i.ü. çeviribilim dergisi sayı

Transkript

i.ü. çeviribilim dergisi sayı
ISSN: 1309-6214
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
EDEBİYAT FAKÜLTESİ
İ.Ü.
ÇEVİRİBİLİM DERGİSİ
SAYI: VIII
I.U. Journal of Translation Studies
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi uluslararası hakemli bir dergidir.
ÇEVİRİBİLİM BÖLÜMÜ DERGİSİ 2014
İSTANBUL – 2016
İ.Ü. Çeviribilim dergisi = I.U. Journal of translation studies.-- İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2010c.: tablo.; 24 cm.
Yıllık
ISSN 1309-6214
Elektronik ortamda da yayınlanmaktadır:
http://www.journals.istanbul.edu.tr/iuceviri/index
1. ÇEVİRİBİLİM.¬ SÜRELİ YAYINLAR. 2. ÇEVİRİ. 3. DİLBİLİM - ÇEVİRİ.
Bu Sayının Hakemleri
Prof. Dr. Turgay KURULTAY Prof. Dr. Mine YAZICI Prof. Dr. Faruk YÜCEL
Prof. Dr. Floriana POPESCU
Prof. Dr. Aymil DOĞAN
Prof. Dr. Işın ÖNER
Prof. Dr. Zohar SHAVİT
Prof. Dr. Sakine ERUZ
Prof. Dr. Sündüz KASAR
Doç. Dr. Betül PARLAK
Doç. Dr. Ayşe Fitnat ECE
Doç. Dr. Oğuz BAYKARA
Yrd. Doç. Dr. Cemal DEMİRCİOĞLU
Prof. Dr. Alev BULUT
(Dergi Sorumlusu)
Doç. Dr. Nesrin DELİKTAŞLI
(Editör)
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Alev BULUT
Prof. Dr. Emel ERGUN
Prof. Dr. Mine YAZICI
Doç. Dr. Arsun URAS YILMAZ
Doç. Dr. Ayşe F. ECE
Doç. Dr. Necdet NEYDİM
Doç. Dr. Nesrin DELİKTAŞLI
Yrd. Doç. Dr. Tuba AYIK AKÇA
Yrd. Doç. Dr. Sinem CANIM ALKAN
Dergi Yayın Ekibi
Arş. Gör. Gözde Begüm AKÜZÜM
Arş. Gör. Ayşe Ece DERELİOĞLU
Okutman Serap BİRDANE
Okutman Erkan ÇOTUK
İÇİNDEKİLER
Sunuş & Preface
ix-xiv
Sakine ERUZ
Osmanlı Devleti’nde Çeviri ve Çevirmenin İşlevi ve Türkiye’de
Çevirmenlik Mesleği
Belgrad Antlaşması Sonucunda Sınır Çekilirken Yaşanan Çeviri
Sorunları
The Function of Translation and Translators in the Ottoman Empire and
Translation as a Profession in Turkey
Translation Problems Occurred In Determining the Boundaries Pursuant
To the Belgrade Treaty
15-39
Devrim Ulaş ARSLAN & Müge IŞIKLAR KOÇAK
Kendini Tayin Eden Bir Değişim Öznesi Olarak Beşir Fuad:
Mikrotarihsel Bir Çalışma
Beşir Fuad As A Self-Appointed Agent Of Change: A Microhistorical
Study
41-64
Betül ÖZCAN DOST & Mine YAZICI
Çeviribilim Açısından Reklam Çevirileri: Karşılaştırmalı Bir İnceleme
Translation Studies: A Comparative Study On Advertising Translation
65-95
Özlem TEMİZÖZ
Çeviri Sürecinin Göz Hareketlerinin İzlenmesi Yoluyla İncelenmesi:
Çevirinin Yönü Üzerine Bir Pilot Çalışma
Eye-Tracking Directionality In The Translation Process: A Pilot Study
97-122
Aslı Selcen ASLAN & Duygu SEYMEN
İşitme Engelliler İçin Çevirinin Önemi ve İşlevselliği: Türkiye’deki
Mevcut Durum Üzerine Bir Değerlendirme
Functional Subtitling For the Deaf and Hard-Of-Hearing: An Evaluation
of the Current Situation in Turkey
123-138
Gözde SERTESER & Pelin DOĞAN ARAZ
Kitap Tanıtımı / Book Review
YAZICI, Mine, BULUT, Alev, DEMEZ, Neslihan, vd. 2014.
Çeviribilim Okumaları (Translation Studies Reader)
139-145
Gözde SERTESER
Kitap Tanıtımı / Book Review
ESPLIN, Emron, GATO, Margarida Vale de (ed). 2014. Translated Poe.
146-150
YAZIM KURALLARI & GUIDELINES FOR AUTHORS
151-156
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. IX-XIV
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. IX-XIV
vii
İ.Ü. ÇEVIRIBILIM DERGISI
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, yerel nitelikli uluslararası hakemli bir dergidir. Özel
sayılar hariç yılda bir kez çıkar. Türkiye’ye ve yakın bölgesine yönelik çalışmaları
uluslararası akademik arenaya taşıma ve bilimsel olarak tartışılabilir kılma
amacını taşımaktadır. Bu nedenle bölgesel çeviri gerçeklerinden yola çıkarak
geçmişten bu yana Doğu ve Batı veya Kuzey ve Güney arasındaki ilişkilerde
biriken zengin çeviri deneyimini çağdaş bilimsel kuramlar ışığında incelemelere
yer açarak uluslararası akademik mozaiğe kendi rengini katmayı hedeflemektedir. Bu nedenle de, bilgiyi ithal etme politikasından çok Türkiye’nin ve yakın
bölgesinin zengin çeviri deneyimini uluslararası arenaya taşıma işlevini yerine
getirmeyi hedeflemektedir. Uluslararası iletişimde İngilizcenin kolaylaştırıcı
rolünü dikkate alırken “çeviri”nin dil ve kültürle doğrudan ilişkisini de önemseyerek İngilizce’nin egemenliğindeki tek dilli yaklaşımdan uzak durmayı seçen
dergide başta Türkçe, İngilizce, Almanca ve Fransızca olmak üzere çokdillilik
benimsemiştir. Dergide yer verilecek çalışmalarda yöntemsel olarak özgünlük,
görgüllük, sistemlilik, açıklık ve uluslararası akademik çevreye seslenebilirlik
özellikleri temel alınmıştır.
Dergi karşılaştırmalı çeviri incelemeleri, çeviri kuramı, çeviri eleştirisi, çeviri eğitimi, çeviri tarihi, çeviri etiği, profesyonel çevirmenlik, çeviri teknolojisi,
özel alan çevirisi gibi doğrudan ilgili konuların yanı sıra karşılaştırmalı kültür
ve yazın incelemeleri, küresel bilgi transferi, diller ve kültürlerarası etkileşimler
gibi çeviriyle bağlantıyı ön planda tutan disiplinlerarası çalışmalara da açıktır.
Dergi derlenmiş bilgiler aktarmakla yetinmeyen özgün bilgi üretimine katkı
özelliği taşıyan makalelere yer vermeyi amaçlamaktadır. Yüksek lisans ve doktora tezlerinden türetilmiş yenilik içeren incelemeleri de özgün bilgi kapsamında
değerlendirmektedir. Dergide ayrıca ilgili alanlarda kitap ve tez tanıtımlarının
yanısıra, nitelikli çeviribilimsel etkinliklerle ilgili duyurulara da yer verilmektedir.
viii
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. IX-XIV
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. IX-XIV
I.U. JOURNAL OF TRANSLATION STUDIES
I.U. Journal of Translation Studies is a refereed international journal with
focus on regional research. It is issued annually except for the special issues for
specific occasions. It aims to promote national studies in the international scientific arena, and trigger new lines of scientific discussion. Therefore, harking
back to regional translation as a phenomenon which derives from the relations
between not only the East and West but also the North and South, it intends to
deal with the rich heritage in the light of the contemporary theories of Translation Studies and thereby enrich the international cultural mosaic of the world by
adding to it her own authentic colours. Accordingly, it aims at functioning as a
means of transferring knowledge from the rich translation experience of Turkey
and her neighbourhood to the international arena instead of importing knowledge
from international journals. Considering the current trend of monolingualism, or
the hegemony of English as Lingua Franca in international journals as well as
the close relationship of “translation” with language and culture, it deliberately
prefers to stay away from monolingualism and adopts the policy of multilingualism by making use of such languages as Turkish, English, German and French.
Within the framework of its principles, it abides by the main terms of scientificity
listed as follows: originality, clarity, systematicity, empricity as well as its potential to address the universal academic environment.
The journal mainly covers the areas of Comparative Translation Studies,
Translation Theory, Ethics of Translation, Translation Criticism, Translator Training, History of Translation, Professionalism, Information Technologies, Domainspecific Translation and Interdisciplinary Studies on translations. It is also open
to translation-oriented studies which deal with comparative cultural and literary
studies, papers on global transfer of knowledge, studies on linguistic and cultural
encounters as well as papers based on MA and PhD dissertations which foreground their relation with Translation Studies. The journal aims to issue not such
articles as those saturated with compiled knowledge, but as those which contribute to the generation of original knowledge. Therefore, it considers innovative
studies on MA and PhD dissertations within the concept of original knowledge.
Additionally, the journal includes reviews of books, notices of translation activities and lists of new publications related with Translation Studies.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. IX-XIV
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. IX-XIV
ix
Sunuş
Çeviribilim konusunda yapılan çalışmaların uluslararası arenaya yansıması
amacıyla 2010 yılından itibaren süreli bir yayın olarak varlık gösteren İ.Ü.
Çeviribilim Dergisi var olan diğer dilbilim ve filoloji içerikli dergilerin yanında
sosyal bilimler alanında çeviribilimsel çalışmaları çeviribilim alanıyla ilgilenen
herkesle paylaşmayı hedef edinmiştir. Dergimizde çeviribilimle ilgili özgün
çalışmalara, kitap tanıtımlarına yer verilmekte, makale, kitap vb. çevirilerine ise
yer verilmemektedir.
Derginin bu sayısında beş makale ve iki kitap tanıtım yazısı bulunmaktadır.
İlk makale çeviribilim alanında önemli çalışmaları bulunan Sakine ERUZ’un
Osmanlı Devleti’nde Çeviri ve Çevirmenin İşlevi ve Türkiye’de Çevirmenlik
Mesleği Belgrad Antlaşması Sonucunda Sınır Çekilirken Yaşanan Çeviri
Sorunları [The Function of Translation and Translators in the Ottoman Empire
and Translation as a Profession in Turkey Translation Problems Occurred in
Determining the Boundaries Pursuant to the Belgrade Treaty] başlıklı yazısıdır.
Yazar bu çalışmasında çağdaş işlevsel çeviri kuramlarında tanımlanan çevirmen
kimliğinden yola çıkarak Osmanlı Devleti’nde çevirmenin işlevini irdelemeye
çalışmıştır. Bu bağlamda Ebû Sehl Nu’mân Efendi’nin “Tedbîrât-i Pesendîde”
adlı eserinin ikinci bölümünde anlatılan, 1739’da yapılan Belgrad Antlaşması
koşulları uyarınca Tuna nehri boyunca çekilen sınır ölçümleri sırasında çevirmenin
rolünü inceleyerek, günümüzdeki çevirmen mesleğiyle karşılaştırmıştır. Eruz
yazısında Osmanlı Devleti’nde çevirmenin işlevini irdelemiş, çevirmenin görev
alanını da tanımlayarak metne içkin yöntemle bu sorulara yanıtlar aramaya
çalışmış ve günümüzde çevirmenin konumuyla karşılaştırmıştır. Osmanlı
Devleti’nde çevirmenin işlevi günümüz Türkiye’sinde çevirmenin konumu ile
karşılaştırılmıştır.
İkinci makalenin araştırmacıları Devrim Ulaş ARSLAN ve Müge IŞIKLAR
KOÇAK’ın Beşir Fuad As A Self-Appointed Agent Of Change: A Microhistorical
Study [Kendini Tayin Eden Bir Değişim Öznesi Olarak Beşir Fuad: Mikrotarihsel
Bir Çalışma] başlıklı makaleleri Osmanlı İmparatorluğu’nun en dikkat çekici
çevirmen ve yazarlarından biri olan Beşir Fuad hakkındadır. Makalede 19. yüzyıl
yazarlarının çoğunun görüşleriyle çelişen, yenilikçi ve alışılmadık seçenekler
sunan ve böylece “kültürel müdahalede” bulunan Beşir Fuad’ın oynadığı
rol “kendini tayin etmiş bir değişim öznesi” ve “eğilim belirleyici” olarak
değerlendirilip incelenmiştir.
x
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. IX-XIV
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. IX-XIV
Derginin üçüncü makalesi Betül ÖZCAN DOST ve Mine YAZICI’nın kaleme
aldıkları Çeviribilim Açısından Reklam Çevirileri: Karşılaştırmalı Bir İnceleme
[Translation Studies: A Comparative Study On Advertising Translation] başlıklı
makaledir. Yazarlar bu araştırmada reklamcılığın, tarih boyunca farklı özellikler
göstermekle birlikte, üretici ve tüketiciler için her zaman önemini koruduğunu
belirterek, uluslararası reklamcılıkta iki farklı dil ve kültürün söz konusu olduğunu
vurgulamaktadırlar. Bu nedenle de diller ve kültürler arasında aracılık yapan
çevirinin uluslararası reklamcılıkta önemli rol oynadığını belirtmektedirler. Bu
çalışmalarında yazarlar seçilen örnekler üzerinden İngilizce reklam metinlerinde
kullanılan reklamcılık stratejilerini; bu reklamların Türkçeye çevirilerinde hangi
çeviri işlemlerinin kullanıldığını; reklamcılık stratejilerinin çeviri işlemleriyle
ne derecede örtüştüğünü ve çevirmenlerin izlediği çeviri işlemlerini inceleyerek
Türkiye’de benimsenen reklamcılık stratejisini betimleyici bir şekilde ortaya
koymaya çalışmaktadırlar.
Bu sayının dördüncü yazısı Eye-Tracking Directionality In The Translation
Process: A Pilot Study [Çeviri Sürecinin Göz Hareketlerinin İzlenmesi Yoluyla İncelenmesi: Çevirinin Yönü Üzerine Bir Pilot Çalışma] başlıklı makalesiyle
Özlem TEMİZÖZ’e ait. Makalede yazar çevirinin yönünün (anadile/ikinci dile)
bilişsel süreçler üzerindeki etkisini göz hareketlerinin izlenmesi yöntemi ile inceleyen bir pilot çalışma hakkında bilgi sunmaktadır. Temizöz’e göre bu pilot
çalışma Türkiye’de göz hareketlerinin izlenmesi yöntemini çeviri sürecinin incelenmesi amacıyla kullanan ilk çalışmadır.
Dergimizin son makalesi işitme engelliler için çevirinin öneminin ele alındığı
Aslı Selcen ASLAN ve Duygu SEYMEN tarafından hazırlanan İşitme Engelliler
İçin Çevirinin Önemi ve İşlevselliği: Türkiye›deki Mevcut Durum Üzerine Bir
Değerlendirme [Functional Subtitling For the Deaf and Hard-Of-Hearing: An
Evaluation of the Current Situation in Turkey] başlıklı makaledir. Bu araştırmada,
işitme engelliler için altyazı çevirisi süreci, işlevsel çeviri kuramlarından yola
çıkılarak ele alınmış ve altyazı çevirisinin işitme engelli bireylerin toplumla
bütünleşmesindeki rolü tartışılmıştır. Ayrıca, araştırma kapsamında işitme
engellilere yönelik eğitim ağının gereklerinin yerine getirilmesine koşut, alan
uzmanları olan çevirmenlerle işbirliğine dayalı yapılan çalışmaların önemi ve
gerekliliğinin altı çizilmiştir.
*
*
*
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. IX-XIV
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. IX-XIV
xi
Bu sayıda ayrıca iki ayrı kitabın Türkçe ve İngilizce tanıtımına yer verilmiştir.
Birinci kitap tanıtım yazısı Gözde SERTESER ve Pelin DOĞAN ARAZ
tarafından hazırlanmıştır. Tanıtımı yapılan kitap YAZICI, Mine, BULUT, Alev,
DEMEZ, Neslihan, vd. 2014 yılında baskısı yapılan Çeviribilim Okumaları
başlıklı kitaptır.
İkinci kitap tanıtımı ise Gözde SERTESER tarafından kaleme alınan ESPLIN,
Emron, GATO, Margarida Vale de (ed). 2014 yılında yayınlanmış Translated Poe
başlıklı kitaptır. Bu kitabın tanıtımı da Türkçe ve İngilizce olarak yapılmıştır.
Bu sayının oluşmasında katkısı bulunan tüm yazarlarımıza ve meslektaşlarımıza
teşekkür eder, çeviribilim alanında yeni deneyim ve araştırmalarla sizlerle diğer
sayılarımızda yeniden verimli çalışmaları paylaşmayı dileriz.
Nesrin DELİKTAŞLI
Sayı Editörü
xii
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. IX-XIV
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. IX-XIV
Preface
Our journal has been a periodical since 2010 with the aim of the studies
conducted in Translation Studies to be reflected on the international arena. I.U.
Journal of Translation Studies, besides other journals based on linguistics and
philology, aimed at sharing translational studies with everyone interested in
Translation Studies. Original studies related to Translation Studies as well as
book reviews are published in our journal while translations of articles, books
etc. are not published.
This issue offers five academic papers and two book reviews. The first article of the
Issue comes from Sakine ERUZ, known for her contribution to the field, titled as The
Function of Translation and Translators in the Ottoman Empire and Translation as a
Profession in Turkey Translation Problems Occurred in Determining the Boundaries
Pursuant to the Belgrade Treaty [Osmanlı Devleti’nde Çeviri ve Çevirmenin İşlevi
ve Türkiye’de Çevirmenlik Mesleği Belgrad Antlaşması Sonucunda Sınır Çekilirken
Yaşanan Çeviri Sorunları]. In this article, the author tries to introduce the function
of the translator in the Ottoman Empire through the translator identities defined in
functional translation theories. In this context, the study will deal with the second
part of the work “Tedbîrât-i Pesendîde” by Ebû Sehl Nu’mân Efendi about the
significance of the presence of a translator during the process of determining the
boundaries between the Austrian Empire and the Ottoman Empire along the Danube
in 1739 pursuant to the Belgrade Treaty and makes a comparison between the status of
translators of that era and present day. In this article, Eruz intellectualizes the function
of the translator in the Ottoman Empire, defines the position of the translator, seeks
answers to these questions, and makes a comparison between the status of translators
in Ottoman Empire and present day. The function of translator in Ottoman Empire is
compared to the status of translators in Republic of Turkey.
Second article of this issue by Devrim Ulaş ARSLAN and Müge IŞIKLAR
KOÇAK titled as Beşir Fuad As A Self-Appointed Agent Of Change: A Microhistorical
Study [Kendini Tayin Eden Bir Değişim Öznesi Olarak Beşir Fuad: Mikrotarihsel Bir
Çalışma] is about Beşir Fuad, one of the most remarkable translators and writers of
the Ottoman Empire. The article deals with Beşir Fuad’s role as a “self-appointed
agent of change” and “trendsetter” who introduced innovative and unfamiliar options,
which conflicted with the views of the majority of writers in the 19th century; and led
to “cultural interference”.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. IX-XIV
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. IX-XIV
xiii
The third article of this issue is by Betül ÖZCAN DOST and Mine YAZICI and
it is titled Translation Studies: A Comparative Study On Advertising Translation
[Çeviribilim Açısından Reklam Çevirileri: Karşılaştırmalı Bir İnceleme]. The
authors state that advertising has shown different features throughout history,
but it has always maintained its importance for producers and consumers, and
they also emphasize international advertising concerns two different languages
and cultures. Accordingly, translation, as an intermediary between languages and
cultures, plays an important role in international advertising. The authors’ aims
of this study is to disclose advertising strategies used in the selected advertising
texts in English; to disclose the translation procedures adopted in the Turkish
versions of the advertisements; to conduct a descriptive study to disclose to what
extent advertising strategies overlap with translation procedures and to identify
what type of advertising strategies are adopted in Turkey.
Fourth article of this issue belongs to Özlem TEMİZÖZ and it is titled as
“Eye-Tracking Directionality In The Translation Process: A Pilot Study [Çeviri
Sürecinin Göz Hareketlerinin İzlenmesi Yoluyla İncelenmesi: Çevirinin Yönü
Üzerine Bir Pilot Çalışma]”. In this article, the writer gives information about a
pilot study which investigates the effect of translation directionality (into L1/L2)
on cognitive processing by means of eye-tracking. According to Temizöz, this
pilot study is distinctive in that it is the first study in Turkey that uses eye-tracking
to explore the translation process.
Last article of our Journal, “İşitme Engelliler İçin Çevirinin Önemi ve
İşlevselliği: Türkiye›deki Mevcut Durum Üzerine Bir Değerlendirme [Functional
Subtitling For the Deaf and Hard-Of-Hearing: An Evaluation of the Current
Situation in Turkey]” is written by Aslı Selcen ASLAN and Duygu SEYMEN
and it emphasizes the importance of translation for the deaf and hard-of-hearing.
This study discusses the role of the subtitle translation in integration of deaf and
hard-of hearing to the society, and analyses the processes it goes through within
the framework of functional translation theories. Furthermore, a special emphasis
is put on the need of an educational web for the deaf and hard-of hearing and the
importance of collaboration with the translators specialized on the field.
*
*
*
xiv
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. IX-XIV
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. IX-XIV
Two book reviews are also included in this issue. The first book review is
written by Gözde SERTESER and Pelin DOĞAN ARAZ. The book in question
is titled as Çeviribilim Okumaları published in 2014 and prepared by YAZICI,
Mine, BULUT, Alev, DEMEZ, Neslihan, et al.
The second book review is written by Gözde SERTESER and it reviews the
book titled as Translated Poe published in 2014 and prepared by ESPLIN, Emron,
GATO, Margarida Vale de (ed). Review of this book has been prepared both in
Turkish and English.
We would like to thank our authors and our colleagues for their contributions
with the hope of continuing to share fruitful studies with new experiences and
explorations within the field of Translation Studies in our following issues.
Nesrin DELİKTAŞLI
Editor
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
OSMANLI DEVLETİ’NDE VE TÜRKİYE’DE ÇEVİRİNİN İŞLEVİ VE ÇEVİRMENLİK MESLEĞİ
(BELGRAD ANTLAŞMASI VE SINIR ÇEKİLİRKEN
YAŞANAN ÇEVİRİ SORUNLARI ÖRNEĞİNDE)
THE FUNCTION OF TRANSLATION AND TRANSLATORS IN THE OTTOMAN EMPIRE AND
TRANSLATION AS A PROFESSION IN TURKEY
(TRANSLATION PROBLEMS OCCURRED IN DETERMINING THE BOUNDARIES PURSUANT TO
THE BELGRADE TREATY)
Sâkine Eruz *
Özet
Çalışmanın amacı çağdaş işlevsel çeviri kuramlarında tanımlanan çevirmen kimliğinden yola çıkarak Osmanlı Devleti’nde çevirmenin işlevini
irdelemek. Bu bağlamda Ebû Sehl Nu’mân Efendi’nin “Tedbîrât-i Pesendîde”
adlı eserinin ikinci bölümünde anlatılan, 1739’da yapılan Belgrad Antlaşması
koşulları uyarınca Tuna nehri boyunca çekilen sınır ölçümleri sırasında çevirmenin rolünü inceleyerek, günümüzdeki çevirmen mesleğiyle karşılaştırmaktır. Avusturyalı Türkolog Kreutel tarafından yayına hazırlanan “Osmanlı
Tarih Yazarları Dizisi”nin yedinci kitabını oluşturan bu eser yetmişli yıllarda
Avusturyalı Doğu Bilimciler tarafından Almancaya aktarılmıştır. On ciltlik
dizinin kitaplarını farklı çevirmenler Almancaya çevirmişlerdir. İncelenen
eserin çevirmeni Prokosch’tur. “Tedbîrât-i Pesendîde” adlı eserin Türkçeye
çeviriyazısı (transliterasyon) ilk kez 1999 yılında yapılmıştır. Almanca çevirinin çok daha sarih ve anlaşılır olması nedeniyle genelde Almanca metinden
yola çıkarak, çevirmenin izi sürülecek, Osmanlı Devleti’nde çevirmenin işlevi
irdelenecek, çevirmenin görev alanı da tanımlanarak metne içkin yöntemle
bu sorulara yanıtlar aranacak ve günümüzde çevirmenin konumuyla karşılaştırılacaktır. Sayısız dilin konuşulduğu çokkültürlü Osmanlı Devleti’nde
çevirmenlik mesleği önemli bir meslekti. Osmanlı Devleti’nde çevirmenin
işlevi günümüz Türkiye’sinde çevirmenin konumu ile karşılaştırılacaktır.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana son derece önemli bir işlevi olan çeviri
ve çevirmenlik mesleğinin Türkiye’de önemini korumasına karşın, çevirmenlik mesleğine yönelik resmi bir mevzuat halen bulunmamaktadır. Akademik
eğitimin de verildiği bu meslek alanı bütün bu gelişmelere karşın halen
korunan bir meslek dalı değildir. Çevirmenlik mesleğini kuşatan sorunlara
*
Prof. Dr. Yaşar Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü
Professor. Yaşar University, Department of Translation and Interpretation
15
16
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
karşın, bu mesleğin resmi bir statüye kavuşması için son yıllarda bu alanda
yapılan çalışmalar da bulunmaktadır. Bu bağlamda günümüz Türkiye’sinde
bu mesleğin nasıl düzenlendiği açıklanacaktır.
Anahtar sözcükler: Çeviri tarihi, Osmanlı Devleti’nde çevirmenlik,
İşlevsel çeviri kuramları, çevirmenin işlevi, Türkiye’de çevirmenlik mesleği
Abstract
The aim of this study is to introduce the function of the translator in the
Ottoman Empire in the 18th century through a concrete example within the
framework of functional translation theories, and then to make a comparison
between the status of translators of that era and present day.
The study will deal with the second part of the work “Tedbîrât-i Pesendîde” by Ebû Sehl Nu’mân Efendi about the significance of the presence
of a translator during the process of determining the boundaries between
the Austrian Empire and the Ottoman Empire along the Danube in 1739
pursuant to the Belgrade Treaty.
The wise Ottoman, Ebû Sehl Nu’mân was charged by the Ottoman
government to define the boundaries. However, it was impossible to determine the boundary without a translator, about which he had difficulty
to convince his superiors. On the other hand, he underlines the function of
the translator who was employed for the process finally. In this study, the
importance of translation for communication and for the representation of
the rights of the parties is emphasized. The book is translated by Prokosch
in the series entitle “The Ottoman Historiographers” in 1972. In 1999, it was
also transcribed from Arabic letters into the modern Latin letters. However,
the German translation is clearer and more decipherable than the Turkish
transcribed version because of the incomprehensibility of the Ottoman Turkish
language of that period. In this study, the importance of the translator will
be exemplified by the opinion of Nu’man Efendi about translators and, it
will be compared with the situation today and the rights of the translators in
Turkey will be illustrated. The profession of translation was very significant
in the multicultural Ottoman Empire. Wheras today, in the
Republic of Turkey, although it is still widely practiced and although
Translation Studies is a widespread discipline, this profession leaves the
translator defenseless for it is an occupation whose legislation has not yet been
stipulated properly. However, despite the lack of satisfactory arrangements
and solutions, with the new regulations brought forward in the recent years,
the profession has come to raise its status to a level it deserves.
Key Words: Translation History, Translation in the Ottoman Empire,
Functional Translation Theories, the function of the translator, translation
as a profession in Turkey
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
17
1. Yöntem ve Amaç
Çalışmanın amacı Osmanlı Devleti›nde çevirmenin işlevinden yola
çıkarak, 18. yüzyılda Belgrad Antlaşması yapıldıktan sonra Tuna nehri
boyunca çekilen sınır ölçümleri sırasında çevirmenin rolünü irdelemek
ve o tarihteki çevirmen kimliğini ve çevirmenin statüsünü günümüzde bu
alanda yapılan çalışmalarla karşılaştırmaktır. Bütüncemiz o dönemdeki
çevirmenin konumunu somutlaştırmak amacıyla seçilmiştir. Bu bağlamda
Ebû Sehl Nu’mân Efendi’nin yazdığı “Tedbîrât-i Pesendîde” başlıklı kitabın öncelikle Almancaya aktarılan çevirisi temel alınarak çevirmenin izi
sürülecek ve çevirmenin bir iletişim uzmanı olarak rolü günümüz çağdaş
çeviri yaklaşımlarından da yola çıkarak irdelenecektir. Ebû Sehl Nu’mân
üç bölümlük eserinin ikinci bölümünde, çevirmenler Osmanlı Devleti’nin
vazgeçilmesi olanaksız bir unsuru olarak ortaya çıkmakta ve çevirmenlere
yüklenen özellikler tüm metin boyunca ayrıntılandırılarak anlatılmaktadır.
Sayısız devletle siyasi ve ticari ilişkiler içinde bulunan Osmanlı Devleti’nde
çevirmenin olmazsa olmaz rolünü irdeleyen çalışmayı çağdaş işlevsel çeviri
kuramları kuşatmaktadır, bu nedenle çevirmen tanımı da bu yaklaşımlara
göre yapılmıştır. Metinde Ebû Sehl Nu’mân’ın kitabında betimlenen çevirmen profili ve çeviriye yüklenen işlev irdelenecek ve açımlanacaktır. Bu
bağlamda Osmanlı Devleti’ne hizmet veren çevirmen kimliği betimlenecek,
günümüzde çevirmenin üstlenmesi gereken görev dağılımıyla koşutluk
göstermesi nedeniyle de günümüz çevirmen kimliğiyle karşılaştırılacaktır.
Gerek o tarihlerde, gerekse günümüzde çevirmenlik mesleği çeviri edinci
gerektiren bir uzmanlık alanıdır, bu nedenle bu mesleğin kabul görmesi için
Türkiye’de bu alandaki güncel gelişmeler de ele alınacaktır.
Makalede çevirmeni nitelendirirken kullanılan kavramlar Türkçede yaygın
olarak kabul görmüş kavramlardır, bu açıdan “çevirmen” ve “tercüman”
kavramlarının ikisi de kullanılacaktır; bu kavramlar burada kullanıldığı
şekli ile gerek yazılı1, gerekse sözlü çeviriyi kuşatmaktadır.
Yazılı çeviri için “mütercim” kavramı da kullanılmaktadır, ancak günümüz Türkçesinde “çevirmen” ve “tercüman” kavramları yaygın kullanımda gerek sözlü, gerekse yazılı çeviriyi kuşatmaktadır. Türkçenin zaman zaman zenginlik de katan dilsel özelliklerinden biridir bir kavram için aynı
anda kullanılan farklı kavramların bulunması, o nedenle yazar bu makalede çevirmen ve tercüman
kavramlarını bir arada kullanmıştır. Kaldı ki, incelenen metin 18. yüzyıldaki durumu aktaran bir
metin olduğu için bütüncede de tercih edilen “tercüman” kavramını kullanmak daha işlevsel olacaktır. O dönemlerde öncelikle yabancı kökenli çevirmenler söz konusu olduğunda “dragoman”
kavramı da kullanılmaktadır. Metnin ilerleyen bölümlerinde bu kavrama da dikkat çekilecektir.
1
18
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
2. İşlevsel Çeviri Kuramlarına Göre Çevirmen Tanımı
Çeviri çok sayıda bilginin eşzamanlı, iç içe, girişik işlendiği karmaşık
zihinsel bir etkinliktir (krş. Eruz, 2008: 33-46)2; bu nedenle bu işi yapanın bir uzman olarak bunun ayrımına varması ve çeviri ortamını çok iyi
değerlendirerek işlevsel3 çeviri kararlarını alabilme edincine sahip olması
gereklidir. Çeviri işini kotaran çevirmen ise 20. yüzyılın son çeyreğinde
oluşan çağdaş işlevsel çeviri kuramları doğrultusunda iki farklı kültür ve
dil arasında iletişimi sağlayan bir uzman, dahası bir tür iletişim mühendisi
olarak tanımlanır. Bu bağlamda bir “kültür uzmanı”4 olarak çevirmen, farklı
iki kültür arasında çeviri yaptığı için, her iki kültürü de derinlemesine çok
iyi tanımak ve işinin gereği, üstlendiği görevi işlevsel bir şekilde yerine
getirmek için çeviri edincine sahip olmak zorundadır. Çeviri edinci ise farklı
alt edinçlerden oluşan bir edinçler bütünüdür (krş. Eruz, 2008: 211-219).
Çeviri ürünleri, metinlerden ve bu metinleri kuşatan arka plan bilgilerinden
oluşur (krş. Holz-Mänttäri 1984: 21). Çevirmen çeviri öncesinde ve sürecinde
onu nelerin beklediğini, hangi çeviri stratejilerini uygulaması gerektiğini ve
çeviri yapıldıktan sonra yaptığı çevirinin hangi amaçla işleme gireceğini bilen
bir uzmandır. O nedenle her iki kültürü çok iyi tanıması dışında, araştırma
yöntemlerine egemen olması, kaynak metni çeviri amaçlı çözümlemek için
yeterli donanımının bulunması, erek metni oluştururken üstlendiği iş doğrultusunda doğru kararları vermesi ve tüm bunları mümkün olan en az zaman
kaybıyla yapabilmesi gerekmektedir. Dil çiftinin kullanıldığı kültürleri çok
iyi tanıyan çevirmen, çeviri yaparken her iki tarafa da “en az zarar veren”5
Eruz, işlevsel çeviri kuramları kapsamında çevirinin tanımı ve çeviri ve kültür etkileşimini irdelediği bu bölümde Holz-Mänttärri (1986), Hönig/Kussmaul 1991; Hönig 1988; Hönig 1995; Ammann: 1990; Vermeer 2008; Göhring 1998’ten alıntılar vermektedir.
3
“İşlevsel çeviri” kavramı çevirmenin çeviri edincine koşut oluşan bir kavramdır; bu anlamda
çevirmen çevirinin yapıldığı ortama uygun - ki bu kavramın anlam alanı metin türü ve farklı başka
unsurları da kuşatabilir - doğru kararları alabilmesini beraberinde getirir. Amaç, zaman kaybına da
neden olmadan, etik kurallara uyarak iletişimi sağlamak ve çeviri işini bu doğrultuda sonuçlandırmaktır. İşlevsel çeviri kuramları Holz-Mänttärri (1986) ve Reiss/Vermeer’in (1986) yapıtlarında
ayrıntılı olarak ele alınmaktadır.
4
Krş. Prunć 2002: 185-186
5
“en az zarar veren” ifadesi burada bilinçli kullanılmıştır, çünkü çevirmenden tüm ön bilgisini güncelleştirse dahi çeviri durumunun gerektirdiği bütün dinamiklerine hakim olması beklenemez, o ancak çeviri stratejilerini yerinde kullanarak, işleyen bir çeviri yapmakla yükümlüdür ve bu
bağlamda, konuyu tümüyle içselleştiremediği durumlarda dahi, metnin erek kültürde işlemesi için
hangi stratejileri kullanırsa erek metne o metnin işleme sürecinde en az zarar vereceğini bilen bir
uzmandır.
2
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
19
ve yaptığı işi işlevsel kılarak metnin erek kültürde işlemesini sağlayan bir
uzman konumunda olduğu için tarafsızlığını ve özerkliğini de korumak
zorundadır. Hönig ve Kussmaul çevirmenin çeviri edincine yönelik şu saptamada bulunurlar, “uzman çevirmen bir çeviri sorunuyla karşılaştığında
zihninde bir ikaz lambası yanan kişidir” (Hönig; Kussmaul, 1984: 11); bu
bağlamda uzman çevirmen çeviriyi kuşatan tüm dinamikleri dikkate alarak
doğru çeviri kararının alan kişidir. Bunun dışında, yukarıda adı geçen bu
çeviribilimciler çevirinin kuram ve yöntemden soyutlanarak, salt çeviri
yaparak öğrenilmesinin olanaksızlığına dikkat çekerler. Çevirmen, duruma
göre gerektiğinde esnek, başka bir deyişle durumun gerektirdiği gibi işlevsel
davranmak zorunda kalabilir, bu nedenle öncelikle sözlü çeviri sürecinde
öngörülü olmalı, her iki kültürü temsil eden bireylerin düşünce tarzlarına da
aşina olarak zihinsel faaliyetlerini de tahmin edebilmelidir. Yazılı çeviride ise
bu öngörüye bir de bütün metni kuşatan donanım eklemlenir, çünkü yazılı
çeviride geriye dönüş yoktur; yapılan yanlışı düzelme olanağı yok denecek
kadar azdır ve çevirmen ardında bir belge bıraktığından azami dikkatli
olmak zorundadır. Çevirmenin görevi iki farklı kültür arasında iletişimi
mümkün olan en işlevsel şekilde sağlamaktır. İşlevsel çeviri için önkoşul,
çevirmenin kültürlerarası bir uzman olarak üstlendiği sorumluluğun önemini
kavrayacak bir edinçle ve bilgiyle donanmış olmasıdır (krş. Witte: 2000;
Eruz, 2008: 45-52). Çeviri etkinliğinin temelinde eylem odaklı bir yaklaşım bulunduğunu belirten Holz Mänttäri iş bölümüne dayalı toplumlarda
çevirmeni bütün dinamikleri dikkate alarak, belli bir çeviri ortamı içinde
işlevsel bir eylem kararı alan bir uzman olarak niteler (Holz-Mänttäri 1984:
31). Çevirmen her çeviri durumuna göre özel, belli bir beden için sipariş
edilmiş bir elbise biçen bir uzman terzi konumundadır. Biçtiği giysi işlevsel
açıdan çeviri durumuna uygun olmalıdır. Çevirmenlik bu yaklaşıma göre,
özerk bir meslektir ve çevirmen çeviri yaptığı ortamı kuşatan eşzamanlı ve
artzamanlı tüm bilgileri de güncelleştirerek işlevsel çeviri yapmakla yükümlü profesyonel bir mesleğin üyesidir. Öte yandan çevirmenin “bağlılığı”
ve “yansız tutumu” da çeviribilimciler tarafından yeniden tanımlanmıştır.
Aslında bu bağlamda İngilizcede “loyality”, Almancada “Loyalität” kavramları Türkçe saptamaların ötesinde de anlamlar içermektedir ve Nord’a
göre bu kavram çevirmenin erek metni ilgili kültürün normlarına bağlı kalarak mümkün olduğu kadar tarafsız oluşturmasını da tanımlar (Nord 1989:
102). Bu açıdan Nord doğrudan çeviri eyleminden yola çıkarak, çevirinin
20
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
erek kültür normlarına uygunluğunun da, çeviri ürününün işlevsel olmasına
katkıda bulunduğunu belirtmektedir. Kuşkusuz Nord’un çeviri eyleminden
ve çeviri ürünü olan erek metinden yola çıkarak yapmış olduğu bu tanımlar,
Skopos ve Eylem Odaklı Kuramların çeviri eylemini tetikleyen kavramlar
doğrultusunda saydamlaşmasını da sağlamış ve çeviri görevini verenlerin
ve bu hizmeti alanların - başka bir deyişle çeviri sürecine katılan bütün
aktörlerin - çeviri sürecinin gerekleri oranında bütün bu süreçte söz hakkı
olduğunun da belirtilmesine olanak tanımıştır (Nord 2001: 214).
3. Osmanlı Devleti’nde Çevirmenlik
Osmanlı Devleti’nde çevirmenlik devletin en saygın ve en önemli mesleklerinden biriydi. Üç kıta ve çok sayıda denize egemen olan çok uluslu6
bu devlette otuzun üstünde dil ve sayısız lehçe konuşuluyordu. Salt bu çok
dillilik nedeniyle dahi devletin işlemesi için çevirmenler devletin vazgeçilmez unsurlarındandı. Kaldı ki, ekonomik ve hukuki ilişkiler nedeniyle de
çevirmenlere her zaman gereksinim bulunuyordu. Osmanlı Devleti’nin en
önemli çevirmenleri devletin yönetim kurumu olan Bâb-ı Âli’nin çevirmenleriydi, bunun dışında elçilikler için özel olarak yetiştirilen çevirmenler, eyalet
çevirmenleri bulunuyordu ve uçsuz bucaksız sınır boylarında da çevirmenler
önemli görevleri yerine getiriyordu (krş. Eruz, 2010: 63-67). Ancak resmi
çevirmenlerin dışında Osmanlı Devleti’nde vakanüvis gibi çok dilli ve çokkültürlü devlet memurları da çevirmen olarak iş üstleniyorlardı. Keza 17.
yüzyılda Paris’e büyükelçi olarak gönderilen 28. Mehmet Çelebi’nin oğlu
Said Efendi’nin desteğiyle Osmanlı Devleti’nde Arapça harflerle baskı yapan
ilk matbaayı kuran İbrahim Müteferrika gibi Hıristiyan ya da Musevi kökenli,
daha sonra Müslümanlık dinini kabul etmiş farklı görevlerde bulunan kişiler
de çevirmen olarak görev yapmışlardır. Önemli çevirmenler arasında her
zaman mühtedi7 çevirmenler bulunuyordu. Çevirmenlik görevine genelde
Ermeni, Musevi ve Rum asıllı çok dilli ve eğitimli tebaa getiriliyordu. Fener
Osmanlı Devleti’nin bu çokuluslu yapısı aslında Batı ve Doğu Roma İmparatorlukları’nda da
egemendi. Ancak koşullar gereği çeviri gereksinimi daha farklıydı. 16. yüzyıldan başlamak üzere
17. ve 18. yüzyıllarda ise İtalyanlar, Fransızlar, Lehler ve Habsburglular kendi çevirmenlerini yetiştirmek için okullar kurmaya başladılar. Fransız dil oğlanları okulları için krş. Hitzel 1995, Habsburg
Hanedanlığı dil oğlanları okulları için krş. Wolf 2012.
7
Mühtedi: Dinini değiştirip İslam dinini kabul eden kişi
6
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
21
Rum Beyleri8 yüz elli yılı aşkın Bâb-ı Âli çevirmenliği görevini üstlendiler ve bazıları daha sonra Eflak ve Boğdan’a prens olarak atandılar. Batı
devletleri de ilkin bu çevirmenlerden hizmet alıyordu. Ancak zaman içinde
kendilerine sadık çevirmenler yetiştirmek istediler ve 17. yüzyıldan sonra
İstanbul’da ve kendi ülkelerinde çevirmen okullarını kurmaya başladılar
(Hitzel 1995[s4], Wolf 2005: 503-513, Wolf 2012: 179-187). Daha sonra
dragoman diye de adlandırılan “Dil Oğlanları”nın yetiştiği bu okullarda
çok iyi eğitilen bu çevirmenler, ilkin konsolosluklarda görev almışlar ve
18. yüzyılda Doğu Kültürünü Batı’ya taşıyarak Fransa ve Avusturya’da ilk
kez Doğu Bilimleri Akademilerinin kurulmasını sağlamışlardır. Örneğin
Osmanlı tarihine yönelik kapsamlı eserler veren ve Avusturya’da Doğu
Bilimleri araştırmalarının öncüsü olan Joseph von Hammer-Purgstall da
bir çevirmendir (Eruz, 2010: 71-93).
1821’de, Yunan isyanlarıyla birlikte Osmanlı Devleti kendi çevirmenlerini
yetiştirmenin önemini kavramış ve çevirmen yetiştiren ve çevirinin yapıldığı
kurumlar (krş. Kayaoğlu 1998: 22) oluşturmaya başlamıştır. Ayrıca Bâb-ı Âli
için çeviri yapan Tercüme Odası’nın9 aynı zamanda bir tür çevirmen okulu niteliği de bulunuyordu. Yurtdışında da eğitime gönderilen Müslüman çevirmenler
Hıristiyan10 ve Musevi meslektaşları gibi çokkültürlü ve bilgili çevirmenlerdi.
Örneğin önemli bir devlet adamı, yazar, dilbilimci, edebiyatbilimci olan Ahmet
Vefik Paşa (1823-1891) aynı zamanda Molière’nin eserlerini uyarlama yöntemini kullanarak Türkçeye kazandıran bir çevirmendir (Eruz, 2010: 110-112).
Bir dil oğlanı olan, Napolyon’un Mısır seferi (1789-1801) sırasında çevirmenliğini yapan Paradis’nin11 o dönemde çevirmenlerin özellikleriyle ilgili
tespiti aşağıdaki gibidir:
Rum Fener Beyleri’nden uzun süre Bâb-ı Ali çevirmenliği görevini üstlenen önemli ailelerden
biri Makrokordato sülâlesidir. (krş. Eruz, 2010: 68)
9
1821’de kurulan Tercüme Odası’nda görev yapan çevirmenler Osmanlı Devletinin bu dönemden önceki çevirmenleri gibi çokkültürlüydü. 1920’de Dış İşleri Bakanlığı’na bağlanan bu kurumun bir tür çeviri ve genel kültür eğitimi veren bir kurum niteliğinde bir işlevi olmuştur ve Tercüme
Odası’ndan çok sayıda çevirmen kimlikli devlet adamı, dilbilimci ve edebiyat bilimciler yetişmiştir.
Bu konuda ayrıntılı bilgi için krş. Balcı 2013
10
Kanuni Sultan Süleyman dönemi çevirmenlerinden aynı zamanda ticaret de yapan Yunus Bey,
Hıristiyan kökenliydi ve Divan çevirmenliği dışında Venedik elçisi olarak da görevlendirildi (Aydın, 2007: 50-51). 2. Viyana Kuşatması’nda (1683) Kara Mustafa Paşa’nın tercümanlığını yapan
Alexandros aynı zamanda hekimdi.
11
O dönemde sefere çıkan devlet adamlarının yanında çok sayıda çevirmen bulunuyordu. Paradis
de bunlardan biriydi.
8
22
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
“İyi bir tercüman, kendi ana dilini iyi bilmeli, Doğu dillerinden anadiline
çevrilmiş sözlük ve kitaplardan yararlanabilmek için yeterli Latince bilgisine
sahip olmalı, ayrıca yazacak ve tercüme edecek kadar İtalyanca, Rumca,
Türkçe, Arapça ve Farsça bilmelidir; büyük devletlerin il alanları ve ticaretin
kuralları hakkında bilgi sahibi olmalı, tarih ve coğrafya bilmeli, özellikle de
Türkiye’nin yasalarını ve adetlerini, Osmanlı hükümetinin çalışma tarzını
ve yönetimle ilgili formaliteleri tam anlamıyla öğrenmiş olmalıdır. Ayrıca
iyi bir tercüman bu bilgilerin yanı sıra, sağduyuya, uzlaşmaya yatkın bir
kafaya ve soğukkanlılığa, dürüst ve güvenilir bir kişiliğe, veba salgınına
aldırmayacak kadar da cesarete sahip olmalıdır.” (Hitzel, 1995: 82).
18. yüzyılın sonunda Paradis’nin tercümanların donanımına yönelik bu
ifadesi Osmanlı Devleti’nde tüm zamanlar için geçerliydi; imtiyazlı bir
mesleğin üyesi olan tercüman bu devasa devletin bilgi düzeyi en yüksek
memur kesimi içinde yer alan çokkültürlü tebaasını oluşturuyor ve vazgeçilmesi neredeyse olanaksız bir kültür danışmanı olarak görev yapıyordu
(krş. Eruz, 2010: 57-128). Bu nedenle Tanzimat sürecinde öncelikle Bâb-ı
Âli Tercüme Odası’nda görev yapmış olan çevirmenler arasından döneme
şekil verecek devlet adamı, yazar, dilbilimci, düşünür ve bilim adamları da
yetişti (krş. Balcı 2013).
4. Tedbîrât-i Pesendîde (Ebû Sehl Nu’mân)
Çalışmamızın inceleme bütüncesini, Osmanlı Devleti›nde Balkanlar’da
çeviri işini üstlenen çevirmenlerle ilgili bir metin oluşturuyor. Çıkış noktamız
Belgrad Antlaşması akabinde Belgrad›dan başlayarak Tuna nehri boyunca
Avusturyalılar ve Osmanlılar arasında sınır çekme işlemlerini anlatan Ebû
Sehl Nu›mân Efendi›nin «Tedbîrât-i Pesendîde”12 başlıklı eserinin ikinci
bölümünde yazdıklarıdır. O dönemde sınır çevirmeni olmak önemli bir görevdir ve bu iş için derinlemesine bilgisi bulunan çevirmenler tercih edilir
(krş. Wolf 2005: 507-508).
Avusturyalı Doğu bilimcilerin yetmişli yıllarda başlattıkları bir girişim
sonucunda “Osmanlı Tarih Yazarları” başlığı altında farklı konuları içeren
Osmanlı el yazmaları on ciltte toplanarak Almancaya aktarılmıştır (Eruz
2010: 237-238). Burada incelenen kitap bu dizinin Kreutel’in yayına hazırla 12
Pesendîde (Farsça) beğenilmiş/seçilmiş
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
23
dığı ve Prokosch’un açıklamalarıyla birlikte 1972 yılında Almancaya aktardığı
7 numaralı kitabıdır.13 Önsözde Prokosch, her ne kadar Numan Efendi’nin
zaman zaman olayları abarttığına dikkat çekse de, bu eserin tarihsel olaylara
ışık tutmak için önemli bir yapıt olduğunu belirtmektedir.
Aynı eser, 1999 yılında Ali İbrahim Savaş tarafından önsöz, açıklayıcı
bir giriş yazısı ve kitapta adı geçen olayları açımlayan dipnotlarla ve Latin
alfabesiyle Türkçeye aktarılmıştır. Ancak çeviriyazıda 18. yüzyıla ait ağdalı
Osmanlı Türkçesi aynen korunduğu için Almanca metin daha anlaşılırdır. O
nedenle inceleme sürecinde her iki metin de karşılaştırılmış olmasına karşın,
yukarıda belirtilen nedenlerden ötürü Almanca metin temel alınmıştır.14
Çalışmanın sınırlarını belirlemek amacıyla kitapta işlenen konunun özetini
vermek gerekirse:
Konu 1739 yılında geçiyor. Osmanlı Devleti’nin kârlı çıktığı son
antlaşmalardan biri yapılmıştır. Belgrad Antlaşması. Rusların müttefiği
ise Avusturyalılardır. Ancak Rusların Osmanlı’nın Doğu ve Kuzey sınır
saldırılarında başarılı olmalarına karşın, Avusturyalılar uğradıkları sürekli
yenilgiler sonucu aldıkları yerleri Osmanlılara terk etmek zorunda kalırlar
ve böylece Avusturyalılar ve Ruslarla 1739 yılında Fransa’nın arabuluculuk ettiği Belgrad Antlaşması gereği Avusturya ve Osmanlı Devleti’nin
arasındaki sınırın Belgrad’dan başlamak üzere Karadeniz’e doğru, Tuna
nehrinin tam ortasından geçmesi kararlaştırılır. Nehrin kuzeyi Avusturyalılara, güneyi ise Osmanlılara kalacaktır. Ancak bu sınır çekme işi hiç
de kolay değildir, çünkü Tuna nehrinin üstünde Adakale gibi stratejik
önemi bulunan ve Müslüman nüfusun da ikamet ettiği adalar vardır ve
her iki taraf da bu adaları kendi bölgesinde tutmak için diplomatik bir
mücadele içindedir.
Belgrad Antlaşmasında hazır bulunan imar işlerine özel önem veren
Kitap 1999 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanmıştır. Çeviriyazı olan kitapta Arap
harfleri Latin harfleriyle değiştirilmiştir, ancak o dönemin Osmanlı Türkçesi aynen korunmuştur.
Günümüzde kullanılan Türkçeden yola çıkıldığında, ağdalı bir Türkçeyle yazılmış bu kitaba karşın
Almanca kitap kadar anlaşılırdır.
14
Aslında bu tür kitapların çeviriyazı ile Türkçeye aktarılması bir sorun oluşturuyor, çünkü her ne
kadar Latin alfabesine aşina olunsa da, ağdalı Osmanlı Türkçesi nedeniyle bu metinlerin Osmanlı
Türkçesi bilmeyen araştırmacılara ve konuyla ilgilenenlere ulaşmasının ve popülerleşmesinin önüne geçilmektedir. Örneğin bu kitap Liselerde tarih derslerinde okunacak türden bilgiler içirmesine
karşın, ağdalı dilinden ötürü metin büyük bir ihtimalle öğrencilerin ilgisini çekmeyecek ve onları
kendi kültürlerini araştırmaya ve sorgulamaya yönlendirmeyecektir.
13
24
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
I. Mahmut15 döneminin reisülküttaplarından16 Hacı Mustafa Efendi, Ebû
Sehl Nu’mân Efendi’yi sınır çekme işlerinde görevlendirilmek üzere Tuna nehri kenarına gitme talimatını verecektir (a.g.y. s.21). Kastamonu’da
Münire Medresesi bânisi Hacı Mustafa Efendi daha sonra Belgrad’da
çok sayıda hayratın da temelini atacak (Çiftçi, 2003 ve Reisülküttap
Hacı Mustafa Efendi’nin oğlu, III. Selim dönemi Şeyhülislamı (17981780) Aşir Efendi ise Napolyon’un Mısır seferinden17 ötürü Fransa’ya
savaş açılması için fetva verecektir. Osmanlı Devleti’nde tercümanın
önemi seferlerde de ön plana çıkmaktadır. Gemilerde tercümanlar hazır bulunur, çünkü denizde düşmanla karşılaşıldığında tercümanlar bir
iletişim uzmanı olarak vazgeçilmez unsurlardan biridir. Mısır seferinde
Napolyon’un tercümanlarının arasında yukarıda tercümanın görevlerini
betimleyen Paradis de bulunmaktadır.
1700’de Eğin’de doğduğu tahmin edilen ve 1750’de Manisa’da vefat eden Ebû Sehl Nu’mân Efendi Divriği ve Diyarbakır’da köklü bir
eğitim almıştır, ancak hak ettiği müderrislik kadrosu bir türlü kendisine
verilmemektedir. Kaynaklarda vakanüvis ve kadı olarak da adı geçen
Numan Efendi askeri molla olarak Belgrad’a gönderilir. Belgrad’da
Nu’mân Efendi’nin üstü Elhâc Mehmet Efendidir.
Ustaca kurgulanan kitabın biçemini üç farklı anlatım tarzı oluşturuyor. Bunlardan ilki Nu’mân Efendi’nin olayları aktardığı üslup; bu
bölüm anlatılanların çerçeve metni niteliğinde. Olayların akışında Tuna
nehrinde sınır çekimi sırasında ölçümlerde18 “makul” davranmaktan çok
uzak olan üstü, “öfkeli” Elhâc Mehmet Efendi’nin tutumu ve Avustur 1730-1754 yılları arasında hüküm süren Sultan I. Mahmut imar işlerine önem veren ve ıslahatlara yönelen bir padişahtır (Özkan 2003: 348-352).
16
Bâb-ı Âli’de görev yapan kâtiplerin başı olan reisülküttap doğrudan sadrazama bağlı bir makamdı, zaman içinde dış işleri bakanlığının yaptığı işleri üstlenmiş ve 19. yüzyılda kaldırılarak
yerine Hariciye Nezareti (Dış İşleri Bakanlığı) kurulmuştur.
17
Napolyon Mısır Seferi’nde yanına bilim adamlarını da almıştır. Yapılan bir kazıda Rosetta
Taşı bulunmuş ve Rosetta Taşı aracılığıyla Mısır Hiyeroglifleri çözümlenmiştir. Çevirinin farklı
kültürlere anahtar olma görevini bu tür çok dilli yazıtlarda izlemek olanaklıdır (krş. Eruz 2010:
33-34).
18
Konuya çok geniş yer vermesi açısından, her ne kadar bu çalışmanın merkezinde yer almasa da,
ilginç bir konu da Avusturyalıların günümüz deyişiyle “sanayi casusluğuna” maruz kalmalarıdır.
Avusturyalılar yeni teknolojik bilgiye sahiptirler ve bu bilginin karşı taraf tarafın kopyalanacağından kaygılılardır. Osmanlıların ise ölçüm teknikleriyle ilgili donanımları bulunmamasına karşın,
Nu’mân Efendi geometri bilgisini de kullanarak aletleri nasıl kopyaladığını ve daha sonra bu işten
anlayan birilerini bularak ölçümlerini bizzat Osmanlı tarafında da yaptırabildiğini anlatmaktadır
(a.g.y. s. 73/91).
15
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
25
yalılarla yaşanan sorunlar dile getiriliyor. Bu metinlerin içine kitabın
büyük bir bölümünü oluşturan diyaloglar yerleştirilmiş. Kitapta ilginç
bir bölümleme de okurun dikkatini çekiyor. Nu’mân Efendi “Görüşme”, “Sonuç”, “Kıssadan Hisse”, “İlginçlikler”, “Görülecek Yerler”,
“Sevindirici olaylar”, “Üzücü Olaylar” gibi ara başlıklara yer veriyor.
Nu’mân Efendi’nin kullandığı bu yöntem kitabın daha anlaşılır olmasını
sağlıyor. Nu’mân Efendi sınır ölçümü sürecinde üzerinde bulunduğu
coğrafyayı, bu yörede yaşayan milletlerle birlikte son derece canlı bir
üslupla aktarıyor.
Nu’mân Efendi aslında çok da istemediği halde - Medrese’de müderris olması için öne sürülen önkoşullardan biri olduğu için - sınır
çekme işlemlerinde “Mevkufati”19 olarak görev verilen ve kendisinin
“huysuz ve aksi” olarak nitelendirdiği, 1746-1947 yıllarında “Tiryaki”20
lakabıyla sadrazam olan, Elhâc Mehmet Efendi’nin ekibinde Molla
görevine getiriliyor. Ancak öncelikle maddi açıdan fazla bir gelir elde
edemediği ve amiri ile anlaşamadığı için işinden hiç de memnun değildir. Nu’mân Efendi’nin en büyük sorunlarından biri de görüşmeler
sürecinde Mehmet Efendi’nin tercüman tutmak istememesidir. Bu durumda çeviri işini Avusturyalılar için görev yapan bir papaz-çevirmen
üstlenir. Nu’mân Efendi bu tercümana hiç güvenmemektedir. Gelişen
olaylar Nu’mân Efendi’nin haklı olduğunu göstermesine karşın Hacı
Mehmet Efendi tercüman tutmamakta direnmektedir. Oysa Numan
Efendi sürekli tercüman tutulması için ısrar etmekte, aslında bir değil,
üç tercüman çalıştırmanın gerekli olduğunun altını çizmektedir. Ona
göre üç21 tercüman tutmak öncelikle gereklidir, çünkü tercümanlardan
biri konuşulanları kağıda geçirecek, ikisi de tanıklık edip evrakları
tasdik edecektir (a.g.y. s.29).
Türkçe kaynaklarda Tuna Hudutları Muhaddidi olarak da anılan Mehmet Efendi her iki kaynakta komiser olarak da nitelendirilmektedir.
20
Mehmet Efendi’nin tütüne ve benzer ürünlere karşı tiryakiliği, daha sonraki yıllarda Nu’man
Efendi tarafından da belirtilen aksiliğinin artmasına sebep olacaktır. Hammer de Hacı Mehmet
Efendi’nin huysuz mizacını ve afyona olan düşkünlüğünü Osmanlı Tarihi Kitabının 8’inci cildinde
belirtmektedir (1963: 74/94).
21
Çeviride böyle bir iş bölümü çeviri tarihi süresince kurulan kurumlarda da görülmektedir.
Keza Beyt-ül Hikme ve Toledo’da da her ne kadar öncelikli olarak bilim kitapları çevrilse de,
çeviri işlerinde ayrıntılı bir iş bölümüne yönelik bir çeviri yaklaşımı bulunmaktadır ve bu iş bölümü
uzmanlaşmanın ve çevirinin işlevsel yapılması için gerekli unsurlardan biridir (krş. Eruz 2010:
37-47).
19
26
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
Nitekim sınır çekimi sırasında Nu’mân Efendi’nin “şeytan» diye
adlandırdığı Avusturyalı tercüman, Nu’mân Efendi’ye göre konuyu
çarpıtarak taraflara aktarmaktadır (a.g.y. s.53) ve parasını Avusturyalılardan aldığı için konuları onların duymak istediği gibi, Osmanlı tarafının
aleyhinde olacak şekilde de çevirmeye devam etmektedir.
Nu’mân Efendiye göre Mehmet Efendi’nin tercüman tutmamakta
direnmesin, bu durumun öncelikle Osmanlı Devleti’nin aleyhine olduğu
için anlaşılır gibi değildir, ya tercüman için tahsis edilen miktarı kendisine alıkoymak istemektedir ya da gerçekten bu açıdan kendisine bir
harcama kalemi tahsis edilmemiştir.22 Nu’mân Efendi tüm bu gel gitler
nedeniyle çektiği sıkıntıları hoş sohbet bir üslupla, adeta konuşuyormuş
gibi nakleder.
Prokosch’un Almancaya aktardığı bölüm 188 sayfadır ve “tercüman” kavramı yapıtın taşıyıcı sözcüklerinden biridir. Avusturyalı tarafın, Türkçe bilen
iki kâtip dışında bir de sürekli tercümanları bulunmaktadır. Kitap boyunca
değişen sekiz farklı tercümanın adı geçmektedir. Bunlardan sadece birini
Nu’mân Efendi, sınır çekme işindeki iletişim iyice çıkmaza girdiğinde Hacı
Mehmet Efendi’den habersiz Belgrad’daki Osmanlı Devleti Valisine giderek
oradan getirtebilmiştir. Avusturyalıların yedi çevirmenine karşın, Ebu Sehl
Efendi büyük bir uğraş vererek sonunda tek bir çevirmene kavuşabilmiştir.
5. Kitapta Çevirinin ve Çevirmenin İşlevi
Nu’mân Efendi Tuna Nehrinin üstünde ve kenarlarında sınır tesis edilirken yaşanan olayları bir senarist titizliğiyle kaleme almıştır. Avusturyalılarla
yapılan ikili görüşmeler sırasında sürekli bir tercüman hazır bulunmaktadır.
Bu tercümanlar, Nu’mân Efendi, Hacı Mehmet Efendi’den gizlice Belgrad’daki valiye giderek durumun vahametini anlatıp nihayet bir tercümana
kavuşuncaya değin, Avusturyalılara sadık olan öteki tercümanlardır. Çevrilen kitap 188 sayfadır ve bu süreçte toplam 86 kez tercüman sözcüğü
geçmektedir. Bazı sayfalarda bir kaç kez, bazı sayfalarda da bir kez bu
sözcük kullanılmaktadır.
Hacı ya da Elhâc diye de anılan Mehmet Efendi, daha önceki devlet görevlerinde tutumluluğuyla tanındığı için kendisine yeni görevler tahsis edilmiştir, ancak Nu’mân Efendi’nin de belirttiği
gibi bu görevde tercümana yönelik yanlış bir bir tutumluluk söz konusudur ve Osmanlı Devleti’ni
çok daha büyük zararlara uğratmaktadır.
22
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
27
Çevirmenin izinin somutlaştığı bir kaç alıntı aşağıda verilmiştir:
“Dini vecibelere göre bizim iki tercümana ihtiyacımız var, tek tercümana değil! Çünkü belgeler karşılıklı birbirimize ibraz edildiğinde, hem
Avusturyalıların belgelerinin onaylanması ve bunun içinde bu tercümanlar
tarafından tercüme edilmesi gerekir (...) aynı şahadette olduğu gibi iki kişi
gereklidir, o nedenle iki güvenilir tercüman kullanmamız lazım. Hatta sınır
çekmek gibi önemli görevlerde bir de yedek tercüman şarttır.” (a.g.y. s. 29)
“Tercümanımız olmadığı sürece işler uzayacak ve karşı taraf bizi oyalayacaktır.” (a.g.y. s. 31)
Almanca çeviride “Mevkufati” olarak da anılan Hacı Mehmet Efendi
bir türlü tercüman tutmak istemediğinden, Osmanlı tarafı karşı tarafın
tercümanının aktardıklarıyla yetinmek zorundadır, bu da sorunlara yol
açar. Kitabın ilerleyen bölümlerinde Nu’mân Efendi bu durumdan ne denli
rahatsız olduğunu ve görüşmelerin kendilerine bağlı bir tercüman olmadan
yürütülmesinin ne denli engelleyici olduğunu sürekli dile getirir.
Almanca kitabın 126. sayfasında Nu’mân Efendi’nin tercümana kavuşmak
için büyük bir uğraş verdiğini görüyoruz. Nu’mân Efendi Belgrad’a giderek,
vezir Ahmet Paşa’ya bu sorununu aşağıdaki gibi dile getirir23:
Almanca kitaptan alıntı çalışmada kullanılan Türkçenin anlaşılır olması amaçlanarak yazar
tarafından Türkçeye aktarılmıştır. Türkçe çeviriyazıda bu konu şu şekilde ifade edilmektedir: “
.., bu fakîr nazırımız olan vezîr-i müşârun-ileyh Ahmed Paşa hazretlerine varup: “Tercümânsızlık
sebebi ile bir sene bîhûde gezüp, bu kadar emeklerimüzi heder ve Devlet-i aliyye’ye bu kadar zarar
oldığundan başka, Velika Ostrova’da az kaldı ki, büyük kazâlara uğrayalım. Şimdi bu def’a gelen
sâhib-i devlet ka’imesünde müddet var ve “Müddet tamamına değgin kat’-ı hudûd olunmayup,
kangı taraftan nizâ’ ile müddet-i merkume marûr idüp kat’olunmaz ise, ol taraftan nakz-ı ahd vâki’
olmış ola. “deyü yşart kılınmış. İşlerimüz ziyâdesile muhâtara olmış iken mahaddidimüz yine bile
tercümân almayor, hiç tercümân iktiza itmese hele huhaddidler hudûd temessüklerin mübâdele itdükleri vakit ehad-ı temessükin ahara mâdde be mâdde muvâfık oldığını bilüp ve hîn-i mübâdelere ehad-i muhaddidînun takrîrlerin âhara tefhîm ve bu fakîre terceme ve ifade idecek tercümâna
muhtâcdur. Ben Nemçece bilmem, yarın birbirlerine müthali temessükler yazarlar, bizüm muhaddide anların tercümânı: “İki temessük dahi birbirine muvâkıtdur”, dir, mübâdele iderler; lâkin bu
fakîr yalunuzca anların tercümânına i’timmâden mûciblerünce hüccet yazamam, zirâ bir muhâlif
şey zuhûr iderse., “Bilmedigin şeyi niçün yazdın?” dirler, benim hüccetlerüm pâdişâh ve vezîr eline
geçecek seneddür. Belki iktizâ iderse, şeyhülislâm ve kuzât-ı asâkire dahi irâ’et iderler. Ben bile
kazâya uygrayamam. Ya bana bir tercüman virürsüz ve yahud ben bu hizmete tercümânsuz, husâsan
bu mevvâdd-ı muhâtara üzre, gidemem.” (Savaş, 1999: 105-106)
23
28
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
“Komserimiz tüm yaşadığımız olumsuzluklara rağmen yine tercüman
olmaksızın yola çıkmak istediğinde, artık sabrım taştı ve bizim üstümüz
olan Vezir Ahmet Paşa’ya gittim ve ona şunları söyledim.
Tercümanımız olmadığı için tamı tamına bir yılı boşu boşuna geçirmemiz ve tüm uğraşlarımızın netice vermemesi ve bu nedenle Bâb-ı Ali için
de zararların oluşması dışında, Veliko Ostrovo’da az kalsın başımıza çok
büyük bir felaket gelecekti. Şimdi ise durum daha da farklı, bir süre önce
gelen Başsadrazamın yazısında belirli bir sürede bu işi tamamlamamız
buyrulmaktadır: Sınırlar bu süre sona erinceye değin çekilmemiş olursa,
ihtilafa sebep vererek sınırın zamanında çekilmesini sağlamayan taraf
antlaşmayı bozan taraf olarak kabul edilir. Şu anda durumumuz son derece
kritik olmasına rağmen Sınır komiserimiz yine tercüman tutmamaktadır. (...)
En geç ölçümlerin yapıldığı belgelerin onaylanma sürecinde bir tercümana
ihtiyaç vardır. (...) Ben Almanca anlamam: gavurların tercümanı bizi aldatmaya kalkabilir ve her iki ölçümün de birbirini tuttuğunu söyleyebilir.
Ancak ben sadece gavurların tercümanına güvenerek bu durumda tasdik
yetkimi kullanamam, çünkü ileride bazı noktaların birbirini tutmadığı tespit
edilirse, bana hesap sorarlar. Benim tasdik edeceğim belge sadrazama ibraz
edilecek hatta gerektiğinde Şeyhü’l İslam ve Kazaskere bile ibraz edilmesi
gerekebilir: Bu durumda ben kendi felaketime sebep olamam! Ya bana şimdi
bir tercüman verirsiniz, ya da ben bu işten ayrılırım. (...)”
Nu’mân Efendi’nin sözlerini dinleyen Vezir Ahmet Paşa ikna olarak
kendisine Mahmud adında bir tercüman tahsis eder.
Hammer’in Osmanlı Devleti’nin 18. yüzyılda yetiştirdiği en önemli24
bilim adamlarından biri diye nitelendirdiği Nu’mân Efendi tercümanın
iletişimi sağlamaktaki rolünün öneminin, sınır mollalığı görevini üstlendiği
günden beri ayrımındadır. Ancak üstü olan Hacı Mehmet Efendi bu konuda
son derece vurdumduymazdır ve tercüman tahsisini öncelikle masraflardan
ötürü istemez. Nu’mân Efendi, üstünün fevri ve dirayetsiz davranışlarına
göğüs germek zorunda kalırken bu tercümanın yaşamsal önemini hiç yılmadan her fırsatta dile getirir ve işlerin nihayet bir tercümana kavuştuktan
sonra yola girdiğini belirtir.
24
(Aktaran: Savaş, 1999: X)
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
29
6. Osmanlı Devleti’nden Günümüze Çevirmenlik Mesleği
Osmanlı Devleti’nde çevirmenin konumunu günümüzde çevirmenlik
mesleğiyle karşılaştırdığımızda durum nedir? Aradan yüzyıllar geçmiştir,
bu süre içinde çevirmenin konumu iyileşmiş midir? Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte çevirmenin adı da duyulur olmasına karşın, bu daha çok
Tercüme Bürosu’nda görev alan çevirmenlerin aynı zamanda önemli yazar
kimliklerinin bulunması ve edebiyat, sanat ve felsefe alanlarında tanınır
olmalarıyla koşuttur. Oysa yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde elimize
aldığımız her iki metinden biri çeviri olmasına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin
çeviriyle yapılandırılmasına karşın, yazın dışındaki yasa, eğitim ve farklı
öteki alanlardaki çeviri kitaplarda çevirmenlerinin adı genelde belirtilmez.
Öte yandan ilerleyen yıllarda çeviri alanları sanayileşmeyle ve küreselleşmeyle birlikte daha da genişlemiştir ve her alanı kuşatıcı olmaya başlamıştır.
Öncelikle uluslararası kurumlarda ve küreselleşmeyle birlikte artık bütün
alanlarda çeviri yapılır duruma gelinmesine karşın çevirmenlik mesleğinin önemi bu oranda anlaşılır kılınamamıştır, dahası çevirmenlik mesleği
Osmanlı Devleti’ndeki saygın konumunu koruyamamış olduğundan, bu
meslek günümüzde halen uzmanlık, emek ve eğitim isteyen bir meslek
olarak görülmemektedir.
Her ne kadar Paradis’nin tercüman tanımlamasının günümüzde de farklı
dillere yönelik geçerli olması gerektiği üzerinde dursak ve uzman çevirmenin gerçekten de yerelleşerek bu tanıma uygun düştüğünü düşünsek
de, Türkiye’de bugün dahi çevirmenin25 adı sadece telaffuz edilir ve eksik
yönetmelikler gereği çevirmenin kimliği aslında yoktur, daha doğrusu
kendisi bir şekilde vardır ama onun ne özerkliği vardır ne de yetkisi. O
“yeminli çevirmenlik” konu olduğunda Hukuk Muhakemeleri Usulü ya da
Ceza Muhakemeleri Usulü ya da Noterlik Kanu’nun (krş. Eruz 2003: 6569) içinde küçük bir maddeden ibarettir ve noterin gölgesinden çıktığı anda
aslında ona verilen o küçücük özerkliğini de yitirir. Yazın alanında durumu
biraz daha farklıdır, adı vardır, ancak aldığı ücretler yaptığı işi karşılar mı,
o da ayrı bir tartışma konusudur. Kuşkusuz bugün çevirmenin çeviri yaptığı
konular metin türü açısından neredeyse sonsuz çeşitlenmiştir ve çeviri sürecinde Holz Mänttäri’nin belirttiği iş bölümü gittikçe ayrışmaktadır; kaldı
“Çevirmen” nitelendirmesinden iki dili bilen kişi değil, işinin ehli, çeviri edincine sahip uzman
çevirmen anlaşılmalıdır.
25
30
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
ki bilgisayar destekli çeviri programlarıyla çevirmenin çeşitlenen metin
türlerinde çok daha ekonomik ve hızlı çalışması olanaklıdır. Yine de bütün
bunlar çevirmenlik mesleğinin özerk bir meslek statüsüne kavuşmasına
engel değildir, bilhassa çevirmenlik mesleğinin korunan bir meslek olması
için bir nedendir.
Bugün çok sayıda bölümde çevirmenlik mesleğine yönelik akademik
bir eğitim verilmektedir. Oysa Türkiye’de çevirmenlikle ilgili düzenleyici
bir mevzuat bulunmamaktadır. Kuşkusuz çeviri bölümü mezunları uzman
çevirmen statüsüne erişmek için kendilerini geliştirmek zorundadırlar ve
mezun olur olmaz uzman çevirmen olduklarını söylemek mümkün değildir.
Onların da her meslekte ve de öncelikle uygulamalı mesleklerde olduğu gibi
iş deneyimine gereksinimleri bulunmaktadır. Yine de salt ilkokul mezunu
olanların dahil olduğu bazı meslekler dahi koruma altında bulunurken,
10.000’in üstünde öğrencinin akademik eğitim aldığı ya da almış olduğu
çevirmenlik mesleğine ilişkin bir mevzuatın bulunmaması şaşırtıcıdır.
Çevirmenlik mesleğinin kabul görmemesinin ardında kuşkusuz bu
mesleğin doğrudan dille ilintili olması da bulunmaktadır. İki dili bilen
herkesin çeviri yapabileceğini varsayan toplumsal kabul, çevirmeni de bu
bağlamda doğrudan iletişim uzmanı olarak algılamaktan uzaktır. Bu anlamda
çevirmen adeta görünmezlik kisvesi altında çok önemli bir işi başarmak
zorundadır. Oysa işlevsel yapılan bir çevirmenlik işi, bir hekim ya da bir
öğretmenin mesleği gibi «uzmanlık edinci” gerektiren bir iştir. Ebû Sehl
Nu’mân Efendi’nin sınır çekiminde uzman ve tarafsız – ya da Osmanlı’ya
bağlı - bir tercüman kullanılmadığında bu işin işlevsel ve hakkaniyetli yapılamayacağını defalarca belirtmesi, dönemin eğitimli ve bilgili kesiminin
tercümanlık mesleğine karşı nasıl bir yaklaşımı bulunduğunu da gösterir.
Bugün de durum çok farklı değildir. Tercümanlık uzmanlık isteyen bir meslektir ve tercümanın yaptığı işe ve o işin aktörlerine karşı mümkün olduğu
kadar tarafsız, Nord’un değimiyle “bağımsız” davranmak zorundadır. Oysa
Avusturyalıların tuttuğu tercümanların bağımsız davranmaları söz konusu
dahi değildir.
Bağımsız ve yansız tutum kavramı günümüzde tercüman ile işveren arasında güven ortamını oluşturmakla olanaklıdır.26 Ancak Ebû Sehl Nu’mân
26
Güven ortamı oluşmadan çevirmenle iş yapma olanağı aslında yoktur (krş. Eruz 2000: 6).
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
31
Efendi’nin de belirttiği gibi gerek o tarihte, gerekse bugün de “yansız”
çevirmen ne denli olanaklıdır? Çevirmen öyle ya da böyle çevirmeni görevlendiren tarafa hizmet etmekle yükümlü müdür, sorusuna “evet” ya da
“hayır” gibi yalın bir yanıt vermek de zordur. Osmanlı Devleti’nde de gerek
yabancı elçilerin, gerekse Bâb-ı Âli’nin tercümanları ayrıdır ve görüşmeler
sırasında her iki kurumun tercümanı hazır bulunmaktadır ki bu da bir denge
unsurudur. Keza bugün resmi kurumlarda da durum farklı değildir; kurum
olanağı varsa kendi tercümanını tercih etmektedir ya da görüşmelere ihtiyaten kendi tercümanını da yanında götürmektedir. Tercüman ilgili kuruma
aynı zamanda işlevsel çeviri kuramlarının tanımladığı şekilde bir “kültür
uzmanı ve danışmanı” olarak da hizmet vermektedir.
Osmanlı Devleti’nde çevirmen aslında çağdaş işlevsel çeviri kuramlarında
tanımlanan çevirmen kimliğine uygun bir görev üstlenmektedir. Çevirmen
tüm bağlamı da dikkate alarak durumsallık koşullarına göre hangi çeviri
kararını ne zaman alacağını bilen bir iletişim uzmanı konumundadır. Bu
açıdan günümüz tercümanından daha farklı ve dönemin gerektirdiği kuşatıcı
bir bilgi ile donanmış olması gerekmektedir. Bugün çevirmen globalleşen bir
dünyada kaynak ve erek kültürün tüm inceliklerini - öncelikle teknik çeviri
söz konusu olduğunda – ayrıntılı olarak bilmek zorunda değildir; ayrıca bu
denli geniş kapsamlı bir çeşitlilik içinde bu olanaklı da değildir; ancak araştırma yöntemlerine hakim olmak ve Hönig ile Kussmaul’un belirttikleri gibi,
sorun çıkan yerlerde ne yapacağının ayrımına varmak zorundadır; kısacası
çeviri edinci olmayan bir çevirmen uzman bir çevirmen değildir. Günümüzde
metin türleri sonsuz ayrışmış olması nedeniyle farklı alanlarda çeviri yapmak gerekmektedir, çevirmen de bu doğrultuda birkaç alanda uzmanlaşmak
zorundadır. Osmanlı’da ise çevirmen öncelikle Paradis’nin belirttiği gibi
bulunduğu coğrafyaya yönelik hukuk ve uzmanlık bilgi dağarcığını gün
geçtikçe arttırmak kaydıyla bir gelişim çizgisi izleyerek baştercümanlığa
değin yükselebilmekteydi. Günümüzde ise kurumlar ayrışmıştır, örneğin
Avrupa Birliği’nin ayrı, Dış İşleri Bakanlığı ayrı çevirmenleri bulunmaktadır.
Uzman çevirmen işlevsel iletişimin oluşması için vazgeçilmez bir unOsmanlı Devleti’nin Yunan isyanlarından sonra, 1821 yılı itibarıyla Rum tebaadan çevirmenle çalışmaktan kaçınması da bu nedenden ötürüdür, keza Batı Devletlerin 17. yüzyıldan sonra kendi
çevirmenlerini yetiştirme uğraşları da çalıştıkları çevirmenlerle güven ortamı tesis edilmemesinde
aranmalıdır. Öte yandan Osmanlı Devleti’nde yetişen çokkültürlü çevirmen ve bilim adamları gerek Batı, gerekse Osmanlı Kültürüne büyük katkıda bulunmuşlardır.
32
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
surdur. Mamafih sayısı neredeyse yakında yüze27 ulaşacak olan çeviribilim
bölümlerinin açılmasıyla birlikte çevirmenlik mesleği en azından ad olarak
toplumda duyulmaya başlanmasına karşın, gerekli çerçeve mevzuatlar bulunmadığı için halen bir meslek olarak kabul görmemektedir. Bir mesleğin
meslek olarak kabul görmesi için resmi kurumların da harekete geçerek, sivil
toplum örgütleriyle ve akademiyle işbirliği içinde bulunması gerekmektedir,
bu nedenle piyasa, resmi kurumlar ve akademik eğitim kurumları birlikte
çalışmak zorundadır. Bu ağ oluşmadığı sürece kopukluklar olacaktır. Salt çeviribilim bölümleri açılarak çevirmenlik mesleğinin kabul görmesine pek de
olanaklı değildir. Böyle bir tutum ancak niceliğin niteliğin önüne geçmesini
sağlar. Toplumda bu konuda bir bilinç oluşmadıkça ve çevirmenlik mesleği
ilgili düzenlemelerle bir meslek statüsüne dahil edilmedikçe günümüzün
uzman çevirmeni Paradis’nin tanımına uygun bir donanıma sahip olsa dahi,
kendini bir uzman olarak konumlandıramamaktadır.
Yetmişli yıllardan bu yana Türkiye’de çevirmenlik mesleğinin bir statüye kavuşması için çaba verilmektedir (krş. Eruz 2012: 17-23). Konferans
Çevirmenleri Derneği, 1999 yılında kurulan Çeviri Derneği, 2007 yılında
kurulan Çeviri İşletmeleri Derneği ve 2006 yılında kurulan Çevirmenler
Meslek Birliği ve bu alanda yapılan yayınlar ve belki de en önemlisi 2010
yılında organize olan çeviribilim bölümü öğrencilerinin bir araya gelmesiyle
piyasayı akademiyle buluşturan etkinlikler düzenleyen TÜÇEB (Türkiye
Çeviri Öğrencileri Birliği) ile birlikte bu yönde girişimlerde bulunulmuştur ve 2012 yılından bu yana Mesleki Yeterlilik Kurumu şemsiyesi altında
Türkiye’de de çevirmenlik mesleğinin gerektiği statüye kavuşması için resmi
çalışmalar yapılmaktadır (Parlak 2013). Bütün bu gelişmeler o tarihlerde
işlerin yürümesi için çevirmenin yaşamsal önemini anlamış bulunan Nu’mân
Efendi’nin zihniyetiyle karşılaştırıldığında, günümüzde resmi makamların
ve toplumun hâlâ çevirmenin iletişimdeki önemine vakıf olmamasına karşın,
ilk kez resmi kurumların da bu işe soyunmalarıyla ve öncelikle Mesleki
Yeterlilik Kurulu’nun (Kurultay 2015) şemsiyesi altında yapılan çalışmalarla birlikte Türkiye’de de gerekli adımlar atıldığı izlenimi oluşmaktadır.
Denisova’nın yapmış olduğu bir araştırma sonucunda 57 farklı üniversitenin 88 Bölümünde 4
ya da 2 yıllık Mütercim Tercümanlık Eğitimi verildiği belirtilmiştir. İngilizce (45) dilini, Almanca
(12), Fransızca (13), Rusça (9), Arapça (6), Farsça (2) ve Çince(1) izlemektedir.
h t t p : / / w w w. a c a d e m i a . e d u / 8 1 1 3 1 4 0 / T % C 3 % B C r k i y e d e k i _ % C 3 % 8 7 e v i r i b ilim_B%C3%B6l%C3%BCmleri_%C4%B0statistik (17.01.2015).
27
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
33
7. Değerlendirme
Çevirmenlik mesleği farklı diller söz konusu olduğunda toplumların,
öncelikle hukuki ve ekonomik ilişkilerini düzenleyebilmeleri için yaşamsal
önem taşıyan bir meslektir. Çevirmen olmadan iki farklı dili konuşan iki
farklı kültür arasında iletişimin yapılandırılmasına ve dahası resmi olarak
belgelenmesine olanak yoktur. Çevirmenin imzasıyla onaylanan çeviri
metni hukuki bir belge niteliğine sahiptir. Çokkültürlülüğün en yoğun
şekilde yaşandığı Osmanlı Devleti’nde ise çevirmenlik mesleği vazgeçilmesi
olanaksız bir meslek kurumudur, bu devlette sayısız farklı dil ve kültür bir
arada yaşamaktadır.28 Aslında Osmanlı Devletinin Müslüman, Hıristiyan ve
Musevi tebaasının da ortak dili kullanan grubun özgün kimliğine göre yerelleşen Osmanlı Türkçesi olabilmektedir, ancak resmi dil farklıdır ve resmi
işlemlerde belgeyi onaylayan bir kurum olarak da çevirmene gereksinim
vardır. Bunun dışında gayrimüslim tebaanın kullandığı alfabe de farklıdır,
bu tebaanın ortak dili Osmanlı Türkçesi olsa dahi Ermeniler Ermeni alfabesi,
Ortodokslar Grek alfabesi ve Museviler İbrani alfabesi kullanmaktadırlar.29
Hammer’in önemli bir bilim adamı olarak nitelendirdiği Nu’mân Efendi
kendilerinin görevlendirdiği bir tercümanın vereceği hizmetin Osmanlı
Devleti için çok daha işlevsel olacağının ayrımındadır ve “tercüman” sözcüğünün telaffuz edildiği her satırda Nu’mân Efendi’nin tercümansızlıktan
ötürü oluşan derin kaygısı hissedilmektedir. Tercüman olmadan Tuna nehri
boyunca sınır çekilme işinin işlevsel ve hızlı bir şekilde halledilmesine
olanak olmadığı gibi, bütün işlemler tercüman çalıştıran karşı tarafın lehine
sonuçlanmaktadır.
Keza büyük bir uğraş sonunda Nu’mân Efendi bir tercümana kavuştuğunda işlerin çok daha iyi ve hızlı yürüdüğü görülür. Mamafih “tercümanın”
işlevsel davranabilmesi için kimi temsil ettiği de önem kazanmaktadır. Bu
bağlamda “işlevsel” tutum, “bağlılık” (loyality) ile koşut gelişmektedir.
Karşı tarafın tercümanı karşı tarafa hizmet eder ve salt karşı taraf için iş “Osmanlı Devleti’nde Çokkültürlülük ve Çevirmenler” başlığı altında 1999’dan bu yana yaptığım çalışmalar kapsamında Osmanlı Devleti’nde 36 dilin kullanıldığı saptanmıştır. Lehçelerin dahil
olmadığı bu sayı daha ayrıntılı çalışmalarla yükselebilir (krş. Eruz 2010: kitabın kapağı).
29
1492’de İber Yarımadası’ndan Osmanlı Devleti’ne sığınan Museviler yanlarında matbaayı da
getirmişlerdir. Keza Ermeniler ve Rumların da kendi matbaaları bulunmaktadır ve bu matbaalarda
Osmanlı Türkçesini de kullanarak kendi alfabeleri ile kitaplar basmaktadırlar. (Farklı alfabelerle
yayımlanan Türkçe kitaplar için krş. Eruz 2010: 105-107).
28
34
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
levsel davranır bir konumdadır. Tam da bu nedenle Osmanlı Devleti’nin de
bu süreçte kendi tercümanına gereksinimi bulunmaktadır.
Osmanlı devletinde bulunan elçiliklerde görevli üst düzey ve idari memurlar çevirmenler olmadan hiçbir işlem yapamazlar (Hitzel 1995: 53). Keza
bu Bâb-ı Âli için de geçerlidir. Baş tercüman ve ona bağlı tercümanlarla
Bâb-ı Âli’nin Batı ve Doğu ülkeleriyle iletişimi sağlanır ve devlet işleri
düzenlenir. Tercüman iki kültür devreye girdiğinde çarkın işlemesi için en
yaşamsal parçalardan biridir, bu parça olmadan çark dönmez. Tercümanın
bir görevi de çeviri metnin aslına uygun olduğunu onaylamaktır. Nu’man
Efendi’nin birden fazla tercümana ihtiyaç duymasının nedeni, o tarihlerde
büyük bir ihtimalle günümüzde Türkiye’de noterin yaptığı görevlerin de
tercüman tarafından yerine getirilmesidir. Haliyle iki farklı dili bilen bir
uzman aynı zamanda kendi yaptığı çeviriyi tasdik etmekle kalmaz, çevirinin altına attığı imza ile kendi imzasının gerçekliğini de onaylamış30 olur.
İşlevsel çeviri kuramlarına göre o dönemde yapılan çeviri işleri de
günümüzde çevirmenin yaptığı işlerin tanımına uymaktadır. Mamafih
Nord’un açımladığı bağlılık “loyality” kavramı Osmanlı Devleti’nde çevirmene görevi verene, daha doğrusu tercümanın ücretini ödeyene yönelik bir
bağlılık olmaktadır. Keza sınır çekim işlemlerinde de Avusturya Devleti’nin
tuttuğu tercümanlar doğrudan onlara hizmet eder şekilde eylemde bulunurlar.
Tercümanın yansız ve bağımsız ve erek odaklı tutumu işverene göre değişebilmektedir. Öte yandan tercüman sözü dinlenen, belgeleri tasdik eden
bir uzman konumundadır ve bu konumu bu çalışma sürecinde incelenen
metne de doğrudan yansımıştır.
Batı Devletleri’nin Osmanlı’da yetişen gayrimüslim tercümanlara güvenmemeleri sonucunda diloğlanları okullarının kurulmasının ardında da
bu gerçek bulunmaktadır. Dönemsel koşullar gereği tercüman bağımsız
değildir ve bağımsız olması da son derece zordur. 1821 yılından sonra
Osmanlı Devleti’nin Tercüme Odası’nda kendi çevirmenleri yetiştirmek
istemesi de belirtilen bu nedenlerden ötürüdür.
Oysa günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nde notere yüklenen işlev nedeniyle, yeminli çevirmenin imzası ancak noter tarafından onaylandığında resmiyet kazanmaktadır. Batı’da durum daha
farklıdır ve Osmanlı Devleti’ndeki gibi bir uygulama vardır, çevirmen özerktir ve çevirdiği belgenin altına kendisinin imza atması bu belgenin erek dilde ve erek kültürde gerçekliğini belgelemek
için yeterlidir (krş. Eruz 2003: 60-69).
30
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
35
Nu’man Efendi’nin ve Osmanlı Devleti döneminde çevirmene yüklenen sorumluluğun önemine koşut, çevirmenlik mesleği Osmanlı Devleti
ve Osmanlı Devleti ile irtibat içinde olan Batı devletlerinde kabul görmüş
bir meslek konumundadır. Günümüzde ise çevirmen çeviri edincine sahip
işlevsel çeviri yapabilen uzman bir çevirmen konumunda olmasına karşın,
mesleği resmi bir koruma altında değildir.
Kuşkusuz Nu’mân Efendi’nin yaşadığı dönemi bugünle birebir karşılaştırmamıza olanak yoktur. Osmanlı Devleti’nde ekonomik ve siyasi ilişkilerin
işlevsel yürütülebilmesi için gereksinim duyulan çevirmenlik kurumu, bugün
binbir alanda faaliyet göstermektedir. Toplumlarda işlerin aksamaması için
her alanda çevirmen neredeyse sonsuz yoğunlukta çeviriler üretmektedir.
Metin türleri yelpazesi alabildiğince çeşitlenmiştir ve bugün çeviriler çok
daha farklı ve teknolojik yöntemlerden yararlanarak yapılmaktadır. Çevirmen ise çeviri metnini o metni kuşatan koşullara uyum sağlayarak üretmek
zorundadır. Holz-Mänttäri’nin işbölümüne dayalı toplumsal gerçeği artık
toplumun tüm alanlarını kuşattığı gibi çevirmenin işini de kuşatmaktadır.
Bir çeviri hizmetleri şirketinde, bir metnin son halini alması için otuzun
üstünde adım gerekmektedir ve öncelikle teknik alanlarda çeviri işlerini
artık teknolojiye hakim olmadan kotarmak neredeyse olanaksızdır (Özel:
2011: 10).31 Günümüzde bilgisayar çeviri programlarıyla bu adımlar daha
ayrıştırılmış olmasına karşın bu programlar nedeniyle çeviri daha hızlı
kotarılmaktadır ve Holz-Mänttäri’nin belirttiği iş bölümü ve çevirmenin
kotarması gereken koordinasyon da bu süreçte en ince ayrıntısına değin
işlemekte ve ayrışmaktadır. Keza uzmanlık alanlarında her türlü çeviri
sürecinde iş bölümünün gittikçe önemli bir rol oynamasına karşın uzman
çevirmen çeviri işini kuşbakışı gözlemleyip bütün bu işleri koordine eden
kişi konumundadır.32
Sonuçta, her dönem, bu mesleği icra edenlere yönelik kendi koşullarını
da beraberinde getirmektedir. Ancak gerek geçmişte, gerekse günümüz Mete Özel çeviri işletmesi sahidir. 2012’de yapılan bu sunum Çeviri İşletmeleri Derneği’yle
işbirliği içinde hazırlanmıştır. Günümüzde bilgisayar çeviri programlarıyla bu adımlar daha ayrıştırılmış olmasına karşın bu programlar nedeniyle çeviri daha hızlı kotarılmaktadır.
32
Selcen’in 2015’te yapmış olduğu doktora çalışmasında Avrupa Birliği metinlerinin çevirisi
sürecinde bu süreç saydamlaştırılmaktadır. Krş. Selcen 2015: 80. Çeviri işletmelerinde de bu işi
süreci izleyen koordinatör çevirmen üstlenmektedir. Keza yayınevlerinde de editöre bu görev düşmektedir.
31
36
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
de çevirmen metni kuşatan iç ve dış bağlamı tanımlayabilen bir uzman
konumundadır. Türkiye’de de çevirmenlik mesleğiyle ilgili ilerlemelerin
kaydedilmesine karşın, çevirmenlik mesleğinin öteki akademik mesleklerle
aynı düzeye gelebilmesi ve aynı kabulü görebilmesi ve bu mesleğin resmiyet kazanması için çalışmaların sürdürülmesi gerekmektedir. Belki bunun
için Nu’mân Efendi gibi çevirmenin yaşamsal önemini bilen kişilere ve bu
uzman kişilerin bu alandaki düzenlemelerde görev almasını sağlayan resmi
kurumlara gereksinim bulunmaktadır.
KAYNAKÇA
Ammann, Margret (1990) Grundlagen der modernen Translationstheorie- Ein Leitfaden für Studiernede, Heidelberg: Universität Heidelberg
(Türkçeye Deniz Ekeman tarafından aktarılmıştır (2008) Akademik Çeviri
Eğitimine Giriş, İstanbul: Multilingual)
Aydın, Bilgin (2007) “Divan-ı Hümayun Tercümanları ve Osmanlı Kültür
ve Diplomasisindeki Yerleri”, Osmanlı Araştırmaları XXIX, Yay. hzr. İsmail
Özdoğan, İstanbul: Enderun, ss. 41-86
Balcı, Sezai (2013) Babıâli Tercüme Odası, İstanbul: Libra
Çiftçi, Fazıl (2000) «Reisülküttap Hacı Mustafa Efendi ve Reiszâde
Ailesi», İnceleme, I. Kastamonu İl Kültür Sempozyumu’nda (20-22 Mayıs
2000), sözlü sunulan bildiri
Eruz, Sâkine (2000) Çeviride ve Çeviri Eğitiminde Koşut Metinler (Hukuk
alanı), T.C. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çeviri Bölümü, Yayın
No. 4248, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü
Eruz, Sâkine (2003) “Kastamonulu Olmayı Ayrıcalık Sayan Bir Sülâlenin
17. Yüzyıldan Günümüze Gelen Öyküsü”, II. Kastamonu İl Kültür Sempozyumu, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Kastamonu Valiliği 17.-19 Eylül
2004, s. 915-950, Kastamonu
Eruz, Sâkine (2003) Çeviriden Çeviribilime, İstanbul: Multilingual
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
37
Eruz, Sâkine (2008) Akademik Çeviri Eğitimi, İstanbul: Multilingual
Eruz, Sâkine (2010) Çokkültürlülük ve Çeviri, Osmanlı Devleti7nde
Çeviri Etkinliği ve Çevirmenler, İstanbul: Multilingual
Eruz, Sâkine (2012) “Çeviri Derneği ve Türkiye’de Çevirmenlik Mesleğinin Statüye Kavuş(a)ma(ma)sı Üzerine On Üç Yıllık Gel Gitli Bir Öykü”,
AB Bakanlığı Çeviri Platformu Bildirileri, S.17-23, Ankara: AB Bakanlığı
Göhring, Heinz (1998) “Interkulturelle Kommunikation”, Handbuch
Translation, yay. Hz. Hornby, Hönig, Kussmaul; Schmitt, Tübingen: Stauffenburg, s. 112-114
Hammer-Purgstall, von Joseph (1963) Geschichte des Osmanischen
Reiches, Band 8, Graz: Akademische Druck- und Verlagsanstalt
Hitzel, Frédéric (1995) (ed.) Dil Oğlanları ve Tercümanlar, İstanbul:
Yapı Kredi
Holz-Mänttäri, Justa (1986) Translatorisches Handeln, Theorie und
Methode, Helsinki: Academia Sientiarum Fennica
Hönig, Hans / Kussmaul, Paul (1991) Strategie der Übersetzung, Tübingen: Narr
Hönig, H. (1988) “Übersetzenlernt man nicht durch Übersetzen. Ein
Plädeyer für eine Propädeutik des Übersetzens”, Fremdsprchanen in Lehre
und Forschung, FluF, Bochum: AKS, s. 154-167
Hönig, H. (1995) Konstruktives Übersetzen, Tübingen: Narr
Kayaoğlu, Taceddin (1998) Türkiye’de Tercüme Müesseseleri, İstanbul:
Kitapevi
Kreutel, Richard F. (1972) (ed.) Molla und Diplomat, Osmanische Geschichtsschreiber, Band 7, (Übersetzer: E. Prokosch), Graz: Styria
Kurultay, Turgay (2015) Sözlü sunum: Mesleki Yeterlilik Kurumunun yapmış olduğu çalışmaların 2007 yılından bu yana geçmişi, Çeviri Derneği’nin
katkıları, bu konuda yazılan raporlar ve bugünkü durum (5.01.2015)
38
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
Nord, Christiane (2001) “Loyalität stat Treue – Vorschläge zuu einer
funktionalen Übersetzungstypologie”; Textcontext, yay. hz. A. Wussler, H.
Vermeer, H. Ahrens, Heidelberg: TEXTconTEXT Verlag, s. 227-244
Nord, Christiane (2011) Funktionsgerechtigkeit und Loyalität, Frank:
Timme Verlag
Özkan, Abdülkadir (2003) “Mahmut I, Osmanlı Padişahı (1730-1754)”,
İslam Ansiklopedisi, Cilt 27, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, s. 348-352
Özel, Mete (2012) Çeviri İşletmeleri Açısından “CAT Kullanımının
Gereklilikleri” (31.slaytlık sunum/ Çeviri İşletmeleri Derneği Etkinliği)
Parlak, Betül (2013) Mesleki Yeterlilik Kurumu’nun Meslek Standardı
BağlamındaTürkiye’de “Çevirmen Meslek Standardı”, http://www.academia.edu/4317687/
Prunč, Erich (2002) Einführung in die Translationswissenschaft, Graz:
Universität Graz
Reiss, Katherina; Vermeer, Hans (1986) Grundlegung einer allgemeinen
Translationstheorie, Tübingen: Max Niemeyer
Selcen, Aslı (2015) İşlev Odaklı Yaklaşımlar Çerçevesinde Avrupa Birliği
Mevzuatı Çeviri Projesi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Çeviribilim Anabilim Dalı (yayımlanmamış doktora çalışması)
Savaş, İbrahim (1999) (ed.) Ebu Sehl Nu’man Efendi Tedbirat-ı Pesendide, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları
Vermeer, Hans (2008) (çeviren: Ayşe Handan Konar, ed. Ayşe Nihal
Akbulut) Çeviride Skopos Kuramı, İstanbul: İş Bankası Yayınları
Wolf, Michaela (2005) “Diplomatenlehrbuben” oder angehende “Dragomane”? Zur Rekonstruktion des sozialen “Dolmetschfeldes” in der Habsburgermonarchie; Das Osmanische Reich und die Habsburgermonarchie,
yay. Hz. Kurz, Scheutz, Vocelka, Winkelbauer; München: R. Oldenbourg
Verlag, s. 503- 513
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s.15-39
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 15-39
39
Wolf, Michaela (2012) Die velsprachige Seele Kakaniens, Übersetzen
und Dolmetschen in der Habsburgermonarchie 1848 bis 1918;Köln: Böhlau
Witte, Heidrun ( 2000) Die Kulturkompetenz des Translators, Tübingen:
Brigitte Narr
Çevrimiçi:
Denissova, Nilüfer (2014) “Türkiye’deki Çeviribilim Bölümleri İstatistik,”
http://www.academia.edu/8113140/T%C3%BCrkiyedeki_%C3%87e
viribilim_B%C3%B6l%C3%BCmleri_%C4%B0statistik (Erişim tarihi:
17.01.2015)
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
KENDİNİ TAYİN EDEN BİR DEĞİŞİM ÖZNESİ
OLARAK BEŞİR FUAD:
MİKROTARİHSEL BİR ÇALIŞMA
BEŞİR FUAD AS A SELF-APPOINTED AGENT OF
CHANGE:
A MICROHISTORICAL STUDY
Devrim Ulaş ARSLAN*
Müge IŞIKLAR KOÇAK**
Özet
Beşir Fuad (c. 1852-1887) 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nun en
dikkat çekici çevirmen ve yazarlarından biridir. Çeviri ve telif eserleriyle
Türk “kültür repertuvarına” (Even-Zohar 2002) materyalizm ve realizmi
tanıtan Beşir Fuad ilk Türk materyalisti ve pozitivisti olarak bilinmektedir.
Türk edebiyatı tarihinde de birçok yazar, entelektüel ve tartışmayı etkilediği
kabul edilmektedir. Ancak Türkiye’deki çeviri tarihi çalışmalarında kendisine
gerekli ilgi şimdiye kadar gösterilmemiştir. Bu makalenin amacı, repertuvara
19. yüzyıl yazarlarının çoğunun görüşleriyle çelişen, yenilikçi ve alışılmadık
seçenekler sunan ve böylece “kültürel müdahalede” [cultural interference]
(Sela-Sheffy yayın aşamasında) bulunan Beşir Fuad’ın oynadığı rolü “kendini tayin etmiş bir değişim öznesi” [self-appointed agent of change] (Toury
2002) ve “eğilim belirleyici” [trendsetter] (Sela -Sheffy yayın aşamasında)
olarak değerlendirip incelemektir.
Anahtar Kelimeler: Beşir Fuad, çevirmen, değişim öznesi, eğilim
belirleyici, kültürel müdahale, 19’uncu yüzyıl Osmanlı kültür repertuvarı,
mikrotarih.
*
Araştırma Görevlisi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Mütercim Tercümanlık Bölümü
Research Assistant, Dokuz Eylul University, Department of Translation and Interpreting
**
Yrd. Doç Dr. Dokuz Dokuz Eylül Üniversitesi, Mütercim Tercümanlık Bölümü
Assistant Professor, Dokuz Eylul University, Deparment of Translation and Interpreting
41
42
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
Abstract
Beşir Fuad (c. 1852-1887) was one of the most remarkable translators
and writers of the 19th century Ottoman Empire. He is regarded as the first
Turkish materialist and positivist who was responsible for introducing materialism and realism into the Turkish “culture repertoire” (Even-Zohar 2002)
with his translations and indigenous works. He is acknowledged to have
influenced a number of writers, intellectuals, and debates in Turkish literary
history. However, he has not so far been given due credit in the studies of
translation history in Turkey. This paper aims to explore Beşir Fuad’s role
as a “self-appointed agent of change” (Toury 2002) and “trendsetter” (Sela-Sheffy forthcoming) who introduced innovative and unfamiliar options,
which conflicted with the views of the majority of writers in the 19th century;
and led to “cultural interference” (Sela-Sheffy forthcoming).
Key words: Beşir Fuad, translator, agent of change, trendsetter, cultural
interference, 19th century Ottoman culture repertoire, microhistory.
Introduction
Beşir Fuad (c.1852-1887) was a soldier, journalist, writer, critic, and
translator who lived through an unsettled period of westernization and reformation both in politics and literature, in the 19th century Ottoman Empire.
Due to his ground-breaking attempt to promulgate the ideas of positivism
and literary naturalism systematically, he is regarded as the “first Turkish
positivist and naturalist” in the history of thought and literature1. Some
prominent literary scholars of the 20th century appreciate his importance as
a literary figure, and accept his influence in the course of Turkish thought
and literary history. According to Mehmet Kaplan, for instance, Beşir Fuad
“marked a new era in the last period of Turkish literature with his thoughts”2
(Kaplan 1969: 8) and, similarly, Güzin Dino argues that Fuad’s “thoughts
reached the furthest point that could be reached in the prevailing thought
system of the time” (Dino 1954: 50).
Several research on the translation activities of the 19th and early 20th century Ottoman Empire have revealed that translation was one of the primary
tools in publicising imported thought systems in a conservative Ottoman
culture repertoire (Ayluçtarhan 2007, Paker 2008, Karadağ 2012). Beşir
For more detailed information, see Okay 1969
All quotations are my translation except the ones quoted from Gideon Toury and Itamar
Even-Zohar.
1
2
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
43
Fuad produced many works in his short career of writing and translating,
between 1883 and 1887. He published 15 books and more than 200 articles,
among which 9 of the books and a considerable number of his articles were
translations from French, German, and English. His articles were published
in newspapers such as Ceride-i Havadis [Journal of News], Tercüman-ı
Hakikat [Interpreter of Truth], and Saadet [Bliss], on an impressive range of
subjects, including literature, language, philosophy, physiology, military, and
anatomy (Okay 1969: 103). He established two journals: Hâver [East] (1883)
and Güneş [Sun] (1884). In the preface of Güneş3, the aim of the journal
was stated as being “to prevent Ottoman youth from staying unfamiliar to
contemporary positive sciences and technical developments” (Okay 1992:
5). Additionally, Beşir Fuad was the author of the first critical biography in
Turkish literature, entitled Victor Hugo4 (1885), in which he criticises Hugo’s
romanticism and proposes that naturalism should replace romanticism, with
reference to Émile Zola (ibid.). This book is regarded as the starting point
of “romanticism and realism (hayaliyyûn – hakikiyyûn) debate” (İnci 1999:
17) in Ottoman literary history. Fuad’s innovative thoughts and publications
caused a great deal of controversy and he engaged in debates on poetry and
realism with the most popular writers of the period, including Recaizade
Mahmut Ekrem, Menemenlizade Mehmed Tahir, and Namık Kemal. His
prominent career as a writer and translator ended with his suicide in 1887.5
Beşir Fuad has been neglected and even disparaged in many studies
of Turkish literary history. The issue of the absence of Fuad in academic
literature is questioned in-depth by Selâhattin Hilâv in one of his articles,
Beşir Fuad ve Unutulmak [Beşir Fuad and Being Forgotten] (1989). Hilâv
This journal was published only twelve volumes due to financial difficulties.
Literary historian Ahmet Hamdi Tanpınar mentions Victor Hugo (1885) and Voltaire (1887) as
translations. However he does not name the original authors and does not provide any evidence.
Orhan Okay argues that these are not translations because in a considerable amount of points Beşir
Fuad makes connections with the literary understanding in the Ottoman Empire and cites the sources of Victor Hugo’s words in the book (Okay 1969: 138).
5
Beşir Fuad committed suicide by cutting his wrists and wrote his impressions, as the phrase
goes, to the last drop of his blood. Here is an excerpt in which he describes his own suicide: “I
performed my operation and did not feel any pain. It hurts a little as the blood flows out. My sister-in-law came downstairs while the blood was flowing. I told her I shut the door because I was
writing and send her back. Fortunately she did not come in. I cannot think of a sweeter death than
this. I raised my arm like fury to let the blood out. I started to feel dizzy…” (Beşir Fuad in Ahmed
Midhat Efendi 1999: 32)
3
4
44
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
argues that the reason for disregard of Beşir Fuad is twofold: firstly, his
materialistic disbelief in afterlife (as evidenced by his suicide) combined
with his rejection of other metaphysical doctrines, which conflicts with
the dominant ideology and beliefs of the period in question; secondly, the
reluctance of Turkish literary historians to study subjects that have been
previously left untouched (Hilâv 1989: 8-9).
Our research has shown that Beşir Fuad has been forgotten and/or neglected by the scholars of translation studies as well, despite the fact that
that he is an outstanding translator. In Özlem Berk’s (1999) comprehensive
study on the role of translation in the westernization of Turkey from the
1840s to the 1980s, Beşir Fuad is not mentioned at all, despite his undeniable relevancy to the subject as a person who systematically championed
the western perspective of the importance of science and naturalism. Similarly, Sâkine Eruz (2010), in her comprehensive book explaining the role
of translation activities and translators in the Ottoman Empire within the
framework of multiculturalism, does not mention Beşir Fuad’s name even
though there is a chapter devoted to the translation activities in the 19th
century. Another scholar, Alparslan Yasa (2014) discusses the historical
development of Turkish language influenced by the translators during and
after the Tanzimat period in his study, yet he similarly chose to ignore Beşir
Fuad, although he was one of the translators who attached great importance
to the use of Turkish language. As for the absence of Beşir Fuad and his
role as a translator in the studies of translation history, it could be suggested
that since scholars of translation tend to rely on the information provided
by literary historians, Beşir Fuad’s absence from works related to literary
history might have left Beşir Fuad unknown to translation studies scholars6.
In addition to the academic studies disregarding Beşir Fuad completely,
there are others that very briefly reveal his existence, but give no credit to
his role in the history of translation and/or literature. Sociologist Hilmi Ziya
Ülken, for example, in his famous book Uyanış Devirlerinde Tercümenin
Rolü [The Role of Translation in Awakening Eras] (2011) speaks briefly of
Beşir Fuad stating that “he is one of the most important translators of the
Both Paker (2004) and Demircioğlu (2008) argue that scholars of Turkish translation history
need to assume a critical attitude towards literary historians’ statements on translators and translation activity especially in the pre-republican period, as these statements are not independent from
the socio-cultural and ideological context of the time they were stated.
6
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
45
[post-Tanzimat] era” (Ülken 2011: 247) and lists his translations, however does not touch upon the reasons for his importance. Similarly, literary
historian İsmail Habip Sevük in his book Avrupa Edebiyatı ve Biz: Garptan Tercümeler [European Literature and Us: Translations from the West]
(1941) pays no attention to Beşir Fuad’s translations from Émile Zola or
other writers, and instead states that the first translated work of Émile Zola
into Turkish literature was done by Muallim Naci in 1891 (Sevük 1941:
375). This claim is contradicted by Okay, who claims that the first Émile
Zola translation was done by Beşir Fuad in 1885 (Okay 1969: 137). Okay
found evidence for the publication of Fuad’s translation in the Ottoman State
Yearbook, and an announcement about this publication in Güneş journal,
yet could not find his work in any of the libraries (ibid.). Another literary
historian Ahmet Hamdi Tanpınar in his exhaustive study on Turkish literary
history in the 19th century, alludes only very briefly to Beşir Fuad mostly
in connection with other writers, such as Ahmet Midhat Efendi, and refers
to him as a “mystic of science” (Tanpınar 2013: 300).
Although Beşir Fuad is missing in many of the historical studies, a
small number of studies focus particularly on his significance. The most
comprehensive study among them is a biography written by Orhan Okay
entitled Beşir Fuad: İlk Türk Pozitivisti ve Natüralisti [Beşir Fuad: The First
Turkish Positivist and Naturalist] (1969). Another is a biography entitled
Beşir Fuad (first edition: 1887), written by Ahmet Midhat Efendi, who was
one of the most prominent writers and translators of the era, and a friend
of Beşir Fuad. Other works include a compilation of Beşir Fuad’s critical
biography Victor Hugo, and his debates and correspondence with other some
writers edited by Handan İnci entitled Şiir ve Hakikat: Yazılar ve Tartışmalar
[Poetry and Reality: Writings and Debates] (1999). Additionally, there is
the exceptional case of İnci Enginün’s discussion of Beşir Fuad as a critic
in one chapter of her book Yeni Türk Edebiyatı: Tanzimat’tan Cumhuriyete
(1839-1923) [New Turkish Literature: from Tanzimat to Republican Era]
(2014). As for translation studies, only one scholar, Seyhan Bozkurt (2014),
in her doctoral dissertation, Canonization and Popularization of Realism in
Turkish Literary Discourse through Translation: A Conceptual – Historical
Approach, discusses Beşir Fuad’s role in introducing realism into Turkish
literary repertoire. Yet similar to Enginün, she analyzes Beşir Fuad’s role as
a critic rather than a translator. This current study mostly makes use of these
46
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
studies as secondary sources to analyse Beşir Fuad’s career as a translator.
Following Şehnaz Tahir-Gürçağlar’s call for the need to study cultural
agents in order to gain in-depth insights into cultural history (Tahir-Gürçağlar
2009: 185)7, this paper aims to explore the shaping role of Beşir Fuad as a
translator, who influenced other translators and writers with his productions
in the Ottoman and Turkish “culture repertoire”. Culture repertoire is defined
by Itamar Even-Zohar as “the aggregate of options utilized by a group of
people, and by individual members of the group, for the organization of
life” (Even-Zohar 2002: 166). Thus, culture repertoire is not inherent in a
society or group, but attempts to introduce new options through invention
or importation, which can take place intentionally or unintentionally, either
by anonymous contributors or well-known members of the society (ibid:
168-169). In this study, Beşir Fuad is taken as a self-appointed agent of
change, who was able to influence the literary canon and promote scientific thought running against the grain of his protestors, not only through
his own writings but also, perhaps mainly, through translations. Toury, in a
forthcoming article, defines the agent of change as:
[...] in all groups there are also a few members who act as
producers on the level of the repertoire itself. Whether entrusted by the group with the task of doing so or whether selfappointed, these persons introduce new options and, by so doing, act as agents of change. It is these few who may be said to
engage in planning activities; namely, in direct proportion to
features such as consciousness and deliberateness, on the one
hand, and success, on the other. (Toury, in press)
The term “agent of change” is, in our view, closely linked to Even-Zohar’s concepts of cultural “contacts and interferences” (2010: 52). According
to Even-Zohar, contacts are any kind of “a relation(ship) between cultures”
and one of the possible outcomes of such contacts are “exchange of [tangible
and/or intangible] goods” while interference takes place when the imported
goods become “generative models” capable of producing domestic products within the repertoire (2010: 53). Within this scope, agents of change,
as defined by Toury, are importers of the goods as a result of a contact
There are a number of studies on individual agents of translation such as Milton & Bandia
(eds.) 2009, Demircioğlu 2005, Ayluçtarhan 2007, Aka 2011.
7
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
47
but not necessarily culture interferers. Rakefet Sela-Sheffy, in her recent
paper in which she elaborates notions of interference and consolidation in
repertoire, argues that there are two conditions for interference: “receptive
attitude” and “the accessibility of non-indigenous repertoires” (Sela-Sheffy,
forthcoming: 5-6). Receptive attitude refers to “the willingness of specific
agencies in a culture to adopt what is viewed as an external repertoire”
while accessibility, being different from availability, refers to how easily
an imported repertoire or option is accessible to people (ibid.). In addition,
Sela-Sheffy categorizes two spheres in any cultural setting: “trendsetters”
and “canonizers” (ibid.). While trendsetters represent the sphere in which
“pursuit of innovation becomes a declared ideology and borrowing from what
are taken to be external cultural resources is strongly endorsed”, canonizers
“are responsible for the long-term consolidation of repertoires and securing
of their value” (ibid.). In this article, we argue that Beşir Fuad was also a
“trendsetter” in Sela-Sheffy’s perspective and an agent of change acting as
a culture interferer. Thus, this micro-historical research8 takes as its focus
Beşir Fuad, an invisible agent of translation for many years, in order to
explore his footprints left in the 19th century Ottoman culture repertoire,
and further reproduced later in the 20th century.
To demonstrate Beşir Fuad’s interference to the culture repertoire of
the 19th century Ottoman Empire, first, the cultural and literary context
in Ottoman Empire in the second half of the 19th century will be explored
in order to evaluate the “receptive attitude” and “the accessibility of nonindigenous repertoires” (Sela-Sheffy, forthcoming). Then, Beşir Fuad’s
image as a self-appointed agent of change and a trendsetter in relation
to his resistance to and assault on the dominant literary and non-literary
values will be questioned along with the criticisms directed at him by
canonizers.
Sergio Adamo, in his article Microhistory of Translation calls attention to new objects of study
and argues that microhistorical researches conducted through a “reduction of scale” and “study of
marginal individual cases in their ‘normal exceptional’ transgressions of what is commonly described as the mainstream continuity in the understanding of the past” could be an asset for history
of translation as they focus on ignored and/or unheard voices of the past (Adamo 2006: 81, 85). In
microhistorical research, conventionally disregarded dimensions of a known person or phenomena
can also be focused on (ibid.).
8
48
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
Cultural and Literary repertoire in Ottoman Empire in the second
half of the 19th Century
Throughout the Ottoman Empire, the 19th century was marked by changes
and reforms in all aspects of the life. After losing its military, political, and
economic power in relation to the West, the Empire made an attempt to halt
its decline. As a result, a period of westernization known as Tanzimat started
after the Imperial Edict of Reorganization in 1839; however, the roots of
this westernization process date back to the second half of the 18th century.
With the Imperial Edict of Reorganization, the Ottoman Empire “explicitly
or implicitly acknowledged European standards of judgement to a great
extent,” (Okay 1969: 19). As a consequence, the influence of western forms
could be observed in daily life in terms of clothing, entertainment, architecture, music, and lifestyle, especially in the Ottoman capital, Istanbul (cf.
Tanpınar 2013: 139-144). Such changes, however, led to a conflict between
new and old values for the educated classes, especially for those living in
the capital, while most of the population living outside were less affected
by this transformation9. This period is described strikingly by Okay as:
One of the characteristics of Tanzimat Period is the mixture
of the Eastern and Western civilization, tradition, and culture.
But, instead of calling it a synthesis [of two civilizations], it
would be more proper to call it mülemma10. Not adopting a
cultural element, but appreciating it, still not giving up the old
values, however not being able to reach to composition. This
is what I call mülemma of Tanzimat. (Okay in Parla 2002: 12)
Translation was obviously one of the key subjects in the multicultural and
multilingual 19th century Ottoman Empire, and also it was used as a tool for
transferring western technical, literary and philosophical texts.11 In 1821,
Babıâli Tercüme Odası [Sublime Porte Translation Office] was founded in
order to train translators and translate diplomatic texts for the Empire. In
1851, Encümen-i Daniş [Committee of Science], an academic committee
For more detailed information on Westernization period in the Ottoman Empire, see Tanpınar
2013: 53-78, 137-166.
10
Mülemma is a word of Arabic origin, which means: a) speckled, multi-coloured b) poem composed of lines each written in a different language c) smeared.
11
For a comprehensive overview of Ottoman interculture and aspects of the translation activity,
see Paker 2002, 2011 and Demircioğlu 2005.
9
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
49
for translating scientific texts into Turkish in order to increase the level of
knowledge in society, was founded by the grand vizier Mustafa Reşid Pasha.
After Encümen-i Daniş was abolished in 1862, a new translation committee,
Tercüme Cemiyeti [Translation Committee] was founded under the Ottoman
Ministry of Education in 1865. Similar to its predecessors, the aim of this
committee was to translate a range of scientific works into Turkish, both for
the public and for students12. A shared objective of both Encümen-i Daniş
and Tercüme Cemiyeti was to improve Turkish as a language of science
(Kayaoğlu 1998: 124). The foundation of such institutes is evidence of the
importance that the state attached to translation in the 19th century.
The westernization efforts in the empire inevitably showed their influence in the field of literature as well. In 1859, the first poetry translations
were published. Turkish translations were made of various works by French
romanticist writers and poets, such as Alphonse de Lamartine, Victor Hugo,
Alfred de Musset, and Alexandre Dumas (Sevük 1944: 229-242). In 1862,
the translation of Les Aventures de Télémaque (1699) by François Fénelon
became the first example of its genre in Turkish literature. Journalism in
the Ottoman Empire also emerged in the 19th century and started to be used
as a tool for propagating new thought systems and ideas. In 1831, the first
Turkish newspaper Takvim-i Vekayi [Calendar of Facts], the official gazette
of the Ottoman Empire, started to be published, followed by a number of
independent or semi-independent newspapers, such as Ceride-i Havadis
[Journal of News], Tasvir-i Efkâr [Portrayal of Ideas], and Tercüman-ı
Ahval [Interpreter of Conditions]. Newspapers played a crucial role in disseminating serialized translations from the western world (both literary and
non-literary), informing the public about western thought and literature and
in the meantime causing standardization of Turkish language.
These developments and innovations have been analyzed by a small
number of translation historians in Turkey. Saliha Paker, in her several studies on the history of Ottoman translation activities, argues that translations
maintained a central position within the Ottoman literary polysystem in the
19th century due to the growing significance of the westernization process
in the empire at this time, and also to the weak and the peripheral position
For more detailed information on Encümen-i Daniş and Tercüme Cemiyeti and other translation
organizations, see Kayaoğlu 1998: 49-160.
12
50
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
held by the literature (Paker 1991, 2008). Thus, through translation, “foreign
works, features (both principles and elements) are introduced into the home
literature which did not exist there before” (Even-Zohar 2005: 200). In other
words, following the first translated novels in the second half of the 19th
century, the Ottoman writers started to publish their own novels adopting
romanticism. For Toury, in institutionalized countries, such as the Ottoman
Empire, culture planning means “an attempt to introduce new options which
weren’t there before, and/or get rid of old ones, and by so doing effecting
changes in an extant set” (Toury 2002: 151). As previously mentioned by
Demircioğlu, translators, as cultural agents, introduced new options to the
Ottoman repertoire, and thus translation became a tool of culture planning
in the 19th century (Demircioğlu, 2005: 95-97). As the discussion above
strongly suggests, receptive attitude of the 19th century Ottoman culture
repertoire was highly positive. A number of agencies within the society, first
and foremost the state, were willing to adopt foreign repertoires. However,
the same situation does not apply to the accessibility of non-indigenous
repertoires as the innovations were accessible to only a limited amount of
the population living in the capital.
As a young writer and translator in the second half of the 19th century,
Beşir Fuad witnessed these transformations, and acted as a voluntary agent
by his persistent efforts to introduce into the culture repertoire the concepts
of realism and materialism as new options.
Beşir Fuad as a self-appointed agent of change and a trendsetter
Beşir Fuad started to write scientific articles for newspapers and journals
during his army years. He resigned from the army after he became the editor-in-chief of the newspaper Ceride-i Havadis [Journal of News] in 1884,
but six weeks later the newspaper was shut down, forcing him to write for
other newspapers (Okay 1969: 54). Ahmet Midhat Efendi, Beşir Fuad’s
biographer after his suicide in 1887, states that he had tried to dissuade
Beşir Fuad from resigning from the army, but Beşir Fuad said “whenever
the state is in a war, it is possible to volunteer as a soldier and do my duty.
In the current situation of peace, I will serve [my country] not with my
sword but with my pen. If I keep working as a soldier, it is obligatory for
me to stay under someone’s command; however, for writing, one needs to
stand alone” (Ahmet Midhat Efendi 1996: 19).
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
51
Orhan Okay claims that Beşir Fuad’s educational background allowed
him to encounter western ideas when he was young. Fuad studied in a westernized Jesuit junior school in which he was taught about French culture
and science (Okay 1969: 57). Okay states that this educational environment
is regarded as of paramount importance in the emergence of Beşir Fuad’s
rational thought (ibid.). Furthermore, Beşir Fuad knew three foreign languages: French, German, and English. He could therefore read works by
important writers of the period in the original language, including those of
Émile Zola, Claude Bernard, Voltaire, Ludwig Büchner, Honoré de Balzac,
George Henry Lewes and Victor Hugo, and he had the opportunity to make
comparisons between these.
In this paper Beşir Fuad’s translated and original books and articles are
going to be analysed in three categories: scientific works, works on linguistics
and language learning, and literary works. However, when the whole body
of works are analysed, it appears that all serve to the same general purpose:
the dissemination of scientific knowledge, and in parallel, the introduction
of realism/naturalism13 into the Ottoman culture repertoire.14
a) Scientific works: In his exhaustive biography, Okay (1969) gives
detailed information on Beşir Fuad, stating that most of Fuad’s scientific
writings and translations were on physiology and anatomy. According to
Okay, Fuad aimed to show that everything happening in the world and in the
human body has scientific explanation, and it was not therefore acceptable
to attribute metaphysical meanings to the human body, because this contradicted scientific knowledge (an example of such a metaphysical concept
is the assertion, in sentimental literature, that the heart is the centre of our
emotions). Therefore, for Fuad, scientific knowledge should be an intrinsic
part of the literary works, including poetry. Most of the scientific articles
he translated were from popular scientific journals selected from European
countries, such as Science pour tous and Die Nature, and Okay reports that
Fuad adopted a simple and easy-to-read style and diction in his translations.
Beşir Fuad does not make a distinction between realism and naturalism. (Okay 1969: 148). For
him, realism is “nothing but to adapt science to literature” (Beşir Fuad 2011: 47)
14
This study mostly makes use of secondary sources on Beşir Fuad and his works. Textual analysis and comparison of translations with source texts might provide further information about his
role as an agent of change.
13
52
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
Okay safely argues that this was a deliberate attempt by Fuad to increase
Turkish readers’ levels of scientific knowledge, and to popularize scientific
subjects among Turkish readers. However, his completely materialistic understanding of the phenomena, and his criticisms of any literary work that
he considered to be contrary to scientific facts resulted in reactions from
some writers of the period, including Recaizade Mahmud Ekrem, who is
one of the most extreme of the romanticists of the 19th century (Okay 1969:
104-118). It should be also noted that Beşir Fuad in his “indigenous” works
regarding the scientific issues, made use of a number of foreign sources. It
was overtly expressed in his preface to Beşer [Mankind] (1885), a book on
human anatomy and nervous system, that Beşir Fuad wrote this book making use of a few foreign sources and, when in doubt, consulting physicians
(Beşir Fuad in Okay 2008: 98). Hence, when we consider the fact that Fuad
himself did not have a specialized knowledge on physiology, Beşer and his
other indigenous works on scientific issues most likely include translated
passages from European sources.
b) Works on linguistics and language learning: In one of his articles,
Beşir Fuad argues that in order for the Ottoman empire to become a rich,
prosperous, and developed country, it is necessary to progress in science,
and in another article he argues that to ensure this progress, it is necessary
to know at least one of the three European languages: French, German, or
English. In conformity with his encouragement on learning foreign languages, between 1884 and 1886, he translated four books which promoted
a special method for learning foreign languages (two for French, and one
each for German and English) written by Emil Otto, professor of modern
languages at Heidelberg University. These four books included the first book
on German language learning published in Turkish. In addition, he wrote
answer key books for the two French language books he translated. Beşir
Fuad had himself learned both German and English using Otto’s method.
One of the French books starts with the following couplet by poet and statesman Ziya Pasha: “If you want to understand the world you shall learn a
European language” (Beşir Fuad in Okay 1969: 120). From this example
it can be understood that Beşir Fuad believed that learning one of the three
major European languages of the period would broaden people’s horizons
by providing them with different options.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
53
Analysis of Beşir Fuad’s letters has revealed that he learnt about the
linguistic issues from European sources. He defines language as “a living
being that has a unique vitality” (Okay 1969: 125); thus it naturally changes over time, and resistance to this change by imposing strict rules would
be unreasonable. Okay reports that Fuad compared French and Turkish,
and concluded that French was the richer language, in terms of scientific,
industrial, and even literary terminology, and related this situation to the
scientific advancements in the West. Fuad was in favour of simplification in
language, maintaining that the main purpose of writing, as with speaking, was
to transfer meaning. For instance, he noted that some words that start with
the letter “t” in written language are pronounced with “d” in daily speech
(such as tağ, meaning mountain, which is pronounced as dağ). Therefore
he preferred to write them as pronounced (as dağ instead of tağ). Although
he was criticised for this by a number of writers, including Ahmet Midhat
Efendi, this usage was adopted by some writers after Fuad’s death, and eventually his spelling became universally accepted. Beşir Fuad tried to follow
every improvement related to science and language. For example, after the
invention of “Volapük”, a constructed language created by Johann Martin
Schleyer in 1879, a brief book about the main principles of this language
was written by Halil Kâmil in 1887. A few days later, Beşir Fuad published
an article about Volapük, asserting that it could be used in almost all areas of
life, since a single common language would eliminate the waste of time in
learning different languages; and progress in science would become much
easier to disseminate, and books would be more widely read. (ibid: 122-130)
In line with his thoughts on language and learning, Beşir Fuad points out
to a need of borrowing terms from French in translation (İnci 1999: 381382). He criticizes a version of Victor Hugo’s Hernani (1830), translated
in İstanbul, for missing certain points, and compares the translation to a
slave whose nose and ears had been cut off (Beşir Fuad 2011: 51). It might
be suggested that his idea of disseminating science influenced not only
his writings but also his translation strategies. It appears that he aimed at
enriching the Turkish language by incorporating French terms.
c) Literary works: One of the most important literary translations by
Beşir Fuad is Cinayetin Tesiri [The Impact of Homicide] (1885), translated from Émile Zola’s Thérése Raquin (1863), first translation of Zola into
54
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
Turkish. Okay argues that Beşir Fuad’s selection of Zola for translation
was not arbitrary, but accorded with his aim to create an alternative view
to that of Victor Hugo, who had a great influence over Turkish writers
and poetics of the time. Thus, Fuad set out to challenge the influence of
romanticism in the Ottoman culture repertoire of the period. Mysteriously,
this translated text could not be found in any of the libraries. Okay (2008)
finds some clues about the publication of Fuad’s translation in the Ottoman
State Yearbook and an announcement about this publication in a journal,
but could not find the original text in any of the libraries. Thus he argues
that Fuad’s Zola translation might have been pulled of the shelf or “met
an accident” (Okay 2008: 128). Firstly, unavailability of Fuad’s translation
might lead us to think that the book was confiscated prior to its marketing;
however there is no evidence that indicates such a control mechanism in
the Ottoman Empire for the period in question. Secondly, the book could
have been published in very small numbers and it could have been censored immediately after its marketing. As a third option, Beşir Fuad might
have given up from publishing the book under pressure of his protestors.
As will be discussed in the next section, Fuad was being harshly criticised
by other men of letters. For all the cases above, the controversial situation
about the unavailability of Fuad’s Zola translation could be interpreted as
a consequence of the dissent from the ideas and options he introduced into
the culture repertoire.
Beşir Fuad wrote a critical biography on Victor Hugo in 1885, in which
he openly criticized Hugo’s romanticism, initiating the debate over the
relative merits of romanticist and realist literature among Turkish writers
and poets.15 Although holding Victor Hugo in esteem for his literary mind,
Fuad argued that Hugo would have been a better writer if, instead of being
a romanticist, he had studied positive sciences (Beşir Fuad 2011, 24-25).
Beşir Fuad regarded Victor Hugo as an innovator and argued that like all
innovators he was exposed to criticisms at first, but also he used this argument to defend himself against his critics, implying that both he himself
and Émile Zola could also be considered as innovators, since they are
both attacked for advocating naturalism (Okay 1969: 138-141). It seems
that by maintaining that Victor Hugo was a great literary mind who was
The word hakikiyyûn [realism] was coined by Beşir Fuad as an equivalent of realism (Okay
1969: 144).
15
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
55
criticised at the start of his career, Beşir Fuad was making the point that all
great innovative minds are first met with fierce criticism, and thus he was
attempting to minimize the potential reaction to his own work arising from
the defenders of the prevailing poetics.16
Beşir Fuad’s last published work, Voltaire (1886), is a manifestation of his
admiration of the subject of the work. In the preface, Beşir Fuad discusses
the inhibiting role of Christianity on scientific and philosophical thought
before the Renaissance period and asserts that Voltaire was one of the leading
enlightenment writers and philosophers. In this book, Beşir Fuad’s opposition
to bigotry in Christianity can clearly be seen. Additionally, Fuad wrote some
biographical articles on people who were against the scholastic thought of
the Christianity, or people who used the power acquired through Christianity
for their own selfish aims. He never criticised Islam even implicitly in his
writings; on the contrary, he mentioned Islam with respect in some of his
articles and letters. However, Okay suggests that it would be appropriate to
infer that his attitude was not only against bigotry in Christianity, but also
in other religions, too. While he was the editor-in-chief of Ceride-i Havadis
[Journal of News], a series was published on the damage caused by bigotry
in general. (Okay 1969: 182-184)
Reactions to Beşir Fuad’s works among the men of letters
Beşir Fuad’s works mostly encountered harsh criticism and resistance
among the men of letters who acted as canonizers of the period in question.
These criticisms prove how extrinsic and foreign the ideas Fuad adopted for
the 19th century culture repertoire. Namık Kemal, for instance, implicitly
criticises Fuad in one of his letters for being unfamiliar to Turkish literary
oeuvre. He, referring to Fuad’s criticisms against Victor Hugo and romanticist Ottoman writers states that “A man, who is known with his attempts to
adopt European ideas, shows up. Even though he is not capable of reading
The fact that he translated Victor Hugo’s Le Roi Samuse in 1884 as Soytarı, which was serialized in a newspaper, is also interesting. He says in his own words that he translated the play
because he admired the fact that the play was written only in twenty days, and because he admired
the character’s tone. Yet, as the translator of the work, he still criticized some of the points that he
considered contrary to reality. (ibid: 136).
16
56
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
a Turkish couplet properly, he calls not only Ottoman but also prominent
French men of letters unknowledgeable” (Namık Kemal in Okay 2008: 157).
In 1886, a fictional verse dialogue between a poet and man of science
who is against poetry was published in a journal. Anonymous writer of
the verse, M.C., ridicules Fuad’s assertion that poetry should be based on
scientific knowledge (Okay, 2008: 153). The poet persona implies that
Fuad is insensitive and does not grasp the meaning of poetry. After Beşir
Fuad’s monograph on Voltaire in which Fuad publicly extols him, another
verse written anonymously under the pen name Salâhî maybe includes the
harshest criticism ever directed against Fuad.
Those that follow Voltaire among us are all ignorant
Charlatan is the proper title they all deserve
He [Fuad] makes all the wise man laugh with his bizarre attitude
Those that pretend to be philosophers are all blabbers17 […]
(Salâhî in Okay 2008: 180-181)
Fuad replies Salâhî in the same form, with another verse.
Those that appreciate Voltaire are all wise men
Those that promote enlightenment are all worthy of praise
O, you, friend of science and knowledge, follow the wise men
Those that condemn and attack on you are all ignorant.18
[…] (Fuad in Okay 2008: 181)
“Voltaire’i taklit edenler bizde nadandır bütün
Şarlatanlık onlara şayeste unvandır bütün
17
Güldürür tavr-ı garibiyle bütün âkılleri
Feylesofî taslayanlar herze-gûyandır bütün”
18
“Voltaire’i takdir edenler ehl-i irfandır bütün
Nâşir-i envar olanlar medhe şayandır bütün
Ey muhibb-i fenn ü hikmet peyrev ol dühhâta sen
Ta’n ü tariz eyleyenler bil ki nadandır bütün”
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
57
After Fuad’s reply to Salahî, another verse criticizing Fuad, this time
signed under the pen name Zülfikar, was published.
Stop acting like a charlatan, come, and listen to me you scientific philosopher
All these tales you wrote are deprived of wisdom
Because you pursue an unbeliever like Voltaire
Your words are a big burden to true believers
Okay 2008: 108)
19
(Zülfikar in
In reply to criticisms directed at him on the grounds that naturalist novels
(especially novels by Zola) will be harmful to the moral values of the readers, Beşir Fuad argues that “Even though Zola narrates perverted worlds,
reading his pieces reveals his hate from such environments. For this reason
his works would not twist the readers’ thoughts but directs them to the right
path.” (Beşir Fuad in Okay 2008: 150).
In brief, Beşir Fuad was accused of ignorance, charlatanism, and profanity as a result of his attempts to introduce realism and materialism into
Ottoman culture repertoire. The resistance he faced with, however, did not
prevent his attempts. In contrary to his protestors, there were a few men of
letters such as Fazlı Necip and Ahmed Midhat Efendi, who did not palpably
support his ideas but try to understand them. It is also noteworthy that most
of the criticisms mentioned above are anonymous. Therefore, it is obvious
that some man of letters refrain from having arguments with Fuad publicly.
Conclusion
In the light of the above examples, it might be suggested that in all his
writings and translations, Fuad presents new options, and acts as an agent
of change and trendsetter in the 19th century culture repertoire. Additionally,
as Ahmet Midhat Efendi maintains, Beşir Fuad is a rare example of a writer
“Şarlatanlık etme gel söz dinle fenci feylesof
Yazdığın efsaneler mahrum-ı irfandır bütün
19
Peyrev oldun çünkü sen Voltaire gibi bir dinsize
Sözlerin bâr-ı girân-ı ehl-i imandır bütün”
58
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
and translator who was acquainted with scientific matters (Ahmet Midhat
Efendi 1996: 51). However, a question remains as to whether Beşir Fuad
was successful culture planner as a self-appointed agent of change, in other
words, whether his acts led to interference in culture repertoire.
Okay argues that Beşir Fuad influenced a number of his contemporaries
such as Ahmet Midhat Efendi, Muallim Naci, Fazıl Necip, Mustafa Reşid,
Hüseyin Rahmi Gürpınar, Nabizade Nazım, Mehmed Celal, and Ali Kemâl.
For instance, Ahmet Midhat Efendi, who occasionally employed a realist
perspective after Beşir Fuad’s death, admitted that in a book he translated
earlier, Le Comte du Monte-Cristo (1844) by Alexandre Dumas, there are
a number of unconvincing coincidences and miracles. Muallim Naci most
probably retranslated Thérése Raquin (1867) by Émile Zola under the
influence of Beşir Fuad’s works and letters. Fazlı Necip, after receiving
recommendations for scientific books to read from Europe, began to write
scientific articles and books, which reflected his admiration to Beşir Fuad.
Even though a representative of sentimental literature, Mustafa Reşid wrote a
scientific explanation on how tears form in the eye in his book Tears (1886),
marking the beginning of his interest in scientific subjects. Nabizade Nazım
who was seen as a romanticist poet, similarly started writing books and
articles on scientific subjects. However, these men of letters almost never
mention Fuad’s name and influence upon them. (Okay 1969: 201-205)
Based on Okay’s suggestions, it would be justifiable to state that Fuad
became successful in increasing attention to scientific subjects and realism,
and thus his aim of introducing realism as an option to the Ottoman culture
repertoire was not remained unanswered. The “romanticism vs. realism
debate”, which was initiated by Beşir Fuad, was also reflected in two major
debates of the Turkish literary history after his death. Paker argues that the
polarization between the romanticist and realists paved the way for the later
debates, the decadents debate and the classics debate in 1897 (Paker 2006:
329)20. On this account, it can be deduced that Beşir Fuad, as the initiator
Decadents debate: Popular writer, translator, and critic Ahmed Midhat blames Edebiyat-ı Cedide [New Literature] front for degenerating literature. Writers from the New Literature front are
known for their efforts to go beyond the traditional poetics. For detailed information on the decadents debate, see Enginün 2014: 814-818 and Paker 2006.
Classics debate: A translation based debate in Turkish history, starts with a call by Ahmed Midhat
for translating neo-classical European works into Turkish. For detailed information on classics
20
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
59
of “romanticism vs. realism” debate, had a leading role in shaping the
course of Ottoman culture repertoire in the 19th century. Bozkurt’s (2014)
suggestions that “in the Servet-i Fünun period [1896-1901] following the
in-between generation, realism became the prevalent movement” (2014:
151), and realism in the republican period “became a political tool serving
the purposes of both the People’s Republican Party and the socialist intellectuals whose political activities were hindered by the state” (ibid: 302)
prove the interference in culture repertoire initiated by Fuad. As argued by
Sela-Sheffy interference process can be belated to take place completely
(Sela-Sheffy, forthcoming), which seems to be the case for Beşir Fuad’s
interference with realism.
In conclusion, Beşir Fuad has come to be seen as one of the most prominent and controversial writers and translators in the period from the second
half of the 19th century to the present. Opinion is divided as to whether
he is a great initiator who stretched the limits of literary canon in the 19th
century, or whether he is simply an advocate of the power of materialism,
who was out of touch with the spirit of his time. His significance, however,
is beyond doubt, as his on-going influence on contemporary writers continues to be manifest. For instance, in an interview, Murat Gülsoy, a writer
and academician, , announces the inspiration Beşir Fuad provided on him
when writing his latest novel, Gölgeler ve Hayaller Şehrinde [In the City
of Shadows and Dreams] (2014) (Cumhuriyet, 18 April 2014). Enis Batur
and Ahmet Oktay are two contemporary Turkish poets, who wrote poems
on the memory of Beşir Fuad21. However, a contrasting view is given by
Cemil Meriç, another contemporary critic, who describes Beşir Fuad as a
Frankish “intellectual whose conscious was bent” (Meriç 2014: 288). The
current Prime Minister of Turkey, Ahmet Davutoğlu, implies in a speech
that Beşir Fuad was an elitist who became alienated from his own society
under the influence of reading ideological works in France22 (Grand National
Assembly of Turkey 2010). However, in spite of the way that he continues
debate see Demircioğlu 2005: 153-158 and Paker 2006.
21
Yanlış Mesel [Wrong Example] (1981) by Enis Batur and Beşir Fuad (1987) by Ahmet Oktay.
22
Davutoğlu’s words on Beşir Fuad are as follows: “What I object is elitism. What is elitism?
Open and read, there is a pile of literature on this issue. Have you ever read Beşir Fuad? Ever? After going to France and some kind of ideological works there, he becomes alienated from his own
society. I still respect him though. He is a person who was in search all his life but have you ever
read Beşir Fuad who committed suicide?”
60
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
to be marginalized by some contemporary thinkers, it is impossible to deny
the power of Beşir Fuad’s influence, which remains beyond doubt given the
interest that he generates more than a century after his death.
REFERENCES
Adamo, Sergia (2006) “Microhistory of Translation” in Georges L. Bastin
& Paul F. Bandia (eds.) Charting the Future of Translation History: Current
Discourses and Methodology, Ottawa: University of Ottawa Press.
Ahmet Midhat Efendi (1996) Beşir Fuad, Trans. by N. Ahmet Özalp,
İstanbul: Oğlak Yayıncılık.
Aka, Elif (2011) A Critical Study on Pınar Kür as Author-Translator:
Authorial and Translatorial Styles in Interaction. (Ph.D. Thesis). İstanbul:
Boğaziçi Üniversitesi.
Ayluçtarhan, Sevda (2007) Dr. Abdullah Cevdet’s translations (1908-1910):
The making of a westernist and materialist ‘culture repertoire’ in a ‘resistant’
Ottoman context. (M.A. Thesis). İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi (unpublished).
Berk, Özlem (2004) Translation and Westernization in Turkey: From the
1840’s to the 1980’s, İstanbul: Ege Yayınları.
Beşir Fuad & Özturan, Parkan (ed.) (1988) İlk Türk Materyalisti Beşir
Fuad’ın Mektupları [Letters of the First Turkish Materialist Beşir Fuad],
İstanbul: Arba Yayınları.
Beşir Fuad (2011) Victor Hugo, Trans. by Kemal Bek, İstanbul: Özgür
Yayınları.
Bozkurt, Seyhan (2014) Canonization and Popularization of Realism in
Turkish Literary Discourse through Translation: A Conceptual – Historical
Approach. (Ph.D. Thesis). İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi (unpublished).
Demircioğlu, Cemal (2005) From Discourse to Practice: Rethinking
”Translation” (Terceme) and Related Practices of Text Production in the Late
Ottoman Literary Tradition. (Ph.D. Thesis). İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi
(unpublished).
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
61
Demircioğlu, Cemal (2008) “Tuzaklar ve ‘Kapılar’: Osmanlıda Çeviri
Tarihini Araştırırken Nereden Başlamalı?” [Traps and ‘Doors’: Where to Start
in Studying Ottoman Translation History] in Asalet Erten (ed.) Uluslararası
Çeviribilim Konferansı Bildirileri, Çeviribilimde Yeni Ufuklar, 11-12 Mayıs
2006, Proceedings of The International Translation Studies Conference.
Anlara: Bizim Büro Yayıncılık, 237-249.
Dino, Güzin (1954) Tanzimattan Sonra Edebiyatta Gerçekçiliğe Doğru:
Birinci Kısım [=Towards Realism After Tanzimat: Volume One], Ankara:
Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Enginün, İnci (2014) Yeni Türk Edebiyatı: Tanzimat’tan Cumhuriyete
(1839-1923) [=New Turkish Literature: From Tanzimat to Republican Era
(1839-1923)], İstanbul: Dergâh Yayınları.
Eruz, Sâkine (2010) Çokkültürlülük ve Çeviri: Osmanlı Devleti’nde Çeviri
Etkinliği ve Çevirmenler [=Multiculturalism and Translation: Translation
Activity and Translators in the Ottoman Empire], İstanbul: Multilingual.
Even-Zohar, Itamar (2002) “The Making of Culture Repertoire and the
Role of Transfer” in Saliha Paker (ed.) Translations: (re)shaping of literature
and culture, İstanbul: Boğaziçi University Press.
Even-Zohar, Itamar (2005) “The Position of Translated Literature within
the Polysystem” in Lawrence Venuti (ed.) The Translation Studies Reader.
2nd edition, London: Routledge.
Even-Zohar, Itamar (2010) Papers in Culture Research, Tel Aviv: Unit of
Culture Research-Tel Aviv University.
Grand National Assembly of Turkey (2010). 23. Dönem 4. Yasama Yılı
Genel Kurul Tutanakları [=23rd Term 4th Legislative Season Plenary Session
Records], 07.07.2010. Available from: <http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/
donem23/tutanak4.htm> (Last Access: 14.01.2015)
Hilâv, Selahattin (1989) “Beşir Fuad ve Unutulmak” [=Beşir Fuad and
Being Forgotten] in Özturan, C. Parkan (ed.) İlk Türk Materyalisti Beşir
Fuad’ın Mektupları [Letters of the First Turkish Materialist Beşir Fuad],
İstanbul: Arba, 7-16.
62
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
İnci, Handan (ed.) & Beşir Fuad (1999) Şiir ve Hakikat: Yazılar ve
Tartışmalar [=Poetry and Reality: Writings and Debates], İstanbul: Yapı
Kredi Yayınları.
Kaplan, Mehmet (1969) “Eser Hakkında Birkaç Söz” [=A Few Words
about the Work] in
Okay, M. Orhan İlk Türk Pozitivist ve Natüralisti: Beşir Fuad [=The First
Turkish Positivist and Naturalist: Beşir Fuad], İstanbul: Dergâh Yayınları, 7-9.
Karadağ, Ayşe Banu (2012) Çeviri Tarihimizde Fennî Romanlarla bir Kültür
Repertuarı Oluşturmak [=Forming a Culture Repertoire in our Translated
Literary History by means of Scientific Novels] in I.U. Journal of Translation
Studies, Issue: 6 (2-2012) p. 45-73.
Kayaoğlu, Taceddin (1998) Türkiye’de Tercüme Müesseseleri [=Translation
Organizations in Turkey], İstanbul: Kitabevi.
Meriç, Cemil & Meriç, Mahmut Ali (ed.) (2014) Kırk Ambar Cilt 1:
Rümuz-ül Edeb [=Forty Storehouses Volume I: Literary Instances], İstanbul:
İletişim Yayınları.
Okay, M. Orhan (1969) İlk Türk Pozitivist ve Natüralisti: Beşir Fuad [=The
First Turkish Positivist and Naturalist: Beşir Fuad], İstanbul: Dergâh Yayınları.
Okay, M. Orhan (1992) “Beşir Fuad” in Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Cilt 6 [=Turkish Religious Foundation Encyclopaedia of Islam
Volume 6], İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 5-6.
Okay, M. Orhan (2008) İlk Türk Pozitivist ve Natüralisti: Beşir Fuad [=The
First Turkish Positivist and Naturalist: Beşir Fuad], 2nd edition, İstanbul:
Dergâh Yayınları.
Paker, Saliha (1991) “The Age of Translation and Adaptation: 1850-1914
Turkey” in Robin Ostle (ed.) Modern Literature in the Near and Middle East
1850-1960. London&New York: Routledge. 17-32.
Paker, Saliha (2002) “Translation as Terceme and Nazire: Culture-bound
Concepts and their Implications for a Conceptual Framework for Research on
Ottoman Translation History” in Theo Hermans (ed.) Crosscultural Transgres-
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
63
sions: Research Models in Translation Studies II Historical and Ideological
Issues, Manchester: St. Jerome Publishing.
Paker, Saliha (2004) “Türkiye Odaklı Çeviri Tarihi Araştırmaları, Kültürel
Hafıza, Unutuş ve Hatırlayış İlişkileri” [=Turkey Centered Translation History
Research, Relations between Cultural Memory, Forgetting and Remembering],
Journal of Turkish Studies (Türklük Bilgileri Araştırmaları), 28 (I), 275-284.
Paker, Saliha (2006) “Ottoman Conceptions of Translation and its Practice: The 1897 ‘Classics Debate’ as a Focus for Examining Change” in Theo
Hermans (ed.) Translating Others Volume 2, New York: Routledge.
Paker, Saliha (2008) “Tanzimat Döneminde Avrupa Edebiyatından Çeviriler: Çoğuldizge Kuramı Açısından Bir Değerlendirme” [=Translated
European Literature in the Tanzimat Period: An Evaluation in terms of Polysystem Theory] in Mehmet Rifat (ed.) Çeviri Seçkisi I: Çeviriyi Düşünenler
[=Anthology of Translation I: Those who Think of Translation], İstanbul:
Sel Yayıncılık, 22-32.
Paker, Saliha (2011) “Translation, The Pursuit of Inventiveness and Ottoman Poetics: A Systemic Approach” in Rakefet Sela-Sheffy & Gideon Toury
(eds.) Culture Contacts and the Making of Cultures: Papers in Homage to
Itamar Even-Zohar, Tel Aviv: Tel Aviv University Unit of Culture Research.
Parla, Jale (2002) Babalar ve Oğullar: Tanzimat Romanının Epistemolojik
Temelleri [=Fathers and Sons: Epistemological Foundations of Tanzimat
Novels] İstanbul: İletişim Yayınları.
Sela-Sheffy, Rakefet (forthcoming) “Interference and Aspects of Repertoire
Consolidation in Culture” in Manfred Bietak & Orly Goldwasser (eds.) The
Challenge of the Hyskos: Cultural Interference in the New Kingdom, Vienna:
Austrian Academy of Sciences.
Sevük, İsmail Habip (1941) Avrupa Edebiyatı ve Biz: Garptan Tercümeler 2’inci Cilt [=European Literature and Us: Translations from the West],
İstanbul: Remzi Kitabevi.
Tahir-Gürçağlar, Şehnaz (2009) “A cultural agent against the forces of
culture: Hasan-Âli Yücel” in Milton, John & Bandia, Paul (eds.) Agents of
Translation, Amsterdam/Philadelphia: John Benjamins Publishing Company.
64
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 40-64
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 40-64
Tanpınar, Ahmet Hamdi (2013) On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi
[=History of 19th Century Turkish Literature], İstanbul: Dergâh Yayınları.
Toury, Gideon (in press) “Culture Planning and Translation” in A. Alvarez
et al. (eds.) Proceedings of the Vigo Conference “anovadores de nós - anosadores de vós. - Available from: <http://www.tau.ac.il/~toury/works/gt-plan.
htm> (Last Access: 14.01.2015).
Toury, Gideon. (2002) “Translation as a Means of Planning and Planning
of Translation: A Theoretical Framework and an Exemplary Case” in Saliha
Paker (ed.) Translations: (re)shaping of literature and culture, İstanbul:
Boğaziçi University Press, 148-165.
Ülken, Hilmi Ziya (2011) Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü: İslam
Medeniyetinde Tercümeler ve Tesirleri [=The Role of Translation in Awakening Eras: Translations and their Impact in Islamic Civilisation], İstanbul:
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Yasa, Alparslan (2014) Türkçenin İnkişâfı için Tercüme: Tanzîmat Devrimde ve Sonrasında Türkçeyi Geliştirmenin Başlıca Vâsıtası Olarak Tercüme
[=Translation for the Development of Turkish Language: Translation as a
Primary Tool for Developing Turkish Language in Tanzimat and after-Tanzimat Periods], Ankara: Hitabevi Yayınları.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
ÇEVİRİBİLİM AÇISINDAN REKLAM ÇEVİRİLERİ:
KARŞILAŞTIRMALI BİR İNCELEME
TRANSLATION STUDIES:
A COMPARATIVE STUDY ON ADVERTISING
TRANSLATION
Betül ÖZCAN DOST*
Mine YAZICI**
Özet
Reklamcılık, tarih boyunca farklı özellikler göstermekle birlikte, üretici
ve tüketiciler için her zaman önemini korumuştur. Gelişen teknoloji ve
pazar koşullarında uluslararası reklamcılık önem kazanmıştır. Uluslararası
reklamcılıkta iki farklı dil ve kültür söz konusudur. Bu sebeple, diller ve
kültürler arasında aracılık yapan çeviri, uluslararası reklamcılıkta önemli rol
oynamaktadır. Reklam çevirisinde, kaynak dilde yazılmış bir reklam metnini
uluslararası pazarda reklamın amaç ve işlevlerine ulaşmasını sağlayacak
şekilde çeviri işlemleriyle çevirmek gerekmektedir. Bu noktada dikkat
edilmesi gereken bir konu da sert yöntem ve ılımlı yöntem olarak ikiye
ayırabileceğimiz reklamcılık stratejilerinin seçimidir. Bu bağlamda, bu
çalışmanın amaçları şu şekilde sıralanabilir: Seçilen örnekler üzerinden
İngilizce reklam metinlerinde kullanılan reklamcılık stratejilerini sergilemek;
bu reklamların Türkçeye çevirilerinde hangi çeviri işlemlerinin kullanıldığını
sergilemek; reklamcılık stratejilerinin çeviri işlemleriyle ne derecede
örtüştüğünü ve çevirmenlerin izlediği çeviri işlemleri incelenerek Türkiye’de
benimsenen reklamcılık stratejisini betimleyici bir şekilde ortaya koymaktır.
Bu amaçla, İngilizce kaynak dilden otomotiv, kozmetik, teknoloji ve gıda
olmak üzere 4 farklı sektörden ve 5 farklı markadan rastgele yöntemle
seçilen 5 reklam örneği ve Türkçeye çevirileri, Skopos kuramı bağlamında
çeviribilimsel temelden yola çıkarak betimleyici bir yaklaşımla incelenmiştir.
Çalışmanın sonucunda, incelenen çeviri metinlerde kaynak metin odaklı bir
yaklaşım tercih edildiği ve kullanılan çeviri işlemleri aracılığıyla kaynak
metinlerde kullanılan reklamcılık stratejilerinin ağırlıklı olarak korunduğu
görülmüştür.
Anahtar sözcükler: Reklamcılık Stratejileri, Sert Yöntem, İlımlı Yöntem, Çeviri İşlemleri
Okutman, 19 Mayıs Üniversitesi, Yabancı Diller Yüksek Okulu
Lecturer, 19 Mayıs University, Foreign Language School
**
Prof. Dr. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Çeviribilim Bölümü Öğretim Üyesi
Professor, İstanbul University, TS Department
*
65
66
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
Abstract
Advertising has shown different features throughout history, but it has
always maintained its importance for producers and consumers. International advertising has gained importance due to high technology and global
market conditions. Furthermore, it concerns two different languages and
cultures. Accordingly, translation, as an intermediary between languages and
cultures, plays an important role in international advertising. In translation
of advertising, it is important to refer to translation procedures so that the
advertisements could reach their goals in the international market. On the
other hand, there are also advertising strategies which are divided into two
categories respectively; hard sell and soft sell. Within this context, the aims
of this study can be enlisted as follows; to disclose advertising strategies
used in the selected advertising texts in English; to disclose the translation
procedures adopted in the Turkish versions of the advertisements; to conduct
a descriptive study to disclose to what extent advertising strategies overlap
with translation procedures and to identify what type of advertising strategies
are adopted in Turkey in line with the translation procedures followed by the
translators. For this purpose, 5 advertising samples from 4 different sectors
including automotive, cosmetics, technology and food from 5 different
brands were chosen. They were chosen randomly and the linguistic material
of translations into Turkish were analysed within the framework of Skopos
theory. As a result of the descriptive study, it was found that source-oriented approach was preferred to target-oriented approach in Turkish versions
of the translations, and advertising strategies of source texts were mainly
maintained in target texts as identified by the translation-oriented analysis
of the corpus of the descriptive study.
Key words: Advertising Strategies, Hard Sell, Soft Sell, Translation
Procedures
1. Giriş
Üreticilerin ürün ve hizmetlerini satabilmeleri için sadece üretmeleri
değil, aynı zamanda ürettiklerini hedef kitlelerine ulaştırmaları gerekmektedir. Reklamlar bu amaçla kullanılabilecek en iyi yöntemdir. Sosyolojik,
ekonomik, kültürel, siyasi ve teknolojik gelişmelere paralel olarak dünyada
çeşitli evrelerden geçip günümüze gelen ve pazarlamanın önemli bileşenlerinden biri olan reklamlar tüketicilere sürekli olarak çeşitli şekillerde ve
çeşitli yollarla ulaşmakta ve bu şekilde günlük hayatta çok önemli bir yer
tutmaktadır. Hem üreticiler hem tüketiciler açısından bu kadar önemli olması sebebiyle, reklamcılığın üzerinde çok durulmuş ve birçok farklı tanım
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
67
yapılmıştır. Bu tanımlar arasından aşağıda verilen tanım en klasik reklam
tanımlarından biridir:
“Reklam bir ürün ya da hizmetin, bedeli kimin tarafından
ödendiği belli olacak şekilde, geniş halk kitlelerine kitle iletişim araçlarından yer ve zaman satın alarak tanıtılması çabalarının bütününü içerir.” 1
Zamanla reklam ortamlarının çeşitlenmesi ve rekabetin artmasıyla üreticiler daha geniş kitlelere ulaşmayı hedeflemişlerdir. Bu hedefe paralel olarak
uluslararası reklamcılık gelişmiştir. Uluslararası reklamcılıkta diller ve
kültürler arası farklılıkları göz önünde bulundurarak hedef kitleye ulaşacak
bir aracıya ihtiyaç duyulmaktadır. Burada, ürünlerin yurtdışındaki pazarlara açılmasını sağlayan uluslararası reklamcılığın gerçekleştirilebilmesi
ve başarıya ulaşması için çevirinin önemi ortaya çıkmaktadır. Uluslararası
reklamcılıkta birbirinden farklı iki ülke ve dolayısıyla iki farklı dil ve kültür
söz konusudur. Bu durumda da bu farklı dil ve kültürler arasında iletişimin
sağlanması çeviri ile mümkün olmaktadır. Reklamın uluslararası pazardaki
başarısı da büyük oranda başarılı bir çeviri sürecinden geçmektedir. Bu
sebeple, uluslararası reklamcılık sürecinde çevirinin üzerinde durulması
gereken en önemli konulardan biri olduğunu söylemek mümkündür. Uluslararası reklamcılıkta dilin ve dolayısıyla çevirinin önemini Willy Brandt’in
şu sözüyle özetlemek mümkündür: “If I’m selling to you, I speak your
language. If i’m buying, dann müssen sie Deutsch sprechen” (Ben size bir
şey satıyorsam dilinizi konuşurum; ama eğer alıcı ben isem, o zaman siz
Almanca konuşmak zorundasınız)2. Brandt’in bu sözünde de gördüğümüz
gibi, uluslararası reklamcılıkta hedef kitleye ulaşabilmek için hedef kitlenin
kullandığı dili kullanmak önem kazanmaktadır. Hedef kitle ana dili kullanılarak reklam verenin kendisine ulaşmasını beklemektedir.
Uluslararası reklamcılıkta, kaynak kültürde belirli reklamcılık stratejileriyle oluşturulan kaynak metin, yine reklamcılık stratejileri kullanılarak
çeviri reklam metni olarak farklı bir pazarda sunulmaktadır. Erek metinde,
kaynak metindeki reklam stratejilerini korumak ya da erek kültürdeki tüketici
profiline uygun reklam stratejisini kullanmak üzere çeviri işlemlerine de
Gazetecilik İlan- Reklam Organizasyonu 321GM0013, Ankara, 2011, s.14.
(Çevrimiçi) http://www.languageswork.org.uk/career_choices/job_sectors/business_services.
aspx, 17.02.0213.
1
2
68
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
başvurulmaktadır. Bu durumu göz önünde bulundurduğumuzda, uluslararası
reklamın başarıya ulaşmasında hem reklamcılık stratejileri hem de çeviri
işlemleri önem kazanmaktadır.
Reklamcılık stratejileri ve çeviri işlemlerinin seçimi kültürden kültüre
farklılık gösterebilmektedir. Kullanılan dilsel öğeler farklı olmakla birlikte, hem reklamcılık stratejileri hem çeviri işlemleri reklamların işlev ve
amaçlarını yerine getirmek için kullanılmaktadır. Bu bağlamda, yapılan bu
çalışmanın amacı seçilen örnekler üzerinden İngilizce reklam metinlerinde
kullanılan reklamcılık stratejilerini ve bu metinlerin Türkçeye çevirilerinde
hangi çeviri işlemlerinin kullanıldığını sergilemek ve bu çeviri işlemleri
yoluyla kaynak metin ve erek metindeki reklamcılık stratejilerinin örtüştüğü
ve farklılaştığı noktaları betimleyici bir şekilde ortaya koymaktır.
2. Bütünce
Daha önce yapılan ve bu makalenin kaynağını oluşturan “Çeviribilim
Açısından Reklam Çevirileri: Karşılaştırmalı Bir İnceleme” yüksek lisans
tezinde otomotiv, kozmetik, sağlık, teknoloji, kişisel bakım, gıda ve temizlik
olarak 7 sektör altında gruplanan, İngilizce-Türkçe dil çiftinde 20 örnek
rastgele yöntemle seçilmiştir. Toplamda 17 farklı markanın ürünleri incelenmiştir. Ancak, bu çalışma kapsamında İngilizce kaynak dilden otomotiv,
kozmetik, teknoloji ve gıda olmak üzere 4 farklı sektörden ve Rowenta,
Avon, Nokia, Hyundai ve Nestle olmak üzere 5 farklı markadan rastgele
yöntemle seçilen 5 reklam örneği ve Türkçeye çevirilerine yer verilmiştir.
Çeşitlilik sağlamak için farklı sektörler veya aynı markanın farklı ürünlerinden örnekler seçmek amaçlanmıştır.
3. Yöntem
Örnekler farklı reklam ortamlarından rastgele yöntemle alınmıştır. Seçilen örnekler, çeviri işlemleri arasından makalenin bağlamı doğrultusunda
seçilen 11 çeviri işlemi ışığında betimleyici yaklaşımla incelenmiştir. Bu
işlemler Sözcüğü Sözcüğüne, Öyküntü, Birim Düzeyinde Kaydırma, Kesit
Düzeyinde Kayma, Edimsöz Düzeyinde Kayma, Vurgu Düzeyinde Kayma,
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
69
Doğrudan Aktarım, Türetme, Perspektif Kaydırma, Ekleme/Silme ve Açımlama işlemleridir (bkz. Kuramsal Çerçeve). Çalışma kapsamında aşağıdaki
sorulara cevap bulmaya çalışılmıştır:
1. Kaynak dilde sert yöntem kullanılan reklam erek dile de sert
yöntem olarak mı çevrilmektedir? (bkz. Reklamcılık Stratejileri)
2. Kaynak dilde ılımlı yöntem kullanılan reklam, erek dile de ılımlı
yöntem olarak mı çevrilmektedir? (bkz. Reklamcılık Stratejileri)
3. Kaynak dilde sert yöntem kullanılmışsa erek dile ılımlı yöntemle
çevirmek ya da kaynak dilde ılımlı yöntem kullanılmışsa erek dile
sert yöntemle çevirmek mümkün müdür?
4. Aynı dil kullanımı açısından reklamcılık stratejisini elde etmek
için her iki dilde başvurulan öğeler aynı mıdır?
5. Çeviri yapılırken ılımlı ya da sert yöntem seçiminde hangi
etkenler (kültür, dilin kendine özgü özellikleri, hedef kitle, vb.)
etkili olmaktadır?
Reklamcılıkta kullanılan bu iki yöntem (Sert yöntem ve ılımlı yöntem)
kaynak dilde kullanılan reklamcılık yönteminin erek dildeki hedef kitleye
ulaşmak için çeviri aracılığıyla korunup korunmadığını gözlemlemek ve
çeviri işlemleriyle örtüşen ve farklılaşan noktaları belirlemek amacıyla
seçilmiştir.
4. Kuramsal Çerçeve
Reklam Dili
İngiliz yazar Joseph Conrad “Bana sözcükleri yerli yerinde, güzel ve
etkili kullanma gücünü verin, dünyayı yeniden biçimlendiririm”3 demiştir.
Conrad’ın bu sözü dilin önemini gözler önüne sermektedir. Hayatın tüm
alanlarında olduğu gibi, dilsel öğeler kullanılarak yaratılan reklamlarda
da dil önemli olmaktadır; çünkü bu tür reklamların amacına ulaşmasına
yardımcı olan en önemli öğe dildir.
3
http://turkcesivarken.com/yazismalik/index.php?topic=2870.0;wap2.
70
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
Reklam dilini incelerken reklamın amaçlarını da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. İletişim, satış ve diğer amaçlar olarak üçe ayrılabilecek
amaçları olan4 reklam metinlerinde reklam dili de bu amaçlara uygun olarak
oluşturulmakta ve kullanılan tüm dil unsurları da bu amaçlara hizmet etmek
için yer almakta ve dilin tüm inceliklerinden faydalanmaktadır. Diğer yandan,
kullanılan tüm dil unsurlarının reklamın etki ve inandırıcılığını arttırmak
üzere tasarlandığını da söylemek doğru olacaktır.
Reklam dilinde dilin birçok özelliğinden yararlanılmaktadır. Dili kullanırken ne söyleyeceğimiz kadar nasıl söyleyeceğimiz de önemli olduğundan
reklam dilinin özellikleri de önem kazanmaktadır. Reklam dilini sade, net,
akıcı, anlaşılır ve günlük bir dil olarak nitelendirebiliriz. Bunun sebebi kolay
anlaşılır olmak, hatırda kalmak ve böylelikle diğer ürünler arasında sıyrılmak
isteğidir. Buna göre kullanılan dilin reklamcılıkta başvurulan yönteme göre
(sert yöntem veya ılımlı yöntem) göre değişiklik gösterdiği öne sürülebilir.
Reklam metinlerinde kullanılan dilin genel özelliklerini aşağıdaki gibi
sıralayabiliriz:
ü EMİR CÜMLELERİ (Imperative Sentences): Reklamlarda
emir kipi kullanımı iletişimde doğrudan kişiyi hedef almak, yani kişiselleştirmek amaçlıdır ve gerçekten bir emir verme amacı taşımaz,
kişiye doğrudan seslenerek kitlesel bir etki elde etmeyi amaçlar5.
ü SORU CÜMLELERİ (Interrogative Sentences): Soru cümleleri reklam dilinde diyaloga açık olmayı ve tüketiciyle etkileşimli olarak iletişim gerçekleştirmeyi amaçlar ve ılımlı yöntemde kullanılır6.
ü ÜNLEM CÜMLELERİ (Interjective Sentences): Uğur Batı
reklamın doğası gereği tüketiciye heyecan verici bir nesne sunduğunu
ve daha doğru bir söyleyişle, sunmak zorunda olduğunu, böyle bir
duyguyu yaşatmak için de ünlem cümlelerinin reklam söyleminin
Elden, Müge ve Avşar, B. Zakir (2004) Reklam ve Reklam Mevzuatı. Ankara: Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Yayını, s. 19.
5
Batı, Uğur (2006) Reklam Dilinin Biçimbilimsel Nitelikleri Üzerine Bir İçerik Analizi. (2).
İstanbul: Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi, s. 130
6
A.e. 133
4
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
71
önemli bir gücü olduğunu belirtmektedir7. Bu bağlamda, ünlem cümlelerinin de reklam metninin etkisini arttırmak ve dikkat çekiciliği
sağlamak amacıyla kullanıldığını söyleyebiliriz.
ü EKSİLTİLİ ANLATIMLAR VE DEVRİK CÜMLELER
(Incomplete and Inverted Sentences): Eksiltili anlatımların kullanılmasının önemli sebeplerinden biri maliyet olmakla birlikte, bir
diğer önemli sebebi reklamın etki gücünü arttırmaktadır.
ü ZAMAN ZARFLARI (Adverbs of Time): Reklamlar çoğunlukla tüketiciyi mümkün olduğunca kısa zamanda harekete geçirmeyi
ve sonuç elde etmeyi isterler. Bu yüzden de harekete geçirecek dil
ögelerinden, özellikle de zaman zarflarından yararlanırlar.
ü SIFATLAR (Adjectives): Reklam materyallerinin çoğunda,
tanıtımı yapılan ürünün herhangi bir niteliğini vurgulayan, rakip
ürünlerden farkını ve/veya üstünlüğünü belirten sıfatlara yer verilir8.
Reklamlarda en çok göze çarpan özelliklerden biri sıfatların bol kullanımıdır. Sıfatların bol kullanımıyla tüketicilerin dikkatini çekmek
amaçlanır. Kullanılan sıfatlar ürünün özelliklerini belirttikleri gibi,
üstünlük ve en üstünlük de belirtirler.
ü SÖZ SANATLARI (Figures of Speech): Reklamlarda eğretileme (metaphor), düzdeğişmece (metonymy), sesteşlik (pun)
ve kişileştirme (personification) gibi söz sanatlarından yararlanılmaktadır. Bunların dışında birçok söz sanatı bulunmasına rağmen,
reklamlarda en çok kullanılan söz sanatları olmaları sebebiyle bu
dört söz sanatına yer verilecektir.
Eğretileme (Metaphor): Bir sözcüğün -benzetme ilgisiyle- başka
bir sözcük yerine kullanılması9.
Düzdeğişmece (Metonymy): Benzetme ilgisi bulunmaksızın, neden-sonuç gibi türlü ilişkilerle bir sözcüğün başka bir sözcük yerinde
kullanılması sanatı10.
Batı, Uğur (2010) Reklamın Dili, İstanbul: Alfa Basım Yayım, s. 137
Batı, Uğur: Reklam Dilinin Biçimbilimsel Nitelikleri Üzerine Bir İçerik Analizi, s. 154.
(Çevrimiçi), 09.08.2012, http://tdkterim.gov.tr/bts/.
10
(Çevrimiçi), 09.08.2012, http://tdkterim.gov.tr/bts/.
9
7
8
72
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
Sesteşlik (Pun): Çok anlamlı bir kelimeye, her defasında başka bir
anlam yükleyerek birbirine yakın birkaç yerde kullanma11.
Kişileştirme (Personification): Cansız varlıkları ya da hayvanları,
imgesel yaratıkları kişiler gibi davrandırma, canlandırma, onlara
duygu, imge, devim gibi nitelikler kazandırma sanatı12.
Reklamcılık Stratejileri
Reklamın iletisini iletmede dil önemli bir yere sahiptir. Reklamda ne söyleneceğini ve nasıl söyleneceğini belirlemek gerekmektedir. Bunu başarmak
ve reklamın hedefine ulaşmasını sağlamak için de hangi stratejinin daha
uygun ve etkili olacağını belirlemek gerekmektedir. Reklamcılık stratejileri
reklamı yapılacak ürün, bağlam, reklamın yayınlanacağı yer ve hitap ettiği
kitle gibi etkenlere göre belirlenmektedir. Bu stratejileri ikiye ayırabiliriz:
a. Sert Yöntem (Hard Sell)
b. Ilımlı Yöntem (Soft Sell)
Sert Yöntem (Hard Sell):
Reklamcılık stratejilerinden biri “Sert Yöntem”dir.
“Sert yöntem, akla dokunmak ve mantığa dayalı bir tepki yaratmak için tasarlanan rasyonel ve bilgi veren bir mesajdır. Bu
yaklaşım doğrudandır ve ürünün somut özelliklerini ve faydalarını vurgular. Sert yöntem mesajlar, tüketiciyi bir ürünü
çok iyi, daha iyi veya en iyi olduğu için almaya ikna etmeye
çalışır.”13
Sert yöntemin varsayımını hedef kitlenin bilgi talep ettiği ve ürünle ilgili
kararını rasyonel bir şekilde vereceği şeklinde ifade edebiliriz14.
(Çevrimiçi), 09.08.2012, http://tdkterim.gov.tr/bts/.
(Çevrimiçi), 09.08.2012, http://tdkterim.gov.tr/bts/.
13
Wells, Burnett, v.d. (1992). Advertising: Principles and Practice, 2. bs. New Jersey, ABD:
PrenticeHall, s. 397
14
Moriatry, Sandra, v.d. (2009). Advertising: Principles and Practice, 8. bs. New Jersey, ABD:
Pearson Prentice Hall, s. 408
11
12
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
73
Yalın anlatımın tercih edildiği ve tek amacı olan bu yaklaşımda, “şimdi
alın”, “hemen alın” gibi çağrılar bulunmakta, reklam vaadini doğrudan
söylemekte ve reklam yapılan ürünü almaları için baskı oluşturulmaktadır15. Özetle, sert yöntemi kullanan bir reklam “X markasını alın, çünkü
…” demektedir16.
Kate McFarlin’in de belirttiği gibi, sert yöntem reklamcılık çalışmalarının ortak noktaları daha saldırgan ve faydalara odaklı olmaları ve ürünlerin
tüketicilerin genellikle günlük hayatta ihtiyaç duymadıkları şeyler olmasıdır.
Lüks, çok pahalı veya fazladan olan ürünleri satmak daha zordur ve satılması
daha zor ürünlerde daha saldırgan ve ikna edici olmak gerekmektedir. Bu
sebeple bu tür ürünlerde çoğunlukla sert yöntem daha uygun görülmektedir17.
Bu yaklaşımı kullanan reklamlarda:
ü Emir cümleleri,
ü Zaman zarfları,
ü Üstünlük ve en üstünlük derecelerini belirten sıfat
ü Üstünlük ve en üstünlük derecelerini belirten zarflar öne
çıkan dil kullanımlarıdır.
Ilımlı Yöntem (Soft Sell):
Ilımlı Yöntem ise reklamcılık stratejilerinin bir diğeridir. Bu yöntemi şu
şekilde ele alabiliriz:
“Ilımlı yöntem duygusal bir mesaj kullanır ve kalbe dokunmayı ve
duygular ve davranışlara dayalı bir tepki oluşturmayı hedefleyen bir imaj
etrafında tasarlanır18.
Özgür, Aydın Ziya (2004) Gazete Reklamlarının Nitel ve Nicel Özellikleri: Otomotiv Reklamları Üzerine İçerik Analizi, Yüksek Lisans Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü
16
Kashoob, Hassan S. (1995). Cultural Translation Problems with Special Reference to
English/Arabic Advertisements, Doktora Tezi, Glasgow Üniversitesi Arapça ve İslami Bilimler
Bölümü, Glasgow, s. 212
17
McFarlin, Kate: An Example of Hard Sell Advertising (Çevrimiçi), 03.03.2012, http://smallbusiness.chron.com/example-hard-sell-advertising-11371.html
18
Wells, Burnett, v.d.: Advertising: Principles and Practice, s. 397.
15
74
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
Sert yöntemin aksine, ılımlı yöntemin varsayımını hedef kitlenin bilgi
arayışıyla çok ilgilenmediği ve duygularına dokunan veya ilgi çekici bir
marka imajı sunan bir iletiye daha olumlu bir şekilde karşılık vereceği
şeklinde ifade edebiliriz19. Günlük kullanılan ürünlerin ise saldırgan pazarlanması genellikle gerekmemektedir. Bunun sebebi, tüketicinin bu ürünlere
ihtiyacının olduğunu bilmesi ve bu konuda tartışmaya gerek duymamasıdır20.
Yukarıda belirtilen özelliklerinden dolayı, bu stratejide verilmek istenen
ileti doğrudan değil, hedef kitlenin çıkarım yaparak kendisinin bulmasını
sağlayacak şekilde verilir.
“Ilımlı yöntem reklamlarda, reklamı yapılan ürünle güzellik ya da para,
romantizm ya da kendine güven, başarı ya da prestij öyküleri gibi açılardan
ilişki kurmak amaçlanır. Örneğin, bir TV reklamında güzel ve çekici bir
kadın oynuyorsa güzelliği ve çekiciliği onun reklamı yapılan ürünü kullanmasına bağlanır.”21
Bu türde de sert yöntemde olduğu gibi sıfatların bol kullanımı dikkat
çekmektedir. Sert Yöntemden farklı özelliği ise söylemi daha ılımlı hale
getirmek için monolog ve diyalogların kullanımıdır.
Reklam Çevirisi
Uluslararası Reklamcılıkta Çevirinin Rolü ve Önemi
Uluslararası reklam sürecinde yerel reklamlardan farklı özellikler bulunmaktadır. Yerel reklamların aksine, uluslararası reklamlarda iki farklı dil ve
buna bağlı olarak iki farklı kültür söz konusudur. Kaynak dilde tasarlanan
reklamın bir başka dil ve kültüre ulaşması ve bu erek dil ve kültürde de
anlaşılabilmesi, istenen etkiyi sağlaması ve reklamın amacına hizmet etmesi
gerekmektedir. Bu noktada ortaya çıkan ve kültürel çağrışım, iletişim stratejisi gibi etkenleri de barındıran dilin kullanımı konusu dilsel öğeler içeren
reklamların çevirisinde önem kazanmaktadır. Bu sorunu çözmede köprü
görevi gören ise çeviridir. Çeviri sayesinde bir ülkenin pazarında üretilen
Moriatry, Sandra, v.d.: Advertising: Principles and Practice, s. 408.
McFarlin, An Example of Hard Sell Advertising.
21
Kashoob, Cultural Translation Problems with Special Reference to English/Arabic Advertisements, s. 212.
19
20
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
75
bir ürünün ya da sunulan bir hizmetin başka ülkelerin pazarlarına ulaşması
sağlanmaktadır. Çevirinin bu aracılık görevi nedeniyle, uluslararası reklamcılıkta reklamın erek kültürde başarılı olabilmesi için kaynak dilde üretilen
metin kadar erek dilde üretilen metin de önemlidir. Bu nedenle, reklamcılık
alanında çeviriler büyük önem taşımaktadır. Reklamının çevirisinde iletişim
açısından aksamayla karşılaşılan bir ürünün uluslararası pazardaki rekabete
yenik düşeceği bir gerçektir. Reklamcılık tarihinde bunun birçok örneği
bulunmaktadır. Reklamcılığın bu “başarısız” örneklerinin ya dilsel bilgi
eksikliğinden ya da kültürel algılamadaki farklılıklardan kaynaklandığını
söyleyebiliriz. Aşağıda dilsel ve kültürel başlıkları altında verilen iki örnek
bu konuda örnek olarak verilebilir:
Dilsel:
Kaynak dildeki bir sözcüğün, erek dildeki bir başka sözcükle ses benzerliği sebebiyle karıştırılması sonucu Parker Pen şirketinin bir reklamının
çevirisinde sorun ortaya çıkmıştır. Şirketin Meksika’da bir tükenmez kaleminin reklamını yaparken İngilizce kaynak dildeki “It won’t leak in your
pocket and embarrass you” (Cebinize akmayacak ve sizi utandırmayacak)
sloganı İspanyolca’daki embarazar (hamile bırakmak) fiiliyle benzerliğinden
dolayı “No manchará tu bolsillo, ni te embarazará” (Cebinize akmayacak,
sizi hamile bırakmayacak” şeklinde çevrilmiştir22.
Kültürel:
Orange telekomünikasyon şirketinin Kuzey İrlanda’da kullandığı bir
slogan şirket için sorun yaratmıştır. Future’s Bright Future’s Orange (Gelecek aydınlık, gelecek Orange’da) şeklinde çevrilmiştir. Ancak bu ülkede
Orange, Orange Order adında Protestan bir örgütü simgelemektedir ve reklam nüfusunun büyük çoğunluğu Katolik olan Kuzey İrlanda’da geleceğin
Protestanlıkta olduğu gibi bir mesaj vermiş, bu yüzden de sorun yaratmıştır23. Burada da erek kültürün iyi tanınmamasından ya da hassasiyetlerine
karşı yeterince incelik gösterilmemesinden kaynaklanan bir çeviri sorunu
ortaya çıkmıştır.
Marketing and PR (Çevrimiçi), 24.03.2012, http://emultilingual.com/marketing-and-pr/
Great Cross-Cultural Advertising Blunders (Çevrimiçi), 30.03.2012, http://www.getfluentfast.
com/GreatCrossCulturalAdvertisingBlunders.pdf.
22
23
76
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
Yukarıdaki örnekler reklam çevirilerinin bir reklam veren için ne denli
önemli olduğunu göstermek amacıyla verilmiştir. Reklam verenler açısından reklamın önemi göz önünde bulundurulduğunda, reklam çevirisinde
çevirmene önemli bir görev düştüğü söylenebilir. Aşağıdaki noktalar kesin
sınırlarla belirlenmemiş olmakla birlikte reklam çevirisinde çevirmenin
çeviri süreci öncesinden başlayarak temelde ne gibi bir donanıma sahip
olması gerektiği konusunda genel bir fikir verebilir:
ü Ürün bilgisi
ü Marka bilgisi
ü Reklamcılık alanı ve bu alandaki metin türleri ve alt metin
türleri ile ilgili temel bilgi
ü Reklamın amaçlarına ve işlevine uygun strateji bilgisi
ü Hedef kitle bilgisi
ü Erek kültür ve çeviri normları bilgisi
Diğer yandan, aynı dile, kültüre, yasalara ve pazar koşullarına sahip bir
ülkede reklam yapıp reklam verenin ürününü ya da hizmetini tercih etmelerini
sağlaması zor iken, farklı dile, kültüre, yasalara ve pazar koşullarına sahip
bir ülkede bunu başarmak daha da zor olmaktadır. Bu sebeple, uluslararası
reklamcılığın doğası gereği bazı kısıtlamalarla karşılaşılmaktadır. Kaynak
dilde ve kaynak kültür için hazırlanan reklamın erek dil ve kültürde de aynı
başarıyı elde edebilmesi için reklam çevirisinde karşılaşılan kısıtlamalar
dikkatle ele alınması gereken konulardır.
Reklam çevirisinde karşılaşılan kısıtlamalar şu başlıklar altında toplanabilir:
üDil
üKültür
üYasal kısıtlamalar
üİşi veren tarafın beklentileri
üEkonomik kısıtlamalar
üReklam ortamı ile ilgili kısıtlamalar
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
77
Çeviri Kuramları Açısından Reklam Çevirisi ve Çeviri Kuramları
Skopos Kuramı ve Reklam Çevirisi
Bu çalışma kapsamında, genel çerçeve olarak, uygulama alanından yola
çıkan, Hans J. Vermeer tarafından geliştirilen Skopos kuramı temel alınacaktır24. Yunanca kökenli bir sözcük olan “Skopos”, “amaç/hedef” anlamına
gelmektedir25. 1978’de Hans J. Vermeer tarafından Almanya’da geliştirilen
Skopos kuramı ise, daha önce yaygın olan dilsel ve daha biçemsel çeviri
kuramlarından daha işlevsel ve sosyokültürel yönlü bir çeviri kavramına
geçiş sağlayan bir kuram olarak karşımıza çıkmaktadır26.
Reklam çevirisinde çevirmenin erek kültürü göz önünde bulundurarak hareket etmesi önemlidir. Çünkü reklamlar çağrı işlevli metinler olup
okuyucuyu bir eyleme yöneltmeyi amaçlamaktadırlar. Bunu sağlamak da
kültürden kültüre değişiklik göstermektedir. Bu yüzden erek kültürde hedef
kitlenin hedeflenen eyleme nasıl yönlendirilebileceği ve bu noktada nelere
dikkat edilmesi gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.
Çeviri süreci sonunda reklam metni çevirmenin baştan belirlediği amaca
uygun şekilde sonuç veriyorsa çevirinin işlevini yerine getirdiği söylenebilir. Ancak, burada önemli olan bir diğer nokta da çevirinin reklam verenin
skoposuyla uyuşması gerekliliğidir. Çeviribilimsel açıdan bakıldığında
çevirmenin skoposuna uygun bir çeviri ortaya koyması önemli olmakla
birlikte, reklamın reklam verenin amaçladığı gibi sonuç vermesi için reklam
verenin skoposuyla uyuşması da pazar şartlarında önem kazanmaktadır.
Bu bağlamda reklam çevirisinde erek kültürde sert yöntem ve ılımlı
yöntemden hangisinin kullanılacağı konusu önemlidir. Bunun kararını
vermek de yine çevirinin skoposu ile ilgilidir. Çevirinin skoposuna bağlı
olarak çevirmen tarafından sert veya ılımlı yöntem seçimi konusunda karar
verilecektir. Reklam hangi yöntemle erek kültürde işlevsel olacaksa tercih
buna göre yapılacaktır.
Vermeer, Hans J. (2008). Çeviride Skopos Kuramı, Çev: Ayşe Handan Konar, Haz.: Ayşe Nihal
Akbulut, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
25
Ammann, Margret. (2008). Akademik Çeviri Eğitimine Giriş, Çev.: E. Deniz Ekeman. İstanbul: Multilingual, s. 58.
26
Schäffner, Christina. (2001,). “Skopos Theory”, Encyclopedia of Translation Studies, (ed.)
Mona Baker. Londra ve New York: Routledge, s. 235.
24
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
78
Reklam Çevirisi İşlemleri
Reklamların çevirilerini incelemek için kullanılan çeviri işlemlerini
incelemek gerekmektedir. Reklam çevirilerinde kullanılan çeviri işlemleri
çok çeşitli olmakla birlikte bu işlemler inceleme konusuna bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Bu çalışma kapsamında, reklamlar dilsel özellikleri
açısından incelenecek, çeviride bu dilsel özelliklerin reklamcılık stratejilerine yansıması irdelenecektir. Bu bağlamda, seçilen reklamların çevirileri
Andrew Chesterman’ın Memes of Translation adlı yapıtında dilsel açıdan
gruplandırdığı işlemler ve Mine Yazıcı’nın Yazılı Çeviri Edinci kitabında
yer verdiği işlemler ışığında incelenecektir.
Chesterman’ın yer verdiği işlemler:
ü Sözcüğü Sözcüğüne (Literal): Bu işlem kaynak dilin biçemine
en yakın şekilde çeviri yapmaktır. Chesterman bu işlemin “kaynak metin biçimine en üst düzeyde yakın olmakla birlikte, bunun
daha çok dilbilgisel bir çeviri yöntemi olduğuna” işaret eder.
ü
Öyküntü (Calque): Bilinçli bir şekilde tek tek öğeleri ya da
söz dizimleri ödünç almak olarak açıklanabilir. Uluslararası
kuruluş adlarının çevirisinde sıklıkla başvurulan bu işlem, çeviri metinde hem kaynak dildeki hem de erek dildeki versiyona
yer verip birinin diğerini açıklamasını sağlamak şeklinde de
kullanılmaktadır. Bu işlemde kaynak dil biçemi daha yüksek
değere sahiptir.
ü Birim düzeyinde kaydırma (Unit shift): Anlambirim, sözcük,
sözcük öbeği, yan cümle, cümle ve paragraf şeklinde sıralanabilecek birimler arasında gerçekleşen kaymadır. Bir cümleyi
iki cümle, sözcük öbeğini cümle, sözcüğü yan cümle, cümleyi
sözcük öbeği olarak çevirmek gibi.
ü Kesit düzeyinde kayma (Interpersonal change): Resmiyet,
duygusallık ve ilişkinin derecesi, teknik sözcük düzlemi gibi
üslupla ilgili özellikler söz konusu olduğunda bu işlem kullanılır.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
79
ü
Edimsöz düzeyinde kayma (Illocutionary change): Fiilin
bildirme kipinden emir kipine geçişi, ifadeden ricaya geçiş ya
da retorik sorular ve ünlemlerin kullanımı, dolaysız anlatımdan dolaylı anlatıma geçiş gibi söz eyleminde gerçekleştirilen
değişiklikler bu işlem içindedir.
ü
Vurgu düzeyinde kayma (Emphasis Change): Bu işlemde
vurgu veya konunun odak noktası eklenir, çıkarılır ya da değiştirilir. Kaynak metinde vurgulanmayan bir nokta erek kültür göz
önünde bulundurularak erek metinde vurgulabilir, böylelikle
vurgu eklenebilir veya tam tersi, kaynak metinde yer alan bir
noktaya vurgu erek metinde çıkarılabilir. Bunların yanında,
kaynak metinde ve erek metinde farklı noktalar vurgulanabilir,
böylelikle vurgu değiştirilir27.
Mine Yazıcı’nın yer verdiği işlemler:
ü Türetme (Derivation): Bu çeviri işleminde erek kültür temel
alınarak yeni bir sözcük türetilir.
ü
Perspektif Kaydırma (Modulation): Bu çeviri işlemi sözcük, yerleşmiş ifadeler, argo, atasözü, reklam amacı taşıyan
veya siyasi sloganların çevirisinde benimsenen erek odaklı bir
işlemdir. Aynı fikri farklı bir şekilde iletmek bu işlem altında
incelenebilir.
ü
Ekleme/Silme (Addition/Deletion): Çevirmenin gereklilik
durumunda çeviriyi açımlama ya da ek bilgi verme yoluyla
genişletmesi veya tamamen ya da kısmen özetleyerek çevirme
yoluyla daraltmasıdır.
ü
Açımlama (Paraphrasing): Kaynak metinde bulunmadığı
halde, çevirmenin hem kaynak metindeki bağlamdan hem de
erek kültür bilgisinden yola çıkarak metnin içinde ek bilgi
vererek açıklamada bulunmasıdır.
ü Doğrudan Aktarım (Direct transfer): Reklam metinlerinde
Chesterman, Andrew (1997) Memes of Translation: The Spread of Ideas in Translation Theory,
Amsterdam/Philadelphia: John Benjamins Publishing
27
80
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
özellikle slogan bölümünde karşımıza çıkan bir işlemdir. Bu
işlemde kaynak dilden erek dile aktarma yapılmaz, olduğu gibi
bırakılır28.
5. Bulgular ve Tartışma
1) Rowenta Silence Force Extreme RO8221
Power now speaks silently
Silence Force Extreme by
Rowenta. The most silent power
vacuum cleaner.
Compared to other vacuum
cleaners of equal power.
*Tested by an independent
laboratory
Compared to other vacuum
cleaners of equal power.
Rowenta ile güç hiç bu kadar sessiz
olmamıştı!
Rowenta Silence Force Extreme
RO8221 eşit güçteki diğer toz
torbasız elektrikli süpürgelerle
kıyaslandığında en sessiz elektrikli
süpürgedir.
Rowenta’dan Silence Force Extreme,
dünyanın en sessiz toz torbasız
süpürgesi. Silence Force Extreme
serisini keşfedin!
Intelligent Beauty
www.rowenta.com.tr
Rowenta
Intelligent Beauty
Experience the force of silence on Rowenta
www.rowenta.com
Silence Force Extreme
Toz Torbasız Toz Torbalı
KAYNAK METİN
Ürün ve metin bilgileri
Bu reklam Alman Weintraud & Co şirketinin bir markası olan Rowenta’nın
Yazıcı, Mine. (2007). Yazılı Çeviri Edinci, Multilingual, İstanbul
28
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
81
Silence Force Extreme RO8221 elektrikli süpürge ürününün reklamıdır ve
reklama 21.09.2012 tarihinde http://www.youtube.com/watch?v=bhJZez3
6VtI&playnext=1&list=PL431D2FEBB40AEDFA&feature=results_video
adresinden erişilmiştir. Reklamda ilk önce yüksek ses çıkan çok farklı anlardan kesitler bulunmaktadır. Daha sonra ise sessizce ev süpüren bir kadın
görülmektedir. Reklamın iletisi yazılarla da desteklenmektedir.
Kaynak Metin Reklamcılık Stratejisi
Reklamda hedef kitlenin üzerinde baskı yapılmadan ürün
tanıtılmış, bir süpürgede aranabilecek en önemli özelliklerden biri olduğu düşünülerek ürünün en iddialı görülen özelliği sessizliği olarak sunulmuştur. Bu şekilde hedef kitle ikna
edilmeye çalışılmış, bunu yaparken de onlara zaman verilmiş
ve karar kendilerine bırakılmıştır. Emir cümleleri kullanılarak
baskıcı ve çabuk karar vermeye yönelik bir stratejiye gidilmemiştir. Ayrıca, çok yoğun olmamakla birlikte sıfatlar kullanılmıştır. Bu sebeple kaynak metnin reklamcılık stratejisi ılımlı
yaklaşımdır.
ÇEVİRİ METİN
Çeviri metin 21.09.2012 tarihinde http://www.youtube.com/watch?v=Jy_
MICie14A adresinden alınmıştır. Çeviri metinde de kaynak metindeki görsel öğeler kullanılmıştır, ek olarak son bölümünde iki ayrı süpürge görseli
bulunmaktadır. Yazılı öğeler ise çeviri metne eklenen görsel için yazılan
yazılarla birlikte kaynak metne göre artmıştır.
Çeviri İşlemleri
üÖyküntü (Calque): Ürünün adı olan Silence Force Extreme
öyküntü yapılarak Türkçe’de de aynı şekilde kullanılmıştır.
82
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
üBirim düzeyinde kaydırma: Kaynak metindeki Silence Force
Extreme by Rowenta. The most silent power vacuum cleaner.
Compared to other vacuum cleaners of equal power şeklindeki
iki cümle Türkçeye Rowenta Silence Force Extreme RO8221
eşit güçteki diğer toz torbasız elektrikli süpürgelerle kıyaslandığında en sessiz elektrikli süpürgedir şeklinde tek cümle olarak
çevrilmiş ve birim düzeyinde kaydırma gerçekleştirilmiştir.
üEdimsöz düzeyinde kayma: Kaynak metinde düz söz olan
Power now speaks silently çeviri metinde Rowenta ile güç
hiç bu kadar sessiz olmamıştı! şeklinde ünlem cümlesi olarak
çevrilmiş ve edimsöz düzeyinde kayma yapılmıştır.
üVurgu düzeyinde kayma: Kaynak metindeki Power now
speaks silently cümlesi Rowenta ile güç hiç bu kadar sessiz
olmamıştı! şeklinde çevrilmiş ve marka adı eklenerek markaya
vurgu yapılmıştır. Bu şekilde vurgu eklenmiştir.
üDoğrudan Aktarım: Intelligent Beauty sloganı Türkçe çeviri
metinde çevrilmeden bırakılmış, aynı şekilde kullanılmıştır.
üEkleme/Silme: Kaynak metinde ek bilgi olarak ürünle ilgili
bilgilerin doğruluğunu kanıtlamak için verilen *Tested by an
independent laboratory. Compared to other vacuum cleaners
of equal power bilgisi Türkçe kaynak metinde atılmış, çeviri
metinde silme yoluna gidilmiştir. Bunun dışında, kaynak metinde olmayan Rowenta’dan Silence Force Extreme, dünyanın
en sessiz toz torbasız süpürgesi. Silence Force Extreme serisini
keşfedin! bölümü ve metnin sonunda da toz torbasız ve toz
torbalı olma özellikleri erek metne eklenmiştir.
Değerlendirme – 1
Hem kaynak metinde hem erek metinde reklam dilinde çok alışıldık
olan sıfatların kullanımına çok fazla yer verilmemiştir. Bu sebeple sıfatların
kullanımıyla duygulara seslenme yer almamaktadır. Ancak, İngilizce metinde vurgulanan silent ve Türkçe metinde vurgulanan sessiz ve toz torbasız
ifadeleri ile hedef kitlenin ihtiyaç duyabileceği ve arayabileceği özelliklere
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
83
gönderme yapılarak hedef kitle harekete geçirilmeye çalışılmıştır. Emir kipi
kullanımı ve bilgiler verilerek tüketiciyi bir an önce harekete geçirmeye
çalışıldığından çeviri metnin reklamcılık stratejisi sert yöntemdir. Kaynak
metnin reklamcılık stratejisi çeviri metinde değişmiştir.
2) Avon Mega Impact Ruj
Want mega -watt lips?
Dudaklarınızda yoğun renkler ister
misiniz?
AVON introduces ultra colour rich AVON’dan Mega Impact Ruj
Mega Impact Lipstick.
Colour, not just vivid, but high-def! Hem parlak, hem daha belirgin
Our
chromapixel
technology renkler!
amplifies colour. So our reds are AVON’un
kromopiksel
richer and pinks more vivid. For teknolojisiyle kırmızılar daha
multifaceted colours ...
yoğun, pembeler daha canlı,
New Mega Impact Lipstick.
renkler şimdi çok çarpıcı!
Only AVON has got it. Want it? Get AVON’dan yeni Mega Impact Ruj!
it!
İsteyin Yeter!
Order exclusively from an AVON Fırsatlarla dolu AVON katoloğu
representative or online.
için bizi arayın!
KAYNAK METİN
Ürün ve metin bilgileri
Alice BBDO reklam ajansı aracılığıyla 21.09.2012 tarihinde http://www.
youtube.com/watch?v=vfP4Eni70lo adresinden erişilen bu reklam, Amerikan menşeli Avon şirketinin piyasaya sunduğu Mega Impact Ruj ürününün
reklamıdır. Reklamda bir kadın bir erkek oyuncu oynamaktadır ve görsel
işitsel ve yazılı öğeler bir arada yer almaktadır.
Kaynak Metin Reklamcılık Stratejisi
Ürün ile ilgili bilgi sağlamanın yanında kaynak metinde söylem soru ve
ünlem cümleleriyle güçlendirilmiş ve hedef kitleye bu ürüne ulaşmanın yolları da gösterilmiş ve ürünü almaları mesajı doğrudan iletilmiştir. Sıfatların
yoğun kullanımıyla birlikte, hedef kitlesi üzerinde yoğun bir baskı kurarak,
84
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
düşünmek için çok fazla zaman bırakmadan amacına ulaşmaya çalışması
sebebiyle bu reklamda kullanılan reklamcılık stratejisi sert yöntemdir.
ÇEVİRİ METİN
Çeviri metne Alice BBDO reklam ajansı aracılığıyla 21.09.2012 tarihinde
http://www.youtube.com/watch?v=pPxfBUPLDbI adresinden erişilmiştir.
Çeviri metinde de kaynak metindeki işitsel, görsel ve yazılı öğeler kullanılmıştır.
Çeviri İşlemleri
üÖyküntü: Ürünün adı olan Mega Impact Rujda öykünme yapılmıştır. Ürünün adı Türkçeye Mega Etkili Ruj gibi bir karşılıkla
çevirmek yerine kaynak dildeki kullanımını çeviri metinde de
aynı şekilde kullanma tercih edilmiştir. Bu işlemin izlenmesinde
kaynak dilin daha yüksek değere sahip görülmesi, ürün hakkında merak uyandırma ya da ürün isimlerinde standardizasyona
giderek bir marka kimliği oluşturmak gibi sebepler çevirmen
kararında rol oynamış olabilir.
üBirim düzeyinde kaydırma: İngilizce kaynak metindeki Our
chromapixel technology amplifies colour, so reds are richer
and pinks more vivid. For multifaceted colours... Türkçe erek
metinde AVON’un kromopiksel teknolojisiyle kırmızılar daha
yoğun, pembeler daha canlı, renkler şimdi çok çarpıcı! olarak
çevrilmiştir. Burada, kaynak metindeki iki cümle çeviri metinde
tek cümle şeklinde çevrilmiştir ve birim kayması gerçekleşmiştir. Bunun yanında, biri soru, diğeri ünlem cümlesi olmak
üzere iki ayrı cümle olan Want it? Get it! Türkçe metinde tek bir
ünlem cümlesi, İsteyin yeter! şeklinde çevrilmiştir. Bu şekilde,
kaynak metindeki iki cümle bir cümle şeklinde çevrilerek birim
düzeyinde kayma gerçekleşmiştir.
üKesit düzeyinde kayma: Kaynak dilde reklam söylemine
uygunluk açısından Want it mega -watt lips? ve Get it! gibi
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
85
ifadelerin yer alması daha çok resmi olmayan ortamlarda tercih
edilen bir söylem olması sebebiyle hedef kitleye karşı senli
benli bir yaklaşım sergilenmiştir. Erek metinde ise ister misiniz, isteyin, arayın gibi ifadelerin kullanımıyla hedef kitleye
karşı sizli bizli bir yaklaşım sergilenmiştir. Böylelikle, aradaki
mesafe arttırılmış, kesit düzeyinde kayma gerçekleştirilmiştir.
üVurgu düzeyinde kayma: Our chromapixel technology amplifies colour, so reds are richer and pinks more vivid. cümlesi
AVON’un kromopiksel teknolojisiyle kırmızılar daha yoğun,
pembeler daha canlı, renkler şimdi çok çarpıcı! Şeklinde
çevrilmiş ve kaynak metinde vurgulanmayan marka ismi erek
metinde vurgulanmıştır. Aynı şekilde, New Mega Impact Lipstick
erek dile AVON’dan yeni Mega Impact Ruj! Şeklinde çevrilmiş
ve yine marka adına vurgu yapılmıştır. Bu şekilde çeviride
vurgu eklenmiştir.
üEkleme/Silme: Kaynak metindeki Only AVON has got it erek
metinde silinmiştir. Bunun yerine kaynak metinde üç cümlede
ifade edilen erek metinde bir cümle halinde verilmiştir.
Değerlendirme – 2
Çeviri metinde de kaynak metinde olduğu gibi ürün ile ilgili bilgi sağlamanın yanında söylemi soru ve ünlem cümleleriyle güçlendirme yoluna
gidilmiş ve kaynak metindekilerden farklı olmakla birlikte hedef kitle için
bu ürünü elde etmenin yolları gösterilmiş, ürünü almaları mesajı doğrudan
iletilmiştir. Bunu yaparken hedef kitle düşünmeye çok fazla zaman bırakmadan amaca ulaşmak için bu kitlenin üzerinde yoğun bir baskı kurulmuştur.
Daha çok ılımlı yöntemde görülen sıfatların yoğun kullanımıyla duygulara
seslenme çeviri metinde de görülmekle birlikte, çeviri metinde de kullanılan
reklamcılık stratejisi sert yöntemdir. Kaynak metnin reklamcılık stratejisi
korunmuştur.
86
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
3) Nokia Asha
Nokia Asha
Ready to take on the world
Dive in – the world is waiting
Asha phones have everything you
need to keep you in-the-know – surf,
message, chat, play, explore – go ahead
and live your life, your way.
Start exploring the Web
Ready to see what’s out there? With an
Asha phone you’re always connected
and ready to explore the Internet with
the powerful and fast Nokia Browser,
any time, any place.
Welcome to the party
Your best mates from school, new
colleagues, or the friends you met
travelling – they’re all just a click away
with email, Instant Messaging, social
networks and more built-in to your
Asha phone.
Hey, what’s that app?
From music production tools to the
latest games, there’s no limit to what
you can do with the thousands of apps
available for your Asha phone in the
Nokia Store.
Nokia Asha
Dünyanın işini üstlenmeye hazır
Hiç durmayın, dünya sizi bekliyor
Asha telefonlar, her zaman haberdar
olmanız için gereken her şeye sahiptir.
Web, mesaj, sohbet, oyun, keşfetme...
Daha fazlası ile hayatınızı istediğiniz
şekilde yaşayın.
Web’i keşfetmeye başlayın
Keşfetmeye hazır mısınız? Bir
Asha telefon ile güçlü ve hızlı Nokia
Tarayıcı sayesinde her zaman, her
yerde bağlantılı halde ve İnternet’i
keşfetmeye hazırsınız.
Partiye hoş geldiniz
Okuldan en iyi arkadaşlarınız,
yeni iş arkadaşlarınız veya seyahat
ederken tanıştığınız arkadaşlar, Asha
telefonunuzda dahili olarak bulunan
e-posta, anında mesajlaşma, sosyal
ağlar ve daha fazla özellikle size
yalnızca bir tık kadar yakın.
Hey, o hangi uygulama?
Nokia Mağaza’da Asha telefonunuz
için sunulan müzik üretim araçlarından
en son oyunlara kadar binlerce
uygulama ile yapabileceklerinizin bir
sınırı yok.
Made for you
With a range of colours, touch, type
and connectivity options, you’ll find Sizin için üretildi
the Asha phone that expresses your Çeşitli renk, dokunma, yazma ve
personality and fits your lifestyle.
bağlantı seçenekleri ile Asha telefonun
kişiliğinizi yansıttığını ve yaşam
tarzınıza uygun olduğunu göreceksiniz.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
87
KAYNAK METİN
Ürün ve metin bilgileri
Finlandiya kökenli bir teknoloji şirketi olan Nokia’nın bu reklamı
19.09.2012 tarihinde http://www.nokia.com/global/products/asha/ adresinden alınmıştır. Reklamda hem görsel hem yazılı öğeler yer almaktadır.
Kaynak Metin Reklamcılık Stratejisi
Bu tür ürünlerin reklamlarının genellikle sert yöntem olması beklenmektedir. Çünkü teknoloji ürünleri çoğunlukla insanların günlük acil ihtiyaçları
arasında girmemekte, özellikle de modeller ilerledikçe daha lüks ürünler
arasına girmektedir. Bu sebeple, bu tür ürünlerin satışlarının yapılabilmesi
için hedef kitleye düşünmek için zaman vermeden, özellikleri tek tek sıralanarak onları ürünü almaya ikna etmeye çalışılmaktadır. Kaynak metinde
hedef kitleye sorular sorarak sıkıştırma, emir kipi kullanma ve onları bir an
önce harekete geçirmek amacıyla zarf kullanma yollarına gidilerek hedef
kitleye doğrudan satın alma mesajı verilmektedir. Bu şekilde, tüketiciye
zaman vermeden, onu ürünün faydalarına inandırarak amaca yönlendirmek
amaçlanmıştır. Bunların yanında, hedef kitlenin duygularını harekete geçirecek ve ürünün kullanımıyla tüketicinin kendini ne kadar özel hissedeceğini
gösterecek ifadelere de yer verilmiştir. Ancak, metinde ağırlıklı olarak sert
yöntem kullanılmıştır.
ÇEVİRİ METİN
Çeviri metne 19.09.2012 tarihinde http://www.nokia.com/tr-tr/urunler/
asha/ adresinden erişilmiştir. Reklamda kaynak dildeki reklamda olduğu
gibi hem görsel hem yazılı öğeler yer almaktadır.
Çeviri İşlemleri
üBirim düzeyinde kaydırma: İngilizce metinde tek bir cümle
olan Asha phones have everything you need to keep you inthe-know – surf, message, chat, play, explore – go ahead and
live your life, your way Türkçe çeviride Asha telefonlar, her
88
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
zaman haberdar olmanız için gereken her şeye sahiptir. Web,
mesaj, sohbet, oyun, keşfetme... Daha fazlası ile hayatınızı
istediğiniz şekilde yaşayın şeklinde, biri eksiltili cümle olmak
üzere üç cümle olarak çevrilmiştir. Bir cümle iki cümle olarak
çevrilerek birim düzeyinde kaydırma gerçekleşmiştir.
üVurgu düzeyinde kayma: İngilizce metindeki Dive in – the
world is waiting Türkçeye Hiç durmayın, dünya sizi bekliyor
olarak çevrilmiştir ve çeviride siz vurgusu eklenmiş ve doğrudan hedef kitleye seslenilmiştir. Bunun yanında, With an
Asha phone you’re always connected and ready to explore the
Internet with the powerful and fast Nokia Browser, any time,
any place cümlesinde hem always hem de any time kullanılarak zaman vurgulanmıştır. Ancak Türkçe çeviride Bir Asha
telefon ile güçlü ve hızlı Nokia Tarayıcı sayesinde her zaman,
her yerde bağlantılı halde ve İnternet’i keşfetmeye hazırsınız
cümlesi kullanılarak zaman üzerindeki vurgu azaltılmıştır.
Değerlendirme – 3
Bu reklamın çevirisinde de kaynak metinde olduğu gibi emir cümleleri
ve tüketiciyi bir an önce harekete geçirmek amacıyla kullanılan zarflar ve
sorulardan yararlanılmıştır. Ancak, kaynak metne göre emir kipi daha az
kullanılmış, hedef kitlenin duygularını harekete geçirecek ayrıntılara daha
fazla yer verilmiş ve kullanılan ifadelerle hedef kitlenin kendisini özel hissetmesi sağlanarak duygularına seslenilmiştir. Bu şekilde, metinde sert veya
ılımlı yöntemden biri ağır basmamaktadır. Çeviri metnin reklamcılık stratejisi
birleşik yöntemdir. Kaynak metindeki reklamcılık stratejisi korunmamıştır.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
89
4) Hyundai New Thinking New Possibilities
Desserts are bleak, winters
are cold, girls are weak, blues
musicians are old, road signs
are boring, green factories will
never come true, and luxury is for
an elite few. New Thinking New
Possibilities
New Thinking New Possibilities.
Hyundai
New Thinking New Possibilities.
Hani hep derler ya çöller kuraktır,
kışlar soğuktur, kızlar güçsüzdür,
usta müzisyenler yaşlıdır, uzun
yolculuklar sıkıcıdır, çevre dostu
fabrikalar hayaldir, lüks ise seçkin
bir azınlık içindir… Kim demiş!
New Thinking New Possibilities
New Thinking New Possibilities.
Hyundai
New Thinking New Possibilities.
KAYNAK METİN
Ürün ve metin bilgileri
Bu reklam, Koreli otomotiv şirketi Hyundai’nin New Thinking New
Possibilities sloganı altındaki bir reklamıdır. 12.10.2012 tarihinde http://
www.youtube.com/watch?v=h-97QHdr0NQ adresinden erişilen reklam
yazılı, görsel ve işitsel olarak hazırlanmıştır.
Kaynak Metin Reklamcılık Stratejisi
Kaynak metinde çeşitli sıfatlar kullanılarak hedef kitlenin duygularına
seslenmeye çalışılmıştır. Hedef kitle üzerinde baskı kurulmamıştır ve onları
düşünmeye itmek amaçlanmıştır. Bu sebeple, kaynak metinde kullanılan
reklamcılık stratejisi ılımlı yöntemdir.
90
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
ÇEVİRİ METİN
Çeviri reklam, Koreli otomotiv şirketi Hyundai’nin New Thinking
New Possibilities sloganı altında yayınlanan bir reklamıdır. 12.10.2012
tarihinde http://www.hyundai.com.tr/tr/Content.aspx?id=dizi&menu_
id=69&section=1&video=67 adresinden erişilen reklam yazılı, görsel ve
işitsel olarak hazırlanmıştır.
Çeviri İşlemleri
üKesit düzeyinde kayma: Kaynak metindeki blues musicians
are old Türkçe’ye usta müzisyenler yaşlıdır şeklinde çevrilmiştir. Kökeni Afrika’ya dayanan ve zamanla Amerika’da da
yaygınlaşan Blues müzik türünün Türkiye’de yaygın olmaması
sebebiyle Türk hedef kitlesinde çağrışım yapmama olasılığının
yüksek olması sebebiyle Türkçe metinde blues musicians yerine
usta müzisyenler ifadesi kullanılmıştır.
üEdimsöz düzeyinde kayma: Kaynak metindeki Desserts are
bleak, winters are cold, girls are weak, blues musicians are old,
road signs are boring, green factories will never come true,
and luxury is for an elite few cümlesinde ifadeler doğrudan
verilirken, çeviri metinde bu cümlelerin başına Hani hep derler ya getirilmiş ve Hani hep derler ya çöller kuraktır, kışlar
soğuktur, kızlar güçsüzdür, usta müzisyenler yaşlıdır, uzun
yolculuklar sıkıcıdır, çevre dostu fabrikalar hayaldir, lüks ise
seçkin bir azınlık içindir şeklinde çevrilmiştir. Bu ifadeler bir
başkasına, onlara, atfedilmiştir. Bunun yanında, kaynak metinde
fiil cümlesi olan green factories will never come true çeviri
metinde çevre dostu fabrikalar hayaldir şeklinde isim cümlesi
olarak çevrilmiştir.
üVurgu düzeyinde kayma: Kaynak metne ek olarak kullanılan
Hani hep derler ya ifadesi ve Kim demiş! ünlem cümlesi ile
metnin geneline bu söylenenlere inanılmadığı vurgusu eklenmiştir. Oysa kaynak metinde bu düşünce metinle değil, reklamın
görsel öğeleriyle verilmektedir. Türkçe metinde görsel öğelere
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
91
ek olarak metinde de bu vurgunun yapılmasıyla vurgu eklenmiş
ve vurgu düzeyinde kayma gerçekleşmiştir.
üDoğrudan Aktarım: Reklamın sloganı New Thinking New
Possibilities Türkçe metinde çevrilmeden, kaynak dildeki şekliyle bırakılmıştır.
Değerlendirme – 4
Kaynak metinde olduğu gibi çeviri metinde de çeşitli sıfatlara yer verilmiştir. Bu şekilde, hedef kitlenin duygularına seslenmeye çalışılmıştır. Erek
metinde, kaynak metne ek olarak ünlem cümlesine yer verilmesine rağmen,
hedef kitle üzerinde hiçbir şekilde baskı kurulmamıştır, onları düşünmeye
itmek amaçlanmıştır. Bu sebeple, çeviri metinde, kaynak metnin reklamcılık
stratejisi korunmuştur ve ılımlı yöntem kullanılmıştır.
5) Nestle Nestea
Fascinating combinations make
the world more enjoyable. Just
like Nestea. A blend of delicious
foods plus tea goodness that
inspires you. Nestea… Enjoy the
combination.
Enjoy the combination
Sürpriz karışımlar dünyayı daha
keyifli kılar. Tıpkı Nestea gibi.
Lezzetli meyvelerin tadıyla çayın
iyiliğinin mükemmel birleşimi.
Nestea… Bu karışımın keyfini çıkar.
Bu karışımın keyfini çıkar
KAYNAK METİN
Ürün ve metin bilgileri
Reklam, İsviçreli Nestle şirketinin Nestea markasının bir reklamıdır.
Reklama 05.01.2013 tarihinde http://vimeo.com/12320440 adresinden erişilmiştir. Reklamda görsel, işitsel ve yazılı öğeler bir arada kullanılmıştır.
92
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
Kaynak Metin Reklamcılık Stratejisi
Reklamda yoğun olarak sıfat kullanımı görülmektedir. Bu sıfatların
kullanımıyla etkili bir anlatım elde etmek ve matematiksel dört işlemin
eğlenceli bir şekilde kullanımı ile de hedef kitlenin duygularına seslenmek
amaçlanmıştır. Slogan bölümünde emir kipi kullanılmakla birlikte, metnin
genelinde baskıcı bir hava yoktur. Hedef kitle doğrudan amaca yönlendirilmemiş, düşünmeye yönlendirilmiştir. Bu sebeplerle kaynak metnin
reklamcılık stratejisi birleşik yöntemdir.
ÇEVİRİ METİN
Reklama 05.01.2013 tarihinde http://www.youtube.com/
watch?v=nuRUGTEF9zo adresinden erişilmiştir. Çeviri reklamda da görsel, işitsel ve yazılı öğeler bir arada kullanılmıştır.
Çeviri İşlemleri
üSözcüğü Sözcüğüne: Kaynak metindeki Fascinating combinations make the world more enjoyable. Just like Nestea
Türkçeye sözcüğü sözcüğüne çeviri işlemi kullanılarak Sürpriz
karışımlar dünyayı daha keyifli kılar. Tıpkı Nestea gibi şeklinde
çevrilmiştir.
üVurgu düzeyinde kayma: Hem kaynak hem erek dildeki
reklam metninde öne çıkarılmak istenen, ürünün karışım özelliğidir. Ancak, kaynak metinde bu birleşim matematiksel ifade
(plus-artı) kullanılarak ve bunu görsel olarak da destekleyerek
yapılmıştır. Birleşim özelliğinin üzerinde dururken aynı zamanda matematiksel ifadelere de vurgu yapılmış ve eğlenceli
ve etkili bir anlatım yaratılmaya çalışılmıştır. Çeviri metinde
ise, Türk toplumunun reklamlarda bu tür bir kullanıma alışkın
olmaması ve bu yüzden aynı etkinin yaratılmayacak olması
sebebiyle plus sözcüğüne yer verilmemiş, matematiksel ifade
vurgusu çıkarılmıştır.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
93
Değerlendirme - 5
Çeviri metinde de kaynak metinde olduğu gibi sıfatların yoğun kullanımıyla etkileyici bir anlatım elde etmek ve seslenmek istendiği anlaşılmaktadır. Bunun yanında, metnin sonunda yer verilen emir kipinde cümlelerle
sert yönteme yaklaşılmıştır. Bu sebeplerle, çeviri metnin reklamcılık stratejisi birleşik yöntemdir. Böylelikle, kaynak metnin reklamcılık stratejisi
korunmuştur.
6. Sonuç
Çeviribilim disiplinlerarası doğası gereği birçok disiplinle ilişkilidir.
Reklamcılık da bunlardan biridir. Reklamcılığın uluslararası reklamcılık
alanında çeviri çoğu zaman kaçınılmaz olmaktadır. Bunun sebebi uluslararası
reklamcılıkta üreticilerin ürünlerini farklı dil ve kültürü olan bir başka
pazara ulaştırmak istemesidir. Farklı pazarlarda iki dil ve kültür arasındaki
farklılıkların kaldırılarak reklamın amacına ulaşması çoğu zaman çeviri
aracılığıyla sağlanmaktadır. Bu şekilde, reklam çevirisi aracılığıyla hem
üreticiler ürünlerini farklı pazarlara ulaştırabilmekte hem de tüketiciler
farklı pazarlardaki ürünlerden haberdar olarak elindeki seçenekler arasından
kendilerine uygun olan ürünleri seçebilmektedir.
Bu bağlamda, gelişen teknoloji ve pazar koşullarına paralel olarak uluslararası reklamcılığın önemi artmış ve bu durum uluslararası arenada rekabetin
artmasına yol açmıştır. Artan rekabet de uluslararası reklamcılığın gelişmesini sağlamıştır. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda, uluslararası
reklamcılık alanında çevirinin de öneminin arttığını söylemek mümkündür.
Bu betimleyici çalışma sonucunda, çalışmanın başında sert ve ılımlı
yöntem olarak gruplanan reklamcılık stratejilerinin yanısıra her iki yöntemin de ağırlık kazanmadığı birleşik yöntem de kullanıldığı bulgulanmıştır.
Kaynak metinlerde sert yöntemin 2, ılımlı yöntemin 2, birleşik yöntemin
1 kez kullanımına rastlanırken, erek metinlerde sert yöntemin 2, ılımlı
yöntemin 1, birleşik yöntemin ise 2 kez kullanıldığı görülmüştür. Seçilen
reklam metinlerinin çevirilerinin 3 tanesinde kaynak metnin reklamcılık
stratejisi korunurken 2 tanesinde değişikliğe gidildiği görülmüştür. Çalışmanın başında belirlenen çeviri işlemleri açısından bakıldığında, Sözcüğü
94
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
Sözcüğüne çeviri işlemi 1 kez, Öyküntü 2 kez, Birim Düzeyinde Kaydırma
3 kez, Kesit Düzeyinde Kayma 2 kez, Edimsöz Düzeyinde Kayma 2 kez,
Vurgu Düzeyinde Kayma 5 kez, Ekleme/Silme 2 kez, Doğrudan Aktarım 2
kez kullanılmıştır. Çevirilerde Türetme, Perspektif Kaydırma ve Açımlama
işlemlerinin kullanımına rastlanmamıştır. Bunların yanında, kaynak metinlerde ürünün sektörüne göre sabit bir reklamcılık stratejisi kullanılmadığı
görülmektedir. Buna göre, çevirinin skoposundan çok kaynak metnin ve işi
veren tarafın skoposunun önem kazandığını söyleyebiliriz. Bu da Türkiye’de
daha çok kaynak metne bağlı yaklaşımın tercih edildiği ve buna bağlı olarak reklam çevirisi yapan çevirmenlerin belirli kısıtlamalarla karşılaştığını
göstermektedir.
KAYNAKÇA
Ammann, Margret. (2008). Akademik Çeviri Eğitimine Giriş. Çev.: E.
Deniz Ekeman. İstanbul: Multilingual.
Batı, Uğur (2010). Reklamın Dili, İstanbul: Alfa Basım Yayım.
Batı, Uğur (2006). Reklam Dilinin Biçimbilimsel Nitelikleri Üzerine
Bir İçerik Analizi. (2). Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi, İstanbul.
Chesterman, Andrew (1997). Memes of Translation: The Spread of Ideas
in Translation Theory. Amsterdam/Philadelphia: John Benjamins Publishing.
Elden, Müge; Avşar (2004). Reklam ve Reklam Mevzuatı, Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu Yayını. Ankara: Ofset Fotomat.
B. Zakir (2011). Gazetecilik İlan- Reklam Organizasyonu 321GM0013.
Ankara
Kashoob, Hassan S. (1995). “Cultural Translation Problems with Special
Reference to English/Arabic Advertisements”. Doktora Tezi. Glasgow:
Glasgow Üniversitesi Arapça ve İslami Bilimler Bölümü.
Moriatry, Sandra, v.d. (2009). Advertising: Principles and Practice. 8.
bs., New Jersey, ABD : Pearson Prentice Hall.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 65-96
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 65-96
95
Özgür, Aydın Ziya(2004). “Gazete Reklamlarının Nitel ve Nicel
Özellikleri: Otomotiv Reklamları Üzerine İçerik Analizi”, Yüksek
Lisans Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Schäffner, Christina. (2001). “Skopos Theory”, Encyclopedia of Translation Studies. (ed.) Mona Baker, Londra ve New York: Routledge.
Wells, William, v.d. (1992). Advertising: Principles and Practice. 2. bs.
New Jersey, ABD: Prentice Hall.
Vermeer, Hans J. (2008). Çeviride Skopos Kuramı. Çev: Ayşe Handan
Konar, Haz.: Ayşe Nihal Akbulut. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları
Yazıcı, Mine (2007). Yazılı Çeviri Edinci. İstanbul: Multilingual.
Elektronik Kaynaklar
McFarlin, Kate: An Example of Hard Sell Advertising (Çevrimiçi),
http://smallbusiness.chron.com/example-hard-sell-advertising-11371.html,
03.03.2012.
(Çevrimiçi), http://www.languageswork.org.uk/career_choices/job_sectors/business_services.aspx, 17.02.0213.
“Dilin Önemi Üzerine Söylenmiş Sözler”, (Çevrimiçi), http://turkcesivarken.com/yazismalik/index.php?topic=2870.0;wap2, 15.11.2011.
(Çevrimiçi), http://tdkterim.gov.tr/bts/, 09.08.2012.
“Marketing and PR”, (Çevrimiçi), http://emultilingual.com/marketingand-pr/, 24.03.2012.
“Great Cross-Cultural Advertising Blunders”, (Çevrimiçi), http://www.
getfluentfast.com/GreatCrossCulturalAdvertisingBlunders.pdf, 30.03.2012
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
97
ÇEVİRİ SÜRECİNİN GÖZ HAREKETLERİNİN
İZLENMESİ YOLUYLA İNCELENMESİ:
ÇEVİRİNİN YÖNÜ ÜZERİNE BİR PİLOT ÇALIŞMA
EYE-TRACKING DIRECTIONALITY IN THE TRANSLATION PROCESS:
A PILOT STUDY
Özlem TEMİZÖZ*
Özet
Bu makale, çevirinin yönünün (anadile/ikinci dile) bilişsel süreçler
üzerindeki etkisini göz hareketlerinin izlenmesi yöntemi ile inceleyen bir
pilot çalışma hakkında bilgi sunmaktadır. Söz konusu pilot çalışma, Jensen
& Pavlović (2009) tarafından aynı amaçla gerçekleştirilmiş olan çalışmayı
yinelemek üzere kullanılacak yöntemi sınamak amacını taşımaktadır. Pilot
çalışmada yeniden araştırılan hipotezler şöyledir: (1) Anadile ve ikinci dile
yapılan çeviride, erek metnin oluşturulması için harcanan bilişsel çaba kaynak
metnin çözümlenmesi için harcanandan fazladır; (2) İkinci dile çeviri anadile
çeviriden daha fazla bilişsel çaba gerektirir; (3) Anadile çeviride kaynak
metnin çözümlenmesi için harcanan bilişsel çaba ikinci dile çeviridekinden
daha fazladır; (4) İkinci dile çeviride erek metni oluşturmak için harcanan bilişsel çaba anadile çeviridekinden daha fazladır. Sonuçlar, Jensen & Pavlović
(2009)’in öne sürdüğü ve bu pilot çalışmada yinelenen dört hipotezden üçünün bulgularının her iki çalışmada da aynı olduğunu göstermektedir. Her iki
çalışma da çevirmenin ikinci dildeki metinleri (kaynak/erek) çözümlemek
ya da oluşturmak ve ikinci dile çeviri yapmak için harcadığı bilişsel çabanın
anadilindeki metinleri (kaynak/erek) çözümlemek ya da oluşturmak veya
anadile çeviri yapmaktan daha fazla olmadığını göstermektedir. Elde edilen bulgular çevirinin yönüne ilişkin olarak benimsenen, bilimsel veriden
ziyade geleneğe dayalı görüşlerin aksinin de mümkün olabileceğini ortaya
koymaları bakımından önemlidir. Bu pilot çalışmanın ayırt edici bir özelliği
de Türkiye’de göz hareketlerinin izlenmesi yöntemini çeviri sürecinin incelenmesi amacıyla kullanan ilk çalışma olmasıdır (Temizöz 2009).
Anahtar sözcükler: Çevirinin yönü, ikinci dile çeviri, anadile çeviri,
çeviride bilişsel süreçler, göz hareketlerini izleme yöntemi.
*
Dr. Rovira i Virgili Üniversitesi, Kültürlerarası Çalışmalar Grubu; Kocaeli Üniversitesi, Ya
bancı Diller Yüksekokulu
Dr. Universitat Rovira i Virgili, Intercultural Studies Group; Kocaeli University, School of Foreign
Languages
98
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
Abstract
The paper reports on a pilot study conducted to test the methodology to
replicate the study by Jensen & Pavlović (2009) which investigates the effect
of translation directionality on cognitive processing by means of eye-tracking.
The following hypotheses are retested: (1) In both directions of translation,
processing the TT requires more cognitive effort than processing the ST;
(2) L2 translation tasks on the whole require more cognitive effort than L1
tasks; (3) cognitive effort invested in the processing of the ST is higher in
L1 translation than in L2 translation; (4) cognitive effort invested in the
processing of the TT is higher in L2 translation than in L1 translation. The
results showed that the findings of three out of four hypotheses were the
same as the findings of Jensen & Pavlović (2009). Both studies suggest that
neither processing the texts in L2 (ST or TT) nor translation into L2 leads to
a higher amount of cognitive effort. The findings are important in that they
challenge the traditional view of directionality that is based on traditional
assumptions rather than empirical data. This pilot study is distinctive in that
it is the first study in Turkey that uses eye-tracking to explore the translation
process (Temizöz 2009).
Keywords: Directionality, L2 translation, L1 translation, cognitive
processing in the translation process, eye-tracking.
1. Introduction
Translation scholars used various methods such as thinking-aloud, keystroke logging, retrospection and screen recording in order to understand the
psycholinguistic and cognitive aspects of translation processes (for methodological issues, see Alves 2003, Jääskeläinen 2002 and Tirkkonen-Condit
& Jääskeläinen 2000). Recently, eye-tracking has been introduced as a new
and promising way of investigating translation processes (e.g. Dragsted
& Hansen 2008; Jensen & Pavlović 2009; O’Brien 2006, O’Brien 2008;
Sharmin et al. 2008 and Sjørup 2008). As O’Brien (2006: 186) points out,
“eye-tracking provides us with a complementary methodology that will
allow further investigation of the translation process, while also allowing
us to investigate translator-computer interaction”.
In addition to the diversification of translation process research methods,
prescriptive approaches in Translation Studies have now come into question
and they have started to be replaced by descriptive ones. Thus, Translation
Studies has become less normative in its approach regarding translation
into a non-mother tongue. Besides, research into the translation processes
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
99
exploring directionality features has attracted much more attention. Thus,
directionality has become the topic of empirical research (Pavlović 2007a
and 2007b, Jensen & Pavlović 2009) as well as of international conferences
and forums (Grosman et al. 2000; Kelly et al. 2003).
In contemporary Translation Studies, when we talk about translation, we
usually take for granted that we are dealing with translation from L2 (the
second language) into L1 (mother-tongue). Consequently, when non-specified, the assumption is that translation is from L2 into L1. However, there
are many settings in which translation from L1 into L2 is also frequently
performed. In Slovenia, Croatia, Finland, Denmark and Turkey, to name but
a few places where people use “languages of limited diffusion”, this type
of translation is very common. Pavlović (2007b) conducted a questionnaire
survey among translators and interpreters in Croatia to tap their professional
practice and attitudes regarding directionality. Preliminary findings showed
that L2 translation was a regular practice for more than 70 percent of the
full-time translators/interpreters in Croatia (Pavlović 2007b: 91).
When commenting on the prescription as regards translating into one’s
native language in less widely spoken language settings, Campbell (1998:
57) states that “in theory this is fine, but in practice it poses some difficulties
since the supply of translators into particular languages may not match demand, so translation sometimes (or perhaps even often) has to be undertaken
into the second language”. Our personal experience as a translator working
with English-Turkish language pair supports this comment, in that, in Turkey, translators are required to translate in both directions simply because
not enough people master Turkish as a second language so that they can
translate competently from it into their native language.
Globalization and the function of English as lingua franca are other factors increasing the demand for translation into English as L2. Snell-Hornby
(2000: 37) states that “in the global village of today, one could make the
categorical statement that every translator needs a working knowledge
of English as international lingua franca”. Snell-Hornby also emphasizes
that “translation into English as a non-mother tongue has become a fact of
modern life” (Snell-Hornby 2000: 37).
100
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
Research on the comparison of translation processes in different translation directions shows that L1 and L2 translation processes differ in various
ways (e.g. Pavlović 2007a). The use of internal and external resources, the
choice of strategies (e.g. Chang and Schallert 2007, for interpreting), the
quality of the products and the distribution of cognitive effort (e.g. Jensen
& Pavlović 2009) constitute the aspects that have been explored so far and
found to differ in some respects with regard to directionality. Obviously,
more research exploring directionality features will help us understand
better the cognitive processes occurring during translation into L2. Further,
it will facilitate the understanding of the inevitability of translation into L2
in certain settings.
Replication of the existing studies on directionality with different language
pairs and different subjects can contribute to the validity of the findings.
Replication studies, which are widespread in other sciences, are usually
disregarded in Translation Studies (TS). However, they are significant in
terms of questioning and testing the findings of previous studies, thereby
contributing to the strengthening of the relevant discipline, in our case TS.
Bearing this in mind, we conducted a pilot study to test the methodology to
replicate Jensen & Pavlović (2009) with a view to retesting its hypotheses
by means of a wider study.
2. Measuring Cognitive Effort Using Eye-Tracking
Eye-tracking research in reading and translation usually takes its source
from “eye-mind assumption” according to which readers are looking at
the word they are thinking about (Just & Carpenter 1980: 330). Previous
research confirms the existence of a link between cognitive effort and eye
movements. Hess and Polt (1964) conducted an experiment to see if mental
activity in solving simple mathematical problems would be reflected in the
pupil size of the subjects. Five subjects were asked to solve four mathematical (simple multiplication) problems with increasing levels of difficulty.
The results revealed a complete correlation between problem difficulty and
the mean response of the five subjects as measured by pupil size. Thus, the
authors concluded that changes in pupil size during the solving of simple
multiplication problems could be used as a direct measure of mental activity
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
101
(Hess & Polt 1964).
Hyöna et al. (1995) tested whether the pupillary response can be applied
to study the variation in the processing load during three different language
tasks with differing levels of complexity. The processing load in simultaneous interpreting as reflected in the average pupil size was compared to
two other language tasks: repeating an auditorily presented text (speech
shadowing) and listening to a text passage without any subsequent comprehension testing. The results showed that mental load as reflected by pupil
dilation was consistent with the hypothesized difference in task difficulty.
That is, simultaneous interpretation clearly produced a higher degree of
pupil dilation than did speech shadowing, and shadowing yielded a higher
level than did listening (Hyöna et al. 1995: 603).
Jakobsen & Jensen (2008) compared eye movement behavior across four
different types of reading tasks. A group of six professional translators and
six translation students read four similar texts on the same news topic. Text
1 was read for comprehension, while Text 2 was read for comprehension and
translating the text afterwards. Text 3 was read while being simultaneously
translated orally, and Text 4 was read while being translated in writing. Indicators of cognitive effort, such as task time, fixation frequency, gaze time
and average fixation duration revealed a consistent and linear progression
from the first task (the easiest) to the fourth (the hardest). This finding also
confirms that eye-movement data reflect cognitive processing.
The abovementioned research proves the link between eye movements
and cognitive processing in both reading and translation. Being a translator
in a setting where translators are usually asked to work into their L2 (second
language) as well as their L1 (mother tongue), we are encouraged to use
eye tracking as a method to investigate the mental proceses occurring in L1
and L2 translation processes, which are proved to differ in various respects
(Chang & Schallert 2007, Jensen & Pavlović 2009, Pavlović 2007a). We
decided to set out with replicating a previous study by Jensen & Pavlović
(2009) conducted to investigate directionality in translation processes by
means of eye-tracking. Below, we mention briefly about the study by Jensen
& Pavlović (2009) and then present our pilot study that is aimed to test the
methodology for a wider research.
102
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
3. Jensen & Pavlović (2009)
Jensen & Pavlović (2009) investigated directionality in translation processes by means of eye-tracking. They tested the following hypotheses: (1)
in both directions of translation, processing the TT requires more cognitive
effort than processing the ST; (2) L2 translation tasks on the whole require
more cognitive effort than L1 tasks; (3) cognitive effort invested in the
processing of the ST is higher in L1 translation than in L2 translation; (4)
cognitive effort invested in the processing of the TT is higher in L2 translation than in L1 translation; and (5) in both directions, students invest more
cognitive effort in translation tasks than do professionals. The hypotheses are
tested through a series of experiments involving eight final-year students of
Translation and eight professional translators having Danish as the mother
tongue and English as the primary foreign language. However, 50 percent
of the data had to be discarded due to poor eye-tracking data. Thus, data
from four professionals and four students were used.
Pursuant to short warm-up tasks, the subjects translated two comparable
texts of around 250 words, one into their L1 (Danish) and the other into
their L2 (English) on the same day after a short break. They were not allowed to use any external sources (i.e. term banks, dictionaries). The testing
materials were two reviews from the online versions of two newspapers,
of books dealing with a political topic. In addition to length and genre, the
researchers tested the comparability of the texts by means of Lix formula,
which is a tool for measuring the readability (the relative ease with which
a text can be read) of the texts. In addition, the researchers tested their texts
by means of SMOG (see http://www.harrymclaughlin.com/SMOG.htm), a
readability formula developed by McLaughlin (1969) (see also Trottier 2010)
which uses syllable count and sentence length to measure text difficulty.
The formula estimates the years of education a person needs to understand
a piece of writing. According to SMOG, the texts they used rated the same
degree of readability (12).
In order to measure subjects’ cognitive effort, Jensen & Pavlović (2009)
recorded the eye movements. Eye movements were recorded with Tobii 1750
(see http://www.tobii.com/en/), which is a remote eye-tracker. Jensen &
Pavlović (2009) used four kinds of parameters obtained from eye-tracking:
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
103
1. “gaze time”, i.e. the total time (in milliseconds) a subject spent focusing on a particular (source or target text) section of the screen
during the execution of the task;
2. “task length”, i.e. the total time (in seconds) in which the subjects
completed the given translation task;
3. “average fixation duration” (in milliseconds), which is based on the
total gaze time value and the total number of fixations within source
text or target text section of the screen, (Average fixation duration =
gaze time / total number of fixation);
4. “pupil size” (or pupil dilation), i.e. the size of the subjects’ pupils (in
millimeters) during the task.
The data analysis showed that only one out of five hypotheses was totally
confirmed. The first hypothesis stating that processing the target text requires
more cognitive effort than processing the source text in both directions of
translation, was confirmed by all the relevant indicators collected from
eye-tracking. The remaining hypotheses were partially confirmed, that is,
confirmed by some indicators and not by others, or confirmed for only one
group of subjects (see Table 14). On the whole, the findings of the study
show that, contrary to the traditional assumptions, processing L2 texts and/
or translating into L2 do not always require greater cognitive effort than
processing L1 texts and/or translating into L1.
4. Pilot Study
Inspired by the similarity of Danish and Turkish with regard to being “languages of limited diffusion”, we decided to replicate the above-mentioned
study by Jensen & Pavlović (2009) with the English-Turkish language pair
to see if the results were language specific. First, we conducted the present
pilot study to test our methodology. Unlike Jensen & Pavlović (2009), we
developed a research design in which we used retrospective commentaries
recorded with voiced screen-capturing and post-assignment questionnaires
in addition to eye-tracking and keystroke logging (with Translog, see www.
translog.dk) with a view to obtaining more information as regards the translation process. However, the scope of this paper is restricted to presenting
104
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
only eye-tracking data analysis which is provided in comparison with Jensen
& Pavlović (2009).
4. 1. Hypotheses
Within the present pilot study, we retested four out of five hypotheses
formulated and tested by Jensen & Pavlović (2009). The fifth hypothesis
was about the comparison of professional translators with translation students. Since our study was a pilot study aiming to test the methodology,
we did not employ a second group of translators (translation students) for
the experiments. Therefore, we did not retest the fifth hypothesis. Thus, the
following hypotheses are retested in the present study:
1. In both directions of translation, processing the TT (target text) requires more cognitive effort than processing the ST (source text).
2. L2 translation tasks (translation into the second language) require more
cognitive effort than L1 tasks (translation into the mother tongue).
3. Cognitive effort spent in the processing of the ST is higher in L1
translations (in which the ST is an L2 text) than in L2 translations.
4. Cognitive effort spent in the processing of the TT is higher in L2
translations (in which the TT is an L2 text) than in L1 translations.
4.2. Methodology
4.2.1 Procedure
We used both qualitative and quantitative methods to collect data. Prior
to the experiment, we asked the subjects to fill out subject profile sheets to
gather basic information on their profile. They were also sent, by e-mail,
translation brief and task instructions for specifying the requirements regarding the translation tasks.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
105
The subjects translated two texts one after another with short breaks of
5 minutes. The order of the tasks was reversed to prevent a possible retest
effect. The subjects’ keystrokes were registered using Translog 2006 and
their eye-movements were recorded with Tobii 1750 eye-tracker which is a
remote-based and a highly unobtrusive eye-tracker. Before the experiment
started, short warm-up tasks were given to the subjects for making them
familiar with the test environment. Although we are aware of the fact that
researching and documentation constitute a significant part of the translation process, we did not allow the subjects to use external paper-based or
electronic resources (dictionaries, corpora, term banks, etc.) with a view to
obtaining as much uninterrupted eye-gaze data as possible.
Once they completed the translation tasks, the subjects were asked to
comment on their translation while watching the replay of the tasks using
Translog replay function. While watching and simultaneously commenting
on the replay of their translations, the subjects’ voice and screen activities
were recorded via screen recording software BB Flashback (see http://
www.bbsoftware.co.uk). For this recording, the subjects were not given
specific guidelines regarding what to say. Rather, they were only asked to
comment on and explain their translation processes as much as possible.
The aim of this recording was to collect qualitative data with regard to
the translation processes. Finally, we asked the subjects to fill out post-assignment questionnaires to be able to obtain additional qualitative data on
the translation process and find out the subjects’ own perception of their
translation processes.
4.2.2 Subjects
In this pilot study, we worked with three translators with four years of
translation experience and MA in Translation. Their mother tongue (L1) is
Turkish and the primary foreign language (L2) is English. All the subjects
hold “A” grade from the English language test KPDS (Foreign Language
Proficiency Exam for State Employees).
The subjects report that the largest proportion of their translation jobs
involve texts that are technical, legal and on social sciences. They also add
106
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
that translation into their L2, namely English, amounts to almost half of
their translation assignments, and they usually do not have the opportunity
to choose translating only into L1 and reject translating into L2 if they want
to survive in the translation market.
4.2.3 The Source Texts
For the present study, we used two short texts, one in English (274 words)
and the other in Turkish (270 words). The English text was taken from the
online version of The New York Times, while the Turkish text was taken from
the online version of Milliyet, a newspaper with wide circulation in Turkey.
Both texts are about Obama’s presidential oath which is a well-known
topic worldwide. As we would not be able to compare subjects who have
different degrees of prior knowledge about a topic, it would be suitable
to choose a topic with which everyone is conversant to roughly the same
degree. The texts from newspapers were suitable in this respect.
Comparability of the texts used in the experiments gains significance
in this type of research, in which, language direction is the main variable
and features attributable to directionality are explored. Ideally, we needed
to select two texts which were different only in terms of the language in
which they were written. However, there is no possibility of finding two
identical texts in two different languages. In an attempt to eliminate the
differences other than the language, we selected two texts of the same genre,
from parallel sources, on the same topic, and with approximately the same
number of words.
Ensuring that the level of difficulty of the selected texts was close to
each other was also a delicate issue. The above criteria to ensure similarity
between the two texts also served for the proximity between them in terms
of text difficulty. In addition, we compared them using SMOG readability
formula (see Trottier 2010) as Jensen & Pavlović (2009) did. The English and
the Turkish texts received SMOG grades of 15.35 and 30.13, respectively.
These figures represent the years of education a person needs to understand
the text in question. However, the formula was principally developed for
English and its validity across languages might pose a problem. One of the
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
107
main reasons of this lies in the morphological and syntactical differences
inherent in different languages. We, therefore, tried to calculate the difference
between English and Turkish, by comparing several news texts from the
above-mentioned online newspapers and applied SMOG formula to them
(this method was borrowed from Pavlović 2007a: 73). The grades obtained
from this comparison could be used as a correction index for comparing the
level of difficulty of our sample texts. As a result of performing SMOG on
twenty randomly chosen texts from the newspapers mentioned, we found
that the average SMOG grade for the texts taken from The New York Times is
around 15, which is in line with the SMOG readability grades (see SMOG)
showing that articles from The New York Times require the reader to have
had 13-15 years of education. The average SMOG grade for the texts taken
from Milliyet, the Turkish newspaper, is around 30. Thus, SMOG grades of
the texts taken randomly from The New York Times and Milliyet are parallel
with the grades of our test texts. This implies that the difference between
the SMOG grades of the texts from The New York Times and Milliyet has
resulted from the syntactic and morphological differences between English
and Turkish rather than the years of education a reader has to understand
those texts. Based on this analysis, it is possible to say that the difficulty
levels of our texts in English and Turkish are similar in terms of readability
– readability as operationalized in the SMOG formula.
4.2.4. The Eye-tracker
We used Tobii 1750 which is a video-based eye-tracker that is composed
of a standard desktop computer with an infrared camera mounted beneath a
display monitor to illuminate the eyes, a sensor to capture reflection of the
infrared from the eyes, and eye-gaze analysis software to process the data.
The eye-tracking technology makes it possible to record where people are
looking as they are interacting with a visual display. The display in question
might include a text, an image, a software interface or a web site. The users’
point of gaze is superimposed on a video recording of the display as they
interact with it. Apart from video recordings, the schematic path followed by
the eyes can also be recorded on data files. Heat maps which show locations
where the subjects’ attention is intense or scarce (by assigning different colors
108
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
to the respective parts) can be obtained as well. Further, detailed statistical
data involving timestamps in milliseconds to show the exact time when a
specific eye movement occurred can be gathered from the eye-tracking data
analysis software. With such data, it becomes possible for researchers (or
developers of an interface), in a way, to interact with what is on the display
through the eyes of the users and see if they have difficulty in cognitive
processing, locating information, if they miss critical information, or have
trouble navigating (see http://www.eyetracking.com).
4 .3. Data Analysis and Findings
In this paper, we only present the analysis of the data gathered from
eye-tracking. Comparison of the findings of our study with those of Jensen
& Pavlović (2009) will also be presented in this section. To measure the
subjects’ cognitive effort, we used four kinds of parameters - as in Jensen
& Pavlović (2009) - obtained from eye-tracking: gaze time, task length,
average fixation duration and pupil size (or pupil dilation).
Tobii’s data analysis software offer calculation for gaze time, task length
and average fixation duration. However, it does not contain a tool that analyzes pupil dilation. In order to extract pupil dilation values, we manually
identified where in the log file the relevant task starts and ends (O’Brien
2006: 191).
4.3.1 Hypothesis 1
The first hypothesis we retested was “processing the TT requires more
cognitive effort than processing the ST in both directions of translation”.
It was confirmed by all three cognitive-effort indicators obtained from
eye-tracking data that were applicable to this hypothesis. Table 1 shows that,
in both L1 and L2 translation tasks, subjects spent more time fixating the
TT section of the screen. Table 1 provides mean values in milliseconds of
gaze time spent on the ST and the TT areas in both directions of translation.
We also calculated the difference between the mean gaze time spent on the
ST and the TT as percentage values, i.e. (TT gaze time – ST gaze time) x
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
109
100 / ST gaze time. The subjects’ total fixation length (gaze time) in the
target text (TT) area of the screen was 49 percent higher in the L1 task and
109 percent higher in L2. These values are in line with Jensen & Pavlović
(2009), being 81.2 percent and 118 percent, respectively.
Table 1: Gaze time on the ST and the TT
Task
L1 task
L2 task
Gaze time (ms) (mean)
ST
TT
381149
568892
371120
776501
Difference
btw. ST&TT (%)
49
109
Table 2 shows that the subjects’ average fixation duration was also higher
in the TT area of the screen irrespective of the language direction. Thus,
average fixation duration in the TT was 33 percent longer in the L1 task
and 43 percent longer in L2. These results support the findings of Jensen
& Pavlović (2009), in which average fixation duration in the TT was 53.1
percent longer than in the ST in L1 translation and 55.1 percent longer in
L2 translation task.
Table 2: Average fixation duration on the ST and the TT
Task
L1 task
L2 task
Ave. fixation duration (ms) (mean)
Difference
btw.
ST&TT (%)
ST
TT
296
394
33
276
394
43
Table 3 shows the pupil-size values in L1 and L2 translation tasks.
When compared to other cognitive indicators, the difference between both
directions ─ as measured in pupil-size values ─ was lower in our pilot
study. Although average pupil-size values for all the subjects were higher
in the TT than in the ST in both L1 and L2 tasks, the difference was only
0.7 percent, surprisingly the same in both directions. In Jensen & Pavlović
(2009), however, the pupil-size values were 2.4 percent and 2.6 percent
higher in the TT in both L1 and L2 tasks, respectively.
110
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
Table 3: Pupil size on the ST and the TT
Pupil size (mm) (mean)
Task
ST
TT
L1 task
4.07
4.10
L2 task
4.05
4.08
Difference
btw. ST&TT (%)
0.7
0.7
Tables 1, 2 and 3 provide data on the mean values for each measure
which is assumed to be an indicator of cognitive workload. In our pilot
study, all three relevant cognitive indicators showed us that the translators
spent more cognitive effort on the TT while translating in both directions.
This is consistent with the findings of Jensen & Pavlović (2009), in which
hypothesis 1 has been proven in a statistically significant way. Overall, the
findings regarding hypothesis 1 show us that translators focus on the TT
rather than on the ST, irrespective of the language direction.
4.3.2 Hypothesis 2
The second hypothesis we replicated in this study states that “L2 translation tasks require more cognitive effort than L1 tasks”. Unlike Jensen &
Pavlović (2009), the gaze time value was found to support this hypothesis
in the present study. Gaze time was 21 percent longer in the L2 translation
task than in the L1 task (Table 4). This result contradicts with the findings
of Jensen & Pavlović (2009), in which the gaze time was found to be higher
(7.7 percent higher for students and 8.9 percent higher for professionals) in
the opposite direction, namely in L1, for both professionals and students.
Table 4: Gaze time in L1 and L2 tasks
Task
Gaze time (ms) (mean)
L1 task
950042
L2 task
1147621
Difference btw. L1&L2 (%)
21
In order to understand the situation better, we will look at other indicators
of the cognitive processing. The mean value for the task length (see Table
5) was 38 percent [(2123 – 1535) x 100 /1535] higher while the subjects
were translating into their L2. This difference between the task lengths in
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
111
both directions is very high as compared to the difference found in Jensen
& Pavlović (2009) which was on average 0.9 percent and 2.8 percent longer
in L2 tasks for students and professionals, respectively.
Table 5: Task length
Task
L1 task
L2 task
Difference btw. L1&L2 (%)
Task length (seconds) (mean)
1535
2123
38
While hypothesis 2 was supported by the task length values in both the
present study and in Jensen & Pavlović (2009), it was not supported by
average fixation duration data in either. On the contrary, mean value of
average fixation duration in our study was 3 percent higher in the opposite
direction, namely in L1 (Table 6). Similarly, in Jensen & Pavlović (2009),
the average fixation duration value was 7.9 percent higher in the opposite
direction (L1) in the translations carried out by students. It was, on the
other hand, 5.6 percent higher in L2 translation protocols by professional
translators. As a result, the total values for this indicator were slightly in
favor of L1 translation.
Table 6: Average fixation duration in L1 and L2 tasks
Task
Ave. fixation duration (ms) (mean)
L1 task
690
L2 task
669
Difference btw. L1&L2 (%)
3
In our study, the mean value of the subjects’ pupil size was 0.49 percent
higher in the L1 task (Table 7). However, in Jensen & Pavlović (2009),
the pupil size was the only indicator which was measured to change in a
statistically significant way in L2 tasks (2.5 percent higher for students and
0.6 percent higher for professionals).
112
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
Table 7: Pupil size in L1 and L2 tasks
Task
Pupil size (mm) (mean)
L1 task
4.09
L2 task
4.07
Difference btw. L1&L2 (%)
0.49
To sum up, hypothesis 2 was partially confirmed by two of the four indicators of cognitive processing (the task length and gaze time). In Jensen &
Pavlović (2009), it was also partially confirmed by two of the four cognitive
indicators (the task length and pupil size). Thus, the data gathered from
eye-tracking can be said to neither prove nor refute the second hypothesis.
This finding is interesting, since it does not confirm the traditional view
which states that translating into L2 imposes higher cognitive load on the
translator, thus being perceived as more difficult.
4.3.3 Hypothesis 3
The third hypothesis that was formulated in Jensen & Pavlović (2009)
states that in L1 translation task (where ST is in L2), the processing of the
ST requires more cognitive effort than in the L2 task. The reasoning behind
this hypothesis is “that in the former task, the ST is a text in the subjects’
second language, which should be more difficult to process than the ST in
L1 from the latter task” (Jensen & Pavlović 2009:102).
Using the gaze time, average fixation duration and pupil-size values,
we investigated this hypothesis and found that gaze-time values on the
ST in the L1 task (ST in the second language) was 2.7 percent higher than
on the ST in the L2 task (ST in the mother tongue) (see Table 8). This is
not a clear difference as compared to Jensen & Pavlović (2009), in which
gaze-time values on the ST in the L1 task was 22 percent and 23.2 percent
higher than on the ST in the L2 task for student and professional subjects,
respectively. However, when Jensen & Pavlović (2009) did paired t-tests
on their data, they did not get any statistically significant difference in favor
of the ST in the L1 task.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
Table 8: Gaze time on the ST
Task
L1 task
L2 task
Difference btw. L1&L2 (%)
113
Gaze time (ms) on the ST (mean)
381149
371120
2.7
As it can be seen from Table 9, the average fixation duration values on
the ST in the L1 task (ST in the second language) was 7.2 percent higher
than on the ST in the L2 task (ST in the mother tongue). In Jensen & Pavlović (2009), the average fixation duration value was not found to differ in a
statistically significant way in favor of the ST in the L1 task. For translation
students, the average fixation duration on the ST in the second language
was 11 percent higher than on the ST in the mother tongue. For the group
of professional translators, however, the average fixation duration was 4.2
percent higher on the ST in the L2 task, which contradicted the expectations.
Table 9: Average fixation duration on the ST
Task
Ave. fixation duration (ms) on the ST (mean)
L1 task
296
L2 task
276
Difference btw. L1&L2 (%) 7.2
As for the pupil dilation, we did not find any notable difference between
pupil-size values in STs in both tasks (Table 10). That is, in the L1 task in
which the ST was in the subjects’ second language, the average pupil-size
value on the ST was 0.49 percent higher than in the L2 task where the ST
was in the translators’ mother tongue. The pupil-dilation values in Jensen &
Pavlović (2009) showed that students spent greater (2.8 percent) cognitive
effort on the ST in the L2 task, which contradicted with hypothesis 3. The
professional translators, on the other hand, had pupil-dilation values that
were 0.3 percent higher on the ST in the L1 task.
114
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
Table 10: Pupil size on the ST
Task
L1 task
L2 task
Difference btw. L1&L2 (%)
Pupil size (mm) on the ST (mean)
4.07
4.05
0.49
To sum up, neither our study nor the study by Jensen & Pavlović (2009)
obtained results which would prove hypothesis 3. Although these two
studies are small-scale studies in terms of the number of subjects so as to
generalize the results, the findings of both suggest that subjects do not spend
more cognitive effort in order to process the ST in the second language than
the ST in the mother tongue. This finding challenges the traditional view
presupposing that dealing with the text in L2 requires more cognitive effort.
4.3.4 Hypothesis 4
The fourth hypothesis formulated by Jensen & Pavlović (2009) was retested to see if our subjects spent more cognitive effort in processing the TT
while translating into L2 (TT is in L2) than into their native language. The
gaze-time values indicate that subjects spent 36 percent more time focusing
on the TT in L2 than the TT in L1, which is a rather high rate (Table 11).
Table 11: Gaze time on the TT
Task
L1 task
L2 task
Difference btw. L1&L2 (%)
Gaze time (ms) on the TT (mean)
568892
776501
36
The average fixation duration, on the other hand, is – to our surprise –
exactly the same (394 ms) in both directions (Table 12).
Table 12: Average fixation duration on the TT
Task
Ave. fixation duration (ms) on the TT (mean)
L1 task
394
L2 task
394
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
115
As far as the pupil-size values are concerned, we did not find any marked
difference between the TTs in both directions. Contrary to our expectations
and to the findings of Jensen & Pavlović (2009), the mean pupil-size value
on the TT was 0.49 percent higher in the L1 task (TT in the mother tongue)
than in the L2 task (see Table 13).
Table 13: Pupil size on the TT
Task
L1 task
L2 task
Difference btw. L1&L2 (%)
Pupil size (mm) on the TT (mean)
4.10
4.08
0.49
In Jensen & Pavlović (2009), only the pupil-dilation data yielded statistically significant results indicating a 1.7 percent higher value for average
pupil-dilation when processing the TT in L2 compared to the TT in L1.
However, other cognitive indicators, namely, gaze time and average fixation
duration were higher while processing the TT in L1, which was contrary
to what had been expected (despite the mean values for the professional
group being slightly higher).
Overall, although it was expected that the subjects would spend more
cognitive effort on the TT in L2 translation tasks, the results of both the
present study and the study by Jensen & Pavlović (2009) do not provide
consistent evidence for proving that processing the TT in L2 requires more
cognitive effort than the TT in L1. This finding also challenges the traditional
view presupposing that translating into L2 leads to more cognitive effort.
Jensen & Pavlović (2009:108) provide their overall results on the hypotheses/cognitive indicator matrix (Table 14). After completing our eye-movement data analysis, we also drew up a corresponding table for the present
study (Table 15) with a view to comparing the findings of the two studies
at a glance. According to these two tables, in our study, hypotheses 1 and 3
were totally confirmed by all the relevant cognitive-effort indicators, while
only hypothesis 1 was totally confirmed in Jensen & Pavlović (2009).
As is clear from Table 14 and Table 15, the results of the second and the
fourth hypotheses were similar in that in both studies; hypothesis 2 was
supported by two out of four cognitive indicators, while hypothesis 4 was
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
116
supported by only one indicator. Hypothesis 3, on the other hand, was supported by one more cognitive indicator in the present study than in Jensen
& Pavlović (2009). However, the data from both studies suggest that this
hypothesis is not proven in that the subjects do not spend more cognitive
effort in order to process the ST in the second language than the ST in the
mother tongue.
Table 14: The hypotheses / cognitive-indicator matrix (Jensen & Pavlović
2009: 108)
Indicators
Hypotheses
1. L1& L2: TT > ST
2. L2 task > L1 task
3. ST in L1 task > ST in L2
task
4. TT L2 > TT L1
Gaze time
Average
fixation
duration
Task length
Pupil dilation
+
+
N/A
+
-
-
+
+
+
+
N/A
-
-
N/A
+
Table 15: The hypotheses / cognitive-indicator matrix (Temizöz 2009: 73)
Indicators
Hypotheses
1. L1& L2: TT > ST
2. L2 task > L1 task
3. ST in L1 task > ST in L2
task
4. TT L2 > TT L1
Gaze time
Average fixation
duration
Task length
Pupil dilation
+
+
N/A
+
+
-
+
-
+
+
N/A
+
-
N/A
+
-
If we summarize the eye-tracking data analysis, we can say that 75
percent of the findings of the two studies, namely hypotheses 1, 2 and 4,
were the same (H1 with exactly the same indicators, but H2 and H4 with
partly different indicators). Eye-tracking data of Jensen & Pavlović (2009)
suggest that neither processing the texts in L2 (ST or TT) nor translation
into L2 leads to a significantly higher amount of cognitive effort. Although
the present study (in which H3 is confirmed with three cognitive indicators
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
117
rather than two) seems slightly closer to confirming the hypotheses in the
replication, almost 50 percent of the cognitive indicators do not support the
hypotheses suggesting the exertion of more cognitive effort on the part of
the L2 texts and L2 tasks.
5. Conclusion
The findings discussed above would seem interesting in that they challenge traditional assumptions about L1 and L2 translation tasks. Obviously,
in order to reach generalizable conclusions, it is necessary to conduct studies
with more subjects. With this pilot study, however, we aim to work out the
methodology with a view to conducting a wider study with which we hope
to gain insights into how professional translators distribute their cognitive
effort in translation tasks in different language directions.
The present paper reports on the findings of a pilot study that replicated
the innovative research carried out by Jensen & Pavlović (2009), which is
summarized in Section 3 above. The study by Jensen & Pavlović (2009)
was conducted to explore the effects of directionality on the cognitive effort
distribution in the translation process. Four professional translators and four
final year students of translation with Danish as the mother tongue (L1)
and English as the primary foreign language (L2) translated book reviews
from reputable newspapers with an eye-tracker. They tested whether processing texts in L2 and translating into L2 requires more cognitive effort
than vice-versa.
In the present pilot study, hypotheses 1, 2, 3 and 4 of Jensen & Pavlović
(2009) (see Section 3 of the present paper) were retested with three translators with MA in Translation and four years of experience in the profession.
Turkish is their mother tongue and English is the primary foreign language.
Our subjects translated texts of headline news from reputable newspapers
with an eye-tracker.
The comparison of the findings of the present study with those obtained
by Jensen & Pavlović (2009) yields interesting results. Our study confirmed
the results of the study by Jensen & Pavlović (2009) in three out of four
of the hypotheses (hypotheses 1, 2 and 4) that were retested. Both studies
118
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
confirmed the first hypothesis stating that processing the target text (TT)
requires more cognitive effort than processing the source text (ST) in both
L1 and L2 translation tasks. Further, both studies neither proved nor refuted
the second hypothesis stating that L2 translation tasks required more effort
than L1 translation tasks. This finding is interesting, since it does not confirm
the traditional view which states that translating into L2 imposes higher
cognitive load on the translator, thus being perceived as more difficult.
The third hypothesis stating that processing the ST in L1 task (source text
in the second language) requires more cognitive effort than processing the
ST in L2 task (source text in the mother tongue) was supported with two out
of three cognitive indicators (the gaze time and average fixation duration)
in Jensen & Pavlović (2009), while it is supported by all three indicators
of cognitive effort (gaze time, average fixation duration and pupil dilation)
in our study (Table 14 and Table 15). However, although hypothesis 3 is
supported by one more cognitive indicator (pupil dilation) in our study,
the pupil dilation value, when processing the ST in L1 task, is only 0.49
percent higher than the pupil dilation value when processing the ST in L2
task. Therefore, despite the difference between Jensen & Pavlović (2009)
and the present study, with regard to the cognitive indicators supporting
hypothesis 3, the data analyses of both studies suggest that the subjects do
not spend more cognitive effort in order to process the ST in the second
language than the ST in the mother tongue.
The fourth hypothesis stated that processing the TT in L2 requires more
cognitive effort than processing the TT in L1. The results of both Jensen &
Pavlović (2009) and the present study do not provide consistent evidence
for proving that processing the TT in L2 requires more cognitive effort than
the TT in L1. This finding also challenges the traditional view presupposing
that translating into L2 leads to more cognitive effort.
All in all, both Jensen & Pavlović (2009) and the present pilot study
question the traditional view of directionality and challenge the general
assumptions suggesting, without empirical data, the exertion of more cognitive effort when dealing with texts in L2 and/or translating into L2. In
addition to challenging the traditional view of directionality, the present
study is also worthy of attention in that it reminds of the significance of
replication – which is rather ignored in Translation Studies – to further test
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
119
and strengthen the findings of the previous research. This pilot study is
also distinctive in that it is the first study in Turkey that uses eye-tracking
to explore the translation process (Temizöz 2009).
6. Suggestions for Further Research
The present pilot study as well as the one conducted by Jensen & Pavlović
(2009) open up various lines for further research. First of all, studies with
larger samples (with more participants, using more texts) could contribute
to more generalizable results. Another avenue for future research might
include the replication of the present study with other language pairs to see
if the results change depending on the language.
All in all, both studies make their modest contribution for understanding
and discovering details about translation into non-mother tongues, which
has been practised in many parts of the world for ages and will remain to
be so in the future.
REFERENCES
Alves, Fábio (ed.) (2003) Triangulating Translation: Perspectives in
Process Oriented Research, Amsterdam/Philadelphia: John Benjamins.
Bb Flashback. (2009) Screen recorder Software, Blueberry Software
Ltd. [Online]. Retrieved from: http://www.bbsoftware.co.uk. [Accessed:
10th April 2009].
Campbell, Stuart (1998). Translation into the Second Language. London
and New York: Longman.
Chang, Chia-Chien & Schallert, Diane L. (2007) ‘The Impact of Directionality on Chinese/English Simultaneous Interpreting’. Interpreting. 9
(2). p. 137-176.
Dragsted, B., And Hansen, I. G. (2008) ‘Comprehension and production
in translation: a pilot study on segmentation and the coordination of reading
and writing processes’ in Göpferıch, S., Jakobsen, A.L. And Mees, I. M.
(eds.). Looking at Eyes: Eye-Tracking Studies of Reading and Translation
120
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
Processing. Copenhagen: Samfundslitteratur. p. 9-29.
Eye-Trackıng. (2009) Provider of eye-tracking services. [Online]. Retrieved from: http://www.eyetracking.com. [Accessed: 15th December 2009].
Grosman Meta, et al. (eds.) (2000) Translation into Non-mother Tongues
in Professional Practice and Training. Tübingen: Stauffenburg Verlag.
Hess, Eckhard H. & Polt James M. (1964) ‘Pupil Size in Relation to
Mental Activity in Simple Problem Solving’. Science. 14 (3). p. 1190-1192.
Hyöna, Jukka et al. (1995) ‘Pupil Dilation as a Measure of Processing
Load in Simultaneous Interpretation and Other Language Tasks’. The Quarterly Journal of Experimental Psychology. 48A (3). p. 598-612.
Jääskeläinen, Riitta (2002) ‘Think-aloud protocol studies into translation:
An annotated bibliography’. Target. 14 (1). p. 107-136.
Jakobsen, A. L. And Jensen K.T. H. (2008) ‘Eye movement behavior
across four different types of reading task’. In Göpferıch, S., Jakobsen, A.
L. & Mees, I. M. (eds.). Looking at Eyes: Eye-Tracking Studies of Reading
and Translation Processing. Copenhagen: Samfundslitteratur. p. 103-124.
Jensen K.T. H. and pavlovıć N. (2009) ‘Eye-tracking Translation Directionality’. In Pym, A. & Perekrestenko, A. (eds.). Translation Research
Projects 2. Tarragona: Intercultural Studies Group. p. 93-109.
Just, Marcel A. and Carpenter Patricia A. (1980) ‘A Theory of Reading:
From Eye Fixations to Comprehension’. Psychological Review. 87 (4). p.
329-354.
Kelly, Dorothy et al. (eds.) (2003) La direccionalidad en traducción e
interpretación. Perspectivas teóricas, profesionales y didácticas, Granada:
Editorial Atrio.
McLaughlın, G. Harry (1969) SMOG Grading: A new readability formula. Journal of Reading. [Online]. p. 639-646. Retrieved from: http://www.
harrymclaughlin.com/SMOG.htm. [Accessed: 12th January 2010].
O’brıen, Sharon (2006) ‘Eye-tracking and Translation Memory Matches’.
Perspectives: Studies in Translatology. 14 (3). p. 185-205.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
121
O’brıen, Sharon (2008) ‘Processing Fuzzy Matches in Translation Memory Tools: An Eye-tracking Analysis’. Göpferıch, S., Jakobsen, A. L. &
Mees, I. M. (eds.). Looking at Eyes: Eye-Tracking Studies of Reading and
Translation Processing. Copenhagen: Samfundslitteratur. p. 79-102.
Pavlovıć, Nataša (2007a) Directionality in Collaborative Translation Processes. Doctoral thesis. Tarragona: Universitat Rovira i Virgili (unpublished).
Pavlovıć, Nataša (2007b) ‘Directionality in Translation and Interpreting
Practice: Report on a questionnaire survey in Croatia’. Forum. 5 (2). p. 79-99.
Sharmın, Selina et al. (2008) ‘Where on the Screen Do Translation
Students Look While Translating, and for How long?’. In Göpferıch, S.,
Jakobsen, A. L. & Mees, I. M. (eds.). Looking at Eyes: Eye-Tracking Studies
of Reading and Translation Processing. Copenhagen: Samfundslitteratur.
p. 31-52.
Sjørup, Annette C. (2008) ‘Metaphor comprehension in translation:
methodological issues in a pilot study’. In Göpferıch, S., Jakobsen, A. L. &
Mees, I. M. (eds.). Looking at Eyes: Eye-Tracking Studies of Reading and
Translation Processing. Copenhagen: Samfundslitteratur. p. 53-78.
Smog. (2011) A Readability Formula. [Online]. Retrieved from: http://
www.harrymclaughlin.com/SMOG.htm. [Accessed: 12th January 2011].
Snell-Hornby, Mary (2000) ‘McLanguage: The identity of English as
an issue in translation today’ . In GROSMAN, M. et al. (eds.). Translation
into Non-Mother Tongues in Professional Practise and Training. Tübingen:
Stauffenburg Verlag.
Temizöz, Özlem (2009) Eye-tracking the Effects of Directionality on
Cognitive Effort Distribution and Revision in the Translation Process: A
Pilot Study of Novice Translators. Master’s Thesis (Minor Dissertation)
Tarragona: Universitat Rovira i Virgili (unpublished).
Tırkkonen-Condıt, Sonja And Jääskeläınen Riitta (eds.) (2000) Tapping
and Mapping the Process of Translation: Outlooks on Empirical Research.
Amsterdam/Philadelphia: John Benjamins.
Tobıı. (2010) Eye-tracking Equipment. [Online] Retrieved from: http://
122
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 97-122
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 97-122
www.tobii.com/en/. [Accessed: 25th January 2010].
Translog. (2010) Tool for Analyzing Text Production Processes. [Online]
Retrieved from: www.translog.dk. [Accessed: 28th January 2010].
Trottıer, Alain (2010) WordsCount, SMOG Calculator. [Online] Retrieved
from: http://wordscount.info/index.htm. [30th January 2010].
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138
İŞİTME ENGELLİLER İÇİN ÇEVİRİNİN ÖNEMİ VE
İŞLEVSELLİĞİ:
TÜRKİYE’DEKİ MEVCUT DURUM ÜZERİNE BİR
DEĞERLENDİRME
FUNCTIONAL SUBTITLING FOR THE DEAF AND
HARD-OF-HEARING:
AN EVALUATION OF THE CURRENT SITUATION IN
TURKEY
Aslı Selcen ASLAN*
Duygu SEYMEN**
Özet
Günümüzde, engelli bireyler sosyal ve kültürel hayata dâhil olma konusunda birçok sorunla karşılaşmaktadır. Söz konusu kesimin toplumla
bütünleşmesi, görsel işitsel medya araçlarının bu kitlenin ihtiyaçlarına uygun
ve erişilebilir olmasıyla doğru orantılıdır. Görsel ve işitsel ürünlerin gittikçe
yaygınlaştığı bir ortamda, bu ürünleri işitme engellilere ulaştıran araçlardan
biri de altyazı çevirisidir. Bu çalışmada, işitme engelliler için altyazı çevirisi
süreci, işlevsel çeviri kuramlarından yola çıkılarak ele alınmış ve altyazı
çevirisinin işitme engelli bireylerin toplumla bütünleşmesindeki rolü tartışılmıştır. Bu çalışmaya dayanak oluşturan işlevsel çeviribilim yaklaşımları
açıklandıktan sonra, sözü edilen kitle için yapılacak çevirilerin süreçleri
ve bu süreçlerde yer alan aktörler irdelenmiştir Bu amaçla, öncelikle Türkiye’deki işitme engellilerin mevcut durumuna ilişkin elde edilen veriler
değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmede, bir yandan mevcut sorunlar irdelenirken, öte yandan olumlu gelişmelere de yer verilerek Türkiye’deki mevcut
durum betimlenmeye çalışılmıştır. İşitme engellilere yönelik eğitim ağının
gereklerinin yerine getirilmesine koşut, alan uzmanları olan çevirmenlerle
işbirliğine dayalı yapılan çalışmaların önemi ve gerekliliğinin altı çizilmiştir.
Anahtar sözcükler: Altyazı Çevirisi, İşitme Engelliler, İşlev, Amaç,
Süreç Aktörleri,
*
Öğretim Görevlisi Doktor, Yaşar Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü,
Instructor Dr. Yasar University, Department of Translation and Interpretation
**
Öğretim Görevlisi, Yaşar Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü
Instructor, Yasar University, Department of Translation and Interpretation
123
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138
124
Abstract
Disabled individuals still try to tackle loads of problems if they are to
partake in a regular social and cultural life. One of the aspects of cultural
integration and participation is the ability to reach audio-visual medias,
which should be adopted to the needs of the groups whose ability differs
from the general target audience. Subtitling and subtitle translation are two
of those tools which integrate deaf and hard-of hearing, who usually fell
beyond the ‘regular’ target audience in such cases. This study discusses the
role of the subtitle translation in integration of deaf and hard-of hearing to
the society, and analyses the processes it goes through within the framework
of functional translation theories. After explaining the functional approaches
which create the aforementioned framework, focus of the study shifts to the
processes and actors involved in the translation. Data used in the study is
derived from the current situation of the deaf and hard-of hearing society
in Turkey. In this sense, the current situation in Turkey is described by both
questioning the problems at present and underlining significant improvements.
A special emphasis is put on the need of an educational web for the deaf
and hard-of hearing and the importance of collaboration with the translators
specialized on the field.
Key Words: Subtitling, the Deaf and Hard-of-Hearing, Function, Purpose,
Actors of the Translation Process
Giriş
Çeviri, bir iletişim durumunun oluşamaması sonucunda ihtiyaç duyulan bir
edimdir. Söz konusu iletişim durumunun gereklilikleri, çeviriye ihtiyaç duyan
kişinin veya kişilerin beklentileriyle şekillenir. Çevirinin bu beklentileri
karşılayabilmesi için olası sorunların tanımlanabilmesi ve uygun stratejilerin
benimsenmesi gerekir. Bir başka deyişle, çeviri süreçleri koşullara özgü
kültür bağımlı engellerle kuşatılır ve işlevsel bir çeviri sürecinde bu engeller
yine koşullara özgü çözümlerle aşılabilir. Bu doğrultuda, farklı uzmanlık
alanlarında çeviri süreçleri bu uzmanlık alanlarının yerleşik normları, metin
gelenekleri ve gereklilikleri doğrultusunda çözümlenmelidir.
Bu şekilde alana özgü gereklilikleri bulunan uzmanlık alanlarından biri
de altyazı çevirisidir. Altyazı çevirisi, erek metnin gerek ortamı gerekse
işlevi bakımından değerlendirildiğinde, teknik kısıtlılıkları olan ve çeviri
sürecinde bu kısıtlılıkların yönlendirici olduğu bir alandır. Bu alanda çeviriye
ihtiyaç duyan bir kesim de işitme engelli bireylerdir. Bu durumda, çeviri
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138
125
sürecinin alana özgü kısıtlılıklarının yanı sıra bir de erek kitleye özgü bazı
özel koşullar da ortaya çıkmaktadır.
Bu çalışmanın amacı, Türkiye’deki işitme engellilere yönelik yapılan
altyazı çevirisinin önündeki engelleri saptayıp, bu tür çevirilerin erek kitlenin
beklentisini karşılayacak şekilde yapılması için hangi koşulların sağlanması
gerektiğini incelemektir. Bu çerçevede, çevirinin alıcı beklentisini karşılaması işlevsel bir yaklaşımı gerektirmektedir. Çalışma konusunu kuşatan bir
kavram olarak işlevsellik, çeviribilimsel bir yaklaşım olarak ele alınacaktır.
Daha sonra, konunun erek kitlesinin Türkiye’deki profili çizilip, bu kişilerin
toplumla bütünleşme süreci uluslararası ölçütler doğrultusunda değerlendirilecektir. Sürecin saydamlaştırılması açısından işitme engellilere yönelik
düzenlemelerin oluşturulmasındaki aşamaların izlenmesi de son derece
önemli olduğundan bu konular etraflıca ele alınacaktır. Bu süreçte altyazı
çevirisinin işitme engelliler için nasıl konumlandırılacağı açıklanacak ve
işitme engellilerin sosyal hayata dâhil olmalarında önemli yere sahip olan
çeviri etkinliklerine ilişkin sorunlar ve bu konudaki olumlu gelişmeler işlevsel bir bakış açısıyla değerlendirilecektir.
Çalışmayı Kuşatan Kuramsal Yaklaşımlar
Çeviri, dilsel bir aktarım olmaktan öte süreçte yer alan aktörler ve süreci
kuşatan etkenler doğrultusunda gerçekleşen bir eylemdir. Sosyal bir olgu
olarak değerlendirilen çeviri, bu aktörlerin ve etkenlerin değişmesiyle farklı
koşullarda gerçekleşebilir. Bu nedenle, çevirinin her duruma özgü bir işlevi
bulunabilir.
Çeviri eyleminin amaçlılığını ortaya koyan görüşler çeviribilimde işlevsel
yaklaşımlar olarak adlandırılmaktadır. Bu yaklaşımlar çeviriyi “amacı olan
kültürlerötesi bir eylem” olarak tanımlar ve erek metnin dil düzleminin,
bu metnin amacı doğrultusunda belirlendiğini ileri sürer (Schäffner içinde
Routledge Encyclopedia of Translation Studies 2009: 115).
Erek metnin çevirinin amacı doğrultusunda oluştuğunu vurgulayan
Hans J. Vermeer, Skopos Kuramı’yla çeviribilimde işlevsel yaklaşımların
önemli bir temsilcisidir. Çevirinin amaç ve alıcı beklentisi doğrultusunda
işlev görmesi gerektiğini savunan Vermeer, bu amacın farklı koşullar altında
126
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138
değişebileceğini şu sözlerle açıklamaktadır: “Her çeviri eyleminin bir amacı
vardır. Farklı amaçlar aynı kaynak metnin farklı çevirilerini doğurur. Farklı
amaçlar farklı türde çevirileri doğurur” (1996: 15).
Bu anlayış doğrultusunda, işitme engelliler için çeviri eylemi düşünüldüğünde, çeviri ürünün bu kesimin ihtiyacını giderebilmesi için işlevsellik
doğrultusunda oluşturulması gerekliliği açıktır. Bu noktada öncelikli amaç,
çevirinin alıcı tarafından kullanılabilir olmasını sağlamaktır.
Öte yandan, işitme engelliler kendi içinde engellilik derecesi ve durumu
farklılık gösterebilen bir kesim olduğundan, çevirinin işlevsel olabilmesi
için bu farklılıkların da göz önünde bulundurulması gerekmektedir.1
Çeviri, işitme engellilerin sosyal hayatla iletişim bağını kuran bir
eylemdir. Öte yandan, çeviri yalnızca bu kesimin değil, toplumun bir
gereksinimidir. Yazıcı, bu gereksinimi şu şekilde temellendirmektedir:
İletişimin toplumların varlık nedeni olduğu düşünülecek olursa, çevirilerin de günümüz dünyasında uluslararası bir iletişim
aracı olarak en temel gereksinimlerden biri olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ancak bu işlevin toplumda gerçekleşmesi,
amacı olan bir dizi eylemin yerine getirilmesiyle mümkündür
(2011: 23).
İşitme engellilerin görsel işitsel ürünlerden çeviri aracılığıyla faydalanabilmesi, bir başka deyişle, söz konusu çevirilerin işlevsel olabilmesi,
eylemin işbölümüyle kuşatılmasını gerektirmektedir. Holz-Mänttäri, çeviri
eylemini “(…) planlanan işbirliğinin kültür engelleri aşılarak gerektiği
gibi düzenlenebilmesi için, iletişimin işlevsel bir şekilde gerçekleşmesine
olanak kılınması” olarak tanımlamakta ve bu eylemin iş bölümüne dayalı
bir eylem olduğunu belirtmektedir (Holz-Mänttäri’den aktaran Eruz 2000:
28). Bu noktada, çevirinin işlevselliği erek kitle için kullanılabilir olmasıyla
sorgulanmaktadır.
2008 yılında 15 Avrupa Birliği üye ülkesinde yapılan araştırma, toplumun bir kesimi olarak
işitme engellilerin tanımlanması konusundaki belirsizliği ortaya koymaktadır. Araştırmaya göre
çalışma kapsamında ele alınan ülkelerdeki işitme engelli sayısı 4 milyon ile 80 milyon arasında değişmektedir. Rakamsal farklılık işitme engelinin türü konusunda standart bir tanımın var olmadığını göstermektedir (krş. Gambier 2008: 30).
1
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138
127
İşlevsellik kavramı işitme engelliler için altyazı çevirisinin önemi bağlamında değerlendirildiğinde, çeviri sürecini kuşatan, bu sürece özgü bazı
koşulları göz önünde bulundurulması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Burada
söz konusu olan çoğunlukla bir diliçi çeviridir. Çeviriyi “açık uçlu, aktarılanın
asıl değerinin değişmemesi koşuluyla duruma göre değişkenlik gösterebilen
devingen bir olgu” olarak değerlendiren Eruz, diliçi çeviri eylemini suyun
bir kaptan diğerine aktarılmasına, diller arası çeviri eylemini ise ana maddesi
yine su olmak üzere farklı bir karışım hazırlamaya benzeterek aktarımın karşı
tarafın beklentileri doğrultusunda sağlıklı bir biçimde gerçekleştirilebilmesi
için bileşenlerinin ayrı ayrı değerlendirilmesinin gerekliliğini açıklamaktadır (2000: 5). Bu durumda, çeviri türünün iç dinamikleri doğrultusunda
erek metni oluştururken hitap edilen kesimin kendine özgü özelliklerinin
ve beklentilerinin oldukça önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’deki İşitme Engellilere İlişkin Durum Analizi
Birleşmiş Milletler, dünya nüfusunun yaklaşık %10’unu oluşturan engelli
bireylerin özellikle eğitim, istihdam, bilgiye erişme, sağlık hizmetleri gibi
sosyal alanlarda sayısız engelle karşılaştığı nı belirtmiştir2. Şüphesiz, bütün
bu alanlarda nitelikli çalışmaların yapılabilmesi ve engellerin kaldırılması
nitelikli araştırmalara dayanacaktır.
Türkiye’deki işitme engelli bireylere yönelik durum tespiti yapan üç
araştırma raporu bulunmaktadır. Bu raporlar, 2002, 2006 ve 2011 yıllarına
aittir. Kapsam ve bilginin sunulması bakımından bazı farklılıklar göstermekle birlikte, konuyu ayrıntılı olarak ele alan nadir kaynaklardır. Söz
konusu raporlar içeriği bağlamında bazı eleştirilere3 maruz kalmıştır. Bu
eleştirilerde, araştırmaların sayısal verilerinin kesinliği sorgulanmış, temel
aldıkları veri kayıt sisteminin sağlıklı olmadığı dile getirilmiştir. Bu nedenle,
raporlardaki bilgilerin Türkiye’deki tüm engelleri bireyleri kapsamadığı
yönünde görüşler bulunmaktadır. Bu durumda, engelli bireylerin toplumda
http://www.un.org/disabilities/convention/questions.shtml erişim tarihi: 08.09.2015
Bu konuya yönelik Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2013 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bir dilekçe sunmuştur. Dilekçe metnine şu bağlantıdan ulaşılabilir: http://www2.tbmm.gov.tr/
d24/10/10-172030gen.pdf erişim tarihi: 08.09.2015
Öte yandan, bu konuyu eleştiren çalışmalar da bulunmaktadır. Örnek olarak bkz. http://engelsiz.
karatekin.edu.tr/e_isit/dosya/EK-01.pdf erişim tarihi: 11.08.2015
2
3
128
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138
eşit hak ve özgürlüklerden yaralanmasına ilişkin ilk engelin toplumun bu
kesimine yönelik kapsayıcı ve sistemli araştırma eksikliği olduğu söylenebilir. Mevcut ihtiyaç analizleri ve iyileştirme çalışmalarının da söz konusu
eksiklikten etkilenme olasılığı bulunmaktadır. Öte yandan, eksikliklerine
rağmen durum tespiti açısından bu çalışmaların yapılmış olması, gelecekte
yapılacak çalışmaların yapısı ve içeriğine ilişkin bir kaynak oluşturmaktadır.
Rapor 1
Bu çalışma kapsamında incelenen ilk rapor 2002 yılında sonuçlandırılmış olan Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın Devlet İstatistik
Enstitüsü’yle yürüttüğü Türkiye Özürlüler Araştırması’dır4. Söz konusu yıla
değin engelli nüfusa ilişkin yürütülmüş sistemli bir çalışma bulunmaması
nedeniyle bu raporun bir amacı bu konudaki bilgi eksikliğini gidermek olarak
belirtilmiştir. Aynı raporda bu konudaki bir başka eksiklik olarak Türkiye’de
engellilere yönelik bir kayıt sisteminin bulunmamasının da altı çizilmiştir.
Yukarıda belirtilen eleştirilerin temelini bu eksiklik oluşturmaktadır.
Rapor kapsamında, yaş, eğitim, medeni durum, işgücü durumu, sosyal
güvenlik durumu gibi başlıklar altında Türkiye’deki engelli nüfusun temel
niteliklerine yönelik bilgiler sunulmuş, engel durumlarına ilişkin tarama
sonuçları derlenmiştir.
Araştırma sonuçlarına göre, engelli bireyler, Türkiye nüfusunun
%12,29’unu oluşturmaktadır. Bu veriye göre, Türkiye’de yaklaşık 8,5 milyon engelli birey bulunmaktadır ve bu oranın %0,37’sini işitme engelliler
oluşturmaktadır.
Engellilerin sosyal hayatın içinde var olabilmeleri için önemli bir etken
olan okuryazarlık oranı ise ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ve
zihinsel engelli nüfusta %36,33 olarak belirtilmiştir. Bu araştırmada bu
oranın engel türüne göre dağılımı verilmemiştir. Bu nüfusun sosyal hayata
dâhil olması konusunda bir başka sorun olan işsizlik oranı %15,46’dır.
4
http://kutuphane.tuik.gov.tr/pdf/0014899.pdf erişim tarihi: 17.05.2015
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138
129
Rapor 2
Çalışmada incelenen ikinci rapor Türkiye Özürlüler Araştırması 2002
İkincil Analizi’dir5. Bu analiz, yukarıda kapsamı açıklanan 2002 raporundaki verilerin ikincil analizinden ortaya çıkan bulguları sunmaktadır. 2006
yılında TÜBİTAK Sosyal ve Beşeri Bilimler Araştırma Grubu destekli proje
olarak yayınlanmıştır.
Ülkemizdeki işitme engelli profiline ilişkin temel bilgiler incelendiğinde,
en temel sorunun eğitim olduğu söylenebilir. Söz konusu sorun için oranlar
bu raporda açıklanmıştır. Türkiye’de genel nüfusun %12,94’ü okuma yazma
bilmiyor iken bu oran engelli nüfus için %36,33, işitme engelliler için ise
%36,9’dur. Bu kesimin %4,6’sı lise ve ancak %1,8’i üniversite mezunudur.
İşitme engelli nüfusun eğitim durumu, bu kesimin görsel işitsel ürünlerden
faydalanabilmesi için temel gerekliliktir. Bu nedenle bu rapordaki bulgular
çalışmamaya kısmen dayanak oluşturacaktır.
Rapor 36
Bu çalışma kapsamında incelenen bir diğer rapor, T.C. Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü Araştırma
Geliştirme ve Proje Dairesi’nin yürüttüğü 2011 Nüfus ve Konut Araştırması
kapsamında açıklanan Engellilik Araştırma Sonuçlarıdır7. Bu sonuçlara
göre, 3 yaş ve daha yukarı nüfusta en az bir engeli8 olan nüfusun oranı
%6,9’dur. Duymada biraz zorlanan bireyler %3,7, işitme cihazı kullanıyor
olsa dahi duymada çok zorlanan veya hiç duymayan bireyler %1,1’lik payı
oluşturmaktadır.
Raporun tam metnine şu bağlantıdan ulaşılabilir: http://ozgurarun.com.tr/wp-content/
uploads/2015/08/TufanveArun_TOA.pdf erişim tarihi: 10.09.2015
6
Söz konusu rapor, konuya ilişkin erişilebilen en güncel rapordur.
7
Araştırmanın tam metnine şu bağlantıdan ulaşılabilir: http://eyh.aile.gov.tr/data/55116a22369dc57100ffbf23/nka_2011_engellilik.pdf erişim tarihi: 08.09.2015
8
Bu engeller, duyma, görme, işitme, merdiven inme-çıkma, bir şeyler taşıma-tutma, yaşıtlarına
göre öğrenme-hatırlama başlıkları altında ele alınmıştır.
5
130
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138
Uluslararası Kararlar
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ilk maddesinde şu ifade yer
almaktadır: “Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar”. Gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlar açısından değerlendirildiğinde, bu eşitlik ilkesinin farklılık gözetmeksizin toplumun her kesimi için
uygulanması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu gerekliliği engelli bireyler
için daha somut hale getirme ihtiyacının doğmasıyla, 3 Mayıs 2008’de
yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin amacı,
engelli bireylerin temel hak ve özgürlüklerden eşit şekilde yararlanmasını
sağlamak olarak belirtilmiştir. Bu durumda, herhangi bir engel bu eşitliğin
bozulmasına neden olmamalıdır.
Ortaya çıkan tablo her ne kadar iç açıcı görünmese de ülkemizde bu tabloyu iyileştirmeye yönelik projeler yürütülmekte, yasal ve sosyal düzenlemeler
yapılmaktadır. Birçok kentte yürütülen “Engelsiz Kent” projesi, üniversiteler, kamu kurum ve kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları öncülüğünde
gerçekleştirilen projeler önemli gelişmelere örnek olarak gösterilebilir. Bu
proje ve düzenlemelerin birçoğu Avrupa Birliği’ne katılım süreci çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Avrupa Birliği’nin engelli bireylerin toplumla
bütünleşmesine yönelik çalışmalarının temeli 1999 yılında yürürlüğe giren
Amsterdam Antlaşması’na dayanmaktadır. Bu antlaşma, Avrupa Konseyi’ni
cinsiyet, ırk, etnik köken, din, inanç, özürlülük, yaş ya da cinsel tercihe
dayalı ayrımcılıkla mücadelede gereken önlemleri alma konusunda yetkili
kılmaktadır. 9 Bu bağlamda, Birliğe katılım sürecinde olan Türkiye, her ne
kadar istihdam eşitliği direktifi dışındakiler öneri niteliğinde olsa da, çeşitli
hukuki düzenlemeler yapmıştır.
En Önemli Engel/Çözüm: Eğitim
İşitme engelli nüfusun eğitim seviyesinin ve okuryazarlık oranının düşük
olmasına neden olarak birçok unsur gösterilebilir. Hiç şüphesiz, bunlardan
ilki ve en önemlisi bu yıla kadar standart bir Türk İşaret Dili sisteminin
oluşturulmamış olmasıdır. Türkiye İşitme Engelliler Milli Federasyonu
Genel Başkanı Ercüment Tanrıverdi 18 Ağustos 2011 tarihinde Radikal
http://europa.eu/legislation_summaries/institutional_affairs/treaties/amsterdam_treaty/
a10000_en.htm erişim tarihi: 17.08.2015
9
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138
131
Gazetesi’ne yaptığı açıklamada bu noktaya dikkat çekerek, standart bir işaret
dili eksikliğinin işitme engelliler arasındaki iletişimsizlik, sınavlarda başarılı
olamama ve üniversite kazanma oranının yok denecek kadar az olması gibi
sorunlara yol açtığını belirtmiştir.10 Her ne kadar, 2005 yılında 5378 sayılı
Özürlüler Kanunu ile Türk İşaret Dili sisteminin oluşturulması ve konuya
ilişkin çalışmaların yürütülmesi kabul edilmiş ve bazı olumlu gelişmeler
yaşanmışsa da, uygulamada hala eksiklikler bulunmaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın standart bir Türk İşaret Dili sistemini oluşturabilmek amacıyla başlattığı çalışma sonucu 2015 yılında Türk İşaret Dili
Sözlüğü11 yayınlanmıştır. Ancak, bu sözlüğün tek başına yeterli olmayacağı,
yaygınlaştırılmasıyla ilgili çalışmalara da ihtiyaç bulunduğu açıktır. Öte
yandan, standartlaşmanın sağlanmasının takip edilmesi gereken bir süreç
olduğu da söylenebilir. Bunun sebepleri arasında, işitme engellilerin büyük
çoğunluğunun işitme engeli olmayan ailelere sahip olması, söz konusu
çocukların ilkokula başlayana kadar herhangi bir dil öğrenememesi ve bu
kişiler için özel eğitim kurumlarında dahi standart bir işaret dili kullanılmaması bulunmaktadır. Bu olumsuzlukların yalnızca sözlükle giderilemeyeceği
bilinmektedir ancak bu çalışmaların işlevsel bir şekilde devam ettirilmesi
birçok engelin kaldırılması yolunda önemli adımlar olacaktır. İşaret dili
sorununun yanı sıra, engellilere karşı toplumda varolan önyargılar, bilinçsizlik ve engellilerin genellikle toplumun yoksul kesiminden gelmesi eğitim
oranındaki düşüklüğün diğer sebepleri olarak sıralanabilir.
Engellilerin sosyal hayatla bütünleşmeleri ile ilgili ülkemizdeki gelişmeler işitme engelliler açısından değerlendirilecek olunursa, daha önce
sözü edilen eğitim alanındaki eksikliklerden dolayı, söz konusu bireylerin
bilgiye ulaşma ve dolayısıyla sosyal ve kültürel hayata katılma konusunda
ciddi sıkıntıları bulunmaktadır.
Bir İletişim Aracı Olarak Çeviri
Yukarıda sözü edilen sosyal hayata katılma ve orda kendine yer bulma
sürecinde çeviri, toplumlararası, dolayısıyla bireylerarası bir iletişim aracı
http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=haberyazdir&articleid=1060415 erişim tarihi:
27.08.2015
11
http://orgm.meb.gov.tr/alt_sayfalar/duyurular/1.pdf erişim tarihi: 27.09.2015
10
132
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138
olarak önemli bir rol üstlenmektedir. Bunun nedeni, bireylerin ve toplumların
çeviri yoluyla kendi sınırlarının dışına çıkabilmesi, farklı coğrafyalardaki
sosyal oluşumlarla bağlantı kurabilmesi, kültürel aktarımlardan faydalanabilmesidir. Diğer bir deyişle, çeviri farklı dillerde ifade edilen bilgiler
arasındaki sınırları ortadan kaldırmaktadır.
Bu durumda, iletişim olgusuyla bu denli iç içe olan çeviri edimi, Türkiye’deki profili açıklanan işitme engelliler için nasıl konumlandırılabilir?
Dünyada görsel-işitsel medyanın öneminin artmasıyla doğru orantılı olarak
bu alandaki ürünlerin hitap ettiği kitle de genişlemiştir. Bunun sonucunda,
görsel-işitsel çeviri de önem kazanmıştır. Türkiye’nin genel nüfusundaki
oranı hiç de azımsanmayacak düzeyde olan engelli nüfus içerisindeki işitme
engelli bireyler, genel toplamın küçük bir kısmını oluşturmaktadır. Ancak,
bu kişilerin sosyal hayatla bütünleşme açısından çok daha fazla engelle
karşılaştığı söylenebilir. Söz konusu bireylerin toplum içinde yaşamlarını
sürdürebilmeleri, fiziksel engelleri göz önünde bulundurularak hazırlanan
görsel-işitsel ürünlerin nicelik ve niteliğiyle yakından ilişkilidir. Bu anlamda,
bu ürünlerin söz konusu bireylere ulaştırılmasında altyazı çevirisi bir köprü
işlevi görmektedir.
İşitme Engelliler için Altyazı Çevirisi
Günümüzde, medya sektöründeki ilerlemeler ve teknolojide yaşanan
hızlı gelişmeler nedeniyle ve dijital ortamda görsel işitsel ürünlere erişimin
olması sonucunda bu ürünlerin çevirisi sektörde giderek önemli bir konuma
gelmiştir. İşitme engelliler için altyazı çevirisinin yanı sıra, işaret dili çevirisi ve görme engelliler için sesli betimleme de çeviride özel alanlar olarak
karşımıza çıkmaktadır (krş. Diaz Cintaz 2008:6).
İşitme engelliler için altyazı çevirisi süreci, erek kitle bakımından
değerlendirildiğinde ise farklı kısıtlılıkların beraberinde getirdiği yöntemler
görülmektedir. Konu üzerinde çalışan Neves, süreci kuşatan parametreleri
şöyle açıklamaktadır:
(…) her zaman için önemli olan işitsel göstergeler aracılığıyla
önemli bilginin tümünü doğal akışıyla anlaşılır kılıp altyazıları okunabilir ve eğlenceli hale getirmek olacaktır. Bu du-
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138
133
rum hiç şüphesiz zaman-mekân, içerik-biçim ve metin-alıcı
arasında dengeleyici bir rol oynamak anlamına gelir. İşitme
engelliler için altyazı içerikten olduğu kadar biçimden de beslenir. Ne söylediğiniz ve bu söylediğinizi nasıl gösterdiğiniz
aynı öneme sahiptir çünkü sesler, zorunluluktan ötürü, görsel
olarak aktarılmalıdır ve bunu olanaklı kılan her yol, yazı alanının daha ekonomik ve etkin kullanımını sağladığı takdirde,
çok önem taşır (2007: 94).
Altyazı çevirisinin işitme engelliler için işlev görebilmesini sağlamak
amacıyla çeşitli yöntemler kullanıldığı bilinmektedir. Ürünü anlaşılır hale
getirip bu kitleye ulaştıran yöntemler arasında en yaygın olanları, işitme
engelliler için ses efektlerini yazı yoluyla bildirme ve görseldeki konuşmacıları ayırt edebilmelerini sağlayacak bir renklendirmenin veya konuşmacı
isimlerinin çeviri metnine teknik olarak eklenmesidir. Bunun yanı sıra,
eksiltmeler yaparak metni sadeleştirme ya da eklemeler yoluyla açıklamalar
getirme de kullanılan yöntemler arasındadır. Bu yöntemler her ne şekilde
uygulanırsa uygulansın amaç, anlaşılabilir ve işlevsel altyazıya ulaşmaktır.
Gambier, hedeflenen kitlenin kullanımına uygun altyazı çevirisini bazı
özellikleri barındırması gerektiğini belirtmektedir. Çeviri, söylem, biçem ve
terminolojiyi içeren dil normları açısından kabul edilebilir; yazı büyüklüğü,
altyazının konumu ve hızı açısından okunabilir; okuma alışkanlıkları ve bilgi
ve anlam yoğunluğu açısından anlaşılır; yazının ve görselin uyumu açısından senkronize; ekleme, çıkarma, açımlama yoluyla oluşturulmuş bilgiyi
içermesi açısından uygun ve kültürel açıdan gerekli şekilde yerelleştirilmiş
olmalıdır (2003: 179).
Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere, çeviri sürecini beklentilerle şekillenen
amaç yönlendirmektedir. Bu doğrultuda, altyazı çevirisini kendi kısıtlılıkları ve gereklilikleri doğrultusunda ele almak gerekmektedir. Dolayısıyla,
uygulanacak stratejiler erek kitlenin ihtiyaçları doğrultusunda belirlenir.
Altyazı Çevirisi Alanında Olumlu Gelişmeler
İşitme engelliler için altyazı çevirisi alanının normları kısaca açıklandıktan
sonra, bu çeviri türünün Türkiye’deki uygulamaları incelendiğinde, konuya
134
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138
ilişkin çalışmaların çok yeni olduğu ve çoğunlukla gönüllülük esasında
yapıldığı görülmektedir. Bu girişimlerde, özellikle bazı sivil toplum
kuruluşları12 ön plana çıkmaktadır.
Türkçe eserlere Türkçe altyazı seçeneğinin eklenmesi konusunda, yasal
temelde bazı adımlar atılmıştır. Sinema Destekleme Kurulunun 2011/1 sayılı
kararı atılan adımlara örnek teşkil etmektedir. Karar şu şekildedir: “Desteklenen filmlerde görme özürlüler için sesli betimleme seçeneği, işitme özürlüler için ise Türkçe altyazı seçeneği kullanılması yönünde ‘tavsiye kararı’
alınmasına oy birliğiyle karar verilmiştir” .13 Ayrıca bu konuya hassasiyet
gösteren yapımcı ve oyuncular çeşitli ödüllerle teşvik edilmekte, 12 Mayıs
2011’de düzenlenen Türkçe Altyazı Duyarlılık Ödülleri gibi organizasyonlarda konu vurgulanmaktadır. 2015 yılı Nisan ayında düzenlenen Ankara
Engelsiz Filmler Festivali14, resmi internet sitesinde festivalin düzenlenme
amacı şu şekilde belirtilmiştir:
Ankara Engelsiz Filmler Festivali, herkesin kültürel yaşama
katılma hakkına sahip olduğu basit gerçeğinden yola çıkarak;
engelli bireylerin sosyal ve kültürel haklarını kullanabilecekleri koşulların yaratılmasının bir zorunluluk olduğunu ve bunun için bir farkındalık yaratarak, engelli bireylerin yakınlarıyla birlikte film izlemeleri, kültürel ve sosyal bir deneyim
yaşamaları adına gerçekleştirilen bir etkinliktir15.
Bu tür organizasyonlarda çevirinin önemi öncelikli erek kitleden anlaşılabilmektedir. “Güncel sinema örnekleri, görme engelli bireyler için
sesli betimlemeyle, işitme engelliler için işaret dili ve ayrıntılı altyazıyla
gösterilecek; söyleşilerde işaret diliyle çeviriler yapılacak” ifadesinden de
anlaşılacağı üzere, çeviri aynı toplumda farklı kesimleri bir araya getiren
bir etkinliktir.
Sesli Betimleme Derneği, bu kuruluşlardan biridir. Dernek, birçok görsel-işitsel ürünü engelli
bireylerle buluşturmuştur ve güncel olarak yürütülen birçok sosyal faaliyeti takip ederek bilgilendirme ve katılım sağlamaktadır. Derneğin internet sitesine aşağıdaki bağlantıdan erişilebilir:
http://www.seslibetimlemedernegi.com/index.php erişim tarihi: 01.10.2015
13
http://www.se-yap.org.tr/wp-content/uploads/2012/05/2009_1.Karari_2009_04_21.pdf erişim
tarihi: 23.09.2015
14
Bu festivalin daha önceki yıllardaki programlarından oluşturulan bir engelsiz filmler kütüphanesi bulunmaktadır. Kütüphane kataloğuna şu bağlantıdan erişilebilir:
http://issuu.com/puruli/docs/engelsiz_filmler_k__t__phanesi_kata erişim tarihi: 01.10.2015
15
http://www.engelsizfestival.com/tr/hakkinda/hakkinda-2/ erişim tarihi: 01.10.2015
12
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138
135
Ayrıca, engelli bireylere dikkat çekmeye yönelik yapımlar da bulunmaktadır. Buna örnek olarak, işitme engelli bir gencin yaşamından kesitler
sunan, gündemde yer etmeyi başarmış 2009 yapımı ‘Başka Dilde Aşk’ filmi
gösterilebilir.
Öte yandan, 3 Nisan 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmeliğin
Engellilerin Yayın Hizmetlerine Erişimi bölümü de destekleyici çalışmalar
arasında gösterilebilir. Söz konusu başlık altında yer alan maddeler mevcut
durumun iyileştirilmesine yönelik olumlu kararlardır:
a) Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu kanallarında yayınlanan sinema ve televizyon için yapılmış filmler, diziler ile haber programlarında; üç yıl içinde yüzde otuza, beş yıl içinde yüzde elliye ulaşılacak
şekilde işitme engellilere yönelik altyazı hizmeti seçeneğine yer
verilmesi zorunludur.
b) Ulusal karasal yayın lisansına sahip özel medya hizmet sağlayıcı
kuruluşlar tarafından yayınlanan sinema ve televizyon için yapılmış
filmler, diziler ile haber programlarında; üç yıl içinde yüzde yirmiye,
beş yıl içinde yüzde kırka ulaşılacak şekilde engellilere yönelik alt
yazı hizmeti seçeneğine geçilmesi zorunludur16.
Bu kapsamda, birçok kanalın ‘engelsiz’ başlığı altında internet siteleri
veya yayınları bulunmaktadır. Söz konusu kanalların yayın akışında bulunan filmler, diziler, yarışmalar gibi birçok program işitme ve görme engelli
kişiler için hazırlanmaktadır.
Sonuç
Bu çalışmada, işitme engellilerin sosyal hayata katılımı için çeviri bir
gereklilik olarak tanımlanmış ve bu gerekliliğin işlevsel bir şekilde karşılanmasının işbölümüne dayalı bir çalışmayla mümkün olabileceğinin altı
çizilmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’de işitme engelliler için altyazı çevirisinin
uygulama alanında rol alması ve söz konusu toplumsal işbirliğini oluşturması
gereken aktörler genel olarak şöyle sıralanabilir: İlgili devlet kurumları, ilgili
dernekler, ilgili eğitim kurumları, medya sektörü, çevirmenler ve engelli
16
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/04/20140403-1.htm erişim tarihi: 23.09.2015
136
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138
aileleri. Çalışma kapsamında belirtilen sorunların ortadan kaldırılması için
bu aktörlerin işlevsel adımlar atmaları ve bu alandaki girişimleri eşgüdümlü
yürütmeleri gerekmektedir.
Sonuç olarak, engellerin aşılabilmesi için somut çözümlere ihtiyaç vardır.
Öncelikli olarak çözüme kavuşturulması gereken konu resmi dil olarak kabul
edilmiş olan Türk işaret dilinin ülke genelinde standart hale getirilmesine
ilişkin çalışmaların yoğunlaştırılmasıdır. İlgili eğitim kurumlarının gereken
yöntem ve malzemeleri kullanarak bu konuda üzerine düşeni yerine getirmesiyle hem eğitim seviyesi yükseltilebilir, hem de okuma-yazma oranında artış sağlanabilir. Böylece işitme engelli bir birey toplumla bütünleşip
iletişim kurabilecek, sosyal hayatın bir parçası haline gelebilme olanağına
sahip olacaktır.
Türk İşaret Dilinin standartlaşmasının ve yaygınlaştırılmasının için
kuşkusuz hukuki düzenlemeler de gerekmektedir. Bu noktada, yasa ve
yönetmeliklerde konuyla ilgili gereken düzenlemelerin yapılması sürecin
hızlanmasını sağlayacaktır. Hukuki dayanakların uygulamada işlevsel bir
şekilde işlemesi yalnızca eğitim profilinin iyileştirilmesi ile olanaklı değildir,
aynı zamanda bu kesime yönelik görsel-işitsel ürünlerin ulaştığı erek kitleyi
genişletebilmek için bu alanda çalışan ilgili sivil toplum kuruluşlarının da
desteklenmesi gerekmektedir.
Öte yandan, ürünlerin altyazısının hazırlanması sürecine uzman
konumunda katılacak olan çevirmenlerin de hitap ettiği kesimin dinamiklerini
iyice inceleyerek onların beklentileri doğrultusunda işlevsel bir çeviri
ortaya koymaları gerekir. Mevcut durumda erek kitlenin, yani altyazı
çevirisinden faydalanabilecek okur-yazar işitme engellilerin sayısının çok
az olduğu açıktır ancak hazırlanacak her ürün, bu kesim için bir arşiv
oluşturulmasına katkıda bulunacaktır. Bütün bunlara ek olarak, şüphesiz
işitme engelli bireylerin aileleri de bu toplumsal işbirliği içerisinde yer
almalıdır. Engelli bireylerin bulundukları en küçük sosyal birim olan ailelerin
bilinçli olması ve sosyalleşmeleri için onlara yol göstermesi bu kişilerin
kendilerini geliştirmeleri yolunda büyük katkılar sağlayacaktır. Türkiye’de
işitme engelliler için altyazı çevirisi konusunun farklı sorunları içeren bir
alan olduğu açıktır.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138
137
KAYNAKLAR
Díaz-Cintaz, Jorge (2008) Audiovisual Translation Comes of Age. Between Text and Image: Updating Research in Screen Translation, Volume
78, pp. 1-10.
Díaz-Cintaz, Jorge & Remael, A. (2014) Audiovisual Translation: Subtitling. Manchester: St. Jerome Publishing.
Eruz, Fatma Sâkine (2000) Çeviride ve Çeviri Eğitiminde Koşut Metinler.
İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları.
Gambier, Yves (2003) Introduction. Screen Transadaptation: Perception
and Reception. The Translator, 9(2), pp. 171-189.
Gambier, Yves (2008) Recent Developments and Challenges in Audiovisual Translation. Between Text and Image: Updating Research in Screen
Translation, Volume 78, pp. 11-33.
Holz-Mänttäri, Justa (1984) Translatorisches Handeln Theorie Und
Methode. Helsinki: Suomalainen Tiedeakatemia.
Neves, Josélia (2009) Interlingual Subtitling for the Deaf and Hardof-Hearing. Audiovisual Translation: Language Transfer on Screen, pp.
151-170.
Schäffner, Christina (2009) Functionalist Approaches. %1 içindeM.
Baker & G. Saldanha, düz. Routledge Encyclopedia of Translation Studies.
Abingdon: Routledge, pp. 115-122.
Vermeer, Hans J. (1996) A Skopos Theory of Translation. Heidelberg:
TextconText.
Yazıcı, Mine (2011) Çeviribilimde Araştırma: Disiplinlerarasılıktan
Disiplinlerötesiliğe. İstanbul: Multilingual.
ÇEVRİMİÇİ KAYNAKLAR
Convention on the Rights of Persons with Disabilities http://www.un.org/
disabilities/convention/questions.shtml [08 Eylül 2015]
138
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 123-138
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 123-138
Cumhuriyet Halk Partisi’nin 11.01.2013 tarihli dilekçesi
http://www2.tbmm.gov.tr/d24/10/10-172030gen.pdf [08 Eylül 2015]
Kemaloğlu, Yusuf “Ülkemizde İşitme Engellilerin (İYE ve FİTYE)
Nüfusu Ne Kadardır?” (çevrimiçi) http://engelsiz.karatekin.edu.tr/e_isit/
dosya/EK-01.pdf [11 Ağustos 2015]
Türkiye Özürlüler Araştırması 2002 – Turkey Disability Survey 2002
http://kutuphane.tuik.gov.tr/pdf/0014899.pdf [17 Mayıs 2015]
TÜBİTAK Türkiye Özürlüler Araştırması 2002 İkincil Analizi
http://ozgurarun.com.tr/wp-content/uploads/2015/08/TufanveArun_TOA.
pdf [10 Eylül 2015]
T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri
Genel Müdürlüğü 2011 Nüfus ve Konut Araştırması
http://eyh.aile.gov.tr/data/55116a22369dc57100ffbf23/nka_2011_engellilik.pdf [08 Eylül 2015]
Türk İşaret Dili Sisteminin Oluşturulması – Radikal Gazetesi Haberi
http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=haberyazdir&articleid=106
0415 [27 Ağustos 2015]
Türk İşaret Dili Sözlüğü
http://orgm.meb.gov.tr/alt_sayfalar/duyurular/1.pdf [27 Eylül 2015]
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Destekleme Kurulu’nun 2009/1
Sayılı Kararı http://www.se-yap.org.tr/wp-content/uploads/2012/05/2009_1.
Karari_2009_04_21.pdf [23 Eylül 2015]
Engelsiz Filmler Kütüphanesi 2015 Kataloğu http://issuu.com/puruli/
docs/engelsiz_filmler_k__t__phanesi_kata [01 Ekim 2015]
Ankara 2016 Engelsiz Filmler Festivali internet sayfası http://www.
engelsizfestival.com/tr/hakkinda/hakkinda-2/ [01 Ekim 2015]
3 Nisan 2015 tarihli Resmi Gazete
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/04/20140403-1.htm [23 Eylül
2015]
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150
139
KİTAP TANITIMI
Gözde SERTESER – Pelin DOĞAN ARAZ*
YAZICI, Mine, BULUT, Alev, DEMEZ, Neslihan, vd. 2014.
ÇEVİRİBİLİM OKUMALARI. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, İstanbul Üniversitesi Yayın no: 5211. ISBN: 978-075-404-964-0
Kuruluş aşamasından bu yana İstanbul Üniversitesi Almanca Mütercim
Tercümanlık Anabilim Dalı’na ve Çeviribilim Bölümü’ne emek vermiş, sonsuz
katkısının göz ardı edilmesinin mümkün olmadığı Prof. Dr. Sakine Eruz’a
ithaf edilen Çeviribilim Okumaları saygın ve alanda söz sahibi araştırmacıların
makale çevirilerine yer veren değerli bir çalışma. Bu çalışmayı değerli kılan,
farklı dillerde yazılmış, hepsi güncel ya da güncelliğini koruyan konu ve tartışmalara odaklanan makalelerin Türkiye’deki araştırmacılar, akademisyenler
için ulaşılabilir kılınmasından ileri geliyor. Bu anlamda, ilk çalışma olmasa
da, mevcut bir boşluğu doldurmak için atılan önemli bir adım. 1997’den 2010
yılına dek uzanan altı makale çoğunlukla İngilizce olmak üzere Almanca
ve İngilizce kaynak dillerinden seçilmiş. Ayrıca makaleler yalnızca Batı
çeviribilimine yön veren isimlerden oluşmamakta, Türkiye’de çeviribilimin
gelişimine önayak olmuş kuramcıların da makalelerine yer verilmektedir.
Seçkinin ilk yazısı Andrew Chesterman’in “Çeviri Tümellerini Neden
İnceleriz?” (2010) başlıklı makalesidir. Chesterman çeviri metnin iki referans
metin (biri kaynak metin, diğeri erek dilde üretilmiş çeviri olmayan metin)
ile kıyaslanması sonucu oluşturulan çeviri tümellerinin, bir yandan çeviri
ediminde güzel ve kötü olanı tartışmaya yol açan normatif bir yapıya sahip
olduğunu, diğer yandan da akademik incelemelerde gerekli ve yol gösterici
olduğunu belirtir. Böyle bakıldığında, her biri için çeşitli olumlu ve olumsuz
yönler taşımakla birlikte çeviri tümelleri, çeviri eleştirisi, çeviri araştırması
ve çeviri eğitimi başlıkları çerçevesinde ele alınabilir. Bu yanıyla, çevirinin
hem kuramsal hem de uygulamalı alanına dokunan bu makale yalnızca çeviri
alanında çalışan akademisyenler değil, alanın öğrencileri için düşündürücü
ve aydınlatıcı olmuştur.
*
İstanbul Üniversitesi Çeviribilim Bölümü Doktora Öğrencileri
140
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150
“Türkçe- Almanca Boşanma İlamları Örneğinde Metindilbilimsel Açıdan
Hukuk Metinleri” (2007) başlıklı ikinci makale kitabın kendisine atfedildiği
Sakine Eruz’a aittir. Bu makale okurun dikkatini uzmanlık alanlarından biri
olan hukuk metinlerine çeker. Eruz, hukuk metinlerinin kendine özgü kültürel, tarihsel ve metin türü geleneği bakımından sahip olduğu özelliklerini
incelemek için metindilbilimden faydalanmanın yerinde olacağı kanaatindedir. Böylelikle, araştırmacılara da yardımcı olabilecek, metindilbilim ve
çeviri ilişkisini ortaya koyan birçok kaynağa atıfta bulunur. Makale okura
genel olarak hukuk metinlerine, özelde ise boşanma ilamlarına dair bir bakış
sunmakta, aynı zamanda da çeviri eğitiminde ve uygulamasında metindilbilimden nasıl yararlanabileceğinin bir örneğini sunmaktadır.
Üçüncü makalenin yazarı Theo Hermans çeviriyi kendi kendini
üretebilen bir sistem olarak gördüğü “Bir Kurum Olarak Çeviri” (1997)
adlı yazısında, kültürel, toplumsal ve tarihsel yönleriyle metinleri ve çeviriyi
ele alabileceğimiz Luhmann’ın sistem teorisini çeviriye uyarlamaya çalışır.
Çevirilerin oluşumunu ve şekillenişini toplumsal beklentiler yönlendirir, ayrıca salt bilginin aktarıldığı metinlerden öte, ‘ileti’lerin aktarıldığı devingen
bir iletişim süreci ön plana çıkar. Çeviri kendi kendini yeniden üretebilen
ve salt kendi varlığıyla da devamlılığını sürdürebilen bir sistemdir. Çeviribilimde üretilen kuramsal üstmetinler ve oluşan üstdil ya da çevirilerin
varlığı, çevirilerin üstüne yazılanlar, konuşulanlar, oluşan beklentiler bu
özgönderim ve özdönüşümselliğin bir parçasıdır. Bu anlamda, makale çeviri
sisteminin gelişiminde payı bulunan öğretmenler, eleştirmenler, yayıncı ve
araştırmacılara söz konusu sistemin doğasını göstermekte ve parçası oldukları
sistemde üstlendikleri aktif role farkındalık kazandırmaktadır.
Sylvia Kalina seçkinin dördüncü makalesi olan “Sözlü Çeviri Eğitiminin
Temeli ve Amacı Olarak Edinçler” (2000) adlı yazısında sözlü çevirmenlerin nitelikleri, sözlü çevirmenlerde bulunması gereken becerilerin neler
olması gerektiği üzerinde durarak, hem tarihsel süreçte hem de günümüz
dünyası gerekliliklerine göre sözlü çeviri eğitiminin nasıl olduğu ve olması
gerektiğini tartışır. Bu tartışma içerisinde, sözlü çeviri eğitimine ilişkin öneri
ders içerikleri sunması bu alanda çalışan çeviri eğitimcileri için yol gösterici
niteliktedir. Üstelik sözlü çevirmenin ve sözlü çeviri eğitimcisinin sahip
olması gereken becerileri de son derece kapsamlı ele almaya çalışmıştır.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150
141
Küreselleşen dünyada çeviribilim disiplini de evrilmekte ve özellikle
üzerine eğilmesi gereken yeni ve farklı başlıklar ortaya çıkmaktadır. Bu
başlıklardan biri de “dil endüstrisi”dir. Turgay Kurultay “Çok Dilli Kaynaklarda Uluslararası Standartlaştırma Çalışmaları- Uygulamalı Çeviribilimin
Gerekliliği Üzerine” (2010) adlı makalesinde tarihsel süreçte standartlaştırma çalışmalarının izini sürerek, çeviribilimin disiplinlerarası bir çalışma
yürüterek oluşan bu yeni ihtiyacı karşılamada fayda sağlayabileceğini dile
getirmektedir. Bu doğrultuda yapılan çalışmaların eksik yönlerini ve sorunları da saptayan yazı, günümüz dünyasında bir gereklilik haline gelen
önemli bir sorunu ortaya koymakta ve hem çeviribilim hem de dilbilim
alanında çalışan akademisyenlere ortak bir çalışma yürütülmesi için bir
çağrıda bulunmaktadır.
Seçkinin son yazısı olan Christina Schäffner’ın “Kültürlerötesi Çeviri ve
Çatışan İdeolojiler” (2010) adlı makalede ise haber çevirisi özelinde çeviri
metin seçiminde ve çeviri stratejilerinde ideolojilerin etkisi çeşitli örnekler
üzerinden aktarılmaktadır. Bu yazıda haber metinlerinin üretiminin bir çeviri sürecinin parçası olduğunu dile getirmesi, ayrıca çeviribilim ile medya
çalışmaları disiplinleri arasında disiplinlerarası bir çalışma yapılmasını
önermesi araştırmacılara da ileriye dönük bir çalışma alanı sunmaktadır.
Yalnızca tek bir konu alanıyla sınırlı kalmayan, bu anlamda kapsamlı ve
her biri bir biçimde çeviri eğitimiyle ilişkilendirilebilecek makaleler özenle
seçilmiş gibi durmaktadır. Türkçe çeviribilim terminolojisine katkı sunan
çevirmenlerin özenli, tutarlı kararları, akademik dile olan hâkimiyetleri
çevirileri başarılı kılmakla birlikte, makalelerin yazıldıkları kaynak dillere
hapsolmalarının da önüne geçmiştir. Türkiye’deki alıcı kitlesi için ulaşılabilir kılınan makalelerin, bir ilk adım olarak gerçekleştirilen bu çalışmada
çok geniş bir yelpazeyi barındıramasa da, çoğunluğunun güncel yayınlar
olması ve temel konu alanlarını odağa almaları nedeniyle bilgilendirici,
sorgulatıcı, yol gösterici oldukları söylenebilir.
142
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150
BOOK REVIEW
Gözde SERTESER- Pelin DOĞAN ARAZ*
YAZICI, Mine, BULUT, Alev, DEMEZ, Neslihan, et al. 2014.
ÇEVİRİBİLİM OKUMALARI (TRANSLATION STUDIES READER).
Istanbul University, Faculty of Letters. Istanbul University edition no:
5211. ISBN: 978-075-404-964-0
Çeviribilim Okumaları, dedicated to Prof. Dr. Sakine Eruz Esen, who
made great contributions to Translation and Interpreting Studies in German
and the Department of Translation Studies at Istanbul University since
their establishment, is an invaluable piece of work which contains articles
by the reputable and competent researchers in the field. What makes this
work invaluable is the availability of these articles, all focused on current or
still-current subjects and discussions, for the researchers and academicians
in Turkey. In this sense, though not the first in the field, this study is an
important step in that it fills a great gap. Put down on paper between 1997
and 2010, the six articles in the journal were selected from German and
English as source languages; most of them having originally been written
in English. In addition, these articles were not only produced by researchers
who helped shape the western translation studies, but also the theoreticians
who led the development of translation studies in Turkey.
The first article in the reader is Andrew Chesterman’s, titled “Why Study
Translation Universals?” (2010). In this article, Chesterman states that translation universals which are the result of comparison of translated texts with
two reference texts (namely source text, and parallel text in target language)
not only have a normative structure which leads to discuss what is good
or bad in translation performance, but also they are vital and guiding for
academic studies. When considered from this point of view, the translation
universals, while bearing various positive and negative aspects each, could be
addressed under the headings “translation criticism”, “translation research”
*
Istanbul University Translation Studies, PhD Candidates
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150
143
and “translator training”. In this vein, this article, which touches both the
theoretical and applied field of translation, is not only thought-provoking
and illuminating for the academicians working in the field, but also for the
students studying in the field.
The second article titled “Rechtstexte aus der textlinguistischen Perpektive am Beispiel der Ehescheidungsurteile in dem Sprachenpaar TürkischDeutsch” (Türkçe- Almanca Boşanma İlamları Örneğinde Metindilbilimsel
Açıdan Hukuk Metinleri) (2007) belongs to Sakine Eruz, to whom this book
is dedicated. This article draws the reader’s attention to the translation of
legal texts as a specific field in translation. Eruz is of the opinion that it
would be very plausible to make use of text linguistics in order to study
the specific cultural and historical features of legal texts, and text type
conventions. Therefore, Eruz refers to many different resources that prove
the relationship between text linguistics and translation. This article presents a certain approach towards legal texts in general and divorce decrees
in particular. In addition, it is an example of how one can make use of text
linguistics in translator training and translation practice.
The author of the third article, Theo Hermans tries to adapt Luhmann’s
system theory, with which we can treat texts and translations in their cultural, social and historical aspects, to translation studies. What determines
the formation and shaping of translations is social expectations; also, a
dynamic communication process comes more into play than the texts where
mere knowledge is transferred. Translation is a system which can reproduce
itself and survive on its own. The presence of theoretical meta-texts and the
metalanguage and translations as a result, reviews both oral and written, and
the expectations formed are all part of this self-referential and self-reflection
process. In this sense, the article guides faculty members, critics, publishers
and researchers into the nature of this system and help them gain awareness
as to the active role they play in this system, of which they are a part.
In the fourth article titled “Interpreting Competences as a Basis and a
Goal for Teaching” (2000) in the reader, Sylvia Kalina lays emphasis on
the characteristics of interpreters, the skills they need to possess while she
discusses how interpreter training is and should be according to the general requirements both in history and today. The fact that Kalina presents
suggestive course content for interpreter training during her discussion is
144
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150
of guidance for the educators working in the field. Indeed, she has also
endeavored to approach the skills required for the interpreter trainer in a
very comprehensive way.
In the globalizing world, the field of translation studies has also been
evolving and new and different topics that need specific focus come in sight.
One of these topics is “language industry”. Turgay Kurultay, in his article
titled “Internationale Standardisierungsarbeiten für mehrsprachige Ressourcen – Vom Bedarf nach einer angewandten Translationswissenschaft” (Çok
Dilli Kaynaklarda Uluslararası Standartlaştırma Çalışmaları- Uygulamalı
Çeviribilimin Gerekliliği Üzerine) (2010) traces the standardization studies
in the historical process and states that translation studies could be beneficial in meeting this new need by conducting an interdisciplinary study. The
article, which determines the gaps and problems in the studies conducted
in this vein, puts forth a significant issue which has become a necessity in
today’s world and makes a call to all academicians working in the field of
translation studies and linguistics for a collaborative study.
The final article in the reader, which is by Christina Schäffner and titled
“Crosscultural Translation and Conflicting Ideologies” (2010), the effect of
ideologies specific to news translation on the selection of texts to be translated
and translation strategies are presented through various examples. Also, in
this article, the fact that the writer asserts that the production of news texts
is also a part of the translation process and proposes that an interdisciplinary
study be conducted between the translation studies and media studies, offer
researchers a prospective field of study.
The articles in the reader prove to be the ones not limited to just one
subject matter, but comprehensive topics which can be associated with
translation education in some way each. While the use of Turkish by the
translators of these articles contribute to the translation studies terminology
in Turkey with their elaborative and consistent translation decisions and
competence in the academic jargon, this situation helps avoid the articles
be trapped in the source languages in which they were written. Though this
reader as the first in the field does not include a wide range of articles made
accessible for the audience in Turkey, the fact that they are all up-to-date
publications and focus on basic subject matters could be said to make this
work informative, interrogative and guiding.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150
145
KİTAP TANITIMI
Gözde SERTESER*
ESPLIN, Emron, GATO, Margarida Vale de (ed). 2014. Translated
Poe. Bethlehem: Lehigh University Press. 471 s. ISBN 978-1-61146-171-8
Özü itibariyle yenilikçi olan çeviri etkinliği, ulus sınırları içerisinde
çeşitli görünümlere bürünebilir ve erek dil - kültürünün en kabul etmez
göründüğü zamanlarda bile bu yenilik söz konusu kültürde kendisine bir yer
açabilir. Edebi çeviri özelinde bu, yerli üretimle birlikte ulus edebiyatların
çehresini değiştirme ve geleceğini yönlendirme potansiyelini her daim saklı
tutar. Böylelikle bir ulusun, kültürün, dilin, algının biçimlenişinde çeviri
gerçekliğini yadsımak etkileşimin yaşanmadığı bir tekilliği imlemek anlamına
gelir. Son dönemde her ne kadar dünya edebiyatına ya da ulus edebiyatlarına
ilişkin tartışmalar değişiyor olsa da, edebiyat tarihini, edebi yaratıları çeviri
gerçekliğini yadsımadan ele alan yaklaşımlar henüz sınırlı bir çevrede yankı
bulmaktadır. Translated Poe ise bu yaklaşımı sağlam bir yerden yakalayan ve
somutlayan yazılardan oluşan son derece önemli bir çalışma. Dünyanın dört
bir yanından edebiyat ve çeviriyle yakından ilişkili değerli akademisyenlerden
oluşan otuzu makale yazarı, biri de yazılmış bir makalenin çevirmeni olmak
üzere toplamda otuz bir kişi emek vermiş bu çalışmaya. Translated Poe, on
dokuzuncu yüzyılın en önemli edebi figürlerinden şair, kısa öykü yazarı ve
edebiyat eleştirmeni Edgar Allan Poe’nun, eserleriyle on dokuz farklı ülkede
edebiyatı nasıl biçimlendirdiğine ve yazar olarak imgesinin dünya genelinde
nasıl biçimlendiğine dair panoramik bir bakış sunuyor.
Kitap iki bölümden oluşuyor; ilk bölüm Poe çevirilerini belirli bir ulus
edebiyat çerçevesinde tarihsel düzlemde ele alırken, ikinci bölüm Poe’nun
bazı eserlerine odaklanarak, yine söz konusu ulus edebiyatlar içerisindeki
çevirmen kararlarını metinsel düzlemde tartışıyor. İlk bölümdeki makaleler
edebiyat tarihi ile çeviri tarihinin iç içe geçmiş yapısını gözler önüne sererek
ulus edebiyatların gelişim ya da dönüşüm çizgisini çeviri perspektifinden
okuyor. Öte yandan ikinci bölümde yer verilen yazılar ise Poe’nun belli başlı
eserlerinin çevirilerini incelerken, salt hata avcılığı ve metin düzleminde
*
İstanbul Üniversitesi Çeviribilim Bölümü- Doktora Öğrencisi
146
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150
doğru ya da yanlış karşılaştırmaları yapmıyor. Bu bakımdan, asıl amaçları
bu olmasa da, bu yazıların çevirmen kararlarını içinde üretildiği sosyokültürel, siyasi, ekonomik dinamiklerin yönlendirdiği ortamdan soyutlamayan,
çeviri eleştirilerinde başvurulabilecek bir çerçeve sunduğu ileri sürülebilir.
Poe “sonraki yaşam”ına (Benjamin, 1923) büyük ölçüde Baudelaire çevirileriyle çıkmış ve Fransızcanın dünya üzerindeki uzun süreli etkisinden
hareketle özellikle bu çevirilerle tanınmıştır. Eserleri, Baudelaire haricinde
Mallarmé, Valéry, Cortázar, Borges, Pessoa ve Türkiye’de de Tomris Uyar,
Melih Cevdet Anday gibi son derece önemli yazar ve şairlerin kendi dillerine
aktarımıyla farklı yorumlamalar kazanmış, yeniden yaratılmıştır. Bir yandan
Poe söz konusu edebiyatçıları etkilerken, diğer yandan da bu edebiyatçılar
Poe’nun dünya üzerindeki alımlanışını biçimlendirmişlerdir. Ayrıca belirli
bir ulus edebiyat içerisinde aynı eserin ilk ve sonraki çevirileri arasındaki
etkileşim, farklılık ve benzerlikler de yadsınamaz önemdedir. Böylelikle
hem dillerarası hem de diliçi çeviri aracılığıyla birbirine bağlanan bu ilişkiler ağı, ekseriyetle görünür kılınmayan “kendi kendini üretebilen bir çeviri
sistemi”nin (Hermans, 1999) varlığını ortaya koymaktadır.
Makaleler okurlara Poe temelinde farklı uluslarda çeviri etkinliğinin birbirine benzediği, birbirinden farklılaştığı noktaları değerlendirme imkânı sunar.
Her bir yazıda, büyük ölçüde benzerlikler bulsak da, farklı detaylar kucaklar
bizi. Makalelerden hareketle, Poe çevirilerinin Portekiz’de yerleşik yaklaşımları yıkmak için kullanıldığına, İspanya’da yerli üretimi önemli ölçüde
etkilediğine, İtalya’da çevirmen kararlarında hem Poe’nun ve on dokuzuncu
yüzyıl Amerikan edebi mirasının hem de İtalyan şiir geleneğinin izlerini
sürebildiğimize tanıklık ederiz. Yunanistan’da normalde ulusal edebiyatta
ana akım edebi kültürde görünür olmayacak motiflerin de kullanılagelmesini,
Almanya’da Poe’nun Fransız dekadansı ile Alman romantizminin arasında
konumlanışını, Romanya’da aradilden yapılan çevirilerin yerini özgün dilden çevirilere bırakmasıyla Poe çevirmenlerinin kendi seslerini doğrudan
keşfetme olanağı bulmasını okuruz. Ya da Rusya’da Poe’nun sembolizm
akımının temsilcisi yazarlarla tanındığını, Japonya’da düzyazıda sade bir
biçemin benimsenmesiyle yazarların Poe’nun eserlerine yöneldiğini ve bu
yönelişin de beraberinde bu sürece katkı sağladığını veya Arap okur kitlesinin
Poe’nun eserlerini nasıl alımladığını öğreniriz.
Bu çalışmayla ilgili gözden kaçırılmaması gereken güzel bir nokta, otuz
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150
147
bir makaleden ikisinin Türkiye’deki Poe çevirilerine odaklanıyor oluşudur.
Gaziantep Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde öğretim üyesi
olarak çalışan Hivren Demir-Atay, “Edgar Allan Poe in Turkish: Translations
in Three Alphabets” (Türkçede Edgar Allan Poe: Üç Farklı Alfabede Poe
Çevirileri) başlıklı yazısında, Poe çevirileri ekseninde, içinde yaşadığımız
coğrafyanın çok kültürlülüğü ve çokdilliliğini ve on dokuzuncu yüzyıldan
bu yana Türk kültürü ve dilindeki değişimleri yansıtır. Diğer makale ise
uzun yıllar İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz, İspanyol ve Amerikan edebiyatı ve çeviribilim bölümlerine tartışmasız önemde katkılar sunmuş değerli
öğretim üyesi Ayşe Nihal Akbulut’un “The Reception of Poe’s Poetry in the
Turkish Cultural and Literary System” (Türk Kültür ve Yazın Dizgesinde
Poe Şiirlerinin Alımlanması) adlı yazısıdır. Akbulut, büyük ölçüde Toury
ve Chesterman’in yaklaşımlarından yararlanır ve Poe’nun “Annabel Lee”
ile “Raven” adlı şiirlerini geçmişten günümüze getirerek inceler. Çevirmen
kararlarını örneklediği yazısında farklı dönemlerde baskın olan normların
varlığına değinir ve Türkiye gerçekliğinde batı ile olan tanışıklığın çeviri
stratejilerine nasıl yansıdığını ortaya koyar.
Bu çalışmayı değerli kılan başka bir öğe ise yazılarda çeviri kuramlarının
sunduğu perspektiften büyük ölçüde yararlanılmış olmasıdır. Bu perspektif,
hem edebi metinleri erek dillerde incelerken, hem de çeviri eleştirisi yazarken
genellikle gözden kaçırılan bir noktadır. Makaleler, Toury, Even-Zohar, Hermans, Lefevere, Berman ve Venuti gibi çeviri kuramcılarının yaklaşımlarından
hareket etmekle kalmamakta, aynı zamanda bu yaklaşımlara zaman zaman
eleştirel bir gözle de bakmaktadır. Bu bakımdan, yazıların çok yönlü ve
birçok hususta doyurucu katkılar sunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Edebi çevirilerin ulusların edebiyat dizgelerinde sahip olduğu etki ve
yarattığı dönüşüm son dönem çeviri kuramları ışığında incelenmeye ve aydınlatılmaya değer. Bu türden çalışmalar, edebiyat ile çeviri(bilim) arasındaki
yakın ilişkiyi ve etkileşimi somut örneklerle ortaya koyabilmesi bakımından
son derece önemli. Translated Poe bu anlamda yapılan tartışmalarda mevcut
olan boşluğu dolduruyor, sonraki çalışmalara da örnek olma niteliği taşıyor.
Böylelikle kitap yalnızca çeviribilim alanında çalışan akademisyenlere, çeviri
eleştirileri yazanlara, öğrencilere ya da alanla ilgilenenlere hitap etmiyor, aynı
zamanda edebiyat alanındaki akademisyenlere, eleştirmenlere ve öğrencilere
beraberinde Poe severlere de sesleniyor.
148
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150
BOOK REVIEW
Gözde SERTESER*
ESPLIN, Emron, GATO, Margarida Vale de (ed). 2014. Translated
Poe. Bethlehem: Lehigh University Press. 471 s. ISBN 978-1-61146-171-8
Translation activity that is in essence innovatory may have various purposes and take different forms within national literatures, and also this innovatory
flavor may penetrate into even the most resistant target language-cultures. As
for literary translation, together with national literary production, translation
activity has a potential to change the visage of national literatures and shape
their futures. Thus denying the influence of translation on nations, cultures,
languages or approaches means and implies singular structures in which no
interaction occurs. Although ongoing studies regarding world literature or
national literatures have been changing, the approaches which do not deny
the reality of translation in analysing or studying literary history or literary
texts resound in a very limited environment. Translated Poe, however, is an
extremely important study that fully adapts and concretizes this approach.
Thirty one esteemed academicians who are deeply involved in literature
and translation (studies) from all corners of the world, contributed to this
study. Translated Poe gives sight into how the works of the poet, short story
writer and literary critic Edgar Allan Poe as being one of the most significant literary figures in the 19th century have shaped literatures in nineteen
different countries and also how his image has been shaped in those places.
The book consists of two sections: the first section analyses Poe translations at the historical level in a specific national literature while the second
section focuses on certain works of the author and discusses translators’
decisions at the textual level in the given national literatures. The essays in
the first section read the process of improving and transforming literatures
from the perspective of translation by revealing the interwoven structure
of the history of literature and the history of translation. On the other hand,
the essays in the second section do not compare source and target texts to
find translation errors. In this sense, they offer a good framework which
*
İstanbul University PhD Candidate
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150
149
does not exclude sociocultural, political and economic or similar factors
influencing the translation activity and this framework may well be adapted
by translation critics.
The “afterlife” (Benjamin, 1923) of Poe mostly begins with Baudelaire’s
translations, and Poe became known especially with those translations since
French language greatly influenced the world for a long time. In different
nations, prominent poets and authors such as Mallarmé, Valéry, Cortázar,
Borges, Pessoa, Tomris Uyar and Melih Cevdet Anday besides Baudelaire
interpreted Poe in their own ways, and recreated his works transferring them
into their own languages. On the one hand, Poe influenced the given poets
and authors; on the other hand, they shaped the reception of Poe and his
works around the world. Moreover overlapping or diversifying points of and
interaction among the first and the later retranslations of same works in a
specific national literature is also of great importance to track the realities
peculiar to a certain period of time, language, culture and dominant norm
or approach. Thus, the network of relationships interconnected through
both intralingual and interlingual translation activities reveal “the translation system as reproducing itself”, in other words self-referentiality and
self-reflexivity (Hermans, 1999) of the field.
The essays enable readers to realize and assess similar and different
points peculiar to translation activities in different nations. Even though
we mostly find similarities, we also embrace various details in each essay.
Thanks to the essays in this study, we find out that Poe translations were
used to overthrow the established approaches in Portugal, his translated
works have significantly influenced local production in Spain, and we
could track not only the nineteenth century American literary heritage and
Poe’s style but also the Italian poem tradition in the translators’ decisions in
Italy. We read that the literary motifs, which would normally be excluded
in the mainstream literary culture, were started to be used in Greek, Poe’s
works were positioned somewhere between French decadence and German
romanticism in Germany, and Poe translators came to discover their own
voices through indirect translations giving way to the ones made by original texts in Romania. Or we come to know that Poe became known by the
help of symbolist writers in Russia, Japan authors notice Poe’s works after
adapting simple writing style in prose and his works also influenced this
simplification process, and how Arabic audience respond to Poe’s works.
150
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 8 (2014) s. 139-150
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 8 (2014) p. 139-150
What especially makes this study invaluable for the readers in Turkey is
that two of thirty one papers focus on Poe translations in Turkish. The first
paper titled “Edgar Allan Poe in Turkish: Translations in Three Alphabets”
which was written by Hivren Demir-Atay, academician at the department
of English Language and Literature at Gaziantep University, deals with
multicultural and multilingual texture of the geography we live in, and
also the transition and the changes in Turkish culture and language since
the nineteenth century. The other article titled as “The Reception of Poe’s
Poetry in the Turkish Cultural and Literary System” belongs to the Translation Studies scholar Ayşe Nihal Akbulut who has unequivocally made a
significant contribution to English, Spanish, American Philology and also
Translation Studies departments at Istanbul University. Drawing mainly on
Toury’s and Chesterman’s approaches, Akbulut analyses Turkish target texts
of “Annabel Lee” and “Raven” poems from the earliest to the most recent.
She discusses translators’ decisions by focusing on the dominant norms of
various periods and emphasizes the close relationship between translation
strategies adopted and familiarity with the West in Turkey.
The other fundamental point is that the scholars have, to a great extent,
based their opinion on the perspectives of theories in Translation Studies.
These perspectives are generally overlooked in studying both literary texts
and target texts, and writing in order to criticise a translation. Not only have
the papers benefited from the approaches belonging to the theorists such as
Toury, Even-Zohar, Hermans, Lefevere, Berman and Venuti but also reread
them critically. From this point of view it would not be wrong to point out
the multifaceted and satisfying quality of the papers.
The transformations driven by literary translation activities in the national literary polysystems are worth examining and illuminating in the light
of translation theories. Such studies are of great importance to reveal the
affiliation and interaction between literature and translation (studies) with
the help of concrete examples. Thus Translated Poe fills the gap in those
discussions and serves as a model for future studies. The study not only
appeals to translation scholars, translation critics, students at translation
departments or the ones who are in some way involved in the field but also
literary scholars, critics and students of philology departments together
with Poe lovers.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 7 (2013) s. 151-156
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 7 (2013) p. 151-156
151
YAZIM KURALLARI
1. Makaleler Times New Roman yazı karakterinde, 12 punto ve tek
satır aralığıyla yazılmalıdır.
2. Yazılarda başlık büyük harflerle, kalın, 12 punto, ara başlıklar kalın,
12 punto ve altı çizili olmalıdır. Yazı başlığının hemen altında yine büyük
harflerle İngilizce başlık 10 punto kalın, İngilizce özet (Abstract) ve beş
anahtar sözcük (keywords) yer almalıdır.
3. Özler 150-200 kelimeyi aşmamalıdır. Türkçe dışındaki her yazının
özü İngilizce ve Türkçe olarak yazılacaktır.
4. Türkçe yazılarda hem hakem onayına sunmak, hem de daha geniş
bir okur kesimine seslenmek amacıyla, yazarlar, yazının ana fikrini, amaç,
yöntem ve sonuçlarını gösterecek İngilizce bir özete yer vermelidir
5. Yazarın adı hemen başlığın altında bulunmalı “*” dipnotuyla unvanı
ve çalıştığı kurum yazılmalıdır.
6. Yazılar 3 nüsha çıktı ve CD ile gönderilmelidir.
7. Gönderilen yazılar 7000 kelimeyi geçmemelidir.
8. Dipnotlar her sayfanın sonunda yer almalı, örnek ek malzeme
bulunması durumunda, son notlar şeklinde yazıya ilave edilmelidir. Dipnot
ve son notları sayılandırarak sıralamak gerekmektedir.
9. Alıntılarda yazarın soyadı, yayın yılı ve sayfa numaralarını parantez
içerisinde verilecektir: (Tracy 1984: 445-447). Alıntılarda birden fazla yazar olması durumunda alfabetik sıraya uygun olarak soyadı, tarih ve sayfa
numaraları belirtilecektir: (Eruz&Kurultay 1995: 440-441). Elektronik
alıntılarda yazarın soyadı, varsa kaynağın yayın yılını belirtmeniz yeterlidir: (Arnold 1994: 8). Elektronik başvuru kaynaklarından alıntı yapmanız
durumunda ise, internet tam yolu (URL) ve erişim tarihini belirtilmelidir:
(bkz. http://www. microsoft.com/germany).
10. Kaynakçada Harvard bibliyografya sistemi esas alınmıştır. Buna
göre kaynakça dili, yazının dilinde bu sisteme göre hazırlanacaktır:
Örnekleri inceleyiniz.
152
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 7 (2013) s. 151-156
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 7 (2013) p. 151-156
Tek yazarlı kitaplar:
Kussmaul, Paul (1995) Training the Translator, Amsterdam/Philadelphia:
John Benjamins Publishing Company.
Akbulut, Ayşe Nihal (2004) Söylenceden Gerçekliğe [=From Utterance
to Reality], İstanbul: Multilingual
Birden fazla yazarlı kitaplar
Hatim, Basil & Mason, I. (1990) Discourse and the Translator. London/
NewYork: Routledge.
İkiden fazla yazarlı kitaplarda Uluslararası ed. ya da et. al. eds.
ifadeleri kullanılacaktır.
Grace, B. et al., (1988) A History of the World. Princeton, NJ: Princeton
University Press.
Ansiklopedi maddesi ya da derleme kitaba katkı durumunda
aşağıdaki örneği inceleyiniz:
Snell-Hornby, Mary (1989) ‘Andere Länder, andere Sitten’ in Heide
Schmidt(ed.) Interference in der Translation, Leipzig: VEB Verlag Enzykläpoedie, 133-143.
Stubbs, Michael (1986) ‘Lexical Density’ in MalcolmCoulthard (ed)
Talking about Text, Birmingham 27-42
Dergilerde
Evans, William. A. (1994) ‘Approaches to intelligent information retrieval’, Information processing and management, 7 (2), 147-168.
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 7 (2013) s. 151-156
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 7 (2013) p. 151-156
153
Konferans sunum veya bildiri kitaplarıyla ilgili yayınlarda
Mossop, Brian (1994) ‘Goals and Methods for a course in translation
theory’ in M.Schnell Hornby and K.Kaindl (eds.), Translation Studies. An
Interdiscipline. Selected papers from the Congress, Vienna, 9-12 September
1992. Amsterdam:John Benjamins, 401-410.
Silver, K. (1991). Electronic mail: the new way to communicate. 9th
International Online Information Meeting. 3-5 December 1990 London.
Oxford: Learned Information, 323-330.
Tezlerde
Gutter, A.J. (1995). The linguistic significance of current British slang.
Tez (DR/ YL). Edinburgh: Edinburgh Universitesi (yayınlanmamış).
Elektronik ortamla ilgili kayıtlarda
Gow, Francie (2003) Metrics for Evaluating Translation Memory Software
(çevrimiçi) http://www.chandos.ca/thesis.html, [10 Kasım 2006].
Fishman, Robert (2005) The rise and fall of suburbia. [e-kitap]. Chester: Castle Press. (çevrimiçi) libweb.anglia.ac.uk / E-books [5 June 2005].
Çevrimiçi bir dergide yayınlanmış bir makale
Açıkgöz, Fırat and Sert, Olcay 2006 “Interlingual Machine Translation:
Prospects and Setbacks” Translation Journal 10(3) (çevrimiçi) http://accurapid.com/journal/37mt.htm, [3 Nisan 2007]
154
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 7 (2013) s. 151-156
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 7 (2013) p. 151-156
GUIDELINES FOR AUTHORS
The journal encourages submissons of original and innovative articles
within theoretical framework and models. Relatedly, they should not have
been previously published, or currently under consideration for publication elsewhere. All submissions are evaluated on the merit of their original
contribution to regional knowledge within the framework of universally
acknowledged scientific standards.
1. The main languages of publication are Turkish, English, German and
French. Submitters in other languages should consult the editorial board
before submission.
2. All papers should have an abstract of 150 to 200 words in English
and in Turkish. Papers in other languages should have an abstract in the
language of the paper.
3. All papers should include five key words in languages of abstracts
mentioned above.
4. Papers should be comprehensive, yet they should not exceed 7000
words.
5. Reviews on books, or activities as well as letters to the editors should
not exceed 1000 words.
6. Please insert a cover page which includes the title of the paper, the
name of the author, author’s affiliation and full correspondence address,
e-mail address as well as mobile phone number in 14 fonts and centered.
7. Please use full names of authors cited in the paper.
8. Citations in the text should be by author’s surname, year of publication
and page number: (Tracy 1984: 445-447). Citations more than one author
should follow alphabetical order and be by authors’ surname and year of
publication and page number: (Hatim&Mason 1990: 80-85). For electronic
citations insert authors’ surname and and year of publication: (Arnold 1994:
8); for online electronic reference works, please just insert electronic address of the reference, or URL (see http://www.lib.monash.edu.au/tutorials/
citing/harvard-websites.html)
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 7 (2013) s. 151-156
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 7 (2013) p. 151-156
155
9. Guidelines for bibliographic references are based on the Harvard
system. Relatedly, bibliographic references are to be recorded in the language of publication. Please observe the following examples in keeping the
bibliographic records of your references.
For monographs see the following examples:
Kussmaul, Paul (1995) Training the Translator, Amsterdam/Philadelphia:
John Benjamins Publishing Company.
Akbulut, Ayşe Nihal (2004) Söylenceden Gerçekliğe [=From Utterance
to Reality], İstanbul: Multilingual.
If there are more than two authors, the record is as follows:
Hatim, Basil & Mason, I. (1990) Discourse and the Translator. London/
NewYork: Routledge.
In case of an editor, please insert ed./et al.eds. After the names of the
first author or the first two authors.
Grace, B. et al., (1988) A History of the World. Princeton, NJ: Princeton
University Press.
Fishman, Robert (2005) The Rise and Fall of Suburbia. [e-book].
Chester: Castle Press. (online) http://www.libweb.anglia.ac.uk/e-books
[cited 5 June 2005].
An online article in an online periodical:
Açıkgöz, Fırat and Sert, Olcay 2006 “Interlingual Machine Translation:
Prospects and Setbacks” Translation Journal 10 (3) (online) http://accurapid.
com/journal/37mt.htm, [3 April 2007].
156
İ.Ü. Çeviribilim Dergisi, Sayı: 7 (2013) s. 151-156
I.U. Journal of Translation Studies, Issue: 7 (2013) p. 151-156
10. Typography
• Submissions should be in MS Word format.
• Font: Times New Roman, 12pt.
• Spacing: Double space
• Page Margins: Left: 3.5 cm
Bottom: 2.5 cm
Right: 2.5 cm
Top: 3.5 cm
Please insert footnotes at the end of each page. You may insert end notes
only in cases of additional material related with your paper. Mark your
footnotes and end notes in numbers.