sayi 26 k - Sağlik Ve insan Dergisi

Transkript

sayi 26 k - Sağlik Ve insan Dergisi
YAYIN DANIŞMA KURULUMUZ
AYLIK SAĞLIK VE YAŞAM DERGİSİ
Yıl: 3 Sayı: 26 • ŞUBAT 2014
EsasMedya Ltd. Şti. adına
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü
M. Suat GÜZELGÖZ
Yayın Koordinatörü
Ayşe AYDIN
Hukuk Danışmanı
Av. Bekir EREN
Kurumsal İletişim ve Reklam
Ensar ÜSTÜN
Görsel Yönetmen
Mustafa HORUŞ
Grafik Tasarım
EsasMedya Tasarım
Yayın İdare Merkezi
Aşağı Öveçler 1328. Sokak 15/3
Çankaya / Ankara
Tel : 0312 472 44 63
Faks: 0312 472 44 83
www.saglikveinsandergisi.com
[email protected]
Yayın Türü
Yaygın Süreli
Basım Yeri
İmaj İç ve Dış Ticaret A.Ş.
Macun Mah. 3. cad.
No: 2 (A Girişi) İstanbul Yolu 6. km.
Yenimahalle / ANKARA
Tel : 0312 397 91 40
Basım Tarihi
ŞUBAT 2014, ANKARA
Prof. Dr. Ahmet SERPER
Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Ali İhsan DOKUCU Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı
Bülent AKARCALI
Eski Sağlık ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Eski Turizm Bakanı
Prof. Dr. Cevdet ERDÖL
Ankara Milletvekili
Esra KAZANCIBAŞI ÖZTEKİN
Sağlık Editörü / Yazar / Yayıncı
Prof. Dr. Hasan Fevzi BATIREL
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Haydar SUR
İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. İskender PALA
Uşak Üniversitesi Öğretim Üyesi
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi
Prof. Dr. Metin DOĞAN
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. M. İhsan KARAMAN
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı
“Yeryüzü Doktorları Türkiye” Yönetim Kurulu Başkanı
Üroloji Uzmanı
Prof. Dr. Murat TUNCER
Hacettepe Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Mustafa SOLAK
Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR
TBBM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşleri Komisyonu Başkanı Adana Milletvekili
Prof. Dr. Nesrin DİLBAZ
Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi
Osman GÜZELGÖZ
Sağlık Bakanlığı İletişim Koordinatörü
Öznur ÇALIK
TBMM Nüfus ve Kalkınma Grubu Başkanı
Malatya Milletvekili
Prof. Dr. Sabahattin AYDIN
Medipol Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Tevfik ÖZLÜ Kaynak gösterilmeden yazılar iktibas
edilemez, alıntı yapılamaz. Yazılar
yayınlansın, yayınlanmasın yazarlarına
iade edilmez. Yazılarda kısaltma yapılabilir.
Hukuki sorumluluk yazarlarına aittir.
Yayınlanan reklamların hukuki sorumluluğu
reklamverenlere aittir.
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Başhekimi,
Hasta Hakları ve Sağlıklı Yaşam Derneği (HAKSAY) Başkanı
Prof. Dr. Tuncay DELİBAŞI
Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şefi
®ISSN: 2146-829X Prof. Dr. Uğur DİLMEN
Sağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürü
Prof. Dr. Yunus SÖYLET
İstanbul Üniversitesi Rektörü Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Üyesi Üniversite Hastaneleri Birliği Derneği Başkanı
ÜCRETSİZDİR.
Destek ve katkıları için
SAĞLIK BAKANLIĞI’na teşekkür ederiz.
/saglikinsandrg
/saglikveinsandergisi
www.saglikveinsandergisi.com
İlaçta
“Akılcı”
Adımlar
Son yıllarda birçok alanda olduğu gibi “ilaç”ta da yeni
düzenlemelere ve iyileştirmelere imza atılıyor. Görev alanı “ilaçlar, kozmetikler ve tıbbi cihazlar” olan Sağlık Bakanlığı İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, bu alanda yürüttüğü
önemli çalışmalarla dikkat çekiyor.
İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun alanında uzman isimleri
akılcı ilaç kullanımının neden önemli olduğunu, bu alışkanlığı nasıl kazanacağımızı ve ilaçları gerektiği gibi kullanmanın getirilerini bizlere aktardılar.
Bu sayımızda ilginizi çekeceğini düşündüğümüz bir diğer
Sahte ilaç, “mucize” diye sunulan bitkisel ilaçlar gibi konularla mücadele eden İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu 2010
yılında faaliyete geçen ve geçtiğimiz aydan itibaren “mobil” olarak da hizmet veren İlaç Takip sistemi (İTS) ile de
ilaç piyasasının daha güvenilir olmasına ve dolayısıyla
da vatandaşın güvenli ilaca ulaşmasına katkı sağlıyor.
Bu alanda önem verilen bir diğer konu ise “Akılcı İlaç Kullanımı”. Sağlık Bakanlığı ve İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu
tarafından, vatandaşları bilinçlendirerek ilaçları “akılcı”,
bir diğer söyleyişle gerektiği gibi kullanılma alışkanlığı
kazandırmak amacıyla bilgilendirme çalışmaları yapıyor, kampanyalar düzenleniyor.
Biz de bu çalışmalara katkı sağlamak amacıyla Şubat
sayımızda dosya konumuzu “Akılcı İlaç Kullanımı” olarak
belirledik ve dikkatle okuyacağınız, kapsamlı bir dosya
hazırladık.
çalışması ise İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı Dr. Saim
Kerman ile yaptığımız söyleşi oldu. Bu samimi söyleşi için
Sayın Başkan Dr. Saim Kerman’a bir kez daha teşekkür
ediyoruz.
Gündemdeki konulara ilişkin “sağlıklı” yazılar ve haberlerle; gezi ve kampus çalışmalarımızla sizlere yine dolu
dolu bir sayı hazırladık. İlgiyle okuyacağınızı umuyor,
sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz…
Ayşe Aydın
06
“Sağlıklı Yaşam
ve Hareket Yılı” Etkinlikleri
08 AKILCI İLAÇ KULLANIMI NEDEN BU KADAR ÖNEMLİDİR?
36 Dr. Saim KERMAN’la Röportaj
54 Mobil Sağlığın Etkileri
42
Reçete Bilgi Sistemi
76
Yeşilırmak’a Yansıyan Şehir AMASYA
70
Dumlupınar Üniversitesi
4
• Son on yılda yıllık ortalama %5’lik nominal GSYİH
artışı ile Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi ve
dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri
(2002-20012)
• Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)
ülkeleri arasında %5.2 ortalama yıllık büyüme
beklentisiyle en hızlı büyüyen ekonomi
(OECD 2012-2017)
• Yarısı 30 yaşın altında olan 76 miyonluk nüfus
• Avrupa, Kafkaslar, Orta Asya, Orta Doğu ve
Kuzey Afrika’ya erişim
• Kamu- özel sektör işbirliğinde 1 trilyon $ GSYİH
ile dünyanın 16. büyük ekonomisi (IMF 2012)
• Yüksek rekabete dayalı yatırım teşvikleri ve özel
Ar-Ge desteği
• Yılda yaklaşık 600.000 üniversite mezunu
haber
“SAĞLIKLI YAŞAM
VE HAREKET YILI” ETKİNLİKLERİ
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, “Sağlıklı Yaşam ve Hareket Yılı”
etkinlikleri kapsamında, Kocaeli’nde
düzenlenen “Sağlık Çalışanları Sağlık İçin Yürüyor” etkinliğine katıldı.
Sağlık çalışanı ve vatandaşlarla birlikte uzun bir yürüyüş yapan Bakan
Müezzinoğlu, daha sonra İzmit Belediyesinin bisiklet dağıtım törenine
katıldı. Burada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘vatandaşların sağlık
hizmeti alma noktasında hiçbir engel
bırakmayacaksınız’ sözlerini hatırlatan Müezzinoğlu, bütün sağlık kuruluşlarında hizmet alabilmenin yollarını açtıklarını vurguladı.
Sağlık koşuları nedeniyle hastanelere
ulaşamayanlara evde bakım hizmeti
verdiklerini belirten Bakan Müezzinoğlu, “Sağlık hizmetlerinin sunumunda bundan 10-11 yıl önce rüyamızda görsek inanamayacaklarımızı
milletimizin hizmetine sunduk. Rabbime şükrediyorum ama milletimize
de teşekkür ediyoruz. Hizmetlerin en
iyisine layık millete mensubuz. Rabbim bu milletin yarınlarını bugünden
daha güzel eylesin” diye konuştu.
6
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
2014 hareket yılı ilan edildi
Tütünle mücadeleye devam
Koruyucu sağlık hizmetlerinin önemine dikkat çeken Sağlık Bakanı
Müezzinoğlu, hasta olmadan önce
sağlıklı birey, nesil, aile ve toplum
konusunda insanlara önemli görevler düştüğünü ifade etti. Müezzinoğlu, şöyle devam etti: “2014 ‘Sağlıklı
Yaşam ve Hareket Yılı’ ilan ettik. Bu
kapsamda, her pazar bu alanlarda,
gerek bürokratlarımız, gerek eğitim
camiamız, gerek vatandaşlarımız,
gerek sivil toplum örgütlerimiz, gerekse yerel yönetimlerimiz, valiliklerimiz, belediye başkanlarımızın
öncülüğünde sağlıklı beslenme ve
sağlıklı yaşam için hareket ediyoruz.
Şu cümleyi çok iyi biliyoruz, ‘can boğazdan gelir’ ama ikinci ayağını da
söylememiz lazım, ‘can boğazdan
da çıkar’. Dolayısıyla canın boğazdan
çıkacağını da hesaplayarak, boğazımızdan geçen her nefese yani temiz
havayı ve aldığımız nefesi kirletmemeye dikkat etmeliyiz.”
Sigarayla mücadelede Türkiye’nin
önemli mesafeler aldığını hatırlatan Bakan Müezzinoğlu, bu konuda
özellikle yetişkinlerin çocuklara kötü
örnek olacak davranışlardan kaçınmasını istedi. Su ile süt ürünlerinden
üretilen içeceklerin sağlıklı ürünler
olduğunu ifade eden Müezzinoğlu,
“En sağlıklı içecek su, süt ve ayrandır. Ondan sonrasını olabildiğince
kıyıya itin. Sağlıklı beslenme sağlıklı yaşamamız için önemli. İnşallah
ülkemizde bu yıl yine obeziteyle
mücadeleyi başlatıyoruz. Bunun en
önemli adımlarından bir tanesi de
beslenmeyle hareket” diye konuştu.
Gençlere ve çocuklara sağlıklı yaşam
felsefesinin aşılanması gerektiğini söyleyen Sağlık Bakanı Dr. Müezzinoğlu,
bu kapsamda bisiklet ve hareket kampanyası başlatacaklarını da kaydetti.
Daha sonra Kocaeli Valisi Ercan Topaca ve İzmit Belediye Başkanı Nevzat
Doğan ile öğrencilere bisiklet dağıtan
Müezzinoğlu, vatandaşlarla egzersiz
yaptıktan sonra bisiklet turu yaptı.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
7
kapakkonusu
AKILCI İLAÇ KULLANIMI
NEDEN BU KADAR ÖNEMLİDİR?
Prof. Dr. Ahmet AKICI
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi
Farmakoloji Anabilim Dalı
İlaç Bilincini Geliştirme ve Akılcı İlaç Derneği
YK Başkan. Yrd.
SB, TİTCK Akılcı İlaç Kullanımı Bilimsel
Danışma Kurulu Üyesi
İlaç, daha çok hastalıkların tedavisi
için kullanılmakla birlikte sağlıkla ilgili olumsuz durumların oluşmasına
karşı önlem için ya da tanısal amaçlı olarak da kullanılabilen oldukça
özel endüstriyel bir tıbbi üründür.
İlaç kullanırken beklenen, onu kullanan hastanın tıbbi yararına sonuçlar
elde edilmesidir. Ancak ilaç kullanımı
süreci iyi yönetilemezse, başarısızlık
yaşanmasının yanı sıra pek çok zararlı sonuçla da karşılaşılır. Bu zararlar,
hem kullanıcı olarak hastaları ve ya8
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
kınlarını hem de toplumu, sağlık çalışanlarını, sağlık kuruluşlarını ve geri
ödeme sistemlerini olumsuz yönde
etkiler. Zamanında yeterli önlem
alınmazsa, bu olumsuz tablo, kısır bir
döngü halinde ilaç kullanımında işlevi bulunan tüm paydaşları ilgilendiren yeni sorunlara kapı aralar.
Son yüzyıl içerisinde geliştirilmiş
olan binlerce ilaç, insanlığa pek çok
katkıda bulunmuştur. Yaşam kalitesinin artmasına ya da ortalama insan
ömrünün bugünkü rekorları kırmasına sunduğu katkılar, bunlardan
bazılarıdır. Bir taraftan bu olumlu gelişmeler yaşanırken diğer taraftan da
Akılcı Olmayan İlaç Kullanımı (AOİK)
diye nitelendirilen ilaçlarla ilgili artmış bilgi yükünün doğru yönetilememesi, haksız rekabet koşulları,
yanlış talepler, eğitim, altyapı ve idari
düzenleme eksiklikleri vb. kaynaklı sorunlar ortaya çıkmıştır. Hemen
hemen tüm ülkelerin ortak sağlık
sorunlarından birisi olmaya başlayan
bu kritik sorunun önemi kendini iyice
belli etmiş ve ülkeler bu sorunla mücadele yolları aramaya başlamıştır.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1985
yılında “Akılcı İlaç Kullanımı”nın (AİK)
tanımı yapılmış, AOİK’in nedenleri ve
çözüm önerileri ile ilgili tartışmalar
günümüze kadar gelmiştir. AİK, doğru ilacın, doğru zamanlamayla, doğru miktarda, doğru uygulama yoluyla, yeterli bilgilendirme yapılarak ve
uygun maliyetle kullanılmasına dair
ilkeler bütünüdür. Dolayısıyla bu ilkeler, ilacın titizlikle üretiminden kullanıldıktan sonra imhasına kadar pek
çok alt konu başlığı ile ilişkilendirilen
“doğru”ları kapsar ve bu bakımdan
çok sayıda kişi ve kurumun sorumluluğunu gerektirir.
Tanıyı koyan ve tedaviyi düzenleyen
kişiler olarak hekimler başta olmak
üzere tüm sağlık çalışanlarının kendi
hizmet alanlarında AİK’e uygun hareket etmelerini gerektiren kuralları
bulunmaktadır. Bu kurallara uygun
hareket edilmesi için gerekli eğitim,
uygulama ve denetim sorunları varsa
bunların süratle giderilmesi gerekir.
AOİK kaynaklı sorunların doğrudan
ve dolaylı yol açtığı zararlar çok fazladır. Sağlık çalışanlarının AİK’e uygun
harekete etmesiyle bunların pek çoğunun kayda değer düzelme göstereceği savunulmaktadır.
Öte yandan AOİK kaynaklı sorunların
giderilmesinde oldukça özel bir görev de hastalara ve tedavi sürecinde
hastalara yardımcı olan hasta yakınlarına düşmektedir. İlaç kullanımı sırasında hastaların bilinçli olması, bu
bakımdan yeterli “kullanıcı bilgisi”ne
mutlaka sahip olması gerekir. İlacı
özel kılan niteliklerinin başında hakkında bilinmesi gerekenlerin fazla
olması, karmaşık olması, teknik yönünün ağır basması, hata affetmemesi, tedavi düzenleme ve kulanım
sürecinde tıbben ehil kişilere ihtiyaç
duyulması gibi hususlar gelmektedir.
Diğer yandan ilaç, tıbbi bir ürün olmanın yanı sıra çok önemli ekonomik
bir değerdir. Bu nedenle ilaç, pazarda
oldukça rekabetçi koşullarda bulunur. Kullandığımız herhangi bir başka
ürünü alırken yaptığımız seçime benzemeyen seçim ilkelerine ve bu bakımdan hassas yasal düzenlemelere
tabidir. Bu sürecin iyi yönetilmesinin
başlıca yolu, hekimler ve eczacılar
başta olmak üzere ilgili sağlık çalışanlarından “bilirkişi” olarak doğru
hizmet alınmasıdır. Dolayısıyla ilaçtan beklenen tıbbi yararı olabildiğince artırmak ve olası sorunları en aza
indirmek için ilaç tedavisinin akılcı
olması şarttır. Tüm bu hususlar, AİK’in
neden bu denli önemli olduğunun
temel gerekçelerini yansıtmaktadır.
Ne yazık ki tüm dünyada kullanım
sürecinde ilaçların yaklaşık %50’sinin
AOİK sorunu bulunmaktadır. Türkiye de dâhil pek çok ülkede bu denli
önemli boyutlarda yaşanan AOİK sorunu, şu olumsuzlukları beraberinde
getirir. Tedavi başarısızlığı; var olan
hastalığın iyileşmemesi, uzaması ya
da kötüleşmesi; antibiyotik gibi ilaçlara direnç gelişmesi sonucu ileride
mikroplarla savaşta çaresiz kalınması;
yanlış ilaca, yanlış doza ve yanlış kullanım süresine bağlı zehirlenme vb.
sorunlar yaşanması; yersiz ilaç kullanımında ilaç yan etkilerine vücudun
gereksiz yere maruz bırakılmış olması;
ilaç israfında bulunulması; başarısız
uygulamalar neticesinde sağlık sisteminde insan gücü israfına neden
olunması; ekonomik kayıplara yol açılması; ilaçların yanlış
şekilde
atılması;
bu yolla çevreye
ve insan sağlığına yeni zararlar
verilmesi; ilaca
ihtiyaç duymayan, bazı yaşam
biçimi değişiklikleri
ile tedavi
edilebilen
hastalık ve
şikâyetlerin
tedavisinde
boşu boşuna
ilaç kullanılması ve
bu yolla
çok sayıda zararın
aynı anda
yaşanması,
önde gelen
sorunlardır.
Sonuç olarak yukarıda sıralanan
tüm bu sorunlar,
ilaç tedavisine gerçekten ihtiyaç duyan
hastaların bu hizmeti
almalarını büyük ölçüde tehdit eder. Şayet
bu sorunla yeterli mücadele edilemez ise sürdürülebilir, kaliteli sağlık
hizmeti alınması imkânsız
hale gelebilir. Dolayısıyla tüm
bu sorunların giderilmesine çalışılması hayati önemdedir ve başarılmak zorundadır. AİK’e uygun
davranılması, bu mücadelenin başlıca yoludur. Hastalardan hekimlere,
eczacılardan diğer sağlık çalışanlarına ve ilgili diğer tüm kişi ve kuruluşlara kadar ilaç kullanımı sürecinin
tüm muhataplarına bu bakımdan
önemli sorumluluklar düşmektedir.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
9
kapakkonusu
2014-2017 AKILCI İLAÇ KULLANIMI
(AİK) ULUSAL EYLEM PLANI
Ecz. Mesil AKSOY
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu
Akılcı ilaç kullanımı, hekimlerin ilaçlı
tedavileri hastaların klinik ihtiyaçlarına göre bireysel özelliklerini göz
önünde bulundurarak uygun dozda
ve yeterli süreyle, hasta ve toplum
için en az maliyetle planlaması; eczacıların reçetelenen ilaçları doğru
ve hastayı bilgilendirerek sağlaması;
10
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
yardımcı sağlık personelinin tedaviyi
doğru uygulaması ve/veya hastaların ilaçları doğru şekilde kullanması
olarak tanımlamaktadır. Tanı ve tedavi süreçleri göz önüne alındığında
hekim, eczacı, yardımcı sağlık personeli, ilaç sektörü ve halk (hasta, hasta yakını vb.) akılcı ilaç kullanımında
sorumluluk sahibi taraflardır. Bu çerçeveden bakıldığında akılcı olmayan
ilaç kullanımı çok sayıda etkene bağlı
olabilecek bir sorundur. Böyle bir sorunun da ancak multidisipliner bir
yaklaşımla çözümlenebileceği düşü-
nülmüştür. Bu bağlamda, AİK’i destekleyecek faaliyetlerin yürütülmesi
için koordinasyon ve işbirliğinin sağlanması; ayrıca hekim, eczacı, yardımcı sağlık personeli, halk ve ilaç sektörüne yönelik AİK konusunda davranış
değişikliği oluşturmak amacı ve etki
edilen taraflarda AİK ile ilgili farkındalık, bilgi ve bilinç düzeylerini artırmak hedefiyle sorumluluk sahibi tüm
tarafları kapsayacak şekilde Türkiye
İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu tarafından
“Akılcı İlaç Kullanımı Ulusal Eylem
Planı 2014-2017” hazırlanmıştır.
Bu planda; AİK yapılanması ve koordinasyon, hekim, eczacı, yardımcı
sağlık personeli, halk ve ilaç sektörü
ayrı ayrı başlıklarda değerlendirilmiştir. Her başlık için tanıtım, eğitim, izleme ve değerlendirme ile idari düzenlemeler ve planlamalar olmak üzere
dört alanda 99 faaliyet planlanmıştır.
“AİK Yapılanması ve Koordinasyon”
başlığında; AİK ile ilgili çalışmaların yürütülmesi, yapılandırılmanın
tamamlanması ve güçlendirilmesi
hedefiyle merkez yapının desteklenmesi, il temcilciliklerinin yeniden
yapılandırılması, hastanelerde bulunan AİK ekiplerinin yeniden oluşturulması ve görev ve sorumluluklarının belirlenmesi, Bilimsel Danışma
Kurulu ve alt çalışma gruplarının
oluşturulması ve faal hale getirilmesi, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) başta
olmak üzere uluslararası kurum ve
kuruluşlarla işbirliği yapılması planlanmıştır.
“Hekim” başlığında; AİK ve kanıta
dayalı tıp uygulamaları hakkında
hekimler için bilgilendirme materyallerinin oluşurulması, Tıp ve Diş
Hekimliği Fakültelerinin eğitim müfradatlarına AİK ile ilgili ders ve staj
programlarının eklenmesinin sağlanması, asistan hekimlerin uzmanlık
eğitim müfredatına AİK’in eklenmesi,
aile hekimleri için uygulanan uzaktan eğitim programında AİK’e yer
verilmesi, bilimsel toplantılarda AİK
konusuna yer verilmesi, AİK konusunda konuşmacı ve eğitici havuzunun oluşturulması, reçete verilerinin
analiz edilip, değerlendirilip hekimlere kendileri ile ilgili bilgilendirme
yapılmasına imkan sağlayan Reçete Bilgi Sistemi’nin (RBS) işlerliğinin
arttırılması ve aile hekimleri başta
olmak üzere tüm hekimlere kendileri ile ilgili bilgilendirmelerin yapılabilmesi, tanı ve tedavi rehberlerinin
oluştulması ve hekimlere ulaştırılması, e-reçete sistemi ile koordineli
çalışan ilaçların yan etkileri ve ilaç etkileşimleri ile ilgili uyarı verebilen bir
sistemin altyapısının oluşturulması,
ülkemizde kalıtsal kanama bozuklukları için ulusal bir veri tabanı oluşturulmasına ve etkin hasta takibine
imkan sağlayan “Hemophiline Portal
ve Proje”sinin etkin şekilde yürütülmesinin sağlanması planlanmıştır.
“Eczacı” başlığında; Eczacılık Fakültelerinde AİK ile ilgili multidisipliner
eğitim modelinin geliştirilmesi, hastane eczacılarına ve serbest eczacılara yönelik meslek içi eğitim programlarının planlanması ve uygulanması,
eczacıların ilaçlar ile ilgili bilgilere ulaşılabileceği cep telefonu ve tablet
bilgisayarlarla uyumlu çalışabilen bir
yazılım geliştirilmesi ve kullanıma sunulması, ilaç bilgilendirilmelerinin ve
etiketlemelerin e-reçete sistemi ile
uyumlu hale getirilmesinin sağlanması planlanmıştır.
sağlanmasına ve soğuk zincire tabi
farmasötik ürünlere zaman-sıcaklık
indikatörü yerleştirilmesine yönelik
düzenlemeler yapılması planlanan
faaliyetlerdendir.
“Yardımcı Sağlık Personeli” başlığında; yardımcı sağlık personeli yetiştiren lise, ön lisans, lisans, lisans
üstü programlarının eğitim müfredatlarında AİK ile ilgili ders veya staj
programı eklenmesinin sağlanması,
başta aile hekimliği ve toplum sağlığı merkezlerinde çalışan yardımcı
sağlık personellerine yönelik hizmet
içi eğitim programlarında AİK konusunun işlenmesi ve ilaç uygulama
yollarına yönelik yardımcı sağlık personelini bilgilendirici eğitim videolarının oluşturulmasının sağlanması
planlanmıştır.
Bu plan hazırlanırken tüm dünyayı ve
geleceğimizi ilgilendiren çok önemli
bir tehdit olan antibiyotik direncinin
önüne geçmek adına antibiyotiklerin
akılcı kullanımın sağlanması, psikiyatrik hastalıkların ve göğüs hastalıklarının tedavisinde kullanılan ilaçların
ayrıca çoklu ilaç kullanımının yüksek
olduğu yaşlı hasta gruplarında ilaçların akılcı kullanımının sağlanması
öncelikli faaliyet alanları olarak kabul
edilmiştir. Bu plan kapsamındaki faaliyetler 4 yıllık bir sürece yayılmış, ulaşılması planlanan hedefler ihtiyaçlara ve önceliklere göre farklı zaman
dilimlerinde gerçekleştirilmek üzere
planlanmıştır.
“Halk”başlığında; AİK il temsilcileri
desteği ile illerde AİK ile ilgili tanıtım
etkinlikleri ve eğitim seminerleri düzenlenmesi, çocuklar için oyun, hikaye kitabı şeklinde bilgilendirici tablet
uygulama modüllerinin geliştirilmesi
ve kullanıma sunulmasının sağlanması, çocukların yaşlarına uygun olacak şekilde AİK konusunda bilgilendirme yapılmasının sağlanması, Milli
Savunma Bakanlığı, Adalet Bakanlığı
ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
ile işbirliği içinde projeler geliştirilerek eğitimler verilmesi, ilaçların kullanma talimatı ile ilgili bilgilere ulaşabilecek yazılımlar geliştirilmesi ve
kullanıma sunulması, ilaç formlarının
uygulama yollarını ve dikkat edilecek
hususları içeren kısa bilgilerdirme
videolarının oluşturulması, bitkisel
ilaçların bilinçsiz kullanımları ile ilgili
AİK kapsamında farkındalık oluştulmasının sağlanması planlanmıştır.
“İlaç Sektörü” başlığında; ürün tanıtım elemanlarına yönelik kayıt sisteminin oluşturulması ve AİK konusunu
da içeren yeterlilik eğitimi verilmesi,
güvenlik aralığı dar ilaç gruplarının güvenli ambalaja geçmesinin
Ayrıca tüm taraflara yönelik olacak
şekilde AİK kampanyalarının düzenlenmesi, www.akilciilac.gov.tr web
sitesinin ve sosyal medyanın etkin
yönetimi ile bilgi paylaşımının sürdürülmesi, sağlık hizmet sunucuları
için AİK’e münhasır sempozyumların
düzenlenmesi ve AİK kaynak kitaplarının hazırlanması planmıştır.
“Akılcı İlaç Kullanımı Ulusal Eylem
Planı 2014-2017” kapsamında planlanan her bir faaliyet için sorumlu
kurum/kuruluş(lar), işbirliği yapılacak
kurum/kuruluş(lar), beklenen faydalar, muhtemel riskler ve engeller,
hedef(ler), izleme ve kontrol için sağlanacak veri ve ilerleme göstergesi
belirlenmiştir.
Planlanan bu faaliyetlerin; Bakanlığımıza bağlı kurum ve kuruluşlar,
Sosyal Güvenlik Kurumu, Miili Eğitim
Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Yüksek Öğrenim
Kurumu, Üniversiteler, meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve medya
ile işbirliği içinde gerçekleştirilmesi
hedeflenmiştir.
Akılcı olmayan ilaç kullanımının neden olduğu sorunlar toplumun her
kesimini ilgilendirmekte, AİK’in sağlanması ve bu faaliyetlerin başarıyla beklenen hedeflere ulaşabilmesi
için her paydaşın bu konuda üzerine
düşen görevi yerine getirmesi gerekmektedir.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
11
kapakkonusu
AİLE HEKİMLERİNİN PENCERESİNDEN
AKILCI OLMAYAN
İLAÇ KULLANIMININ NEDENLERİ
Uz. Dr. Ayfer ŞAHİN
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu
Birinci basamak sağlık hizmetini tıbbi bakıma ihtiyacı olan herkese, yaş,
cinsiyet ve hastalık ayrımı yapmaksızın kapsamlı ve devamlı olarak sunan, hastalarını fiziksel, psikolojik ve
sosyal faktörleri ile değerlendiren
aile hekimliği; Dünyada ve Türkiye’de
varlığını gelişerek sürdüren bir tıp
disiplinidir. Ülkemizde 2005 yılında
Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde aile hekimliği ilk olarak Düzce
12
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
ilimizde uygulanmaya başlanmış,
2010 yılının sonunda ise 81 ilimizin
bu sisteme katılımı ile süreç tamamlanmıştır. Sağlıkta dönüşüm programı ile birinci basamak sağlık hizmet
sunum kalitesinin artırılması, halkın
kendi seçebildiği ve ulaşabildiği bir
aile hekiminin olması, 2.ve 3. basamak sağlık hizmetlerinin daha etkili
bir şekilde sunumunun sağlanması
hedeflenmiştir. Bugün ise ülkemizde
poliklinik hizmetlerinin yarısı aile hekimleri tarafından halkımıza sunulmaktadır.
Dünyada ve ülkemizde ciddi bir halk
sağlığı sorunu olan akılcı olmayan
ilaç kullanımı birinci basamak sağlık
hizmet sunumunda da önemli bir sorundur. Ülkemizde Reçete Bilgi Sistemi (RBS) verilerine göre aile hekimleri
tarafından 2012 yılında düzenlenmiş
112.327.089 reçete bulunmaktadır.
Bu reçetelerin %33.99’unda antibiyotikler yer almaktadır. Yazılan ilaçların
ülke ekonomisine yıllık maliyeti (2010
yılı ilaç fiyatları ile hesaplandığında)
7.707.686.263 TL ve antibiyotiklerin
maliyeti 877.081.929 TL (%11.38)’dir.
Reçetelerin antibiyotik dağılımına
bakıldığında; ilk sırayı B-laktamaz
inhibitörü içeren penisilin kombinasyonları oluşturmakta iken 2.ve 3.
kuşak sefalosporinler, makrolidler ve
kinolonlar (moksifloksasin, levofloksasin, ciprofloksasin) sık tercih edilen
antibiyotikler içerisinde yer almaktadır. Birinci basamakta üst solunum
yolu enfeksiyonlarında sık olarak
antibiyotik kullanıldığı, geniş spektrumlu antibiyotiklerin tercih edildiği, kinolon grubunun kullanımının
diğer antibiyotiklere oranla belirgin
bir artışının olduğu tespit edilmiştir.
Sağlık hizmet sunumunun yarısının
karşılandığı birinci basamakta antibiyotik reçeteleme yüzdelerinin değerlendirilmesi, akılcı olmayan ilaç
kullanımı sebeplerinin tartışılması ve
önlemlerinin alınması, hekim olarak
hastamıza ve toplum sağlığına karşı
bir sorumluluğumuz olmalıdır.
Tanı ve tedavi sürecinde akılcı ilaç
kullanımı; hekimin doğru tanıyı
koymasıyla başlayan, tanıya uygun
doğru ilacın seçilmesi, ilacın uygun
dozda ve uygun sürede verilmesi,
hastanın tedavisi ve ilacını kullanma
konusunda bilgilendirilmesi, etkinliği
ve güvenilirliği bilinen, en az yan etkisi olan ve en uygun maliyetli ilacın
seçilmesi ile başlayan hastanın tedavi
süresince yeterli sıklıkta izlenerek ilaç
etkinliğinin değerlendirilmesi ile devam eden bir yaklaşımdır.
Birinci basamak sağlık hizmetlerinde
akılcı olmayan ilaç kullanımının sebeplerini eğitim, ulusal ilaç politikası
ve yasal düzenlemeler ile ilaç endüstrisinin etkisi ve ilaç tanıtımı olmak
üzere 3 ana başlıkta toplayabiliriz.
1. Eğitim
a. Hekim Eğitimi
Akılcı ilaç kullanımı ve iyi reçete yazma prensiplerinin mezuniyet öncesi
tıp eğitim müfredatında daha fazla
yer alması mezuniyet sonrası hekimlerimize pratik uygulamalarında daha akılcı ilaç reçete edebilme
imkânını sağlayacaktır.
Mezuniyet öncesi tıp eğitimi hekimlerimize en yeni ve geçerli bilgelere
ulaşabilme ve bilgi kaynaklarını doğru kullanabilme becerisini kazandırılabilmesi yönünde olmalıdır. Hasta
karşısında, her bilgiyi bilmek zorunda olmayan ancak güncel bilgilere
nereden ulaşabileceğini bilen, kendine güvenen bir hekimin olması akılcı
ilaç kullanımı sürecinin yönetiminde
de önemlidir.
Aile hekimlerinin yoğun çalışma temposu nedeniyle hızla değişen yeni
bilgileri takip edememesi tanı ve tedavi aşamasını etkileyen en önemli
faktörlerden biridir. Bu alanda akademik ortamın birinci basamakla ilişkisinin artırılması, sürekli tıp eğitim
modülünün veya bu alanda yeni modüllerin (sürekli profesyonel gelişme
modülü) geliştirilmesi önerilebilir.
Birinci basamak hekimlerimiz bu süreçte, en fazla üst solunum yolu enfeksiyon tanısını koyarken problem
yaşamaktadır. Bütün hekimlerimiz
tanı aşamasında sıkça şu soruları sormaktadır:
• Hastalık etkenimiz viral mi? bakte-
riyel mi? Antibiyotik reçetelenmeli
mi?
• Hastalık etkenini viral olarak düşündük ancak ilerleyen süreçte
sekonder bir enfeksiyon gelişme
ihtimali söz konusu olabilir mi?
Antibiyotiği hemen reçete etmeli
miyiz?
Doktorun tereddütleri ve hastanın
tedavide ısrarla antibiyotik kullanma
talepleri, akılcı ilaç reçeteleme sürecinde akılcı olmayan reçeteleme davranışının oluşmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda, birinci basamak
hekimlerimizin en büyük ihtiyacı
tanıyı kesinleştirmede kendisine yardımcı olacak testlerin sağlanmasıdır.
Ayrıca hekimlerimizin sık tercih ettiği
ilaçlar hakkında da yeterli ve güncel
bilgiye sahip olması gerekmektedir.
Bütün hekimlerin reçetelediği ilaçların etki mekanizmasını, yan etkilerini,
kontrendikasyonlarını ve ilaç etkileşimlerini bilmesi tıbbi bir sorumluluktur
b. Hasta eğitimi
Toplumun en küçük yaş grubu olan
okul öncesi eğitimi ile başlayan ve en
yaşlı gruba kadar olan geniş bir yelpaze içinde toplumun her ferdi kendi
algı derecelerine göre bilgilendirilmelidir. Uzun dönemde bireylerde
akılcı ilaç kullanımı farkındalığının
oluşturulması amaçlanmalıdır.
Aile hekimlerinin reçetelerinde has-
tanın tutum ve davranışlarının etkili
olduğunu bilinmektedir. Hekimin
üzerindeki psikolojik yükün azaltılması hastaların bu konuda farkındalıklarının oluşturulması ile mümkün
olacaktır.
c. Sağlık hizmeti sunan
diğer meslek sahiplerinin eğitimi
Özellikle sağlık sunumunu yapan
mesleklerden eczacılar başta olmak
üzere yardımcı sağlık personellerinin
(tıp teknisyenlerinin, hemşirelerin),
veterinerlerin bu eğitimi akademik
eğitimleri süresi içinde almaları ve
meslek içi eğitimlerle desteklenmeleri önem taşımaktadır.
2. Ulusal ilaç politikası
ve yasal düzenlemeler
Sağlık Bakanlığı, Türkiye İlaç ve Tıbbi
Cihaz Kurumu tarafından “Akılcı İlaç
Kullanımı Ulusal Eylem Planı (20142017)” hazırlanmıştır. Bu konuyla ilgili idari düzenlemeler ve planlamalar
diğer kurum ve kuruluşlarla işbirliği
içerisinde olacak şekilde Bakanlığımızca yürütülmektedir.
3. İlaç Endüstrisinin Etkisi ve İlaç Tanıtımı
Hekim tanı koyma ve tedavi aşamasında kanıta dayalı uygulamalar ışığında tarafsız olmalıdır. Ancak ilaç
firmalarının bilgilendirme aşamasında hekimleri etkilediği görülmektedir. Yapılan çalışmalarda aile hekimlerinin %72.8’i, uzman hekimlerin
%77.2’si ilaç firması temsilcilerinin ziyaretlerinin ve promosyon dağıtmalarının ‘bazen’ reçete yazmalarını etkilediğini belirtmiştir (*). Hekimlerin
ilaç bilgilerine ürün tanıtım elemanları vasıtasıyla kolayca ulaşabilmeleri,
hekimin doğru ve güvenilir bilimsel
veriler için araştırma merakını azaltmakta ve bu durum reçetelerde akılcı
olmayan tercihlerin yapılmasına sebep olmaktadır.
Akılcı olmayan ilaç kullanımı sorununun çözümünde ilk ve en önemli
adım, sağlık hizmet sunucularının ve
tüm toplumun akılcı ilaç kullanımı
farkındalığını artırmak olmalıdır.
* Hekimlerin Akılcı İlaç Kullanımına Bakışı, T.C Sağlık Bakanlığı Araştırma Serisi:10,2011
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
13
haber
kapakkonusu
AKILCI İLAÇ KULLANIMI*
1985 yılında, Dünya Sağlık Örgütü
(DSÖ) tarafından yapılan tanımına
göre akılcı ilaç kullanımı, “kişilerin,
klinik bulgularına ve bireysel özelliklerine göre, uygun ilacı, uygun süre
ve dozajda, en düşük fiyatta ve kolayca sağlayabilmeleri”dir.
Turgut Tokgöz
İlaç Endüstrisi İşverenleri Sendikası
Genel Sekreteri
14
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
Akılcı ilaç kullanımı, ilacın üretiminden eczaneye ulaşmasına; doktor tarafından reçeteye yazılıp hasta tarafından kullanılmasına; ilaç atıklarının
kurallarına uygun şekilde imhasına
kadar geçen süreçteki tüm aşamaları
kapsamaktadır.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde
de yanlış ilaç kullanımı halk sağlığını
etkileyen ciddi bir sorundur. Akılcı olmayan ilaç kullanımı hastalık ve ölüm
oranlarında artış olmasına, ilaçların
yan etki riskinin artmasına, hastaların tedaviye uyuncunun azalmasına,
ilaç etkileşimlerine, bazı ilaçlara karşı
direnç gelişmesine, tedavinin ekonomik ve sosyal maliyetinin artmasına
neden olmaktadır.
Topluma akılcı ilaç kullanımı alışkanlığının kazandırılmasında; hangi ilacın
kullanılacağına karar veren hekim,
ilacın kullanımına dair danışmanlık
hizmeti veren eczacı ve hasta ortak
sorumluluk taşımaktadır. Ancak bu
farkındalığın oluşmasında hekim ve
eczacı kadar, bu konuda hizmet veren endüstrinin de desteği büyük
önem taşımaktadır.
Bu sorunlara çözüm oluşturulabilmesi amacı ile DSÖ’nün önderliğinde,
birçok ülkede, akılcı ilaç kullanımına
yönelik programlar yürütülmektedir.
Ülkemizde bu görev, Türkiye İlaç ve
Tıbbi Cihaz Kurumumuzun görevleri
arasında yer almaktadır. Kurumumuz
son dönemde artan çeşitli projelerle,
bu görevi yerine getirmek üzere yoğun olarak çalışıyor. Biz de endüstri
olarak bu çalışmalara, gerekli katkı
ve desteği sağlamak için çaba gösteriyoruz.
Artan nüfus, sağlık hizmetlerinde
ve ilaca erişimde iyileşme, ortalama
yaşam süresindeki yükselme, artan
refah düzeyi ve farkındalık gibi faktörler önümüzdeki dönemde ilaç kullanımını kaçınılmaz olarak artırmaya
devam edecektir. Bu kapsamda, akılcı ilaç kullanımının yaygınlaştırılması,
ilaç bütçelerinin rasyonel kullanımına da fayda sağlayacaktır.
* İlaç Endüstrisi İşverenleri Sendikası İEİS’in
akılcı ilaç kullanımı hakkında görüşüdür.
ŞiRKETiNiZ iÇiN
BAŞARI REÇETESi
AVEA TEKNOLOJiSi
Acıbadem Mobil Sağlık’ın, kronik hastaları evden takip etmek için Avea teknolojisiyle sunduğu Teletıp hizmetiyle hastalar
evlerinde yaptıkları tansiyon ve şeker ölçüm sonuçlarını anında Medikal Çağrı Merkezi ve sağlık uzmanlarıyla paylaşabiliyor.
Avea, sunduğu çözümlerle işletmelerin hayatını değiştirmeye devam ediyor.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
15
kapakkonusu
AKILCI İLAÇ KULLANIMINDA
ECZACININ ROLÜ
Dr. Ecz. Aygin EKİNCİOĞLU
Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
Klinik Eczacılık Anabilim Dalı
Akılcı ilaç kullanımı, kişilerin klinik
ve laboratuar bulgularına ve bireysel özelliklerine göre; uygun ilacı,
uygun sürede, uygun dozda ve en
uygun maliyetle kolayca sağlayabilmeleri olarak tanımlanmaktadır. Hastalıkların erken tanı ve tedavisi için,
kişilerin en kısa zamanda bir sağlık
kuruluşuna başvurmaları da akılcı
ilaç kullanımının ilk basamağını oluşturur. Sağlık bakım hizmetleri kapsamında; hastalığın seyrine ve şiddetine, hastanın bireysel özelliklerine ve
diğer hastalıklarına göre uygun olan
ilaç; kişiye uygun dozda ve hastalığa
etkili olacak tedavi süresince reçetelenir; reçetenin karşılanması ve kullanılacak ilaçların temini için de hasta
eczaneye yönlendirilir.
Beş yıl süre ile ilaçlar konusunda yoğun, detaylı ve özel bir eğitim almış
olan eczacılar, ilaçlar konusunda hastalara ve diğer sağlık personeline bil16
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
gi ve danışmanlık hizmeti sunma becerisine sahip olarak mezun olurlar.
Bu nedenle eczacılar, gerektiğinde
ilaçların eczanede hazırlanmasında
(majistral ilaç), ya da üretimi yapılmış
olan ilaçların hastaya doğru şekilde
ulaştırılması sürecinde mesleki sorumluluk alan, ilaçlar ve halk sağlığı
hizmetleri konusunda hastaya ve diğer sağlık personeline danışmanlık
hizmeti sunan, profesyonel bir sağlık
hizmet sunucusudur.
Toplum içinde eczanelerde hizmet
veren eczacılar; hekim tarafından
tanı konulup tedavi belirlendikten
sonraki aşamada hastanın temasta
olduğu ilk sağlık personeli olup, aynı
zamanda hastanın sağlık çalışanları
ile iletişiminin son basamağını oluşturur. Bu nedenle eczacılar, hastaların
en kolay ulaşabildiği, samimi ve etkin
bir iletişim kurabildiği sağlık personeli olarak, akılcı ilaç kullanımının
sağlanması açısından hizmet vermeye devam etmektedir. Bu bağlamda
eczacı, reçetede yazılan ilaçları hastaya sunarken 7 DOĞRU’yu gözeterek
hizmet verir. Bu 7 doğru; doğru endi-
kasyon, doğru ilaç, doğru doz, doğru
uygulama yolu ve zamanlama, doğru
kişi, doğru bilgilendirme ve doğru
tedavi izlemidir. Gerektiğinde reçeteyi yazan doktor ile irtibata geçerek,
ilaçların doğru şekilde kullanılması
ve tedaviden en iyi şekilde sonuç
alınması için hizmet verir. Bu amaçla,
hastaya reçete edilmiş olan ilaçlar ile
birlikte, hastanın kullanmakta olduğu diğer ilaçları ve hastalıklarını da
göz önünde bulundurarak, ilaç tedavisi ile gözlenebilecek olan ilaç-ilaç,
ilaç-besin, ilaç-bitkisel ürün arasındaki etkileşimler ve ilaç yan etkileri
konusunda bilgi verir, istenmeyen
bu etkileri önlemek için gerekli önerilerde bulunur; ilaçların ne zaman
ve ne şekilde kullanılacağını (aç / tok
karna) ve nasıl saklanması gerektiğini anlatarak hastanın ilacı doğru ve
etkin şekilde kullanmasına yardımcı
olur ve hastanın tedaviye uyuncunun
artmasını sağlar.
Akılcı olmayan ilaç kullanımına en
somut örnek antibiyotikler ve ağrı
kesicilerdir. Özellikle antibiyotiklerin
gereksiz ve yanlış kullanımına bağlı
olarak gün geçtikçe artan mikroorganizma direnci ve enfeksiyon hastalıkları konusunda hastayı doğru
yönlendirecek olan yine eczacılardır.
Grip / nezle gibi virüs kaynaklı enfeksiyon hastalıklarında antibiyotiklerin yararsız ve gereksiz olacağı;
ancak hastanın şikayetlerine uygun
olarak semptomatik tedavi seçeneklerinin hastaya aktarılması eczacının
da sorumluluğundadır. Bu nedenle
gereksiz ilaç kullanımının ve ilaç suistimalinin önlenmesi konusunda eczacılar, hastayı yönlendirerek mesleki
sorumluluklarını devam ettirmelidir.
İlacın doğru şekilde kullanılmasının
yanı sıra doğru şekilde saklanması
da oldukça önemlidir. Sıcaklık, nem
gibi fiziki şartlar ilaç raf ömrünü
olumsuz etkileyerek ilacın etkisinin
azalmasına neden olabilir. İlaçların
son kullanma tarihinin izlenmesi eczacının olduğu kadar hastanın da sorumluluğu altındadır. Özellikle soğuk
zincir gerektiren ürünlerin taşınması
ve saklanması konusunda gerekli
tedbirlerin alınması için hastanın bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesi bu
açıdan önemlidir.
Eczacılar, sadece ilaçların akılcı kullanımı konusunda değil, hastaların
doğru zamanda doğru sağlık kuruluşuna yönlendirilmesi ve böylece
erken tanı ve tedavinin başlatılması
yönünden de birinci basamak sağlık
hizmet sunucusu olarak görev alır.
Hastanın şikâyetlerine yönelik doğru tedavinin başlatılması konusunda
yardımcı olur. Toplum sağlığını ilgilendiren konularda (obezite, sigara
bırakma, aile planlaması, sağlıklı yaşam ve beslenme alışkanlıkları, aşılar
vb.) bilgi sunarak, tedavilerin akılcı
şekilde devam ettirilmesine katkıda
bulunur. Sadece ilaçlar için değil, aynı
zamanda ilaç dışı ürünlerin ve medikal malzemelerin de doğru kullanımı
ve hastanın kullanmakta olduğu ilaç
tedavilerini etkileyip etkilemediği
konusunda da hastayı yönlendirerek
akılcı ilaç tedavisine katkıda bulunur.
Piyasaya yeni çıkan ilaçlar ve izlemi
hakkında da bilgi sahibi olan eczacılar, bu ilaçlar ile gözlenebilecek olan
istenmeyen etkilerin saptanması ve
ilgili / yetkili kurumlara (T.C. Sağlık
Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz
Kurumu-Türkiye
Farmakovijilans
Merkezi) bildirilmesi konusunda da
hasta ve diğer sağlık personeli ile ortak çalışır ve yeni ilaçların akılcı kullanımı konusunda da aktif rol alır.
Sadece toplum içerisinde hizmet
veren eczanelerde değil, hastane eczanelerinde de eczacı; hastane ilaç
listesinin hazırlanmasında, ilaç stoklarının takibinde, enfeksiyon kontrol
komitesi ve beslenme destek ünitesi
gibi birimlerde görev alarak ilaçların,
beslenme solüsyonlarının, medikal
malzemenin doğru, etkili ve ekonomik seçiminde, kapsamlı ilaç bilgisini
kullanarak kurumun akılcı ilaç kullanımı politikasına yardımcı olur. Eczacılık mesleğindeki gelişmeler doğrultusunda, ‘klinik eczacılık’ alanında
uzmanlaşan eczacılar gerek eczanelerinde, gerekse hastanelerde doktor,
hemşire ve diğer sağlık personeli ile
birlikte ilaç tedavisinin optimizasyonuna yardımcı olarak ilaçların akılcı
kullanımı konusunda multidisipliner
sağlık ekibi içerisinde aktif görev alır.
Bu nedenle, en yakın sağlık danışmanı olan eczacıların, özellikle toplumda birinci basamak tedavi hizmetlerinde etkin rol alarak akılcı ilaç
kullanımının sağlanmasına destek
vermesi önemlidir.
Çok Değil, Bilinçli İlaç Kullanın !!!
İlacınızı Kullanırken Mutlaka Doktor ve Eczacınıza Danışın !!!
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
17
kapakkonusu
KRONİK HASTALIKLARIN AKILCI TEDAVİSİ:
FARKLI PAYDAŞLARIN ROLLERİ
Uzm. Dr. Halil Eren SAKALLI
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu
Kronik hastalıkların tedavisinde en
önemli husus hasta merkezli tedavidir. Bu noktada hastanın tedaviye etkin olarak katılması mutlak bir gereksinimdir. Bunu sağlamanın ilk ve en
önemli yolu hastayı ve hasta yakınlarını veya hastanın bakıcısını hastalık ve hastalığın tedavisi konusunda
18
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
bilgilendirmektir. Hasta hastalığıyla
ilişkili olarak kendisine önerilen tedavinin amacı, tedavi olmazsa hastalığın nasıl seyredeceği ve ne gibi zararlar göreceği, ilaçsız ve ilaçlı tedavi
seçenekleri, ilaçların jenerik ve ticari
isimleri, etki mekanizmaları, başarı
oranları, istenmeyen etkileri, formu,
dozu, uygulama yolu ve süresi, maliyeti gibi konularda bilgilendirilmeli
ve bu bilgiler ışığında kendi durumu
için en uygun tedavinin seçilmesi sürecine hekimiyle birlikte etkin olarak
katılmalıdır.
Kronik hastalıklar, vücudun fizyolojik
dengesinin kalıcı olarak değiştiği ve
vücutta patolojik bir sürecin devamlılığında yeni bir denge durumunun
oluştuğu durumlardır. Bu açıdan bakıldığı zaman, kronik hastalık tanılarının hastaların hayatında bir dönüm
noktası olduğu anlaşılabilir. Hastanın
hayatı bu andan itibaren hastalık
varlığında devam edeceği için, sağlanması gereken ilk durum, hasta
için hastalık varlığında yeni bir sağlık
hedefi ve bu hedefle uyumlu yaşam
tarzının belirlenmesidir. Hastanın bu
yaşam tarzını benimsemesi ve uygulayabilmesi hususunda hastaya destek sağlanmalıdır.
Kronik hastalıkların tedavisinde hastaların tedaviye uyumu büyük önem
taşır. Hasta için en uygun tedavinin
seçilmesi konusunda olduğu gibi,
hastanın tedaviye uyumunun optimize edilmesi konusunda da en önemli
husus hastanın sürece etkin olarak
katılımının desteklenmesidir. Bunun
yanı sıra, tedavinin etkililiği ve hastanın tedaviye uyumu düzenli olarak
takip edilmeli ve değerlendirilmelidir. Bu amaçla, tedavinin belirlenmesini takiben kontrol muayenelerinin
ne zaman yapılacağı planlanmalı,
hastanın belirlenen kontrol tarihinden daha önce hekime başvurmasını
gerektirecek durumlar hastaya anlatılmalı, hastanın kontrol muayenesine kadar yapması gerekenler varsa
belirlenmeli (tansiyon ölçümü, kan
şeker düzeyi ölçümü vb.) ve kontrol
muayenesinde izlenecek parametreler ve bunların anlamı konusunda
hasta bilgilendirilmelidir. Tedaviye
istenen yanıtın alınmaması, tedaviye bağlı ciddi istenmeyen etkilerin
gelişmesi veya hastanın tedaviye
uyumunun yetersiz olması durumlarında, mevcut durumun sebepleri
araştırılmalı ve gerektiği durumlarda
yine hastanın etkin katılımıyla yeni
bir tedavi planlanmalıdır.
Kronik hastalıkların ilaçlı tedavi sürecini etkileyen faktörlerden birisi de,
bu hastaların yaşları, ve söz konusu
hastalığın tedavisinde sürekli kullanmaları gereken ilaçlar ve eşlik eden
başka hastalıkları nedeniyle ilaçların
farmakokinetik ve farmakodinamik
etkilerinde meydana gelen değişikliklere ve ilaç etkileşimlerine açık olmalarıdır. Bu faktörlere bağlı olarak,
hastalığın seyri olumsuz etkilenebileceği gibi, mortaliteye kadar uzanan
çeşitli komplikasyonlar gelişebilir; bu
nedenle hastaların farklı nedenlerle
hekime başvurmaları durumunda,
hekimin hastanın kronik hastalığı konusunda bilgi sahibi olması, tedaviyi
planlarken ilaç etkisinde meydana
gelebilecek değişiklikleri ve ilaç etkileşimlerini göz önünde bulundurması ve ihtiyaç duyduğu durumlarda
farmakoloji ve geriatri konsültasyonu
istemesi gerekmektedir. Hasta burada da sürece hekimle birlikte etkin
olarak katılmalıdır. Farklı bir hekime
başvurması durumunda kronik hastalığını ve bu hastalık için gördüğü
tedaviyi hekime anlatmalı ve hekim
hastayı olası ilaç etkileşimleri konusunda bilgilendirmelidir.
Kronik hastalıkların tedavisinde çok
önemli bir yere sahip başka bir husus ise hastalıkların erken tanısının
sağlanmasıdır. Bu hususta en önemli
adım, toplumun hastalık ve hastalığın erken tanısının önemi konularında bilinçlendirilmesidir. Bu konudaki
bilgilendirme çalışmalarının aynı
zamanda hekimlere ve diğer sağlık
çalışanlarına yönelik olarak ta yürütülmesi gerekmektedir.
Kronik hastalıkların akılcı tedavisinde
farklı paydaşların rolü
Hekimler: Kronik hastalıkların tedavisiyle ilgili olarak hekime düşen
rolün iki bölümde değerlendirilmesi
yerinde olacaktır. İlk bölüm hekimin
hastayı değerlendirerek hastalığın
tanısını belirlemesi ve tedavisini
planlaması sürecini kapsamaktadır.
Bu süreçte hekimin sorumluluğu;
hastalığın tanısının doğru konulması,
tedavinin klinik kılavuzları, hastanın
durumunu ve tedavi konusundaki
kararını göz önünde bulundurarak
belirlenmesi, tedavinin hastaya ayrıntılı olarak anlatılması ve tedavinin
etkililiğinin ve hastanın tedaviye uyumunun etkili olarak izlenmesi, değerlendirilmesi ve gerektiği durumlarda
yeniden planlanabilmesi için gerekli
planlamaları yapmaktır.
Hekimlerin ikinci görevi, hastalığın tedavisinin belirlenmesinden sonra hastanın durumunun belirli aralıklarla izlenmesi ve hastayla sürekli iletişimin
sağlanmasıdır.
Hastalığın tanısının belirlenerek tedavinin planlanması birinci, ikinci,
üçüncü veya dördüncü basamak
sağlık kuruluşlarında gerçekleştirilebilirken, hastanın ve hastalığın bu
aşamadan sonra, hayat boyu sürecek
yönetim sürecinin optimum etkinlikte sürdürülebilmesi, sürecin aile
hekimlerinin kontrolü altında devam
ettirilmesini gerekli kılmaktadır.
Hasta: Hastalığı ve tedavisi konusunda bilgi sahibi olmalı, tedaviye uyum
göstermelidir
Hasta Dernekleri: Kendi bölgelerindeki hastaları takip etmek, hastalıklarıyla ilgili bilgi vermek, hastaların
hastalıkla veya tedaviyle ilgili olarak
karşılaştıkları güçlükleri öğrenerek
çözüm önerileri sunmak, hastaların
tedaviye uyumunu ve uyumu etkileyen faktörleri incelemek ve hastahastalık ve hasta-doktor ilişkilerinin
optimizasyonunu sağlamak hususunda önemli katkılar sağlayabilirler.
Eczacı: Hastayı, hastalığı ve tedavisi
konusunda bilgilendirmelidir. Hastanın tedaviye uyumunu izlemeli ve bu
konuda hastayla iletişim halinde olmalıdır. Eczacılar ayrıca, kronik hastalıklarının tedavisi amacıyla ilaçlı tedavi alan hastaların ilaçlarını alma günü
gelmeden ilaçların eczanede bulunduğundan emin olma, söz konusu
ilaçların piyasada bulunabilirliği ile
ilgili sıkıntı yaşanması durumunda
hastayı, hekimini, TEB’i konuyla ilgili
olarak bilgilendirmek yoluyla, sürecin devamlılığını sağlamak adına çok
önemli katkılar sağlayabilirler.
Yardımcı Sağlık Personeli: Hastayı
hastalığı ve tedavisi konusunda bilgilendirmelidir. Ayrıca, hasta ve hasta yakınlarını hastanın hastaneden
taburcu edilip eve çıkma sürecinde
karşılaşabileceği zorluklar konusunda bilgilendirmeli, bu konuda tavsiyeler vermeli ve gerektiği durumlarda hastanın evde tedavi sürecini
kontrol ederek ve bu sürece katkıda
bulunarak yardımcı olmalıdır. Yardımcı sağlık personelinin bu konudaki hizmetleri, sağlık sunucuları ve
hasta dernekleri gibi diğer paydaşlar
tarafından desteklenmelidir.
Halk: Hastalıklar ve erken teşhisin
önemi ve bu konuda yapılması gerekenler konusunda bilgi sahibi olmalıdır. Belirli hastalıklar için yaşa, ailevi
ve cinsiyet özelliklerine, hayat tarzına
ve varsa başka hastalıklarına bağlı
olarak ortaya çıkan risk faktörleri hakkında bilgi sahibi olmalıdırlar.
İlaç Sektörü: Kronik hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların arzını
gerçekleştiren firmalar, bu süreçte
bir aksama yaşanması durumunda
ilgili kurumları (TİTCK, TEB, ilgili dernekler vb.) bu durumun sebebi, ne
zaman çözülebileceği vb. konularda
bilgilendirmelidir.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
19
haber
İLAÇ TAKİP SİSTEMİ
CEP
TELEFONLARINDA
İlaç Takip Sistemi Artık Akıllı Cep
Telefonları Üzerinden de Hizmet
Vermeye Başladı.
Halk sağlığını korumak, sahte ilacın
önüne geçebilmek, Türkiye’deki her
ilacın takibini yapabilmek için Sağlık
Bakanlığınca kullanılan “İlaç Takip
Sistemi”nin mobil uygulamasına
artık vatandaşlar da cep telefonları
üzerinden ulaşabilecek. Tiga Bilişim
tarafından geliştirilen uygulama ile
vatandaş ilaç kutularının üzerindeki kare kodu akıllı cep telefonlarına
okutarak ya da elle sorgulayarak satın aldığı ilacın durumu hakkında bilgi edinebilecek.
Böylelikle vatandaş sahte, piyasadan
toplatılmış veya son kullanma tarihi
geçmiş ilaçlardan haberdar olacak ve
ilacın Sağlık Bakanlığında kayıtlı olup
olmadığı bilgisine istediği an ulaşabilecek. İlaç hakkında toplatma kararı
olup olmadığı öğrenilebilecek Zararlı
madde, yan etkisi tespiti gibi nedenlerle piyasadan toplatılma kararı olan
ilaçların bilgisine de hastalar İTS mobil üzerinden ulaşabilecek.
Uygulama ile ilaçların son kullanma
tarihi bilgisine kolayca ulaşılabilecek.
Bu sayede günü geçmiş ilaç kullanı20
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
mından dolayı oluşabilecek muhtemel sıkıntıların önüne geçilebilecek.
İnternet üzerinden de ilaçlar sorgulanabilecek
Sistem nasıl çalışacak?
İTS Mobil uygulama ile herhangi bir
ilacı sorgulamak için, ilacın üzerindeki datamatrix kamera ile tarama özelliğinden kameraya okutularak veya
elle sorgulama özelliğinden barkod
numarası ve seri numarası girilerek
yapılabilecek. İTS Mobil uygulamasının ilaç durumunu gösterebilmesi
için cihazın internet bağlantısının olması gerekiyor.
İTS mobil uygulaması Iphone ve Ipad
uygulamaları Apple Store üzerinden
Android uygulamaları ise Google
Market üzerinden ücretsiz olarak indirilebilecek.
Sistem hakkında ayrıntılı bilgi “http://
tiga.com.tr/ilac-takip-sistemi-itsmobil “internet adresinden temin
edilebilecek.
Uygulamada ilaçla ilgili 4 yanıt gelecek
• Uygulama ile ilaç sorgulandığında
sistem 4 çeşit cevap verecek. Buna
göre ilaçla ilgili bir sıkıntı yoksa
sistem ‘’ilacınız sistemde kayıtlıdır’’
şeklinde yanıt verecek.
• İlacın
son kullanma tarihi geçmişse, ‘’ilacın son kullanma tarihi
geçmiştir, ilacı aldığınız eczaneye
durumu bildiriniz’’ şeklinde uyarı
gelecek.
• İlacın
sahte olması durumunda
ise uygulama ‘’İlaç sistemde kayıtlı
değildir, lütfen durumu bildiriniz’’
şeklinde uyarı verecek. Bu durumda sistemde ‘’bildir’’ butonu çıkacak ve durum kullanıcının inisiyatifiyle merkeze bildirilecek.
• Bunun dışında “ilaç piyasadan top-
latılmıştır ve kullanımı sakıncalıdır,
ilacı aldığınız eczaneye durumu
bildiriniz” şeklinde de sistem cevap verebilecek.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
21
kapakkonusu
BİTKİSEL ÜRÜNLERİN
AKILCI KULLANIMI
Ecz. Ezgi AK
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu
Her ne kadar son günlerde her zamankinden daha popüler olsa da aslında insanların bitkileri tedavi amaçlı
kullanması insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlar yüzyıllar boyunca hayvan davranışlarını gözlemleyerek,
deneme ve yanılma yoluyla hangi
bitkilerin zehirli olduğunu, hangilerinin gıda, hangilerinin tedavi etmek
amacıyla kullanılabileceğini öğrenmiş ve bu bilgileri bir sonraki kuşaklara aktararak günümüze kadar ulaştırabilmişlerdir.
Bitkilerin tedaviye girmeleri; bitkideki etkili bileşik veya bileşiklerin tespit
edilmesi, etkinliğinin kanıtlanması,
standardizasyonunun yapılması, üretiminin ve pazarlamasının yapılması
için gerekli izinlerin alınması gibi uzun
süren çalışmalar ile sağlanmaktadır.
22
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
Ancak son günlerde sıkça duyduğumuz “ %100 bitkisel”, “tamamen zararsız”, “doğal ve sağlıklı”, “yan etkisiz”
ve buna benzer söylemler insanların
bitkilere ve bitkisel ürünlere olan talebini arttırmıştır. Artan talebi karşılamak amacıyla ticari olarak cazip hale
gelen ve kontrolsüz büyüyen bu pazar, çoğu zaman ciddi ilaç etkileşimlerine ve ölümle sonuçlanacak tablolara neden olabilmektedir. Giderek
artan bir popülariteye sahip bitkisel
ürün pazarının bu kadar kontrolsüz
büyümesinde kitle iletişim araçlarının insanları yanlış yönlendirmesinin
payı büyüktür.
Ayrıca süpermarketlerde ve aktarlarda satılan bitkisel kökenli olduğu
iddia edilen ilaçlar ile şifalı bitkilerin
tüketiciye yeterli, doğru bilgilerle
ulaşmaması, bu bilgilendirmelerin
konuyla ilgili eğitimi almamış, yeterli
ve doğru bilgilere sahip olmayan kişilerce yapılması da önemli bir başka
sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
“Bitkisel olduğu için zararsızdır” iddiasıyla satılan birçok ürün aslında hiç
de zannedildiği kadar masum değildir. Sadece “bitkisel” olduğu beyan
edilen birçok ürünün yapılan piyasa
denetimleri sonrasında yapılan analizlerde içeriklerinde sentetik ilaç
hammaddeleri tespit edilmiştir. Ayrıca tüm ilaçlarda olduğu gibi bitkisel
ürünlerin üretim, depolanma, nakliye
ve saklama şartları büyük önem taşımaktadır. Uygun olmayan şartlarda
depolanan ve taşınan ürünlerde etki
kaybı olabilmekte hatta bunların kullanımları sonucunda toksik etkiler
gösterebilmektedirler.
6 Ekim 2010’da Sağlık Bakanlığı tarafından “ İnsan sağlığının koruyucu,
tedavi edici etkileri olan ve geleneksel kullanıma sahip tıbbi bitkilerden
hazırlanan bitkisel tıbbi ürünlerin
ve bitkisel preparatların ruhsatlarını
vermek, etkililik, güvenlik ve kalitesi ile ilgili uyulması gereken usul ve
esasları belirlemek” amacıyla “Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler Yönet-
meliği” yayımlamıştır. Bu yönetmelik
gereğince insan sağlığını koruyucu
ve tedavi edici etkileri olan ve geleneksel bitkisel tıbbi ürünlerin endüstriyel olarak üretilmesi veya ithal
edilmesi ile ilgili başvurular Sağlık
Bakanlığı’na yapılarak Bakanlık tarafından ruhsatlandırılmakta ve Yönetmeliğe uygun olarak ruhsat almış
olan ürünler sadece eczanelerden
satılabilmektedir. Ayrıca 7 Haziran
2013’de “Sağlık beyanı ile satışa sunulacak ürünlerin sağlık beyanlarının incelenerek bu beyanlara izin
verilmesi, izinsiz veya gerçeğe
aykırı sağlık beyanı ile yapılan
satışların denetlenmesi, gerektiğinde durdurma, toplama, toplatma ve imha iş ve
işlemlerinin yapılması veya
yaptırılması, izin ve sağlık
beyanları yönünden bunların reklam ve tanıtımlarının
denetlenmesi ve aykırı olanların durdurulması ile ilgili usul
ve esasları belirlemek” amacıyla
“Sağlık Beyanı İle Satışa Sunulan
Ürünlerin Sağlık Beyanları Hakkında
Yönetmelik” yayımlanmıştır.
Bu yönetmeliğe göre sağlık beyanı içerisinde klinik çalışmalarla
ispatlanmamış bir ifadeye yer verilemezken toplumu bilgilendirmek
amacıyla özelikle televizyon ve radyo programları olmak üzere çeşitli mecralarda bilgisine başvurulan
kişilerin, bilgi verdikleri konudaki
uzmanlıklarını akademik olarak kanıtlamış olmaları, açıklamaların bilimsel nitelikte bilgilerle ve mevzuata uygun olarak yapmaları zorunlu
hale gelmiştir. Bu yönetmelikler halk
sağlığının korunması ve bitkisel tıbbi
ürünlerin kontrolsüz satışının önüne
geçilmesi konusunda atılmış büyük
adımlardır.
Bitkisel ürünleri; özellikle hamilelerde, emziren bayanlarda, yaşlılarda,
çocuklarda ve kronik rahatsızlığı olan
kişilerde kullanırken son derece dikkatli olunması gerekmektedir. Ayrıca
kullanılan bitkisel ürün veya tedaviden doktorun haberdar edilmesi olası ilaç-bitki etkileşmelerini önlemek,
mevcut tedavinin seyrini belirlemek
için son derece yararlıdır.
Ülkemizde tıbbi bitkiler, ilaçlar ve
bitkisel tıbbi ürünler konusunda akademik eğitim alan eczacılar bu konuda danışmanlık
hizmetinin alınabileceği en
önemli sağlık meslek mensubudur. Sağlık beyanı ile
satılan ürünler kullanılacağı
zaman bu ürünlerin Sağlık
Bakanlığı onaylı olmasına
dikkat edilmelidir. Bitkisel
ürünler mutlaka hekim önerisiyle eczacının danışmanlığında
kullanılmalıdır. Özellikle bitkiler ve
bitkisel ürünler konusunda doğru ve
yeterli bilgiye sahip olmayan kişilerin
önerileri doğrultusunda bitkisel ürün
kullanmanın ciddi ve geri dönüşümü
olamayan problemlere neden olabileceği asla unutulmamalıdır.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
23
kapakkonusu
AKILCI ANTİDEPRESAN
KULLANIM İLKELERİ
Prof. Dr. M. Hakan TÜRKÇAPAR
Hasan Kalyoncu Üniversitesi
Psikoloji Bölüm Başkanı
Antidepresan ilaçlar başta bazı kaygı
bozuklukları olmak üzere birçok farklı rahatsızlık için kullanılmakla beraber ana kullanım alanlarını depresyon dediğimiz rahatsızlık oluşturur.
Bugün için antidepresan kullanımında gördüğümüz en büyük sorun gerçekten kullanılması gereken yerlerde
değil gereksiz yere kullanımıdır. Son
dönemde bu durum dikkat çekmeye
24
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
başlamış ve hem basında hem de bilim çevrelerinde tartışılmaktadır. Bu
konu sadece ülkemizde değil, dünyada da aynı şekilde ilgi odağıdır.
Antidepresan ilaçlar psikiyatristler tarafından depresyon tanısı konularak
uygun yerde kullanıldıklarında son
derece etkili ve hatta bazı depresyonlarda hayat kurtarıcıdır. Bu konuda
sorun olan nokta insanların günlük
normal sıkıntı ve sorunlarını anormal görerek psikiyatrist tarafından
önerilmeden gereksiz yere antidepresan kullanmasıdır. Antidepresanların uygun kullanımı için profesyonel
bir uzman tarafından karar verilmesi
gerekir. Bu konuda karar vermemizi
kolaylaştırmak amacıyla biraz depresyonu tanıtmak istiyorum:
Depresyon teriminin günümüz psikiyatrisinde çok çeşitli anlamları
vardır. Bunlardan en sık kullanılan üç
anlam şunlardır: Normal bir duygu
olarak depresyon; bu anlamda depresyon her insanda rastlanabilecek
normal bir duygu halini anlatır. Günlük dildeki karşılığıyla depresyon,
insanın kendisi için önem taşıyan bir
şeyini yitirdiği zaman yaşadığı hüzün durumudur. Hüzün, mutsuzluk,
düş kırıklığı gibi depresyonla bağlantılı durumlar insanların
günlük yaşamları içinde sık sık karşılaştığı normal duygulardır. Sorun olan ve rahatsızlık belirtisi olan depresyon terimi ise
günlük yaşamın üzgün geçtiği, hüzün ve mutsuzluğun egemen olduğu normal dışı bir duygudurumu (mood) anlatmak
için kullanılır. Depresyon bu anlamıyla bir belirtidir ve birçok
rahatsızlığa eşlik edebilir. Depresif belirtiler başta psikiyatrik
bozukluklar olmak üzere birçok nörolojik ve bedensel hastalığa eşlik edebilir. Depresif belirtiler aynı zamanda bireyin çevresel değişikliklere ve yaşam olaylarına uyum sırasında verdiği
bir cevap olabilir. Psikiyatrik bir rahatsızlık adı olarak depresyon
ise bizim konumuzla en ilgili olan anlamıyla, daha önceleri melankoli de denen, belli bir grup belirti kalıbıyla giden ve bazen
döngüsel bir nitelik gösteren bir ruhsal rahatsızlıktır.
Depresyonu mutsuzluktan nasıl ayıracağız?
Bu ayrımı yapmakta üç nokta önemlidir. İlki normal bir hüzün
veya üzüntüye göre, süre ve şiddet olarak yoğun olması; ikinci
olarak umutsuzluk yani bu durumun değişmeyeceği beklentisi
ve son olarak da kendini kötü görme. Bunun yanı sıra duygudurumun normal hüzünde hissedilen üzüntüden ayrı bir nitelik
göstermesi, bizim psikiyatrik terminoloji de nonreaktif (tepkisiz)
duygudurum dediğimiz çevre şartlarından ve olumlu olaylardan
etkilenmeme yani olumlu olaylarda bile kişinin duygusunun değişmemesi ve sabahları daha kötü hissetme özellikle ağır depresyonlarda gördüğümüz ayırt edici özelliklerdir.
Depresyonun “nedeni“ anlamında sosyal ve kişiler arası etkenler,
yaşam olayları (kayıplar), biyolojik, yapısal, genetik etkenler, kişilik özellikleri, davranışsal alandaki değişiklikler rol oynayabilir.
Depresyon ne tamamıyla biyolojik bir hastalık ne de tamamıyla
psikolojik bir tepki değildir. Biyolojik etkenlerin de bazen neden
bazen sonuç olarak yer aldığı psikososyal özellikleri de olan bir
durumdur. Tedavinin biçimini belirleme açısından depresyonun
nasıl ortaya çıktığı önem taşır.
Depresyon tedavisinde hem ilaç tedavileri hem de psikoterapilerin etkili olduğu bugün için elde edilen deneysel çalışmalar
ışığında kabul edilen bir görüştür. Ancak seçilecek tedavi türü,
depresyon türüne ve şiddetine göre değişebiliyor. Bu da iyi bir
klinik değerlendirmeyle mümkündür. Psikososyal etkenlerin
rol oynadığı depresyonlarda, psikoterapi tedavide kullanılması
gereken bir seçenek haline gelirken orta ve ağır şiddette depresyonlarda ilaç tedavisi tek başına veya psikoterapiyle beraber
kullanılır.
O zaman dikkat edilecek olan şey antidepresanları uygun zamanda, uygun şekilde ve sürede kullanmaktır diyebiliriz. Her
üzüntü veya sıkıntıda bir antidepresan kullanmak kadar, şiddetli
ve ilaç tedavisi gerektiren bir depresyonda antidepresan kullanmamak da o denli zararlıdır. Bu tür yanlış kullanımlar başka
rahatsızlıkların ortaya çıkmasına yol açabileceği gibi ileride oluşacak gerçek depresyonun daha zor tedavi edilmesine de neden
olabilir. Bu nedenle yapılacak en doğru davranış antidepresan
kullanıp kullanmama kararını, profesyonel bir yardım olmadan
kişinin kendi kendine vermemesidir. Bazen insanlar bu nedenle eş dost tavsiyesiyle veya kendileri araştırıp karar vererek antidepresan başlayabiliyorlar ki bu kesinlikle yanlış olup bunun
yerine kişinin yetkin bir hekim tarafından değerlendirilip bu kararın verilmesi en uygun davranış olacaktır.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
25
kapakkonusu
GEREKSİZ ANTİBİYOTİK KULLANARAK
GELECEĞİNİZİ KARARTMAYIN
Kış aylarında nezle, grip, bademcik hastalıklarında görülen artışa dikkat çeken Enfeksiyon
Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Dilek Arman antibiyotik kullanımı
konusunda dikkat edilmesi gereken noktaları anlattı:
• Antibiyotik, biyolojik organizmaya
karşı doğada var olan maddeleri
ifade eder. Antibiyotik, toplumsal
etkileri olan tek tedavi aracı. Bir
hastada fazladan kullandığımız
antibiyotik, günün birinde başka
bir hastada dirençli mikrop enfeksiyonunun gelişmesine ve hastanın tedavisiz kalmasına neden
olabilir. Bu nedenle antibiyotiklerin toplumsal etkisi bulunuyor.
• En çok tüketilen ilaçlar listesine
bakıldığında Türkiye’de antibiyotikler hep ilk sırada geliyor. 2000’li
yılların başından bu yana OECD
ülkelerini
karşılaştırdığımızda,
Türkiye’de antibiyotikler hep ilk sı-
26
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
radadır; çok ciddi tüketimimiz var.
Bu kullanım oranlarıyla bizde de
tüm dünyada gördüğümüz direnç
profilleri ortaya çıkıyor. Ne kadar
çok antibiyotik kullanılırsa mikroplara karşı çok kadar fazla direnç
oluşur.
Her Bademciğe Olmaz
Ateş Düşürücü Değildir
• Yine rinit dediğimiz nezle tablosu
daima viraldir, bakteriyel bir durum değildir. Antibiyotikten etkilenmez, ancak antibiyotik verilme
oranı yüzde 40. Ateşi düşürmek
için antibiyotik kullanılıyor. Bu da
bu yanlış bir kanıdır; antibiyotik
ateş düşürücü değildir.
• Ülkemizde yapılmış bir araştırma • Gereksiz antibiyotik kullanımı asvar; bademcik iltihabi hastalığının
sadece yüzde 30’u bakteriyel olup,
antibiyotikten yarar gördüğü halde antibiyotik yazılma oranı yüzde
94. Zaten kendi kendine iyileşecek
bir tabloda hasta, kendini antibiyotikle iyileşmiş sanabiliyor.
lında her yaş grubunda tehlikelidir; ama çocuklar ve yaşlılar her
zaman en duyarlı hasta grubunu
oluştururlar. Antibiyotik kullanımı
sırasında böbreğe, karaciğere yükleniyorsunuz. Bir de vücutta alerjik
reaksiyonlar oluşabilir. Bunun yanı
sıra antibiyotiğin kişisel zararını
görmediğimiz noktada bile toplumsal zararını göz ardı etmemek
gerekiyor.
Salya Sümük Hastalıklarda Antibiyotik
Kullanmayın
• Soğuk
algınlığı ve gribal enfeksiyonlar viral enfeksiyonlardır,
antibiyotik kullanılmasına gerek
yoktur. Özellikle salya sümük hastalıklarında antibiyotik kullanmak,
hem kişinin boğazındaki ve burnundaki mikroplarda direnç gelişmesine, hem de salyalarla dirençli
mikropların toplumda yayılmasına neden olur.
• Virütik
hastalıklarda değil bakteriyel hastalıklarda antibiyotik
kullanılmalıdır. Bakteri dediğimiz,
virüsten büyük olan mikroplarla gelişen enfeksiyonlarda, bazı
sinüzitlerde, bazı bademcik iltihaplarında ve zatürreede hızlıca
antibiyotik kullanımına başlamak
gerek. Ancak grip ve nezle gibi
virütik hastalıklarda antibiyotik
kullanmamaya özen göstermek
gerekiyor.
Enfeksiyonlarakarşı D Vitamini
İlacı Yarıda Kesmek de Toplumsal Zarar
• Antibiyotiği tam dozda almak çok
önemli. Doktorun önerisine tam
olarak uyarak, doğru sürede, doğru hastalıkta kullanılmalı. Ancak
çoğu zaman hasta iyileşme hissettiği anda antibiyotik kullanımını
bırakıyor.
• Kısa
süreli kullandığınızda; mikrop antibiyotikle tanışıyor, kendi
savunmasını geliştiriyor, mikrobu
da yok etmemiş oluyorsunuz. Bir
daha o mikrop ortaya çıktığında,
bu kez o antibiyotik o mikroba etki
etmeyebiliyor, çünkü öncedenkarşılaşmış ve direnç mekanizmalarını geliştirmiş olabiliyor.
• Örneğin beta mikrobundan kay-
naklı bademcik iltihabında; beta
bakterisini tümüyle ortadan kaldırmak için on gün boyunca antibiyotiğe devam edilmeli. Eğer siz
yarıda keserseniz, tedavi amacına
ulaşmamış oluyor.
• Önerilenden kısa sürede antibiyo-
tik tedavisinin kesilmesi pek çok
mikropta olduğu gibi zatürree
mikrobunun da direnç geliştirmesine neden olabilir.
Böbrekte Kalıcı Hasara Neden Olabilir
antibiyotik kullanımında
• Bademcik, grip gibi hastalıklarda, • Gereksiz
mikroplar bağışıklık kazanıyor, digereksiz antibiyotik kullanmak
yerine boğazı rahatlatacak pastil,
limon ve bal gibi basit çözümlerden yararlanılabilir. Hatta bunlar
bazen lokal etkisi olan öksürük
nöbetlerini ne azaltır. Ama eğer
ateş üç günden fazla sürdüyse,
ateş düştükten sonra yeniden
çıktıysa, şuur değişiklikleri gözlendiyse mutlaka hekime başvurulmalıdır.
leyen antibiyotik tedavisi verdiğimizde, floranın yerini dirençli veya
hastalık yapıcı mikroplar alabiliyor,
bu şekilde bağırsak zarar görebiliyor.
Antibiyotik Yeni Kuşağı Zorlayacak
• Yeni kuşak toplumsal olarak so-
run yaşayacak. Bu kuşak, kendileri
antibiyotik aldığı için değil ama
antibiyotiğin toplumsal etkileri
nedeniyle her geçen yıl daha zorlanacak.
• Eskiden
bademcik hastalığında
boğazımızı sarardık, ıhlamur içerdik geçerdi. Ama eskiden antibiyotik kullanılmadığı için çok fazla
akut eklem romatizması vardı.
Bugün yetişen nesilde eskisi gibi
akut eklem romatizması yok. Çünkü hekimler bu riske karşı antibiyotik kullanıyor. Fakat ne yazık ki
bazen bunu abartıyorlar. Biz de
hiç antibiyotik kullanılmasın demiyoruz, gereksiz yere antibiyotik
kullanılmasını istemiyoruz.
• İlaç sanayinde araştırma ve geliş-
tirmeye yeterli yatırım yapılmıyor.
Yeni ilaçlar geliştirilmiyor ve önümüzdeki yıllarda yeni antibiyotikler yok; bu da gençler için endişe
verici bir durum. Direnç nedeniyle
kaybettiğimiz hasta sayısı, ileriki
yıllarda daha da artacak.
renç gösteriyor ve antibiyotik etki
etmemeye başlıyor.
• Kullanan kişide yan etki oluşturabilir; alerjik reaksiyonlar, böbrek ve
karaciğer hastalıkları gibi.
• Karaciğeri yorabilir ama kalıcı etkisi yoktur.
• Bazı antibiyotiklerin böbrekte kalıcı hasarlar bırakabildiği biliniyor.
olmayan antibiyotikler
• Son beş yılda yapılan araştırmalar; • Güvenli
gebelikte ve ya süt verme sırasınD vitaminin pek çok enfeksiyonun
gelişme aşamasında engelleyici rolü olduğu, eksikliğinin sık ve
tekrarlayan enfeksiyonlara neden
olabildiğini gösteriyor. Sık sık hastalanan bir yapınız varsa, güneşe
çok çıkamıyorsanız, hekime başvurarak D vitamini takviyesine
başlayabilirsiniz.
da bebekte hasar oluşturabilir.
Bağırsak Florasını Bozabiliyor
• Bağırsağımızda bizi koruyan flora
denilen mikroplar var. Bu floranın
dengede olması çok önemli. Çoğu
da havasız ortamları seviyor. Bu
florada bulunan mikropları etki-
Prof. Dr. Dilek Arman
Enfeksiyon Hastalıkları
ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
27
kapakkonusu
ANTİBİYOTİKLERİN
AKILCI
KULLANIMI
Prof. Dr. İsmail BALIK
Ankara Ü. Tıp Fak. Enfeksiyon Hastalıkları
Öğretim Üyesi
İlaç Bilincini Geliştirme ve Akılcı İlaç Derneği
(İBGAİD) Başkanı
Dünya genelinde antibiyotikler, ilaç
grupları içinde %9 oranında kullanılmakta iken ülkemizde %18 oranında
kullanılmaktadır. Bir başka deyişle en
sık kullanılan ilaç grupları içinde antibiyotikler, dünyada 5. sırada iken,
Türkiye’de en fazla kullanılan ilaçlardır.
Özellikle solunum yolu enfeksiyonlarında, maalesef, çoğunlukla da soğuk
algınlığı ve grip gibi hastalıklarda hem
hekimler tarafından en çok reçete edilen hem de kişilerin eczanelerden kendi istekleri ile aldıkları ilaçlardır.
Oysa bu tür enfeksiyonların çoğu, antibiyotik tedavisinden fayda görmez.
Çünkü soğuk algınlığı ve grip, virüs
dediğimiz mikroorganizmalar tarafından oluşturulan enfeksiyonlardır.
Virüsler antibiyotiklerden etkilenmez. Yani antibiyotikler ancak bakterileri öldürmektedir. Viral enfeksiyonlar altta yatan bir hastalığı olmayan,
bağışıklık sistemi sağlam kişilerde
kendiliğinden iyileşir. Altta yatan
hastalığı olan, yaşlı, bağışıklık sistemi
sağlam olmayan hastalarda ise antibiyotikler yerine antiviral ilaçların
kullanılması gerekebilir. Görüldüğü
gibi bu hastalıkların tedavisinde hiçbir şekilde antibiyotiklere yer yoktur.
Bağışıklık sistemi bozuk kişilerde viral
enfeksiyonlarla birlikte bakteriyel enfeksiyonlar da gelişirse antibiyotikler
kullanılır. Burada da ancak hekim
kontrolünde kullanılır.
28
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
Üst solunum yolu enfeksiyonlarında
bu nedenle antibiyotikler uygunsuz
olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde
bu şekilde uygunsuz kullanım oranının %30 civarında olduğu bilinmektedir. Bu oran polikliniklerde takip edilen hastalarda %30 oranında
gereksiz antibiyotik kullanıldığını
göstermektedir. Aynı şekilde hastanelerde de gereksiz ve uygunsuz
antibiyotik kullanımı olmaktadır.
Hastanede yatan hastalarda da antibiyotiklerin yanlış kullanım oranlarının %40-50 olduğu bilinmektedir.
Antibiyotiklerin uygunsuz ve gereksiz kullanımının çeşitli sonuçları
olabilir. Bunlar; bakterilerde direnç
gelişimi, gereksiz ekonomik yük, gereksiz yere gelişen ilaç yan etkileri,
dirençli bakterilerle gelişen tedavisi güç enfeksiyonlardır. Antibiyotik
kullanılmaması gereken durumlarda
antibiyotik kullanarak ek maliyet ve
sorunlarla karşılaşılabilir.
Sorunun asıl nedeni eğitim eksiklikleri, yanlış alışkanlıklar ve sosyal
güvence sistemlerinin politikalarıdır.
Hekimler tarafından fazla miktarda
antibiyotik reçetelenmesinin nedenleri; kullanmama riskinin verdiği endişe, kültür ve antibiyotik kullanım
alışkanlıklarındaki farklılıklar ve hasta
beklentileridir. Antibiyotik kullanılmazsa ve bakteriyel bir enfeksiyon
varsa diye hekimler endişe duyabilir.
Kendilerini güvende hissetmek ve
hastayı güvene aldıklarını düşünmek
hekimleri rahatlatabilir. Bazen hastalar hekimleri antibiyotik yazılması konusunda yönlendirirler. Bu durumda
hekimler hastaları memnun etmek
adına antibiyotik reçete edebilirler.
Bazen hastalar antibiyotik reçete
edilmesi için yakınmalarını abartarak
hekimin yanlış tanı koyarak antibiyotik reçete etmesine neden olabilirler. Hâlbuki tersine hastalar hekime
neden antibiyotik yazdığını, zorunlu
olup olmadığını sormalı, antibiyotik
konusunda tutarlı olmalıdırlar. Reçetesiz antibiyotik kullanım oranları da
çok yüksektir. Hastalar kendilerinin
antibiyotik kullanması gerektiğine
karar vererek ilaçlarını alır ve kullanırlar. Özellikle anneler çocuklarının
antibiyotik kullanması gerektiğine
karar vererek ya doktoru yönlendirir
ya da eczaneden antibiyotik alarak
kullanırlar. Ayrıca antibiyotiklerin
bağışıklık sistemini güçlendirdiğine
dair yanlış bir kanı mevcuttur.
Sonuç olarak antibiyotikler; yalnızca
bakteriyel olduğu düşünülen enfeksiyonlarda, hekimler tarafından reçetelendiği durumlarda kullanılmalıdır.
Antibiyotiklerin ateş düşürücü, bağışıklık sistemini güçlendirici ve daha
sonra gelişecek enfeksiyonları engelleyici etkileri yoktur. Ancak, hekimler tarafından antibiyotikler reçete
edilirken de dikkatli olunmalı, uygun
tanılarda antibiyotikler kullanılmalı;
hekimin kendini rahat hissetmesi ve
hastayı tatmin etmesi amacıyla reçete edilmemesi gerekir. Bunun için tıp
eğitiminin verildiği üniversitelere, eczacılık eğitiminin verildiği fakültelere
büyük görevler düşmektedir. Ayrıca
halkın da bu konuda özellikle medya
yoluyla yeterince bilgilendirilmesi ve
antibiyotikler konusunda bilinç düzeyinin artırılması gerekmektedir.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
29
kapakkonusu
YAŞLILIKTA AKILCI İLAÇ KULLANIMI
VE POLİFARMASİ
Uzm. Dr. Yusuf YEŞİL
Doç. Dr. Mustafa CANKURTARAN
Hacettepe Tıp Fakültesi
İç Hastalıları Anabilim Dalı Geriatri Bilim Dalı
Giriş ve Tanım
Dünyada ekonomik ve sosyokültürel koşulların gelişmesi, doğum oranının azalması, sağlık hizmetinden
daha fazla yararlanılması gibi faktörlere paralel olarak dünya nüfusu
gelişmiş ülkelerde daha fazla olmak
üzere geçen 50 seneye göre daha
hızlı yaşlanmıştır. Bunun bir sonucu
olarak nüfusun yaşlanması sayısal
ve oransal olarak, 21. yüzyılda ön
plana çıkan en önemli demografik
olgulardan biridir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşlı nüfus
giderek artmaktadır. Türkiye İstatistik
30
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
Kurumu adrese dayalı nüfus sayımı
sonuçlarına göre 2012 yılında 65 yaş
ve üzeri kişi sayısı yaklaşık 5,7 milyondur (%7,5) ve bu sayının 2025 yılında
7,9 milyona çıkması beklenmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından geriatrik yaş grubu 65 yaş ve
üzeri olarak tanımlanmıştır.
Yaşlanmanın bir sonucu olarak bazı
organ fonksiyonları azalırken beraberinde kronik hastalık sayısında
artış olmaktadır. 65 yaş üstündeki bireylerin yaklaşık % 90’ında 1,
%35’inde 2, %23’ünde 3, %15’inde
ise 4 veya daha fazla kronik hastalığın bir arada olduğu bilinmektedir. Bunun doğal bir sonucu olarak
dünyada olduğu gibi ülkemizde de
ilaç kullanan populasyonun büyük
kısmını yaşlılar oluşturmaktadır. Yaşa
bağlı insan vücudunda çeşitli fizyolojik değişikliklerin gelişmesi, ilaçların
metabolizması, etki ve yan etkilerinin
değişkenlik göstermesi, hastalıkların
ortaya çıkış şekli ve seyrinin farklı olması gibi nedenlerden dolayı yaşlıların sorunlarının tek merkezde yeterli
zaman ayrılarak çözülmesi ihtiyacı
ortaya çıkmıştır. Bu durum dünyada
olduğu gibi ülkemizde de Geriatri bilim dalı kavramını ve ihtiyacını ortaya
çıkarmıştır.
Bu nedenle kurulmuş olan Geriatri
Bilim Dalları; 65 yaş ve üstü hastaların
sağlık sorunları, hastalıkları, sosyal ve
fonksiyonel yaşamları, yaşam kaliteleri, koruyucu hekimlik uygulamaları
ve toplum yaşlanması ile ilgilenen
bilim dalıdır. Kapsamlı geriatrik değerlendirme çerçevesinde yaşlılıkta sık görülen demans, depresyon,
prostat hastalıkları, demansa bağlı
mental bozukluk (demans psikozu),
üriner inkontinans, osteoporoz, osteoartrit, kronik obstrüktif akciğer
hastalığı (KOAH), kalp yetmezliği,
atrial fibrilasyon, hipertansiyon, diyabet mellitus, polifarmasi, nöropatik ağrı, bası yaraları, malnütrisyon
gibi kronik hastalıklarla ilgilenmekte
ve tedavilerini vermektedir. Bu denli
multipl problemlerin varlığı yaşlıda
çoklu ilaç kullanımını beraberinde
gerektirmektedir. Fikir birliği olmamasına rağmen çoklu ilaç kullanımını
ifade eden ‘’Polifarmasi’’ dört ya da
daha fazla ilaç kullanımı için kullanılan bir terimdir. Fiziksel ve sosyal
birçok problemi beraberinde getiren
çoklu kronik hastalığın varlığı ve yaşlılarda oluşan fizyolojik değişikliklere
bağlı olarak ilaçların farmakodinamiği, farmakokinetiğinin değişmesi
ve ilaç yan etkilerinin ve ilaçlar arası
etkileşim riskinin artmış olması yaşlı
hastalarda tedavinin düzenlenmesini zorlaştıran noktalardandır. Bu
faktörlere bir de çoklu ilaç kullanımı
da eklenince yan etki ve ilaçlar arası
etkileşim riskinde, tedavi maliyetinde, hastaneye yatış gereksiniminde,
tedaviye uyumsuzluk oranlarında ve
buna bağlı gelişen sorunlarda artışa
neden olmaktadır.
için hekimler, hasta ve hasta yakınlarına, kendilerine uygun seviyede
eğitim verilmelidir. Ayrıca bu konuda
hastaya ve hekimlere gerekli tıbbi ve
sosyal imkânlar sağlanmalıdır. Son
yıllarda ülkemizde birçok resmi ve sivil kuruluş akılcı ilaç kullanımına yönelik toplantı ve seminerler yapmaktadır. Aynı zamanda Sosyal Güvenlik
Kurumu ve Sağlık Bakanlığı akılcı ilaç
kullanımının uygulanabilirliğini kolaylaştırma ve problemlerin çözümüne yönelik son derece güzel uygulamaları hayata geçirmiştir. Ancak
ne var ki bu henüz istenilen düzeye
ulaşamamıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi yaşlı hastaların problemlerinin
mümkün olduğu sürece tek merkezde yeterli zaman ayrılarak çözülmesi
ihtiyacı ülkemizde sayıları her geçen
gün artan Geriatri bilim dalları sayesinde karşılanmaktadır. Ancak Geriatri pratiğinde akılcı ilaç kullanımında
önemli bir faktör olan kapsamlı değerlendirmenin sonucunda gerçek-
leştirilecek olan bütüncül ve uygun
tedavinin reçetelenmesi durumunda geri ödemeye ilişkin problemler
yaşanmaktadır. Bu durum bazen gerekli olmamasına rağmen hasta ve
hasta yakınının farklı bir zamanda ve
farklı branştaki bir hekime başvurusunu zaruri kılmaktadır. Bu da hasta
ve hasta yakını için son derece zor
olup hem hasta hem de hasta yakını
açısından maddi, sosyal ve psikolojik
bir travmaya neden olmaktadır. Neticede akılcı ilaç kullanımının hayata
geçirilmesinde önemli bir faktör olan
tedaviye hasta uyumu sağlanamamaktadır.
Sonuç olarak geriatrik yaş grubunda
akılcı ilaç kullanımının gerçekleşmesinde hastanın problemlerinin tek
merkezde çözülmesi önemlidir. Bu
nedenle geriatri pratiğinde sık kullanılan bazı ilaçların reçetelenmesi
durumunda geri ödeme kapsamına
alınması son derece önem arz etmektedir.
Tüm bu sayılan gerekçelerle özellikle
yaşlı hastalarla ilgilenen hekimler bu
konuda daha duyarlı olmalı ve akılcı
ilaç kullanım ilkelerini bilmeli ve uygulamalıdır. Ayrıca bu konunun uygulanabilir olması için mutlaka hasta ve hasta yakını ile işbirliği içinde
olunmalıdır. Akılcı ilaç kullanımında
başlıca uygulanması gereken öneriler; hastaya her muayeneye geldiğinde kullandığı ilaçlarını (reçetesiz
ilaçlar da dahil) getirmesi söylenmeli,
bütün ilaçların jenerik isimlerini ve
hangi sınıftan olduğunu belirlemeyi
alışkanlık edinmeli, yazılacak ilacın
yan etki profili ve diğer ilaçlarla etkileşimi bilinmeli, gerekirse bu konuda
geliştirilmiş kılavuzlar kullanılmalı,
ilaç farmakokinetik ve farmakodinamiğinde meydana gelen değişikliklerin yaşlıda ilaç yan etkisini nasıl
artırdığı bilinmeli, endikasyonsuz ve
klinik olarak faydası olmayan ilaçlar
kesilmeli, en az toksik olanlarla tedavi
etmeye gayret edilmeli, reçeteleme
kaskatından kaçınılmalı ve mümkün
olduğu kadar “tek hekim, tek hastalık, tek ilaç, günde bir kez” prensibi
uygulanmalıdır.
Akılcı ilaç kullanımına ilişkin tüm bu
belirtilen hususların uygulanması
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
31
kapakkonusu
TÜRKİYE’NİN AKILCI İLAÇ KULLANIMI
ENDEKSİ BELİRLENDİ
Abdi İbrahim, toplum sağlığı ve Türk ekonomisi açısından önem taşıyan bilinçsiz ilaç
kullanımı konusunda, toplumsal farkındalık düzeyini artırmak amacıyla 100. kuruluş
yıldönümünde başlattığı “Akılcı İlaç Kullanımı” kampanyasına devam ediyor.
Abdi İbrahim’in, “Doktorculuk Oynamayın Bilinçsiz İlaç Kullanmayın”
sloganı ile başlattığı “Akılcı İlaç Kullanımı” kampanyası kapsamında, Abdi
İbrahim çalışanları tarafından 62 ilde
10 bin 500 kişiyle yapılan araştırmanın sonuçları açıklandı.
Akılcı İlaç Kullanımı projesinin ikinci
yılında tüm çalışanları projeye dâhil
ederek, Türk ilaç sektörünün bu konudaki en geniş kapsamlı araştırmasının altına imza atan Abdi İbrahim,
ülkenin akılcı ilaç kullanımı bilinç
haritasını çıkardı. Hayata geçen proje
kapsamında tüm Abdi İbrahim çalışanları, Türkiye genelinde bilinçli ilaç
kullanımına yönelik farkındalık yaratarak Türkiye’de ilaç kullanımı alışkanlıklarını belirlemeye çalıştı.
32
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
‘Akılcı İlaç Kullanımı’
alışkanlığı kazandırılmalı
Son yıllarda Türk halkının sağlık hizmetlerinden yararlanma imkânı ve
bu hizmetlerden duyduğu memnuniyetin önemli ölçüde yükseldiğine
dikkat çeken Abdi İbrahim CEO’su
Süha Taşpolatoğlu, topluma ‘Akılcı
İlaç Kullanımı’ alışkanlığının kazandırılmasında; hangi ilacın kullanılacağına karar veren hekim, ilacı uygun
şartlarda sağlayan ve ilacın kullanımına dair hastaların danıştığı eczacı
ve ilacı kullanan hastanın ortak sorumluluk taşıdığını belirtti.
Taşpolatoğlu; “İlaç kullanımı konusunda bu farkındalığın oluşmasında
hekim ve eczacı kadar, bu konuda
hizmet veren sektörün de desteği büyük önem taşıyor. Bu noktada
Abdi İbrahim olarak; global hedefler ve sürdürülebilir liderlik hedefimiz doğrultusunda, toplum sağlığı
ve ülke ekonomisi için büyük önem
taşıyan bu konuda sorumluluk üstlenmeyi memnuniyetle görev kabul
ediyoruz. Tıbba ve insanlığa hizmette 100 yılı geride bırakmış bir kurum olarak, başlattığımız ‘Akılcı İlaç
Kullanımı’ Kampanyası ile bu konudaki sorunların ortadan kaldırılması
için toplumsal farkındalık yaratmayı
amaçlıyoruz” şeklinde konuştu.
Abdi İbrahim Kurumsal İletişim Direktörü Dr. Yasemin Öngören, araştırmaya ilişkin değerlendirmesinde,
“Akılcı İlaç Kullanımı Araştırması, ilaç
sektöründe yapılmış ve bilinçli ilaç
kullanımına dair veriler içeren en
geniş kapsamlı araştırma olma özelliğini taşıyor. Projenin, Abdi İbrahim
çalışanları tarafından hayata geçirilmiş olması ise konunun şirketimiz tarafından ne kadar içselleştirildiğinin
göstergesi olduğunu düşünüyoruz.
Projemizin İlaç kullanımı konusunda
halkımızın bilinç düzeyinin yükseltilmesine katkı sağlayacağı inancındayız” dedi.
Akılcı İlaç Kullanımı Araştırması
Era Research ile ortak gerçekleşen
proje öncesinde çalışanlar anket için
eğitim aldı. Araştırma sırasında yaklaşık 1.400 saat akılcı ilaç kullanımı konusunda görüşmeler gerçekleştirildi.
İlaç sektörünün en geniş saha ekibine sahip olan şirketin 3.400’e yakın personeli, 62 ildeki 10 bin 500
kişiye, yaklaşık bir ay süresince
ulaştı. 17 soru içeren ankette katılımcıların demografik özelikleri
yanında ilaç kullanımı ve saklama
alışkanlıkları gibi alt başlıklar da irdelendi. Yapılan anket ile elde edilen
veriler, Era Research tarafından rapor
haline getirildi.
Abdi İbrahim Akılcı İlaç Kullanımı
araştırmasına katılanların % 53’ünü
erkekler, % 47’sini kadınlar oluşturdu.
Kadın katılımcıların yarısını ev kadınları oluştururken, tüm katılımcıların
% 57’sinin eğitim düzeylerinin lise ve
üzeri olarak belirlendi.
Türkiye’nin Akılcı İlaç Kullanımı
Bilinç Haritası Çıkarıldı
Çalışmada, sorgulanan konulara
verilen yanıtlara bağlı olarak kişilerin bilinç düzeylerini tespit etmeye
yönelik bir bilinç indeksi analizi yapıldı. İndeks, “ilaç saklanan yer, son
kullanma tarihini gözden geçirme,
ateş çıktığında yapılanlar, ilaç alma
unutulduğunda yapılanlar, başkasına ilaç önerme durumu, muayenede
doktora kullandığı ilaçların bilgisini
verme durumu, ilaç kullanma talimatını okuma durumu” sorularına verilen doğru yanıtlardan oluştu.
Araştırma sonucunda; Türkiye kent
genelinde Akılcı İlaç Kullanımı Bilinç
İndeksi ortalaması 100 üzerinden
51,2 çıkarken, İstanbul 54,4, Ege Bölgesi ise yüzde 52,1 ile Türkiye ortalamasının üzerine çıkarak ilk sıralarda
yer alan kent ve bölge oldular.
İlaç Önerme Alışkanlığı
Araştırmada, “Geçtiğimiz 1 yılı düşündüğünüzde, kullanıp çok faydasını gördüğünüz bir ilacı sizinle aynı
şikayeti olan bir yakınınıza önerdiniz
mi?” sorusuna katılımcıların % 48,5’i
Hayır, % 47,7’si Evet yanıtını verdi.
Cevap vermeyenlerin oranı % 3,7’de
kaldı.
Önerilen ilaçlar arasında “Ağrı Kesici”
% 71 ile ilk sırada yer alırken, bunu
Mide ilacı, Vitamin, Antibiyotik, Soğuk algınlığı/ Grip, Antidepresan/
Depresyon ilacı, Zayıflama ilacı ve
Tansiyon ilacı izledi.
İlaçların Son Kullanma Tarihleri
“Ecza dolaplarındaki ilaçların son
kullanma tarihlerine” ilişkin soruya
katılımcıların % 59,4’ü “kullanmadan
önce hemen bakarım” yanıtını verdi. “Son kullanma tarihlerini kontrol
etmiyorum/ bilmiyorum” diyenlerin
oranı % 14,2’ye ulaşırken, geri kalanlar sırasıyla “6 ayda bir gözden
geçiririm”, “6 ayda birden daha sık
gözden geçiririm”, “Her sene gözden
geçiririm”, “Birkaç senede bir gözden
geçiririm” yanıtlarını verdi.
Tedavi Sonrasında
Kalan İlaçlara Yapılanlar
“İlaç Saklama Koşullarına” ilişkin bölümde ankete katılanlar, “evinizde
ilaçları nerelerde saklıyorsunuz” sorusuna karşılık, % 52 gibi en yüksek
oranla buzdolabında yanıtını verdi.
Bunu, % 27,7 ile çekmece, % 26,5 ile
ecza dolabı, % 10,2 ile mutfak masası ve rafı izledi. Sıralamayı son sıraları
küçük yüzdelerle komidin/sehpa, elbise dolabı/rafı, banyo dolabı aldı.
Ankete katılanlara, “Tedaviniz sonrasında arta kalan ilaçları ne yapıyorsunuz” sorusu da yöneltildi. Bu soruya,
katılımcıların % 35,7’si “ecza dolabında/ ilaç çekmecesinde saklıyorum”
yanıtını verdi. % 34,7 ile “Bozulmasın
diye buzdolabında saklıyorum” yanıtını verenleri, % 21,9 ile “Çöpe atıyorum” diyenler izledi. “İlaç toplayan
organizasyonlara (belediye vb.) veriyorum” diyenler % 11,6 ile dördüncü
sırada yer alırken, bunu “bir tanıdığıma/ yakınıma veriyorum”, “mutfak/
elbise dolabında saklıyorum”, “Aile
sağlık merkezine/ Sağlık ocağına veriyorum”, “aldığım ilaçların hepsini
kullanıyorum/ artan olmuyor” yanıtları izledi.
Eğer Ateşimiz Çıkarsa
Diğer Sonuçlar
“Grip Olduğunuzda ilk ne yaparsınız
sorusuna, “Dinlenip bol vitaminli gıdalar alırım”, “Soğuk algınlığı ilacı alırım” ve “Aile Sağlık Merkezine/ Sağlık
kurumuna giderim” yanıtları ilk sıraları paylaştı.
Araştırmada, katılımcıların yaklaşık
% 49’u doktor muayenesi sırasında
aldığı ilaçların hepsini söylediğini belirtti. % 35,3’lük oran “doktor sorarsa
hepsini söylüyorum” derken, “Kullandığım ilaçları genellikle söylemiyorum/ unutuyorum” diyenlerin sayısı
% 6,5’te kaldı.
İlaçların Evde Saklandığı Yerlerde
İlk Sırayı Buzdolabı Aldı
Ateş çıktığında yapılanlar bölümünde ise, “Evdeki ateş düşürücüyü alırım” yanıtı ilk sırada yer alırken, bunu
Ilık bir duş alırım Aile Sağlık Merkezine/ Sağlık kurumuna giderim izledi.
Konu çocuklara gelince, yanıtlar “Evdeki ateş düşürücüyü veririm”, “Aile
Sağlık Merkezine/ Sağlık kurumuna
giderim”, “Ilık bir duş almasını sağlarım”, “Tanıdığım/ Gittiğim doktoru
arar sorarım” şeklinde oluştu.
Doktorların, reçetedeki ilaçların nasıl
kullanılacağına ilişkin bilgi vermesi
konusunda katılımcıların % 38,7’si
“Her zaman” yanıtın verirken, “Bazen”
diyenler % 28,9, “Nadiren” diyenler
% 18,7, “Hiçbir zaman” diyenler % 12
oranında kaldı. Aynı soru eczacılar
için sorulduğunda katılımcıların %
66’sı “Her zaman” yanıtını verdi.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
33
röportaj
DR. SAİM KERMAN
İLAÇ VE TIBBİ CİHAZ KURUMU BAŞKANI
Röportaj
Ayşe Aydın
36
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
Sizi biraz tanımak isteriz öncelikle, Saim
Kerman kimdir?
1966 yılında Kırıkkale’de işçi bir baba
ev hanımı bir annenin evladı olarak
dünyaya geldim.4 kardeşin en büyüğüyüm. İlk orta ve lise öğrenimimi Kırıkkale’de yaptım.1981 yılında
TÜBİTAK sınavında gösterdiğim başarıdan dolayı 2 yıl TÜBİTAK’tan burs
aldım. Bu süre zarfında TÜBİTAK’ın
yayınlarını takip etme fırsatım oldu.
Bu yayınlar vesilesiyle araştırmaya
okumaya ilgim arttı. Televizyonun
yaygın olmadığı, İnternet gibi bir
olanağın olmadığı bu dönemlerde
bu yayınlar çok daha kıymetliydi. Bu
yayınlar benim Tıp sektörüne yönelmemde de etkili olmuştur.1984 yılında liseden mezun oldum. Daha sonra
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini
Kazandım.1990 yılında da 6 yıllık
öğrenim sonucu fakülteden mezun
oldum. O zamanlar mecburi hizmet
vardı. Çektiğim kura sonucu Erzincan
ili Refahiye ilçesi Gümüşakar köyünün tabibi olarak Bakanlık tarafından
atamam yapıldı. Erzincan’a gittiğimde gittiğim köyün sağlık ocağı kapalıydı. Bundan dolayı bir süre merkez
ilçede çalıştım.16 aylık mecburi hizmetimden sonra memleketim olan
Kırıkkale’ye dönmeyi talep ettim ve
Şubat 1992’de Kırıkkale’ye tayin oldum. Birkaç farklı sağlık ocağında
yaklaşık üç yıl boyunca görev yaptım.
Daha sonra Kırıkkale Üniversitesi’nin
kurum tabibi olarak göreve başladım. Orada askerliğim de dahil olmak
kaydıyla 9 yıl kadar görev yaptım.
Askerliğimi de terör olaylarının baş
gösterdiği çok zor bir dönemde
Diyarbakır’da yaptım. Son derece zor
günlerdi. Onun için terörden çektim
diyebilirim kendi hesabıma... Muhasebemi yaptım ve barıştan yana saf
tutuyorum. İnsanların kan dökerek
böyle büyük meseleleri çözüme ulaştırabilecekleri mümkün görünmüyor.
Başkalarının kanı üzerinden çözüm
üretmek çok ahlaki de gelmiyor.
2003 yılında Kırıkkale İl Sağlık Müdür
Yardımcısı
olarak
görevlendirildim. Bir
yıl sonra da Dr. Mahmut Tokaç beyin beraber çalışma daveti
üzerine Sağlık Ba-
kanlığında göreve başladım. Bugün
burada tam 10 yıl geçti,11. yılın ilk
günündeyim. Buraya gelmeden önce
ilaç ve tıbbi cihaz mevzusunda bir ilgim yoktu. Çünkü daha çok üretmek
değil tüketmek penceresinden bakıyorduk ilaç ve tıbbi cihazlara. Burada
üretmenin de çok önemli bir değer
olduğunun farkına vardım. Tabi tıbbi cihazları 2008 yılında bünyemize
kattık. Türkiye’nin ilaç ve tıbbi cihaz
üretiminde dünyaya rol model olması yolunda hedeflerimiz var. İnşallah
gerçekleştiririz.
İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun görev alanı
ve sorumluluklarını nasıl tanımlarsınız?
Temel olarak ilaç, tıbbi cihaz ve kozmetik diyebiliriz…
Detay olarak ise; Görev alanına giren
ürünlerin ruhsatlandırılması, üretimi,
depolanması, satışı, ithalatı, ihracatı,
piyasaya arzı, dağıtımı, hizmete sunulması, toplatılması ve kullanımları
ile ilgili kural ve standartları belirlemek, bu faaliyetleri yürütecek kamu
ve özel hukuk tüzel kişileri ile gerçek
kişilere izin vermek, ruhsatlandırmak,
denetlemek ve gerektiğinde yaptırım uygulamak, laboratuvar analizlerini yapmak veya yaptırmak.
Sağlık beyanı ile satışa sunulacak
ürünlerin sağlık beyanlarını inceleyerek bu beyanlara izin vermek, izinsiz
veya gerçeğe aykırı sağlık beyanı ile
yapılan satışları denetlemek, gerektiğinde durdurma, toplama, toplatma
ve imha iş ve işlemlerini yapmak veya
yaptırmak, izin ve sağlık beyanları
yönünden bunların her türlü reklam
ve tanıtımlarını denetlemek ve aykırı
olanları durdurmak, piyasaya arz edilen ilaç, tıbbî cihaz ve ürünlerin reklam ve tanıtımının usûl ve esaslarını
belirlemek ve uygulamasını denetlemek diyebiliriz.
İlaç, tıbbi cihaz ve kozmetikler için
birçok yeni düzenleme getirildi. Bu
düzenlemelerle ilgili tepkiler nasıl,
alışma süreci aşıldı mı?
Tepkiler daha çok olumlu. Kaliteli bir
hayat beklentisini karşılıyor noktasında çok sayıda geri dönüş alıyoruz. AB
ülkeleri kriterlerine denk sağlıklı bir
alan oluşturmanın memnuniyeti var.
İlaç Takip Sisteminin kapsamı ve önemi
nedir?
İlaç Takip Sistemine ihtiyaç duyulmasındaki en önemli sebep ilaçların
geri çekme uygulamasında yaşanan
sorunlardır. Önceki yıllarda bir ilaç
herhangi bir sebeple piyasadan toplanacağı zaman, raporların eklendiği
fakslar valiliklere gönderilirdi. İllerde
tüm sağlık kuruluşlarında geri çekim
kararı alınan ilaç bildirilir ve raflardan
gözle kontrol edilerek toplanılması
istenirdi. Ülkemiz çok büyük bir coğrafyaya sahip. Resmi yazı olmadan
böyle karar alınması söz konusu olmadığından bugün sayıları 24 bini
bulan eczanelerin her birine bu kararın ulaşması gerekir. Karar ellerine
ulaşana kadar eczanede mevcut olan
bu ilaç satılabilir ve geri çekilen ilacın
çekilme gerekçesi önemli ise ciddi sıkıntılara yol açabilir. Bunu temelli bir
çözüme kavuşturmamız gerekiyordu.
Buradaki en büyük avantajımız Sosyal
Güvenlik Kurumunun halkımızı kendi
şemsiyesi altında toplaması oldu. Bu
durum resmi satışların durdurulması
konusunda uygulamayı kolaylaştırdı.
İkinci sorun ise kadim bir sorunumuz
olan bir ilacın birden fazla kere satılabiliyor olması veya sahte küpürle
devlet dolandırılabilmesi idi. İTS ile
bu sorunu da çözmüş olduk. Üçüncü
sorun ise küpürünün alınması gerektiği için ilacın ambalajı kesildiğinde
ambalaj bütünlüğünün bozulması
sonucu ilacın ışığa ve neme hassas
hale gelmesiydi. Öte yandan cam şişelerin kırılması ve dolayısıyla tekrar
tekrar ilaç alınması
gerekebiliyordu.
Kırılıp etrafa dökülen ilaç antibiyotik
ise bu durumda
ciddi bir çevre
kirliliği problemi
gündeme geliyordu; Antibiyotiğin
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
37
röportaj
etrafa dökülmesi ile mikroorganizma
florasının değişmesi ve neticesinde
daha dirençli suşların oluşması ihtimali var. Sistem sayesinde bu sorunlar da azaldı.
Şu günlerde bir yeniliğin de sisteme
girdiğini biliyorsunuz. İTS MOBİL UYGULAMA Hastalar telefonlarından
ulaşacakları bir program sayesinde
sahte ürünü tespit edebilecekler.
Sistem sayesinde kaçak ürün artık
eczanelere giremez. Daha doğrusu girebilse de resmi satışı olamaz.
Eczacılar kendilerini güvende hissedebilecekleri önemli bir doğrulama
mekanizmasına kavuştular. Tanımadıkları kişiden, kurumdan ilaç satın
aldıklarında bunu sistemimize sorup,
kayıtlı olup olmadığını öğrenebilirler
artık. Hakeza hastalarımız da aynı şekilde yakında telefonlarda yer alacak
bir uygulamayla ilacın karekodunu
doğrulayabilir hale gelebileceklerdir.
Biz bu sayımızda akılcı ilaç konusunu
ele alıyoruz. Sizin de bu konuda yoğun
çalışmalarınız var. Öncelikle “akılcı
ilaç kullanımı” nedir, bu konuda neler
söylemek istersiniz?
Akılcı ilaç aslında bütün dünyada
özellikle gelişmiş ülkelerde farkına
varılmış ve çeşitli metotlar geliştirmek suretiyle tam yerinde doğru
kişiye doğru zamanda doğru
miktarda doğru yöntemle kullanmasını tarif eden bir sistemdir. Bunu özellikle ilacın
çok tüketildiği gelişmiş ülkelerde ilacın kullanımı sonucu
ne olup bittiğiyle ilişkilendirmek amacıyla geliştirilmiştir. İlk
bakışta bir ekonomik tasarruf
yöntemiymiş gibi algılanabiliyor. Fakat öyle değil. Kimi
zaman ilacı akılcı kul-
38
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
lanmak belki belli bir hastalıkta daha
az tükettiğimiz bir ilacı daha fazla tüketmemizle de sonuçlanabilir.
İlaçların bilinçli kullanımını sağlamak
için yürütülen çalışmalarda en büyük
mücadele antibiyotikler konusunda
veriliyor diyebiliriz. Toplum olarak
antibiyotikleri bu kadar kolay
tüketebilmemizin altında yatan sebep
nedir sizce?
Antibiyotik kullanımı bu hızda ve
yanlış kullanılmaya devam ederse
DSÖ gelecek 10 yılda 100 yıllık bu
mucizenin tedavi etkisinin düşeceğini söylüyor. Aslında bakteriler direnç
geliştirerek yeni ilaçlarla mücadeleyi
zorunlu kılıyor.
Yanlış sebeplerle antibiyotik kullandığınızda: antibiyotiklerin etkili
olmadığı virüsler çoğu kez soğuk
algınlığı ve grip enfeksiyonlarına yol
açar. Bu tür durumlarda, antibiyotik
almak durumunuzu iyileştirmez: antibiyotikler ateşi veya hapşırık gibi
bulguları hafifletmez.
Şunu bilmeliyiz ki antibiyotikler
doğru kullanıldığında faydalıdır, bir
çok hastalıkta çok mühim sonuçlar
verir. Fakat uygun olmayan biçimde
kullandığınızda: eğer tedavi süresini
kısaltırsanız, dozları düşürürseniz ve
antibiyotiği doğru sıklıkta almazsanız
(ilacı talimatlara uygun olarak günde
2 veya 3 kez almak yerine günde bir
kez alırsanız), ilaç vücudunuz için yeterli olmayacaktır ve böylece bakteriler hayatta kalmaya devam ederek
dirençli hale gelecektir.
Antibiyotikleri ne zaman ve nasıl kullanacağınız hakkında daima doktorlarımızın tavsiyelerine uyulmalı.
Akılcı İlaç Kullanımında doktor, eczacı ve
vatandaş bazında her birimizin görevleri
nelerdir?
Hastalığın farkına varmak, sağlık
okur-yazarlığı dediğimiz gelişmiş
kültür düzeyine ulaşmak, kendimizi
hastalıklarımızla barışık bir şekilde
yaşatmak, bunların hepsi akılcı ilaç
kullanımıyla ilişkilidir. Bakanlığımızın
yaklaşık iki yıl süren ön hazırlığından
sonra bir eylem planı ortaya çıkardık.
Yapılan araştırmalarla çeşitli gelişmiş
ülkelerde uygulanan sistemlerle ilişkilendirebileceğimiz devlet kurumlarının paydaşlığında bir çalışma başlatmış olduk. Bunun temel eğitimle
ilgili olduğunu düşünüyoruz.
Bugünün dünyasında ilaçsız bir hayat düşünülemez. Bu yüzden kişiler
ilaçla çok küçük yaştan itibaren tanışması bilgilendirilmesi lazım. Ayrıca bütün vatandaşlarımızın bilmesi
gerekiyor ki doktorun yazmış olduğu
ilaç miktarı kullanılması gereken
miktardır. Ne artmalıdır bu miktar ne de azalmalıdır.
Bir diğer mevzuda kullanım süresi
geçmiş ilaçların imhası mevzusudur.
Vatandaşlarımız günü geçmiş ilaçları
çöpe atmamalı eczanelere teslim et-
melidir. İlaçlar çeşitli kimyasallardan
oluşturulduğundan dolayı doğada
farklı reaksiyonlar doğurabilmektedir. Bugün bazı eczacı odalarımızın
önderliğinde biriken atık ilaçların
toplatılmasına dayalı bir dayanışma
söz konusudur.
İlaç kullanımı gibi bitkisel ürünler de
tavsiye ile kullanılıyor ve medyada da bu
tip yönlendirmelere sık sık yer veriliyor. Bu
konuda yürüttüğünüz bir çalışma var mı?
Bu konu toplumumuzun en çok istismar edildiği alanlardan bir tanesi,
tüm gayretlerimizle bu konuda mücadele ediyoruz. Gıda bakanlığıyla
ortak kararlar aldık, RTÜK,BTK gibi
paydaşlarımızla bu konuları detaylı
konuştuk planladık ve bazı yaptırımları hayata geçirdik.Kurumumuz
olarak denetim kadromuzu güçlendirerek tüm satış kanallarını takip
eder hale geldik.Özellikle tv kanallarından bu konuda olumlu geri dönüş
alıyoruz,bir reklamı yayımlamadan
önce artık bize danışıyorlar buda sevindirici.Ancak konunun en önemli unsuru halkımız,halkımız bu tip
mucize,damar açıcı,zayıflatıcı,%100
bitkisel ürün tanıtımlarına kanmamalı…
6 Ekim 2010’da Sağlık Bakanlığı tarafından “Geleneksel Bitkisel Tıbbi
Ürünler Yönetmeliği” yayımlandı. Bu
yönetmeliğe göre insan sağlığını koruyucu ve tedavi edici etkileri olan
ve geleneksel bitkisel tıbbi ürünlerin
endüstriyel olarak üretilmesi veya ithal edilmesi ile ilgili başvurular Sağlık Bakanlığına yapılarak Bakanlık
tarafından ruhsatlandırılıp, yönetmeliğe uygun olarak ruhsat almış
olan ürünler sadece eczanelerden
satılabiliyor. Ayrıca 7 Haziran 2013’de
de “Sağlık Beyanı İle Satışa Sunulan
Ürünlerin Sağlık Beyanları Hakkında
Yönetmelik” yayımlandı ve bu yönetmeliğe göre sağlık beyanı içerisinde
klinik çalışmalarla ispatlanmamış bir
ifadeye yer verilemezken toplumu
bilgilendirmek amacıyla özelikle televizyon ve radyo programları olmak
üzere çeşitli mecralarda bilgisine
başvurulan kişilerin, bilgi verdikleri
konudaki uzmanlıklarını akademik
olarak kanıtlamış olmaları, açıklamaların bilimsel nitelikte bilgilerle ve
mevzuata uygun olarak yapmaları
zorunlu hale geldi. Sözünü ettiğimiz
bu yönetmelikler halk sağlığının korunması ve bitkisel tıbbi ürünlerin
kontrolsüz satışının önüne geçilmesi
konusunda atılmış büyük adımlar.
Akılcı ilaç kullanımının yanı sıra, sahte
ilaç ve zararlı kozmetikler konusunda
da vatandaşı bilinçlendirmek adına
Bakanlıkla birlikte büyük bir mücadele
veriyorsunuz. Bunu tam anlamıyla
ortadan kaldırmak için nasıl bir süreç
izleniyor?
Sahte ilaç ile mücadelede dünyada örneğiz ve oldukça başarılı bir
noktadayız. İTS ile zaten legal satış
kanallarında %99 güven sağlamış
durumdayız. Kozmetik ve tıbbi cihaz
sektörünü de yakından takip ediyoruz yakında hayata geçireceğimiz
Ürün takip sistemi ile her ürün barkodu ile takip edilecek, bunun yanında
geçtiğimiz yıl bu konuda 3 yönetmelik ve sektöre yol gösterici 10larca kılavuz yayımladık. Artık işini iyi yapan
sektör temsilcileri daha da güçlenecek merdiven altı sağlıksız ürünlerde
ortadan kalkmış olacak…
Tıbbi Cihazlara da değinelim. Piyasa
Gözetim ve Denetim (PGD) sisteminin
kurumunuz ve tıbbi cihaz üreticileri
açısından ne gibi getirileri oldu?
güçlü iş birliği içinde hareket ederek,
sektörün 2023’de öngörülen 5 milyar
dolarlık ihracat hedeflerine ulaşması,
sorunların çözümünün kolaylaştırılması, vatandaşımızın kullandığı tıbbi
cihaz kalitesi, güvenliği ve etkinliğinin artırılması, AR-GE çalışmalarının
uluslararası rekabet oluşturabilecek
seviyeye taşınması, tedaviye erişimin
hızlandırılması, etkin piyasa gözetim
ve denetiminin sağlanması amacı ile
mevzuat çalışmaları yürütülmektedir. “Tıbbi Cihaz Kayıt Yönetmeliği”,
”Tıbbi Cihazlar İçin Elektronik Kullanma Kılavuzu Tebliği”, “Tıbbi Cihaz
Depolama, Satış ve Tanıtım Yönetmeliği”, “Tıbbi Cihazların Test ve Kalibrasyonları Hakkında Yönetmelik”,
“Klinik Araştırmalar Yönetmeliği” ve
“ Tıbbi Ekipman Teknik Servis Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik” leri
çalışmalarımız devam etmektedir.
Tıbbi Cihaz Depolama, Satış ve Tanıtım Yönetmeliği ile satış yerlerinin
tıpkı eczaneler gibi ruhsatlandırılması, görsel ve yazılı basında tüketiciyi
yanıltıcı ve doğru olmayan bilgiler
ihtiva eden tıbbi cihaz tanıtım ve
reklamlarının önlemesi amaçlanmaktadır. Tıbbi Cihazların Test ve
Kalibrasyonları Hakkında Yönetmelik
ile test ve kalibrasyon yapan firmalar
Kurumumuz tarafından yetkilendirilecektir. Tıbbi Ekipman Teknik Servis Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik
ile Kurumumuzun yetkilendirdiği
Bir önceki soruda belirttiğimiz gibi
sektör ile medikal kümelenme ile sık
sık bir araya geliyor ve karşılıklı güven içerisinde kaliteli
ve ulaşılabilir ürünleri
halkımıza ulaştırmayı
amaçlıyoruz.
Gerekli teşvikler ve
kılavuzlar
ile
sektörün uluslararası rekabet ortamında
güçlü
k almasını
sağlıyoruz.
Ülkemizde üretim
yapan sanayici, üniversiteler ve
sivil toplum
örgütleri ile
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
39
röportaj
40
kuruluşlar tıbbi cihazların bakım
ve onarımını yapacak, eğitimsiz ve
yetkisiz kişilerin cihazlara müdahale etmesinin ve bu alanla ilgili hastanelerin yanlış yönlendirilmesinin
önüne geçilecektir. Ürün kalitesi ve
güvenilirliğin takibi, etkin piyasa denetiminin artırılması, hasta güvenliğinin sağlanması ve acil/olağanüstü
durumlarda tıbbi cihaz ile ilgili strateji oluşturulması açısından ÜTS (Ürün
Takip Sistemi) projesi çalışmalarımız
devam etmektedir. Bu program ile
tıpkı İlaç Takip Sisteminde olduğu
gibi tıbbi cihazların da ürün takip
numarası ile tekil bazda takibi yapılacaktır. Ayrıca üreticilerimizin üretim
ve kapasitelerinin değerlendirilmesiyle Tıbbi Cihaz Sektöründe stratejik
planlamaya başlanmış olup bunun
sonucunda Ülkemizde üretilecek
stratejik ürünlerin belirlenmesi ve
bu sürecin hayata geçirilmesi sonucunda cari açığın ve kaynak israfının
önüne geçilecektir. TÜBİTAK tarafından yürütülen 1003, 1007 projeleri
kapsamında tıbbi cihazlarla ilgili öncelikli alanların belirlenmesi konusunda çalışmalar yapılmaktadır
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
Son olarak eczacılık ve eczacılarla ilgili
yeni düzenlemeler var mı, bu konuda bizi
bilgilendirir misiniz?
Buradaki en önemli gelişme hem kanunla İTS’ye bildirimin zorunlu hale
gelmesi hem de ilaçla ilgili spot bir
piyasanın ortadan kaldırılmasıdır.
Çünkü ilacın spota düşmesi ilacın kalitesiyle ilgili problemler doğurabilir.
Bu nedenle hem ticari olarak hem de
kalite olarak ortaya çıkabilecek sorunları engellemek için toptan satışı
yasakladık.
Bir diğer önemli sistemi de eczanelerin yer değişikliği ve yeni açılacak eczanelerin üzerine yaptık. Bu sistemle
bu tür gelişmelerde puan sistemine
dayalı kanun maddesini çıkarmış olduk. En kısa zamanda gerekli boş
listeleri oluşturup başvuruların atanmaya elverişliliğini denetleyip noterlik sistemi gibi bir sistemle kurmaya
başlayacağız. Şubat ayından sonra eczane nakil ve atama işlemlerinde her
3000 kişiye bir eczane düşecek şekilde epeyce şeffaf, herkesin gözü önünde yürüyen çalışmalarımız olacak.
Mevcut eczanelerin de birer yer değiştirme hakları olacak. Bununla has-
taların aile hekimlerini tanıdıkları gibi
eczacılarını da tanımalarına elverişli
bir ortam oluşturmuş olacağız. Böylelikle eczacılar da hastaların sağlığının gidişatıyla ilgili fikir sahibi olabilecektir. Bu bizim beklentilerimizden
bir tanesidir.
Yaptığımız yeni yasa ve düzenleme
ciddi bir emek sonucu oluştu ve bu
konuda eczacıların da fikirleri alındı.
Bu yasa sürecinin başlamasına dair
talep eczacı meslek örgütünden gelmiştir. Eczacıların büyük bir çoğunluğunu yansıtacak şekilde kaleme
alınmıştır. Yasa eczacılara rağmen
olmamıştır. Diplomasını kullandıran
ama eczanede oturmayan, eczacılık
yapmayan, ehil olmayan kişilerin insanlara ilaç vermesine sebep olan eczacılara engel olmak istiyoruz.
Bunların yanı sıra, eczacıların ilaç üretim sürecinde çok fazla istihdam edilmediğini görüyoruz. İkincisi hastanelerimizdeki eczacılarımız sayı olarak
yetersiz. Klinik eczacılık gibi önemli
bir konuda maalesef bir istihdamımız
söz konusu değil. Önünü açmaya çalıştığımız alanlardan birisi de budur.
Eczacıları toplumda çok farklı işlevlerde görebilmeyi hedefliyoruz
Bugünün sağlıklı bireyleri
yarının en değerli kaynağıdır.
Siemens, çözümleriyle bireylerin sağlığına nesiller boyu sürecek
olumlu katkılar sağlıyor.
www.siemens.com.tr/saglik
Gelecekte dünyamızın nasıl şekilleneceği, bugünün
bireylerinin ne kadar sağlıklı olduğuna bağlı. Uzun ve
sağlıklı bir yaşam; insanların dilediği gibi bir ömür
sürdürmesine olanak sağlarken, gelecek nesillerin de refah
içinde yaşayacağı bir dünya yaratıyor.
Bu nedenle Siemens olarak, sürekli yenilenen
çözümlerimizle insan sağlığını iyileştirmek için durmadan
çalışıyoruz. Bu çabalarla sağlık masraflarını düşürürken,
klinik hekimlerine ve hastanelere erişimi de
kolaylaştırıyoruz. Büyüyen dünyada daha iyi hizmet
alabilmeniz için size yardımcı oluyoruz.
Dünyanın giderek yaşlanan nüfusunun daha sağlıklı
yaşaması için kalıcı çözümler üretiyoruz. İnsan sağlığının
yarının en önemli güvencelerinden biri olduğunu
düşünüyor; bu nedenle dünyadaki her değerli kaynak gibi
el üstünde tutulması ve sürdürülmesi için gerekli çabanın
gösterilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Answers for life.
kapakkonusu
REÇETE BİLGİ SİSTEMİ
Cem SEÇKİN
Yazılım Geliştirme Danışmanı
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu
Yaşadığımız zaman dilimini bilişim
çağı olarak adlandırmak yanlış olmaz herhalde. İnternetin günlük hayatımıza girmesiyle beraber bilgiye
ulaşmamız, bilgiyi depolamamız ve
dağıtmamız kısacası kullanmamız
artık çok kolay. Bunun neticesinde
insanlığın elinde tarihte görülmemiş veri ambarları oluşmuştur. Artık
bir belgeyi tek tıkla beş yere birden
gönderip beş kopyasını alabiliyor,
beş yıl önce yazılmış belgeye beş saniyede ulaşabiliyorsunuz. Bu konuya
E-Reçete sisteminde doktorun hastaya yazmış olduğu reçetenin hastadan
önce eczaneye gitmesi ve eczanenin
42
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
kayıtlı bir numara ile hastaya ilaçları
vermesi güzel bir örnek olarak gösterilebilir.
E-Reçete birçok vatandaşımız için
yeni bir kavram olabilir ama daha
öncesinde AHBS (Aile Hekimliği Bilgi Sistemi) adı altında 2005 yılında
Düzce ilinde pilot olarak başlatılan
Aile Hekimlerinin hasta bilgilerini
dijital ortamlarda saklayıp T.C. Sağlık
Bakanlığı veritabanlarına gönderdiği sistemin devamıdır. 2010 yılının
Aralık ayında ise tüm Türkiye üzerindeki Aile Hekimleri bu sisteme dahil
edilmiştir. Artık AHBS günümüzde
tüm hekimlerin reçetelerinin dijital
ortamda tutulduğu E-Reçete uygulamasının temelini oluşturmaktadır.
Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşan
AHBS ve devamında E-Reçete verilerinin işlenmesi ve çıkan sonuçların
değerlendirilmesi kapsamında 26
Ekim 2010 tarihinde Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü’nde başlatılan Dünya Bankası destekli proje olan Reçete
Değerlendirme Projesi, Sağlık Bakanlığı bünyesindeki Aile Hekimlerinin
reçeteleme davranışlarının izlenmesi, değerlendirilmesi ve kendilerine
geri bildirim verilmesi yoluyla akılcı
ilaç kullanımının yaygınlaştırılmasını
amaçlayan bir proje olarak hayata
geçmiştir.
Projenin bu amaç doğrultusunda hedefleri;
• Akılcı ilaç kulanımının ülkemizde
yaygınlaştırılmasının sağlanması,
• Ülkemize ait ilaç tüketim verileri-
nin güvenilir şekilde hesaplanmasının sağlanması,
• Kaynakların izlenmesi ile ihtiyaçların daha çabuk tespit edilmesi,
• Planlamaya yönelik istatistiki bilgi
ve raporların süratli ve doğru bir
şekilde alınması,
• Mevcut
yazılımlar ve gelecekte
geliştirilecek yazılım uygulamaları
için uygun bir bilgi altyapısının ve
veri alış veriş mekanizmasının hazırlanması,
• Yönetime
ve diğer karar mekanizmalarına tam, doğru ve sürekli
veri akışı sağlayarak söz konusu
süreçlerin daha etkin bir hale getirilmesi
olarak ifade edilmektedir.
Proje kapsamında, Aile Hekimliği
Bilgi Sistemi aracılığı ile Aile hekimlerine yönelik reçete izleme ve değerlendirme sistemi geliştirilmiş ve
32 ilde pilot uygulaması yapılmıştır.
Proje Akılcı ilaç kullanımı konusunda
Bakanlığımızca yetkilendirilmiş olan
Akılcı İlaç Kullanımı ve İlaç Tedarik Yönetimi Dairesinin bulunduğu Türkiye
İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumuna 2012
yılı Mart ayında devredilmiştir.
2012 yılı 01 Ağustos tarihinden itiba-
ren ülkemizde E-Reçete uygulamasına geçilmesi ve Reçete Değerlendirme Projesinin pilot uygulamasının
başarıyla uygulanması sonucunda
ülkemizdeki tüm hekimlerin reçetelerinin izlenmesi, değerlendirilmesi
ve geri bildirim verilmesi amacıyla projenin yaygınlaştırılmasına ve
projenin adının Reçete Bilgi Sistemi
(RBS) olmasına karar verilmiştir.
RBS’de hekime ait istatistikler, il, ilçe,
kurum, ülkeye ait istatistikler ve illere
ait dönemsel trend analizleri olmak
üzere üç grup istatistiki veri bulunmaktadır. Ayrıca RBS üzerinden hekimlerin reçeteleri ile ilgili seçilen ay
içerisinde protokol dağılım modülü
altında; bakılan hasta sayısı, reçete
sayısı, antibiyotik, ağrıkesici ve enjeksiyon bulunan reçete sayıları ve
yüzdeleri, kalem, kutu ve maliyet
toplamları, reçete başında düşen
antibiyotik, ağrıkesici ve enjeksiyon
preparatları için kalem, kutu ve maliyet oranları gibi 70 adet paremetre,
detaylı tanı, ilaç ve ATC dağılım tabloları, ATF, AS, AOM tanıları için ayrı
ayrı rehberlere uygunluk tabloları,
hekimler için hesaplanan tüm tabloları il bazında veya iller arası kıyaslamalı analiz yapılabilecek şekilde
düzenlenmiş analiz tabloları, seçilen
ilaç, ilaç parametresi ve ATC kodlarının dağılımlarını içeren reçetelerin
dönemlik analizleri gibi 250’ye yakın
analiz tablosu alınabilmektedir.
Haziran 2013 tarihi itibariyle pilot
il olarak seçilen Gaziantep’e ait RBS
verileri, ilde bulunan aile hekimlerinin kullanımına açılmıştır. Ekim 2013
itibariyle de ülkemizdeki tüm aile
hekimlerinin RBS üzerinden kendi
verileri kullanımına açılmıştır. Haziran 2014 tarihinde ise ülkemizdeki
tüm hekimlerin kendi RBS ekranlarını
görmelerini sağlamak amacıyla çalışmalar devam etmektedir. Sistem tüm
hekimlerle paylaşıldığında, hekimlerin kendi reçete analizlerini görerek,
reçeteleme davranışları konusunda
farkındalık oluşturulabilmesi ve titizlikle yürütülen AİK Programına ciddi
bir katkının sağlanması söz konusu
olacaktır.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
43
haber
4 YILDA
90 BİN YATAK YENİLENECEK
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, OSTİM ve İvedik Organize Sanayi Bölgesi’nde (OSB) medikal sektöründe üretim yapan temsilcilerle
bir araya geldi. Burada konuşan Bakan Müezzinoğlu, Türkiye’deki hastane yatağı kapasitesinin 122 bin olduğunu belirterek, bunun 90 bininin
önümüzdeki 4 yıl içinde yenileceğini
açıkladı.
Yaklaşık 50 bin yatak kapasiteli kamu
özel işbirliği ile yapılacak hastanelerin 4 yıl içinde tamamlanacağını anlatan Müezzinoğlu, şunları söyledi: “24
bin yatağın imzası atıldı, ihaleleri bitti
ve sözleşmeleri yapılıyor. Yine 24-25
bin yatak kapasiteli yeni şehir hastanelerinin kamu özel işbirliği ile 1 yıl
içinde ihale sürecini tamamlamayı
hedefliyoruz. Bu şekilde 2018 yılında
45-50 bin yatak arasında yenilenmiş,
nitelikli, ileri teknolojili hastane ve
hastane donanımlarını tamamlayacağız. Ülke genelinde hastane yatak
kapasitemiz toplam 122 bin civarında bunu 130 binlere çıkarmayı hedef44
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
liyoruz. 130 bin yatak kapasitesinin
90 bini önümüzdeki 4 yıl içinde sıfırdan yenilenmiş ileri teknolojili hastaneler konumuna dönüşecek.”
Sağlık turizmi geliri dörde katlanacak
Yakın coğrafyasındaki 1 milyar nüfusa Türkiye’nin sağlıktaki marka değeri gösterilerek önümüzdeki 5 yılda
sağlık turizmi gelirlerinin 2,5 milyar
dolardan 10 milyar dolarlara çıkabileceğini anlatan Bakan Müezzinoğlu,
şöyle devam etti: “Ama 2023’lerde
20-25 milyar dolara çıkartacak hedefleri inşallah hep birlikte başaracağız.
Ama bütün bunlarda 2 tane sağlıklı
yürümemiz için sağlıklı güçlü ayağa
ihtiyacımız var. Birincisi milli iradenin
hak ve hukuku zedelenmeden güçlü
bir şekilde yere basması onun getirdiği ekonomik istikrarı kaybetmeden
yolculuğumuzu yapmamız. İnanıyorum ki ülkemizin ve sağlık sektörümüzün yarınları bugünden daha
güzel olacak.”
Yerli üretime destek çalışmaları
devam ediyor
Yerli üretimin önemine dikkat çeken
Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, üreticilerin KDV ve diğer alanlarla ilgili
taleplerinin Şubat ayında yapacakları çalışmalar ile ele alacaklarının
bilgisini verdi. Müezzinoğlu sözlerini
şöyle tamamladı: “Alandan sorumlu
müsteşar yardımcısı ve kurum başkanımızın ve arkadaşlarımızın olacağı
ekiplerle aylık olabilir veya 2 ayda bir
olabilir belirli değerlendirme komisyonları kuracağız. Sorunları azaltarak
sağlık bir yürüyüşü ama marka değeri olacak 5-10 yıl sonra burada şu
10-20 alanda bölgede söz sahibi olduk, tıbbi donanımda, ilaçta ve tıbbi
cihazda markamız kendi üretimimiz
patentimiz oldu diye bilecek stratejileri bizden bekleyin. Diğer detaylarla
sorun yaşadığınız alanlarda bürokrasi
engel olan değil tam aksine bürokrasi yardım eden ön açan kolaylaştıran
bir anlayışı oturtturmaya çalışacağız.”
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
45
haber
GIDALARLA
BULAŞAN HASTALIKLAR*
Prof. Dr. Recep ÖZTÜRK
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon
Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
İnsanın sağlıklı bir yaşam sürmesi
dengeli ve düzenli beslenmesine
bağlıdır. Bu amaçla farklı gıdalar
değişik şekillerde işlenip insanlığın
beslenmesi için sunulmaktadır. İnsan sağlığının devamı için, olmazsa
olmaz önemindeki gıdalar zaman
zaman değişik nedenlerle hastalık
yapabilen mikroplarla bulaşıp bu kez
ölüme kadar giden bir tehlikeye neden olabilmektedir. İnsanlık tarihinde, mikroplarla bulaşan enfeksiyon
hastalıkları her zaman önemli sağlık
sorunlarına neden olmuştur. Dünyada her yıl gıda ve su ile bulaşan mikroplarla gelişen hastalıkların kesin sayısı bilinmemektedir. Sadece ABD’de
bir yıl içinde gıdayla bulaşan 76 milyon olgu, 325 bin hastane yatış, 5 bin
kadar ölümün olması ve toplam 150
milyar dolarlık bir yıllık ekonomik yük
konunun önemini göstermektedir.
Günümüzde değişik gıdaları hazırlayan ticari kurumlar ve hazır yemek
üreten tesisler üretim, işleme, depolama, hazırlama ve tüketimlerine
kadar geçen süreçte uygun şartlarda çalışmaz ve mikrobik bulaşma
ve bunların üremelerine engel olma
46
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
yönünde gerekli tedbirleri almazsa,
mikrobik hastalıkların bulaşmasına
ve bunların salgına dönüşüp toplumda ciddi bir sağlık sorunu oluşturmasına neden olabilirler. Gıdalar,
mikroplar ve onların toksinleriyle
oluşan hastalıklara ve besin zehirlenmelerine, değişik kimya maddeleri
(ağır metal, arsenik, civa, bakır, çinko, antimon, kurşun, kadmiyum) ile
oluşan zehirlenmelere (5-15 dakika
içinde bulantı, kusma, karın ağrısı
meydana gelir) neden olabilir. Ayrıca,
gıdalara katılan değişik katkı maddeleriyle (boyalar, koruma maddeleri, dezenfeksiyon maddeleri, nitrat,
nitrit, nitrözamin) ve bazı gıdalarda
bulunan alkaloit, glikozid ve allerjen
maddelerle ve alglerden su ürünlerine geçen felç etkisi yapan zehirli
maddelerin etkisiyle değişik belirtiler
meydana gelebilir.
Gıdalarla bulaşan enfeksiyon hastalıkları, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde önemli bir halk
sağlığı sorunudur. Gıdayla bulaşan
hastalıklar genellikle hafif, orta seyirli bir hastalık oluşturmakla beraber
sonuçları ciddi olabilir. İshal, bulantı,
kusma ile seyreden gastroenteritler
yanında invazyona bağlı sistemik
seyre neden olan etkenler vardır. Bağışıklık yetmezliği olan kişilerde ve
yeni doğanlarda non-tifoid Salmo-
nella ve Listeria monocytogenes’in
sistemik hastalık yapması konunun
örneğidir. Ülkemizde çiğ süt ve ürünlerinden bulaşan bruselloz, gıdayla
ilişkili sistemik hastalıklardan diğer
biridir. Bazı etkenler kronik sekel ve
bozukluklara neden olur: Örneğin
konjenital toksoplazmoz ve E.coli
O157’ye bağlı hemolitk üremik sendrom; nontifoid Salmonella, Yersinia
enterocolitica ile ilişkili reaktif artrit;
Campylobacter ilişkili Guillain-Barre
sendromu.
Gıdayla bulaşan hastalıkların epidemiyolojisi değişmektedir. Yeni veya
yeniden önem kazanan patojen etkenler de gündemdedir ve bazıları
tüm dünyaya yayılmıştır. Yeni önemli
etkenler hakkında yeterli tecrübe bulunmaması, halk sağlığı açısından zaman zaman tehdit oluşturmaktadır.
Salmonella, Escherichia coli O157:H7,
Campylobacter ve Yersinia enterocolitica dahil çoğu sağlıklı hayvanlar, bu
etkenler için bir rezervuardır ve değişik gıdalarla bunlar bulaşmaktadır.
Bu patojenler dünya çapında her yıl
milyonlarca sporadik olgu, komplikasyonlar ve değişik toplum ve ülkelerde bazen de salgınlar oluşturur.
Genelde kayıtların düzenli olmayışı
sorunun aysberge benzer şekilde
çok az bir kısmını bilmemize neden
olmaktadır.
Gıdayla bulaşan mikroorganizmaların artışında değişik faktörler katkıda bulunur. Bu faktörler arasında
demografik ve çevresel değişiklikler
(ekolojik özellikler, iklim değişiklikleri, azalan su kaynakları, insan
davranışı değişiklikleri), teknoloji ve
endüstri (gıdaların üretim ve işleme
şeklinde yeni teknolojiler), uluslararası seyahat ve ticaret (dağıtım ve
tüketim zincirinde değişiklikler), mikroorganizmalarda antimikrobiklere
karşı direnç gelişimi, ekonomik gelişme, hayvan atıkları ve halk sağlığı alt
yapısı önemlileridir. Günümüz dünyasında insan hareketleri yanında,
gıdada toplu üretim ve tüm dünyaya
dağıtım salgınlarda önemlidir. Ayrıca
dünyada bağışık yetmezlikli kişilerin
ve yaşlıların sayısındaki artış Listeria
gibi bazı mikroorganizmalarla ilişkili
hastalıkları da artırmıştır.
Gıdalarla 250’den fazla değişik mikroorganizma (bakteriler, virüsler,
protozoonlar, helmintler) bulaşabilmektedir. ABD’de FoodNet (Foodborne Diseases Active Surveillance
Network) raporlarına göre Salmonella, Campylobacter, Shigella, Cryptosporidium, Shiga toksin üreten Escherichia coli (STEC) O157 laboratuvarda
doğrulanan gıda kaynaklı enfeksiyonlar arasında en sık saptanan mikroorganizmalardır. Bu yazıda gıdayla
bulaşan mikroorganizmalardan özellikle yeni ve yeniden önem kazananları üzerinde durulacaktır
Bakteriler
Besinlerle bulaşan hastalıklar en çok
bakterilerle meydana gelir. Vücut ısısı
civarında en iyi şekilde çoğalan bakterilerden bazıları soğukta, buzdolabında da üreyebilirler; örnek olarak
gıdalarla bulaşabilen Listeria ve Yersinia cinsi bakteriler soğukta çoğalabilmektedir. Bakterilerin cinsleri arasında bazı farklar olmasına rağmen,
genellikle 15-30 dakikada bir bölünürler. Bu yaklaşık 10 saat içinde gıdaya bulaşan bir bakterinin 1 milyar sayıya ulaşması anlamına gelir. Hastalık
yapıcı mikroplar, kaynak veya rezervuar denen canlı veya cansız varlıklar
üzerinde yaşayıp çoğalırlar ve buradan diğer canlılara bulaşırlar. Kaynaklar arasında önemli olanlar enfeksiyonlu insanlar, hayvanlar, bitkiler,
toprak, su ve diğer bazı cansız mad-
delerdir. Mikroplar, kaynaklarından
değişik vasıtalarla çıkıp yeni, duyarlı
kişilere bulaşırlar. Gıdalarla mikroorganizma toksinleri(Staphylococcus
aureus, Bacillus cereus, Clostridium
botulinum) ve doğrudan mikroorganizmalar (Salmonella, C.jejuni, E.coli
O157:H7, Aeromonas spp., Listeria
monocytogenes, Clostridium perfringens, Brucella spp) bulaşır.
Besin zehirlenmesi etkenleri
Staphylococcus aureus: Gıda zehirlenmesine en sık sebep olan bakterilerdendir. Gıdalarda üreyen S. aureus,
4-45oC arasında toksin oluşturabilir;
20-45oC arasında daha iyi ürerler.
Oluşan toksinler ısıya dirençlidir.
S. aureus’un gıdalarda üremesi esnasında ürettiği toksini içeren gıda
yendiğinde 1-6 saat içinde besin
zehirlenmesi oluşur. Tüketime hazır
et ürünleri, jambon, salamura etler,
süt ve süt ürünleri, çeşitli salata ve
kremalar-pastalar, yumurtalı ürünler
bulaşmaya sık sebep olan gıdalardır.
S.aureus toplumda % 10-30 oranında
insanların burun ve boğazında bulunabilir. Ayrıca bu bakteri deride oluşan çıbanların önemli bir nedenidir.
Taşıyıcı insanlardan (burun, boğaz,
deri yaraları, kirli eller....), kesim esnasında ete, iltihaplı memeden süte,
mikropla bulaşmış alet ve malzemelerden gıda hazırlanması esnasında
ve sonrasında bulaşabilir. Özellikle
yeni hazırlanıp soğumaya bırakılan
yiyeceklerde hızla ürer. Toksin oluşan gıda alındıktan 1-6 sonra şiddetli inatçı kusmalar, ishal, karın ağrısı
meydana gelir. Ateş oluşmaz; 1-2 gün
sürer.
Gastroenterit/Enterokolit etkenleri
Salmonella spp: Salmonella cinsi
bakterilerin 2500’den fazla serotipi
vardır. Gelişmiş ülkeler dahil, 1985
sonrasında S. enteritidis, S. typhimurium ve S.heidelberg serotipleri gıda
ile bulaşan en sık rastlanılan yeni veya
yeniden önem kazanan patojenler
arasındadır. Non-tifoid Salmonella’lar
ile meydana gelen gıdayla bulaşan
hastalıklar dünyanın pek çok yerinde önemli bir halk sağlığı sorunu ve
ekonomik yüktür. ABD’de CDC verilerine göre bildirilen Salmonella kökenleri içinde S.enteritidis 1980’de %
6, 1996 da % 25 oranında saptanmıştır. ABD’de yılda 2 milyon non-tifoid
salmoneloz olgusu meydana geldiği
hesap edilmektedir. Son yıllarda alınan kontrol tedbirleri ile insidensinde ABD’de azda olsa azalma sağlanabildiği gösterilmiştir. İngiltere’de 1
milyon nüfus başına yıllık 500 hasta
bildirilmektedir. Non-tifoid Salmonella bakterileri için değişik hayvanlar, özellikle kümes hayvanları kaynaklık eder. İngiltere’de yapılan bir
araştırmada kümes hayvanlarının
%16’sinin S. enteritidis ile bulaşmış
olduğu tespit edilmiştir. S.enteritidis
yumurta oluşurken ovaryumda bulaşabilmektedir. Yapılan araştırmalarda
S.enteritidis yumurtalarda % 0,01-%
0,1 oralarında saptanmıştır. Bu oran
bazı yayınlarda daha yüksek rapor
edilmiştir. Sağlam kabuklu yumurtaya rağmen yumurta içeriği bulaşmış
durumdadır. Bir infekte yumurta toplu hazırlanan, pişirmeden çiğ halde
sunulan gıdaları bulaştırıp salgına
kaynaklık edebilir.
Hayvanlar, kümes hayvanları, kemiriciler Salmonella bakterilerinin en
önemli kaynaklarıdır. Et, yumurta,
kümes hayvanları, süt-süt tozu ve
süt ürünleri, su (hayvan ve insan dışkısı karışmış), su ürünleri (özellikle
kabuklu deniz hayvanları), çikolata,
dondurma önemli bulaşma araçlarıdır. Bulaşmış yemek kapları ile bu
mikroplar başkalarına bulaşabilir.
Gıdayla bulaşan Salmonella enfeksiyonları yaz aylarında daha sık görülür. Patatesli salata ve cips gibi gıdalar, yumurtalı salata ve yemekler,
mayonezli gıdalar ve peynirle oluşan
salgınlar bildirilmiştir. Fekal-oral yolla
kişiden kişiye bulaşma seyrektir.
Hastalığın belirtileri mikrop alındıktan 6-72 saat sonra başlar. Farklı hastalık tablolarına neden olabilirler:
1- Gastroenterit: Bulantı, kusma, ishal, karın ve baş ağrısına neden olur.
2- Bakteriyemi
3- Hastalık olmadan taşıyıcılık durumu (nontifoid Salmonella bakterileri
ile 1-3 ay taşıyıcılık meydana getirebilir).
Virüsler
Virüsler de gıdalar, kirli sular ve dışkı
veya çevreden bulaşmış eller ile buSAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
47
laşarak değişik hastalık tablolarına
neden olurlar. Bunlar arasında hepatit A ve E virüsleri yanında, çocuk
felci virüsü(poliomyelit), rotavirüs
ve norovirüs (ishal yanında şiddetli
kusmalara da neden olur), adenovirüs gıdalar ve sular ile bulaşmaktadır. Norovirüs, gıdayla en sık bulaşan
etkenler arasındadır. Sıklıkla enfekte
olmuş gıda çalışanı hazırlama esnasında (lokanta vd. gıda hazırlama
tesislerinde) bulaşmaya neden olur.
Norovirüs enfeksiyonlarında bulaşıcılık yüksektir ve kişiden kişiye de kolayca bulaşır. Bulaşmadan 24-48 saat
sonra bulantı, kusma, ishal ve karın
ağrısı oluşur. Hepatit A virüsü gıdayla
ilişkili hastalıklar, bazen salgınlar yapabilmektedir. Enfekte gıda çalışanı
veya çiğ kabuklu deniz ürünleri veya
diğer yollarla gıdalar bulaşabilmektedir. Özelikle Hepatit A’ya karşı bağışık olmayan toplumlarda görülür.
Toplu ortak gıda tüketen okul, iş yeri
gibi yerlerde salgınlar meydana gelebilir. Salata vb. gıdalar en sık bulaş
aracıdır.
Parazitler
Parazitlerden değişik protozoonlar
ve bağırsak helmintleri gıda ile bulaşmaktadır. Gıda ile bulaşan önemli
protozoonlar arasında Entamoeba
histolytica, Giardia intestinalis, bağışıklığı yetersiz olanlarda öldürücü
olabilen ishaller yapan Cryptosporidium (kontamine su, sebze, meyve
ve pastörize olmamış sütle bulaşır)
ve Cyclospora bulunmaktadır. Çevresel bulaşma pek çok protozoon ve
helmint için önemlidir. Özellikle su,
gıda ve toprak bunların bulaşmasında önemlidir. Toxoplasma, Trichinella
etle bulaşan parazitlerdir. Tenyalardan T.saginata sığır etiyle, T.solium
domuz etiyle bulaşmaktadır. Son yıllarda gıdayla ilişkili fasiyoliyaz olguları artmaktadır.
Bunlar
arasında
gıdayla
bulaşan önemli yeni protozoon
C.cayetanensis’dir.
Gıdayla bulaşan hastalıkların oluşumuna
katkıda bulunan önemli faktörler
Demografikler, davranış ve çevre
özellikleri: Endüstrileşme ve diğer
gelişmeler insan demografik özellik48
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
lerini etkilemiştir. HIV enfeksiyonu ve
bağışık yetmezlikli olguların, yaşlıların ve kronik hastalığı olanların artması gıdayla bulaşan enfeksiyonlara
daha duyarlı kitleyi artırmıştır. HIV
enfekte kişilerde salmonelloz, listeriyoz ve kampilobakteriyoz normal
kişilere göre daha sık görülmektedir.
Salmonella ve olasılıkla Campylobacter enfeksiyonları daha ciddi seyirli, tekrarlayıcı veya persistan seyretmektedir. Normal sağlıklı kişilere
göre HIV enfekte kişilerde barsak dışı
Salmonella ve L.monocytogenes enfeksiyonları daha sıktır. Yaşlılık, azalan
bağışıklık, DM ve diğer kronik hastalıkların artması nedeniyle gıdayla
bulaşan hastalıklar için risk oluşturur.
Transplantasyon sayısının artması
ve malin hastalıklarda artan yaşam
gıdayla bulaşabilecek hastalıklara
eğilimli farklı bir toplum kesimi oluşturmuştur. İnsanların beslenme davranışlarındaki değişiklikler de önemlidir. Son yıllarda çiğ sebze ve meyve
tüketiminin sağlıklı beslenme açısından öneminin vurgulanması bu tip
beslenmeyi özendirici olmuştur. Sebze ve meyveler bahçelerde toprak ve
dışkıyla (hayvan, insan) bulaşabilir.
Nitekim dilimlenmiş kavun/karpuz,
yeşil soğan, sebze filizleri, pastörize
edilmemiş elma suyu, taze sıkılmış
portakal suyu, çilek, ahududu, salatalık, dilimlenmiş domates kaynaklı salgınlar bildirilmiştir. Hayvansal
ürünlerin çiğ veya iyi pişirilmeden
yenmesi de önemli risk oluşturur.
Çiğ midye, pastörize edilmemiş süt,
yerde kesilen etler özellikle risklidir.
İnsanların değişen beslenme alışkanlıkları, ev dışında yemenin artışı, artan hızlı gıda restoranları bulaşmada
risk oluşturmaktadır.
Endüstri ve teknoloji: Toplu yemek
hazırlayan yemek evi ve market gibi
kurumların artışı, bunların etkin şekilde eğitime tabi tutulmaması ve
denetlenemeyişi gıdayla bulaşma
riskini artırmaktadır. Bu tip yerlerde
merkezi olarak hazırlanan ana yemek
maddesinin bulaşma olasılığı fazladır. Örneğin yumurta veya et kıyması bazlı büyük bir ortak maddeyi tek
bir enfekte yumurta veya az miktarda kontamine et bulaştırabilir. Bu
bağlamda süt ve süt ürünleri, kıyma,
dondurma, yumurta bazlı ürünler
tehlikelidir.
Seyahat ve ticaret: Turistler özelikle
gıda ve suyla bulaşan değişik ishal
etkenleriyle enfekte olabilir. Uygun
şekilde hazırlanmamış, iyi pişirilmemiş, sokakta açıktan satılan ve pişme
sonrasında oda ısısında dört saatten
fazla beklemiş gıdalar risklidir. Bulaşmış gıdaların marketlerle dünya çapında ticarete sunulması salgınların
tüm dünyada görülmesine neden
olmaktadır. Göç olayları da gıdayla
bulaşan hastalıkların epidemiyolojisinde önemlidir.
Antimikrobiklere karşı direnç: İnsan
veya hayvanlarda kullanılan antimikrobik maddeler bu antimikobiklere
direnç geliştirmiş kökenlerin yaşaması için selektif bir baskı yapar. Ülkemizle birlikte tüm dünyada Salmonella, Campylobacter dahil hemen
tüm bakterilerde bir direnç gelişim
söz konusudur. Salmonella bakterilerinde çoğul direnç olması global bir
sorun haline gelmiştir. Çoğul dirençli
kökenlerle hastalananların hastaneye yatırılması ve daha uzun süre
hospitalize edilmesi söz konusudur.
Kümes hayvanlarında 1980’lerde
kinolon grubu antibiyotiklerin kullanılması kinolonlara dirençli Campylobacter ve Salmonella cinsi bakterilerin ortaya çıkması ve yayılımına
neden olmuştur.
Ekonomik gelişme ve tarım alanında
değişiklikler: Ekonomik gelişme ve
tarım alanında yeni eğilimler gıdayla
bulaşan hastalıkların epidemiyolojisinin değişimine katkıda bulunmuştur. Çiftlik hayvanları sadece ABD’de
yılda 1,6 milyar ton üzerinde dışkılar.
Büyük çiftliklerde bu dışkıların (gübre) ortadan kaldırılması kolay değildir. Kemirgenler ve diğer hayvanlar
da dışkılar ve bunlar Salmonella bakterileri için çiftliklerde rezervuarlık
yapar. İnsan ve hayvan dışkıları çevreye bulaşır ve su kaynaklarını bulaştırır. Alglerin miktarı artar ve sonuçta
kabuklu deniz hayvanlarında bitoksinlerin yoğunluğu artar.
Halk sağlığı alt yapısı yetersizlikleri:
Personel (epidemiyolog, laboratuvarcı, hizmetli vb.) ve araç (bilgisayar,
laboratuvar araç ve gereci, kitler),
sürveyans, araştırma ve korunma
önlemlerinin alınması ve devam ettirilmesi için gereklidir. Alt yapı yetersizlikleri tanıda gecikme, sürveyans
yapılamaması veya bildirim sorunla-
rına yol açar. Sonuçta sporadik olgular yanında salgınlar bile erken dönemde gözden kaçar.
Tanı
Hastalık oluşan insanlarda tanı ve
epidemiyolojik amaçlı incelemeler
yapılır. İshalli olgularda dışkı incelenir. Günlük uygulamada ülkemizde
bakterilerden Salmonella , Shigella
parazitlerden helmintler , G. lamblia
ve E.histolytica protozoonları aranmaktadır. C. jejuni de rutin incelemelere eklenmelidir. Zaman zaman
yapılması gereken epidemiyolojik
amaçlı incelemeler çok daha geniş
bir spektrumda, alanında uzmanlaşmış laboratuvarlarda yapılmalıdır.
Şüpheli gıdalar, gıda mikrobiyolojisi
konusunda yetkinliği olan laboratuarlarda yapılmalıdır. Gıda mikrobiyolojisinde tanı metotları son
yıllardaki gelişmelere paralel olarak
çeşitlenmiştir. Klasik metotlarla gıda
ve kuşkulu hastalarda patojen mikroorganizmalar aranır. Gıdalarda
ayrıca indikatör bakteriler araştırılır.
Etkili pastörizasyon araştırılması için
Enterobacteriaceae üyeleri, temizlik
ve dezenfeksiyon işlemlerinin etkinliği için enterokoklar, elle bulaşma
ve hijyenik olmayan hazırlığı saptamak için S.aureus indikatör olarak
hedeflenebilir. Hastadan ve gıdadan
hedeflenen bakterileri izole etmek
için selektif besiyerleri (Salmonella,
Campylobacter, L.monocytogenes,
E.coli O157 vb. için ayrı ayrı selektif
besiyerleri) kullanılır.
Klasik tanı metotları yanında hızlı metotlar da geliştirilmiştir. Bunlar arasında immunolojik metotlar (lateks aglütinasyon, ELISA, floresans testler) ve
moleküler analizler (prob hibridizasyon, polimeraz zincir reaksiyonu-PZR
ve bunun hızlı modifiye şekli “real-time” PZR, ligaz zincir reaksiyonu-LZR)
son yıllarda geliştirilmiştir. İmmunolojik metotlarla mikroorganizma
metabolitleri, antijenleri ve toksinlerinin gıdalarda saptanması mümkündür. Ayrıca değişik hızlı mikroskopik
teknikler, biyolojik kitleyi saptamak
için ATP bazlı metotlar, bakteriyel
aktivite(CO2 oluşumu) saptama metotları da son yıllarda denenen metotlardır. Son yıllarda önem kazanan
ve diğer alanlarda olduğu gibi gıda
mikrobiyolojisi alanında da umut
veren tanı metotlarından biri DNA
“mikroarray” teknolojisidir. Teknoloji
bakteriyel örneklerden elde edilmiş
floresans işaretli probların kimyasal
olarak modifiye edilmiş cam slaytlar
üzerine yapışmış binlerce DNA dizesine hibridize olması esasına dayanır.
Korunma ve kontrol önlemleri
Korunmada tüm dünyada çiftlikten/
tarladan masaya uzanan emniyetli
bir gıda zinciri kurulması konusunda
gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Gıdaların temiz ve hijyenik
koşullarda hazırlanması, emniyetli
su ve temiz gıda hammaddesi temin
edilmesi, çiğ ve pişmiş gıdaların ayrı
tutulması, gıdaların iyice pişirilmesi,
güvenli ısı koşullarında muhafaza
edilmesi, gıda iş yeri çalışanlarının kişisel hijyen kurallarına özenle uyması
(el yıkama vd önlemler) ve gıdayla
bulaşan bir hastalık varlığında hastalık geçene kadar çalışmaması korunmada en önemli noktalardır. Etkin
korunma ve kontrol önlemleri gıdayla bulaşan hastalıkları önemli oranda azaltmaktadır. Örneğin; ABD’de
emniyetli gıda temini için alınan
önlemler sonucu 1996 /1998- 2007
arasında değişik patojen bakterilerin
insidansında azalma (Campylobacter
spp:%31, Listeria %42, Yersinia %49,
Shigella %36, Salmonella %8) olmuştur. Hızlı tanı ve düzenli sürveyans
kontrol için önemlidir. Uluslararası
işbirliği ile epidemiyolojik araştırmalar (salgın araştırmaları, vaka kontrol
çalışmaları) devam ettirilerek enfeksiyon kaynakları belirlenmeli ve elde
edilen özgül bilgilere göre kontrol
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
49
önlemleri geliştirilip rehberler hazırlanmalıdır. Patojenlerin hayvan
rezervuarlarında nasıl “persiste” ettiğinin saptanması başarılı bir uzun
süreli korunma için önemlidir.
Sürveyans
Düzenli bir sürveyans gıdayla bulaşan hastalıkların önlenmesi için
gereklidir. Gıda analizi yapan laboratuvarlar, halk sağlığı laboratuvarı ve
klinisyenler arasında düzenli bir ilişki
gereklidir. Tanı, izolatların özellikleri
ve enfeksiyon kaynaklarını belirleyip bunları raporlamak ve bu raporları değerlendirip gerekli önlemleri
almak halk sağlığının korunması
için önem arz eder. Gıdayla bulaşan
hastalıklarda sürveyans şekli genellikle pasif sürveyanstır. İnsan klinik
örneklerini inceleyen laboratuarlar
ve gıda inceleme laboratuvarları gıdayla bulaşan patojenleri (Salmonella, Campylobacter, E.coli O157 vd )
düzenli olarak araştırıp bildirir. Daha
geniş spektrumda etken aranması
belirli dönemlerde epidemiyolojik
amaçlı yapılır. Toplanan verilerin
hızla analiz edilmesiyle belirli bölgelerdeki artış/salgın gözden
kaçırılmaz. Hekimin hastaları
bildirmesi kontrolde önemlidir. Ama özellikle ülkemizde her hastanın hekime
başvurmaması, başvuran
hastalara da dışkı kültürü yapılmaması ve
belirlenenlerin bildi-
rilmemesi bilinen bir durumdur. Aktif
sürveyans, gıdayla bulaşan özgül patojenlerin oluşturduğu hastalıkların
yükü, zaman içinde seyirleri ve etkin
kontrol önlemlerinin alınmasını daha
olanaklı kılar. Moleküler tipleme ve
alt tipleme metotları salgınları saptamak için önemlidir. Salmonella enteritidis ve E.coli O157 gibi bakterilerle
oluşan salgınları sporadik olgulardan
ayırmada pulse field jel elektroforez
metodu katkı sağlar. Ribotipleme,
PCR bazlı değişik tipleme metotları
yanında sekans analizi de bu amaçla
kullanılmaktadır.
Gıda kontrolü
Gıdaların uygun şekilde hazırlanması, sunulması ve tüketilmesi
önemlidir. Soğukta saklama, suların
klorlanması, atıkların uygun şekilde
muamele edilmesi, sütün pastörizasyonu, kabuklu deniz hayvanlarının
monitorize edilmesi gibi günümüz
sağlık teknolojisinin gerektiği gibi
kullanılması korunma ve kontrol
açısından önemli hususlardır. Günümüzde kritik kontrol noktası tehlike
analizi HACCP (Hazard Analysis Critical Control Point) adı verilen sistematik yöntemle korunma ve kontrolde
başarıyla uygulanmaktadır. Bu amaçla gıdanın bulaşma kaynakları, gıda
emniyetini bozacak durumlar değerlendirilip bu açıdan gerekli önlemler
alınmaktadır. Pastörizasyon, ısıtma,
ışınlama, antibakteriyel etkili boya ve
katkı maddeleri günümüz teknolojisi
korunma araçları arasında önemlileridir. İyi hijyen önlemleri kontaminasyon seviyesini azaltabilir ama
çiftliklerden ve primer işlemle satışa
sunulan gıdalardan mikropları eradike edemez. Değişik dekontaminasyon işlemleri vardır. Onlar arasında
çok yönlü olan ionize radyasyondur.
Radyosyonla dekontaminasyon emniyetli, etkili, çevresel olarak temiz
ve enerji etkin bir işlemdir. Özellikle
son ürün dekontaminasyonu olarak
değerlidir. Gıda ve ışınlama şartlarına bağlı olarak 2-7 kGy dozu spor
oluşturmayan gıdayla bulaşan patojenler için tat, besin değeri ve
teknik kaliteyi bozmadan uygulanabilir dozdur. Özellikle
çiftlik ürünleri, kırmızı et,
yumurta ürünleri ve deniz ürünleri radyasyonla dekontaminasyon
için uygundur. Donmuş gıdalara da
uygulanabilir.
*Sağlık Düşüncesi
ve Tıp Kültürü Platformundan alıntılanmıştır.
50
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
51
haber
SPOR YAPARKEN GÖZ SAĞLIĞINIZIN RİSK
ALTINDA OLABİLECEĞİNİ BİLİYOR MUYDUNUZ?
Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Nilüfer Köylüoğlu Ünal, spor yaparken göz sağlığının tehdit
altında olabileceğini söyledi. Op. Dr. Ünal, boksun yanı sıra futbol, basketbol ve voleybol gibi
spor dallarında da gözün retina tabakasının olumsuz etkilenebildiğini ifade etti.
Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Nilüfer Köylüoğlu Ünal, Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin (TSYD) 9 – 12 Ocak
2014 tarihleri arasında Antalya’da
düzenlediği seminerde “Sporcu Göz
Sağlığı” konulu bir konuşmayla yer
aldı. Oturum başkanlığını Haldun
Domaç’ın yaptığı seminerde Op. Dr.
Ünal’a Tekvando Federasyonu Başkanı Metin Şahin, Dünya ve Olimpiyat
Şampiyonu güreşçimiz Nazmi Avluca
ve Profesyonel Futbolcular Derneği
Başkanı Ayhan Akbin eşlik ederek
sporcularda göz sağlığına dikkat çektiler.
Spor yaparken göz sağlığının tehdit
altında olabileceğinin pek akla gelen
bir durum olmadığını hatırlatan Op.
Dr. Nilüfer Köylüoğlu Ünal, genellikle
52
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
boksörlerin göz sağlığının risk altında olduğu düşünülse de aslında bu
riskin her sporcu için geçerli olduğunu söyledi. Op. Dr. Ünal bir futbolcunun kafa topuna çıkmasının gözünde yarattığı travmanın, yumruk yiyen
bir boksörün aldığı darbeye eş değer
olabileceğine dikkat çekti.
Retina yırtığı riskine dikkat
Gözün bir oda, retina tabakasının da
duvar kâğıdı olarak düşünülebileceğini belirten Op. Dr. Ünal şöyle devam etti: “Bu odanın içi vitreus jeli ile
doludur. Sağlıklı bir gözde vitreusun
retina tabakasına yaslı ancak yapışık
olmaması kişinin her türlü hareketinden retinanın etkilenmesini önleyen
mükemmel bir koruma mekanizma-
sıdır. Ancak retinada meydana gelebilecek incelme gibi bazı yapısal
değişiklikler vitreusun retinaya yapışmasına yol açabilir.”
Bu durumun retina dejenerasyonu
olarak adlandırıldığını söyleyen Op.
Dr. Ünal, yaralanmayla sonuçlanmayan çarpışma, zıplama, ağır kaldırma
gibi her türlü günlük ve sportif aktivitenin retina üzerine dolaylı mekanik
etki yaratarak retina yırtığı riski oluşturduğunu belirtti. Yırtığın mutlaka
tedavi edilmesi gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Ünal şunları ifade etti:
“Tedavi edilmezse duvar kâğıdına
benzetilen retina tabakası yerinden
sökülür. Retinanın bulunduğu plandan ayrılmasıyla retina dekolmanı ve
görme kaybı gelişir.”
Görme probleminizin olmaması, göz sağlığınızın
kusursuz olduğu anlamına gelmez
Op. Dr. Nilüfer Köylüoğlu Ünal, “Retinada yırtık
oluşan yaşlı hastalar, uçuşma ya da ışık çakması
şikâyetleriyle bize başvururken; genç hastalar,
vitreusun sağlıklı jel formu nedeniyle hiçbir uçuşma ya da ışık çakması hissetmeyebilirler. Retina
yerinde oldukça canlılığını koruyan nörolojik bir
dokudur ve retina dekolmanı teşhisi konulan
hastanın vakit kaybetmeden ameliyat edilmesi
gerekir” dedi.
Damlalı göz dibi muayenesi nedir?
Retina dejenerasyonunun göz dibi muayenesiyle teşhis edildiğini söyleyen Op. Dr. Ünal,
gözün ön kısmını oluşturan kornea
tabakasının pencere görevi yapması
sayesinde, sadece damla damlatılıp
yarım saat bekletilerek retina tabakasının tamamını detaylı olarak muayene
etmeyi mümkün kıldığını belirtti. Op. Dr.
Ünal, göz dibi muayenesinin retinada sorun
olup olmadığını, varsa ne aşamada olduğunu
ortaya çıkardığını ve oluşacak görme kaybına
erken müdahale ile önlem alma şansı sağladığını
vurguladı.
edebildiğini ifade etti. Op. Dr. Ünal, tedavi gören
hastanın lezyon tipine ve kişiye göre, lazerin koruyucu etkisi tamamlanana kadar hekimin önereceği süre boyunca aktivite kısıtlaması ve ağır
kaldırma yasağının gerekebileceğini söyledi.
Farkındalık ve bilinçlenme çok önemli
Op. Dr. Ünal, düzenli ağır fiziksel aktivite yapan
sporcuları göz sağlığı konusunda bilgilendirmenin ve kamuoyunda farkındalık yaratmanın retina sağlığının öneminin anlaşılmasında ilk adım
olduğuna vurgu yaptı. Bireysel ya da takım oyuncusu, çocuk ya da yetişkin, lisanslı ya da lisanssız
bütün sporcular için periyodik retina taramasının
kardiyoloji muayenesi kadar önemli olduğunu
söyledi. Op. Dr. Ünal muayene sayesinde
maddi ve manevi daha sıkıntılı retina tedavilerine ihtiyaç duyulmadan gerekli tedbirlerin alınabileceğini
belirtti.
Çözüm: Argon Lazer Fotokoagülasyon Tedavisi
Retina dejenerasyonu teşhisi konan hastalara
argon lazer fotokoagülasyon tedavisi uygulandığını aktaran Op. Dr. Ünal, ayaktan uygulanan bu
tedavi sonrası kişinin aynı gün hayatına devam
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
53
haber
MOBİL SAĞLIĞIN ETKİLERİ
Akıllı telefonlarda geliştirilen mobil
sağlık uygulamaları ve dijital sağlık
aparatları, kullanıcıların kendilerini bir bilim kurgu senaryosu içinde
bulunduklarını düşündürecek kadar
gelişmiş durumdadır. Yeni nesil teknoloji sayesinde, tek bir cihazla neredeyse çoğu temel sağlık kontrolleri
kolayca yapılabiliyor. Üstelik yeni nesil
teknoloji, sağlık hizmetlerine de büyük bir hız kazandırmıştır.
olmadığını size iletebilir. Bu gibi uygulamalar yavaş yavaş bir standart haline gelmekle beraber, daha gelişmiş
ek cihazlar sayesinde kulak iltihabınız
olup olmadığını ya da göz muayenenizi, hatta sonogram işleminizi dahi
gerçekleştirebilirsiniz. Bu örneklerle,
mobil teknolojinin aşırıya kaçtığını düşünüyorsanız daha fazlası için hazırlıklı olmanızı öneririm. Çünkü teknoloji
şirketlerin çoğu, akıllı telefonları yeni
nesil sağlık hizmetlerinin geleceği olarak görmekte ve bunun için pek çok
çalışma yapmaktadır. Yani, gelecekte
ister sevin ister sevmeyin bu tip uygulamaları çok daha sık göreceksiniz,
hatta kullanacaksınız.
Örnek vermek gerekirse; kan basıncınızı ölçmek istiyorsanız telefonunuza
bağlayabileceğiniz ek bir cihaz, saniyeler içinde size ölçümleri verebilir
ya da kalp ritminizde problem olup
Sektörün mobil sağlık uygulamalarını
benimsemesinin en önemli göstergelerinden birisi de DSÖ’nün (Dünya
Sağlık Örgütü) mobil sağlık hakkındaki
“Akıllı cihazlar; kişisel dijital asistanlar
Dr. Sertaç DOĞANAY
Tek Doz Dijital ve Social Touch Kurucusu
54
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
ve diğer kablosuz aygıtlar gibi mobil
cihazlar tarafından desteklenen tıp ve
halk sağlığı uygulamasıdır.” tanımıdır.
FDA (Food and Drug Administration)
de gelişen mobil sağlık trendinde sorumluluk alıp;
• Sağlık uygulamalarını, ilaçları ve
cihazları düzenleme,
• Sağlık uygulamaları için düzenleyici kılavuzlar çıkarma,
• Sağlık uygulamalarına onay verme gibi görevleri üstlenmiştir.
Akıllı telefon kullanıcı sayılarının gün
geçtikçe daha da arttığı günümüzde,
mobil uygulamaların hem hastalara hem de sağlık profesyonellerine
sunduğu imkanlar oldukça geniştir.
Bu sektör son yıllarda öyle bir gelişme gösterdi ki yalnızca akıllı telefon
ve tabletler değil, teknoloji ile paralel
olarak çıkan diğer tüm mobil cihazlar
(Google Glass, Samsung Galaxy Gear
gibi giyilebilir ürünler…) için çeşitli
sağlık uygulamaları geliştirilmeye
başlandı bile.
• Sağlık uygulamaları kategorisinde
bulunan uygulamaların %46’sının
kullanıcı ihtiyaçlarını karşılamadığı belirlenmiştir.
• Uygulamaların
16.275 tanesinin
hasta odaklı olduğu belirtilmiştir.
Sağlık endüstrisi için bilgi ve teknoloji sağlayan bir merkez konumunda
olan IMS Health; mobil sağlık uygulamalarını indiren kişileri, uygulamanın
onlara nasıl yardım ettiğini, insanların mobil sağlık uygulamaları hakkındaki düşüncelerini ve doktorların
hastaları hakkındaki düşüncelerini
inceleyerek bulgularını yakın zamanda paylaşmıştı.
Peki, mobil sağlık uygulamaları hastalara nasıl destek oluyor?
Mobil sağlık uygulamaları hakkında
olan bu araştırmanın sonuçlarına
göre;
hasta bilgilerini otomatik olarak
yükleyip kaydedebiliyor.
• Mobil
uygulama mağazalarında
43.689 tane uygulama “sağlık ve
zindelik” kategorisinde bulunmaktadır.
• Kategorideki uygulamaların sade-
ce 23.682 tanesinin sağlık ihtiyaçlarını karşıladığı tespit edilmiştir.
• 159 uygulamanın ek bir cihazla;
kalori, kalp ritmi ve vücut kütlesini
ölçtüğü belirtilmiştir.
• Mobil uygulamalar, hastaların te-
davi metotlarına bağlı ve daha düzenli yaşamalarına destek oluyor.
• Akıllı cihazlar, sensörler sayesinde
• Mobil uygulamalar sayesinde doktorlar, hastalarının sağlık bilgilerini
her yerden alabilme imkanına sahip oluyor.
• Mobil cihazların GPS ya da kamera
özelliğini kullanan uygulamalar,
hasta ve doktor arasında daha iyi
erişim koşulları sağlıyor.
Hekimler mobil sağlık uygulamaları
hakkında ne düşünüyor?
• Hastaları sağlıklı yaşama iten uygulamaları hoş karşılıyorlar.
• Hangi sağlık uygulamasının kendi
hastalarına uygun olduğunu öğrenmek için yardıma ihtiyacının
olduğunu ya da uygulamanın ayrıntılı bir şekilde tanıtılmasının faydalı olacağını düşünüyorlar.
• Sağlık
uygulamalarının yararları
hakkında daha fazla klinik kanıt
istiyorlar.
• Hastalarının kişisel sağlık kayıtlarının gizliliği konusunda garanti
istiyorlar.
• Profesyonel sağlık organizasyonları tarafından hazırlanan daha detaylı kılavuzlar bekliyorlar.
Gelecek için oldukça önemli fırsatlar
sunan bu alanın gelişmesi için daha
uyumlu ve birbiriyle bağlantılı uygulamaların çalışmalarına bugünden
başlamak, hiç şüphesiz mobil sağlık
uygulamalarını ileriye taşıyacaktır.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
55
haber
NOVARTİS’İN SANAL HASTANELERİ YENİ İÇERİĞİ
İLE ARTIK DAHA HIZLI VE DAHA PRATİK
Novartis’in, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek hayata geçirdiği Metabolizma Hastanesi ve Solunum
Hastanesi projeleri yepyeni yüzleri ile hekimlerle buluştu. Solunum Hastanesi ve Metabolizma
Hastanesi projeleri hekimlerin mesleki gelişimine katkı sağlarken diğer meslektaşları ile de iletişime
geçmelerine imkân tanıyacak.
Novartis’in, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek hayata geçirdiği Metabolizma Hastanesi ve Solunum Hastanesi
projeleri hekimlerin yepyeni bir ortamda farklı bir deneyimle hem mesleki gelişimine katkı sağlıyor, hem de
meslektaşları ve alanında uzman hekimlerle iletişime geçmelerini amaçlayarak hızlı, pratik ve kolay ulaşılabilir
bir içerik sunuyor.
İlk olarak 2011 yılında Solunum Hastanesi ile başlayan proje, 2012 yılında
Metabolizma Hastanesi ile devam
etti. İnteraktif bir platform olan hastaneler sürekli güncellenen bilimsel
içeriği ile alanında uzman fikir liderlerinden sunumlar, vakalar üzerinden poliklinik deneyimler, kongre ve
toplantılardan canlı yayınlar, çeşitli
dergi ve kılavuzlara bir tıkla erişim
gibi solunum, diyabet, kardiyoloji ve
metabolizma alanlarında çeşitli bilgi,
eğitim ve imkan sunuyor.
Yepyeni yüzü ve güncel içerikleriyle
daha hızlı, pratik ve erişilmesi kolay
hale gelen platformlara, www.metabolizmahastanesi.com ve www.solunumhastanesi.com adreslerinin yanı
sıra IOS ve Android işletim sistemi
tabanlı cihazlardan da ulaşılabiliyor.
YENİLİKÇİ İLAÇLARA ERİŞİMİN SAĞLIK VE SAĞLIK HİZMETLERİNE ETKİSİ:
TÜRKİYE ÖRNEĞİ
Yeni sağlık teknolojilerine erişimi sağlama, sağlık bütçelerinde yarattıkları
etki nedeniyle gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerin gündeminde
olan bir konudur. Yenilikçi ilaçların
ülkelerin sağlık ve sağlık hizmetlerine olan katkısının değerlendirilmesi
politika belirleyicilerin karar verme
süreçlerinde giderek önem kazanmaktadır. Bu amaçla hem gelişmiş
hem de gelişmekte olan ülkelere özel
birçok araştırma ve analiz yapılmasına karşın bu konu, Türkiye için henüz
ele alınmamıştır. İlaca erişim ile ilgili
problemler ve ilaç harcamalarının
sağlık harcamaları içindeki payının
sürekli gündemde olduğu bir ortamda bu tür analizler politika belirleyicilerin akılcı politikalar belirlemesinde
56
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
önemli bir araçtır. POLAR Sağlık Ekonomisi
ve Politikası
Danışmanlık
Şirketi bu soruyu cevaplamak amacıyla
Prof. Dr. Frank
Lichtenberg, Prof.
Dr. Mehtap Tatar ve
Doç. Dr. Zafer Çalışkan
önderliğinde ‘Türkiye’de Yenilikçi İlaçların Yaşam Süresi, Hastaneye
Yatış ve Sağlık Harcamaları Üzerine
Etkileri 1999-2010’ başlıklı bir çalışma başlatmış olup çalışmanın sonuçları 13 Şubat 2014 saat 14.00’de
Ankara Marriott Otel, 14 Şubat 2014
saat
14.00’de
ise
İstanbul
Grand Hyatt
Otel’de yapılacak toplantılarda sağlık
sektöründek i
paydaşlarla tartışılacaktır. Toplantıda Prof. Dr.
Mehtap Tatar yenilikçi
ilaçların Türkiye’ye girişini FDA ve EMEA ile karşılaştırmalı
olarak sunacak, daha sonra Prof. Dr.
Frank Lichtenberg yenilikçi ilaçların
Türkiye’de yaşam süresinin uzaması, hastaneye yatışların azalması ve
sağlık harcamaları üzerindeki etkisini
ortaya koyacaktır.
haber
KANSERDE
DOĞRU BİLİNEN
YANLIŞLAR
Sağlık Bakanlığı tarafından 4 Şubat Dünya Kanser günü dolayısıyla yapılan açıklamada bu yıl
için kampanya başlığının “Doğru Bilinen Yanlışlar” olduğu belirtildi ve şu ifadelere yer verildi:
4 Şubat dünyada “Kanser Günü” olarak kabul edilmektedir. Bu günde, insanların bilinç düzeyinin artırılması ve
kansere ilişkin farkındalık oluşturulması için dünyada ve
ülkemizde çeşitli etkinlikler düzenlenmektedır.
Kanser, dünyada ve ülkemizde kalp-damar hastalıklarından sonra ikinci ölüm sebebidir. Dünyada, 2012’de
toplam 14,1 milyon yeni kanser vakası ortaya çıkmıştır.
Bu vakalardan 8,2 milyonu kanser nedeniyle hayatını
kaybetmiştir. Dünyada en çok akciğer (yüzde 13), meme
(yüzde 11,9) ve kolon (yüzde 9,7) kanserleri görülmektedir. Kanserden ölümler arasında ilk sırada yüzde 19,4
ile akciğer, yüzde 9,1 ile karaciğer ve yüzde 8,8 ile mide
kanseri yer almaktadır.
Kansere karşı gerekli önlemler alınmazsa 2030 yılında
yıllık 22 milyon yeni vakanın ortaya çıkacağı tahmin
edilmektedir. Bu da 2008 ile kıyaslandığında yeni vakalarda yüzde 75 artış olacağı anlamına gelmektedir.
Dünya genelindeki kanserlerin üçte biri önlenebilir,
üçte biri de erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilir
durumdadır.
Ülkemizde yılda yaklaşık 162 bin kişi kansere yakalanmaktadır. Kanser görülme sıklığı erkeklerde yüz
binde 269,7; kadınlarda ise yüz binde 173,3’tür. Erkeklerde en sık yüzde 28 ile akciğer, kadınlarda ise yüzde 24
ile meme kanseri görülmektedir.
Ülkemizde bölgeler arasında farklı kanserler görülmekle
birlikte kanser görülme sıklığı açısından anlamlı bir fark
yoktur.
58
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
Bu yıl Dünya Kanser Günü için kampanya başlığı “Doğru Bilinen Yanlışlar” olarak
belirlenmiştir. Buna göre en çok doğru bilinen yanlışlar şunlardır:
Kanser hakkında konuşmamıza gerek yok!
Kanser, bazı kültür ve çevrelerde hakkında konuşulması çok zor bir konudur. Ancak bu hastalıkla açık bir şekilde mücadele etmek; hem hasta
hem de kanserle mücadele politikaları açısından daha sağlıklı sonuçlar
elde edilmesini sağlayacaktır.
Kanserin hiçbir belirti ya da bulgusu yoktur!
Pek çok kanser için uyarıcı belirti ve bulgular vardır. Bu işaretleri izleyerek erken teşhis mümkün olabilmektedir.
Kanser için yapabileceğim hiçbir şey yok!
Hem kişi hem de toplum ve politika bazında doğru strateji ile yapılabilecek çok şey mevcuttur. En sık görülen kanserlerin en az üçte biri
önlenebilir niteliktedir.
Kanser tedavisi alma hakkım yok!
İnsanlar kanıtlanmış ve etkin kanser tedavisini eşit koşullarda ve herhangi bir bedel ödemek zorunda kalmadan alma hakkına sahiptir.
Dünyada ve ülkemizde kanserlerin önemli bir kısmı önlenebilen
kanserlerdir. Özellikle ülke verilerimiz değerlendirildiğinde, tütün ve
obezite ile mücadele kanser kontrolünün en önemli yapıtaşını oluşturmaktadır. Bunlarla beraber alkol ile mücadele, fiziksel aktivitenin arttırılması, tuzun kısıtlı kullanılması, enfeksiyonlarla mücadele de kanseri
önlemede çok önemli unsurlardır.
Bakanlığımız bünyesinde, her ilde en az 1 tane olmak üzere toplam
134 Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim
Merkezi (KETEM) bulunmaktadır. Bu merkezlerde; meme, kolon ve rahim ağzı kanserlerine karşı tarama hizmetleri ücretsiz
olarak verilmektedir. Bu hizmetler
aile hekimleri ve toplum sağlığı
merkezleri vasıtasıyla köylere
kadar ulaştırılmaktadır. Ayrıca
vatandaşlarımızın kanser taramalarına daha kolay ulaşabilmeleri için 130 adet Mobil
KETEM aracı yakın zamanda
hizmete girecektir.
Kanser hastalarımız için
yerli ağrı kesici ilaç
üretimi çalışmaları tamamlanmıştır. Yine ilk
defa yerli kemoterapi
ilaçları üretilmeye ve hatta ihraç edilmeye başlanmıştır. 2013 yılı içerisinde yerli tam otomatik
ilaç hazırlama cihazlarının üretimi de yapılmıştır.
Ayrıca, ileri evredeki kanser hastalarımızı fiziksel, ruhsal ve psikososyal
yönden destekleyebilmek için 2013’te pilot olarak uygulamaya koyduğumuz Palyatif Bakım Üniteleri yurt geneline yaygınlaştırılacaktır.
Türkiye’de uluslararası standartlara göre uygulanan tedavilere bütün
vatandaşımız kolayca ve ücret ödemeden ulaşabilmektedir.
Kamuoyunun bilgisine saygıyla sunulur.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
59
haber
YEŞİLAY’DAN ULUSAL DÜZEYDE BAĞIMLILIK EĞİTİMİ
Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve Milli Eğitim Bakanlığı, bağımlılıkla mücadele amacıyla işbirliği yaptı.
Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve Milli Eğitim Bakanlığı, “Türkiye Bağımlılıkla
Mücadele Eğitim Programı (TBM)”
projesiyle okullarda ve ulusal düzeyde bilinç oluşturulması amacıyla işbirliğine gitti. İşbirliği protokolü, Milli
Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı ve
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof.
Dr. M. İhsan Karaman tarafından imzalandı.
Törene Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr.
Nabi Avcı, Ankara Milletvekili Prof. Dr.
Cevdet Erdöl, İstanbul Valisi Hüseyin
Avni Mutlu, MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürü Doç. Dr. Mustafa
Kemal Biçerli, İl Milli Eğitim Müdürü
Dr. Muammer Yıldız, Türkiye Yeşilay
Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. M. İhsan
Karaman ve Yeşilay Yönetim Kurulu
üyeleri katıldı.
Protokol töreninde konuşan Milli
Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı, bu
protokol ile toplumda zararlı alışkanlıkları en aza indirmeyi ve toplumu
bilinçlendirmeyi amaçladıklarını ifade etti. Bağımlılıklar ile ilgili önleyi60
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
ci ve koruyucu bir eğitim programı
hazırlandığını söyleyen Bakan Avcı,
projeye katkısı olan ve katkı sunacak
herkese teşekkür etti.
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof.
Dr. M. İhsan Karaman, bağımlılıkların
hem bireysel hem de evrensel olarak
herkesin problemi olduğunu ifade
etti. TUBİM’in 2011 araştırmasından
rakamlar paylaşan ve 14-19 yaş grubu gençlerdeki bağımlılık oranlarına
değinen Prof. Dr. Karaman, gerek
dünyada gerekse ülkemizde çocukların ve gençlerin ciddi bir tehdit
altında olduğuna dikkat çekti. Geleceğimiz olan çocukları ve gençleri
kapsayan bu projenin gerekliliğine
işaret eden Karaman, şunları söyledi:
“Ülke çapında bağımlılıkların önlenmesi için büyük bir adım atıyoruz.
Uzun soluklu bir proje hedefliyoruz.
Pilot bölge çalışması İstanbul’da başlayacak ve ardından tüm ülkeye yayılacak bir eğitim projesinin heyecanını yaşıyoruz.”
Protokol, Türkiye Yeşilay Cemiyeti
ile Milli Eğitim Bakanlığı arasında,
bağımlılıklarla mücadelede yapılacak işbirliğinin ve ortak hizmetlerin
çerçevesini belirliyor. Bu eksende
Yeşilay tarafından geliştirilen ve Milli
Eğitim Bakanlığı tarafından desteklenen Türkiye Bağımlılıklarla Mücadele
Eğitim Programı (TBM), 7’den 70’e
herkese uygun eğitim modülleriyle,
ulusal düzeyde bağımlılıklarla mücadelede ciddi bir farkındalığın oluşturulmasını hedefliyor.
Pilot uygulamanın İstanbul’da yapılacağı bu projeyle uygun eğitim materyallerinin geliştirilmesi, mevcutların ise revize edilmesi, tüm ülkeyi
kapsayacak bir yapı içinde katılımcı
gruplara erişimi sağlayacak eğitim
uygulamaları sisteminin kurulması, geliştirilen programların uzaktan
eğitim modüllerinin hazırlanması,
ölçme değerlendirme çalışmaları yapılarak, bir veri tabanı oluşturulması
ve Yeşilay misyonunun, eğitim aracılığıyla tabana yayılmasının desteklenmesi amaçlanıyor.
haber
ORGAN NAKLİ HAKKINDA
MERAK EDİLENLER
Ülkemizde 2013 yılı verilerine göre; 20.830 böbrek, 2047 karaciğer,
235 pankreas, 393 kalp ve 39 akciğer hastası organ nakli için
bekliyor. Organ bağışının istenilen düzeyde olmaması nedeniyle
kimileri bu bekleyiş sırasında hayatını kaybediyor, kimileri ise
organ bulunamadığı için yakınlarından alınan organlar ile
sağlığına kavuşuyor.
Prof. Dr. Yalçın POLAT
Memorial Ataşehir Hastanesi
Organ Nakli ve Genel Cerrahi Bölüm Başkanı
62
1. Organ bağışında bulunmak için nereye başvurulmalıdır?
3. Böbrek yetmezliğinin tek tedavisi nakil midir?
Organ bağışı yapmak için bağışı yapan bireyin, kamu ve
özel hastanelerinin “Organ Nakil Koordinatörlüğü”ne başvurması yeterlidir. Organ bağışı sonrası kişinin bilgilerini
içeren “Doku ve Organ Bağış Belgesi” kartı hazırlanmaktadır. Bu kartı yanında taşımasını önerilmektedir; ancak
ailesini de bu konuda mutlaka bilgilendirmelidir.
Böbrek yetmezliğinin hemodiyaliz, periton diyaliz ve
böbrek nakli ile 3 şekilde tedavisi bulunmaktadır. Ancak
en iyi tedavi biçimi “Böbrek Nakli”dir. Eğer bir kişin böbrek
nakli şansı var ise bir an önce nakil olması en doğrusudur.
Nakil ile tedavi, kişiye iş ve sosyal yaşantısından kopmayacağı, sağlıklı bir yaşamı sunmaktadır.
2. Bitkisel hayata girmiş bir kişinin organları alınabilir mi?
4. Canlı vericiden karaciğer, uygun görülen parça alınarak mı
yapılır?
Bitkisel hayata girmiş bir kişiden organ alınamaz. Kişinin
kadavra sayılabilmesi için beyin ölümünün gerçekleşmiş
olması gerekir. Bu karar da uzman hekimler tarafından
verilmektedir.
Canlı vericili nakillerde, vericinin sağlığına hiçbir zaman
olumsuz bir etki olmaması amaçlanmaktadır. Karaciğer
nakillerinde de vericinin tüm karaciğeri alınmamaktadır.
Uygun görülen parça alınarak nakil gerçekleştirilir.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
5. Organ naklini her hastane ve her cerrah yapabilir mi?
Organ nakli için teknik ve teknolojik alt yapı gerekliliğinin
sağlanması ve organ nakli merkezinin sorumlusunun bu
konuda yeterli olması gereklidir.
10.Organ nakli kararı verilmiş her birey kadavra listesine kayıt
olabilir mi?
Tetkikler sonucu eğer hastanın böbrek ya da karaciğer
nakline ihtiyacı olduğuna karar verilmiş ise kadavra listesine yazılabilmektedir.
6. Bir kişiye aynı anda hem böbrek hem karaciğer nakli
yapılabilir mi?
11.18 yaş altı beyin ölümü gerçekleşmiş bir kişinin organı, nakil
için kullanılabilir mi?
Uygun görülen hastalara aynı anda hem böbrek hem karaciğer nakilleri yapılabilir.
18 yaş altı olan ve beyin ölümü gerçekleşmiş bir kişinin
organları yakınlarının onayı alındıktan sonra nakil için
kullanılabilmektedir.
7. Nakilden sonra kişi iş gücüne geri dönebilir mi?
12.Psikiyatrik hastalıklar ve obezite nakil için engel
oluşturabilir mi?
Nakil sonrası doktorunun belirleyeceği istirahatten sonra
(yaklaşık 2 ay sonra) kişi iş yaşamına geri dönebilmektedir. Yaptığı işin zorluğuna göre bu süre belirlenmekte gerekirse bu istirahat süresi artabilmektedir.
8. Nakil sonrası hastalar hayatları boyunca ilaç kullanırlar mı?
Nakil sonrası dönem, nakil kadar önemlidir. Nakil olan
kişilerin sağlıklarını korumak için nakil sonrası dönemde
kullanması gereken bazı ilaçlar vardır. Bunlar organ reddini önlemek amacı ile kullanacağı ilaçlardır.
9. Nakil olan bir kadın hamile kalabilir mi?
Böbrek ve karaciğer nakli olan bir kadının hamile kalmasında bir sakınca yoktur. Ancak bu kararı, kendisini takip
eden doktoru ile karar vermelidir. Bu süre ortalama nakilden 2 yıl sonra olabilmektedir.
Nakil olacak her hasta psikiyatri muayenesi olmakta ve
bu muayene sonuçlarına göre nakil kararı verilmektedir.
Obez hastalara organ nakli yapılabilmektedir; ancak canlı donör olabilmeleri için vücut kitle yağ oranının (BMI),
30’un altında olması gerekmektedir. Karaciğer yağlanması olan kişiler ise; karaciğer nakli için canlı verici olamamaktadırlar.
13.Hasta bir kişiye canlıdan nakil için kimler organ bağışında
bulunabilir?
Sağlık Bakanlığı’nın yönetmeliği gereğince 4. dereceye
kadar akrabalar arası nakiller olabilmektedir. Akraba dışı
nakillerde ise; Etik Kurul kararı ile verici olunabilmektedir.
14.Organ nakli ameliyatları ağır ve kalıcı izler bırakır mı?
Organ nakli son derece önemli bir tedavi şeklidir. Gelişen
modern cerrahi teknoloji ve teknikleri ile tamamen güvenli bir şekilde gerçekleşebilmektedir.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
63
haber
TÜRKİYE SAĞLIK TURİZMİNDE
DÜNYA YEDİNCİSİ
Türkiye, sağlık turizminde büyürken gelirleri de artış gösteriyor. Tedavi için gelen hasta
sayısı bakımından dünya genelinde sağlık turizminde yedinci sırada yer alan Türkiye’de
ilaç satışlarının her yıl yüzde 8,8 büyüme göstererek gelirlerinin 19 milyar dolara
ulaşması bekleniyor. Sağlık turizminde ilk iki sırada Tayland ve Meksika bulunuyor.
Denetim, vergi, yönetim danışmanlığı firmalarından Deloitte’un ‘2014 Yılı
Küresel: Değişen Pazarda Esneklik ve
Yeniden Keşif’ başlıklı araştırma raporuna göre, Türkiye, sağlık turizminde
dünya yedincisi oldu. Deloitte’un
yayınladığı raporda, küresel sağlık
ve ilaç piyasasında 2014 yılı ve sonrasındaki yakın gelecekte piyasanın
gelişimini ve büyümeyi etkileyecek
önemli faktörler dünyadaki değişik
bölgeler bazında incelendi. Rapora göre, son yıllarda hızla büyüyen
sağlık turizmi alanında Türkiye, 2012
yılında gerçekleşen hasta ziyareti verilerine göre dünyanın önde gelen ilk
10 ülkesi içerisinde yedinci sırada yer
alıyor.
64
lebilirlik yer alıyor. Türkiye’nin reçeteli
ve reçetesiz toplam ilaç satışlarının,
2013 - 2017 yılları arasında yılda
yüzde 8,8 civarında büyüme göstererek 19 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Öte yandan, Ar-Ge’de yenilik
ihtiyacı, Türkiye’deki şirketleri yeni
ve farklı fon kaynaklarına yöneltiyor.
Türkiye’de Ar - Ge faaliyetlerini teşvik
eden düzenlemeler bulunmakla birlikte bu düzenlemelerin gözden geçirilerek sağlık ve ilaç sektörüne hitap
edebilecek duruma getirilmesi gerekiyor. Bunun için de, özel sektör - üniversite ve devlet kurumlarının işbirliği içinde hareket etmeleri gerekiyor.
19 Milyar Gelir Beklentisi
Global İlaç Pazarı
232,5 Milyar Dolara Ulaştı
Türkiye’de, sağlık ve ilaç sektörünün
başarıya ulaşması için gerekli olan
kritik faktörler arasında yatırım teşvikleri, yenilikçilik, kalite ve sürdürü-
Rapora göre, globalde ilaç sektörü
2012 yılında 959 milyar dolar gelir
elde ederek, 2011 yılına oranla yüzde2,4 büyüme sağladı. Amerika kıta-
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
sındaki ülkeler toplam 417,6 milyar
dolar ile 2012 yılında küresel ilaç pazarındaki en yüksek paya sahip oldu.
2012 yılında globalde toplam 232,5
milyar dolar gelir elde edildi ve bir
önceki yıla göre yüzde 9,6 oranında
artış sağlandı. Biyoteknolojide öne
çıkan tedavi alanları arasında ise kanser, bağışıklık sistemi başı çekti.
Sağlık Alanında İşbirlikleri Artacak
Deloitte Türkiye Sağlık ve İlaç Endüstrisi Lideri Güler Hülya Yılmaz ‘Yakın
gelecekte sadece ilaç sektöründe
değil; sağlık ve ilaç endüstrisinin her
alanında (biyoteknoloji, tıbbi teknoloji, sağlık hizmetleri) faaliyet gösteren tüm sektör oyuncuları, giderek
artan fiyat baskısı ve rekabet koşullarında ayakta kalabilmek için işbirliği
modelleri geliştirecektir. Yenilikçilik
ve değer yaratmak önem kazanacak’
dedi.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
65
haber
SAĞLIKLI HAYAT TARZI
Uzm. Ecz. Elif SARIGÖL
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu
Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı tanıma göre sağlık; yalnızca hastalık
veya sakatlığın olmaması durumu
değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan
tam bir iyilik halidir.
Kapsamlı bir şekilde, iyilik hali iki açıdan tanımlanmaktadır: Klinik açıdan
iyilik hali, olumsuz durumların olmaması olarak tanımlanırken; fizyolojik
açıdan iyilik hali ise, olumlu niteliklerin hâkim olması olarak tanımlanmaktadır. İyilik halinin fizyolojik
tanımı genel olarak 6 temel özelliği
içermektedir. Bunlar: aktif iyilik hali
arayışı, nitelikler arası denge, olumlu duygulanım veya yaşam doyumu,
toplum yanlısı davranış, çok boyutluluk ve kişisel optimizasyondur.
Ruhsal sağlık ise; her bireyin kendi
potansiyelinin farkında olduğu, hayatın normal stresi ile baş edebildiği
verimli ve yararlı bir şekilde çalışabildiği ve halkı için katkıda bulunabildiği iyilik hali olarak tanımlanır.
Yukarıdaki tanımlar, sağlıklı olma
halinin sürekli ve dinamik bir durum
olduğunu, başka bir deyişle bir hayat
tarzı olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu tanımdan yola çıkılarak hastalığın
66
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
tanımı da bu sürekli iyilik halinin kesintiye uğraması olarak tarif edilebilir.
Sağlığın iyileştirilmesine yönelik faaliyetler, sağlıklı hayat tarzının oluşturulmasına ve hastalık durumlarında
hastalığın tedavi edilmesine yönelik
faaliyetler olarak ikiye ayrılabilir.
Sağlıklı bir hayat tarzının sağlanmasına yönelik faaliyetler, hastalık durumundan bağımsız bir şekilde, süreklilik gerektirmektedir. Bu konuda
yapılması gereken ilk şey, toplumun
bilinçlendirilmesi ve sağlıklı hayat
tarzının teşvik edilmesidir. Ayrıca,
bireylerin sağlığı kadar toplumsal yapıların da sağlıklı olmasının gerektiği
akılda tutulmalı ve bunu sağlayacak
çalışmalar yapılmalıdır. Zira sağlıklı
bir toplum, sağlıklı bireylerden oluşurken; sağlıklı bireylerin yetiştirilmesi sağlıklı bir toplumsal yapının
varlığıyla mümkündür.
Duygusal iyilik hali ve ruhsal sağlık,
diğer fiziksel sağlık konularından bağımsız olarak düşünülebilirse de, bu
konular birbirleriyle önemli bir etkileşim içindedir. Örneğin, stres, depresyon ve anksiyete gibi ruhsal sağlık
sorunları, sindirim sistemi rahatsızlıkları, uyku
bozuklukları, enerji azlığı gibi fiziksel rahatsızlıkların ortaya çıkmasına
neden olabilirken, fiziksel sağlıkla
örtüşmeyen bir yaşam tarzı ve/veya
fiziksel hastalıkların varlığı çeşitli ruhsal hastalıkların gelişmesine neden
olabilir. Benzer şekilde, fiziksel sağlığı
destekleyen bir yaşam tarzı (sağlıklı
diyet, yeterli egzersiz vb.) duygusal
ve ruhsal iyilik haline; ruhsal sağlığı
destekleyen bir yaşam tarzı (üretken,
stresten uzak, sosyal vb.) ise fiziksel
iyilik haline katkıda bulunmaktadır.
Harvard Sağlık Yayınları ve Harvard
Tıp Fakültesi, duygusal ve ruhsal sağlık vakalarındaki sorunları derinlemesine ele alan özel sağlık raporları
hazırlamıştır. Bu raporlarda, stres ve
anksiyetenin vücut üzerindeki etkileri ile egzersiz, alternatif terapiler,
stres azaltma teknikleri ve meditasyon ile bu semptomların nasıl azaltılacağının öğrenilmesi gerekliliğinden bahsedilmektedir.
Vücut sağlığına dikkat etmek; ruhsal
ve duygusal sağlığın koruması için
atılacak en
önemli adımdır. Beyin ve vücut birbiri ile bağlantılıdır. Fiziksel sağlığın
artması ile ruhsal ve duygusal iyilik
hali de artacaktır. Örneğin; egzersiz
yapmak sadece kalp ve akciğerleri
güçlendirmekle kalmayıp; aynı zamanda, endorfin gibi ruhsal enerjiyi
artıracak ve ruh halini iyileştirecek,
kuvvetli kimyasalların salınmasını da
sağlamaktadır. İlgilenilen aktiviteler
ve günlük tercihler fiziksel ve duygusal olarak nasıl hissettiğimizi etkilemektedir. Fiziksel ve ruhsal sağlığı
destekleyen bir hayat tarzıyla ilgili
olarak, kanıta dayalı bilgiler ışığında
günümüzde dünya genelinde yaygın
kabul görmüş bazı davranışlara aşağıda yer verilmiştir:
Yeterli Dinlenme: Ruhsal ve duygusal
açıdan iyi bir sağlığa sahip olmak için
vücudumuza iyi bakmak önemlidir.
Buna yeterli uyku da dâhildir. Pek çok
insan, her gece yedi ila sekiz saat uykuya ihtiyaç duymaktadır.
İyi Beslenmeyi Öğrenme ve Uygulama: Beslenme, anlaşılması zor ve
uygulamaya koyması her zaman kolay olmayan temellere dayanmaktadır. Ancak, yediklerimiz ve bunların
enerjimize ve ruh halimize nasıl etki
ettiğini öğrendikçe kendimizi daha
iyi hissetmeye başlamamız işten bile
değildir.
Stresi Dindirmek ve Ruh Halimizi
İyileştirmek İçin Egzersiz Yapma:
Egzersiz stresin, anksiyetenin
ve depresyonun güçlü bir
panzehiridir. Asansör yerine merdivenleri kullanmak veya kısa
y ü r ü y ü ş l e re
çıkmak
gibi günümüze aktivite eklemek için
küçük yollar keşfedebiliriz. Ruhsal
sağlığımıza fayda sağlayabilmek için
her gün en az 30 dakika egzersiz yapmayı hedeflemeliyiz.
Her Gün Güneş Işığı Alma: Güneş ışığı ruh halimizi iyileştirir, bu nedenle
günde en az 10-15 dakika güneş ışınlarından istifade etmeye çalışmalıyız.
Sağlıklı bir hayat için, fiziksel ve ruhsal sağlığı destekleyen bir hayat tarzının yanı sıra, belirli hastalıklar için
aile, yaş ve cinsiyete bağlı risk faktörlerini bilerek bu konularla ilgili tavsiye edilen tarama testlerini yaptırmak,
gereken önlemleri almak ve sağlık
okur-yazarlığına sahip olmak gibi
temel davranışlar da büyük önem
taşımaktadır. Toplumun bu konularla
ilgili olarak bilgilendirilmesi ve hastalıkların erken tanısını sağlayabilecek,
fayda/maliyet/risk değerlendirmeleri
yapılmış tarama testlerinin yaygınlaştırılması bu açıdan önemlidir.
Kişinin sağlık halinin hastalıklar ile
kesintiye uğraması durumunda, bu
durumun çeşitli müdahaleler ile ortadan kaldırılması hedeflenmektedir.
Sağlıklı hayat tarzıyla ilgili yukarıda
örneklendirilen davranışlar, hastalıklarla karşılaşma riskini azaltabileceği
gibi, hastalık durumunun daha kısa
süre içerisinde tedavi edilebilmesini,
hastalıklara bağlı morbidite ve mortalite gelişiminin daha az olmasını da
sağlayabilir.
Bazı durumlarda hastalıkların küratif tedavisi mümkün olmamakta ve
kronik hastalıklar söz konusu olmaktadır. Kronik hastalıklar, vücudun
normal fizyolojisinin kalıcı olarak değiştiği durumları ifade etmektedir. Bu
gibi durumlarda sağlıklı hayat tarzı,
söz konusu hastalıklar için yeniden
tanımlanmalı ve gerektiği durumlarda çeşitli hayat tarzı değişiklikleri
benimsenmelidir. Bununla birlikte
sağlıklı hayatın yukarıda özetlenen
genel ilkeleri burada da geçerlidir.
Hem akut hem de kronik hastalıkların tedavilerinde ilaçlı tedaviler
önemli bir yere sahiptir. Hastalık
durumlarında ilaçlı tedavilerden optimum etkinin sağlanabilmesi konusunda, hayat tarzı büyük önem taşımaktadır. Sağlıklı bir hayatla uyumlu
genel davranış özelliklerinin yanı
sıra, özellikle ilaçlı tedavi gerektiren
hastalık durumlarında, kişinin hastalık ve tedavisiyle ilgili bilgi sahibi olması, tedaviye uyum göstermesi ve
hekim, eczacı ve diğer sağlık çalışanlarıyla doğru ve etkili bir iletişim içerisinde olması çok önemlidir. Tedavilerden en yüksek derecede fayda
sağlayabilmek için, ilaçların hekimin
reçete ettiği durumlarda, eczacıların danışmanlığında; egzersiz, diyet
gibi ilaç dışı öneriler de dikkate alınarak, akılcı bir şekilde kullanılması
gerekmektedir. Tedaviye başlandıktan sonra gelişen yakınmaların ilaca
bağlı olabileceği unutulmamalı, kullanılan ilaçlar ve uygulanan tedaviler
hakkında hasta yakınlarının bilgilendirilmesi de atlanmamalıdır.
Bu yazıda, sağlıklı bir hayat tarzına
sahip olunması, sağlığın sürdürülmesi ve hastalık durumlarının en etkili
ve verimli şekilde tedavi edilmesini
sağlayacak bireysel davranışlar tartışılmıştır. Bu davranışların oluşturulması ve yaygınlaştırılmasına yönelik
faaliyetler, çok yönlü, kapsamlı ve
bütüncül bir yaklaşımı gerektirmektedir.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
67
haber
SOĞUK HAVA
SİNÜZİTİ TETİKLEYEBİLİR
Burun tıkanıklığı ve akıntısı, seste
bozulma, yüzde dolgunluk hissi sinüzit hastalarının en sık yaşadığı
şikâyetlerdir. Özellikle soğuk, kuru ya
da nemli havalar, ıslak saçla sokağa
çıkılması ve travma gibi nedenlerle
tetiklenebilen sinüzit ile başa çıkabilmek için birkaç önemli noktaya
dikkat edilmesi gerekmektedir. Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı
Prof. Dr. Sami Katırcıoğlu, sinüzit ve
tedavisi hakkında bilgi verdi.
Sinüsler, kafa kemikleri içinde yerleşen ve ağızları burun boşluğuna açılan havalı boşluklardır. Normal bir nefes aldığımızda burnumuzdan giren
hava akciğerimize gider, akciğerden
dönen hava sinüslerde dolaşır ve biz
ikinci nefesimizi alırız. Bu havalanma
esnasında sinüslerin iki küçük kapısı
tıkanır ve bu kapıları herhangi bir sebeple tıkayan bir durum sinüzit hastalığına sebep olmaktadır.
Sinüzitin belirtileri kişiden kişiye göre
değişiyor
Genelde insanlar baş veya yüz bölgesi ağrıdığında bu durumun sinüzite işaret ettiğini düşünmektedirler; ancak sinüzit hastalığının en az
rastlanan belirtisi ağrı, hastalar arasında yüzde 5 oranında görülmektedir. Sinüzitte daha ön planda olan
şikâyetler ise; burunda tıkanıklık ve
akıntı, sesteki bozulma ve yüzde dolgunluk hissidir. Hastalığın belirtileri
kişiden kişiye göre değişmektedir.
Kronik sinüzit cerrahi yöntemle ile tedavi
ediliyor
Sinüzitin dışında nezle, burun polipleri, burun bölmesi eğrilikleri, burun
içinde yer alan bir tümör ve alerjik
nezleler de sık görülen vakalardır. Bu
tip hastalarda burun içi mukozası sürekli şiştiğinden hapşırma ve burun
akıntısı nedeniyle sinüslerden bir ya
da ikisinin deliğinin kapanması bir
sinüzit tablosunun ortaya çıkması
anlamına gelmektedir.
Sinüzit iki şekilde görülmektedir.
Akut sinüzit, dört hafta içinde ilaç tedavisi ile ortadan kaldırılabilmektedir. Buna rağmen 4 hafta içinde sinüzit düzelmiyorsa artık kronik sinüzit
safhasına girilmiştir ve bu durumun
tedavi şekli cerrahi olmaktadır.
Islak saçla uyumak ya da sokağa çıkmak
sinüzit nedeni
Prof. Dr. Sami Katırcıoğlu
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı
68
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
Islak saç ile dışarı çıkmanın ve uyumanın sinüzite etkileri çok fazladır.
Burnunda alerjisi veya polipleri olan
veya alerjiye bağlı burun etleri büyüyen kişiler ıslak saçla dışarı çıktığında
bu kişinin burun mukozası sıcak-so-
ğuk değişimi esnasında alerjik olarak
şişeceğinden ve sinüslerin delikleri kolayca kapanacağından sinüzit
olma riski artmaktadır. Sinüziti olan
kişinin kısa saçlı olması bu riski ortadan kaldırmamaktadır. Bu, sıcak-soğuk değişimi ile ilgili bir problemdir
ve herkeste görülebilir; fakat genel
olarak burunda bunu kolaylaştırabilecek bir yatkınlık veya hastalık olması gerekmektedir.
Kış mevsiminde dış faktörlere dikkat!
Akut sinüzitin tekrarlayan bir hastalık
değildir ama kişinin kronik bir sinüziti varsa yani sinüslerin kapısını kapatan polip, alerji ya da oraya gelen bir
kemik, tümör gibi bir sorunu varsa
o zaman kişi kış mevsiminde sık sık
sinüzit atakları geçirmektedir. Bu durumda sinüzit olmamak için bu sebebi ortadan kaldırmak gerekmektedir.
Dış faktörler ortadan kaldırıldığı zaman kişilerin sağlığına kavuşmasının
önünde bir engel olmamaktadır.
Sinüzitte doğru bilinen yanlışlar hayati
tehlikeye neden olabiliyor
Halk arasında sinüzite iyi geleceği düşünülüp uygulanan birtakım
yöntemlerin hayati birtakım sonuçlara neden olmaktadır. Sinüzite iyi
geldiği düşünülen birtakım bitkiler
buruna sıkılmamalıdır. Aksi takdirde
kullanılan bitki, burnun arkasından
alt solunum yoluna doğru akarsa bir
gırtlak ödemine neden olarak hastanın hayatını kaybetmesine sebep
olabilmektedir. Bunun dışında burun süratli sümkürülmemelidir. Çok
şiddetli sümkürmelerde burundaki
enfeksiyon kulağa gidebilmektedir.
Bu durum ise orta kulak iltihabı ile
sonuçlanabilmektedir.
OHSAD
Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği
Tel: (0212) 247 07 00 Faks: (0212) 247 07 05
(Efecan ALTUNCU • [email protected])
AJANSFA
Organizasyon Hizmetleri
[email protected] • Tel: (0212) 272 61 06
Firma İlişkileri: Didem GÜLKAÇ
[email protected] • Tel: (0212) 272 61 06 • (0541) 859 63 38
Kayıt ve Rezervasyon için
www.ohsadkurultayi.org
sitesini ziyaret edebilirsiniz.
“Sağlıkta kalite için el ele”
ÖZEL HASTANELER VE SAĞLIK
KURULUŞLARI DERNEĞİ
www.ohsadkurultayi.org
kampus
Geleceğinizin Altın Anahtarı
DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ
Kütahya ilinin merkezinde yer alan
Dumlupınar Üniversitesi, 03.07.1992
tarih ve 3837 sayılı kanunla kurulmuştur. Evliya Çelebi Merkez ve
Germiyan Yerleşkesi olmak üzere iki
yerleşkeye, 11 ilçede de ayrı bina ve
yerleşke alanlarına sahip olan Üniversite, İİBF, Fen Edebiyat Fakültesi,
Mühendislik Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İlahiyat
Fakültesi, Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği
Fakültesi, Simav Teknik Eğitim ve Teknoloji Fakültesi olmak üzere 10 Fakülte, Sağlık Yüksekokulu, Beden Eğitimi
ve Spor Yüksekokulu, Yabancı Diller
Yüksekokulu ile Uygulamalı Bilimler
Yüksekokulu olmak üzere 4 yüksekokul; Fen Bilimleri Enstitüsü, Sosyal
Bilimler Enstitüsü Sağlık Bilimleri
Enstitüsü ve Eğitim Bilimleri Enstitüsü olmak üzere 4 enstitü ve Kütahya,
Tavşanlı, Simav, Gediz, Emet, Hisarcık,
Domaniç, Altıntaş, Şaphane, Pazarlar
ve Çavdarhisar Meslek Yüksekokulları
üzere 11 meslek yüksekokuluyla eğitim-öğretim vermektedir.
70
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
Dumlupınar Üniversitesinin Vizyonu,
uluslararası standartlarda eğitim-öğretim vermek ve Türkiye’nin en iyi on
üniversitesinden biri olmaktır.
• Akademik kadronun kalitesini ve
sayısını artırmak,
• Ulusal
ve uluslararası projelerde
başarılı bir şekilde yer almak,
• Kendine
güvenen ve girişimci
ö­
renciler yetiştirerek, mezunlarının istihdam edilme koşullarını
iyileştirmek
Dumlupınar Üniversitesinin vizyonunun temel unsurlarını oluşturmaktadır.
Dumlupınar Üniversitesinin Misyonu, toplumsal ve kurumsal değerlere sahip çıkan, önyargısız, kendine
güvenen, girişimci, bilimsel, sanatsal
ve kültürel düşünceyi benimsemiş
kamu ve özel sektörde başarıyla görev yapabilecek bireyler yetiştirmek
ve Bilimsel faaliyetler ile Türkiye’nin
kalkınmasına katkıda bulunmaktır.
DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİNDE
TIP EĞİTİMİ
Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesinin kurulması; Millî Eğitim Bakanlığının 11/10/2007 tarihli ve 21884
sayılı yazısı üzerine, 28/3/1983 tarihli
ve 2809 Sayılı Kanun’un ek 30’uncu
Maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca
2/11/2007 tarihinde kararlaştırılmıştır. 2007 yılında kurulan Dumlupınar
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ana
hedefi; ulusal ve uluslararası düzeyde akademik sağlık hizmetlerinde
tanınan, yüksek kaliteli, toplumun
değişen sağlık bakım hizmetleri için
çözümler üreten fakülte olmak ve bu
süreçte genç, dinamik ve alanında
yetkin eğitim kadrosuyla dünyada
gerçekleşen bilimsel ve teknolojik
gelişmeleri takip ederek bilimsel anlayışa sahip, çağdaş, özgüvenli, hoşgörülü, etik değerlere saygılı, sorumluluk sahibi doktorlar yetiştirmektir.
Dumlupınar Üniversitesinde sağlık
alanında başta Tıp Fakültesi, Kütahya
Sağlık Yüksek Okulu, Sağlık Bilimleri
Enstitüsü olmak üzere üst düzey kaliteli lisans ve lisansüstü eğitim verilmektedir. (Diş Hekimliği Fakültesi
15 Nisan 2011 tarihli ve 27906 Sayılı
Resmi Gazete’de yayınlanmış olan, 4
Nisan 2011 tarihli ve 2011/1595 sayılı
Bakanlar Kurulu kararı ile kurulmuştur. Fakültenin alt yapı çalışmaları
devam etmekte olup en kısa sürede
tedavi klinikleri hizmete girecektir.)
Bununla birlikte Üniversitemizde
Sağlık Hizmetleri Eğitim Uygulama
ve Araştırma Merkezi, Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Uygulama ve Araştırma Merkezi, Tamamlayıcı Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi, Zoonozlar
Uygulama ve Araştırma Merkezi, Deney Hayvanları Yetiştirme Araştırma
ve Uygulama Merkezi’nde yapılan
çalışmalarda gelecek nesillerin yetişmesinde sağlıkla ilgili bilgi ve becerilerin sadece öğrencilerin değil halkın
da hizmetine sunma çabaları her geçen gün artmaktadır.
pasitesinin arttırılmasının yanında
hastane ile birlikte öğrencilerin yeni
teknik donanım ve hasta sayısındaki artış ve çeşitlilikten faydalanarak
daha geniş bir uygulama alanına kavuşması hedefleniyor.
T.C. Sağlık Bakanlığı-Dumlupınar
Üniversitesi Kütahya Evliya Çelebi
Eğitim ve Araştırma Hastanemizde
42 tıbbi birimi ve 6 tanı ünitesi (Allerji Laboratuvarı, Solunum Fonksiyon
Laboratuvarı, Video Endoskopi, Hemodiyaliz, Klinik Laboratuvar, Görüntüleme Hizmetleri) ile birlikte bütün
ileri tetkik donanımı kurulmuştur.
Halen yıllık 500.000 hastaya poliklinik hizmeti, 14.000 hastaya yatarak
tedavi hizmeti, 6.000 hastaya ameliyathane hizmeti verilmektedir. Acil
Servisimizde 24 saat sağlık hizmeti
verilmekle birlikte günlük 350 – 400
hastaya bakılmaktadır.
Nitelikli Sağlık Hizmeti ile
Bütünleşen Kaliteli Eğitim
Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi
Temel, Cerrahi ve Dahili Tıp Bilimleri
Bölümlerinden müteşekkildir. Temel Tıp Bilimleri’ne bağlı 8 anabilim
dalı, Cerrahi Tıp Bilimleri’ne bağlı 11
anabilim dalı, Dahili Tıp Bilimleri’ne
bağlı 14 anabilim dalı mevcuttur.
Bütün anabilim ve bilim dallarının
organizasyonu, uzmanlık ve yandal
uzmanlık eğitimleri verilecek şekilde tamamlanmıştır. Temel Tıp Bilimleri binasında modern teknoloji ile
donatılmış öğrenci laboratuvarları
bulunmaktadır. Anatomi, Fizyoloji,
Histoloji ve Embriyoloji, Biyokimya,
Mikrobiyoloji, Patoloji ve Farmokoloji
öğrenci ve araştırma laboratuvarları
mevcuttur. Dumlupınar Üniversitesi
Tıp Fakültesi öğrencileri bu laboratuvarlarda tecrübeli hocalardan uygu-
Kütahya Valiliği ile Dumlupınar Üniversitesi Rektörlüğü arasında, üniversitenin sağlık alanında eğitim ve
uygulama hizmetlerinin ve bölgede
ihtiyaç duyulan sağlık hizmetlerinin
etkin bir şekilde karşılanması amacıyla Sağlık Tesislerinin Ortak Kullanımı
Protokolü 17.10.2011 tarihinde imzalanmıştır. Üniversite Hastanesi bu
tarihten itibaren “T.C. Sağlık Bakanlığı-Dumlupınar Üniversitesi Kütahya Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma
Hastanesi” olarak 3. Basamak statüsünde hizmet vermektedir.
Sağlık Hizmetlerine
Üniversiteden Büyük Katkı
Dumlupınar
Üniversitesi
Tıp
Fakültesi’ne kavuşmasıyla Kütahya’da
sağlık hizmetlerinin de boyutu değişti. Devlet Hastanesi, Sağlık Bakanlığı
ile imzalanan protokol gereği Dumlupınar Üniversitesi Kütahya Evliya
Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesine dönüşürken, akademik unvana
sahip doktorlar da hastane bünyesine katıldı. Bu kapsamda 33 anabilim
dalına profesör, doçent ve yardımcı
doçent öğretim üyeleri alınırken fiziki donanımlar da geliştirilerek daha
önce Kütahya’da bulunmayan cihazların alımı sağlandı. Bununla birlikte
sağlık hizmetlerinin niteliği ve kaSAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
71
haber
BÖLÜMLER VE ANABİLİM DALLARI
Temel Tıp Bilimleri Bölümü
• Anatomi Anabilim Dalı
• Tıbbi Biyokimya
• Fizyoloji
• Tıp Tarihi ve Etik (Deontoloji)
lamalı tıp dersleri almaktadır. Fakültemiz 100’ü aşan öğretim üyesi ve bir
o kadar sağlık çalışanı ile ülkemizin
sağlık alanındaki hizmet yelpazesinde yerini almak için hızla çalışmaktadır. Eğitim - öğretim için gerekli olan
tüm altyapı Dumlupınar Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nde mevcuttur. Öğretim, 1. 2. ve 3. sınıflarda ders kurulları
şeklinde; 4. 5. ve 6. sınıflarda ise staj
esasına dayalı olarak yapılmakta, eğitim ve öğretimde halen sınıf geçme
sistemi uygulanmaktadır.
72
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
• Histoloji ve Embriyoloji
• Tıbbi Biyoloji
• Biyofizik
• Tıbbi Mikrobiyoloji
Dâhili Tıp Bilimleri Bölümü
• İç Hastalıkları Anabilim Dalı
• Tıbbi Farmakoloji
• Göğüs Hastalıkları
• Nöroloji
• Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
• Acil Tıp
• Radyoloji
• Aile Hekimliği
• Kardiyoloji
• Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon
• Deri ve Zührevi Hastalıklar
• Halk Sağlığı
• Nükleer Tıp
• Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümü
• Anestezi ve Reanimasyon
• Genel Cerrahi
• Kadın Hastalıkları ve Doğum
• Kulak Burun Boğaz
• Ortopedi ve Travmatoloji
• Üroloji
• Tıbbi Patoloji
• Çocuk Cerrahisi
• Beyin ve Sinir Cerrahisi
• Göz Hastalıkları
• Kalp ve Damar Cerrahisi
2007 yılında kurulmasına rağmen
sağlık sektöründe güncel gelişmeleri
takip eden, uygulama ve eğitimine
aktaran, önemli bir işleve sahip Tıp
Fakültemiz nitelikli öğretim üyesi
kadrosu ile çok sayıda başarılara imza
atmıştır.
Kütahya’da ilk kez;
Dumlupınar Üniversitesi Kütahya Evliya Çelebi
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji bölümü
ekibi tarafından uygulanmaya başlanmıştır.)
• Hastanemizde
bir hastaya
dikişsiz aort kapak replasmanı ameliyatı yapılmıştır.
• 3 boyutlu haritalama ile kalp ritim • Hastanemiz Çocuk Cerrahisi ekibi
bozukluğu tedavisi yapılmaktadır.
(Teknolojinin tıbba hediye ettiği
gelişmelerden bir tanesi de sanal
ortamda kalbin 3 boyutlu görüntülenmesi tekniğidir. Özellikle
kalp ritim bozukluğu tedavisinde son yıllarda kullanımı giderek
artan bu teknoloji sayesinde kalbin 3 boyutlu olarak haritalaması
yapılmakta ve böylece kalp ritim
bozukluğu tedavilerinde büyük
kolaylık elde edilmektedir. Bu
teknoloji sayesinde ilaçla tedavisi neredeyse mümkün olmayan
birçok kalp ritim bozukluklarında
kalıcı tedavi imkanı elde edilebilmektedir. Türkiye’de belli başlı
merkezlerde uygulanan bu tedavi
tarafından, Türkiye’nin ilk bebeği,
dünyada ise ‘Martinez Frias Sendromu’ tespit edilen 13. bebek olan
minik hastaya hayati bir operasyon gerçekleştirilmiştir.
• Hastane
bünyesinde
Okulu” açılmıştır.
“Diyabet
• Hastanemizde, Kadın Hastalıkları • Hastane bünyesinde MS Ünitesi
ve Doğum Kliniği ekibi tarafından
laparoskopik histerektomi (rahimin vücut dışına alınması) ameliyatı uygulanmıştır.
• Tıp
Fakültemiz öğretim üyeleri
periyodik olarak “Sağlık Halk Konferansları” düzenleyerek toplum
sağlığı için hizmet anlayışını, gerçek bir bilgilendirme, uygulama
ve deneyim paylaşımı şeklinde
sürdürülmektedir.
kurulmuş ve hizmete girmiştir. Ülkemizde sadece 23 merkezde verilen hizmet, Kütahya’ya ve komşu
illere verilmeye başlamıştır.
• Laparoskopik
yöntemle böbrek
ameliyatı hastanemizde yapılmıştır.
• Anestezisiz
Periton Diyalizi gerçekleştirilmiştir.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
73
haber
REKTÖRDEN
çekleştirme azminde olan 1120 akademik personelimiz ile eğitim
vermekteyiz.
Prof. Dr. Ahmet Karaaslan
Dumlupınar Üniversitesi Rektörü
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Rektörü Prof. Dr. Ahmet KARAASLAN, Dumlupınar Üniversitesi’nin 46 bin öğrencisine en kaliteli eğitimi verme adına her şeyi yaptıklarını, Tıp
Fakültesi’nin hızla geliştiğini kaydederek şunları söyledi:
“Üniversitemiz 20 yıllık geçmişi içinde altyapı açısından
Türkiye’nin örnek üniversitelerinden biri haline gelmiştir. Devraldığımız mirası daha da geliştirerek bizden sonra gelecek yönetimlere alt yapısını tamamen bitirmiş, çağın gerektirdiği bütün
donanımları sağlamış kaliteli bir eğitim öğretimin yapıldığı,
mezunlarımıza marka haline gelmiş kaliteli bir üniversitenin
diplomasını kazandırma azmi ve iradesi içinde çalışmalarımızı
sürdürüyoruz.
Belirlediğimiz hedeflere ulaşmak hiç şüphesiz kolay olmayacak.
Büyük ve kalıcı hedeflere ulaşmanın olağanüstü ve kararlı bir
çalışma azmi gerektirdiğinin bilincindeyiz. Bütün öğretim elemanı arkadaşlarımızla birlikte, bu onurlu yürüyüşü hep beraber
başaracağız. Geleceğin Büyük Türkiye’sinin mimarları, bütün
zorlukları göğüsleyerek çağın etkin olmayan bütün çözümleri
yerine daha adaletli yeni çözümler getirme kararlılığı içinde olacaklardır.
Üniversiteler hür düşüncenin kalesidir. Üniversiteler toplumun
vicdanıdır. Üniversiteler toplumun sözcüsüdür. Daha çok demokrasi, daha çok katılım ve daha çok insan hakkının egemen olduğu
çoğulcu bir toplum inşa etme görevi üniversitelerin asla vazgeçemeyecekleri temel görevleri arasındadır.
Üniversiteler yüksek düzeyde bilimsel çalışma ve araştırma
yaparak, bilgi ve teknoloji üretip, bilim verilerini yaymak suretiyle ulusal ve uluslararası alanda gelişme ve kalkınmaya
destek olan kurumlardır ve kurumların asıl amacı kalkınmayı
sağlayacak olan insan kaynağını, eğitim ve öğretim vasıtasıyla
yetiştirmektir.
1992-1993 eğitim-öğretim yılında kurulan üniversitemiz 4 Enstitü, 10 Fakülte, 4 Yüksekokul, 11 Meslek Yüksekokulu’nda 46 bini
aşkın öğrencimize en kalite eğitim verme hedefini özveri ile ger74
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
Üniversitemiz her geçen gün daha da büyümekte ve gelişmektedir. Göreve geldiğimiz günden bu yana fiziksel olarak üniversitemizi geliştirme hedeflerimizi adım adım gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Tıp Fakültesi Morfoloji ve Eğitim Blokları, Yabancı Diller
Yüksekokulu Binası, Maliye Bölümü Binası, Misafirhane çok kısa
sürede Evliya Çelebi Yerleşkemizde yükselen yeni binalar oldu.
Gelişen bilgi teknolojilerin kullanımını en etkin hale getirilmesi
için çalışmalar yapıldı, her fakülte, yüksekokul ve meslek yüksekokullarına bilgisayar laboratuvarları açıldı.
Gerçekleşmesinden mutluluk duyduğumuz bir diğer önemli yatırımımız da Dumlupınar Üniversitesi İleri Teknolojiler Merkezi’dir
(DPÜ-İLTEM). DPÜ-İLTEM laboratuvarlı en son teknoloji ve donanımlarla donatılmış, sanayicilerimizin ve akademisyenlerimizin
kullanımına açılmıştır. Bugün birçok test, tasarım DPÜ-İLTEM’de
yapılabilmektedir.
Dumlupınar Üniversitesi’nin sunmuş olduğu imkânlar ile ülkemizin ve ailelerinin gurur duyacağı, geleceğin mimarları olarak
öğrencilerimizin yetiştirilmesi için üzerimize düşen vazifeyi layıkıyla yerine getirmeye çalışmaktayız.
Ailelerinin bize birer emaneti olarak gelen öğrencilerimizin akademik ve sosyal alanda donanımlı ve nitelikli bireyler olması
üniversitemizin öncelikli hedefleri arasında yer almaktadır. Ülkemizin kalkınması ve dünyada hak ettiği konuma ulaşması ancak öğrencilerimizin kaliteli yetiştirilmesiyle mümkün olacaktır.
Bu bağlamda Üniversitemiz öğrenci merkezli yönetim anlayışını
benimsemiş ve bu anlayış içerisinde geleceğe yönelik adımlarını
atmaya devam etmektedir.”
Millî Eğitim Bakanlığının 11/10/2007 tarihli ve 21884 sayılı yazısı üzerine, 28/3/1983 tarihli ve 2809 Sayılı Kanun’un ek 30’uncu
Maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 2/11/2007 tarihinde kurulan Tıp Fakültemiz; ulusal ve uluslararası düzeyde akademik
sağlık hizmetlerinde tanınan, yüksek kaliteli, toplumun değişen
sağlık bakım hizmetleri için çözümler üreten, en kaliteli sağlık
hizmetini sunacak doktorlarımızı yetiştirerek, ülkemiz sağlık
hizmeti zincirine katma adına 3 profesör, 11 doçent, 63 yardımcı
doçent, 24 araştırma görevlisi ve 1 öğretim görevlisi ile eğitim ve
sağlık hizmeti vermekteyiz. Güçlenen akademik kadrosuyla Tıp
Fakültemiz hızla gelişmektedir. Bugün Kütahya’da Tıp Fakültesi
öğretim üyelerimiz tarafından çok önemli ameliyatlar, operasyonlar yapılabilmektedir.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
75
gezelimgörelim
Yeşilırmak’a Yansıyan Şehir
Son zamanlarda özellikle yurt içinden çok sayıda turist alan Amasya,
Orta Karadeniz’de yer alıyor. Tarihi dokusuyla da ilgi çeken kent
Anadolu’nun eski yerleşim alanlarından biri. Hititlerden başlayarak çeşitli uygarlıkların merkezi olmuş bu
kentin bilinen en eski adı, söylendiği
biçimi ile günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramadan gelen “Amasya”.
Eski kayıtlarda ve buluntularda da
Amesseia - Amacia - Amaccia ismi
okunmakta. Amasya isminin açık bir
şekilde okunduğu, Pers, Pontos ve
Roma İmparatorluğu dönemlerinde
ticarette kullanılan gümüş ve bronz
sikkeler (paralar) üzerinde görmek
mümkün.
Karadeniz’in muhteşem iklimini
hissedebileceğiniz Amasya’da her
mevsim de güzel izlenimler edinebilirsiniz. Tarihi mekânları, müzeleri,
kaleleriyle ve eski Anadolu evleri mimarisiyle ziyaretçilerini etkileyen şehirde muhakkak görmeniz gereken
yerler:
76
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
Amasya (Harşena-Harşene) Kalesi
Şehrin savunmaya en uygun mevkii
olan Harşena Dağı üzerinde kurulmuştur. Bu nedenle Harşena (Harşene) Kalesi ismiyle de bilinmektedir.
Kalenin önemli tepe noktası ve bazı
bölümleri sağlam kesme taşlarla, sur
duvarları da moloz taşlarda yapılmıştır. Sekiz savunma kademesine sahiptir. Erken Tunç Çağı’ndan (M.Ö. 3200)
itibaren diğer uygarlıklar tarafından
da kullanılmıştır.
Kral Kaya Mezarları
Amasya şehir merkezinde Harşena
Kalesi yamaçlarında göze çarpan tarihi kalıntılardır. M.Ö Amasya’da hüküm süren Pers Pontus krallarına ait
mezarlardır. Şehir merkezinde mağaralar toplam 18 adettir. Bunların içinde en önemlisi Aynalı Mağara’dır.
Aynalı Mağara
Şehir merkezine 3 km. uzaklıkta olan
bu mağara büyük kaya parçası oyul-
mak suretiyle yapılmıştır. Yerden
10-15 m. yüksekliğe ulaşan ihtişamlı
bir mağaradır ve işçilik son derece
mükemmeldir. Mağaranın tamamı
perdahlanmış ve içi çok renkli duvar
resimleri ile bezelidir. Cephesine güneş ışıklarının vurmasıyla parlaklık kazanması, mağaraya AYNALI isminin halk
arasında verilmesine yol açmıştır.
Şehzadeler Müzesi
Osmanlı döneminin yaşatıldığı Şehzadeler Müzesi de ziyaretçilere kapılarını açmış durumda.
Amasya Evleri
Ahşap sivil mimarisi ile dikkat çeken
Amasya Evleri, sokak dokusu şekliyle
genellikle yan yana, sırt sırta ve bitişik nizam olarak yapılmıştır. Türk evlerinde görülen geleneksel yapı tarzı,
burada da tekrarlanmıştır. Bu itibarla
konutlar haremlik ve selamlık olarak
düzenlenmiştir.
Evler daha çok bodrum üzerine tek
ve iki katlı olarak yapılmıştır. Bunların
yanında 1. ve 2. kat üzerine yapılmış
“Şahnişirin”li evlere de rastlanır. Konutlar genellikle avlulu ve bahçelidir.
Haremlik ve selamlık olarak düzenlenen
evlerde bahçe ortada kalmaktadır.
Özellikle Yalıboyu’nda Roma dönemi
kalın sur duvarları üzerine yapılmış olan
konutlarda, Yeşilırmak’a ve güney yönüne bakan evler, “Eliböğründe”lerle desteklenerek dışarıya taşırılmış böylece evlerin iç mekânlarında genişleme imkânı
sağlanmıştır.
Sivil Mimarinin sembolü durumunda
Hazeranlar Konağı Müze Ev olarak ziyaretçilerine çok şey anlatmaktadır.
Bimarhane (Darüşşifa)
Tıp ve Cerrahi Müzesi
İlhanlı Döneminden günümüze ulaşan
tek eserdir. İlhanlı Hükümdarı Sultan
Mehmet Olcaytuğ ve hanımı Ilduz Hatun
adına, Amber Bin Abdullah tarafından
1308-1309 yılında yaptırılmıştır. Avluda
yer alan sütunlarda bir birinden farklı
olan geometrik yaprak motifli sütun başlıkları kullanılmıştır. Osmanlı Döneminde
de sağlık hizmetlerinin yerine getirildiği
bu bina bugün “Tıp ve Cerrahi Müzesi” olarak
ziyaretçilerini kabul etmektedir.
Minyatür Amasya Müzesi
Zengin bir tarihi değere sahip olan
Amasya’nın yakın tarihe kadar bozulmamış görünüşünün bir çatı altında top-
lanmasında Minyatür Amasya Müzesi
oluşturuldu. Ziyaretçilerin minyatür boyutlara indirilmiş tarihi eserlerini üstten
seyrederken Amasya’nın tarihi sokaklarında gezintiye çıkmaktadırlar.
Amasya Müzesi
13 ayrı medeniyete ait arkeolojik, etnografik, sikke, mühür, el yazmalar ve mumyalar olmak üzere 24 bin civarında eserin
teşhir ve muhafaza edildiği bölgenin en
zengin müzesidir.
Mumyalar
14. y.y. İlhanlı dönemine ait erkek ve kadın ile birlikte çocuklara ait mumyalar
Müzenin en önemli ve en çok ziyaretçi
çeken bölümüdür.
Hitit Fırtına Tanrısı
Amasya Müzesi’nin en değerli ünik eserler arasındadır. “Bin tanrılı millet” olarak tanımlanan Hititlere ait Fırtına Tanrısı Teşup
olarak müze kayıtlarına geçmiştir.
Cumhuriyet Dönemine kapı aralayan
Milli Mücadelede Amasya’nın yerini belirleyen 22 Haziran 1919 tarihli “Amasya
Tamimi” nin yayınlanması olmuştur. O
günlerin hatıralarının toplandığı “Saraydüzü Kışla Binası ve Milli Mücadele Müzesi” ile Amasya hem yazılı tarih öncesi
ve hem de Cumhuriyet tarihimizin ilk yazılı beyannamesi olan “Amasya Tamim”
ile şehir görülmeye değer bir yerleşim
yeridir.
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
77
film
2010 yılının ‘Karmakarışık (Tangled)’ filminin ve bu yıl vizyona giren
‘Oyunbozan Ralph’ filminin ardından
Hans Christian Andersen’in “Karlar
Kraliçesi”nin uyarlaması “Karlar Ülkesi” (Frozen) filmini izleyiciyle buluşturan Walt Disney Animation Studios,
78
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
filmi beyazperdedeki en havalı komedi-macera filmi olarak tanımlıyor.
Film çocuklar kadar büyüklerin de
ilgisini çekiyor ve gündelik hayatın
sıkıntıların kurtarıp kısa bir süreliğine
de olsa eğlenceli dakikalar sunuyor.
Yılın animasyonu olarak görülen filmin konusuna gelince; Krallık, Karlar Kraliçesi (Snow Queen)’nin laneti
sonrasında ebediyen sürecek bir kış
mevsimine mahkûm ediliyor. Bu krallıkta yaşamakta olan maceracı ve iyi
kalpli Anna, Karlar Kraliçesi’ni bulup
FİLMİN KÜNYESİ
Vizyon Tarihi: Ocak 2014
Tür: Animasyon, Aksiyon, Macera
Süre: 89 Dakika
Yönetmen: Chris Buck, Jennifer Lee
Seslendirenler: Kristen Bell, Josh Gad,
Jonathan Groff, Idina Menzel, Ciaran Hinds
laneti sona erdirmesini sağlayarak,
şehrinde yaşayan insanları eski güzel günlerine döndürmeye karar
verip gizemli, mazeralı ve masalsı
bir yolculuğa çıkıyor. Anna’nın yol
arkadaşı ise usta bir dağcı olan Kristoff ve sadık Ren geyiği Sven’dir.
Ayrıca daha sonra Olaf adlı bir başka yol arkadaşları katılıyor filme
ve deyim yerindeyse çocuklar bu
karaktere bayılıyor... Başarıya ulaş-
maları ve Krallığı kış esaretinden
kurtarmaları için Karlar Kraliçesi’ni
görüp tanıyabilmeleri gerekiyor.
Görünürde basit olan bu plan, izbe
dağdaki yolculuk ilerledikçe zorlaşmaya başlıyor. Mitolojik yaratıklar ve ürkütücü büyüler eşliğinde
süren yolculuğun her dönemecinde ayrı bir tehlike ortaya çıkıyor.
Yolculuğun asıl zor yanı ise zamanla yarışıyor oldukları gerçeğidir.
Tüm bunları seyrederken izleyici
de masala dâhil oluyor ve 3 boyut
efektlerinin de etkisiyle macerayı
filmin karakteriyle birlikte yaşıyor.
Animasyon filmlerinin vazgeçilmezi sanat yönetiminin kalitesini
es geçmemek gerekiyor.
Filmin yönetmenliğini Chris Buck
ve Jennifer Lee yürütürken, başkarakterleri seslendiren isimler Kristen Bell ve Jonathan Groff…
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
79
kitap
ŞAHANE HATALAR YENİ HAYAT
Yazar: Liz Ruckdeschel,
Sara James
Yayınevi: April Yayıncılık
Yayın Tarihi: 2014
Sayfa Sayısı: 296
Bu kitabı okumaya normal bir kitap gibi birinci sayfadan başlayın. İlk bölümün sonunda, önünüze bir yol ayrımı çıkacak. Kararınızı verin ve ilgili
bölüme gidin. Her bölümün sonunda seçimlerinizle kaderinizi kontrol etmeye devam edeceksiniz. Kitabı okurken bazen hiç beklemediğiniz bir yere
ulaşacak, bazen de kendinizi daha önce olduğunuz yerde bulacaksınız.
Hayatın size neler hazırladığını asla bilemezsiniz. Ama bunu biliyorsunuz, iyilikler her zaman ödüllendirilmiyor ve bazen hatalı kararlar, şahane
olayların başlangıcı olabiliyor. Her yolculuğun sonunda başa dönüp tekrar
başlayın, unutmayın, herkes ikinci bir şansı hak eder. Yüzlerce farklı hayat
sizi bekliyor.
AŞK TERAPİ
Aşk nedir?
Tanımını yapmak çok zor. Çünkü o sevene göre, sevilene göre, zamana,
koşullara göre değişiyor. Ama değişmeyen bir şey var. Aşk müthiş bir bağlanma enerjisidir. İçinde uçarcasına mutluluğu, hüznü, kaybetme korkusunu, melankoliyi, tutkuyu, öfkeyi, kendinden vazgeçme halini barındıran bir
duygular çeşnisidir. Âşıklık hali kolay mıdır?
Yazar: Nevzat Tarhan
Yayınevi: Timaş Basım
Yayın Tarihi: 2014
Sayfa Sayısı: 208
Büyük ihtimalle hiçbirimiz buna “kolaydır” diyemeyiz. Ama hiçbirimiz
de ondan kaçamayız. Çünkü onsuz olamayız. Üstelik aşk tüm zorluğuna
rağmen insanı çoğaltan, olgunlaştıran, incelten, sadece sevdiğiyle değil,
kâinatla bütünleştiren bir tecrübe değil midir?
(Tanıtım Bülteninden)
GALİZ KAHRAMAN
Yazar: İhsan Oktay Anar
Yayınevi: İletişim Yayınevi
Yayın Tarihi: 2014
Sayfa Sayısı: 312
80
80
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
SAĞLIK ve İNSAN / ŞUBAT 2014
“Bütün zamanların kahramanı olan bir insanın hikâyesidir bu. O hem
herkes hem de hiç kimsedir. Dünyadan alacağını tahsil etmeye gelmiştir.
Çünkü Tanrı dâhil herkesin ona borcu vardır. Vebaline girilen tüyü bitmedik
yetim işte odur. Kadim zamanlardan beri hakkı yendiğine göre, sonlu ama
sınırsız bir evrenin engin ve derin merkezi insan olmanın, “olmasa da olur”
halini icrâ etmesinde hiçbir sakınca yoktur. Romantik bir insafsızlığın bakir
tacizcisi olmak sonuna kadar hakkıdır. Sıradanlığın üst insanıdır o. Asilliğiyle asilleşememesi umrunda bile değildir. Onun umrunda olan tek şey,
sadece ve sadece kendini algılamak, kendi küçük âlemine sığan kâinatı kabul etmektir. Çünkü bilmektedir ki, gerçek bilgelik de zaten budur.”
(Tanıtım Bülteninden)

Benzer belgeler