Hastalıkların Hayvanların Koku Alma Duyusuyla
Transkript
Hastalıkların Hayvanların Koku Alma Duyusuyla
Hastalıkların Hayvanların Koku Alma Duyusuyla Saptanması: Vaatler ve Tehlikeler Moderatörler: Tracy Teodoro-Morrison1*, Eleftherios P. Diamandis1,2,3 ve Nader Rifai4 Uzmanlar: Bart Jan Christiane Weetjens5, Giorgio Pennazza6, Nanne K. De Boer7 ve Marje K. Bomers8 1 Tıbbi Laboratuvar ve Patoloji Bölümü, Toronto Üniversitesi, Toronto, Ontario, Kanada; 2Klinik Biyokimya Bölümü, Üniversite Sağlık Ağı, Toronto, Ontario, Kanada; 3Klinik Biyokimya Birimi, Patoloji ve Tıbbi Laboratuvar Bölümü, Mount Sinai Hastanesi, Toronto, Ontario, Kanada; 4Tıbbi Laboratuvar ve Patoloji Bölümleri, Boston Çocuk Hastanesi ve Harvard Tıp Fakültesi, Boston, MA; 5Kurucu, APOPO vzw, Antwerp Üniversitesi, Antwerp, Belçika; 6Yardımcı Doçent, Bütünleştirilmiş Araştırma Merkezi, Sensör Sistemleri Elektroniği Birimi, Roma Biyomedikal Üniversite Kampüsü, Roma, İtalya; 7Yardımcı Doçent, Gastroenteroloji ve Hepatoloji Bölümü, VU Üniversitesi Tıp Merkezi, Amsterdam, Hollanda; 8 İç Hastalıkları ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı, İç Hastalıkları Bölümü, VU Üniversitesi, Amsterdam, Hollanda. * Bu yazarın iletişim bilgileri: University of Toronto, 4278 Credit Pointe Drive Mississauga, ON, Canada L5M 3K2. Faks 416-813-6257; e-posta [email protected]. Hastalıkların kendilerine özgü kokularla ilişkili olduğu tıp tarihinde uzun süredir yer alan bir konudur; önceleri yenidoğanların metabolik bozukluklarının ve hiperglisemik hastalarda ketoasidozun özgün kokuları olduğu farkedilmişken, son zamanlarda kanserlerin koku profilleri araştırılmaktadır. Ancak insanların koku alma kapasitesi sıçanlar ve köpekler gibi bazı hayvanlara göre son derece sınırlıdır. Örneğin, köpekler yaygın olarak narkotik ve adli tıp alanlarında, sıçanlar ise Afrika’da mayınların bulunması amacıyla kullanılmaktadır. Son yıllarda tüberküloz ve kanser gibi bazı hastalıkların saptanmasında hayvan türlerinden yararlanmak üzere araştırmalar yürütülmektedir. Hayvanlardan bu amaçla yararlanma en çok tıbbi kaynakların yetersiz ve hizmetlere erişimin güç olduğu topluluklarda anlamlıdır. Ayrıca herhangi bir tarama programı bulunmayan ya da biyolojik belirteçlerin ideal olmadığı durumlarda yararlı olabilir. Literatürde hayvanların hastalıkların kokularını alarak saptamak üzere eğitilmesi ile ilgili birkaç yayın bulunmaktaysa da, bu alanda gelecekte sağlanacak başarıların önünde bazı engeller var gibi görünmektedir. Örneğin, hayvanların hangi koku moleküllerini algıladıkları bilinmemektedir. Bu molekülleri belirlemek üzere bazı araştırma grupları hastalıklarda yayılan koku salan ve salmayan molekülleri algılayacak bir elektronik burun geliştirmek üzerine çalışmaktadır. Böyle bir cihazla hastalıkların koku profilleri çıkarılarak tarama veya tanı amaçlı kullanım mümkün olacaktır. Bu soruyanıt bölümünde hastalıkların kokularıyla saptanması konusunda uzman olan kişilerle bu güne kadar araştırmalarda sağlanan ilerlemeler, gelecekte karşılaşılabilecek tehlikeler ve beklenen uygulama alanları tartışılmaktadır. Tarihsel olarak hayvanlar koku saptayıcı olarak nasıl kullanılmıştır? Bart Jan Christiane Weetjens: Eğitimli hayvanlar tarihin eski dönemlerinden beri belli kokuları saptamak amacıyla kullanılmıştır; hatta bu uygulamaların bazıları o kadar yaygındır ki, başlangıçtaki amaç artık unutulmuştur. Örneğin, yüzyıllardır yer mantarlarının yerinin belirlenmesinde domuzlar ve köpeklerden yararlanılmaktadır. En eski uygulama olasılıkla vahşi hayvanları bulmak ve izlemek için kullanılan av köpekleridir. Giorgio Pennanza: Hayvanların koku dedektörü amacıyla kullanılmasına verilecek üç örnek avcılık, uyuşturucu ve patlayıcı arama ve hastalık saptamasıdır. İlk ikisi iyi bilinmektedir ve herkes tarafından kabul görmüştür. En büyük bölümü eğitim süreci ile ilgili olmak üzere bilimsel yayınlarda da geniş yer almıştır. Nanne de Boer: Köpekler pek çok amaçla koku dedektörü olarak kullanılmaktadır. Köpeklerin kokulara karşı olan duyarlılığı insan burnunun birkaç kat ötesindedir. Daha da önemlisi, köpekleri eğitmek ve komutlara uymalarını sağlamak oldukça kolaydır. Kan tazısı gibi bazı türlerin insanları izleme ve kurtarmadaki yetenekleri iyi bilinmektedir. Teriyer ve spaniyel gibi türler özel olarak av köpeği olarak beslenmektedir. Köpekler tarihin eski dönemlerinden beri yiyecek bulmak amacıyla kullanılmıştır. Domuzların da yer mantarlarını bulma konusunda özel becerisi vardır. Ayrıca köpeklerin bekçilik etmek üzere beslenmesi de söz konusudur. Marije K. Bomers: İnsanlar köpeklerin koku alma konusundaki üstünlüklerini yüzyıllardır bilmektedir ve bu nedenle de tavşan ve tilki avlamak için kullanmaktadır. Köpekler kaçakları izlemede, patlayıcı ve silah aramada da yarar sağlamaktadır. Keşişler 18. yüzyılın başlarından beri Alp dağlarında kar fırtınalarından sonra mahsur kalanları bulmak için St. Bernard köpekleri beslemektedir. Bu köpeklere özel bir eğitim verilmemekte, olasılıkla genç köpekler bu görevi nasıl yerine getireceklerini yaşlı köpeklerden öğrenmektedir. Bir diğer örnek Bedevi develerinin çölde 70 km uzaktan geosmin denilen ve nemli ortamda bulunan bir bakterinin kokusunu alarak su kaynağına yönelmeleridir. Posta güvercinlerinin de yönlerini bulurken en azından kısmen kokulardan yararlandığı düşünülmektedir. Hayvanların koku duyusundan yararlanarak saptama yapma konusunda tıp dışı örnekler nelerdir? Bart Jan Christiane Weetjens: Örnekler dört ana başlık altında toplanabilir: çevre, adli tıp, gümrük ve biyolojik güvenlik. Çevresel uygulamalar arasında toprakta kirlilik yaratan etmenlerin ya da atık sularda kimyasal bileşiklerin (civa, deterjan ya da DDT) aranması sayılabilir. Hollanda’da uygulanan yasal bir adli tıp yöntemi ateşli silahlarla şüpheliler arasındaki ilişkinin araştırılmasıdır. Başka benzer uygulamalar kadavraların, kan lekelerinin ve kundakçılık olgularında etkenin araştırılmasıdır. Gümrük uygulamalarına örnek olarak patlayıcı, uyuşturucu, eşya, elektronik malzeme, nakit para ve insan kaçakçılığını önlemek verilebilir. Biyolojik güvenlik açısından da taze meyve, sebze, mandıra ürünleri özel böcek türleri sayılabilir. Giorgio Pennazza: Gıda arama, avcılık, uyuşturucu ve patlayıcı kaçakçılığı gibi bazı tarihi uygulamalardan daha önce bahsedilmişti. Köpeklerin patlayıcı ya da uyuşturucu gibi hayati bazı maddeleri belirleme yeteneği iyi bilinmektedir. Nanne de Boer: Köpeklerin koku alma konusundaki yeteneği tıp dışı pek çok alanda kullanılmıştır. Köpekler havaalanlarında ya da sınırlarda uyuşturucu ya da patlayıcı aramak için kullanılabileceği gibi hapishanede cep telefonu araştırmak üzere de eğitilebilir. Polis insan kalıntılarını saptamak için de köpeklerden yararlanır. Dev Afrika keseli sıçanları mayınların yerini belirlemek için kullanılır. Bu konudaki başarıları koku alma yetenekleri ve ağırlıklarının mayınları aktive etmeyecek kadar düşük olmasından gelir. Marije K. Bomers: En iyi bildiğimiz alanlar narkotik, patlayıcı ve silah arama, kaçakların izini sürme (su altında bile), tarımsal karantina malzemelerinin araştırılması (gümrüklerde Beagle timlerini düşünün) ile arama ve kurtarmadır. Ancak köpekler kargodaki böceklerin (ağaç kurtları, vida kurdu pupa ve lavraları, tahta kurusu ve termitler), tehlikeli türlerin (pasifik su fareleri, kara ayaklı gelincikler, Oregon noktalı kurbağaları), ayıların, koyun dışkısındaki parazitlerin, kahverengi ağaç yılanlarının, gaz borularındaki kaçakların, hapishanelerde cep telefonlarının, kan, küf, hatta özel para birimlerinin (sterlin ya da avro) saptanması için de kullanılabilir. Köpeklerden başka hayvanların koku alma duyularından yararlanılabilir. Weetjens ve ekibi sıçanları eğiterek Afrika’da kara mayınlarının saptanmasında çok başarılı olmuştur. Benzer şekilde fareler ve bal arılarının eğitilmesi geniş alanlarda saklanmış patlayıcıları bulmanın ucuz bir yöntemidir. Koku saptama için kullanılabilecek en iyi hayvan hangisidir ve neden? Bart Jan Christiane Weetjens: Köpekler insanın en iyi arkadaşı olarak sosyal kabul görmüş ve koku saptama amacıyla yaygın olarak kullanılagelmiştir. Ancak dev Afrika keseli sıçanlarının sosyal kabul dışında köpeklere göre bazı avantajları vardır. Bu hayvanlar yalnızca basit gıdalarla motive edilerek aynı görevi sonsuz kere tekrarlayabilirler. Ayrıca eğitilmeleri kolay ve hızlıdır. Kara mayınlarını saptamak üzere IMAS (Uluslararası Mayın Hareketi Standartları) akreditasyon testlerini geçmeleri için 20 dakika süren ortalama 194 eğitim seansı yeterlidir. Bu süre köpeklerinkinden çok daha kısadır. Lojistik açıdan da çok daha uyumlu hayvanlardır. Daha küçük kafeslerde çok daha fazla sayıda hayvan taşınabilir ve yavruları da örneğin köpeklere göre çok daha küçüktür. Dev Afrika keseli sıçanları tropik hastalıklara karşı çok dayanıklıdır. Çok az tıbbi bakıma ihtiyaç duyarlar. Tanzanya’daki APOPO merkezinde bir veteriner haftada bir kez 250 civarında hayvanı yarım saat içinde bakımdan geçirebilmektedir. Ayrıca köpeklerle karşılaştırıldığında eğiticileri ile bağ kurma oranları daha düşüktür; bu nedenle başka eğiticilere geçtiklerinde ya da operasyon bölgelerine nakledildiklerinde sorun yaşamazlar. Son olarak, kaynakların sınırlı olduğu durumlarda kolay erişilebilen ve çoğalan, dayanıklı bir seçenek oluştururlar. Giorgio Pennazza: Köpekler, fareler, tavşanlar, domuzlar, ayılar ve başka birçok hayvan 108 nöron ve çok karmaşık ve etkin bir sıvı dinamiği tarafından desteklenen çok gelişmiş bir koku alma duyusuna sahiptir. Köpeklerin koku reseptörlerinin sayısı daha fazladır ve kendine özgü bir sıvı dinamikleri vardır ve bu sayede koku alma yetenekleri mükemmeldir. Manyetik rezonans görüntüleme ile koku uyarısının burun deliği içindeki dağılımı ve kokuların nasıl ayırt edildiği gösterilmiştir. Nanne de Boer: Hayvanların koku saptama amacıyla seçiminde önemli rol oynayan iki faktör vardır: elde edilen doğruluk düzeyi ve eğitilebilmeleri. Eğitimin özgün amacının gözden uzak tutulmaması da gereklidir. Örneğin, ayılar mükemmel düzeyde koku alma duyusuna sahiptir ve eğitilebilirler. Ancak vücut ağırlıkları nedeniyle kara mayınlarının saptanmasında kullanılmaları uygun değildir. Ayrıca sıcaklık ve coğrafi özellikler gibi çevresel şartlar da önemlidir; çünkü her hayvanın kendine özgü fiziksel kapasitesi ve sınırları vardır. Köpekler yukarıda sayılan tüm şartlara uyum sağlayabildiğinden en iyi koku dedektörleri olarak kabul edilebilirler. Marije K. Boomers: Bir hayvanın koku dedektörü olarak kullanılabilmesi için pek çok özelliğe sahip olması gerekir. Koku kapasitesinin mükemmelliği dışında eğitilebilir olması da önemlidir. Bildiğim kadarı ile hayvanlarla yapılmış karşılaştırmalı bir çalışma yoktur. Ancak farklı hayvanların farklı avantajları vardır. Örneğin sıçanların bakımı ve taşınması kolaydır. Aynı zamanda vücut ağırlıkları düşük olduğundan kara mayınlarını tetiklemezler. Diğer yandan arılar daha ucuzdur ve daha kolay eğitilebilirler (gerçekte birbirlerini eğitirler). Ancak, örneğin havaalanı, hastane ya da suç mahalline arı kovanı taşımak ve yerleştirmek mümkün değildir. Köpeklerin meraklı karakteri ve sadakati önemlidir. Farklı köpek türleri bu amaçla kullanılabilirse de golden retriever, Labrador retriever, Alman ve İskoç çoban köpekleri daha yaygın kullanılmaktadır. Hayvanların koku alma duyusundan yararlanılan bazı tıbbi örnekler verebilir misiniz? Bart Jan Christiane Weetjens: Dünya üzerinde köpeklerin tıbbi amaçlarla eğitilmelerinin pek çok örneği vardır. Birleşik Devletler’de Pine Street Vakfı köpekleri nefesten serviks kanserini saptamak üzere eğitmektedir. Birleşik Krallık’ta ise Tıbbi Saptama Köpekleri Grubu köpekleri başka kanserler için kullanmaktadır; prostat kanseri için idrar, bağırsak kanseri için nefes ve dışkı, meme ve akciğer kanseri için nefes, mesane ve cilt kanseri için idrar numunelerinden yararlanılmaktadır. Cilt ve bağırsak kanserleri için Japonya’da da araştırmalar yürütülmektedir. Tıbbi Saptama Köpekleri Grubu köpekleri diyabet ve epilepsi ataklarını belirlemek üzere de eğitmektedir. Araştırmacılar Hollanda’da köpekleri Clostridium difficile mikroorganizmasını saptamak üzere eğitmektedir. Son olarak APOPO Tanzanya ve Mozambik’te dev keseli sıçanları balgam numunesinde akciğer tüberkülozu belirlemek üzere eğitmiştir. Giorgio Pennazza: Hayvanların koku alma duyusundan tıbbi alanda yararlanmakla ilgili çok sayıda delil, çok sayıda da yanıtlanmamış soru vardır. Özellikle kanserlerin girişimsel olmayan yöntemlerle erkenden saptanması köpek doktorların önündeki en heyecan verici meydan okuma gibi durmaktadır. Bundan sonra kanserlerin köpekler tarafından saptanmasının uygulanabilirliği, avantajları ve dezavantajları ile ilgili çok sayıda yayın okuyabiliriz. Nanne de Boer: Köpeklerin koku alma duyusundan kanser (cilt, mesane, akciğer, meme, kolorektal ve over) saptanması için yararlanmak konusunda pek çok yayın vardır. Bu konudaki ilk yayınlardan birinde (1989) bir köpeğin bakıcısının bacağında sürekli kokladığı bir benin sonradan melanoma dönüştüğü bildirilmiştir. Bu gözlem daha sonra yapılan daha büyük bir bilimsel çalışma ile doğrulanmıştır. Japonya’da bir Labrador retriever soluk ve sulu dışkı örneklerini koklayarak kolorektal kanser tanısını gaitada gizli kan testinden daha üstün olarak saptamıştır. Köpekler kanser dışında başka hastalıkları da saptayabilir. İki yaşında bir beagle dışkı numuneleri ve hastalarda Clostridium difficile enfeksiyonunu doğru olarak belirlemek üzere eğitilebilmiştir. Köpeğe hastalığı saptadığında oturması ya da uzanması öğretilmiştir. Köpekler dışında sıçanların (balgam numunesinde) ve arıların tüberküloz tanısını doğru olarak koyduğunun gösterildiği çalışmalar vardır. Marije K. Bomers: Yukarıda da belirtildiği gibi, 1980’lerin sonunda bir köpeğin sahibinin bacağını kokladığı ve sürekli havladığı, hatta beni ısırmaya çalıştığı farkedilmiştir. Bu ben bir melanomdu. O günden bu yana bu alanda yapılmış pek çok bildiri ve tanı çalışması vardır. Tanı çalışmalarında özellikle köpekler kullanılarak malignensiler (melanomlar, akciğer, mesane, meme, over ve bağırsak kanserleri) ve enfeksiyon hastalıkları (sıçanlar kullanılarak tüberküloz, beagle cinsi köpekler kullanılarak Clostridium difficile) saptanmıştır. Köpeklerin diyabetiklerde hipoglisemiyi, epileptiklerde yaklaşan nöbeti farkettikleri bildirilmiştir. Ancak bildiğim kadarı ile bu alanda yapılmış bilimsel bir çalışma yoktur. Köpekleri tetikleyenin ne olduğu bilinmemektedir, ancak koku duyusunun bir rol oynuyor olması kuvvetle muhtemeldir. Hayvanlar tıbbi numunelerdeki kokuları saptamak üzere nasıl eğitilmektedir? Bart Jan Christiane Weetjens: Bu amaçla kullanılan pek çok protokol vardır. Önceleri bazı araştırma grupları yoksun bırakma esaslı protokoller uygulamaktaysa da, ödüllendirme daha kalıcı ve sürdürülebilir bir şartlandırma örüntüsüdür. APOPO hem doğrudan saptama, hem de koku izi sürme uygulamaları ile ilgili eğitim protokolleri geliştirmiştir. Her ne kadar başlangıçta iki amaca yönelik eğitimler birbirleri ile benzerse de, aslında tamamen farklıdırlar. İlkinde hayvan açık havada belli bir kokunun en yoğun olduğu noktayı ya da kaynağı belirlemesi için eğitilirken, ikincisinde hedef numunelerin kokularını ayırt etmesi istenir. Sıçanlar kara mayınlarının yerini belirlemek için doğrudan saptama yönünde eğitilirken, tüberküloz saptaması için tıbbi bir numunedeki (balgam) etkenin uzaktan koklamayla bulunması amaçlanır. Bu ikinci yöntem International Journal for Tuberculosis and Lung Disease (Weetjens ve ark., 2009; 13: 737-43) dergisinde yayınlanmıştır. Her iki protokol de APOPO tarafından ayrıntılı olarak bilimsel dergilerde tarif edilmiştir (Poling ve ark., Journal of Applied Behaviour Analysis. 2011; 44: 351-5; Poling ve ark., The Behaviour Analyst. 2011; 34: 47-54). Nanne de Boer: Köpekler ödüllendirme esasıyla eğitilir; doğru davranış ya da örnek saptama tenis topu ya da benzer bir uygulama ile ödüllendirilir. Deneyimli bir uzman tarafından verilmesi gereken bu eğitim aylarca sürebilir. Eğitimin ilk aşamasında köpeğin kokuyu tanıması sağlanır. Zaman içinde bu koku başka kokular ve çevresel faktörlerle karıştırılarak hayvan için çeldirici bir ortam oluşturulur. Bu aşamadan sonra hayvan pozitif ve negatif numuneleri ayırt edecek şekilde eğitilir. Daha sonra bu yeteneğin sürdürülmesi için düzenli aralıklarla eğitime devam edilir. Marije K. Bomers: Evrensel prensip köpeği bir kokuyu ayırt ettiği takdirde bir ödül kazanacağı şeklinde şartlandırmaktır (Pavlov yanıtı). Arılara şekerli su vermek te aynı amaca yöneliktir. Başlangıçta koku mümkünse köpeklere en saf haliyle sunulur. Basit arama-bulma oyunları ile köpeğe hangi kokuyu bulmasının beklendiği öğretilir. Daha sonra görev kademeli olarak zorlaştırılarak (nesne saklanır ya da kokusu seyreltilir) köpeğin becerilerinin artması sağlanır. Hayvanların geleneksel biyolojik tetkikler ve otomatik cihazlara göre avantajları ve dezavantajları nelerdir? Bart Jan Christiane Weetjens: Hayvanların sunduğu avantajlardan biri verimliliktir. Bir laboratuvar teknisyeni günde 40 numuneyi mikroskopta tüberküloz açısından inceleyebilirken, eğitimli bir sıçan aynı sayıda incelemeyi 7 dakikada tamamlayabilir. Kaynakların sınırlı olduğu durumlarda sıçanlar ucuz, yenilenebilir ve dirençli bir seçenek sunmaktadır. Hayvan eğitimi emek yoğun bir süreç olmakla birlikte, ileri eğitim aşamalarına gerek yoktur. Dolayısıyla sıçanların hastalık belirleme amacıyla kullanılması hastalık yükünün ağır ve genç işsizlik oranının yüksek olduğu gelişmekte olan ülkeler için uygun bir seçenek gibi görünmektedir. En önemli dezavantaj ise hayvanlara ulaşan uyaranları kontrol etmenin imkansız olmasıdır. Hayvanlar yaşayan varlıklardır ve kendilerini sürekli olarak ödüllendirildikleri hedeflere yönlendirirler. Pozitifliği doğrulanmış numunelerle test amaçlı numuneler hazırlanmalı ve hedef koku dışındaki odakların etkisini ortadan kaldırmak için gerektiğinde kullanılmalıdır. Bu bağlamda, küçük örneklem boyutunda gerçekleştirilen çalışmaların tarafsızlığı tartışmalı olduğundan bilimsel geçerliliği şüphelidir. Anlamlı bilimsel sonuçlar elde etmek için yeterli sayıda pozitif ve negatif örnekle çift-kör tasarımında yürütülmüş çalışmalara ihtiyaç vardır. Sürekli fazla sayıda numune bulundurma ve performansı izleme zorunluluğu hayvanlarla saptama teknolojisinin sınırlılıkları olarak kabul edilebilir. Giorgio Pennazza: Dezavantajlar arasında köpeklerin eğitilmesindeki zorluklar ve köpeklerin koyduğu tanıları açığa çıkaracak güvenilir ve tekrarlanabilir tekniklerin olmaması sayılabilir. Ayrıca köpeklerde bir öznellik sorunu vardır. Hayvanların sağladığı ana yarar elektronik burunun aynısıdır: özgün bir biyolojik belirteç bulunmuyorsa, biyolojik belirteçlerin bileşimi eşsiz bir parmak izi oluşturur. Bu iz koku imzasının sağladığı nitel senteze çok yakındır. Ancak kimyasal duyargalar ve benzer araçlarla örnekleme teknikleri oldukça karmaşıktır. Bu bağlamda, şüphesiz ki hayvanlar en hassas araçlardır. Elektronik burun (e-burun) ise bu imzayı sayısal bir karşılıkla ifade edebilir. Nanne de Boer: Doğru sonuç verme açısından değerlendirildiğinde, hayvanların koku alma duyusunun biyolojik belirteçlerden üstün olduğu gösterilmiştir. Ancak eğitimleri zaman alır ve belli bir maliyet gerektirir. Ayrıca köpekler nadiren saatlerce çalışır; bu nedenle pratikte bu teknik özellikle olgu bulmak için kullanılır. Örneğin binlerce numune ya da hastanın incelendiği ulusal kolorektal kanser taramalarında köpeklerin koku alma duyusu immünokimyasal testler ya da endoskopik değerlendirmeden çok daha doğru sonuç verse de düşük verimli olduğundan yerine kolay, ucuz ve verimli bir teknik tercih edilir. Marije K. Bomers: Hayvanların koku alma duyusu günümüzde kullanılan yöntemlere göre karşılaştırılamaz düzeyde üstündür. Koku alma yetenekleri özgün ve duyarlıdır ve yapay olarak oluşturulması da pek kolay değildir. Plastiğe sarılmış ve sifon içine batırılmış bir cep telefonunu saptayacak bir teknik alet geliştirilmesini hayal etmek bile zordur. Ancak hayvanların koku alma duyularından yararlanma konusunda bazı çekinceler vardır. Eğitimleri zaman ve uzmanlık gerektirir. Hayvanlar söz konusu olduğunda, davranış ve mizaç değişikliklerine karşı hazırlıklı olmak şarttır. Çalışma sonuçları kolaylıkla genelleştirilemez ve eğitilen tüm hayvanların bireysel performans değerlendirmesine (kalibrasyona) gereksinimi vardır. Becerilerini sürdürebilmeleri için düzenli olarak pratik yapmaları gerekir. Bu da “seri üretim” olanağını kısıtlamaktadır. Hijyenik nedenlerle sağlık kuruluşlarına alınmaları doğru değildir. Dahası tıp camiası, konvansiyonel olmayan ya da standart işletim süreçlerinden geçmemiş yeni yöntemleri kabul etmeye pek eğilimli değildir. Hayvanların laboratuvarlardaki otomatik cihazlarla birlikte kullanılabileceğine inanıyor musunuz ya da bu araştırma alanının başka uygulamaları var mı? Bart Jan Christiane Weetjens: Hayvanlar otomatik cihazları kesinlikle tamamlayabilir ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde yüksek riskli popülasyonlarda yapılacak taramaların maliyetlerini ciddi derecede düşürebilirler. APOPO Tanzanya’da tüberküloz taraması için sıçanların belirlediği olguların floresan mikroskopi ve GeneXpert ile doğrulanmasından oluşan bir algoritma geliştirmiştir. Bu yaklaşım, yalnızca otomatik cihazlarla gerçekleştirildiği takdirde çok pahalı ve lojistik açıdan neredeyse imkansız olan bir uygulamanın yerine geniş ölçekli bir tarama ve aktif olguları bulma imkanı oluşturmuştur. Gelişmiş ülkelerde tanı standardı balgamın mikroskopla incelenmesi olan tüberküloz taramasında sıçanlarla (yüksek duyarlık) ve mikroskopinin (yüksek özgünlük) bir arada kullanılması APOPO tarafından Tanzanya ve Mozambik’te ispatlandığı üzere tüberküloz belirlenmesini oldukça kolaylaştırmaktadır. Giorgio Pennazza: Bence deneysel olarak elektronik burun ile köpeklerden elde edilen sonuçların arasında bir bağlantı bulunduğunun gösterilmesi iyi bir başlangıç noktası olacaktır. Nanne de Boer: Hayvanların koku alma potansiyeli genel olarak hak ettiği değeri bulmamış ve yeteri derecede incelenmemiştir. Üstün koku alma duyularının araştırmacıları uçucu organik bileşikler (VOC) ve hastalığa özgü kokuların saptanması için daha bilimsel projeler, duyargalar ve koku saptayıcı cihazlar (elektronik burun) geliştirmeleri konusunda teşvik etmesi gerekir. Günlük laboratuvar pratiğinde hayvanlardan yararlanmanın sınırlılığı ve VOC belirleme alanında kaydedilen gelişmeler nedeniyle, zaten yeterince kullanılmayan hayvanların koku duyularına olan ihtiyacın azalacağını düşünüyorum. Marije K. Bomers: Hayvanların koku alma duyusunun özellikle tarama amacıyla kullanılmasının uygun olduğunu düşünüyorum. Prostat, bağırsak ve akciğer kanserleri gibi hastalıklar için günümüzde kullanılan tanı yöntemlerinin ya doğruluk oranı düşüktür ya da yapısı itibarı ile girişimsel bir işlem gerektirmektedir. Hayvanların idrar, nefes ya da dışkıyı kokladıktan sonra pozitif buldukları olgulara doğrulayıcı bir inceleme (bronkoskopi, kolonoskopi) yapılabileceğini hayal edebiliyorum. Özellikle kaynaklar sınırlıysa büyük ölçekli taramalarda hayvanlardan yararlanmanın (örneğin balgam numunelerinden tüberküloz tanısı koymak için sıçanları kullanmanın) nispeten hızlı ve düşük maliyetli bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Bulgular umut verici olmakla birlikte, ne yazık ki, hayvanlarla elde edilen sonuçların çoğu büyük ölçekli bağımsız çalışmalarla doğrulanmamıştır. Bu eşsiz yeteneğin kullanımına yönelik deliller elde etmek için eğitim ve analiz yöntemlerinin standardize edilmesine gerek vardır. “Elektronik burun” nedir ve bu teknoloji hastaların saptanmasında nasıl kullanılabilir? Bart Jan Christiane Weetjens: Elektronik burunlar hakkında uzman değilim, ancak bu alanda çalışanlardan öğrendiğime göre esas sorun belli bileşikler için sensörler yapmakta değil, uçucu organik bileşikleri kategorize edebilmek için yapay bir sinir ağı oluşturmaktadır. Milyarlarca yıl süren evrimle baş etmek kolay olmasa gerektir. Giorgio Pennazza: Elektronik burun terimi bir takım seçici olmayan gaz sensörü için kullanılan bir ifadedir. Elektronik olduğu doğrudur, ama tabii ki burun değildir. Doğadaki koku alma reseptörlerinin büyük sayısının yanında (1000 adet üye toplam 106 düzeyinde organize olmuştur) bir ölçüm cihazına sıralanmış az sayıda (102) işlevsel sensör söz konusudur. Bu sensörlerin her birinde iletim, akustik, optik ya da elektrokimyasal prensiplerle çalışan bir dönüştürücü ile birlikte geniş bir VOC spektrumunda ppa-ppm aralığında rezolüsyona sahip kimyasal bir etkileşim materyali (organik ya da inorganik filmler) bulunmaktadır. Belli biyolojik belirteçlerin bir hastalığa özgü olduğu saptandıktan sonra bilinen eşiklere karşı konsantrasyonları değerlendirilir. Daha sonra elektronik burun tarafından kaydedilen VOC karışımlarının analizleri ile hastalık tanısı, fenotipleme ve takip gerçekleştirilebilir. Yolak tanıma yöntemleri ile hastalıklara özgü “parmak izleri” elde edilir. Sınıflandırma sürecinin üç önemli aşaması vardır: (1) tekrarlanabilir, minimal girişim gerektiren ve etkin bir VOC örnekleme protokolü; (2) sensör çıktıları ile uyumlu çok sayıda klinik parametre elde edilmesi; ve (3) sensörlerle özgün parametreler arasındaki ilişkiyi ortaya koymak ve sınıflandırma/ön belirleme modelini belirlemek için yapılacak analizler. Nanne de Boer: İnsanlar tek bir uçucu organik bileşiği ayırt edemez, ancak çok sayıda VOC tarafından oluşturulan belli bir kokuyu (daha önce koku izi olarak belirtilmiştir) alabilir. Bu karışımlar yolak tanıma dizileriyle donatılmış sensörler tarafından algılanıp kontrol koku izleri ile karşılaştırılabilir. Bu yöntem insanın koku duyusu ile benzerlik gösterdiğinden elektronik burun olarak adlandırılır. Tek bir VOC e-burun tarafından algılanamaz. Bunun için GC-MS gibi pahalı ve karmaşık tekniklere gerek vardır. E-burun VOC profilini hızlı bir şekilde ve düşük maliyetle ölçebilir. Bu da e-burunu uçucu organik bileşiğin analizine ihtiyaç duyulmayan günlük pratikte ideal bir yöntem haline getirir. E-burun hasta olan insanların idrarından, dışkısından ya da nefesinden yayılan farklı VOC profillerini değerlendirerek hastalığa özgü kokuyu saptayabilir. Örneğin, nefes darlığı ve öksürük yakınmaları ile gelen bir hastada e-burun ile anında nefes analizi yapılarak akciğer kanseri ya da pnömoni tanısı hızla konabilir. E-burun teknolojisi büyük ölçekli kolorektal kanser taramalarında aslında doğru, verimli ve ucuz bir yöntem olan dışkı tetkiklerinin yerini almaya aday gibi görümektedir. Marije K. Bomers: E-burunlar biyolojik koku alma duyusunu taklit etmek üzere tasarlanmıştır. Daha önce de belirtildiği gibi, bir numuneden yayılan uçucu organik bileşimleri saptayan bir dizi sensör aracılığıyla gaz karışımların yolağını tanımayı hedefler. Teknolojileri moleküllerin özgün bir elektrokimyasal reseptöre bağlanmasına dayalıdır. E-burunların malignensilerin ve tüberküloz, astım ve KOAH gibi akciğer hastalıklarının tanısının konmasındaki yeri ile ilgili gittikçe daha fazla sayıda çalışma yapılmaktadır. Sensörlerin kalibrasyondan sonra tıkanması, pahalı ve kapsamlı bir ekipman gerektirmesi ve bağımsız doğrulama çalışmalarının bulunmaması başlıca çekincelerdir. Ancak incelemenin girişimsel nitelikte olmaması, hayvanlardan farklı olarak karakter ya da ruh halindeki değişikliklerden etkilenmemesi ve tekrarlanabilir olması gibi belirgin avantajları da vardır. Hayvanların koku alma duyusunun üstünlüğü tartışılmaz. Kullanımlarının maliyetinin uygun olup olmadığını ve tanıya ulaşma gücümüzü arttırıp artırmadığını değerlendirmek için yapılacak araştırmalar ciddi bir çaba ve mali kaynak gerektirecektir. Yazar Katkıları: Tüm yazarlar bu makalenin bilimsel içeriğine katkıda bulunduklarını ve şu üç gereksinimi yerine getirdiklerini ifade eder: (a) kavram ve tasarıma, verilerin toplanmasına veya analiz edilmesi ve yorumlanmasına anlamlı katkı; (b) makalenin bilimsel içerik açısından hazırlanması ve gözden geçirilmesi; ve (c) yayımlanma için nihai onay. Yazarların Olası Çıkar Çatışması Beyanları: Makalenin gönderilmesi aşamasında tüm yazarlar Olası Çıkar Çatışması Beyan Formu’nu doldurmuştur. Olası çıkar çatışmaları: İstihdam veya Yöneticilik: E. P. Diamandis, Clinical Chemistry, AACC; N. Rifai, Clinical Chemistry, AACC; B, J. C. Weetjens, APOPO. Danışmanlık: Bildirilmemiştir. Hissedarlık: Bildirilmemiştir. Onursal Ücretler: Bildirilmemiştir. Araştırma Desteği: Bildirilmemiştir. Uzman Tanıklığı: Bildirilmemiştir. Patentler: Bildirilmemiştir.