünden gelmiştir. Eczacıların büyük bir çoğunluğunu yansıtacak şekilde kaleme alınmıştır. Yasa eczacılara rağmen olmamıştır. Diplomasını kullandıran ama eczanede oturmayan, eczacılık yapmayan, ehil olmayan kişilerin insanlara ilaç vermesine sebep olan eczacılara engel olmak istiyoruz. Bunların yanı sıra, eczacıların ilaç üretim sürecinde çok fazla istihdam edilmediğini görüyoruz. İkincisi hastanelerimizdeki eczacılarımız sayı olarak yetersiz. Klinik eczacılık gibi önemli bir konuda maalesef bir istihdamımız söz konusu değil. Önünü açmaya çalıştığımız alanlardan birisi de budur. Eczacıları toplumda çok farklı işlevlerde görebilmeyi hedefliyoruz Bugünün sağlıklı bireyleri yarının en değerli kaynağıdır. Siemens, çözümleriyle bireylerin sağlığına nesiller boyu sürecek olumlu katkılar sağlıyor. www.siemens.com.tr/saglik Gelecekte dünyamızın nasıl şekilleneceği, bugünün bireylerinin ne kadar sağlıklı olduğuna bağlı. Uzun ve sağlıklı bir yaşam; insanların dilediği gibi bir ömür sürdürmesine olanak sağlarken, gelecek nesillerin de refah içinde yaşayacağı bir dünya yaratıyor. Bu nedenle Siemens olarak, sürekli yenilenen çözümlerimizle insan sağlığını iyileştirmek için durmadan çalışıyoruz. Bu çabalarla sağlık masraflarını düşürürken, klinik hekimlerine ve hastanelere erişimi de kolaylaştırıyoruz. Büyüyen dünyada daha iyi hizmet alabilmeniz için size yardımcı oluyoruz. Dünyanın giderek yaşlanan nüfusunun daha sağlıklı yaşaması için kalıcı çözümler üretiyoruz. İnsan sağlığının yarının en önemli güvencelerinden biri olduğunu düşünüyor; bu nedenle dünyadaki her değerli kaynak gibi el üstünde tutulması ve sürdürülmesi için gerekli çabanın gösterilmesi gerektiğine inanıyoruz. Answers for life. kapakkonusu REÇETE BİLGİ SİSTEMİ Cem SEÇKİN Yazılım Geliştirme Danışmanı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Yaşadığımız zaman dilimini bilişim çağı olarak adlandırmak yanlış olmaz herhalde. İnternetin günlük hayatımıza girmesiyle beraber bilgiye ulaşmamız, bilgiyi depolamamız ve dağıtmamız kısacası kullanmamız artık çok kolay. Bunun neticesinde insanlığın elinde tarihte görülmemiş veri ambarları oluşmuştur. Artık bir belgeyi tek tıkla beş yere birden gönderip beş kopyasını alabiliyor, beş yıl önce yazılmış belgeye beş saniyede ulaşabiliyorsunuz. Bu konuya E-Reçete sisteminde doktorun hastaya yazmış olduğu reçetenin hastadan önce eczaneye gitmesi ve eczanenin 42 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 kayıtlı bir numara ile hastaya ilaçları vermesi güzel bir örnek olarak gösterilebilir. E-Reçete birçok vatandaşımız için yeni bir kavram olabilir ama daha öncesinde AHBS (Aile Hekimliği Bilgi Sistemi) adı altında 2005 yılında Düzce ilinde pilot olarak başlatılan Aile Hekimlerinin hasta bilgilerini dijital ortamlarda saklayıp T.C. Sağlık Bakanlığı veritabanlarına gönderdiği sistemin devamıdır. 2010 yılının Aralık ayında ise tüm Türkiye üzerindeki Aile Hekimleri bu sisteme dahil edilmiştir. Artık AHBS günümüzde tüm hekimlerin reçetelerinin dijital ortamda tutulduğu E-Reçete uygulamasının temelini oluşturmaktadır. Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşan AHBS ve devamında E-Reçete verilerinin işlenmesi ve çıkan sonuçların değerlendirilmesi kapsamında 26 Ekim 2010 tarihinde Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü’nde başlatılan Dünya Bankası destekli proje olan Reçete Değerlendirme Projesi, Sağlık Bakanlığı bünyesindeki Aile Hekimlerinin reçeteleme davranışlarının izlenmesi, değerlendirilmesi ve kendilerine geri bildirim verilmesi yoluyla akılcı ilaç kullanımının yaygınlaştırılmasını amaçlayan bir proje olarak hayata geçmiştir. Projenin bu amaç doğrultusunda hedefleri; • Akılcı ilaç kulanımının ülkemizde yaygınlaştırılmasının sağlanması, • Ülkemize ait ilaç tüketim verileri- nin güvenilir şekilde hesaplanmasının sağlanması, • Kaynakların izlenmesi ile ihtiyaçların daha çabuk tespit edilmesi, • Planlamaya yönelik istatistiki bilgi ve raporların süratli ve doğru bir şekilde alınması, • Mevcut yazılımlar ve gelecekte geliştirilecek yazılım uygulamaları için uygun bir bilgi altyapısının ve veri alış veriş mekanizmasının hazırlanması, • Yönetime ve diğer karar mekanizmalarına tam, doğru ve sürekli veri akışı sağlayarak söz konusu süreçlerin daha etkin bir hale getirilmesi olarak ifade edilmektedir. Proje kapsamında, Aile Hekimliği Bilgi Sistemi aracılığı ile Aile hekimlerine yönelik reçete izleme ve değerlendirme sistemi geliştirilmiş ve 32 ilde pilot uygulaması yapılmıştır. Proje Akılcı ilaç kullanımı konusunda Bakanlığımızca yetkilendirilmiş olan Akılcı İlaç Kullanımı ve İlaç Tedarik Yönetimi Dairesinin bulunduğu Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumuna 2012 yılı Mart ayında devredilmiştir. 2012 yılı 01 Ağustos tarihinden itiba- ren ülkemizde E-Reçete uygulamasına geçilmesi ve Reçete Değerlendirme Projesinin pilot uygulamasının başarıyla uygulanması sonucunda ülkemizdeki tüm hekimlerin reçetelerinin izlenmesi, değerlendirilmesi ve geri bildirim verilmesi amacıyla projenin yaygınlaştırılmasına ve projenin adının Reçete Bilgi Sistemi (RBS) olmasına karar verilmiştir. RBS’de hekime ait istatistikler, il, ilçe, kurum, ülkeye ait istatistikler ve illere ait dönemsel trend analizleri olmak üzere üç grup istatistiki veri bulunmaktadır. Ayrıca RBS üzerinden hekimlerin reçeteleri ile ilgili seçilen ay içerisinde protokol dağılım modülü altında; bakılan hasta sayısı, reçete sayısı, antibiyotik, ağrıkesici ve enjeksiyon bulunan reçete sayıları ve yüzdeleri, kalem, kutu ve maliyet toplamları, reçete başında düşen antibiyotik, ağrıkesici ve enjeksiyon preparatları için kalem, kutu ve maliyet oranları gibi 70 adet paremetre, detaylı tanı, ilaç ve ATC dağılım tabloları, ATF, AS, AOM tanıları için ayrı ayrı rehberlere uygunluk tabloları, hekimler için hesaplanan tüm tabloları il bazında veya iller arası kıyaslamalı analiz yapılabilecek şekilde düzenlenmiş analiz tabloları, seçilen ilaç, ilaç parametresi ve ATC kodlarının dağılımlarını içeren reçetelerin dönemlik analizleri gibi 250’ye yakın analiz tablosu alınabilmektedir. Haziran 2013 tarihi itibariyle pilot il olarak seçilen Gaziantep’e ait RBS verileri, ilde bulunan aile hekimlerinin kullanımına açılmıştır. Ekim 2013 itibariyle de ülkemizdeki tüm aile hekimlerinin RBS üzerinden kendi verileri kullanımına açılmıştır. Haziran 2014 tarihinde ise ülkemizdeki tüm hekimlerin kendi RBS ekranlarını görmelerini sağlamak amacıyla çalışmalar devam etmektedir. Sistem tüm hekimlerle paylaşıldığında, hekimlerin kendi reçete analizlerini görerek, reçeteleme davranışları konusunda farkındalık oluşturulabilmesi ve titizlikle yürütülen AİK Programına ciddi bir katkının sağlanması söz konusu olacaktır. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 43 haber 4 YILDA 90 BİN YATAK YENİLENECEK Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, OSTİM ve İvedik Organize Sanayi Bölgesi’nde (OSB) medikal sektöründe üretim yapan temsilcilerle bir araya geldi. Burada konuşan Bakan Müezzinoğlu, Türkiye’deki hastane yatağı kapasitesinin 122 bin olduğunu belirterek, bunun 90 bininin önümüzdeki 4 yıl içinde yenileceğini açıkladı. Yaklaşık 50 bin yatak kapasiteli kamu özel işbirliği ile yapılacak hastanelerin 4 yıl içinde tamamlanacağını anlatan Müezzinoğlu, şunları söyledi: “24 bin yatağın imzası atıldı, ihaleleri bitti ve sözleşmeleri yapılıyor. Yine 24-25 bin yatak kapasiteli yeni şehir hastanelerinin kamu özel işbirliği ile 1 yıl içinde ihale sürecini tamamlamayı hedefliyoruz. Bu şekilde 2018 yılında 45-50 bin yatak arasında yenilenmiş, nitelikli, ileri teknolojili hastane ve hastane donanımlarını tamamlayacağız. Ülke genelinde hastane yatak kapasitemiz toplam 122 bin civarında bunu 130 binlere çıkarmayı hedef44 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 liyoruz. 130 bin yatak kapasitesinin 90 bini önümüzdeki 4 yıl içinde sıfırdan yenilenmiş ileri teknolojili hastaneler konumuna dönüşecek.” Sağlık turizmi geliri dörde katlanacak Yakın coğrafyasındaki 1 milyar nüfusa Türkiye’nin sağlıktaki marka değeri gösterilerek önümüzdeki 5 yılda sağlık turizmi gelirlerinin 2,5 milyar dolardan 10 milyar dolarlara çıkabileceğini anlatan Bakan Müezzinoğlu, şöyle devam etti: “Ama 2023’lerde 20-25 milyar dolara çıkartacak hedefleri inşallah hep birlikte başaracağız. Ama bütün bunlarda 2 tane sağlıklı yürümemiz için sağlıklı güçlü ayağa ihtiyacımız var. Birincisi milli iradenin hak ve hukuku zedelenmeden güçlü bir şekilde yere basması onun getirdiği ekonomik istikrarı kaybetmeden yolculuğumuzu yapmamız. İnanıyorum ki ülkemizin ve sağlık sektörümüzün yarınları bugünden daha güzel olacak.” Yerli üretime destek çalışmaları devam ediyor Yerli üretimin önemine dikkat çeken Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, üreticilerin KDV ve diğer alanlarla ilgili taleplerinin Şubat ayında yapacakları çalışmalar ile ele alacaklarının bilgisini verdi. Müezzinoğlu sözlerini şöyle tamamladı: “Alandan sorumlu müsteşar yardımcısı ve kurum başkanımızın ve arkadaşlarımızın olacağı ekiplerle aylık olabilir veya 2 ayda bir olabilir belirli değerlendirme komisyonları kuracağız. Sorunları azaltarak sağlık bir yürüyüşü ama marka değeri olacak 5-10 yıl sonra burada şu 10-20 alanda bölgede söz sahibi olduk, tıbbi donanımda, ilaçta ve tıbbi cihazda markamız kendi üretimimiz patentimiz oldu diye bilecek stratejileri bizden bekleyin. Diğer detaylarla sorun yaşadığınız alanlarda bürokrasi engel olan değil tam aksine bürokrasi yardım eden ön açan kolaylaştıran bir anlayışı oturtturmaya çalışacağız.” SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 45 haber GIDALARLA BULAŞAN HASTALIKLAR* Prof. Dr. Recep ÖZTÜRK İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı İnsanın sağlıklı bir yaşam sürmesi dengeli ve düzenli beslenmesine bağlıdır. Bu amaçla farklı gıdalar değişik şekillerde işlenip insanlığın beslenmesi için sunulmaktadır. İnsan sağlığının devamı için, olmazsa olmaz önemindeki gıdalar zaman zaman değişik nedenlerle hastalık yapabilen mikroplarla bulaşıp bu kez ölüme kadar giden bir tehlikeye neden olabilmektedir. İnsanlık tarihinde, mikroplarla bulaşan enfeksiyon hastalıkları her zaman önemli sağlık sorunlarına neden olmuştur. Dünyada her yıl gıda ve su ile bulaşan mikroplarla gelişen hastalıkların kesin sayısı bilinmemektedir. Sadece ABD’de bir yıl içinde gıdayla bulaşan 76 milyon olgu, 325 bin hastane yatış, 5 bin kadar ölümün olması ve toplam 150 milyar dolarlık bir yıllık ekonomik yük konunun önemini göstermektedir. Günümüzde değişik gıdaları hazırlayan ticari kurumlar ve hazır yemek üreten tesisler üretim, işleme, depolama, hazırlama ve tüketimlerine kadar geçen süreçte uygun şartlarda çalışmaz ve mikrobik bulaşma ve bunların üremelerine engel olma 46 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 yönünde gerekli tedbirleri almazsa, mikrobik hastalıkların bulaşmasına ve bunların salgına dönüşüp toplumda ciddi bir sağlık sorunu oluşturmasına neden olabilirler. Gıdalar, mikroplar ve onların toksinleriyle oluşan hastalıklara ve besin zehirlenmelerine, değişik kimya maddeleri (ağır metal, arsenik, civa, bakır, çinko, antimon, kurşun, kadmiyum) ile oluşan zehirlenmelere (5-15 dakika içinde bulantı, kusma, karın ağrısı meydana gelir) neden olabilir. Ayrıca, gıdalara katılan değişik katkı maddeleriyle (boyalar, koruma maddeleri, dezenfeksiyon maddeleri, nitrat, nitrit, nitrözamin) ve bazı gıdalarda bulunan alkaloit, glikozid ve allerjen maddelerle ve alglerden su ürünlerine geçen felç etkisi yapan zehirli maddelerin etkisiyle değişik belirtiler meydana gelebilir. Gıdalarla bulaşan enfeksiyon hastalıkları, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde önemli bir halk sağlığı sorunudur. Gıdayla bulaşan hastalıklar genellikle hafif, orta seyirli bir hastalık oluşturmakla beraber sonuçları ciddi olabilir. İshal, bulantı, kusma ile seyreden gastroenteritler yanında invazyona bağlı sistemik seyre neden olan etkenler vardır. Bağışıklık yetmezliği olan kişilerde ve yeni doğanlarda non-tifoid Salmo- nella ve Listeria monocytogenes’in sistemik hastalık yapması konunun örneğidir. Ülkemizde çiğ süt ve ürünlerinden bulaşan bruselloz, gıdayla ilişkili sistemik hastalıklardan diğer biridir. Bazı etkenler kronik sekel ve bozukluklara neden olur: Örneğin konjenital toksoplazmoz ve E.coli O157’ye bağlı hemolitk üremik sendrom; nontifoid Salmonella, Yersinia enterocolitica ile ilişkili reaktif artrit; Campylobacter ilişkili Guillain-Barre sendromu. Gıdayla bulaşan hastalıkların epidemiyolojisi değişmektedir. Yeni veya yeniden önem kazanan patojen etkenler de gündemdedir ve bazıları tüm dünyaya yayılmıştır. Yeni önemli etkenler hakkında yeterli tecrübe bulunmaması, halk sağlığı açısından zaman zaman tehdit oluşturmaktadır. Salmonella, Escherichia coli O157:H7, Campylobacter ve Yersinia enterocolitica dahil çoğu sağlıklı hayvanlar, bu etkenler için bir rezervuardır ve değişik gıdalarla bunlar bulaşmaktadır. Bu patojenler dünya çapında her yıl milyonlarca sporadik olgu, komplikasyonlar ve değişik toplum ve ülkelerde bazen de salgınlar oluşturur. Genelde kayıtların düzenli olmayışı sorunun aysberge benzer şekilde çok az bir kısmını bilmemize neden olmaktadır. Gıdayla bulaşan mikroorganizmaların artışında değişik faktörler katkıda bulunur. Bu faktörler arasında demografik ve çevresel değişiklikler (ekolojik özellikler, iklim değişiklikleri, azalan su kaynakları, insan davranışı değişiklikleri), teknoloji ve endüstri (gıdaların üretim ve işleme şeklinde yeni teknolojiler), uluslararası seyahat ve ticaret (dağıtım ve tüketim zincirinde değişiklikler), mikroorganizmalarda antimikrobiklere karşı direnç gelişimi, ekonomik gelişme, hayvan atıkları ve halk sağlığı alt yapısı önemlileridir. Günümüz dünyasında insan hareketleri yanında, gıdada toplu üretim ve tüm dünyaya dağıtım salgınlarda önemlidir. Ayrıca dünyada bağışık yetmezlikli kişilerin ve yaşlıların sayısındaki artış Listeria gibi bazı mikroorganizmalarla ilişkili hastalıkları da artırmıştır. Gıdalarla 250’den fazla değişik mikroorganizma (bakteriler, virüsler, protozoonlar, helmintler) bulaşabilmektedir. ABD’de FoodNet (Foodborne Diseases Active Surveillance Network) raporlarına göre Salmonella, Campylobacter, Shigella, Cryptosporidium, Shiga toksin üreten Escherichia coli (STEC) O157 laboratuvarda doğrulanan gıda kaynaklı enfeksiyonlar arasında en sık saptanan mikroorganizmalardır. Bu yazıda gıdayla bulaşan mikroorganizmalardan özellikle yeni ve yeniden önem kazananları üzerinde durulacaktır Bakteriler Besinlerle bulaşan hastalıklar en çok bakterilerle meydana gelir. Vücut ısısı civarında en iyi şekilde çoğalan bakterilerden bazıları soğukta, buzdolabında da üreyebilirler; örnek olarak gıdalarla bulaşabilen Listeria ve Yersinia cinsi bakteriler soğukta çoğalabilmektedir. Bakterilerin cinsleri arasında bazı farklar olmasına rağmen, genellikle 15-30 dakikada bir bölünürler. Bu yaklaşık 10 saat içinde gıdaya bulaşan bir bakterinin 1 milyar sayıya ulaşması anlamına gelir. Hastalık yapıcı mikroplar, kaynak veya rezervuar denen canlı veya cansız varlıklar üzerinde yaşayıp çoğalırlar ve buradan diğer canlılara bulaşırlar. Kaynaklar arasında önemli olanlar enfeksiyonlu insanlar, hayvanlar, bitkiler, toprak, su ve diğer bazı cansız mad- delerdir. Mikroplar, kaynaklarından değişik vasıtalarla çıkıp yeni, duyarlı kişilere bulaşırlar. Gıdalarla mikroorganizma toksinleri(Staphylococcus aureus, Bacillus cereus, Clostridium botulinum) ve doğrudan mikroorganizmalar (Salmonella, C.jejuni, E.coli O157:H7, Aeromonas spp., Listeria monocytogenes, Clostridium perfringens, Brucella spp) bulaşır. Besin zehirlenmesi etkenleri Staphylococcus aureus: Gıda zehirlenmesine en sık sebep olan bakterilerdendir. Gıdalarda üreyen S. aureus, 4-45oC arasında toksin oluşturabilir; 20-45oC arasında daha iyi ürerler. Oluşan toksinler ısıya dirençlidir. S. aureus’un gıdalarda üremesi esnasında ürettiği toksini içeren gıda yendiğinde 1-6 saat içinde besin zehirlenmesi oluşur. Tüketime hazır et ürünleri, jambon, salamura etler, süt ve süt ürünleri, çeşitli salata ve kremalar-pastalar, yumurtalı ürünler bulaşmaya sık sebep olan gıdalardır. S.aureus toplumda % 10-30 oranında insanların burun ve boğazında bulunabilir. Ayrıca bu bakteri deride oluşan çıbanların önemli bir nedenidir. Taşıyıcı insanlardan (burun, boğaz, deri yaraları, kirli eller....), kesim esnasında ete, iltihaplı memeden süte, mikropla bulaşmış alet ve malzemelerden gıda hazırlanması esnasında ve sonrasında bulaşabilir. Özellikle yeni hazırlanıp soğumaya bırakılan yiyeceklerde hızla ürer. Toksin oluşan gıda alındıktan 1-6 sonra şiddetli inatçı kusmalar, ishal, karın ağrısı meydana gelir. Ateş oluşmaz; 1-2 gün sürer. Gastroenterit/Enterokolit etkenleri Salmonella spp: Salmonella cinsi bakterilerin 2500’den fazla serotipi vardır. Gelişmiş ülkeler dahil, 1985 sonrasında S. enteritidis, S. typhimurium ve S.heidelberg serotipleri gıda ile bulaşan en sık rastlanılan yeni veya yeniden önem kazanan patojenler arasındadır. Non-tifoid Salmonella’lar ile meydana gelen gıdayla bulaşan hastalıklar dünyanın pek çok yerinde önemli bir halk sağlığı sorunu ve ekonomik yüktür. ABD’de CDC verilerine göre bildirilen Salmonella kökenleri içinde S.enteritidis 1980’de % 6, 1996 da % 25 oranında saptanmıştır. ABD’de yılda 2 milyon non-tifoid salmoneloz olgusu meydana geldiği hesap edilmektedir. Son yıllarda alınan kontrol tedbirleri ile insidensinde ABD’de azda olsa azalma sağlanabildiği gösterilmiştir. İngiltere’de 1 milyon nüfus başına yıllık 500 hasta bildirilmektedir. Non-tifoid Salmonella bakterileri için değişik hayvanlar, özellikle kümes hayvanları kaynaklık eder. İngiltere’de yapılan bir araştırmada kümes hayvanlarının %16’sinin S. enteritidis ile bulaşmış olduğu tespit edilmiştir. S.enteritidis yumurta oluşurken ovaryumda bulaşabilmektedir. Yapılan araştırmalarda S.enteritidis yumurtalarda % 0,01-% 0,1 oralarında saptanmıştır. Bu oran bazı yayınlarda daha yüksek rapor edilmiştir. Sağlam kabuklu yumurtaya rağmen yumurta içeriği bulaşmış durumdadır. Bir infekte yumurta toplu hazırlanan, pişirmeden çiğ halde sunulan gıdaları bulaştırıp salgına kaynaklık edebilir. Hayvanlar, kümes hayvanları, kemiriciler Salmonella bakterilerinin en önemli kaynaklarıdır. Et, yumurta, kümes hayvanları, süt-süt tozu ve süt ürünleri, su (hayvan ve insan dışkısı karışmış), su ürünleri (özellikle kabuklu deniz hayvanları), çikolata, dondurma önemli bulaşma araçlarıdır. Bulaşmış yemek kapları ile bu mikroplar başkalarına bulaşabilir. Gıdayla bulaşan Salmonella enfeksiyonları yaz aylarında daha sık görülür. Patatesli salata ve cips gibi gıdalar, yumurtalı salata ve yemekler, mayonezli gıdalar ve peynirle oluşan salgınlar bildirilmiştir. Fekal-oral yolla kişiden kişiye bulaşma seyrektir. Hastalığın belirtileri mikrop alındıktan 6-72 saat sonra başlar. Farklı hastalık tablolarına neden olabilirler: 1- Gastroenterit: Bulantı, kusma, ishal, karın ve baş ağrısına neden olur. 2- Bakteriyemi 3- Hastalık olmadan taşıyıcılık durumu (nontifoid Salmonella bakterileri ile 1-3 ay taşıyıcılık meydana getirebilir). Virüsler Virüsler de gıdalar, kirli sular ve dışkı veya çevreden bulaşmış eller ile buSAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 47 laşarak değişik hastalık tablolarına neden olurlar. Bunlar arasında hepatit A ve E virüsleri yanında, çocuk felci virüsü(poliomyelit), rotavirüs ve norovirüs (ishal yanında şiddetli kusmalara da neden olur), adenovirüs gıdalar ve sular ile bulaşmaktadır. Norovirüs, gıdayla en sık bulaşan etkenler arasındadır. Sıklıkla enfekte olmuş gıda çalışanı hazırlama esnasında (lokanta vd. gıda hazırlama tesislerinde) bulaşmaya neden olur. Norovirüs enfeksiyonlarında bulaşıcılık yüksektir ve kişiden kişiye de kolayca bulaşır. Bulaşmadan 24-48 saat sonra bulantı, kusma, ishal ve karın ağrısı oluşur. Hepatit A virüsü gıdayla ilişkili hastalıklar, bazen salgınlar yapabilmektedir. Enfekte gıda çalışanı veya çiğ kabuklu deniz ürünleri veya diğer yollarla gıdalar bulaşabilmektedir. Özelikle Hepatit A’ya karşı bağışık olmayan toplumlarda görülür. Toplu ortak gıda tüketen okul, iş yeri gibi yerlerde salgınlar meydana gelebilir. Salata vb. gıdalar en sık bulaş aracıdır. Parazitler Parazitlerden değişik protozoonlar ve bağırsak helmintleri gıda ile bulaşmaktadır. Gıda ile bulaşan önemli protozoonlar arasında Entamoeba histolytica, Giardia intestinalis, bağışıklığı yetersiz olanlarda öldürücü olabilen ishaller yapan Cryptosporidium (kontamine su, sebze, meyve ve pastörize olmamış sütle bulaşır) ve Cyclospora bulunmaktadır. Çevresel bulaşma pek çok protozoon ve helmint için önemlidir. Özellikle su, gıda ve toprak bunların bulaşmasında önemlidir. Toxoplasma, Trichinella etle bulaşan parazitlerdir. Tenyalardan T.saginata sığır etiyle, T.solium domuz etiyle bulaşmaktadır. Son yıllarda gıdayla ilişkili fasiyoliyaz olguları artmaktadır. Bunlar arasında gıdayla bulaşan önemli yeni protozoon C.cayetanensis’dir. Gıdayla bulaşan hastalıkların oluşumuna katkıda bulunan önemli faktörler Demografikler, davranış ve çevre özellikleri: Endüstrileşme ve diğer gelişmeler insan demografik özellik48 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 lerini etkilemiştir. HIV enfeksiyonu ve bağışık yetmezlikli olguların, yaşlıların ve kronik hastalığı olanların artması gıdayla bulaşan enfeksiyonlara daha duyarlı kitleyi artırmıştır. HIV enfekte kişilerde salmonelloz, listeriyoz ve kampilobakteriyoz normal kişilere göre daha sık görülmektedir. Salmonella ve olasılıkla Campylobacter enfeksiyonları daha ciddi seyirli, tekrarlayıcı veya persistan seyretmektedir. Normal sağlıklı kişilere göre HIV enfekte kişilerde barsak dışı Salmonella ve L.monocytogenes enfeksiyonları daha sıktır. Yaşlılık, azalan bağışıklık, DM ve diğer kronik hastalıkların artması nedeniyle gıdayla bulaşan hastalıklar için risk oluşturur. Transplantasyon sayısının artması ve malin hastalıklarda artan yaşam gıdayla bulaşabilecek hastalıklara eğilimli farklı bir toplum kesimi oluşturmuştur. İnsanların beslenme davranışlarındaki değişiklikler de önemlidir. Son yıllarda çiğ sebze ve meyve tüketiminin sağlıklı beslenme açısından öneminin vurgulanması bu tip beslenmeyi özendirici olmuştur. Sebze ve meyveler bahçelerde toprak ve dışkıyla (hayvan, insan) bulaşabilir. Nitekim dilimlenmiş kavun/karpuz, yeşil soğan, sebze filizleri, pastörize edilmemiş elma suyu, taze sıkılmış portakal suyu, çilek, ahududu, salatalık, dilimlenmiş domates kaynaklı salgınlar bildirilmiştir. Hayvansal ürünlerin çiğ veya iyi pişirilmeden yenmesi de önemli risk oluşturur. Çiğ midye, pastörize edilmemiş süt, yerde kesilen etler özellikle risklidir. İnsanların değişen beslenme alışkanlıkları, ev dışında yemenin artışı, artan hızlı gıda restoranları bulaşmada risk oluşturmaktadır. Endüstri ve teknoloji: Toplu yemek hazırlayan yemek evi ve market gibi kurumların artışı, bunların etkin şekilde eğitime tabi tutulmaması ve denetlenemeyişi gıdayla bulaşma riskini artırmaktadır. Bu tip yerlerde merkezi olarak hazırlanan ana yemek maddesinin bulaşma olasılığı fazladır. Örneğin yumurta veya et kıyması bazlı büyük bir ortak maddeyi tek bir enfekte yumurta veya az miktarda kontamine et bulaştırabilir. Bu bağlamda süt ve süt ürünleri, kıyma, dondurma, yumurta bazlı ürünler tehlikelidir. Seyahat ve ticaret: Turistler özelikle gıda ve suyla bulaşan değişik ishal etkenleriyle enfekte olabilir. Uygun şekilde hazırlanmamış, iyi pişirilmemiş, sokakta açıktan satılan ve pişme sonrasında oda ısısında dört saatten fazla beklemiş gıdalar risklidir. Bulaşmış gıdaların marketlerle dünya çapında ticarete sunulması salgınların tüm dünyada görülmesine neden olmaktadır. Göç olayları da gıdayla bulaşan hastalıkların epidemiyolojisinde önemlidir. Antimikrobiklere karşı direnç: İnsan veya hayvanlarda kullanılan antimikrobik maddeler bu antimikobiklere direnç geliştirmiş kökenlerin yaşaması için selektif bir baskı yapar. Ülkemizle birlikte tüm dünyada Salmonella, Campylobacter dahil hemen tüm bakterilerde bir direnç gelişim söz konusudur. Salmonella bakterilerinde çoğul direnç olması global bir sorun haline gelmiştir. Çoğul dirençli kökenlerle hastalananların hastaneye yatırılması ve daha uzun süre hospitalize edilmesi söz konusudur. Kümes hayvanlarında 1980’lerde kinolon grubu antibiyotiklerin kullanılması kinolonlara dirençli Campylobacter ve Salmonella cinsi bakterilerin ortaya çıkması ve yayılımına neden olmuştur. Ekonomik gelişme ve tarım alanında değişiklikler: Ekonomik gelişme ve tarım alanında yeni eğilimler gıdayla bulaşan hastalıkların epidemiyolojisinin değişimine katkıda bulunmuştur. Çiftlik hayvanları sadece ABD’de yılda 1,6 milyar ton üzerinde dışkılar. Büyük çiftliklerde bu dışkıların (gübre) ortadan kaldırılması kolay değildir. Kemirgenler ve diğer hayvanlar da dışkılar ve bunlar Salmonella bakterileri için çiftliklerde rezervuarlık yapar. İnsan ve hayvan dışkıları çevreye bulaşır ve su kaynaklarını bulaştırır. Alglerin miktarı artar ve sonuçta kabuklu deniz hayvanlarında bitoksinlerin yoğunluğu artar. Halk sağlığı alt yapısı yetersizlikleri: Personel (epidemiyolog, laboratuvarcı, hizmetli vb.) ve araç (bilgisayar, laboratuvar araç ve gereci, kitler), sürveyans, araştırma ve korunma önlemlerinin alınması ve devam ettirilmesi için gereklidir. Alt yapı yetersizlikleri tanıda gecikme, sürveyans yapılamaması veya bildirim sorunla- rına yol açar. Sonuçta sporadik olgular yanında salgınlar bile erken dönemde gözden kaçar. Tanı Hastalık oluşan insanlarda tanı ve epidemiyolojik amaçlı incelemeler yapılır. İshalli olgularda dışkı incelenir. Günlük uygulamada ülkemizde bakterilerden Salmonella , Shigella parazitlerden helmintler , G. lamblia ve E.histolytica protozoonları aranmaktadır. C. jejuni de rutin incelemelere eklenmelidir. Zaman zaman yapılması gereken epidemiyolojik amaçlı incelemeler çok daha geniş bir spektrumda, alanında uzmanlaşmış laboratuvarlarda yapılmalıdır. Şüpheli gıdalar, gıda mikrobiyolojisi konusunda yetkinliği olan laboratuarlarda yapılmalıdır. Gıda mikrobiyolojisinde tanı metotları son yıllardaki gelişmelere paralel olarak çeşitlenmiştir. Klasik metotlarla gıda ve kuşkulu hastalarda patojen mikroorganizmalar aranır. Gıdalarda ayrıca indikatör bakteriler araştırılır. Etkili pastörizasyon araştırılması için Enterobacteriaceae üyeleri, temizlik ve dezenfeksiyon işlemlerinin etkinliği için enterokoklar, elle bulaşma ve hijyenik olmayan hazırlığı saptamak için S.aureus indikatör olarak hedeflenebilir. Hastadan ve gıdadan hedeflenen bakterileri izole etmek için selektif besiyerleri (Salmonella, Campylobacter, L.monocytogenes, E.coli O157 vb. için ayrı ayrı selektif besiyerleri) kullanılır. Klasik tanı metotları yanında hızlı metotlar da geliştirilmiştir. Bunlar arasında immunolojik metotlar (lateks aglütinasyon, ELISA, floresans testler) ve moleküler analizler (prob hibridizasyon, polimeraz zincir reaksiyonu-PZR ve bunun hızlı modifiye şekli “real-time” PZR, ligaz zincir reaksiyonu-LZR) son yıllarda geliştirilmiştir. İmmunolojik metotlarla mikroorganizma metabolitleri, antijenleri ve toksinlerinin gıdalarda saptanması mümkündür. Ayrıca değişik hızlı mikroskopik teknikler, biyolojik kitleyi saptamak için ATP bazlı metotlar, bakteriyel aktivite(CO2 oluşumu) saptama metotları da son yıllarda denenen metotlardır. Son yıllarda önem kazanan ve diğer alanlarda olduğu gibi gıda mikrobiyolojisi alanında da umut veren tanı metotlarından biri DNA “mikroarray” teknolojisidir. Teknoloji bakteriyel örneklerden elde edilmiş floresans işaretli probların kimyasal olarak modifiye edilmiş cam slaytlar üzerine yapışmış binlerce DNA dizesine hibridize olması esasına dayanır. Korunma ve kontrol önlemleri Korunmada tüm dünyada çiftlikten/ tarladan masaya uzanan emniyetli bir gıda zinciri kurulması konusunda gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Gıdaların temiz ve hijyenik koşullarda hazırlanması, emniyetli su ve temiz gıda hammaddesi temin edilmesi, çiğ ve pişmiş gıdaların ayrı tutulması, gıdaların iyice pişirilmesi, güvenli ısı koşullarında muhafaza edilmesi, gıda iş yeri çalışanlarının kişisel hijyen kurallarına özenle uyması (el yıkama vd önlemler) ve gıdayla bulaşan bir hastalık varlığında hastalık geçene kadar çalışmaması korunmada en önemli noktalardır. Etkin korunma ve kontrol önlemleri gıdayla bulaşan hastalıkları önemli oranda azaltmaktadır. Örneğin; ABD’de emniyetli gıda temini için alınan önlemler sonucu 1996 /1998- 2007 arasında değişik patojen bakterilerin insidansında azalma (Campylobacter spp:%31, Listeria %42, Yersinia %49, Shigella %36, Salmonella %8) olmuştur. Hızlı tanı ve düzenli sürveyans kontrol için önemlidir. Uluslararası işbirliği ile epidemiyolojik araştırmalar (salgın araştırmaları, vaka kontrol çalışmaları) devam ettirilerek enfeksiyon kaynakları belirlenmeli ve elde edilen özgül bilgilere göre kontrol SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 49 önlemleri geliştirilip rehberler hazırlanmalıdır. Patojenlerin hayvan rezervuarlarında nasıl “persiste” ettiğinin saptanması başarılı bir uzun süreli korunma için önemlidir. Sürveyans Düzenli bir sürveyans gıdayla bulaşan hastalıkların önlenmesi için gereklidir. Gıda analizi yapan laboratuvarlar, halk sağlığı laboratuvarı ve klinisyenler arasında düzenli bir ilişki gereklidir. Tanı, izolatların özellikleri ve enfeksiyon kaynaklarını belirleyip bunları raporlamak ve bu raporları değerlendirip gerekli önlemleri almak halk sağlığının korunması için önem arz eder. Gıdayla bulaşan hastalıklarda sürveyans şekli genellikle pasif sürveyanstır. İnsan klinik örneklerini inceleyen laboratuarlar ve gıda inceleme laboratuvarları gıdayla bulaşan patojenleri (Salmonella, Campylobacter, E.coli O157 vd ) düzenli olarak araştırıp bildirir. Daha geniş spektrumda etken aranması belirli dönemlerde epidemiyolojik amaçlı yapılır. Toplanan verilerin hızla analiz edilmesiyle belirli bölgelerdeki artış/salgın gözden kaçırılmaz. Hekimin hastaları bildirmesi kontrolde önemlidir. Ama özellikle ülkemizde her hastanın hekime başvurmaması, başvuran hastalara da dışkı kültürü yapılmaması ve belirlenenlerin bildi- rilmemesi bilinen bir durumdur. Aktif sürveyans, gıdayla bulaşan özgül patojenlerin oluşturduğu hastalıkların yükü, zaman içinde seyirleri ve etkin kontrol önlemlerinin alınmasını daha olanaklı kılar. Moleküler tipleme ve alt tipleme metotları salgınları saptamak için önemlidir. Salmonella enteritidis ve E.coli O157 gibi bakterilerle oluşan salgınları sporadik olgulardan ayırmada pulse field jel elektroforez metodu katkı sağlar. Ribotipleme, PCR bazlı değişik tipleme metotları yanında sekans analizi de bu amaçla kullanılmaktadır. Gıda kontrolü Gıdaların uygun şekilde hazırlanması, sunulması ve tüketilmesi önemlidir. Soğukta saklama, suların klorlanması, atıkların uygun şekilde muamele edilmesi, sütün pastörizasyonu, kabuklu deniz hayvanlarının monitorize edilmesi gibi günümüz sağlık teknolojisinin gerektiği gibi kullanılması korunma ve kontrol açısından önemli hususlardır. Günümüzde kritik kontrol noktası tehlike analizi HACCP (Hazard Analysis Critical Control Point) adı verilen sistematik yöntemle korunma ve kontrolde başarıyla uygulanmaktadır. Bu amaçla gıdanın bulaşma kaynakları, gıda emniyetini bozacak durumlar değerlendirilip bu açıdan gerekli önlemler alınmaktadır. Pastörizasyon, ısıtma, ışınlama, antibakteriyel etkili boya ve katkı maddeleri günümüz teknolojisi korunma araçları arasında önemlileridir. İyi hijyen önlemleri kontaminasyon seviyesini azaltabilir ama çiftliklerden ve primer işlemle satışa sunulan gıdalardan mikropları eradike edemez. Değişik dekontaminasyon işlemleri vardır. Onlar arasında çok yönlü olan ionize radyasyondur. Radyosyonla dekontaminasyon emniyetli, etkili, çevresel olarak temiz ve enerji etkin bir işlemdir. Özellikle son ürün dekontaminasyonu olarak değerlidir. Gıda ve ışınlama şartlarına bağlı olarak 2-7 kGy dozu spor oluşturmayan gıdayla bulaşan patojenler için tat, besin değeri ve teknik kaliteyi bozmadan uygulanabilir dozdur. Özellikle çiftlik ürünleri, kırmızı et, yumurta ürünleri ve deniz ürünleri radyasyonla dekontaminasyon için uygundur. Donmuş gıdalara da uygulanabilir. *Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Platformundan alıntılanmıştır. 50 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 51 haber SPOR YAPARKEN GÖZ SAĞLIĞINIZIN RİSK ALTINDA OLABİLECEĞİNİ BİLİYOR MUYDUNUZ? Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Nilüfer Köylüoğlu Ünal, spor yaparken göz sağlığının tehdit altında olabileceğini söyledi. Op. Dr. Ünal, boksun yanı sıra futbol, basketbol ve voleybol gibi spor dallarında da gözün retina tabakasının olumsuz etkilenebildiğini ifade etti. Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Nilüfer Köylüoğlu Ünal, Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin (TSYD) 9 – 12 Ocak 2014 tarihleri arasında Antalya’da düzenlediği seminerde “Sporcu Göz Sağlığı” konulu bir konuşmayla yer aldı. Oturum başkanlığını Haldun Domaç’ın yaptığı seminerde Op. Dr. Ünal’a Tekvando Federasyonu Başkanı Metin Şahin, Dünya ve Olimpiyat Şampiyonu güreşçimiz Nazmi Avluca ve Profesyonel Futbolcular Derneği Başkanı Ayhan Akbin eşlik ederek sporcularda göz sağlığına dikkat çektiler. Spor yaparken göz sağlığının tehdit altında olabileceğinin pek akla gelen bir durum olmadığını hatırlatan Op. Dr. Nilüfer Köylüoğlu Ünal, genellikle 52 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 boksörlerin göz sağlığının risk altında olduğu düşünülse de aslında bu riskin her sporcu için geçerli olduğunu söyledi. Op. Dr. Ünal bir futbolcunun kafa topuna çıkmasının gözünde yarattığı travmanın, yumruk yiyen bir boksörün aldığı darbeye eş değer olabileceğine dikkat çekti. Retina yırtığı riskine dikkat Gözün bir oda, retina tabakasının da duvar kâğıdı olarak düşünülebileceğini belirten Op. Dr. Ünal şöyle devam etti: “Bu odanın içi vitreus jeli ile doludur. Sağlıklı bir gözde vitreusun retina tabakasına yaslı ancak yapışık olmaması kişinin her türlü hareketinden retinanın etkilenmesini önleyen mükemmel bir koruma mekanizma- sıdır. Ancak retinada meydana gelebilecek incelme gibi bazı yapısal değişiklikler vitreusun retinaya yapışmasına yol açabilir.” Bu durumun retina dejenerasyonu olarak adlandırıldığını söyleyen Op. Dr. Ünal, yaralanmayla sonuçlanmayan çarpışma, zıplama, ağır kaldırma gibi her türlü günlük ve sportif aktivitenin retina üzerine dolaylı mekanik etki yaratarak retina yırtığı riski oluşturduğunu belirtti. Yırtığın mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Ünal şunları ifade etti: “Tedavi edilmezse duvar kâğıdına benzetilen retina tabakası yerinden sökülür. Retinanın bulunduğu plandan ayrılmasıyla retina dekolmanı ve görme kaybı gelişir.” Görme probleminizin olmaması, göz sağlığınızın kusursuz olduğu anlamına gelmez Op. Dr. Nilüfer Köylüoğlu Ünal, “Retinada yırtık oluşan yaşlı hastalar, uçuşma ya da ışık çakması şikâyetleriyle bize başvururken; genç hastalar, vitreusun sağlıklı jel formu nedeniyle hiçbir uçuşma ya da ışık çakması hissetmeyebilirler. Retina yerinde oldukça canlılığını koruyan nörolojik bir dokudur ve retina dekolmanı teşhisi konulan hastanın vakit kaybetmeden ameliyat edilmesi gerekir” dedi. Damlalı göz dibi muayenesi nedir? Retina dejenerasyonunun göz dibi muayenesiyle teşhis edildiğini söyleyen Op. Dr. Ünal, gözün ön kısmını oluşturan kornea tabakasının pencere görevi yapması sayesinde, sadece damla damlatılıp yarım saat bekletilerek retina tabakasının tamamını detaylı olarak muayene etmeyi mümkün kıldığını belirtti. Op. Dr. Ünal, göz dibi muayenesinin retinada sorun olup olmadığını, varsa ne aşamada olduğunu ortaya çıkardığını ve oluşacak görme kaybına erken müdahale ile önlem alma şansı sağladığını vurguladı. edebildiğini ifade etti. Op. Dr. Ünal, tedavi gören hastanın lezyon tipine ve kişiye göre, lazerin koruyucu etkisi tamamlanana kadar hekimin önereceği süre boyunca aktivite kısıtlaması ve ağır kaldırma yasağının gerekebileceğini söyledi. Farkındalık ve bilinçlenme çok önemli Op. Dr. Ünal, düzenli ağır fiziksel aktivite yapan sporcuları göz sağlığı konusunda bilgilendirmenin ve kamuoyunda farkındalık yaratmanın retina sağlığının öneminin anlaşılmasında ilk adım olduğuna vurgu yaptı. Bireysel ya da takım oyuncusu, çocuk ya da yetişkin, lisanslı ya da lisanssız bütün sporcular için periyodik retina taramasının kardiyoloji muayenesi kadar önemli olduğunu söyledi. Op. Dr. Ünal muayene sayesinde maddi ve manevi daha sıkıntılı retina tedavilerine ihtiyaç duyulmadan gerekli tedbirlerin alınabileceğini belirtti. Çözüm: Argon Lazer Fotokoagülasyon Tedavisi Retina dejenerasyonu teşhisi konan hastalara argon lazer fotokoagülasyon tedavisi uygulandığını aktaran Op. Dr. Ünal, ayaktan uygulanan bu tedavi sonrası kişinin aynı gün hayatına devam SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 53 haber MOBİL SAĞLIĞIN ETKİLERİ Akıllı telefonlarda geliştirilen mobil sağlık uygulamaları ve dijital sağlık aparatları, kullanıcıların kendilerini bir bilim kurgu senaryosu içinde bulunduklarını düşündürecek kadar gelişmiş durumdadır. Yeni nesil teknoloji sayesinde, tek bir cihazla neredeyse çoğu temel sağlık kontrolleri kolayca yapılabiliyor. Üstelik yeni nesil teknoloji, sağlık hizmetlerine de büyük bir hız kazandırmıştır. olmadığını size iletebilir. Bu gibi uygulamalar yavaş yavaş bir standart haline gelmekle beraber, daha gelişmiş ek cihazlar sayesinde kulak iltihabınız olup olmadığını ya da göz muayenenizi, hatta sonogram işleminizi dahi gerçekleştirebilirsiniz. Bu örneklerle, mobil teknolojinin aşırıya kaçtığını düşünüyorsanız daha fazlası için hazırlıklı olmanızı öneririm. Çünkü teknoloji şirketlerin çoğu, akıllı telefonları yeni nesil sağlık hizmetlerinin geleceği olarak görmekte ve bunun için pek çok çalışma yapmaktadır. Yani, gelecekte ister sevin ister sevmeyin bu tip uygulamaları çok daha sık göreceksiniz, hatta kullanacaksınız. Örnek vermek gerekirse; kan basıncınızı ölçmek istiyorsanız telefonunuza bağlayabileceğiniz ek bir cihaz, saniyeler içinde size ölçümleri verebilir ya da kalp ritminizde problem olup Sektörün mobil sağlık uygulamalarını benimsemesinin en önemli göstergelerinden birisi de DSÖ’nün (Dünya Sağlık Örgütü) mobil sağlık hakkındaki “Akıllı cihazlar; kişisel dijital asistanlar Dr. Sertaç DOĞANAY Tek Doz Dijital ve Social Touch Kurucusu 54 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 ve diğer kablosuz aygıtlar gibi mobil cihazlar tarafından desteklenen tıp ve halk sağlığı uygulamasıdır.” tanımıdır. FDA (Food and Drug Administration) de gelişen mobil sağlık trendinde sorumluluk alıp; • Sağlık uygulamalarını, ilaçları ve cihazları düzenleme, • Sağlık uygulamaları için düzenleyici kılavuzlar çıkarma, • Sağlık uygulamalarına onay verme gibi görevleri üstlenmiştir. Akıllı telefon kullanıcı sayılarının gün geçtikçe daha da arttığı günümüzde, mobil uygulamaların hem hastalara hem de sağlık profesyonellerine sunduğu imkanlar oldukça geniştir. Bu sektör son yıllarda öyle bir gelişme gösterdi ki yalnızca akıllı telefon ve tabletler değil, teknoloji ile paralel olarak çıkan diğer tüm mobil cihazlar (Google Glass, Samsung Galaxy Gear gibi giyilebilir ürünler…) için çeşitli sağlık uygulamaları geliştirilmeye başlandı bile. • Sağlık uygulamaları kategorisinde bulunan uygulamaların %46’sının kullanıcı ihtiyaçlarını karşılamadığı belirlenmiştir. • Uygulamaların 16.275 tanesinin hasta odaklı olduğu belirtilmiştir. Sağlık endüstrisi için bilgi ve teknoloji sağlayan bir merkez konumunda olan IMS Health; mobil sağlık uygulamalarını indiren kişileri, uygulamanın onlara nasıl yardım ettiğini, insanların mobil sağlık uygulamaları hakkındaki düşüncelerini ve doktorların hastaları hakkındaki düşüncelerini inceleyerek bulgularını yakın zamanda paylaşmıştı. Peki, mobil sağlık uygulamaları hastalara nasıl destek oluyor? Mobil sağlık uygulamaları hakkında olan bu araştırmanın sonuçlarına göre; hasta bilgilerini otomatik olarak yükleyip kaydedebiliyor. • Mobil uygulama mağazalarında 43.689 tane uygulama “sağlık ve zindelik” kategorisinde bulunmaktadır. • Kategorideki uygulamaların sade- ce 23.682 tanesinin sağlık ihtiyaçlarını karşıladığı tespit edilmiştir. • 159 uygulamanın ek bir cihazla; kalori, kalp ritmi ve vücut kütlesini ölçtüğü belirtilmiştir. • Mobil uygulamalar, hastaların te- davi metotlarına bağlı ve daha düzenli yaşamalarına destek oluyor. • Akıllı cihazlar, sensörler sayesinde • Mobil uygulamalar sayesinde doktorlar, hastalarının sağlık bilgilerini her yerden alabilme imkanına sahip oluyor. • Mobil cihazların GPS ya da kamera özelliğini kullanan uygulamalar, hasta ve doktor arasında daha iyi erişim koşulları sağlıyor. Hekimler mobil sağlık uygulamaları hakkında ne düşünüyor? • Hastaları sağlıklı yaşama iten uygulamaları hoş karşılıyorlar. • Hangi sağlık uygulamasının kendi hastalarına uygun olduğunu öğrenmek için yardıma ihtiyacının olduğunu ya da uygulamanın ayrıntılı bir şekilde tanıtılmasının faydalı olacağını düşünüyorlar. • Sağlık uygulamalarının yararları hakkında daha fazla klinik kanıt istiyorlar. • Hastalarının kişisel sağlık kayıtlarının gizliliği konusunda garanti istiyorlar. • Profesyonel sağlık organizasyonları tarafından hazırlanan daha detaylı kılavuzlar bekliyorlar. Gelecek için oldukça önemli fırsatlar sunan bu alanın gelişmesi için daha uyumlu ve birbiriyle bağlantılı uygulamaların çalışmalarına bugünden başlamak, hiç şüphesiz mobil sağlık uygulamalarını ileriye taşıyacaktır. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 55 haber NOVARTİS’İN SANAL HASTANELERİ YENİ İÇERİĞİ İLE ARTIK DAHA HIZLI VE DAHA PRATİK Novartis’in, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek hayata geçirdiği Metabolizma Hastanesi ve Solunum Hastanesi projeleri yepyeni yüzleri ile hekimlerle buluştu. Solunum Hastanesi ve Metabolizma Hastanesi projeleri hekimlerin mesleki gelişimine katkı sağlarken diğer meslektaşları ile de iletişime geçmelerine imkân tanıyacak. Novartis’in, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek hayata geçirdiği Metabolizma Hastanesi ve Solunum Hastanesi projeleri hekimlerin yepyeni bir ortamda farklı bir deneyimle hem mesleki gelişimine katkı sağlıyor, hem de meslektaşları ve alanında uzman hekimlerle iletişime geçmelerini amaçlayarak hızlı, pratik ve kolay ulaşılabilir bir içerik sunuyor. İlk olarak 2011 yılında Solunum Hastanesi ile başlayan proje, 2012 yılında Metabolizma Hastanesi ile devam etti. İnteraktif bir platform olan hastaneler sürekli güncellenen bilimsel içeriği ile alanında uzman fikir liderlerinden sunumlar, vakalar üzerinden poliklinik deneyimler, kongre ve toplantılardan canlı yayınlar, çeşitli dergi ve kılavuzlara bir tıkla erişim gibi solunum, diyabet, kardiyoloji ve metabolizma alanlarında çeşitli bilgi, eğitim ve imkan sunuyor. Yepyeni yüzü ve güncel içerikleriyle daha hızlı, pratik ve erişilmesi kolay hale gelen platformlara, www.metabolizmahastanesi.com ve www.solunumhastanesi.com adreslerinin yanı sıra IOS ve Android işletim sistemi tabanlı cihazlardan da ulaşılabiliyor. YENİLİKÇİ İLAÇLARA ERİŞİMİN SAĞLIK VE SAĞLIK HİZMETLERİNE ETKİSİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Yeni sağlık teknolojilerine erişimi sağlama, sağlık bütçelerinde yarattıkları etki nedeniyle gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerin gündeminde olan bir konudur. Yenilikçi ilaçların ülkelerin sağlık ve sağlık hizmetlerine olan katkısının değerlendirilmesi politika belirleyicilerin karar verme süreçlerinde giderek önem kazanmaktadır. Bu amaçla hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelere özel birçok araştırma ve analiz yapılmasına karşın bu konu, Türkiye için henüz ele alınmamıştır. İlaca erişim ile ilgili problemler ve ilaç harcamalarının sağlık harcamaları içindeki payının sürekli gündemde olduğu bir ortamda bu tür analizler politika belirleyicilerin akılcı politikalar belirlemesinde 56 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 önemli bir araçtır. POLAR Sağlık Ekonomisi ve Politikası Danışmanlık Şirketi bu soruyu cevaplamak amacıyla Prof. Dr. Frank Lichtenberg, Prof. Dr. Mehtap Tatar ve Doç. Dr. Zafer Çalışkan önderliğinde ‘Türkiye’de Yenilikçi İlaçların Yaşam Süresi, Hastaneye Yatış ve Sağlık Harcamaları Üzerine Etkileri 1999-2010’ başlıklı bir çalışma başlatmış olup çalışmanın sonuçları 13 Şubat 2014 saat 14.00’de Ankara Marriott Otel, 14 Şubat 2014 saat 14.00’de ise İstanbul Grand Hyatt Otel’de yapılacak toplantılarda sağlık sektöründek i paydaşlarla tartışılacaktır. Toplantıda Prof. Dr. Mehtap Tatar yenilikçi ilaçların Türkiye’ye girişini FDA ve EMEA ile karşılaştırmalı olarak sunacak, daha sonra Prof. Dr. Frank Lichtenberg yenilikçi ilaçların Türkiye’de yaşam süresinin uzaması, hastaneye yatışların azalması ve sağlık harcamaları üzerindeki etkisini ortaya koyacaktır. haber KANSERDE DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR Sağlık Bakanlığı tarafından 4 Şubat Dünya Kanser günü dolayısıyla yapılan açıklamada bu yıl için kampanya başlığının “Doğru Bilinen Yanlışlar” olduğu belirtildi ve şu ifadelere yer verildi: 4 Şubat dünyada “Kanser Günü” olarak kabul edilmektedir. Bu günde, insanların bilinç düzeyinin artırılması ve kansere ilişkin farkındalık oluşturulması için dünyada ve ülkemizde çeşitli etkinlikler düzenlenmektedır. Kanser, dünyada ve ülkemizde kalp-damar hastalıklarından sonra ikinci ölüm sebebidir. Dünyada, 2012’de toplam 14,1 milyon yeni kanser vakası ortaya çıkmıştır. Bu vakalardan 8,2 milyonu kanser nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Dünyada en çok akciğer (yüzde 13), meme (yüzde 11,9) ve kolon (yüzde 9,7) kanserleri görülmektedir. Kanserden ölümler arasında ilk sırada yüzde 19,4 ile akciğer, yüzde 9,1 ile karaciğer ve yüzde 8,8 ile mide kanseri yer almaktadır. Kansere karşı gerekli önlemler alınmazsa 2030 yılında yıllık 22 milyon yeni vakanın ortaya çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu da 2008 ile kıyaslandığında yeni vakalarda yüzde 75 artış olacağı anlamına gelmektedir. Dünya genelindeki kanserlerin üçte biri önlenebilir, üçte biri de erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilir durumdadır. Ülkemizde yılda yaklaşık 162 bin kişi kansere yakalanmaktadır. Kanser görülme sıklığı erkeklerde yüz binde 269,7; kadınlarda ise yüz binde 173,3’tür. Erkeklerde en sık yüzde 28 ile akciğer, kadınlarda ise yüzde 24 ile meme kanseri görülmektedir. Ülkemizde bölgeler arasında farklı kanserler görülmekle birlikte kanser görülme sıklığı açısından anlamlı bir fark yoktur. 58 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 Bu yıl Dünya Kanser Günü için kampanya başlığı “Doğru Bilinen Yanlışlar” olarak belirlenmiştir. Buna göre en çok doğru bilinen yanlışlar şunlardır: Kanser hakkında konuşmamıza gerek yok! Kanser, bazı kültür ve çevrelerde hakkında konuşulması çok zor bir konudur. Ancak bu hastalıkla açık bir şekilde mücadele etmek; hem hasta hem de kanserle mücadele politikaları açısından daha sağlıklı sonuçlar elde edilmesini sağlayacaktır. Kanserin hiçbir belirti ya da bulgusu yoktur! Pek çok kanser için uyarıcı belirti ve bulgular vardır. Bu işaretleri izleyerek erken teşhis mümkün olabilmektedir. Kanser için yapabileceğim hiçbir şey yok! Hem kişi hem de toplum ve politika bazında doğru strateji ile yapılabilecek çok şey mevcuttur. En sık görülen kanserlerin en az üçte biri önlenebilir niteliktedir. Kanser tedavisi alma hakkım yok! İnsanlar kanıtlanmış ve etkin kanser tedavisini eşit koşullarda ve herhangi bir bedel ödemek zorunda kalmadan alma hakkına sahiptir. Dünyada ve ülkemizde kanserlerin önemli bir kısmı önlenebilen kanserlerdir. Özellikle ülke verilerimiz değerlendirildiğinde, tütün ve obezite ile mücadele kanser kontrolünün en önemli yapıtaşını oluşturmaktadır. Bunlarla beraber alkol ile mücadele, fiziksel aktivitenin arttırılması, tuzun kısıtlı kullanılması, enfeksiyonlarla mücadele de kanseri önlemede çok önemli unsurlardır. Bakanlığımız bünyesinde, her ilde en az 1 tane olmak üzere toplam 134 Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezi (KETEM) bulunmaktadır. Bu merkezlerde; meme, kolon ve rahim ağzı kanserlerine karşı tarama hizmetleri ücretsiz olarak verilmektedir. Bu hizmetler aile hekimleri ve toplum sağlığı merkezleri vasıtasıyla köylere kadar ulaştırılmaktadır. Ayrıca vatandaşlarımızın kanser taramalarına daha kolay ulaşabilmeleri için 130 adet Mobil KETEM aracı yakın zamanda hizmete girecektir. Kanser hastalarımız için yerli ağrı kesici ilaç üretimi çalışmaları tamamlanmıştır. Yine ilk defa yerli kemoterapi ilaçları üretilmeye ve hatta ihraç edilmeye başlanmıştır. 2013 yılı içerisinde yerli tam otomatik ilaç hazırlama cihazlarının üretimi de yapılmıştır. Ayrıca, ileri evredeki kanser hastalarımızı fiziksel, ruhsal ve psikososyal yönden destekleyebilmek için 2013’te pilot olarak uygulamaya koyduğumuz Palyatif Bakım Üniteleri yurt geneline yaygınlaştırılacaktır. Türkiye’de uluslararası standartlara göre uygulanan tedavilere bütün vatandaşımız kolayca ve ücret ödemeden ulaşabilmektedir. Kamuoyunun bilgisine saygıyla sunulur. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 59 haber YEŞİLAY’DAN ULUSAL DÜZEYDE BAĞIMLILIK EĞİTİMİ Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve Milli Eğitim Bakanlığı, bağımlılıkla mücadele amacıyla işbirliği yaptı. Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve Milli Eğitim Bakanlığı, “Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı (TBM)” projesiyle okullarda ve ulusal düzeyde bilinç oluşturulması amacıyla işbirliğine gitti. İşbirliği protokolü, Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı ve Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman tarafından imzalandı. Törene Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı, Ankara Milletvekili Prof. Dr. Cevdet Erdöl, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürü Doç. Dr. Mustafa Kemal Biçerli, İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız, Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman ve Yeşilay Yönetim Kurulu üyeleri katıldı. Protokol töreninde konuşan Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı, bu protokol ile toplumda zararlı alışkanlıkları en aza indirmeyi ve toplumu bilinçlendirmeyi amaçladıklarını ifade etti. Bağımlılıklar ile ilgili önleyi60 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 ci ve koruyucu bir eğitim programı hazırlandığını söyleyen Bakan Avcı, projeye katkısı olan ve katkı sunacak herkese teşekkür etti. Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, bağımlılıkların hem bireysel hem de evrensel olarak herkesin problemi olduğunu ifade etti. TUBİM’in 2011 araştırmasından rakamlar paylaşan ve 14-19 yaş grubu gençlerdeki bağımlılık oranlarına değinen Prof. Dr. Karaman, gerek dünyada gerekse ülkemizde çocukların ve gençlerin ciddi bir tehdit altında olduğuna dikkat çekti. Geleceğimiz olan çocukları ve gençleri kapsayan bu projenin gerekliliğine işaret eden Karaman, şunları söyledi: “Ülke çapında bağımlılıkların önlenmesi için büyük bir adım atıyoruz. Uzun soluklu bir proje hedefliyoruz. Pilot bölge çalışması İstanbul’da başlayacak ve ardından tüm ülkeye yayılacak bir eğitim projesinin heyecanını yaşıyoruz.” Protokol, Türkiye Yeşilay Cemiyeti ile Milli Eğitim Bakanlığı arasında, bağımlılıklarla mücadelede yapılacak işbirliğinin ve ortak hizmetlerin çerçevesini belirliyor. Bu eksende Yeşilay tarafından geliştirilen ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından desteklenen Türkiye Bağımlılıklarla Mücadele Eğitim Programı (TBM), 7’den 70’e herkese uygun eğitim modülleriyle, ulusal düzeyde bağımlılıklarla mücadelede ciddi bir farkındalığın oluşturulmasını hedefliyor. Pilot uygulamanın İstanbul’da yapılacağı bu projeyle uygun eğitim materyallerinin geliştirilmesi, mevcutların ise revize edilmesi, tüm ülkeyi kapsayacak bir yapı içinde katılımcı gruplara erişimi sağlayacak eğitim uygulamaları sisteminin kurulması, geliştirilen programların uzaktan eğitim modüllerinin hazırlanması, ölçme değerlendirme çalışmaları yapılarak, bir veri tabanı oluşturulması ve Yeşilay misyonunun, eğitim aracılığıyla tabana yayılmasının desteklenmesi amaçlanıyor. haber ORGAN NAKLİ HAKKINDA MERAK EDİLENLER Ülkemizde 2013 yılı verilerine göre; 20.830 böbrek, 2047 karaciğer, 235 pankreas, 393 kalp ve 39 akciğer hastası organ nakli için bekliyor. Organ bağışının istenilen düzeyde olmaması nedeniyle kimileri bu bekleyiş sırasında hayatını kaybediyor, kimileri ise organ bulunamadığı için yakınlarından alınan organlar ile sağlığına kavuşuyor. Prof. Dr. Yalçın POLAT Memorial Ataşehir Hastanesi Organ Nakli ve Genel Cerrahi Bölüm Başkanı 62 1. Organ bağışında bulunmak için nereye başvurulmalıdır? 3. Böbrek yetmezliğinin tek tedavisi nakil midir? Organ bağışı yapmak için bağışı yapan bireyin, kamu ve özel hastanelerinin “Organ Nakil Koordinatörlüğü”ne başvurması yeterlidir. Organ bağışı sonrası kişinin bilgilerini içeren “Doku ve Organ Bağış Belgesi” kartı hazırlanmaktadır. Bu kartı yanında taşımasını önerilmektedir; ancak ailesini de bu konuda mutlaka bilgilendirmelidir. Böbrek yetmezliğinin hemodiyaliz, periton diyaliz ve böbrek nakli ile 3 şekilde tedavisi bulunmaktadır. Ancak en iyi tedavi biçimi “Böbrek Nakli”dir. Eğer bir kişin böbrek nakli şansı var ise bir an önce nakil olması en doğrusudur. Nakil ile tedavi, kişiye iş ve sosyal yaşantısından kopmayacağı, sağlıklı bir yaşamı sunmaktadır. 2. Bitkisel hayata girmiş bir kişinin organları alınabilir mi? 4. Canlı vericiden karaciğer, uygun görülen parça alınarak mı yapılır? Bitkisel hayata girmiş bir kişiden organ alınamaz. Kişinin kadavra sayılabilmesi için beyin ölümünün gerçekleşmiş olması gerekir. Bu karar da uzman hekimler tarafından verilmektedir. Canlı vericili nakillerde, vericinin sağlığına hiçbir zaman olumsuz bir etki olmaması amaçlanmaktadır. Karaciğer nakillerinde de vericinin tüm karaciğeri alınmamaktadır. Uygun görülen parça alınarak nakil gerçekleştirilir. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 5. Organ naklini her hastane ve her cerrah yapabilir mi? Organ nakli için teknik ve teknolojik alt yapı gerekliliğinin sağlanması ve organ nakli merkezinin sorumlusunun bu konuda yeterli olması gereklidir. 10.Organ nakli kararı verilmiş her birey kadavra listesine kayıt olabilir mi? Tetkikler sonucu eğer hastanın böbrek ya da karaciğer nakline ihtiyacı olduğuna karar verilmiş ise kadavra listesine yazılabilmektedir. 6. Bir kişiye aynı anda hem böbrek hem karaciğer nakli yapılabilir mi? 11.18 yaş altı beyin ölümü gerçekleşmiş bir kişinin organı, nakil için kullanılabilir mi? Uygun görülen hastalara aynı anda hem böbrek hem karaciğer nakilleri yapılabilir. 18 yaş altı olan ve beyin ölümü gerçekleşmiş bir kişinin organları yakınlarının onayı alındıktan sonra nakil için kullanılabilmektedir. 7. Nakilden sonra kişi iş gücüne geri dönebilir mi? 12.Psikiyatrik hastalıklar ve obezite nakil için engel oluşturabilir mi? Nakil sonrası doktorunun belirleyeceği istirahatten sonra (yaklaşık 2 ay sonra) kişi iş yaşamına geri dönebilmektedir. Yaptığı işin zorluğuna göre bu süre belirlenmekte gerekirse bu istirahat süresi artabilmektedir. 8. Nakil sonrası hastalar hayatları boyunca ilaç kullanırlar mı? Nakil sonrası dönem, nakil kadar önemlidir. Nakil olan kişilerin sağlıklarını korumak için nakil sonrası dönemde kullanması gereken bazı ilaçlar vardır. Bunlar organ reddini önlemek amacı ile kullanacağı ilaçlardır. 9. Nakil olan bir kadın hamile kalabilir mi? Böbrek ve karaciğer nakli olan bir kadının hamile kalmasında bir sakınca yoktur. Ancak bu kararı, kendisini takip eden doktoru ile karar vermelidir. Bu süre ortalama nakilden 2 yıl sonra olabilmektedir. Nakil olacak her hasta psikiyatri muayenesi olmakta ve bu muayene sonuçlarına göre nakil kararı verilmektedir. Obez hastalara organ nakli yapılabilmektedir; ancak canlı donör olabilmeleri için vücut kitle yağ oranının (BMI), 30’un altında olması gerekmektedir. Karaciğer yağlanması olan kişiler ise; karaciğer nakli için canlı verici olamamaktadırlar. 13.Hasta bir kişiye canlıdan nakil için kimler organ bağışında bulunabilir? Sağlık Bakanlığı’nın yönetmeliği gereğince 4. dereceye kadar akrabalar arası nakiller olabilmektedir. Akraba dışı nakillerde ise; Etik Kurul kararı ile verici olunabilmektedir. 14.Organ nakli ameliyatları ağır ve kalıcı izler bırakır mı? Organ nakli son derece önemli bir tedavi şeklidir. Gelişen modern cerrahi teknoloji ve teknikleri ile tamamen güvenli bir şekilde gerçekleşebilmektedir. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 63 haber TÜRKİYE SAĞLIK TURİZMİNDE DÜNYA YEDİNCİSİ Türkiye, sağlık turizminde büyürken gelirleri de artış gösteriyor. Tedavi için gelen hasta sayısı bakımından dünya genelinde sağlık turizminde yedinci sırada yer alan Türkiye’de ilaç satışlarının her yıl yüzde 8,8 büyüme göstererek gelirlerinin 19 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Sağlık turizminde ilk iki sırada Tayland ve Meksika bulunuyor. Denetim, vergi, yönetim danışmanlığı firmalarından Deloitte’un ‘2014 Yılı Küresel: Değişen Pazarda Esneklik ve Yeniden Keşif’ başlıklı araştırma raporuna göre, Türkiye, sağlık turizminde dünya yedincisi oldu. Deloitte’un yayınladığı raporda, küresel sağlık ve ilaç piyasasında 2014 yılı ve sonrasındaki yakın gelecekte piyasanın gelişimini ve büyümeyi etkileyecek önemli faktörler dünyadaki değişik bölgeler bazında incelendi. Rapora göre, son yıllarda hızla büyüyen sağlık turizmi alanında Türkiye, 2012 yılında gerçekleşen hasta ziyareti verilerine göre dünyanın önde gelen ilk 10 ülkesi içerisinde yedinci sırada yer alıyor. 64 lebilirlik yer alıyor. Türkiye’nin reçeteli ve reçetesiz toplam ilaç satışlarının, 2013 - 2017 yılları arasında yılda yüzde 8,8 civarında büyüme göstererek 19 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Öte yandan, Ar-Ge’de yenilik ihtiyacı, Türkiye’deki şirketleri yeni ve farklı fon kaynaklarına yöneltiyor. Türkiye’de Ar - Ge faaliyetlerini teşvik eden düzenlemeler bulunmakla birlikte bu düzenlemelerin gözden geçirilerek sağlık ve ilaç sektörüne hitap edebilecek duruma getirilmesi gerekiyor. Bunun için de, özel sektör - üniversite ve devlet kurumlarının işbirliği içinde hareket etmeleri gerekiyor. 19 Milyar Gelir Beklentisi Global İlaç Pazarı 232,5 Milyar Dolara Ulaştı Türkiye’de, sağlık ve ilaç sektörünün başarıya ulaşması için gerekli olan kritik faktörler arasında yatırım teşvikleri, yenilikçilik, kalite ve sürdürü- Rapora göre, globalde ilaç sektörü 2012 yılında 959 milyar dolar gelir elde ederek, 2011 yılına oranla yüzde2,4 büyüme sağladı. Amerika kıta- SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 sındaki ülkeler toplam 417,6 milyar dolar ile 2012 yılında küresel ilaç pazarındaki en yüksek paya sahip oldu. 2012 yılında globalde toplam 232,5 milyar dolar gelir elde edildi ve bir önceki yıla göre yüzde 9,6 oranında artış sağlandı. Biyoteknolojide öne çıkan tedavi alanları arasında ise kanser, bağışıklık sistemi başı çekti. Sağlık Alanında İşbirlikleri Artacak Deloitte Türkiye Sağlık ve İlaç Endüstrisi Lideri Güler Hülya Yılmaz ‘Yakın gelecekte sadece ilaç sektöründe değil; sağlık ve ilaç endüstrisinin her alanında (biyoteknoloji, tıbbi teknoloji, sağlık hizmetleri) faaliyet gösteren tüm sektör oyuncuları, giderek artan fiyat baskısı ve rekabet koşullarında ayakta kalabilmek için işbirliği modelleri geliştirecektir. Yenilikçilik ve değer yaratmak önem kazanacak’ dedi. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 65 haber SAĞLIKLI HAYAT TARZI Uzm. Ecz. Elif SARIGÖL Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı tanıma göre sağlık; yalnızca hastalık veya sakatlığın olmaması durumu değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan tam bir iyilik halidir. Kapsamlı bir şekilde, iyilik hali iki açıdan tanımlanmaktadır: Klinik açıdan iyilik hali, olumsuz durumların olmaması olarak tanımlanırken; fizyolojik açıdan iyilik hali ise, olumlu niteliklerin hâkim olması olarak tanımlanmaktadır. İyilik halinin fizyolojik tanımı genel olarak 6 temel özelliği içermektedir. Bunlar: aktif iyilik hali arayışı, nitelikler arası denge, olumlu duygulanım veya yaşam doyumu, toplum yanlısı davranış, çok boyutluluk ve kişisel optimizasyondur. Ruhsal sağlık ise; her bireyin kendi potansiyelinin farkında olduğu, hayatın normal stresi ile baş edebildiği verimli ve yararlı bir şekilde çalışabildiği ve halkı için katkıda bulunabildiği iyilik hali olarak tanımlanır. Yukarıdaki tanımlar, sağlıklı olma halinin sürekli ve dinamik bir durum olduğunu, başka bir deyişle bir hayat tarzı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu tanımdan yola çıkılarak hastalığın 66 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 tanımı da bu sürekli iyilik halinin kesintiye uğraması olarak tarif edilebilir. Sağlığın iyileştirilmesine yönelik faaliyetler, sağlıklı hayat tarzının oluşturulmasına ve hastalık durumlarında hastalığın tedavi edilmesine yönelik faaliyetler olarak ikiye ayrılabilir. Sağlıklı bir hayat tarzının sağlanmasına yönelik faaliyetler, hastalık durumundan bağımsız bir şekilde, süreklilik gerektirmektedir. Bu konuda yapılması gereken ilk şey, toplumun bilinçlendirilmesi ve sağlıklı hayat tarzının teşvik edilmesidir. Ayrıca, bireylerin sağlığı kadar toplumsal yapıların da sağlıklı olmasının gerektiği akılda tutulmalı ve bunu sağlayacak çalışmalar yapılmalıdır. Zira sağlıklı bir toplum, sağlıklı bireylerden oluşurken; sağlıklı bireylerin yetiştirilmesi sağlıklı bir toplumsal yapının varlığıyla mümkündür. Duygusal iyilik hali ve ruhsal sağlık, diğer fiziksel sağlık konularından bağımsız olarak düşünülebilirse de, bu konular birbirleriyle önemli bir etkileşim içindedir. Örneğin, stres, depresyon ve anksiyete gibi ruhsal sağlık sorunları, sindirim sistemi rahatsızlıkları, uyku bozuklukları, enerji azlığı gibi fiziksel rahatsızlıkların ortaya çıkmasına neden olabilirken, fiziksel sağlıkla örtüşmeyen bir yaşam tarzı ve/veya fiziksel hastalıkların varlığı çeşitli ruhsal hastalıkların gelişmesine neden olabilir. Benzer şekilde, fiziksel sağlığı destekleyen bir yaşam tarzı (sağlıklı diyet, yeterli egzersiz vb.) duygusal ve ruhsal iyilik haline; ruhsal sağlığı destekleyen bir yaşam tarzı (üretken, stresten uzak, sosyal vb.) ise fiziksel iyilik haline katkıda bulunmaktadır. Harvard Sağlık Yayınları ve Harvard Tıp Fakültesi, duygusal ve ruhsal sağlık vakalarındaki sorunları derinlemesine ele alan özel sağlık raporları hazırlamıştır. Bu raporlarda, stres ve anksiyetenin vücut üzerindeki etkileri ile egzersiz, alternatif terapiler, stres azaltma teknikleri ve meditasyon ile bu semptomların nasıl azaltılacağının öğrenilmesi gerekliliğinden bahsedilmektedir. Vücut sağlığına dikkat etmek; ruhsal ve duygusal sağlığın koruması için atılacak en önemli adımdır. Beyin ve vücut birbiri ile bağlantılıdır. Fiziksel sağlığın artması ile ruhsal ve duygusal iyilik hali de artacaktır. Örneğin; egzersiz yapmak sadece kalp ve akciğerleri güçlendirmekle kalmayıp; aynı zamanda, endorfin gibi ruhsal enerjiyi artıracak ve ruh halini iyileştirecek, kuvvetli kimyasalların salınmasını da sağlamaktadır. İlgilenilen aktiviteler ve günlük tercihler fiziksel ve duygusal olarak nasıl hissettiğimizi etkilemektedir. Fiziksel ve ruhsal sağlığı destekleyen bir hayat tarzıyla ilgili olarak, kanıta dayalı bilgiler ışığında günümüzde dünya genelinde yaygın kabul görmüş bazı davranışlara aşağıda yer verilmiştir: Yeterli Dinlenme: Ruhsal ve duygusal açıdan iyi bir sağlığa sahip olmak için vücudumuza iyi bakmak önemlidir. Buna yeterli uyku da dâhildir. Pek çok insan, her gece yedi ila sekiz saat uykuya ihtiyaç duymaktadır. İyi Beslenmeyi Öğrenme ve Uygulama: Beslenme, anlaşılması zor ve uygulamaya koyması her zaman kolay olmayan temellere dayanmaktadır. Ancak, yediklerimiz ve bunların enerjimize ve ruh halimize nasıl etki ettiğini öğrendikçe kendimizi daha iyi hissetmeye başlamamız işten bile değildir. Stresi Dindirmek ve Ruh Halimizi İyileştirmek İçin Egzersiz Yapma: Egzersiz stresin, anksiyetenin ve depresyonun güçlü bir panzehiridir. Asansör yerine merdivenleri kullanmak veya kısa y ü r ü y ü ş l e re çıkmak gibi günümüze aktivite eklemek için küçük yollar keşfedebiliriz. Ruhsal sağlığımıza fayda sağlayabilmek için her gün en az 30 dakika egzersiz yapmayı hedeflemeliyiz. Her Gün Güneş Işığı Alma: Güneş ışığı ruh halimizi iyileştirir, bu nedenle günde en az 10-15 dakika güneş ışınlarından istifade etmeye çalışmalıyız. Sağlıklı bir hayat için, fiziksel ve ruhsal sağlığı destekleyen bir hayat tarzının yanı sıra, belirli hastalıklar için aile, yaş ve cinsiyete bağlı risk faktörlerini bilerek bu konularla ilgili tavsiye edilen tarama testlerini yaptırmak, gereken önlemleri almak ve sağlık okur-yazarlığına sahip olmak gibi temel davranışlar da büyük önem taşımaktadır. Toplumun bu konularla ilgili olarak bilgilendirilmesi ve hastalıkların erken tanısını sağlayabilecek, fayda/maliyet/risk değerlendirmeleri yapılmış tarama testlerinin yaygınlaştırılması bu açıdan önemlidir. Kişinin sağlık halinin hastalıklar ile kesintiye uğraması durumunda, bu durumun çeşitli müdahaleler ile ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. Sağlıklı hayat tarzıyla ilgili yukarıda örneklendirilen davranışlar, hastalıklarla karşılaşma riskini azaltabileceği gibi, hastalık durumunun daha kısa süre içerisinde tedavi edilebilmesini, hastalıklara bağlı morbidite ve mortalite gelişiminin daha az olmasını da sağlayabilir. Bazı durumlarda hastalıkların küratif tedavisi mümkün olmamakta ve kronik hastalıklar söz konusu olmaktadır. Kronik hastalıklar, vücudun normal fizyolojisinin kalıcı olarak değiştiği durumları ifade etmektedir. Bu gibi durumlarda sağlıklı hayat tarzı, söz konusu hastalıklar için yeniden tanımlanmalı ve gerektiği durumlarda çeşitli hayat tarzı değişiklikleri benimsenmelidir. Bununla birlikte sağlıklı hayatın yukarıda özetlenen genel ilkeleri burada da geçerlidir. Hem akut hem de kronik hastalıkların tedavilerinde ilaçlı tedaviler önemli bir yere sahiptir. Hastalık durumlarında ilaçlı tedavilerden optimum etkinin sağlanabilmesi konusunda, hayat tarzı büyük önem taşımaktadır. Sağlıklı bir hayatla uyumlu genel davranış özelliklerinin yanı sıra, özellikle ilaçlı tedavi gerektiren hastalık durumlarında, kişinin hastalık ve tedavisiyle ilgili bilgi sahibi olması, tedaviye uyum göstermesi ve hekim, eczacı ve diğer sağlık çalışanlarıyla doğru ve etkili bir iletişim içerisinde olması çok önemlidir. Tedavilerden en yüksek derecede fayda sağlayabilmek için, ilaçların hekimin reçete ettiği durumlarda, eczacıların danışmanlığında; egzersiz, diyet gibi ilaç dışı öneriler de dikkate alınarak, akılcı bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Tedaviye başlandıktan sonra gelişen yakınmaların ilaca bağlı olabileceği unutulmamalı, kullanılan ilaçlar ve uygulanan tedaviler hakkında hasta yakınlarının bilgilendirilmesi de atlanmamalıdır. Bu yazıda, sağlıklı bir hayat tarzına sahip olunması, sağlığın sürdürülmesi ve hastalık durumlarının en etkili ve verimli şekilde tedavi edilmesini sağlayacak bireysel davranışlar tartışılmıştır. Bu davranışların oluşturulması ve yaygınlaştırılmasına yönelik faaliyetler, çok yönlü, kapsamlı ve bütüncül bir yaklaşımı gerektirmektedir. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 67 haber SOĞUK HAVA SİNÜZİTİ TETİKLEYEBİLİR Burun tıkanıklığı ve akıntısı, seste bozulma, yüzde dolgunluk hissi sinüzit hastalarının en sık yaşadığı şikâyetlerdir. Özellikle soğuk, kuru ya da nemli havalar, ıslak saçla sokağa çıkılması ve travma gibi nedenlerle tetiklenebilen sinüzit ile başa çıkabilmek için birkaç önemli noktaya dikkat edilmesi gerekmektedir. Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Sami Katırcıoğlu, sinüzit ve tedavisi hakkında bilgi verdi. Sinüsler, kafa kemikleri içinde yerleşen ve ağızları burun boşluğuna açılan havalı boşluklardır. Normal bir nefes aldığımızda burnumuzdan giren hava akciğerimize gider, akciğerden dönen hava sinüslerde dolaşır ve biz ikinci nefesimizi alırız. Bu havalanma esnasında sinüslerin iki küçük kapısı tıkanır ve bu kapıları herhangi bir sebeple tıkayan bir durum sinüzit hastalığına sebep olmaktadır. Sinüzitin belirtileri kişiden kişiye göre değişiyor Genelde insanlar baş veya yüz bölgesi ağrıdığında bu durumun sinüzite işaret ettiğini düşünmektedirler; ancak sinüzit hastalığının en az rastlanan belirtisi ağrı, hastalar arasında yüzde 5 oranında görülmektedir. Sinüzitte daha ön planda olan şikâyetler ise; burunda tıkanıklık ve akıntı, sesteki bozulma ve yüzde dolgunluk hissidir. Hastalığın belirtileri kişiden kişiye göre değişmektedir. Kronik sinüzit cerrahi yöntemle ile tedavi ediliyor Sinüzitin dışında nezle, burun polipleri, burun bölmesi eğrilikleri, burun içinde yer alan bir tümör ve alerjik nezleler de sık görülen vakalardır. Bu tip hastalarda burun içi mukozası sürekli şiştiğinden hapşırma ve burun akıntısı nedeniyle sinüslerden bir ya da ikisinin deliğinin kapanması bir sinüzit tablosunun ortaya çıkması anlamına gelmektedir. Sinüzit iki şekilde görülmektedir. Akut sinüzit, dört hafta içinde ilaç tedavisi ile ortadan kaldırılabilmektedir. Buna rağmen 4 hafta içinde sinüzit düzelmiyorsa artık kronik sinüzit safhasına girilmiştir ve bu durumun tedavi şekli cerrahi olmaktadır. Islak saçla uyumak ya da sokağa çıkmak sinüzit nedeni Prof. Dr. Sami Katırcıoğlu Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı 68 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 Islak saç ile dışarı çıkmanın ve uyumanın sinüzite etkileri çok fazladır. Burnunda alerjisi veya polipleri olan veya alerjiye bağlı burun etleri büyüyen kişiler ıslak saçla dışarı çıktığında bu kişinin burun mukozası sıcak-so- ğuk değişimi esnasında alerjik olarak şişeceğinden ve sinüslerin delikleri kolayca kapanacağından sinüzit olma riski artmaktadır. Sinüziti olan kişinin kısa saçlı olması bu riski ortadan kaldırmamaktadır. Bu, sıcak-soğuk değişimi ile ilgili bir problemdir ve herkeste görülebilir; fakat genel olarak burunda bunu kolaylaştırabilecek bir yatkınlık veya hastalık olması gerekmektedir. Kış mevsiminde dış faktörlere dikkat! Akut sinüzitin tekrarlayan bir hastalık değildir ama kişinin kronik bir sinüziti varsa yani sinüslerin kapısını kapatan polip, alerji ya da oraya gelen bir kemik, tümör gibi bir sorunu varsa o zaman kişi kış mevsiminde sık sık sinüzit atakları geçirmektedir. Bu durumda sinüzit olmamak için bu sebebi ortadan kaldırmak gerekmektedir. Dış faktörler ortadan kaldırıldığı zaman kişilerin sağlığına kavuşmasının önünde bir engel olmamaktadır. Sinüzitte doğru bilinen yanlışlar hayati tehlikeye neden olabiliyor Halk arasında sinüzite iyi geleceği düşünülüp uygulanan birtakım yöntemlerin hayati birtakım sonuçlara neden olmaktadır. Sinüzite iyi geldiği düşünülen birtakım bitkiler buruna sıkılmamalıdır. Aksi takdirde kullanılan bitki, burnun arkasından alt solunum yoluna doğru akarsa bir gırtlak ödemine neden olarak hastanın hayatını kaybetmesine sebep olabilmektedir. Bunun dışında burun süratli sümkürülmemelidir. Çok şiddetli sümkürmelerde burundaki enfeksiyon kulağa gidebilmektedir. Bu durum ise orta kulak iltihabı ile sonuçlanabilmektedir. OHSAD Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği Tel: (0212) 247 07 00 Faks: (0212) 247 07 05 (Efecan ALTUNCU • [email protected]) AJANSFA Organizasyon Hizmetleri [email protected] • Tel: (0212) 272 61 06 Firma İlişkileri: Didem GÜLKAÇ [email protected] • Tel: (0212) 272 61 06 • (0541) 859 63 38 Kayıt ve Rezervasyon için www.ohsadkurultayi.org sitesini ziyaret edebilirsiniz. “Sağlıkta kalite için el ele” ÖZEL HASTANELER VE SAĞLIK KURULUŞLARI DERNEĞİ www.ohsadkurultayi.org kampus Geleceğinizin Altın Anahtarı DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ Kütahya ilinin merkezinde yer alan Dumlupınar Üniversitesi, 03.07.1992 tarih ve 3837 sayılı kanunla kurulmuştur. Evliya Çelebi Merkez ve Germiyan Yerleşkesi olmak üzere iki yerleşkeye, 11 ilçede de ayrı bina ve yerleşke alanlarına sahip olan Üniversite, İİBF, Fen Edebiyat Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İlahiyat Fakültesi, Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Simav Teknik Eğitim ve Teknoloji Fakültesi olmak üzere 10 Fakülte, Sağlık Yüksekokulu, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Yabancı Diller Yüksekokulu ile Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu olmak üzere 4 yüksekokul; Fen Bilimleri Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü Sağlık Bilimleri Enstitüsü ve Eğitim Bilimleri Enstitüsü olmak üzere 4 enstitü ve Kütahya, Tavşanlı, Simav, Gediz, Emet, Hisarcık, Domaniç, Altıntaş, Şaphane, Pazarlar ve Çavdarhisar Meslek Yüksekokulları üzere 11 meslek yüksekokuluyla eğitim-öğretim vermektedir. 70 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 Dumlupınar Üniversitesinin Vizyonu, uluslararası standartlarda eğitim-öğretim vermek ve Türkiye’nin en iyi on üniversitesinden biri olmaktır. • Akademik kadronun kalitesini ve sayısını artırmak, • Ulusal ve uluslararası projelerde başarılı bir şekilde yer almak, • Kendine güvenen ve girişimci ö renciler yetiştirerek, mezunlarının istihdam edilme koşullarını iyileştirmek Dumlupınar Üniversitesinin vizyonunun temel unsurlarını oluşturmaktadır. Dumlupınar Üniversitesinin Misyonu, toplumsal ve kurumsal değerlere sahip çıkan, önyargısız, kendine güvenen, girişimci, bilimsel, sanatsal ve kültürel düşünceyi benimsemiş kamu ve özel sektörde başarıyla görev yapabilecek bireyler yetiştirmek ve Bilimsel faaliyetler ile Türkiye’nin kalkınmasına katkıda bulunmaktır. DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİNDE TIP EĞİTİMİ Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesinin kurulması; Millî Eğitim Bakanlığının 11/10/2007 tarihli ve 21884 sayılı yazısı üzerine, 28/3/1983 tarihli ve 2809 Sayılı Kanun’un ek 30’uncu Maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 2/11/2007 tarihinde kararlaştırılmıştır. 2007 yılında kurulan Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ana hedefi; ulusal ve uluslararası düzeyde akademik sağlık hizmetlerinde tanınan, yüksek kaliteli, toplumun değişen sağlık bakım hizmetleri için çözümler üreten fakülte olmak ve bu süreçte genç, dinamik ve alanında yetkin eğitim kadrosuyla dünyada gerçekleşen bilimsel ve teknolojik gelişmeleri takip ederek bilimsel anlayışa sahip, çağdaş, özgüvenli, hoşgörülü, etik değerlere saygılı, sorumluluk sahibi doktorlar yetiştirmektir. Dumlupınar Üniversitesinde sağlık alanında başta Tıp Fakültesi, Kütahya Sağlık Yüksek Okulu, Sağlık Bilimleri Enstitüsü olmak üzere üst düzey kaliteli lisans ve lisansüstü eğitim verilmektedir. (Diş Hekimliği Fakültesi 15 Nisan 2011 tarihli ve 27906 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış olan, 4 Nisan 2011 tarihli ve 2011/1595 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kurulmuştur. Fakültenin alt yapı çalışmaları devam etmekte olup en kısa sürede tedavi klinikleri hizmete girecektir.) Bununla birlikte Üniversitemizde Sağlık Hizmetleri Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uygulama ve Araştırma Merkezi, Tamamlayıcı Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi, Zoonozlar Uygulama ve Araştırma Merkezi, Deney Hayvanları Yetiştirme Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde yapılan çalışmalarda gelecek nesillerin yetişmesinde sağlıkla ilgili bilgi ve becerilerin sadece öğrencilerin değil halkın da hizmetine sunma çabaları her geçen gün artmaktadır. pasitesinin arttırılmasının yanında hastane ile birlikte öğrencilerin yeni teknik donanım ve hasta sayısındaki artış ve çeşitlilikten faydalanarak daha geniş bir uygulama alanına kavuşması hedefleniyor. T.C. Sağlık Bakanlığı-Dumlupınar Üniversitesi Kütahya Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanemizde 42 tıbbi birimi ve 6 tanı ünitesi (Allerji Laboratuvarı, Solunum Fonksiyon Laboratuvarı, Video Endoskopi, Hemodiyaliz, Klinik Laboratuvar, Görüntüleme Hizmetleri) ile birlikte bütün ileri tetkik donanımı kurulmuştur. Halen yıllık 500.000 hastaya poliklinik hizmeti, 14.000 hastaya yatarak tedavi hizmeti, 6.000 hastaya ameliyathane hizmeti verilmektedir. Acil Servisimizde 24 saat sağlık hizmeti verilmekle birlikte günlük 350 – 400 hastaya bakılmaktadır. Nitelikli Sağlık Hizmeti ile Bütünleşen Kaliteli Eğitim Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi Temel, Cerrahi ve Dahili Tıp Bilimleri Bölümlerinden müteşekkildir. Temel Tıp Bilimleri’ne bağlı 8 anabilim dalı, Cerrahi Tıp Bilimleri’ne bağlı 11 anabilim dalı, Dahili Tıp Bilimleri’ne bağlı 14 anabilim dalı mevcuttur. Bütün anabilim ve bilim dallarının organizasyonu, uzmanlık ve yandal uzmanlık eğitimleri verilecek şekilde tamamlanmıştır. Temel Tıp Bilimleri binasında modern teknoloji ile donatılmış öğrenci laboratuvarları bulunmaktadır. Anatomi, Fizyoloji, Histoloji ve Embriyoloji, Biyokimya, Mikrobiyoloji, Patoloji ve Farmokoloji öğrenci ve araştırma laboratuvarları mevcuttur. Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri bu laboratuvarlarda tecrübeli hocalardan uygu- Kütahya Valiliği ile Dumlupınar Üniversitesi Rektörlüğü arasında, üniversitenin sağlık alanında eğitim ve uygulama hizmetlerinin ve bölgede ihtiyaç duyulan sağlık hizmetlerinin etkin bir şekilde karşılanması amacıyla Sağlık Tesislerinin Ortak Kullanımı Protokolü 17.10.2011 tarihinde imzalanmıştır. Üniversite Hastanesi bu tarihten itibaren “T.C. Sağlık Bakanlığı-Dumlupınar Üniversitesi Kütahya Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesi” olarak 3. Basamak statüsünde hizmet vermektedir. Sağlık Hizmetlerine Üniversiteden Büyük Katkı Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kavuşmasıyla Kütahya’da sağlık hizmetlerinin de boyutu değişti. Devlet Hastanesi, Sağlık Bakanlığı ile imzalanan protokol gereği Dumlupınar Üniversitesi Kütahya Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesine dönüşürken, akademik unvana sahip doktorlar da hastane bünyesine katıldı. Bu kapsamda 33 anabilim dalına profesör, doçent ve yardımcı doçent öğretim üyeleri alınırken fiziki donanımlar da geliştirilerek daha önce Kütahya’da bulunmayan cihazların alımı sağlandı. Bununla birlikte sağlık hizmetlerinin niteliği ve kaSAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 71 haber BÖLÜMLER VE ANABİLİM DALLARI Temel Tıp Bilimleri Bölümü • Anatomi Anabilim Dalı • Tıbbi Biyokimya • Fizyoloji • Tıp Tarihi ve Etik (Deontoloji) lamalı tıp dersleri almaktadır. Fakültemiz 100’ü aşan öğretim üyesi ve bir o kadar sağlık çalışanı ile ülkemizin sağlık alanındaki hizmet yelpazesinde yerini almak için hızla çalışmaktadır. Eğitim - öğretim için gerekli olan tüm altyapı Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde mevcuttur. Öğretim, 1. 2. ve 3. sınıflarda ders kurulları şeklinde; 4. 5. ve 6. sınıflarda ise staj esasına dayalı olarak yapılmakta, eğitim ve öğretimde halen sınıf geçme sistemi uygulanmaktadır. 72 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 • Histoloji ve Embriyoloji • Tıbbi Biyoloji • Biyofizik • Tıbbi Mikrobiyoloji Dâhili Tıp Bilimleri Bölümü • İç Hastalıkları Anabilim Dalı • Tıbbi Farmakoloji • Göğüs Hastalıkları • Nöroloji • Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları • Acil Tıp • Radyoloji • Aile Hekimliği • Kardiyoloji • Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon • Deri ve Zührevi Hastalıklar • Halk Sağlığı • Nükleer Tıp • Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümü • Anestezi ve Reanimasyon • Genel Cerrahi • Kadın Hastalıkları ve Doğum • Kulak Burun Boğaz • Ortopedi ve Travmatoloji • Üroloji • Tıbbi Patoloji • Çocuk Cerrahisi • Beyin ve Sinir Cerrahisi • Göz Hastalıkları • Kalp ve Damar Cerrahisi 2007 yılında kurulmasına rağmen sağlık sektöründe güncel gelişmeleri takip eden, uygulama ve eğitimine aktaran, önemli bir işleve sahip Tıp Fakültemiz nitelikli öğretim üyesi kadrosu ile çok sayıda başarılara imza atmıştır. Kütahya’da ilk kez; Dumlupınar Üniversitesi Kütahya Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji bölümü ekibi tarafından uygulanmaya başlanmıştır.) • Hastanemizde bir hastaya dikişsiz aort kapak replasmanı ameliyatı yapılmıştır. • 3 boyutlu haritalama ile kalp ritim • Hastanemiz Çocuk Cerrahisi ekibi bozukluğu tedavisi yapılmaktadır. (Teknolojinin tıbba hediye ettiği gelişmelerden bir tanesi de sanal ortamda kalbin 3 boyutlu görüntülenmesi tekniğidir. Özellikle kalp ritim bozukluğu tedavisinde son yıllarda kullanımı giderek artan bu teknoloji sayesinde kalbin 3 boyutlu olarak haritalaması yapılmakta ve böylece kalp ritim bozukluğu tedavilerinde büyük kolaylık elde edilmektedir. Bu teknoloji sayesinde ilaçla tedavisi neredeyse mümkün olmayan birçok kalp ritim bozukluklarında kalıcı tedavi imkanı elde edilebilmektedir. Türkiye’de belli başlı merkezlerde uygulanan bu tedavi tarafından, Türkiye’nin ilk bebeği, dünyada ise ‘Martinez Frias Sendromu’ tespit edilen 13. bebek olan minik hastaya hayati bir operasyon gerçekleştirilmiştir. • Hastane bünyesinde Okulu” açılmıştır. “Diyabet • Hastanemizde, Kadın Hastalıkları • Hastane bünyesinde MS Ünitesi ve Doğum Kliniği ekibi tarafından laparoskopik histerektomi (rahimin vücut dışına alınması) ameliyatı uygulanmıştır. • Tıp Fakültemiz öğretim üyeleri periyodik olarak “Sağlık Halk Konferansları” düzenleyerek toplum sağlığı için hizmet anlayışını, gerçek bir bilgilendirme, uygulama ve deneyim paylaşımı şeklinde sürdürülmektedir. kurulmuş ve hizmete girmiştir. Ülkemizde sadece 23 merkezde verilen hizmet, Kütahya’ya ve komşu illere verilmeye başlamıştır. • Laparoskopik yöntemle böbrek ameliyatı hastanemizde yapılmıştır. • Anestezisiz Periton Diyalizi gerçekleştirilmiştir. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 73 haber REKTÖRDEN çekleştirme azminde olan 1120 akademik personelimiz ile eğitim vermekteyiz. Prof. Dr. Ahmet Karaaslan Dumlupınar Üniversitesi Rektörü Kütahya Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Rektörü Prof. Dr. Ahmet KARAASLAN, Dumlupınar Üniversitesi’nin 46 bin öğrencisine en kaliteli eğitimi verme adına her şeyi yaptıklarını, Tıp Fakültesi’nin hızla geliştiğini kaydederek şunları söyledi: “Üniversitemiz 20 yıllık geçmişi içinde altyapı açısından Türkiye’nin örnek üniversitelerinden biri haline gelmiştir. Devraldığımız mirası daha da geliştirerek bizden sonra gelecek yönetimlere alt yapısını tamamen bitirmiş, çağın gerektirdiği bütün donanımları sağlamış kaliteli bir eğitim öğretimin yapıldığı, mezunlarımıza marka haline gelmiş kaliteli bir üniversitenin diplomasını kazandırma azmi ve iradesi içinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Belirlediğimiz hedeflere ulaşmak hiç şüphesiz kolay olmayacak. Büyük ve kalıcı hedeflere ulaşmanın olağanüstü ve kararlı bir çalışma azmi gerektirdiğinin bilincindeyiz. Bütün öğretim elemanı arkadaşlarımızla birlikte, bu onurlu yürüyüşü hep beraber başaracağız. Geleceğin Büyük Türkiye’sinin mimarları, bütün zorlukları göğüsleyerek çağın etkin olmayan bütün çözümleri yerine daha adaletli yeni çözümler getirme kararlılığı içinde olacaklardır. Üniversiteler hür düşüncenin kalesidir. Üniversiteler toplumun vicdanıdır. Üniversiteler toplumun sözcüsüdür. Daha çok demokrasi, daha çok katılım ve daha çok insan hakkının egemen olduğu çoğulcu bir toplum inşa etme görevi üniversitelerin asla vazgeçemeyecekleri temel görevleri arasındadır. Üniversiteler yüksek düzeyde bilimsel çalışma ve araştırma yaparak, bilgi ve teknoloji üretip, bilim verilerini yaymak suretiyle ulusal ve uluslararası alanda gelişme ve kalkınmaya destek olan kurumlardır ve kurumların asıl amacı kalkınmayı sağlayacak olan insan kaynağını, eğitim ve öğretim vasıtasıyla yetiştirmektir. 1992-1993 eğitim-öğretim yılında kurulan üniversitemiz 4 Enstitü, 10 Fakülte, 4 Yüksekokul, 11 Meslek Yüksekokulu’nda 46 bini aşkın öğrencimize en kalite eğitim verme hedefini özveri ile ger74 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 Üniversitemiz her geçen gün daha da büyümekte ve gelişmektedir. Göreve geldiğimiz günden bu yana fiziksel olarak üniversitemizi geliştirme hedeflerimizi adım adım gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Tıp Fakültesi Morfoloji ve Eğitim Blokları, Yabancı Diller Yüksekokulu Binası, Maliye Bölümü Binası, Misafirhane çok kısa sürede Evliya Çelebi Yerleşkemizde yükselen yeni binalar oldu. Gelişen bilgi teknolojilerin kullanımını en etkin hale getirilmesi için çalışmalar yapıldı, her fakülte, yüksekokul ve meslek yüksekokullarına bilgisayar laboratuvarları açıldı. Gerçekleşmesinden mutluluk duyduğumuz bir diğer önemli yatırımımız da Dumlupınar Üniversitesi İleri Teknolojiler Merkezi’dir (DPÜ-İLTEM). DPÜ-İLTEM laboratuvarlı en son teknoloji ve donanımlarla donatılmış, sanayicilerimizin ve akademisyenlerimizin kullanımına açılmıştır. Bugün birçok test, tasarım DPÜ-İLTEM’de yapılabilmektedir. Dumlupınar Üniversitesi’nin sunmuş olduğu imkânlar ile ülkemizin ve ailelerinin gurur duyacağı, geleceğin mimarları olarak öğrencilerimizin yetiştirilmesi için üzerimize düşen vazifeyi layıkıyla yerine getirmeye çalışmaktayız. Ailelerinin bize birer emaneti olarak gelen öğrencilerimizin akademik ve sosyal alanda donanımlı ve nitelikli bireyler olması üniversitemizin öncelikli hedefleri arasında yer almaktadır. Ülkemizin kalkınması ve dünyada hak ettiği konuma ulaşması ancak öğrencilerimizin kaliteli yetiştirilmesiyle mümkün olacaktır. Bu bağlamda Üniversitemiz öğrenci merkezli yönetim anlayışını benimsemiş ve bu anlayış içerisinde geleceğe yönelik adımlarını atmaya devam etmektedir.” Millî Eğitim Bakanlığının 11/10/2007 tarihli ve 21884 sayılı yazısı üzerine, 28/3/1983 tarihli ve 2809 Sayılı Kanun’un ek 30’uncu Maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 2/11/2007 tarihinde kurulan Tıp Fakültemiz; ulusal ve uluslararası düzeyde akademik sağlık hizmetlerinde tanınan, yüksek kaliteli, toplumun değişen sağlık bakım hizmetleri için çözümler üreten, en kaliteli sağlık hizmetini sunacak doktorlarımızı yetiştirerek, ülkemiz sağlık hizmeti zincirine katma adına 3 profesör, 11 doçent, 63 yardımcı doçent, 24 araştırma görevlisi ve 1 öğretim görevlisi ile eğitim ve sağlık hizmeti vermekteyiz. Güçlenen akademik kadrosuyla Tıp Fakültemiz hızla gelişmektedir. Bugün Kütahya’da Tıp Fakültesi öğretim üyelerimiz tarafından çok önemli ameliyatlar, operasyonlar yapılabilmektedir. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 75 gezelimgörelim Yeşilırmak’a Yansıyan Şehir Son zamanlarda özellikle yurt içinden çok sayıda turist alan Amasya, Orta Karadeniz’de yer alıyor. Tarihi dokusuyla da ilgi çeken kent Anadolu’nun eski yerleşim alanlarından biri. Hititlerden başlayarak çeşitli uygarlıkların merkezi olmuş bu kentin bilinen en eski adı, söylendiği biçimi ile günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramadan gelen “Amasya”. Eski kayıtlarda ve buluntularda da Amesseia - Amacia - Amaccia ismi okunmakta. Amasya isminin açık bir şekilde okunduğu, Pers, Pontos ve Roma İmparatorluğu dönemlerinde ticarette kullanılan gümüş ve bronz sikkeler (paralar) üzerinde görmek mümkün. Karadeniz’in muhteşem iklimini hissedebileceğiniz Amasya’da her mevsim de güzel izlenimler edinebilirsiniz. Tarihi mekânları, müzeleri, kaleleriyle ve eski Anadolu evleri mimarisiyle ziyaretçilerini etkileyen şehirde muhakkak görmeniz gereken yerler: 76 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 Amasya (Harşena-Harşene) Kalesi Şehrin savunmaya en uygun mevkii olan Harşena Dağı üzerinde kurulmuştur. Bu nedenle Harşena (Harşene) Kalesi ismiyle de bilinmektedir. Kalenin önemli tepe noktası ve bazı bölümleri sağlam kesme taşlarla, sur duvarları da moloz taşlarda yapılmıştır. Sekiz savunma kademesine sahiptir. Erken Tunç Çağı’ndan (M.Ö. 3200) itibaren diğer uygarlıklar tarafından da kullanılmıştır. Kral Kaya Mezarları Amasya şehir merkezinde Harşena Kalesi yamaçlarında göze çarpan tarihi kalıntılardır. M.Ö Amasya’da hüküm süren Pers Pontus krallarına ait mezarlardır. Şehir merkezinde mağaralar toplam 18 adettir. Bunların içinde en önemlisi Aynalı Mağara’dır. Aynalı Mağara Şehir merkezine 3 km. uzaklıkta olan bu mağara büyük kaya parçası oyul- mak suretiyle yapılmıştır. Yerden 10-15 m. yüksekliğe ulaşan ihtişamlı bir mağaradır ve işçilik son derece mükemmeldir. Mağaranın tamamı perdahlanmış ve içi çok renkli duvar resimleri ile bezelidir. Cephesine güneş ışıklarının vurmasıyla parlaklık kazanması, mağaraya AYNALI isminin halk arasında verilmesine yol açmıştır. Şehzadeler Müzesi Osmanlı döneminin yaşatıldığı Şehzadeler Müzesi de ziyaretçilere kapılarını açmış durumda. Amasya Evleri Ahşap sivil mimarisi ile dikkat çeken Amasya Evleri, sokak dokusu şekliyle genellikle yan yana, sırt sırta ve bitişik nizam olarak yapılmıştır. Türk evlerinde görülen geleneksel yapı tarzı, burada da tekrarlanmıştır. Bu itibarla konutlar haremlik ve selamlık olarak düzenlenmiştir. Evler daha çok bodrum üzerine tek ve iki katlı olarak yapılmıştır. Bunların yanında 1. ve 2. kat üzerine yapılmış “Şahnişirin”li evlere de rastlanır. Konutlar genellikle avlulu ve bahçelidir. Haremlik ve selamlık olarak düzenlenen evlerde bahçe ortada kalmaktadır. Özellikle Yalıboyu’nda Roma dönemi kalın sur duvarları üzerine yapılmış olan konutlarda, Yeşilırmak’a ve güney yönüne bakan evler, “Eliböğründe”lerle desteklenerek dışarıya taşırılmış böylece evlerin iç mekânlarında genişleme imkânı sağlanmıştır. Sivil Mimarinin sembolü durumunda Hazeranlar Konağı Müze Ev olarak ziyaretçilerine çok şey anlatmaktadır. Bimarhane (Darüşşifa) Tıp ve Cerrahi Müzesi İlhanlı Döneminden günümüze ulaşan tek eserdir. İlhanlı Hükümdarı Sultan Mehmet Olcaytuğ ve hanımı Ilduz Hatun adına, Amber Bin Abdullah tarafından 1308-1309 yılında yaptırılmıştır. Avluda yer alan sütunlarda bir birinden farklı olan geometrik yaprak motifli sütun başlıkları kullanılmıştır. Osmanlı Döneminde de sağlık hizmetlerinin yerine getirildiği bu bina bugün “Tıp ve Cerrahi Müzesi” olarak ziyaretçilerini kabul etmektedir. Minyatür Amasya Müzesi Zengin bir tarihi değere sahip olan Amasya’nın yakın tarihe kadar bozulmamış görünüşünün bir çatı altında top- lanmasında Minyatür Amasya Müzesi oluşturuldu. Ziyaretçilerin minyatür boyutlara indirilmiş tarihi eserlerini üstten seyrederken Amasya’nın tarihi sokaklarında gezintiye çıkmaktadırlar. Amasya Müzesi 13 ayrı medeniyete ait arkeolojik, etnografik, sikke, mühür, el yazmalar ve mumyalar olmak üzere 24 bin civarında eserin teşhir ve muhafaza edildiği bölgenin en zengin müzesidir. Mumyalar 14. y.y. İlhanlı dönemine ait erkek ve kadın ile birlikte çocuklara ait mumyalar Müzenin en önemli ve en çok ziyaretçi çeken bölümüdür. Hitit Fırtına Tanrısı Amasya Müzesi’nin en değerli ünik eserler arasındadır. “Bin tanrılı millet” olarak tanımlanan Hititlere ait Fırtına Tanrısı Teşup olarak müze kayıtlarına geçmiştir. Cumhuriyet Dönemine kapı aralayan Milli Mücadelede Amasya’nın yerini belirleyen 22 Haziran 1919 tarihli “Amasya Tamimi” nin yayınlanması olmuştur. O günlerin hatıralarının toplandığı “Saraydüzü Kışla Binası ve Milli Mücadele Müzesi” ile Amasya hem yazılı tarih öncesi ve hem de Cumhuriyet tarihimizin ilk yazılı beyannamesi olan “Amasya Tamim” ile şehir görülmeye değer bir yerleşim yeridir. SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 77 film 2010 yılının ‘Karmakarışık (Tangled)’ filminin ve bu yıl vizyona giren ‘Oyunbozan Ralph’ filminin ardından Hans Christian Andersen’in “Karlar Kraliçesi”nin uyarlaması “Karlar Ülkesi” (Frozen) filmini izleyiciyle buluşturan Walt Disney Animation Studios, 78 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 filmi beyazperdedeki en havalı komedi-macera filmi olarak tanımlıyor. Film çocuklar kadar büyüklerin de ilgisini çekiyor ve gündelik hayatın sıkıntıların kurtarıp kısa bir süreliğine de olsa eğlenceli dakikalar sunuyor. Yılın animasyonu olarak görülen filmin konusuna gelince; Krallık, Karlar Kraliçesi (Snow Queen)’nin laneti sonrasında ebediyen sürecek bir kış mevsimine mahkûm ediliyor. Bu krallıkta yaşamakta olan maceracı ve iyi kalpli Anna, Karlar Kraliçesi’ni bulup FİLMİN KÜNYESİ Vizyon Tarihi: Ocak 2014 Tür: Animasyon, Aksiyon, Macera Süre: 89 Dakika Yönetmen: Chris Buck, Jennifer Lee Seslendirenler: Kristen Bell, Josh Gad, Jonathan Groff, Idina Menzel, Ciaran Hinds laneti sona erdirmesini sağlayarak, şehrinde yaşayan insanları eski güzel günlerine döndürmeye karar verip gizemli, mazeralı ve masalsı bir yolculuğa çıkıyor. Anna’nın yol arkadaşı ise usta bir dağcı olan Kristoff ve sadık Ren geyiği Sven’dir. Ayrıca daha sonra Olaf adlı bir başka yol arkadaşları katılıyor filme ve deyim yerindeyse çocuklar bu karaktere bayılıyor... Başarıya ulaş- maları ve Krallığı kış esaretinden kurtarmaları için Karlar Kraliçesi’ni görüp tanıyabilmeleri gerekiyor. Görünürde basit olan bu plan, izbe dağdaki yolculuk ilerledikçe zorlaşmaya başlıyor. Mitolojik yaratıklar ve ürkütücü büyüler eşliğinde süren yolculuğun her dönemecinde ayrı bir tehlike ortaya çıkıyor. Yolculuğun asıl zor yanı ise zamanla yarışıyor oldukları gerçeğidir. Tüm bunları seyrederken izleyici de masala dâhil oluyor ve 3 boyut efektlerinin de etkisiyle macerayı filmin karakteriyle birlikte yaşıyor. Animasyon filmlerinin vazgeçilmezi sanat yönetiminin kalitesini es geçmemek gerekiyor. Filmin yönetmenliğini Chris Buck ve Jennifer Lee yürütürken, başkarakterleri seslendiren isimler Kristen Bell ve Jonathan Groff… SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 79 kitap ŞAHANE HATALAR YENİ HAYAT Yazar: Liz Ruckdeschel, Sara James Yayınevi: April Yayıncılık Yayın Tarihi: 2014 Sayfa Sayısı: 296 Bu kitabı okumaya normal bir kitap gibi birinci sayfadan başlayın. İlk bölümün sonunda, önünüze bir yol ayrımı çıkacak. Kararınızı verin ve ilgili bölüme gidin. Her bölümün sonunda seçimlerinizle kaderinizi kontrol etmeye devam edeceksiniz. Kitabı okurken bazen hiç beklemediğiniz bir yere ulaşacak, bazen de kendinizi daha önce olduğunuz yerde bulacaksınız. Hayatın size neler hazırladığını asla bilemezsiniz. Ama bunu biliyorsunuz, iyilikler her zaman ödüllendirilmiyor ve bazen hatalı kararlar, şahane olayların başlangıcı olabiliyor. Her yolculuğun sonunda başa dönüp tekrar başlayın, unutmayın, herkes ikinci bir şansı hak eder. Yüzlerce farklı hayat sizi bekliyor. AŞK TERAPİ Aşk nedir? Tanımını yapmak çok zor. Çünkü o sevene göre, sevilene göre, zamana, koşullara göre değişiyor. Ama değişmeyen bir şey var. Aşk müthiş bir bağlanma enerjisidir. İçinde uçarcasına mutluluğu, hüznü, kaybetme korkusunu, melankoliyi, tutkuyu, öfkeyi, kendinden vazgeçme halini barındıran bir duygular çeşnisidir. Âşıklık hali kolay mıdır? Yazar: Nevzat Tarhan Yayınevi: Timaş Basım Yayın Tarihi: 2014 Sayfa Sayısı: 208 Büyük ihtimalle hiçbirimiz buna “kolaydır” diyemeyiz. Ama hiçbirimiz de ondan kaçamayız. Çünkü onsuz olamayız. Üstelik aşk tüm zorluğuna rağmen insanı çoğaltan, olgunlaştıran, incelten, sadece sevdiğiyle değil, kâinatla bütünleştiren bir tecrübe değil midir? (Tanıtım Bülteninden) GALİZ KAHRAMAN Yazar: İhsan Oktay Anar Yayınevi: İletişim Yayınevi Yayın Tarihi: 2014 Sayfa Sayısı: 312 80 80 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014 “Bütün zamanların kahramanı olan bir insanın hikâyesidir bu. O hem herkes hem de hiç kimsedir. Dünyadan alacağını tahsil etmeye gelmiştir. Çünkü Tanrı dâhil herkesin ona borcu vardır. Vebaline girilen tüyü bitmedik yetim işte odur. Kadim zamanlardan beri hakkı yendiğine göre, sonlu ama sınırsız bir evrenin engin ve derin merkezi insan olmanın, “olmasa da olur” halini icrâ etmesinde hiçbir sakınca yoktur. Romantik bir insafsızlığın bakir tacizcisi olmak sonuna kadar hakkıdır. Sıradanlığın üst insanıdır o. Asilliğiyle asilleşememesi umrunda bile değildir. Onun umrunda olan tek şey, sadece ve sadece kendini algılamak, kendi küçük âlemine sığan kâinatı kabul etmektir. Çünkü bilmektedir ki, gerçek bilgelik de zaten budur.” (Tanıtım Bülteninden)