Kalelerin Yıkılışı: Ruhsal Savaş İçin Etkin Stratejiler

Transkript

Kalelerin Yıkılışı: Ruhsal Savaş İçin Etkin Stratejiler
Kalelerin Yıkılışı
David Devenish
Telif Hakkı/Copyright David Devenish, 2013
E-Kitap Hristiyan Kitaplar tarafından yapıldı. Daha fazla ücretsiz
kitap indirmek için sitemize ziyaret edin.
Türkiye'de Kilise Adresleri
2
3
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜRLER
ÖNSÖZ
BÖLÜM 1 - KİŞİSEL DENEYİM: TANRI’NIN RUHSAL
SAVAŞA YÖNLENDİRİŞİ
BÖLÜM 2 - RUHSAL SAVAŞIN GERÇEKLİĞİ VE ÖNEMİ
BÖLÜM 3 - DENGEYİ KORUMA
BÖLÜM 4 - BÖLGESEL RUHLAR VE ‘STRATEJİK DÜZEYDE
RUHSAL SAVAŞ’
BÖLÜM 5 - KALELERİ ANLAMA
BÖLÜM 6 - ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ ANLAMA
BÖLÜM 7 - İNANLILAR VE CİNLER
BÖLÜM 8 - KÜLTÜRDEKİ KALELER
BÖLÜM 9 - HÜKÜMETTEKİ KALELER
BÖLÜM 10 - MİSYONUN ZORLUĞU
BÖLÜM 11 - GEÇMİŞTEKİ GÜNAHIN NEDEN OLDUĞU
KALELER
BÖLÜM 12 - HAKİMİYETİN KALESİ
4
BÖLÜM 13 - İZEBEL’İN KALESİ
BÖLÜM 14 - DUYGULARIMIZ ARACILIĞIYLA YARATILAN
KALELER
BÖLÜM 15 - SORUNU AYIRT EDEREK İNSANLARIN
ÖZGÜRLEŞMESİNE YARDIMCI OLMA
BÖLÜM 16 - İNSANLARIN ÖZGÜRLEŞMESİNE YARDIMCI
OLMA KURTARMA VE SONRASINDAKİ BAKIM
BÖLÜM 17 - RUHSAL SAVAŞ BAĞLAMINDA KİLİSE KURMA
BÖLÜM 18 - YEREL KİLİSEDEKİ KALELER
BÖLÜM 19 - RUHSAL SAVAŞ VE KİLİSE ÖNDERLİĞİ
BÖLÜM 20 - DOĞAÜSTÜ GÜÇ VE PEYGAMBERLİK İÇİN
SAVAŞ
BÖLÜM 21 - HANGİ SİLAHLARIMIZ VAR?
KAYNAKÇA
5
TEŞEKKÜRLER
Bu konu üzerindeki kasetlerimden bu kitabın ilk taslağını
hazırlayan Dennis Studd ile sonraki taslakları bıkıp usanmadan
bilgisayarda yazan Stephanie Hedley’e teşekkür etmek isterim.
Taslak üzerinde yaptıkları faydalı yorumlar için Jane Sanders ile
Greg Haslam’a müteşekkirim. Son metnin sorumluluğunun
tamamen bana ait olmasına rağmen, beni buradaki meseleler
konusunda ince eleyip sıkı dokumam için yönlendirdiler. Bu kitabı
yazmam için baştan beri teşvik eden Malcolm Down of Word
Publishing, yazım süresi boyunca beni destekledi.
Özellikle karım Scilla ile dört çocuğmuza, Tony, Neil, Justine
ve Sharon’a bu kitapta tespit edilen ruhsal savaşın çeşitli
meseleleri ile boğuşurken bana gösterdikleri sabır için
şükranlarımı sunmak isterim. Babam Roy Devenish her bölümün
sonundaki notları titizlikle kontrol edip bir araya getirdi.
6
ÖNSÖZ
Ruhsal Savaş konusunda söylenen birçok şeyin Kutsal
Kitap’tan ayetlerle desteklenememesi Hristiyanlar için zorlayıcı
olabilmektedir. En küçük bir kanıttan bile sonuçlar
çıkarılmaktadır. İnanlıların ve kiliselerin yanlış yönlendirebilecek,
kesin olmayan yöntemleri kucaklaması istenmektedir.
Bunların tersine David Devenish’in “Kalelerin Yıkılışı”
konusunda son derece yararlı vaazlarını dinlemek büyük bir zevkti.
Bunları yazıya döküp diğer inanlıların kullanımına açması da beni
çok memnun etti. David, Kutsal Yazılar’ı çok sevdiği kadar iman
ve eylem adamıdır da. Ayrıca yerel topluluğu bilgece bina eden,
yönlendiren ve peygamberce öngörüleri olan birisi olmuştur.
Bu kitabı okuyan herkes dünyadaki düşman güçlerin ve şeytani
kuvvetlerin meydan okumalarına karşı donatılmış olacaktır.
Şeytani engeller kesin bir imanla Kutsal Yazılar’ın ışığına
getirilmelidir. David’in kitabı bu savaşı kazanmak isteyen her
inanlıya yardım edecektir. Okuduktan sonra daha donanımlı
olacaklar.
Terry Virgo, New Frontiers International, Nisan 2000
7
BÖLÜM 1 - KİŞİSEL DENEYİM:
TANRI’NIN RUHSAL SAVAŞA
YÖNLENDİRİŞİ
Woodside Church 1970’lerin sonlarında Bedford’daki yeni
yerleşim alanında “kuruldu”. İnsanların kurtulmasını görmeyi
istiyor, yeni kilisemizin büyümesini görmeyi arzuluyorduk. İki üç
yıl sonra heyecan verici dönem başladı: yerleşim alanında
müjdelememize karşılık verenler oldu ve birkaçı da kurtuldu. Her
şey yolunda gidiyordu taa ki bir akşam işimden eve dönene kadar.
Hepsi yeni inanlı olan küçük bir kadın grubunun çılgın telefonları
gelinceye dek. Kutsal Ruh’un armağanlarıyla ilgili bir kaset
dinlemişler. Daha sonra dua etmeye başlayınca Tanrı’nın gücü
üzerlerine gelmiş ve onlar da peygamberlik etmeye ve dillerle
konuşmaya başlamışlar. Bu konu hakkında daha çok şey bilmek
istiyorlar ve benim onlara olan biteni açıklamamı istiyorlardı.
Bu, Tanrı’dan olmalıydı, ama benim bu konularda kişisel bir
deneyimim yoktu. O zaman cemaatimiz karizmatik olmayan bir
cemaat, hatta doğrusunu söylemek gerekirse antikarizmatik bir
cemaat sayılabilirdi. Karizmatik olan birkaç kişi vardı tabii.
Karizmatik inanlıların hevesli gayretlerinden karım Scilla ile
beraber etkilenmiş olmamıza rağmen yine de kuşkuluyduk. 1970
yılında Exclusive Plymouth Brethren’den (katı bir cemaat) ayrıldık
ve on yıldır ruhsal yolculukla ilgilenmekteydik. Bu olay, teolojik
anlayışımızı ve Hristiyan ortamında Tanrı deneyimimizi, ki daha
önce bu bize ‘Dönek Kilise’ olarak öğretilmişti, çözümleme
gayreti içinde olduğumuz bir zamanda oldu.
Yine de bu telefonlara çıkıp bir cevap vermemiz gerekiyordu.
8
Dolayısıyla önderler olarak bir sonraki adımın Kutsal Kitap
çalışması yapılması olduğuna karar verdik. Bu yeni inanlılardan
birinin evinde 1. Korintililer kitabının 12-14 bölümlerini çalışarak
olan biteni açıklamaya çalışmamız gerektiği konusunda anlaştık.
Ancak hiçbirimizin bilmediği bir şey vardı; onlardan birkaçı
kurtulmadan önce büyücülükle ilgili işlere bulaşmıştı. Daha
kötüsü, bu işlerle uğraşan arkadaşları vardı. Bu nedenle kilisede
bana ve diğer önderlere gelen telefonlarda tuhaf tuhaf olaylar
anlatılıyordu. Bir evde görünmez bir el tarafından duvardaki haç
düşürülmüş. Kadınlardan birinin arkadaşı, ki hala büyücülük
işleriyle uğraşıyordu, kadının ve kızının öleceğine dair
“peygamberlik” etmiş. Bunu doğrularcasına, kızı dış gebelik
tehlikesiyle hastaneye kaldırılmış. (Dış gebelik, bebeğin rahim
içinde gelişmek yerine dışında bir yerde ya da Fallop tüplerinde
gelişmesidir. Genellikle bebeğin öldüğü ve annenin yaşamını
tehdit eden bir durumdur. )
Ne diğer önderlerin ne de benim olup bitene dair bir fikrimiz
vardı. Ancak Kutsal Kitap’ta İsa’nın cinlere gitmesini
buyurduğunda onların gittiğini biliyorduk. Bizim için önemli olan
şey de bu insanların cinlerle ilgili bir şeyler yaşadıklarıydı; bu
nedenle cinlere gitmelerini buyurduk. Bunu yaparken, insanlar
özgür kılındı, evlere esenlik geri geldi ve dış gebelik geçiren
kadına hastanede bir çare bulundu ve yaşadı. Dua etmeyi
sürdürdük ve öleceği “önceden bildirilen” kişi de ölmesi gereken
zamandan çok sonra da yaşamaya devam etti. Bu, bizim ruhsal
savaşla ilgili ilk deneyimimizdi. Bu durumlar ortaya çıkana dek bir
inanlının karanlık güçlere karşı verdiği savaşla ilgili bilgim hemen
hemen sıfırdı. Bu olaylar olurken merkezde toplanıyorduk ve bizi
tanımak isteyen bazı gençlerin de oraya gelmesi uzun zaman
almadı. Toplantılarımıza gelmeye başladılar: genel olarak
toplantılarda uyumsuz hareketlerle sorun çıkarıyorlardı. Sayıları
9
bizden fazla olduğu için yapacak pek bir şey yoktu. Onları dışarı
atmak kolay olurdu ama dayanılmazlıklarına hoşgörüyle yaklaştık
ve bazılarımız onlarla arkadaşlık kurmaya çalıştı. Bir pazar akşamı
her zamanki kalabalık grup yerine sadece birkaçının geldiğini fark
ettik. Üzerinde fazla durmadık ve eve gelinceye kadar pek de
düşünmedim. Orada, bahçemin önünde bu “sert” delikanlılar beni
bekliyordu. Üzgün oldukları belliydi ve bazıları da ağlıyordu.
Meselenin ne olduğunu sorduğumda, toplantımızda huzursuzluk
çıkarma yerine ouija levhaları kullanmaya başladıklarını
söylediler. İşler ters gitmiş; kötü bir ruh kendini gösterip onları
aşağıya kadar kovalamış. O noktada, benim evime kaçmışlar.
Bu olaylar artıkça, önderler olarak bizden kilisede bir toplantı
yapmamız istendi. Tuhaf olguyu ve cinlerin belirtilerini işitmişler
ve biz önderlerin Karizmatik Hareket’e pek sıcak bakmadığımızı
bildiklerinden bu tür şeylerin oluşmasına neden izin verdiğimizi
açıklamamızı istediler.
Önderler olarak, etkin bir kilise kurmak istiyorsak Tanrı’nın
bize öğrettiklerinden ders çıkarmamız gerektiği sonucuna vardık.
Hemen ele alınması gereken iki mesele vardı.
İlkin herhangi bir eğitimimizin olmamasına karşın—birçok
açıdan yaptıklarımıza dair hiçbir fikrimiz yoktu—Kutsal Ruh’un
gücü ve armağanlarını tanımaya ve bunları o yerleşim alanına
müjdeyle ulaştırdığımızda insanların cinlerden özgür kılındığını ve
bu özgürlüğün insanların yaşamlarında önemli olduğunu görmeye
başladık.
İkincisi, böyle bir yaklaşımın cinlerin geri tepmesine neden
olacağının, bununla yüz yüze kalacağımızın, yaşamlarımızda buna
karşı sağlam durmamızın ve köle durumundaki insanların özgür
10
kılınacağının farkına vardık. Toplantıda bunu Kutsal Yazılar’la
açıklamaya çalıştık.
Şanslıydık. Çünkü Wycliff Bible Translators’la çalışan
misyoner bir üyemiz bizi destekledi. John Callow özellikle bu
toplantı için Bedford’a gelmişti ve topluluğumuza da başımıza
gelen şeylerin Kutsal Ruh’un çalışmasından dolayı olduğunu
anlattı. Bunu reddedersek ve Tanrı’nın bize öğrettiklerine karşı
direnirsek, O’nun aramızdaki huzuru olan “mum”u kaldıracağını
söyledi. O toplantıdan sonra eve gidişimi ve yatak odasında
Tanrı’ya yakarışımı ve O’nun o “mum”u almamasını çaresizce
dileyişimi o kadar iyi anımsıyorum ki. Kaybolanları etkin bir
şekilde arayan iyi kurulmuş bir kilise istiyordum.
Ne yazık ki, birkaç ay sonra bazı üyelerimiz ayrıldı. Ama
ondan sonra toplantılarımızda ruhsal armağanların belirtilerini
düzenli olarak görmeye başladık. Rab İsa’yı kabul eden yeni
kişilerin çoğu Kutsal Ruh’la vaftiz olmaya başladı. Daha sonra
Terry Virgo’nun önderliğindeki New Frontiers International (NFI)
kiliseler ailesinin parçası olduk.
Yeni bir anlayış
John Wimber’ın ülkemize yaptığı ziyaret bu konudaki
yolculuğumun bir sonraki adımını oluşturur. Zaten o zamana dek
uluslararası bankadaki üst düzey yönetici pozisyonundaki
görevimden ayrılmış, kilisede “tam zamanlı” önder olarak
çalışmaya başlamıştım.
İlk seminerlerde John Wimber’in öğretişine kuşkuyla
yaklaştığımı itiraf ediyorum. Bu, onun “Kutsal Ruh’un gelmesi
için davet ettiği” zamanlarda pek işe yaramadı. Bir sabah John,
11
Tanrı’nın egemenliği hakkında konuşurken, tipik bir İngiliz
yaklaşımı olan gizli alaycılığımdan tövbe ederken buldum
kendimi. O zaman bunun farkına varamamama karşın yaşamımı
etkileyen İngiliz kültürünün güçlü kalesiyle karşı karşıya gelmeye
başlamıştım. Tutumumdan dolayı tövbe ederken Kutsal Ruh
üzerime geldi ve kendimi sere serpe uzanmış buldum. Hiç hareket
edemiyordum. Bu öğle yemeğine dek sürdü ve sonunda sallana
sallana hareket etmeye başladım.
John’ın o konferanstaki öğretişiyle Tanrı’nın egemenliği
konusunda -hastaları iyileştirmedeki etkisi ve insanların cinlerin
gücünden özgür kılınmasını görerek- teolojik bir çerçeve edindim.
Birçok bakımdan görevimin şekillenmesinde yardımcı oldu bu.
Bir sonraki pazar günü kilisemizde vaaz ederken farklı oluşum
o kadar belliydi ki, üyelerden biri o hafta beni neyin değiştirdiğini
sordu. John’ın öğretişini düşünürken, hemen ne kadar çok inanlının
geçmişin kölesi olduğunun farkına varmaya başladım.
Bu konu hakkında dua etmeye başladım. İnsanların
yaşamlarındaki ruhsal ilerlemeyi engelleyen konuların açığa
çıkması için dua ettim. Bu çok tehlikeli bir duaydı; gerçekten
tehlikeliydi. Çünkü bu duanın ardından pek çok şey açığa çıktı ve
dolayısıyla insanlar için dua etmeye başladım. Birçoğu özgür
kılındı. Bu şeyleri nasıl halletmemiz gerektiğini öğrenmeye
çalışmamız sırasında bazıları hâlâ zorluk çekmeye devam etti.
O kadar meşguldüm ki, bu işin yapılmasında başkalarının da
eğitilmesinin gerekli olduğunu gördüm. Bu, Kutsal Yazılar’a
uygun bir yaklaşımdır, dolayısıyla Hristiyan danışmanlığı alanında
mümkün olduğunca okumaya zaman ayırdım ve sonunda
“İyileştirme Kursu” adı altında topladığım eğitim kaynağını
1
12
hazırladım.
Başlangıçta bunu kendi kilisemizdeki küçük bir grup için
tasarlamıştım ve bir iki seferden daha fazla kullanılacağını da
düşünmemiştim. Kursun amacı, öğrendiklerimi başkalarıyla
paylaşmaktı, ama Tanrı’nın başka fikirleri vardı. Öyle ki, kursu
kutsanmışa benziyordu: birçoklarına başkalarını özgür kılmak
için yeterli donanımı sağladı.
Bu kurs danışmanlık hizmetini kutsal yazılar çerçevesine de
sokmaya çalıştı. Sonuç şu oldu: İngiltere’de ve dünyanın birçok
yerinde defalarca kaynak olarak kullanılmıştır.
Kültürel kaleleri öğrenme
Ruhsal savaşı bireylerin özgür kılınması açısından
görmekteydim. Ki bu çok önemlidir. Ancak kısa bir süre sonra
kalelerin takım halindeki durumunu da öğrenecektim.
1994 yılında Kanada’nın Toronto şehrinde dikkate değer
şeylerin olduğu yönünde raporlar gelmeye başladı. Toronto’da
olanlar Tanrı’nın Ruh’unun tazeliğini hayatımıza getirdi. Terry
Virgo ile David Holden (NFI’deki önderler), Rodney Howard
Browne’yle katılmış oldukları bir konferanstaki deneyimlerini bir
toplantıda bizimle paylaştılar. Kutsal Ruh olağanüstü bir şekilde
üzerimize gelince hepimiz yeni bir sevinç, taze bir kutsama ve
Tanrı’nın âdeta elle tutulabilir huzurunu hissettik. İşte, bizim için
böyle bir başlangıç oldu.
NFI’ın düzenlediği Stoneleigh Bible Week’teki seminerlerde
bir dizi konuşma yapmam istenmişti. Bu seminerler için
hazırlanırken Tanrı’ya ne sunmam gerektiğini sordum ve
13
Pavlus’un Korintliler’e ikinci mektubunda bahsettiği kalelerin
yıkılması konusunda konuşmam gerektiğinin farkına vardım.
Çalışmalarımı toplayınca, Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun kutsamasını
daha fazla yaşamaya başladım. Seçtiğim konu daha sonra
Cambridge’deki bir evin hoş bir salonunda beraber çalıştığım
önderlerle yaptığımız dua toplantısında teyit edildi. Kutsal Ruh
tekrar üzerimize geldi ve ben odada ayaklarımı vurarak yürümeye
başladım. Bu, böyle durumlarda kimsenin yapacağı bir şey değil,
ama diğer önderlerden biri, yaptığım hareketin kalelerin
yıkılmasındaki rolümün bir sembolü olduğuna dair peygamberlik
etmeye başladı. Dolayısıyla bu, seçtiğim konuda konuşmam
gerektiği inancımı pekiştirdi.
O yıl Stoneleigh’deki seminerlerde özel bir kutsanma olduğu
görülüyordu ve birçok kişi özgür kılındı. O zaman yaşamlarında
değişiklikler yaşayanlardan hâlâ o günlerle ilgili konuşanları
duyuyorum. Bu, özellikle ikinci seminer için geçerlidir:
bağırmalar artmış, sanki cehennemin yarısı dışarı atılıyor gibiydi.
İnsanlar sadece dua hizmetine giderek özgür kılınıyordu. Örneğin,
bir pastör eşi hayatında halledilmesi gereken bir mesele olduğunu
biliyordu ve bu hizmet zamanında oraya gitti. (Eşiyle beraber
başka bir seminere katılıyordu). Özel olarak onun için dua
edilmediği halde Tanrı, onu yıllarca boyunduruğualtında bulunmuş
olduğu durumdan hârika bir şekilde kurtardı.
Bu toplantılardan şunu gördük: uğraşmak zorunda kaldığımız
konular özellikle bireysel konular değildi. Yüzleşmemiz gereken
sorun, kültürel kalelerin insanların yaşamlarında bıraktığı etkiydi.
Kötü ruhların bazı açılardan kültürün arkasında olduğunu ve
güçlerinin yenilmesi gerektiğini anlamaya başladık.
Buradaki zorluk şuradaydı; birçok durumda kilise bile çeşitli
14
kültürlerdeki kalelerin boyunduruğu altındadır. Kilisenin
inanmayanlara etkin bir özgürlük hizmeti götürebilmesi için
bundan kurtulması gerekir. Karanlık dünyanın güçlerine karşı
yapılan ruhsal savaştaki gayrette herhangi bir yanlış
yönlendirmenin olup olmadığını sorgulamaya başladım. Mesele bu
karanlık güçlere doğrudan saldırma değil, ama onların etkisinden
insanların özgür kılınması ve böylece kilisenin daha etkin
olmasıdır. Bu konular kitapta daha sonra derinlemesine ele alınır.
Kalelere dair konferanslar
O zamandan beri Hindistan, Güney Afrika, Meksika, Fransa,
Amerika ve Birleşik Arap Emirlikleri de dahil olmak üzere birçok
ülkede yer alan konferanslarda kültürel kalelerin düşürülmesi
üzerine konuşmaktayım. Bu konferanslara giderken, ziyaret
ettiğim bölgenin kültürünü incelemem gerekiyor. Elbette, sadece
kitap okuyarak ve oradaki insanlarla konuşarak bir uzman olmam
mümkün değil. Ancak bunlar da yardımcı oluyor tabii. Tanrı’nın
bana kaleleri düşürme ilkelerini bulunduğumuz kültürlere
uyarlamada bir yetenek verdiği görülüyor.
Bunun bir örneği Meksika’da oldu: ilk iki günümüzü ekiple
beraber uzman bir antropologla geçirdik. Başkent Meksiko’da
bizim rehberliğimizi yaptı ve bize birkaç ‘turistik’ yeri
gösterirken, Meksika tarihiyle kültürüne ilişkin açıklamalarda
bulundu. Bu, öğretişimde gerekli canlı örnekleri sağlamak
açısından çok yararlı oldu.
Düşmanın karşı saldırısı
Ruhsal yolculuğumuzda ilerlerken ve özellikle de ruhsal
savaşın içine girerken Scilla ve ben düşmandan gelen pek çok
15
kişisel saldırıya dayandık. Bunun tipik bir örneği İyileştirme
Kursu’nun ilk seansında oldu. O zaman “tam gün” çalışmaya
başlamıştık ve hemen bu kararın ardından kilise zor bir döneme
girmişti.
Pek çok anne baba bir akşam toplantısında dışarı çağrılıp çocuk
bakıcısından gelen sıkıntılı telefona cevap vermek zorundayken
duyulan o kötü duyguyu bilir. İşte, bize de olan buydu. Tam ilk
seans başlamışken biri kilise binasına geldi ve Scilla’yı çağırdı.
Hemen geri gelmedi; daha sonra en küçük kızımız olan Sharon’un
ben konuşmaya başlar başlamaz ağlamaya başladığını öğrendim.
Onun da iyi tanıdığı güvenilir bir bakıcı olan Ian ile beraberdi, ama
yapılabilecek hiçbir şey yoktu. Ağlamayı bir türlü kesemiyordu.
İkinci hafta aynı şey yine olunca, bir şeylerin olduğunun
farkına varmaya başladık. Özellikle ikinci olayda Scilla bile
Sharon’u sakinleştiremeyince bunu daha iyi anladık. Gece yarısına
kadar böyle devam edince, ciddi bir şeyin yapılmasına karar verip,
kilisedeki diğer önderlerden onun için dua etmelerini istedik. O
zamandan beri bu kursu toplantı süresince evde biri dua ettiği
takdirde öğretebiliyorum.
Sharon on sekiz aylıkken, Obeah diye adlandırılan bir çeşit
vuduya bağlı olmuş olan bir eve dua etmem için çağrıldım. Ertesi
sabah yataktan kalkmaya çalışırken hareket edemediğini görüp
paniğe kapıldı. Onu hastaneye götürdük ve orada soruna
romatizmal artrit tanısı kondu. Bize onun ya tamamen iyileşeceği
ya da bu sorunun onu yaşamı boyunca etkileyeceği söylendi.
Dolayısıyla kilise onun için dua etmeye başladı ve özellikle küçük
bir kadın grubu onun için düzenli olarak dua etti. Dualarını hem
fiziksel iyileşme hem de düşmanın saldırısına karşı odaklaştırdılar.
Scilla’nın Sharon’a hamileliğinde yaşamış olduğu duygular için de
16
dua etmelerinin önemli olduğunu hissettiler. Birkaç hafta sonra
Tanrı’ya şükürler olsun ki, gerçek bir iyileşme gördük. Yapılan
testler onun kanında herhangi bir romatizma bulgusu olmadığını
gösterdi.
Başka bir sefer de Hindistan’dayken oldu. Orada anaerkil
kontrol ile Izebel ruhu hakkında öğretişte bulunurken, kilisedeki
bir toplantı sırasında genç bir adam oğluma saldırdı. Bu adam
kiliseye devamlı gelen biri değildi ve Niel’i de tanımıyordu: ancak
ona saldırmasının nedenini de “annesi hakkında kötü şeyler
söylüyor” diye açıkladı. Hindistan’da pek çok insanın anaerkil
egemenlikten özgür kılındığı zamanda oldu bu. Buna benzer daha
birçok örnek verilebilir.
David Holden kültürel kalelerden konuştuğum zamanlar
korunmamız gerektiğini şiddetle hissetti. Bölgemizdeki NFI
pastörlerinin (çobanlarının) bir toplantısında bu hizmeti
paylaşmaları hakkında konuştu. Sonuç olarak birkaç kişi şimdi
böyle durumlarda bizi dualarıyla destekliyor. Bu işi düzenli olarak
destekleyen kişiler de var. Öncü işlere soyunan herhangi bir
önderin bu seviyede duayla korunmasının elzem olduğuna
inanıyorum. Birçok kişi bizi dualarıyla desteklemeye
başladığından beri bu tür saldırılarda azalma oldu.
Şimdi geriye dönüp baktığımda bu ilk olayların ruhsal
savaştaki ilk deneyimlerim olmadığını açıkça görüyorum. O
zamanlar sadece içinde bulunduğum durumların saklı anlamının
farkına varmamıştım.
1970 yılında Scilla ile beraber Exclusive Plymouth Bretheren
kilisesinden ayrıldık; çünkü o grubun uluslararası olan bir önderi
başka bir adamın karısıyla yatakta basıldı ve o grup onu disiplin
17
altına almayı reddettiği gibi bir de onun önderliğini desteklemeye
devam etti. Bu olaydan sonra oldukça küçük bir grubun
Brethren’den ayrılmış olması diğer inanlılara bir sürpriz gibi
gelebilir. Sadık üyelerden çoğu hâlâ önderlerinin yanlış
yapabileceğini kabul etmiyor, ki bu kişiler bizzat kendi
yaşamlarında dindar kişilerdir. Bu hareketin yasacılık öğretişine
sıkı sıkıya bağlı kalmaya devam ediyorlar.
Bu tür olaylardan belli oluyor ki dünyada olduğu gibi dini
kuruluşlarda da kaleler olabiliyor. İnanlılar da içtenlikle Mesih’i
izlemeye gayret ederken bile aldatılabilir ve yalanlara inanabilir.
Dini hareketler özel seçilmiş kişileri almaya ve hakimiyet
kurmaya başlarsa, aldanmanın korkunç tuzağına düşebilir. Bu,
ruhsal savaşın bir meselesidir. Kalelerin kiliseleri olduğu gibi
kültürleri ve bireyleri etkileyebileceğini kavradığımda, bu
durumlarda hizmet etmeye başladım.
Bizzat kendi yolculuğum bana, düşmanın stratejilerini
anlamanın ve onlarla Kutsal Yazılar’a göre baş etmenin kilisenin
gelişimi için elzem olduğunu göstermiştir.
Benim için kalelerin yerle bir edilmesindeki Bir Numaralı Etkin
Strateji şudur: Düşmanın stratejilerini anlama ve onlarla baş
etmek için Kutsal Yazılar’a uygun bir örnek edin.
Bu kitap, ruhsal savaş üzerine Kutsal Yazılar açısından bir
görüş sağlama ve inanlıların yaşamlarındaki kötü kalelerden özgür
kılınmaları için gerekli donanıma sahip olmalarını olanaklı kılma
18
gayreti ve amacıyla yazılmıştır. Siz bu kitabı okurken, Tanrı’ya
açık olmaya çalışmanızı ve böylece hepimizin ezilmişlikten çıkıp
özgür kılınanlar arasında yer almamızı dilerim.
19
BÖLÜM 2 - RUHSAL SAVAŞIN
GERÇEKLİĞİ VE ÖNEMİ
Kutsal Kitap’ta Egemenliğin Müjdesi’nin ilerlemesini
okuduğumuz zaman bunu batı usçuluğu gözüyle okuma eğilimimiz
var. Bu eğilim ruhsal savaş gerçeğini anlamamızı sınırlar.
Görmediklerimize sözde “bilimsel” ya da “usçu” dünya
görüşünden dolayı yokmuş gibi davranma eğilimi gösteririz. Bu
görüş açısıyla olağanüstü olgular batıda marjinal kalabilir. Ancak
dünyada farklı dünya görüşüne sahip insanların bulunduğu pek çok
yer var ve oralarda İblis’in gücü daha kolay anlaşılır. (İblis’in gücü
oralarda daha çok olduğundan değil, daha belli ve tanınır
olmasından dolayı).
Müjdeyi vaaz etmek için seyahat ederken ve insanların özgür
kılınışını görürken, görülmeyen ruhsal dünyanın gerçekliğine
başka bir açıdan bakarak onun farkına varmaya başlarsınız.
Örneğin, Amerika’dayken, Haiti’de bir kiliseye önderlik eden bir
pastörle (çobanla) biraz vakit geçirdim. Karayipler’deki bu ada
Şeytan’a adanmıştı; inanlıların orada ruhsal bir zafer kazanmış ve
yeniden adanma törenlerini durdurmada başarılı olmuş olmalarına
rağmen bu adanmışlığın etkisi vardı. Bu pastör deneyimlerinden
sadece bir kısmıyla bile bir kitabı doldurabilir. Şimdi tipik bir
hikayeyi okuyacaksınız.
Onun önderlik ettiği bir grup adadaki belirli bir yerde yeni bir
kilise tesisi inşa etmek ister. Arsayı alırlar ve binanın temelini
atma hazırlıklarına başlarlar. Planladıkları binanın ölçüsüne göre
arsayı kazarlar ve tam temelini atmak üzereyken pastör Tanrı’nın
daha çok kazmaları gerektiğini söylediğini hisseder. Dolayısıyla
daha derin kazarak, yine temeli atma hazırlıklarına başlarlar. Ne
20
var ki, pastör Tanrı’nın daha fazla kazmalarını istediğini yine
hisseder. Bu noktada çoğu kişi onlara kazmalarını söyleyenin
gerçekten Tanrı’nın mı yoksa kendi güvensizlikleri mi olduğunu
merak etmeye başlar. Pastör olumlu olmaya karar verir ve bunu
söyleyenin Tanrı olduğuna inanır; böylece kazarlar, kazarlar ve
yine kazarlar.
Epeyce derine indikten sonra sabırları taşmaya başlar ve tam
vazgeçecekleri zaman biri, sert bir şeye çarpar. Şaşkınlıkla kötü
amaçlar için kullanılmış olan eski bir sunağı görürler. Çıkarırlar.
Ancak o zaman Tanrı, onlara şimdi inşaata başlayabileceklerini
söyler. O’nun amaçları için kullanılacak bir tesisin temelinin kötü
bir şeyin üzerine atılmasını istemez.
Batılı bir anlayışa göre bu hikaye tuhaf görünebilir. Bunun ne
anlama geldiğini sorgulamak isteyebiliriz, ama pastör kendisine
söyleneni yaptı ve şimdi onlar, adada bodrumu olan birkaç binadan
birine sahipler. Böylesine sıcak bir ülkede dua toplantılarını serin
serin yapabilecekleri bodrum katları var! Tabii bu da işin güzel
tarafı!
Olaylara farklı açılardan bakabilmenin başka bir örneğini de
Hindistan’da kendi başımdan geçen bir olayla vermek isterim.
İnanlı bir çift bana yaklaşarak onlar için dua etmemi istediler;
çünkü çocukları olmuyordu. Normal olarak ayrıntılı soru sormam
ama, bu sefer hanıma sorunun ne olduğunu sordum. Aslında ondan
kadın hastalıklarına ilişkin bir açıklama bekliyordum. Ancak
verdiği yanıt bambaşkaydı. Buluğ çağındayken bir kobra öldürmüş
ve bundan dolayı şimdi çocuk sahibi olamıyormuş. O bölgede
buluğ çağında bir kızın kobra öldürmemesi gerektiği (ama yerine
bir erkeğin öldürmesine izin vermeli) gibi batıl bir inanç benim
batılı aklımdan dünyada geçmezdi. Böyle bir durumda o kızın asla
21
çocuk sahibi olamayacağına inanılır.
Dolayısıyla onun yaşamındaki batıl inançların etkisinden
kurtulması için dua ettim. İlk yıl sonra oraya tekrar gittiğimde biri
kucağında biri de yolda iki bebeği vardı. Ayrıca karı koca olarak
kilisenin küçük gruplarından birinin önderliğini yapıyorlardı.
Kitapta bu hikayeye daha sonra yine döneceğim.
Burada ikili bir tehlike var. Mantıksal bir dünya görüşüyle
ruhsal savaş meselelerine inanmama tutumundan etkilenebiliriz ya
da cinlerle ilgili meselelere sağlıksız bir yaklaşımla takılıp
kalabiliriz. Kilise çok sık bu iki aşırı uç arasında yardımcı
olamadan dalgalanıyor:
1. Ruhsal savaş konusu görmezden gelinirse, düşman onun
yaptıklarının farkında olmamamızın avantajını elde eder ve
böylece yaptıklarına özgürce devam eder.
2. Öte yandan karanlık güçlerin gücüne karşı sağlıksız bir ilgi
beslersek, düşmana bizi korkuyla bastırma fırsatını sunarız.
Dikkatimizi Tanrı’nın gücü ve zaferinden başka yöne
kaydırırsak başımıza bu gelir.
1. Ruhsal savaşın tanımı
Ruhsal savaş derken ne demek istiyorum? Aşağıdaki tanım ne
demek istediğimi anlatıyor: “Müjdenin ilerlemesi ve kilisenin
kurulması gerçeği bizi, bu dünyanın tanrısı olarak betimlenen
Şeytan’ın kontrolü altındaki karanlık güçlerin saldırısına karşılık
vermede ve bunu yaşamada aktif hale geçirir.”
Bu tanımın belirtileri kitapta görülecektir ama önemli olan
22
şudur: ruhsal savaş, insanda özel bir marifet ve uzmanlık
gerektiren bir eylem değildir. Müjde’nin ilerlemesinde ve kilisenin
günümüzdeki oluşumunda hepimizin karşı karşıya geleceği bir
gerçektir.
2. Ruhsal savaşın önceliği
O zaman Kutsal Kitap bu konuya nasıl bakar? Ruhsal savaşın
düşüncemizdeki önceliği ne olmalıdır?
İsa’nın hizmetinde çok önemliydi bu. İsa, Şeytan’ın varlığını
kabul etti, ona ve onun yeryüzündeki etkisine cesaretle karşı çıktı.
Kutsal Ruh’un gücüyle kutsandıktan hemen sonra, ki daha
görevine bile başlamamıştı, bunu yaşadı. Kutsal Ruh, O’nu
düşmanla karşı karşıya gelmesi için çöle yöneltti. Karanlığın
egemenliğine saldırmadan ve esir olanları özgür kılmadan önce
Şeytan’ın O’nun doğruluğu üzerine yaptığı saldırıları karşılamak
ve onlara dayanmak zorunda kaldı.
(Kilisedeki önderlerin yaşamında da benzer paralellikler var.
Aslında egemenliğin müjdesini yaymak için uğraşan hepimizin
yaşamında bu paralellik var. Düşmanın ortaya attığı
doğruluğumuzu sorgulayan sorunlar olacak ve bu sorunlar
Tanrı’nın sözüyle alt edilecektir. )
İsa’nın söyledikleriyle beraber yaptıklarını da okursak, O’nun
hizmetinin büyük bir bölümünün insanları cinlerin gücünden özgür
kılmayla ilgili olduğu hemen göze çarpar.
Egemenliğin bağlamı
İnsanlarda cinlerin gücüyle karşılaşan İsa, bunu Tanrı’nın
23
Egemenliğinin gelmiş olduğunun kanıtı olarak gördü. İsa şöyle
dedi: “Ama ben cinleri Tanrı’nın eliyle kovuyorsam, Tanrı’nın
Egemenliği üzerinize gelmiş demektir.” Ruhsal savaş meselesini
ele aldığımızda Tanrı’nın Egemenliği hakkındaki temel öğretiyi
anlamamız çok önemlidir.
2
Kutsal Yazılar’da İsa’nın sık sık kullandığı “egemenlik” ya da
“krallık” sözcüğü İngiltere gibi bir yere girmek anlamına değil, bir
kralın “yönetimi” anlamına gelir. Müjdelerde İsa’nın yönetiminin
gittiği her yerde egemenlik vardı. Dolayısıyla statik değil, dinamik
bir kavramdır. Hastalar iyileştirilirse, egemenlik genişler. Cinler
tarafından elem görenler özgür kılınırsa, müjde yoksullara
yayılırsa, egemenlik gelir. Tanrı’ya itaat edilen yerde O’nun
egemenliği ilerler.
Egemenlik doğal olarak Tanrı’ya aittir. Egemen olan O’dur;
dolayısıyla mutlak otorite tamamen O’na aittir. İnsan yeryüzünü
doldurmak ve onu Tanrı’nın isteği doğrultusunda yönetmek için
Tanrı tarafından atandı. Ancak insan günah işledi. Şeytan, insanın
otoritesine el koydu; dolayısıyla “bu dünyanın egemeni” olmasına
izin verildi. Dolandırıcı ve yalancı biri olarak insanların işlerine
egemen olmaya başladı.
3
İsa egemenliği vaaz etmek ve egemenliğin işlerini yapmak için
geldiğinde, Tanrı’nın yönetimiyle Şeytan’ın yönetimini işgal
ediyordu. İşte, ruhsal savaşı bu çerçevede anlamalıyız. İsa haçta,
dirilişte ve göğe çıkışta bu dünyanın egemenini tamamen yendi.
İnsanın günaha düşmesiyle ölüm Adem’in soyu üzerinde hak
kazandı. İsa her yönden günahsız olduğu için ölümün O’nun
üzerinde hiçbir hakkı yoktu. İsa bir bakireden doğdu ve yetkin bir
şekilde yaşadı. İsa egemenliği güçle değil Şeytan’ı çarmıhta
yenerek geri aldı. Bu nedenle İsa şimdi dünyayı yönetiyor; biz her
24
şeyin tamamen O’nun otoritesi altında olduğunu henüz görmesek
bile egemen olan O’dur. “Ne var ki, her şeyin insana bağımlı
kılındığını henüz görmüyoruz. Ama meleklerden biraz aşağı
kılınmış olan İsa’yı yücelik ve onur tacı giydirilmiş olarak
görüyoruz”. Bütün düşmanları İsa’nın ayakları altına serilinceye
dek O’nun egemenlik sürmesi gerekiyor.
4
5
İsa’nın buyurduğu gibi dua etmeliyiz: “Egemenliğin gelsin.
Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de senin istediğin olsun.” Bu, savaş
duasıdır. Aslında biz böyle dua ederek, “Daha önce Şeytan’ın
egemenlik sürdüğü yerde Tanrı’nın egemenliği görülsün” diyoruz.
İşte, ruhsal savaş budur. Şeytan’ın Tanrı’ya karşı direnmesi ve bu
nedenle O’nun temsilcileri olarak bize saldırmasıdır. Şeytan’ın bu
dünyanın egemeni olarak ya da Pavlus’un dediği gibi “havadaki
hükümranlığın egemeni” olarak hüküm sürdüğü yerde Tanrı’nın
egemenliğini ilerletmeye gayret ediyoruz.
6
7
Elçilik görevlendirilmesindeki öncelik
İsa’nın elçilerini (öğrencilerini) görevlendirmesinde ruhsal
savaş önemli bir yer tutar. Markos bunu 3: 14-15’de betimler.
Markos’un az ve öz yazma gibi bir üslubu vardı; olayları
özetleyerek yazma eğilimindeydi. İsa’nın elçilerini yanın
çağırdığını ve onlara Tanrı sözünü duyurmalarını ve ruhsal alanda
yetkili olmalarını söylediğini anlattı.
Bunun
sonucu
olarak
Markos,
İsa’nın
elçilerini
görevlendirmesinde yer alan üç önemli noktayı şöyle özetledi:
1. O’nun yanında olmaları (O’nunla ilişkilerinin olması)
2. Tanrı’nın sözünü duyurmaları
25
3. Cinlerin gücü üzerinde yetkilerinin olması
Elçilik hizmetinde olması gerekenler bunlarla bitmiyor ama, bu
üç alan çok önemlidir ve günümüzde elçilik hizmetine
baktığımızda bunlar kolayca göz ardı edilebilir.
Ruhsal savaşın ilk kilise yaşamında ve
mektuplardaki önemi
Müjde’nin
yayılması
ilerledikçe
cinlerin
güçleriyle
karşılaşmalar oluyordu. Örneğin, Filipus Samiriye’de vaaz
ederken, birçoklarının içinden kötü ruhlar yüksek sesle haykırarak
çıktı. Pavlus Kıbrıs’a geldiğinde, daha oraya adım atar atmaz
büyücü ve sahte peygamber olan biriyle karşılaştı. Filipi’de
falcılık ruhuna tutulmuş köle bir kız çıktı karşısına. Efes’e
vardığında Pavlus, adının cinlerin dünyasında bile bilindiğine dair
şaşırtıcı güç gösterileriyle karşılaştı.
8
9
10
11
Pavlus Efesliler’e yazdığı mektupta “göksel yerler” ile
“yönetimler ve hükümranlıklar” hakkında epeyce yazar. “Göksel
yerler” terimi öldükten sonra Mesih’le yaşayacağımız gelecekteki
evimize gönderme yapmaz. “Ruhsal krallık” a gönderme yapar. Bu
alan fiziksel dünya kadar gerçektir ama biz batılı mentalitemizle
bunu pek gerçek saymayız. Bu ruhsal dünyada melekler ve cinler
gibi ruhsal varlıklar ikamet eder. Efesliler’de Mesih’in ruhsal
krallıkta bütün kötü güçlerin üzerine yükseldiği betimlenir. Daha
sonraki bir bölümde bunun sonucu olarak oluşan inanlının yetkisi
hakkında daha çok konuşacağız.
12
13
Pavlus bu göksel yerlerde var olan yönetimlerden ve
hükümranlıklardan da bahseder. Son zamanlarda teoloji
26
çevrelerinde bu yönetimlerin ve hükümranlıkların ne olduğuna dair
tartışmaların sayısı epeyce artmıştır. Kimi bunların hükumet ve
sosyal kurumlar gibi insani yapılara gönderme yaptığını iddia eder.
John Stott bu görüşü The Bible Speaks Today serisinden çıkan
Efesliler üzerinde yaptığı mükemmel yorumda ayrıntılı olarak
inceler. Önemli bir saptama yapar: ‘İnanlının ruhsal savaşının
“İnsanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlıklara karşı” olduğu
ifade edilir; ki bu günümüze kadar evrensel olarak “insana karşı
değil, İblis’in hilelerine karşı” gibi algılanmıştır. “Bu karanlık
dünyanın güçleri”ne ve “kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal
orduları”na yapılan imalarda onlara dayanmak için Tanrı’nın
sağladığı silahlara gerek vardır. Özellikle İblis’ten iki defa
bahsedildiği için bu doğaüstü güçler gereklidir. Aslında,
Efesliler’deki yönetimlere ve hükümranlıklara yapılan bu üç
göndermenin, ruhsal gerçeğin görünmeyen dünyası olan göksel
yerlere de yapılan bir göndermeyi içerdiğini öne süren yeni bir
teorisyene rastlamadım. Pavlus burada savaşımızın aslında bu
yönetimlere, hükümranlıklara ve kötülüğün göksel yerlerdeki
ruhsal ordularına karşı olduğunu söylüyor. Onlarla güreşmemiz
gerektiğini söylerken güreşme gibi güçlü bir terim seçiyor.
14
15
Pavlus, Efesliler’e mektupta bu yönetimleri ve hükümranlıkları
betimler. Ancak Galatyalılar ve Koloseliler’de “temel ilkeler” den
söz eder. Arkasında ruhsal güç olan yasacılık ilkeleri gibi şeyleri
temsil eden benzer bir fikirdir bu. Bu konuya daha sonraki
bölümlerde tekrar değineceğiz.
16
Pavlus’un ruhsal savaş gerçeğine ilişkin başka bir gönderme de
düşmanın insanları ayartması olasılığına karşı duyduğu endişedir.
Pavlus Selanik kilisesinden aceleyle ayrılmak zorunda kaldı;
duygularının baskıya daha fazla dayanamadığı görülüyor. Rab’bi
yeni kabul edenlerin durumunu öğrenmek için acele ediyordu. Bu
27
nedenle onların durumunu öğrenmesi için kendi adına başka birini
gönderdi. Bu konuyla ilgili olarak şöyle der: “Bu nedenle ben de
daha fazla dayanamadım: acaba Ayartıcı bir yolunu bulup sizi
ayarttı mı, emeğimiz boşa mı gitti diye iman durumunuzu
öğrenmek için Timoteos’u gönderdim” Pavlus korkuyor mu?
Evet, korktuğunu söylüyor. İmanda yeni olan inanlıların
yaşamlarında gördüğümüz zorluklar bir gerçektir. Pavlus burada
bunu kabul eder. Pavlus, düşmanın yeni inanlıları ayartma
çabasında ruhsal savaş gerçeğini açıkça gördü.
17
Petrus olgun inanlılara aynı konuda yazarken benzer bir
gönderme yapar. “Ayık ve uyanık olun. Düşmanınız İblis kükreyen
aslan gibi yutacak birini arayarak dolaşıyor.” Yutma ifadesi
savaştan alınmamızı ve Tanrı’nın işine devam edemememizi dile
getirir.
18
İblis ve işleri
Bütün bu durumların kökü İblis dediğimiz karanlığın ruhsal
gücü gerçeğinde yatar. Kutsal Yazılar’da onun amacının yıkım ve
niyetinin de tüm dünyayı yoldan saptırmak olduğunu okuruz. Onu
ya da bunu yutmak için etrafta dolaşıp duruyor. Bunun farkında
olmalı ve onu küçümsememeliyiz.
Ancak onu gereğinden fazla büyütmemek de önemlidir.
Tanrı’nın zıttı değil, ama C. S. Lewis’ın dediği gibi baş melek
Mikael’in zıttıdır. Dolayısıyla onun gücünü ne küçümsemeli ne de
büyütmeliyiz.
Eski Antlaşma peygamberleri İblis hakkında bazı gizemli
yorumlar yaptı ama, bunun bir örneğine bakmadan önce Eski
Antlaşma’daki şiirsel peygamberliği anlamamız gerekir. Şair ya da
28
peygamber sıradan bir şeyi betimler ve sonra onun ardında olanı
genişleterek devam eder. Dolayısıyla daha büyük olan resmi verir.
Bunun iyi bir örneğini Yeşaya’nın Yeşaya 14’de Babil Kralıyla
ilgili betimlemesinde görürüz. İsrail’e saldıracak olan krala
bakmamızı ister. Sonra resmi açmaya başlar. Krala “Parlak yıldız”
der ve onu göklere çıkmak ve tahtını Tanrı’nın yıldızlarından daha
yükseğe koymak istemekle suçlar. Daha sonra, kralın ulusları ezip
geçmesine rağmen, şimdi göklerden düştüğünü ve yere yıkıldığını
anlatır. Yeşaya, Babil’in insan olan kralından söz etmesine
rağmen, buna paralel olarak Seherin oğlu, Şeytan ya da İblis olarak
da adlandırılan “Lusifer” den bahseder. Yeşaya, göklere çıkmak
ve tahtını Tanrı’nın yıldızlarından daha yükseğe koymak isteyenin
aslında Lusifer olduğunu ifade eder. Bu, sadece insan olan bir krala
yapılan bir gönderme olamazdı. Yeşaya, Lusifer’in gökten
atılmasının nedeni olarak bunu gösterir; o gururlanarak Tanrı’ya
karşı geldi. Bugün ruhsal savaş olarak Kutsal Yazılar’dan
bildiğimiz gerçeğin arkasında Lusifer (Şeytan) vardır.
19
20
Kutsal Yazılar'da İblis’ten birçok şekilde söz edilir “Yalanın
babasıdır”. Tanrı’nın halkını kandırarak onların Tanrı’ya ve
sözüne güvenmemeleri için uğraşır. Mesih’teki güvenliğinizin
altını sinsi sinsi oymak için size yalan söyleyecektir. Bu kitapta
daha sonra yanlış düşünmenin kaleleri ayrıntılarıyla ele alınır;
çünkü İblis aldatıcıdır. “Bu çağın ilahı” ve “bu dünyanın
egemeni” olarak da betimlenir. Kutsal Kitap, “Bütün dünya ise
kötü olanın denetimindedir” der. İnsanı günaha sürükleyerek bu
dünyanın yetkisini ele geçirdi. Onun hilelerine karşı savaşıyor ve
dünya sisteminin Tanrı’yı, sözünü ve standartlarını reddeden,
Hristiyanlığa yarım yamalak göndermede bulunan Tanrı’dan
bağımsız bir organizasyona bağlı olduğunu görüyoruz. İblis
mahvedicidir. Tanrı’nın halkına zarar vermek için elinden gelen
21
22
23
24
25
26
27
29
çabayı gösteren bir hırsızdır. Şeytan, eşit olmaya çalıştığı
Yaratıcısını anımsatan nefret ettiği her şeyi mahvetmeye çalışır.
Sonuç olarak yapmaya çalıştığı şeylerden biri bu dünyada
Mesih’in bedeni olan kiliseyi mahvetmektir. Bundan dolayı kilise
hem Hristiyanlara hem de Hristiyan olmayanlara çekiciliği
olmayan bir yer olarak gösterilir. Düşman, kiliseyi bir yandan
kavgacı öte yandan sıkıcı (günah işleyen Hristiyanların da buna
katkısı olduğunu kabul etmeliyiz!) göstermek için elinden geleni
yapar. İblis, insanların Tanrı’nın sözüne olan güvenlerini sarsmak
için kiliseye sahte öğretilerin sızmasına gayret eder. Kilise
yaşamında neden bu kadar çok sıkıntı yaşıyoruz? Çünkü bu,
İblis’in niyetinden kaynaklanıyor. Bunu görmeli ve ne bundan
dolayı hayal kırıklığına uğramalı ne de birbirimizi suçlamalıyız.
Uyanık olmalı, onun oyunlarından ve düzenlerinden bihaber
olmamalıyız. Şimdiki kötü çağdan insanları kurtarmak için ona
karşı uyanık olmalıyız.
28
29
Yenme
Ruhsal Yazılar’da yenme ve yenen olma konularının
vurgulanarak verilmesiyle ruhsal savaşın önceliği aydınlatılır.
Vahiy kitabının 2 ve 3. bölümlerinde İsa, o zaman ve her zaman
kilisenin temsilcileri olan yedi kiliseye hitap eder. Bu yedi kiliseye
tek tek hitap eder. Her birinde Rab İsa, Yuhanna’ya verilen
vahiyde kilisenin karşılaşacağı zorlukları işaret eder. Bunlardan
bazıları özellikle kilisenin içinde karşılaşılacak zorluklardır;
bazıları da kiliselerin bulunduğu kentlerde hakim olan durumların
kiliseyi etkilemesidir. Örneğin, Bergama’ya gönderilen mektup
onların Şeytan’ın tahtının olduğu yerde yaşadıkları gerçeğine
gönderme yapar. Bergama, Asya ilinde imparatora tapınmanın
resmi merkeziydi. Diğerleri bazı şehirlerde yetkililerin inanlılara
yapacağı zulümlerle ilgilidir. İzmir’deki duruma gelince, bu
30
30
özellikle İblis’in işiyle ilgili olandır. “İblis içinizden bazılarını
yakında zindana atacak.”
31
Bu kiliselerin her birine oradakilerin üstesinden gelmeleri için
bir çağrı yapılır. Bazen günahı yenmek için bazen de İblis’in
kiliselere soktuğu engellerin üstesinden gelmek için çağrı yapılır.
Bazen de İblis’in neden olacağı sıkıntılara rağmen inanlıların sadık
kalması için çağrı yapılır. Dolayısıyla baskılar ister dünyadan
ister kiliseye sızan sahte öğretilerden ya da kilisedeki
uygulamalardan olsun her birimizin sorumluluğu bunları
yenmektir. Bunların üstesinden gelirken Tanrı’nın bize vaatlerde
bulunduğunu görürüz. Her bir kilisedeki zorlukları yenenlere vaat
edilen özel bereketler vardır. İman yaşamınızda “yenen kişi” olma
sizi adil olarak betimliyor mu?
32
Kutsal Yazılar’da yenen kişi olma fikri, mirasımızı talep etmek
için bizi cesaretlendiren teşviklerle ilgilidir. Tanrı, mirasımızla
ilgili olarak hepimize özel vaatlerde bulunur. Tanrı’nın bize vaat
ettiği her şeye girmemizi temsil eder. Kurtuluşumuz tamamen
Tanrı’nın lütfuna ve bizim de bunu imanla kabul etmemize
bağlıdır. Tanrı’nın lütfunun armağanı olan vaatler için yine de her
şeyin üstesinden gelen imanla savaşmamız gerekir. İsa Mesih’te
gerçek bir inanlıysak, sonsuz kurtuluşumuzu kaybedebileceğimize
inanmıyorum. Ancak Tanrı’nın bizim için olan vaatlerinin hepsine
girmede başarısız olabileceğimize inanıyorum.
Çöllerden geçen ve sonra vaat edilen diyara girmenin
zorluğunu yaşayan İsrail halkının hikayesi, mirasımız için savaşma
kavramının en iyi örneğini önümüze serer. Onların mirasını
temsil eden diyardı. Tanrı’nın onlara vaat etmiş olduğu buydu. Ne
var ki, onlar bunun üstesinden gelemediler. Sahte bir rapora
inandılar, isyan ettiler ve korkuya teslim oldular. Mısır’daki
33
31
köleliklerine dönmeyi bile istediler ve hatta bunu dillendirdiler de.
Galip değillerdi. Öte yandan, o kuşaktan Vaat edilen Diyar’a giren
Yeşu ile Kalev galiptiler. Tanrı’nın vaatlerini yerine getireceğine
inandılar. Daha sonra Yeşu, bir sonraki kuşağın ordusunu
kendilerine vaat edilen topraklara götürdü. Yine savaşmak zorunda
kaldı.
Tanrı’nın vaatlerine girme, Yeni Antlaşma’da Tanrı’nın huzur
diyarına girme olarak betimlenir. Buradaki huzur, eylem yokluğu
anlamında kullanılmaz. “Tanrı’nın vaatlerine girme” olarak
kullanılır. İbraniler kitabının yazarı bu konuyu 3:7-4:11
ayetlerinde ele alır. Mirasımıza girmemiz ya da sahip olmamız
iman gerektirir. Günahın aldatıcılığıyla nasırlaşmayalım diye
birbirimizi
yüreklendirmemizi
gerektirir.
Tanrı’dan
duyduklarımızı imanla birleştirmemizi gerektirir. Yenen imanı
ve inançsızlığa teslim olmaktan ziyade devam etmeyi bilenleri
gerektirir. Kutsal savaş budur.
34
35
Özellikle kötü olanı yenen gençlere yapılan bir çağrı var
burada. Ama bu çağrı yalnız gençlere değil, hepimizedir.
Kiminin cinsel ayartılmayı yenmesi, kiminin de dünyevi hırslara
teslim olmayı reddetmesi gerekir. Kiminin materyalizmin tuzağına
direnmesi gerekir. Kiminin de yalnızlığı, düş kırıklığını ya da
reddedilmişliği yenmesi gerekir. Bu kitabı okuyanlardan bazıları
yaşamlarında her şeyin yolunda gitmemesinden, umutlarının ve
amaçlarının yıkılmasından dolayı hayal kırıklığı yaşıyor olabilir.
Evliliğiniz bozulduğu ya da insanlar sizi reddettiği ya da
arzularınız gerçekleşmediği için acı çekiyor olabilirsiniz. Kilise
hayatı umduğunuz gibi çıkmadığı için hayal kırıklığına uğramış
olabilirsiniz. Ruhsal savaş, bütün bunları yenmemiz için
çağrıldığımız anlamına gelir. Alaycı, nasırlaşmış yüreği olan,
hayal kırıklığı içinde yaşayan kişiler olmak için çağrılmadık.
36
32
Geride kalan her şeyi unutup Tanrı’nın hedeflerine doğru koşmak
ve yenmek için çağrıldık. Kişisel ruhsal savaşımızdaki öncelik,
içinde bulunduğumuz her durumda bizi engelleyen şeyleri yenmek
olmalıdır. Kendimize acımayı yenelim, yaşama karşı olumsuz
tavrın üstesinden gelelim ve eleştirel ruhu alt edelim. Bu kitabı
okumaya devam ederken, İsa’nın ismiyle alınması gereken kaleleri
incelerken, bu tutumu takınmada kararlı olun.
37
2 Numaralı Etkin Strateji: İsa’nın hizmetinde ve kilisenin ilk
döneminde ruhsal savaşa verilen önemi görün ve daha önce hangi
dünya görüşüne sahip olmuşsak olalım yaşamlarımızda ruhsal
savaşa aynı önceliği verelim.
33
BÖLÜM 3 - DENGEYİ KORUMA
Bu bölümü Yakup 3:9-4:8 ayetleriyle birlikte okumak yararlı
olacaktır.
Ruhsal savaş konusunda birçok kitap yazılmış, birçok
konferans verilmiş, birçok fikir inanlıların zihinlerine ve
uygulamalarına sızdırılmış ve özellikle insanların “ruhsal savaş”ın
ne olduğunu anlaması için birçok dua toplantısı yapılmıştır.
Dolayısıyla bu konuda dengeli bir öğretişe büyük bir gereksinim
var, ama “dengeli” fikri biraz sıkıcı gelebilir! İnsanlar “orta yolu
tutturmayı” akla getiren ve uzlaşmayı çağrıştıran bu sözcükten
rahatsızlık duyabilir. Ancak benim burada demek istediğim bu
değildir. Bu bağlamda denge Kutsal Yazılar’ın bir gerçeğini, eşit
derecede başka bir gerçeğini daha göz önüne almadan aşırı bir
görüşe yer vermeyecektir. Üzerinde çalışılan konunun tüm yönleri,
zaman zaman farklı yönleri paradoksal görünse bile özellikle bir
yönü vurgulanmadan da alınacaktır.
Ruhsal savaş öğretişinde göz önünde bulundurulması gereken
üç saydam faktör vardır:
1. Tanrı egemendir
Tanrımız egemendir. Tüm güç ve yetki O’na aittir. Eşit olan
iyilikle kötülük güçlerinin üstünlük için mücadele ettiği ikili bir
evrende yaşamıyoruz. Uzun süre çok savaşarak dengeyi kendi
tarafımıza çevirip, Şeytan’ı yenebilmemiz ve Tanrı için zafer
kazanabilmemizin mümkün olduğu bir durum değil bu. Tanrı
egemendir. O’nun mutlak zaferi kuşkuya yer bırakmaz. İblis,
egemen Tanrı’nın izni olmadan çalışamaz ya da parametreleri
34
aşamaz.
Tanrı tamamen bizim dışımızda olup yaptığı ve söylediği her
şeyde yanılmazlığa sahiptir. Dolayısıyla yaratıklar olarak O’na ve
sözüne boyun eğmek bizim sorumluluğumuzdur. Tamamen farklı
şeyler yapmak istediğimiz zamanlar olsa ya da “insan mantığı”nı
zorlayan durumlar bile olsa O’na boyun eğmek zorundayız. Bunun
en iyi örneğini Aden bahçesindeki Adem ile Havva’da görürüz.
“İyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız” yalanıyla
sınandılar. Tanrı’ya boyun eğmiş olsalardı, sonuç çok daha farklı
olurdu.
38
Aslında insan olarak özerk olmada ve kendi kaderimizi tayin
etmede sınanmamız, Şeytan’la olan savaşın özüdür. Bir önceki
bölümde gördüğümüz gibi, Şeytan’ın düşme nedeni budur;
Tanrı’yla eşit olmak istedi. Adem ile Havva’nın direnemediği
sınama da buydu. Ulusların düşmesine ve dağılmasına neden olan
da buydu: “göklere erişecek” bir kule inşa etmek istediler. Bugün
laik hümanizmin arkasındaki kötü güç de budur: temelinde insanın
egemen olduğu ve kendi kaderini tayin edebileceği yalanı yatar.
Gerçek şudur: egemen olan Tanrı’dır.
39
2. Bireysel sorumluluğumuz var
Bedenimize ve bu dünyanın hükümranlıklarına karşı
savaşıyoruz. Sorumluluktan feragat etmek için cinleri ya da İblis’i
bahane olarak kullanmak kolay ama, her şey için onları
suçlayamayız. Doğrudan Şeytan’a mal edilebilecek şeylerin olduğu
besbelli, ama bu bölümde daha sonra göreceğimiz gibi pek çok
durumda asıl sorunu yaratan bizzat kendi bedenimizdir.
Örneğin, yanlış ya da şehvetli bir düşünce aklımıza gelirse,
35
bunu bir cinin aklımıza soktuğu ya da Şeytan’ın bize saldırdığı
şeklinde anlamlandıramayız. Bedenimizde çalışan günah,
yaşamımızın henüz tam anlamıyla halledilmemiş kısmının
sonucudur. Bu tür düşünceler düşüncemizin yenilenmesiyle ve
farklı düşünmeyle ele alınmalıdır. Bu, İblis’e direnmenin en
yaygın yollarından biridir: Cinleri kovmayla olmaz; aklımızı,
düşüncelerimizi ve eylemlerimizi Tanrı’nın sözünün buyruğuna
teslim edelim. Bedenimize ya da bu dünyanın hükümranlıklarına
karşı savaşmamızın anlamı budur.
40
Sabah kalkamıyorsanız İblis’i suçlamanın bir yararı olmaz.
Şeytan’a uymayla ilgili hikayeleri bilirsiniz: “ Bu sabah Şeytan’a
uydum ve kalkamadım.”. Bu bir süre devam ettikten sonra hizmeti
seçersiniz. “ Rab, benden uyku cinini at.” Bu biraz aşırı bir ifade
gibi gelebilir ama böylesine “süper ruhsallık” duyulmamış bir şey
değil. Sorun böyle ele alınmaz. Tembelliği halletmeye çalışmak ya
da yatağa erken gitmek sorunu çözebilir! Eylemlerimizden
sorumluyuz; İblis’i suçlamamalıyız.
3. Dünyamızda İblis’in ve cinlerin
gerçekliği
Tanrı’nın egemenliği ve sorumluluğumuzla birlikte dengeyi
sağlamada gerekli olan üçüncü faktörden dolayı bu kitabın
yazıldığı bellidir: Dünyamızda İblis’in ve cinlerin gerçekliği
önemlidir. İkinci bölümde bunu ele almış olduğum için burada
tekrar etmeme gerek yoktur. Özetlemek gerekirse; İblis gerçek ve
güçlüdür; bu çağın Tanrısı olarak betimlenir. Kutsal Kitap, bütün
dünyanın kötü olanın denetiminde olduğunu söyler.
41
Yakup kitabında bu dengenin
36
sağlanması
Bu bölümün başında ruhsal savaş konusunu dengeyle
yansıttığına inandığım Yakup kitabının belirli bölümüne
bakmanızı önerdim. Yakup her şeyi açıkça ifade eder. Pek kibar
biri değil! Mektubunu okuduğunuzda küreğe “bahçe aleti” diyen
biri olmadığını hemen hissedersiniz! Rahat hissetmemizi
sağlamaya çalışmadan her şeyi dobra dobra söyler. Mektubu
yazdığı kişilerin istemedikleri, sormadıkları için belirli şeylere
sahip olmadıklarını, istediklerinde bile niyetlerinin yanlış
olduğunu söyledi. Bireysel sorumluluğumuzla ilgili düşünceleri
berraktı.
Duaların
cevaplanmamasından
dolayı
“İblis’i
suçlamıyordu.”
Yakup üçüncü bölümde dilin gücü hakkında konuşur. Bir an
Tanrı’yı yüceltebilen ve hemen ardından başka birine lanet
yağdırabilen dille ilgili konuşurken sesindeki hayreti adeta
içinizde
hissedebilirsiniz.
Bu
kesinlikle
bizim
sorumluluğumuzdur, ama “lanet” fikrini ortaya atarken ruhsal
etkileri olan bir şeyden bahsediyor.
İnsanlar için dua ederken sık sık onlara söylenmiş şeylerin
onların yaşamlarında “lanet” haline gelmiş olduğunu ve onların
bunlardan özgür kılındığını görüyorum. Bu, özellikle ebeveyn ve
öğretmen gibi otoritesi olan kişinin söylemiş olduğu sözler için
geçerlidir.
Hangi bağlamda olursa olsun yanlış sözler kullanırsanız,
burada işleyen sizin kendi bedeninizdir. Biri hakkında korkunç
şeyler söylerseniz, sözleriniz o kişiyi bağlar. İblis bu sözleri güçle
besler. İşte, dilin gücü budur. Yakup, bedene teslim olduğumuzda
dünyayla dost olduğumuzu söyler. Kıskançlık ve bencillik gibi
37
güdüler bu dünyanın ilkeleridir. Yakup bunlara “İblis”ten der ve
dünyayla dost olmanın zina yapmaya benzediğini söyler. İblis’i
değil, dünyayla dostluğumuzu, dünyanın ilkelerine teslim
olmamızı suçluyor. Bu, bizim sorumluluğumuzdur; zira dünyayla
dostluk Tanrı’ya duyulan nefret gibidir.
Buradaki spesifik duruma bakarsak Yakup, kilisede kıskançlık
ve çıkarcılıktan kaynaklanan kavgalardan bahsediyor. Onları
birbirlerini öldürmekle (4:2) suçluyordu. Tabii bunu silahlarla
değil, söz ve nefretle yapıyorlardı. Bu size hiç tanıdık gelmiyor
mu? Ancak o buradaki kötü ruhun etkisini görür ve onların
kıskançlığı ve bencilliğinin kaynağı olarak cinlere işaret
eder(3:15). Tanrı’nın yaptıklarını da vurgular; harika
egemenliğinde bunları yenmemiz için bize gerekli donanımı
verdiğini söyler. Bize gökten inen bilgeliği verdi. Bu bilgelik her
şeyden önce paktır, sonra barışçıldır, yumuşaktır, uysaldır.
Merhamet ve iyi meyvelerle doludur. Lütfuyla yaşayabilmemiz
için Tanrı bize bunu verir.
Buradaki üç gerçeğin nasıl birbirine bağlı olduğunu görüyor
musunuz? Bedenlerimizin eylemi ile dünyanın ilkelerini
benimsememizde sorumlu olanın açıkça bizzat kendimiz olduğunu
görüyoruz. Ancak bunda kötü ruhların da etkisi vardır; Yakup bunu
net bir şekilde görür. Her şeyden önemlisi Tanrı egemenliğiyle
bunları yenmemiz için gerekli olan her şeyi sağlamıştır.
Tanrı’ya bağımlı olun, İblis’e karşı
direnin
Yakup burada bize klasik ruhsal savaş söylevlerinden birini
verir: “İblis’e karşı direnin, sizden kaçacaktır.” Burada özellikle
kilisedeki anlaşmazlıklar ve çelişkiler üzerinde durulur. Üyeler
42
38
arasında tartışma ve kavgalar olduğunda doğrudan düşmanı
suçlamaz. İlkin itaatsizliklerinden dolayı oradaki insanları suçlar;
sonra Tanrı’ya bağımlı olmalarını, İblis’e karşı direnmelerini ve
İblis’in onlardan kaçacağını söyler. Sıralamaya dikkat edin. Önce
bağımlı olun, sonra İblis’e karşı direnin ve o gidecektir. İlk talep
Tanrı’ya bağımlı olmaktır. Ancak o zaman İblis, ona karşı
direndiğinizde kaçacaktır. İblis size saldırıyor mu? O zaman
Tanrı’ya bağımlı olun. Tanrı’nın isteğini yapmaya devam edin. Bu
şekilde İblis’e karşı direnirsiniz. Bu, bizi şu hikayeye götürür:
Bir keresinde Hindistan’da kültürel kale konusunda belirli bir
bölgede vaaz veriyordum. Gece uykumda cin tarafından bu konuda
vaaz etmeye devam ettiğim takdirde ailemi mahvedeceğine dair
tehdit edildim. İblis tam bir zorba! Sabaha karşı 4:00 sularında
kaldığım dairenin salonunda Tanrı’ya bir daha bu konuda asla vaaz
vermeyeceğimi söyledim. Sonra da yatağa gittim. Yirmi dakika
sonra Tanrı’nın önüne gelip tövbe etmeye başladım: Ne olursa
olsun Tanrı benden durmamı isteyinceye dek bu konuda vaaz
vermeye devam edeceğimi söyledim. Kesinlikle kabadayılık
taslamıyordum. Tanrı’ya bağımlı olduğum takdirde İblis’e karşı
direneceğime bütün içtenliğimle inanıyordum.
Bunun gerçekliği kanıtlandı; o günden beri bu konuda vaaz
ederek dolaşmaktayım ve her şey daha kolaylaştı. Bununla
kalmayıp pek çok kişinin bu konuda özgür kılındığını da gördüm.
Daha çok vaaz ettikçe, İblis daha çok kaçıyor. Pek çok inanlının
bunu yapmaması sorun yaratıyor. “Yine saldırıya uğradım”
dediklerini duyarsınız; daha sonra aylarca zavallı ben sendromu
yaşarlar. Çok geçmeden de Tanrı’nın isteğine bağımlı kalmaktan
vazgeçerler, dolayısıyla O’nun onlardan yapmalarını istediğini
yapmazlar ve böylece galip gelen İblis olur. Aslında böyle yapma
yerine egemenlik hayatını İblis saldırdıkça daha çok yaşamalı,
39
Tanrı’nın isteğine daha çok bağımlı olmalı ve egemenliği karanlık
bölgelerin daha ötesine taşımalıdırlar. Bu, özellikle öncülüğe
soyunanları ilgilendirir. Tanrı’nın isteğinin ilkelerini bilirler,
dolayısıyla o ilkelere göre yaşamalıdırlar. İblis’i kaçırtan budur.
Bu dengenin Kutsal Kitap’taki örnekleri
Bu üç gerçeğin bir arada nasıl tutulduğunu açıklamak için
Kutsal Yazı’dan birkaç örnek daha vermek gerekir:
1. Adem ile Havva Aden bahçesinde günahı işledi; bunda
sorumlulukları vardı ama, onları Tanrı gibi olacaklarına
inandıran İblis tarafından kandırıldılar. Tanrı, bunu ve hatta
laneti bile geçersiz kıldı ve İblis’i temsil eden yılanın kafasını
kadının soyunun ezeceğine dair söz verdi. Dolayısıyla İsa
Mesih’le gelen kurtuluş iple çekildi.
2. Bunu anlamak zor olabilir. Kral Davut hayatında bir kez
“sayım yaptırdı”; başka bir deyişle, o zaman kaç kişiyi
yönettiğini araştırıp bulmak için nüfus sayımı yaptırdı. Davut
bunu yapmakla günah işlediğini itiraf etti , ama bunu yapması
için Şeytan’ın onu kışkırttığı da söylenir. Ancak denetim
yine de Tanrı’da idi; Davut’un sayım yapmasına neden olan
O’dur. Dolayısıyla burada üç faktörü de görürüz: Tanrı’nın
mutlak egemenliği, Davut’un bedene dayalı işi ve Davut’un
günahı işlemesine neden olan İblis’in işe karışması.
43
44
45
3. Başka bir örnek de Saul ile ilgilidir. Başkaldırmasında
sorumlu olan bizzat kendisiydi. Başkaldırı, falcılık günahına
yakın olduğundan ve bundan tövbe etmemesinden dolayı
Rab'bin onu rahatsız etmesi için kötü bir ruh gönderdiğini
söyler Kutsal Kitap. Bu da Tanrı’nın Saul’u yargılamasının
46
47
40
bir yönüdür. Rab’bin Saul’u rahatsız etmek için üzerine kötü
bir ruhu göndermesini anlamakta zorlanırız. Usumuzun
tamamen anlamakta zorlandığı ama Tanrı’ya bağımlı
olmamızı belirten üç faktörü yine iş başında görürüz. Denetim
Tanrı’ daydı. Saul sorumluydu. Kötü bir ruh çalışmaya
başladı.
4. Gizemli başka bir örnek de Ahav ve sahte peygamberle ilgili
olanıdır. Sahte peygamberler İsrail’de kötü bir kral olan
Ahav’ın savaşta zafer kazanacağına dair peygamberlik
ediyorlardı. Tanrı’nın gönderdiği peygamber olan Mikaya,
Rab’bin bu peygamberlerin ağzına aldatıcı bir ruh
koyduğunu söyledi. Kötü bir kral olan Ahav’ın yargılanma
zamanı gelmişti. Tanrı, Mikaya’yı da olacak şeyleri tam
olarak betimlemesi için göndermişti. Dolayısıyla Ahav’ın
herhangi bir bahanesi yoktu.
48
49
5. Bu örneklere ek olarak Eyüp’ü de gözden geçirelim. Onun
öyküsü klasik bir durumdur. Eyüp’ü burada olacaklardan
habersiz Tanrı’nın bereketlerinin keyfini çıkarırken görürüz.
Çok uzaklarda bir yerde Şeytan, Tanrı’yla konuşmaya gider.
Tanrı ona dönüp, “Kulum Eyüp’ü görüyor musun? Kusursuz,
doğru bir adamdır. Benden korkar, kötülükten kaçınır” der.
Şeytan da “Tabii ki iyidir. Onu, ev halkını ve sahip olduğu her
şeyi sen koruyorsun. Elleriyle yaptığı her şeyi bereketli
kıldın, hiçbir eksiği yok. Ama elini uzatır da sahip olduğu her
şeyi yok edersen, yüzüne karşı sövecektir” der. Buna karşılık
olarak Rab Şeytan’a Eyüp’ün ailesine ve sahip olduklarına ve
daha sonra da Eyüp’ün bizzat kendisine zarar vermesi için
izin verir. Bunu anlamamız zor, ama Eyüp için daha da
zordu! Bizim elimizde bunu anlamamızı kolaylaştıran kitap
var. Duruma bakıp, “Evet, Eyüp. Durum belli, öyle değil mi?
50
41
Tanrı Şeytan’ın sana saldırmasına izin vererek sadece senin
imanını kanıtlamanı istedi” diyebiliriz. Ama Eyüp’ün elinde
bizde olan kitap yoktu. Başına gelenlerin nedenini
bilmiyordu. Kapalı kapılar ardında olup bitenden haberi
yoktu; sadece sıkıntılı bir dönemden geçtiğini sanıyordu.
Buradaki ilke şudur: Şeytan, Tanrı’nın mutlak izni olmadan
Eyüp’e dokunamazdı. O zaman bile Tanrı, Şeytan’ın
yapacaklarına sınır koydu; Tanrı Eyüp’ün canının
korunmasında ısrarlıydı.
6. Benzer bir durumda İsa Petrus’a, Şeytan’ın Petrus’u buğday
gibi kalburdan geçirmek için Tanrı’dan fırsat istediğini ama
kendisinin Petrus’un imanını yitirmemesi için dua ettiğini
söyledi. Karşımıza yine üç köşeli ilke çıkar: Şeytan Petrus’u
“kalburdan geçirdi”, Petrus Şeytan’ın sınamasına karşı
tepkisinden bizzat sorumluydu ve Rab saldırıya hem izin
verdi hem de Petrus’un onu yenmesi için imanını güçlendirdi.
Petrus yine de İsa’yı inkâr ederken sergilediği hareketinden
dolayı sorumluydu. Tövbe etmesi gerekiyordu.
51
Bazı
okuyucularımla
bizzat
konuşmak
istiyorum.
Anlamadığınız baskılı bir dönemden geçiyor olabilirsiniz. Şeytan
size saldırıyordur. Akla hayale gelmeyen şeyler başınıza gelmiştir.
Tanrı için yaşamaya çalışırken yoğun bir baskı altındasınızdır.
Belki Şeytan sizi kalburdan geçirmek için izin almıştır. İnsanlar
imanınızı yitirmeyesiniz diye sizin için dua etsin ve Tanrı’nın
sizin için bildiğiniz isteğine bağımlı olmalısınız. Dahası
cesaretiniz artsın: İsa, Petrus için dua ettiği gibi sizin için de şimdi
cennette dua ediyor. İblis sonunda kaçacak ve sizin imanınız da
güçlenecektir.
52
Karanlık
dünyanın
güçleri
42
ve
hükümranlıklarının
nasıl
işlediğine ya da nasıl organize olduklarına dair ayrıntıları
bilmediğimizi anımsayalım. Öyle ki, bilmemiz gerekenler bize
açıklanmıştır. Kutsal Yazı’da öğretilenlerin ötesinde tahminlerde
bulunmak ve onun üzerinde öğreti oluşturmak tehlikelidir.
Maalesef, kilisede hükümranlıkların ve güçlerin organizasyonuna
ya da cinlerin “ailelerine” ilişkin sık sık spekülasyon yapılıyor.
Kimi kendini göstermiş olan cine ilişkin sorunu ele alırken, perde
arkasındaki “güçlü kişi”ye ulaşmak için ilgili cinlerin ailelerini
araştırıp bulmamızı öğretir. Bütün bu ayrıntılar bize
açıklanmamıştır. İşte, üç önemli faktörden oluşan dengenin önemi
burada ortaya çıkar. Bu, önemli bir ilkedir ve bunu vurgulamayan
herhangi bir öğretiye temkinle yaklaşılmalıdır.
3 Numaralı Etkin Strateji: Ruhsal savaşı anlamak için şu üç
gerçekten oluşan dengeyi sağlamalıyız.
1. Şeytan’ın ve cinlerin dünyasının gerçekliği
2. Eylemlerimizden sorumlu oluşumuz
3. Tanrı’nın mutlak egemenliği
43
BÖLÜM 4 - BÖLGESEL RUHLAR VE
‘STRATEJİK DÜZEYDE RUHSAL SAVAŞ’
Bölgesel ruhlar ve onlara karşı ‘stratejik düzeyde ruhsal’ savaş
meselesi son zamanda yayınlanmış olan pek çok kitabın konusunu
oluşturmuştur. Günümüzde birçok müjdeci inanlı bu konuyla
gittikçe daha çok uğraşıyor. Bu uğraşın, çok az sayıda yeniden
doğan inanlının bulunduğu dünyanın pek çok yerinde Tanrı’nın
yeniden canlanan gücünü ve ruhsal uyanışı görmek için
yüreklerimizdeki derin umutsuzluktan oluştuğuna inanıyorum.
C. Peter Wagner stratejik düzeyde ruhsal savaşın önde gelen
savunucusudur ve bu konuyla ilgili sayısız kitap yazmıştır.
Dahası, bu stratejilerin etkinliğinin heyecan veren öyküsel “kanıtı”
Latin Amerika’da, özellikle Arjantin’de Tanrı’nın Kutsal
Ruhu’nun görkemli işlerinde görülmektedir. Carlos Anacondia ve
Omar Cabrena gibi güçlü müjdecilerin başarısı, büyük bir uyanışın
olmasından önce bir kentin ya da alanın üzerindeki “güçlü adamı
bağlama” uygulamasına mal ediliyor.
53
“Stratejik düzeyde ruhsal savaş”ın savunucuları bununla ne
demek istiyor? Aslında üç şey gerektirir bu:
“Ruhsal haritalama” gibi teknikle bir kentin ya da yerin
üzerindeki belirli bölgesel ruhun ismini ve doğasını keşfetme.
Yetkili duruma gelen ortak günahları grup “tövbesi” denilen
uygulamayla ele alarak bu tür ruhların etkisini çözme.
Saldırgan savaş duasıyla onları bağlayarak kovma.
44
Wagner’e göre kendimizi içinde bulduğumuz üç çeşit savaş
vardır:
1. “Temel düzeyde ruhsal savaş”-cinleri kovma. Bu konu daha
sonra ayrıntılarıyla ele alınır.
2. “Büyücülük düzeyinde ruhsal savaş”-falcılık, şamanizm,
masonluk, doğu dinleri gibi şeylerle uğraşanların hayatında
çalışan daha güçlü cinlerle karşı karşıya gelme.
3. “Stratejik düzeyde ruhsal savaş”-kentlerin, ulusların ve insan
gruplarının üzerinde bulunan yüksek düzeydeki karanlık
güçlerin ve hükümranlıkların İsa’nın isminin gücüyle karşı
karşıya geldiği yerdir.
54
Stratejik düzeyde ruhsal savaşın savunucularına göre, dünyanın
müjdelenmesinde cepheyi yarıp geçmek istiyorsak, bu üçüncü
düzeydeki ruhsal savaşta zafer kazanmalıyız.
Bu bölümde bu konudaki tartışmaya kendi katkılarımı
sunacağım. Bu konuda daha çok araştırma yapmak isteyenlere
Chuck Lowe’ın “Territorial Spirits and World Evangelisation”
isimli kitabındaki çalışmayı öneririm. “Spiritual Warfare” isimli
kitabında Clinton Arnold bu konu üzerinde çok faydalı bir bölüm
yazmıştır. Kiliseler ailesi NFL’de önderler olarak bizlere bu
konuda bir bildiri sunan dostum Greg Haslam’a da minnettarım. O
zaman bu kitap için araştırma yapıyordum ve Greg ile benzer
sonuçlara ulaştığımızı gördüm. Şimdi bu konulara daha ayrıntılı
olarak bakmamız gerekir.
55
56
Bölgesel ruhlara bakalım
45
“Bölgesel ruhlar” gibi varlıklar var mı? Kutsal Kitap karanlık
ya da cinlerin dünyasında yetkinin daha yüksek düzeylerine
gönderme yapar. “Yönetimler ve hükümranlıklar” ile “güçler ve
ruhsal ordular” dan bahseder. Ne var ki, Kutsal Kitap bu
varlıkların nasıl kurumlaştıkları ve çalıştıkları hakkında ketumdur.
Örneğin, bu konularla ilgili olarak sık sık alıntı yapılan
metinlerden Daniel 10. bölüm Daniel’in dua edişini ve bir meleğin
ona cevap verişini betimler.
57
58
Daniel’e, duasının Tanrı tarafından hemen cevaplanmış olduğu
ama ruhsal dünyadaki çelişkiden dolayı meleğin cevapla ona
ulaşmasının yirmi bir gün aldığı açıklandı. Meleğe karşı durmuş
olan “Pers krallığının önder”inden dolayı çelişki vardı. Grek
önderiyle yaşanacak çelişkiden de bahsedilir.
59
60
61
Bu metinde dikkat edilmesi gereken birkaç nokta var ve bu
bölümün sonuna kadar bu metni açıp okumanız yararlı olur.
1. Daniel kasten savaşa katılmaz. Sadece hararetle dua eder,
kısmen oruç tutar ve ona verilen dramatik bir görüme
istemeye istemeye karşılık verir. Hiçbir yerde Daniel’in
kötülüğün hükümranlıklarına karşı meleğe katıldığını
görmeyiz.
2. “Önderler” iki imparatorluğa gönderme yapar: biri zaten
Ortadoğu’ya hükmetmeye başlıyordu; diğeri de (Yunanistan)
gelecekte Büyük İskender’in denetiminde Makedonya’dan
Hindistan’a kadar genişleyecekti. Bu nedenle kötülüğün
hükümranlıklarına bölgesel olarak değil, pek çok bölgenin
üzerine yayılmış bu imparatorluklara esin kaynağı olarak
bakmak daha doğru olur. Onlar siyasi ya da yayılmacıdan
ziyade bölgesel ruhlardı. Dahası Daniel’in duasının hemen o
46
zaman görünen bir etkisi olmadı; özellikle de Yunanistan
önderi üzerinde. İskender asırlar sonra geldi. Bir
imparatorluğun büyümesini engellemese de siyasi çekişmeler
boyunca Tanrı’nın halkının dayanması açısından hararetli
duaların ve kutsalların yakarışlarının gücünü ve etkisini daha
iyi örnekler. Bu önemlidir; dolayısıyla dua edelim!
3. Daniel 11:1’e bakalım: “Medli Darius’un krallığının birinci
yılında Mikail’i destekleyip korumak için onun yanında
durdum.” Bazıları buradaki “ben” ifadesinin karanlığın
çelişkisinde doğrudan bulunmayı doğruladığını öne
sürmüştür. Ancak buradaki “ben” Daniel’den ziyade meleğe
gönderme yapar.
Tümen hikayesinde olduğu gibi cinlerin bölgesel olarak
çalıştığına dair daha fazla fikir öne sürülür. Tümen, İsa’ya
kendisini o bölgenin dışına göndermemesi için yalvardı. Bu kötü
ruhların havada uçuşmadığına dikkat edin. İsa, onları Tümen’den
kovar ve yakındaki domuzların içine girmelerini söyler. Sonuç
olarak bu cinler bölgesel olarak çalışıyor ve o yerdeki insanlar
üzerinde büyük bir etki gösteriyorlarsa, o zaman İsa bir kişi
üzerinde işe başlayıp onu özgür kılarak ve cinlerle havada
mücadele etmeyerek onların işini bitiriyordu.
62
63
Pavlus da yeni yerlere gittiğinde o kentle belirli bir ilerleme
kaydetmeden önce sık sık cinlerle karşılaşmıştı. Örneğin, Kıbrıs’a
gelir gelmez orada büyük bir yetkiye sahip olan bir büyücüyle
karşılaştı. Dolayısıyla cinler bu büyücü aracılığıyla tüm bölgeyi
etkileri altına alabiliyorlardı. Aynı durum Filipi’de de oldu. Orada
falcılık yeteneği olan köle bir kızla karşılaştı. Kapısında ondan
geleceklerini duymak için kuyrukta bekleyen insanlar vardı;
dolayısıyla o da o yerde etkiliydi. Cinler o kızın yaşamını
47
etkileyerek o kentte yaşayanlara ulaşabiliyor ve onları kontrol
altına alabiliyorlardı. Bir yerde insanları tutsağı haline getiren bir
büyücünün gücüne karşı kilisenin dua ettiğini ve bunun yaptığı
güçlü etkiyi duydum. Duayla bu büyücü bir süre sonra ya taşındı
ya da gücü hükümsüz kılındı. İlk kilise dua etti ve onlara saldıran
Hirodes korkunç bir hastalığa yakalanıp öldü.
64
Bu durumların her birinde cinler insanlarda işliyor ve uygun
olduğunda bu insanlardan atılıyorlardı. Pavlus’un burada uğraştığı
durum, Wagner’ın “temel düzeyde ruhsal savaş” ya da olsa olsa
“büyücülük düzeyinde ruhsal savaş” dediği ruhsal savaşı belirtir.
Bu iki düzey arasındaki farkı ayırt edeceğimden pek emin değilim
ama, Tanrı’nın egemenliğini ilerletir ve O’nun sözünü yayarken
yeni yerlerde kötü ruhların gücüyle karşılaşacağımıza dair hiçbir
kuşkum yok. Pavlus’un Elçilerin İşleri kitabında yazdığı gibi
bizim de onlara aynısını yapmak zorunda kalacağımızdan da
eminim.
Efes örneği
Bir diğer ilginç senaryo da Efes’teki durumdur. Öyle ki Efes
büyücülüğe teslim olup tanrıça Artemis’e tapıyordu. Pavlus o
kentte pek çok güçle karşılaşmıştı. İnanılmaz şifa mucizeleri
olmuştu. İnsanları kötü ruhlardan kurtarma hizmeti öyle etkiliydi
ki, cinlerin dünyasında onun adından korkuluyordu. Tanrı’nın
sözü öyle bir yayıldı ki, tüm o bölge müjdeyi duydu. Sonuçlar o
kadar etkiliydi ki, putla ilgili nesnelerin ticareti bile zarar gördü.
Bu inanılmaz sonuçları elde etmek için Pavlus hiç “Stratejik
düzeyde ruhsal savaş” ile uğraşmış mıydı? Onun böyle bir şey
yaptığına dair Kutsal Yazılar’da hiçbir kayıt yoktur. Ancak Kutsal
Yazılar, her iyi iş için donanmamızda gerekli olanları içerir.
65
66
67
68
48
Peter Wagner yakın geçmişte Efes’te bir dua ve tapınma
etkinliği düzenledi. Kötülüğün hükümranlığında en yüksek
düzeydekilerin hakkından gelmek ve “Göklerin Kraliçesi” ile
karşılaşmak için Tanrı’nın kendisine yeni bir görev verdiğini
hissetti: Uluslararası Ruhsal Savaş Ağı. İnsanları bu etkinliği
hazırlamak için yazdığı Confronting the Queen of Heaven
kitabında Pavlus’un hizmetinin inanılmaz etkisini şöyle yorumlar
Peter Wagner: “Pavlus Efes’ten ayrılıncaya dek Artemis epeyce
yara almış ve zayıflamıştı. Ama yine de etkiliydi. Pavlus onunla
hiç bire bir karşılaşmadı ve stratejik düzeyde ruhsal savaşa girmek
için tapınağına girmedi. Gümüşçüler onu, bunu yapmakla
suçladılar ama, mahkemede suçlarını kanıtlayamadılar. Pavlus’un
temel ve büyücülükteki sert ruhsal savaşta oynadığı rolden dolayı
Artemis çok güç kaybetti. Tanrı son saldırıyı yapması için elçi
Yuhanna’yı seçti. Elçilerin İşleri Kitabı değil ama tarih bize,
Pavlus'un birkaç yıl sonra Efes’ten ayrıldığını ve Yuhanna’nın
Efes’e taşındığını ve görevini orada tamamladığını anlatır.”
Wagner daha sonra tarihçilerden alıntılar yapmaya devam eder:
Yuhanna Artemis tapınağına gitti ve doğrudan ruhsal savaşa girdi.
Bu da Artemis sunağının pek çok parçaya ayrılması ve tapınağın
yarısının çökmesiyle sonuçlandı.
69
Stratejik düzeyde ruhsal savaşın doğrulanması Kutsal Kitap’ta
betimlenen olaylara değil, tartışılan tarihe dayalıdır. Bu bir sorun
olarak algılanabilir. Clinton Arnold, bu hikayenin dayandığı
belgeye gönderme yapar; 787’de İznik Konseyi tarafından
yargılanan bu belge şöyle der: “Bu kitabı hiç kimse
kopyalamamalıdır; bunun da ötesinde bu kitabın yakılmayı hak
ettiği görüşündeyiz!”
70
“Bölgesel ruhların” varlığına dair daha fazla kanıt var mı?
İsrail’in çevresindeki insanların yerel ‘tanrıları’ na tapındıkları
49
doğrudur. Kutsal Yazılar, bu putların arkasında cinlerin gücü
olduğunu açık açık belirtir. Ama onların bizzat bölgesel hakları var
mıydı? İnsanların putlara tapmasından dolayı orada nüfuz sahibi
olma olasılığı daha fazladır.
71
Stratejik düzeyde ruhsal savaş
Stratejik düzeyde ruhsal savaşın uygulanmasıyla ilgili Kutsal
Yazılar’da başka kanıt var mı? Wagner, Matta 12’deki
Baalzevul’un bağlanması gereken güçlü bir adam olduğunu söyler.
Oysa kilise tarihi yorumcularının birçoğu bağlanması gerekenin
Şeytan olduğu kanısındaydı. Baalzevul’un Şeytan’ın denetiminde
bölgesel küçük bir cin olduğuna ve dolayısıyla da insanları onun o
bölgedeki gücünden kurtarmak için onun bağlanması gerektiğine
inanıyor Wagner. Bunu da şu gerçekle doğrular: “İncelediğim
yazılı metinlerin fikir birliği ve büyücülükle ilgili olarak
uzmanlarla yaptığım görüşmeler beni bu sonuca götürüyor”.
“Büyücülük uzmanları” temeline dayanan bu sonuca gitme işinin
tehlikeli olduğunu düşünüyorum. “Cinlerin önderi”
olan
Baalzevul’un bizzat İblis’in kendisi olduğu konusunda hemfikir
olan yorumcuların yorumuna katılmanın daha güvenli olduğuna
inanıyorum.
72
73
Bu kötü güçlerle çarpışma yetkisine sahip miyiz? Bir bakıma
evet. Kutsal Kitap, ruhsal savaştaki mücadelemizin bu
hükümranlıklara ve güçlere karşı olduğunu açık açık ifade eder.
Başka bir deyişle, sorunlarımızın kaynağının et ve kan (ya da
insanlar )değil onların arkasında olan hükümranlıklar ve güçler
olduğunu biliyoruz. Bu nedenle ruhsal savaşla ilgili bir kitaba
ihtiyacımız var! Dolayısıyla belirli durumlarda çalışan kötü
güçleri azarlamamızda bir yanlışlık olmaz.
74
50
Öte yandan Kutsal Kitap’ın kötü güçlerle doğrudan karşı
karşıya gelmemizi ve onları azarlamamızı önermediğine
inanıyorum. Yahuda’nın Mektubu, bu işlere bulaşan kötü adamlara
gönderme yapar. Yahuda, bu adamlar “yüce varlıklara
sövüyorlar” diyor. Sonra şöyle devam eder: “Oysa Başmelek
Mikail bile Musa’nın cesedi konusunda İblis’le çekişip tartışırken,
söverek onu yargılamaya kalkmadı. Ancak, ‘Seni Rab azarlasın’
dedi.” Yahuda kötü adamların uygulamalarına gönderme
yapıyordu. Bir an için bile olsa stratejik düzeydeki ruhsal savaşta
mücadele edenlerin böyle olduklarına dair herhangi bir izlenim
vermek istemiyorum. Ancak dua ederek düşmanla mücadele
etmede Başmelek Mikail’in örneğini izlememiz gerektiğine
inanıyorum. Başmelek Mikail “Seni Rab azarlasın” demeyi uygun
gördüyse, bunun bizim için yararlı olduğuna ve yetkimizi
aşmamamızı sağladığına inanıyorum. Kimi bunun bir Eski
Antlaşma örneği olduğunu ve Yeni Antlaşma’da bizim de yetkimiz
olduğunu ileri sürer. Ben de “Yahuda bunları Yeni Antlaşma
okurlarının iyiliği için yazıyor” derim. “İblis’e tekmeyi vuralım”
gibi şeyleri duyduğumda biraz geriliyorum. “Şeytan seni Rab
azarlasın” demeyi tercih ederim. Yüksek düzeydeki ruhlarla
uğraşmak Tanrı’nın hakkıdır, ayrıcalığıdır. Yeşaya şöyle der: “O
gün Rab yukarıda, gökteki güçleri ve aşağıda, yeryüzündeki
kralları cezalandıracak.”
75
76
77
Needless Casualties of War kitabında John Paul Jackson,
“insanlar bu şekilde yetkilerini aşarlarsa zarar bile verebilirler”
der. Yahuda 9. ayette betimlenen ruhsal savaşın uygun yöntemini
anlayıp, Tanrı vergisi yetkilerini aşmış oldukları için tövbe edenler
olduğunu biliyorum.
Yetkimizden dolayı hem küstahlaşmaktan sakınmalı hem de
duamızın etkisiyle ilgili olarak gerçekçi olmayı elden
51
bırakmamalıyız. Bir bölgedeki hükümranlıklara ve güçlere karşı
sözde “stratejik düzeyde ruhsal savaş” a girişmişsek, onların
gittiğini nasıl biliriz? İnsanlar hâlâ günaha düşüyorsa, o zaman o
günahla bağlantılı kötü güçlerin etkisi devam ediyordur. Ben bazı
şeylere bu tür savaş taktiklerini savunanlardan farklı bakıyorum.
İnsanlar Tanrı’nın sözünün yayılmasıyla özgür kılınırken, kötü
ruhların gücü azaltılır ve sonuçta işi bitirilir. Tanrı bir toplumda
müjdenin yayılması ve egemenliğin işleriyle çalışırken, toplumlar
değişir ve kötülük güçlerinin etkisi azalır.
Kutsal Yazılar yetkimizi aşmamaya karşı temkinli olmamızı
sağlamakla kalmaz. Tanrı’nın bize verdiği yetkiyle karanlık
güçlerle mücadele ettiğimizde bunun korkunç etkinliğinden de söz
eder. Egemenliğin işlerini yapmak, hastaları iyileştirmek,
yoksullara müjdeyi götürmek ve cinleri kovmak için çağrıldık.
Luka kitabında yazıldığı gibi yetmiş iki öğrenci bunu yaptığında
bunların inanılmaz ruhsal etkileri oldu. İsa’nın adında cinlerin
onlara boyun eğdiğini gördüler. Rab’be bunu anlattıklarında, O
onların yetkisini şu sözlerle yeniden doğruladı: “Ben size, yılanları
ve akrepleri ayak altında ezmek [cinlerin gücünün bir resmi] ve
düşmanın bütün gücünü alt etmek için yetki verdim.” Onlara
Şeytan'ın gökten yıldırım gibi düştüğünü gördüğünü de söyledi.
Bu, yetmiş iki öğrencinin egemenliğin işlerini yapmalarının bir
sonucuydu.
78
79
80
William Hendrickson da Luka kitabıyla ilgili yazdığı kitapta
aynı yorumu yapar: “İsa, sizler cinleri kovarken kendisinin de
efendilerinin (Şeytan’ın) düştüğünü gördüğünü belirtti. . . Bu
yoruma önemli bir maddenin eklenmesi gerekir: Efendi’nin yüce
dilinde bu şöyledir: ‘Şeytan’ın gökten yıldırım gibi düştüğünü
gördüm’. Bu sadece bir olaya, yani yetmiş iki kişinin başarısına
yapılan bir gönderme değildir. Daha sonra olan benzer olaylar için
52
de geçerlidir bu. Başka bir deyişle, İsa bu yetmiş iki kişinin
zaferini yeni dönemde Şeytan’a karşı kazanılacak olan pek çok
zaferin belirtisi olarak gördü. Gelecek zaferler binlerce misyonerin
çalışmalarıyla elde edilecekti. Geleceğe bakıyordu. Çirkin
canavarın ve yandaşlarının mutlak sonunu gördü.”
81
Başka bir deyişle, egemenliğin işlerini yapabilmek için bir
yerdeki kötülüğün güçlerini yıkmıyoruz. Aksine, egemenliğin
işlerini yaparken, Şeytan’ın düşüşü görülür; dolayısıyla toplumun
müjdeyle değişebilmesi için onun gücü ve etkisi azalmış olur.
Yetmiş ikiler gibi bize de cinleri kovmak, insanları etkileyen
hastalıkları ve kötü ruhları azarlamak ve İsa’nın fırtınayı
durdurması gibi İblis’in neden olduğu fiziksel belirtileri azarlamak
için yetki verildiğine inanıyorum. Ama yüksek düzeydeki
cinlerin gücüyle birebir uğraşmaya gelince, Yahuda’nın öğüdünü
burada dinlememizde fayda vardır.
82
Buradan hangi sonuçları çıkarabiliriz?
Ulusların siyasi, sosyal ve kültürel koşullarının arkasında
kötülüğün güçleri olduğunu söyleme gibi bir durum olduğuna
inanıyorum. Onlara böyle davranma yetkisi kötü önderlerin ve
halkların yanlış seçimlerinden dolayı verilir. Bu bağlamda bu
güçler bölgesel olarak işlev görürler; insanlar kendilerini
günaha kaptırırken onlara da orası için geçit verilir.
Şeytan ya da bu “yüksek seviyede” ki kötülük güçlerine karşı
savaş duasında doğrudan mücadeleye girmek için yetkimiz
yok. Bazen kötülük güçlerinin kötü insanlarda çalışarak tüm
bir bölgeyi ya da kenti etkilediği açıktır. Kıbrıs ve Filipi’de
Pavlus’un yaptığı gibi bu kötülük güçleri azarlanabilir. O
53
insanlar müjdeyi kabul ederlerse, o zaman özgür de
kılınabilirler.
Egemenliğin işlerini yapmak için çağrıldık. Müjdeyi vaaz
etmeli, hastaları iyileştirmeli ve insanları cinlerden özgür
kılmalıyız. Yetmişikilerin ve Pavlus’un yaptığı gibi biz de
bunları
yaparken,
Şeytan’ın
egemenlik
alanından
kovulduğunu görebiliriz. O zaman Tanrı, Şeytan’ın kör ettiği
gözleri Mesih’teki kurtuluşlarının görkemini görmeleri için
müjdenin gücüyle açacaktır. Bu, güçlü bir ruhsal savaştır.
Bağlama ve çözme
“Bağlama” ve “çözme” terimleri ruhsal savaş bağlamında sık
sık kullanılır ve çokları tarafından bölgesel ruhlar kavramında da
bunlara başvurulur. Bu nedenle “şu şu yerlerdeki ruhları
bağlıyorum” gibi ifadelerde bulunarak belirli bir alandaki bölgesel
ruhları bağladığını anlatan kişiler görürüz.
Bu bağlama ve gevşetme kavramı İsa’nın Matta 16’da yer alan
Petrus’a söylediği sözlerden gelir. Petrus’a Göklerin
Egemenliğinin anahtarları verilir. İsa sonra Petrus’a yeryüzünde
bağladığı her şeyin göklerde de bağlanacağını ve yeryüzünde
çözdüğü her şeyin göklerde de çözüleceğini söyler. Bu bağlama ve
çözme fikirlerinin sık sık yanlış anlaşıldığına inanıyorum.
Hendrickson, Matta kitabı hakkında yazdığı yorum kitabında bu
sözlerin aslında yasaklama ve izin verme için hahamların
kullandığı terimler olduğuna işaret eder. İzin verme ve vermeme
için kullanılan yasal terimlerdir. Bu bağlamda Petrus kendisine
verilmiş olan Göklerin Egemenliğinin anahtarlarıyla müjdeyi
kabul edenlerin onun yararlarından yararlanması için onlara etkin
bir şekilde izin verir ya da onları salıverir. Biz de Petrus’un
83
84
54
yaptığını yaparız. Öte yandan, müjdenin bildirisini reddedenlere bu
faydalar yasaklanır. İsa bu terimleri kilise disiplini bağlamında
yine kullanır. Bir kişi günah işlediğinde bizi dinlemezse, o zaman
bu durum kiliseye bildirilir. Kiliseyi de dinlemezse, o zaman
dışlanır. Dolayısıyla, o kişi eylemleriyle ya kabul görür ya da
reddedilir.
85
86
Bu nedenle İsa’nın “güçlü adamı bağlama” ya yaptığı
gönderme bu bağlamda ne anlama gelir? Kilise bunu genel olarak
Mesih’in çarmıhta Şeytan üzerinde kazandığı zafere, dirilişine ve
göğe çıkmasına yapılan bir gönderme olarak görmüştür. İsa
çarmıhta Şeytan’a karşı kazandığı zaferle Şeytan’ın işlerini
kısıtladı. İsa buna dayanarak, “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki
bana verildi” der. Bu, yetkiden dolayı bize bütün dünyaya
gitmemiz ve bütün ulusları Rab’bin öğrencileri olarak
yetiştirmemiz söylenir. Şeytan’ın gücü sınırlandırıldığı ve
çarmıhta bağlandığı için bunu yapabiliriz.
87
88
89
Matta 12’deki “güçlü adam”la ilgili metinde İsa insanları
cinlerden özgür kılma konusunda kendi görevine gönderme
yapıyor ve güçlü adamı önceden bağladığı için onun evini
soyabileceğini açıklıyor. İsa zaten insanları cinlerden özgür
kılıyordu: o zaman ölümünden ve dirilişinden önce Şeytan’ı nasıl
bağlamıştı? Çölde ona direnerek ve sonra da Göklerin
Egemenliğinin işlerini yaparak bunu yaptığına inanıyorum.
90
Bu nedenle gerçek nettir. Şeytan çarmıhta bağlanmıştır,
dolayısıyla özgür kılınma bildirisiyle tüm dünyadaki kölelere
gidebiliriz. Düşmanın üzerimizdeki etkisini sınamalarına fırsat
vermeyerek engelleyebiliriz. Böylece gücünü kısıtlarız. Dahası
Göksel Egemenliğin işlerini yaparken İsa’nın Luka’daki
yetmişikilerle ilgili sözleriyle kötülüğün gücünü daha da sınırlarız.
91
55
Bu bakımdan “bağlama” bir formül değil, bir eylemdir.
Yasaklama ve izin verme fikrinin de ruhsal alana yayılabileceğine
inanıyorum. Göklerin Egemenliğinin anahtarlarıdır. Ruhsal olarak
kendi etkinliklerinde güçlüdürler. Bir durumda ya da toplantıda
yetkili olduğumuz zaman ruhsal olarak aramızdaki düşmanın
işlerini yasaklayabileceğimiz ya da kısıtlayabileceğimiz
kanaatindeyim. Bununla ilgili hiçbir sorunum yok. Bir baba olarak
evim için yetkili bir şekilde dua edebileceğime, içeri girmeye ve
huzursuzluk
çıkarmaya
çalışan
düşmanın
gücünü
kısıtlayabileceğime inanıyorum. Kilisemizdeki bir ihtiyar olarak
da peygamberlik sözleri gibi iyi şeylerin olmasına izin vermek ve
de düşmanın etkinliklerini kısıtlamak için yetkili bir şekilde dua
edebileceğime inanıyorum. Kilise birlik içinde dua ettiğinde orada
karanlık güçlerin gücünün kırılacağına ve harika şeylerin ortaya
çıkacağına inanıyorum.
Yine söylüyorum. “Bağlama” bir formül ya da ifade değil, bir
eylemdir.
Göklerin
Egemenliğinin
işleriyle
uğraşırken
yaptıklarımızın bir betimlemesidir. John Wimber’in bu konudaki
konuşmasını anımsıyorum. Bunu ütü yapan biriyle kıyasladı.
Birini ütü masasını açarken, gömleği üstüne yerleştirirken, ütüyü
gömleğin üstüne koyarken ve de gömleğe, “Ey gömlek, seni
ütülüyorum!” derken ve bunu ütüyü kontrol etmeden yapmaya
çalışırken görürseniz, saçma olduğunu düşünürsünüz. Bir gömleği
ütüleyerek ütülü hale getirirsiniz. Benzer şekilde, düşmanın
gayretlerini sadece onun etkinliklerini kısıtlayarak, yani Göklerin
Egemenliğinin işlerini yaparak kısıtlayabiliriz.
Bana bu konuda soru soran bazı misyonerlerle yaptığım
konuşmayı anımsıyorum. Afrika’nın zor yerlerinde çalışıyorlardı
ve orada yetkiyi almışlar ve “ruhları bağlamışlardı.” Şaşkınlardı.
Sözlerinin neden etkisiz kaldığını merak ediyorlardı. Daha
56
öncelerinde orada başkaları varmış ve onlar da “ruhları bağlamış.”
Onlara, “Ruhlar bağlanmadan önce bu kaç defa söylenmelidir?”
diye sordum. Tabii, olaya böyle bakarsak, saçma gibi görünebilir.
Misyonerlere çalıştıkları yerlerdeki kiliselerin bağlamayı
umdukları kültürel kalelerden bağımsız olup olmadığını sordum.
Onlar da “Hayır. Dünyadaki pek çok problem kilisede de var”
dediler. Ben de onlara şöyle dedim: “Kilisede henüz halledilmemiş
olan ve kültürel kalelerle işleyen ruhları bir formülle nasıl
bağlayabilirsiniz? Bu kötü güçlerle uğraşmanın ilk adımı insanları
kilisede onlardan özgür kılmaktır. İnsanları kültürlerini etkileyen
kötü ruhlardan özgür kılarsanız; ancak o zaman ‘bağlama ve
çözme’ işi olur. Aslında düşman bağlanır ve insanlar da özgür
kılınır.”
Başka bir dostum İran’daki “hippi yolculuğunda” kurtuldu. Rab
İsa’ya gelmeden önce New Age hareketlerine karışmıştı;
dolayısıyla İngiltere’ye Peak District’teki evine gelince, bazı
arkadaşlarını topladı ve kötü ruhların etkinliklerinin merkezleri
olduğunu bildiği yüksek yerlere gitti. O yerlerde düşmanın işlerini
“bağlamaya” çalıştı. Ancak bu yolda çaba harcarken Şeytan’ın
işleriyle ilgili daha çok ayrıntıya girmesi gerektiğini gördü. Bu
konuyu yeteri kadar inceledik mi? Bu konuda dua ettik mi?
Başkaları da aynı bölgede aynı şeyleri yaptı. Onların “bağlaması”
neden işe yaramadı? Sonunda orada bir kilise kurmaya ve bu
kilisenin küçük gruplarını farklı köylerde ve küçük kasabalarda
yaymaya karar verdi. Müjdeyi yayan kiliselerin kurulmasını
sağlayarak, oradaki düşmanın işini daha etkin bir şekilde
kısıtlayacağına ve pek çok kişinin kurtulduğunu göreceğine
inanıyorum.
Ruhsal haritalama
57
Ruhsal haritalama, bir kentin ya da alanın ciddi bir araştırmaya
dayanılarak çizilen ruhsal profilidir. O yerdeki inanmayanların
yaşamını etkileyen düşmanın aldatmalarını anlamak için
“peygamberlik vahyi” ile birlikte tarihi ve sosyolojik araştırma
kullanılır. Kimi cinlerdeki hiyerarşik düzenin doğasını ve o belirli
yeri yöneten cinlerin isimlerini açıklamanın önemli olduğunu
söyler. Bu açıdan bakıldığında düşmanın ne yaptığını açığa
çıkarmak için peygamberlik armağanı ile ruhları ayırt etme
armağanına sahip kişilerin gerekli olduğu görülür. “Şeytan’ın
hilelerini” keşfedersek, onlara karşı daha etkin bir şekilde dua
edebiliriz. Kimi de bu kötü güçlerin işlevsel isimlerini ya da
isimlerini tam olarak öğrenmenin faydalı olacağını söyler. Onların
isimlerini bilme cinlerin üzerinde güç elde etme ve baskının özünü
belirlemede bize yardımcı olur.
Bunun bir yardımı olur mu? Cinlerin üzerinde yetki sahibi
olmak için onların isimlerini bilmemiz gerektiği düşüncesi beni
biraz zorluyor. Bunun putperest ruhsal yetki kavramına fazlasıyla
yakın olduğu kanaatindeyim. Peak District’teki dostlarımla birlikte
geçmişteki büyücülük etkinlikleriyle ilgili hikayelerin peşinden
giderek bunlara kendimizi biraz fazla kaptırabileceğimize
inanıyorum. Gerçek ve içten olan peygamberlik vahyi ile insani
spekülasyonu ayırt ederken dikkatli olmalıyız. Yine de her yerde
insanların müjdeyi kabul etmesini engelleyen belirli faktörler
olabilir. Bunu araştırmak olumlu anlamda yarar sağlayabilir.
Bizim işimiz dua etmek ve Tanrı’nın sözünü vaaz etmektir: aynı
zamanda belirli bir alandaki ruhsal baskının belirli özelliklerini
görüp cinleri de kovmaktır. İnsanların düşüncelerinde, özellikle
müjdeyi anlamalarını engelleyen kültürel tutumlarında, toplumda
yaygın olan belirli günahlarda bir kale görürsek, o zaman bu bizi
nasıl dua etmemiz, öğretmemiz ve hangi cinlerle karşılaşacağımız
konusunda uyarır ve harekete geçirir.
58
Birinci bölümde söylediğim gibi, farklı yerlerde kaleyle ilgili
seminerler verdiğim zaman amacım insanları, kültürlerinde
onların düşüncelerini bozan ve onları bağlayan kötülüğün
güçlerinden özgür kılmaktır. Bu konuları bilmek insanları özgür
kılmada yardımcı olabilir
Özdeşleşme tövbesi
Buradaki fikir şudur: Bir topluğun ya da ulusun geçmişteki
günahkâr davranışı yüksek düzeydeki hükümranlıkların ve güçlerin
ruhsal kaleler kurmaları için açılımlar sağlamıştır. Hristiyan
olmayanların toptan alçakgönüllülük ve tövbe sergilemeyecekleri
ve bunu ifade etmeyecekleri apaçıktır. Dolayısıyla bunu onlar için
Hristiyanlar yapmalıdır. Günümüzde insanların başkaları önünde
uluslarının ya da kentlerinin günahlarından tövbe eden pek çok
örnek vardır. Bir ulusun başka bir ulusa işlemiş olduğu günahtan
dolayı özür dileyen insanları görüyoruz. Bu kişiler diğer ulusta
konferans verirken ya da vaaz ederken özür diliyorlar. Bazen
geçmişteki bazı meselelerden dolayı tamamen tövbe etmeden
uyanış görmeyi beklemememiz bile söylenir.
Batılı bireyselciliğimizin bazen bizi bazı kötülüklerin ortak ve
yapısal doğasına ve bunun gerektirdiği ortak suça karşı
körleştirdiği bir gerçektir. Daniel ve Nehemya kendilerini
halklarının günahlarıyla özdeşleştirdiler ve bunu Tanrı’ya itiraf
ettiler. Ancak itiraf ettikleri günahlar onların da bir parçası
olduğu Tanrı’nın halkının günahlarıydı. Asurlular’ın ya da
Babilliler’in ya da Persler’in günahlarını itiraf etmediler. Oralarda
yaşıyorlardı ve onların adına bu günahları itiraf etmediler; zaten
Asurlular, Babilliler ya da Persler kendi günahlarını itiraf
etmezlerdi.
Pavlus
Romalılar
1.
bölümünde
Roma
İmparatorluğu’nun günahlarını açıkça dile getirir ve kınar.
92
59
Pavlus’u bu günahları itiraf ederken görmüyoruz.
Tanrı’nın halkı olarak kiliseyi niteleyen yanlış tutumları daha
çok ciddiye almamız gerektiğine inanıyorum. Bu yanlış tutumları
fark ederek ve Tanrı’nın sözünü öğreterek düzeltmeliyiz.
Kiliselerimizin etraftaki putperest kültürden sık sık etkilendiğini
kabul etmeliyiz. Daha sonraki bir bölümde göreceğimiz gibi çoğu
zaman bunun bilincinde bile değiliz. Bizi nitelediği yerde onu fark
etmemiz doğru olur. Diğer inanlılarla köprüler kurmamıza
yardımcı olur. Geçenlerde oturduğum kent olan Bedford’da bir
Pencap kilisesinde önderler toplantısı oldu. Kiliselerimizin
gelecekte beraber daha iyi nasıl işbirliği yapabileceği konusunda
konuşuyorduk. Kiliselerin ırklara göre ayrılmasının doğru
olmadığını gördük. Ancak toplantının başında Pencaplı dostlarıma
toplumumuzda neden beyaz kiliseler, Asyalı kiliseler ve siyah
kiliseler (Jamaikalı) olduğunun ana nedenlerinden birini kabul
ederek anlattım. 1950’lerde İngiliz kilisesi Tanrı’nın bizi
varlıklarıyla o zaman ulusumuzu bereketleyen pek çok yeni
göçmeni iyi karşılamamıştı. Pencaplı önderlerden biri bunun kendi
halkının da başına geldiğini söyledi. Tanrı’nın halkı olarak yanlış
yapılan yerde alçakgönüllülükle harekete geçmemiz gerekir. Her
ne kadar 1950’lerde ben sorumlu bir yetişkin olmasam bile bunu
yapmam doğru olur.
Ancak yine de dikkatli olmalıyız. Geçmişle ilgili bu
basmakalıp formülü ezberden okumamalıyız. Bu tür tövbe “uyanış
getirme” formülünden çok duayla gelen bir tutumu ve birbirimizin
önünde alçakgönüllülüğü yansıtmalıdır. Örneğin, geçmişteki sorun
çözülmeden kaç defa özür dilememiz gerekir? Büyük bir
konferansta konuştuktan sonra mesajımın biraz zafer koktuğunu
Reformasyon döneminde Protestan reformcuların işlediği
günahlardan tövbe etmeleri konusunda ne düşündüğümü içeren bir
60
mektup aldığımı anımsıyorum. Reformasyon önderlerinin hatalar
yaptıklarını kabul etmeye hazırım. Muhalif olduklarını
düşündükleri kişileri dar ağaçlarına göndermeleri doğru değildi.
Eğitim kurslarımızda kilise tarihini öğrettiğimizde bu
uygulamalardan kaynaklanan meselelere bakıyoruz. Ancak
kilisenin gelecekteki görkemini vaaz ederken buna kaç defa
gönderme yapmam gerekir? Yirmibirinci yüzyılın inanlısının da
geçmişin hatalarını kabul etmiş olması meseleyi çözer mi?
Dolayısıyla benim bundan tekrar bahsetmeme gerek var mı?
Özdeşleştirme tövbesini ve Tanrı’nın halkının geçmişteki
eylemlerini çok fazla abartırsak son derece karmaşık ve boş
tartışmaların içinde bulabiliriz kendimizi.
Benim geçmişteki yanlışları inanlı Pencaplı dostlarıma kabul
ettiğimi söylemem “göksel diyarda bir şeylerin olmasına yol açtı”
gibi bir iddiada bulunmuyorum. Bunu beyaz İngiliz Hristiyanlar
adına yaptığıma da inanmıyorum. Alçakgönüllülükle “Mesih’te
yeni insan” olma gerçeğini yaşamaya çalıştığıma inanıyorum.
93
Hristiyan olmayan toplumumuzun günahlarını itiraf ederek ve
onların “ödüllendirilmesini” umut ederek onları temsil etme
yetkimizin olup olmadığı sorgulanabilir. Yine sıkıntıya
düşebiliriz: Toplumumuzun geçmişteki ve şimdiki günahlarını
nasıl bilebiliriz? Burada sözde “bilgece sözler” ya da
“peygamberlik anlayışı” için geniş bir saha var ama bunları Kutsal
Yazılar’a göre sınamada tamamen yetersiz kalabiliriz. Ayrıca
vekaleten yapılan itiraf da hiç kimseyi kurtarmaz. Mesih’e iman
etmek için bireysel tövbe gerekir. Bu büyük çapta olursa
toplumumuzun değişmesinde Göklerin Egemenliğinin olumlu
etkileri olacaktır.
Tanrı’nın halkının ya da ait olduğumuz ulusun geçmiş
61
günahları söz konusu olduğunda ve içinde bulunduğumuz durum
yanlış anlaşılmasın ya da alınganlık yaratmasın diye her halükarda
alçakgönüllü bir tutum sergilememiz gerekir. Örneğin, İngilizlerin
egemenliği altında olmuş ve acı çekmiş bir ulusa hizmet
ediyorsam, öğretişimde ve o kişilerle ilişkilerimde bunu aklımda
tutarım. Onlardan üstün olduğumu ima edecek bir harekette
bulunmamaya ve onlara yapılmış olan haksızlığı kabul etmeye her
zaman dikkat ederim. Bireysel dünya görüşümüzden ötürü ortak
sorumluluk duygumuzu köreltmemeye çalışalım.
Diyarı arındırma
Son zamanlarda kiliselerimizin olduğu kentlerin bulunduğu
“toprak” ya da “diyar” la ilgili sorumluluğumuz hakkında çok şey
söylenmiştir. İnsanlar diyarı arındırmak için ruhsal savaşa
katılıyorlar. Daha önceki kötü ruhların etkinliklerinin yapıldığı
sanılan “yüksek yerler” e çıkıyor ve oradaki ruhların işini
bitiriyorlar. Hristiyanlıktan önceki ulusal tarihimiz döneminde yer
alan büyücülük gücüne çok ilgi gösteriyorlar.
Bugün bizim için geçerliliği olmayan Eski Antlaşma teolojisine
dayalı bir yanlış anlamayı temsil eder bu. Yeşu’ya Vaadedilen
Diyar’ı putperestlikten arındırması söylenmişti ama, bugün bize
fiziki olarak bir diyar sözü verilmemiştir. Bizim mirasımız
göklerdeki Yeruşalim’dir.
Ulusların Mesih’e mirası olarak
vaadedilmiş olmasıyla seviniyoruz. Ancak Yeni Antlaşma,
mirasın nasıl talep edileceğini mükemmel bir şekilde açıklar.
Dünyanın dört bir ucuna giderek-“diyarı arındırmaktan ve
“büyücülüğün güçlerini hükümsüz kılma”dan- müjdeyi vaaz
ederek ve her ulusu Mesih’in öğrencisi yaparak olur bu. Mesih’in
mirası her oymaktan, her dilden ve her ulustan kurtulan
insanlardır. Bazılarının haritada “gücün karanlık yolları” olarak
94
95
96
62
çizgiler çizmesi ruhsal ayırt etmeden daha çok kehanette
bulunmaya benzer.
Bir keresinde sorun yaşamakta olan bir Anglikan Kilisesi
benden tavsiye istedi. Ruhsal savaş meseleleriyle ilgili olduğu
belliydi. Kilisedeki bazı önderlerle tartışırken, meselenin kilisenin
büyücülükle bağlantısı olan bir yerde inşa edilmiş olmasından
dolayı bu sorunun ortaya çıkmış olabileceği öne sürüldü. Ben de
kilisenin şimdiki üyelerinin halletmesi gereken meseleler
olduğunu ve tövbe etmeleri gerektiğini söyledim. Kilisede
bölünmeler ve yanlış tutumlar vardı. Bir kilise üyesi kilisenin
önderini merkezi ısıtma sistemini kurallara tam uymadan
değiştirdiği için mahkemeye bile vermiş! Yine önderin kilisedeki
ilk ön sırayı kaldırıp tapınma orkestrası için yer açması nedeniyle
kilisede sorun vardı. Böyle sorunlar varken kilisenin nasıl bir
yerde inşa edildiği gibi sorunlar önceliği almamalı. Düşman,
kilisedeki üyelerin yanlış tutumlarından dolayı daha etkili olur.
Ama işe yaramıyor mu?
Dünyanın bazı yerlerinde ruhsal savaşla ilgili bu öğretişlerin
işe yaradığı görülüyor ve bu nedenle bu öğretişleri sorgulamakta
çekingen davranılıyor. Biz de kendi ulusumuzda aynı etkinlikte
ruhsal bir sıçrama görmeyi arzu ediyoruz. Hristiyan imanının
temel ilkelerine geri dönmekten korkmamalıyız. Tanrı’nın Kutsal
Yazılar’da söyledikleri bizim inancımızı yönlendirir ve Kutsal
Yazılar’ın geçerliliğini onaylamadığı başka bir inancı
benimsememeliyiz. Tanrı’nın bize kendi sözünden daha çok şey
göstermesine tabii ki açık olmalıyız. Umarım ben de bu konuya
açığımdır.
Chuck Lowe, kitabında Tanrı’nın Arjantin gibi ülkeleri
63
müjdenin meyvesiyle harika bir şekilde şimdi bereketlemesinin
pek çok nedeni olduğunu öne sürer. Ruhsal savaşa Kutsal Kitap’a
uymayan bir tutumla yaklaşmaya direnirken, Kutsal Kitap’a uyan
yaklaşımı savunanların ateşli dualarını örnek almak için gayret
etmeliyiz. Sonuçta Tanrı’nın bir yerde başka bir yerden daha önce
çalışmasının nedeni O’nun egemen bilgeliğinde gizlidir. Bizim
sorumluluğumuz ise dua etmek, Göklerin Egemenliği’nin işlerini
yapmak ve Tanrı’ya ruhsal savaşta cepheyi yarıp geçmesi için
güvenmektir.
97
İkinci üçüncü elden duyduğumuz hikayelere de temkinli
yaklaşmamız gerekir. Ruhsal savaşın bu ilkelerinin pek çok
örneğinin bu hikayelerden oluştuğu iddiası vardır; bunu da
doğrulamak çok zordur. Bu kitaptaki hikayelerin çoğu benim kendi
deneyimlerime ya da bizzat yaşamış kişilerin doğrudan bana
anlatmasına dayanır. Chuck Lowe doğrulayacak durumda olduğu
bir hikayeye gönderme yapar. Zira bu hikaye karısının doğup
büyüdü şehirle ilgilidir. Maalesef bu durumdaki gerçeklerin çoğu,
stratejik düzeyde ruhsal savaşı savunanlar tarafından tekrar
anlatılmış hikayelerin tersiydi.
98
Bütün bunlara rağmen ruhsal savaşın çeşitli uygulamalarını
savunanların, Tanrı’nın güçle hareket etmesini içtenlikle isteyenler
olduklarını da kabul ediyorum. Amaçları, insanları kör eden
düşmanın gayretlerine set çekmek ve binlerce insanın Göklerin
Egemenliğine akın akın gelmesini görmektir. Onların tutkusunu
paylaşıyorum ve bu amaç için böyle dua etmem gerektiğini
düşünüyorum.
Dikkat etmemiz gereken iki durum vardır:
1. Cepheyi yarıp geçme arzumuzla yanarken yararsız ve Kutsal
64
Kitap’a uygun
kapılmayalım.
olmayan
ruhsal
savaş
tekniklerine
2. Ruhsal savaşın aşırılıklarına karşı gösterdiğimiz tepkiyle
konudan tamamen vazgeçmeyelim. Ruhsal savaşın bu
alanlarının bazı kısımlarından rahatsızlık duyan pek çok kişi
olduğu kanaatindeyim. Bu rahatsızlıktan dolayı belki de
farkında olmadan cepheden ayrılanlar olabilir. Geri çekilerek
bu konulardan sakınırsak, insanların yaşamlarındaki kötü
ruhların kaleleriyle uğraşırken daha az cesur oluruz. Cinleri
kovarken daha az cesur oluruz. Bunların hepsi ruhsal savaşa
yaklaşımımızdaki aşırılık korkusundandır.
Tanrı imanı onurlandırır ve öğretişte “doğru” olmak
mümkündür ama imanda cesur olmamak mümkün değildir. Her
ikisi de olmak için gayret etmek istiyorum. Kutsal Kitap’ta
ikisinin nasıl birleştirileceğinin öğretildiğine inanıyorum. Dua
etmek için çağrıldık; Tanrı, Pentekost günü halkı O’na boyun
eğerken O eyleme geçti. O buyururken, halkı kentte bekledi. Ateşli
bir şekilde duada birleştiler. Tanrı’nın Sözünü yaymak için
çağrıldık. Müjde, iman eden herkesin kurtuluşu için Tanrı’nın
gücüdür. Göklerin Egemenliğinin işlerini yapmak için çağrıldık.
Topluma şefkatin, iyiliğin ve hizmetin eylemiyle ulaşmamız
gerekiyor. Hastaların iyileşmesi ve cinlerin etkisi altında olanların
özgür kılınması için dua etmeliyiz. Bunları yaparken, Tanrı
harekete geçecek ve insanları boyunduruğu altında tutan karanlık
güçlerin hakkından gelecektir.
99
4 Numaralı Etkin Strateji: Belirli bir ulustaki, kültürdeki ya da
yerdeki düşmanın eyleminin niteliklerini gördüğünüzde duaya ve
65
Göklerin Egemenliğinin işlerini yapmaya konsantre olun.
66
BÖLÜM 5 - KALELERİ ANLAMA
Bu bölümü 2. Korintliler 10:1-6 ayetleriyle birlikte okumak
yararlı olacaktır.
Kaleler Nedir?
Hristiyan ruhsal savaşında genellikle bir eliniz sırtınıza
bağlıyken savaşıyor gibisiniz. Kilisenin, Göklerin Egemenliğini
düşmanın bölgesine daha etkin bir biçimde götürmesi için bizim
önce düşmanın içimizdeki kalelerinin yıkıldığını görmemiz
gerekir.
Pavlus Korint’teki kiliseye kaleler hakkında konuşur. Çünkü
savaşımızın silahları insansal silahlar değil, kaleleri yıkan tanrısal
güce sahip silahlardır.
Buradaki bağlam şudur: Bazı sahte
öğretmenler Pavlus’un Korint’teki Hristiyanlar arasındaki
hizmetini baltalamaktaydı. O da “süper ruhsal” iddialarda bulunan
ve Korint’teki halkı gerçekten uzaklaştırmaya çalışan bu sahte
öğretmenlere başka bir yerde “süper elçiler” diye gönderme yapar.
Bu sahte öğretmenler, Pavlus’un harika bir mektup yazarı ve yazı
dilinin güçlü olmasına karşın Korint’e geldiğinde gösterdiği
öğretişin yani konuşma dilinin pek hayranlık uyandırıcı olmadığını
söyleyerek ona gülüyorlardı.
100
Pavlus hizmetiyle ilgili bu çarpık görüşü ciddiye almaz.
Buyruğunda olan silahların güçlü olduğuna inanır. Ne var ki, bu
silahlar bu dünyadan değildir. Pavlus gösterişli silahları ve akıllı
sözleri ciddiye almaz. Bu mektupta daha önce ifade ettiği gibi gizli
yollarla, hileyle ya da Tanrı’nın sözünü çarpıtmayla bir işi
olmayacaktır.
101
67
“Kaleleri yıkan tanrısal güce sahip” silahlarla ilgileniyor.
Kaleler nedir? Bu bağlamda kalelerin yanlış düşünceler olduğu
besbellidir. Yanlış tartışmalar ve safsatalardır. Kaleler, Mesih’e
tutsak edilerek bağımlı kılınmayan ve O’nun Rab’liğinin
boyunduruğu altına alınmayan düşünceleri içerir. “Kaleler” ve
“silahlar” gibi askeri terimler kullanması, yıkmaya çalıştığı yanlış
düşünce sisteminde güçlü bir şeyin olduğunu akla getirir.
“Diklenmeye” yapılan gönderme daha önce gördüğümüz gibi
İblis’in Tanrı’ya karşı ayaklanması ve Tanrı’nın yönetimiyle
egemenliğine meydan okuması hissini verir. Kaleler, bugün
Tanrı’ya ve O’nun egemenliğine meydan okuyan yanlış düşünme
biçimidir; İblis, alternatif ve özerk bir düşünme sistemini kurmaya
gayret eder. Bu düşünce biçimlerinin, felsefelerin ve
uygulamaların arkasında deneyimli bir düşman vardır. Bu düşman,
kendine yeten ve Tanrı’yı reddeden ruhsal güçlerin büyük bir
ordusunu idare eder.
102
103
Aden bahçesinde Adem ile Havva’yı sınayan İblis’in doğası
işte bu idi. Tanrı’nın bizzat kendi sözlerini sorgulamaya cüret
ederek (Tanrı gerçekten dedi mi?) onlara meydan okudu. “Tanrı
gibi olacaksınız” diyerek alternatif bir düşünceyi gerçeğin yerine
kullandı. Böylece insanlar arasında kötülüğün gücüyle esinlenen
yanlış düşüncenin ilk kalesi inşa edildi.
104
105
Bu dünyanın efendisinin etkisiyle Tanrı’ya karşı dünyanın tüm
sistemi kuruldu. Kaleler inşa edildi. Vahiy kitabında simgelenen
dünya Tanrı’dan bağımsız ticaret ve sahte din sistemi Babil’dir. O
kentte ikamet eden kötü güçler şöyle betimlenir: “Kendini
yücelttiği, sefahate verdiği oranda ıstırap ve keder verin ona.
Çünkü içinden diyor ki; ‘Tahtında oturan bir kraliçeyim, dul
değilim. Asla yas tutmayacağım!’” Bu nedenle dünyanın sistemi
kötü güç tarafından akıldan çıkmaz bir hale getirilir.
106
68
Dolayısıyla kaleler nedir? Ben onları Şeytan ve cinlerinin
etkilediği ve arkalarında saklandığı yanlış düşünce biçimleri ve
fikirleri olarak betimliyorum. Şeytan ve cinleri bu yanlış
düşünceler ve fikirlerle bireyleri ve toplumları, ulusları ve hatta
kiliseleri bile yönetebilir ya da onlara hükmedebilir. Kalelerin
yıkılması gerekir; aksi halde hükmetmeye devam ederler.
Kaleler Hristiyanları birey olarak nasıl
etkiler?
Hristiyanlar burada bireysel anlamda nasıl başarılı olabilir?
“Kale” sözcüğünün Kutsal Kitap’ta başka şekillerde nasıl
kullanıldığına bakmak yararlı olacaktır.
Eski Antlaşma döneminde kentlerin etrafında surlar inşa
edilmişti. Bu, günümüzde pek işe yaramaz. Zira uçaklar, bombalar
ve silahlar karşısında güçlü bir savunma oluşturamaz. Ama o
zamanlar bu surlar ya da duvarlar güçlü bir savunma
oluşturuyordu. Bu duvarlar kesin kararlı düşmanın dışında herkesi
dışarıda tutmaya yetecek kadar güçlüydü. O kentin sakinleri kentin
merkezine kule şeklinde bir ikinci savunma alanı daha inşa
ediyorlardı. İşte buna “kale” deniyordu ve bu sadece birkaç asker
tarafından savunulabilirdi. Kente saldırı olduğunda halk kulenin
kolayca savunulacağından emin olarak buraya sığınmak için
geliyordu. Ancak bu her zaman başarılı bir şekilde
sonuçlanmıyordu ve kalenin savunması bile ihlal edilebiliyordu.
Kutsal Yazılar’da bazen bu sözcük bereket bağlamında da
kullanılır. Örneğin, “Rab benim kayam, sığınağım, kurtarıcımdır.
Tanrım, kayam, sığınacak yerimdir. Kalkanım, güçlü kurtarıcım,
korunağımdır!”
107
Ne var ki, bu sözcük yıkılması gereken bir şey olarak olumsuz
69
anlamda da kullanılır. Süleyman’ın Özdeyişleri kitabı şöyle der:
“Bilge kişi güçlülerin kentine saldırıp güvendikleri kaleyi yıkar.”
Bunun altında yatan fikir şudur: Bazen sadece kentin dışındaki sur
alınır ama kente saldıran bilge bir general, düşmanlarının
saklanabilecekleri bir savunma yeri kalmasın diye kaleyi de yıkar.
108
Pek çok insanın Mesih’e gelip yaşamlarını O’na verdiklerinde,
yaşamlarının dış duvarının alındığına inanıyorum. Ne var ki, kale
alınmaz ve o kale onların kurtulmadan önceki düşünce şekillerini
temsil eder. Kültürlerinden, geçmişteki günahlarından, yetiştiriliş
tarzlarından, deneyimlerinden ve başlarına gelen olaylardan
etkileneceklerdir. Başka bir deyişle, Hristiyan olmalarına rağmen
düşüncelerinin derinliklerinde hala düşmanın kalelerinden
etkilenirler.
İşte, çocuk sahibi olamayan Hintli çiftin hikayesinde bu
görülür. Kadın, buluğ çağındaki bir kızın kobrayı bir erkeği
çağırarak ona öldürtmek yerine kendisi öldürdüğü takdirde çocuk
sahibi olamayacağı gibi batıl bir inançla yetiştirilmişti. Bir süredir
inanlıydı ama yine de bu batıl inançtan özgür kılınmamıştı.
Düşüncelerindeki bu kaleye hiç saldırılmamış ve dolayısıyla da bu
kale yıkılmamıştı. Sonuç olarak fiziksel bir sorununun olmamasına
karşın kötü ruhların gücü çocuk sahibi olmasını önlüyordu.
Yaşamının “dış duvarları” İsa’nın girmesine yetecek kadar
yıkılmıştı ama geçmiş yaşamının bir parçası olan kale
yıkılmamıştı. Yaşamı üzerindeki lanet bozulur bozulmaz kale
yıkıldı, düşünce süreci değişti ve bedeni çocuk doğurabilecek
şekilde etkilendi.
“Kaleler” ile ilgili verdiğim konferanslarda bu hikayeyi
anlattığım zaman herkes anlatmak istediğim noktayı görebiliyor.
Konferanslarıma şimdi bu hikayeyle başlıyorum, böylece
70
katılımcılar konuşmalarımı baştan sona dek rahatça takip
edebiliyor. Hristiyan olsak bile kültürümüzden gelen kalelerin
düşüncelerimizi nasıl etkileyebildiğini görebiliyorlar. Başka bir
kültürden bu konuyla ilgili verilen bir örnek temel ilkeyi
anlamamızda yardımcı oluyor. Zira sık sık kendi kültürümüzdeki
kalelere karşı kör kalıyoruz. Bildiğiniz gibi İngiltere’de çok fazla
kobra yılanı yok ve bu batıl inanç bizim toplumumuzda temel bir
özelliğe sahip değil. Ama burada ve başka yerlerde benzer şeytani
kaleler var. Bireylerin ve toplumların çoğunun düşünce sürecinde
bulunabilirler; kültürümüzün önceki varsayımları ve hatta ulusal
düzeydeki siyasi sistem, hükumetler ve ulusların yöneticileri
aracılığıyla varolurlar. Bu konuyu daha sonra ele alacağız.
Hindistan’da kobra yılanıyla ilgili olarak bu çiftle dua ettiğim
durum bile etrafındakiler üzerinde etkili oldu. Söz konusu çiftle
dua ederken yalnız dua etmiyordum; çünkü takım hizmetine
inanıyorum. Hindistan’daki kiliselerimizden birinin önderleri olan
Sydney ile Cheryl da benimle beraberdi. Çocuk sahibi
olamadıklarını bana anlatıncaya dek bunun farkında değildim.
Cherly’ın tamamen unuttuğu bir şey vardı, ama benim ilk hanım
için duam ona daha önce söylenmiş olan bir batıl inancı anımsattı.
Gerçi tam aynı değildi. Bir genç kızın ilk reglindeki bezin
gömülmesi gerektiği, aksi takdirde bir yılanın onun üzerinden
geçeceği ve bu durumda da o kızın büyüdüğü zaman çocuk sahibi
olamayacağı ona anlatılmıştı. Cherly bu hikayenin o zaman onu
çok korkuttuğunu ama sonra bunu unuttuğunu anımsadı. Bu batıl
inanç kalesinin yıkılması için tekrar dua ettim. Kısa bir süre sonra
Cheryl hamile kaldı. Bir yıl sonra Stoneleigh’daki Kutsal Kitap
Haftası’nda kalelerin yıkılmasının sonucu olan bu mucize çocukla
tanışmak harika bir şeydi.
Bunlar teşvik edici hikayeler ve ben bunları örnek olarak
71
kullanıyorum. Çünkü biz de Cheryl gibi düşüncelerimizdeki
kalelerin çoğunun farkında değiliz. Yaşamlarımızda yıkılması
gerekli kaleleri görmemiz için gözlerimizin açılması gerekir.
Bunun için bu konuda Tanrı’nın sözünün öğretilmesi ve Tanrı’nın
vahyi gerekir.
Dolayısıyla aklımdaki bir kale daha önceki düşünme şeklimi
yansıtır. Dünyanın düzeni de böyle. Bu durumda zihnimi
yenilemem için öğretişe ihtiyacım olacaktır.
Duygularımızda da kaleler olabilir. Örneğin, kendine acıma
yalnızca zihinde değildir. Aynı zamanda duygulardadır. Geçmişte
yaşanmış duygusal bir acının sonucu olabilir. Zihnimi yenilemek
ve acıya karşı gösterdiğim yanlış tepkinin sorumluluğunu almayı
öğrenmek için bana yardım edecek öğretişe ihtiyacım olacaktır.
Ama Mesih’in duygularıma akacak şifa veren gücüne de ihtiyacım
olacaktır.
Kalelerin ruhsal ve şeytani boyutu da olabilir. Şimdi zihnimi
sadece zihnimi yenileyecek öğretişe ihtiyacım olmayacak, bana
yapışan ve hayatımdaki kaleyi pekiştiren herhangi bir kötü ruhtan
kurtulmam da gerekecek.
Hristiyanların çoğunun kötü bir ruhtan kurtarılmaya ihtiyacı
yoktur ama, zihinlerimizin yenilenmesi için düşünsel
yaşamlarımızın değiştirilmesine hepimizin ihtiyacı vardır.
Farklı bir silah
Pavlus’un 2. Korintliler 10. bölümde yazdıklarına geri dönelim.
Bu dünyada yaşadığımızı söylediğine dikkat edin.
“Süper
elçiler” günlük yaşamın gerçeğinden uzak “süper ruhani” bir
109
72
gezegende yaşıyordu. Pavlus’un burada sözünü ettiği kişiler
“süper-ruhani”dirler. Her cümleye “Tanrı bana dedi ki…” diye
başlarlar ve olağan bir dünyada yaşamıyor gibi görünürler.
Pavlus, bizi bu dünyadan ayıran bazı süper ruhani
deneyimlerden bahsetmiyor. Ruhsal güçlerle karşılaşırken
atmosferin üst katmanlarında yaşamadığımızı anlatır. Aksine bu
tutumu yadırgar ve gerçek dünyada yaşadığımızı söyleyerek
konuşmasına başlar. Aynı şey günümüzde de geçerlidir. Günlük
hayatımızda bu güçlerle karşı karşıya geliriz. Ruhsal güçlerle
süpermarkette karşılaşırız. İş yerinde kalelerle yüz yüze geliriz ve
evdeki aile ilişkilerimizde kötülükten gelen saldırıları yeneriz.
İşte ruhsal savaş gerçeğini bu şekilde yaşarız. Düşmanı yenmek
için insanları etkileme amacıyla yapılan insansal silahları
kullanmamalıyız. Alçakgönüllülükle kullanılan tanrısal gücün
silahlarından bahseder ve bu öğretişi “süper elçiler”in silahlarıyla
kıyaslar. Büyük platformları severler, şan şöhret kazanmayı
arzularlar; ruhsal savaş ne kadar çok bağırabilmekle ilgili değildir.
Tam tersine Pavlus burada Korint’teki inanlılara Mesih’teki
alçakgönüllülük ve yumuşaklıkla rica etmekten bahseder.
Bu, bizim normal ruhsal savaş anlayışımız olmayabilir ama,
Pavlus Mesih’teki alçakgönüllülük ve yumuşaklıkla kullanılan
tanrısal gücü salık verir. Manipüle etmemeli ve ne kadar akıllı
olduğumuzu göstermemeliyiz. Kişilik kültürüne bulaşmamalı,
gösterişli törenlerde ısrar etmemeli ya da İblis’i bağırarak
susturmaya çalışmamalıyız. Önemli olan şeyin tartışmaları
kazanmak olmadığını dile getiriyor. Bir tartışmayı kazanmak
mümkün olabilir ama yine de diğer kişide herhangi bir değişiklik
görülmeyebilir. Pavlus, bizi zayıflığında sevinen ama güçlü ruhsal
silahlara sahip zayıf kişiler olmaya çağırır.
73
John Paul Jackson şöyle der: “Ruhsal savaşla meşgul
olduğumuz zaman çarmıhta duruşumuzu almayı öğrenmez ve
bilgimizden kaynaklanan gururumuzu alt etmezsek bilgimizle
düşman bizi tehlikeye atar. Güçlü bir düşmanla yüz yüze
geldiğimizde bedenin sınanması gibi bilginin sınanması da
tehlikeli olabilir.” Jackson burada sıradan inanlıların elde
edemeyeceği özel ve üstün bilgiyi dile getiren bilinemezciliğin
(Gnostisizm) özelliklerinden söz ediyor. Şeytan’ın işleri hakkında
Kutsal Kitap’ta açıklananların ötesinde derin bilgiler edinmeye
çalışmanın bizi tehlikeye sokacağını belirtiyor.
110
5 Numaralı etkin strateji: Kalelerin yanlış düşünme olduğunu
anlayın ve onları yıkmak için tanrısal gücü kullanmayı öğrenin.
74
BÖLÜM 6 - ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ ANLAMA
İnanlı olduktan sonra yaşamda bazen her şeyin güllük
gülistanlık olacağına dair bir izlenim verilir. Aslında gerçek
bundan daha uzakta olamaz.
Kutsal Yazılar’da kullanılan sözcükler ruhsal saldırılara karşı
yapılan muharebeler, savaşlar, uğraşıp didinmeler ve mücadeleden
söz eder. Bu sözler kolay bir yaşamın resmini çizmez. Özellikle
eski düşünce ve tepkilerden oluşan yaşam tarzını içeren ve Kutsal
Yazılar’ın “öldürün” dediği bu savaşlarla yüz yüze geldiğimizde
yaşam hiç de kolay olmaz.
111
Üstüne üstlük bir de İblis’e karşı vermek zorunda olduğumuz
ruhsal bir mücadele var. Kimimiz savaş alanında karşı karşıya
gelen iki orduyu hayal etmeyi seçebilir; kimimiz de Şeytan’ın
bütün cinleriyle kötü ruhlarından oluşan büyük ordusunu bir
tarafta, diğer tarafta da Tanrı’nın çok daha büyük ve güçlü olan
ordusunu kafamızda canlandırmayı seçebilir.
Ne var ki, bu tür resimler kullanırken anımsamamız gereken bir
şey var: Şeytan zaman zaman bazı muharebeleri kazanıyor gibi
görünse bile Tanrı esas savaşı çoktan kazanmıştır. İblis’in Tanrı ile
eşit olmadığını anımsayın.
Pek çok inanlının yirmi veya otuz yıl sonra bile bazı şeylerin
yaşamlarını hala kontrol ediyor olmasından etkilendiklerini
görmek insanı şaşırttığı kadar üzüyor da. Kurtulduktan hemen
sonra bu şeylerin halledilmesi gerekirdi; oysa hala
çözümlenmemiştir. Kilisemizde şimdi yeni inanlılar için özgür
kılınma adlı bir kurs düzenliyoruz. İlkin tüm kilisenin bu kursa
katılmasını teşvik ettik. Kursun amacı, insanların geçmiş
75
sorunlarını (kalelerini) halletmelerini sağlamaktır. Şimdi insanlar
Rab’be geldikten hemen sonra bu özgür kılınma kursuna katılıyor.
Bu kursun ilk dersi Mesih’te kim oldukları ve O’nun zaferinin
onlar için ne anlama geldiği ile ilgilidir. Düşmanın bizim için
hazırlamış olduğu herhangi bir yere yaklaşmadan önce bunu
bilmemiz büyük önem taşır.
Bu kitapta daha fazla ilerlemeden önce Mesih’e geldiğimizde
tam olarak neler olduğuna dair hafızalarımızı tazelemek için başa
dönmeliyiz. Dolayısıyla bu bölümü hastanede yaptırdığınız check
up gibi ruhsal bir test olarak görmelisiniz. Tanrı’nın sizi Mesih’te
tasarladığı gibi olmanız için özgürce yürüyün.
Tamamen yeni insanlar
Tam başından itibaren yani İsa Mesih’in izleyicileri olur olmaz
yeni insanlar olduğumuzu anlarız. Bu sadece pazar günleri kiliseye
gitmemiz ya da Kutsal Kitap’ı okuyup düzenli olarak dua etmemiz
gibi bazı şeylerin değişmesiyle olmaz. Birçokları İsa’yı izlemek
için bireysel bir vaatte bulunmadan da bunları yapıyor.
Kutsal Kitap’ta kurtuluş bu şekilde sunulmaz. Tam aksine
tamamen yeni insanlar olduğumuzu söyler. İşte, yeniden doğmak
budur. Ta içimizde bir değişiklik olur ve biz artık aynı kişiler
olmayız. Zaten “normal” bir yazgıyla “normal” bir yaşam sürmek
için doğal yolla doğmuş bulunuyoruz. Kutsal Kitap buna bedenden
doğan bedendir der. Şimdi farklı bir yazgıyla farklı bir yaşam
sürmek için yeniden doğmuş bulunuyoruz. Birçokları Mesih’e
geldikten sonra Tanrı’nın onlarda yaptıklarına bakınca şaşıp kalır.
112
Buna iyi bir örnek olarak bizim kilisede Rab’be gelen birini
verebilirim. Pazar günü kurtuldu, sonra da her zamanki gibi
76
pazartesi günü işine gitti. O akşam eve geldiğinde o gün işteki
insanların bütün gün küfürlü konuştuklarına şaştığını söyledi. Buna
gerçekten inanamadı ve üzüldü. Aslında iş yerindeki kişiler
değişmemişti. Her zamanki gibi davranıyorlardı. O inanlı olduğu
için daha fazla küfür etmiyorlardı. Onlar hiç değişmemişti. Ama o
değişmişti. İçinde yeni biri olmuş ve gün boyu edilen küfürler onu
üzmüştü. Oysa daha önce bunu fark etmemişti bile.
Herkes için böyle olmayabilir ama yeniden doğmanın yarattığı
bir farklılıktır bu. Ancak farklı davranmamızın nedeni herkes için
aynıdır. Çünkü şimdi yaptıklarımızda esas olarak Tanrı’yı hoşnut
etmek ve O’nun yapmamızı istediklerini yapmak istiyoruz. Önemli
olan bu farklılığın farkında olmamızdır. Tanrı yasalarını
yüreklerimize yazdı ve biz de yanlış yaptığımız zamanı ya da
kendi yolumuza gitmek istediğimiz zamanı söylemeye
başlayabiliriz.
113
Yeni otorite altında olma
Hepsi bundan ibaretse bu önemli bir şeydir, ancak burada
bitmez. Yeniden doğma yeni yaratıklar olma eski yaşam tarzımıza
uymamamız anlamına gelir. Adem’deki eski yaratıklığımız artık
aynı otorite altında yaşamaz. O yaşama öldük; bu nedenle bir
sonraki adım vaftiz olmaktır. Vaftiz, eski yaşamımızın ölümünü ve
yeni insanlar olarak yeniden doğuşumuzu simgeler.
Pavlus Roma kilisesine bunu yazdı. Mesih İsa’da vaftiz
edilenlerin ölüme de vaftiz edildiklerini ve bundan dolayı da
günahın karşısında öldüklerini açıkladı.
Vaftiz olarak
gömüldüklerini ve yeni bir yaşam sürmek üzere dirildiklerini
söyledi. Pavlus, daha sonra günaha karşı öldüklerine göre bunun
doğal sonucu olarak artık günahta yaşayamayacakları gibi mantıklı
114
77
bir sonuç çıkarır bundan. Kutsal Kitap’ta herkesin Adem gibi doğal
bir şekilde doğduğu anlatılır. Ne var ki, biri İsa’ya iman ettiği
zaman bir yaratılıştan diğerine geçer. Şimdi de Mesih gibi
doğarlar. Şimdi “Mesih’le”dirler. Sonuç olarak Mesih öldüğü için
onlar da öldü. Mesih ölümden dirildiği için Mesih’te olan herkes
O’nunla birlikte dirildi.
115
Tamamen kabul edilme
Bu, Mesih’te tamamen kabul edildiğimiz anlamına gelir.
Mesih’teysek Tanrı nasıl İsa’yı Oğlu olarak kabul ediyorsa bizi de
aynı şekilde kabul eder.
116
Bir keresinde Afrika’da bir kilisedeydim. Etrafımı daha yeni
inanlı olmuş yüzlerce Basutolu çevirmişti. Güney Afrika’daki
ırkçılık rejiminin altında yapılan ayrımcılıktan dolayı korkunç
derecede acı çekmişti bu insanlar.
O yıl birçok yeni şey görmüşlerdi. Bir Hristiyan konferansına
katılmak için Cape Town’a gitmişler. Bu onlar için heyecanlı bir
maceraydı; çünkü çoğu daha önce hiç kendi kentlerinden
çıkmamışlar. Beklentilerinin ötesinde olan pek çok şey
yaşamışlardı ama, o yıl onlar için en önemli şeyin ne olduğu
sorulduğunda verdikleri cevap bazılarını şaşırtabilir. Onlar için en
önemli şey şuydu: David Adams adlı Cape Town’lu bir vaizin
kiliselerini ziyaret etmesi ve onlara Tanrı’nın onları kabul ettiğini
ve bu kabul etmenin ne anlama geldiğini anlatması. Hemen hemen
hepsi o yıl yaşadıkları en önemli şeyin bu olduğu konusunda
hemfikirdi. Onlar kabul edilmeyi bilmeyen, yaşamayan bir halktı.
Ayrımcılığa maruz kalmışlar, reddedilmişler ve kötü muamele
altında ezilmişlerdi. Tanrı’nın kabul etmesi şaşırtıcı bir vahiydi.
78
Yeni yaratıklar olduğumuz zaman cuk diye yerine oturan başka
şeyler de vardır. Geleceğimiz hemen güven altına alınır; her ruhsal
kutsamayla bereketleniriz. Ama belki de birçokları için en
önemlisi artık hiçbir mahkumiyetin olmamasıdır. Tanrı İsa’yı
suçlamaz, biz de İsa Mesih’e aitsek bizi de suçlamaz. Bu kesinlikle
olmaz. Tanrı bizi suçlamıyor ve mahkum etmiyorsa başkası bunu
nasıl yapabilir?
117
Kendimize şunları anımsatarak bu konuyu özetleyelim:
1. Yeniden doğduk.
2. Yeni yaratıklarız.
3. Kabul edildik.
4. Güvendeyiz.
118
119
120
121
5. Her ruhsal kutsamayla kutsandık.
6. Mahkum edilmedik.
122
123
Bunların hepsi kulağa hoş geliyor değil mi? Şimdi buradaki
“biz” yerine “ben”i kullanalım. Daha da hoş olmuyor mu?
Suçlayıcıya karşı kullanılan silahlar
Ruhsal savaş bağlamında bu gerçekleri anlamak son derece
önemlidir. Neden? Çünkü İblis’in isimlerinden biri “suçlayıcı”dır.
İblis bizi Tanrı’nın önünde suçlamak için elinden geleni yapar;
bizi zihinlerimizde ve yüreklerimizde suçlar. “Yaşamında bu kadar
ciddi sorunlar varken sen kendine Hristiyan mı diyorsun?” “Aklına
gelen şu iğrenç düşüncelere bir bak; başkaları bunları bilse
124
79
iğrenirlerdi.” “O fırsatı kaçırmamalıydın.” “Tanrı gerçekten
seninki gibi geçmişi olan birini bağışlayabilir mi?” “Başarısızsın;
hep başarısızdın ve hep başarısız olacaksın.”
Bu suçlamaları nasıl halledeceğimizi bilmezsek, savaşta ve
Mesih’e tanıklık etmede etkisiz kalırız. Bazen tapınmada “sevgi ve
övgüde kaybolmak” üzereyken bile geçmiş başarısızlıkların
suçlaması aklımıza gelir ve kendimizi değersiz hissetmemize
neden olur.
Şeytan suçlamaya devam eder. Zekeriya peygamber Tanrı’nın
önünde çok kirli elbiseler içinde duran İsrail’in başkahini ile ilgili
bir görüm gördü. Şeytan yanında onu azarlamak için duruyordu.
Rab, “Rab seni azarlasın, ey Şeytan!” dedi. Tanrı, insanın günahını
aldığını doğruladı. Ona yeni, güzel elbiseler giydirdi. Ateşten
kurtarılmış biri gibi görülecekti. İşte, Tanrı bizim için bunu
yapıyor. Yargılanmaya layık olan bizlere lütfunu ve hak edilmeyen
sevgisini uzattı. Bizi kurtardı ve Mesih’in doğruluğuyla giydirdi.
Artık yasanın ve onun mahkumiyeti altında değiliz. Ruhsal
savaşta Tanrı’nın lütfunu anlamak önemlidir; yoksa bu güçlü
düşmana karşı kendi cılız gücümüzle mücadele etmek zorunda
kalırız.
125
126
Öğrenciler
Tamam, şimdi sırada ne var?
Kutsal Yazılar’a göre İsa’nın öğrencileri olmalıyız. Bazıları
için zordur bu. Onları “öğrenci” sözcüğü korkutabilir. Öğrenci
olmanın ne anlama geldiğine bir bakalım. Aslında gayet basittir:
öğrenci izleyici ya da öğrenendir. İsa, öğrencilerin yapması
gereken şeyin bu olduğunu söyledi. Öğretmenleri gibi olmak için
80
öğrenirler.
Bu, göz önünde bulundurmamız gereken bazı
sorumluluklar olduğu anlamına gelir.
127
Buradaki zorluk öğrenciliğin hep değişimle ilgili olması ve
Mesih’e gelerek o değişim sürecine kendimizi adamamızdır.
Çoğumuz için değişim kolay olmaz. Şimdi Tanrı’nın bizde
başlatmış olduğu değişimi yaşama sorumluluğumuz var. Bunu
yerine getirmek için de karar vermeliyiz. Her gün her durumda bir
seçimin yapılması gerekir: daha önceki halime dönüp öyle mi
yaşamalıyım? Ya da şimdi yeni yaratık halimle mi yaşamalıyım?
Bu aynı zamanda yaşamımda etkisi olanların eleştirilerine de açık
olmam anlamına gelir.
İsa’nın öğrencisi olmayla ilgili söylediği başka bir şeye ne
demeli? O’nun öğrencisi olmak isteyenin haçını da alıp O’nu
izlemesini söyledi. İsa’nın zamanında yaşayanlar O’nun ne demek
istediğini tam olarak biliyordu. O dönemde yaşasaydınız ve
çarmıhını taşıyan birini görseydiniz, onların nereye gittiğini
bilirdiniz. Sormanıza gerek olmayacaktı. Çarmıha gerileceklerdi.
Öleceklerdi. Dolayısıyla haçımızı taşırsak o zaman ölmemiz
gerekir. İsa bunu söylerken ne demek istedi? Yaşamımızı İsa
uğruna vermeye gönüllü olmamız gerekir. Pavlus’un yazdıklarını
okursak eski benliğimiz ve eski düşünce tarzımız karşısında da
ölmemiz gerekir.
Bu gündelik yaşamımız açısından ne anlama gelir?
Uygulamadaki konular nelerdir? Başlangıç olarak şunu
söyleyebiliriz: İnanlı olduğumuz zaman hemen mükemmel
olmayız. Ancak inanlı olduğumuz zaman tövbenin sonucu olarak
hemen değişmesi gereken bazı şeyler olacaktır. Örneğin sahtekar
ve ahlaksız bir yaşam sürüyorsak bunun hemen durması gerekir.
Zamanla diğer meselelerin farkına varacağız; bu daha çok olgun
81
bir inanlı tarafından “yetiştirilirken” yaşayacağımız bir şeydir.
İşte, öğrenciler olarak şimdi karşı karşıya geldiğimiz
sorumluluğun bir parçasıdır bu. Tanrı’nın bize verdiği hayatı
yaşamalıyız.
Pavlus burada nettir. Bedenin dünyasal eğilimlerini
öldürmemizi söyler.
Bunlar eski yaşamımıza ait tutumlar,
arzular ve tepkilerdir. Bunlar istediğimiz ya da zevk bile aldığımız
şeyler olabilir, ama bizim için iyi olmayan hatta bize zarar veren
şeylerdir. Onlardan vazgeçer geçmez etrafa baktığımızda onları
yine görmemiz sorunların başında gelir. Pavlus, bu soruna cevap
verirken kendimizi onlara karşı ölü ve Tanrı’ya karşı diri
saymamız gerektiğini söyler.
128
Belki de “zavallı ben” diyen biriydiniz; hiçbir şeyin yolunda
gitmediğine inanan kendine acıyarak yaşayan biriydiniz. Ancak
şimdi Mesih’tesiniz, her şey geçti ve siz artık öyle biri değilsiniz.
O eski şeyler geçti…yoksa geçmedi mi? Hemen yine ortaya
çıkıyorsa, o zaman eski rutine dönüyorsunuzdur. Dolayısıyla
burada bir karar vermeniz gerekir. Ya ondan zevk almayı
sürdürebilirsiniz…ya da ona karşı ölebilirsiniz. Peki bunu nasıl
yapacaksınız?
Pavlus yürekten sevecenliği, iyiliği, alçakgönüllülüğü, sabrı ve
yumuşaklığı giyinmemizi söyler. Bu tür şeyler yaşam tarzımızın
doğal bir parçası değildir. En azından çoğumuz için. Eskiden
kurtulmanın en iyi yolu yeniyi kucaklamaktır. Karanlığı kovmanın
en iyi yolu da onu dışarı süpürmek değil, perdeleri açarak içeriye
güneş ışığının girmesini sağlamaktır.
129
Yenilenen zihinler
82
Bunu yapmak için de Pavlus’un dediği gibi zihinlerimizi
yenilemeliyiz. Aslında biraz bilgisayar gibidir. Bilgisayar, belirli
şeyleri belirli bir şekilde yapmak için programlanır. Farklı bir
şekilde ya da farklı şeyler yapmak istersek o zaman farklı
programlar yükleriz ya da yeniden program yaparız. Benim gibi
bilgisayardan az anlayanlar için şunu söyleyebilirim: “yazılım”
bilgisayarı nasıl çalışacağına dair yönlendirir. Yazılım birtakım
talimatlardan oluşur, program da bilgisayardan yapmanızı
istediğiniz şeyleri yapması için bilgisayarı yönlendirir. Yazılım
bazen bozulur (virüs girer) ve o zaman bilgisayar hiçbir şey
yapamaz duruma gelir ve kapanır ya da beklenenden tamamen
farklı bir şey yapar. Böyle bir şey olunca yazılımı kullanan her
şeyi etkileyebilir. Bu, Adem’e ait olduğumuz zamanki halimiz
gibidir. Karanlık güçlerin hepsine açıktık. Bu dünyanın tanrısı olan
Şeytan bu karanlık güçler vasıtasıyla dünyada hüküm sürer. Bu da
şu anlama gelir: Adem’e ait olduğumuz zaman bu şeyler
yaşamlarımızı etkiliyor ve hatta yaşayış tarzımızı bile
yönetiyordu. Bu nedenle yeni “yazılım” yükletmemiz gerekiyor.
Şimdi Mesih’teyiz, O’na aitiz; başka birinin otoritesi altına
girdik ve programımızda yazılı olan bütün kötü talimatları içeren
‘’virüsler’’i temizleyen yeni bir yazılımı yüklettik. Ne var ki,
çoğumuzun yaşamında bu virüsler, bu karanlık güçler bizi o kadar
etkiledi ki, sonunda çok güçlendiler. Dolayısıyla onlardan resmen
özgür kılınmamız gerekir. Luka şöyle der:’’İman edenlerin birçoğu
geliyor, yaptıkları kötülükleri itiraf edip anlatıyordu. Büyücülükle
uğraşmış bir sürü kişi de kitaplarını toplayıp herkesin önünde
yaktılar. ’’ Başka bir deyişle, inandıktan bir süre sonra birden bu
eski şeytani şeylerin yaşamlarında yer almaması gerektiğini
anladılar; dolayısıyla da onları yaşamlarından çıkarttılar.
Mesih’teki durumumuzdan dolayı geçmiş şeyleri halletmek için
Kutsal Ruh’un gücüne sahibiz.
130
83
Suçlayıcıyı yenmemizi mümkün kılan Mesih’teki kabul
edilişimizi anladığımız gibi bütün karanlık güçlerin üstünde olan
Mesih’teki otoritemizi de bilmemiz son derece önemlidir.
Yeni otorite
Düşmanın üstündeki otoritemizi anlamak için Pavlus’un
Efesliler’e yazdığı mektuba bakalım. Efes büyücülükle uğraşan bir
kentti. Artemis tapınağı (dünyanın yedi harikasından biri)
oradaydı. Artemis kültü Efes odaklıydı. Pavlus, karanlığın
güçleriyle en dramatik yüzleşmesini bu kentte yaptı. Daha önce
büyücülükle uğraşmış bir sürü yeni inanlı, büyücülük kitaplarını
toplayıp herkesin önünde yaktı. Bu kitapların değeri 50. 000 iş
günü ücretine tekabül ediyordu! Herhangi yeni bir kilisede
karanlık güçlerin gücünün etkisi söz konusu olduğunda, buna en iyi
örnek Efes’tir. Buna karşın Pavlus, Mesih’in zaferini ve bizim
Mesih’teki zaferimizi güçlü bir şekilde bu kiliseye yazar.
131
132
Daha önce görmüş olduğumuz gibi Kutsal Kitap, tıpkı
gördüğümüz fiziksel dünya gibi ruhsal bir dünyadan da söz eder.
Kutsal Kitap, bu ruhsal gerçekten bahsederken ‘’göksel yerler’’ ya
da ‘’göksel alanlar’’ gibi ifadeler kullanır. Pavlus’un Efesliler’e
yazdığı mektuptaki bir ifadedir. Efesliler kitabı “yönetimler”,
”hükümranlıklar” ve “ruhsal ordular” gibi terimler kullanarak
karanlığın kötü güçlerine de gönderme yapar.
Efesliler kitabı bu şeylerle ilgili ne söyler? İlkin, Mesih’in kötü
güçlerin hepsine karşı zafer kazandığını açık açık söyler. O, onları
yendi. Mesih’in sadece ölümden dirilmekle kalmayıp, göksel
yerlerde Tanrı’nın sağına oturduğunu da söyler. Orada bütün
yönetimlerin, hükümranlıkların, güç ve egemenliklerin üstündedir.
Sadece zafer kazanmakla kalmadı, kazandığı bu zaferi kilisesi
133
84
için de kullanılabilir kıldı. Pavlus “iman eden bizler için etkin olan
Tanrı’nın kudretinin” farkına varabilelim diye bizim için dua
ediyor. İşte, Mesih’in bütün hükümranlıkların ve güçlerin üstüne
çıkabilmesini mümkün kılan bu kudrettir. Ve kötülüğü yenenler
olarak yaşarken bize verilen de aynı kudrettir.
134
Dahası, eğer Mesih bütün bu kötü güçlerin üstündeyse, biz
neredeyiz? Cevap: Mesih’te her ruhsal kutsamayla göksel yerlerde
kutsandık.
135
Efesliler’e yazılan mektup daha sonra kurtulmadan önce ne
olduğumuzu anlatmaya devam eder. Bir zamanlar “havadaki
hükümranlığın egemeninin” yani Şeytan’ın otoritesi altındaydık.
Dolayısıyla günahlarımızdan ötürü ölüydük, ama bundan
kurtarıldık. Tanrı sadece bizi kurtarmadı, bizi yeni bir yere de
oturttu. Nereye? Göksel yerlerdeki Mesih’teyiz. Başka bir deyişle,
yeniden doğar doğmaz Mesih’e gönderiliyoruz, yani karanlık
güçlerin üstünde Mesih’in otoritesine sahip oluyoruz. O’nda güven
içindeyiz. Korkmamıza gerek yok.
136
Dahası, kilise Tanrı’nın bilgeliğini bu kötü güçlere göstermek
zorundadır. Başka bir deyişle, kilise farklı uluslardan gelip
Mesih’te bir olmanın ne demek olduğunu sergilemelidir. Bu
şekilde kötü hükümranlıklara Tanrı’nın çok yönlü bilgeliği
bildirilir.
137
Zafer pozisyonundaki yerimizi anladıktan sonra Pavlus’un
kitabın sonundaki şu sözlerine kulak verelim: “Bu karanlık güçlere
karşı savaşırken yerimizde durmalıyız”
138
Ruhsal savaş konusuna yaklaşmadan önce bile inanlılar olarak
bunda
güven
içinde
olmalıyız.
Birçokları
düşmanın
85
yapabileceklerinden dolayı başarısız, güçsüz ya da içgüdüsel
olarak rahatsızlık duyabilir. Mesih’teki otoritemizin farkına
vararak bundan özgür kılınmalıyız. Şimdi ruhsal dünyayla
uğraşıyoruz. Bu dünyada Mesih’in aracılığıyla galiplerden
üstünüz. Yeniyoruz çünkü galibiz. Kilise, Tanrı’nın zaferini ve
bilgeliğini bütün bu kötü güçlere gösterecektir. Ruhsal savaş
konusuna bu temel üzerinden yaklaşabiliriz.
139
6 Numaralı Etkin Strateji: Mesih’teki otoritenizi anlayın.
86
BÖLÜM 7 - İNANLILAR VE CİNLER
Burada bazı zor meseleleri ortaya atacağım, ama inşaata devam
etmeden önce temelin iyi atılmış olması önemlidir. Bu kitabı
başından beri okuyorsanız, cinlerin var olduğuna inandığımı fark
etmişsinizdir. Ancak bu cinlerin inanlıları nasıl etkilediği
tartışmalı bir meseledir; dolayısıyla burada ne konuştuğumuzu
açıklığa kavuşturmamız büyük önem taşır.
İkinci bölümde gördüğümüz gibi yaşamımızı etkileyen iki
dünya vardır: ruhsal dünya ve fiziksel dünya. Fiziksel dünyayı
hepimiz biliyoruz. Dokunabildiğimiz, tadabildiğimiz ya da
hissedebildiğimiz, yani duyularımızla iletişime geçebildiğimiz bir
dünya. Ne var ki, Yeni Antlaşma’da “göksel yerler” diye sık sık
betimlenen ve gerçek olan ruhsal bir dünya daha var. Kötülüğün
ruhsal dünyasının parçası olan cinler, kişilik olarak kötü ve kötü
niyetli olan ruhsal varlıklardır. Şeytan’ın denetimi altındadırlar;
insanlar ve yerleri işgal edebilirler.
“Cinlere tutsak” ifadesinin Kutsal Yazılar’ın hiçbir yerinde
kullanılmadığını söylediğim zaman lütfen beni anlamaya çalışın.
Sizin kullandığınız Kutsal Kitap’ta bunun kullanıldığını
savunabilirsiniz ama okuduğumuz Kutsal Kitap’ın orijinal metnin
çevirisi olduğunu anımsamamızda yarar vardır. Ayrıca sözcüklerin
anlamı da zamanla değişiyor. The King James Bible (Kutsal
Kitap’ın King James Çevirisi) “cinlerin tutsağı” ifadesini kullanır
ve “tutsak” sözcüğünün modern anlamından dolayı bu sözcük
insanların zihninde korku yaratabilir. Oysa bunu tam kontrol
anlamında algılıyoruz. “Tutsak” sahip olunan, ele geçirilen,
bağımsızlığından yoksun bırakılan bir şeyi akla getirir. Dolayısıyla
“cinlere tutsak” cinlerin ya da Şeytan’ın tam kontrolünde onlara ya
87
da ona ait olmayı belirtir. On yedinci yüzyılda King James
çevirmenleri çeviri üzerinde çalışırken “…tutsağı” ifadesi daha az
yoğunluk taşıyordu. (“dolu oldu”, “esinlendi”, “yayıldı” ya da
“ikamet edildi” anlamına gelmiş olabilir.)Dolayısıyla şimdi yanlış
anlaşılma eğilimi taşıyan bu sözcüğü devam ettirmeye çalışmanın
bir yararı olmayacaktır.
Grekçe metinde sık sık kullanılan bu sözcüğün orijinali
“daimonizomai” dir ki, bu “cinli” olarak çevrilir. Bu sözcük kötü
ruhlardan birinin kişiliğe ya da bedene az çok etki ettiği bir durum
olarak tanımlanabilir.
140
Dolayısıyla Kutsal Yazılar’da mezarın içinde yaşayan ve
kendisine zarar vermesin diye zincir köstekle bağlanan kötü ruha
tutulmuş bir adamın durumunu okuruz. Bu, cine tutulmanın ağır
bir şeklidir. Bunun tersi olan bir durum da vardır: Sinagogda sorun
yaratmadan oturan bir adam vardı ama bu adam ne zaman İsa
kapıdan girse, içindeki cin kendini hemen gösteriyordu. Bu da cine
tutulanın daha az etkili bir şeklidir.
141
Benim deneyimlerime göre, insanlar yaşamlarında belirli
şeyleri etkileyen bir cine sahip olabilirler. Örneğin, birinin derin
bir reddedilme sorunu olabilir. Öyle ki, bir cinin ele geçirdiği
reddedilme ruhu olabilir. Yaşamlarının her yönü etkilenmeyebilir.
Ancak bazen derin ve kontrol edilemeyen reddedilme duygularının
açığa çıkması olasıdır.
Kutsal Yazılar’da kullanılan başka ifadeler de vardır:
1. “Ruha” tutulma. Şu örnekleri görebiliriz: “Dilsiz bir ruha
tutulan” ya da “içinde hastalık ruhu bulunan”.
142
143
2. İçinde kötü ruh olan birinde olduğu gibi bir kişi “cinli” olarak
88
2. İçinde kötü ruh olan birinde olduğu gibi bir kişi “cinli” olarak
da betimlenebilir.
144
3. Bir kişi “kötü ruhlardan acı” çekebilir.
145
4. Hananya ile Safira’nın durumunda “Şeytan onların yüreğini
doldurdu”; bu, Kutsal Ruh’un inanlıların yüreğini doldurması
gibidir.
146
“Cine tutsak” ifadesinin modern anlamıyla Kutsal Yazılar’ın
hiçbir yerinde kullanılmadığını anımsamak önemlidir. Dolayısıyla
bunu kullanmamamızı tavsiye ederim. Bu da şu anlama gelir: Bir
inanlı “tutsak” olabilir mi? Benim de buna cevabım “hayır”dır.
Çünkü Kutsal Yazılar bunu bu şekilde betimlemez. Ancak
inanlıların cinlerden etkilenebileceklerine, cine tutulabileceklerine
inanıyorum.
Bir inanlının cine tutulabilmesine ya da cine çarpılabilmesine
neden inanıyorum? Doğrudan bir teolojik açıklama olmayabilir
ama benim görüşüme göre Kutsal Kitap’a dayalı yeterli kanıt
vardır.
Kutsal Yazılar bu olguyu betimler. Cinler ya kovulur ya da
görünür bir şekilde çıkar. Örneğin “Birçoklarının içinden kötü
ruhlar yüksek sesle haykırarak çıktı.” Kutsal Yazılar’da bir cinin
hiçbir işaret vermeden çıkıp gittiğine dair bir ifade yer almaz.
İnsanların Mesih’e gelmeden önce cine tutulabildikleri konusunda
sanırım hemfikiriz; cine tutulmuş biri inanlı olursa, o zaman cine
ne olur? Buna paralel bir duruma bakalım: Bize Müjdeyi
yaymamız, hastaları iyileştirmemiz ve cinleri kovmamız söylenir.
Müjdeyi yayar ama hastaları iyileştirmezsek onlar kendiliğinden
iyileşir mi? Bu kendiliğinden olur mu? Çoğu zaman olmaz, olursa
o kişinin iyileşmesinin açık bir kanıtı olur! Benzer şekilde
147
89
Müjdeyi yayar ama cinleri kovmazsak, onlar kendi başına çekip
gider mi? Çekip gittiklerine dair Kutsal Kitap’a dayalı açık bir
kanıt yok. Giderlerse gördüğümüz gibi bunların net belirtileri
vardır.
16. bölümde daha ayrıntılı anlatacağım gibi Kutsal Yazılar,
iman etmemiş olanlara iman etmeden önce cinlerden
kurtulmalarını teşvik ediyor gibi görünmez. Bir kişiden cin çıkıp
gittiğinde onun bıraktığı yeri Tanrı’nın huzuru doldurmazsa, o
zaman cin geri gelebilir ve yedi tanesini de yanında getirebilir. İsa,
insanları cinlerden özgür kılmayı teşvik eder ama bunu onları boş
bırakma bağlamında yapmaz.
Dahası Kutsal Yazılar’da cinlerle ilgili etkinliklere karşı
inanlılar birçok kez uyarılır ve inanlıların da saldırıya maruz
kalabileceği ve yenilebileceği söylenir. Bunun örneklerine
bakalım:
1. Şeytan yutabilir.
148
2. Şeytan inanlıyı aldatabilir.
149
3. Şeytan inanlıları büyüleyebilir.
150
4. “Değersiz, etkisiz ilkelerin” köleliğine geri dönebilirler.
Grekçe’den gelen stoicheia sözcüğü hemen hemen ruhsal
güçleri betimler.
151
5. Nasıl daha önce Kutsal Ruh’un sözcüleri oldularsa, Şeytan’ın
da sözcüleri olabilirler.
152
6. İsteğini yerine getirmeleri için onları tutsak eden Şeytan’ın
tuzağına düşebilirler ve dolayısıyla da kilisenin içindeki
90
kutsanmış önderlere muhalefet edebilirler. İblis’in isteğini
yapmak için “tutsak edilme”leri bir dereceye kadar cinlere
tutsak olduklarına işaret eder.
153
7. Onları lekeleyecek ilişkilere girebilirler ve bu bağlamda
“Beliyal”a, “putlar”a ve “murdar şeyler”e yapılan gönderme
cinlerin potansiyel etkisini akla getirir.
154
8. Pavlus benliğin işlerine göre yürümemeleri için onları uyarır.
Bu listede büyücülük de vardır.
Bu bölümün Ruh’un
meyveleriyle olan paralelliğine bakarsak, Kutsal Ruh nasıl
olumlu karakter özelliklerinin kaynağı ise kutsal olmayan
ruhların da listede sıralanmış olan benliğin günahlarının
arkasında çalışıyor olabileceği görülür. Bu, büyücülükte
tartışmasız bir gerçektir; nefret ve sarhoşluk gibi günahların
arkasında da olabilir.
155
9. İnanlılar bağışlamama konusunda uyarılırlar; yoksa sonuçta
cinlerden oluşan işkencecilerin eline teslim edilebilirler.
Çekişme, bağışlamama, öfke, kolayca kızma, öldürme, nefret,
depresyon ve hatta intihar düşüncelerinden oluşan kalelere
götürebilir. Bunlar kesinlikle zindanda işkenceye uğramak
gibidir.
156
10. Öfkeye kapılırsak, Şeytan’a ayak basacak yer veririz ki, bu da
inanlının yaşamına etki edecek cinin girişine işaret eder.
157
11. 3. bölümde gördüğümüz gibi Yakup, cinlerden gelen
bilgeliğin inanlının yaşamına, bedenin günahlarının sonucu
olarak ortaya çıkan kırılganlıkla girebilir der.
158
12. İsa’nın belini doğrultamayan kadını içindeki hastalık ruhunu
91
kovarak iyileştirdiği kayıtlıdır. Bu kadının acı çekmesine
kızdığı gibi bir izlenim elde ederiz. Bunu anlamak için İsa’nın
ona söylediklerini yorumlamamız gerekir. İsa ona İbrahim’in
kızı der. Burada spesifik bir şeye işaret ediyor gibidir.
İbrahim imanıyla tanınıyordu ve İsa’nın bu kadın için bir
iman kadını, Tanrı’nın halkının parçası ve cine tutulmuş biri
olduğunu söylediğine inanıyorum.
159
Kutsal Kitap’taki bu uyarı ve ifade birikimi cinlerin inanlının
yaşamına sızabileceğini belirtir. Onlara saldırabilir, tutsak
edebilir, hastalık getirebilir, zihinlerini rahatsız edebilir ve
ruhlarını baskı altına alabilir. İşte “cinli” ile bunu demek istiyoruz.
Dahası Greg Haslam’ın yayınlanmamış bir bildirisinde Kenanlı bir
kadının hikayesi ile ilgili ek doğrulama vardır. Kızı için şifa, yani
kurtuluş arayan diğer uluslardan bir kadındı. “Çocukların
ekmeğini” alıp köpeklere atmasının doğru olmadığı söylendi. İsa
buradaki “çocukların ekmeği” ile kurtuluşu kastetti. İsa’ya göre
Tanrı’nın çocukları için kurtulma ana besinse bu, inanlı
olmayanlardan çok inanlı olanların yaşamlarında genellikle daha
etkili olduğu görüşünü onaylar. Daha önce tutsak olmuş olanları
Mesih’e geldiklerinde özgür kılmak için tasarlandı. Buna ilaveten
inanlılar olarak imanımız doğrultusunda yürürken İblis’in
sızmasına direnmemiz konusunda sık sık uyarılırız.
160
Bir Avrupa ülkesinde kilisedeki bir dua toplantısında bir önder
için dua ederken, onun birdenbire yere düştüğünü anımsıyorum.
Ayağa kalktığında ona nasıl hissettiğini sordum; o da hiç hoş bir
şey olmadığını söyledi. Aslında çok tuhaf bir şey olduğunu anlattı.
Dolayısıyla bu konuda daha çok dua etmek için ertesi gün
buluşmayı planladık.
Buluştuk ve birkaç mesele hakkında konuştuk. Bana büyük bir
92
aileden geldiğini ve ailesinin en başarısız üyesi olduğunu söyledi.
Sonuç olarak bu, başkaları ne düşünecek diye bir korku yaratmıştı
onda. Onun için dua etmeye başladım ve bir cin kendini
göstermeye başladı. “İnsan korkusu ruhunu” kovdum ve o da özgür
kılındı. İlk sözleri, “Biz buna inanmayız!” olmuştu. Şimdi
inandığını söylemeye gerek yok sanırım. Ülkesinde ve başka
yerlerde insanları cinlerden özgür kılmada Tanrı için çok etkili
oldu.
Ruhla dolanlara ne demeli?
İnanlıların cinlerle dolu olmasında başka “Ruhla dolu olan
inanlılara ne demeli?” diye soranlar vardır. Buradaki çıkarım
şudur: Eğer biri Kutsal Ruh’la “dolu” ise başka bir şey giremez.
Sanırım burada “Ruhla dolu olma”yla demek istenende bir
anlayış eksikliği söz konusudur. Bir bardak alıp onu ağzına kadar
doldurursam, içine başka bir şey giremez. Örneğin, suyu içerek
bardağı boşaltırsam o zaman içine herhangi bir şey girebilir.
Birçokları “Ruhla dolu olmayı” zihinlerinde böyle canlandırır.
Başka bir örnek vereyim: Rüzgarın yönüne göre giden bir
yelkenli tekne düşünün. Burada yelkeni rüzgarla dolan bir tekne,
suyla dolu bardak örneğinden daha dinamiktir. Yelken rüzgar
içermez; rüzgarın üstünde hareket eder. Kutsal Ruh’la dolmuş
olanların bile bazen yaşamlarının belirli bir kısmının cin
tarafından etkilendiğine inanıyorum. Daha önce Kutsal Ruh’la
dolan ama sonra cine tutulan insanların Kutsal Yazılar’da örnekleri
vardır. Tanrı’nın Ruhu güçlü bir biçimde üzerine indi ve Saul
onlarla birlikte peygamberlikte bulunmaya başladı. Buna rağmen
daha sonra kötü bir ruhun Saul’u rahatsız ettiğini ve sadece
Davut’un lir çalarak onu rahatlattığını görürüz.
161
93
Yeni inanlılara yardım etme
Bana göre yeni inanlıların yetişme, gelişme döneminde
kiliselerin iyi temel oluşturmaları çok önemlidir. Dolayısıyla
Müjde’yi vaaz ettiğimizde cinlerden kurtulmayı da paketin içinde
sunmalıyız. En azından onların öğrenci olmalarının ilk günlerinde
bunu yapmalıyız. Yeni Antlaşma yazarları, insanların Müjdeyi
kabul ederken ya da iman yaşamlarındaki ilk zorluklar sırasında
özgür kılındıklarını belirtir. Ne var ki, hayatın içinde pek çok kişi
uzun zamandır inanlı olmuş olabilir ama yine de geçmişlerinde
cinlerin üzerlerinde bırakmış olduğu etkiden kurtulmadan
yaşamlarına devam etmişlerdir. Bu durumda cinlerin kaleleri daha
sonra ortaya çıkabilir ve bizim de o zaman onları halletmemiz
gerekir. 16. bölümde insanlar nasıl özgür kılınır konusunu ele
alacağım.
Cinler inanlıları nasıl etkileyebilir?
İnanlıların
inanıyorum:
yaşamında
cinlerin
üç
şekilde
çalıştığına
1. Sınanmalarımızın hepsi ya da çoğunda olmasa bile cinlerin
etkisi vardır.
Televizyonda bazı kadın pop şarkıcıları
izlemiyorum. Kışkırtıcı ruhlar işbaşında olabilir, dolayısıyla
zarar verebilir.
162
2. Bize karşı gelmek ve saldırmak için. Bu kitabın başka
yerlerinde gördüğümüz gibi cinlerin karşı atağını hepimiz
yaşayabiliriz.
163
3. Cinli olma. Kötü ruh burada az ya da çok ipleri ele geçirir:
insanların kişiliklerinde ya da bedenlerindeki tutsaklık,
94
tövbeyle değişmeyen sınanma şekilleri ve zayıflıkları
oluşturur.
İlk iki kategoride Tanrı’ya boyun eğmeli ve İblis’e
direnmeliyiz. Ancak cine tutulma olduğu zaman cinlerin
kovulması gerekir.
Bu tür meselelerle uğraşırken nasıl bir dil kullanacağımız
konusunda çok dikkatli olmamız gerektiği hemen anlaşılır.
Örneğin, “şehvet ruhuna tutsak” ifadesi uygun olmayabilir,
gönderme yapılan kişi bedenin arzularına yenilmiş olabilir. Bu, o
kişinin illa ki şehvet cininden etkilenmiş olduğu anlamına gelmez.
Benzer şekilde insanlar bir toplantıdan “ağırlık ruhu” vardı gibi
konuşabilir; aslında cumartesi günü geç yatmış, pazar günü geç
kalkmış ve kiliseye giderken tartışmış olabilirler. Kiliseye
geldiklerinde de en son yapmak istedikleri şey Tanrı’yı övmek
olur. Tabii ki bu, birinin şehvet ruhuna tutsak olması ya da kiliseye
yapılan bir saldırıdan dolayı toplantıların ağır olması mümkün
değil anlamına gelmez. Demek istediğim şudur: Bazı durumlarda
doğru sözcükleri dikkatle seçmeliyiz.
Cinler, yerler ve nesneler
Büyücülük yapılan yerlerin de bir süre kötü ruhlar tarafından
etkilendiğini gördüm. Örneğin, bazı kişiler bana gelip evlerinde
çok tuhaf şeyler olduğunu söyledier ve benim evlerine gidip dua
etmemi istediler. Dua ettikten hemen sonra bir farklılık hissettiler.
O yerde kalmış olan cinlerin gittiğinin bir belirtisiydi bu.
Büyücülük seanslarında kötü ruhlarla ilişkisi olan nesnelerin
kullanıldığı durumları da biliyorum. Bunların yok edilmesi
gerekir. Ancak burada aşırıya kaçmayın. Belirli bir toplumda
büyücülük olduğu için tüm “etnik” sanatından şüphelenmeye gerek
95
yoktur; ben büyücülükte, lanette ya da batıl inançlarda kullanılan
spesifik nesnelerden bahsediyorum.
İnanlıların cinlerden etkilenebileceklerine inanmama karşın
bunun bütün inanlıların ya da çoğunun kurtulma hizmetine
gereksinimleri olduğu anlamına gelmediğinin farkındayım. Bu
kitapta pek çok defa açık ve seçik bir şekilde yazdığım gibi bedene
ve dünyaya olduğu gibi kötü ruhlara karşı da savaşıyoruz.
Sorunlarımızın çoğu doğrudan kötü ruhların etkinliklerine teslim
olmaktan ziyade bedenin ve bu dünyanın ilkelerine teslim
olmamızdan dolayı ortaya çıkıyor.
Bu meseleyi gözden geçirirken John Wiber’in şu sözlerini
anımsamamızın yararlı olacağını düşünüyorum. Birçok defa bir
cinin bir inanlıya ne yapabileceğinden çok bir inanlının bir cine ne
yapabileceğini merak ettiğini söylemiştir.
7 Numaralı Etkin Strateji: Bu meseledeki netlik
eksikliğinden dolayı inanlıları cinlerin gücünden özgür kılmaktan
vazgeçmeyin.
Daha sonra bu kitapta insanların nasıl özgür kılınacağını
açıklayacağım.
96
BÖLÜM 8 - KÜLTÜRDEKİ KALELER
5. bölümde düşünme şeklimizin kültürümüzden nasıl
etkilendiğini gösterdik. Yeni inanlılar için yaptığımız kaleler
kursunda kültürlerimizin ve yetiştirilme biçimlerimizin
düşüncelerimizde nasıl kaleler inşa ettiğine bakıyoruz. Bu
bağlamda “ dünya görüşümüz” konusuna bakmalıyız çünkü verilen
durumu anlamamızı etkileyen budur.
“Dünya görüşü” ile ne demek istiyorum? Bu konu bir kitabı
doldurabilir ama ben buradaki meseleleri özetlemeye çalışacağım.
Bu konu üzerinde çok güzel kaynaklar var ve eğer bu önemli
konuda daha fazla araştırma yapmak isterseniz David Burnett’in
Clash of Words adlı kitabını okumanızı öneririm. Dünya görüşü
bizim kişisel felsefemizle ilgilidir. Doğru ve yanlış, uygun ve
uygun olmayanla ilgili olarak genellikle bilinçsizce yaptığımız
varsayımlar, yani hayata bakış şeklimiz.
164
Dünya görüşümüz eğitimimize, yetiştiriliş biçimimize,
arkadaşlarımıza ve yaşadığımız yere bağlıdır. Çoğu zaman bir
dünya görüşüne sahip olduğumuzun farkında bile değiliz. Dünya
görüşümüzün düşünme sürecimizi nasıl etkilediği aklımızın
ucundan bile geçmez. Dünya görüşümüzün birçok yönü pek önemli
değildir. Örneğin, yirminci yüzyılın ilk dönemlerinde İngiltere’de
yaşasaydınız ve yemek yerken bıçakla çatalı doğru tutamasaydınız,
parmaklarınıza hafifçe vurulurdu. Bu, şimdi pek olmaz ama,
önceki kuşaklar için yaşama bakışın bir parçasıydı. Onlar için
önemliydi. Tek başına bakıldığında aşırı görülebilir ama o
dönemin normlarında olağan görülen bu ilke genel olarak kabul
görmüştü. Terbiye ya da “görgü kuralları” olarak adlandırılan bazı
standartları savundular ve bu da onların aldıkları eğitimin bir
97
parçasıydı.
Bu dünya görüşünde yanlış olan hiçbir şey yok, ama doğru olan
bir şey de yok. Sadece bir dünya görüşü; o zaman İngiliz halkının
çoğu kendini böyle ifade etti. Bazı ülkelerde insanlar elleriyle ya
da çubuklarla yemek yediler ama İngilizler çatal ve bıçak
kullanarak “adabına göre” (kendilerince) yedi.
Dünya görüşünün bir tanımı şöyle der: “Dünyamızın temel
yapısıyla ilgili olarak bilinçli ya da bilinçsizce savunduğunuz
birtakım varsayımlardır.”
165
Bir keresinde bir adamın Tayland’a gittiğini ve orada kralla
tanıştığını duydum. Bu iki ya da üç yüzyıl önce oluyor. Kralın pek
“dış dünya” deneyimi yokmuş ve bu adamın anlattığı rüzgar
değirmeni, kanallar ve tuhaf gemilerle ilgili gizemli hikayeleri
ilgiyle dinliyormuş. Kral şaşıp kalmış; hayatında hiç böyle şeyler
duymamış. Günlerden bir gün bu adam krala Hollanda’da soğuk
kış günlerinde su kanallarının nasıl donduğunu, buzun ne kadar
kalınlaştığını ve öyle ki bir filin bile su üzerinde yürüyebileceğini
anlatmış. Bu da biraz fazla gelmiş krala; o noktaya kadar adamın
anlattığı her şeye inanmış ama bir filin su üstünde yürümesi fikri
onun dünya görüşüne ters gelmiş. Kral bunun imkansız ve adamın
da yalancı olduğunu söylemiş. Ondan sonra adamın anlattığı hiçbir
şeye inanmamış.
Pasifik Okyanusu’nda Yap diye bir ada var. Bir keresinde iş
için o bölgedeyken bir fırsatını bulup o adaya gittim. David
Burnette, o ada halkının bebeklerin cinsel ilişki sonucu
doğduklarını kabul etmeyi nasıl reddettiklerini anlatır; kadına bir
ruhun girdiğine inanırlar. Sonunda bir antropolog Avrupa’dan
getirilen yaban domuzlarının yerli tohumla karışmasından oluşan
98
“cinslerin sonucu ilkesini” kullanarak bunu göstermeyi başardı.
Halk buna şaşıp kaldı. Bir antropoloğun insanlar da domuzlar gibi
doğar diye düşünmesi onları çok şaşırttı!
Yine Pasifik’te iş gezisindeyken hafta sonunda başka bir adaya
gittim. Gördüğüm bir kiliseye girmek istedim. Pazar günü
tapınmanın saat kaçta başladığını bilmiyordum. Sonunda birine
yaklaşıp “tapınma saat kaçta başlıyor?”diye sordum ve soruma
karşılık olarak şaşkın bir ifade gördüm. “Anlaşılan İngilizce
anlamıyor” diye düşündüm ve anlayıp anlamadığını sınadım. Evet
İngilizceyi gayet iyi anlıyordu; dolayısıyla tekrar sordum ve aynı
tepkiyi aldım. Soruyu bir kere daha sordum ve bu sefer bir yanıt
aldım: “Niye aynı şeyi sorup duruyorsunuz, insanlar gelince
tapınma başlar!” dedi. Tabi ya, insanlar gelince tapınma başlar. Ne
aptalım! Benim sorunum buydu, sorun dil sorunu değildi; sorun
zaman kavramımızın dünya görüşlerimiz açısından farklı
oluşuydu. Dolayısıyla birbirimizle hemen anlaşamadık. Ben
zamanı bir ölçü olarak algılarken o, bir olay olarak algılıyordu.
Bunu bir adım daha götürelim. Bazen Kutsal Kitap’a da kendi
dünya görüşümüz açısından bakabiliriz. Örneğin, Afrika’nın bir
yerinde Davut’un Batşeba ile olan yasak ilişkisini anlatan bir vaiz
vardı. “Ne tuhaf?” dedi. “Bu kadar küçük bir günah için bu kadar
derin bir tövbenin olması.” Bir vaiz zinaya nasıl olur da küçük bir
günah der? Elbette ki, küçük bir günah değil. Ne var ki, onun vaaz
ettiği kültürde zina, sosyal yaşamın az çok kabul edilebilir bir
parçasıydı. Bu insanlar açısından Davut’un yasak ilişkisine kendi
dünya görüşleriyle baktıklarında bunda hiç öyle abartacak bir şey
yoktu.
Bize de bu özellikle gösterilmezse, biz de Kutsal Kitap metnine
kendi dünya görüşümüzle yaklaşabiliriz. Birçok kültürde vaaz
etmem bu olasılığı incelemem konusunda bana çok yardımcı oldu.
99
Kutsal Kitap’a uygun dünya görüşünü anlayabilmemiz için
zihinlerimizin yenilenmesine gerek vardır.
Örneğin, İncil’deki arkadaşın yoldan gelene sunmak için
ekmeği yoktu. Bu hikayeyi bilirsiniz. Gece yarısı arkadaşının
evine gitti ve arkadaşı kapıyı açana kadar kapıyı çaldı. Biz bunu
bugün İngiltere’de anlayamayız. Bu, bizim yapacağımız bir şey
değil. 24 saat açık olan bir süpermarkete gidebiliriz ama bunun
için de büyük bir olasılıkla kendimizi sıkıntıya sokmayız. Ya da
ertesi güne kadar erteleriz. Dolayısıyla bu metin hakkında konuşan
birçok Batılı vaizi dinlerken gece yarısı bir komşunun kapısını
çalmaya kendi dünya görüşümüzle bakar, buna mantıksız ya da
cüretkar deriz. Ancak o zamanın (ve bugünün!) Ortadoğu
kültüründe misafirperverlik onlar için her şeyden daha önemliydi.
Dolayısıyla misafirimiz geldiğinde evinizde ekmek yoksa,
süpermarkete gidemezdiniz ama günün ve gecenin hangi saatinde
olursa olsun arkadaşınızın evine gidebilirdiniz. Onların size
yardım edeceğini bilirdiniz. Zira gerekli misafirperverliği
gösteremezseniz bunun tüm köyün ayıbı olacağını herkes bilirdi.
Kenneth E. Bailay, Poet and Peasant and Through Peasant Eyes
adlı kitabında İsa’nın esprili bir hikaye anlattığını öne sürer. Bir
misafir gelir ve ev sahibi de ona misafirperverliğini göstermek için
ödünç ekmek arıyorsa, kapının kilitli ya da çocukların yattığını
söylemek gibi saçma bir bahane bulunmayacağını bilirsiniz. Bu
yorum doğruysa, bu hikayenin akla getirdiği güvenle Göksel
Babamız’a duayla yaklaşırız. Dolayısıyla belki biz de zaman
zaman Kutsal Yazılar’ı yanlış düşüncenin kalelerini içeren dünya
görüşümüz açısından okuyabiliriz.
166
167
“Düşen” kültürdeki kaleler
Günahtan dolayı her kültür “düşmüştür” ve bütün kültürlerde
100
cinlerin etkisiyle oluşan yanlış düşüncenin kaleleri vardır.
1. bölümde belirttiğim gibi herhangi bir ulusa kaleler hakkında
öğretişte bulunmak için gittiğim zaman, kültürlerindeki yanlış
düşünce kalelerinden özgür kılınmalarına pratik olarak yardımcı
olmak için orada o insanların kültüründen bir şeyi anlamam
önemlidir. Düşüncenin değişmesi ve adapte olmasına daima
ihtiyaç vardır. İlgili bireyin ya da ailenin yaşantısında büyücülük,
puta tapma ya da başka günahlar aracılığıyla cinlerin gücü yanlış
düşünceye bağlanmış olabilir. Dolayısıyla bireyin ya da ailesinin
bundan kurtulması gerekecektir.
Sık sık başka bir kültürden örnek vererek başlarım konuşmama.
Çünkü başka kültürdeki kaleleri görmek kolaydır. Ancak
kendimizdekini o kadar kolay göremiyoruz. Başka bir kültürdeki
kaleleri görmek, kültürel kalelerin ilkelerini anlamamıza yardımcı
olur. Daha sonra bu ilkeleri kendi kültürlerine uygulamalarını
öğretebiliriz.
Kiliseler etraflarındaki kültürün içinde kolayca emilebilir. Öyle
ki, etraflarında inanlı olmayanlarla aralarında pek bir fark kalmaz.
Kilise daima kültüre karşı olarak tasarlanmıştır. Bu demek değildir
ki, kırk yıl öncesinin giysileri giyilsin, gündemde olmayan müzik
çalınsın, ya da Afrikalılar’ın tam tam müziğine batılı müzik girsin.
Aslında “demode” görünen kiliseler farkında olmadan
kültürlerindeki düşüncelerin pek çoğunu benimseyebilir.
Sık sık
kalıyorum;
İngiltere’de
İtalyanların
İngilizlerin
kültürel üstünlük konusunu ele almak zorunda
bizim yetiştirilme tarzımız doğrudur varsayımı.
halkın çoğu geleneksel olarak böyle düşünür.
daha heyecanlı, İskandinavların daha sakin ve
ikisinin ortasında ve doğrusunun da bu olduğunu
101
düşünürüz!
Bir keresinde bu durum bana tuhaf ama net bir şekilde
gösterildi; gerçekten böyle bir durumla daha önce hiç
karşılaşmamıştım. Son derece yargılayıcı babaya sahip birinin
özgür kılınmasını görmek için bakıyordum. “Hep haklı olduğunu
düşünen Kolonici İngilizler’in ciniyle yüz yüze gelmek zorunda
kaldım. Adının bu olup olmadığını bilmiyorum ama karşılık verdi
ve gitti! Daha sonra bu hikaye beyaz Güney Afrikalılar’la kültürler
hakkındaki konuşmalarımda çok işime yaradı!
Bunu örneklemeye gelince, İngiltere’de bu konuda öğretişte
bulunduğum zaman ele aldığım kalelere götüreceğim sizi.
Göreceğiniz gibi bu diğer batılı uluslara da kolayca uyarlanabilir.
Batılı dünya görüşünün kalesi
Bu kale eğitim sistemiyle gelişti ve düşünme şeklimizi etkiledi.
Görebildiğimiz ve anlayabildiğimiz şeylerin gerçek olduğunu
kabul ederiz ve bir şeyi anlayamazsak onun ya gerçek olmadığını
ya da “daha az gerçek” olan ruhsal dünyaya ait olduğunu
varsayarız.
Burada olan şudur: entelektüel analiz imanın üstüne çıkarılır.
Entelektüelin tutumu üstün görülür ve biz sık sık insanların “kör”
bir imana sahip olan Hristiyanlar hakkındaki konuşmalarını
duyarız. Bir de bunu “Sana bir faydası oluyorsa yap” diyerek
tiksindirici bir onayla “sırtını sıvazlayarak” yapmazlar mı?! Bu,
Hristiyanlığın yaşlı kadınlar ve Pazar Okulu’ndaki çocuklar için
olduğunu ama sofistike ve eğitimli yetişkinler için olmadığını
düşünen entelektüel üstünlüktür. Pek çok kişi iş yerinde,
üniversitede ve okulda “Buna sen de gerçekten inanmıyorsun, değil
102
mi?” diyen yukarıdan bakan bu tutumla karşı karşıya kalır.
İmanımıza zarar verebilir. Hinduizmin putlarına tapınmaktan
kurtarılan Hintliler’in, kültürlerindeki kaleleri reddetmeleri gibi
bizim de aynı şekilde kültürümüzün bu ilkesine karşı cesurca
savaşmamız gerekir. Ruhsal dünya ya pek çok kişi tarafından
yadsınır ya da pek gerçek sayılmaz. Sadece bilimsel açıdan
açıklanabilen şeyleri gerçek olarak kabul ederler. Kutsal Kitap’a
dayalı dünya görüşü ise tam tersine hem fiziksel hem de ruhsal
dünyayı eşit düzeyde gerçek sayar ve her ikisinin de Tanrı
tarafından yaratıldığını kabul eder. Tabii Hristiyanlık akla uygun
bir iman olmalı, yani entelektüel olarak mantık açısından ikna
edilebilir ve öğretiş olarak da tartışılabilir olmalıdır. Ancak
Pavlus, hem bildirisinin hem de sözünün insan bilgeliğinin ikna
edici sözlerine dayanmadığını söyler. Tam tersine sözünün ve
bildirisinin Kutsal Ruh’un kanıtlayıcı gücüne dayandığını söyler.
Buradaki amacının şu olduğuna işaret eder: imanımız insan
bilgeliğine değil, Tanrının gücüne dayalıdır.
168
Bilgiyi ve entelektüel anlayışı imanın üstünde tutan Batılı
dünya görüşümüz, Göksel Egemenliğin işini yapmadaki
etkililiğimize zarar verebilir; zira “bilgi” ve “etkililiği” eşit
saymamız için bizi sınar. Örneğin, şifa için yeterli sayıda seminere
gidersek, insanları iyileştirmede etkili olabiliriz gibi düşünebiliriz.
Peygamberlikle ilgili yeterli sayıda seminere gidersek, kendimizi
“peygamberlik edebilir” gibi görebiliriz. Öyle ki, bir toplantıda hiç
etkili bir peygamberlikte bulunmamış olsak bile böyle
düşünebiliriz.
Batılı dünya görüşünün bu kalesinden dolayı hastalar için
gerçek ve inanan bir imanla dua etmek zordur. Dünyanın bazı
bölgelerinde inanlıların hastalar için dua etmemeleri ve
birçoklarının iyileşmesini görmeyi beklememeleri tuhaf olarak
103
algılanabilir. Ancak Batı dünyasında iyileşmek için dua etme bir
savaş alanıdır. Hastalar için ne zaman dua etmeye çalışsak, Batılı
dünya görüşünün arkasındaki güçlerle ve hükümranlıklarla
güreştiğimiz bir savaş alanı görürüz. İnsanların iyileştiğini
gördüğümüz zaman bile bu iyileşmenin “rasyonel” bir
açıklamasının olup olmadığını merak ederiz. İşte böyle bir kale bu.
Ateizmin kalesi
Doğaüstü şeyleri dışlayan rasyonel dünya görüşünün mantıksal
sonucu ateizmdir. 1960’larda yeni yetme bir delikanlı iken Time
dergisi kapağındaki “Tanrı Ölü” manşetini anımsıyorum. Öyle ki,
hümanizmin ateistlik felsefesi batılı düşüncede zaferini ilan
ediyordu. Atom bombasını yapan ve uzaya insan gönderen toplum
“rüştünü ispat etmiş” ve artık doğaüstü şeyleri kullanmasına gerek
kalmamıştı. (Hümanizm, Tanrı’yı göz ardı eden ya da varlığını
yadsıyan, insanı özerk, temelde iyi ve gereksinimlerini
sağlayabilen ve potansiyelini rasyonel araçlar ve insani gayretle
gerçekleştiren varlık olarak gören dünya görüşünün adıdır. )
Aslında ateizm yeni bir felsefe değildi, ama bunu bu şekilde
formüle eden 19. yüzyıl Alman Filozofu Nietzsche olmuştur. A
Shattered Visage adlı kitabında Ravi Zacharias, Nietzsche’nin
Tanrı’nın 19. yüzyıldaki ölümünden dolayı yirminci yüzyılın
tarihteki en kanlı yüzyıl olacağı ve evrensel bir deliliğin patlak
vereceği “peygamberliğinde” bulunduğuna işaret eder. Belki de
bu “evrensel delilik” aşağıdaki sözleri yazarken Malcolm
Muggeridge’nin aklındaki delilikti: “Tanrı ölüyse, onun yerine
başka biri geçecektir. Megolaman (büyüklük hastalığı) ya da
erotomani(aşırı erotizm düşkünlüğü), güç ya da zevk tutkunluğu,
sıkılı yumruk ya da penis, Hitler ya da Hugh Hefner” (Playboy
Dergisi).
169
170
104
İnanlı olmayanlar savaşları ve din adına yapılan katliamları
anımsattığı zaman kolayca savunmaya geçtiğimizi görürüz. İsa,
Egemenliğinin bu dünyaya ait olmadığını ama olmuş olsaydı
hizmetkarlarının bunun için savaşacağını dile getirdi. O’nun bu
sözlerine Hristiyan kilisesinin kulak vermede sık sık yetersiz
kaldığını kabul etmeliyiz. Ne var ki, buna yanıt olarak yirminci
yüzyılın ateist liderlerinin çok daha kötü olan kayıtlarına işaret
edebiliriz. Sadece Hitler, Stalin ve Mao bile savaşlarla ve baskıcı
rejimlerinde insan haklarını ihlal ederek örneği görülmemiş acılara
ve ölümlere neden oldu.
171
İspanyol Engizisyonu ve Reformasyon eylemcilerinin
şehitlerinin karşı gruptaki Hristiyanların ellerinden çok çekmeleri
gibi bazı “Hristiyanların” insan hakları ihlalinde bulunduklarını
kabul etmek zorundayız. Ama her şeyi düşünürsek Hristiyanların
sosyal hizmet (eğitim, hastaneler, yoksullara götürülen hizmet v.
b. )açısından mükemmel bir tarihi geçmişleri vardır. Ayrıca
toplumda adalet ve ahlakın gelişmesinde etkili olmuşlardır.
Kültürümüzdeki ateizmin büyük ve alaycı kalesinden korkup
çekilmeyelim ve düşmanın kampına savaşmak için gitmeye devam
edelim. İmanımız entelektüel ve ahlaki incelemeye dayanır:
insanoğlu entelektüel ve ahlaki olarak “rüştünü ispat etmek”ten
uzaktır. Dünyamızdaki kötülük günahkar bireylerin yüreğindedir.
İsa Mesih’in çarmıhında bu kötülüğe verecek cevabımız vardır.
Hedonizmin kalesi: zevkin peşinden
gitme
Kültürümüzde birçokları için kişisel zevk en büyük amaç
haline gelmiştir. “Bu beni nasıl etkiler” düşüncesi genel yargımızı
oluşturur. “Yiyelim içelim nasıl olsa yarın öleceğiz” .
172
105
Kültürümüzde bu baskın kalenin nasıl oluştuğunu göstermek için
zaman harcamamıza pek gerek yok. Televizyondaki reklamlara
bakmamız bile yeterli. Ancak inanlılar olarak kültürümüzden
etkilenebiliriz ve bu kilise hayatında engeller oluşturabilir. Bunun
nasıl olacağını birkaç noktada toplamak istiyorum.
1. Tedavi edici hareket: Bu hareket batı dünyasının orta direğini
ele geçirmiştir. Şimdi lütfen beni yanlış anlamayın. Düzenli
olarak psikolojik danışmanlık kurslarında öğretiyorum.
Kutsal Kitap’a dayalı danışmanlığın gerekliliğine ve hayatın
sorunlarından ya da geçmişlerindeki günahlarından zarar
görenlere yardım etmedeki tesirine inanıyorum. Ancak
dünyada olduğu gibi kilisede de danışmanlık “ben” merkezli
olabilir. Amaç “benim” bütün olmamdır. Aslında bu sahte bir
vaattir. Yüceliğe dek “bütün” olamayacağım; zira Tanrı’nın
Egemenliği tüm doluluğuyla daha gelmedi. Geçmiş acıların
köleliğinden ya da geçmişteki günahların etkisinden özgür
kılınma benim kendimi daha iyi hissetmem için değildir.
Mesih’in bedeninde hizmet etmek ve dünyada müjdeyi
yaymak için özgür olmamı mümkün kılmak içindir. Hristiyan
danışmanlığın amacı; daha iyi “hissetmem” değil, Hristiyan
hizmetinde daha etkili olabilmem ve Tanrı’nın yüceliğine
yakışan bir hayat sürmemdir.
2. “Refah müjdesi”nin bazı aşırılıkları bu kültürel kalenin
ruhsallaşması ya da “Hristiyanlaşması” için çıkar amaçlı
kullanılmaktadır. İmanın hedefi Tanrı’yı hoşnut etmek ve
O’nun amaçları için özverili bir biçimde yaşamaktır. Bu
demek değildir ki; yoksulluk peşinden gidilecek bir hedeftir.
Tabi zaman zaman dayanılması gereken bir şeydir. Önemli
olan eldekiyle yetinerek Tanrı yolunda yürümektir.
173
3. Kiliseye gösterilen tüketici tutumu: Tüketici tutumu, bu
106
3. Kiliseye gösterilen tüketici tutumu: Tüketici tutumu, bu
kalenin yan ürünlerinden biridir. Batı kapitalizminde yeşerir.
Zaten ekonomik sistemimizin tümü tüketicilerin seçim
yapmasına dayalıdır. Bu, ekonomide işe yarayabilir ama
kilise
yaşamındaki
sorumluluklarımıza
bu
şekilde
yaklaşmamalıyız. Sık sık kiliseye karşı bu tüketici tutumunu
takınabiliriz. Bir kilise bana uymazsa “benim ihtiyaçlarımı”
daha iyi karşılayacak başka bir kiliseye gidebilirim. Bir
dükkanı beğenmezsem, başka bir dükkana gidebilirim diyen
dünyadaki tüketici seçimiyle paralellik gösterir bu. Kilise
yapısının ve programının “hissedilen ihtiyaçlar” olarak
betimlenen duruma göre ayarlanması anlamına gelir. Bunun
sonucu olarak artık belirli bir kilisenin “benim ihtiyaçlarımı”
karşılamadığını söyleyebilirim. Kilise asla böyle bir şey için
tasarlanmadı! Tanrı’nın Egemenliğini hep beraber iletmek
için kendinizi adayabileceğiniz halkın bir bedeni olarak
tasarlandı. Bu kale “beğendiğim türde bir kilise…” ifadesinde
yansıtılır. Peki Tanrı’nın beğendiği ve Sözü’nde betimlenen
türde bir kiliseye ne demeli? Uzun vadede adanma
eksikliğiyle de sonuçlanabilir. Maalesef günümüzdeki kilise
yaşamında uzun vadeli işlerden çok kısa vadeli işler için
insanlardan ricada bulunmak daha kolaydır.
Bireyselciliğin kalesi
Bu kale, ”önce ben” diyen kaledir. Bu nedenle hedonizm
kalesiyle bağlantılıdır ama başka nitelikleri de vardır. Kendimi,
kariyerimi, başarımı ve bir bütün olarak toplumdan ziyade bizzat
kendi ailemi düşünürüm. Bir topluma ait olmayı ya da başkalarının
benim eylemlerim ve kararlarımdan nasıl etkileneceklerini
düşünmeyi tercih etmem.
107
Bu kale ABD’de İngiltere’den daha güçlüdür. Amerika’da
kendi işini yaratan güçlü kuvvetli birey neredeyse bir kült şahsiyet
sayılır. İngiltere’de bu tutum Margaret Thatcher’ın şu ifadesiyle
yerini bulmuştur; “Toplum diye bir şey yoktur. Erkek ve
kadınlardan oluşan bireyler ve aileler vardır.” Bu, kendi hayatımı
kurtarır ve başarılı olursam, toplumun geri kalanından sorumluluk
duymam gerekmez; onlar yoksul da olabilir zayıf da olabilir
anlamına gelir. Zaten “onlar da benimle aynı fırsatlara sahipti ama
değerlendirmediler” deriz. “Onların hatası”. hükumet yeni bir yasa
ya da yeni bir vergi çıkardığı zaman “bu beni nasıl etkiler?” diye
sorarız. Kentimizde kilisenin ihtiyaç içinde olanlara daha etkin
biçimde ulaşabilmesi için kilise hayatında bir değişiklik yapılması
gerektiğinde “Bu beni nasıl etkiler?” sorusuna vereceğimiz
tepkiyle eşittir. Ev grubumuzun yeni insanların gelmesinde etkin
olamayacak kadar büyümesi ve grubun “bölünmesi” gerektiğinde
(yani çoğalması), “Bu beni nasıl etkiler?” sorusu aklımıza sinsice
girer. Paramızla ilgili olarak, “Ben kazandım, canımın istediğini
yaparım” diyebiliriz. Doğru, kendi paranızla istediğinizi
yapabilirsiniz. Ne var ki, işe gitmenin motivasyonları hakkında
şöyle diyen ayetin pek farkına varmayız : ”İhtiyacı olanla
paylaşacak bir şeyi olsun.”
174
175
Dünyanın birçok yerinde insanlar daha az bireysel ve daha çok
toplumsal düşünür ama biz Batılılar bunu anlamakta yetersiz
kalıyoruz.
Afrikalı bir özdeyiş vardır; “Bir çocuğu tüm köylüler
yetiştirir.” Afrikalılar, bizim insanları yakın çevresinden çıkarıp,
kendi başlarına hastaneye yatırarak iyileşmelerini beklememizi
anlamakta zorlanabilirler. İyileşme kesinlikle aile ve yakın çevre
içinde olur diyebilirler. Hastanelerin yanlış olduğunu
söylemiyorum; sadece toplumun, yakın çevrenin yaşam tarzlarında
108
bir öncelik olduğuna işaret etmeye çalışıyorum. Dolayısıyla
Afrikalı bir köy önderi Mesih’e gelmenin doğru olduğunu
düşünebilir ama köylülerin de gelmek istemeleri için onları
etkilemek isteyecektir.
Bu noktada İngilizce bile kafamızı karıştırabilir ve Kutsal
Yazılar’ı kendi görüş açımızdan okumamıza neden olabilir.
Buradaki anahtar “you” sözcüğündedir. Bu sözcük İngilizce’de
hem tekil hem çoğuldur. Dolayısıyla İngilizce olarak “you” dersem
bunu, hem birey olarak hem de 80. 000 kişilik bir stadyumdaki
kadın ve erkekleri kastederek söyleyebilirim. Pek çok dilde “you”
nun tekili “sen” çoğulu “siz” dir.
Kutsal Kitap’ı okurken burada bir sorun çıkabilir. “You”
sözcüğü karşımıza çıktığında bunu hemen “kişisel olarak ben” diye
algılarız. Bunun iyi bir örneğini Efesliler kitabı 5. bölümde
görürüz. Pavlus sarhoş “olmamalısınız” çünkü bu benliğin işidir
der. Bunun yerine Ruh’la “dolmalısınız” der. Biz burada bunu
bireysel olarak algılayıp “sarhoş” olmamalısın ve “ruhla
dolmalısın” diye yorumlarız. Ancak içeriği ve “you”nun Grekçe
orijinali bunun çoğul yani siz olduğunu belirtir ve bu da bize farklı
bir şeyi gösterir. Zira Pavlus birbirimizle mezmurlarla, ilahilerle
ve ruhsal şarkılarla konuşmamızı söyleyerek devam eder ve daha
sonra da birbirimize tabi olmamızı söyler. Bu sadece toplum ya da
yakın çevre bağlamında mümkündür. Pavlus burada bir toplum
olarak Ruhla dolmamızı söyler, iman yaşamımızda ve kilise
yaşamımızda önemli bir meseledir bu.
176
Tanrı Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olarak mükemmel bir topluluk
içinde varolur. Tanrı’nın benzerliğinde yaratıldığımız için bir
topluluk olmak için yaratıldık. Mesih’in bedeni olarak dünyaya bir
bütünlük imajı sunmak için yaratıldık. Müjdeciliğin pek çok iyi
109
şeyi bile farkında olmadan bizi bu bireyselcilik kalesinin içine
hapsedebilir. “Kişisel kurtuluşumuz”dan, “Tanrı ile kişisel
yürüyüşümüz”den ve “kişisel hizmetimiz”den bahsederiz. Tabi
bunlar elzemdir ama, Mesih’in bedeni olma gibi eşit derecede
önemli bir gerçeği ve içinde yaşadığımız toplumda adalet ve
doğruluğun önemini de unutmayalım. Yoksa hep “Ben bunu
yapacağım”ın ötesine geçemeyiz. “Hizmetim beni tatmin
etmiyor”, “potansiyelimi kullanamıyorum” ya da “kilisede şu
hizmeti ya da görevi yapıyorum ama bu iş beni tatmin etmiyor”
deriz. Tatmin olmamız gerektiğini kim söylüyor? Kişisel tatmin
bir put olabilir.
Hizmet ya da görev başkalarına hizmetle ilgilidir; bir topluluk
olarak başkalarının ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Birbirimize tabi
olmak topluluk olarak yaşamımızın bir parçasıdır ve bunu
yaparken de topluluk bereketlenir. Böyle düşünmediğimiz için
hizmetkarlık
değer
kaybına
uğramıştır;
her
birimiz
alçakgönüllülükle öbürünü kendinden üstün saysın buyruğunu
düşünmüyoruz . Bu kale kişisel tercihin, ırkın ya da rengin bile
yüceltilmesine neden olur. Tanrı, bedeninin ırksal engelleri,
sınırları olmayan bir kültürü yansıtmasını ister. Birlikteliği
anlayamama özellikle İslam dünyasındaki kültürlere ulaşmamızı
da engeller.
177
Kutsal Kitap’ın kültürü de bireyselciliği yansıtmaz. İsa kuyuda
kadınla konuştuğu zaman kadının yaptığı ilk şey, hemen
köylülerine gidip onlara yaşamındaki her şeyi bilen bu adamdan
bahsetmek oldu. Derhal topluluğuyla irtibata geçti, onları da
yaşadıklarına dahil etti.
Bu demek değildir ki, bireysel olarak “ben”in öneminin sona
ermesi gerekir. Önemli oluşum, bir bedenin parçası olmamdır.
110
İnsanlar Kutsal Kitap’ı okurken, sıralanan isim listelerinin
önemini bazen anlayamayabilirler. Örneğin, Sayılar 26 ve
Nehemya 7 gibi. Bu listelerin amacı insanların topluluk olarak
kimlik ve tarihsel bilinçlerini devam ettirmektir. Kutsal Yazılar’da
kimlik kavramı önemlidir ama bu listeler bize, bir şeye ait olursak
bir kimliğe sahip olacağımızı gösterir. Örneğin, ben İngiliz halkı
boyundan, Devenish kabilesinden ve Roy ailesinden gelen
David’im. Mesih’te bağlı olduğum yerel kilise aracılığıyla
kendisini ifade eden yeni bir ailenin de üyesiyim. Yerel kiliselerde
sağlıklı ev toplantıları, topluluğun Kutsal Kitap’a dayalı önceliğini
yansıtır ve bireyselcilik kalesine karşı verilen savaşta yerini alır.
Paranın kalesi (Mamonun kalesi)
Kültürümüzde büyük boyutları olan diğer bir kale de paradır.
Pek çok kişi maddi şeylere verilen değer ve önemi içeren
materyalizm kavramını anlar ve bunun yanlış olduğuna inanır;
buna karşın İsa materyalizmden bir kavram olarak değil, sahte bir
tanrı olan paradan (mamondan) bahseder.
NIV (New
International Version) Mamon’u “para” olarak çevirir ama KJV
orijinal metnin ruhuna daha uygun olan “mamon” u tercih eder. Bu
nedenle “mamon”u genel bir terim olan “para” ya da
“zenginlik”ten ziyade sahte bir tanrının kişisel ismi olarak
yorumlayabiliriz. Mamon, Eski Antlaşma’daki Baal, Aştoret ya da
Molek gibi bir tanrı ya da ilah olarak temsil edilebilen bir prenslik,
hükümranlıktır. Şeytani bir kültsel yönetici olarak kötü ruhların
gücüdür.
178
“Tanrılar”dan ve “putlar”dan hala varolan şeytani güçler olarak
bahsetmek tuhaf ve demode görünebilir ama, bu görüş için Yeni
Antlaşma’da yetkimiz var. Pavlus, Korintliler’e cinlerin putperest
tanrıların arkasında olduğunu ve bunların bugün doğrudan
179
111
putperestliğin “dini” şekliyle çalışmayabileceklerini, varlıkları ile
güçlerinin kültürümüzde gördüğümüz etkilerle gösterildiğini
anlattı.
Mamon, bu güçlerin en kuvvetlilerinden biridir ve özellikle
milyonlarca müridinin bulunduğu Batı dünyasını etkilemektedir.
Son yıllarda başka yerlerde de milyonlarca mürit edinmiştir.
Nitelikleri hırs ve açgözlülüktür, ki bu da kutsal Kitap’ta özellikle
putperest olarak betimlenir. Hindu’lar Mesih’e gelince, onlardan
putlarını yakmalarını bekleriz ama kaç tane Batılı Hristiyan
Mamon putuna tapınmaktan feragat eder?
180
Put gerçek Tanrı’nın yedeğidir. Bir puta tapıyorsak, Tanrı’da
bulmamız gereken güvenci, amaç ve kimliği ondan bekleyeceğiz.
Bu özellikle Mamon’la ilgili durumda açıkça görülür; güvencemiz
kazandığımız paraya dayanır, amacımız kazanmak olur ve
kimliğimizi kazandığımız para miktarına ya da o paranın bizim için
satın aldığı şeylere göre ölçeriz. Sigorta şirketleri, bize güvence
veren maaş formatında “güvenli bir gelecek” sunarak çıkarları için
Mamon’a yaranmaya çalışır. İşimizde ve terfilerimizde sahte bir
amacı (daha çok güvence elde etmek için daha çok kazanma) ve
kazandıklarımıza dayanan yetersiz bir kimliği arayarak Mamon’a
hizmet ederiz.
Aslında insanları değerlendirdiğimiz standart bile Mamon’un
başarılı olduğu yöntemlerden birini oluşturur: “Büyük bir evde
oturuyorlar.” “Pahalı bir arabası var.” “Kendi işinin patronu.”
Kilise önderlerinin bile gelen zengin konuklardan ve bazı kişilerin
kiliseye verdiği miktardan saygıyla söz ettiklerini duyabilirsiniz.
Bu şeyler insanları yargılama ölçümüz olursa, Mamon da aramızda
olur. Yakup, kilisede zenginle yoksul arasında ayrım
yapmamamızı ya da insanları sahip oldukları mülklere ve sosyal
112
statülere göre yargılamamamız gerektiğini açık ve seçik ortaya
koydu.
181
Her türlü kötülüğün bir kökü de para (Mamon’a tapma)
sevgisidir. Kutsal Yazılar’ın bu metni sık sık yanlış alıntılanır.
Para sevgisi aldatma, yalan söyleme, savaşma, manipüle etme ve
aileye yeterince zaman ayırmama gibi sınamaları da beraberinde
getirir. Bu, son derece sinsidir; çünkü erkekler, aileleri için para
kazanmak için yaptıklarına inanma gibi aldatıcı sınamayla karşı
karşıya kalırlar. Para sevgisi ailelerde korkunç sürtüşmelere de
neden olabilir; örneğin, miras paylaşımları.
182
Mamon’un esas silahlarından biri kaygıdır. İsa bizi aynı
metinde hem Tanrı’ya hem de Mamon’a hizmet edemeyeceğimiz
konusunda uyarır. Hayatımız, geleceğimiz ya da ne yiyip ne
içeceğimiz gibi maddi konularda kaygılanmamamızı söyler.
Göksel Babamız neye ihtiyacımız olduğunu bilir ve bizim de
kaygıya teslim olmaktan ziyade O’na güvenmemiz gerekir. Kaygı,
duygusal stresin ve hatta fiziksel hastalıkların güçlü nedenlerinden
biridir. Kaygılandığınız zaman, bunu Mamon’un bir aracı olarak
görmeli ve şöyle demeliyiz: “Bu Mamon’un bir aracıdır ve ben
bunun Tanrı’yla arama girmesine izin vermeyeceğim!”
183
Mamon’un kalesiyle savaşmak, putlarımızı yakmamıza tekabül
eder. Tıpkı İsa’nın zengin genç adama neler yapması gerektiğini
söylediği
gibi.
Herkesin her şeyini yoksullara vermesi
gerektiğini söylemiyorum. Bu, o adama verilen özel bir buyruktu;
çünkü İsa, o adamın sorununun para sevgisi olduğunun ayırdına
varmıştı.
184
O zaman Mamon’un kalesiyle nasıl savaşmalıyız?
113
İlkin, etrafımızdakilere tuhaf gelebilir ama cömertçe vermeye
başlayabiliriz. Kutsal Kitap, bazı kiliselerin ellerinden geldiği
kadarını, hatta daha fazlasını kendi istekleriyle verdiklerini yazar.
Eski Antlaşma’da İsrail halkı bir keresinde yöneticilerin baş
edemeyeceği kadar çok verdi. Bugünkü kilise muhasebecileri
için ne büyük bir bereket olurdu! Kutsal Kitap’a dayanan ondalık
sistemini uygulamak buna atılan ilk adımdır. Ondalık verdiğimiz
vakit şu beyanatta bulunuruz: “Materyalizm tarafından
yönetilmemeye kararlıyım; dolayısıyla gelirimin ondalığını
Rab’be vermek önceliğimdir.”
185
186
Buna bağlı olarak Mamon’un kalesiyle bireysel ya da birlikte
imanla savaşırız. Bazen bir kilisenin ödeyemeyeceği bir inşaat
projesine başlaması yararlı olabilir. Sadece yararlı bir bina elde
etmek için değil, imanlarını büyütmek ve Mamon’un
hükümranlığını cömertçe vererek yenmek için bir fırsata sahip
olmak bile yeterli bir neden olur. Yeruşalim’deki ilk kilisenin
yaptığı gibi sahip olduklarımızı içtenlikle başkalarıyla paylaşmayı
öğrenerek ve sahip olduklarımıza sıkı sıkıya sarılmayı bırakarak
da Mamon ile savaşırız.
187
Sonuç olarak dünyasal değil, göksel (sonsuz) bir görüşe sahip
olarak da Mamon ile savaşırız. Aslında para vermek en iyi
yatırımdır. Verirken göklerde hazine biriktiririz.
İsa kurnaz
kahya ile ilgili tuhaf bir benzetme anlattı. Efendisi, dürüst
olmayan kahyayı akıllıca davrandığı için övdü. İsa, parayı akıllıca
yönetmenin cömertliğini ve onun bize değil, Tanrı’ya ait olduğunu
bilmemiz
gerektiğini
söylüyor.
Cömertçe
verirsek,
cömertliğimizden yararlananlar tarafından “gelecek dünyada” hoş
karşılanırız. Cennette şimdi ulaşılmayan insanlar tarafından
karşılandığınızı bir düşünün! Cömertliğinizle Kutsal Kitap’ın
onların diline çevrilmesini mümkün kıldığınızı, onların imana
188
189
114
geldiklerini ve onların sevinç ve takdirlerini size sunduklarını bir
düşünün! Jim Elliot’un meşhur alıntısı burada yerini bulur;
“Kaybetmeyeceği şeyi kazanmak için elinde tutamayacağını veren
ahmak olamaz.”
190
Postmodernizmin kalesi
Sosyologlar 1965’ten sonra doğan kuşağın yeni bir düşünce
şeklini benimsediğini söyler. Buna sık sık “postmodernizm” denir
ve bu değişimin etkilemiş olduğu kuşağın sosyolojik terimi
“Kuşak X”dir. (Douglas Coupland’ın kitabının ismi ). Bu yeni
düşünce şekli “varoluşçuluk” felsefesinden türedi. Özellikle Jean
Paul Sartre ve Albert Camus gibi yazarların 1940’lar ve 1950’lerde
geliştirmiş oldukları varoluşçuluğun yorumundan oluştu.
191
Bu felsefenin merkezi “olma” ve “olmaktan zevk alma”dır.
Gerçekte “ye, iç, mutlu ol, nasıl olsa yarın öleceğiz” felsefesidir.
Dahası, neyi seçersek oyuzdur. Dolayısıyla seçim varolmanın
merkezini oluşturur. Ve seçtiğim şey keyfidir; ussal bir amacının
olmasına gerek yoktur. Amaç olarak ona vermeyi seçtiğim şey her
ne ise amaç odur. Bu filozoflara göre evren absürd ve anlamsızdır
ve bizim de bunu kabul etmemiz gerekir. Kendimiz için seçtiğimiz
her şey bizim için doğrudur.
Bu inanç süpermarket yaklaşımıyla sonuçlanır. Size 83 çeşit
patates cipsi sunulur ve seçim size kalmıştır. Hangisini seçmeniz o
kadar önemli değildir; çünkü hepsi az çok aynı tattadır. Ne var ki,
seçim işi her geçen gün büyümektedir. Bu felsefeye göre,
seçimlerinizin uyumlu ya da tutarlı olması gerekmez. Balinaların
hayatını kurtarmak için gösterdiğiniz azim ve coşkuyu aynı şekilde
doğmamış bebeklerin yasallaştırılmış kürtajla öldürülmesinde de
gösterebilirsiniz. Bu mantıksız gelebilir ama önemli değil.
115
Bu felsefe, ruhsal inanç alanına da yayılır. Dolayısıyla insanlar,
“eğer sen ona inanıyorsan, senin adına memnunum; ama ben başka
bir şekilde düşünmeyi seçiyorum” diyorlar. Bu nedenle Budizmi
ve Hinduizmi karıştırarak ve uydurarak “kabul edilebilir”
Hristiyan öğretişiyle harmanlarlar ve bu karışımın kendi
inançlarını oluşturduğunu söylerler. Onlar için bu, sizin inancınız
kadar geçerlidir. Bir şey gerçek olduğu için inanma zorunluluğu
yoktur; gerçek, seçmeye bağlıdır. İnanmak için neyi seçerseniz
sizin için gerçek o olur ve başkasının tamamen farklı bir görüşe
sahip olması önemli değildir. Bu, nihai otorite olarak Tanrı’nın
sözünden çok “hoşgörü” fikrine yöneltebilir. Aslında bu felsefenin
bütünü, hoşgörüsüz diye yorumladığı nihai gerçeğe dayalı inancın
dışında her şeye hoşgörülüdür!
Şimdi sözde Kuşak X ile ilgili olumlu şeyler de vardır. Daha
büyük bir topluluk anlayışı ve doğaüstü şeylere karşı açıklık
vardır. Bu nitelikler “Kuşak X”e ulaşabileceğimiz kapılar olarak
görülmelidir.
Bu “karıştır ve uydur” felsefesinin kiliseyi ihlal etmemesi ve
hangi Kutsal Kitap öğretişinin kabul edilebilir ve hangisinin kabul
edilemez gibi seçme tutumunun getirilmemesi için dikkatli
olmalıyız. İnanlılar olarak Tanrı’nın sözünde açıklanan gerçeğin
karşısında saygıyla eğilelim. Bu gerçek, modern çağa ya da kişisel
tercihlerimize uysun ya da uymasın, sonuçta ona saygıda kusur
etmemeliyiz.
Bu felsefenin başka bir unsuru da İngiliz kültürünü etkileyen ve
devamlı büyüyen gizli
alaycılık dalgasında görülür. İngiliz espri anlayışı gittikçe ince
alaycı bir hal alıyor. İkiyüzlülüğü açığa çıkardığı gibi iyi olana da
116
zarar verme eğilimi vardır. Medyamız ünlüleri idolleştirip sonra
da onları bizzat kendilerinin çıkardıkları yükseklerden alaşağı
etme eğilimindedir.
Gizli alaycılık imana çok zarar veriyor. Alaycı espri anlayışı
kilisede gelişebilir ve bugün Tanrı’nın yaptığı büyük işlerdeki
imanımızı zayıflatabilir. Bazen mucizeler konusunda sahte
iddialarda bulunulduğu maalesef doğrudur ve bu tür şeylerin bizi
rehin almasından sakınmalıyız. Ne var ki, kilisede ikiyüzlülüğü
ortaya çıkarmada ve “süper ruhsallık”la dalga geçmede haklı bir
neden olsa bile bunlara, bizi inançsızlık boşluğuna düşürmemesi
için izin vermemeliyiz. Yoksa İsrail’deki bir kentte olduğu gibi
İsa, inançsızlığımızdan dolayı bizim aramızda da mucizevi işler
yapamayabilir.
192
Batılı olmayan kaleler
Şimdiye dek İngiliz (ya da Batılı) düşüncesinin kültürel
kalelerine odaklandık. Başka bir kültürde öğretiyorsam, bu
meselelere değil, o kültüre uygun kaleler üzerinde odaklanırım.
Batıl inanç
Aileden ya da kültürel geleneklerden kaynaklanan bu
inançların, insanların yaşamında bağlayıcı bir etkisi vardır. Kötü
ruhlar bunları kullanır ve batıl inancın tabuları ihlal edildiği
takdirde de bir lanet gibi harekete geçebilir.
Batıl inançların birçoğu hastalıkla ya da kötü talihle
savaşmakla ilgilidir ve sık sık doğum, buluğ çağı, yetişkinlik,
evlilik ve ölüm gibi insanların yaşamında önemli değişim
zamanlarıyla bağlantılıdır. Bazı arkadaşlarım Ortadoğu’da
117
çalışıyor. Birinin eşi hamile kalınca, etraflarındaki kadınlar ona
hamileliği boyunca neleri yapıp neleri yapmaması gerektiğini
söyleyip durdular ve bebek doğduğu zaman da bazı ritüellerin
yapılmadığını görünce şaşırıp kaldılar. Ancak bu, onun batıl
inançtan kaynaklanan, nazarlar ve diğer uygulamalar olmadan
anneyi ve bebeği Mesih’in gücünün koruduğu konusunda tanıklık
vermesi için harika bir fırsat oldu.
Diğer batıl inançlar kötü “talih” getirmesi için ruhlar dünyasına
yönelir. Birçok kültürde “kem göz” kuvvetli bir batıl inançtır;
birinin size ya da bebeğinize lanet ya da kötü talih getirecek “kem
göz”le baktığı algılanabilir. Bu sözde kem bakışın etkilerini
kovmak için her çeşit muskaya başvurulur.
Batıl inançların bir başka grubu ise hayvanlar ve
davranışlarıyla ilgilidir. Örneğin, bir köpek tuhaf tuhaf havlarsa,
kötü bir ruhun geçtiği varsayılır. Birçok kültürün kara kedi ile
ilgili batıl inancı vardır.
Sinkretizm (Birbirinden farklı
düşüncelerin birleştirilmesi)
Bazı ülkelerde sinkretizmi öğretiyorum. Sinkretizm farklı,
çeşitli, zıt inançları ve uygulamaları birleştirme ya da bir araya
getirme gayretidir. Örneğin, Katolikliğin bir ülkeye Hristiyanlığı
getirip orada bireysel iman olmadan vaftiz olma durumunun
olması gibi. Sonra da eski pagan tanrılarına tapılmasına devam
edilmesi ama onlara Katolik azizlerin isimleri verilmesi gibi.
Büyücülük
Toplumda şifa ve refahı sağlama amacıyla ruhsal dünya ile
118
işbirliği içindeki büyücülerin olduğu Şamanizm konusu da var. Sık
sık toplumun kontrol altına alınmasıyla sonuçlanır. Sözüm ona
beyaz büyüdür. Mesih’e gelmiş olmalarıyla beraber birçok kişinin
hala etkisinden korktuğu büyücülük hakkında konuşurum. Ziyaret
ettiğim bir yerde insanların malvarlığına karşın büyücülük
törenleri yapılmıştı. Katıldığım her toplantıda insanlar bu konuda
dua edilmesini istediler. Konuşmacı olduğum bir toplantıda
bulunan bir hanımı anımsıyorum. Bu onun kiliseye ilk gelişiydi.
Malvarlığının etrafına dikkatlice konan baharatlara tanık olmuştu.
Komşusu ona, bunun birisinin kendi malvarlığına karşı yapılmış
bir büyü olduğunu söylemiş. Öyle ki, bunu yapanın onun
malvarlığına göz koyan uzak bir akraba olduğu ortaya çıkmış.
Sonuç olarak bir yıl içinde babası, annesi ve erkek kardeşi ölmüş.
Şimdi aileden kalan tek kişi olarak büyük bir korku içinde
yaşıyordu. Bu konularla baş edebilmemiz gerekir ve bunu ileriki
bölümlerde nasıl yaptığımızı açıklayacağım. Güvenliğimiz ve
Mesih’teki otoritemizi öğretme bu bağlamda çok önemlidir.
Ataerkillik ve anaerkillik
Dıştan ataerkil gibi görünen ama içte gizli bir anaerkilliğin
olduğu kültürler vardır. Burada önemli bir incelik olduğundan
kalelerin “her iki tarafıyla” da uğraşmamız gerekir. Örneğin,
erkeklere Mesih’in kiliseye hizmet ettiği gibi eşlerine hizmet
etmeyi öğretmemiz gerekiyor. Bir arkadaşım belirli bir yerde bunu
öğretiyordu ve sonradan önderlerden birinin buna öfkeyle
yaklaşmış olduğunu duydu. “Karıma çay yapmam gerektiğini
söylemeye nasıl cüret ediyor!” Bu açıdan bakıldığında, tanrısal
erkekliğin çarpıtılan maçoluğuna bazı yerlerde göğüs germek
gerekir.
Buna karşı bazı kültürler dıştan erkek egemen görünse bile,
119
“bir erkek annesi ölene dek özgür olamaz” denir. Anneler
gelinlerini hizmetçi gibi kullanabilmek için oğullarını evlenmeleri
için sıkıştırır. Bu durumda özgür olamayan yalnızca erkek değil,
gelinin hayatı da kayınvalide ölünceye dek cehennem halini alır.
Gelin de daha sonra bu geleneği pekiştirir. Bu konuları kontrol
kalesi ve İzebel ruhunun olduğu bölümlerde daha ayrıntılı ele
alacağım.
Başka kültürel kaleler
Birçok yerde ırkçılık ve kabile kültürü kalelerine göğüs germek
gerekir. Toplumun bölünme döneminde bir grup olarak aidiyet
duygusu veren kabile düşüncesi aslında faydalı bir ihtiyat
tedbiridir. Dolayısıyla siyasi ve sosyal izolasyon ile bunun pek çok
kültürde yeniden oluşumunu görebiliriz. Ne var ki, kabile kültürü
ve ilişkisi kötü bir güçtür. Pavlus’un bedenin işleri olarak
betimlediği gibi bir “çekişme” ve “hizipleşme” biçimidir. Onun bu
bağlamdaki referansı, bunun kiliseyi işgal edebileceğini gösterir.
Aslında birçok dini sürtüşmenin altında kabile kültürü ve ilişkisi
yatar.
193
Hindistan’daki kast sisteminin kötülüğü de bu ayrımcılık
konusuyla ilintilidir. Kast sistemi” bir tarafa atıverme” ve
“reddetme”nin kurumsallaşmasının bir şeklidir. Hindistan’da
yüksek bir kasttan gelen bir hanımın tanıklığını anımsıyorum:
Hizmetçisi ile aynı bardaktan içmeye gönüllü olduğu zaman
yaşadığı kurtuluşu ve özgürlüğü tanıklığının bir kanıtı olarak
anlatmıştı.
Elbette İngiltere’de de benzer şeyler var. Duayla birçok kişiyi
sınıf sisteminin “kavgaya hazır olma” ya da “önderlik bizim
gibiler için değil” gibi etkilerinden özgür kıldım. John Westley bu
120
kaleye karşı başarılı bir savaş verdi. İşçi sınıfından Rab’be
gelenleri görmekle kalmayıp onların binlercesinden önder de
yarattı.
Bazı yerlerde kabile kültürü ve ilişkisinin belirli bir şekli olan
“ırkçılık”a karşı durmamız gerekir. Bu yine Hristiyan mirasımıza
tamamen tezat oluşturur. Mesih’te Grek ve Yahudi, Barbar ve İskit
ayrımı yoktur. ”Barbar” sözü farklı bir dile sahip halk için
kullanılan küçültücü bir ifadeydi. Mantıksız bir görüşle de daha
aşağı olan “barbar” bir kültüre sahip oldukları dillendiriliyordu.
“İskitler” o zamanlar geleneksel olarak alay edilen bir halktı.
194
Çekişmenin yoğun olduğu yerde bir tarafta militarizmin
etkisine yardım ederken, diğer tarafta da yoğun acı ve
reddedilmeye de yardım etmeliyiz. Irkçılık döneminde Güney
Afrika ordusunda yıllarca çalışmış bir adama yardım ettiğim
zamanı anımsıyorum. Öfke, ırkçılık ve militarizm’in büyük
kalelerinden özgür kılınmaya ihtiyacı vardı.
Kaleler bazen de tarihlerinden ötürü bir halkın içinde olabilir.
Tüm bir ulus başka bir ulusun kendisine kötü davranmasından
dolayı kavgaya hazır bir öfke içinde olabilir. Ne var ki, kilisede
insanları bu tutumlardan özgür kılmalıyız.
Diktatörlüğün olduğu yerde kilisedeki insanlar arasında pasiflik
ve sorumluluk alma eksikliği olabilir. Bu, inisiyatif almada istekli
Hristiyan önderlerin yokluğuyla sonuçlanabilir. Kilisede bile
otoriter önderlerin başa geçmesine neden olabilir. Şu konuların
öğretilmesi gerekir: İnsanların özgür kılındığını görmek, pasiflik
ve sorumluluk almama kalelerinden insanları çıkarmak için onları
eğitmeye gayret etmek. Bazen bir ulusun tarihinden ötürü insanlar
yanlış bir şekilde onurlandırılabilir. Kısa bir süre önce
121
Ukrayna’daydım ve oradayken 2. Dünya Savaşı’ndan bir ya da iki
erkeğin dönmüş olduğunu duydum. O erkeği elde eden kadına
gıptayla bakılmış ve o erkek de şımartılmış! Bu da yine erkeğin o
ülkenin yeni döneminde sorumluluk alamamasıyla sonuçlandı.
Birçok defa Danimarka’ya gittim. Onların kültüründe “Jante”
yasası var. Bu, Danimarka kültürüne insanları mütevazı kılmak
niyetinde olan biri vasıtasıyla girdi. Övünmemeliyiz ve kendimizi
çok önemsememeliyiz gibi. Öyle ki, hiç kimse başkasından daha
üstün bir pozisyona gelmesin; hiç kimse başkasından daha üstün
olamaz gibi bir anlama bile geldi bu. Böyle bir şey önderlik için
gerekli inisiyatifi ve enerjiyi kurutur. Eğer biri sizden daha çok
ilerleme kaydediyorsa, o zaman onu geri çekmek meşrudur. Size
ne yapacağınızı söylemek onların haddine mi düşmüş. Bazen
yengeçler bir kovanın dibinde üstüne bir kapak konmadan
bırakılabilirler: Yengeçlerden biri tırmanmaya başlarsa, diğerleri
onu aşağıya çekebilir. Birçok kültürde kendini farklı şekilde
gösteren bir kaledir bu.
Kültürel kaleleri yıkma
Bütün bunların ruhsal savaş stratejimiz ve yanlış kaleleri
yıkmayla bağlantısı nasıl olacak?
Daha önceki bölümlerde dediğimiz gibi bu kaleleri “bağlamak”
için bir formül kullanmanın yeterli olmadığını görmek önemlidir.
Esas ihtiyaç bunların etkisini kilisede ifşa ederek, onlara karşı
öğretişte bulunarak ve insanları bunlardan özgür kılarak
kırmakken, maalesef “duada azarlama”ve”bağlama”yla daha çok
uğraşılabilir. Bu bölümde kültürel kaleleri tanıyarak, insanların
zihinleri yenilenebilsin diye onlara öğreterek ve kültürlerinin
cinlerle ilgili bölümlerinden özgürce çıkmalarına yardım ederek
122
bunu göstermeye gayret ettik. Kiliselerin gerçekten özgür
kılınmasını ve müjdelemede etkinleşmesini görebiliriz. Bireylerin
özgür kılınması gerekiyorsa, bunu yapmada geri durmamalıyız.
Ruhsal savaşın can alıcı meseleleri bunlardır. Kiliselerimizin
kültürlerdeki kalelerin gücünden özgür kılındığını görmeliyiz.
Ancak o zaman kiliseler Tanrı’nın tasarladığı gibi radikal olabilir.
8 Numaralı Etkin Strateji: Belirli bir kültürdeki yanlış düşünme
kalelerini tanı, öğretişle ve Tanrı’nın Sözü’nü hayata geçirerek
insanların özgür kılındığını gör. Kültürdeki yanlış düşünceye
dayalı herhangi bir kötü ruhtan özgür kılınmalarına tanık ol.
123
BÖLÜM 9 - HÜKÜMETTEKİ KALELER
Bir zamanlar büyük bir kral vardı. Dünyanın büyük bir
kısmında hüküm sürdü. Büyük bir askerdi. Geceleri mışıl mışıl
uyuması gereken biriydi. Ne var ki, her gece kabus görüyordu.
Sabahleyin bu kâbusların ne olduğunu anımsayamıyordu; öylesine
gerçek, öylesine ürkütücüydüler ki, çaresizce bu rüyaların ne
anlama gelebileceği konusunda ruhsal danışmanlarından yardım
istedi.
Daniel isimli bir adam, krala (ismi Nebukadnessar idi) gitti ve
Tanrı’nın esinlemesiyle bu korkunç rüyaların yorumunu yaptı.
Kral rüyasında önünde duran büyük bir heykel görmüştü. Başı
altından ve ayaklarının bir kesimi demirden, bir kesimi de
kildendi. Bu büyük heykel, dünyanın büyük imparatorluklarını
temsil ediyordu. Kral bir taşın, insan eli değmeden heykele
çarparak onu paramparça ettiğini gördü. Derken bir rüzgâr çıktı ve
hepsini dağıttı. Sonunda taş bütün dünyayı dolduran büyük bir dağ
oldu.
Nebukadnessar’ın kâbusunda gördüğü heykel, bu dünyanın
krallıklarını temsil ediyordu. Görünüşte çok güçlü olan korkunç ve
zalim krallıklardı. Buna rağmen şaşırtıcı bir biçimde demir ve kil
karışımından oluşan temelleri vardı. Temelleri zayıftı. Ufacık olan
taş, İsa’nın doğaüstü bir şekilde dünyaya geldiği zaman başlayan
Tanrı’nın krallığını temsil ediyor. Bu örnek bütün
imparatorlukların yıkılışını, insan olan bütün yöneticilerin ve
hükümdarların ne kadar despot olurlarsa olsunlar sonunda bir hiç
oluşlarını gösterir. Oysa Tanrı’nın krallığı bütün dünyayı
dolduruncaya dek büyür.
124
Daniel kitabındaki bu ve benzeri görüntüler insanın kurduğu
hükumetin korkunç gücünü gösterir. Bu hükumetler, Tanrı’ya
güvenebileceğimizi çünkü O’nun krallığının bu imparatorlukların
ortasında büyüyeceğini ve tüm dünyayı dolduruncaya dek
serpileceğini de gösterir. İsa, krallığı, tohumların en küçüğü olan
hardalın ekilip de büyük bir ağaç olmasına benzetir. Göksel
egemenliğin bu Müjdesinin bütün uluslara duyurulması gerektiğini
ve ancak o zaman sonun geleceğini söyledi.
195
196
Bu bağlamda Tanrı’nın egemenliğinden daha çok söz etmek
isterdim. Ancak benim amacım insanın kurduğu hükumeti Kutsal
Kitap açısından değerlendirip yazmaktır.
Daha sonra Daniel’in kendisi korkunç bir görüm gördü.
Ürkütücü hayvanlar gördü. Biri ağzında kaburga kemiği olan ayı,
diğeri uçabilen bir aslandı. Diğer bir hayvan ise sırtında dört kuş
kanadı olan bir parstı. Sonra da anlatılamayacak kadar ürkütücü
görünen ve ağzında demir dişleri olan bir hayvan gördü. Bu hayvan
her şeyi ayakları altında çiğniyordu. Bu rüyasını düşünürken,
görüntü aniden değişti. Tanrı’nın tahtının kuruluşunu, eskiden beri
var Olan’ın yerine oturuşunu ve önünden ateşten bir ırmağın çıkıp
aktığını gördü. Daniel’e dünya tarihinde cinlerin esinlediği
hükumetlerden kaynaklanan zor zamanların geleceği söylendi.
Yeryüzü sakinlerinin ödü kopacaktı. Buna rağmen Tanrı’nın
tahtının orada ve egemenliğinin de işbaşında olmasının verdiği bir
güven, bir teminat da olacaktı.
197
Bunlar tarihteki hükumetlerin görüntüleridir. Tüm dünyada
daima böyle olmuştur. İnsanlık tarihi bu yolu izlemiştir. Özellikle
daha yeni sonra eren yüzyıl hükumetleri esinleyen şeytani gücün
ürkütücü gerçeklerini yaşadı.
125
İki dünya savaşı oldu. Bildiğimiz gibi Nazi Almanya’sındaki
soykırımda, Stalin ve Mao ZeDong baskısında milyonlarca insan
öldürüldü. Dünyanın her yerinde koloni güçleri birçok halkı
sömürdü. Afrika’daki “hayvanca olan” ırk ayrımını gördük.
Komünist diktatörlerin “hayvanca olan” zulmünü gördük.
Faşizmin “hayvanca olan” tutumunu gördük. hükumetler, İsa
Mesih’in kilisesine işkence etti. Peki ya Kosova’daki, Bosna’daki,
Ruanda’daki, Angola’daki ve Sierra Leon’daki etnik temizliğe ve
soykırıma ne demeli?
Bütün bunlar şeytani güçlerin bu dünyadaki otoriteyi ele
geçirmesiyle olmuştur. İnsanın günaha düşmesiyle otoriteyi gasp
etmişlerdir. Vahiy kitabı, kötü ruhların dadandığı hükumetler ile
kurumlar temasını da ele alır. Mesih Karşıtı ruh iş başındadır.
198
Kutsal Kitap, hükumetle ilgili birbirine paralel olan şu iki
kavramı öğretir: Bir taraftan “Tanrı’dan olmayan yönetim yoktur”
diye öğretir. Baştaki yönetimlere bağlı olmalıyız. Vergimizi
ödemeliyiz. Yasalara uymalıyız. hükumetin bir yüzü böyledir,
ancak inanlıların yaşadığı korkunç işkenceler de diğer yüzünü
oluşturur. Madalyonun bu ikinci yüzünde soykırıma uğrayanlar da
vardır. İşte bu, şeytani gücü temsil eden ürkütücü “hayvanların”
görüntüsüdür. Resmidir. İnanlılar olarak hükumetle ilgili bu iki
fikri dengeli tutmalıyız. Kutsal Kitap bunu yapar. hükumete,
Tanrı’nın Sözü’nü rencide etmediği takdirde bağlı olmamız
gerekir. Kötü güçlerin onlar aracılığıyla etkin olduklarını da
görmemiz, anlamamız gerekir.
199
Peki bütün bunlar uygulamada ne anlama gelir?
126
1. Bir
durumu
diğerinin
zararına
olacak
şekilde
vurgulamamalıyız. Örneğin, ırk ayrımı döneminin yaşandığı
Güney Afrika’da pek çok beyaz Hristiyan, ırkçılık yasalarına
uymaları gerektiğini çünkü hükumetin Tanrı’dan olduğunu
söyledi. hükumetin hayvanca olan kötü doğasını görmediler.
2. Yönetimde olanlar için dua etmemizi söyleyen Kutsal
Yazı’nın buyruğuna uymalıyız.
Bugün kiliselerimizde
maalesef bu sık sık göz ardı ediliyor.
200
3. İnanlılar olarak siyasetle uğraşanların imanlarından dolayı
hakaretlere ve alay edilmeye maruz kalacaklarını görmeleri
gerekir. Bütün bunlara rağmen sebat etmek için hazırlıklı
olmaları gerekir. Öte yandan, Batı demokrasisinde olsa bile
partilerinden
önce
Tanrı’ya
bağlı
olduklarını
unutmamalıdırlar. Siyaset arenasında partilerinin, işbaşında
olan şeytani güçlerin ilkelerini izleyip izlemediğinin
ayırdında olmaları gerekir. Gerektiği takdirde suyun akışına
karşı gelmek için de hazırlıklı olmalılar.
4. Siyaset arenasında hükumetlerin, kötü uygulamaların
promosyonunu yapan baskı gruplarına boyun eğmelerine
şaşırmamalıyız.
5. Üçüncü Dünya diktatörlerini tamamen kötü görme ve Batı
sömürgeciliğinin
kötü
etkisini
görmeme
tuzağına
düşmemeliyiz. Bu, hem bugün hem de tarih için geçerlidir.
6. Anlasalar da anlamasalar da bütün hükumetlerin Tanrı’ya
hesap
vermek
zorunda
olduklarını
anımsamalıyız.
Nebukadnessar’ın ikinci rüyası, onun bu hesap verme ilkesini
anlamasını sağladı. hükumetlerin bu ilkeyi kavraması için
201
127
dua etmeliyiz.
9 Numaralı Etkin Strateji: hükumet kurumları içindeki ürkütücü
kötülük kapasitesinin ayırdında olarak yöneticiler ve hükumetler
için dua edin. Yönetimde yer alan inanlılar için de özellikle dua
edin.
128
BÖLÜM 10 - MİSYONUN ZORLUĞU
İşte Misyon!
Tanrı’nın yüreğinde evrensel bir plan var ve düşman da buna
karşı geliyor. Dahası Tanrı bu planı bize Kutsal Yazılar’da en ince
ayrıntısına kadar olmasa da fırça darbeleriyle göstermiştir.
Zamandan önce planlanan, Mesih’in ölümü ve dirilişi ile
gerçekleştirilen Tanrı’nın mutlak amacı, son günde her şeyi
Mesih’in otoritesine bırakmaktır. Arzusu, kilisede ve Mesih’te
kuşaklar boyunca Tanrı’ya övgüler sunulduğunu görmektir.
Sonunda her kabile, dil ve ulustan O’na övgüler sunan insanlara
sahip olacaktır. Bu bağlamda “ulus” sözcüğü her etnik grup
anlamına gelir.
202
203
204
Tanrı’nın amacını her etnik gruptan oluşan kiliseden övgüler
almak olduğu şeklinde özetleyebiliriz. Bu gerçekleştiği zaman,
Mesih geri gelecektir ve tüm yaratılış Mesih’e bağımlı kılınarak
yeni gök ve yeni yeryüzünde mutlak ifadesini bulacaktır.
Tanrı, lütfundan dolayı bu amacı gerçekleştirmek için bizimle
çalışmaya karar verdi. Biz burada bu misyon için varız. İsa, bizi
tüm uluslardan öğrenciler bulmamız için görevlendirdi.
Müjdeyle her insan grubuna ulaşılmalıdır. Son günlerde her etnik
gruptan oluşan görkemli kiliseler olacağına inanıyoruz. Dünyanın
her yerindeki kilisenin hatta Müjdeye en çok karşı gelen
bölgelerde bile dağ üstüne kurulmuş bir şehir gibi olacağına
inanıyoruz. “Rab’bin tapınağının kurulduğu dağ, son günlerde
dağların en yücesi, tepelerin en yükseği olacak.”
205
206
207
Ruhsal savaş meselesi doğrudan misyonla ilintilidir. Bu savaş
129
ortaya çıkıyor, çünkü İsa Mesih’in kilisesi Tanrı’nın krallığını
(egemenliğini) ileriye götürerek karanlığı istila ediyor. İşte bu
nedenle düşman bize karşı savaşıyor; Müjdenin ilerlemesine karşı
kalelerini korumaya çalışıyor. Ruhsal savaş kilise hayatının ayrı
bir meselesi, bu konulardan anlayan birkaç uzmanın alanı gibi
görülmemelidir. Ruhsal savaşta misyonumuzdan bizi saptıracak
olan Kutsal Yazılar’a uymayan birkaç vurguya izin veririz diye
kaygılanıyorum. Daha önce gördüğümüz gibi Müjdeyi yaymak,
hastaları iyileştirmek ve cinleri çıkarmak için yetmiş iki öğrenci
yola çıktı. İsa, Şeytan’ın gökten yıldırım gibi düştüğünü gördü.
Bu nedenle misyonun önceliğini, Tanrı’nın egemenliğinin
öncelikli işleriyle uğraşmamız (bazıları buna ruhsal savaşın alt
basamağı der!) ve Tanrı’yı ruhsal dünyada iş başında görmemiz
oluşturur.
208
Son bölümde Şeytan’ın kaleleriyle karşı karşıya gelişimizi
gördük. Amacımız, inanlıların bu kalelerinin gücünden
kurtulmasını ve böylece kilisenin şeytani etkiden uzak bir şekilde
bina edilişini görmektir. Bu karanlıktaki güçlü kötü güçlerin iş
başında olmadığına inanmıyor değiliz; işin büyüklüğünün
farkındayız. Görevimiz, insanları düşmanın bu kalelerinden
kurtarmak ve düşmanın sahasında Yeni Antlaşma kiliselerini
kurmaktır.
Kültürden gelen zorluklar
Son yıllarda misyon uzmanları kültür meselelerinin ne kadar
önemli olduğunun farkındadırlar. Diğer kültürlere saygılı olmak
için kültürel farkındalığın önemi konusunda mutabakat vardır.
Batının kültürel değerlerini ve tarzlarını başkalarına empoze
etmemeye çalışmamız gerektiği anlaşılmıştır. Müjde, herhangi
kültürel bir kelepçeden uzak ve özgür olmalıdır.
130
Müjde’nin gerçekleri değişmez ama Müjde’nin içten
hizmetkarları olarak bir kültüre ulaşmak için o kültüre uyum
sağlayabiliriz. “Ben özgürüm, kimsenin kölesi değilim. Ama daha
çok kişi kazanayım diye herkesin kölesi oldum. Yahudiler’i
kazanmak için Yahudiler’e Yahudi gibi davrandım. Kendim Kutsal
Yasa’nın denetimi altında olmadığım halde, Yasa altında olanları
kazanmak için onlara Yasa altındaymışım gibi davrandım.
Tanrı’nın Yasası’na sahip olmayan biri değilim, Mesih’in Yasası
altındayım. Buna karşın, Yasa’ya sahip olmayanları kazanmak için
Yasa’ya sahip değilmişim gibi davrandım. Güçsüzleri kazanmak
için onlarla güçsüz oldum. Ne yapıp yapıp bazılarını kurtarmak
için herkesle her şey oldum. Bunların hepsini Müjde’de payım
olsun diye, Müjde uğruna yapıyorum.” Pavlus’un bu açık,
dolambaçsız beyanı hizmet etmek istediğimiz kültürlere
yaklaşımımız için iyi bir çekül oluşturur. Bir misyon
konferansında gelinen şu noktayı anımsıyorum: Pavlus, Müjde’yi
Yahudi giysisinden çıkardı. Martin Luther de Müjde’yi Latin
giysisinden çıkardı. Bugün olan ise Müjde’nin Batı giysisinden
çıkarılışıdır.
209
Her kültürde üç unsur olduğuna ve bunlar arasındaki farkı
anlamamızın da elzem olduğuna inanıyorum. Eğer bu kültürlere
ulaşmak için misyonumuzun etkili olmasını istiyorsak şunlara
dikkat etmeliyiz.
1. Her kültürde o kültürü Müjde’ye açık
kılan şeyler vardır
Bir misyoner Endonezya’daki Irian Jaya’da bulunan bir
kabileye Müjde’yi duyurmak için gitti. Misyoner o halkın dilini
öğrendi ve kültürünü tanıdı. Müjde’nin hikayesini onlara kendi
131
dillerinde okudu ve hikayeyi dinlerlerken kendilerini hikayeye
nasıl kaptırdıklarına şaşıp kaldı. Bu iş kolay olacaktı. Hikayenin
sonuna doğru bir şeyin yanlış gittiğini anladı. Yanlış anlamışa
benziyorlardı. Hayatlarını vermek istedikleri kişi İsa değil, Yahuda
idi! Anladığınız gibi o kültürdeki en büyük değerlerden biri
ihanetti ve bu da onların şimdiye dek duymuş oldukları en
inanılmaz ihanet hikayesiydi. Dolayısıyla esas kahramanın Yahuda
olduğunu sandılar.
Böyle kalelerin olduğu bir kültürde Müjde’nin anlaşılmasını
nasıl sağlayabilirdi? Bunu nasıl sunmalıydı ki, burada ihanet
hikayesinden başka bir hikaye daha vardı? O zaman şunu da
anladı:İhanet çok yaygındı ve köyler arasında savaşlara neden
oluyordu. İnsanlar böyle bir ihtilafı sonlandırmak için küçük bir
çocuğu alıp, onu diğer köye barış sunumu olarak sunuyorlardı. Bu
çocuğa “barış çocuğu” deniyordu. İşte size bir fırsat! Buradaki bu
unsur o kültürü Müjde’ye açık kılıyordu. O da onlara Tanrı’nın
dünyaya göndermiş olduğu İsa adındaki barış çocuğunu anlattı!
210
Elçi Pavlus da Atina’ya gittiğinde buna benzer bir şey yaptı.
Nereye baksa putları görüyordu; öyle ki, artık içi dışı put olmuştu.
O zaman çevrede dolaşırken “Bilinmeyen tanrıya” diye kazılarak
yazılmış bir sunağı fark etti. Dolayısıyla Atinalılar’ı dindar
oldukları için övdü ve “Sizin bilmeden tapındığınız bu Tanrı’yı
ben size tanıtayım” dedi. On ikiden vurma noktasını –ki bu nokta
onların kültürlerini Müjde’ye açık kılan noktaydı- bulmuştu.
Oğlunu dünyaya ölmesi ve sonra da dirilmesi için gönderen
bilinmeyen Tanrı’yı anlattı onlara.
211
212
Her kültür içinde Müjde’ye açık olan öğeler barındırır. Bizim
de bu öğeleri bulmak ve gereğince kullanmak için hikmetli
olmamız gerekir. Öyle ki, Müjde’nin değişmez gerçeklerini o
132
insanların yüreklerine ulaştırabilelim.
2. Her kültürde Tanrı’nın yüceliği için
kullanılabilecek tarafsız şeyler vardır
Tarafsız şeyler insanların şarkı söyleme ve dans etme
şekillerini, yani sanatı ve bunun ifade edilişini içerir. Afrika’da
birçok kez vaaz ettim. Özellikle son yıllarda Lesoto’ya yaptığım
ziyareti anımsıyorum. Şarkı (ilahi) söylemeye başladıkları zaman
(ki bu Afrika’nın çoğu yerinde olur) tapınma önderi onlara
başlama sesi, notası verdi ve cemaatin hepsi ona katıldı. Tamamen
uyum içindelerdi. Dansları da harikaydı. Ama bu, Batı Avrupalı
biri olarak bana pek ritim duygum olmadığını hissettirdi. Tabii ki,
Afrikalı bir kilisedeki tapınma Afrika dans şekliyle ifade
edilmelidir.
Afrika’ya yaptığım başka bir ziyareti anımsıyorum. Bu seferki
Uganda idi. Orada bir Afrikalı kilisedeydik. Kilise önderleri
Singapurlu’ydu ve mükemmel bir iş yapıyorlardı. Tapınmanın ilk
bölümünü Amerika’nın güney eyaletleri aksanıyla İngilizce
konuşan bir Singapurlu yönetti. Ne var ki, tapınmanın sonunda
bizimle konuştuğunda bu aksanın izi bile yoktu. “Tapınma bu
aksanla yönetilir” gibi bilinçaltı bir önyargı vardı. Tapınmanın ilk
kısmı akıcı geçmedi, ama Afrikalılar’ın Afrika davulunu çaldığı
ikinci kısma insanlar hevesle katıldı.
Geçen yıl Kırım’daydım. Bildirilerimin birinin sonunda havada
bir ağırlık olduğunu sezdim ve insanları dans etmeye teşvik etmek
için zaferle dolu bir ilahinin söylenmesinin iyi olabileceğini
hissettim. O zaman bilmediğim bir şey vardı: o kilisenin pastörü
daha iki hafta önce kilisedeki tapınmada dans etmenin pekala
olabileceği kanaatine varmış. Oysa daha önce buna izin
133
vermeyecekti. Dolayısıyla insanlar tapınmada dans etmeye alışkın
değildi. Orkestraya canlı bir Rus şarkısını (ilahisini) söylemesini
rica ettim ve daha sonra da insanları kiraladıkları sinema binasının
koridoruna çıkmaları ve dans etmeleri için teşvik ettim. Buna
harika bir karşılık verdiler, ama daha “karizmatik iki adımı”
öğrenmemişlerdi! Sadece kendi kültürlerinin bir parçası olan
Kazak dansını biliyorlardı. Kendimi ortada buldum ve bir kez daha
ritim duygumun pek olmadığını anladım.
Tanrı’nın yüceliği için kullanılan bütün bu kültürel ifadeler,
O’nun çok renkli bilgeliğini açığa vuruyor.
213
3. Her kültürde yıkılması gereken kaleler
vardır
Önceki bölümde bunu gördük. Kiliselerin, kültürlerindeki
yanlış yönlere adapte olabileceğini gördük. İnsanların o kültürdeki
düşmanların kalelerinden özgür kılınmaya ihtiyaçları vardı.
Ruhsal savaşın sonuçları
Bu kültürel anlayışın ruhsal savaş konusuyla ilgili birkaç
sonucu vardır. Kültürel olarak uygun olanı yapma kaygısından
dolayı kalelerin ayırdına varamama tehlikeli olabilir. Bir keresinde
anaerkil bir toplumdan gelen bazı kişiler için dua ettiğimi
anımsıyorum. O kültürde bir erkek evlendiği zaman anaerkil
kültürün devamını sağlamak için eşinin ailesiyle birlikte oturmak
zorundadır. Bu kültürün baskın olduğu yerde birkaç yıldır görülen
Hristiyan etkisinden dolayı geçen yıllarda bir uyanış oldu. Bu
kültürün etkisinde olan genç bir adam için dua ediyordum. Ona
kilisenin tarihsel olarak bu mevzularda herhangi bir şey yapıp
134
yapmadığını sordum. “Hayır” dedi. Kilise bunun kültürel olduğunu
düşünüp hiçbir şey yapmamıştı. Sorun kültüreldi ama Kutsal
Kitap’a aykırıydı. Dolayısıyla tanrısal önderliğin yetiştirilmesinde
zararlı bir etkiye sahipti.
Bir diğer tehlike de şudur: Hristiyanlığın “ana” gerçeklerini
öğretebiliriz, zira onlar kabul edilir ve kaleleri göz ardı ederiz. Bu
fenomeni inceleyen Filipino Spirit adlı mükemmel bir kitap var.
Bu çalışma, ilk Roma Katoliklerinin Filipinler’e gidişini ve ana
gerçeklerden bazısını öğretişlerini gösterdi. Tek gerçek Tanrı
öğretisini öğrettiler: Üçlü Birlik, cennet ve cehennem, Mesih’in
çarmıhı ve Bakire Meryem’le ilgili öğretişlerde bulundular. Filipin
halkının pek çoğu bu öğretileri kabul etti ama, günlük yaşamlarını
ruhlara dayalı geleneksel inançlarına göre devam ettirdiler.
214
Protestan misyonerler gelince, daha önce gönderme yaptığım
Hristiyanlığın bazı yüksek gerçekleriyle ilgili öğretişi
“düzelttiler”. İmanla aklanma gerçeğini eklediler. Ancak onlar da
insanların günlük yaşamlarını etkileyen kalelerle uğraşmadılar.
Dolayısıyla kimi Katolikliği kimi de Protestanlığı kabul ettiği
halde Hristiyanlık bağlamında Filipin ruh dünyasının kalesi ele
geçirilmedi.
Yakın geçmişte Metro Manila’daki Christ the Living Stone
Fellowship’in pastörü olan Daniel Balais ile tanıştım. O,
Filipinler’deki başkaları için yalvarma, dua etme grubunda bir
önder. Onların dualarında hala temel olarak Filipino Spirit
World’ü kullandıklarını duyunca sevindim. Kaleler meselesinin
ciddiye alındığını görmemiz bizim için bir teşvik oldu.
Bir kültürdeki kaleler genellikle yüzeyde göründüğü gibi
değildir. Örneğin, birçok İslam ülkesinde insanlar günlük
135
yaşamlarında “Geleneksel İslam” denilen batıl inançlara bağlıdır.
Dolayısıyla İslamiyet ile Hristiyanlık arasındaki teolojik
farklılıklara odaklanmak yerine kötü ruhlardan özgür kılınmayı
öne çıkarmak Müjde için bir kapı açabilir. Müjde’yi götürdüğümüz
kültürdeki olumlu ve olumsuz yönlerin ayırdına varmada dikkatli
olmakla kalmayıp, duyurmaya çalıştığımız Müjde ile
beraberimizde getirdiğimiz kültürel tuzakların da ayırdında
olmalıyız. Yaşamlarımızda etkisinden kurtulamadığımız kültürel
kaleler olabilir. Bu, yardım ettiğimiz kişileri dinlemek için büyük
alçakgönüllülük ve istek gerektirir.
İlk meyveler için savaş
Misyonumuz açısından ruhsal savaşın başka bir yönünü de “ilk
meyveler için savaşma” dediğimiz mevzu oluşturur. Kutsal
Kitap’ın örneğinde olduğu gibi yeni bir alana, bölgeye girilmesi
ruhsal savaş açısından sık sık pahalıya patlar. Elçilerin İşleri
kitabında Müjde’nin yayılmasında inanılmaz işkenceler görürüz.
Pavlus’un Galatya’da çektiği gibi gizemli hastalıklar vardı.
Pavlus Korint’te neredeyse depresyona girmek üzereydi ki, Tanrı
onu bir görümle teşvik etti.
215
216
Pavlus, Rab’be yeni gelenlerin geri dönme tehlikesiyle karşı
karşıya kaldıklarının farkındaydı. Daha önce gördüğümüz gibi, bu
endişesini Selanik’teki kiliseye yazarak dile getirdi: “Ayartıcı bir
yolunu bulup sizi ayarttı mı, emeğimiz boşa mı gitti?”
“Pavlus’un olumsuz bir itirafı gibi görünüyor bu” diyebilirsiniz.
Hayır. Bu, misyonda yeni alanlara girmeye çalışanların yaşadığı
bir olgudur. Dahası, aynı bağlamda Pavlus onları görmek için
çabaladığı gerçeğine gönderme yapar ve “Şeytan bizi durdurdu”
der. Yine yeni yerlerdeki misyonda öncü olarak çalışanların
yaşadığı bir şeydir bu. Bazı kişilerin Rab’be gelişlerini görürler.
217
136
Sonra aniden ülkelerine dönmek zorunda kalırlar; geri dönmek için
vize almada zorlanırlar. Dolayısıyla bu ilk meyveler için savaş
halinde buluruz kendimizi.
Tesadüf olabilir ama yeni yerlere Tanrı’nın kendilerini
çağırdığını sezen kişiler sık sık tuhaf hastalıklarla boğuşurlar.
Ailelerinde yanlış giden bir şeyler olur ve bu onların gidişini
engelleyebilir. Bazen yeni inanlılar için her şey yolunda giderken,
birden ailelerinden ya da kültürlerinden gelen baskılar onların
vazgeçmesine neden olur. Ne oluyor? Yine ilk meyveler için olan
savaşı görürüz. Bu savaşların içinde olanları dua ederek
desteklemek elzemdir. Bu bağlamda Lisuland’lı Frazer’ın
yaşamıyla ilgili Mountain Rain adlı kitap bizim için harika bir
örnek oluşturur. Frazer, pek bir sonuç görmeden yıllarca bu savaşla
boğuşur; Rab’be gelenlerin geri döndüğünü görür. Bu savaşla ilgili
olarak eve düzenli bir şekilde yazar. İnsanlar onu dua ederek
destekler. O kültürdeki kalelerin yıkılması için Tanrı’ya yakarırlar.
Sonunda zafer kazanılır ve birçoklarının Mesih’i bulmasıyla harika
bir uyanış olur.
218
Ruhsal savaşın bazı yöntemleri konusunda aldığımız tedbirin,
misyonun yeni alanlarındaki zafer için hararetli ve devamlı dua
etmemizi gerektiren ihtiyaca karşı bizi körleştirmemesi son derece
önemlidir. Bizden gidenler için dua etmeliyiz. Karanlığın güçleri
gerçeğiyle yüz yüze geldiklerinden kuşkumuz yok.
Bu yeni alanlarda, yerlerde kiliselerin kurulduğunu görmek de
bir savaştır. Bu görevden kaçmamalıyız. Misyonu sadece yeni
inanlıların gelişi olarak değil, kiliselerin o kültürlerde kuruluşu
olarak da görmeliyiz. Yerel önderleri oluşturmak da bir savaştır.
Başka bir şey yapmak daha kolay olabilir ama teslim olmamalıyız.
Öyle ki görevimiz, Rab İsa’nın ve elçilerinin ilkelerini izlemek ve
137
cehennem kapılarının hakim olamayacağı bir şekilde kiliselerin
kurulduğunu görmektir. Daha sonraki bölümde bunun ayrıntılarına
gireceğiz.
Düşmanlık duvarının yıkılması
Burada göz önünde bulundurmamız gereken başka bir faktör
daha var. Tanrı’nın yüreği her ulusa ulaşmıyor. O’nun arzusu,
ulusları kiliseler ve müjdenin duyurulması aracılığıyla
iyileştirmek ve insanlar arasındaki bariyerleri kırmaktır.
Yahudiler’le diğer uluslar arasındaki düşmanlık duvarı Mesih’te
yeni bir adam yaratmak için yerle bir edildi. Pavlus bu konunun
ayrıntısına Efesliler 3. bölümde devam eder. Eski Antlaşma
zamanında bilinmeyen bir sırrın kendisine açıklandığını söyler. Bu
neydi? Bütün ulusların bereketleneceği olgusu olamaz, çünkü Eski
Antlaşma peygamberleri bunun farkındaydı ve bunun hakkında da
yazdılar. Bütün uluslardan insanların Mesih’te bir olmak için bir
araya getirileceği ile ilgiliydi bu. Tüm bariyerler yıkılacaktı.
Burada ruhsal savaş hakkında anahtar bir ayet vardır. Pavlus bize,
Tanrının çok yönlü bilgeliği, kilise aracılığıyla göksel yerlerdeki
yönetimlere ve hükümranlıklara şimdiki dönemde bildirilmesini
açıkladı. Eğer Tanrı’nın amacı ulusların Mesih’te bir araya
getirildiğini görmek ve bütün bu kötü hükümranlıklara ne kadar
bilge olduğunu göstermekse, o zaman tabiî ki düşmandan gelecek
bir muhalefet olacaktır. Hele biz birlik içinde olan çok etnik
kökenli kiliseler kurmaya çalışırken, bu muhalefetin olacağı
apaçıktır.
219
220
Ruhsal
İngiltere’de
farklı etnik
taraf şudur;
savaş bağlamında çok önemlidir bu. Örneğin,
Asyalı, Hintli, Çinli ve Karayipli kiliseler gibi çok
kökene bağlı kiliseler vardır. Bununla ilgili olumlu
her birinin sunacağı farklı tarzın kabul edilmesidir.
138
Olumsuz tarafı ise aralarında yaratılmış olan duvarlardır. Tanrı,
gerçekten bu duvarları yıkmak ve bariyerleri ortadan kaldırmak
istiyor. Öyle ki, sadece bir tane çok yüzlü kilisesi olsun.
Kısa bir süre önce farklı etnik kökenden gelen inanlıları,
kaybolanlar için bir araya getirdik, Tamil, Puncabi ve İngilizce’nin
kullanıldığı müjdecilik toplantıları yaptık. Hatta bu üç ayrı dilde
tapınmak için üç ayrı tapınma orkestramız bile vardı.
İnsanları birleştirme denemeleri olmuştur. İmparatorluklar
çeşitli insan gruplarını boyundurukları altına alarak onların bir
olduklarını yüzeysel olarak da olsa göstermeye çalışmışlardır.
Bunun örneklerini eski Sovyetler Birliği’nde ve Yugoslavya’da
görebiliriz. Ancak bu imparatorluklar düştüğünde görülen şudur;
çeşitli insan grupları arasındaki düşmanlığın her zamankinden
daha kuvvetli olduğu ortaya çıkar. Hümanizmin gücü olan
Birleşmiş Milletler, farklı uluslardan gelen insanları uzlaştırmada
yetersiz kalmaktadır. Ne var ki, Tanrı’nın yüreği bunu yapmayı
istiyor ve niyeti de bunu kilisesi aracılığıyla yapmaktır. Şeytan da
buna karşı çıkacaktır; işte mesele budur.
“Çok ırklı, çok kültürlü bir topluluk olan kilise güzel bir kilim
gibidir. Üyeleri farklı ve renkli kesimlerden gelir. Hiçbir insan
topluluğu benzemez ona. Çeşitliliği ve uyumu emsalsizdir.
Tanrı’nın yeni toplumudur. Ve kilisenin de çok yönlü bilgeliği
Tanrı’nın çok renkli bilgeliğinin yansımasıdır.” John Stott
221
Misyon için bir meydan okumadır bu. Ulaşılmamış yeni bir
yere girerken, önce o toplumda bir grup insanla çalışmamız
gerekebilir. Örneğin, Üçüncü Dünyanın birçok büyük kentinde
kırsal alandan gelip birbirine yapışan ve başkalarına kuşkuyla
yaklaşan insanlar vardır. İsa’nın bu durumda önerisi şudur; yeni
139
bir topluluğa ya da topluma girdiğimizde orada “bir barış adamı”
bulmamız gerektiğidir.
Bizi kabul edecek ve o topluma
girmemizde aracılık edecek birini bulmaya gayret edelim.
İnsanların kurtulduğunu görmeye başlayınca, onların toplumun
diğer kişilerine ulaşmaları için onları toplumlarında bırakmak
uygun bir strateji olacaktır. Bulundukları ortamdan çıkarılırlarsa,
müjdeye onlar aracılığıyla kavuşabileceklerden ayrılmış olurlar.
Güveni oluşturmak zaman alır.
222
Farklı toplumlar ya da ırklar arasındaki güvensizliğin Mesih’te
kırıldığını görmezsek, Tanrı’nın amaçları açısından yol almış
sayılmayız. Uzun bir zaman alabilir ama, bizim hedefimiz farklı
kesimlerden gelen insanların Mesih’te birbirlerini kucaklamalarını
ve Mesih’teki birliklerini göstermek için fırsat bulmaya
çalışmalarını görmek olmalıdır.
Homojen birlikler
Bazı “kilise büyütme uzmanları” kilisenin büyümesi açısından
“homojen birlikler”le çalışmanın daha iyi olacağı görüşünü
savunmuştur. Başka bir deyişle, kiliseyi bizim gibi insanlarla inşa
etmeye çalışmalıyız. Burada şöyle bir şey olur; aynı bölgede
olsalar bile farklı ırklardan oluşan insanlar arasında farklı kiliseler
olacaktır. Orta sınıf kiliseleri, işçi sınıfı kiliseleri, gençlik
kiliseleri gibi kiliseler göreceğiz. Kilisenin büyümesi açısından bu
daha kolay olabilir ama, Tanrı’nın kilisesi aracılığıyla bütün
bariyerlerin (sınırların) kırıldığını gösterme amacını yerine
getirmez. Tanrı, kilisesinin gerçekten bir aile olarak tüm yaşları,
kesimleri, zengini yoksulu, yaşlıyı genci, farklı ırkları
kucaklayabileceğini göstermek istiyor. Bunun savaşmamız gereken
ruhsal savaşın bir meselesi olduğuna inanıyorum. Bu,
misyonumuzu kamçılayan bir meydan okumadır.
140
Yasacılık sorunu
Dışsal davranış kurallarının inanlılara empoze edilebileceğine
ve kurallara uyma koşuluyla Tanrı tarafından kabul edilecekleri
gibi bir sonucun ortaya çıkmasına şaşırmam. Bu yasacılık, kaleleri
yıkmadan onlar üzerinde etkin olabilir; Yasa’nın tek başına
kaleleri yıkma gücü yoktur. İktidarsız bir koca gibidir. Yaşam
verme gücü yoktur. Buna karşın, dışardan saygın görünen bir
görüntü yaratabilir. Bunu da o kültürdeki kalelerle uğraşmadan ve
o kalelere karşı etkin olmayan bir kiliseyle yapabilir. 17. bölümde
bu konuyu daha ayrıntılı olarak ele alacağım.
223
Diğer kültürlerden öğrenme
Birbirimize ihtiyacımız olduğuna, dolayısıyla birbirimizden
öğrenebileceğimize ve kültürlerimizde kalelerin yıkıldığını
görebileceğimize inanıyorum. Örneğin, Hindistan’a ve dünyanın
başka yerlerine gittiğim zaman toplumun ve konukseverliğin
gücünü bir kere daha anlıyorum. Bu da benim kendi kültürümdeki
konukseverlik eksikliğini daha iyi görmemi sağlıyor. “İngilizin evi
kalesidir” olarak bilinen kaledir bu. Yeni Antlaşma’da
konukseverlik göstermemiz buyrulur. Zaman zaman en yakın
arkadaşlarımızı, dostlarımızı yemeğe çağırmak anlamına gelmez
bu. Yabancılara karşı iyiliksever olma anlamına gelir. Yeni
Antlaşma kiliselerinde konukseverlik o kadar önemsendi ki,
görevlilerin seçilmesinde bir kriter oldu. Başka kültürlerden
kardeşlerim olmadan Tanrı’nın olmamı istediği kişi olmak için
tamamen özgür kılınabileceğime inanmıyorum. Buna hem kendim
hem de kiliselerimiz için inanıyorum.
224
Hemen bir gecede olmayabilir ama, sonuçta Türklerle Kürtlerin
Mesih’te kucaklaştığını görmek istiyoruz. Aynı şekilde Sırplarla
141
Kosovalı Arnavutlar’ın, müjdenin lütfunun her iki topluma
ulaştığını görmelerini istiyoruz. Ruslarla Çeçenler’in Mesih’te bir
olup yan yana durmalarını ve canlarımızın gerçek düşmanının
karşısında olduğunu görmek istiyoruz. Tanrı’nın çok renkli
bilgeliğinin kilise aracılığıyla yandığını, aydınlattığını görmek
istiyoruz.
10 Numaralı Etkin Strateji: Misyonla ilgilendiğimizde insanların
kalelerden özgür kılındığını görür ve sonunda onların kendi
misyonlarında etkin olmalarını temin ederiz.
142
BÖLÜM 11 - GEÇMİŞTEKİ GÜNAHIN
NEDEN OLDUĞU KALELER
Bu bölümde geçmişteki günahlar aracılığıyla bir kale yaratmış
olabilen şeylere bakmak istiyorum. Daha önce insanların
yaşamlarındaki kalelerden özgür kılınmalarına yardımcı olan
kilisemizdeki kurstan bahsetmiştim. Bu kalelerin çoğunun bizzat
kendi yaşamlarındaki ya da ailelerindeki geçmiş günahların bir
sonucu olarak yanlış düşünmeyle bağlantılı olduğunu görürüz. Bu
da gerçek bir esarettir.
Bu bağlamda Mesih’te olanlar için hiçbir kınamanın
olmadığını anımsamak önemlidir.
Bu bölümde ele almam
gereken bazı meseleler fevkalade önemlidir. Ancak ne yapmış
olursak olalım Mesih’te kabul görürüz ve bu kabul de değişmez.
Son derece ciddi şeyleri itiraf edenleri dinledim, ama bu da
Tanrı’nın onları kabulünü değiştirmez. Ne var ki, Tanrı onun orada
kalmasına izin vermez; yaşamlarımızdaki meselelerimizi ele
almamızı ve onlardan özgür kılınarak yolumuza devam etmemizi
ister. Dolayısıyla bu bölümde şimdi sizin durumunuza uyan
herhangi bir şeyden ötürü suçluluk duymanıza gerek yoktur.
Sadece Kutsal Ruh’un yönlendirmesine karşılık verin, tövbe edin
ve herhangi bir esaretten özgür kılınarak çıkın.
225
Büyücülük faaliyeti
Bu ülkede maalesef büyücülük artıyor; tanıklığımızla
kurtulmuş olan kişilerin çoğu daha önce büyücülükle ilgilenmiş
olabilir. Büyücülük faaliyeti hem Yeni hem de Eski Antlaşma’da
olmak üzere Kutsal Kitap’ta yasaklanmıştır; çünkü kötü ruhsal
dünyayla doğrudan bağlantılıdır.
226
143
İsa Mesih aracılığıyla Kutsal Ruh’un doğaüstü gücüne
ulaşabiliriz. Ne var ki büyücülük, kötü ruhlarla bağlantının
doğrudan sonucu olan doğaüstü gücü kullanmaya çalışır. Aşağıdaki
listede yer alan herhangi bir şeyle uğraşmış olan kişinin, bu kaleler
yıkılırken bu kötü ruhlardan kurtulması gerekir.
Falcılık: Tarot kartları, çay yaprakları, el okuma ya da kristal
topuyla yapılan geleceği okuma.
Ruhsalcılık: Burçlar, ruhsalcılık, sözde Hristiyan ruhsalcılığı,
seanslar ve medyumculuk, otomatik yazma, ruhsal iyileştirme ve
kahinlik.
Büyücülük: Siyah ve beyaz büyü, masa kaldırma, havaya
yükselme, büyü yapma ve nazar değdirme.
Mistisizm: Doğaüstü meditasyon, yıldız projeksiyonu, zihin
okuma, zihinsel telepati, düşüncelerin aktarımı ve zihin açıcı
ilaçlar.
Dincilik: Satanizm, puta tapma.
Bazen insanlar bu büyücülük faaliyetlerinin üçü ya da dördüyle
birden uğraşır. Dua ederken, geçmişten gelen bu uğraşılardan
dolayı cinlerin onları etkilediğini görebiliriz. Başka faaliyetleri
etkilemeyebilir. (Dua ederken bunu nasıl anlayabileceğimize dair
bazı çıtlatmalar 16. bölümde verilir.)Bunun bir nedeninin de
Şeytan’ın krallığının iyi örgütlenmiş gibi bir izlenim vermesine
karşın, karmakarışık olmasından kaynaklandığını sanıyorum.
Batıl inanç
Bu da büyücülük meselesiyle bağlantılı olup kültürlere göre
144
çeşitli şekiller alabilir. Bazı kültürlerde diğerlerinden daha güçlü
olur. Batıl inanç riayet edilmesi gereken bir şey olarak algılanır;
bunu yapmalısın, şunu yapmamalısın gibi. Bu meseleyi 8. bölümde
ayrıntılarıyla ele aldım.
Batıl inançlar kuşaktan kuşağa sorgulamasız geçer. Batıl inanca
uyulmadığı takdirde buna bir lanet olarak bakarlar. Afrika’da bir
kadın için dua ettiğimi anımsıyorum. Korkuya bağlı bir kalesi
vardı ve hiçbir şey olmuyordu. Sonra benimle dua eden kişi, bu
kadına beline bağlı kırmızı bir ipin olup olmadığını sordu. Kadına
bundan kurtulmasını söyledik. O da onu çıkardı ve yere yattı.
Ardından korku ruhunun onu bıraktığını açıkça görebildik. Bu ip,
onu kontrolü altında tutan bir batıl inançtı.
Sahte dinler
Sahte dinler, bağlı oldukları inanca göre ele alınmalıdır.
Örneğin, putların ve yazıların söz konusu olduğu durumlarda,
bunların yok edilmesi ve bunlarla uğraşan kişinin de bunları
yakması gerekir. Bu, güçlü bir kurtuluş olabilir ancak tanrıların ya
da putların isimlerinin dillendirilmesi ve bu kötü ruhlara
buyurarak o kişiyi bırakmalarını söylemek gereklidir. Bunu
yapmadaki amaç, o günahın özellikle dile getirilmesi ve ondan
vazgeçilmesidir.
New Age
Batı’da new age inancı gittikçe yayılmaktadır. Bunun
Hinduizm ve diğer doğu dinleriyle sıkı bir bağlantısı vardır.
Yasacılık
145
Endişe yaratan başka bir alanı da dini yasacılık oluşturur.
Hristiyan ilkeleri etrafında inşa edilen ve temel Hristiyan inancı
üzerine eklenen insan yapımı kurallardan oluşur. Yasacılık, Kutsal
Kitap’ta “cinlerin öğretileri” olarak betimlenir. İnsanlar bazen
Hristiyanlığın ağır yasacılığının ya da aşırı ritüelin esiri olmuştur.
227
Masonluk
Masonluk gizli bir topluluktur ve gizli olan bir şey olduğu
zaman dikkatli olmamız gerekir! Başka bir yerde bahsettiğim
büyücülük sözcüğü gizli anlamına gelir ve yine kötü amaçlı
büyücülükte olduğu gibi masonlukta da sözde tanrılar adına
başkaları üzerinde kontrol sağlama, lanetleme ve yeminler gibi
etkinlikler vardır. Masonlukta para ve güç sevgisiyle birlikte üst
düzey bir güvensizlik vardır. Çünkü insanlara özellikle belirli
alanlarda ya da iş gruplarında başkaları üzerinde bir güç halkası
oluşturmalarını sağlar. İnsanlar masonluğa sık sık para ve güç
atraksiyonlarıyla bazen de aldatmayla çekilirler. Ne var ki,
kuşaktan kuşağa geçen bir lanet ilişkisi vardır; özellikle de bu risk
yoksulluk ya da süregelen bir hastalıkla bağlantılı olabilir. (Bunun
olduğunu anımsamamız önemlidir, ama her durumda bunu
beklememeli ve önceki kuşaklarda masonluk gücüne takılıp
kalmamalıyız. )
Dua ettiğim bir genç iyi eğitimi ve özellikleri doğrultusunda iyi
maaşlı bir iş bulmak için uzun süre uğraşmış ve başarılı
olamamıştı. Ailedeki masonluk lanetini kırdık ve birkaç hafta
içinde uygun maaşlı iyi bir iş sahibi oldu.
Önceki kuşaklar
Daha önce önceki kuşakların işlemiş olabileceği günahlara
146
gönderme yapmıştık. Bu günahlardan bazıları büyücülükle
bağlantılı olabilir. Korku gibi bazılarının kuşaktan kuşağa geçmiş
olduğu besbellidir. Ancak doğrulama (sağlama) yapmadan bunu
araştırmamalı ya da sadece “bilgi sözcüklerini” temel alarak
harekete geçmemeliyiz. Devamlı ailemizdeki önceki kuşakların
uğraşmış oldukları şeylere kafamızı takarak içe dönük bir
yaklaşım sergileyebiliriz.
Eğer bir sorun varsa, Tanrı onun kaynağını istediği zaman
gösterecektir ve o zaman bu sorun ele alınabilir. Ailede yüksek
derecede kontrol olayı varsa, bazı meseleler aile soyundan dolayı
ortaya çıkar. Böyle bir durum büyücülük faaliyetlerinin bir
göstergesi olabilir ve araştırılması gereken alanı akla getirebilir.
Kontrol etme meselesini 12. bölümde ele alacağız.
Çözümler
Bu faaliyetlerin herhangi bir alanı, çözüm için önce tövbeyi
gerektirir. İşte burada günahımdan tövbe eder, Tanrı’nın benim
yaşamım için tasarladıklarını bozduğum için pişmanlığımı dile
getirir ve bu günahla daha fazla uğraşmayı reddederim.
Günah benim tarafımdan değil de ailemdeki geçmiş kuşaklar
tarafından işlenmişse, o zaman günahı ben işlemediğim için
elbette bireysel olarak gereken tövbeyi ifade edemem. Bu durumda
günahtan ismiyle bahsedip vazgeçmeli ve onunla herhangi bir
şekilde bağlantılı olmayı reddetmeliyim.
Cinsel kaleler
Kilisenin savaşında ve tanıklığında sık sık üyelerinin
yaşamlarında ele alınmamış cinsel kalelerin varlığıyla zayıf
147
kaldığına inanıyorum. Ne zaman bu konuda öğretişte bulunmaya
başlasam, önderler dahil pek çok kişinin pornoyla ilintili ve
kurtulunması gerekli çeşitli cinsel sorunları ortaya çıkıyor. John
Whi t e, Eros Redeemed adlı kitabında bu konudan bahseder.
“Birçok muhafazakar kilise, cinsellik konusunda ya sessiz kalır ya
da cinsel günahları alenen kınar. Tabii bu arada onları gizlice
yapar. Karizmatik ya da karizmatik olmayan kiliseler de eşit
derecede saldırıya maruz kalabilecek gibi görünür.” Sonuçta
dünya bizim vaaz ettiğimiz müjdeye karşı alaycı bir tutuma sahip
olur.
228
Dünyada insanların özgür kılınabilmesi için kilisenin bu tür
düzensizlikten kurtulmasında elimden geleni yapmaya hazırım.
Çünkü cinsel günah dünyaya hükmediyor. Kilisede bu alanda
zayıflıklarımız olduğu zaman dünyada kuvvetli güçlerle
savaşmaya çalışıyorsak, o zaman bir elimiz arkada bağlı şekilde
savaşmaya benzer bu. Cinselliğe karşı tanrısal bir yaklaşımımız
olmazsa, bundan yavaş yavaş zarar görürüz.
Cinsel günahın illa ki en büyük günah olması gerekmez; en
büyük günahın gurur olduğu tartışılır. Ancak Kutsal Kitap’ta cinsel
günahın inanlılar üzerinde zayıflatıcı bir etkisinin olduğu
betimlenir. Pavlus, cinsel günahın bedenlerimize karşı işlenmiş bir
günah olduğunu söyler. Bununla ne demek istediğinden tam olarak
emin değilim ama, bize cinsel ahlaksızlıktan kaçmamızı söyler.
Çünkü diğer günahların hepsi insanın bedeni dışında işlenirken,
cinsel günah bizzat kendi bedenine karşı işlenir. Bedenlerimizin
Kutsal Ruh’un tapınağı olduğunu tam olarak kavrayıp
kavrayamadığımızı sorgular ve bir bedelle satın alındığımızı bize
anımsatır. Dolayısıyla bedenlerimizle Tanrı’yı onurlandırmamız
gerekir.
229
230
148
Eski Antlaşma’da sahte bir peygamber olan Balam, Tanrı’nın
halkını büyü yaparak ve onları lanetleyerek yenmeye çalıştı. Tanrı
bunu öylesine ters çevirdi ki, Balam’ın laneti bereket haline deldi.
Sonra Balam başka bir yol izledi; halkı cinsel ahlaksızlıkla
tanıştırdı. İşte o zaman Tanrı’nın halkını kolayca yendi ve onlar da
sahte tanrıların kontrolü altına girdi. Oysa Balam onları bu
tanrıların adıyla lanetlemeye çalışıyordu.
231
Benzer şekilde hem Davut’un hem de Süleyman’ın
yaşamlarında cinsel günah, onların hükmetme otoritelerine zarar
verdi. Bunların tam aksi olan bir durum vardır. Yusuf, Potifar’ın
karısının kendisini baştan çıkarma çabalarına karşı gelebildi ve de
erdemli bir yönetici oldu. Bizler de Tanrı’nın egemenliğini bu
dünyaya getirmek için Tanrı’nın istediği kişiler olmalıyız, ama
cinsel günah yönetme yeteneğimize sinsice zarar veriyor.
Cinselliğin kontrol aleti olarak kullanıldığı ve insanların
cinsellik aracılığıyla kötü güçler tarafından kontrol edildiği ve
zarar gördüğü, cinsel simgelerle doymuş bir toplumda yaşıyoruz.
Toplumumuzun ayağı azıcık kaymadı, gerçi bu da tamamen doğru
ya; toplumumuz kendisini yine sahte tanrılara tapınmaya verdi ve
cinsel olarak saf kalma savaşı artık yaşamlarımızda ele alınması
gereken bir mesele olmaktan çıktı. Bu, aynı zamanda ruhsal
savaşın temel bir meselesidir.
Eski Antlaşma’yı okurken İsrail ile etrafındaki halklar
arasındaki ilişkinin bir resmini de görürüz. Sık sık Tanrı’nın kendi
halkına karşı olan kızgınlığını okuruz; çünkü yerel kültürlerin
dinleriyle haşır neşir olurlar. Kutsal Yazılar bazı dinlerin nelerle
uğraştığına dair bir resim verir adeta. Adından sıkça söz edilen
belirli üç put vardır: Baal, Aştoret ve Molek. Özellikle bunlardan
ikisi olan Baal ile Aştoret verimlilik tanrılarıydı. Ki onlara
149
tapınma hem erkek hem de kadın fahişelerle yapılan cinsel
faaliyetleri de içeriyordu. Bunu da aileleri için gerekli ürünü
sağlama ve toprağın verimini arttırma amacı ile yapıyorlardı.
Tapınmak için kullanılan cinsellik, cinselliğe tapınmaktan fazla
uzak değildir. Eski Antlaşma dönemindeki bu uygulamalar
başlangıçta Tanrı tarafından eşsiz bir armağan olarak verilen
cinselliğin amacını saptırdı.
Bu eski dönem tanrıları bugün cinsellik açısından
frenlenmeyen kültürde kendilerini yeniden gösteriyorlar.
Toplumumuzda var olan cinsel sömürü aracılığıyla Baal ile
Aştoret’e yine tapınılıyor. Bu kötü güçler insanların yaşamlarını
reklamlar, filmler ve televizyon aracılığıyla yeniden kontrol
etmeye çalışıyor. Bundan dolayı kilisedeki insanların yaşamlarında
yer alan cinsel kalelerin ele alınması çok önemlidir. Öyle ki,
insanlar Rab’be geldiğinde onları yetiştirme sürecinde daha etkin
olabilelim.
Can bağları
Geçmişteki cinsel günahın bir sonucu da sık sık o günahın
işlendiği kişiyle oluşturduğu bağda görülür. Biz bunlara “can
bağları” deriz. Bunun bir Kutsal Yazı terimi olmadığını biliyorum
ama bunun bir Kutsal Yazı kavramı olduğunu bildiğimi de
söylemem lazım. Bu birleşmenin ruhsal etkisinin kırılması
gerekir. Bu, zina, evlilik öncesi ilişki, homoseksüellik ve hatta
duygusal bağımlılık aracılığıyla oluşan yanlış cinsel ilişkileri
kapsamına alır.
232
Zamanında Korintliler cinsel ahlaksızlıklarıyla tanınıyorlardı;
aslında o dönemim küfür sözcüğü de “Korintlileşme” idi. Beden
150
için aldığınız yiyeceğin, yiyecek olarak aldığınız beden olduğu
gibi bir tabirleri de vardı. Bu inancın anlamı da cinselliğin fiziksel
etkisinden daha fazla bir şey olmadığı ve yasak ilişkinin birkaç iyi
yemeğe tekabül ettiği idi.
Pavlus bunu kabul etmeyi reddetti ve cinselliğin sadece fiziksel
bir şey olmadığına işaret etti; duyguları ve ruhları da kapsar.
İnsanların birkaç cinsel partneri olmuş olduğunda, bu eski
partnerlere onları bağlayan her çeşit ruhsal bağdan özgür
kılınmaları gerekir. Bu bağların kırılması gerekir, yoksa düşmanın
ayak basamağı olurlar. Bu konu hakkında konuştuğum bir olayı
anımsıyorum; konuşmadan sonra beni görmeye bir adam geldi.
Eşiyle arasının iyi olmadığını ve yardıma gereksinimi olduğunu
anlattı. Bu konu etrafında konuşurken evlenmeden önce daha yaşlı
ve manipülasyonu yüksek bir kadınla yasak bir ilişki yaşadığını
itiraf etti. Onun için dua ettim. O ilişkiden kaynaklanan can
bağlarını kırdım ve onu bir hafta sonra tekrar gördüğüm zaman
karısı bana ilişkilerinin dramatik bir şekilde geliştiğini söyledi.
233
Bu tür duygusal ve zihinsel zorluklar, bu tür olaylardan
kaynaklanan ruhsal birleşmelerin sonucu olabilir. Çiftleri evlilik
için hazırlarken, bu konuları gündeme getirmeye ve halletmeye
çalışırız. Çiftlerden biri uzun süre inanlı olmamışsa ve rastgele
cinsel ilişkiye girdiği bir geçmişe sahipse her birinin evliliğe
önceki can bağlarından özgür kılınmış şekilde girmesi için
özellikle uğraşırız.
Pornografi
Kilisede pornografiye olan ilgi düzeyi beni gerçekten çok
şaşırtıyor. İnsanların uzun zamandır inanlı olmaları bile önemli
olmuyor; Bu sorun hala var. Bu çok ciddi bir durumdur ve pek çok
151
erkeğin özellikle bu konuyla ilgili seminerler sırasında özgür
kılındığını gördüm. Zira pornografi gizli bir şey olup gizlice
yapılır ve bu gizlilik de ona güç verir. Hem de uyuşturucu gibi
olur. Bu tür maddeleri kullananlar bunu gittikçe daha çok
istediklerini görür, sık sık daha aşırı dozda kullanılan pornografiye
doğru yönelir ve bu da bağımlılık haline gelir. Bu tür esirliğin
şiddetli, zorlayıcı bir eyleme gereksinimi vardır. İsa “ eğer sağ
gözün günah işlemene neden oluyorsa onu çıkar at” der. Bunun
harfi harfine uygulanması şeklinde algılanmasını değil, ama bu
işin ciddiyetle ele alınmasının ne kadar önemli ve gerekli
olduğunu dile getiriyoruz.
234
Pornografinin etkilerinden özgür kılınmak şiddetli bir eylemi
ve bunun için de açık olmayı, özgür kılıcı duayı ve de hesap
verebilmeyi gerektirir.
Başka bir ülkedeki bir kilisenin önderi sıkıntı içindeydi.
Pornografiyle başının dertte olduğunu itiraf etti bana. Onun için
dua ettim ve ona yüksek derecede hesap verebileceği birinin
olması gerektiğini söyledim. Onun çevresinde bu düzeyde bir
arkadaşlığın olması normal değildi. Hesap verebileceği birisinin
olması gerektiği konusunda ısrar ettim ve sonunda yakın bir kentte
bu durumda güvenebileceği birinin olduğunu kabul etti.
Dolayısıyla o yıl ki tatilimden sonra bana bu kişiyle temasa geçmiş
olduğunu belirten bir mektup yazması gerektiğini, yoksa ona bu
durumu anımsatan bir mektup yazacağımı söyledim. Tatilden
sonra ondan herhangi bir haber almadım ve ona daha önce
söylemiş olduğum gibi hemen yazdım ve o da çabucak yanıt verdi.
Sonunda bu arkadaşının yardımıyla ilerleme kaydedebildi.
Oto cinsellik
152
Oto cinsellik günlük yaşamda kullanılan bir tabir değil, ama
temelde kişinin sırf kendi tatminini sağlamak için kendisiyle
yaptığı sekstir. Orgazm zevki vermek için tasarlanan müstehcen ya
da mazoşist hareketleri içeren bir eylemdir. Medyada son yıllarda
bu tür bireysel zevk halinden ölmüş bile olan yüksek profilli
kişilerin olduğunu okuduk. Kendine tapmanın ciddi sorun
oluşturduğu durumları biliyorum. Bu konunun çözülmesi ve
yenilmesi daima yüksek derecede hesap verebilmeyi ve dua
hizmetini gerektirir.
Cinsellik kişisel tatmin ya da tapınma için tasarlanmadı: karşı
iki cinsten oluşan evlilik kurumu içinde iki kişinin arasında
sevecen ve yaratıcı bir eylem olarak tasarlandı. Mastürbasyon
bedensel zevkin bir tanrısıdır (putudur). İzole edilmiş tuhaf bir
eylemden değil, takıntılı bir durumdan söz ediyorum. Cinselliğim
bir verme eylemi olarak eşimin yararı içindir. Eşimin zevki için
kendimi ona verme derecemle ilgilenmeliyim. Kendi tatminimin
putuyla değil.
Homoseksüellik ve lezbiyenlik
Günümüzde bunun tartışmalı bir konu olduğunu biliyorum ama
Kutsal Kitap homoseksüellik eyleminin günah olduğunu açık açık
yazar.
Düşman kalelerinin homoseksüel platformda
bölgesellikten ziyade alt kültürde etkinlik göstermesi bunun bir
örneğidir. Sınırlı tecrübeme göre homoseksüellik aşağı yukarı
aşağıdakilerin bir sonucu olabilir:
235
1. Hayatta önemli bir erkek figürü ile iyi bir ilişki kuramama.
Bu figür genellikle baba ya da baba figürüdür.
153
(Homosexuality, A New Christian Ethic adlı kitabında
Elizabeth Moberly bu konuyu etraflıca ele alır).
236
2. Baskın bir anne. Sık sık karşılaşılan bir sorundur bu.
3. Genellikle başka bir erkek çocuğu ya da erkek tarafından
küçükken cinsel istismara maruz kalma. Bu duygu, bu
eylemden nefret etmeyle birlikte bu zaafa karşı gelememe
duygusunun karışımı olarak ortaya çıkar.
4. Heteroseksüel ilişkilerde reddedilme.
Homoseksüellik her zaman hizmet seanslarından daha fazlasını
gerektirir. Zihinsel yaşamın yeni bir alışma devresinden geçmesi
ve Mesih’in bedeninde açık ve hesap verilebilir ilişkiler kurma.
1. Lezbiyenliğin de benzer nedenleri olabilir.
2. Bebeklikten yoksun kalma: küçük yaşlarda anne şefkati ve
ilgisinin eksikliği.
3. Hükmedici ve baskın bir annenin boğan sevgisi de kolayca
cinselleştirilebilir.
4. Kadınlığa yabancılaşma: genellikle bir oğula sahip olmak
isteyen ve olamayan babanın kızına erkek çocuğu gibi
davranmasından kaynaklanabilir.
5. Babadan ya da başka erkeklerden korkma ya da nefret etme.
Bu konular ruhsal savaş hakkında olan bir kitapta daha fazla
ayrıntıya girilemeyecek kadar karmaşıktır. Ancak insanların
düşünce ve eylemlerinde yaratılmış olan kaleleri tanımamız
154
gerekir. Yanlış uygulamaların “nedenlerini” saptama onları elbette
mazur göstermez. Tövbe temeldir. Ne var ki, kişinin yaşamındaki
meselenin “köklerini” anlama o kişinin özgür bir şekilde
yürümesine yardımcı olmada gerekli olabilir.
Rol modellerin (örneklerin)yoldan
çıkması
Militan feminizmin, cinsel ahlaksızlığın bombardıman
edilmesi ve homoseksüel ilişkilerin desteklenmesi tüm bir kuşağı
cinsel kimliği konusunda kafasının karışması tehlikesiyle karşı
karşıya getirmiştir. Örneğin, medyadaki erkek rol modelleri onları
“maço” ya da “pısırık” ya da “kötü davranan erkek” olarak
gösteriyor. Hiçbiri Tanrı’nın benzerliğinde yaratılmış olan erkeğe
uygun değildir.
Kadın ve erkek farklı ama birbirini tamamlayacak şekilde
yaratıldı ve bunun kiliselerde öğretilmesi gerekir. Öyle ki,
kültürümüzün zıttı olan bu kutsal yazılara uygun örneğin
sunulması önemlidir.
Kutsal yazıların standardındaki erkeklik ve kadınlık konusunda
düşman büyük bir saldırıya geçmiş durumdadır. Başkalarının
tepkisi ne olursa olsun kilisenin öğretişle buna karşılık vermesi
gerekir Günün modasına uymasa bile bunu öğretmekten
korkmamalıyız. Bu konuyla ilgi olarak John Piper ile Wayne
Grudem’in editörlüğünü yaptığı Recovering Biblical Manhood and
Womanhood adlı kitaptaki A Vision Of Biblical Complementarity
adlı denemeyi özellikle öneririm.
237
Farklı kültürlerde cinsel kaleler konusunda öğretişte bulundum
ve görünüşün farklı olmasına karşın temel konuların aynı olduğunu
155
gördüm. Birçok konu bu konu başlığı altında tartışılabilirdi. Daha
sonraki bir bölümde cinsel istismara uğrayanların acısını ele
alacağız ama, cinsel istismarın olduğu yerde elbette ki
istismarcılar da vardır. Bu bile kendi başına büyük bir kaledir ve
biz bunu kiliselerimizde sık sık dile getirmekten ve bununla
uğraşmaktan hoşlanmalıyız. Kiliselerimizin çocukların hem
korunmasında hem de cinsel istismara maruz kalmış olanlara
yardım etme konusunda değerleri ve bilinen bir prosedürü
olmalıdır.
Hindistan’da sadece erkeklerin olduğu bir ortamda bu konuyu
konuştum. Bu durumla ilgili olarak birbirimize açık ve dürüst
davrandık; aslında çevirmenimin de söylediğim her şeyi olduğu
gibi çevirmesi gerekiyordu! Sonuç şu oldu: birçok erkek geldi ve
inanlı olmadan önce yanlış cinsel eylemde bulunduklarını ve hala
bir dereceye kadar da olsa onun etkisi altında olduklarını itiraf etti.
Birçoğu cinlerin gücünden ve cinsel kalelerin hükmünden özgür
kılındı.
Kürtaj
Feminizmin önemli konularından biri kürtaj olmuştur: kendi
bedenini yönetme ve içinde gelişmekte olan bebeği taşımak isteyip
istemediğini seçme özgürlüğü.
Ancak cinsel günahlarda olduğu gibi bu da ruhsal savaşın bir
konusudur; çünkü kürtajın arkasındaki anahtar güç şeytanidir.
İsrail’in haşır neşir olduğu üç tanrıdan ikisi olan Baal ve
Aştoret’ten cinsel günah bağlamında bahsedilmiştir. Kudretli bir
kötü güç olan üçüncü tanrı ise Molek’tir. Çocukları kurban
ederek Molek’e tapındılar. Bir keresinde İsrail Moav Kralı’nı
savaşta yenince, kral da kendi öz çocuğunu Molek’e kurban etti.
238
156
Dolayısıyla İsrail’i yenen ve kaçmalarına neden olan muazzam bir
ruhsal güce sahip oldu.
Bu kötü güce kürtaj ve çocuk istismarcılığı gibi iki kötülükle
tekrar ve tekrar tapınılıyor. İstismarcılık ve kürtaj sadece ahlaki
olarak yanlış olmakla kalmaz; bunları yapanlar, kültürümüzde
gittikçe güçlenen cinlerin gücüne kendilerini teslim ediyorlar. Eğer
biri kürtaj olmuş ya da başka birine kürtaj olmayı tavsiye etmişse
tövbe, duyguların iyileşmesi ve çocuğun Tanrı’ya teslim edilmesi
gerekir. Böyle bir teslimiyet, ebeveyne duygularını tam olarak
ifade etmesine ve çıkabilecek duygusal engellerden özgür
kılınmasına yardım edecektir.
İsyan
Bu,
genellikle
kimsenin
kendisine
ne
yapacağını
söyleyemeyeceğini beyan edenin gösterdiği tutumdur. Öğrencilik
üzerinde son derece olumsuz bir etkisi vardır ve bize Kutsal
Yazılar’da insanların sadece Rab’be gelmesine değil onların
öğrenciler olarak yetiştirilmesine de yardımcı olmamız gerektiği
söylenir.
Öğrenci nedir? İtaat etmeyi öğrenen kişidir; özellikle Kutsal
Yazılar’a itaat etmeyi öğrenendir. “Öğrencilik” birine ne yapması
gerektiğini söylemek için kullanılan bir kılıf gibi görülebilir ama
aslında Kutsal Kitap’ta tanımlanan sınırların ne olduğunu
açıklamakla ilgilidir. İsyan, bir inanlının önderliğe gidişinde ve
etkin oluşunda ciddi bir engel oluşturur. İsyan, genelde geçmişte
otoritenin istismar etmesine karşı gösterilen bir tepkidir ve isyan
içinde olanlar da günah işlemekten çok kendilerine karşı günah
işlenmiş durumda olabilirler. Bunun sempatiyle birlikte
kararlılıkla ele alınması gerekir ve duyguların iyileşmesi de bunun
157
içinde olabilir. Bazen sorun “çitlerin” eksikliğine gösterilen kızgın
bir tepkiden kaynaklanır; yani çocukken sınırlandırılmamak gibi.
Nedeni ne olursa olsun isyankar düşünce ve eylemin kalesinin
yenilmesi gerekir.
İsyan, kişinin yaşamında bir yaşam tarzı haline gelip onun
yapısal bir gücü olur ve kişi onsuz yaşayamaz duruma gelir.
İsyankar ruhu kaybetme düşüncesine katlanamayan durumda olan
böyle bir kadın için dua ettiğimi anımsıyorum. Bu kadın bu
isyankar ruhu kaybettiği taktirde daha güçsüz olacağını
düşünüyordu. İsyan onun yaşamının o kadar önemli bir parçası
haline gelmişti ki, artık onun gücü olarak algılanıyordu.
Bağımlılık hareketi
Alkoliklik öyle sinsi bir bağımlılık ki, siz farkına varmadan
alkolik olmuşsunuzdur. Kıpırdamadan yerde yatan bir alkoliği
tanımak kolaydır. Sorumluluk taşıyan, bir işe sahip olan ve günü
yarım şişe viski içmeden geçiremeyen bir işadamını ya da
yalnızlığının ve gerginliğinin üstesinden gelmek için her gün bir
şişe şarap içen bir ev kadınının alkolik oluşunu anlamak o kadar
kolay olmayabilir.
Alkol kendi başına yanlış olan bir şey değildir. Kutsal
Yazılar’ın hiçbir yerinde içmememizi söyleyen bir ayet yoktur.
İsa, suyu şaraba çevirdi. Ancak sarhoş olmamamızı buyurur.
Günümüzde ayakta duramayacak kadar içmenin akıllıca olduğunu
düşünen adeta çocuksu bir tutum görülebilir. Medyada “kötü
davranan erkekler” olarak resmedilir ama bu ruhani, ahlaklı
erkekliğin iyi bir imajını oluşturmaz. Dolayısıyla saptırılmamak
ve tuzağa düşürülmemek için dikkatli olmalıyız.
158
Yeni inanlılara bu kalelerden özgür kılınmış bir şekilde
yürümelerini öğretirken, uyuşturucu gibi diğer bağımlılık yapan
unsurların ortaya çıkmasını ve bunların halledilmesini
sağlamalıyız.
11 Numaralı Etkin Strateji: İnsanlar kurtulabilsin ve özgürce
yürüyebilsin diye geçmişteki günahlarının sonuçları olan zihinsel
ve duygusal kalelerini saptayın.
159
BÖLÜM 12 - HAKİMİYETİN KALESİ
1994 yılında Tanrı’nın Ruhu’nun güçlü bir şekilde hareket
ettiği zaman saygı duyduğumuz bir hanım Scilla ile beni görmeye
geldi. Tanrı’yı seven Tanrı’nın huzurunda zaman geçirmeye
hevesli biriydi, ama Ruh’un yeni hareketinden kaynaklanan yeni
oluşumun onu derinden üzmesi sonucu kontrol edilemeyen bir
kızgınlık tüm benliğini kaplamaya başladı. Ona kızgınlığının olası
nedenlerini sorduk; o da Tanrı’nın hareketinin içinde olmayı çok
istemesine karşın bu hareketin onu kızdırdığını söyledi. Bunun
nedenini sorduğumuzda bize Tanrı’nın hareketinin onun kontrol
edemeyeceği bir şey olduğunu söyledi. Bu, bana bir ipucu verdi.
Annesinin baskın ve her şeyin üzerinde hakimiyet kuran biri olup
olmadığını sorunca, öyle olduğunu söyleyip örnekler vermeye
başladı. Sonra anneannesinin de aynı şekilde baskın ve hakimiyet
kuran biri olup olmadığını sordum. Yine, evet dedi. Aslında onu
kaygılandıran gerçek sebep, çocuklarının ergenlik dönemine
yaklaşıyor ve onun da onları rahat bırakması gerektiği bir zamanda
yanlış bir şekilde onların üzerinde hakimiyet kurmaya çalışma
eğiliminde olmasıydı.
Ailesinin dişi kanadından gelip de onun yaşamını etkileyen
hakim olma ruhunu anlattıklarından anladık. Özgür kılınması için
dua ettiğimiz zaman cinlerin hakimiyet gücünden özgür kılındı ve
Ruh’un hareketinden haz almaya başladı. Bu harika bir şeydi ama
daha sonra bunun ilginç bir yan etkisini anlattı.
Bir gün kıyafet almak için dışarı çıktığında hoşuna giden bir
şey görüp hemen almaya karar vermiş. Elbiseyi alırken birden ilk
defa hoşuna giden bir şeyi annesi istemediği için yerine koymayıp
aldığını fark etmiş.
160
Bu hikaye, ailenin birkaç kuşağından gelen hakimiyetin etkisini
gösterir. “Hakimiyet” bazen neden bir cin gücü olabilir?
Büyücülüğün esası hakimiyettir. Bir kimse başka birine karşı büyü
yaptığı veya yaptırdığı zaman onun geleceğini kontrol altına
almaya çalışır. Bazen öç almak için ona kötü bir şeyin olmasına,
bazen de onun bir şeyi yapmasına engel olmaya çalışır.
Giydiğiniz kıyafet gibi küçük şeyler o kadar önemli değil ama
bunlar daha derin olan sorunların ortaya çıkması için bir gösterge
olabilir. Meksika’da kaleler hakkında konuşurken bu hikayenin
tümünü anlattım ve kıyafet örneğine gelince, oradaki bir hanım
bunun kendi yaşamında da bir sorun olduğunu ve bu sorunun daha
derin bir şeye işaret ettiğini anladı ve bundan özgür kılındı.
Bu kötü hakimiyet kurmanın silahları manipülasyon ve
hükmetmedir. Bunlar da çok güçlüdür. İnsanlar bu tür kontrol etme
şeklini kullanmaya başladıkları zaman onların yaşamlarında
herhangi bir şekilde oluşturamayacakları etkiyi yaratmayı arzu
ederler. Manipülasyonu kullananlar bunun farkında olmayabilir.
Bunun özellikle erdemli kişilerin başına gelmesi üzücüdür.
Ruhsal otorite konusunda öğretişte bulunduğum zaman tanrısal
olmayan otoritenin bağlayıcı ilkesini ve tanrısal otoritenin
insanları daima aldıkları çağrı ve armağanları doğrultusunda
serbest bıraktığını ve geleceklerinin Tanrı’nın kontrolü altında
gerçekleştiğini öğretirim.
Hükmetmenin belirtileri
Bu ilkenin işleyişi dünyadaki farklı kültürlerde görülebilir.
Hükmetme ruhu sık sık bürokratik sistemde (ki biz İngilizler
onlara bunun nasıl yapıldığını öğrettik) işler. Bürokrasi bir nevi
161
adaletsizlik şekli olabilir; zenginler ve iyi eğitimliler ya rüşvet
alarak ya da “sistemin işleyişini iyi bilerek” bundan
yararlanabilirler. Bürokratik sistemi bilmeyenlerin ise adaleti
beklemekten başka çaresi yoktur.
Aynı şey resmi dairelerde ya da bürolarda da olur: insanların
yaşamlarındaki küçük ayrıntıları kontrol etmeyi isteyen dar kafalı
kişiler tarafından harekete geçirilen bürokratik hükmetme; sizin
durumunuzla uzaktan yakından ilgisi olmayan formların
doldurulması gibi. Bunlar göründükleri gibi saçma örnekler değil,
dar kafalı ve baskı altına almayı isteyen hükmetmenin
belirtileridir.
Hükmetme kalesi, Hindistan’daki kast sistemi ya da
İngiltere’deki sınıf sistemi gibi kültürel durumlarla görevini yapar.
İnsanların pasifleştirildiği ve inisiyatif kullandırılmadığı
durumlardaki diktatörlük sistemiyle çalışır.
Dinin hükmetmesi
Kilisede bile donatıcı değil de baskın olan önderlik sistemi
aracılığıyla görevini yapabilir. Petrus, kilise ihtiyarlarına “size
emanet edilenlere egemenlik taslamadan görevinizi yapın”
talimatını verdi. Bazı kiliselerde gelenekselcilik bir nevi
hükmetme gücü oluşturur. Yerel bir kiliseyi yöneten geniş ailelerin
bunu kuşaklar boyunca yapması gibi durumlarda görülür. Benzer
şekilde yasacılığın sinsi düşmanı “tanrısal standardı koruma” adı
altında bu kale aracılığıyla işlerine devam edebilir.
239
1. bölümde bahsettiğim gibi eşim Scilla’yla ben Exclusive
Plymouth Brethren kolundan gelen bir kilisede büyüdük. Büyüme
döneminde oluşan sorunlardan kurtulmamız epey bir zaman aldı.
162
Scilla’nın ailesi hala o kilisede ve onun hükmedici etkisi altında
olduğu için ondan otuz yıldır uzak duruyor.
The Exclusive Brethren giysi ve saç şekline özel bir önem
verir; kadınların saçlarına vermeleri gereken belirli bir şekil
vardır. Scilla oldukça serbestti ama Ruh’un etkinliklerine tam
olarak giremediği alanlar vardı. Bir gün saçına perma yaptırmaya
karar verdi. Bu, The Exclusive Brethren’in kurallarına uygun
değildi ve kuaförden perma yaptırıp çıktığı zaman birden özgür
olduğunu anladı. Scilla için saçına perma yaptırmak onu duygusal
olarak hayatındaki hükmedici etkiden özgür kılınmasının güçlü bir
sembolüydü. Hükmedilmekten kurtulmanın yolu elbette saçını
perma yaptırmaktan geçmez! Bu, sadece Scilla’nın Tanrı’ya daha
özgürce hizmet etmesini ve Kutsal Ruh’a açık olmasını sağlayan
özgürlüğün sembolik bir ifadesiydi.
Ailenin hükmetmesi
Bu bölümün başındaki hikayede olduğu gibi hükmedilmenin
sık sık yer aldığı başka bir alan da ailedir. Böyle bir hükmedilme
durumunda ebeveyn ya da aile baskısı aşırı uçlara kadar gider.
Kilisede aileyi ve aile içindeki otoriteyi destekleyici konuşmalar
yaparız ve bu önemlidir de; ancak tanrısal olan otorite ile şeytani
olan hükmetmeyi birbirinden ayırmalıyız. Arzumuz, ailenin Kutsal
Yazılar’da betimlendiği gibi görevini yaptığını görmek olmalıdır.
Birkaç yıl önce tanıdığım genç bir adam tam evlenmek
üzereyken sakat kalmasına neden olacak bir hastalığa yakalandı.
Hastalığın belirtileri ME hastalığının belirtilerine benzer
görünüyordu ve kitap bile okuyamıyordu. Bu çok tuhaftı, zira
hayatında buna neden olabilecek hiçbir şey yoktu. Bir gün bu
durum için dua edip, bunun ne olabileceğini ve bunu nasıl
163
çözebileceğimizi Tanrı’ya soruyordum. Birden onun bir kadının
hükmü altında olduğu gibi bir yanıt geldi. Bu tür uyarıcılara itaat
etmeyi öğrendiğim için bunu genç adama sormaya karar verdim.
Ona bunu sorduğum zaman nişanlısı da yanındaydı ve nişanlısı
birden gözyaşlarına boğuldu. Onun için dua ederken şeytani
tepkiler ortaya çıktı. Onu iyi tanıdığım için böyle bir karşılık
beklemiyordum. Onun özgür kılınması için dua ettik ve o da
hemen iyileşti. Öyle ki, annesine ve onun hayatındaki rolüne karşı
yanlış bir şekilde tepki göstermiş ve geçmişte yine yanlış bir
kadınla ilişkisi olmuş. İşte onu hasta yapan buydu; zira evlenmek
üzereydi. Yepyeni tanrısal bir ilişkiye girmek için
“hükmedilme”den çıkmak üzereydi.
Birçok ülkede geniş aile varlığını devam ettirir ve bereketle
birlikte güven verir. Ancak bunun bir yan etkisi vardır: Kutsal
Kitap’ın ilkeleri izlenmezse, tanrısal olmayan hükmetme bu tür
durumlarda daha da güçlü olabilir. Tanrı, Yaratılış kitabında
erkeğin annesini ve babasını bırakıp karısıyla bir olmasını söyledi.
Bu çok önemli bir ilkedir. Ne var ki, bu, Yaratılış kitabında ve
sonrasında olmadı. Erkekler karılarına bağlanmak için ana
babalarını bırakmıyorlardı. Günümüzde bu tanrısal “serbest
bırakma” ilkesinin saygıyla karşılanmadığı birçok kültür vardır.
Batı Afrika’daki bir dil grubunda bir arkadaşım Kutsal
Yazılar’ı çeviriyordu. Yaratılış 2:24’de erkeğin annesini ve
babasını bırakmasını söyleyen ayete gelince, yerel çeviri
yardımcısı bunu çeviremeyeceğini çünkü dillerinde buna tekabül
eden hiçbir sözcüğün olmadığını söylemiş. Aslında söylemek
istediği şey bunun kültürel olarak kabul görmeyeceğidir. İşin
ilginç tarafı bu çeviri yardımcısının o kültürde bunu ilk defa yapan
kişi olmasıdır. Ailesinin evinden çıkıp karısıyla birlikte aile
tarlasında inşa ettiği evde yaşayan ilk erkekti.
164
Aile geleneği aracığıyla hükmetme
Özellikle aile gelenekleri söz konusu olduğunda, ailevi
durumlarda adeta batıl inanç şeklinde bir hükmetme olgusu ortaya
çıkabilir. İki kişi evlendiği zaman, “ Ailemizde biz bunu böyle
yaparız” gibi bir söylem iki ailenin geleneği arasındaki çatışmanın
uyarıcı belirtisidir. Çiftler, yazık ki evliliklerinin yeni bir aile
oluşturduğunu ve Tanrı’nın onlar için olan isteğini seçtiklerine
inandıklarını söyleme yerine bu tartışmayı baskın olan ailenin
geleneği doğrultusunda sona erdirirler.
Noel ve diğer bayramlar gibi ailelerin bir araya geldikleri
durumlar da ayrı bir sıkıntılı alanı oluşturur. “Noel günü biz hep
annemize gideriz.” Bu özgürce yapılmış bir seçimse ve siz bundan
dolayı memnunsanız, sorun yok. Eğer baskın aileden ve tabu
sayılan geleneğe karşı gelmeden kaynaklanan bir sonuçsa, o zaman
sorun çıkar. Bu, evlilik yıkılmadan yıkılması gereken bir kaledir.
Büyücülük faaliyetiyle ailenin
hükmetmesi
Aile hükmü bazen hükmetme amacıyla büyücülük faaliyetinin
gücünü kullanır ve kuşaktan kuşağa geçer. Bazı kültürler özellikle
bu yanlış ilkenin hayata geçmesine açıktır. Örneğin, atalara
tapınılan kültürlerde aile hükmü ve korkusu yaygındır ve tehlikeli
sonuçları da vardır. Atalara tapınma aileye ve geçmişine putperest
bir görüş kazandırır ve üyelerini Hristiyan etkinliğinden uzak tutup
tanıklıklarına zarar verir; özellikle bizzat kendi ailelerine tanıklık
etmelerini önler. Sadece aile geleneğine karşı gelmekten
kaynaklanan baskı yeni inanlılar için büyük bir korku oluşturabilir.
Çünkü ailede doğrudan etkilenen büyücülük ruhları vardır.
165
Aile yaşamının tanrısal ilkeleri
Hükmetmenin bilinen sonucu kurban zihniyetidir. Suiistimal
edilenler ya da baskıya maruz kalanlar sık sık pasif ve karamsar
olma eğilimindedirler ve inisiyatif kullanamazlar. Başlarına kötü
şeylerin gelmesini bekleyip, onlara karşı gelme ya da onları
engelleme konusunda kendilerini çaresiz hissederler.
Tanrı bizi bu tür zihniyetten özgür kılabilir. “Tanrı’nın bol
lütfunu ve aklanma bağışını alanlar” gibi egemenlik sürebiliriz.
Bu tür durumlarda inisiyatif alma yeteneğine kavuşabilme harika
bir şekilde özgürleştirir!
240
Hükmedilmekten özgür kılınmak ve Tanrı’nın aile kurumuna
gerekli saygıyı göstermek için aile yaşamının tanrısal ilkelerini
anlamamız gerekir.
1. Aile Tanrı tarafından atanır
Bu, Tanrı’nın aileyi kurduğu anlamına gelir. Aile O’ndan gelir.
Babalığın örneği O’dur.
Ailenin farklı kültürlerde farklı
şekillerde ifade edilebildiğini görüyoruz; ancak Kutsal Kitap’ın
ilkelerinin uygulanması lazım. Bir kurum olan aile için
savaşmalıyız; çünkü hümanizmin kötü güçleri neredeyse her
ilişkiyi “aile” olarak tanımlayarak aileye zarar vermeye çalışıyor.
Bununla yüzleşmek de ruhsal savaştır.
241
2. Her kurum gibi evlilik de Düşüşten
etkilenir
Günaha düşüşün sonucu olarak evlilik çatışma ve putperestliğin
166
bir kurumu oldu. Günaha düşüş olunca Adem hemen karısını sorun
ve çatışma için suçladı ve suçlama suçlamayı getirdi. Kayin’in
Habil’i öldürmesi yine bir aile çatışmasıydı ve bu da günaha
düşüşün bir sonucuydu.
Ailede çatışma olduğu gibi putperestlik de olabilir. Bu sözcüğü
bu bağlamda kullanmak tuhaf görünebilir ama ne anlama geldiğine
bir bakalım: ailenin Tanrı’ya gösterilmesi gereken sadakati talep
etmesiyle başlar. Tapınmadaki ilk sadakatimiz ailemize değil,
Tanrı’ya aittir. Yanlış sadakatin talep edildiği ailelerde bu sadakat
bir putperestlik meselesi haline gelir; çünkü bu Tanrı’ya ait olan
ilk sadakate zarar verir. Çocukların rüştünü ispat edene kadar
ailelerine itaat etmeleri gerektiği apaçıktır ama bu da çağımızın
hümanist ruhundan zarar görebilir.
242
3. Lanetlenen kadın erkek ilişkisi otorite
çatışması yaratıyor
Tanrı, “Havva’ya “Kocana istek duyacaksın” ve o da “seni
yönetecek” dedi. Bu istek ve yönetme iyi ve tanrısal bir şey
olarak vaat edilmedi; bunlar günaha düşmenin ardından gelen
lanetin parçasıydı. “İstek” sözcüğü Yaratılış 4:7’de Tanrı’nın
Kayin’i uyarmak için kullandığı “günah kapıda pusuya yatmış,
seni bekliyor” ya da “günah seni istiyor” ifadesindeki aynı
sözcüktür. Bu istek tanrısal olmayıp, başkaları üzerindeki etkisini
sürdürmek için her şeyi yapan bir arzudur. Kutsal Yazılar’daki
“yönetme” fikri sert bir yönetim olup, yaratılışta tasarlanan
tanrısal yönetimle bir ilgisi yoktur. Bu nedenle bir genelleme
yaparsak kocanın otorite pozisyonunu egemen bir şekilde kötüye
kullanarak dediğini yapma eğilimi olurken, kadının kendi dediğini
yapmak için manipülasyona yönelme eğilimi vardır. Egemenlik ve
243
167
manipülasyon yanlıştır ve her ikisi de otorite çatışmasını temsil
eder. Tanrısal bir evlilik, otorite çatışmasındaki lanetin etkileri
yerine Efesliler 5:22-33’te ifade edilen Tanrı’nın standardını
yakalamaya çalışmalıdır.
4. Orijinal aile kavramı duyuruluyor
Aile hakkında söylenen öncelikli şeylerden biri “erkeğin
ayrılması”dır. Annesini ve babasını bırakan erkek karısıyla birleşip
ailesinin çatısı altındaki otoriteden ayrılarak kendi otoritesi
altındaki kendi ailesini kuracaktır.
Ailelerin de çocuklarının kendi malları olmadığını anlamaları
gerekir. Çocuklarımızı serbest bırakmak için yetiştiririz.
Çocuklarımızı yetişkinliğe hazırlarken kendi hayatlarının
yönetimini ele alacakları şekilde yetiştirmeliyiz onları. Birçok aile
bu konuda sorun yaşar; bu, onların hazır oldukları bir şey değildir.
Düğünde evlendirme görevi yaparken, her iki ebeveyne de
çocuklarını evlilik gibi yeni bir kuruma girerken serbest
bırakmalarını söylerim. Bazı okuyucularımı üzme pahasına da olsa
şunu söylemeliyim: Sorun yaratan genellikle gelinin babasından
çok annesidir!
5. Mesih’le ilişkimizde aile bağlarının
yeri ikinci yer olmalıdır
Aile putperestlik temelinde değil de doğru bir şekilde
kurulursa, Mesih’le ilişki aile sadakati üzerinde bir önceliğe sahip
olur ki, bu da elzemdir. İsa annemizden ve babamızdan nefret
etmemizden söz ettiğinde
demek istediği bu idi. O’nu
önceliğimiz yapmadan O’nun öğrencisi olamayacağımızı
244
168
söylüyordu. Mesih’le yüz yüze gelir gelmez ve O’nun öğrencisi
olur olmaz, bu öncelik her ilişkinin üzerinde olmalıdır.
Aile ilişkileri o zaman Mesih’e itaat bağlamında olup Kutsal
Kitap öğretişine dayanmalıdır. Dolayısıyla kocalar karılarını
Mesih’in kiliseyi sevdiği gibi sevmeli ve böylece gerçek
hizmetkarlığın bir örneği olmalılar. Kadınlar da kocalarına
Mesih’e bağlı olur gibi bağlı olmalılar. Çocuklar ebeveynlerine
saygı
göstermeli
ve
babalar
da
onların
öfkelerini
uyandırmamalıdır. En büyük oğlum Tony bu ayeti 50. yaş
günümde herkesin içinde okudu!
245
6. Kilise, Tanrı’nın ilişkilere verdiği
önemi ifade eden yeni bir aile olmalıdır
Markos, İsa’nın ebeveyn hükmünden özgürlüğe bekar bir adam
olarak geçişini göstermesinin net bir örneğini verir bize. Söz
konusu hikayede İsa memleketi olan kentteki bir evde öğretişte
bulunuyordu. Büyük bir kalabalık toplandı ve bu kalabalık o kadar
büyüdü ki hiçbir şey yiyemedi. Annesi ile kardeşleri bu eve gidip
durumu ele almaya çalıştılar. Aile otoritesinin önemli olduğu bir
kültürde ailesi O’nun üzerindeki hükmü kullanmak istedi.
Dolayısıyla Meryem ailenin geri kalan üyeleriyle beraber geldi ve
O’na dışarı çıkmasını söyleyecek birini içeri gönderdiler. Bunu
yaparken de O’nun “aklını kaçırmış” olduğunu söylediler.
246
İsa’nın aile hükmüyle karşı karşıya olduğu bir durumdu ve
ortam da gergindi. Ne var ki, ailenin O’nun üzerinde talep ettiği
yetkiyi hiçe sayarak herkesin önünde “Kimdir annem ve
kardeşlerim” dedi. O kültürde yaşayan büyük bir kalabalığın
önünde ailesinin otoritesinden çıktı. İsa’nın söylediği şeyler ailesi
için üzücü olmuş olabilir. İsa’nın bir “sürçme, tökezleme taşı”
247
169
olarak betimlendiğini unuturuz. Tanrı’nın insanlar için olan
isteğinin önünde duran dini ya da kültürel uygulamalara karşı sık
sık tökez oluşturdu. Aslında İsa’nın burada söylemek istediği de
budur. O’nun itaati farklı bir otoriteye idi ve O etrafındakilere
bunu işaret etti ve onlara şimdi O’nun ailesinin onlar olduğunu
söyledi. Aile olan kişiler Tanrı’nın isteğini yapan Tanrı’nın
gönülden halkı olanlardı. Kilise, Tanrı’nın yüreğinde önemli yeri
olan bu ilişkileri ifade etmelidir.
Aslında burada İsa, annesini onurlandırmadı değil. Bu,
çarmıhın önünde başka bir durumda da görülebilir. O zaman
annesine bakıyor ve ona en büyük oğul olarak bakacak birini
sağlamaya çalışıyordu. Yuhanna’dan annesine bakmasını istedi.
Bu, Tanrı’nın buyruğu olan annesinin bakımını yerine getirdiği çok
farklı bir durumdu. Ebeveynlerimizi onurlandırmamızla
sonuçlanan bereketler vardır. Ne var ki, O öncelikle Tanrı’nın
isteğine bağlıydı ve dolayısıyla asla annesi tarafından
yönetilmeyecekti. İşte hem evli hem de bekar olan yetişkinlerin
izlemesi gereken örnek budur.
248
249
250
12 Numaralı Etkin Strateji: Tanrısal otoritenin özgürlük
getirdiğini bilin. Dolayısıyla toplumda, kültürde, ailede ya da
dinde insanları tanrısal olmayan hükmün ve manipülasyonun altına
sokacak herhangi bir şeye meydan okuyun.
170
BÖLÜM 13 - İZEBEL’İN KALESİ
Bu bölümle ilgili olan 1. Krallar 16, 18, 19 ve 21, 2. Krallar 9
ve Vahiy 2:18’i lütfen okuyun.
Son yıllarda “İzebel ruhu” diye adlandırılan ve bununla
ilişkilendirilen meselelere epeyce ilgi gösterilmektedir. Birçok
yazarın bu konuyu ele almasına karşın benden de birkaç defa bu
konuyla ilgili düşüncelerimi içeren kasetlerim ve seminer notlarım
istenmiştir. Bu nedenle bu meseleye bu kitapta ayrıca yer vermeye
karar verdim.
İlkin, kötülüğün kuvvetli bir gücü olan İzebel ruhunu anlamak
gerekir. Sinsi ve kurnazca olabilir. Risk grubuna girenlerden ilk
sırayı kiliselerinde bu sorunla uğraşan pastörler alır; dolayısıyla bu
konuyu onları düşünerek ele almaya karar verdim. İzebel,
inanlıları, kiliseleri, toplumları ve hatta ulusları bile
etkileyebilecek kadar kuvvetli bir kaledir.
Düşüşün bir sonucu olarak ortaya çıkan cinsiyetler arasındaki
gerilimi istismar eder. Ama ben burada “cinsiyet ayrımı”
yapmıyorum, İzebel ruhu bazı kadınlar aracılığıyla ifade
edilebildiği gibi, manipülasyonla işlerini halleden bazı erkekler
tarafından da eşit bir şekilde ifade edilebilir. Onlar kiliselere
hükmeden liderler bile olabilir. Bir defasında bir arkadaşım vaaz
ederken “Kadına bir nefes aldırın. İzebel ruhu, İzebel ruhu diye
diye aynı serenadı yapmayın” dediğini anlattı. Oysa bu bölümde
ben İzebel meselesini ön plana çıkarırken, Eski Antlaşma’da İzebel
gibi aynı şekilde çalışan kötü ruhtan bahsediyorum. Bu kötü ruh,
her iki cinsiyetten manipülasyonu kullanan insanlar aracılığıyla
171
çalışabilir. Bazı kültürlerde bu daha belirgindir. Ama bu, bazı
kültürlerde olmadığı anlamına gelmez. Dolayısıyla burada kültürel
meselelerin başka bir yönünü ele almak istiyorum.
Francis Frangipane, The Three Battlegrounds adlı kitabında bu
sorunun ciddiyetinin altını çizer, “İzebel”den bahsettiğimiz zaman
toplumumuzdaki takıntılı cinselliğin, büyücülüğün ve erkek
egemenliğine nefretin kaynağını tespit ediyoruz” der. Bunlar sert
sözlerdir. Dolayısıyla meseleyi masaya yatıralım.
251
“İzebel, o kadın”
Bu kalenin vahameti Vahiy kitabında görülebilir. Bugün
Türkiye olan Küçük Asya’da bir şehir olan Tiyatira’daki kilise de
mektup yazılan yedi kiliseden biridir. “Ne var ki, bir konuda sana
karşıyım: Kendini peygamber diye tanıtan İzebel adındaki kadını
hoşgörüyle karşılıyorsun. Bu kadın öğretisiyle kullarını saptırıp
fuhuş yapmaya, putlara sunulan kurbanların etini yemeye
yöneltiyor.”
252
Vahiy’de İzebel’e gönderme yapıldığında, onun harfi harfine
İzebel adlı bir kadın olduğundan kuşkuluyum. Orada sorun yaratan
belli bir kadın olmuş olabilir ama yazarın buradaki “İzebel”
başlığıyla bazı insanlarda çalışan ruhsal bir ilkeden bahsettiğine
inanıyorum. Bugün aynı şeytani ruhun dünya çapında hala gözle
görülür bir etkisi vardır.
Onun sahte bir peygamber olarak pek çok insanı fuhşa
yöneltmesinin bu kilisede sorun yarattığı söylenir bize.
Bu konu oldukça karmaşıktır; dolayısıyla bunu daha anlaşılır
kılmak için bu bölümü farklı kısımlara ayırdım. İzebel ruhunun
172
gerçek bir şeytani etki olduğunu göstermek için Kutsal Yazılar’a
bakarak araştırmaya başlayalım. Kutsal Yazılar’daki örneklere
bakarak İzebel’in nasıl bir kişi olduğunu araştırıp bulabiliriz.
Böylece bu şeytani etkinin insanları bugün nasıl etkileyebildiğini
görmeye başlayabiliriz.
Eski Antlaşma’daki İzebel
Vahiy kitabındaki İzebel’e kısaca baktık zaten. Dolayısıyla
şimdi bu ismin kaynağı olan özgün İzebel’e bakacağız. Eski
Antlaşma’da pek çok kraldan bahsedilmesine karşın onların
kraliçelerinden çok azının adının geçtiği hemen fark edilebilir.
İzebel’in yaşamı oldukça ayrıntılı olarak anlatılır ve bu da onu sıra
dışı bir hale getirir. Hikayesinden karakterini, davranışını ve
kişiliğini tespit edebilir ve bu tespitle de onun nasıl biri olduğunu
kanıtlayabiliriz. Bu da bizim onun adıyla bağlantılı olan ruhun
etkisinin belirtilerini tanımamıza yardım edecektir.
Omri’nin oğlu olan Ahav İsrail’de kraldı ve Kutsal Yazılar
ondan Rab’bin gözünde kendisinden önceki bütün krallardan daha
çok kötülük yaptı diye söz eder. Bunun çoğu da karısı İzebel’in
etkisinin bir sonucuydu. İzebel Baal’a tapınan bir aileden
geliyordu ve İsrail’i Tanrı’ya tapınmaktan saptırıp bu puta
tapınmasına yönlendiren sorumlu kişiydi. Baal, putperestlik kadar
cinsel günahın kalesindeki kürsüdür ve cinsel günah da İzebel’in
kullandığı en güçlü aletlerden biridir.
Ahav ile kraliçesi İlyas döneminde yaşadı. Karmel dağında
İlyas’ın dört yüzden fazla sahte peygamberi yendiği ama hemen bu
zaferin ardından İzebel’in gazabından kurtulmak için var gücüyle
koştuğu anlatılır. İşte, İzebel’in gücü öyle bir şeydi ki İlyas
korkmakla kalmayıp tamamen yıldı. Buradaki mesele sadece onun
173
korkusu değil, bu korkunç yılgınlık duygusuydu. İlyas iman dolu,
güçlü bir adamdı ama, bir şekilde daha büyük şeyler için harekete
geçmesi gereken bir zamanda İzebel ona bunu yapabilme imanını
ve gücünü kaybettirdi.
Bütün bunlara rağmen İzebel sonunda cezasını buldu ve
korkunç bir ölümle öldü. Hadım kahinler onu atların ezdiği sonra
da köpeklerin yediği şehrin surlarına attı. Orada kalan sadece
kemikleri oldu. İzebel ruhunun göstergelerinin sert bir şekilde
ele alınması gerektiğinin örneğidir bu.
253
İzebel’in karakteri
İzebel ismi harfi harfine ele alındığında “bir arada yaşanmaz”
anlamına gelir; asi ve otorite tanımaz bir kişiyi betimlemek için
kullanılır. İzebel, ilişkiyi kontrol altına alamayacağı ve
hükmedemeyeceği biriyle aynı yerde yaşamayı reddeder. Bu tür
davranışı sergileyen kişide de İzebel ruhu var denir. (Sahte
peygamber Balam ismi de bu çağrışımı yaptığı için aynı şekilde
kullanılır. )
254
İzebel ruhu karakteri daima güç arayışıyla birlikte anılır. İster
kontrol etme, ister manipülasyon, isterse aşırı cinsellik olsun, nihai
amaç daima güçtür. Erkekleri ve erkekliği horlayan bazı militan
feminizm oluşumları bu güç savaşının kazanılabilmesi için aşırı
tutumlara girer. Daha önce dediğim gibi, bu, bir kadın erkek
meselesi değildir. Ne var ki, İzebel ruhu düşüşün bir sonucu olanak
ortaya çıkan cinsiyetler arasındaki gerginliği körükler.
İzebel’in başka bir özelliği de kızıldığı, karşı çıkıldığı ya da
kontrolü ele almada yetersiz kalındığında ortaya çıkan aşırı
öfkedir. Bu öfke çok güçlüdür ve İlyas’ı korkutan yıldırıcı bir
174
etkiye sahiptir. İzebel’in öfkesi onu öyle bir yıldırdı ki, Tanrı’nın
harika mucizelerini gördükten sonra bile gözü korktu.
Bu sorunun tuhaf özelliklerinden biri de şudur: ailede, kilisede
ya da iş hayatında olsun yakın bir ilişkide sık sık bir Ahav
“pasifliği” görülür ve bunun etkisi de hep aynıdır. Bir İzebel
karakteri, etrafındaki erkeklerin daha az erkeksi görünmesi için
uğraşıp durur ve onların göstermek isteyeceği herhangi bir yetki ya
da inisiyatife zarar verir.
Bu meselenin ne kadar hassas olduğunu bir ortamda
tanımadığım bir adamla dua ederken anladım. Daha sonra bu
adamın bir kilisede önder olduğunu öğrendim. Dua ederken
“hadım etme” sözü çıktı ağzımdan ve o hemen tepki gösterdi. “İşte
böyleydi” diye bağırdı. O zaman omuzları ve boynu sanki bir
yükün altındaymış gibi dondu. Öyle ki, zamanında dalavereci bir
erkek önderin elinden çok çekmiş.
Bu tür hile cinsel bir şekilde kendini gösterir. Tabii bu söz
konusu bireylere bağlıdır. Ancak baştan çıkarıcı bir bakış, kontrol
etmek için yeterlidir.
Bazen kültürel ya da ailevi durumlarda amaca ulaşmak için
büyücülüğü kullanmada İzebel ruhu hazır ve nazırdır.
Bu özelliğin gözden kaçan bir yönü de mal mülk sahibi olma
takıntısıdır. Navot’un bağı hikayesi buna bir örnektir. İzebel,
kocası bağa sahip olsun diye bağın gerçek sahibini öldürmeye
niyetliydi. Ahav’ın bağı istemedeki tek amacı, kendi toprağının
yanında olmasıydı. Aslında Navot’la adil bir antlaşma yapmaya
çalıştı: ya sat ya da karşılığında ben sana başka bir bağ vereyim
dedi. Ne var ki, bağ Navot’un ailesinden mirastı ve bu miras
175
kuşaklar boyunca ailede kalmıştı. Dolayısıyla Navot bu mirası
bırakmak istemedi. İzebel, Navot’un suçlanmasına ve sonra da
taşlanarak öldürülmesine neden oldu. İzebel’in burada hileye
başvurduğuna dikkat edin. İzebel ruhunun başka bir özelliği de
hiledir. İlgisiz bir gözlemciye onun suçlamaları makul gelebilir.
Bir keresinde Güney Hindistan’da bu konudaki öğretişime ilgi
gösteren bir hanım için dua ediyordum. Kendisine hep hayatını
kontrol etmiş olan Kuzey Hindistan’daki teyzesinden miras
kalmış. Teyzesi ölmeden önce bu hanıma o malı hiç satmamasını
ve kendi anısını yaşatmasını söylemiş. Aslında bu mirasın ona bir
faydası yoktu ve satmak istiyordu ama bunu yapmaya cesareti
yoktu. Dua ederken özgür kılındı ve o mirasla kendisine en uygun
şekilde uğraşmaya yetkin kılındı.
Kilise mallarının ya da kilise binasının yanındaki malların bir
kontrol etme meselesi ya da kavga nedeni olduğu durumları
gördüm. Bunu Hindistan, Meksika ve ABD gibi farklı ülkelerde
gördüm ve bunun kökeninde İzebel ruhu olduğuna inanıyorum.
İzebel ruhunun kilise önderliğindeki
etkisi
Tiyatira’daki kiliseden İzebel’in kilise yaşamında ne kadar
büyük bir etkiye sahip olabileceğini biliyoruz. Bu kale önderliğe
sızdığı zaman sonuçları korkunç yıkıcı olabilir. Örneğin, Francis
Frangipane şöyle dedi: “Devasa bölümleri olan bir kaleyle karşı
karşıya geleceğimiz birçok kilisede denetlenmeden varlığını
sürdüren bir düşünce tarzıdır.” Onun yanıldığını ümit ettiğimi
kabul etmek zorundayım ama dünyanın çeşitli yerlerine gittikçe
bunun yaygın olduğunu kabul etmeye başladım. Gezdiğim birçok
yerde bunun son derece ciddi bir sorun olduğunu gördüm.
255
176
Bu ruhun doğrudan etkisi altına giren pastörler hilekar ve
otoriter olmaya başlıyorlar. Kendi dışlarında herhangi bir otoriteye
hesap vermeyi reddediyorlar ve bu olguyu saklamak için de her
çeşit hileye başvururlar. Bazen önder, kontrol edici bir durumda
olup önder grubundaki ya da cemaatteki zayıf üyeler üzerinde
baskı kurar. Tersi durumda bir kilise olabilir. İçindeki bir grup ya
da kişi önderlere hep zarar vermeye çalışıyordur. Böyle bir kişi ya
da grup hep önde olmaya gerek duymaz, aslında bazen önderin
onları görebildiği ve etkilerini hissedebildiği sürece görünmez
olmayı bile tercih ederler. Bazı kişiler gözleriyle, bedenleriyle,
beden dilleri ya da bunlara alternatif olarak öfke ya da
cinsellikleriyle hileye başvurur. Hangi yöntem kullanılırsa
kullanılsın, o önderlerin otoritesine zarar verebilir ve onların
kilisenin ihtiyacı olan açık önderliği göstermelerinde ödün
vermelerine neden olur.
Hindistan’da pastör olan bir arkadaşım ailesinden birinin
kilisesinin gayrimenkulü ile ilgili sürtüşmeye girdiğinde çok hasta
oldu. Hastaneye götürüldüğünde neyinin olduğu bilinmemesine
rağmen yaşayıp yaşamayacağı konusunda endişeliydiler. Sonunda
diğer önderlerden oluşan bir grup onun üzerinde dua etti ve
özellikle de İzebel ruhunu azarladı. Arkadaşım da tamamen
iyileşti. Bu ruhsal gücün fiziksel hastalığa neden olan etkisini
hafife almamalıyız. Bazen önderler kilisede ya da başka bir
önderde İzebel ruhuyla karşı karşıya kaldıklarında aniden
hastalanırlar. Bu ve bunun gibi birçok hikayenin gösterdiği gibi
hemen korkuya kapılmamıza gerek yok; dua ve imanla İzebel’in
üstesinden gelinebilir.
İzebel ruhunun bireylerin yaşamları
üzerindeki etkisi
177
Kilise dışında İzebel ruhunun özellikle etkin olduğu bir durum
aile yaşamında görülür. Özellikle kuşaklar boyunca büyücülükle
uğraşmış ailelerde bu daha da belirginleşir.
Bir önceki bölümde ele alınan aşırı “hükmetme” meselesinin
uç bir şeklidir bu. İnsanların bu kötü ruhun otoritesi altında
kaldıktan sonra içten bir tövbeyle geldiklerinde, şeytani
belirtilerden harika bir şekilde özgür kılındıklarını gördüm. Belki
de bu konu üzerinde bilgi sahibi oluncaya kadar onlar bunun
farkında bile değildi. İnsanlar bana yıllar sonra yaşadıkları özgür
kılınma deneyimleri için teşekkür ettiler.
İzebel ruhunun anaerkil etkileri birçok kültürde tezahür eder ve
bunlara meydan okuma da kendi sorunlarını beraberinde getirir.
Hizmetimin ilk yıllarında yaşadığım saldırıların çoğu İzebel
ruhuna karşı vaaz ettiğimde oldu. Güçlü dua desteği aldığımdan
beri durumumda bir iyileşme oldu.
Hükmetme ve hile üzerinde öğretmeye ilk başladığımda, İzebel
ruhunu söylemek bile çok zordu ve konuşurken zihnimdeki akıl
almaz direnmeyi yenmek zorunda kalıyordum. Bir keresinde ne
zaman bu ismi kullanmaya çalıştıysam da sözcükler ağzımdan
çıkmadı
ve farklı
bir
şekilde söylemeye çalıştım.
Meshedilişimimin çekildiğini anladım. Sonunda “İzebel” adını
söyledim ve birçok kişinin özgür kılındığını gördüm. Bu etkinin
çok güçlü olduğu bir kültürde bunu yaşadığımı söylemeliyim.
Bu konuda vaaz ettiğim ilk yerlerden biri olan Goa’da daha
önce hiç başıma gelmeyen kötü ve şeytani ziyaretlerin hedefi
oldum. Gece yarısı yatak odamın kapısından girerek beni
uyandırdı. Onunla iyi baş edemediğimi kabul etmeliyim. “Sen
misin? Ben uyumaya devam edeceğim” diyen Smith Wigglesworth
178
gibi olmak iyi olurdu ama bende onun imanı yoktu. Dolayısıyla
dua edecek kadar sakinleşinceye dek korkudan yüksek sesle
konuştum.
Korkmak için bir neden olmamasına karşın bu potansiyel
saldırıyı tanımak önemlidir. Hizmet ettiğimiz Tanrı’nın, İzebel’i
yola getirecek kabiliyeti elbette var ama bizim de bunu nasıl
yapmamız gerektiğini öğrenmemizi istiyor.
Birinci bölümde Hindistan’da bu konu üzerinde öğretirken
oğlum Neil’in saldırıya uğradığından bahsetmiştim. Öyle ki,
Neil’in saldırıya uğradığı zaman anaerkil hükümranlığından özgür
kılınan çok erkek oldu.
İzebel ruhunun kültürel yönleri
Hemen hemen her kültürde bu kalenin hükümranlık ve hileye
başvuran örnekleri vardır. İzebel bir kültürün mitolojik bir parçası
olarak resmedilir. Hindu kültüründe tanrıça Kali de aynı niteliklere
sahiptir. Genellikle öfkeli ve bir erkeği idaresi altına alırken
resmedilir. Katolikliğin etkisi altındaki bazı ülkelerde sözde
Bakire’nin belirtileri bu kale tarafından lekelenebilir ve çok fazla
otoritenin verildiği bir şey olur. Sonra da Meksika’daki Guadelup
Bakiresi’nin yaptığı gibi halkın kültürü üzerinde etki yaratır.
Bizim kendi kültürümüzde feminizmin aşırı şekilleri de aynı ruh
altında etkisini gösterebiliyor.
Birkaç yıl önce Sunday Times’da “Çekirdek ailenin azalışı ve
düşüşü” adlı bir makale vardı. Belli bir televizyon programının
seyircileri finale kalanlardan “ideal aile”yi seçmek için oylarını
gönderirler:
179
Seyirciler finale kalanlar arasında seçim yaparak oylarını
verirler; uysal ve güzel dul Michelle Jones, zeki bakışlı ama çok da
sevimli olmayan kızı Mia ve hafta sonları onlarda kalan ve Paul
Baba diye çağrılan erkek arkadaşı yeni örnek aile olarak seçilir.
Çocuğun babası yaklaşık 400 km. uzakta oturur ve küçük kızını
yılda birkaç kez görür. Bu görüşmelerde iki baba gerilir. Biraz
karışık bir durum ama yine de idare ederler.
Bu üçlü, büyük bir çoğunluğun oyuyla seçilir. BBC seyircileri
sadece en çekici aileyi değil, kendileriyle en çok özdeşleşen aileyi
de seçti.
Bu makale şöyle devam eder:
Bugünün örnek ailesi daha çok tecrit edilmiş ve bütünleşmiş
durumda. Anne çocuğuyla –şimdi norm tek çocuk- yalnız yaşar ve
hafta sonları erkek arkadaşı ve onun ailesiyle bütünleşir. Bazı hafta
sonları çocuğu babasına gider. Kadınlar daha bağımsız ve erkekler
de daha güçsüzdür. Çocuk farklı farklı ilgi görür. Anne daha
dominant ve anaerkil olur, artık “akşam olsun babana
söyleyeceğim” söylemi de olmaz.
Çocuklar suni kibarlığa şüpheyle yaklaşır ama “kaliteli zaman”
denilen paradoksu da nasıl kullanacaklarını bilirler. Çocuk
hayvanat bahçesine, parka babasıyla gider. Bu, bir nevi yeni
manipülasyoncular yaratır. Manipülasyoncular kendi kendilerini
güdülerler; kafaları da karışıktır. Hafta içi odaları ve hafta sonları
da başka odaları vardır. Hem her yerdeler hem de hiçbir yerdeler.
Kendi başlarına yemeklerini yerler.
256
İşte toplumumuzu bu şekilde yeniden oluşturan ve tanrısal
ilişkilere daha çok zarar veren İzebel ruhu için daha çok fırsatlar
180
yaratıyoruz.
Kilisedeki önderlerin yaşamlarındaki
İzebel’i inceleme
“İzebel” tarzında iş gören bir önderde görülen tepki şudur:
yüzleşmeden kaçınması, bir sorunun çözümünde görülen ortak
engeldir. Özellikle kişisel hesap verme alanında kendini gösterir
bu. Böyle bir durumda herhangi bir otorite şekli oluşturmada
zorluk yaşanır. Bu tarzda hareket eden önderler bireysel hesap
verme açısından “zeytin yağı gibi üste çıkma” konusunda uzman
sayılırlar.
Bir önder bir sorunu görür ve kabul etmede istekli görünürse, o
zaman bu sorun yüzleşme ve yeniden eğitimle halledilebilir. Sorun
ahlaksızlıkla (ki genelde olan da budur) sonuçlanmışsa, kale
ahlaksızlık olana dek pek tespit edilemez. Ahlaksızlık yapan
öndere de normal disiplin uygulanır.
İzebel ile önderin ahlaksızlığı arasındaki bağı ayrıntılı olarak
açıklamakta fayda olabilir. İlkin İzebel ruhu, önderi ahlaksızlığa
itmeye çalışır. İkincisi ise ahlaksızlığa bulaşmış önder,
pozisyonunu devam ettirmek için hileli yollara başvurur. Çünkü
“ışıkta yürümüyor” ve Tanrı’ya bağlı bir yaşam sürmüyor.
Eğer kilisede hileli yollara başvuran bir önderlik varsa, o
zaman kilise bedeninin de İzebel ruhunun yıkıcı etkilerinden
kurtulmasına yardım etmek için yeniden eğitilmesi gerekir.
Bu öğretiş aşağıdaki alanları kapsar:
1. İzebel ruhunun etkileri
181
2. Gerçek ruhsal otoritenin açıklanışı
3. Hizmetkar önderliğin ruhsal otoritesi
4. İnsanın sorumluluğu
5. Peygamberliğe dair hizmet
6. Hizmette yönlendirilme
Sonuncusu önemli. Çünkü bu tür önderlik oluştuğu zaman
kilisedeki diğer erkekler bundan zarar görür. İnsanlar katılımda
bulunmayı ya da sorumluluk almayı bırakır.
Bir kale düşünce ve etki sürecimizin içinde inşa edildiğinde,
İzebel ruhu tarafından etkilenen önderliğin olduğu her durumda bu
tür öğretiş tezahür eder. Yeniden eğitme uzun bir süre alacağı için
önder tövbe eder etmez ya da görevinden alınır alınmaz öğretişe
başlanmalıdır. Bu yapılmazsa, kalenin kilisede etkisini ruhsal
olarak göstereceği kanısındayım.
Kilisede önder olmayanlardaki İzebel’i
inceleme
“İzebelvari” bir şekilde etkilenen kişinin ruhsal otoriteye
direnmesi durumunda diğer mesleklere de bakmak gereklidir. Bu
kalenin sinsice çalışması esas sorunlardan birini oluşturur.
Yaptıklarından emin olmamıza karşın, elle tutulur bir şey
bulmakta zorlanabiliriz.
Her şeyde olduğu gibi burada da çeşitli dereceler vardır; tam
olarak İzebelvari bir şey değil de küçük bir kontrol etme olabilir.
182
Bazılarının yaptığı gibi kilise yaşamındaki her sorunu İzebel
ruhuna yıkmak istemiyoruz. Şayet böyle bir şey olursa, gerçek
ruhsal otoritesi olanlar bunun hayata geçmemesi için ellerinden
geleni yapmalıdır. Söz konusu durumda ya da sonunda İzebel ruhu
bulunursa, ona kesinlikle otorite verilmemelidir.
İyice gelişmiş İzebel ruhu korkutucu olabilir ama Tanrısal
otoritenin de korkusuzca sergilenmesi gerekir. Önderlerin İlyas
gibi korkmasına ve yılgınlığa kapılmasına neden olabilir. Ama bir
şekilde Tanrı’nın inayetine yaslanmalı ve yönlendirirken
korkmadan yönlendirdiğinizi göstermelisiniz. Eğer böyle bir şey
kiliseyi etkiliyorsa, o zaman bu kalede çalışanların yüzleştirilmesi
gerekir. Dinlemeyi reddederlerse ya da bölücü olurlarsa, o zaman
disiplin kuralları uygulanmalıdır. Kilisenin ilerlemesini engelleyen
bir kale haline gelirse, gerçek ruhsal yetkinin ne olduğu ve kalenin
etkileri üzerine öğretişte bulunmak gerekir. Bunun adı açıklanmalı
ve önderler hizmet alanı için otoriteyle dua etmelidir. Daha
sonraki bir bölümde kilisedeki kaleler konusunu ele alacağım.
Bireylerdeki İzebel’i inceleme
Bireylerdeki bu sorunu ele alırken yüzleşilmesi gereken birkaç
hassas nokta vardır. Bu da ailenin etki alanını kapsar. Ailedeki
büyücülük ya da diğer şeytani etkilerden kaynaklanabilir. (Biz
burada özellikle İzebel’i ele alıyoruz ki, bunun anımsanması
önemlidir. Reddedilme ve ebeveyn baskısı gibi meseleleri başka
bir yerde ele alacağım. )
Hile ve kontrol etmeyi geliştirmek ve devam ettirmek kolaydır,
ama aile hayatında sorunlar tezahür ettiğinde bunlardan kurtulmak
zordur. İşte esas tehlike de burada yatıyor. Çocukları kontrol
ederken öfke sık sık uygunsuzca kullanılabilir. Ailelerde hileye
183
dayanan iletişim tarzı kuşaklar boyunca kullanılmış olabilir.
Özellikle de büyücülük gibi bir geçmişe sahip ailelerde.
Çocuklar ebeveynlerini parmaklarında oynatmayı çabucak
öğrenir ve bu yeteneklerini yetişkin yaşamlarında da
sürdüreceklerdir. Örneğin, ebeveynlerini çocukluktan beri
parmağında oynatmayı öğrenmiş bir kadın, onun “özel” sorununu
sadece pastörün ele alabileceğinde ısrarlı davranır. Bu baskı hemen
görülüp çözülmezse, pastörün duygusal kaynaklarının erimesine,
duygusal bağımlılığa ve hatta ahlaksızlığa kadar gidebilir. Pavlus,
Timoteos’a yazdığında “genç dullar” bağlamında bu sorunu ele
aldı. Tanrı yolunda yürüyen yaşlı kadınların genç kadınları bu
konularda eğitmesini de özellikle söyler. Bunu pastörlerden çok
yaşlı kadınların yapmasını söyler.
257
258
Hizmetimin ilk yıllarında, Tanrı’nın kendisine söylediği şeyleri
benimle tartışmaya çalışan bir hanımı anımsıyorum. O zaman o
hanımın eşim Scilla ile bu konuları hiç konuşmadığını ve hatta
eşime bu konularda kendisini yetersiz hissettirdiğini maalesef fark
etmedim. Tahmin ettiğiniz gibi, Scilla bu konuya dikkatimi çekti
ve ben de tehlikeyi görmeye başladım. Geçenlerde (yıllar sonra)
gittiği kilisenin pastöründen bana bir telefon geldi. Bu hanımın
daima önderler üzerinde bir etki yaratmaya çalışıp, eşlerini
görmezden geldiği bir durumu yaşayıp yaşamadığımı sordu. Onun
tutumunun hala devam ettiği apaçıktı.
“Kapılar arkasında” iş yapan ya da fazlasıyla anaerkil bir
kültürden geliyorsanız, o kültürde bir İzebel kalesinin
olabileceğini söyleyebilirim. İnsanların özgürce yürümesini
sağlamak için onlara düzenli olarak öğretişte bulunmak gerekir.
İzebel ve peygamberlik
184
Bu konuya nokta koymadan İzebel ve peygamberlik hakkındaki
meselelere açıklık getirmem gerekir. Bu da bizi başa; ta Tiyatira
ve İlyas’a götürür.
Peygamberlik hizmetine İzebel ruhundan gelen tehlikeler
vardır ve bu tehlikelerin fark edilmesi önemlidir. 1. Krallar’da
İzebel’in İlyas’a saldırması, Tanrı’nın gerçek peygamberlerine
karşı saldırmasıydı. Vahiy’deki mektup İzebel’i sahte bir
peygamber olarak betimler; İzebel süper ruhsallık ve denenmemiş
peygamberlikle her şeyi altüst edebilir. İzebel’in peygamberlik
rolüne zarar vermesi yıkıcı bir etki yaratabilir. Hükmetme, hile,
sahte yön, hesap vermeme ve erkeklerin sözde peygamberlerle
olan yakın ilişkilerinde hadım edilmeleri kiliseyi büyük bir
tehlikeye sürükleyebilir.
Bir keresinde kendini peygamber sanan ve hatta “Ben bir
peygamber olarak konuşurken benim sözlerimi sınama cüretini
nereden buluyorsunuz?” diyen bir hanımı anımsıyorum.
Bu aşırı bir örnek ama, hesap verme eksikliğiyle ortaya çıkan
hükmetme bu durumda korkunç olabilir. Ruh, dua hizmetinin
önemli ve hassas alanlarına da sızabilir. Kutsal Yazılar’a uygun
olarak işlevini yaparsa güçlü bir peygamberlik olabilir, ama
bağımsızlık ya da hesap vermede geri çekilme olmamalıdır.
İzebel’in etkisi altındaki kişi Tiyatira’da olduğu gibi sık sık
çok “ruhani” görünebilir. Sahte peygamberlik tehlikesi olduğunu
İlyas örneği gösterir; İzebel ruhunun yıkıcı öfkesi peygamberlik
eden kişiler için büyük bir tehlikedir. Bunun İlyas üzerindeki etkisi
acı vericiydi.
Vaftizci Yahya, İlyas’ın tekrar gelişinin gerçekleşmesi
185
259
olarak
betimlenir. Yahya, başından olmasına neden olan Hirodiya
aracılığıyla İzebel ile karşı karşıya gelmek zorundaydı. Onun
öfkesi Yahya’yı da yıldırdı ve onun İsa’nın Mesih
olup
olmadığını sorgulamasına neden oldu.
260
İlyas’ın ruhunun İsa’nın ikinci gelişinden önce geleceği
söylenir. Müjde’yi dünyanın dört bir yanına götürecek
peygamberlik eden bir kilisenin ortaya çıkacağına inanıyorum.
Buna karşı gelecek olan nedir? İlyas’a karşı gelen neydi? İzebel
ruhu.
261
Süper ruhanilik tehlikesinin olduğu ve sınanmamış
peygamberliklerin her şeyi alt üst edebileceği karizmatik
kiliselerde özellikle bu tehlikeye dikkat etmek gerekir.
Bu meseleyi ele alırken kullanılacak anahtar disiplin
uygulaması, Tanrısal otoriteyi getirme ve gerçek peygamberliğin
tespit edilip Kutsal Yazılar’ın ilkelerine göre sınanmasını temin
etmektir.
Kutsal Kitap’a uygun kadınlık
Kutsal Yazılar’da İzebel Kutsal Kitap’a uygun kadınlığın bir
çarpıtması olarak da görülebilir. Kutsak Kitap hem erkek hem de
kadın için gerekli örnekleri sağlar. Ama doğrusunu söylemek
gerekirse kahramanların karakterlerindeki zayıflıkları da açığa
vurur. İsa’nın annesi Meryem, meleğin kendisine getirdiği mesajı
alırken gösterdiği isteklilikle İzebel’in özelliklerinin tersini açığa
çıkarır. Avigayil
ile Debora öngörüleri, inisiyatifleri ve
bilgelikleriyle Tanrısal kadınlığın örneklerini teşkil ederler.
Harekete geçtiler; düşmanın gelip üzerlerinden geçmesine sessiz
kalmadılar. İzebel çarpık bir örnek oluştururken, onlar alternatif
262
263
264
186
örnekler oluşturdular.
13 Numaralı Etkin Strateji: İzebel ruhunun gerçekliğini tanıyın
ama ondan sinmeyin. Kültürde, bireysel yaşamda ve kilisedeki
etkisiyle yüzleşmeye gayret edin.
187
BÖLÜM 14 - DUYGULARIMIZ
ARACILIĞIYLA YARATILAN KALELER
Duygular kişiliğimizin önemli bir parçasıdır. Dolayısıyla
düşman, duygularımıza bağlı olarak yanlış düşünmenin kalelerini
inşa etmeye çalışır. Maalesef pek çok kişi duygularını
göstermemeleri gerektiğini düşünür. Biz İngilizler için
duygularımızı futbol maçlarının dışında açığa vurmamız kabul
edilemez bir kural olarak algılanır. Buna karşın Tanrı duyguları
yarattı; O’nun benzerliğinde duygusal insanlarız.
Tanrı’nın da duyguları var; O’da hisseder ve sevgiyi, öfkeyi,
acıyı ve sevinci ifade eder. Ne var ki, O’nun duyguları
günahkarlığın duyguları değil, mükemmelliğin duygularıdır. Bazen
insanlar başkalarını tapınmada duygusallaştıkları için şikayet
ederler. Duygusallaşmadan nasıl tapınabilirsiniz? Tapınma,
Tanrı’ya olan sevginin göstergesidir ve duygusuz bir şekilde sevgi
göstermek de imkansızdır.
Ne var ki, Tanrı vergisi ve O’nun doğası ile kişiliğinin bir
yansıması olarak yaratılan duygularımızın Mesih’in egemenliği
altına girmesi gerekir. Pastörlük hizmetimi sürdürdüğüm yıllar
içinde iş duygularımıza geldiğinde, birçok duygumuzun
geçmişteki deneyimlerimizle inşa edilen Şeytan’ın kaleleri
tarafından yönetildiğini gördüm. Rab’bin egemenliği altında
kendini ifade eden duygular değildi. Özgür kılınmaya
gereksinimleri vardı. İncinmemiz, Tanrı’nın isteğini yapmakta
yetersiz kalmamız için asla bir bahane olamaz.
Reddedilme
188
Örnek olarak reddedilmeyi verebiliriz. Reddedilme, olumsuz
düşünce modellerinin ve tutumlarının oluşturduğu başlıca
duygusal kalelerden biridir. Danışmanlık bağlamında sık sık
karşılaştığım yaygın bir sorundur.
Şeytan reddedilen bir varlıktır. Cennetten kovuldu ve
egemenliğinin havasını da reddedilme oluşturur. Mesih
aracılığıyla kabul etme olan Tanrı’nın egemenliğindeki havaya
zarar verme gayretindedir. Adem, Şeytan’ı dinlediğinde Tanrı’ya
itaat etmek yerine Şeytan’ın otoritesini tercih etti. Dolayısıyla
Aden’den kovuldu ve reddedilen bir varlık oldu.
İnsanlar pek çok nedenden dolayı reddedilmeyi yaşar ama
sonuç hep aynıdır. Bu kalenin pençesine düşenler hiçbir yere ait
olmadıklarını hissedecektir. Kalabalıkta kaybolmuş gibi
hissederler, istenmediklerini hissederler. Reddedilme psikolojik
danışmanlıkta ya da düzeltme ve hesap vermenin gerekli olduğu
herhangi bir durumda sorun yaratabilir. Zira düzeltme ya da
düzeltilme reddedilme olarak yorumlanır.
Reddedilmeyi yaşamış olan pek çok kişi, insanların kendilerine
çok fazla yaklaşmasına izin vermeyerek duygularını saklamaya
çalışır. En çalışkan, en iyi ya da en gayretli çalışan olma umuduyla
kendilerini işlerine verebilir ve böylece saygı ve kabul görmeye
çalışırlar. Maalesef saygı gördüklerinde bile yine de reddedilmiş
gibi hissederler. Benzer bir sorun kilise ortamında da görülür;
reddedilme duygusuyla boğuşan biri, bazen kilisede en çalışkan
kişi olmaya gayret edecektir. İyi işlerle uğraşıyor olmalarının
başkaları tarafından kabul edilmelerini kolaylaştıracağını
hissederler. Ancak istedikleri gibi takdir görmediklerini
hissettiklerinde bunun tam tersi bir etki olur; reddedilme
belirtilerini daha da pekiştirir.
189
Reddedilme bulgularına sahip birinden beklenmeyen tepki
şudur: dedikodu eğilimi. Dedikodunun hep başkasının yaptığı bir
şey olduğunu fark ettiniz mi? Süleyman’ın Özdeyişleri’ne göre
dedikodu, tatlı lokma gibidir , ancak sadakatsizlikle birlikte
reddedilmenin ortak tepkisidir. Reddedilmeyi yaşayan kimse
“kalabalıktan biri” olmak ve kabul edilmek için dedikoduya
karışacaktır. Dedikodu insanları alçaltan korkunç bir şeydir.
Dedikodu yapanlar genellikle oldukları gibi kabul edileceklerini ve
kabul edilmelerini kolaylaştırmak için başka birine zarar
vermelerine gerek olmadığını bilemeyecek kadar güvensiz
kişilerdir.
265
Reddedilmenin bazı özelliklerine baktık; şimdi de bunun
insanların hayatında nasıl oluştuğuna bakmamız gerekir. Bu
kalenin oluşmasında pek çok neden vardır. Bazen insanlar “kaza”
ve “istenmeyen çocuk” olarak betimlenir. Büyük olasılıkla çocuk
bu duyguların farkında olur ve onun anlayışının ötesinde olan bu
duygular onu olgunlaşırken ve yetişkinliğe adım atarken etkiler.
Otoriteyi temsil eden ebeveyn, öğretmen, çocuğun arkadaşları ya
da kardeşleri tarafından düşünmeden söylenen sözler sonucu
reddedilme ortaya çıkar. Kabadayılıkla karşılaşma, görmezden
gelinme, doğru giysileri giyememe ya da herhangi bir nedenle
dışlanma kişinin reddedilme hissine kapılmasına neden olabilir.
Reddedilme kalesi genellikle tek bir olayla oluşmaz; tek bir
olayla olsaydı çoğumuz onunla baş edebilirdik. Duygular bir
senaryonun tekrarlamasıyla pekiştirilir. Örneğin, bir futbol
takımına başka kimse kalmadığı için hep en son seçilmek gibi.
Başka bir örnek daha vereyim: Tanıdığım biri sınavlarda iyi not
alamadığı zaman babası ona hep bağırırdı. Sonunda iyi not almayı
başardığında, babası bu sefer de bu nottan daha iyisinin olması
gerektiğini söylerdi.
190
Bu sorunla baş etmek özgürleştirilmeyi gerektirebilir, buna
daha sonraki bir bölümde değineceğiz ancak reddedilme kalesinin
yıkılması Tanrı’nın Sözünün etkin öğretişiyle sağlanmalıdır.
Örneğin, Tanrı’nın kazaları yaratmadığı bilincinin aşılanması
bu kalenin yıkılmasına yardımcı olur. Bu durumdaki kişilere
Mezmur 139’u içselleştirinceye dek defalarca okumalarını salık
veririm; “Annemim rahminde beni sen ördün. Müthiş ve harika
yaratılmışım.” İşte Tanrı böyle diyor. Onlara, “Rab beni müthiş
ve harika yarattığın için teşekkür ederim” ya da “aynaya baktığım
için değil Tanrı’nın Sözüne baktığım için buradayım ve Tanrı’nın
harika işlerinden biriyim” deyinceye dek bu sözleri okuttururum.
266
Bazen bir seminer sırasında insanlara yanındaki kişiye dönüp
ona, “Benim Tanrı’nın özel ve harika yaratıklarından biri
olduğumu biliyor musunuz?” demelerini söylüyorum. Bazıları
bunu söylemede zorlanıyor ama bunu yapmaları önemli; çünkü
Kutsal Kitap böyle diyor.
Dahası, Müjdenin gerçeği şudur: Tanrı, İsa’yı kabul etti ve
O’nun kendisine sevinç veren Oğlu olduğunu söylüyor. Bizi
İsa’nın içine koydu ve O’nda olduğumuz için Tanrı bizi de kabul
ediyor. Kim olduğumuz ve ne yaptığımız önemli değil; Mesih’le
geldiğimiz zaman Tanrı İsa’yı kabul ettiği gibi bizi de aynı şekilde
kabul eder. “Sevgili Oğlum budur, O’ndan hoşnudum.”
Tanrı tarafından kabul edilmek için başka bir şey yapmamız
gerekmiyor. Kanıtlamamız gereken hiçbir şey yok; İsa bunu zaten
yaptı. Hayatımız boyunca başka hiçbir şey yapmasak da Tanrı bizi
hala kabul ediyor olacak, çünkü İsa’yı zaten kabul etmiş durumda.
Kabul etme, kabullenme kilisenin, Mesih’in bedeninin
atmosferidir. Pavlus’un Romalılar kitabındaki harika teolojik
191
öğretişi 15:7’deki ayette görülür: “Bu nedenle, Mesih’in sizi kabul
ettiği gibi, Tanrı’nın yüceliği için birbirinizi kabul edin.”
Reddedilmeye karşı gösterilen tepkiler genellikle kale
yıkılıncaya kadar olumsuzdur. Çünkü bu kişisel olumsuzluk, bu
güçlü başarısızlık duygusu yanlış düşünme yönteminden
kaynaklanan temel bir neticedir.
Tanrı bilgeleri ve güçlüleri utandırmak için önemli sayılmayan
saçmalığı, horlananı ve reddedileni seçtiğini söyler. Pavlus’a
gücünün güçsüzlükte mükemmel olduğunu söyledi ve Pavlus da
buna karşılık olarak onu güçlendiren Mesih aracılığıyla her şeyi
yapabileceğini söyledi. Reddedilmiş olanlara bu öğretişi
içselleştirmelerine yardım ederken, onların yaşamlarında
olgunluğu inşa etmelerine ve öğretişimizle reddedilme kalesini
yıkmalarına yardım ediyoruz.
267
Olumsuzluk
Maalesef Tanrı halkının çoğu, olumsuz tutumla sınırlandırılır.
Olumsuzluk kalesinin pençesinde gibiler. Bunun çeşitli tipleri var.
Dolayısıyla her birini ayrı ayrı ele almak istiyorum.
Kişisel olumsuzluk
Pastör olarak insanlarda bunun birden bire ortaya çıktığını
görüyor ve onlara yardım ederken de bununla yüzleşmesi
gerektiğine inanıyorum. Tipik tepkileri başarısızlık duygusu ya da
olumlu bir şey olacak olsa bile uzun sürmeyeceği gibi duygulara
dayanır. Bu kalenin ortak ifadesi şöyledir: üstesinden
gelemeyeceğimizi hissediyoruz ya da bizim için defalarca dua
edildiği halde “işe yaramıyor gibi.”
192
Hizmet sırasında birisinin iyileşmesi için dua ederken şu tipik
tepkiyi gördüm. Bu kişi, beni teşvik edercesine(!), Reinhard
Bonnke ve Yonggi Cho’nun kendisi için daha önce dua etmiş
olduğunu ama hiçbir şeyin olmadığını, dolayısıyla şimdi benim de
onun için dua etmemi istediğini söyledi. Bu sözlerin benim
imanıma ne yaptığını kafanızda canlandırabilirsiniz! Tuhaf olan
şey ise bu kişideki olumsuzluğun farkında olmamdı. Bu hanım
yine de bir şey oluncaya dek dua edilmesini istiyordu. Bu iki zıt
tepkiyi birlikte yaşamasını anlamakta zorlandım ama bunların
birlikte yaşadığını da gördüm. Burada güçlü bir duygu vardı: bu
hanım bunu daha önce denemiş ve işe yaramamış; dolayısıyla
herhangi bir iyileşmeye karşı içinde kemikleşmiş bir antipati
oluşmuş.
Demonte malzemeler alıp evde kurarken sık sık başarısızım
dediğim duyulmuştur; her şeyi hep karmakarışık hale getiriyorum.
Bazen öfkeleniyorum, özellikle bu karışıklığı bir hale sokmaları
için kiliseden birini çağırmak zorunda kaldığım zaman! Demonte
malzemeler, Mesih’i kabul etmem konusundaki inanç yapımı
gerçekten sınıyor! “Herkes bunu yapmada başarılıyken ben niye
beceremiyorum?”. Bunları söylüyoruz değil mi?
Bazen de ev grubunda bir şey söylüyor sonra da üç ay keşke
söylediğimiz şeyi daha farklı bir şekilde söyleseydik ya da acaba
birini mi incittik diye endişeyle içimiz içimizi yiyor. Dolayısıyla
hiçbir işe yaramadığımızı, elimizden hiçbir şeyin gelmediğini
kendimize söyleyip dururuz, ama bunun hepsi olumsuzluktur ve
bizim bunu tersine çevirmemiz gerekir. Bunu yapabileceğimizi
biliyorsunuz. Bir başarısızlığı lanet gibi görüp gelecekteki
kaçınılmaz başarısızlıkları ilan etmek yerine durup, duruma
Tanrı’nın zayıflıklarımızı fırsata çeviren bir fırsat olarak
bakmalıyız.
193
Olumsuz bakmayı reddedin. “İşe yaramam” ya da “Başarısız
olacağım” ya da “Hata yapacağım” demeyi kabul etmeyin.
Bunların yerine, “Tamam. Burada hata yaptım ama bunu
yapacağıma inanıyorum” diyebiliriz.
Dostum Philip Vogel ilk günlerde kilisemizi sık sık ziyaret
ederdi ve ne zaman biz “sorun” sözcüğünü kullanacak olsak hemen
“fırsat” sözcüğünü kullanmamızı salık verirdi. Bunu kitabın
başından sonuna kadar yapmış olsam acaba okuyucular nasıl tepki
verirdi? Buna karşın olumsuzluk kalesini yıkmaya gerçekten
yardım edebilirdi. Her sorunu dua için bir fırsat olarak dikkate
almayı ve Tanrı’nın zorluklarımız aracılığıyla çalışacağını
görmeyi kafanızda bir canlandırın!
Bu nedenle başarısızlık duygusunun olduğu yerde onu tersine
çevirmemiz, Tanrı’nın o başarısızlığı başarıya çevirmesi için bir
fırsat olarak görmemiz gerekir. Belki her şey umutsuz görünebilir.
Böyle bir umutsuzluğu umuda çevirmek ne büyük bir fırsat Tanrı
için! Şu düşünceye hücum edin: “Benim biri için dua etmemin bir
faydası olmaz. Ben yapamam. Bunu ancak bir pastör yapabilir”.
Şimdi bu düşünceye tersinden bakın ve onu esir alın. “Beni
güçlendirenin aracılığıyla her şeyi yapabilirim” deyin. Belki de
Tanrı’nın sizin hayatınızda böyle işlemediğini söylemek
üzeresiniz. Bu düşünceyi esir alın. Tanrı’nın huzurundan keyif
aldığınızı ve sizi güçlendiren Mesih aracılığıyla her şeyi
yapabilecek olduğunuza dair imanınız olduğunu söyleyin. Zayıf
hissettiğimiz zaman Tanrı hayatımıza girer ve bizi güçlü kılar.
268
Ulusal olumsuzluk
Bu gerçekten bir İngiliz hastalığıdır. Biz daima kaybedeni
destekleriz. Ulusal bilincimizde bizi aşırı derecede alaycı yapan
194
olumsuz bir şey var. Atlantiğin diğer tarafındaki arkadaşlarımızın
bile aldatılabileceği ama bizim asla aldatılamayacağımız gibi bir
tutuma sahibiz. Ulusal geleneğimizin bir parçası bu. Mizahımızda
da insanların moralini bozmak için onlara daima tuzak
kurduğumuz görülür. Ulusumuzda gizli alaycılık ile kendini
küçümsemeden oluşan bir kale var.
Gençlerimiz arasında şimdi politika ve politikacılara karşı
güçlü bir alaycılık var. Ahlaki önderliğin eksikliğinden dolayı bu
tutum haklı görülebilir ama bu, yine de olumsuzluk kalesinin
kanıtıdır. Yeni fikirler yeniden ortaya çıkan başka bir güven oyunu
gibi görünebilir ve sonuç da korkunç bir umutsuzluk hissi olabilir.
Kilisedeki olumsuzluk
Bu, birkaç farklı alanı kapsayabilir:
1. Doğru olmayan ve abartılı olan haber gizli alaycılığı ve
inanmazlığı körükleyebilir.
2. Tanrı’nın halkı çölden geçerken, Tanrı’nın yaptığı harika
işlere rağmen devamlı mızmızlanıp şikayet etti. Dolayısıyla
onlara inanmayan kuşak dendi . Çoğumuz mızmızlanmayı ve
şikayet etmeyi severiz değil mi? Eğer inanmayan kuşağın bir
parçası olarak sayılmayı istemiyorsak, şikayet etmemeliyiz.
Ya bazı şeyleri değiştirmek için harekete geçmeliyiz ya da
onları zarifçe kabul etmeliyiz.
269
3. Bazen bireylerin kilise yaşamında yaşadıkları incinmişlik,
arkadaş eksikliği ve ilişkilerin kopmasından dolayı sevgi,
topluluk
ve
birliktelik
konusundaki
alaycılıkla
karşılaşıyorum. Kutsal Yazılar sevginin her şeye dayandığını
195
ve inandığını yazar. Bu nedenle kiliseniz ve toplumunuzda
bazı vizyonlarınız gerçekleşmemiş olsa bile bunun gizli
alaycılık ya da olumsuzluk yaratmasına izin vermeyin.
4. Alçakgönüllülük
saptırılır
ve
küçümsenir.
Gerçek
alçakgönüllülük işe yaramadığından değil, Tanrı olmadan
zayıfım anlayışıyla oluşur. Kutsal Yazılar bize Tanrı’nın
önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere yaratıldığımızı
söyler.
270
Pasif kalma
Bir sonraki kaleye karşı dikkatli olmalıyım. Çünkü şimdi
nadiren olan bir durumdayım ve kadın-erkek ayrımını içeren bir
ifade kullanmak zorundayım. Bildiğiniz gibi pasif kalma kalesi
genellikle erkekler arasında yaygındır.
Sorunların halledilemeyecek kadar zor olduğu ve dolayısıyla
hiçbir şeyin yapılamayacağı görüşü kaderci bir tutum içerir. Bu
yeni bir sorun değildir. Ortaçağ’da vaaz edilen Yedi Ölümcül
Günah’tan biri tembelliğin ötesinde bir tembelliktir. Buna
“accidie” de denir. Kayıtsızlığı ve hareketsizliği kapsayan içe
dönüş anlamına gelir. Başka bir deyişle, pasif kalma.
Ortak Dua Kitabı (The Book of Common Prayer) sadece
yapmamam gereken şeyleri yaptığım için itirafta bulunmamdan
değil, yapmam gerekenleri yapmamamdan dolayı da itirafta
bulunmamdan söz eder. Bunu sık sık düşünüp içtenlikle “Rab,
bugün yapmadığım işler için lütfen beni bağışla” ya da “Rab
inisiyatifimi kullanmadığım zamanlar için lütfen beni bağışla”
dememiz gerektiğine inanıyorum. Bunu itiraf etmesi gereken
birçok erkek var. Karılarına bir sorun! Pasif kalma, her şey çok zor
271
196
diyen İzebel ruhunun Ahav antitezi olabilir. İşinde sorumluluk
almaya hazır bazı erkekler aile ve kilise ortamında parmaklarını
bile oynatmayıp olanları oturup seyreder. Tabii tuhaf bir durum.
Birçok yerde erkekleri etkilemek için bu kalenin kültürel girişleri
vardır. Örneğin, İngiltere’de işçi sınıfı kültürünün yaygın olduğu
yerlerde çalışan bir işçinin maaşını gelip karısına teslim etmesi
(tabii bir bira parası içinden alındıktan sonra) ve ailenin finansal
idaresini ona bırakması görülmedik bir şey değildir. Güney
Afrika’da korkunç ırk ayrımı sisteminde de göçmen işçilerin
evlerinden ve ailelerinden ayrı olması nedeniyle benzer sonuçlar
yaşanmıştır.
Erkekler sorumluluk almak ve inisiyatif kullanmak için
yaratıldı. Bu demek değildir ki kadınlar inisiyatif kullanmamalı;
tam aksine erkeklerin erkekliklerini bu şekilde ifade etmelerini
garanti altına almaları gerekir. Ancak Yaratılış Kitabı’ndaki
senaryoda bunun tersini okuruz; Havva Adem’e iyiyi ve kötüyü
bilme ağacından meyve verdi. Adem bu olayın sorumluluğunu
alma ve sorunu halletme yerine pasif kaldı ve Havva’nın yolundan
gitti. Yakalanınca Tanrı’yı ve karısını suçladı ve Havva da yılanı
suçladı! Havva sınandığı zaman Adem neredeydi? Arkadaşlarıyla
içmeye gitmediğini biliyoruz! Kutsal Yazılar’a göre, yılan Havva
ile konuşmaya başladığında Adem karısının yanındaydı . Öyleyse
ne yapıyordu?
272
Kilisedeki önderlikte, egemenlik için inisiyatif kullanmada
gösterilen pasif kalmanın, aşırı hırslı olmaktan daha büyük bir
sorun olduğuna inanıyorum.
Salvation Army’i (Kurtuluş Ordusu) kuran William Booth, bir
keresinde en iyi adamlarının kadınlar olduğunu söylemiş. Çin’de
misyoner olan Gladys Aylwood’a neden evlenmediği sorulmuş. O
197
da Tanrı’nın kendisi için bir erkeği seçtiğini ama o erkeğin Çin’e
gidecek cesaretinin olmadığını söylemiş.
Korku
Bu kaleler güçlü kalelerdir ve şimdi inceleyecek olduğumuz
kale de istisna değildir. Bu korkunun kalesidir.
Birçok insan çeşitli korkuların yarattığı felçle geçirir hayatını.
Kutsal Yazılar’da bunun en iyi örneklerinden biri olarak Kral
Saul’un hayatını görürüz. Tanrı’nın meshettiği biriydi; buna
rağmen üç farklı durumda kararlarını vermesinde kendisini
korkunun yönlendirmesine izin verdi.
Bunlardan ilki bir sununun sunulmasıyla ilgiliydi. İsrail halkı
Filistinliler’le savaşmak üzereydi ve Samuel peygamberden her
savaş öncesi olduğu gibi bir sunu hazırlaması istenmişti. Bu sefer
Samuel’in yolda kalmasından dolayı sunu gecikti. Saul yedi gün
Samuel’in gelmesini bekledi. Öyle ki, artık adamları
Filistinliler’in ordusundaki asker ve araç sayısının fazlalığından
ötürü korkuyla titriyordu. Sonunda Saul, Samuel’i daha fazla
beklemek yerine sunuyu kendisi sundu ama tam yakmalık sununun
sunulması biterken Samuel geldi.
273
Bir sonraki durum ise şudur: Samuel, Saul’a Amalekliler’i
yendiği zaman onların hepsini öldürmesini söylediği zamandır.
Tanrı Saul’a bu durumda zafer verdi ama Saul, Amalek kralını
öldürmedi ve her şeyi yok etmesi gerekirken ganimetler arasında
iyi olan ne varsa esirgedi. Zayıf hayvanlar öldürüldü, ama insanlar
çiftlik hayvanlarının en iyisini kendilerine ayırdı. Saul yine
halkının tepkisinden korktu ve Tanrı’nın istediğini yapma yerine
onların isteklerine teslim oldu.
274
198
Son durumda ise Saul gizlice cinci bir kadına gitti. Samuel
artık yaşamıyordu. Artık akıl hocası olmayan Saul’un inisiyatif
kullanacak cesareti yoktu. Tavsiyeye ihtiyacı vardı. , dolayısıyla
Samuel ile görüşmek için cinci bir kadına gitti. Buradaki günahı
için verilen gerekçe şudur; “Filist ordusunu görünce korkup büyük
dehşete kapıldı.”
275
Burada olup biteni anlıyor musunuz? Her durumda
başlangıçtaki korku öyle bir hale geliyor ki, Saul’un günah
işlemesine ve bu nedenle de meshedilmişliğini kaybetmesine
neden oluyor. Korku, bizi günah işlemeye götürür çünkü Tanrı’nın
isteğini yapmada inisiyatif kullanmamızı engeller.
Kutsal Yazılar’da İsrail’in savaşa hazırlanırken evlenmek için
nişanlananlara ya da yeni bağ almış olanlara evlerine gitmelerinin
söylendiğini görürüz. Korkanlara da evlerine gitmeleri söylendi.
Ordunun böyle idare edilemeyeceğini düşünebiliriz ama, korku
bulaşıcıdır ve onlar da orduda korkan adamlar olduğu takdirde bu
adamların korkunun kokusunu alacağını ve hepsinin korkacağını
biliyorlardı. İşte yukarıda betimlenen ilk durumda Saul’un
ordusunun başına gelen buydu.
276
Farklı korkular vardır.
İnsandan korkmak tuzaktır. Başkalarının ne düşünebileceği
ile ilgili bir korkudur.”Tanrı için bu çılgın şeyi yaparsam-bunu
yapmamı söylediğini biliyorum-herkes ne düşünecek?” diyen
korku işte bu korkudur.
277
Bazen tekrar hata yapma korkusu olabilir.
İncitilme korkusu yaygın bir sorundur. Yaşam inciticidir çünkü
199
Şeytan’ın egemenliğinde yaşanır ve bizim de canımız yanar. Bu da
bizde böyle bir durumla tekrar yüz yüze gelemeyeceğimiz hissini
uyandırır ve korku dişlerini göstermeye başlar. Çoğumuz bunun
makul bir neden olduğunu söyleyebilir ama, incinme bir inanlının
Tanrı’nın isteğini yapmaması için bir bahane olamaz. Tanrı
yaraları her zaman sarabilir ve biz de yaşamlarımızda onların
etkisini yenebiliriz. İncinmeye karşı gösterdiğimiz tepkinin
sorumluluğunu alarak bunu yapabiliriz. Biz kötü olanı yeneriz.
278
Batıl inanca dayalı korku kılık değiştirerek gelebilir.
Sabahleyin “Rab’le sakin zaman” geçirmediklerinde o gün
başlarına kötü bir şeyin geleceğini söyleyen birini tanıyorum.
Rab’le geçirdikleri sakin zaman onların batıl inancı olmuş
durumda. Sınava girdiğim zamanlar hazırlık olarak yaptığım garip
bir rutinim vardı. Çalışabildiğim kadar çalışıp sonra da
çalışmadığım yerlerden sınav soruları çıkarırdım. Korkudan felç
geçirmemek için dikkatli olmak zorundaydım. “Ya şu olursa?”ya
dayalı korku hurafedir ve çok güçlü bir kaleyi oluşturur.
Öfke
Çok büyük öfkesi olan biri için dua ettiğimi anımsıyorum; o
kadar öfke doluydu ki, bir cin onun öfkesine bağlanmıştı. Onunla
dua etmeden önce bu cinin kendisini göstermesine izin verdim;
öyle ki öfkesinin yıkıcılığını tüm korkunçluğuyla görsün istedim.
Önce şiddetli bir ağrıyla içi alt üst oldu ve bu öfkeyi bana karşı
kusmak istedi. Onun yaşamını neyin güdülediğini görmesini
istedim.
Öfke kalesi güçlü bir güdüdür. Öfke ruhunu kovmamı
istemeyen insanlar tanıdım; çünkü kişiliklerinin tüm gücünün bu
öfke ruhu olduğunu sanıyorlardı. Bu ruh gittiği zaman zayıf
200
olacaklarını hissettiler. Yaşamla mücadelelerinde onlara yardım
eden bu öfkeleriydi.
Bigger Hill Christian Fellowship’in önderliğini yapan Ray
Lowe bana kilisesinde Kutsal Ruh gücünü göstererek hareket ettiği
zaman “kalelerden özgür kılınma” toplantılarını nasıl yönettiğini
anlattı. Bu toplantılardan birine giderken, Tanrı onu öfkesi
konusunda suçlu bulduğunu göstermiş. Toplantıya geldiği zaman
diğer önderlere toplantı başlamadan önce kendisi için dua
etmelerini rica etmiş. Dua ederlerken Tanrı’nın kendisine sekizinci
yaş gününü anımsattığını hissetmiş. Evin tek çocuğuydu ve o özel
doğum gününde bütün kartları toplamış ve annesi onları okumasını
söylemiş. Birine takılıp kalmış, çünkü okumakta zorlanmış ve
annesi de ona aptal olduğunu çünkü artık hepsini okuyacak yaşta
olduğunu söylemiş. Okulda ne öğreniyordu da bu kadar basit bir
şeyi yapamıyordu. O kadar çok öfkelenmiş ki, kartı yırtıp odadan
çıkmış. İşte o anda o noktada öfke kalesi yaşamına girmiş ve bazı
güdülerinin kaynağı olmuş. O gece Tanrı bunu ele almış ve ondan
sonra da farklı biri olmuş. Tanrı’nın onda yaptığı değişikliğe
karısının tanıklık yapabileceğini söyledi bize. Tanrı ona, öfke
kalesinin içinde nasıl yapılandığını göstermiş. Nasıl yapılandığını
gösterirken, bu kalenin yıkılabileceğini de göstermiş.
Başka bir yerde hizmet ederken bu hikayeyi anlattım. İşin
ilginç tarafı ise orada bulunan başka bir pastörün bu hikayeyi kendi
yaşamı için özel bir “aydınlanma” olarak algılamasıydı. Sekizinci
yaş gününde ev ödevini bitirmediği için babası sinirlenmiş ve bu
da onda mücadele ettiği başarısızlık duygusunu pekiştirmiş.
Öfke, tanrısal bir şekilde ifade edildiği takdirde günah
olmayabilir. Bunun örneğini İsa tapınakta para bozanların
masalarını devirerek verdi. Ancak sıkı sıkıya yapışılan öfke
201
günahtır ve insanın içinde acılık yaratır ve yaşamlarımızda İblis’e
fırsat verir.
279
Bağışlamama
Öfke kalesiyle yakın bağlantısı olan bir kale vardır;
bağışlamama kalesi.
Bir gün yardım isteyen bir hanım geldi. Aşağı yukarı seksen
yaşındaydı. Dokuz ya da on yaşındayken babası ona çok kötü
davranmış. Onu hiç bağışlayamadığından yaşamında bağışlamama
kalesi kurulmuş. Bu onda çok büyük bir acıya neden olmuş ve
diğer ilişkilerini de etkilemiş. Onun için dua ettik ve o yaşamında
neredeyse yetmiş yıl yer alan bu bağışlamama kalesinden harika
bir şekilde özgür kılındı. Sevinçle tapınan biri oldu ve hiç kimse
tapınırken dans etmiyor diye sık sık şikayet etmeye başladı!
Kutsal Kitap, bağışlamamaya sarılmayı hapiste olmayla
kıyaslar. İnsanlar birçok kez incitilmiş olsa bile, kendilerini
incitenleri bağışlayıncaya dek hapiste kalacaktır. İşte
bağışlamamanın insanlara yaptığı budur.
Birini bağışlamak
demek, onları tamamıyla serbest bırakmak, size olan bütün
borçlarını iptal etmek ve size yaptıkları hatadan dolayı gelecekte
onlara karşı kin tutmamak anlamına gelir. Özellikle işin içine
işkence girmişse bunu yapmak çok zor olabilir; işkenceyi hafife
almak gibi bir isteğim ve niyetim asla olamaz. Bu durumdaki
birçok kişiye danışmanlık yaptım; onların bu durumda serbest
kalmasına (rahatlamasına) yardım etmek için onlarla uzun uzun
zaman geçirdim. Ancak gerçek şu ki, bağışlayıncaya dek
incinmeye ve onlara işkence etmiş ya da zarar vermiş kişiye bağlı
280
202
kalıyorlar. Bağışlama ortaya çıkıncaya dek bu bağ kırılamaz.
Bağışlamanın bir duygu olmadığını da anımsamalıyız. Özgür
irademizle yaptığımız bir seçimdir.
İşkencenin hapsi
Herhangi bir işkence şekli, işkence gören kişinin hapiste gibi
hissetmesine neden olur. Duyguların esiri ve suç işleyenin açığa
çıkmasını engelleyen gizliliğin kuşatması altında olurlar. Bu
durum genellikle reddedilme ve özellikle kişinin kendisini
reddetmesi gibi duyguların etkisiyle duygusal hapishaneyle
sonuçlanır.
Gizlilik ve korkunun etkisinden dolayı işkenceyi tartışmak hala
zordur. Ebeveyn, öğretmen ya da pastör gibi otorite sahibi birinin
işin içinde olması durumu daha da zorlaştırır. Onlara adeta susma
andı içirilir: “Bu bizim sırrımız; hiç kimseye söyleme” gibi. Bu da
o kişinin yaşamı üzerinde güçlü bir kontrol mekanizması kurar.
İşkence cinsellikle ilgiliyse, o zaman temiz olmayan ruhların girişi
söz konusu olabilir ve suç işleyenle güçlü bağlantıların kurulduğu
ruhsal bağlar oluşabilir. Yaşamındaki cinsel günahtan dolayı
psikolojik danışmanlık yaptığım ve dua ettiğim genç bir adamı
anımsıyorum. Konuştukça açıldı ve güvenmiş olduğu bir pastörün
kendisini cinsel olarak taciz ettiğini anlattı. Yaşamında yaratılmış
olan cinsel kalelerdeki yollardan birinin bu olduğuna inanıyorum.
İşkence ya da tacizin neden olduğu sorunlar acılıkla sonuçlanan
derin içerlemeyi kapsar. İyileşme olmazsa o kişinin yaşamı
boyunca diğer ilişkilerini de çıkmaza sokabilir bu.
Tacizin olduğu bir durumu çözmek zaman gerektirir; çünkü
203
Süleyman’ın Özdeyişleri 15:13, 17:22’nin dediği gibi ortada “acılı
yürek” ve “ezik ruh” vardır. Susma andının içildiği yerde, olan
bitenin konuşulması (ya da günlük tutularak yazılması) gerekir. En
zor kısmı da kesinlikle bağışlamaya yaklaşım olacaktır. Taciz
edilen kişinin bu suçu işleyeni bağışlayabilme noktasına, uzun bir
zaman alsa bile, ulaşması gerekir.
281
14 Numaralı Etkin Strateji: İnsanların özgür kılınması gereken
duygulardaki kaleleri tanıyın. Öyle ki, geçmişteki yanlış duygusal
deneyimler şimdiki davranışı ve tavrı artık etkilemesin.
204
BÖLÜM 15 - SORUNU AYIRT EDEREK
İNSANLARIN ÖZGÜRLEŞMESİNE
YARDIMCI OLMA
Bu bölüm ve bundan sonraki bölüm “kurtarma hizmeti” olarak
adlandırılan konuyu ele alacaktır. Bu nedenle, cinlerle ilgili
konuların nasıl ele alınacağını açıklamadan önce bazı tehlikeleri
fark etmek önemlidir.
Her bölüme Kiliseye verilen en önemli görevin İsa’yı
yüceltmek ve O’nun egemenliğini dünyada yaymak olduğunu
söyleyerek başlamak cazip geliyor. “Kurtarma hizmeti”nden
bahsetmenin bir zorluğu var: kurtarma işi çok fazla
vurgulandığında İsa’yı gölgede bırakma ve bizzat kendi
hizmetimizi yüceltme gibi. Ayrı bir “kurtarma hizmeti”ne
inanmıyorum. Kutsal Yazılar’daki armağanlar ve hizmetler
listesinden farklı bir yerde görmüyorum. Danışmanlık ve
müjdecilik hizmetinin (ki İsa ve elçilerin durumunda olduğu gibi)
bir parçası olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla insanlara bakma,
onları eğitme ve müjdeyi inanmayanlarla paylaşmanın bir parçası
olarak bunu yapmamız için gerekli donanıma sahip olmalıyız.
Örneğin, hizmetim sırasında bazı durumlarla karşılaştım. Bazı
yerlere gittiğimde toplantı öncesi “kurtarma hizmeti” ile
uğraştığıma dair reklam yapıldığını gördüm. Bazı ülkelerde David
Devenish’le “kurtarma toplantıları” adlı el ilanlarıyla insanları
davet ettiklerini bile gördüm. Bu doğru değil. Seminerlerde
öğreterek ya da eğitim kurslarında yer alarak Müjde toplantıları
yapmaktan mutluluk duyarım. Hizmet için vakit varsa ya da sonuç
olarak cinlerin belirtilerini göstermesi gibi bir durum olursa, o
205
zaman bunu halletmeye çalışmaktan mutluluk duyarım. Böyle
çalışmamız gerektiğine inanıyorum. Kesinlikle “bağımsız”
kurtarma hizmetlerini savunmuyorum. Böyle bir hizmetle uğraşan
herhangi birinin bunu yerel bir kilise içinde yapma ve o kilisenin
önderlerine hesap verecek durumda olması gerektiğine
inanıyorum. Yoksa bu sorunlarda uzmanlaşan özel bir hizmet kolu
açılması gibi bir tehlike olur; bu da dengesizliğe yol açar.
Cinlerle ilgili meselelerle karşı karşıya kaldığımızda kimlerle
uğraştığımızı kendimize bir kez daha anımsatalım. Tanrı ile
Şeytan’ın aşağı yukarı eşit güçte görüldükleri ruhsal savaşın ikilik
ilkesine ait imaj kesinlikle doğru bir anlayış değildir. Daha önce
bahsetmiş olmama karşın anlaşılıncaya dek tekrar edilmesi
gereken şey şudur: Şeytan, Tanrı’nın eşiti değildir. İsa savaşı zaten
kazandı; bu, işin zararının sınırlandırılması değil, kökten
halledilmesidir.
Her soruna cinli gibi yaklaşmak da başka bir tehlikedir.
Örneğin, bazı göstergeler cinli olmadığı halde cinli gibi
görünebilir. Bunu duygusal acılarla ya da derin travmalarla
uğraşırken anımsamak önemlidir. Böyle durumlar genellikle güçlü
duygusal kargaşanın yüzeye çıkmasına ve bu karışıklığın da
kolayca cin kökenli olarak yorumlanmasına neden olabilir. Aslında
buradaki durum sadece o kişinin duygularının özgür kılınıyor
olması olabilir. Böyle bir şey olduğunda dua ederek, güven ve şifa
gelmesi için Tanrı’nın Sözü’nden gerçeği söylemeliyiz.
Pavlus Koloseliler’e bedenin dünyasal eğilimlerinin
öldürülmesi gerektiğini söyledi. Savaşımız sadece şeytani güce
karşı değil, dünyanın tuzaklarına ve bedenin ayartılmasına
karşıdır. Deliver Us From Evil adlı kitabında bu konudan bahsede
Don Basham, şu önerilerde bulunur:
282
206
Kötü ruh için bir sınav
1. İlkin özel meselenize basit bir dünyevi günah gibi yaklaşın ve
ne olacağını görün. İtiraf edin, bağışlanmayı dileyin ve
bağışlanmanın bahşedildiğine inanın. Şimdi istem, disiplin ve
duayı bu alanda iyice yerleşmiş olan alışkanlıklara uyarlayın.
Ne zaman kafalarını çıkarsalar onları İsa’nın haçının altına
koyun. Bunu kendimiz yapamasak bile İsa’nın yapabileceğini
bilerek yapın.
2. Bütün bunlar zafere götürmezse, o zaman bir cinle uğraşıyor
olabilirsiniz. Ve bu durumda da kurtarılmayı aramalısınız.
283
Ancak Basham’ın ilk adımının faydası olmadığında ve sorun
çözülmediğinde kurtarılmayı bir çözüm olarak düşünebiliriz.
Cinler bizim bir parçamız değil, bizde ikamet ediyorlar sadece,
dolayısıyla tahliye edilebilirler. Yok etmek için sızan bir düşman
gibi dışarıdan gelerek hayatlarımızı işgal ettiler. Onları tahliye
etmek (çıkarmak) ya da “kovmak” bazen gerekli bir süreçtir ama
gerçekten sorunun bu olduğundan eminsek.
Şeytani etki kovulunca, o zamana dek kurulmuş olan yanlış
düşünce yöntemlerinden kalan kalelerin tamamen yıkılması için
daima öğretiş gereklidir. Kurtarılma nasıl çözümün bir parçası gibi
görülüyorsa zihinsel yenilenme de aynı şeklide önemli
görülmelidir. Örneğin, asilik ruhunun birinin başına musallat
olduğunu ve bu ruhun çıkartıldığını varsayalım. Şimdi ruhun
gittiğini ve bir daha asiliğin olmayacağını düşünmenin bir anlamı
yok. O zamana kadar yerleşmiş olan düşünce sisteminin
değiştirilmesi gerekiyor. Sorunun ruhsal gücünün gitmiş olmasına
karşın bazı belirtiler kalır ve bunlarla da uğraşmak gerekir.
Dolayısıyla bu kişinin asiliğine karşı tövbekar bir tutum
207
sergilemesi ve ne zaman bu asilik ortaya çıksa onunla baş etmek
için istekli olması gerekir.
Zihni farklı bir şekilde düşünmesi için eğitmeliyiz. Bildiğimiz
gibi kaleler düşünme yöntemleridir ve birinin düşünme ve farklı
bir şekilde karşılık vermesi için yeniden eğitilmesi, bu yanlış
düşünme yöntemlerinin tanrısal yöntemlerle yer değiştirerek yok
edilmesi için bize yardım eder.
Yeniden eğitim, zihnin yenilenmesi olmazsa o zaman o girişten
şeytani güçler belki birkaç arkadaşıyla birlikte geri dönecektir.
Birinin özgürce yürümesine yardımcı olmak aslında o kişinin
özgür kılınmasından daha zordur. Bireyselcilik bunun tipik bir
örneğidir. Bu konu üzerinde birçok kez konuştum ve bunu cinlerin
istilası gibi bir mesele olarak görmedim. Genellikle kültürel bir
tutumdur: Herhangi bir kötü ruhla uğraşmak ne kadar önemliyse
bir düşünme sistemi ya da kaleyle uğraşmak da o kadar önemlidir.
284
Şimdi burada dikkatli olmak zorundayım, çünkü bu önemli
hizmette çalışanlara karşı eleştirel bir tutum takınmak
istemiyorum. Ama şunu da dillendirmeliyim. İnsanlar sadece
kurtarmaya ve onunla ilgili belirtilere yoğunlaşırsa, o zaman
insanlar bilinçaltında sorunları olduğunda böyle belirtiler üretmek
için eğitilebilir. Başka bir kilisenin pastörünün bana yönlendirdiği
kişiyle dua edişimi anımsıyorum. O kişi böyle bir durumdaydı.
Kötü ruhun onun yaşamında uğratmış olduğu etkiden özgürce çıkıp
yürümesine yardımcı olmaya yoğunlaşmam gerektiğini hemen fark
ettim. “Zemini almak” kadar “zemine sahip” çıkmalıyız.
Geçmişteki acıların iyileşmesi de önemli bir noktadır. Biri
ciddi ciddi acıya maruz kalmışsa, bu acı onun düşüncesine
hükmedecektir. Dinleyerek geçirilecek zaman önemlidir. Bunu
208
yapmamız, acı üzerindeki otoritenin yaşamlarını yönetmesine izin
vermekten ziyade bu otoriteyi ele geçirmelerine yardımcı olur.
İnsanlar içlerindeki acıdan dolayı tepki gösterir ve bizim de onlara
olanları ifade etmelerine yardımcı olmamız gerekir. Öyle ki,
acının açısından değil, gerçeğin açısından bakarak bu sorunla baş
edebilsinler.
Dolayısıyla “kurtarma” her şey için şipşak bir çözüm değildir.
Şimdi cinlerin insanların yaşamlarını istila etmek için
kullandıkları bazı yaygın giriş noktalarını ele alarak devam etmek
istiyorum.
Günah
Bir zamanlar insanların yalnız büyücülükle uğraştıkları
takdirde cinlerin etkisi altına girebileceklerini sanıyordum.
Durumun hiç de sandığım gibi olmadığı karşılaştığım bazı
olaylarda besbelliydi. Kutsal Yazılar’da bu gerçeği sonradan
gördüm.
Örneğin, Saul kral olduğu zaman Tanrı’nın güçlü bir adamıydı.
Saul’un başkaldırışı falcılık kadar günah olarak betimlenir. Daha
sonra kötü ruh üzerine gelir. Saul’u kötü ruha sürükleyen
büyücülük değildi. Başkaldırışı kötü ruha kapı açtı ve sonra da onu
büyücülük uygulamalarına sürükledi.
285
286
Hepimizin günah işlediği elbette doğrudur. Çoğumuzun
cinlerin istilasın uğramadığı da eşit derecede doğrudur. Ancak
ciddi bir günah, cinler için giriş noktaları sağlayabilir. Sıkı sıkıya
sarınılan öfke, kendinden ve başkalarından nefret etme giriş
noktaları yaratabilen günahlardır. Diğerleri pornografi, cinsel
209
sapıklık ve haksızlık etmeyi kapsar. Bu listeye kürtajı da eklemek
istiyorum. Kürtaj bebeğin annesi, babası ya da kürtaj kararında
uygulanan herhangi birinde giriş noktası olabilir. Örneğin, bir
keresinde şeytani belirtileri yaşayan yeni inanlı birinin evine
çağrıldım. Tanrı’nın bana oradaki durumun kürtajla ilgili olduğunu
söylediğini sezdim. Söz konusu kadın, buluğ çağındaki kızını
kürtaj olması için ikna etmiş ve o da cinin giriş noktası olmuştu.
Öfke
Öfkenin giriş noktasına daha ayrıntılı olarak bakmamız gerekir.
Pavlus, Efes’teki kiliseye öfkelenin ama günah işlemeyin dedi.
Doğru! Ancak orada durmaz. Sorunu yaratan meseleleri
akşamleyin güneş batmadan önce çözmemiz gerektiğini izah
etmek için sözlerine devam eder. Öyle ki, İblis’e fırsat vermeyin
der. Dolayısıyla öfkeyle Kutsal Kitap’a uygun bir şekilde baş
edersek Şeytan’a fırsat vermeyiz.
287
Öfkeyle ilgili Kutsal Yazılar’ın ilkelerini geçen yüzyılda
yaşamış Çinli bir inanlı önderin hayatı konusunda bir kitap
okurken keşfettim. Bu kitabı okuduğum günlerde uğraşmakta
olduğum insanların çoğunun öfkeyle sorunları olduğunu fark
etmiştim. Bu insanlar çok incitilmiş ve sonuçta cinlerin etkisinde
kalmışlardı. Bunun nasıl olduğunu anlamakta zorlanmıştım ama bu
kitap bana yardımcı oldu. Bu önder de yaşadığı Çin bölgesinde
benzer sorunlarla karşılaşmış ve nedeni de kısa bir süre sonra
ortaya çıkmış. Oradaki kültürel geleneğe göre incitilen kişinin
birkaç günü öfkeyle geçirmesi bekleniyordu. Kitaptaki dipnot,
yukarıda alıntı yaptığım Efesliler’deki ayete yönlendirdi beni ve
bunun ne anlama geldiğini anladım.
288
Büyücülüğün giriş noktaları
210
11. bölümde geçmişteki günahların aracılığıyla oluşan
kalelerin, büyücülükle ilgili bağlantısından bahsettim. Cinlerin
giriş noktalarını sağlayabilen birçok büyücülük uygulaması var ve
insanlara yardımcı olurken, bunlardan bazılarını sıralamak yararlı
olur. Çünkü pek çok kişi bunları büyücülükten saymayabilir.
Burada 11. bölümdeki büyücülük uygulama sıralamasını tekrar
ediyor ve bunun hiç de geniş kapsamlı olmadığını vurguluyorum.
Falcılık: Tarot kartları, çay yaprakları, el okuma ya da kristal topla
yapılan geleceği okuma
Ruhsalcılık: Burçlar, ruhsalcılık, sözde Hristiyan ruhsalcılığı,
seanslar ve medyumculuk, otomatik yazma, ruhsal iyileştirme ve
kahincilik.
Büyücülük: Siyah ve beyaz büyü, masa kaldırma, havaya
yükselme, büyü yapma ve nazar değdirme.
Mistisizm: Doğaüstü meditasyon, yıldız projeksiyonu, zihin
okuma, zihinsel telepati, düşüncelerin yönelmesi ve zihin açıcı
ilaçlar.
Dincilik: Satanizm, puta tapma.
Ailenin cinlerin etkisinde kalması
İlkin daha önceki kuşaklarla cinlerin aileye girebilmesi
kavramı hakkında kuşkularım vardı; çükü bunu Kutsal Yazılar ile
kanıtlayamayacağımı hissediyordum. Bazen insanlar Tanrı’nın,
babanın üçüncü ve dördüncü kuşağa kadar olan günahların
hesabını sorduğuna dair Kutsal Yazılar’a gönderme yapar. İşin
içine putperetlik girdiği için bunun geçerli bir uygulama olduğunu
289
211
anladım. Bunun sık sık yaşam tarzına ait bir mesele olduğuna
inandığımı söylemeliyim. Cinlerin çalıştığı bir ailede yetişen
kişinin olduğu yerde sonraki kuşakların da bundan etkilenecek
olması oldukça mantıklıdır. Deneyimlerimin ışığında güçlü “aile
kontrolünün” uygulandığı yerde bunun gerçek olduğunu bizzat
söyleyebilirim.
Travmatik deneyimler
Travmatik deneyimler ise başka bir zor alanı oluşturur. Tövbe
etme ve bağışlama konusunda vaaz verme gereklidir; çünkü
hepimiz günahkarız. “Yüreği kırık insanlara”
Tanrı’nın
iyileştiren lütfuyla yardım etmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu,
yüreği kırık insanlara karşı günah işlenmiş anlamına gelir.
Açıkçası hala günahkarlar, dolayısıyla günahlarının ve acıya karşı
gösterdikleri tepkinin sorumluluğunu almaları lazım.
290
Cinlerin doğal zırhımızdaki çatlaklara travmayla girerek, bizi
istila edebileceğine inanıyorum. Örneğin, genç bir adam
tanıyorum; annesi ona hamileyken onu aldırmaya çalışmış ama
aldıramamış. Hizmetimin ilk yıllarında tanıştım onunla ve onun
için dua ederken tedirginlik hissettim. Dua ederken travmanın
etkisi onu geçici olarak konuşamaz hale getiriyordu.
Reddedilmeyle karşı karşıya gelmek zorunda kaldığında, yaratılan
duygular inanılmaz derecede yoğundu.
Cinlerin istilasının belirtileri
Sözü daha fazla uzatmadan “Devenish’in Halk Sağlığı
Uyarısı”nı yayınlamalıyım; çünkü bir sonraki kısım çoğu kişinin
sahip olduğu aile doktoru kitaplarından biri gibi olacaktır. Bu
kitapların nasıl olduğunu bilirsiniz: biraz başınız ağrır, siz de
212
kitaba bakar ve en nadir hastalıklardan birine yakalandığınızı
görürsünüz.
Gördüğünüz gibi kitabın bu kısmında cinlerin istilasının
bulguları üzerinde konuşmak istiyorum. Buradaki sorun, bunun
bilimsel olarak tedavi edilemeyecek olmasından kaynaklanır:
aslında uyulması gereken o kadar çok kural yok.
Örneğin, kendisini sergileyen bir ruhtan kurtulması için dua
ettiğim biri vardı; bu kişi astrolojiyle ilgilenmiş ve ben buna karşı
dua ettiğimde içinden hiçbir cin çıkmadı.
Dolayısıyla bu liste sadece yönlendirme içindir. Bu bulgulardan
birinin ya da daha fazlasının varlığı cinlerin istilası olasılığını
gösterir:
1. Özellikle Kutsal Ruh’un gücünün olduğu zaman görülen
çarpık ve nahoş fiziksel tepkiler.
2. Esrar ya da alkol bağımlılığı.
3. Şehvet, evlilik öncesi cinsel ilişki, pornografi, mastürbasyon,
homoseksüellik, çalma, öldürme, yalan söyleme, intihar ya da
yeme bozukluğu gibi içten gelen itici güçten kaynaklanan
sorun. (Bu itici güçlerin çoğunun duygusal yaralardan - o
kişiye karşı işlenen geçmişteki günahlardan - oluştuğunu ve
“kurtarılmadan” ziyade “cinsel iyileşmenin” gerekli olduğunu
anımsamanız önemlidir. )
4. Korku, depresyon, endişe ya da öfke gibi duyguların kölesi
olma.
5. Kendinden nefret etme, bağışlamama, acılık, kırgınlık ve hor
213
görme gibi günahkar tutumların kölesi olma.
6. Kronik fiziksel hastalıklar; özellikle kuşaklar boyunca ailede
görülen hastalıklar.
7. Büyücülüğe karışma ya da putperest tapınma gibi bir geçmişe
sahip olma.
8. Alkolizm, yakın akraba ile cinsel ilişkiye girilen ve çeşitli
şekillerde çocukların taciz edildiği çarpık bir aile geçmişi.
Reddedilmenin bulguları
Bu son bulgu özellikle çetrefillidir. Çünkü reddedilme ya
duygusal ya da cinlerle ilgili olduğundan dua etmeye başlayıncaya
dek hangisinin olduğunu kestirmek genellikle olanaksızdır.
Bir kimse reddedilmişliği yaşıyorsa “kendini reddetme”,
“reddedilme korkusu” ya da “reddetme ruhu” olup olmadığını
kontrol ederim. Bu “reddetme ruhu”na sahip kişi, bizzat kendi
çocukları bile olsa başkalarını reddeder.
Örneğin, kendini reddetme duygusal ya da cinlerin etkisinden
olabilir ve bulguları da genellikle kendine bakım ve değer
eksikliğinde görülür. Bu durumda olanlar genellikle her şeye
olumsuz yaklaşır ve bazen de intihar etme düşüncesi taşır.
Reddedilmenin bulguları genellikle sevgi hissetmeme, ilişki
kurmama ya da insanlara güvenmemede görülür. Reddedilme
bulgularına sahip biri, kendisine yapılan düzeltme gayretlerini
daha fazla reddedilme olarak görür. Herhangi bir yardımda
bulunmadan bunun tespitinin yapılması önemlidir. Öyle ki, bu
214
durumdaki kişi düzeltilmeyle karşı karşıya
reddedilmediğini görünceye dek desteklenebilir.
geldiğinde
Reddedilme sorunu olan kişilerde görülen başka bir zorluk da
şudur: bu kişiler sık sık başkalarının onları reddetmesine neden
olacak engeller yaratır. Zaten reddedileceklerine inandıkları için
kendilerinin kontrolü altında olacak durumlar yaratırlar.
Dolayısıyla reddedilecekleri durumları yaratmaya çalışırlar. Bunu
yaparken de sizin onlarla herhangi bir şekilde ilişki kurmada
gösterdiğiniz gayreti, ilgiyi kaybetmenize çalışırlar.
Ruhları ayırt etme
Cinlerin olup olmadığını değerlendirmede ruhları ayırt etme
armağanının ayrı bir önem taşıdığı besbelli. “Hiçbir şey olmazsa,
bir de bunu deneyelim” yaklaşımıyla “kurtarmaya” soyunma
yerine bu armağanı Tanrı’dan istemeliyiz.
Birkaç yıl önce bir konferansta Kutsal Ruh, pastör ve
eşlerinden oluşan bir grubun üzerine geldi. Kimi yerlerde yatıyor,
kimi “Ruh’ta sarhoş” kimi de sevinçle kahkaha atıyordu. Olup
biteni görmek için etrafta yürürken bir adama baktım ve ona
olanların hiç de Kutsal Ruh’tan gelmediğine dair Tanrı’ın bana bir
ayırt etme yetisi verdiğini hissettim. Dolayısıyla birkaç
dakikalığına oradan uzaklaştım ve ne oluyor diye Tanrı’ya sordum.
Bana o kişinin durumuna dair “aydınlanma” verdi ve ben de gidip
onu o kişiyle paylaştım. Ona olanın Kutsal Ruh’un varlığının bir
belirtisi olmadığına inandığımı söyledim. Onun geçmişinden ve
önderliğindeki yetersizlik duygusundan kaynaklanan bir ruhun
olduğuna inandığımı söyledim. Şaşırarak baktı ve tam o anda
karısına dayanılmaz bir ağrı saplandı. Dolayısıyla ikisi için dua
ettim; karısı ağrıdan kurtuldu ve o da kendisine zarar veren ruhtan
215
özgür kılındı. Daha sonra bu olayın onun önderliği üzerinde büyük
bir farklılık yarattığını ve artık yetersizlik duygusundan dolayı acı
çekmediğini anlattı.
Birinin yaşamında kötü bir ruh olup olmadığını nasıl ayırt
etmemiz ve giriş noktalarının neler olduğun bulmamız gerektiğini
öğrenmemiz büyük önem taşır. Bu, bir sonraki bölümde
betimleyeceğimiz o kişinin nasıl özgür kılınacağına dair oluşacak
zemine yardımcı olacaktır.
15 Numaralı Etkin Strateji: Kötü bir ruhun kişiye ne zaman zarar
verdiğini ayırt etmeyi öğrenin ki, onu kovabilesiniz.
216
BÖLÜM 16 - İNSANLARIN
ÖZGÜRLEŞMESİNE YARDIMCI OLMA
KURTARMA VE SONRASINDAKİ BAKIM
Bu bölümün ana konusuna başlamadan önce ele almam gereken
önemli bir faktör var. Bu kitabın büyük bir kısmı inanlıların
kalelerden özgür kılınıp, Tanrı’nın tasarladığı şekilde kilisede
işlerini görmesi ile ilgilidir. Bu bölüm kurtarma hizmeti ile yani
insanların cinlerden özgür kılınması ile ilgilidir. Kitabın başka bir
yerinde incelenmeyen bir faktöre işaret etmemiz gerektiğine
inanıyorum. Bu faktör de kurtarılmaları için inanlı olmayanlarla
dua etmedir. Bana sık sık bunu yapabilir miyiz ya da yapmalı
mıyız diye soruluyor.
Kutsal Yazılar’a göre bunun yanıtı evettir. Müjdelerde
cinlerden özgür kılınan insanların çoğu Tanrı’nın halkı olan
Yahudilerdi. Ancak Elçilerin İşleri kitabında bu resim değişir:
Pavlus’un Müjdeyi diğer uluslara (Yahudi olmayanlara)
vermesinden dolayı özgür kılınanlardan bazıları inanlı
olmayanlardı. Örneğin, Filipi’de falcılık ruhuna tutulmuş köle bir
kız özgür kılındı, ama onun daha sonra İsa’yı kabul ettiğine dair
hiçbir kanıt yoktur. Buna karşın Pavlus’un hemen onunla
ilgilenmeyişi de ilginçtir. Pavlus cini kovmadan önce kız onu
“günlerce” izledi. Pavlus’un cini kovma işini neden ertelediğini
hep merak etmişimdir. Benim düşüncem şudur: Müjdeyi huzur
içinde duyuramayacağı kesinleşinceye dek harekete geçmedi.
İnanlı olmayan birine bu konuda hizmet etmede aceleci
davranmadığı görülüyor.
291
Bu önemlidir. Çünkü inanlı birine bu konuda hizmet verirken
217
aynı başarı garantisi yoktur. Mesih’e gelseler, yeniden doğsalar ve
Kutsal Ruh’la dolsalar kovulan cinlerin geri dönme olasılığı
olmayacaktır. Eğer inanlı olmayan biri Mesih’i kabul etmede
isteksizse, şimdi özgür kılınmış bile olsa onu gelecekte korumak
için yapılabilecek fazla bir şey yoktur. İlk cinin geri dönmesinden
başka diğer cinlerin de geri gelme riski vardır. İsa bu uyarıyı
özellikle yapar. Çünkü giriş noktaları halledilmemiş ve inanlı
olmayan da Tanrı’nın koruyuculuğunu arayamamıştır. Temiz
kalmanın teminatı olarak o kişinin Mesih’e gelmesi, Kutsal Ruh’la
dolması ve öğrenci olmakla beraber düşmanın giriş noktaları ile
fırsat yakalayabilecek kalelerle ilgili konuları ele almaya
başlaması gerekir.
292
Birinci bölümde anlattığım hikayelerden biri bu tür durumun
bir örneğidir. Bedford’daki kilisemizin ilk günlerinde bizi rahatsız
eden genç bir grubun istilasına maruz kaldık. Bu çok sık oldu. Bir
pazar akşamı toplantı bitti ve o gün kiliseyi istila etmeyen büyük
bir genç grubunu evimin önünde bulduğumu anımsıyorum. Kimi
ağlıyor, kimi de korkuyordu. Büyü yapmak için bir arkadaşlarının
evine gitmişler. Cinlere ait bir ruh kendini göstermiş ve onları
merdivenlerden kovalayarak evin dışına çıkarmış. Onları evime
davet ettim ve Müjde’yi açıkladım. Ancak onlar için dua etmeye
hazır olmama rağmen (ki istediklerinin bu olduğunu ifade ettiler)
İsa’yı kabul etmedikleri takdirde özgür kalabileceklerinin
garantisini veremeyeceğim konusunda onları uyardım. Neticede
onlardan biri şimdi kilisemizin üyesi olmasına karşın birçoğuyla
iletişimim kayboldu. Onlara ne olduğuna dair hiç fikrim yok.
Bazılarının inanlı olup olmadığını bilmiyorum.
Şimdi daha önce hazırladığım ana hatları vermek istiyorum. Bu
hizmette hiçbir kuralın olmadığını görüyorsunuz. Karşılaştığınız
her durum farklı ve bazen hızlı kararlar vermek zorunda kalırsınız.
218
İnsanların cinlerden “nasıl” özgür kılınacağı konusunda bir
reçete veremem. Bu şekilde olmuyor. Şimdi deneyimlerimden yola
çıkarak biriktirdiklerimi paylaşacağım. “Nasıl yapılır”ı uygulamalı
olarak öğretirken bunun daima farklı bir otoriteyle geldiğine işaret
ederim. Bu, Kutsal Yazılar’ı izah etmekten farklıdır. Faydalı
bulduğum bu şeyleri sizinle paylaşmak istiyorum. Kutsal
Yazılar’ın öğretişinin tersi değiller. Ama bir “tasarım” da değiller.
Kutsal Yazılar’ın gerçeğine yapışın
Bunun zaten böyle olması gerektiği apaçık görünebilir. Ancak
kurtarmayla ilgilenecek olan herhangi birinin sadece Mesih’teki
otoritesi konusundaki Kutsal Yazılar’ın gerçeğiyle kalmayıp, bu
hizmetin Kutsal Yazılar’daki geçerliliğiyle de ikna olmuş olması
gerekir. Çünkü kurtarma bir otorite meselesidir. Bu konuda
teolojik açıdan ikna olmamışsanız, hizmet esnasında kendinizden
emin olmayacaksınız.
Kurtarmayı yaşamınızın bir parçası
yapın
Daha önce işaret edildiği gibi kurtarma izole bir hizmet
değildir. Kutsal Yazılar’da kurtarmanın ayrı bir hizmet olduğu gibi
bir şey yoktur; sadece kilisenin danışmanlık ve müjdecilik
hizmetinin bir parçasıdır.
Burada bu işi sadece pastörlerin yapabileceği gibi bir anlam
yoktur. Bizim kendi kilisemizde bu meseleleri ele alacak eğitilmiş
kişiler ve danışmanlardan oluşan hizmet takımlarımız var ve ben
de aslında kurtarma hizmetine çok az katılıyorum.
219
Mümkün olan her yerde diğerleriyle
beraber çalışın
Daima bir takımla çalışmaya itina edin. Kilisemizde hemen
hemen her şey için bir takım var; iyileştirmeyle ilgili dua
hizmetimizin hepsi takımlar halinde yapılır. Danışmanlığımızın
çoğu - bazen bir takım iki kişiden bile oluşsa- takımlar halinde
yapılır. Kurtarma gerektiren durumlarda bu şekilde çalışmak
önemlidir.
Takım çalışmasının neden daha iyi olduğunu gösteren birkaç
neden vardır:
1. Özellikle eğitim alma durumundaysanız başka birinin yanında
çalışmakta fayda vardır. İyi bir öğrenme ortamı bulur ve
tecrübeli birinden öğrenme fırsatı yakalarsınız.
2. Takımın her bir üyesinin diğerini duada ya da ruhsal
armağanlardaki hizmetinde desteklemesi konusunda güçlü bir
ruhsal yarar vardır. İnsanlar için dua ederken Kutsal Ruh’un
armağanlarını kullanmak önemlidir. Örneğin, peygamberlik
sözü olabilir; bire bir durumlarda bunu sınayacak başka biri
olmadığından buna izin verilmemelidir.
3. Bir takımın parçası olmak
odaklanmamıza yardımcı olur.
kendimize
değil,
İsa’ya
4. Dua edilen kişinin yanında daima aynı cinsten birinin olması
uygundur.
Bazen bir tanığın hemen el altında olmasının yararı olur. Tuhaf
görünen bir şey olabilir ve moral verecek birinin olması faydalı
220
olabilir. Danışmanlık alan ve dua edilen insanlar manipüle
edebilirler. Dolayısıyla en azından bir tanığın olması bu alanda
güven ortamı sağlar.
Öğrenmek için istek gereklidir
Öğrenciler İsa’dan yeryüzündeki hizmeti sırasında öğrendiler.
İsa onları bir araya getirdiğinde küçük bir takımdılar ve zaman
zaman bazı şeyleri anlamadılar. Örneğin, başarısızlıkla sonuçlanan
bir hizmetten sonra İsa’ya geldiler ve o durumla neden baş
edemediklerini ve nerede hata yaptıklarını sordular. Böyle bir şey
olduğunda neyin yanlış olduğunu ve niye umduğunuz gibi
olmadığını rahatça sorabileceğiniz birine gitmek insanı rahatlatır.
“Şimdi niye olmadı? Bir şeyi yanlış mı yaptım?” gibi soruları
sormaktan korkmamalısınız.
İnsanların ya da durumların baskısı
altında hissetmeyin
Bu aceleye getirilecek bir iş değildir. Rahat bir nefes alın ve
etrafınızda olup bitenin baskısı altında hissetmeyin. Bir seansta
tamamen halledilemezse, görevi bitirmek için bir seans daha
ayarlamaktan korkmayın. Sadece yarım saatiniz varsa, şimdi dua
etmek için yarım saatiniz olduğunu ve daha sonrası için yeni bir
seans ayarlayacağınızı o kişiye söylemekten çekinmeyin. Bir cin
varsa, onunla hemen şimdi baş etmeniz gerekiyor gibi
hissetmeyin: ilkin tartışılması gereken tövbe ve tanrısız bir yaşam
tarzı gibi meseleler olabilir.
Bu tür işlere ilk başladığımda insanlar beni, kendilerinde cin
olduğunu söyleyip, onlar için dua eder miyim diye olmadık
221
saatlerde arıyorlardı. O zaman beni eğiten kişi beni ciddi ciddi
azarladı. Her an cinlerin emrinde olduğumu niye anlamadığımı
sordu. Genellikle zor bir zamanda biri ararsa, her ikimiz için de
uygun olacak bir zamanda görüşmeyi ayarlarım.
Kendilerinde cin olduğunu söyleyerek şikayet ederlerse (ki
ederler), onları sakinleştirmeye çalışır ve bunun sandıkları gibi bir
şey olmadığını anlamalarını sağlarım. Tabii ki onlara bir pastör
olarak (söylemek isteseniz bile söyleyemezsiniz!) o cinin orada
belki de yirmi beş yıldır olduğunu ve birkaç saat ya da gün daha
kalmasının çok büyük bir fark yaratmayacağını söyleyemezsiniz.
Ancak bu yine de sizin güvenliğiniz için geçerli bir noktadır.
Ya kendi kendini kurtarma?
İnsanlar kendi kendimizi özgür kılmamızın da olası bir çözüm
olduğunu öğretir. Bazı inanlıların “kendi kendini kurtarma”ları ile
ilgili olarak geçerli deneyimlerinin olduğuna inanıyorum.
Lanetlerle bu şekilde baş etmek kesinlikle mümkündür. Özellikle
önderlik sorumluluğumuzun bulunduğu alanla bağlantılı durumda.
Örneğin, bir kocanın ailesinin sorumluluğunu alması gibi.
Takımlar için ana hatlar
Kurtarma bir otorite meselesidir ve ihtiyarların bunu yapması
gerektiğine inanmıyor olsam da böyle bir sorumluluğu sadece
güvendikleri kişilere vermeleri gerektiğine inanıyorum. Bu alanda
çalışan herhangi birinin yerel kilisedeki tanrısal bir otoriteye bağlı
olmasının ne kadar önemli olduğunu umarım yeterince
vurgulayabilmişimdir.
Bir zamanlar Hristiyan konferanslarında bir cin kendini
222
gösterdiğinde kalabalıkların toplandığını görmek pek yaygın
değildi. Etrafında durup çıkması için bağırırlardı. O kadar çok
karışıklık olurdu ki, kimse ne olduğunu bilemezdi. İblis karışıklığı
sever ve biz de böyle bir durumda aslında ona yardım ediyorduk.
Etrafına toplanmayın.
Kilisemizde bunu genellikle küçük grup sistemimizle (bu işle
ilgilenenlerin eğitimli olması kaydıyla) çözeriz. Küçük grup
halledemezse, daha tecrübelilerden oluşan destekleme grubu daima
yardıma hazır durumdadır.
Takımlarımızın hepsi için ana hatlar vardır ve bir takımda bir
önderin olması gerekir. Önderin her hizmet seansına hakim olması
gerekmiyor ama tanrısal bir düzenin olması şart.
Söz konusu kişiyi rahatlatın
Hizmet edilen kişinin rahatlaması gerekir. Dolayısıyla Kutsal
Yazılar’ın gerçekleri o kişiye izah edilerek durumdaki gizemin
bertaraf edilmesi önemlidir. Özgür kılınmayı isteyip istemediğinin
saptanması da önemlidir. Örneğin, yaşam tarzlarını değiştirmeleri
gerekebilir ve böyle bir durum varsa bunun o kişilere söylenmesi
önemlidir. Bunu yapmak istemeyebilirler. Buradaki anahtar mesele
“ürkütücü” bir durum yaratmadan mümkün olduğu kadar normal
bir atmosfer oluşturmaya çalışmaktır.
“Cin”in adının bile geçmesi insanlarda türlü türlü çağrışımlar
yapar. Örneğin, cine tutulmuş bir kadını anımsıyorum. Cin kendini
göstermeye çalışırken, kadın onu bastırmaya çalışıyordu. Bu bir
süre devam ettikten sonra ona, “Bir dakika. Burada neler oluyor.
Bu şeyin gitmesini istemiyor gibisin.” dedim.
223
The Exorcist (Cin çıkarma) filmini seyrettiği ortaya çıktı. Bu
benim seyretmek istediğim türde bir şey değil. Ancak filmin son
sahnelerinde şöyle bir şey olmuş; çocuk özgür kılınır ama cin
kadına yardım eden rahibin içine girer. Dolayısıyla yardımcı
olmaya çalıştığım hanım ne zaman cin onda kendini göstermeye
çalışsa, kendisinden çıkan cinin benim içime gireceğini sanmış.
Dolayısıyla onu bastırmaya çalışmış. Ona böyle bir şeyin
olmayacağını dikkatlice izah ettim. O da bunu anlayınca durumu
hallettik ve o da özgür kılındı.
Bu, kişileri rahatlatmak, mümkün olduğu kadar rahat
hissetmelerini sağlamak ve olan biteni bilmelerine yardımcı olmak
için onlarla konuşmanın önemine ışık tutar. Bunun ardından Kutsal
Ruh’un içinde bulunduğunuz duruma gelmesi için dua etmek bir
sonraki adımı oluşturur. Ancak ortam, duygusal bir hal alırsa, o
zaman ortamı yumuşatın ve meseleyi konuşun.
Günahın itirafı
Kişinin, cinlerin etkisine giriş noktası sağlamış olan günahı
itiraf etmesi önemlidir. Bu, bazen çok kişisel bir hal alabilir.
Yardım ettiğim kişi kadınsa, odadan çıkmasını teklif ediyor ve
eşimin onu dinlemesini öneriyorum. Karıma durumla ilgili nadiren
soru sorarım. Gelecekteki bir danışmanlık için bilmem gereken bir
şey varsa soru sorarım. İnsanların geçmişteki günahlarının
ayrıntılarıyla ilgilenmem; sadece onların sorunlarından özgür
kılınmasına yardım etmek istiyorum.
Burada söz konusu olan günahlar, cinlere dair etkinlikleri
içeren fırsatları kapsar. (15. bölüme bakın) Örneğin, şimdi ya da
aile geçmişinde büyücülük etkinliği var mı diye sorarız.
Büyücülükle ilgili kitapların ya da makalelerin olduğu yerde, o
224
kişinin bunları yok etmesi gerekir. Bu kaynakları bizzat yakmaları
ya da yok etmeleri çok önemlidir. Karıştığı böyle bir şeyden
vazgeçen onlar olduğu için, bunun tüm sorumluluğunu almaları
gerekir. Sadece bu görevi tamamlamaları için onlarla gidebilirim.
“Kuşakların cinlerin etkisi altında olması” olarak
adlandırılabilecek sorunla bağlantılı olduğu için ataların
günahlarını reddetmek gerekebilir.
İster büyücülük gibi günaha bulaşmaktan dolayı Tanrı’dan
bağışlanmayı isteme, ister başkalarını bağışlama gibi herhangi bir
kurtarma durumunda “bağışlama” önemli bir meseledir.
Bağışlamanın özellikle sorun yarattığı alanı kendini
bağışlamada görürüz. İnsanın kendini reddetmesi, Tanrı’nın
yarattığı bir şeyi reddetmek olduğu için burada bağışlamayı
aramak elzemdir. Tanrı’nın benzerliğinde yaratıldık. Dolayısıyla
kendini reddetme Tanrı’nın bizi yaratırken iyi bir iş çıkarıp
çıkarmadığını sorgulamak olur. Bunun için de Tanrı’ya karşı
duyulan derin bir öfke olabilir. Böyle bir öfke ve Tanrı’yı
sorgulama ya da O’na karşı gelmeden dolayı itirafta bulunup tövbe
etmek gerekir. Bu bağlamda bazen bazılarının Tanrı’yı
bağışlamaktan söz ettiğini duyuyorum. Bana göre bu Tanrı’ya
neredeyse küfür etmek gibi bir şey. O çömlekçi, biz de kiliz. Biz
kim oluyoruz da O’na kafa tutuyoruz?
293
Kendisini incitmiş olanları bağışlayamayan birine kurtarma
hizmeti vermem. Genellikle bağışlama sorunu kurtarmadan daha
büyük bir meseledir ve kişiyi bağışlama noktasına getirmek büyük
bir savaş olabilir. Ancak bağışlama olur olmaz yaralanan duygular
iyileşebilir; zaten bu da başka bir zaferdir.
225
Özellikle kendini reddetme durumlarında kişiyi Tanrı’nın
bağışını kabul edecek noktaya getirmek için de aynı şey geçerlidir.
Bağışlanmayı kabul etme, Tanrı’nın Sözü’nü kabul etmekten
geçer; günahlarımızı itiraf edersek, güvenilir ve adil olan Tanrı
günahlarımızı bağışlayıp, bizi her kötülükten arındıracaktır ve “
böylece Mesih İsa’ya ait olanlara artık hiçbir mahkûmiyet
yoktur.”
294
Rahatlatan dua
Bu meseleler “halledildikten” sonra, kişi yaşamında ortaya
çıkabilecek değişiklikleri tamamen anlar ve sonra da İsa’nın adıyla
herhangi bir lanetten ya da ailenin karıştığı cinlerle ilgili bir
şeyden özgür kılınır. Ailevi meseleler bazıları için hassas bir
alandır ama hükmetme ya da cinlerin istilası gibi kuşaklar boyunca
devam etmiş meseleler olabileceği için bunların halledilmesi
gerekir. Ve bu kişilerin ailelerinin karışmış olduğu her şeyden
çıkması gerekir.
Ailenin hükmü aşırıya kaçtığı zaman, onların bundan çıkmasını
sağlayabilecek belirli bir eylem gerekli olabilir. Bu durumla ilgili
bir örnek verebilirim; geçen yirmi sekiz yıldır annesinin
kendisinden her perşembe akşamı aramasını isteyen bir hanım
vardı. Bu kaleyi yıkmamız ve söz konusu hanımın annesini düzenli
olarak telefonla aramasını durdurmamız yaklaşık bir yılımızı aldı.
Birine annesine telefon açmamasını tavsiye etmek pek uygun
görünmeyebilir! Ne var ki belirli ve göreceli olan küçük eylemler
önemli ilkeleri gösterebilir ve örnekteki durumda büyücülük
güçleri ailenin içinde işlerini hallediyordu.
İsa Mesih’in adıyla cine o kişiden çıkmasını emrederiz. Gerekli
Kutsal Yazılar’ı kullanırken biraz yaratıcı olmakta yarar vardır. Bu
226
kulağa tuhaf mı geliyor? Cinlere İsa’nın adıyla gitmesini
emretmek elbette önemli ama O’nun adının ima ettiği her şeyi
kullanabiliriz. Örneğin; Filipililer 2:9-11’de “Tanrı O’nu pek çok
yükseltti ve O’na her adın üstünde olan adı bağışladı” gibi İsa’nın
adının taşıdığı sözlere gönderme yapabiliriz. O’nun adı anıldığında
gökteki, yerdeki, yer altındaki, hatta cinlerin dünyasındakilerin diz
çökmesinden bile bahsediyor olabiliriz.
Çarmıh, boş mezar ya da İsa’nın kanı (cinler buna dayanamaz)
gerçeğine gönderme yapabiliriz. Kişiye Kutsal Ruh’un tapınağı
olarak da gönderme yapabiliriz. Bütün bunlar cinlerin etkisini
gerçekle karşı karşıya getirmeye yarar. Hizmet ettiğimiz kişi
Mesih’te yeni bir yaratıktır ve cinlerin gücünün onun yaşamında
yeri yoktur; bunu güçlü bir şekilde anons edebiliriz. Duygusal ısıyı
belirli bir sınırda tutmaya çalışmak elbette önemlidir. Bu süreç
zaman alabilir ama fazla da geciktirilmemelidir.
Kişinin de bizimle işbirliği yaparak cine çık demesi yararlı
olur. “Seni artık istemiyorum” diyebilir. Bu noktada bağırmaya
gerek yoktur. Cinler sağır değil! Otoriteyle konuşmak, bağırmayı
gerektirmez.
Gözlerimiz açık olarak dua edelim. Olan biteni görmemiz
önemlidir. Kovma sonucunda oluşan herhangi bir hareketin olup
olmadığını görmemiz lazım. Dua ederken Tanrı’yı dinlemeli ve
kişiye cinin gittiğini hissedip hissetmediğini sormalıyız. Burada
dikkatli olmalı ve kendi ruhumuzu kontrol etmeliyiz. Herhangi bir
kuşku varsa, gitmediğine ya da saklandığına dair bir hissimiz
varsa, dürüst olmalıyız. Bunu bazen cin kendini sergilemeyi
bıraktığında ya da her şey sessizleştiğinde yaparım. “Orada bir cin
varsa ona kendisini göstermesini ve gitmesini İsa’nın adıyla
emrediyorum” gibi bir şey söyleyebilirim. Saklanmışsa cin kendini
227
tekrar gösterecektir.
Gözlerimizi açık tutmakla birlikte dua ettiğimiz kişinin
gözlerine bakmak da önemlidir. Çünkü bazen orada neler olduğunu
görebiliriz. Böylece “Bana bak. Biliyorum hoş bir şey değil, ama
bir süre bana bakmanı istiyorum” gibi bir şey söyleyebilirim.
Bazen cin kendini bedenin belirli bir yerinde gösterirse,
ellerimizi bedene koymamızda fayda olabilir. Ama tabii bedenin
neresinde olduğuna bağlı. Bu konuda hassas davranmalıyız. Bir
hanım için dua ediyorsam, yanımda daima hanım bir yardımcımın
olmasına dikkat ederim. Bu durumda eğer uygunsa yardımcımdan
o kişinin bedenine elini koymasını isterim. Dediğim gibi bedenin
neresinde olduğuna bağlı ve burada kültürel meseleler de işin içine
girebilir.
Kurtarma hizmeti esnasında dillerle konuşma uygun olur mu
olmaz mı diye sorulur. Hizmet edenler için uygun olur; onlara
ruhsal donanım sağlar ve bu da faydalı olur. Ancak cinin gitmesini
emrederken dua ettiğimiz kişinin dillerle konuşmasına normalde
izin veremem. Cinler bu armağanı taklit edebilir. Bir cinin
kullandığım dilde bana yanıt verdiği bir durumu yaşadım.
Genel olarak yaklaşık her beş dakikada dua etmeyi durdurmayı
bir kural haline getirdim. Cinlerle ilgili güç ya da güçler o zaman
içinde gitmemişse, durup halledilmesi gereken engelleyici başka
meseleler var mı diye sorarım.
Ruhları adlandırma
Bazen bana ruhların üzerinde otorite sahibi olmak için onları
adlandırmanın önemli olup olmadığını soruyorlar. Bu konuda
228
kuşkuluyum. “Aldatıcı ruh” , “dilsiz ve sağır ruh” ve “kötü
ruh” gibi ruhların adları olduğunu destekleyen bazı ayetler var.
Bunlar gerçek adları mı yoksa zarar verdikleri kişiye yaptıklarının
bir göstergesi mi diye sormak geçerli bir soru olur. Bu soruya
verecek kesin bir yanıtım yok. Burada bir kural koyamam. Söz
konusu kişinin, ruhun kendisine sıkıntı verdiği yeri tanımlaması
yardımcı olabilir.
295
296
297
Reddedilme kaynaklı durumlar bunun için iyi bir örnek
oluşturur. Reddedilme ruhunu adlandırırken sorun saptanır. Öyle
ki, kişi gelecekteki reddedilme durumlarını tanıyacak ve gerektiği
şekilde karşılık verecek donanıma sahip olacaktır. Ruhun tekrar
takıldığı reddetmede bağışlamamanın ve yoğun öfke duygularına
yenilmemesi gerektiğinin farkında olacaktır. Ancak bir ruha adını
sormam. Zaten yalan da söyleyebilir!
“Belirtileri” nelerdir?
Belirtiler, bir cinin varlığını ve kişiyi etkileyişini gösterdiği
çeşitli yollardır. Çeşitli şekiller alabilir ve bizim iki ana tip
arasındaki farkı ayırt etmemiz gerekir. Cin çıkışını öksürükle,
nefes nefese kalmayla, kusmayla ya da bağırmayla belli eder.
Bunlar çıkan şeyin arkada bıraktığı belirtilerdir ve de
durdurulmalıdır.
Gösteri şeklinde olanlar da vardır. Örneğin, yılan gibi yerde
sürünmeler, yuvarlanmalar ya da şiddetli sarsılmalar gibi. Bunların
oluşmasını teşvik etmem. Ama yine de meydana gelirse cine
durmasını söylerim.
Cin bir şekilde kısa sürede çıkıp gitmezse, duygusal ısıyı daha
istikrarlı bir düzeye getirmek için ortamı yumuşatmaya çalışırım.
229
Duyguların kontrol dışına çıkmasını teşvik etmemeliyiz. Kahve
molası verebilirim, böylece durumu değerlendirir ve kalan olası
giriş noktaları üzerinde konuşabiliriz.
Cin gitmiyorsa, bunun bir nedeni olmalı. Kişi bir şeyi saklıyor
olabilir. İtiraf ve tövbe etmekte isteksiz olduğu bir günah varsa, o
zaman daha fazla ilerleme kaydedemeyiz. Konuşup başka bir
zaman ayarlayabiliriz. Buradaki mesele şudur: sadece inanlıların
yaşamlarındaki cinlerden kurtulmalarına değil, imanlarında
büyümelerine de yardımcı olmak istiyoruz.
Kurtarmadan sonraki bakım
Kurtarma seansından sonra, kişiye şimdi sahip olduğu
özgürlükte, geçmişin düşünce ve etkilerinden özgür olarak nasıl
yürümesi gerektiği konusunda öğretiş verilmesi çok önemlidir. Bu
çok sık unutulan bir meseledir. Dolayısıyla cinlerin belirtilerinin
görünmesi ve kurtarma seanslarının yapılmasının yaygın bir
nedeni olarak ortaya çıkar. İnsanların devamlı kurtarılma
isteyecekleri yerde, zihinlerini yenileyerek yeni kavuştukları
özgürlüğü nasıl kullanacaklarına dair öğretiş almaları elzemdir.
Cinlerin etkilerinden kurtulun ama düşünce yaşamınızın ya da
duygularınızın kalelerinin yıkılmış olduğundan da emin olun.
Bu eğitim sürecinin parçası olarak, cinlerin geri gelebileceğini
anlamaları şarttır. Kişi günah işlemeye devam eder, yaşamında
acılığa, bağışlamamaya izin verir ya da inanlı kardeşleriyle yakın
bir birlikteliği aramıyorsa cinlerin yeniden giriş noktaları
bulabileceğine inanıyorum.
Bu, gerçekten aranılan anahtardır. Çünkü özgürce yürüyenler,
dua aracılığıyla cinlerin etkileriyle daha kolay baş edebileceklerini
230
göreceklerdir. Cinlerden özgür kılındıktan sonra bir bakım
programı uygulanmalıdır: o kişiyle düzenli olarak temas halinde
olmalı, cesaret vermeli ve düşmandan gelebilecek saldırılara karşı
çıkabilmesi için yanında durulmalıdır. Yaşamındaki değişiklikleri
kabul etmesi için ona yardım edilmelidir. Bu da tapınmaya
katılması ve Kutsal Kitap çalışmalarına gelmesi sağlanarak yapılır.
Kardeşlerle birlikte olması için teşvik edilmeli. Cinlerin gücünden
kurtarılmayı eğitim sürecinin bir parçası olarak görmek çok
önemlidir. Buna tüm inanlıların katılımı önemlidir.
16 Numaralı Etkin Strateji: İnsanları cinlerden nasıl özgür
kılarız konusunda eğitim alın ve bunu korkmadan ama hesap
vererek yapın.
231
BÖLÜM 17 - RUHSAL SAVAŞ
BAĞLAMINDA KİLİSE KURMA
İkinci bölümde ruhsal savaşın tanımını aşağıdaki gibi verdim.
“Ruhsal savaş, müjdenin ilerlemesi ve kilisenin kurulması gerçeği
olup bizi, Şeytan’ın kontrolü altındaki karanlık güçlerin
saldırısına karşılık vermede ve bunu yaşamada aktif hale getirir.”
Bu kitapta ruhsal savaş meselesinin kilisenin danışmanlık ve
müjdecilik hizmetinden ayrılamayacağının önemini vurguladım.
Ruhsal savaşla ilgili olarak Yeni Antlaşma’da bir araştırma
yaptım ve istisnasız hepsi kilise bağlamındaydı. Şimdi izninizle
birkaç örnek vermek istiyorum.
Ölüler diyarının kapıları kiliseye karşı
direnemez
İsa’nın bizzat kendisi savaşın, kilisenin kurulması ile ilgili
olduğunu Petrus ile konuşurken söyledi. Kilisesini kuracağını ve
ölüler diyarının kapılarının ona karşı direnemeyeceğini söyledi.
Bu, ruhsal savaşı kilise kurma bağlamında gösterir. Eski
Antlaşma’daki şehrin kapılarında ihtiyarlar buluşurdu. Burası,
şehrin yöneticilerinin bir araya gelip önemli kararlar aldığı,
adaletin sağlandığı ve vatandaşa öğütte bulunulan yerdi. Ölüler
diyarının (ya da cehennemin) kapılarının bu dünyanın tanrısı olan
Şeytan’ın, düşmanın stratejilerine ve görüşlerine gönderme
yaptığını
görüyoruz.
Düşmanın
stratejilerinin
kilisenin
kurulmasını engellemeye yönelik olduğu görülüyor ve bu metinde
İsa, bize hiçbir şeyin kilisenin kurulmasını önleyemeyeceğine dair
güven veriyor. Düşmanın stratejileri başarısız olacaktır.
298
232
Bunun ruhsal savaşın iki önemli uygulamasını öğrettiği
kanaatindeyim:
İlkin cehennemin tüm danışmanları kilisenin kurulmasına karşı
çıkıyor. Bunun uygulamada nasıl olduğunu birçok şekilde
görebiliriz. Şehrinizde büyük bir müjdecilik çabasına giriştiğinizi
tasavvur edin. Bütün kiliseler harekete geçirilir ve yetenekli bir
vaiz de gelmek üzeredir. Danışmanlar insanları Mesih’e nasıl
yönlendireceklerine dair eğitir. Daha da önemlisi pek çok kişi bu
müjdecilik etkinliği aracılığıyla kurtulsun diye dua toplantıları
düzenlenir ve Tanrı’ya yakarılır. Dua ederken bilinçli olarak ruhsal
savaşa girer ve cehennemin danışmanlarının yenilmesi ve Rab’bin,
Şeytan’ı insanları esir alan çabalarından ötürü azarlaması için
bilinçli olarak ruhsal savaşa katılırız. Sonra da misyon gerçekleşir.
Genellikle insanların “İsa Mesih’i kabul etmesini” görmek bizi
teşvik eder; müjdeye açık olan dünyanın bazı yerlerinde binlerce
insan, davetiyenin çıkarıldığı ön tarafa gider ya da verilen kabul
kartlarını doldurur. Bu harika bir şey; zaten bunun için dua ettik.
Yorgunluktan dolayı bir mola verir ve normal hayatımıza döneriz.
Ancak heyecanımızdan dolayı fark bile edemediğimiz bir sorun
var! İsa Mesih’e gelenlerin pek azı yerel kiliselerimize katılır.
Onlarla iman etmelerinden sonra biraz vakit geçiririz ama fazla
çaba sarf edemeyecek kadar yorgunuzdur. Ne oldu? Kilise
kurulmuyor. İşte, düşmanın stratejisi de budur. Dünyanın bazı
yerlerinde devasa müjdecilik kampanyalarının olduğunu duyarız
ama bunların yerel kiliselere katılımlarda büyük bir etki yaptığını
duymayız. Bazen Afrika’nın bazı bölgelerinde büyük bir uyanış
olduğunu ve bunun geniş bir nehir akışına benzetildiğini ama yeni
inanlıların yeterli bir eğitimden geçmediği için bu nehrin sığ
olduğu gibi betimlemeleri duyarız. Lütfen beni yanlış anlamayın.
Tanrı’nın Afrika’daki işleyişinden dolayı seviniyorum; keşke bu
233
tür şey İngiltere’de de olsa. Her ne kadar kişisel deneyimlerim
sınırlı da olsa bizzat şunu gördüm: Dünyanın bazı yerlerinde Tanrı
güçlü bir şekilde çalışıyor; oralarda bile güçlü, hesap veren ve
eğiten kiliseler kurmak çok zor olabilir. Önemli olan nokta şudur:
Tanrı kilisesini kurmakta kararlı. Düşman da O’nu durdurmak
istiyor. Elbette dualarımızın odak noktası sadece müjdecilik
misyonunun başarısı olmamalıdır. Bu bittikten sonra dualarımız ve
gayretlerimiz iki katına çıkmalı. Ruhsal savaş duası misyonda sona
ermez. İsa’nın vaat ettiği gibi kiliselerin kurulması için dua
edelim.
İlk kilise bunun önemini anladı. Elçilerin İşleri kitabında “yeni
kurtulanları topluluğa katılıncaya” dek saymıyorlardı bile.
Sayılan şey, Tanrı’nın yaşamının yeryüzündeki ifadesi, yeni
topluluk, Mesih’te yeni bir insan olan topluluğa (kiliseye)
katılanlardı. İşte, dualarımızın, misyonumuzun ve ruhsal
savaşımızın odağı bu olmalıdır.
299
Bütün bunların küstahça olan ikinci bir sonucu vardır.
Cehennem danışmanlarının korkusu kilisenin kurulmasıdır. Şeytan
Kutsal Yazılar’ı biliyor. Kilise kurulunca planlarının alt üst
olacağını biliyor. Dolayısıyla ülkemizin bütün karanlık
bölgelerinde kiliseler kurmaya başlayalım! Bu ruhsal bir savaştır.
İnsanlar sık sık şu mekan ya da şu şehir ya da şu kırsal alan çok
karanlık diye söz eder. Oralarda kiliseler kuralım ya da en azından
o yerlerde Tanrı’nın halkından oluşan küçük gruplar oluşturalım. O
şehirlerin ya da köylerin “yüksek yerlerinde dua etmekten” çok
bunun Kutsal Yazılar’a daha uygun bir ruhsal savaş şekli olduğunu
öneriyorum. Elbette kilise kurma duadan kaynaklanmalı ve duayla
devam etmeli. Öncü olma durumundaysanız zaten bunu yapma
eğiliminde olacaksınız!
234
Ruhsal savaş ve Efes’teki kilise
Ruhsal savaş bağlamında kilisenin olduğuna dair başka bir
örnek Efes’teki kiliseye yazılan mektupta görülür. Pavlus,
Tanrı’nın amaçlarında yer alan kilisenin rolünden söz eder. Bu
mektubun ilk yarısında kiliseyi bir aile, Tanrı’nın ev halkı ve
Tanrı’ya ait kutsal bir tapınak olarak betimler. Dolayısıyla
altyapısal öğretiyi verir. Kiliseden Mesih’te yeni bir insan ve
“esenliği sağlayan” olarak söz eder. Duaları kilise içindir ve
Tanrı’nın bütün doluluğuyla dolmamızı ve bütün kutsallarla
birlikte Mesih’in sevgisini anlama gücümüzü vurgular.
Bu
mektubun öğretisel kısmında ruhsal savaşa dair bir ima vardır.
Pavlus, Tanrı’nın çok yönlü bilgeliğini, yönetimlere ve
hükümranlıklara bildirme niyetini ve bunun nasıl yapılacağınıevet, anladığınız gibi “kilise aracılığıyla” - ilan ettiğinde bunu
görebiliriz.
300
301
302
303
Mektubun ikinci kısmında Pavlus, bu öğretiyi kilisenin
yaşamına uygular. 4. bölüm kilisenin, elçilerin, peygamberlerin,
müjdecilerin, önderlerin ve öğretmenlerin Mesih doluluğundaki
olgunluk düzeyine nasıl getirileceğini betimler. Daha sonra
Tanrı’nın amaçlarında yer alacak olan kilise için gerekli uygun
ahlaki tavrı ele alır. Evlilik hakkındaki öğretisi bile İsa ile
gelininin, yani kilisenin, ilişkisindeki paralellikten kaynaklanır. Bu
bağlamda, ruhsal savaşla ilgili meşhur klasik metne geliriz. “Son
olarak Rab’de, O’nun üstün gücüyle güçlenin, İblis’in hilelerine
karşı durabilmek için Tanrı’nın sağladığı bütün silahları kuşanın.
Çünkü
savaşımız
insanlara
karşı
değil,
yönetimlere,
hükümranlıklara, bu karanlık dünyanın güçlerine, kötülüğün göksel
yerlerdeki ruhsal ordularına karşıdır.” Bu, beden olarak kiliseye
verilen bir buyruktur; bizi ayartmaya ve mahvetmeye yönelik
düşmanın gayretlerine karşı durabilmek için beraber ne yapmamız
304
305
235
gerektiğini açıklar.
İman kalkanından bahsettiği zaman büyük Romalı kalkandan
bahsediyor. Roma ordusundaki kalkanın üçte ikisi taşıyanın
bedenini kaplıyordu. Kalan üçte biri ise yanındaki adamın
bedeninin bir kısmını kaplıyordu. Dolayısıyla bir sıra asker yan
yana durup da kalkanlarını kaldırdıklarında delinmez bir bariyer
oluşturuyorlardı. Bu bariyer sadece kalkanları taşıyan askerleri
korumakla kalmayıp ileri doğru gittikçe önünde duran her şeyi
silip süpürürdü. Pavlus’un burada yarattığı imaj şudur: iman
kalkanı bir savunma silahı gibi görünse de, düşmanın sıralarına
saldırırken kilisenin kendini korumada kullanması amacıyla
tasarlanmıştır. Bazen zırhın sadece savunma için olduğu iddia
edilir. Bu, inanlıların Şeytan’ın saldırılarına karşı kalelerinin
sığınağında oturup öylece bekledikleri gibi bir izlenim yaratabilir.
Hendrickson bu konuda şu yorumu yapar: “Buradaki bağlam bu
sıradan yoruma izin vermez. Pavlus’un burada bahsettiği tuğladan
yapılmış duvarın, pasifçe duvarı yıkacak kütüğü beklemesi
değildir. Burada gönderme yapılan askerler savaşmak için sıraya
girmiştir. Hem kendilerini koruyor hem de saldırıyorlar…
Basmakalıp bir klişe gibi algılanabilir ama yine de doğruluk payı
vardır: saldırı en iyi savunmadır. Pavlus’un bütün yolculukları
saldırgan savaşın belirtileri olarak algılanabilir. Pavlus, İblis’in
alanını istila ediyordu.”
306
Savaşa dair diğer metinler
Petrus’un “İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini arayarak
dolaşıyor” dediği metin iyi bilinen başka bir savaş metnidir. Bu
Kutsal Yazılar’daki kilise bağlamında, özellikle kilisenin
ihtiyarları ile gençler arasındaki ilişki açısından görülebilir.
Kiliseyi yok etmeye çalışan Şeytan için bu ilişki kolay bir av
307
236
olabilir. Petrus, düşmanın saldırısına direnirken acı çeken kilise
hakkında konuşmaya devam eder. Yine kiliseyi kurma bağlamında
ruhsal savaştan bahsediyor.
2. Korintliler 10’da kalelerin yıkılmasıyla ilgili Kutsal
Yazılar’a zaten bakmıştık. Pavlus’un endişesi şudur: Pavlus’un
otoritesini ve öğretişini sorgulayan ve ona zarar vermek için
uğraşan, dıştan iyi görünen sözde üstün olan hilekar, sahte
öğretmenlerin kiliseye sızmasıdır. Bunların kiliseye sızmaması
lazım. Burada yine Pavlus’un kilise endişesi bağlamında ruhsal
savaş tartışılır. Bir sonraki bölümde sahte elçiler hakkında
konuşmaya devam eder. Tek motivasyonunun kiliseyi el değmemiş
kız gibi Mesih’e nişanlamış olmasına dayandığını söyler.
308
Pavlus, aynı mektupta Şeytan’ın düzeninin ve oyununun
farkında olmanın önemini açıklar. Korintliler’e Şeytan’ın oyununa
gelmemelerini ve onun düzenlerini bilmelerini söyler. Kilisedeki
bağışlama meselesini bu bağlamda ele alır. Şeytan’ın
stratejilerinden biri kilisede bağışlamama havası yaratmaktır.
Böylece kilisenin etkisini azaltabilir.
309
Elçilerin İşleri’nde ruhsal savaş
Elçilerin İşleri kitabındaki ruhsal savaş bağlamında kilisenin
önemini de gördüğümüz kanaatindeyim. Bu kitap, Roma
dünyasında müjdenin yayılışını ve birçok şehirde, ilçede ve kırsal
alanda alternatif radikal imanın topluluğu olarak kilisenin
kurulmasını mümkün kılan Kutsal Ruh’un eylemlerini betimleme
açısından yorumlanabilir. Başka bir görüş açısından bakıldığında
kiliseye zarar vermeye ve böylece müjdenin yayılmasını
engellemeye çalışan düşmanın stratejisini açığa çıkardığı görülür.
Başarısız olan her taktik karşısında Şeytan, genç kilise karşısında
237
başka bir taktiği ortaya atar gibi görünüyor.
İlkin Yahudi yetkililerden gelen bir muhalefet ve zulüm vardı.
Bu, inanlıların kendilerini duaya vermeleri ve Tanrı’nın Sözü’nü
daha bir cesaretle anlatmalarıyla sonuçlandı. Düşmanın bu taktiği
geri tepti ve kilise büyüdü.
310
311
Düşman sonra içten gelen bir sapma stratejisi uyguladı.
Hananya ile Safira Şeytan’a uydu ve yalan söylediler. Dahası
yalan söyledikleri mesele Tanrı’nın lütfunun en büyük
kanıtlarından biriyle bağlantılıydı: ilk kilise güvenilirliğini
yoksulu koruyan, sevecen ve radikal bir topluluk olarak gösterdi.
Tarlalarını ve mallarını aralarında yoksul kalmasın diye satmaya
hazır ve nazır olan zengin üyelerin isteğiydi bu. Kiliseye ve
güvenilirliğine yapılan sinsice planlanmış bir saldırıydı.
312
313
Bu plan suya düşünce, düşman iki gruptan oluşan dullar
arasında kimin daha iyi bakıldığına dair çekişmeler yaratarak
kiliseyi bölmeye çalıştı. Bu taktik önderlerin esas işlerini
yapmaları konusunda dikkatlerini dağıttı (düşmanın görüş açısına
göre). Bu da suya düşünce, Kutsal Ruh’un esinlediği bilgelikle
halledilen meseleden sonra kilise yine büyüdü.
314
Düşman bunun ardından hepsine zulüm gönderdi. Bu da
kiliseyi yok etme yerine inanlıların dağılması ve müjdenin Kudüs
ve Yahudiye’den çıkıp diğer uluslara ulaşmasıyla sonuçlandı.
315
Bu, Pavlus’un bilmemiz için bize anımsattığı ve kilise
tarihinde defalarca tekrarlanmış olan düşmanın stratejilerinin bir
kopyasını oluşturur. Bugün muhalefet, zulüm, sapma, bölünme ve
önderlerin dikkatlerini esas görevlerinden başka yöne çevirmeleri
ruhsal savaşın meseleleri olarak kalır. Bunlarla ilk kilisenin
238
yüzleştiği gibi yüzleşelim ve düşmanımızı yenelim.
Ruhsal savaş ile kilise arasındaki
bağlantının sonuçları
Ruhsal savaşın kilisenin kurulması bağlamında ele alınmasını
vurgulayan Kutsal Yazılar’ı ciddiye almamız gerekir. Ruhsal
savaşı bu bağlamdan ayırmayı destekleyen hiçbir Kutsal Yazı’yı
göremem. Ruhsal savaşla kilisenin kurulması arasındaki
bağlantının birkaç sonucu vardır:
İlkin bu konu üzerinde net bir öğretiş olması çok önemlidir.
Özellikle insanların yaşamlarındaki cinlerin etkisiyle uğraşırken,
net bir otorite yapısının desteklediği öğretişi edinmek önemlidir.
Bu, birkaç uzmanın işine indirgenmemelidir. Ruhsal savaş, dua ve
cinlerin etkisini ele alma gibi meselelerin sadece “tuhaf” olarak
betimlenen insanları çektiği gibi bir eğilim maalesef doğrudur. Bu
meseleler kilise yaşamının parçası olarak görülür, uygun eğitim
verilebilir, bu görevi yapabilecek en donanımlı kişiler seçilir ve
onların bu görevi yapması sağlanırsa iyi olur. Bazen “aşırı”ya
kaçar kaygısıyla kiliselerin bu alanda öğretiş vermemesi ve kişileri
yetiştirmemesi beni endişelendiriyor. Sonuçta da şu olabilir: bazı
kiliselerdeki insanlar özgürlüklerine kavuşmak için çaresiz kalır ve
çare bulmak için de kilise önderlerinin “aşırı” olduklarını
düşündükleri o uzmanlara giderler!
İkincisi ise öncü işlerin olduğu her durumda ruhsal savaş
vardır. İlk kilisenin tarihini okursanız, Müjdenin yayıldığı ve
ilerlediği hemen hemen her durumda karşı saldırıların olduğunu
görürsünüz.
Dolayısıyla kiliseyle ilgili herhangi bir öncü işte cinlerin
239
saldırısı karşısında şaşırmamalıyız. Aşağıdakilerden herhangi
birinde yer aldınızsa, bunun mutlaka bir karşı saldırısı olacaktır:
1. Yeni inanlılar kazanma
2. Yeni inanlıların kilisede öğrenciler olmasını sağlama
3. Kilisenin genişlediği yeni alanlarda yeni inanlılar kazanma
4. Etkili takım önderliği oluşturma
5. Yeni öğretiş ve eğitim kurslarının gelişmesini sağlama
Bunu kavramak, plan yapmamızı, dua etmemizi ve düşmanın
stratejileriyle etkin bir şekilde karşılaşmamızı mümkün kılar.
Pratik örnekler
İzninizle kendi deneyimlerinden birkaç örnek vereyim.
Kilisemizin ilk yıllarında dostum John Callow ile cumartesi
akşamları buluştuğumuzu anımsıyorum. Hizmete girecek kişiler ve
yeni inanlılar için dua ederdik. Bunu yaklaşık iki yıl boyunca her
cumartesi yaptık. Bu kitabın başında betimlenen kırılma noktasına
kadar.
Birinci bölümde bahsettiğim gibi birkaç yıl önce Bakım ve
İyileştirme Kursu adlı insanları eğitmek için tasarlanmış bir kurs
geliştirdim. Artık düzenli olarak insanları cinlerin etkisinden
kurtarma ve iyileştirme görevini yapabilenler olsun ve ben de
başka şeylerle uğraşacak zaman bulabileyim diye. O zaman bu
kursun hem ulusal hem de uluslararası düzeyde bu kadar etkili
olabileceğini hiç düşünmemiştim. O kursu hazırlarken aile
240
hayatımızda ne gibi engellerle karşılaştığımızı zaten açıkladım.
Daha önce bahsetmediğim bir şey var: Woodside Kilisesi’nde
daha sonra İncil okulu açtığımızda benzer bir tecrübe yaşadık.
Ruhsal savaş ya da cinlerin etkisi üzerinde konuştuğum bir kurs
değildi bu. Amacım isteyenlere temel bir sistematik teolojinin
öğretilmesini sağlamaktı. “Bu bir savaş mı?” diye sorabilirsiniz.
Evet, insanların gerçeği öğrenmesini mümkün kılmak, onların
Şeytan’ın
saldırılarına
karşı
durabilmelerine
yardım
edebileceğimiz en iyi şeylerden biridir. Dahası, Tanrı’nın benim
hiç bilmediğim planları vardı. Çok geçmeden New Frontier
Churches’teki Tanrı’ya bir yıllarını eğitim almak için verenlere
yönelik teolojik eğitim programı hazırlamam istendi. The
Woodside Bible School (Woodside Kutsal Kitap Okulu) bu eğitim
programının temelini oluşturdu. Öyle ki, orada yıllardır birçok
genç (ve genç olmayan!) eğitilmektedir.
Takım önderliği için savaş
Diğer örnek de takım önderliği meselesi ile ilgilidir. Önderlerin
büyük bir kısmının “eşit ve arkadaşlık düzeyinde” önderlik takımı
kurmada zorlandığını fark ettim. (Maalesef bunu fark etmeyenlerin
çoğu için de geçerlidir bu!). Düşmanın buna karşı olduğu
kanaatindeyim; çünkü bu kilise yönetiminin (ihtiyarlar) ve
misyonunun tanrısal yöntemidir. İsa, onikileri ikişer ikişer
gönderdi. Pavlus, takımı Troas’da olmadığı için orada açılan
kapı fırsatını kullanmadı.
316
317
Bir arkadaşım böyle bir durumla karşı karşıya geldi. Yeni bir
kilisenin öncülüğünü yaptı, ama önderlik takımını kurmaya
çalışırken takımdakilerin arasında birden derin gerginlikler ortaya
çıktı. Her iki tarafta da hata olduğuna eminim ama böyle
241
durumlarda “et ve kana” (birbirimize) karşı savaşmadığımızı
anlamak zorundayız. Sonunda potansiyel takım üyeleri onu bıraktı.
Zor ve üzücü bir durumdu ama daha önce onun yanında yer almış
olan kişilerden oluşan yeni bir takım kurmaya başladı. Tuhaf olan
şey şuydu: ortak bir vizyonu paylaşan ve birbirine yakın olan bu
insanların arasına düşman yine girdi. Arkadaşım kendi karakteri
hakkında, eminim, epey şey öğrenmek zorunda kaldı. Ancak onu
uyardım: önderlik çağrısının sınanma zamanının şimdi olduğunu
ve bunun duasında ve önderlik stratejisinde öncelik oluşturması
gerektiğini söyledim. Tanrı’ya şükürler olsun ki, o zaman başarılı
bir takım kurdu. Ama hikayenin tümü bana her zaman ayırtına
varılmayan bir ruhsal savaş örneğini verdi.
Pek çok inanlı, ruhsal savaş konusunda olumsuz bir tavır
takınıyor ve daima saldırıya uğradıkları için şikayet ediyor. Ancak
ruhsal savaşta inisiyatif kullanan düşman değil, kilisedir! Göklerin
Egemenliği zorlanıyor, zorlu kişiler onu ele geçirmeye çalışıyor.
Dolayısıyla Şeytan’ın gösterdiği tepkiler bizi ruhsal savaşa
sokuyor, ama bu sırada Müjde’nin ve Tanrı’nın egemenliği
yayılıyor ve kilise kuruluyor. Bunu anlamamız önemlidir. İsa
tekrar gelip bizi kurtarıncaya dek kilise, saldırılara uğrayacak gibi
olumsuz görüş açısından kendimizi kurtaralım. Hayır, kilise
egemenliğin güçlü temsilcisi olmak için serbest kalacak.
Egemenliğin sahibi şöyle diyor: “Egemenliğin büyümesi son
bulmayacak… Sonsuza dek sürecek.”
318
319
Yasacılığa karşı savaş
Kilise kurma bağlamında ele almamız gereken bir savaş daha
var. Bu, lütfun yasayla olan savaşıdır. Yasacılığın iki yönü vardır;
kurtuluş için belirli yasalara uymanın gerekliliği ve Tanrı ile
birbirimiz tarafından kabulün yolu olduğu kanaati vardır. Bugün
242
dünyada pek çok kilisede Kutsal Yazılar talep etmediği halde
insanları bağlayan ve yasacılığa uymaya zorlayan uygulamalar
vardır. Bunlar giysilerimizle, takılarımızla, saçlarımızla, Rab’bin
sofrasına katılma şeklimizle (örneğin mayasız ekmek almada ısrar
gibi) ve pazar günleri ne yapmamız gerektiğiyle ilintilidir.
Bunların yanı sıra Kutsal Ruh’un özgürlüğüne izin vermeyen ve bir
şekilde bütün kurallara uymayı başaran (en azından dışarıdan)
onaylanmış elit kesimin yaratılmasını sağlayan katı kilise ayinleri
(toplantıları) vardır. Böyle bir şeyin varlığını biliyorum; çünkü
böyle bir sistem içinde büyüdüm.
Kutsal Kitap, yasacılığın arkasında kötü ruhların olduğunu
açıkça belirtir. Pavlus, buna insanların evlenmelerini yasaklayan
ya da yiyecek yasalarına muhtelif bağlamda “cinlerin öğretileri”
olarak gönderme yapar. Çarmıhtan söz ederken şöyle der Pavlus:
“Yönetimlerin ve hükümranlıkların [cinlerin] elindeki silahları
alıp onları çarmıhta yenerek açıkça gözler önüne serdi. Bu nedenle
kimse yiyecek içecek … konusunda sizi yargılamasın. Mesih’le
birlikte ölüp dünyanın temel ilkelerinden [bunlar “temel
ruhlarından” olarak da çevrilebilir] kurtulduğunuza göre, niçin
dünyada yaşayanlar gibi, ‘şunu elleme’, ‘bunu tatma’, ‘şuna
dokunma’ gibi kurallara uyuyorsunuz?”
Pavlus, çarmıhın
zaferinin gerçeğinden hemen sonra yasacılığa karşı yapılan savaşa
geçer.
320
321
Pavlus bu öğretiyi özellikle Galatyalılar’a Mektup’ta geliştirir.
Galatyalılar bir savaş mektubudur. Pavlus inanlıları düşmandan
çekip almaya çalışır. Onları yasacılıktan alıp lütfa getirmeye
gayret eder. Kullandığı dile dikkat edin. “Sizi kim büyüledi?”
“Büyüledi”. Pavlus neler söylüyorsun? Büyücülük? Bu ağır bir dil
ama uygun da. Yasacılık, Tanrı’nın lütfunun verdiği mirası
yaşamamıza engel olur. Düşman bizi bağlar. Mesih bizi özgür
322
243
olalım diye özgür kıldı. Bugün bizim de Pavlus’un yaptığı gibi
kilisede ve düşmanın stratejisi arkasında bulunan yasacılığa karşı
savaş açmaya ihtiyacımız var.
323
17 Numaralı Etkin Strateji: Bir bölgede kilise kurmak için
oradaki düşmanın hükmünü yenmenin en iyi yolunu bilin.
Düşmanın bu girişime karşı çıkacağını bilelim ve buna hazırlıklı
olalım.
244
BÖLÜM 18 - YEREL KİLİSEDEKİ
KALELER
Bir kilisenin ruhsal savaşta etkin olması ve Müjde’nin
yayılması için temelinin tanrısal olması önemlidir. Öyle ki,
düşmanın giriş noktaları olarak kullanabileceği hiçbir ayak basma
yeri olmasın. Durum böyle olmazsa kilisenin amaçları yönünde
ilerlemesi ve vizyonunu gerçekleştirmesi hemen hemen
imkansızdır. Düşmanın giriş noktaları olarak kullanabileceği ayak
basma yerleri genellikle ya kilisenin temelinde kurulmuş olan
kalelerde ya da belirli zamanlarda meydana gelen ana
değişikliklerle tanıtılan kalelerde bulunur. Kaleler, bireylerde
olduğu kadar kiliseler gibi kurumlarda da var olabilir. Bizim batılı
kafa yapımız bunu her zaman görmeyebilir.
İyi temelin önemi
Bir kilisenin tanrısal bir temel üzerinde kurulu olduğunu
düşünmeyi istememize rağmen, her zaman durum böyle olmaz.
Yeni bir kilise kurulduğu zaman temelinde kaleler olabilir ve
bunlar kilisede belirli bir büyüme olana dek bazen görünmeyebilir.
Bunlar kilisenin kurucularının önceki durumlarını bırakma ve yeni
bir işe başlama nedenine bağlı olabilir. Bazen kilise yaşamında
yetersizlikle geçen birkaç yıldan sonra tespit edilebilirler.
Herhangi bir binanın temeli, o binanın karakterini belirler;
dolayısıyla bir kilise tanrısal olmayan meseleler üzerine kuruluysa,
bu meseleler orada yanlış ruhsal gücün kürsüsü olabilir. Etkisini de
genellikle şöyle gösterir; insanlar o kiliseye katılırken o belirli
ruhsal güç kilisenin yaşamında onları da etkiler.
245
Bu kitabın başında size Haiti’li pastörün hikayesini anlattım.
Bu hikaye bir bina ve onun temeliyle ilgiliydi, ama ruhsal bir
binanın, yerel bir kilisenin, ruhsal temelinde ne olabileceğini
resmeder. Tanrı’nın onlara binayı inşa edebileceklerini
söylemeden önce orada bulunan tanrısal olmayan sunağı çıkardılar.
İsa’nın adıyla kurduğumuz herhangi bir iş için de aynısı geçerlidir.
Tanrı hiçbir işin tanrısal olmayan temele inşa edilmesini istemez.
324
Kilise yaşamındaki ana değişim noktasında benzer bir şey
meydana gelebilir. Eğer değişim tanrısal olmayan nedenlerle
yapılırsa, düşman için giriş noktaları olabilecek kaleler kurulabilir.
Benzer şekilde, bir kilisenin Tanrı’nın amaçları yönünde
ilerlemesine engel olunduğunda, daha fazla giriş noktaları
oluşabilir ve yeni kaleler kurulabilir.
Tanrı vergisi bir vizyonla tanrısal temeller üzerinde inşaat
yapmada öncülük yapan herhangi biri için önemlidir bu.
Başkalarının önderliği altındaki kayıtlar incelenmeli; çünkü bu,
öncülerin zorluk çektiği bir alan olabilir. Tanrısal bir otoriteye
boyun eğmede yetersiz kalmışlarsa, öncülük ettikleri işin
önderliğine karşılıklı boyun eğmede ve takım değerlerini
oluşturmada zorluk çekeceklerdir.
Kaleler ya da düşman için giriş noktaları olarak tespit
edilebilen bir takım meseleler vardır ve belirli bir kilisede birden
fazla meselenin var olması şaşırtıcı olmaz. Aşağıda ele almam
istenen durumlarla ilgili örnekler vardır.
Acılık kökü
Bu, temelle ilgili bir meseledir ve genellikle bir çeşit
düşmanlığın sonucu olarak filizlenir. Acılık kökü, başka
246
durumlarda incitmek için tepki verme amacıyla var olmuşsa, bir
kilisenin karakterini etkileyebilir. İncinme meselesi ele alınmamış
ve önderler kilise başlamadan önce yanlış tepkilerinden ötürü
tövbe etmemişlerse, bir kale ortaya çıkabilir. Bu acılık büyüyüp
kilisenin bir özelliği haline gelebilir ve buna bulaşan herkesi
etkileyebilir. Kiliseleri onaylamadığımız bir şeye tepki olarak
değil, olumlu bir vizyonla başlatmaya dikkat etmeliyiz.
İbraniler kitabının yazarı hiç kimsenin Tanrı’nın lütfundan
yoksun kalmaması ve birçoklarını kirletecek acılık kökünün
filizlenmemesi için bizi uyarır.
325
Bizzat tecrübelerimden şunu biliyorum: acılık kökü bir
kilisenin temeline girerse (ya da küçük bir değişim sırasında bir
grup insanın içine sızarsa), düşman için adım atacak yer sağlar ve
bu da hemen hemen herhangi bir günaha götürebilir. Hem kilisenin
birliğine hem de Müjdenin ilerlemesine tökez olur.
1. Asilik
Bu da yine temelle ilgili bir meseledir. Bu temel, daha önce
boyun eğmekle ilgili bir sorundan dolayı kilisede sorunları
çözemeyen bir önderin olduğu yerdir. Önder yeni bir işe başlar ve
kilise de onun karizmatik yeteneklerinden ötürü büyür, ama kilise
asilik temeli üzerine kurulu olduğundan bu yeni işte çok sık
kendini gösterecektir; çünkü yanlış ruhsal güçlerin kaynağı için
giriş noktaları oluşturmuştur.
Birçok yeni kilisenin kurulmakta olduğu kanısındayım.
Ulusumuzun ve bütün ulusların İsa’yı tanımayanlar için daha çok
kilise kurmaları gerekir. Yeni bir kilise kurmak için mevcut
olanlardan çıkan insanlarla çok fazla sorunum yok. Birçok kilise
247
şöyle başlar: mevcut kilise Kutsal Ruh’un işleyişini kabul etmeyi
reddettiğinde olan budur. Ancak kilise asilik noktasından
başlamışsa ve yeni bir kilisenin kurulması çağrısıyla başlamamışsa
bu, bir sürü soruna götürür. Sık sık bölünmeler, önderliğe karşı
saygısızlık ve önderlikte saydamlık eksikliği olabilir.
2. Bölünme
Temelle ilgili bir mesele daha var: önderlerin daha önceki
kiliselerde anlaşamamaları ya da başkalarının onlarda
görmedikleri “hizmet” hırslarından dolayı kiliselerin bölünme
üzerine kurulması. Başka ülkelerdeki durumu bilmiyorum, ama
İngiltere’de temellerindeki bölünmeden dolayı büyüyemeyen ve
devamlı ufak parçalara ayrılan küçük karizmatik gruplar var. Çok
sayıda kilisenin kurulmasını istiyorum ama bunların bölünmeden
değil, vizyondan kaynaklanması lazım. Çünkü temelinde bölünme
varsa, sonunda bölünecekler ve yine bölünecekler. Bazen kurucular
tarafından bölünme olumlu bir adım olarak algılanabilir. Ama
kilisedeki dört ihtiyarın anlaşamamasından ötürü yeni bir kilise
kurulmuş olabilir. Dolayısıyla sorunu çözmenin en iyi yolunun
yeni bir kilise kurup ihtiyarları iki kilise arasında paylaştırmak
olduğunu zannederler. Bunun bütün sorunların üstesinden
geleceğine ve kendilerinin de “kilise kurma” konusunda öncülük
ettikleri şeklinde görüleceklerine inanırlar! Kurulan kilisenin
böylesine istikrarsız bir temel üzerinde olmasından dolayı
güvensiz olacağını söylemeye hiç gerek yok.
3. Baskın ya da manipüle eden önderlik
Bu, özellikle yetkinin verilmediği ve insanların hizmetlerinde
serbest bırakılmadığı kiliselerdeki baskın önderlerin olması
sonucunda ortaya çıkar. Bir önder insanları bir araya getirmede
248
başarılı olabilir ama onları eğitmede ve hizmete yönlendirmede
aynı başarıyı gösteremeyebilir. Önder kendine güvenmeyebilir ve
başkalarının onun Tanrı’daki görevini “üstlenmesi” konusunda
gönülsüz olabilir.
Daha önce dediğimiz gibi büyücülüğün esasında kontrol etme
vardır ve bu bir kilisede olursa, kontrol ve manipülasyonun temeli
atılır. Pavlus’un inananlara yazarken bedenin işleri arasına
büyücülüğü de eklemesi beni bazen şaşırtır. Böyle bir durumda
hiç kimse herhangi bir şey yapacak kadar serbest kalamaz. Bunun
aşırı şeklini İzebel ruhu oluşturur ve bu da ya manipüle eden bir
önder tarafından ya da kilisedeki bir grubun önderliği manipüle
etmesiyle uygulanır. Bu konuyu 12. bölümde ele aldım.
326
4. Hümanistik öğreti
Bazı kiliselerde temel teoloji üzerinde iyi bir öğretiş olabilir
ama, aile yaşamı ya da danışmanlık verme gibi diğer konularla
bağlantılı olarak hümanistik öğretişte de olabilir. Bu da kilisede
herkesin kendi görüşünün olmasıyla sonuçlanır ve bireysel
meselelerde insanlarla yüzleşme ve onları zorlayarak düşündürme
imkansız hale gelir.
5. Demokratik ya da komite temelli
önderlik
Ruhsal otoritenin uygulanması için demokrasinin uygun bir
temel olduğuna inanmıyorum. İnsanları önderliğe atayan Kutsal
Ruh’tur. Önderleri kilisesine veren İsa’dır.
327
328
Komite temelli önderlik bir takım değil, kilise içinde belirli
ilgi gruplarını temsil edenlerin bir oluşumu ya da kilise yaşamının
249
belirli bölümüdür. Kilisenin temelinde demokrasi olursa,
önderlerin yönlendirmesi çok zor olacaktır ve her önemli adım
zora sokulacaktır. Bazı kiliseler anayasalarıyla demokratik
olmayabilir ama, önderleri sıkıştıran “özel ilgi” grupları ya da
“aile bağları”nın işbaşında olduğu sinsi ruhsal güçler olabilir.
6. Cinsel ahlaksızlık
Temellerinde, genellikle önderliklerinde, cinsel ahlaksızlığın
olduğu kiliselerin var olması beni derinden etkiliyor. Daima
aldatıcıdır ve genellikle de manipülasyonla işini yürütür. Bu
durumda özellikle İzebel ruhu etkindir ve bunu tespit etmek de iki
üç yılı alır. Bu, bazen kilisenin alt yapısına baktığımızda ortaya
çıkar ve manipülasyonun etkilerini görmek de mümkün olur.
Cinsel ahlaksızlığın, önderlik düzeyinde tespit edilmesinden
önce kilisede benzer bir sürü olaylara yol açtığını gördüm.
Dolayısıyla homoseksüel ilişkilere girmiş bir önderin olduğu
yerde, önderde tespit edilmeden önce kilisede homoseksüel ya da
lezbiyen bir etkinliğin ortaya çıkması daha olasıdır.
Benzer şekilde bir önder zina işliyorsa o zaman kilise bir sürü
zina, flörtöz davranış, cinsler arasındaki sınırlara yaklaşmada
belirsizlik eksikliği ve karşı cins danışmanlığında rehbersizlik gibi
durumlarla nitelenebilir. Bu da temiz olmayan ruhların işbaşına
geçmesiyle sonuçlanabilir.
Bir kilisenin gençleri arasında ortaya çıkan cinsel ahlaksızlıkla
ilgili bir durumu anımsıyorum. Gençlerin bazı önderlerinde
bulunan iffetsizliğin bulunmasıyla sorun çözüldü. Ancak bunu
araştırıp bulmak epey zaman aldı.
250
7. İlişkilerin bozulması
Bazen kilise yaşamında önemli olan bir grubun içinde duygusal
yakınlıktan oluşan bir bağımlılık olabilir. Bu bağımlılık insanların
birbirine sımsıkı yapışmasına ve başkalarını dışlayan bir gruba
dönüşmesine neden olabilir. O kadar sıkı dost olurlar ki, ilişkileri
sağlıklı olmaktan çıkar. Bir gün bir şeyler yolunda gitmez ve
insanlar birbirinden kopar.
Bu gibi ilişkilerin bozulması bedenin işinden kaynaklanır ama,
düşman bunu öyle bir kullanır ki önderlerin diğer işlerini bırakıp
buna yoğunlaşmasını sağlar. Çözümü zordur ve birçok insanı kendi
taraflarına çekerler. Bu durumda çözüm bulmak ve bu durumun
her şeyin üstüne çıkmasına izin vermemek için kararlı olmak
gerekir. Bunun için de dua etmek önemlidir.
Yerel kilisedeki kaleleri inceleme
Kalelerle ilgili olarak durumun üstesinden gelmek için birkaç
seçenek uygun olabilir. Bu tür meselelerin çözülmesinde kiliselere
yardım etmek için birkaç kez işin içine girdim.
Aslında durumu önderlerle ve sık sık kilisedeki kişilerle
tartışıyorum. Kilise yaşamının düzenine ve tekrarlayan sorunlarına
bakıyorum. Ayırt edebilme gibi bir peygamberlik armağanına
gereksinim olduğu apaçıktı. Kilise dışından birden fazla kişinin
araya girmesinde fayda vardır. Günah içinde olup da hala
konumunu koruyan herhangi bir önderle yüzleşmek ve onun uygun
bir biçimde disiplin edilmesi gerekir.
Sonra kiliseye, kilise yaşamındaki kalelerle ve bizzat kendi
kilise yaşamlarıyla ilgili meseleler hakkında öğreti verilmelidir.
251
Önce açık bir öğretiş vermeden yüzleşmek hata olur. Kilise bir
araya getirilmeli ve kalelerin reddedilmesine katılmaları için davet
edilmelidir. Sonra onların serbest bırakılması için dua etmeli ve
özgürlük içinde yaşanılması gereken kilise hayatına dair öğretişte
bulunmalıyız. Aslında burada yaptığımız şey şudur: kilisenin daha
fazla aynı yönde gitmeyip, kalelerinin İsa’nın adının gücüyle
yıkıldığını görmesini sağlamaktır.
Bunun ciddi durumlarda gerekli olduğunu söylemeliyim. Başka
durumlarda ise meseleleri anlayan ve ortaya çıkan belirli
meselelerle ilgili öğretişte bulunan bir önderlik sistemi gereklidir.
Bütün bu durumlarda meseleler halledildikten sonra önderlerin
sevecen ama kararlı bir şekilde kiliseyi yönlendirmesi ve eski
kaleler tekrar ortaya çıktığında sevgiyle bunlarla yüzleşmesi
önemlidir.
18 Numaralı Etkin Strateji: Kiliselerimizin düşmana karşı etkin
olması için kilise yaşamında ayırdına varılması ve üstesinden
gelinmesi gereken kaleler olabileceğini görün.
252
BÖLÜM 19 - RUHSAL SAVAŞ VE KİLİSE
ÖNDERLİĞİ
Birkaç yıl önce Christianity Today tarafından kilisedeki
önderler arasında yapılan araştırmaya göre %12’si hizmetle
bağlantılı olarak cinsel ilişkiye girdiğini, %18’i okşama, ateşli
öpüşme ya da karşılıklı mastürbasyon yaptıkları gibi yanıtlar
vermiştir. Bu ABD’de olan bir durum ama, aynı hikaye farklı
istatistiksel sonuçlarla dünyanın her tarafında tekrarlanabilir.
329
Bu kitapta Petrus’un birinci mektubuna iki defa gönderme
yaptım: Petrus bu mektupta önderler ve onlarla beraber çalışan
genç adamları “İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini arayarak
dolaşıyor” diyerek uyarır. Bütün önderlerin dikkate alması
gereken bir uyarıdır bu. Özellikle herhangi bir öncülük işiyle
uğraşanların dikkatli olması gerekir; çünkü düşman onların
yaptıklarına zarar vermek için çabalarını iki katına çıkarır.
330
Önderler acı, hayal kırıklığı ve geç kalmaya neden olacak bir
sürü sorunla karşılaşabilir. Bu sorunlar zaman ve enerjimizi sünger
gibi çekip gerginleşmemize neden olabilir. Gerginlikle karşı
karşıya kaldığımızda zaaflarımıza dikkat etmeliyiz. Aşırı
durumlarda bizi günaha sürükleyebilirler. Önderin işinin ruhsal
savaş boyutunu abartmak istemiyorum. 3. bölümde gönderme
yapılan üç etkenin dengesini sağlamamız önemlidir: Tanrı’nın
egemenliğine boyun eğme, bireysel sorumluluğumuzu bilme ve
düşmanın işinin farkında olma. Çünkü önderliğimize zarar
vermeye kararlı olan amansız bir düşmanla karşı karşıyayız.
Hristiyan önderlik görkemli bir ayrıcalıktır ama aynı zamanda
Tanrı’ya hesap verebilmeyi gerektiren huşu içeren bir
253
sorumluluktur.
Tanrı amaçlarının gerçekleşmesini önderleri
meshederek ve atayarak temin eder. Kutsal Yazılar’da Tanrı’nın
halkını yönlendirmek için meshedilen bir önder atanmazsa hiçbir
şey olmaz. Örneğin, Tanrı’nın halkı, Mısır’dayken Tanrı’nın
kendilerini kurtarması için yalvarıp yakarmalarına rağmen
Mısırdan çıkmaya karar vermediler. Bir önderin eğitilmesine ve
görevlendirilmesine gereksinim vardı. O da Musa idi. Hakimler
kitabı Tanrı’nın halkının, Tanrı’nın araya girip onları
düşmanlardan kurtarmak ve tekrar Tanrı’ya dönmeleri için
önderler çıkarmasının dışında nasıl ruhsal uyuşukluğa ve hatta
putperestliğe düştüğünü resmeder. Dolayısıyla İblis’in önderleri
hedef aldığı açıktır.
331
Bugün Pavlus’un şu sözleri aşırı gibi görünebilir: ”Bunun
içindir ki, amaçsızca koşan biri gibi koşmuyorum. Yumruğumu
havayı döver gibi boşa atmıyorum. Bedenime eziyet çektirip onu
köle ediyorum” . Ancak nedeni açıktır. “Müjde’yi başkalarına
duyurduktan sonra kendim reddedilmemek için bedenime eziyet
çektirip onu köle ediyorum.” Ben de, biz önderlerin şimdi
düşmanın bize çelme takmaması için aynı kararlılığı göstermemiz
gerektiği önerisinde bulunuyorum.
332
Düşmanın önderleri özellikle üç alanda yenmeye çalıştığı sık
sık söylenir. : Seks, para ve güç. Önderleri zorlayan her şeyi ele
almak başka bir kitabı gerektirir. Ama burada birkaç alanı ele alıp
yazmalıyım.
1. Cinsel saflığın meydan okuması
Önderler bir savaşın içinde olduklarının farkında değiller mi?
Şeytan pazar günü ortaya çıkıp, “Vah zavallı, bütün gün çok çalıştı
hem sabah hem de akşam vaaz verdi. Bu akşam ona bir mola
254
verdirelim mi?”der. Tabii ki verdirmeyecektir. Dolayısıyla bir
önder pazar sabahı Tanrı’ya tapınıp vaaz verdikten sonra eve gidip
pazar akşamını ahlaksız bir film izleyerek haddini nasıl aşabilir?
Baal’ın peygamberlerinin üstesinden geldikten ve onların dört
yüzünü öldürdükten sonra İlyas’ın başına gelenlere bir bakın.
İzebel bir süre geri mi çekildi? Ya da “İlyas’a bir mola verdirelim.
Bütün bu kahinleri yok etti ve sunumların üzerine Tanrı’nın ateşi
düşsün diye çok dua etti ve yorgun düştü” mü dedi? Tabii ki, böyle
bir şey demedi. Öfke saçıyordu; İlyas’a dinlenme ve kendine
gelme fırsatı bırakmadan hemen saldırdı.
Nasıl ki İlyas o zaman bir savaş içindeydi, biz de şimdi burada
bir savaş içindeyiz ve gardımızı bir an için bile bırakamayız.
Önderler özellikle İlyas gibi başarılı bir şey yaptıktan sonra zayıf
düşebilirler. Pazar akşamları vaaz etmişsek, yavaşlamaya
rahatlamaya ihtiyacımız var. O zaman daha zayıf olabiliriz.
Tanrı’nın güçlü bir biçimde işleyişini, insanların yaşamlarının ve
kilisedeki tapınma ile hizmetin değişimini gören bir pastörle
karşılaşmamı anımsıyorum. Pazar akşamları toplandıkları zaman
Tanrı’nın huzuru iyice hissediliyordu. Pazar akşamları yapılan
toplantıdan sonra kendini öyle bir hissetti ki, eve gidip normal aile
hayatına devam edeceği yerde bir hanımı düzenli olarak ziyaret
etti. Ne olduğunu kolayca tahmin edebilirsiniz. Ahlaksızlığa düştü
ve kilise yaşamının böylesine önemli bir zamanında önderlikten
çekilmek zorunda kaldı.
Daha önce İzebel’den ve cinsel kalelerden bahsetmiştim;
dolayısıyla aynı şeyleri tekrarlamayacağım. Ancak bu sorunların
sonucu olarak hizmetten çekilmek zorunda kalan ve sıkıntıya
düşen önderler duyuyorum. İnsanlar “işte biri daha!” dediği
zaman, inanın içim acıyor. Bu meselede haysiyetimizle
255
yürümeliyiz. Kendi yaşamlarında dürüst olmayan önderler,
başkalarının yaşamındaki kaleleri nasıl yıkabilir?
Seyahat ettikçe, özellikle de cinsel kaleler hakkında vaaz
ettiğim zamanlar, pornografiyle haşır neşir olan kilise önderlerinin
sayısına şaşırmaktan kendimi alamıyorum. Bununla kendi
kilisemde de uğraşmak zorunda kaldım ve kalıyorum. Bu son
derece ciddi bir meseledir. Francis Frangipane şöyle yazar;
“Tanrı’yı seven ve O’na hizmet etme gayretinde olan saygın kişiler
var, ama yine de yüreklerinin gizliliğinde İzebel’in esiridirler.
Şimdi bile pornografinin esiri olmaktan derin utanç duyuyorlar ve
kadınlara karşı duydukları arzuyu güç bela tutabilirler. Onlara dua
etmelerini söyleyince ruhları suçluluk ve utançla dolar. Duaları
İzebel’in hadımlarının sızlanmasından farksızdır.” Bunlar ağır
sözlerdir.
333
Önderlerin aşağıdaki gibi açık seçik olan talimatlara ihtiyacı
vardır:
İzebel ruhundan etkilenen biriyle yalnız kalma durumlarından
kaçınma.
Karşı cinse danışmanlık yaparken onunla yalnız kalmaktan
kaçınma.
Sınanmalarla ilgili doğrudan sorulan soruların olduğu
önderler takımında hesap verebilme zamanı: evlilikleri nasıl
gidiyor- hem genel hem de cinsel olarak. Süleyman’ın
Özdeyişleri kitabı, sınanmalara karşı durabilmek için
evliliğimizde iyi bir cinsel ilişkinin gerekliliği konusunda
sözünü sakınmaz. Herhangi bir önder takımında hesap
verebilme yapısı olmalı ve etkin olmak istiyorlarsa bu yapı
334
256
açık ve dürüst katılımı gerektirmelidir.
Uzak yerlere ve başka ülkelere tek başınıza gitmemeye gayret
edin.
Karı kocanın güvendikleri biriyle ilişkileri hakkında açıkça
konuşabilecekleri zamanlar ayarlayın.
Sınanmayla karşı karşıya kaldığınızda dillerle konuşun ya da
İsa’nın adıyla yakarın.
Televizyonun “kapatma” düğmesinin yerini öğrenin ve
kullanın!
Bilgisayarınızın cinsel referansların görmesini önleyen bir
programı olmasını sağlayın.
Şimdiye dek “tam zamanlı” ya da vaaz etme hizmetinde
bulunan önderlere odaklandığımı görüyorum. Hristiyan hizmetinde
“tam zamanlı” çalışmadan önce uluslararası bir bankada yönetici
olarak hizmet veriyordum. Yılın yetmiş ya da seksen gününü yurt
dışında geçirirdim ve bu ortamlardaki sınanmaları anlıyorum.
Benzer baskılarla karşılaşanların durumunu resmedecek iki hikaye
anlatmak isterim.
Geceleyin dışarı çıkmanın, özellikle yalnız çıkmanın tehlikeli
olduğu bir Afrika bölgesinde bir grup erkekle beraberdim. Grubu
ben yönetmiyordum. Başka bir şirketten olan biri grubun
önderliğini yapıyor ve arabayla şoförünün sorumluluğunu da
taşıyordu. Dışarıda yemek yedikten sonra güldü ve daha önce içki
içmiş olduğu bir geneleve gideceğimizi söyledi. Ben itiraz ettim ve
önce otele götürülmemi söyledim. İtirazlar boşunaydı çünkü
arabadakiler benim oraya götürülmemin eğlenceli olacağını
257
düşünüyordu. Hristiyan duruşumun bal gibi farkındaydılar.
Arabanın içinde deliler gibi dua ettim. Malum yere varınca
“madam” havalimanında havacılar için verilen bir parti olduğunu
ve kızların oraya gittiğini söyledi. Orada ne yapmış olduğumu hala
tam olarak bilmiyordum ama Tanrı’nın benim için bir çıkış noktası
bulmuş olduğunu biliyordum. Çünkü dua ettim ve ruhsal savaşla
gerçekten savaştım.
Şimdi başka bir hikaye. Cezayir’e giderken havalimanında bir
kitap aldığımı anımsıyorum. Kitap finansla ilgili sürükleyici bir
kitaptı; dolayısıyla da ilgimi çekti. Cezayir’de devasa odaları olan
Sovyet yapımı bir otelde kalıyordum. Kitabın öyle bir yerine
geldim ki, o sayfada anlatılan beklenmedik cinsel ayrıntının bana
bir faydasının olmadığını anladım. Elimdeki kitabı bütün gücümle
bu kocaman odanın diğer ucuna fırlatışımı anımsıyorum. Onu
tekrar elime almadım. Sınanmaya direnmek için sert olmalısınız.
2. Gücün meydan okuması
İsa yetmiş iki kişiyi görevlendirip gönderdiği zaman onlar
cinlerin kendilerine nasıl boyun eğdiğine dair hikayelerle
döndüler. O’nun buna yanıtı ise bunlarla değil, adlarının gökte
yazılmasına sevinmeleri oldu.
Başka bir deyişle, savaşta
kazandıkları zaferden ziyade Tanrı’nın kendilerini kurtardığı
lütufla sevinmeleri gerekirdi.
335
Zaman zaman konuşma yaptığım bir toplantıda peygamberlik
edebildiğim ve odadaki her kişi için dua ettiğim bir meshedilmeyi
yaşadım. Böyle zamanlarda yaptığım ya da söylediğim her şeyin
hemen oluvereceğini hissettim. Bu o kadar sık olan bir şey değil,
çünkü normalde bu düzeyde çalışmıyorum. Ancak bunun tehlikeli
bir alan olduğunu söyleyebilirim. Böyle bir meshedilmenin altında
258
kendinizi öyle bir hissedersiniz ki, ileri gitmeye başlayabilirsiniz.
Bu, her zaman Tanrı’nın yüceliği için olmayacaktır.
Meshedilmeyle nasıl baş etmemiz gerektiğini öğrenmemiz gerekir.
Hesap verebilirlik kuvvetli bir antidottur; dolayısıyla tek adamın
hizmetinden ziyade takım hizmeti olmalıdır.
Bugün yeni kiliselerde önderlere daha çok güvenilir. Tanrı’ya
hamdolsun ki yönlendirmeleri için kendilerine özgürlük verilir.
Peter Wagner, Churchquake adlı kitabında kiliselerin dünya
çapındaki bu yeni tarzını kaydeder. Olumlu bir gelişme. Ancak
sonuç itibarıyla otorite ve gücü tanrısal bir şekilde kullanmayı
öğrenmeliyiz. Artık “Rab, sen onu alçakgönüllü kıl; bizi de
yoksul” diyen bir kilise komitesi zihniyetine sahip olmayabiliriz.
Bu nedenle Şeytan’ın düşmesine neden olan esas şeyi anımsayarak
yeni korumalar inşa etmeliyiz. Şeytan’ın sınamada devamlı
kullandığı ana silah şudur: gurur ve otoritenin kötüye kullanılması.
Bu sınamaya karşı inşa etmemiz gereken koruyucular şunları
içerir:
336
İçten hizmetkarlık içeren önderlik. Pavlus’un İsa ile ilgili
harika betimlemesi şudur: “Tanrı özüne sahip olduğu halde,
Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı” İsa,
hizmetkar oldu. Gücü ve yüceliği sımsıkı sarılacak bir şey
olarak görmedi. O’nun sergilediği bu tutum kilise için bir
örnek olarak kullanılır. Önderler için çok daha fazla
uygulanabilir bir örnektir.
337
Yine tek adam hizmetini değil, takım hizmetinin önemini
görürüz. Ancak takımın eşit düzeyde ve hesap verebilen bir
ilişkiye sahip olması gerekir ki, “Ben karar veririm- takımım
da yapar” diyen diktatörce bir tutum olmasın.
Hizmet edilen kişilerin iyiliğini isteme tutkusu ve onlar için
259
Hizmet edilen kişilerin iyiliğini isteme tutkusu ve onlar için
acı çekmeye gönüllü olma.
3. İsa’nın çöl denenmesindeki meydan
okuma
İsa çölde denenirken düşmanın üç zorluğuyla karşılaştı. Tabii
ki, bu hikayenin İsa’yla ilgili bir emsalsizliği vardır. O, ilk
Adem’in düşünü yenmek için gelen ikinci Adem idi. Yine de bu
denemelerde bizim için önemli dersler vardır:
Taşı ekmeğe çevirme denenmesi, meshedilişimizi Tanrı izin
vermeden, kendimiz için kullanma tehlikesini resmeder.
Meshedilişimizi kullanırken “Rab’bin ağzından çıkan her
sözle” yaşadığımızı temin etmeliyiz
338
İblis İsa’yı yükseklere çıkararak bir anda O’na dünyanın
bütün ülkelerini gösterdi. İsa’ya uluslar vaat edilmişti.
Mezmurlar 2’de bunun peygamberliği yapılır. Ancak buradaki
denenme bu vaadin çarmıhsız yerine gelmesiyle ilgiliydi. Biz
de Tanrı’nın yaşamlarımızla ve hizmetlerimizle ilgili
vaatlerini bedel ödemeden elde edebiliriz düşüncesiyle
denenebiliriz.
339
İsa, meleklerin kendisini yakalayıp yakalamadığını görmek
için tapınağın tepesinden kendisini atması konusunda da
denendi. Karizmatik harekette meshedilmeyi eğlence ve
görkem için kullanma bir denenmedir. Güç hizmeti özellikle
bu sınanmaya karşı zayıftır.
4. Öncülüğün meydan okuması
260
Bu kitapta defalarca işaret ettiğim gibi öncülük işi genellikle
düşmanın şiddetli direnmesiyle karşılaşır. Düşman kendi alanına
girilmesine daima karşı çıkar, ama biz önderler sık sık bunu
unuturuz ve direnmeyle karşılaştığımızda da şaşırırız.
Matta, Markos, Luka, Yuhanna ya da Elçilerin İşleri kitabını
okurken bunun hep böyle olduğunu görürüz. İsa, hizmetinin
başında İblis’in kişisel meydan okumalarıyla karşılaştı. Pavlus,
hizmeti sırasında her gittiği yeni yerde saldırıya uğradı. Bildiğimiz
gibi Pavlus Kıbrıs’a gittiğinde büyücüyle karşılaştı; Filipi’ye
gittiğinde falcılık ruhuna sahip köle bir kızla karşılaştı ve
Korint’te morali bozulup depresyona girdi. Öyle ki, Tanrı ona
verdiği vahiyde o şehirde çok sayıda halkı olduğunu açıkladı.
Benim kendi kilise yaşamımda da buna çok örnek verebilirim.
İlk defa 1994 yılında Stoneligh Bible Week’de kaleler hakkında
ders verdim. Akabinde hemen İtalya’ya tatile gittik. Bir gece yarısı
kızımız Justin’in apandisiti patladı ve hemen hastaneye
yetiştirilmesi gerekti. Dahası, Scilla ve ben yirmi beş yıllık
evliydik ama kaleler ve İzebel hakkında ders verdikten hemen
sonra evlilik hayatımızın cinsel alanında saldırıya uğradık, ki daha
önce bu alanda hiçbir sorun yaşamamıştık. Birkaç hafta sonra
önderler grubundaki bazı çiftlerden bizim için dua etmelerini
istedik ve sorun çözüldü.
En kötüsünü bekleyip sonunda onu bulmak gibi insanın kendi
başına yerine getirdiği bir peygamberlikle oyalanmamızı
istemiyorum. Ancak düşmanın stratejilerinin farkında olup, çare
bulmak için de hazır olmamız gerektiği uyarısını yapmak
istiyorum.
5. Dikkati başka yöne çeken taktiklerin
261
meydan okuması
Bu, önderliğin her düzeyinde ortaya çıkabilir ve kilisenin
önderlerine karşı kullanılan özel bir manevradır. Örneğin, kilisenin
ihtiyarları tarafından gelecek yılki kilise stratejisi planlandığında;
strateji için vizyonları, girişimle ilgili olarak Tanrı onlara
konuşmuş olacak ve onlar da plan yapmak için hazır olacaklar. Ya
da önderliğin başka bir seviyesinde mevcut olan ev grubundan yeni
bir grup kurma girişimi olabilir. Düşman, böyle strateji belirleme
zamanlarında insanları başka yönlere çekmeye ve tüm önderlerin
zaman ve enerjilerini sonu gelmez şeylerle harcatmaya bayılır.
Buradaki ortak sorun şudur: bütün önderlerin (pastör ya da ev
grubu önderlerinin) enerjilerini kurutmak için tasarlanan zor bir
önderlik durumudur.
Kilisemizdeki ihtiyarlar toplantısında önderliğe ait meseleleri
toplantının sonuna bırakmaya çalışırız. Çünkü toplantının başında
bu meseleleri ele alırsak hiçbir şeyi halletmeden toplantının sonu
gelir.
Ev grubu durumunda ise üyelerden birinin dikkat gerektiren
acil sorunları olabilir. Bu durumda iki tür insan var ve bunun
farkında olmak önemlidir:
1. Yaşamlarına devam etmek için sorunlarının bir an önce
çözülmesini isteyen sorunları olan kişiler. Sorun talepkar olsa
bile çözülür çözülmez kişi çok fazla desteğe ihtiyaç
duymayacaktır. Dolayısıyla burada geçirilen zaman
önemlidir.
2. Önderin tüm zamanını ve enerjisini alan, dikkatini kendi
üzerinde toplayan ve hiçbir şeyin çözülmemesinde etkin olan
262
sorunlu kişiler.
Bu iki farklı durumun bilinmesi ve uygun şekilde ele alınması
önemlidir. Talep edilen önderlik meselelerinin ara sıra ortaya
çıkan tek bir olay gibi değil sık sık”dalgalar”halinde geliyor
olması da dikkat çekicidir. Önderlerin kararlı durması, her durumu
paniğe kapılmadan dikkatle ele alması ve Şeytan’ın dikkat dağıtıcı
gayretlerini boşa çıkarmak için birbirlerini dua etmeye çağırması
önemlidir. Bu şekilde Şeytan’ın kiliseye saldırısını durdurma
amacıyla O’nu azarlaması için Rab’be yakarmamız gerekir.
Kişisel münakaşalarda da benzer bir sorun ortaya çıkar. İki
yakın arkadaş birbirinden koptuğu zaman bunlar olur. Daima
aniden olur. Öncülük ettiğimiz bir girişim için güvendiğimiz iki
kişi arasında hiçbir şey yokken bir patlama olabilir!
Zaman ve enerji tüketen diğer mesele de özel ilgi gruplarının
bizzat kendi gündemleriyle ilgili olmaktadır. Kendi ilgi
alanlarının, kilisenin odağı olmasını isterler ve önderler, grubun
gündemini niye benimsemediklerini aklamaya çalışırken, büyük
bir zaman dilimini boşa harcayabilirler.
6. Meşguliyetin meydan okuması
Aşırı meşguliyet ortadan kaldırılması gereken zor bir
meseledir. Çünkü bazen meşguliyetin nedenleri kontrolümüz
dışına çıkabilir. Yeni bir ev grubu başlatmak gibi Rab için önemli
bir şey yapmak üzereyken birden her şeyin patlaması gibi
nitelendirilebilir. Her zaman böyle bir şey “meydana gelir”; çünkü
düşman dikkatimizi başka tarafa çevirmek ister. Meşguliyet, bizim
ve aile yaşantımız için Tanrı’nın isteğine zarar veriyorsa, bu
durumları duayla Rab’be götürmeliyiz. İşimizde de özel bir şey
263
yapmamız gerekebilir, çünkü bazen bizden istenen zaman miktarı
tanrısal olmayan bir talebe dönüşebilir.
7. Geçmişten gelen meseleler
Tam yeni sorumluluklar almak üzereyken kişisel
geçmişimizden, ailemizden ya da kültürümüzden gelen acı
saldırılar yüzeye çıkabilir. Son zamanlarda kilisemizde önderliğe
gelecek kişilerin, ortaya çıkan bu tür sorunlarını ele almak zorunda
kaldık. Tam o anda yaşamlarında halledilmemiş bir mesele su
üstüne çıktı ve düşman da fırsatı kaçırmadı.
Olan şudur: Saldırı hemen tanınmaz, çünkü kendisini hemen
ortaya çıkmış büyük bir sorun gibi sunar. Bunun düşmanın
stratejisi olduğu bilinmeli, çözümü için zaman ayrılmalı ve
Egemenliğin işinin ilerlemesini etkilemesine izin verilmemelidir.
Ancak burada bir sıkıntı doğar; söz konusu kişinin morali bozulur,
devam edemeyecek hale gelir ya da kendisini değersiz hisseder.
Böyle bir durumda onları geriye dönüp bakmaları ve şimdi neler
olduğunu görmeleri için teşvik etmeyi öğrendim.
Meseleyi savaş dışına çıkarmadan çözmeye çalışırız. Bazıları
ara vermek ister ama, benim kanaatim şudur: Tanrı bunun ortaya
çıkmasına izin verdiğine göre O’nun seçtiği zamana saygı
duyulmalı ve kişinin sorumluluktan çekilerek düşmana avantaj
sağlaması yerine o kişinin olgunlaşmasına yardımcı olacak bu
deneyim kullanılmalıdır.
8. Kişisel saldırılar
Önemli zamanlarda meydana gelen diğer saldırılar hastalıkları
kapsayabilir (bazen belirli bir tanı bile konulmayan gizemli bir
264
hastalık). Çocukların hastalanması, bir çocuğun okulda arkadaşları
tarafından hırpalanması, bir öğretmenle anlaşamaması ya da
öğretmen tarafından haksızlığa uğraması gibi. Bazen bir çocuk
birdenbire güvensiz hissedebilir. Bu tür meselelerin Egemenliğin
ilerlemesine gayret ettiğimiz zamanlarda, yani zayıf
zamanlarımızda ortaya çıkması sıkıntı yaratır.
Dürüstlüğümüze yapılan eleştirilerin üstesinden gelmek çok
zor olabilir; çünkü bunlar güvensizliklerimizi gün yüzüne
çıkarabilir. Etkin bir önderin eleştirildiği ya da eleştirilmediği
halde eleştirildiği hissine kapıldığında aylarca hiçbir şey
yapamadığı gibi durumları biliyorum.
Özellikle zayıf anımıza rastlayan eleştirinin üstesinden gelmeyi
öğrenmemiz gerekir. Et ve kana karşı savaşmadığımızı anlamayı
öğrenmeliyiz. Zamansız ve densiz konuşan kişiyle savaşmıyoruz.
Kilise kurmamızı durdurmaya çalışan düşmanla savaşıyoruz.
Altın ocakta, gümüş potada sınanır, insansa aldığı övgüyle
sınanır, diyen bir özdeyiş vardır. Bazen övgü gurura ve her şey
yolunda çünkü “biz her şeyi halledebiliriz” zannına götürür.
340
9. Genel kilise önderliğini zorlayan
ruhsal savaş
Önderleri yutan durumlar
İhtiyarlar takımındaki içsel gerginlikler (bazen bunlar aniden
ve beklenmedik bir şekilde gelebilir; bu da Şeytan’ın ayrılık
getirmeye çalışmasının bir belirtisidir)
Çözülemez gibi görünen pratik durumlar
265
Kendi gündemleri ve hizipleriyle ortaya çıkan kişiler
Sağlam iman gerektiren durumlar
Genel iletişim sorunları ve yanlış anlamalar
Önderler bu sorunlardan herhangi biriyle karşılaştığında sürekli
dua etmek gerekir. Bunlardan bazılarını ele aldık.
Kilisemizdeki ihtiyarlar takımı 1998 yılında her ihtiyarlar
toplantısında dua etmeyi planladığımız iki iman meselesini iptal
etme kararı aldı. Bunlar finans ve daha fazla önderlik
gereksinimiydi. İlk mesele yıl içindeki fonda %25 artış görme
arzumuzla ilgiliydi ve biz %28’e çıkma başarısı gösterdik. İkinci
meselede ise pasifliğe karşı dua ederken bir değişim görmeye
başladık. Ama hala savaşmaya devam etmek zorundayız; özellikle
insanlar önderlik potansiyellerini gösterdikleri zaman, yukarıda
bahsedilen meselelerden biri onları bir süreliğine de olsa yere
deviriyor.
İletişim her zaman zor bir alanı oluşturuyor. Bir keresinde
birine büyük bir kilisede en iyi iletişimin ne olduğu sorulunca, o
tek bir sözcük söyledi; “Çok sık!” Kiliseler büyüdükçe iletişim
daha da zorlaşır ve insanların kolayca incinme eğiliminde
olmalarından dolayı da düşman bu durumu kullanır. Dolayısıyla
pek çok önder bir şeyi söyledikleri için herkesin onu anladığını
zanneder. Ancak herhangi bir pazar sabahı cemaatin %30’u orada
olmayacaktır; kimi çocuk işiyle ilgileniyor olur, kimi de “şimdi de
ilanları vereceğiz” sözünü duyar duymaz kulağını tıkar. Onlara
söylüyoruz ama genelde bir şey söylenmesi gereken kişi sonunda
bunu duymayan kişi oluyor! Daima iletişimi geliştirmeye
çalışmalıyız; bu, birbirimize gösterdiğimiz saygının işaretidir.
266
Ancak işler yolunda gitmeyince, düşmanın iletişim eksikliğinden
kaynaklanan durumdan avantaj sağlamasına izin vermemeliyiz.
10. Küçük grupları zorlayan ruhsal
savaş
Talep edilen önderlik durumlarından bahsettim ama burada da
talep edilen başka bazı meseleler olabilir.
Küçük gruplardaki işin, büyük ihtiyaçlar tarafından kabul
ettirilmeye çalışılmasına izin vermeyin. Küçük bir grubun yönü,
grup için olan vizyonla ve ilerlemek isteyenlere ilgi gösterilerek
tanımlanmalıdır.
İlişkilerdeki küçük sorunları büyütmeyin. Bu sorunlar çabucak
halledilmelidir. İnsanlar Matta 18. bölümde verilen basit
talimatları unutma eğilimindedir. Birinin yanlış bir şey yaptığını
biliyorsanız, gidip onunla yalnız konuşun. Ama genelde bu
yapılmaz. Yapılan şudur: o kişi grup önderine, pastöre, dua
arkadaşına ya da bu sorunu çözebileceğine inandığı birine anlatır;
çünkü bunu tek başına yapmaya korkar. Sorun bu şekilde
halledilmeye çalışılırsa, Şeytan da ortalığı karıştırmak için aradığı
fırsatı yakalar. Matta 18. bölümde verilen talimatlar yerine
getirilirse, Şeytan fırsattan yararlanamaz. Kırılma, gücenme
olduğunda düşmana gün doğar. Süleyman’ın Özdeyişleri kitabı bu
konuda haklı olarak şöyle der: “Gücenmiş kardeş surlu kentten
daha zor elde edilir. Çekişme sürgülü kale kapısı gibidir.” Ele
geçirilmesi gereken kalelerden bahsedin! Maalesef deneyimlerim
bana kilise içindeki çekişmelerde Matta 18. bölümünün genellikle
unutulduğunu gösteriyor.
341
Dedikoduya, başkalarına “kontrol” edenlere ya da grup içinde
267
öfkelenenlere dikkat edin. Dedikodu yapanlar, kontrol etme
ihtiyacı duyanlar ya da çok öfkelenenler gündemi belirlemeye
çalışır ve düşman da grubu bölmek için bu tür şeyleri kullanır.
Bu bölümde yazdığım her şey doğruysa, o zaman önderler için
destek dualarının olması elzemdir. Önderlik sistemi içinde
olmayanlarınız yazmış olduğum meselelerin bazılarını fark
etmiştir. Önderlikteki gerçek eksiklikleri de gözlemlemişsinizdir.
Bu nedenle önderlerinizi duada desteklemek için gayretinizi ikiye
katlamanızı salık veririm.
Özellikle yeni girişimlerde öncülük eden önderlerin destek dua
gruplarına ihtiyaçları olduğuna inanıyorum. Şimdi benim için
düzenli olarak dua edenler var ve ben de onlara aylık mektup
gönderiyorum. Belirli zorluklarla karşılaştığımızda ya da benim
durumumda olduğu gibi ruhsal savaş üzerine seminer verirken ve
bu kitabı yazarken (!) özel duaya ihtiyacımız var.
19 Numaralı Etkin Strateji: Düşmanın özellikle kilise önderlerini
hedef aldığını bilin. Dolayısıyla onlar için özenle ve hararetle dua
etmemiz gerekir.
268
BÖLÜM 20 - DOĞAÜSTÜ GÜÇ VE
PEYGAMBERLİK İÇİN SAVAŞ
Dünyanın bazı yerlerinde putperestlik ne kadar güçlüyse gizli
alaycılık da o kadar güçlüdür. Bundan dolayı da Batı
Hristiyanlığında doğaüstülük için yapılan savaş çok büyüktür.
Kilisenin ilerlemesi için bununla gerçekten savaşmamız gerekir.
Buradaki zorluk daha önce gördüğümüz gibi şuradadır: İnsanların
zihniyeti rasyonel batı dünya görüşünün hakimiyeti altına girme
eğilimindedir.
Bunun etkisiyle mucizeler küçümsenir; bir mucize olduğunda,
oluşuyla ilgili mantıklı bir açıklama yapılır, gerçekliği sorgulanır
ve devamlılığı tartışılır. “Sadece tesadüf” olduğu söylenebilir ya
da “iyileşme devam edecek mi?” diye sorulur.
Tüm eğitim sistemimiz rasyonel şekilde düşünmemiz için
tasarlanmıştır. Tanrı’ya karşı değilim. Tanrı genel olarak ilahi
takdiri içinde rasyonel ve tutarlı bir şekilde hareket eder. Evreni
daima devam ettirdiği gibi yapar bunu. Teolojik olarak bilimsel
araştırma ve girişimin temeli böyledir. Dün arabanızın gitmesini
sağlayan petrol, arabanızın yarın da gitmesini sağlayacaktır. Bu,
bilimsel bir yasadan ötürü değil, evrenin devam ettiricisi olan
Tanrı, ilahi adaletinde bunun böyle olmasını ayarladığı için olur.
Ne var ki, Batı’da biz Tanrı’nın ilahi adaletini değil, insan
bilgisini ve anlayışını vurgularız. Bilginin güç olduğunu düşünerek
yetiştirildik ve her şeyin nasıl çalıştığını biliriz. Batı’nın dünya
görüşü o kadar rasyoneldir ki, tıbbi sorunların ne olduğunu anlarız
ve doğaüstü boyutu dışlarız. Örneğin, hastalığın ya bakteriden ya
da virüsten olduğu öğretilir ama, bu bilgi Tanrı’nın doğaüstü bir
269
şekilde iyileştirebileceği olasılığını kabul etmemizi engelleyebilir.
Burada doğru düşünmeyle ilgili bir savaş vardır. İnsanların
Tanrı’ya dönmemesini temin etmeye çalışan kültürümüz ve eğitim
sistemimizle Şeytan’ın etkilemeye çalıştığı zihnimizdeki savaştır.
Batılı düşünce sisteminde “doğal” ve “doğaüstü” ile “maddi” ve
“ruhsal” gibi yanlış bölünmelerin tuzağına kolayca düşebiliriz.
Doğal ve doğaüstü olanı eşit gören ve aynı kudretli Tanrı
tarafından yaratıldığına ve devam ettirildiğine inanan Kutsal
Kitap’ın “dünya görüşü” bu değildir. Kutsak Kitap’a dayalı dünya
görüşü, hasta biri için dua ettiğimizde ve o ilaç ya da ameliyatla
iyileştiği zaman Tanrı’nın çalıştığına ve dualarımıza cevap
verdiğine inanmaya götürür bizi.
İkisini de beklemeliyiz. Kutsal Kitap zamanında, İsa’nın ve ilk
kilisenin hizmeti sırasında olduğu gibi Tanrı’nın mucizevi bir
şekilde araya girmesini beklemeliyiz. Gizli alaycılığa ve mucizevi
iyileşme deneyimimizin tarihsel eksikliğine karşı savaşmalıyız
çünkü gerçek, Tanrı’nın Sözü’nde gösterildiği gibidir. Müjde’yi
vaaz ettiğimizde bunun sadece sözde kalmadığını ama Kutsal
Ruh’un ve gücün açıklanmasında göstermeliyiz ki, Rab’bi kabul
edenlerin imanı insan bilgeliğine değil, Tanrı’nın gücüne dayalı
olsun.
342
Bu bağlamda yılgınlığa ve pasifliğe karşı savaşmalıyız. Yoksa
insanların iyileşmesi için dua edersek ve hiçbir şey olmazsa
yılgınlığa düşeriz. Zorlu kişiler olarak Egemenliği zorla ele
geçirmek yerine yenildiğimize inanır ve tekrar yapmayız. Bu
nedenle zafer kazanıncaya dek hastalar için dua etmeye devam
etmeliyiz.
343
Doğaüstülük konusunda Tanrı’nın Sözü
270
İyileşme için Tanrı’nın doğaüstü gücünde hamle yaparak ruhsal
savaşa nasıl katılalım?
1. Tanrı’nın Sözü’ne başvuralım
Tanrı’nın Sözü şu anki deneyiminizi değil, düşüncemizi
yönetmelidir. Bu nedenle İsa şöyle der: “Size doğrusunu
söyleyeyim, benim yaptığım işleri, bana iman eden de yapacak;
hatta daha büyüklerini yapacaktır. Çünkü ben Baba’ya gidiyorum”.
Burada İsa’nın yaptığı mucizelerden bahsediliyor
344
Yakup normal kilise hayatını betimler. “Biri sıkıntıda mı?”
diye sorar. “Dua etsin.” der. Elbette. “Sevinçli mi, ilahi söylesin”.
Tabii. Yakup daha sonra şöyle devam eder: “İçinizden biri hasta
mı, kilisenin ihtiyarlarını çağırtsın; Rab’bin adıyla üzerine yağ
sürüp onun için dua etsinler.”
345
Benim şimdiye dek olan deneyimlerim Kutsal Yazılar’ın
ölçüsüne ulaşmıyor. Ama bu vazgeçmek için bir neden değil! Tam
tersine Tanrı’nın Sözü’nü alıp ona inanmaya devam edeceğim.
İstemeye ve dua etmeye devam. Azimle vaaz edip, zafer
kazanıncaya dek hastaları iyileşmeleri için öne davet edeceğim
(herkesin iyileşeceğini söylemiyorum. Egemenlik İsa tekrar
gelinceye dek tüm doluluğuyla gelmiyor).
2. Kilisenin organizasyonunun, Tanrı’nın
huzurunu ve meshediciliğini
sıkıştırmasına izin vermemek önemlidir
Örneğin, kiliselerimizde ev grupları oluştururken amaç sadece
ihtiyarların önderlik sorunlarıyla uğraşmasını azaltmak değil. Ev
271
gruplarıyla daha çok yerde meshedilme özgürce ve etkin bir
biçimde akabilir; dolayısıyla iyileşme için daha çok dua olur.
Peygamberlik bağlamında da daha çok etkin akış olur. Örneğin,
iyileşme için bir toplantı olduğu zaman daha büyük mucizelerin
olmasını bile mümkün kılan iman ve beklentide artış olacaktır. Ev
grubu sistemimiz ruhsal boyuttaki beklentilerimizi geliştirmelidir.
Bu bölümü yazdığım hafta katıldığım ev grubunda benzer bir olay
yaşadığım için yüreklendim. Başka bir kiliseden gelen bir konuk,
üyelerimizden ikisiyle kalıyordu. Ev toplantısı sırasında orada
bulunan kişiler için doğru olan peygamberlik sözleri söyledi. Bir
konuk olarak kişiler hakkında söylediği şeyleri bilmesi mümkün
değildi. Sonuç olarak oradaki bir kişi Rab’bi kabul etti.
Bir pazar kilisemizde tuhaf bir görüm gördüm: bir kase custard
(puding). Farklı kültürlerden gelenler için “custard”ın ne olduğunu
açıklasam iyi olur. Custard koyu, tatlı ve sütten oluşan bir
pudingtir. Uzun süre bekletilirse üstünde bir kabuk oluşur. Kabukta
bir delik açıp birkaç dakika beklenirse, kabuk yeni bir biçim alır.
Görümümde biz kabuğun altındaydık ve dualarımızla delikleri
yumrukluyorduk. Yeteri kadar delik olmadığından kabuk yeni
şekiller almaya devam etti. Cesaretlendirici bir görüm olmayabilir
ama, Tanrı’nın doğaüstü gücü açısından Batı kiliselerinde neler
olup bittiği konusunda bir paralellik vardı. İnanmazlık gibi
kültürel bir kabuk altındayız. Sık sık hastalar için dua ederiz ve
biri iyileşir. Kabuktaki bir deliği yumruklarız ve kısa bir süre
seviniriz. Sonra bir süre hastalar için dua etmeyiz; hayal kırıklığı
ve alaycılık yeniden başlar ve de kabuk yeni bir biçim alır. Kabuğu
kırmak için sertleşelim ve yeterli delik açmak için itelim ki, kabuk
yeni bir biçim almasın.
Peygamberlik ve ruhsal savaş
272
Bu, beni peygamberlik meselesine ve ruhsal savaşta onun
anahtar rolüne getirir. Önemli zamanlarda peygamberler Tanrı’dan
duyar, kültürlerde ve kiliselerdeki kalelerin ayırdına varabilirler.
Bundan dolayı peygamberlik edenlerin Daniel gibi duada, açık
olmaları önemlidir. Öyle ki, Daniel gibi savaşın özüyle ilgili
olarak vahiyler alabilsinler.
346
Daniel dua etti, çünkü kehanetle Tanrı’dan duyuyordu; İblis
bundan nefret eder ve böyle bir şey olduğunda da peygamberlik
görümüne zarar vermek ve onu çarpıtmak için elinden geleni
yapar. Bugün savaşı anlama ile ilgili peygamberlikte ilerleme
olmasına rağmen (örneğin Rick Joyner’in The Final Quest gibi
kitaplar aracılığıyla) peygamberlik eden kişilerin karizmatik
kiliselerde daha önce olmadığı kadar zayıf olduğu inancındayım.
Öyle ki, güvenli Kutsal Yazılar zeminini spekülasyonlara atma
riski içindeler.
347
İzebel’in zamanında yaptığı gibi İzebel ruhu samimi
peygamberleri yok etmeye çalışıyor. Bir dostum herhangi bir
öndere hesap vermeyen bir peygamberi istemeyerek kilisesine aldı.
Peygamberlik sözlerinde doğruluk vardı, ama insanları hizmet için
özgür bırakmaktan ziyade bağlıyordu. Yerel önderlikten ziyade
konuk olan peygambere sadık olma gibi bir eğilim vardı. Duayla
üstesinden gelinmesine rağmen manipüle de eden peygamberlikle
yüzleşmeye çalışan önderlerin ailelerini hastalıklar etkiledi.
348
Bu bir ruhsal savaştır ve içten olan bir peygamber esas
kaynaktır. Burada bir tehlike var: düşman bu içten olan
peygamberlik meshedilişine zarar verecek, çünkü bu meshedilme
onu ve işini açığa çıkaracaktır. Peygamberlik eden kişiler,
Tanrı’nın halkını cesaretlendirmeli ve onları harekete geçmeleri
için kamçılamalıdır. İblis bunu yavaşlatabildiği kadar
273
yavaşlatacaktır. Bunu da çok sık dikkati başka yöne çeken
taktiklerle yapacaktır ve 1. Krallar 13. bölümdeki hikaye de (bunu
tam anlamadığımı kabul ediyorum) bunu gösterir. Hikaye, Tanrı
adamının dikkatini başka yöne çevirmek ve ölümüne sebep olmak
için kullanılan yaşlı bir peygamber ile ilgilidir. Tuhaf bir hikaye
ama Tanrı’nın peygamberlerinin dikkatini başka yöne çeviren ve
böylece Tanrı’nın halkının içten bir peygamberlik sesini
duymasını engelleyen düşmanın stratejisini gösterir.
Peygamberliğe dair sembolizm
Stereotip eylemlerin ruhsal savaş için örnek olmasına izin
verilirse, peygamberlikle ilgili dikkatin başka yöne çevrilmesine
yol açılabilir. Krallar kitabında, Elişa’nın ölüm döşeğindeyken
savaşa girmek üzere olan İsrail halkının durumunu betimleyen bir
hikaye var. O zaman kral olan Yehoaş, peygamberi görmeye gitti
ve peygamber de ona birkaç ok almasını söyledi. Pencereden oku
atmasını ve diğerlerini yere vurmasını söyledi. Ne var ki, onları
yere altı yedi kez vuracağına üç kez vurdu ve böylece düşmanlarını
tamamen yok edemeyeceğini öğrendi.
Şimdi bu, gelecekte
olacak olan savaşlara bir örnek teşkil etmedi. Savaşa girmeden
önce oklarını yere vurmadılar! Sadece o durum için özel bir
peygamberlik eylemiydi. Yehoaş’ın yere vurmaya devam
etmemesi ısrar eksikliğini gösteriyordu. Bu bir gerçekti.
Dolayısıyla Tanrı bizi dua toplantılarımızda peygamberlik
sembolü olarak değneklerimizi ısrarla yere vurmamız için değil, O
harekete geçsin diye ısrarla dua etmemiz için çağırdı!
349
Bugün bile Tanrı’nın belirli zamanlarda insanların belirli bir
şeyi yapması için emir verdiğine inanıyorum. Ancak o sembolik
eylem her zaman yapılan bir yöntem olarak ele alınırsa
endişelenirim. Bir grup insanın başlarına beyaz bez bağlayıp
274
“Ruh’ta hareket ettiklerini” göstermek için adada saatin dönüşü
yönünde dans ettiğini duydum. Ruh’ta hareket etmeyenler ise
odada farklı yönde dans etmek zorundaydı!
Bunun özünde bir peygamberlik gösterisi olmuş olabileceğini
kabul edebilirim. Ancak öyle görünüyor ki, bunu yaptıkları her
şeyde bir yöntem olarak kullanıyorlar. Neredeyse bir büyü gibi.
İşte peygamberlik eden kişilerin ismine leke getiren şeyler bu gibi
şeylerdir. Peygamberlik gösterisi yapmanın yanlış bir şey
olduğunu söylemiyorum; ben de peygamberlik dahilinde tuhaf
şeyler yaptım. Ancak bunların genelde bir defaya mahsus olduğunu
ve devamla tekrarlanmak için tasarlanmadığını anlamamız lazım.
Bu, özellikle ruhsal savaş alanında önemlidir.
Örneğin, Eriha kentinin alınması için Yeşu’ya ve İsrail
ordusuna kentin etrafında yedi gün dolanarak boru çalmaları
söylendi. Ancak Kenan diyarındaki bütün kentlerin alınmasında
bu yol izlenmedi. Bu örneğin tüm Eski Antlaşma’da bir kez daha
tekrarlandığını görmüyorum. Davut’a Filistliler’i yenmesi için
daha önce uygulanan saldırıları izlememesi özellikle söylendi. Bir
seferinde doğrudan gidip saldırması, başka bir seferde ise pelesenk
ağaçlarının gizemli sesini beklemesi söylendi.
350
351
Değişmeyen yöntem tehlikelidir, çünkü insanların ”bunu böyle
yaparsak, düşman bu durumda yenilecektir” gibi bir düşünceye
saplanmasına yol açabilir. Düşündükleri gibi olmazsa halay
kırıklığına uğrarlar. Egemenliğin ilerlemesi, kaybolanı kazanma,
öğrenciler edinme ve kilise kurma gibi ana hedefimizden
sapmamıza neden olabilir. Daha önce gördüğümüz gibi bunların
hepsinde ruhsal savaş vardır. Her zaman kullanılan bir yöntem
tehlikelidir çünkü gözümüzü Tanrı’dan, O’na olan bağlılığımızdan
ayırabilir ve kullandığımız yönteme odaklanmamıza neden
275
olabilir.
Tanrı’nın halkı özellikle peygamberliğe dair sembollere sarılıp
onları onurlandırması konusunda uyarılır. Çölden geçerken Rab,
Musa’ya bir keresinde tunç bir yılan yaparak onu direğin üstüne
koymasını söyledi. Öyle ki, ısırılan herkes ona bakınca yaşasın.
Daha sonraki yıllarda işte bu yılan Tanrı’nın halkının çok saygı
duyduğu bir putperestlik tuzağı haline geldi.
352
353
Peygamberliğe dair bu tür gösteriler, peygamberlik eden
kişilerin Yeni Antlaşma’nın peygamberlik çağrısını yerine
getirerek göz önünde olması gerektiği zamanlarda kenara
itilmeleri gibi bir tehlikeye neden olabilir.
Bugünkü kilisede peygamberlik çağrısı
Günümüzde peygamber ne yapması için çağrılır? Bunun
ayrıntısına girmek başlı başına bir kitabı gerektirir ve bununla
ilgili birçok kitap yazılmıştır. Ancak peygamberlik çağrısını
içeren birkaç işlevin özetini vermek yararlı olabilir. Öyle ki,
onların önceliğini görebilelim ve düşmanın bizi onlardan
saptırmasına izin vermeyelim.
354
Yeni Antlaşma’da kilise elçilerle peygamberlerden oluşan
temel üzerine inşa edildi. Bugün de esas rolleri budur:
kiliselerin Kutsal Yazılar’da açıklanan peygamberlik
vizyonunu izleyen temeller üzerine kurulmasını temin etmek.
355
Hagay ile Zekeriya halkı tapınağı ve duvarları yeniden inşa
etmeleri için teşvik etti. İnşa etmek için teşvik etme
peygamberliğin önemli bir rolünü oluşturur. Ki buna bugün
çok ihtiyaç vardır. Peygamberlik, kilisenin kurulmasını
356
276
geliştirir.
357
Hagavos’un Pavlus’a verdiği için Mesih’in bedeninde olan
insanlara anahtar sözcükler verme. İhtiyarlar kurulunun
ellerini Timoteos’un üzerine koyarak onun için dua etmesi ve
onun da kutsal armağanlar alması gibi.
358
359
Gelecekte olacaklara dair kiliseyi uyarma. Öyle ki, kilise
baştan önlemini alabilsin. Bunun örneğini Hagavos
peygamberde görebiliriz; o olacak kıtlığı önceden bildirdi.
360
Tanrı’nın halkına Kutsal Yazılar’da olan harika peygamberlik
amaçlarını görümlerle getirme.
Müjde’nin yayılmasını ve kilisenin kurulmasını engelleyen
yerel kiliselerde ve bireysel yaşamlardaki kaleler de dahil
olmak üzere meselelerle ilgili olarak ayırdına varmayı
sağlama. Vahiy kitabındaki yedi kiliseye yazılan mektupların
o kiliseler için özel peygamberlik sözleri içerdiğine
inanıyorum.
Onlara teşvik verecek sözlerle birlikte
halledilmediği takdirde gelişmelerini engelleyecek meseleleri
tespit etmelerini sağlayacak sözleri de içeriyordu.
Peygamberlik armağanının bu yönünde kuvvetli bir ruhsal
savaş boyutu olduğuna inanıyorum.
361
Yerel kilisede Kutsal Ruh’un armağanlarının ifade
edilmesindeki gelişimi teşvik etme. Efesliler 4:11’deki tüm
hizmetler gibi peygamberlerin de kutsalları, hizmetleri için
donanımlı kılmaları gerekir. Kiliselerimizin hepsini
peygamberliğe açık topluluklar olmaları için teşvik ederler.
Bugün kilisede bütün bu işlevlere büyük gereksinim vardır.
277
Peygamberlerin Kutsal Yazılar’a dayanmayan ruhsal savaşla
hedeflerinden saptırılmalarına izin vermeyelim.
Peygamberliği kenara itme
Doğaüstü boyutun pahasına yapılan danışmanlık ve
organizasyon gelişiminin tanıtımı da peygamberliği kenara itme
eğilimindedir. Tanrı’dan gelen sınanmış peygamberlik sözlerinin
önderler toplantısındaki gündemde ve verilen kararlarda ağırlığı
olmalıdır. Düşman, önderlerin dikkatini peygamberlik sözlerinden
başka yöne çekmek için gündemi oluşturan meseleleri kullanabilir.
Oysa peygamberliğe dair öngörü o sorunların çözülmesinde
yardımcı olabilirdi.
Peygamberlik etme, Kutsal Yazılar’a uymayan aşırılıklara
itilerek de kenara itilebilir. Tuhaf davranarak ya da hevesli ama
sınanmamış bir şekilde peygamberlik ederek küçümsenebilir.
Peygamberliğe dair savaşta son bir tehlike daha vardır: bire bir
peygamberlik etme. Bununla şunu demek istiyorum: biri başka
birine tanık olmadan peygamberlik sözü verir. Bunu sınama fırsatı
vermeden yapar; dolayısıyla hesap verebilirlik değeri olmaz.
Düşmanın bu önemli mesele karşısında
etmemesini nasıl sağlayabiliriz? İşte birkaç ipucu:
avantaj
elde
Peygamber olduğunu iddia eden birinin yerel bir kiliseye ve
önderlerine içtenlikle hesap verebilir olduğuna dikkat edin.
Peygamberlik hizmetinin daha geniş düzeyde işlevi varsa,
takım içinde birbirine hesap verebilir şekilde çalışıyor olması
gerekir.
278
Peygamberlik etmenin esas hedefi, egemenliğin ilerlemesi,
kaybolanın kazanılması, öğrenci edinme ve kilise kurma gibi
çağrısı olan Tanrı halkının donanımını mümkün kılmaktır.
Yerel kiliselerimizde peygamberin rolü ile peygamberlik
etmenin önemi hakkında iyi bir öğretişin olmasını sağlayın.
Kiliselerimizde peygamberlik armağanının ifa edilmesini
temin etmeye çalışın. Peygamberlerin teşviğe ihtiyacı vardır.
Armağan kullanılmazsa, işe yaramaz kanallara kayabilir.
Açıkçası pastörler bunun nasıl ifa edileceğini bilmiyor.
Pastörlük armağanı olanlar için peygamberlik armağanı
genelde öncelik açısından alt sıralarda yer alır. Bu da işi
kolaylaştırmaz. Kiliseyi önemli bir hizmetten alıkoyar ve
peygamberlik armağanının başka bir yöne kaymasına neden
olabilir.
Kilise içinde bire bir yapılan peygamberliğe izin vermeyin.
Kilise üyelerinin heyecan verici olmalarına rağmen bağımsız
peygamberlerin peşinde koşmamalarını sağlayın. Çünkü bu
peygamberler, insanları Tanrı’dan gelen hizmetlere
yönlendirmekten ziyade onları sınanmamış beklentilerin
kölesi haline getirebilirler.
20 Numaralı Etkin Strateji: Günümüzde Tanrı’nın doğaüstü
gücüne inanarak ve kiliselerimizde peygamberlik hizmetine yer
vererek düşmanı yenin.
279
BÖLÜM 21 - HANGİ SİLAHLARIMIZ VAR?
Ruhsal savaş meselesine olumlu bir açıdan yaklaşmalıyız.
Korkacak ya da zihnimizi çok meşgul edecek bir şey yok. Şeytan’ı
ve gücünü abartmamalıyız. İsa’yı yüceltmeye ve dünyada O’nun
işini yapmaya odaklanmalıyız. Önceliğimiz her şeyde, evimizde,
kilisemizde ve işyerimizde O’nun Egemenliğini aramak olmalı.
Ancak Şeytan’ı da küçük görmemeliyiz. Egemenliğin işini
yaparken Şeytan ile cinlerinin muhalefetiyle karşılaşacağımızı
anlamamız gerekir. Etkin bir düşmanımız var. Bunu inkar etmek
demek, onun daha usta saldırılarına maruz kalmak demektir.
İnsanları varlığının yokluğuna ikna etmeye bayılır. Dr. D. Martyn
Lyoyd-Jones bu konuda şöyle yazar: “Bugünün kilisesinin
hastalıklı durumunun ana nedenlerinden birini İblis’in unutulmuş
olmasına bağlıyorum. Bize her şey atfedildi; tutumlarımızda ve
düşüncelerimizde psikolojiyle çok fazla haşır neşir olduk. İblis’in,
düşmanın, suçlayıcının ve onun ateşli oklarının gerçeği konusunda
cahil kaldık.”
362
Evet, Şeytan çarmıhta yenildi ve özellikle kalelerin
yıkılmasıyla uğraşıyorsak bunu anımsamamız gerekir. Yenildi. Bu
nedenle çarmıhtaki zaferin etkilerini her ulusa götürmeliyiz. Sonuç
olarak asla yenilmeyiz. Bizi sevenin aracılığıyla bu durumların
hepsinde galiplerden üstünüz. Kutsal Yazılar’da bize Kuzu’nun
kanıyla, tanıklık bildirimizle ve ölümü göze alacak kadar can
sevgisinden vazgeçişimizle onu yendiğimiz söylenir. Düşmanın
en büyük silahı olan ölüm bile inanlılar için sonsuz yaşama
giriştir. Dolayısıyla kaybetmemiz mümkün değil. Düşmanın bize
karşı olan en büyük silahı zafer getirir. İşte, Mesih’teki adalet
budur.
363
364
280
Tanrı bu savaşta kullanmamız için gerekli silahları sağladı.
Tanrı’nın Sözü
Kutsal Yazılar’da Ruh’un kılıcının Tanrı Sözü olduğu yazılıdır.
Düşman yılgınlık tohumları ekmeye çalıştığı zaman bunu
kullanmamız gerekir.
365
Tanrı’nın Sözü kaleleri açığa çıkarmak için verilir. Düşman
yalancı ve aldatıcıdır. Dolayısıyla bizim de onun işlerini teşhir
etmemiz gerekir. “Büyücülük” sözcüğünün gizlilik anlamına
geldiğini ve kalelerle baş edebilmek için onları açığa çıkarmamız
gerektiğini görmüştük. Bu pek düşündüğümüz bir şey olmayabilir,
ama Tanrı bunu teşhir ediyor. “Bunun için karanlıkta söylediğiniz
her söz gün ışığında duyulacak, kapalı kapılar ardında kulağa
fısıldadıklarınız damlardan duyurulacaktır.”
366
O’nun Sözü ayırt edebilmemize yardımcı olsun diye verilir:
“Tanrı’nın Sözü diri ve etkilidir, iki ağızlı kılıçtan daha keskindir.
Canla ruhu, ilikle eklemleri birbirinden ayıracak kadar derinlere
işler; yüreğin düşüncelerini, amaçlarını yargılar.” Dünyanın
çeşitli yerlerinde kaleler hakkında konuştuğumda şunu keşfettim:
insanlar özgür kılınabilsin diye her şey açığa çıkmaktadır. Batılı
ülkelerde birçokları ilk defa bireysel düşünme ya da kiliseyi
tüketici zihniyetiyle değerlendirme eğiliminde olduklarını anladı.
Kaleleri açığa çıkarma, savaşın yarısıdır; diğer yarısını da onlarla
baş etme alır ki, bu da elzemdir! Amerika’daki Warrensburg Yaz
Kampımızda bireysellik kalesi üzerinde ders verdiğim zaman
birçok kişinin daha sonra bana gelip bu mesele hakkında daha önce
hiç düşünmediklerini bile anlattıklarını anımsıyorum. Zaten böyle
yetiştirilmişlerdi. Kültürleri (ve maalesef kilise kültürü bile) onları
bireysel düşünme doğrultusunda koşullandırmıştı. Bu nedenle
367
281
Tanrı’nın Sözü’nün kaleleri teşhir etmesi önemlidir.
Tanrı’nın Sözü, kalelere karşı savaşta ve zihnimizin
yenilenmesinde bizi donanımlı kılmak için de verilir. Çünkü
zihnimiz günümüz toplumunu etkileyen kaleler tarafından yanlış
bir şekilde koşullandırılır. Dolayısıyla Kutsal Yazılar’ın etkisine
açık bırakılmalıdır. Dostum David Holden bu konuyla ilgili olarak
mükemmel bir kitap yazdı. Karım Scilla da bu kitabı yeni
inanlıların eğitiminde defalarca kullandı. David’in bu konuda
böyle düşünüp düşünmediğini bilmiyorum ama inanlıların
zihinlerini yenilemelerine yardım etmek için yazmak ruhsal
savaştır.
368
Bu nedenle Tanrı’nın gerçeğini kullanarak düşmanla
karşılaşmayı öğreniyorum. Dolayısıyla düşman bize başarısız
olduğumuzu söylediğinde, biz de imanla bizi sevenin aracılığıyla
galiplerden üstünüz diyebiliriz. Düşman şu şu kişilerin bize karşı
olduğunu ve başka her türlü şeyi söylediğinde, Tanrı’nın Sözü’nü
alıp insanlara karşı değil bu karanlık dünyanın güçlerine karşı
savaştığımızı söyleyebiliriz. Yenilenen zihnimize göre karşılık
vereceğiz. Öfkeyle karşılık vermemize gerek yok. Bu şekilde
Tanrı’nın Sözü’nü alır ve ona hem karanlığın işlerini açığa
çıkarmasına hem de bizim ona tanrısal bir tarzla tepki
göstermemizi mümkün kılmasına fırsat veririz.
Sebat etme
Ruhsal savaş düşmana ya da karanlık güçlere bağırmaktan
ziyade sebat etmeyle ilgilidir. Daha önce gördüğümüz gibi Yakup
bize,
Tanrı’ya
bağımlı
olduğumuzda
İblis’e
karşı
direnebileceğimizi ve onun da bizden kaçacağını söyler. Sebat
etme batı dünyasının kültüründe popüler olan bir nitelik değildir.
369
282
Her şeyi anında istiyoruz; fast food, hemen ulaşabilme gibi. Hızlı
çalışan bilgisayarımıza bile yavaş çalışıyor diye sabırsızlık
gösterebiliriz.
Rab’bin gözünde bir gün bin yıl, bin yıl bir gün gibidir. O,
zamanın ve aceleciliğin despotluğu tarafından yönetilmez. Bizim
yönetilmemiz lazım. İman, sebat etmeyi ve dayanmayı gerektirir
ki, bunlar Tanrı’nın onurlandırdığı niteliklerdir. Tanrı’nın isteğini
yerine getirirken, O da vaat ettiklerine kavuşmamızı mümkün
kılar. Tanrı’ya bağımlı olur ve doğru olana sımsıkı sarılırsak
düşmanın yenildiğini görebiliriz. Düşmanın oyunlarına gelmezsek,
İsa’nın durumunda olduğu gibi bir süre için bizim yanımızdan
ayrılır.
370
371
372
İman
Burada gönderme yaptığım iman aktif bir imandır. Aktif iman,
düşmanın saldırıları konusunda şikayet ederek hayatı geçirmeyi
tercih etmez; düşmanın yalanları yerine Tanrı’nın Sözü’ne
inanmayı seçer.
Dolayısıyla iman bütün olasılıkları tartıp her şeyin yolunda
olacağını varsaymak değildir. İçinde bulunulan durumlar tersini
gösterse bile Tanrı’nın söylediklerine inanmayı seçmektir. İman,
duruma gerçekçi gözle bakar ama, o anki durumun kendisini
yönlendirmesinden ziyade Tanrı’nın Sözü’ne inanmayı seçer.
Örneğin, Pavlus bize İbrahim’in umutsuz durumunu anımsatır:
İbrahim yüz yaşına yaklaşmışken, ölü denebilecek bedenini ve
Sara’nın ölü rahmini düşündüğünde imanı zayıflamadı. Umutsuz
bir durumdayken bile Tanrı’nın kendisine oğul verme vaadine
inandı. Kendi bedenine bakıp “imkansız” dediğinde ve karısının
bedenine bakıp “karımı seviyorum ama bu daha imkansız”
373
283
dediğinde bile Tanrı’ya inandı.
Öğretiş açısından “iman” kiliseleri olarak adlandırılan
kiliselerin yaptığı bazı vurgularda hemfikir olmayabilirim, ama
yine de onların saldırgan imanını taklit etmek isterim. Tanrı’ya
sımsıkı sarılma yerine mantıklı kılınana kolayca teslim olabilirim.
Aktif iman, pasifliğin zıttıdır. Tanrı’nın zamanını bekleme var;
bu pasif değil aktif bir beklemedir. Kutsal Yazılar meydan okur:
“Ama İnsanoğlu geldiği zaman acaba yeryüzünde iman bulacak
mı?” Yanıtımızın “Evet” olmasını umalım. Rabbimiz uzaktayken
hizmetkarlar olarak uyanık ve hazırlıklı olalım.
374
375
Otoriteyi anlama
Bütün otorite İsa’ya verilmiştir. Biz de O’nun adıyla
gönderiliyoruz. Kaleleri yıkmak için otoritemiz ve tanrısal
gücümüz var. Her ikisi de Tanrı’dan gelir. Otorite, bize gönderenin
buyruğundadır. O’nun adıyla gidiyoruz. O, otoriteyle adım
attığımızda O’nun isteğini yerine getirmemizi mümkün kılan
gücün dalgalarını salıverir.
Otorite, kontrol etmek için değil, serbest bırakmak içindir.
Kutsal Yazılar’a dayalı gerçek otorite kiliselerde uygulandığında
özgürlük içinde yürümemiz ve otoriteyle hizmet etmemiz için bizi
yönlendirir. Bizi korur ve hesap verebilirliğimizi sürdürür. Yeni
Antlaşma’nın esas niteliklerinden biri şudur: Hepimiz lütfa
kavuşabilir ve ruhsal armağanları uygulayabiliriz. Dolayısıyla
Tanrı hepimize yollarını öğretecektir.
Hepimiz teker teker
peygamberlikte bulunabiliriz. Kutsal Yazılar, yeni antlaşmadan
“Bütün insanların üzerine Ruhum’u dökeceğim” diyerek bahseder.
Bu nedenle kilisedeki ruhsal otorite, hepimiz işin içine
376
377
378
284
girdiğimizde vaat edilen yeni antlaşmanın hayata geçmesini
mümkün kılar. Ancak şunu anımsamak önemlidir: otorite altında
olursak, otoriteyle hizmet edebiliriz. İzebel ruhuna verilecek yanıt
şudur: başkalarını da otoriteyle hizmet etmeye yönlendiren tanrısal
otoriteye sahip olmak.
Pavlus, bu otorite ve gücü nasıl kullanacağımıza dair açıklık
getirir. Mesih’in yumuşak huyluluğu ve alçakgönüllülüğü içinde
kaleleri yıkabileceğimizi söyler. Bu, otorite ve gücün içinde
gösterilen tuhaf bir tavır gibi görünebilir, ama biz dünyanın
silahlarını değil, tanrısal güce sahip silahları kullanarak
savaşıyoruz.
379
Dua
Bu, imanla bağlantılıdır ve buradaki sırrı da olumsuzluğa karşı
değil, olumluluk için dua etmektir. İsa’nın bize öğrettiği dualar
olumsuz meseleleri ele alsa da aslında olumludur. Şeytan’ın
egemenliğinin olması ne kadar kötü diye dua etmedi; Tanrı’nın
Egemenliği gelsin, gökte olduğu gibi yeryüzünde de O’nun istediği
olsun diye dua etti.
380
1. Başkası için dua etme
İşte burada Tanrı’nın Sözü’nü başkası adına konuşuyorum.
Daniel böyle dua etti. Kendini dua etmeye adamıştı. Aldığı
peygamberlik sözüne göre dua etti ve sonra Pers prensine karşı
evrensel düzeyde bir ruhsal savaş içinde olduğunu gördü. Kasıtlı
olarak karanlık güçlerle uğraşmadı ama dua ettikçe neler olduğu
ona gösterildi. Daniel’in Tanrı’nın peygamberlik sözüne verdiği
karşılık önemlidir. Tanrı’ya vermiş olduğu vaatleri yerine getirsin
diye yakardı. Normalde bir insanın verdiği karşılık aşağıdaki gibi
285
olabilirdi: “Yeremya’dan gördüğüm kadarıyla yetmiş yıl içinde
sürgünden memleketimize döneceğiz. Yetmiş yıl bitmek üzere.
Dolayısıyla gözünüzü dört açın ey ahali. Bu gerçekleşmek üzere.”
Ama Daniel’in verdiği tepki böyle değildi. Her zamankinden daha
ateşli dua etti. Her şeyi göze alarak dua etti: “Doğruluğumuzdan
değil, senin büyük merhametinden ötürü dilekte bulunuyoruz. Ya
Rab, dinle! Ya Rab, bağışla! İşit ve davran, ya Rab! Ey Tanrım,
adının hatırı için gecikme! Çünkü kent ve halk senindir”
381
Birçoklarının bu tür inatçı, acil duayı yeniden keşfetmesinden
çok memnunum. Kiliseler (en azından bizim kiliselerimizdeki dua
edenler) daha düzenli dua zamanı ve bazen oruç tutarak özel dua
dönemleri ayarlıyorlar. Tanrı’nın gücünü daha çok gösterdiği Çin,
Kore, Latin Amerika ve Afrika’nın bazı yerlerinde kendilerini bu
tür duaya daha çok adayanlar var. Konferanslarımızın birinde
Colin Dye’ın Kensington Temple’daki konuşmasını anımsıyorum.
O kilisenin büyümesinde Afrikalı hanımların o kilise için ne kadar
çok dua ettiğini anlatmıştı. Vaaz verirken ön sırada başkaları için
dua eden, yakaran kişiler olmasını istediğini söyledi. Bazen bu
duaların sonucu olarak Tanrı’nın gücünün gittikçe çoğaldığını
hissettiklerini anlattı.
2. Ruhsal savaş duası
Bu konuda çok yazılıp çizilmiştir ve genellikle de stratejik
düzeyde ruhsal savaş olarak adlandırılan bağlamda yazılır. 4.
bölümde dediğim gibi bu konuda yöntem olarak ciddi kuşkularım
var. Ancak Kutsal Ruh’un “kutsal kızgınlık” olarak
adlandırılabilen, ortalığı karıştırdığı ve bizim de militanca dua
ettiğimiz zamanlar olduğuna inanıyorum. Bu, her dua için örnek
teşkil etmez ama Kutsal Ruh’un özellikle yönlendirdiği
durumlarda kullanılır. Böyle dua edilmez gibi bir duyguya bile
286
kapılabiliriz, ama böyle bir şey olduğunda bu tecrübeden kaçmaya
çalışmamalıyız. NFI’daki ihtiyarların dua ve oruç toplantısında
meydana gelen bir olayı anımsıyorum. Hindistan’daki bir pastörün
acilen hastaneye kaldırıldığını duyduk; o an için bir iman armağanı
almış gibiydim ve duayı yönlendirmeyi istedim. Tanrı’nın “Evet!
Evet!” dediğinin farkındaydım ve herkese ellerini kaldırmalarını
söyledim ve eller havadayken hem başka dillerde hem de İngilizce
dua ettik. Daha sonra pastörün iyileştiğini duyduk.
3. Ruhta dua etme
Pavlus bize her türlü dua ve yalvarışla her zaman Ruh’un
yönetiminde dua edin der. Dahası bunu her durumda yapmamızı
söyler. Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun yönlendirmesiyle bunun her
türlü duaya gönderme yaptığına inanıyorum. Ama Ruh’un
yönlendirmesiyle dua etmede yer aldığına emin olduğum dillerle
konuşma armağanının kullanılmasında özel bir değer vardır. Zaten
Pavlus da herkesten çok dillerle konuşmuştu! Bazen Pavlus’un
düşmanın kendisine attığı her şeye böyle mi dayanabilmişti diye
merak ederim. Deniz kazası, elemler, karşı gelinmeler, taşlanmalar
yaşadı. Bir keresinde çektiği çilelerin listesini verdi. Düşmanın
onu yerinden atmak ve hedefinden saptırmak için gösterdiği
gayretleri herkesten daha çok dillerle konuştuğu için mi yenebildi?
382
383
384
Nasıl dua etmem gerektiğini bilmediğimi görüyorum.
Tanrı’ya hamdolsun ki nasıl dua etmem gerektiğinden emin
olmadığım zaman, Kutsal Ruh benim ruhum aracılığıyla dillerle
dua eder. Tam olarak anlamadığımız ruhsal savaş meselelerine
daldığımızda, Tanrı’nın bize verdiği bu harika armağanı
kullanmak için daha fazla ihtiyaç sezerim. O’nun Kutsal Ruh’uyla
doluyken dillerle konuşarak dua etmeye daha çok ihtiyacım olur.
385
287
Tapınma
Yehoşafat belli bir savaşla uğraşırken müzisyenlerini ve
şarkıcılarını önden gönderdi ve onlar da ezgiler okudular: “Rab’be
şükredin, çünkü sevgisi sonsuza dek kalıcıdır.” Böylece tapınma
savaştan önce başladı. Tanrı’ya yoğunlaşma, bizi içimizde
büyüyen imana yöneltir ve Tanrı’yı yücelten tapınma, bizi O’nda
olan vizyonumuza yoğunlaştırır. Artan imanımız asla tapınma için
güdü olmamalıdır; güdümüz daima Tanrı’yı yüceltmek olmalıdır.
Yine de hamtlarla ve tapınmayla Tanrı’ya odaklanmamızın O’nun
harekete geçmedeki imanımızı arttırdığını biliyorum. Koronun
sözleriyle başlayan bir ilahi söylerdik: “Dudaklarımızda Tanrı’ya
övgülerle ve elimizde iki ucu keskin kılıçlarla.” Bugün sanki
tapınmanın bu yönünü kaybetmiş gibiyiz.
386
387
Takım çalışması
Bu kitapta birçok kez cinlerle ilgili güçlere karşı takım halinde
çalışmanın gerekliliğini vurguladık. Düşman bize yalnızken daha
etkin bir biçimde saldırabilir. Ancak bu bölümde birlikte
çalışmanın, yani takım çalışmasının sadece koruyuculuğumuzu
yapmadığını aynı zamanda düşmanı yenme için olumlu bir güç
oluşturduğunu yeniden vurgulamak istiyorum.
İzebel’in hücumundan dolayı depresyona giren İlyas’a söylenen
ilk şey Elişa’yı meshetmesi oldu. İlyas uzun zamandır yalnızdı.
Şimdi bir süreliğine de olsa takım çalışmasının yararlarını
yaşayabilirdi. Takım arkadaşı Elişa çırak bile olsa bu takım
çalışmasından yararlanabilirdi. Takım ne kadar küçük olursa
olsun etkin olabilir. Yonatan düşmana karşı Tanrı için cesur,
inisiyatif kullanan bir örnekti. Ancak bunu, onu bütün yüreğiyle
destekleyen, silahını taşıyan gençle başardı. Yetmiş iki kişi
388
389
288
müjdeciliklerinde böyle bir zafer görünce İsa tarafından ikişer
ikişer gönderildiler. İnanlılar olarak bu ilkeyi sık sık unutmamız
şaşırtıcıdır. Düşmanla savaşta boğuşurken yanımızda başka birinin
olmamasının ne kadar önemli olduğunu unuturuz. Tek başımıza
metanetle devam etmeye çalışırız. İblis’in hücumuyla
karşılaşıyorsanız, düşmanın size direneceğini bildiğiniz bir
meseleye girmek üzereyseniz, o zaman yanınıza birini alın. Bunu
beraber yapın. Takım çalışması silahlarımızdan biridir ve işte
bundan dolayı düşman Mesih’teki kardeşlerimizle olan ilişkimizi
bozmaya çalışır.
Tanrısal örnekler
11. bölümde Batı’daki günümüz toplumunda erkeklik ve
kadınlık konusunda artan bir karışıklıktan bahsettik. Eros
Redeemed adlı kitabında John White insanların bu karışıklıktan
çıkmalarını mümkün kılacak tanrısal örneklere acilen ihtiyaç
olduğunu vurgular. Erkeklerin erkekliğe örnek olarak İsa’ya
bakmaları gerektiğini söyler. Kadınlara gelince, onların Kutsal
Yazılar’daki örnekleri ise İsa’nın annesi Meryem (o imanla
meleğin sözlerini kabul etti.)ve Süleyman’ın Özdeyişleri 31.
bölümde betimlenen kadındır. Kutsal Yazılar’daki örneklere
yeniden odaklanmaya gereksinmemizin olduğu bir gerçektir. Yeni
kuşak için kilise yaşamının içinde kültürümüzdeki karışıklığa karşı
olan ruhsal savaşın bir yönünün de tanrısal örnekler sunması
gerektiğidir. Bu da başka bir gerçektir.
390
İsa yaşamında bugün sunulanın aksine tanrısal erkekliği
gösteren birçok nitelik vardır:
1. Babası Tanrı’ya boyun eğerek inisiyatif kullandı. İnisiyatif
kullanabilmek erkeklik özelliğinin esaslarındandır. İsa’nın on
289
iki yaşındayken bile Baba’sının işine girmede kararlı
olduğunu görürüz. Net kararlar aldı; net hedefleri vardı ve
dünyaya niye geldiğini biliyordu. Tamamlanmış bir görevden
bahsedebilirdi.
2. Korkuya geçit vermedi. İster Ferisiler, ister Sadukiler, isterse
tapınaktaki para bozanlar olsun gerçeğin düşmanlarına karşı
durdu.
3. Kadınların yanında rahattı. Erkek egemenliğinin farkında olan
bazı erkeklerin, kadınların yanında kendi egemenlikleri içinde
nasıl rahatlayacaklarını bilmediklerini fark ettim. Öte yandan
İsa kadınları karalayan gelenekleri reddetti. Kadınlar da
O’nun yanında rahattı. Onlara karşı asla onlardan üstünmüş
gibi davranmadı ama yanlış bir şekilde onların otoritesi altına
girmedi. Suyu şaraba çevirme mucizesinde inisiyatif
kullandığı halde annesinin O’nu bu konuda manipüle
etmesine izin vermedi.
391
4. Hizmetkar önderliğin ne olduğunu sergiledi: otoriteyle
hizmetkarlığın birbirine zıt şeyler olmadığını gösterdi.
5. Duyguları tanrısal bir biçimde nasıl ifade edeceğini biliyordu:
Lazar’ın mezarı başında ağladı, tapınağın ticarethaneye
çevrilmesine kızdı.
John White bu konuda şöyle der: “Kadın ve erkeğin birbirine
kadın ve erkek olarak ihtiyacı var. Gerçek kadın ve erkeğe,
iyileşen kadın ve erkeğe ihtiyacı var. Erkekliğin ve kadınlığın
iyileştirildiği gün geldi. Yine de erkeklik hakkında kadınlıktan
daha çok konuşacağım. Niye? Çünkü erkekler erkek olduğu zaman
kadınlar kendi kimliklerine girmekte pek zorlanmazlar.” Daha
392
290
önce dediğim gibi bugün kültürümüzün karışıklığının zıttı olan
tanrısal örneklere ihtiyaç vardır. Gelecek kuşaklara, cinsel
karışıklıktan çıkmalarına yardımcı olmaları için onlara ihtiyaç
vardır. Gelecek kuşağın güçlendirilmesi ve müjdeyi dünyanın dört
bir yanına götürmesi onlara ihtiyaç vardır.
Tanrı’nın sağladığı silahlar
Efesliler 6. bölümden ve orada gönderme yapılan karanlık
dünyanın güçlerine karşı yapılan savaştan defalarca bahsettik. Bu
nedenle Tanrı’nın sağladığı silahları betimleyen o bölüm üzerine
birkaç cümle ilave etmek bir nevi klişe gibi görünebilir. Hele bu
11 ayet üzerine Dr. D. Martyn Lyoyd-Jones toplam 736 sayfalık iki
cilt kitap yazdıktan sonra!
393
Ancak bu bölümde yer alan ilkelere bu kitapta gönderme
yapılmış olmasına rağmen, savaşta bize yardım edecek bazı
sözlerin tekrarı gereklidir.
1. Güçlü olun
Bu sadece yüzeyde kalan kararsız bir “inanizm” için değil,
gürbüz bir imanın geliştirilmesi için yapılan bir çağrıdır.
Hristiyanlık pısırıklar için değildir. Güçlü olabilecek kişiler
içindir. Etraftaki herkes vazgeçtiği zaman Tanrı’nın gerçeğini
doğrulamak için güçlü olmaktır. Evleninceye dek cinsel ilişkiye
girmeden bedeni temiz tutmak için güçlü olmaktır. Bugün
Hristiyan olmak güç ister. Dişimizi sıkıp devam etme gayretinden
kaynaklı bir güç değil bu. Tanrı’nın doğaüstü gücünün bize
sağladığı lütuftan gelen bir güç. O’nun üstün gücüyle
güçlenmeliyiz. Tanrı’nın bütün silahlarını kuşanmalıyız. Amaç
bunları her sabah kuşanmak değil, ama Pavlus’un burada
291
betimlediği silahların sembolize ettiği gerçekleri günlük
hayatımızda devamlı yaşamalıyız. Şimdi gerçekle yaşamayı
uygulayın. Öyle ki, kötü gün geldiği zaman, cehennemin ateşi ve
İblis’in yalanlarının usta aldatıcılığı üstünüze geldiği zaman
yerinizde duracaksınız. Bu tür zamanlar hepimiz için geliyor; hazır
olalım.
2. Yerinizde durun
Her tarafa saçılan en son çıkan kitapların (umarım bu değildir!)
ya da en son katılınan ruhsal savaş konferansının olduğu böyle bir
zamanda bu bölümde yerinizde durmanın vurgulanması önemlidir.
Bu günlerde Tanrı’nın uyanış göndermesi için yüreklerimizde
çaresizce hıçkıran bir yakarış vardır. Bu çaresizliği ben de
paylaşıyor ve yakarıyorum. Ancak “şunu şunu yapmış olsaydık
uyanış gelirdi” gibi Kutsal Yazılar’a dayanmayan bir uygulamanın
aldatıcılığına kapılabiliriz diye endişeleniyorum. Bizim
sorumluluğumuz yerimizde durmak; İblis’in hilelerine karşı
durmak; birçok tanrısal standarttan vazgeçen toplumun ortasında
sağlam durmaktır. Hristiyan imanının ilk günlerdeki heyecanının
yerini alan sıkıntılarda, zor günlerde ve özellikle hayatın Mesih’e
gelmeden öncekinden daha da zor olduğu zaman birçokları
vazgeçerken, siz vazgeçmeyin. Şimdi yerinizde durma zamanıdır.
3. Belinizi gerçekle kuşatın
Bu, Kutsal Yazılar’da açıklanan gerçeğe mi yoksa bizim doğru
sözlü ya da içten oluşumuz fikrine mi gönderme yapıyor
konusunda yorumcular aynı fikirde değillerdir. Kuşku
duyuyorsanız, ikisini de uygulayın. Her ikisi de geçerlidir. Ruhsal
savaşta aldatılmamak için gerçek elzemdir. Kutsal Yazılar’da
açıklanan sağlam öğretiye ihtiyacımız var. Kutsal Kitap’ı
292
anlamada güçlü olmanız için sizi teşvik etmek istiyorum. İyi ifade
edilmiş bir sistematik teoloji edinin. Bir arkadaşımın “kuru
doktrinel öğretiş” hakkında kuşkuları vardı. Kilisenin daha büyük
güç gösterisinde bulunması gerektiği kanaatindeydi. Benim
yönettiğim bir eğitim çalışmasına katılıyordu. Ona ve diğer
katılımcılara iki gün “Tanrı’nın doktrini” üzerinde ders verdim.
Tanrı’nın kim olduğu, özellikleri, kudreti, ilahi adaleti ve Üçlü
Birlik’in doktrini ile görkemli gizemi hakkında konuştum. Dersi
ilginç bulmaya başladı ve ben tüm sınıfa ayağa kalkmalarını
söyleyip Tanrı’yı, Kutsal Ruhu’yla içimizde gücüyle çalışması için
davet ettiğim zaman şaşırdı. Öğreti ile Tanrı’nın gücünün
gösteriminin el ele gittiğini gördü. Kutsal Yazılar’ın gerçeğinin
yüreklerine dokunmasıyla birlikte Kutsal Ruh’un gücüyle
karşılaşmayı yaşadılar. Belimizi gerçekle kuşatmaya ihtiyacımız
var. Karışık güdüler ve bencil hırslar olmadan içtenlik kuşağını
takmaya ihtiyacımızın olduğu da bir gerçektir.
4. Göğsünüze doğruluk zırhını takın.
Bunun da iki anlamı olabilir. Mesih’teki doğruluk armağanına
ya da doğru ve tanrısal bir yaşam sürmemize gönderme yapıyor
olabilir. Yine her ikisini de yapmalıyız. Mesih’in doğruluk
armağanının hayatımı koruyor olmasından memnunum. Tanrı bize
bakıyor ve Mesih’in doğruluğunu görüyor; Mesih’in doğru oluşu
gibi biz de doğruyuz. Karşılık ödemeden aklandık. Mesih’e
gelmeden önceki geçmişimizi hala pençesi altına alabilen
Şeytan’ın kalelerinden bağımsız doğru yaşamlar sürmemiz gerekir.
5. Müjdeyi yayma hazırlığını giyinin
Tanrı, İsa Mesih’in müjdesiyle çağırırsa, müjdeyi paylaşmaya
istekli olun. Kentten kente, ulustan ulusa koşmaya istekli olun.
293
Tanrı sizi herhangi bir yere çağırmazsa, şimdi bulunduğunuz yerde
imanınızı paylaşmak için her fırsatı değerlendirin. İsa’nın yaptığı
gibi inanlı olmayanlarla arkadaşlık edin. Bu bir ruhsal savaş;
İsa’nın uğruna öldüğü erkeklerin, kadınların ve çocukların
kurtuluşu için olan savaş. Olumlu bir şekilde müjdeyi paylaşmayla
uğraşırsak, tanrısal bir hayat yaşamak ve İblis’in saldırılarına
direnmek için daha çok güdüleniriz.
6. İman kalkanını alın
Daha önceki bölümlerde iman kalkanını ele aldık. Düşmanın
“Tanrı gerçekten dedi mi?” diyen sınamasını ve attığı inanmazlık
oklarını anımsayın. Kalkanınız hazır mı?
394
7. Kurtuluş miğferini alın
Tanrı’nın sizi sevdiği ve sizi kurtardığı gerçeğiyle sevinin. Bu
sevince sarılın ve çok daha iyi olan Mesih’le birlikte olmayı
arzuladığınız kurtuluşu ve bedeninizin O’nun yüce bedenine
benzer hale geleceği ve özgür kılınacağınız zamanı bekleyin.
395
396
8. Ruh’un kılıcını alın
Bu bölümde zaten bu konuda yorum yaptığım için aynı şeyleri
tekrarlamayacağım.
Sevinç
Kutsal Kitap, Rab’bin verdiği sevincin bizi güçlü kıldığını
yazar. Nehemya, İsrail’in düşmanlarının etraflarını sarmasına
karşın Yeruşalim’in surlarını onardı. İşte, bu bağlamda Rab’bin
verdiği sevinçten bahsediyor Nehemya. Ruhsal savaş açısından
397
294
bakıldığında Nehemya kitabı ilginç bir çalışmadır. İnsanlar surları
onarırken, bir ellerinde kılıç diğerinde de mala tutuyordu. Tanrı
bizi de Egemenlik için savaşmamız ve kiliseyi kurmamız için
çağırıyor. Tanrı’nın halkı sürgünden dönüp kentlerini onarırken,
Rab’bin sevinci de onları bu öncü girişimlerinde güçlü kıldı.
İnsanlarla çok sık geçmişten gelen acıları için dua ediyorum.
Acılarını ifade etmeleri önemlidir. Acıda sevince doğru yol
almaları da eşit derecede önemlidir. Öyle ki, onlara acı veren
düşmanın kalelerine karşı durabilsinler.
Daha önce öğrencilerin otoriteyle bu durumdan nasıl
çıktıklarına ve İsa’nın, Şeytan’ın düşüşünü görüşüne baktık.
Savaşın ortasında İsa’nın, Kutsal Ruh’un etkisiyle coşuyor olarak
betimlenmesi ilginçtir. Tanrı’nın bazı gerçekleri dünyadaki bilge
ve akıllı kişilerden gizleyip küçük çocuklar gibi olanlara açtığı için
seviniyordu. İşte, imanlarında çocuk gibi olanlar cinlerin
insanlardan çıkışını ve kalelerin yıkılışını gördü. İsa buna
seviniyordu.
398
Denemeler sırasında düşmanın saldırılarına karşı sevincin
savunma oluşturduğu düşüncesini anlamak özellikle biz Batılılar
için zordur. Yakup, “Çeşitli denemelerle yüz yüze geldiğinizde
bunu büyük bir sevinçle karşılayın” der.
399
Esirlerin yıllarca boyunduruğu altında kaldıkları şeylerden
özgür kılınmasına sevinç ve gülme eşlik eder. Eski Antlaşma,
Tanrı’nın halkı sürgünden geri geldiğinde bunu şu sözlerle ifade
eder: “Ağzımız gülüşlerle, dilimiz sevinç çığlıklarıyla doldu. ‘Rab
onlar için büyük işler yaptı’ diye konuşuldu uluslar arasında.”
400
Gülmeyle ilgili en ilginç ayetlerden biri şudur: Rab, cinlerin
etkilediği kalelerle güçlenen ve Tanrı’nın meshettiğine karşı
295
gelmeye çalışan prenslere ve yöneticilere güler. Bu bağlamda
Kutsal Yazılar, “Göklerde oturan Rab gülüyor, onlarla
eğleniyor.” Bu mezmur, Tanrı’nın kaçınılmaz son zaferini
anlatıyor. İsa Mesih’in mutlak zaferini ilan ediyor. Yine bu
mezmurun vaadine dayanarak ulusların Mesih için kazanılacağına
güvenebiliriz. Ulusları hangi kaleler, hangi bölgesel ruhlar esir
alırsa alsın sonunda yenilenler onlar olacaktır. Gökteki yüksek
sesler “Dünyanın egemenliği Rabbimiz’in ve Mesih’in oldu”
diyecektir.
401
402
21 Numaralı Etkin Strateji: Silahlarınızı bilin ve onları kullanın!
Ruhsal savaşla ilgili bir kitabın sevinçli bir bildiriyle
sonlanması uygundur. Bu sevinç bildirisinin Rabbimiz İsa
Mesih’in final zaferiyle olması daha da uygundur.
296
KAYNAKÇA
Randy Alcorn, Money, Possessions and Eternity (0-8423-8731-5,
Tyndale House, 1989)
Neil T Anderson, The Bondage Breaker (1-85424-184-2, Monarch,
1990)
Clinton Arnold, Spiritual Warfare – What Does the Bible Really
Teach? (0-551-03215-4, Marshall Pickering, 1999)
Kenneth E Bailey, Poet and Peasant and Through Peasent Eyes (08028-1947-8, Eerdmans, 1983)
Don Basham, Deliver Us From Evil, (0-8007-9069-3, Chosen,
1972)
Mike Bickle, Growing in the Prophetic (0-85476-554-9, Kingway,
1995)
David Burnett, Clash of Worlds (1-85424-107-9, Monarch,
1990/1995)
David Burnett, The Healing of the Nations (0-85364-742-9,
Paternoster, 1996)
David Burnett, The Spirit of Hinduism (1-85424-194-X, Monarch,
1992)
David Burnett, Unearthly Powers (1-85424-055-2, Monarch, 1988)
Rodney Clapp, Families at the Crossroads (0-85110-994-2, IVP,
297
1993)
Graham Cooke, Developing Your Prophetic Gifting (1-85240-1443, Sovering World, 1994)
Douglas Coupland, Generation X (0-349-10839-0, Abacus, 1996)
Eileen Crossman, Mountain Rain, (0-85363-146-8, OMF Books,
1982)
Paul Daykin, Crossing Cultures (0-85009-736-3, Word, 1994)
Frank Damazio, Seasons of Revival (1886849-04-8, BT Publishing,
1996)
Dr Jack Deere, Surprised by the Power of the Spirit (0-85476-4971, Kingway, 1993)
Dr Jack Deere, Surprised by the Voice of God (0-85476-649-9,
Kingsway, 1996)
Dr Patrick Dixon, Signs of Revival (0-85476-539-5 Kingsway,
1994)
Elisabeth Elliot, Shadow of the Almighty (0-340-02643-X, Hodder
& Stoughton, 1958)
Francis Frangipane, The Three Battlegrounds (1-874367-26-4, New
Wine Press, 1994)
Michael Green, I Believe in Satan’ s Downfall (0-3406-3034-5,
Hodder & Stoughton)
298
Wayne Graudem, Systematic Theology (0-85110-652-8, Inter
Varsity Press, 1994)
William Hendrickson, New Testament Commentary on Galatians
and Ephesians (0-85151-333-6, Banner of Truth, 1968)
William Hendrickson, New Testament Commentary on Luke (085151-292-5, Banner of Truth, 1978)
William Hendrickson, New Testament Commentary on Matthew
(085151-192-9, Banner of Truth, 1978)
Rodney L Henry, Filipino Spirit World – A Challenge to theChurch
(971-511-088-6, OMF Literature, 1986)
David Holden, Battle for the Mind (0 85476-787-8, Kingsway,
1999)
Dewi Hughes, God of the Poor (1-85078-297-0, OM Pumblishing,
1997)
John Paul Jackson, Needless Casualties of War (1-58483-000-X,
Streams Publications, 1999)
Rick Joyner, The Final Quest (0-88368-478-0, Whitaker House,
1996)
Charles H Kraft, Christianity in Culture (0-88344-763-0, Orbis
Books, 1979)
George Eldon Ladd, The Presence of the Future (0-8028-1531-6,
PK, 1974)
299
Bob Larson, Larson’s Book of Spiritual Warfare (0-7852-698526985-1, Thomas Nelson, 1994)
Dr D Martin Lloyd-Jones, The Christian Soldier (0-85151-258-5,
Banner of Truth Trust, 1977)
Dr D Martin Lloyd-Jones, The Christian Warfare (0-85151-243-7,
Banner of Truth Trust. 1976)
Chuck Lowe, Territorial Spirits and World Evangelisation?
(Mentor/OMF, 1-8579-299-5, 1998)
Vishal Mangalwadi, Missionary Conspiracy—Letters to a Postmodern Hindu (81-86701-03-6, Good Books, 1996)
Marvyn K Mayers, Christianity Confronts Culture (0-310-28891-6,
Zondervan, 1974)
Elizabeth Moberly, Homosexuality, A New Christian Ethic (0-22767850-3, James Clarke & Co, 1983)
Dr Ed Murphy, The Handbook for Spiritual Warfare (0-7852-11519, Nelson, 1997)
George Otis Jnr, The Twilight Labyrinth—Why Does Spiritual
Darkness Linger Where it Does? 0-8007-9255-6, Chosen Books,
1997)
John Piper & Wayne Gradem, Recovering Biblical Manhood and
Womanhood (089107-586-0, Crossway Books, 1991)
Graham & Shirley Powell, Christian Set Yourself Free (0-94785217-4, New Wine Press, 1983)
300
Graham Powell, Fear Free (1-85240-015-3, Sovereign World,
1987)
David Pytches, Come Holy Spirit (0-340-38513-8, Hodder &
Stoughton. 1985)
David Pytches, Prophecy in the Local Church (0-340-59566-3,
Hodder & Stoughton, 1993)
John Richards, But Deliver Us From Evil (0-232-51250-7, Darton,
Longman& Todd, 1974)
Don Richardson, Peace Child (0-8307-0415-9, Regal. 1974)
Dean Sherman, Spiritual Warfare for Every Christian (0-92754505-5, YWAM Publishing, 1990)
Valerie Sinason, Treating of Survivors of Satanist Abuse (0-41510543-9, Routledge, 1994)
Tom Sine, Mustard Seed Versus McWorld
Monarch, 1999)
(1-85424-435-3,
James W Sire, The Universe Next Door (0-8308-1220-2, IVP,
1976/1988)
Charles R Solomon, The Ins and Outs of Rejection (0-9622110-0-1,
Solomon Publications, 1991)
John R W Stott, The Message of Ephesians—God’s New Society
(0-85110-963-2, IVP)
Philippa
Stroud, God’s Heart for the Poor (0-85476-825-4,
301
Kingsway, 1999)
Mrs Howard Taylor, Pastor Hsi (0-85792-159-3, OMF, 1997)
C Peter Wagner, Breaking Stronghols (1-85424-218-0, Monarch,
1993)
C Peter Wagner, Churchquake (0-8307-1918-0, Regal Books,
1999)
C Peter Wagner, Confronting the Powers (0-8307-1817-6, Regal
Books, 1996)
C Peter Wagner, Confronting the Queen of Heaven (Wagner
Institute for Practical Ministry, 1998)
C Peter Wagner, Wrestling With Dark Angels (1-85424-128-1,
Monarch, 1990)
David C K Watson, God’s Freedom Fighters (Movement Books,
1966)
John White, Eros Redeemed (0-86347-112-9, Eagle 1993)
John White, When the Spirit Comes With Power (0-340-50340-8,
Hodder & Stoughton, 1986)
Nigel Wright, The Fair Face of Evil (0-551-01786-4, Marshall
Pickering, 1989)
Ravi Zacharias, A Shattered Visage (0-943497-20-5, Wolgemuth &
Hayatt, 1990)
1 Caring and Healing Course, David Devenish (video ve kasetler New Frontiers
302
International, 17 Clarendon Villas, Hove, East Sussex, BN3 3RE adresinden temin
edilebilir. )
2 Luka 11:20
3 Yuhanna 16:11
4 İbraniler 2:8-9
5 1. Korintililer 15:25
6 Matta 6:10
7 Efesliler 2:2
8 Elçilerin İşleri 8:7
9 Elçilerin İşleri 13:6
10 Elcilerin İşleri 16:16
11 Elçilerin İşleri 19:15
12 Efesliler 2:6
13 Efesliler 3:10
14 The Message of Ephesians—God’s New Society, John R W Stott, sayfa 267-275
(IVP, 38. De Montfort S, Leicester, LEI 7AP, İzinle kullanılmıştır)
15 Stott—sayfa 273
16 Galatyalılar 4:3 ve9, Koloseliler 2:20
17 1. Selanikliler 3:5
18 1. Petrus 5:8
19 Yeşaya 4:12
20 Yeşaya 14:12
21 Yuhanna 8:44
22 2. Yuhanna 7
303
22 2. Yuhanna 7
23 2. Korintliler 4:4
24 Yuhanna 6:11
25 1. Yuhanna 5:19
26 Efesliler 6:11
27 Vahiy 9:11
28 2. Korintliler 2:11
29 Galatyalılar 1:4
30 Vahiy 2:13
31 Vahiy 2:10
32 Vahiy 2:10
33 Sayılar 13 ve 14
34 İbraniler 3:13
35 İbraniler 4:2
36 1. Yuhanna 2:14
37 Filipililer 3:13
38 Yaratılış 3:5
39 Yaratılış 11:4
40 Romalılar 12:2
41 1. Yuhanna 5:19
42 Yakup 4:7
43 1. Tarihler 21:8
44 2. Tarihler 21:1
304
45 2. Samuel 24:1
46 1. Samuel 15:23
47 1. Samuel 18:10
48 2. Tarihler 8:11
49 2. Tarihler 18:22
50 Eyüp 1:12
51 Luka 22:31-32
52 İbraniler 7:25
53 Confronting the Powers, C. Peter Wagner
54 Wagner, sayfa 21-22
55 Territorial Spirits and World Evangelisation; Chuck Lowe
56 Spiritual Warfare, Clinton Arnold (Marshall Pickering, Harper Collins Religious, 77
Fulham Palace Rd. Hammersmith, London, W68JB. İzinle kullanılmıştır. )
57 Efesliler 3:10
58 Efesliler 6:12
59 Daniel 10:12-14
60 Daniel 10:13
61 Daniel 10:20
62 Markos 5:1-13
63 Markos 5:9-10
64 Elçilerin İşleri 12:23
65 Elçilerin İşleri 19:11
66 Elçilerin İşleri 19:15
305
67 Elçilerin İşleri 19:10, 20
68 2. Timoteos 3:17
69 Confronting the Queen of Heaven, C. Peter Wagner, sayfa 12-13
70 Arnold, sayfa 195
71 1. Korintliler 10:20
72 Wagner, sayfa 148
73 Matta 12:24
74 Efesliler 6:12
75 Yahuda 8
76 Yahuda 9
77 Yeşaya 24:21
78 Luka 10:17
79 Luka 10:19
80 Luka 10:18
81 New Testament Commentary-Luke, William Hendrickson, sayfa 581 (The Banner of
Truth Trust, The Grey House, 3 Murrayfield Rd, Edinburgh, EH126EL, İzinle
kullanılmıştır)
82 Luka 8:24
83 Matta 16:19
84 New Testament commentary- Matthew, William Hendrickson, sayfa 651
85 Matta 18:17
86 Matta 18:18
87 Matta 12:29
88 Matta 28:18
306
88 Matta 28:18
89 Matta 28:19
90 Matta 12:29
91 Luka 10:18-19
92 Daniel 9:1-19, Nehemya 1:4-11
93 Efesliler 2:15
94 Galatyalılar 4:26
95 Mezmurlar 2:8
96 Vahiy 5:9
97 Lowe, sayfa 121-127
98 Lowe, sayfa 116-118
99 Romalılar 1:16
100 2. Korintliler 10:4
101 2. Korintiler 4:2
102 2. Korintliler 10:5
103 2. Korintliler 10:5
104 Yaratılış 3:1
105 Yaratılış 3:5
106 Vahiy 18:7
107 Mezmurlar 18:2
108 Süleyman’ın Özdeyişleri 21:22
109 2. Korintiler 10:3
110 Needless Casualties of War, John Paul Jackson, sayfa 55 (Streams Publications, a
307
division of Streams Ministries International, P. O. Box 101808, Ft. Worth, TX 76
185, İzinle kullanılmıştır. )
111 Koloseliler 3:5-7
112 Yuhanna 3:6
113 İbraniler 8:10
114 Romalılar 6:2-3
115 Romalılar 6:4
116 Romalılar 8:14-16, Galatyalılar 4:4-7
117 Romalılar 8:1
118 1. Petrus 1:3
119 2. Korintliler 5:17
120 Romalılar 15:7
121 Romalılar 8:38-39
122 Efesliler 1:3
123 Romalılar 8:1
124 Vahiy 12:10
125 Zekeriya 3:3
126 Romalılar 7:6, 8:1-2
127 Yuhanna 13:14-17
128 Koloseliler 3:5
129 Koloseliler 3:12
130 Elçilerin işleri 19:18-19
131 Elçilerin işleri 19:11-12
308
132 Elçilerin işleri 19:19
133 Efesliler 1:21
134 Efesliler 1:19
135 Efesliler 1:3
136 Efesliler 2:2
137 Efesliler 3:10
138 Efesliler 6:12-13
139 Romalılar 8:37
140 Matta 4:24, 8:16, 28, 33, 9:32, 12:22, 15:22, Markos 1:32, 5:15, 16, 18 Yuhanna
10:21
141 Markos 5:2-5
142 Markos 9:17
143 Luka 13:11
144 Luka 4:33
145 Elçilerin İşleri 5:16
146 Elçilerin İşleri 5:3
147 Elçilerin İşleri 8:7
148 1. Petrus 5:8-9
149 2. Korintliler 11:3, 13-15
150 Galatyalılar 3:1
151 Galatyalılar 4:8-9
152 Matta 16:23’ü Matta 16:17 ile kıyaslayın
153 2. Timoteos 2:25-26
309
154 2. Korintliler 6:14-18
155 Galatyalılar 5:19-21
156 Matta 18:32-33
157 Efesliler 4:26-27
158 Yakup 3:15
159 Luka 13:11-12
160 Matt 15:26
161 1. Samuel 10:6, 10:11
162 Elçilerin İşleri 5:3, 1. Tarihler 21:1
163 Elçilerin İşleri 13:6-10, 16:18
164 Clash of Words:David Burnett
165 The Universe Next Door: James Sire, syf 17(IVP, 38 DE Montfort st. , Leicester,
Leı 1 Gp. İzinle kullanılmıştır. )
166 Luka 11:5-8
167 Poet and Peasant and Through Pasanteyes: Kenneth E. Marley
168 1. Korintliler 2:4-5
169 A Shattered İsage; Ravi Zacharias syf 23
170 Zacharias syf 25
171 Yuhanna 18:36
172 Yeşaya 22:13, 1. Korintliler 15:32
173 1. Timeoteos 6:6-8, İbraniler 13:5
174 Womans Own 31 October 1987
175 Efesliler 4:28
310
176 Efesliler 5:18-21
177 Filipililer 2:3-4
178 Matta 6:24 (KJV)
179 1. Korinitliler 10:19-20
180 Koloseliler 3:5
181 Yakup 2:1-4
182 1. Timeteos 6:10
183 Matta 6:5
184 Matta 19:21
185 2. Korinitliler 8:3
186 Mısırdan Çıkış 36:4-7
187 Elçilerin İşleri 4: 32-35
188 Matta 6:20-21
189 Luka 16:8-9
190 Shadow of the Almighty, Elisabeth Elliot syf 15 (Hodder and Stoughton 338
Euston Rodd. London, NW13BH. İzinle kullanılmıştır. )
191 Generation X, Douglas Coupland
192 Matta 13:58
193 Galatyalılar 5:19-20
194 Koloseliler 3:11
195 Matta 13:31-32
196 Matta 24:14
197 Daniel 7:7
311
198 1. Yuhanna 4:3
199 Romalılar 13:1 (KJV)
200 1. Timoteos 2:1-2
201 Daniel 4:34-37
202 Efesliler 1:9-10
203 Efesliler 3:21
204 Vahiy 5:9-10
205 Matta 28:19
206 Matta5:14
207 Yeşaya 2:2
208 Luka 10:18
209 1. Korintliler 9:19-23
210 Peace Child, Don Richardson
211 Elçilerin işleri 17:23
212 Elçilerin işleri 17:22-23
213 Efesliler 3:10
214 Filipino Spirit World, Radney L. Henry
215 Glatyalılar 4:13
216 Elçilerin işleri 18:9-10
217 1. Selanikliler 3:5
218 Mountain Rain, Eileen Crossman
219 Efesliler 2:16
220 Efesliler 3:10
312
220 Efesliler 3:10
221 The Message of Ephesians, John Stott, sayfa 123 (IVP İzinle kullanılmıştır)
222 Luka 10:5
223 Galatyalılar 3:21
224 1. Timoteos 3:2
225 Romalılar 8:1
226 Mısırdan çıkış 22:18, Yasanın Tekrarı 18:10-11, 1. Samuel 15:23, elçilerin işleri
19:18-19 Galatyalılar5:20, Vahiy 21:8
227 1. Timoteos 4:1-5
228 Eros Redeemed, John white sayfa 14(Egle, 6-7, Leapale Rd, Guildford, Surrey,
Gu1 4JX. İzinle kullanılmıştır)
229 1. Korintliler6:18
230 1. Korintliler 6:20
231 Çölde Sayım 24:1, 25:1-3; Vahiy 2:14
232 1. Korintliler 6:16, 2. Korintliler 6:14,
233 1. Korintliler 6:12-17
234 Matta 5:29
235 Romalılar1:24-27
236 Homosexuality, a New Cristian Ethic, Elizabeth Moberly
237 Recovering Biblical Manhood and Womanhood, Piper& Grudem
238 Yeremya 32:35, 2. Krallar 3:27
239 1. Petrus 5:3
240 Romalılar 5:17
241 Efesliler 3:14
313
242 Efesliler 6:1
243 Yaratılış 3:16
244 Luka 14:26
245 Efesliler 6:4
246 Markos 3:20-21, 31-34
247 Romalılar 9:33 (KJV)
248 Yuhanna 19:26-27
249 Efesliler 6:2-3;
250 Bu konuyu inceleyen Rodrey Clapp’ın Families at the Crossroads isimli kitabı.
251 The Three Battlegrounds, Francis Frangipane, sayfa 119
252 Vahiy 2:20
253 2. Krallar 9:35
254 Vahiy 2:14
255 Frangipane, sayfa 119
256 Sunday Times, 19 Haziran 1994
257 1. Timoteos 5:11
258 Titus 2:3-5
259 Matta 17:10-13
260 Luka 7:20
261 Malaki 4:5
262 Luka 1:38
263 1. Samuel 25:14, 18-42
264 Hakimler 4:4-14, 5:1-31
314
264 Hakimler 4:4-14, 5:1-31
265 Süleyman’ın Özdeyişleri 18:8
266 Mezmurlar 139:13-14
267 1. Korintliler 1:26-29
268 Filipililer 4:13
269 İbraniler 3:10, 19
270 Efesliler 2:10
271 Book of Common Prayer_ Order for Morning Prayer- A General Confession
272 Yaradılış 3:6
273 1. Samuel 13:7-10
274 1. Samuel 5; 24
275 1. Samuel 28:5
276 Yasa’nın Tekrarı 20:8
277 Süleyman’ın Özdeyişleri 29:25
278 1. Yuhanna 2:13
279 Efesliler 4:26-27
280 Matta 18:32-34
281Süleyman’ın Özdeyişleri 15:13; 17:22
282 Koloseliler 3:5
283 Deliver us from Evil, Don Basham, sayfa 119 (Chosen Boks LLC, Chappaqua,
New York. İzinle kullanılmıştır. )
284 Matta 12:43/45
285 1. Samuel 15:25
286 1. Samuel 28:7
315
286 1. Samuel 28:7
287 Efesliler 4:26
288 Pastor Hsi. Mrs. Howar Taylor
289 Mısır’dan Çıkış 20:5
290 Mezmurlar 109:16 (Bu ayete göre kötülerin yaptığının zıttı), Yeşaya 61:1
291 Elçilerin İşleri16:16-18
292 Luka 11:24-26
293 Romalılar 9:21
294 1. Yuhanna 1:7-9, Romalılar 8:1
295 1. Krallar 22:22-23
296 Markos 9:25
297 Markos 5:8
298 Matta 16:18
299 Elçilerin işleri 2:47
300 Efesliler 2:19-22
301 Efesliler 2:15
302 Efesliler 3:18
303 Efesliler 3:10
304 Efesliler 4:11-13
305 Efesliler 6:10-12
306 New Testament Commentary on Galations and Ephesians, Handrickson, sayfa
273-274
307 1. Petrus 5:8
316
308 2. Korintliler 11:2
309 Elçilerin işleri 2:11
310 Elçilerin işleri 4:24-30
311 Elçilerin İşleri 6:7
312 Elçilerin işleri 5:3
313 Elçilerin işleri 4:34
314 Elçilerin işleri 6:2-4
315 Elçilerin İşleri 8:1
316 Markos 6:7
317 2. Korintliler 2:12-13
318 Matta 11:12
319 Yeşaya 9:7
320 1. Timoteos 4:1-3
321 Koloseliler 2:15-21
322 Galatyalılar 3:1
323 Galatyalılar 5:1
324 Bölüm 2
325 İbraniler 12:15
326 Galatyalılar 5:19-20
327 Elçilerin İşleri 20:28
328 Efesliler 4:11-13
329 How Common Is Pastoral Indiscretion?, Leadership9, no 1 (Winter 1998), sayfa 12
317
330 1. Petrus 5:8
331 İbraniler 13:17
332 1. Korintliler 9:26-27
333 The Three Battlegrounds, Francis Frangipane, sayfa 122
334 Süleyman’ın Özdeyişleri 5:18-20
335 Luka 10:20
336 Churcquake, C. Peter Wagner
337 Filipililer 2:6
338 Yasa’nın Tekrarı 8:3
339Luka 4:5
340 Süleyman’ın Özdeyişleri 27:21
341 Süleyman’ın Özdeyişleri 18:19
342 1. Korintliler 2:4-5
343 Matta 11:12
344 Yuhanna 14:12
345 Yakup 5:13-15
346 Daniel 10:10-14
347 The Final Quest, Rick Joyner
348 1. Krallar 19:1-2
349 2. Krallar 13:14-19
350 Yeşu 6:2-5
351 2. Samuel 5:23-25
318
352 Çölde Sayım 21:8-9
353 2. Krallar 18:4
354 Yararlı bulduğum kitaplardan bazıları: Growing in the Prophetic, Mike Bickle,
Developing Your Prophetic Gifting, Graham Cooke ve Prophecy in the Local
Church, David Pytches
355 Efesliler 2:20; 4:11-3
356 Ezra 5:1-2, Hagay 1:3-4, 7-8, 13-15, Zekeriya 1:16, 8:9-11
3571. Korintiler 14:4
358 Elçilerin İşleri 21:10-11
359 1. Timoteos 4:14
360 Elçilerin İşleri 11:27-30
361 Vahiy 2. ve 3. bölüm
362 The Christian Warfare, Lloyd-Jones, sayfa 292 (The Banner of Truth Trust, The
Grey House, 3 Murrayfield Rd, Edinburgh, EH12 6EL. İzinle kullanılmıştır. )
363 Romalılar 8:37
364 Vahiy 12:11
365 Efesliler 6:17
366 Luka 12:3
367 İbraniler 4:12
368 Battle for Mind, David Holden
369 Yakup’un Mektubu 4:7
370 2. Petrus 3:8
371 İbraniler 10:36
372 Luka 4:13
319
372 Luka 4:13
373 Romalılar 4:19-21
374 Luka 18:8
375 Luka 12:35-44
376 Yuhanna 6:45
377 1. Korintliler 14:31 (RSV)
378 Elçilerin İşleri 2:17
379 2. Korintliler 10:3-4
380 Matta 6:10
381 Daniel 9:18-19
382 Efesliler 6:18
383 1. Korintliler 14:18
384 2. Korintiler 11:23-29
385 Romalılar 8:26-27
386 2. Tarihler 20:21
387 Songs of Fellowship (1991) no. 543, Mezmur 149’a dayanır, yazarı bilinmiyor.
388 1. Krallar 19:16-21
389 1. Samuel 14:12-14
390 Eros Redemeed- John White, sayfa 186-212
391 Yuhanna 4:7, Matta 26:10-13
392John White, sayfa 194 (Eagle, 6-7 Leapale Rd, Guildford, Surrey, GU1 4JX. İzinle
kullanılmıştır. )
393 The Christian Warfare and THe Christian Soldier-D. M. Lloyd-Jones
394 Yaratılış 3:1
320
394 Yaratılış 3:1
395 Filipililer 1:23
396 Filipililer 3:20-21
397 Nehemya 8:10
398 Luka 20:21
399 Yakup 1:2
400 Mezmurlar 126:1-3
401 Mezmurlar 2:4
402 Vahiy 11:15
321
Bu Kitap beğendiniz mi?
Daha fazla ücretsiz
indirebilirsiniz.
e-Kitaplar Hristiyan
Kitaplar.com'dan
David Devenish yazar olarak beğendiniz mi? Yazarın tüm kitaplar
şuradan indirebilirsiniz.
Türkiye'de Kilise Adresleri
322