Merak Edilen Konular

Transkript

Merak Edilen Konular
www.dinimizislam.com
DİNİMİZ İSLAM
www.dinimizislam.com
Merak Edilen
Konular
Künye
Sahibi:
Mehmet Ali Demirbaş
Gazeteci – Yazar
29 Ekim Cad. No:23 Kat:4
Yenibosna İstanbul
Tel: (0212) 454 38 20
[email protected]
Hazırlayan:
www.bizimsahife.org
1
www.dinimizislam.com
Merak Edilen Konular
İÇİNDEKİLER
İnsanın yeri nedir?
7
Nefs ve kalb
32
63
Kalb, Kâbe’den kıymetli mi? 64
Kalb temizliği nasıl olur
65
Nefse zulmetmek nedir?
78
Nefsin düşmanlığı
78
Günahlar ve günahkârın
durumu
79
Haramlardan kimler kaçar
79
Haramdan kurtulmanın en
kısa yolu
81
Günahtan kaçmak sevaptan
önce gelir
83
Günah günahı çeker
88
Büyük ve küçük günahlar
89
Mekruh işlemek günah mıdır? 91
Vacib olan işler
93
Nefs nedir?
Nefsi temizlemek ve
hakiki iman
Nefsi terbiye etmek için
İzzet-i nefsime dokundu
demek
Nefsini tanıyan Rabbini tanır
Nefsi tanımak ve nefsimizle
cihad
Nefsin fayda ve zararları
Nefsi terbiye etmek gerekir
Nefs-i emmare ve akl-ı selim
Nefsin hevasına uymak
Nefse hakim olmak
Nefsin hilesi çoktur
Nefsimizle konuşma
Nefsi hor tutmak
Nefs ile cihad
Akıl, kalb, nefs ve beyin
32
Günah işlemenin insana zararı 97
Dünya nedir
Dünya ahiretin tarlasıdır
7
Dünya sevgisi günahların
başıdır
10
Gafletten kurtulmak nasıl olur 13
Dünya iş ve kazanç yeridir
18
İnsanlar huzura niçin
kavuşamıyor
20
İnsan niçin yaratıldı
22
Herkesin çektiği, kendi cezası 26
Eşit yaratılmayışın sebebi
27
Dünyayı terk etmek
30
Dünya mümine zindandır
31
Günaha önem vermemek
ne demek
100
Günah işleyene kâfir denmez 104
Günahkâra şefaat
106
Kulun vazifesi ibadet etmektir 107
Rızkınızı güzel yoldan arayın 108
Kalb ile işlenen günahlar
110
Ya hep ya hiç mantığı
111
Günahta ısrar nedir
114
Ne düşünmeli ki
günahtan uzaklaşılsın
114
Kelime-i tevhidin fazileti
116
Elini veren kolunu alamaz
117
İyilik ve kötülük
118
En büyük günah
118
Her şey günah mı?
122
En kötü şeyler
123
Günahlar sarhoş etseydi
124
35
39
41
43
44
47
49
51
52
54
56
58
59
60
61
2
www.dinimizislam.com
Günah ve sevgi
Haramlardan bazıları
Farzlardan bazıları
Çirkinin çirkini
İşlenmeyen günahın cezası
Bu fetvayı kimden aldın?
Zaruret ve haram
Unutmak özürdür
Günahkârın ibadetleri
Günaha iyi denmez
Yaldızlı necaset
Vücut emaneti
Yetenek ve günah
Günah işlemekle ilgili
çeşitli sorular
126
127
131
133
134
135
136
137
139
140
140
141
142
yeis]
Fâsık ve günah
Bir damlacık gözyaşı
İbadetlerimizi kusurlu bilmeli
Sitemsiz affediş
Yetmiş istiğfar
Tevbem kabul oldu mu?
Tevbeyi geciktirmek
Tevbede samimiyet
Çok mühim tembih
Bütün günahları affolur
Şehid ve Gazi kime
denir
201
143
Şehid olmanın önemi
Herkes şehid olabilir mi?
Şehid olmak kolay mı?
Günahkâr da şehid olur
Kadınların şehid olması
Şehid edilen bazı zatlar
Şehidlik ucuz mu?
Şehitlikle ilgili çeşitli sorular
Gaziliğin fazileti
Ölüme hazırlanmak
İçin
153
Ölümü hatırlamanın fazileti
Kendini hesaba çekmek
153
155
Herkes hesaba hazırlanmalıdır 159
Kalbi karartan işler
Hediyelerin hazırsa!..
Dünya ahiret saadetinin
başı nedir
Amel defteri ve Karne
Ölmek felaket değildir
İhtiyarlık nimeti
161
163
165
167
168
171
Sigara haram mı
201
204
206
208
210
211
212
214
218
219
Sigara çok zararlı bir maddedir 219
Tütün içmek haram mı?
Sigara haram değildir
Ceffel kalem konuşanlar
Sigara ve saygısızlık
Azı ayıltır, çoğu bayıltır
Sigara ve iman
İslam âlimlerini cahillikle
suçlamak
Sigara üzerine bir gençle
yapılan diyalog
Sigarayı savunmak
Zehir ticareti haram mı?
Tevbe istiğfarın önemi
172
Tevbe etmenin önemi
Tevbe edilen günah affedilir
Tevbe istiğfar nasıl yapılır
Pişmanlığın fazileti
Allah tevbe edeni sever
Son nefeste tevbe [Tevbe-i
190
192
193
194
196
196
196
197
198
199
200
172
175
179
186
188
3
221
229
230
231
232
233
234
235
240
241
www.dinimizislam.com
Tütün de zikreder
Dini tabirler ve dili
korumak
242
İlmel yakîn, Aynel yakîn
ve Hakkel yakîn
İmsak
İtikâf
Kalb gözü
Kalb Yürek
Kalu bela ne demektir
Kanaat
Keşke demek
Kıyamet ile ahiret
Kul, Mevla ne demektir
Mealen ne demektir
Medeni
Mizmar
Mübarek
Muhlis ve Murad
Müsafeha
Nasuh tevbesi
Oku ne demektir
Rahip ne demektir?
Rıfk
Sağ ve Sol kavramı
Sıhhat ve afiyet
Sohbet
Şans kelimesi
Şirk
Tesadüf-Tevafuk
Ümmi
Vahy
Vakit nakittir
Veli
Vera ve zühd
Ya ne demektir
Yaşayan merhum
Yedullah
Zikir ne demektir?
Zıllullah
Zalime ceza vermek
Zayıf ve müftabih kavil
243
Dilde anarşi çıkarmak
243
Dili korumak, vatanını
korumakla birdir
244
Türk dili bozuluyor
247
Ahlakı bozma gayretleri
249
Her ilmin tabirleri olur
251
Dini tabirleri değiştirmek
253
Bazı dini kelimelerin
açıklamaları
254
Saygı ifadeleri
262
Esah, Sahih, Müftabih,
Mu’temed
266
Farz-ı ayn ve farz-ı kifaye
267
İbadet ve taat ne demektir
271
Caiz ne demektir
272
Ahsen-ül halıkin
276
Allah razı olsun
276
Allah’ın ipi ne demektir
276
Allah’ın salât etmesi
277
Anam babam sana feda olsun 277
Beytullah
278
Dinde reform
278
Ebu ne demektir
278
Ehl-i sünnet vel-cemaat
279
Ehven-i şer
280
Eyvallah
281
Fâsık
281
Felek
283
Fetva
283
Feyz
283
Hadis-i kudsi
284
Hasbiyallah
284
Hayhuy etmek
285
İhya etmek
286
4
286
286
287
287
288
288
288
289
289
290
290
291
291
291
292
293
294
294
295
295
295
300
300
301
301
301
304
305
305
305
306
306
306
307
308
309
310
310
www.dinimizislam.com
Sevgi ve aşk
311
İmameyn, tarafeyn, vs.
312
Tayyib ne demektir?
312
Ebrar ve mukarrebler
314
Sual ve soru
315
Ahmak olana verilecek cevap 316
Âlemlerin çeşitleri
318
Aziz ve zelil
319
Farsça terkipler
320
Allah’ın dostları
321
Takva ve fetva
321
Anahtar neyin sembolü?
322
Zarf ve mazruf
323
Hizbullah kime denir?
324
Göklerin secde etmesi
325
Ebced nedir?
326
Farz etmek
327
Gâib ne demektir?
328
Vatanın önemi
329
Omuzu mu, omzu mu?
329
Namus nedir?
331
Aşağılık zina
331
Tâğut ne demektir?
332
Kavram kargaşası
333
Tedbirini terk eyle!
334
Burnu sürtülsün
336
Çatal kazık
İbadet de, kabahat de gizlidir
Yanlış atasözleri
Önce iğneyi kendine
Sükût ikrardan gelir
Atasözlerini doğru
anlamak
Bazı kaynak kitaplar 401
Vesvese ve kurtuluş
çaresi
378
Vesvese kötü bir hastalıktır
Kötü düşünceler nereden
geliyor
Şeytanla bir âlimin
münazarası
İman ve vesvese
Şeytanın saldırı yolları
Şeytanın hileleri ve itirafları
İblisin meleklere sorduğu
sualler
Kalbe gelen düşünceler
Namazdan sonraki vesvese
Kalb dönektir
Vesvese edince
Vesvese için
Şeytan ve zararları
Vesvese ihtiyat değildir
337
Atasözlerine düşmanlık
Atasözlerini anlamayanlar
Üzümünü ye, bağını sorma
İyilikten maraz doğar
Gözden ırak olan
Ecdadımızın güzel sözleri
Atasözünde çelişki olmaz
Her koyun kendi bacağından
asılır
372
374
375
377
377
Nakli esas alan kitap
Mektubat-ı Rabbani
Mızraklı ilmihal
Kıymetsiz yazılar
Çok kitap okumak
Pusula
Sevgi ve düşmanlık
Faideli Bilgiler kitabı
Hak Sözün Vesikaları
Herkese Lazım Olan İman
337
350
353
354
355
355
361
371
5
378
380
381
384
386
388
390
392
393
394
395
396
397
399
401
404
407
409
412
412
413
414
415
416
www.dinimizislam.com
İslam Ahlakı
Eshab-ı kiram kitabı
Kıyamet ve Âhiret
Cevap Veremedi
İngiliz Casusunun İtirafları
Namaz Kitabı
Şevahid-ün-nübüvve
Menâkıb-ı çihâr yâr-i güzîn
Hakikat Kitabevi
417
419
420
420
421
422
423
424
424
Eshab-ı kehfin hicreti
Hallac-ı Mansur
İbni Sina
Somuncu Baba
Çok olanın kıymeti bilinmez
İnsanın üstünlüğü
İnsanlarda üstünlük sırası
Kadınların en üstünleri
Kırk hadis ezberlemek
Doğruyu bulmanın çaresi
Başarı Allah’tandır
Tanımak ne demektir?
Kıyamete kadar
Her işte başarılı olmak için
Önemli sualler ve cevaplar
Kuşlar ne diyor?
Savaşta hile
Renklerin güzeli
Tarafsız olmak
Dost istersen Allah yeter
Sert cevap vermek
Esas sebep unutuluyor
Mubaha kaynak olmaz
İhlâs Vakfı öğrenci yurtları
Tâbi olmanın üstünlüğü
Sevdiğiyle beraber olmak
Açıklama
Yanan araçta, yanmayan kitap 425
Bir okuyucu mektubu
Kitap yazmanın önemi
Kaynaklı site
426
427
428
Zenginlik ve Fakirlik
İntihar etmek
Nazar haktır
Dert ve belaların geliş sebebi
Deprem ve Günah ilişkisi
Yemin ve yemin kefareti
Rüya görmek
Hipnotizma nedir?
Mürted olmaktan korkmalı
429
443
449
452
460
467
481
485
487
Herkes vasiyetini hazırlamalıdır 494
Hayvanların ilginç özellikleri
19’cular bâtıl dini nedir?
Belam-ı Baura
Ebu Talib’in diriltilmesi
499
508
512
512
6
513
515
519
519
521
522
523
529
532
536
540
541
543
544
545
546
547
548
549
550
552
554
555
556
556
557
558
www.dinimizislam.com
Merak Edilen Konular
Dünya nedir
Dünya ahiretin tarlasıdır
Sual: Dünya nedir?
CEVAP
Ölümden önce olan her şeye dünya denir. Bunlardan, ölümden sonra
faydası olanlar, dünyadan sayılmaz, ahiretten sayılır. Çünkü dünya, ahiret
için tarladır. Ahirete yaramayan dünyalıklar, zararlıdır. Dünya, dine uygun
kullanılırsa, ahirette faydalı olurlar. Hem dünya lezzetine, hem de ahiret
nimetlerine kavuşulur. İyilik, kötülük, malda değildir. Malı kullanandadır. O
halde, kötü olan dünya, Allahü teâlânın razı olmadığı, ahireti yıkıcı yerlerde
kullanılan şeyler demektir.
Rabbini unutup, nefsine düşkün olan, yolda hayvanın, palanı ile, yemi
ile uğraşıp, arkadaşlarından geri kalan yolcuya benzer. Çölde yalnız kalıp,
helak olur. İnsan da ne için yaratılmış olduğunu unutup, dünya ziynetlerine
aldanır, ahiret hazırlığı yapmazsa, ebedi felakete sürüklenir. Dünyaya
düşkünlük ahirete hazırlanmaya mani olur.
Dünya ile ahiret, doğu ile batı gibidir ki, birine yaklaşan, ötekinden
uzak olur. Bir kimse ibadetini yapmaz ve geçiminde Allahü teâlânın emrini
gözetmezse, dünyaya düşkün olmuş olur. Allahü teâlâ herkesin kalbini bu
kimseden soğutur.
Dünya, ahiretin tarlasıdır. Burada tohum ekmeyen, böylece bir
tohumdan kat kat meyve kazanmaktan mahrum kalan, ne kadar zavallıdır.
Kardeşin kardeşten, ananın evladından kaçacağı o gün için,
hazırlanmayan, dünyada da, ahirette de aldanmış, zarar etmiş olacaktır.
Akıllı kimse, bu dünyayı fırsat bilir. Bu kısa zamanda, tohum ekerek, yani
Allahü teâlânın beğendiği işi yaparak, kat kat fazla meyveleri toplar.
Cenab-ı Hak, bu kısa zamanda yapılacak, hayırlı işlere ve ibadetlere
sonsuz nimetler ihsan edecektir.
Marifetname’deki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dünya iki gündür: Biri sevinç, biri üzüntü günüdür. Bunlar
geçicidir. Öyle ise geçici olanı bırakın da daimi olan nimetlerine
kavuşmak için çalışın.)
(Dünya için, dünyada kalacağın kadar, ahiret için, orada sonsuz
kalacağına göre çalış! Allahü teâlâya, muhtaç olduğun kadar itaat et!
Cehennem ateşine dayanacağın kadar günah işle!)
7
www.dinimizislam.com
(Dünya bir köprüdür hemen geçin, yalnız tamiri ile uğraşmayın,
yolunuza devam edin!)
(Arzusu ahiret olup, ahiret için çalışana, Allahü teâlâ dünyayı
hizmetçi yapar.)
(Yalnız dünya için çalışana, yalnız nasibi gelir, işleri karışık,
üzüntüsü çok olur.)
(Ahiretin sonsuz olduğuna inananın, yalnız bu dünyaya sarılması,
çok şaşılacak şeydir.)
(Dünya sizin için yaratıldı. Siz de ahiret için yaratıldınız! Ahirette
ise, Cennet ve Cehennemden başka yer yoktur.)
(Dünyaya düşkün olmak, insanın ahiretine zarar verir. Ahiretini
seven dünyada haramlardan sakınır. Bu böyle olunca, siz bakiyi fâni
üzerine tercih ediniz!)
Dünyanın tatlı şeyleri ve geçici nimetleri ancak, dinimize uymaya
yardımcı oldukları zaman, faydalı ve helal olurlar. Dünya kazancı, ahiret
kazancı ile birlikte olduğu zaman işe yarar. Ahireti kazanmaya yardımcı
olmayan dünya zevkleri, şekerle kaplanmış zehir gibidirler. Dünya zevkleri,
bedene, nefse tatlı gelen şeylerdir. Halbuki insan yalnız bunun için
yaratılmadı.
Gerçek zevk yeri
Ahiret ise ruha mahsus olan hakiki zevk ve lezzetlerin de yeridir.
Dünya ile ahiret, birbirinin zıddı, tersidir. Birini sevindirmek, ötekinin
gücenmesine sebep olur. Yani birinde zevk aramak, ötekinde elem
çekmeye sebep olur. O halde, dünyada nimetleri, lezzetleri çok olanlar,
bunlara gereken şükrü yapmazlarsa, ahirette çok korkacak, çok acı
çekecektir. Dünyada tehlikelerden sakındığı, çalıştığı halde çok acı çeken
mümin, ahirette çok lezzete kavuşacaktır.
Dünyanın ömrü, ahiretin sonsuzluğu yanında, denize nispetle bir
damla kadar bile değildir. Buna rağmen Allahü teâlâ, merhamet ederek,
sevdiklerine sonsuz nimetlere kavuşmaları için, dünyada birkaç gün sıkıntı
çektiriyor. Akıllı kimse; kendi işinde ve dünyasında hiç üzülmeyen,
emellerini kısa tutup, sabaha bile çıkamayacağını düşünen, ibadetine
kuvvet verecek ve doğru yolda yürüyecek miktardan fazla geçim derdi
olmayandır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Dünya hayatı, ancak oyun ve boş şeyle meşgul olmaktır. Ahiret
ve nimetleri daimi olduğundan daha hayırlıdır. Bunların farkını
anlamaz mısınız?) [Enam 32]
(Yanınızdaki dünyalıklar geçici, Allah katındaki hazine ve
rahmetler ise daimidir.) [Nahl 96]
8
www.dinimizislam.com
(Dünyayı ahirete tercih edersiniz, Halbuki ahiret hayırlı olup
nimetleri daimidir.) [Ala 16, 17]
İbni Mesud hazretleri buyuruyor ki:
Dünyada herkes misafirdir. Yanındaki şeyler emanettir. Misafirin
gitmekten, emanetin ise geri alınmaktan başka çaresi yoktur.
Bu dünya, haramları terk eden için nimet, ibadet eden için ganimet,
ibretle bakan için hikmet, manasını anlayan için selamet yeridir.
İlimler doğru yerde kullanılmazsa
İkinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretleri (kuddise sirruh)
buyuruyor ki:
Yavrum! Bu, pek kötü olduğunu anladığın dünya, nedir biliyor musun?
Dünya, seni, Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeyler demektir. Kadın, çocuk,
mal, rütbe, mevki düşüncesi, Allahü teâlâyı unutturacak kadar aşırı olursa,
dünya olur. Çalgılar, oyunlar, (Malayani) ile, yani faydasız, boş şeylerle
vakit geçirmek, [kumarlar, kötü arkadaş, kötü filmler, mecmua ve
romanlar], hep bunun için dünya demektir. Ahirete faydası olmayan ilimler,
dersler de, hep dünyadır. Hesap, hendese [yani matematik ve geometri],
astronomi, mantık, eğer Allahü teâlânın gösterdiği yerlerde kullanılmazsa
[yani kâfirlerle mücadele ve onlardan üstün olmak için ve insanlara hizmet
etmek için kullanılmazsa] bunlarla uğraşmak, boşuna vakit öldürmek olur
ve dünya olur. Bu bilgileri bütün derinliği ile, incelikleri ile okumak, yalnız
başına işe yarasaydı, eski Yunan felsefecileri [ve son zamanlardaki
Avrupa’nın, Amerika’nın fen adamları, mütehassısları] saadet yolunu bulur,
ahiretteki ebedi azaptan kurtulurlardı.
Dünyayı ahirete tercih
Akıllı, ahiretin sonsuz kazancını dünyanın geçici kârı ile değiştirmez.
Bütün iyiliklerin, dinin emirlerine uymak ve yerine getirmekte olduğunu bilir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ahiret, dünyaya tercih edilince, La ilahe illallah sözü, Allahü
teâlânın gazabından korur. Dünya kârını, ahirete tercih eden, La ilahe
illallah dediği zaman, Allahü teâlâ, "Yalan söylüyorsun, sözünde
sadık değilsin" buyurur.) [Beyheki]
İlmi, mala ve mevkiye alet etmek uygun değildir. İlim bunu yasakladığı
halde, bildiği halde ilme uymamak büyük vebaldir. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki:
(Din bilgilerini dünya menfaati için öğrenenlere, ilmini paraya
değişenlere kıyamette ateşten gömlek giydirilir.) [Deylemi]
Allahü teâlânın kıymet verdiği ve her şeyin en şereflisi olan ilmi, mal,
mevki kapmaya ve başa geçmeye vesile edenlere, bu ilim elbette zararlı
9
www.dinimizislam.com
olur. Halbuki, dünyaya düşkün olmak, Allahü teâlânın hiç sevmediği bir
şeydir. O halde, Allahü teâlânın kıymet verdiği ilmi Onun sevmediği yolda
harcetmek, çok çirkin bir iştir. Onun kıymet verdiğini kötülemek demektir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimlerin en kötüsü, insanların en kötüsüdür.) [Bezzar]
Dünya haramlar demektir
Sual: Din kitaplarında dünya hep kötüleniyor. Dünya olmazsa âhirete
nasıl hazırlanacağız? (Ed-dünya ci'fetün, tâlibühâ kilâbün) yani (Dünya
leştir, talipleri de köpeklerdir) buyuruluyor. Dünya niye leştir? Dünyaya
köpekler mi talip olur?
CEVAP
Leş olan haramlardır. Leşe üşüşenlere de köpek denmiştir. Dinimiz
dünyayı kötülemiyor. Dünya sevgisini, haramları kötülüyor. Dünya, âhireti
kazanma yeridir. Kazanç yeri kötülenir mi hiç? Bir hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Dünya âhiretin tarlasıdır.) [Deylemi]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Dünya, seni Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeyler, demektir. Kadın,
çocuk, mal, rütbe, mevki düşüncesi Allahü teâlâyı unutturacak kadar aşırı
olursa, dünya olur. Çalgılar, oyunlar, faydasız, boş şeylerle vakit geçirmek
[kumar, kötü arkadaş, kötü filmler, mecmua ve romanlar] bunun için dünya
demektir. Din ile dünyayı birlikte kazanmak imkânsızdır. Âhireti kazanmak
isteyenin, bahsedilen dünyadan vazgeçmesi gerekir. Bu dünya âhiretin
tarlasıdır. Burada tohum ekmeyip, yaratılışta bulunan, toprak gibi yetiştirici
kuvvetini işletmeyenlere, bundan faydalanmayanlara ve amel, ibadet
tohumlarını elden kaçıranlara yazıklar olsun! (1/73, 1/23)
Dünya sevgisi günahların başıdır
Sual: Bir hadis-i şerifte, "Dünyaya, burada kalacağınız kadar, ahirete
de, orada kalacağınız kadar çalışınız!" buyuruluyor. Ne kadar büyük olursa
olsun, bir sayının sonsuzun yanındaki değeri sıfır kabul edildiğine göre,
dünya için hiç çalışmamak gerekmez mi?
CEVAP
Dinimiz, dünyaya da, ahirete de çalışmayı emretmektedir. Kur'an-ı
kerimde mealen (Dünyadan da nasibini unutma!) buyuruluyor. (Kasas
77)
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Dünyanızı ıslaha, düzeltmeye çalışınız! Yarın ölecekmiş gibi de
10
www.dinimizislam.com
ahiret için amel ediniz!) [Deylemi]
(Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de ahiret
için çalışınız!) [İbni Asakir]
(Sizin hayırlınız, ahireti için dünyasını, dünyası için ahiretini terk
etmeyen ve insanlara yük olmayandır.) [Deylemi]
(Dünyayı seven, ahiretine zarar verir. Ahireti seven, dünyasına
zarar verir. O halde, devamlı olanı, geçici olana tercih etmelidir.)
[Beyheki]
(İlim, Allah rızası için değil, dünya menfaati için öğrenildiği ve
ibadetler, dünya menfaatlerine alet edildiği zaman fitneler zuhur
edecektir.) [A.Rezzak]
Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:
(Mal ve evlat dünya hayatının süsüdür. Baki olan, salih ameller,
Rabbinin katında, mal ve evlatlardan ve dünyalıklardan iyidir.) [Kehf
46]
Dünya binektir
İmam-ı Maverdi hazretleri buyuruyor ki:
Dünya çalışma yeridir. Hadis-i şerifte, (Dünya ne güzel binektir. Ona
binin ki, sizi ahirete kavuştursun!) buyuruluyor. Dünya mutlak manada
kötü değildir. Ahiret azığını hazırlayanlar için servet yurdudur. İbrahim
aleyhisselam, (Ya Rabbi ne zamana kadar daha dünyayı takip
edeceğim) dediği zaman Allahü teâlâ buyurdu ki:
(Ya İbrahim, böyle konuşma! Çoluk çocuğunun nafakası için
çalışmak dünya talebi değil ki ondan şikayet edilsin!) [Edeb-üd-dünya]
Dünya bir alet, bir vasıtadır. Bu vasıtayı iyi yolda kullanan kazanır, kötü
yolda kullanan kaybeder. Mesela size yeni, güzel bir araba veriyorlar. (Bu
araba ile, şu kadar zamanda şu karşıdaki köprüyü geçerseniz, kurtuluşa
ereceksiniz) deniyor. Siz de, arabaya bakıp (Ne kadar da güzelmiş) diyerek
onu sevmekle meşgul olur, verilen zaman içinde karşıya geçmezseniz,
düşman gelir, sizi kıskıvrak yakalar, köprüyü geçemezsiniz. Bu vasıta,
yolcuları sahile çıkaran bir gemi de olabilir. Bu vasıtaya zamanında binip
gitmeyen kurtulamaz. Dinimiz bu vasıtayı, kötülememiştir. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Dünya, ahiretin tarlasıdır.) [Deylemi]
(Dünya, ahiretin köprüsüdür.) [Deylemi]
(Allah rızasını kazanmak, ahiret azığını temin etmek için, dünya ne
güzel yerdir. Allah rızasını kazanmayan, ahiret azığını temin etmeyen
için de, dünya ne kötü yerdir. Bir kimse, "Allah dünyayı rezil etsin!"
derse, dünya da ona, "Hangimiz Rabbimize asi oluyorsa, Allah onu
11
www.dinimizislam.com
rezil etsin!" der.) [Hakim, İbni Lal]
(Dünyaya sövmeyin; çünkü mümin için ne güzel bir binektir.
Hayra onunla erişilir, şerden onunla kurtulunur.) [Deylemi, İbni Neccar]
Dünya sevgisi
Dinimiz, bu bineğin sevgisini kötülemiştir. Yani "Binek ne güzelmiş"
diyerek, onunla meşgul olup hedefe varmamak kötülenmiştir. Nitekim
hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dünya sevgisi bütün günahların başıdır.) [Beyheki, İbni Ebiddünya]
Demek ki, bineği sevmekle meşgul olmayıp, binip bir an önce saadet
diyarına gitmeye çalışmalıdır!
Bizi maksadımıza ulaştıran bineğin iyi, sağlam olması istenir. Onun
için Allahü teâlânın bize verdiği akıl, sağlık, mal gibi nimetleri yerinde
kullanmalıdır! Cenab-ı Hak, dünya saadetini de istememizi emrediyor. (Ey
Rabbimiz, bize dünyada da ahirette de iyilik, güzellik ver!) diye dua
etmemizi istiyor. (Bekara 201)
Hadis-i kudside de buyuruldu ki:
(Hak teâlâ buyurdu ki, "Ey dünya, bana hizmet edene hizmetçi ol!
Sana hizmet eden de senin hizmetçin olsun.") [Ebu Nuaym]
Dünyanın faydasız işlerinden uzak durmak, ahirete yarayacak işler
yapmak gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dünyaya meyledenin emeli uzun olur, sonunu getiremez, bitmez
tükenmez ihtiyaca düşer; öyle bir meşgale kaplar ki mihnetinden
kendini kurtaramaz.) [Deylemi]
(Ahireti isteyip onun için çalışan, geçim sıkıntısı çekmez, zengin
olarak sabahlar, zengin olarak akşamlar. Dünyayı talep edip onun için
koşan geçim darlığı çeker, fakir olarak sabahlar, fakir olarak
akşamlar.) [İbni Neccar]
(Ahiret işi sana kolay gelir, dünya işi zor gelirse, bil ki sen iyi hâl
üzeresin. Ahiret işi zor, dünya işi kolay gelirse, bil ki durumun
kötüdür.) [Beyheki]
Haksız kazanç
Muhammed aleyhisselam Peygamber olarak gönderilince, şeytanlar
İblisin başında toplanıp üzüntülerini bildirdiler. Bunun üzerine İblis onlara,
(Bunlar dünyayı sever mi?) dedi. Onlar, evet deyince, (Öyleyse üzülecek
bir şey yok. Onlara haksız kazanç sağlatırım. Lüzumsuz masraf yaptırır,
lüzumlu yere de harcatmam. Zaten her kötülük bu üç şeyden meydana
gelir) dedi.
Dünyalık için ne kadar üzülürsen o nispette ahiret sevgisi kalbden
çıkar. Ahiret için ne kadar üzülürsen, o nispette dünya sıkıntısı kalbden
12
www.dinimizislam.com
çıkar. Dünyada herkes misafirdir. Yanındaki şeyler emanettir. Misafirin
gitmekten, emanetin ise geri alınmaktan başka çaresi yoktur. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Dünya mümine zindan, kâfire Cennettir.) [Müslim]
Mümine dünyanın zindan olması, Cennete nispetledir. Cennette
Müminler, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı, akla ve hayale
gelmeyen büyük nimetlere kavuşacaklardır. Hiçbir sıkıntı görmeyeceklerdir.
Cennetin sonsuz nimetleri karşısında dünya hayatı, müminler için bir
zindan, bir Cehennem azabı gibi gelecektir. Kâfirler için Cehennem azabı o
kadar şiddetli olacaktır ki, dünyadaki en şiddetli işkence bile onlar için çok
hafiftir.
Gafletten kurtulmak nasıl olur
Sual: Gaflet nedir? Gafletten kurtulmak nasıl olur?
CEVAP
Dini kelimelerin sözlük manasına değil, ıstılah manasına bakmak
gerekir. Gaflet, Allahü teâlâyı unutmak demektir. Her ne şekilde olursa
olsun, Allahü teâlâyı hatırlamak ise gafletten kurtulmak olur. Dinin
emirlerini gözeterek yapılan bütün işler, alış verişler, yiyip içmeler, gafletten
kurtulmak ve Allahü teâlâyı hatırlamak demektir.
Evine, camiye rastgele sağ ayakla giren kimse, gafletle girdiği için
sevap alamaz. Sünnet olduğunu düşünerek sağ ayakla girerse sevap alır.
Bunun için gafleti yenmeye çalışmalıdır! Kur'an-ı kerimde mealen
(Gafillerden olma) buyuruluyor. (Araf 205)
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Gaflet üzere uyuyan, Kıyamette öyle dirilir. O halde kendinizi
Allahü teâlâyı anarak uyumaya alıştırın!) [Deylemi]
(Gafiller arasında Allahü teâlâyı anan, kuru çalılar arasındaki yeşil
ağaç gibidir.) [Ebu Nuaym]
(Gafil olduğu halde, gafletinden habersiz kimseye şaşılır. Şu
kişiye de şaşılır ki ölüm onun peşinde iken, o dünyanın peşinde
koşar. Rabbi kendinden hoşnut olup olmadığını bilmeden kahkaha ile
gülene de şaşılır.) [Ebu Nuaym]
Gafletin sonu pişmanlıktır. Gaflet, nimeti yok eder, hizmetleri engeller.
Gaflet uykusunun sonu, sonsuz pişmanlık olabilir. Salihlerden biri, hocasını
rüyada görüp sual eder:
- Kıyamette en büyük pişmanlık nedir?
Hocası buyurur ki:
- Gafletin neticesi olan pişmanlık...
13
www.dinimizislam.com
Zünnun-i Mısri hazretlerini rüyada görüp sual ederler:
- Vefatından sonra sana ne yaptılar?
- Allahü teâlâ bana buyurdu ki:
(Beni sevdiğini söylerdin; fakat benden gafil olurdun. Bu ise
yalancılıktır.)
Zünnun-i Mısri hazretlerine böyle denirse, bizlere ne söylenmez? Yine
rüyada görülen birçok kimse, dünyada gaflet içinde yaşadığını söyler.
Bunun için hadis-i şerifte (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar)
buyurulmaktadır. Ölmeden önce uyanmak gerekir. İş işten geçtikten sonra
uyanmak faydasızdır.
Azrail aleyhisselamla kardeş gibi görüşen Yakub aleyhisselam dedi ki:
- Senden bir ricada bulunacağım. Ecelim yaklaşınca bana
önceden haber ver!
- Sana iki-üç haberci gönderirim.
Bir müddet sonra Azrail aleyhisselam yine gelir. Yakub aleyhisselam
sual eder:
- Ziyaretime mi geldin?
- Hayır, canını almaya geldim.
- Nasıl olur, hani bana iki-üç haberci gönderecektin?
- Sana üç haberci gelmedi mi? Saçların siyahken ağarmadı mı?
Vücudun kuvvetli iken zayıflamadı mı? Dimdik dururken şimdi belin
bükülmedi mi?
Haberci istiyorsak çoktur. Her gün çeşitli sebeplerle ölenlere veya
mezarlara bakmak kâfidir. Muhakkak olacak şeyi oldu bilmek gerekir! Ölüm
muhakkaktır. Azrail aleyhisselam geldiği zaman, hazırım diyebilmelidir.
Şakik-i Belhi hazretleri buyuruyor ki:
(İnsanlar üç şey söylerler. Fiilleriyle ona muhalefet ederler.
1- Biz kuluz derler, fakat şef gibi yaşarlar.
2- Allah bizim rızkımıza kefildir derler. Fakat kalblerini rızık
kazanmakla meşgul ederler.
3- Elbet biz de öleceğiz derler. Fakat hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya
sarılırlar.)
Adamın biri çuvalı kaybeder, arar bulamaz. Namaza durunca hatırlar.
Kölesi adama, (Sen namaz kılmıyor, çuval mı arıyordun?) der. Adam
köleyi ikazından dolayı azat eder. Her işi gafletten uzak yapmaya
çalışmalıdır!
Gaflete sebep olanlar
İnsanların gaflete, hatta günaha, isyana, küfre dalması çeşitli sebepler
yüzünden olur. Bunlar insandan insana değişmekle beraber, cehalet, kibir,
14
www.dinimizislam.com
dostunu düşmanını tasnif edememesi genel olup, bunların başında gelir.
İnsanın gafletine sebep olan çok şey varsa da üçü önemlidir:
1- İnsanı tanımamak, yaratılış gayesini bilmemek
2- İşlerin sebeplerle yaratıldığını bilmemek
3- Ölümü unutmak.
1- İnsanı tanımamak, yaratılış gayesini bilmemek
İnsan, niçin yaratıldığını ve başına gelecekleri bilip unutmasa, gaflete
düşebilir veya kibirlenebilir mi? Rabbine isyan edebilir mi? Demek ki insan
yaratılış gayesini düşünmüyor. Eğer insanlar istenildiği gibi düşünebilseydi,
Kur’an-ı kerimde sık sık, (Hiç düşünmüyor musunuz?) diye ikaz edilir
miydi?
Bir insan bir alet, bir makine yapınca, bunun nasıl ve nerelerde
kullanılacağına dair bir tarif namesi hazırlanır. Tarif name ile de anlaşılması
zor ise, kullanması için kurslar açar. Bir makine yanlış kullanılırsa, elden
çıkar. Her şeyin yaratıcısı olan Cenab-ı Allah da, insan denilen bu
muazzam makineyi yaratıp başıboş bırakmayıp (Sizi boş yere
yarattığımızı mı sandınız?) buyurmuştur. Ne yapması gerektiğini,
Peygamberleri vasıtası ile kitaplar göndererek bildirmiştir.
Ne olduğunu, kim olduğunu, saadet ve felaketinin nelerde olduğunu
bilmeyen, öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyen kimse akıllı
olamaz. Allahü teâlâ, (Ben cin ve insanları ancak [beni tanısınlar] bana
kulluk, ibadet etsinler diye yarattım) buyuruyor. (Zariyat 56)
O halde insan kul olduğunu bilip, kulluk görevlerini yerine getirmelidir.
2- İşlerin sebeplerle yaratıldığını bilmemek
Allahü teâlâ her şeyi sebeplerle yaratmaktadır. Kudretini sebepler
arkasında gizlemiştir. Âdet-i ilahi böyledir. Ancak bu âdetini bazen bozar,
sebepsiz de yaratır. Bunu sevdiklerinin hatırı için yapar. İnsan çalışır
kazanır, benim malım der, ben kazandım der. Bunun gibi kendisindeki her
nimete, her başarıya (benim) der, (benim başarım, benim kabiliyetim,
benim ilmim...vs) der ve nankör olur.
Dertlerin, belaların gelmesine sebep günah işlemektir. Kur'an-ı
kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Size gelen musibet, kendi ellerinizle işlediğiniz [günahlar]
yüzündendir.) [Şura 30]
(Sana gelen her iyilik, Allah’ın [bir ihsanı, bir nimeti olarak]
gelmekte, her kötülük de [günahlarına karşılık olarak] kendinden
gelmektedir. [Hepsini yaratan Allahü teâlâdır.]) [Nisa 79]
Peygamberlere ve diğer büyük zatlara ise bela, onların derecelerinin
yükselmesi için gelir.
15
www.dinimizislam.com
Tevekkülü ihmal etmemeli. Tevekkül, dinimizin bildirdiği sebeplere
yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan
beklemektir. (Bir işe başladığın zaman, Allah’a tevekkül et, Ona güven)
âyeti, tevekkül ile beraber azmederek çalışmak gerektiğini gösteriyor. (Al-i
imran 159)
3- Ölümü unutmak
Dünya hayatı rüya gibidir. Ölünce rüya bitecek, hakiki hayat
başlayacaktır. Hadis-i şerifte, (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar)
buyuruldu. Ölmeden önce uyanmak gerekir. Peygamber efendimiz, (Şu
kişiye şaşılır ki, o dünyanın peşinde, ölüm de onun peşindedir)
buyurdu. O halde, (Nasihat olarak ölüm yeter) hadis-i şerifini düşünerek
ölenlerden ibret almaya çalışmalıdır.
Genelde çok yaşamayı istemek, dünya zevklerine düşkün olmak,
ölümü unutmak, sıhhat ve gençliğe aldanmaktan ileri gelir. Böyle kimsenin
kalbi katı olur, ibadetleri vaktinde yapmaz, tevbeyi geciktirir, nasihat tesir
etmez, ölümü unutur, hatırına bile gelmez. Hep dünya malına ve
makamına kavuşmak için ömrünü harcar. Ahireti unutur, dünyanın faydasız
zevk ve sefasını düşünür. Bunlardan kurtulmak için ölümün her an
gelebileceğini düşünmeli, sıhhatin, gençliğin ölüme mani olmadığını
unutmamalı.
Çok kıymetli nasihatler
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
Fırsat ganimettir. Ömrün tamamını faydasız işlerle telef etmemeli, Hak
teâlânın rızasına uygun şeylere harcamalı! Beş vakit namazı, tadil-i erkan
ile ve cemaat ile kılmalı, teheccüd namazını elden kaçırmamalı, seher
vakitlerini istiğfarsız geçirmemeli, gaflet uykusuna dalmamalı, ölümü
düşünmeli, ahiret hallerini gözetmeli, fani dünyanın haram olan işlerinden
yüz çevirip, baki olan ahiret işlerine dönmeli. Dünya işleri ile zaruret miktarı
uğraşmalı, diğer vakitlerde, ahireti imar etmekle meşgul olmalıdır. Sözün
kısası, Allah’tan gayrı şeylerin sevgisinden korunmalı ve bedeni dinin
hükümlerine uymakla süslemeli, onunla meşgul olmalıdır. İş budur, bundan
gayrısı hiçtir.
Abdül Kuddüs hazretleri de buyuruyor ki:
Vaktin kıymetini bil! Gece gündüz ilim öğrenmeye çalış! Her zaman
abdestli bulun! Beş vakit namazı, sünnetleri ile ve tadil-i erkan ile, huzur ve
huşu ile kılmaya çalış! Bunları yapınca, dünyada ve ahirette, sayısız
nimetlere kavuşursun. İlim öğrenmek, ibadet içindir. Kıyamette, işten
sorulacak, çok ilim öğrendin mi diye sorulmayacaktır. İş ve ibadet de, ihlas
elde etmek içindir. İhlas da, hakiki mabud ve kayıtsız, şartsız var olan
16
www.dinimizislam.com
sevgiliyi [Allahü teâlâyı] sevmek içindir.
İbrahim-i Edhem hazretleri buyuruyor ki:
1- Günah işleyeceksen, Allah’ın verdiği rızkı yeme! Rızkını yiyip de,
Ona isyan edilir mi?
2- Günah işleyeceğin zaman, mülkünden çık! Onun mülkünde Ona
isyan edilir mi?
3- Günah işlerken Onun görmediği bir yerde işle! Onun mülkünde,
rızkını yiyip, gördüğü yerde günah işlenir mi?
4- Can alıcı melek, ruhunu almaya gelince, bir müddet izin isteyebilir
veya o meleği kovabilir misin? O zaman hemen tevbe et! Çünkü o melek
ani gelir.
5- Mezarda, melekler, sual sorunca, (beni imtihan etmeyin) diyerek
onları kovabilir misin? Öyle ise, şimdiden onlara cevap hazırla!
6- Kıyamette (Günahkârlar Cehenneme…) dendiği zaman, ben
gitmem diyebilir misin?
Allahü teâlâ, (Ey kullarım! Benden isteyin! Kabul eder, veririm)
buyuruyor. Ama verilmeyenler de oluyor. Çünkü Ona dua eder, ama itaat
etmezler. Peygamberini tanır, Ona uymazlar. Kur'anı okur, gösterdiği yolda
gitmezler. Nimetlerinden faydalanır ama şükretmezler. Cennetin, ibadet
edenler için olduğunu bilir, hazırlıkta bulunmazlar. Cehennemi, asiler için
yarattığını bilir, ondan sakınmazlar. Ecdadının ne olduklarını görür, ibret
almazlar. Kendi ayıplarına bakmayıp, başkalarının ayıplarını araştırırlar.
Böyle kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına şükretsin!
Dualarının neticesi, yalnız bu olursa, yetmez mi?
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Ölmek felaket değil, öldükten sonra başa gelecekleri düşünmemek
felakettir. Mezhepsizlik ilhaddır. Ehl-i sünnet âlimlerine uyanlara müjdeler
olsun.
İmam-ı Rabbani hazretleri yine buyuruyor ki:
Bu zamanınız fırsattır. Fırsat da, büyük nimettir. Sıhhat ile ve
üzüntüsüz geçen vakitler, bulunmaz ganimettir. Her saati Allahü teâlâyı
zikretmek ile geçirmelidir. Resulullahın bildirdiğine uygun olan her iş, hatta
alış-veriş bile zikir olur. O halde, her hareketin, her duruşun, Resulullahın
bildirdiğine uygun olması gerekir. Böylece, hepsi zikir olur. Zikir demek,
gafletten uzaklaşmak, yani, Allahü teâlâyı hatırlamaktır. İnsan her
hareketinde, her işinde, Allahü teâlânın emrini ve yasağını gözetince, emir
ve yasakların sahibini unutmaktan kurtulur ve daima zikretmiş olur.
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Yemeği Allah’ın zikri ile [İbadet ederek ve Allah yolunda çalışarak]
17
www.dinimizislam.com
eritin. Yer yemez yatmayın; kalbiniz katılaşır.) [Ebu Nuaym]
Haramlardan ve şüpheli şeylerden kaçarak helal kazanmalıdır. Ahir
zamanda bunlara dikkat eden az bulunur.
Dine hizmet çok sevaptır. Bunu herkes gücü nispetinde yapar.
Öğrendiği güzel bir sözü başkasına duyurmak bile sevaptır. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Duyduğu hak sözü, bir müslüman kardeşine söylemek ne güzel
hediyedir.) [Taberani]
(Allah indinde en iyi kul, insanlara en çok nasihat edendir.) [İ.
Ahmed]
Dünya iş ve kazanç yeridir
Sual: Boş vaktim çok. Vakitlerimi tavla ve satranç gibi oyunlarla
geçiriyorum. Bazen onlardan çay içiyor, bazen de onlara içiriyorum.
Mahzuru var mıdır?
CEVAP
İnsan, dünyaya oyun ve eğlence için gelmemiştir. Dünya iş ve kazanç
yeridir. Peygamber efendimiz, (Dünya ahiretin tarlasıdır) buyurmaktadır.
(Deylemi)
Burada ne ekilirse, ahirette o biçilecektir. Boş vakit fırsat ve ganimettir.
Faydalı iş yapmadan vakit geçirmek, vakti öldürmek olur. Dünyada yapılan
her işin, her nefesin hesabı kıyamette muhakkak sorulacaktır. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette, herkes ömrünü ve gençliğini nerede geçirdiğinden,
malını nereden kazanıp nereye harcadığından ve ilmi ile amel edip
etmediğinden sorguya çekilecektir.) [Tirmizi]
Ömür, ilim, mal ve beden, Allahü teâlânın kullarına verdiği bir
sermayedir. Bu sermayeyi Allahü teâlânın bildirdiği yerlerde harcamalıdır.
Vakit geçtikten sonra pişmanlığın faydası olmaz. Onun için gençliğin,
malın, sağlığın kıymetini bilmeli, dünyada ahireti kazanacak işler
yapmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Beş şeyden önce beş şeyin kıymetini bil! İhtiyarlıktan önce
gençliğin, hastalıktan önce sağlığın, meşguliyetten önce boş vaktin,
fakirlikten önce zenginliğin ve ölümden önce hayatın kıymetini bil!)
[Ebu Nuaym]
Peygamber efendimiz, tavla oynayan bir grup insana buyurdu ki:
(Oyunla meşgul olan el ve kalblere, boş ve bâtıl sözlere yazıklar
olsun!) [Beyheki]
Böyle oyunları parasız oynamak da uygun değildir. Çünkü hadis-i
18
www.dinimizislam.com
şeriflerde buyuruldu ki:
(Satranç ve dama oynayan, ellerini domuz kanına bulaştırmış gibi
olur.) [Müslim]
(Tavla oynadıktan sonra kalkıp namaz kılan, irin ve domuz kanı ile
abdest alıp namaz kılana benzer.) [İ. Ahmed]
(Satranç, tavla ve benzeri haram olan oyunları oynayanlara
rastladığınız zaman, selam vermeyin! Selamlarını da almayın!)
[Deylemi]
Yukarıdaki hadis-i şeriflerin açıklaması olan fıkhi hüküm ise şöyledir:
(Tavla, satranç,14 taş gibi oyunları oynamak tahrimen mekruhtur.
Devamlı oynanırsa haram olur. Eğer bir farzı yapmaya mani olursa yahut
para için oynanırsa yine haram olur.) [Redd-ül-muhtar c.5, s.253]
Parasız olarak ara sıra oynamak harama yakın mekruh, devamlı
oynanırsa haramdır. Çayına da oynamak kumar olduğu için yine haramdır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimsenin boş şeylerle vakit geçirmesi, Allahü teâlânın onu
sevmediğinin alametidir.) [Mektubat-ı Rabbani]
İmam-ı Malik hazretleri buyurdu ki:
(Satranç ve dama oynayan Allah ve Resulüne âsi olmuş sayılır.) [U.
Kübrâ]
İmam-ı Gazali hazretleri ve İmam-ı Şafii hazretleri, ara sıra satranç
oynamanın mubah, devamlı oynamanın ise tenzihi mekruh olduğunu
bildirdi. İmam-ı Şafii hazretleri, (Satranç oynamak, din ve mürüvvet
sahiplerinin âdeti değildir) buyurdu. (İhya)
Bu yazılardan anlaşıldığına göre, Hanefilerin satranç dahil bütün
oyunları oynamaları doğru değildir. Şafiilerin ise, ara sıra yalnız satranç
oynamaları caizdir.
Dine uymak
Muhammed Masum hazretleri buyurdu ki:
(Allahü teâlâ, insanları başıboş bırakmadı. Her istediklerini yapmaya
izin vermedi. Nefslerinin arzularına tâbi olmalarını, böylece felaketlere
sürüklenmelerini dilemedi. Rahat ve huzur içinde yaşamaları ve sonsuz
saadete kavuşmaları için gereken faydalı şeyleri yapmalarını emretti.
Zararlı şeyleri yapmalarını yasak etti.
Saadete kavuşmak isteyen, dine uymaya mecburdur. Nefsinin ve
tabiatının, dine uymayan arzularını terk etmesi gerekir. Dine uymazsa,
sahibinin, yaradanının gadabına, azabına düçar olur.
Dine uyan kul, mesut, rahat olur. Sahibi onu sever. Dünya ziraat
yeridir. Tarlayı ekmeyip, tohumları yiyerek zevk ve safa süren, mahsul
19
www.dinimizislam.com
almaktan mahrum kalacağı gibi, dünya hayatını, geçici zevklerle, nefsin
arzularını yapmakla geçiren de, ebedi nimetlerden, sonsuz zevklerden
mahrum olur. Bu hâl, aklı başında olanın kabul edeceği bir şey değildir.
Sonsuz lezzetleri kaçırmaya sebep olan geçici ve zararlı lezzetleri tercih
etmez.
Dine uymak için, önce Ehl-i sünnet âlimlerinin, Kur'an-ı kerimden ve
hadis-i şeriflerden anlayıp bildirdikleri (Akaid)e uygun iman etmek, sonra
haram, yasak edilmiş olanları öğrenip bunlardan sakınmak, daha sonra,
yapması emr olunan farzları öğrenip yapmak gerekir. Bunları yapmaya
(İbadet) etmek denir. Haramlardan sakınmaya (Takva) denir.) [c.2, m.11]
İnsanlar huzura niçin kavuşamıyor
Sual: Niçin insanlar tam bir huzura kavuşamıyor?
CEVAP
Dünyada, dertsiz, sıkıntısız insan yoktur. Dünya, mümin için huzur yeri
değildir. Azap yeri de değildir. Esas huzur ve azap yeri, ahirettir. Dünya,
ahiretin tarlasıdır. Yani dünya kazanç yeridir. Dünyada ne ekilirse, ahirette
o biçilecektir. Her nimet, bir külfet karşılığıdır. Külfet de sıkıntısız olmaz.
Fakire göre, zenginin sıkıntısı daha çok olur. Zengin, arabası ile giderken,
benzini biter, arızalanır, tekeri patlar. Yedek parça ve tamirci arar. Bütün
bunlar birer sıkıntıdır. Zenginin borçları, alacakları da olur. Alacaklarını
toplamak, borçlarını ödemek için devamlı sıkıntı içindedir. Malı çok olanın,
sıkıntısı da çok olur.
Mümin, diğer insanlara göre daha çok sıkıntı çeker. Çünkü müslüman,
komşularının ve diğer insanların eziyetlerine katlanır. Bunlar da birer
sıkıntıdır. Helal kazanmak ve ebedi yurduna azık hazırlamak için yorulur.
Bunlar da birer sıkıntıdır. Müslüman için asıl huzur Cennettedir. Çünkü
dünya, mümin için sıkıntı yeridir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dünya müminin zindanı ve kıtlık yıllarıdır. Dünyadan ayrılınca
zindandan ve kıtlıktan kurtulmuş olur.) [Hakim]
Dünyada, müminden bela, sıkıntı eksik olmaz. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Mümin, kertenkele deliğine girse de, ona eza edecek biri musallat
olur.) [Beyheki]
Sıkıntılar, musibetler, günahlara kefaret olur. Sıkıntı istememeli; fakat
sıkıntılardan da şikayet etmemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Belayı nimet, rahatı musibet saymayan, kâmil mümin değildir.)
[Taberani]
Dünyanın faydasız eğlenceleri, tatlı sanılan şeyleri, ahiret azabıdır.
20
www.dinimizislam.com
Ahiret için çalışırken çekilen sıkıntılar ise, ahiretin en tatlı meyvesidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dünyanın tatlılığı, ahiretin acılığıdır. Dünyanın acılığı ise, ahiretin
tatlılığıdır.) [Hakim]
Okul, iş hayatı için bir vasıtadır. İmtihanları başarı ile verip okuldan
mezun olmak gerekir. Vasıtaya gaye gibi sarılmak, hep okulda kalmayı
istemek akıl kârı değildir. Diploma almadan hayata atılmak da iyi değildir.
Okula gitmekten gaye, diploma sahibi olmaktır. İşte dünya, bir okul gibidir.
İman sahibi olmak da diploma almak gibidir. Talebenin maksadı, okulu
başarı ile bitirip hayata atılmaktır. Müminin gayesi de, dünyadan iman ile
ahirete gitmektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dünyasını seven, ahiretine, ahiretini seven dünyasına zarar verir.
Devamlı olanı, geçici olana tercih edin!) [Hakim]
Sıkıntılar, müminin günahlarının affına ve ahirette derecesinin
yükselmesine sebep olacağı için bir nimettir.
Yunus Emre diyor ki:
Bir söz diyeyim sana, dinle canın var ise
Tamahkâr olma sakın, aklın sana yâr ise
Gördün yârin eğridir, neyin varsa ver kurtul
Büyüklerden öğüttür, işittiğin var ise.
Baktın yârin sadıktır, köle ol kapısında
Çıkar ciğerin yedir, eğer çâren var ise.
Ekmek yiyip tuz basmak, nâmertlerin işidir
Ekmek onu komaya, tuzun hakkı var ise
Kötülük etme asla, herkes sana ilenir
Senden sonra söylenir, ne dirliğin var ise
Sözünden de bellidir, miskin Yunus delidir,
Ayıplaman yârenler eksikliği var ise.
Yaralılar ve yarasızlar
İnsanların çoğu, kendilerini anlamadıklarından söz ederler. (Beni
anlamıyorlar) derler. Dertsiz insan olmaz. Elbette birinin derdi ötekini pek
ilgilendirmez. Derdini anlatır, fakat ötekiler, acı veya tatlı bir şey istemediği
için hoşlanmazlar ve onun derdine çare aramaya bile lüzum görmezler.
Onun için demişler ki:
Yara sızlar, yara sızlar,
Ok değmiş yara sızlar.
Yaralının hâlinden,
Ne bilsin yarasızlar.
Bir divan şairi de diyor ki:
21
www.dinimizislam.com
Âsude olan hâl-i dil-efgârı ne bilsin
Handân-ı tarab girye-künân zârı ne bilsin
Yani, huzur ve mutluluk içinde gülen, inleyerek göz yaşı döken gönlü
yaralının hâlini ne bilsin?
İnsan niçin yaratıldı
Sual: İnsan niçin yaratıldı, vazifesi nedir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bütün varlıkların hülasası, özü olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip
içmek, gezmek, yatmak keyf sürmek için yaratılmadı. Kulluk vazifelerini
yapmak için, Rabbine itaat, tevazu, kuvvetsizliğini, ihtiyacını göstermek,
Ona sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı.
Muhammed aleyhisselamın bildirdiği ibadetlerin hepsi, insanlara
faydalı şeylerdir. İnsanlara yaradığı için emredilmiştir. Yoksa, hiçbir
ibadetin Allahü teâlâya faydası yoktur. Candan teşekkür ederek, minnet ile
ibadet yapmalı, tam teslim olarak emirleri yapmaya ve yasaklardan
kaçınmaya çalışmalıdır. Allahü teâlâ hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde,
kullarını, emir ve yasaklar vermekle şereflendirdi. Her şeye muhtaç olan,
biz kulların, bu büyük ihsana, bol bol teşekkür etmemiz, bunun için de,
emirleri yapmaya candan sarılmamız gerekir. (73. Mektub)
Allahü teâlâ, her şeyin sebepsiz, şartsız, maliki, hepimizin sahibidir.
Bütün insanlar, Onun kullarıdır. Kullarına verdiği her emri ve her şeyi
istediği gibi kullanması, hep yerindedir ve faydalıdır. Bunda, zulüm olamaz.
Memurlar âmirlere, kullar sahiplere emirlerin, işlerin sebebini soramaz.
Akla uygun, bundan daha açık bir şey yoktur.
Bütün insanları Cehenneme koyup, sonsuz azap yapsaydı, kimin bir
şey söylemeye hakkı olabilirdi? Çünkü, kendi yarattığı, yetiştirdiği mülkünü
kullanıyor. Başkası yok ki, onun mülküne tecavüz olsun ve zulüm
denilebilsin. Halbuki, insanların kullandığı, öğündükleri mallar, mülkler,
hakikatte onların değil, hepsi, Onundur. Bizim bunlara el uzatmamız,
karışmamız, hakikatte zulümdür. Allahü teâlâ, bu dünyanın düzeni için ve
bazı faydalara yol açması için, bunları bize mülk kılmış ise de, hakikatte
hepsi Onundur. O halde, bizim bunları, asıl sahibinin mubah ettiği, izin
verdiği kadar kullanmamız yerinde olur. (266. mektub)
[Bugün bile, Allahü teâlâyı inkâr eden, İslamiyet’i beğenmeyen,
cahilliğin verdiği cesaret ve taşkınlıkla öğünen cemiyetlerin, Allahü teâlânın
emirlerinden çoğunu benimsedikleri göze çarpıyor. Bütün insanların, din
ahlakından uzaklaştıkça, geçimsizlik, sefalet, işkence, sıkıntı ile
22
www.dinimizislam.com
kıvrandıkları görülüyor. Fen aletleri, medeni vasıtalar, akıllara hayret
verecek şekilde, ilerlediği halde, dünyadaki huzursuzluğun, insanlıktaki
sıkıntının azalmadığı, arttığı, ibretle görülüyor.]
“Sizi boş yere mi yarattık?”
Sual: Bir arkadaş “ Hiçbir şey kendiliğinden olamayacağı için Allah’a
inanıyorum, ama dinlere, Peygamberlere, ahirete inanmıyorum” diyor.
Buna ahiretin varlığını nasıl inandırabilirim?
CEVAP
Arkadaş sözünde samimi değildir. Çünkü Nasreddin Hocanın,
doğduğuna inanıyorsun da öldüğüne niye inanmıyorsun dediği gibi, “Ben
öğrenciyim ama, öğretmene, derse, imtihana inanmam denir mi? Ben
kanuna inanırım ama, savcıya, mahkemeye inanmam denir mi?
İstisnalar hariç, bütün fen adamları, bu kâinatın kendiliğinden var
olmadığını, bir yaratıcısının bulunduğunu ittifakla bildirmişlerdir. Fen ne
kadar ilerlerse ilerlesin, insanlar, bir karıncayı, bir kuşu, bir arpa tanesini
yaratamaz. Akıllı ve bilgili bir kimse, kâinata bakınca, çok intizamlı
yaratıldığını görür. Bunun kendiliğinden olmadığını anlar.
Bir insan bir alet, bir makine yapınca bunun nasıl ve nerelerde
kullanılacağına dair bir prospektüsünü [tarifesini] de yanına koyar. Yine de
anlaşılması zor ise, kullanması için kurslar açar. Bir makine yanlış
kullanılırsa elden çıkar. Her şeyin yaratıcısı olan cenab-ı Allah da, insan
denilen bu muazzam makineyi yaratıp başıboş bırakmamıştır. Bir âyet
meali:
(Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) [Müminun 115]
Başıboş yaratılmayan insanın, ne yapması gerektiğini Peygamberleri
vasıtası ile, kitaplar göndererek bildirmiştir. Son Peygamber olan
Muhammed aleyhisselama gönderilen kitabı ise Kur'an-ı kerimdir. Kur'an-ı
kerim çok veciz olduğu için, Peygamber efendimiz bunu hadis-i şerifleri ile
açıklamıştır.
Hadis-i şerifler de, diğer insanların sözlerine göre veciz olduğu için,
bizlerin kolayca anlayabilmesi için âlimler bunları açıklamıştır. Bu, doktor
ve eczacının ilacı hastaya verirken, aç karnına-tok karnına, sabah akşam
birer tane, suyla iç, sütle içme gibi tarifine benzetilebilir. Kur'an-ı kerimde
insanın niçin yaratıldığı bildirilmiştir:
(Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.)
[Zariyat 56]
Allahü teâlâ, “Emrime uyan Cennete, uymayan ise Cehenneme
gidecektir” buyurmuştur. İbadetlerin faydası Allahü teâlâya değil, herkesin
kendinedir. Maaşla çalışan bir doktor, bir hastaya ilaç verse, ilacın doktora
23
www.dinimizislam.com
faydası yok diye o ilacı kullanmamak akla uygun değildir. Zehir içsem
doktora ne zararı olur diyerek zehir içmesi de ahmaklıktır. İşte,
günahlarımın Allah’a bir zararı yok diyerek, her çeşit günahı işlemek akıllı
insanın yapacağı iş değildir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Akıllı kimse, Allah’a ve Peygamberine inanan ve ibadetlerini
yapandır.) [İ.Muhber]
Öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyene, kendisini ebedi
tehlikeye atana akıllı denebilir mi? Kur'an-ı kerimin çok yerinde,
(Düşünmüyor musunuz?) diye ikaz edilmektedir. Hadis-i şerifte, (Aklı
olmayanın dini de yoktur) buyurulmuştur. (Tirmizi)
Her insanın yaptığı ibadetin faydası kendisinedir. Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki:
(Kim, [ibadetlerini yapar ve günahlarından] temizlenirse, faydası
kendisinedir.) [Fatır 18]
(Benim ibadetime Allah’ın ihtiyacı yok) diye, yanlış düşünen kimse,
perhiz yapmayan hastaya benzer. Bu hastasına doktor, perhiz tavsiye
ediyor. Bu ise, “Perhiz yapmazsam doktora hiç zararı olmaz” diyerek,
perhiz yapmıyor. Evet doktora zararı olmaz, ama kendine zarar
vermektedir. Doktor, kendine faydası olduğu için değil, onun hastalıktan
kurtulması için, perhiz yapmasını tavsiye etmiştir. Doktorun tavsiyesine
uyarsa, şifa bulur. Uymazsa ölür gider. Tabibin bundan hiç zararı olmaz.
Bunun gibi, (Allah’ın benim ibadetime ihtiyacı yok) diyerek ibadetten
kaçanlar da, Cehenneme gider.
Muhammed Masum hazretleri buyurdu ki:
(Allahü teâlâ, insanları başıboş bırakmadı. Her istediklerini yapmaya
izin vermedi. Nefslerinin arzularına tabi olmalarını, böylece felaketlere
sürüklenmelerini dilemedi. Rahat ve huzur içinde yaşamaları ve sonsuz
saadete kavuşmaları için gereken faydalı şeyleri yapmalarını emretti.
Zararlı şeyleri yapmalarını yasak etti. Saadete kavuşmak isteyen, dine
uymaya mecburdur. Nefsinin ve tabiatının, dine uymayan arzularını terk
etmesi gerekir. Dine uymazsa, sahibinin, yaradanının gadabına, azabına
düçar olur. Dine uyan kul, mesut, rahat olur. Sahibi onu sever.
Dünya ziraat yeridir. Tarlayı ekmeyip, tohumları yiyerek zevk ve safa
süren, mahsul almaktan mahrum kalacağı gibi, dünya hayatını, geçici
zevklerle, nefsin arzularını yapmakla geçiren de, ebedi nimetlerden,
sonsuz zevklerden mahrum olur. Bu hâl, aklı başında olanın kabul edeceği
bir şey değildir. Sonsuz lezzetleri kaçırmaya sebep olan geçici ve zararlı
lezzetleri tercih etmez. Dine uymak için, önce Ehl-i sünnet âlimlerinin,
Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden anlayıp bildirdikleri Akaide uygun
24
www.dinimizislam.com
iman etmek, sonra haram, yasak edilmiş olanları öğrenip bunlardan
sakınmak, daha sonra, yapması emr olunan farzları öğrenip yapmak
gerekir. Bunları yapmaya İbadet etmek denir. Haramlardan sakınmaya
Takva denir.) [c.2, m.11]
Yaratılış gayesi
Sual: Allah, dünyayı ve insanları niye yarattı? Niye bir kısmını
Cennete, bir kısmını da Cehenneme koyacak?
CEVAP
Allahü teâlâ dünyayı ve kâinatın tamamını insan için yarattı. Bitkileri,
hayvanları, su, taş, toprak, maden gibi her şeyi insanın faydalanması için
yarattı. İnsanları da, kendisini tanımaları ve kendisine ibadet etmeleri için
yarattı. Bu tanımanın ve ibadetin faydası da, yine insanlaradır. İmam-ı
Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, hiçbir şey için, hiçbir şeye muhtaç değildir. Yaratılmakla,
biz kıymetlendik, şereflendik. Zâriyat suresinin, (İnsanları ve cinleri, bana
ibadet etmeleri için yarattım) mealindeki 56. âyet-i kerimesindeki (ibadet
etmeleri için) ifadesi, (beni tanımaları için) demektir. Yani, Allahü teâlâyı
tanımak, inanmak için yaratıldık. Hadis-i kudside, (Tanınmak için, her
şeyi yarattım) buyurması, (Beni tanımakla şereflenmeleri için) demektir.
(1/266)
Cennet ve Cehennem de, insanların amellerine göre yaratıldı. İman
edip iyi işler yapanlar Cennete, iman etmeyenler Cehenneme gidecek ve
hepsi orada sonsuz kalacaktır. Hiç kimseye zulmedilmeyecek, orada
herkes yaptığının karşılığını görecektir.
Yaratılış sebebi
Sual: Allah’ın (İnsanları, beni tanımakla şereflenmeleri için
yarattım) dediği bildiriliyor. Kâfirler, Allah’a inanmadıkları için tanımış
olmuyorlar. Tanımayınca yaratılmalarının sebebi nedir?
CEVAP
Kur’an-ı kerimde, (İnsanları bana kulluk etmeleri için yarattım)
buyuruluyor. İnananlar kulluk edip şerefleniyorlar. Kâfirler inanmadıkları
için bu şereften mahrum kalıyorlar. Böylece imtihanı kaybetmiş oluyorlar.
Kâfir de ahirette tanıyacak; ama bu tanıması, müminin tanımasından çok
farklı olacaktır. Mümin Allahü teâlâyı görmekle şereflerin, nimetlerin, en
büyüğüne kavuşacak, kâfir ise, görünce azapların en büyüğüne maruz
kalacaktır. Kâfirlerin, kıyamette Allahü teâlâyı görmesi, Cehennem
azabından çok daha şiddetli olacaktır.
25
www.dinimizislam.com
Herkesin çektiği, kendi cezası
Sual: Allah, dünyada yaşayan bir çok dinsiz kimseye niçin iman
nimetini vermiyor?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın feyzleri, nimetleri, ihsanları, yani iyilikleri, her an,
insanların iyisine, kötüsüne herkese gelmektedir. Herkese mal, evlat, rızk,
hidayet, irşat ve selamet ve daha her iyiliği fark gözetmeksizin
göndermektedir.
[Kullarının küfürlerini, günahlarını yüzlerine vurmuyor. Kendisine karşı
gelenlerin, inkâr edenlerin, günah işleyenlerin rızklarını kesmiyor. Dünya
için çalışanlara karşılıklarını, fark gözetmeksizin veriyor].
Fark, bunları kabulde, alabilmekte ve bazılarını da alamamak suretiyle,
insanlardadır.
[Allahü teâlâ, kullarına zulmetmez, haksızlık etmez. Onlar, kendilerini
azaba, acılara sürükleyen bozuk düşünceleri, çirkin işleri ile, kendilerine
zulüm ve işkence ediyorlar. Beyt:
Hâşâ, zulmetmez kuluna, Hüdası,
herkesin çektiği, kendi cezası!]
Nitekim güneş, hem çamaşır yıkayan adama, hem de çamaşırlara,
aynı şekilde, parlamakta iken, adamın yüzünü yakıp karartır, çamaşırlarını
ise beyazlatır.
[Bunun gibi, elmaya ve bibere aynı şekilde parladığı halde, elmayı
kızartınca tatlılaştırır; biberi kızartınca acılaştırır. Tatlılık ve acılık hep
güneşin parlaması ile ise de, aralarındaki fark, güneşten değil,
kendilerindendir. Allahü teâlâ, bütün insanlara çok acıdığı için ve bir ananın
yavrusuna olan merhametinden daha çok acıdığı için, dünyanın her
tarafındaki, her insanın, her ailenin, her cemiyetin ve milletin, her zamanda
ve her işlerinde nasıl hareket etmeleri lazım geleceğini, dünyada ve
ahirette rahat etmeleri ve seadet-i ebediyyeye kavuşmaları için, işlerini ne
yolda yürütmeleri ve nelerden kaçınmaları lazım geldiğini, İslamiyet ile
bildirdi.]
İnsanların, Allahü teâlâdan gelen nimetlere nail olmamaları, Ondan
yüz çevirdikleri içindir. Yüz çeviren, elbette bir şey alamaz. Ağzı kapalı bir
kap, Nisan yağmuruna elbette kavuşamaz. Evet, yüz çeviren birçok
kimsenin, nimetler içinde yaşadığı görülüp, mahrum kalmadıkları zan
olunuyor ise de, bunlarda nimet olarak görülenler, hakikatte azap ve
felaket tohumlarıdır. Mekr-i ilahi ile, istidrac olarak, yani Allahü teâlânın
aldatarak, nimet şeklinde gösterdiği musibetlerdir. O kimseleri harap etmek
26
www.dinimizislam.com
için ve daha ziyade azıp, sapıtmaları içindir. Nitekim, Müminun suresinin
ellialtıncı âyetinde mealen, (Kâfirler, mal ve çok evlat gibi dünyalıkları
verdiğimiz için, kendilerine iyilik mi ediyoruz, yardım mı ediyoruz
sanıyor. Peygamberime inanmadıkları ve din-i İslamı beğenmedikleri
için, onlara mükafat mı ediyoruz, diyorlar? Hayır, öyle değildir.
Aldanıyorlar. Bunların nimet olmayıp, musibet olduğunu anlamıyorlar)
buyurulmuştur. O halde, Hak teâlâdan yüz çevirenlere verilen dünyalıklar,
hep haraplıktır, felakettir. [Şeker hastasına verilen tatlılar, helvalar gibidir.
Onu bir an evvel helake sürükler.] Allahü teâlâ, bizleri, böyle olmaktan
korusun! (C1, m.164)
Eşit yaratılmayışın sebebi
Sual: Bazıları, "İnsanlar, her bakımdan eşit yaratılsaydı, daha iyi
olmaz mıydı?" diyorlar. Eşit yaratılmayışın sebebi nedir?
CEVAP
İnsanın yaratılış gayesi bilinmeyince, dünyadaki hadiselerin sebebi
anlaşılamaz. Allahü teâlâ, dünya ve ahireti, sevgil kulu ve Resulü
Muhammed aleyhisselam için yaratmıştır. Diğer canlı ve cansız varlıkları
da insanoğlunun istifadesi için yaratmıştır.
Dünya zevk için yaratılmadı. Ahiret ise, ebedi mükafat ve ceza yeridir.
Dünya, ahiretin imtihan yeridir. Herkes her bakımdan eşit olsa imtihanın
manası kalmaz, iyi ile kötü ayrılmazdı. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına
uymakla çeşitli sıkıntılar çekilecek, itaat edenle, isyan eden, birbirinden
ayrılacaktır.
İnsan cansız varlık gibi, ot veya hayvan gibi değil, kulluk, imtihan için
yaratılmıştır.İnsan, ihtiyaçsız yaratılsaydı, imtihan ve dünya manasız
olurdu. İnsanların, hayvanların ve kainattaki canlı, cansız diğer yaratıkların
hareketleri, akılları durdurucu sistemleri incelenince, her şeye gücü yeten
Rabbimizin dünyayı maksatsız yarattığı düşünülemez.
Yaratılış gayesi
Kâinatta herşeyin yaratılış gayesi aynı değildir. Mesela erkeğe niçin
süt vermediği sual edilemez. Çünkü erkek, süt vermek için yaratılmamıştır.
İnsan da bu dünyada yalnız zevk, sefa için değil imtihan için
yaratılmıştır. İmtihana girecek talebenin, oyunla, eğlence ile meşgul
olmayıp, ders çalışması, yerine göre az uyuması, imtihanı kazanabilmesi
için çeşitli sıkıntılara katlanması gerekir. (Maksat imtihanı kazanmak
olduğuna göre, imtihanı kazanmış olarak yaratılan Peygamberler niçin
sıkıntı çekmiştir?) denebilir.
27
www.dinimizislam.com
İmam-ı Rabbani hazretleri bunun çeşitli sebeplerini anlatmaktadır.
Bunlardan biri şöyle:
(İnsanlar, dünyada, birkaç gün dert çekmeselerdi, Cennetin sonsuz
lezzetlerinin kıymetini anlamazlar, ebedi sıhhat ve afiyet nimetlerinin
kıymetini bilmezlerdi. Açlık çekmiyen yemeğin lezzetini anlamaz. Acı
çekmiyen rahatlığın kıymetini bilmez.)
Herkes, her bakımdan eşit yaratılsaydı, büyük bir felaket olur, cemiyet
olmazdı. İnsanlar, boy, renk, şekil, zenginlik, sıhhat, kuvvet, güzellik, ahlak
gibi her hususta eşit olunca, bir fabrikadan çıkmış gibi eşit, yani insanlar
tıpatıp birbirinin aynı olurdu. Aynı olmazsa eşitlik olmaz. İnsanlar böyle eşit,
yani bir birbirinin aynı olunca milyarlarca insanı birbirinden ayırmak
mümkün olmaz. Kadın, kocasını, koca, kadınını tanıyamaz, insan, hanımı
ile kızını ayırt edemez, hayat felç olur. Sırf bu şekil benzerliği bakımından,
yüzlerce, binlerce problem ortaya çıkar. Diğer sahadaki eşitlikler
görülmeden, yaşanmadan hayat söner.
İyi, kötü ile bilinir
Herkes bilgi ve kültür bakımından da eşit olunca, gazeteye, kitaba,
filme ihtiyaç kalmaz. Güreş, koşu, yüzme gibi sporlar ve yarışlar olmaz.
Çünkü, herkes aynı kabiliyettedir.
İyinin kıymeti, kötü ile bilinir. Herkes iyi olunca, iyinin kıymeti kalmaz.
Çirkinlik olmayınca, güzellik anlaşılmaz.
Bir kimse, okuyup her bakımdan mükemmel bir insan olmak ister.
Herkes aynı olursa, kim kimden üstün olacaktır?
Her hususta eşitliğin zararları sayılamayacak kadar çoktur. Onun için
Allahü teâlâ, her şeyi hikmetli ve adaletli yaratmıştır. Adalet olunca işler
düzgün yürür. Mesela beş parmağın beşi de aynı olsaydı, baş parmak
diğerlerinin arasında olsaydı, bugünkü kadar verimli iş yapılamaz, büyük
eksiklik olurdu.
Adaletli yaratılmak, eşit yaratılmakla mukayese bile edilmez. Aynı anababadan, zekâları, kabiliyetleri farklı çocukların yaratılması, milyarlarca
insanın birbirine benzememesi, Yaratıcının kudretinin sonsuzluğunu
göstermektedir.
Eğer herkes, Allahü teâlânın emrine uyup, hakkına razı olur, imtihanı
kazanmaya çalışırsa, dünya ve ahiret saadetine kavuşur.
Adalet, eşitlik ve hürriyet
Sual: Her işte eşitlik, her zaman tarafsızlık ve sınırsız hürriyet
düşüncesi uygun mudur?
CEVAP
Bazı kimseler tarafından sık sık istismar edilen kelimelerden biri de
28
www.dinimizislam.com
eşitliktir. Her zaman, her işte eşitlik, bazen zulüm olur. Çünkü iyi ile kötü,
âlim ile cahil, sağlam ile sakat ve bunlar gibi farklı şeylerin eşit olmasını
istemek eşyanın tabiatına aykırıdır.
Adalet, çok zaman eşitlikten farklıdır. Mesela bir patron, 1.5 metre
boyundaki işçisine, elbise yaptırmak için 3 metre kumaş alsa, aynı
kumaştan 2 metre boyundaki işçisine 4 metre kumaş alması gerekir. Her iki
işçi de aynı kumaştan giyeceği için adaletli iş yapılmış olur. Fakat her birine
500 bin lira verilse, kısa olan işçi, uzun olandan daha kıymetli kumaş alır.
Patron, eşit para verdiği için uzun olan, daha kalitesiz kumaşı almak
zorunda kalmıştır. Patronun, her bir işçiye yetecek kadar aynı kumaştan
alması adalet, ikinci misalde olduğu gibi her birine aynı miktar para vermesi
eşitlik olur.
Görüldüğü gibi, her ikisine de aynı parayı vermek eşitlik ise de, bu
para ile uzun işçinin diğerinden daha kalitesiz kumaş alması, bir nevi
haksızlık olmuştur. Aynı kumaştan birine az, diğerine çok verilip eşitsizlik
yapılmasına rağmen, ikisi de aynı kumaştan elbiseye sahip oldukları için
adaletle hareket edilmiş olunuyor.
Adalete bir misal
Boyu, yaşı ve tahsili aynı olan ve aynı zamanda işe giren işçiden
birisine 7.5 milyon, diğerine ise, 10 milyon lira aylık veren patron, bunun
sebebini şöyle açıklar:
(10 milyon lira alan işçi, günde 500 parça, 7.5 milyon alan ise, 300
parça imal ediyor. Eğer, 10 milyon lira verdiğimiz işçi hakkını alıyorsa, 7.5
milyon verdiğimiz işçinin, yaptığı işe göre, 5 milyon alması gerekir. Şayet
yaptığı işe göre, 7.5 milyon verdiğimiz işçi, hakkını alıyorsa, 10 milyon
alana, 12. 5 milyon vermemiz gerekir.)
Misalde görüldüğü gibi, çok iş yapanla az iş yapana, testiyi dolduranla,
kırana eşit muamele edeceğiz diye, eşit maaş vermek adaletsizlik olur.
Israrla tarafsızlıktan bahsedenler, kendileri tarafsız davranmayı asla
istemezler. Başkalarının tarafsız olmasını isterler. Bunlara göre, iyiye iyi,
kötüye kötü derseniz tarafsız olamazsınız. İyiyi övmemek, kötüyü tenkit
etmemek tarafsızlık değildir. Hakkın, doğrunun, iyinin yanında olmayı taraf
tutmakla suçlamak doğru olmaz.
Yapıcıya göre doğru ve iyi olan bir şey, yıkıcıya göre, yanlış ve
kötüdür; bunun için de doğrunun, iyinin yanında bulunanı tarafsız
olmamakla suçlar. Yıkıcının fikrinde olmadığınız müddetçe bütün işleriniz
tarafsızlığa aykırıdır.
Hürriyet nedir?
Hürriyet, başıboşluk, her istediğini yapabilmek değildir. Suç işleyeni
29
www.dinimizislam.com
mahkum etmek, hapse atmak hürriyete zıt değildir. Umumun hürriyetine
mani olan birkaç caninin esir olması, hürriyetsizlik değildir. Sadece
başkalarına değil, kendine bile zararlı olmak hürriyet değildir.
Uyuşturucu madde gibi, vücuda zararlı olan şeyleri yasaklamak,
hürriyetsizlik olarak vasıflandırılamaz. Trafiğin düzgün olması için, çeşitli
kaide koyarak, soldan gitmeyi yasaklamak hürriyetsizlik değildir.
Suç işleyene ceza vermek, onu affetmeyip cezasını çekmesini istemek
hürriyetsizlik değildir.
Kafesteki yılanı, halkın içine salmak, yılan için bir hürriyet ise de,
insanlık için bir felakettir.
Bir caninin serbest bırakılması, onun için özgürlük ise de, millet için
hürriyet düşmanlığıdır. Netice olarak, her işte eşitlik, her yerde tarafsızlık
ve sınırsız hürriyet diyerek milletin hakkı zedelenmemelidir!
Gayba iman etmek
Sual: Müslümanlar garip, Müslümanlar fakir, Müslümanlar hasta,
Müslümanlar sıkıntıda, kâfirlerin ise bir elleri yağda, bir elleri baldadır.
Allahü teâlânın çok sevdiği Müslüman kulları dünyada rahat etselerdi,
sıkıntıda olmasalardı ne zararı olurdu?
CEVAP
Bizim dinimiz, gayba iman dinidir. Eğer Allahü teâlâ, razı olduğu,
sevdiği kullarına bunları verseydi, sıkıntıda olan kâfirler sadece bu
gördüklerine, bu rahata kavuşmak için Müslüman olurdu, kabul ederdi. Bu,
(Kulları, Allahü teâlânın bildirdiği gayba mı, yoksa sadece
gördüklerine mi iman edecekler?) diye Allahü teâlânın imtihanıdır. Onun
için, müminlerin bu sıkıntıları bir hazinedir. Çünkü bu haller, o kulu Cenâb-ı
Hakkın çok sevdiğinin alametidir. En çok sevdiği kulu olan Peygamber
efendimiz herkesin çektiğinden daha fazla çekti. Dolayısıyla, üzüntü, sıkıntı
hastalık çekenler sabrederse, bunun mükâfatı çok fazla olacaktır.
Dünyayı terk etmek
Sual: Ahireti kazanmak için, dünyayı terk etmek nasıl olur?
CEVAP
Dünyayı terk etmek çalışmayıp oturmak demek değildir.
Dünyayı terk etmek, iki türlü olur:
Birincisi, haramlarla beraber, mubahları da, yani günah olmayan
lezzetlerin çoğunu da bırakıp, yaşamak için zaruri olan miktarını
kullanmaktır. Yani çalışmayı, dünyanın zevk, keyif ve eğlencelerine dalmak
yolunu bırakarak, her türlü zevk ve lezzetinden vazgeçip, ibadet ile ve
30
www.dinimizislam.com
Müslümanların rahatları ve İslam dinini bilmeyenlerin, doğru yola
kavuşmaları için lazım olan ilmi, teknik usulleri ve vasıtaları, en ileri ve en
üstün şekilde yapmak ve kullanmakla geçirmek ve dünya zevkini böyle
çalışmakta aramak ve bulmaktır. Eshab-ı kiramın ve İslam âlimlerinin
hepsi, böyle idi. Bundan maksat, İslamiyet’in emrettiği şeyleri yapmak için,
bütün rahatı ve zevkleri feda etmektir.
İkincisi, dünyada haram ve şüpheli şeylerden kaçıp mubahları
kullanmaktır. Bu kadarı da, hele bu zamanda, çok kıymetlidir. Allahü
teâlânın mubah ettiği, yani müsaade ettiği şeyler pek çoktur. Bunlarda
bulunan lezzet, haramda bulunanlardan, fazladır. Mubah kullananları
Allahü teâlâ sever, haram kullananları sevmez. Aklı olan, doğru
düşünebilen bir kimse, geçici bir zevk için, sahibinin, yaratanının sevgisini
teper mi? Zaten, haram olan şeylerin sayısı pek azdır. Bunlarda bulunan
lezzet, mubahlarda da vardır.
Dünya da lazımdır
Sual: (En faziletli mümin dünyası için ahiretini, ahireti için
dünyasını terk etmeyendir) mealindeki hadis-i şerifte bildirildiği gibi,
ahiret için dünya terk edilse ne zararı olur?
CEVAP
Dünya ahiretin tarlasıdır. Ürün almak için tarlayı sürüp ekmek lazım
olduğu gibi, ahiret nimetlerinin tohumu da dünyada ekilir. Çalışmayıp
herkese muhtaç olan, sağlığına dikkat etmeyip hastalanan kimse,
dünyasını yıktığı gibi ahiretini de yıkmaya sebep olur. İhtiyaç kadar
dünyaya da çalışmak gerekir. Bu niyetle dünya için çalışmak da ahiret için
çalışmak olur.
Dünya mümine zindandır
Sual: (Müslüman, dünyada da rahat, ahirette de rahat olur. Sıkıntıya
maruz kalmak, ahirette de sıkıntıya maruz kalacağını gösterir) diyorlar. Bu
söz doğru mudur?
CEVAP
Birinci söz doğrudur. İkinci söz yanlıştır. Allahü teâlâ sevdiklerine
sevdiği nispetinde ağır belalar gönderir. O mümin de, bu belayı büyük
nimet olarak görür. Neticede o da sevinir. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: Bana kavuşmayı arzulasınlar diye, ben
dünyanın dostlarım için acı, bulanık, dar ve sıkıntılı olmasını istedim.
Dünyayı dostlarım için bir zindan, düşmanlarım için de bir Cennet
olarak yarattım.) [Beyheki]
31
www.dinimizislam.com
(Dünyanın tatlılığı, ahirette acılığa sebep olur. Dünyanın acılığı
ahirette tatlılığa, yani rahatlıklar sıkıntıya, sıkıntılar rahatlığa sebep
olur.) [İ.Ahmed]
(En şiddetli bela, enbiya, evliya ve benzerlerine gelir. Kişi
imanının sağlamlığı oranında belaya maruz kalır. İmanı sağlamsa,
belası şiddetli, imanı zayıfsa hafif olur.) [Tirmizi]
Bir nükte:
Dertlere maruz kalır, enbiya ve evliya,
Semadan yağmur gibi, onlara yağar belâ.
Demek ki, bir müslümana çok sıkıntı, belâ gelince, o çok günahkâr biri
değil, belki de iyi bir zat olabilir diye düşünmek daha uygundur.
Nefs ve kalb
Nefs nedir?
Sual: Kalb, yürek, gönül, nefs hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Kalb, göğsümüzün sol tarafındaki et parçası değildir. Buna, yürek
denir. Yürek, hayvanlarda da bulunur. Kalb, yürekte bulunan bir kuvvettir.
Görülmez. Ampulde bulunan elektrik cereyanı gibidir. Buna, gönül diyoruz.
Ampul yürek ise, ışığı da kalbdir, buna gönül de denir.
Gönül insanlarda bulunur, hayvanlarda bulunmaz. Bedendeki bütün
aza, kalbin emrindedir. His uzuvlarımızın duydukları bütün bilgiler kalbde
toplanır. İnsanın, inanmak, sevmek, korkmak, kalbindedir. İtikad eden, yani
iman eden, kâfir olan, kalbdir. Kalbi temiz olan, dine uyar. Kalbi kötü olan
dinden kaçar. Güzel, iyi ahlakın ve kötü huyların yeri kalbdir. Allahü teâlâ
dinlerini Peygamberleri, kalbi temizlemek için gönderdi. Kalbi temiz olan,
herkese iyilik eder. Dünyada rahat, huzur içinde yaşarlar. Ahirette de,
ebedi, sonsuz saadete kavuşurlar.
Yürekli cesur demek iken, kalbi var veya kalbli demek yüreği hasta
demektir. Yüreksiz, cesaretsiz, korkak demek iken, kalbsiz, merhametsiz
demektir. Gönül kalb demek ise de, gönülsüz demek, kalbsiz demek
değildir. Gönülsüz isteksiz demektir. Türkçe’den başka dile tercüme
yapılırken, kalb eşittir yürek diye tercüme edilirse tuhaflıklar olur. İşte
Arapça’dan veya başka dillerden Türkçe’ye tercüme yapılınca bu incelikler
bilinmezse gariplikler ortaya çıkar.
Gönül bir de nefs anlamında kullanılır. Nefs kelimesi, yirmiyi aşkın
anlamda kullanılmaktadır. Ruh, can, kan, benlik, iç, kalb, büyüklük, yücelik,
irade gibi. Fakat daha çok iki anlamı vardır:
32
www.dinimizislam.com
Birincisi, bir şeyin özü, kendisi, kişi. Mesela, Kur'an-ı kerimde, (Her
nefs, ölümü tadıcıdır) buyuruluyor.
İkincisi, dine uymayan isteklerin kaynağı olarak kullanılır. Buna nefs-i
emmare de denir. Bu nefs, Allahü teâlânın düşmanıdır. Mesela hadis-i
kudside (Nefsine düşmanlık et, çünkü o benim düşmanımdır)
buyurulmuştur.
Sual: Nefsimizin mahiyeti nedir?
CEVAP
Allahü teâlâ insanda üç şey yarattı: Akıl, kalb ve nefs. Bunların hiçbiri
görülmez. Varlıklarını eserleri ile, yaptıkları işlerle ve dinimizin bildirmesi ile
anlıyoruz. Akıl ve nefs dimağımızda, kalb, yüreğimizdedir. Bunlar, madde
değildir, yer kaplamazlar. Buralarda bulunmaları, elektriğin ampulde
bulunması gibidir. Peygamberler ve veliler hariç, herkesin nefsi, çok
kötüdür. Bu kötü nefse, (nefs-i emmare) denir ki, kötülüklere sürükleyen
nefs demektir.
İnsanın en büyük düşmanı nefsidir. Daha sonra kötü arkadaş ve
şeytan gelir. Kötü arkadaş ve şeytan da nefse tesir ederek insana zarar
vermeye çalışırlar. Onun için nefsin, emmarelikten temizlenmesi gerekir.
Çünkü nefs, kâfirdir, daima Allahü teâlâya isyan etmek ister.
Şeytan, verdiği vesveseye insanın uymadığını görünce, bundan
vazgeçer, başka bir vesvese verir. Âlimler, şeytanı köpeğe benzetmiştir.
Köpek kovalanınca kaçar ise de, başka taraftan yine gelir. Nefs-i emmare
ise kaplan gibidir, saldırması ancak öldürmekle biter. Nefsimiz de ölünceye
kadar yakamızı bırakmaz. Bunun için nefsi tanımak ve zararlarından
korunmak gerekir.
İmam-ı Maverdi hazretleri buyuruyor ki:
(Nefsin terbiyesi zaruridir. Hadis-i şerifte, (İnsanın en kuvvetli
düşmanı nefsidir, sonra çoluk çocuğu gelir) buyuruldu. Kur'an-ı
kerimde de mealen, (Nefs-i emmare, elbette günahları, kötülükleri
emreder) buyuruluyor. (Yusuf 53)
Nefsini terbiye edemeyen, ona uyan acizdir, ahmaktır. Hadis-i
şeriflerde, (Asıl kahraman, nefsini yenendir), (Aklın alameti, nefse galip
ve hakim olmak ve öldükten sonra gereken olanları hazırlamaktır.
Ahmaklık alameti nefse uyup, Allah’tan af ve merhamet beklemektir)
buyuruldu. Hazret-i Âişe validemiz, (İnsan Rabbini ne zaman tanır?) diye
sual edince, Peygamber efendimiz, (Nefsini tanıdığı zaman) buyurdu..
(Edeb-üd-dünya)
Nefs-i emmare ile cihad, iki yolla olur:
1- Riyazet,
33
www.dinimizislam.com
2- Mücahede.
Riyazet, nefsin arzularını yapmamak demektir. Nefs ahmak olduğu için
her istediği kendi zararınadır. Nefs daima haramları ister. Mücahede ise,
nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Nefsimiz, iyilik ve ibadet etmemizi
istemez. Nefse, günahlardan kaçmak, ibadet etmekten daha güç gelir.
Onun için günahtan kaçmak daha sevaptır.
Nefs, dünya zevklerine, lezzetlerine düşkündür. Bunların iyi, fena,
faydalı, zararlı olduklarını düşünmez. Arzuları, dinimizin emirlerine uygun
olmaz. Dinimizin yasak ettiği şeyleri yapmak, nefsi kuvvetlendirir. Daha
beterini yaptırmak ister. Fena, zararlı şeyleri, iyi gösterip, kalbi aldatır.
Kalbe bunları yaptırarak, zevklerine kavuşmak için çalışır. Kalbin nefse
aldanmaması için, kalbi kuvvetlendirmek ve nefsi zayıflatmak gerekir.
Aklı kuvvetlendirmek, İslam bilgilerini okuyup, öğrenmekle olduğu gibi,
kalbin kuvvetlenmesi, yani temizlenmesi de, dinimize uymakla olur.
Dinimize uymak için, ihlas gerekir. İhlas, işleri, ibadetleri, Allahü teâlâ
emrettiği için yapmaktır. Kalbin zikretmesi ile, yani Allah ismini çok
söylemesi ile ihlas hasıl olur.
Dinimize uymak, kalbi kuvvetlendirdiği gibi, nefsi zayıflatır. Bu sebeple
nefs, kalbin dinimize uymasını istemez. Dinsiz, imansız olmasını ister.
Aklına uymayıp, nefsine uyan, bunun için dinsiz olmaktadır. Allahü
teâlânın, kullarının ibadetlerine ihtiyacı olmadığı için, kulların işleyeceği
günahlar da Ona zarar vermez. Nefslerini terbiye etmeleri, nefsle cihad
etmeleri ve böylece Cennete girmeleri için kullarına bunları emrediyor:
(Cenab-ı Haktan korkup, nefsini kötü arzulardan uzaklaştıranların
varacakları yer, muhakkak Cennettir.) [Naziat 40, 41]
Dine uyan, arzusuna kavuşur. Kur'an-ı kerimde mealen, (Nefsine
uyanlardan, doğru yolu arayanları, saadete ulaştıran yollara
kavuştururuz) buyuruldu. (Ankebut 69 Tefsir-i Azizi)
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
İnsanda kötü vasıfları toplayan nefsle cihad etmek, onu kırmak gerekir.
Hadis-i şerifte, (Senin en büyük düşmanın, seni çepeçevre kuşatan
nefsindir) buyuruldu. Peygamber efendimiz bir savaştan dönünce de,
(Küçük cihaddan büyük cihada döndük) buyurdu. Eshab-ı kiram, (Ya
Resulallah büyük cihad nedir?) diye sual edince, Peygamber efendimiz,
(Nefsle cihaddır) buyurdu. [Deylemi, Beyheki, Hatibi Bağdadi, İ. Gazali,
İ.Süyuti]
Nefsi her zaman aşağılamak gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Nefsini zelil eden, dinini aziz etmiş, nefsini aziz eden de dinini
aşağılamış olur.) [Ebu Nuaym]
34
www.dinimizislam.com
Sual: Cennette nefs olmadığı bildiriliyor. Hâlbuki, (Ey mutmaine olan
nefs! Sen ondan, o da senden razı olarak rabbine dön! Benim
kullarımın arasına katıl, Cennetime gir!) [Fecr 27–30] mealindeki âyetler,
nefsin de Cennete gireceğini göstermiyor mu? Bir de Allah ne diye benim
kullarım diyor? Allah’tan başkasının da mı kulu var? Nefsin Allah'tan razı
olması ne demek?
CEVAP
Nefs, kelimesinin birçok manası var. Burada ruh, can, insan
anlamındadır. Bildiğimiz nefs değildir. Bunun için doğru anlamı şöyle olur:
(Ey huzura kavuşan ruh, sen ondan, o da senden razı olarak
rabbine dön! Benim [salih] kullarımın arasına katılıp Cennetime gir!)
[Fecr 27-30]
(Sen ondan, o da senden razı olarak) demek, imanlı olduğun için
Allah senden razıdır. Sana da Cennette öyle nimetler verecek ki sen de
Allah’tan razı olacaksın demektir.
Benim kullarım ifadesi bir tabirdir. Benim adamım, benim sağ kolum
gibi. Cenab-ı Hak, şeytana diyor ki: (Benim kullarıma senin hâkimiyetin
yoktur.) [İsra–65]
İyiler de kötüler de Allahü teâlânın kulu olduğu halde salih kimseler için
(Benim kulum) buyuruyor. Demek ki Rabbimizin (Benim kulum) dediği
salih kimselerdir. Paraya, kötü arzularına kul olanlar için de buyuruyor ki:
(Hevasını ilah edinenler...) [Casiye 23]
Cenab-ı hak bunlar için benim kulum buyurmuyor, bunlar hevasının
kulu buyuruyor. Onları Allah yarattığı halde başkalarını ilah edinmiş, onlara
tapıyorlar. Bunlar nefs-i mutmaine değildir.
Nefsi temizlemek ve hakiki iman
Sual: Nefsimizi nasıl temizleriz?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Nefs-i emmare, dine inanmaz. Bunun için nefsi tezkiye etmek,
kötülüklerden temizlemek ve faziletlerle doldurmak gerekir. Şems
suresinde, (Nefsini tezkiye eden kurtuldu. Nefsini, günahta, cehalette,
dalalette bırakan zarar etti) buyuruldu. Bekara suresinin (Kalblerinde
hastalık vardır) âyet-i kerimesi ile bildirilen hastalık, tedavi edilmedikçe,
hakiki iman ele geçmez. Kalbi hasta olanın imanı, imanın suretidir. Nefsini
temizleyen hakiki imana kavuşur. Yunus suresinin, (Allahü teâlânın
evliyası için azap korkusu, nimetlere kavuşmamak üzüntüsü yoktur)
mealindeki âyet-i kerimesindeki müjde, hakiki imana kavuşanlar içindir.
35
www.dinimizislam.com
Herkesin nefsi, baş olmak sevdasındadır. Başkasının emri altına
girmeyi asla istemez. Nefsin bu arzusu ilah olmak, herkesin kendine
tapınmasını istemek demektir. Allah’a ortak olmak ister. Daha da ileri
giderek bizzat ilah olmak ister. Hadis-i kudside, Allahü teâlâ, (Nefsine
düşmanlık et, çünkü nefsin, benim düşmanımdır) buyuruyor. Demek ki
nefsin isteklerine boyun eğmek, Allahü teâlânın bu düşmanına yardım
etmek olur. Bu ise ne korkunç bir afettir. Dinin bütün emir ve yasakları nefsi
ezmek, taşkınca isteklerini önlemek içindir. Dine uyuldukça nefsin istekleri
azalır. Nefs, temizlenmedikçe, üstünlük sevdasından vazgeçmez.
Nefsi temizlemek için en tesirli ilaç, kelime-i tevhidi söylemektir.
Dışarıdan gelen kötü istekler, şeytandan gelmiş olmakla beraber, geçici
hastalıktır. Küçük bir ilaç ile kolayca giderilebilir:
(Şeytanın aldatması elbette zayıftır.) [Nisa 76]
Nefsi kötülüklerden temizlemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(En üstün cihad, nefs ile yapılan cihaddır.) [İ.Neccar]
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
Gençlik, ömrün en kıymetli zamanıdır. İnsanın sıhhatli, kuvvetli olduğu
zamandır. Bu zaman, her gün geçiyor, azalıyor, ihtiyarlık yaklaşıyor.
Yazıklar olsun ki, en şerefli, en lüzumlu iş olan, marifetullahı kazanmayı,
hayal olan ömrün sonuna bırakıyoruz. En şerefli olan zamanlarını, en
zararlı, en kötü şey olan nefsin arzularına kavuşmak için sarf ediyoruz.
Peygamber efendimiz, (Yarın yaparım diyen, aldandı) buyurdu. Allahü
teâlâ, insanları ve cinleri marifetullaha ve Allahü teâlânın rızasına,
sevgisine kavuşmak için yarattı. Nefslerimizin arzuları peşinde koşan
bizler, ne zaman aklımızı başımıza toplayacağız? İnsanın, Allahü teâlânın
marifetine kavuşmasına mani olan en kuvvetli düşman nefsin arzularıdır.
Bu arzular bitip tükenmez. Hepsi de çok zararlıdır. Maksudun, mabudundur
buyuruluyor. Maksadın, arzun ne ise, ilahın odur. (Nefslerinin arzularını
ilah edinenler) âyet-i kerimesi, bunun vesikasıdır.
[Marifetullah, Allahü teâlânın zatını ve sıfatlarını tanımaktır. Zatını
tanımak, anlaşılmayacağını anlamaktır.]
Nefse uymaktan kurtulmak, dünya nimetlerinin en büyüğüdür. Çünkü
nefs, Allahü teâlâ ile kul arasında en büyük perdedir. (Ebu Bekr
Tamsitani)
İbadetlerin en kıymetlisi, nefse uymamaktır. (Sehl bin Ab. Tüsteri)
Her işte, nefsin arzularına uymak, nefse tapınmak olur. Nefsine uyan,
küfre girebilir veya haram işlemeye başlar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Hasislik, nefse uymak ve kendini beğenmek felakete sürükler.)
[Taberani]
36
www.dinimizislam.com
(Akıllılık alameti, nefse hakim olmak ve öldükten sonra
gerekenleri hazırlamaktır. Ahmaklık alameti, nefse uyup, Allah’tan af
ve merhamet beklemektir.) [Tirmizi]
Tefsir-i Azizi’de buyuruluyor ki:
Allahü teâlânın merhameti sonsuz olduğundan, nefsin felakete
sürüklenmesine mani olmak istedi. Hem nefsin arzularına uymayı
sınırlayan, hem de nefsi temizleyip emmarelikten yani aşırı, taşkın
olmaktan kurtaran emirler ve yasaklar gönderdi. Bir insan, işlerini
yaparken, İslam dinine uyarsa, nefsi emmarelikten kurtulup mutmainne
olur. Bu zaman şehveti ve gadabı faydalı olarak çalıştırır. Bu bakımdan
nefse uymak, tatlı gelir. Dine uymak ise, bu arzuları frenlediği için acı, zor
gelir. Akl-ı selim sahibi olan, nefsine uymaz. İslam dinine uyar. Aklı
dinlemeyen kimse ise, nefsine uyar.
Şerefüddin Ahmed bin Yahya Müniri hazretleri buyuruyor ki:
İslamiyet, nefsin arzusu olan şehvet ve gadabın yok edilmesini değil,
her ikisine hakim olup, dine uygun kullanılmasını emreder. Süvarinin atını
ve avcının köpeğini yok etmesi değil, bunları terbiye ederek, kendilerinden
faydalanması gerektiği gibidir. Yani, şehvet ve gadab, avcının köpeği ve
süvarinin atı gibidir. Bu ikisi olmadıkça, ahiret nimetleri avlanamaz. Fakat,
bunlardan faydalanmak için, terbiye ederek, dine uygun kullanılmaları
gerekir. Riyazet, bu iki sıfatı yok etmek için değil, terbiye edip dine
uymalarını sağlamak içindir.
Nefsimiz kâfirdir
Sual: S. Ebediyye’de, (Her mümin, nefsini tezkiye için, yani nefsin
yaratılışında mevcut olan küfrü ve günahları temizlemek için, her
zaman, “La ilahe illallah” sözünü çok söylemelidir) deniyor. İslamiyet’te
herkes, yaratılışta, günahsız olarak doğmuyor mu?
CEVAP
Evet, günahsız doğuyor; fakat içimizdeki nefsimiz, kâfirdir. İnsana hep
kötülük yaptırmak ister. Onun gıdası küfür, haram ve mekruhlardır.
Yaratılışı böyledir. Bir âyet-i kerime meali:
(Nefs-i emmare, elbette günahları, kötülükleri emreder.) [Yusuf 53]
Bir hadis-i şerif meali:
(İnsanın en kuvvetli düşmanı nefsidir.) [Deylemi]
Kâfir olarak yaratılan bu nefsi temizlemek için, kelime-i tevhidi çok
söylemek gerektiği bildiriliyor.
Hakiki iman nedir?
Sual: Hakiki imana kavuşmak için ne yapmak gerekir?
CEVAP
37
www.dinimizislam.com
İslamiyet'in emirlerini yapmak nefsin tezkiyesi yani küfürden
temizlenmesi ve kalbin tasfiyesi yani günahlardan temizlenmesi içindir.
Nefis temizlenmedikçe ve kalb selamet bulmadıkça, hakiki iman hasıl
olmaz. Felaketlerden, azaplardan kurtulmak için, hakiki imana kavuşmak
lazımdır.
İman, üç kısımdır:
1- Dinin hükümlerini bilmeyen, ana babasından gördüğü gibi ibadet
eden, inanan kimselerin imanına Taklid-i iman denir. Böyle kimselerin
imanının gitmesinden korkulur.
2- Dinin hükümlerini yani farz, vacip, sünnet, müstehap, mubah,
haram, mekruh ve müfsidi ilmihalden öğrenip amel eden kimselerin
imanına iman-ı istidlali yani delil ile anlayarak bilmek demektir. Böyle
kimselerin imanı kuvvetlidir.
3- Ariflerin imanıdır. Herkes dinsiz olsa, onun kalbine asla şüphe
gelmez. Onun imanı peygamber imanı gibidir. Buna iman-ı hakiki denir.
Akıl yolu ile kalbde hasıl olan iman, imanın suretidir. Çünkü nefis, bu
imanın tersini istemekte, küfründe inat ve ısrar etmektedir. Böyle iman,
safra hastasının, şekerin tatlı olduğuna iman etmesi gibidir. Her ne kadar
inandım dese de, vicdanı, şekeri acı bilmektedir. Safrası düzeldikten sonra,
şekerin tatlı olduğuna hakiki iman hasıl olur. İmanın hakikati de, nefsin
tezkiyesinden ve kalbin itminanından [hakiki imana kavuştuktan] sonra
kalbde hasıl olur. İşte böyle hakiki iman yalnız Evliyada bulunur ve elden
gitmez. Şu âyet meali bu müjdeyi göstermektedir:
(Biliniz ki, Allah’ın Evliyası için, azap korkusu, nimetlere
kavuşmamak üzüntüsü yoktur.) [Yunus 62]
Said bin Cübeyr hazretleri diyor ki: Üç türlü kalb vardır:
1- Müminin kalbidir. Temiz ve sevgi ile Allahü teâlâya bağlıdır.
2- Katı, ölü kalbdir. Kimseye acımaz.
3- Hasta kalbdir. Hastalık, münafıklık hastalığıdır.
İlki kurtulucu, son ikisi ise azaptadır. Müminin kalbi selimdir. Kalbi
selim övülüyor. Bir âyet meali:
(Kalbi selim ile gelen hariç, o gün, mal ve çocuklar fayda vermez.)
[Şuara 88-89]
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâyı tanımak iki türlüdür:
1- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi tanımak,
2- Tasavvuf büyüklerinin tanımaları.
Birinci şekildeki imanda nefs azgınlığından vazgeçmemiştir, iman
hakiki değil, mecazidir. Bu iman gidebilir. İkincisinde nefs de imana geldiği
38
www.dinimizislam.com
için iman yok olmaktan korunmuştur. (Ya Rabbi, senden sonu küfür
olmayan iman istiyorum) hadis-i şerifi ve Nisa suresinin (Ey iman
sahipleri, iman edin) mealindeki 136. âyet-i kerimesi de hakiki imanı
bildirmektedir. Bu âyet, (Hakiki imana kavuşun) manasındadır. İmam-ı
Ahmed hazretleri ilim ve ictihadda çok yüksek dereceye sahip olduğu
hâlde, hakiki imana kavuşmak için Bişr-i Hafi [ve Zünnun-i Mısri] hazretleri
gibi evliyanın sohbetinde bulundu. İmam-ı a'zam hazretleri de, ömrünün
son yıllarında Cafer-i Sadık hazretlerinin sohbetinde bulunduktan sonra,
(Bu iki sene olmasaydı, Numan helak olurdu), yani (Hakiki imana
kavuşamazdım) buyurdu. Her iki imam da ilimde ve ibadette son derece
ileri oldukları halde, tasavvuf büyüklerinin sohbetinde bulunarak marifeti ve
bunun meyvesi olan hakiki imanı elde ettiler. (2/10)
Senaullah-i Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
Tasavvufta fena makamına kavuşan, muhakkak imanla ölür. Bekara
suresinin (Allahü teâlâ imanınızı zayi etmez) mealindeki 143. âyeti ve
(Allahü teâlâ, kullarının imanlarını geri almaz. Fakat âlimleri yok
ederek ilmi geri alır) hadis-i şerifi, hakiki imanın ve batın ilminin geri
alınmayacağını göstermektedir. (İrşad-üt-talibin)
Hubbi fillah buğdi fillah olmadıkça da hakiki imana kavuşulamaz. İki
hadis-i şerif meali:
(Allah’ı sevmeyen ve Onun düşmanlarını düşman bilmeyen, hakiki
iman etmiş olmaz. Müminleri Allah için seven ve kâfirleri düşman
bilen, Allah’ın sevgisine kavuşur.) [İ.Ahmed]
(Allah’ın dostunu seven, düşmanını düşman bilen kâmil iman
sahibi olur.) [Ebu Davud]
Nefsi terbiye etmek için
Sual: Nefsimizi nasıl terbiye edebiliriz?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, (Şehvetlerinizi, [yani nefsin arzularını] haramlardan
almamaya uğraşın ve bu cihadda sebat edin, dayanın) buyuruyor.
Bunun içindir ki, aklı olanlar, din büyükleri, bu dünyanın bir pazar yeri gibi
olduğunu ve burada, nefs ile alışverişte olduklarını anlamışlardır. Bu
ticarette kâr Cennet, zarar da Cehennemdir. Yani kârı, ebedi saadet, ziyanı
da, sonsuz felakettir.
Akıllı kimse nefsini, ticaretteki ortak yerine koyup, gerekli nasihati
yapar. Bunlardan altısı şöyle:
39
www.dinimizislam.com
1- Ticaret ortağı, insanın para kazanmakta ortağı olduğu gibi, bazen
de, hıyanet yapınca, düşmanı olur. Halbuki dünyada kazanılan şeyler
geçicidir. Aklı olan, buna kıymet vermez.
Her nefes, kıymetli bir cevher gibidir ki, bunlardan bir hazine yapılabilir.
Akıllı kişi, her gün, nefsine demeli ki:
(Benim sermayem, yalnız ömrümdür. Bu sermaye, o kadar kıymetlidir
ki, her çıkan nefes, hiçbir şeyle tekrar ele geçemez ve nefesler sayılıdır,
azalmaktadır. Ömür bitince, ticaret sona erer. Ticarete sarılalım ki, vaktimiz
azdır. Günlerimiz, o kadar kıymetlidir ki, ecel gelince, bir gün izin istense
de ele geçemez. Bugün, bu nimet elimizdedir. Aman nefsim, çok dikkat et
de, bu büyük sermayeyi elden kaçırma! Sonra ağlamak fayda vermez.
Bugün, ecelin geldiğini, şimdi, o günde bulunduğunu, farz et! O halde,
bugünü elden kaçırmaktan, bununla, saadete kavuşmamaktan daha büyük
ziyan olur mu? Yarın ölecekmiş gibi haramdan kaç!)
Asi nefsimiz, emirleri yapmak istemez ise de, riyazet yapmak,
istediklerini vermemek, ona tesir eder. İşte nefs muhasebesi böyle olur.
Resulullah efendimiz, (Akıllı, ölmeden önce hesabını gören, ölümden
sonra kendine yarayacak şeyleri yapan kimsedir) ve (Yapacağın her
işi, önce düşün, Allahü teâlânın razı olduğu, izin verdiği bir iş ise, onu
yap! Böyle değilse, o işten kaç!) buyurdu.
2- Nefsi kontrol edip ondan gafil olmamalı! Ondan gafil olursa, kendi
şehvetine ve tembelliğine döner. Allahü teâlânın, her yaptığımız, her
düşündüğümüz şeyi bildiğini unutmamalıyız. Bunu bilenin, işleri ve
düşünceleri edepli olur. Zaten buna inanmayan kâfirdir. İnanıp da,
yapmamak ise, büyük felakettir.
3- Her gün yatarken, o gün yaptığı işler için nefsi hesaba çekmeli,
sermayeyi, kâr ve zarardan ayırmalıdır. Sermaye farzlar, kâr da,
nafilelerdir. Ziyan ise, günahlardır.
4- Nefsin kusurları görülüp, ona ceza verilmez ise, cesaret bulur,
şımarır. Kendisi ile başa çıkılamaz. Şüpheli şey yemiş ise, ceza olarak, aç
bırakmalı, yabancı kadınlara bakmış ise, iyi mubahlara baktırmamalı. Hep
böyle ceza vermelidir!
5- Büyükler, nefsleri kabahat yapınca, ceza olarak çok ibadet
ederlerdi. Mesela bazısı, bir namazda, cemaate yetişmeseydi, bir gece
uyumazdı. İbadetleri seve seve yapamayan kimseye en iyi ilaç, salih bir
zatın yanında bulunmaktır.
6- Nefsi azarlamalı. Nefs yaratılışta iyi işlerden kaçıcı, kötülüklere
koşucudur, tembeldir ve şehvetlerine kavuşmak ister. Dinimiz, nefsimizi, bu
huyundan vazgeçirmeyi emrediyor. Bu vazifeyi başarmak için, onu bazen
40
www.dinimizislam.com
okşamak, bazen zorlamak ve bazen söz ile, iş ile, idare etmek gerekir.
Çünkü nefs, öyle yaratılmıştır ki, kendine iyi gelen şeylere koşarken,
rastlayacağı güçlüklere sabreder. Nefsin, saadete kavuşmaya mani olan
en büyük perdesi, gafleti ve cehaletidir. Gafletten uyandırılıp, saadetinin
nelerde olduğu gösterilirse, kabul eder. Zira Allahü teâlâ (Onlara nasihat
et! Nasihat, müminlere elbette fayda verir) buyurdu. (Zariyat 55)
Kalb, ruh ile nefs arasındaki bir köprü gibidir. Marifetler, feyzler kalbe
ruh vasıtası ile gelir. Kalb, his organlarına da bağlıdır. His organları, ne ile
meşgul olursa, kalb ona bağlanır. İnsan güzel bir şey görünce, güzel bir
ses duyunca, kalb bunlara bağlanır. Ruha veya nefse tatlı gelenleri sever.
Bu sevgi insanın elinde olmaz. Güzel, tatlı demek, kalbe güzel, tatlı gelen
şey demektir. İnsan, çok defa hakiki güzelliği anlayamaz. Nefse güzel
gelen ile, ruha güzel geleni karıştırır. Ruh kuvvetli ise, gerçek güzelliği
anlayıp, onu sever, bağlanır. Âyet-i kerimeler, hadis-i şerifler, evliyanın
sözleri gibi kıymetli şeyler, aslında güzeldir. Çok tatlıdır. Kalbin nefse
bağlılığı azalıp nefsin elinden kurtulunca, bunları okuduğu, duyduğu
zaman, bunların güzelliğini anlar ve bağlanır da, insanın haberi olmaz.
İbadetleri yapınca, Allahü teâlâyı sever.
Kalbi, nefsin elinden kurtarmak için, nefsi ezmek, kalbi
kuvvetlendirmek gerekir. Bu da, Resulullah efendimize uymakla olur.
Kalbini, nefsinin pençesinden kurtaran kimse, bir evliyanın Resulullahın
vârisi, Allah’ın sevgili kulu olduğunu anlar. Allahü teâlâyı çok sevdiği için,
Allahü teâlânın sevdiğini de çok sever.
Nefsin hoşuna gidenler
Sual: Nefsimizin hoşuna giden şeylerin hapsi haram mıdır?
CEVAP
Nefsimiz kâfirdir. Haramlar ve mekruhlar onun hoşuna gider. Farzlar
ve sünnetler hoşuna gitmez. Namaz kılmak ve oruç tutmak gibi ibadetleri
yapmak istemez. Gıdası haramlardır. Haramları sever hep. Riyazet ve
mücahede yapan nefsiyle savaşmış olur. Riyazet, nefsin arzularını
yapmamaktır. Mücahede, nefsin istemediği şeyleri yapmak demektir. Bir
hadis-i şerif meali:
(Cennet, dünyada nefsin sevmediği şeylerle, Cehennem de nefsin
arzu ettikleriyle bezenip süslenmiştir.) [Buhari, Müslim]
İzzet-i nefsime dokundu demek
Sual: “Bu söz, izzet-i nefsime dokundu" demek uygun mudur? Nefsin
izzeti olur mu?
41
www.dinimizislam.com
CEVAP
Nefs kelimesi, yirmiyi aşkın anlamda kullanılmakta ise de daha çok iki
anlamı vardır. Birisi kâfir olan nefstir. Kâfir olan nefsin izzeti olmaz.
Gururuma dokundu demek gibi yanlış bir sözdür. İslam âlimleri buyuruyor
ki:
Ayıplanmak, izzet-i nefse dokunmak kuruntusuna tutulmamalı. Çünkü
Allahü teâlâ, bu dini, bozuk âdetleri kaldırmak ve nefs-i emmarenin izzet-i
nefs çılgınlıklarını yatıştırmak için gönderdi. (İmam-ı Rabbani)
Allah sevgisi, nefs-i emmarenin azgınlığından meydana gelen, benlik
ve izzet-i nefs perdesini yakar. (M. Masum Faruki)
Zillete sebep olan günah, izzet-i nefse ve kibre sebep olan iyilikten
daha hafiftir. (Hikemi Ataiyye)
Bazı cahiller, öfkelenmeye erkeklik ve izzet-i nefs diyorlar ki bu
yanlıştır. (İslam Ahlakı)
Görüldüğü gibi, nefs-i emmare kastedilerek izzet-i nefsime dokundu
demek uygun değildir.
Bir de nefs, bir şeyin özü, kendisi, kişi gibi anlama gelir. Mesela,
Kur'an-ı kerimde, (Her nefs, ölümü tadıcıdır) buyuruluyor. Yani her canlı,
herkes ölecek demektir. Nefsin çoğulu nüfustur. Nüfus sayımında nefsler
[kişiler] sayılıyor. Nefs, insan demek olduğuna göre, izzetli insan olur. İzzet,
insanlık şerefinin ve haysiyetinin korunması demektir. Bir âyet-i kerime
meali şöyledir:
(İzzet, Allah’ın, Resulünün ve müminlerindir.) [Münafikun 8]
Demek ki, mümin izzet ve şeref sahibidir. Bu bakımdan "Bu söz, izzet-i
nefsime dokundu" demekte mahzur yok ise de, bu tabiri kullananlar öteki
anlamdaki nefs için kullanıyorlar. Bu nefse, nefs-i emmare denir. Dine
uymayan isteklerin kaynağıdır. O nefsin izzeti olmaz. O şekilde söylemek
ise asla caiz olmaz. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Nefsinin arzularını ilah edineni gördün mü?) [Casiye 23]
(Nefsini temizleyen kurtuluşa ermiş, kötülükte [günahlarda]
bırakan, ziyan etmiştir.) [Şems 8]
Nefs temizlenince, kalb tasfiye bulur. Yani nefs, kötü isteklerden
kurtarılınca, kalbin haramlara bağlılığı kalmaz. İslamiyet’e uyanların
nefsleri temizlenir. (Mevakib)
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Hak teâlâ buyurdu ki: Nefsine düşmanlık et, çünkü o benim
düşmanımdır.) [M.Rabbani]
(Hak teâlâ buyurdu ki: Nefsine düşmanlık ederek bana dost ol.)
[İ.Gazali]
42
www.dinimizislam.com
(Akıllı, nefsine uymaz, ibadet eder. Ahmak ise nefsine uyar, [ibadet
etmez, günah işler] sonra da Allah’ın rahmetini bekler.) [Tirmizi]
(İbadet edilen, tapınılan en sevimsiz ilah, kişinin hevasıdır.)
[Taberani]
[Heva, nefsin sevdiği, istediği şeylerdir. Nefsin istekleri ise, hep
hayvani arzulardır.]
(En faziletli amel, nefse en zor gelenidir.) [İ.Gazali]
İzzet-i nefsime dokundu denirken ekseriya bu nefs kastediliyor, bu ise
çok yanlıştır, kâfir olan nefsin izzeti olmaz. Günah işlemek nefse tatlı
gelir. Bütün bid’atler, günahlar, Allahü teâlânın düşmanı olan nefsi besler,
kuvvetlendirir. Her günahın işlenmesi nefsi kuvvetlendirir. Nefs, insanın en
büyük düşmanıdır. İnsanın imanını yok etmek ister. Bundan zevk alır. Bu
bakımdan nefsi iyi tanımak, hilelerini bilmek gerekir. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Nefsini tanıyan Rabbini tanır.) [Deylemi]
Nefsini tanıyan Rabbini tanır
Sual: Hadis-i şerifte (Nefsini tanıyan Rabbini tanır) buyuruluyor. Kişi
kendini nasıl tanır?
CEVAP
Bir kimse, kendi şahsında Allahü teâlânın zatının varlığını, kendi
sıfatlarında, cenab-ı Hakkın sıfatlarını, kendi irade ve tasarrufundan, Onun
bütün âlemlerdeki tasarrufunu anlayabilir.
İnsan kendine baktığı zaman, bir damla sudan, göz, baş, kan, sinir gibi
vücudunun bütün organlarının ve akıl ve ruhunun yaratılmış olduğunu
görür. Bunu kendisinin yaratmadığını, bir yaratıcının bulunduğunu zaruri
olarak bilir. Tesadüfen muazzam bir vücudun meydana geldiğini düşünmek
akla uygun olmaz. Vücuttaki organların yerli yerinde yaratılışını, hiçbir
uzuvda eksiklik ve fazlalığın bulunmayışını görür ve bunları yoktan
yaratanın kudretini anlar.
Bütün akıllılar bir araya gelse, insanın şeklinden daha mükemmelini
düşünemezler. İki el yerine üç veya dört el olsa veya göz, başka bir yerde
olsa daha iyi olurdu denemez. Her organın en uygun şekilde yaratılmış
olduğunu görür. İnsan ne düşünürse düşünsün eksik olur ve Hak teâlânın
yarattığı ise en mükemmeldir. Yaratan her şeyi bilir ve her şeye gücü yeter.
Bir kimse, organlarının faydalarını ve hikmetlerini ne kadar çok bilirse,
Yaratıcıya olan hayranlığı o kadar çok olur. İşte bunun için kendini
tanımak, Allahü teâlâyı bilmenin anahtarıdır.
İnsan, canlı cansız bir mahlûka baksa, mesela suya, havaya, Güneşe,
43
www.dinimizislam.com
Aya baksa, bunların işleyişlerini, faydalarını düşünse, yine Rabbimizin
büyüklüğünü, kudretini görür. Bunları görebilen, kendinin yaratılış gayesini
düşünür. Bunun da Yaratana kulluk ve ibadet etmek olduğunu öğrenir.
O halde Allahü teâlâyı tanımaktan maksat, Ona, Onun istediği şekilde
doğru ibadet etmektir. Bunun için de, İslam âlimlerinin Kur'an-ı kerimden ve
hadis-i şeriflerden çıkardığı bilgileri öğrenmek gerekir. Herkes, her sahada
uzman olamaz. Uzman âlimlerin kendi sahalarında söz sahibi oldukları
bilgilerden bize faydalı olanlarını öğrenmek lazımdır. Bu bilgileri kendimiz,
doğrudan doğruya Kur'an-ı kerimden öğrenmemiz mümkün değildir.
Mümkün olsa idi, Resulullah efendimizin gönderilmesi lüzumsuz olurdu.
Hâşâ Allahü teâlâ lüzumsuz iş yapmaz. Herkes anlayabilseydi, (Resulüm
bu Kur’anı ümmetine açıkla) [Nahl 44] buyurmaz, insanlara, (Alın bu
Kur’anı okuyun, herkes anladığı gibi amel etsin) derdi. Demek ki yalnız
Kur’an diyenlerin art niyetli oldukları buradan da anlaşılmaktadır.
Üstelik Kur’an-ı kerim 23 yılda geldi. Resulullah efendimizin vârisi olan
âlimler, Kitap ve sünneti açıklayarak, çeşitli kitaplar hazırlamışlardır. Bu
bakımdan dinimizi, ibadetlerimizi muteber ilmihallerden öğrenip ilmimizle
amel etmeye çalışmalıyız.
Nefsin ikinci ve önemli bir manası daha var. Şeytandan daha kötü olan
içimizdeki bu varlığa da nefs yani nefsi emmare denir. Bütün kötülüklerin
kaynağıdır. Nefsi emmare, hiç iyilik yapmak istemez. Hep kötülük yapmak
ister. Kendisine ve başkalarına zararlı olan şeyleri sever. Dünya ve ahirette
saadete kavuşmak için, nefse uymamak, onu zayıflatıp, zarar
yapamayacak hâle getirmek lazımdır.
Nefsi zayıflatacak birinci ilaç, İslamiyet'e uymaktır. Haramların hepsi,
dünya malına, mevkisine, zevklerine düşkün olmak, nefsin gıdasıdır. Onu
besler, kuvvetlendirirler. Nefs kuvvetlenince, bütün iyiliklerin, güzel ahlakın
ve medeniyetin kaynağı olan İslamiyet'e saldırır. Din ile, iman ile, Allahü
teâlânın emirleri ile alay eder. Çünkü nefsimiz Allah’ın düşmanıdır.
Allahü teâlâ Hazret-i Davud’a buyurdu ki:
(Nefsine düşmanlık ederek bana dost ol!) [İhya]
Nefsi tanımak ve nefsimizle cihad
Sual: Nefsini bilen Rabbini bilir veya nefsini tanıyan Rabbini tanır
hadisinin uydurma olduğu söyleniyor. Bu hadis İslam âlimlerinin
kitaplarında var mıdır?
CEVAP
Önce şunu bildirelim. Uydurma bir hadis iki sebepten kitaba alınır:
1- Kitabın yazarı haindir, İslamiyet’i içeriden yıkmak için uydurma
44
www.dinimizislam.com
hadisleri kitabına alır.
2- Kitap yazan hain değildir ama cahil ve gafil olduğu için alır.
Hakiki İslam âlimlerinin kitaplarında uydurma hadis var denirse, bu
büyük zatlar gafillik, cahillik veya hainlikle suçlanmış olur. O mübarek
zatlara bunlar nasıl yakıştırılabilir? Bir İslam âlimi uydurma hadisi kitabına
alır mı hiç? Cahillik denirse hâşâ İslam âlimi cahil olursa kim âlim olur ki?
Gafillik de öyle. Onlar gafil ise biz nasıl müteyakkız [uyanık] oluruz?
Müctehid, bir hadis için sahih değil diyebilir, bu da ancak kendisi için
geçerlidir. Bir muhaddis, şu hadis bana göre uydurma dedi diye bizim de
uydurma dememiz caiz olmaz, bu haddini bilmemekten, cahillikten, hatta
hainlikten ileri gelen bir söz olur. Kur'an-ı kerimde, (Âlimlere sorun)
buyuruluyor. Hadis-i şerifte ise, (Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir),
(Âlim, Allahü teâlânın güvendiği kimsedir) buyuruluyor. Allahü teâlânın
güvendiği ve kendilerine sorun dediği vârisi olan âlimler kimdir?
Muhaddisler, müfessirler ve fakihler değil midir? Resulullah efendimizin
(Vârislerim) dediği âlimler İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani değil ise
kimlerdir? Abduh mu? Şevkani mi? Sehavi mi, Kardavi mi? Acluni mi?
Mezhep imamları veya bir imam-ı Gazali, bir imam-ı Rabbani eğer
Resulullahın vârisi değil ise, başka bir tane vâris gösterilemez. Allah’ın
güvendiği, Resulünün vârisi olan âlimlere güvenmeyen, hâşâ onların yalan
söyleyeceğini veya Kur'an-ı kerime aykırı hadis nakledebileceğini sanmak
ne kadar yanlıştır.
Mezhepsizlerin anladıkları doğru oluyor da, ne diye muhaddislerin,
fakihlerin, müfessirlerin anladıkları doğru olmuyor? Onlardan öğrenilen
bilgilerle, onlar sorguya mı çekilir? Bu nasıl mantık, bu nasıl ilim, bu nasıl
edep böyle? İslam âlimlerinin kitaplarında uydurma hadis var diyerek din
düşmanlarına alet olmaktan, onların tuzaklarına düşmekten çok sakınmalı.
(Nefsini [kendini] tanıyan Rabbini tanır) hadisini imam-ı Münavi,
Künuz-üd-dekâık isimli hadis kitabında yazmakta ve Deylemi’de
bulunduğunu da bildirmektedir.
İmam-ı Maverdi hazretleri buyurdu ki:
Hazret-i Âişe, (İnsan Rabbini ne zaman tanır?) diye sual edince,
Peygamber efendimiz, (Nefsini tanıdığı zaman) buyurmuştur. (Edeb-üddünya)
İmam-ı Rabbani hazretlerinin oğlu Muhammed Masum hazretleri
buyuruyor ki:
Men arefe nefsehü, fekad arefe rabbehü = kendini tanıyan rabbini
tanır hadis-i şerifinin manası, bir kimse kendi hakikatini, kötülükler ve
zıtlıklar ile beraber bilip, her hayır ve kemali, Allahü teâlâya ait bilince
45
www.dinimizislam.com
çaresiz, Allahü teâlâyı hayır ve kemali ile bilmiş olur. (3/65)
Allahü teâlâyı tanımaktan maksat, Ona, Onun istediği şekilde doğru
ibadet etmektir.
Nefsimizle cihad
Sual: Nefsle mücadeleyi büyük cihad olarak bildiren hadis uydurma
diyorlar. Bu hadis-i şerif, hadis kitaplarında yok mudur?
CEVAP
Nefsimiz kâfirdir. Gıdası da haramlardır, ibadet etmek istemez, ilah
olmak ister. Nefsi tanımayanlar, bunun şerrinden kurtulmayı cihad
sanmazlar. Bir hadis-i şerif meali:
(Hak teâlâ buyurdu ki: Nefsine düşmanlık et, çünkü o benim
düşmanımdır.) [M.Rabbani]
Nefsini yenmek çok zor ve büyük iştir. Nefsimizi günahlardan
temizlemeye, emir ve yasaklara uymaya çalışmak Cihad-ı ekber olarak
bildirilmiştir. Kalbin yani ruhun nefse aldanmaması, ona uymaması için,
nefs ile yaptığı mücadele büyük cihad olur. İslamiyet her asırda geçerlidir.
Bu büyük imamların naklettiği bu hadis-i şerife uydurma demek, İslâm
âlimlerine olan itimadı sarsmaya çalışmak demektir. Seyyid Abdülhakim
efendi buyurdu ki:
Hadis ilminde müctehid bir âlim, bazı âlimlerin sahih dediği bir hadise
mevdu diyebilir. Müctehidin böyle demesi; “Bu hadisi, Resulullah
söylememiştir" anlamında değildir. Bu hadis benim usulüme göre yani
sahih olması için aradığım lüzumlu şartları taşımadığından hadis değil,
uydurmadır; fakat başka müctehide göre hadis sahih olabilir demektir.
Farklı ictihadlar da aynen böyledir. Bana göre yani elimdeki mevcut
delillere göre doğrusu bu der; fakat farklı ictihadda bulunan müctehide söz
söylemez. Bunun için hiçbir Ehl-i sünnet âliminin kitabında uydurma hadis
olmaz.
Resulullah efendimiz, hadis uyduran ve uydurma hadisi nakleden için
ağır tehditlerde bulunmuştur. Mesela (Hadis uyduran Cehennemdeki
yerine hazırlansın) hadis-i şerifi din kitaplarında var. Böyle bir hadis-i şerif
olmasa bile, hangi İslam âlimi kitabına uydurma hadis alır? Mezhepsizler,
(Uydurma hadisi kitabına almak, ya ihmallik, ya gafillik ya cahillik veya
hainlikten ileri gelir) diyorlar. Peki Kütüb-i sittede, diğer hadis ve tefsir
kitaplarında veya İhya’da uydurma hadis var denirse, bu büyük zatlar
ihmallik, gâfillik, cahillik veya hainlikle suçlanmış olmuyor mu? O mübarek
zatlara bunlar nasıl yakıştırılabilir?
Mısırlı mezhepsizler, (Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında uydurma
hadis çoktur) diyorlar. Mezhepsizlerin sözleri delil oluyor da, mezhep
46
www.dinimizislam.com
imamlarının, İmam-ı Gazalinin, İmam-ı Rabbaninin sözü neden delil
olmuyor? Onlardan öğrendiğimiz bilgilerle, onları mı sorguya çekeceğiz?
Bu nasıl mantık, bu nasıl ilim, bu nasıl edep böyle?
Netice:
(Uydurma hadis), bu sözü Allah Resulü söyledi diye iftira etmektir.
Sıradan bir müslümanın bile hayalinden dahi geçiremiyeceği bu iftirayı, bir
ehl-i sünnet âlimi hiç yapabilir mi?
Resulullah efendimizin (Vârislerim) dediği, Allahü teâlânın güvendiği
zatlara yani İslam âlimlerine karşı en azından edebi muhafaza etmeli, din
düşmanlarına aldanıp suizan etmemeli. Allahü teâlânın, dinini, soysuzlara
karşı bu mübarek zatlar vasıtasıyla muhafaza edip, yaydığını unutmamalı.
Sigara içmemeye sabretmek
Sual: Açlık ve susuzluğa sabreden nefsiyle cihad sevabı aldığı gibi,
sigarasızlığa sabreden de cihad sevabı alır mı?
CEVAP
Nefsiyle mücadele eden, cihad-ı ekber sevabına kavuşur.
Nefse güvenmek
Sual: Ben nefsime güvenirim, günahlara girmem demek doğru mu?
CEVAP
Doğru değildir. Her nefsin istediği kendi aleyhinedir. Nefsimiz hep
günah işlemek ister. Özellikle kötü arkadaş vasıtasıyla insana kötülük eder.
Nefse elini veren, kolunu alamaz. Nefsimiz Allahü teâlânın düşmanıdır.
Nefsi düşman bilip ona göre tedbir alınırsa, zararı asgariye indirilir.
Büyük bir Peygamber iken, Yusuf aleyhisselamın, (Benim nefsim
kötü şeyler istemez demiyorum) buyurduğunu, Kur’an-ı kerim
bildirmektedir. Yusuf aleyhisselam böyle söylerken, artık başkalarına ne
demek düşer?
Peygamberler nefse uyup günah işlemezler, ama nefsimiz, yaratılış
itibarıyla günah işlemek ister. Allahü teâlâdan korkan, nefsine uyup günah
işlemez.
Nefsin fayda ve zararları
Sual: Günah diye bir şey olmasaydı, şeytan veya nefsimiz
yaratılmasaydı da, herkes Cennete girseydi daha iyi olmaz mıydı?
CEVAP
Şeytanı da, nefsimizi de, günahı da yaratan Allahü teâlâdır. Sanki niçin
yaratıyor gibi bir sual bu. Hikmetlerini bilmesek de kabullenmekten başka
47
www.dinimizislam.com
çaremiz yoktur.
Bu dünyada, her mahlûkta, her şeyde, Allahü teâlânın hem rahmet
sıfatı, hem de, kahır, gadab sıfatı zuhur etmektedir.
Su, insanların, hayvanların ve bitkilerin yaşamaları için, temizlik için
yemek, ilaç yapmak için gerektiği gibi, denizde binlerce insan boğulmakta,
sel suları evleri yıkmakta, çok soğuk su içen, hasta olmaktadır. Suyun
böyle zararları vardır diye suyu istemeyiz diyebilir miyiz?
Ateş, ekmek, yemek pişirmek için, kışın ısınmak için gerektiği gibi,
içine düşeni yakar. Elektrik, çok yerde işimize yaradığı halde, yangına
sebep olur, insana çarpınca, hemen öldürür. Her ilaç bir derde deva olduğu
halde, fazlası zararlı olur. Her şey böyledir.
İşte nefsimiz de bunlar gibidir. Hem faydalı, hem zararlı tarafları vardır.
Nefsin yaratılması, insanların yaşaması, üremesi ve dünya için çalışmaları
ve ahiret için cihad sevabı kazanmaları içindir. Allahü teâlâ, nefsi böyle
nice faydalar için yarattı. Fakat nefsimiz birçok lezzetlere doymaz. Allahü
teâlâ bütün insanlara merhamet ederek, acıyarak, nefse hakim olup, zararlı
arzularını önlemeleri için, akıl da yarattı.
Akıl, insan beyni vasıtası ile, his uzuvlarından, şeytan ve nefsten kalbe
gelen arzuları inceleyerek, iyilerini, kötülerinden ayıran bir kuvvettir.
Ayırırken yanılmazsa akl-ı selim denir.
Allahü teâlâ, ayrıca Peygamberler göndererek, hangi şeylerin faydalı,
iyi ve hangi şeylerin zararlı, kötü olduklarını ve nefsin bütün arzularının
kötü olduğunu bildirdi. Akıl, nefsin isteklerini Peygamberlerin iyi dedikleri
şeylerden ayırıp, kalbe bildirir, kalb de, aklın bildirdiğini tercih ederse,
nefsin arzularını yapmayı irade etmez. Yani beyin vasıtası ile, hareket
uzuvlarına bunu yaptırmaz.
Kalb, dinimizin iyi dediklerini, irade eder ve yaptırırsa, insan saadete,
mutluluğa kavuşur. Kalbin, iyiden, kötüden birini irade etmesine kesb
denir.
İnsanın hareket organları, beynine, beyni de kalbine tâbidir. Kalbin
emrine uygun hareket ederler. Kalb, beyin vasıtası ile his organlarından ve
ruh vasıtası ile taraf-ı ilahiden ve akıldan, melekten, hafızadan, nefsten ve
şeytandan gelen tesirlerin toplandığı bir merkezdir.
Kalb, akla uyunca, nefsin yaratılmış olması, insanların sonsuz
nimetlere kavuşmalarına mani olmaz. Kalbin nefse aldanmaması, ona
uymaması, nefs ile cihad-ı ekber olur. Allahü teâlâ cihad edenlere,
Cennette yüksek dereceler vereceğini bildiriyor. Nefs, insanların cihad
sevabına kavuşmalarına meleklerden üstün olmalarına sebep olmaktadır.
Nefs, iki tarafı keskin bıçak gibidir. Hem de, zehirli ilaç gibidir.
48
www.dinimizislam.com
Doktorun tavsiyesine göre kullanan, bundan fayda kazanır. Aşırı kullanan
helak olur. İslamiyet, nefsin helak edilmesini, yok edilmesini değil, terbiye
edilmesini, ondan faydalanılmasını emretmektedir. İnsanlarda nefs
olmasaydı, insanlık kalmaz, meleklik hasıl olurdu. Halbuki, beden birçok
şeylere muhtaçtır. Yemek, içmek, uyumak, istirahat etmek gerekir.
Süvariye hayvan gerektiği gibi, insana da beden gerekir. Hayvana bakmak
gerektiği gibi, bedene hizmet etmek de gerekir. İbadetler beden ile
yapılmaktadır.
İnsanda, akıl, kalb ve nefs denilen kuvvetler vardır. Aklın ve nefsin yeri
beyindir. Kalbin yeri yürektir. Elektriğin aküde, pilde bulunması gibidir. Ruh
[can] ise, bedenin her yerinde bulunur. Kalb, nefse uyarsa günah işler.
İnsanın azaplara, felaketlere sürüklenmesine sebep, kendisidir. Kalbinin
İslamiyet’e uymayıp, nefsine uymasıdır.
Bazı kimseler de şehvet ve öfkeyi yok etmek için açlık çekerek riyazet
yapıyorlar. Bu uygun değildir. Çünkü İslamiyet, şehvetin ve öfkenin yok
edilmesini değil, her ikisine hakim olup, dine uygun kullanılmalarını
emretmektedir. Süvarinin atını ve avcının köpeğini yok etmeleri değil,
bunları terbiye ederek, kendilerinden faydalanmaları gerektiği gibidir. Yani
şehvet ve öfke, avcının köpeği ve süvarinin atı gibidir. Bu ikisi olmadıkça,
ahiret nimetleri avlanamaz. Fakat bunlardan faydalanabilmek için, terbiye
ederek, dine uygun kullanılmaları gerekir. Terbiye edilmezler, azgın olup,
dinin sınırlarını aşarlarsa, insanı felakete sürüklerler. Riyazet yapmak, bu
iki sıfatı yok etmek için değil, terbiye edip dine uymalarını sağlamak içindir.
Bunu sağlamak da, herkes için mümkündür.
Muhammed aleyhisselam da (Ben insanım. Herkes gibi ben de
kızarım) buyururdu. Ara sıra kızdığı görülürdü. Kızması, hep Allahü teâlâ
için olurdu. Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimde, (Öfkelerini yenen) kimseleri
övmektedir. (Al-i İmran 134)
Nefsi terbiye etmek gerekir
Sual: Nefsi terbiye etmek için ne yapmak gerekir?
CEVAP
Hayvanlarda akıl ve nefs olmadığı için, ihtiyaçlarını bulunca kullanırlar.
Yalnız bedenlerine zarar veren, kendilerini inciten şeylerden kaçarlar.
İslam dini, rahat ve huzur içinde yaşamak için gereken şeylerden ve
dünya lezzetlerinden faydalı olanları yasak etmiyor. Bunların elde
edilmesinde ve kullanılmasında, selim akla ve dine uymayı emrediyor.
İnsanların dünyada da, ahirette de rahat ve huzur içinde yaşamasını
istiyor. Bunun için, selim akla uymayı emredip nefse uymayı yasak ediyor.
49
www.dinimizislam.com
[Selim akıl yalnız Peygamberlerde bulunur.]
Nefse uyan, İslamiyet’in dışına çıkar. Çünkü nefsimiz hep kötülük
yapmak ister. Allah’ın düşmanıdır.
Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Esas düşmanın, seni öldürünce seni Cennete sokan veya onu
öldürdüğünde sana sevap kazandıran kimse değildir. Asıl düşmanın,
kendi nefsin, ailen ve evladındır.) [Deylemi]
Akıl yaratılmasaydı, insan hep nefsine uyar, felaketlere sürüklenirdi.
Nefs olmasaydı, insan, yaşaması ve medeni hayat için çalışmasında kusur
ederdi. Nefs ile cihad sevabından mahrum kalırdı. Meleklerden daha üstün
olma yolu kapalı kalırdı. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ahirette hakkında sizin bildiklerinizi hayvanlar bilseydi, yemek
için et bulamazdınız!) [Beyheki]
Yani hayvanlar ahiretteki azapların korkusundan dolayı, yiyip içmekten
kesilirler, bir deri, bir kemik kalırlardı. İnsanlarda nefs olmasaydı, hayvanlar
gibi, korkudan, yiyip içemez, yaşayamazlardı. İnsanların yaşayabilmeleri,
nefslerinin gafleti ve dünya lezzetlerine düşkün olması iledir. İslamiyet,
nefsin helak edilmesini, yok edilmesini değil, terbiye edilmesini, ondan
faydalanılmasını emretmektedir.
Her hastalık, sebebinin zıddı ile tedavi edilir. Nefsin çeşitli arzularından
kurtulmanın ilacı, aza kanaat ve sabırdır. Kendinde kötü huy bulunan
kimse, buna yakalanmanın sebebini araştırmalı, bu sebebi yok etmeye,
bunun zıddını yapmaya çalışmalıdır. Kötü huydan kurtulmak, bunun zıddını
yapmak için çok uğraşmak gerekir. Çünkü insanın alıştığı şeyden
kurtulması zordur. Kötü şeyler nefse tatlı gelir.
İnsanın, kötü şey yapınca, arkasından riyazet çekmeyi, nefse güç
gelen şey yapmayı âdet edinmesi de, faydalı ilaçtır. Mesela, bir kötülük
yaparsam, şu kadar sadaka vereceğim veya oruç tutacağım, gece
namazları kılacağım diye yemin edilebilir. Nefs, bu güç şeyleri yapmamak
için, onlara sebep olan kötü âdetini yapmaz. Kötü ahlakın zararlarını
okumak, işitmek de, faydalı ilaçtır. Bu zararları bildiren hadis-i şerifler
çoktur. Bazıları şöyledir:
(Güzel ahlaka sahip olun, güzel ahlak Cennete götürür, kötü
ahlaktan da çekinin, o da Cehenneme götürür.) [İbni Lâl]
(Her günahın tevbesi vardır. Kötü ahlakın tevbesi olmaz. İnsan,
kötü huyunun tevbesini yapmayıp, daha kötüsünü yapar.) [Hatib]
(Güzel ahlak, günahları, suyun kirleri temizlemesi gibi temizler.
Kötü ahlak ise, sirkenin balı bozduğu gibi salih amelleri bozar.) [İbni
Hibban]
50
www.dinimizislam.com
(Sıcak su buzu erittiği gibi, iyi huylu olmak, günahları eritir, yok
eder. Sirke balı bozup yenilmez hâle soktuğu gibi, kötü huylu olmak,
ibadetleri bozup yok eder.) [Taberani]
(Güzel huy, Cennetin en üstün derecelerine kavuşturur. Nafile
ibadetlerle bu derecelere kavuşulmaz. Kötü huy, Cehennemin dibine
sürükler, bazen küfre sokar.) [Taberani]
(Ya Rabbi, kötü huy, kötü iş, kötü arzu ve kötü hastalıklardan
sana sığınırım.) [Ebu Davud]
Nefs-i emmare ve akl-ı selim
Sual: Nefs-i emmare nedir? Bundan nasıl kurtuluruz?
CEVAP
Nefs-i emmare, şehvetlere kavuşmak ve kızdıkları ile dövüşmek için
bir ölçü, bir sınır tanımaz. Yaptığı işler, hep aşırı, hep zararlı olur. Mesela
hayvan susayınca, temiz suyu kolayca bulur, içer. Doyunca, artık içmez.
İnsanı nefsi, doyduktan sonra da içirir. Sığır aç olunca, çayırda otlar.
Doyunca, yatar, uyur. İnsan aç olunca, çayırda otlayamaz. Bulduğu otlar
arasında seçim yapması, seçtiğini soyup, temizleyip, pişirmesi lazımdır.
Nefs, bu yorucu, usandırıcı işleri seve seve yaptırır. Fakat, hoşuna gideni,
doyduktan sonra da yedirir.
Allahü teâlâ, merhameti sonsuz olduğu için, her devirde,
Peygamberleri vasıtası ile nefsin insanı felakete sürüklemesine mani olmak
maksadı ile nefsin arzularına uymayı sınırlayan, hem de nefsi temizleyip
emmarelikten [taşkın olmaktan] kurtaran emir ve yasaklar gönderdi. En son
olarak İslamiyet’i göndermiştir, ötekileri de nesh etmiş, yani yürürlükten
kaldırmıştır. Önceki dinler hiç değişmemiş bile olsa, 4 incil değil tek İncil
bile olsa artık onlarla amel etmek caiz olmaz.
Bir insan, işlerini yaparken, İslamiyet’e uyarsa, nefsi, emmarelikten
kurtulup, mutmainne olur. Bu zaman, şehveti ve öfkeyi faydalı olarak
çalıştırır.
Nefs-i emmare, şehveti ve öfkeyi aşırı çalıştırdığı için, buna uymak tatlı
gelir. İslamiyet'e uymak ise, bu arzuları frenlediği, tahdit ettiği için, acı, zor
gelmektedir. Bunun için insan, İslamiyet'e uymak istemez. Nefse uymak
ister. Nefsine uyan da felaketlere sürüklenir.
Allahü teâlânın merhameti sonsuz olduğundan, insanlarda, saadeti
felaketten, doğruyu eğriden ve yararlıyı zararlıdan ayırabilen bir kuvvet de
yarattı. Bu çok kıymetli kuvvet, Akıldır. Şaşmayan, yanılmayan akla Akl-ı
selim denir. Akl-ı selim sahibi olan kimse nefsine uymaz, İslamiyet’e uyar.
51
www.dinimizislam.com
Aklı dinlemeyen kimse ise, nefsine uyar.
Kalb, hem nefse, hem his uzuvlarına bağlıdır. His uzuvları ne ile
meşgul olursa, kalb ona bağlanır. İnsan güzel bir şeyi görünce, güzel bir
ses duyunca, tatlı bir şey alınca, kalb bunlara bağlanır. Bu sevgi insanın
elinde olmaz. İnsan güzel bir şey okuyunca, kalb, bunların manalarına,
yazarına bağlanır. Güzel, tatlı demek, kalbe güzel, tatlı gelen şey demektir.
İnsan, çok defa hakiki güzelliği anlayamaz. Nefse güzel gelen ile, kalbe
güzel geleni birbiri ile karıştırır. Kalb kuvvetli ise, hakiki güzelliği anlayıp,
onu sever, bağlanır.
Âyet-i kerimeler, hadis-i şerifler, Evliya zatların sözleri, dua, tesbih gibi
kıymetli şeyler, aslında güzeldir. Çok tatlıdır. Kalbin nefse bağlılığı azalınca
ve nefsin elinden kurtulunca, bunları okuduğu, duyduğu zaman, bunların
güzelliğini anlar ve bağlanır da, insanın haberi olmaz. Kur'an-ı kerim
okuyunca veya dinleyince, zikir yapınca, ibadetleri yapınca, Allahü teâlâyı
sever.
Kalbi, nefsin elinden, baskısından kurtarmak için, nefsi ezmek, kalbi
uyandırıp kuvvetlendirmek lazımdır. Bu da, Resulullah efendimize uymakla
olur.
Muhammed aleyhisselama uyarak, kalbini nefsinin pençesinden
kurtaran bir kimse, evliyadan bir zatın hayatını incelerse, onun Resulullahın
vârisi, Allah’ın sevgili kulu olduğunu anlar. Allahü teâlâyı çok sevdiği için,
Allah’ın sevdiğini de çok sever. Ancak, ehl-i sünnet âlimlerinin yolundan
gidilmezse, insan sevmekte yanılabilir. Nefsin sevdiklerini, kalbin sevdiği
hakiki güzellikler sanarak aldananlar çok olmuş, felakete sürüklenmişlerdir.
Onun için dinimizi bilmek ve nefsi iyi tanımak gerekir.
Nefsin hevasına uymak
Sual: Nefsin hevasına uymamak için yapmak gerekir?
CEVAP
Nefsin sevdiği, istediği şeylere heva denir. Nefsin hevasına,
şehvetlerine, isteklerine, lezzetlerine tâbi olmak kötü huyların başında gelir.
Nefsin arzularının, insanı Allah yolundan saptırıcı oldukları, Kur'an-ı
kerimde haber verilmiştir. Çünkü nefs, daima Allahü teâlâyı inkâr, Ona inat,
isyan etmek ister. Her işte, nefsin arzularına uymak, nefse tapınmak olur.
Nefsine uyan, küfre veya bid’at sahibi olmaya yahut fıska [haram işlemeye]
başlar. Âlimler, (Nefse uymaktan kurtulmak, dünya nimetlerinin en
büyüğüdür. Çünkü nefs, Allahü teâlâ ile kul arasındaki engellerin en
tehlikelisidir. İbadetlerin en kıymetlisi, nefse uymamaktır) buyurmuşlardır.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
52
www.dinimizislam.com
(Rabbinin azametinden korkup, kendini nefsinin arzularından men
edenin, varacağı yer elbette Cennettir.) [Naziat 40,41]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Şu üç şey insanı felakete sürükler: Hasislik, nefse uymak,
kendini beğenmek.) [Ebu Nasr, Hakim-i Tirmizi]
(Şu dört şey kimde bulunursa ona Cehennem haramdır, şeytan ve
nefsinden de korunmuş olur. Nefsi bir şeye heves etse, nefsin şehvet
ve öfkesine hakim olur. Nefsi bir şeyden nefret etse de onu yapar. Bu
dört şey şunlardır: Bir miskini barındırmak, güçsüze acımak,
hizmetçiye yumuşaklık göstermek, ana babaya infak.) [Deylemi]
(Aklın alameti, nefse hakim olup öldükten sonra gerekenleri
hazırlamaktır. Ahmaklık alameti nefse uyup, Allah’tan af ve merhamet
beklemektir.) [Tirmizi]
Nefse uyup da, tevbe ve istiğfar etmeden, af ve Cennet beklemek
ahmaklık olmaktadır. Nefs, yaratılışında kötülükleri, zararlı şeyleri sevici ve
isteyicidir. (Nefsinden sakın daim. Ona güvenme asla. Yetmiş şeytandan
daha fazla düşmandır sana)
Nefsin, insanı haramlara ve mekruhlara sürüklemesinin zararları
meydandadır. İstekleri hep hayvani arzulardır. Hayvani arzular ise, hep
dünyadaki ihtiyaçlardır. İnsan bu arzuların peşinde koşarsa, ahiret
ihtiyaçlarını hazırlamaktan geri kalır.
Çok önemli olan bir şey de, nefs mubahlarla doymaz. Mubahları
kullanmayı arttırdıkça, isteklerini arttırır. Yine de, doymaz. İnsanı haramlara
sürükler. Haramlara düşenin de küfre girmesi kolaylaşır. Mubahları aşırı
kullanmak, dertlere, hastalıklara sebep olur. Böyle insan, hep midesini,
zevkini düşünür. Hasis ve rezil olur.
Nefsin İslamiyet'in dışına taşmasını önlemek için, onunla iki cihad
vardır:
1- Nefse uymamak, onun arzularını yapmamaktır. Buna, Riyazet
denir. Riyazet, takva ve vera ile olur. Takva, haramlardan kaçmaktır. Vera,
haramlardan kaçıp mubahları da ihtiyaçtan fazla kullanmaktan sakınmaktır.
2- Nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Buna Mücahede denir. Bütün
ibadetler mücahededir.
Bu iki cihad, nefsi terbiye eder. İnsanı olgunlaştırır. Ruhları
kuvvetlendirir. Sıddıkların, şehidlerin ve salihlerin yoluna kavuşturur. Allahü
teâlâ kullarının ibadetlerine muhtaç değildir. Kullarının günah işlemesi de
Ona zarar vermez. Kulun nefsini terbiye etmek, nefsle cihad etmek için
bunları emretmiştir.
Sual: Bazı ibadetleri yapmak nefsime zor geliyor, ne yapayım?
53
www.dinimizislam.com
CEVAP
Nefsimize zor gelse de, dinimizin emirlerini yapmaya çalışmak gerekir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Nefsini hor gören dinine değer verir, nefsini aziz gören dinini
horlamış olur. Dinin ise aziz olması gerekir. Nefsini besleyen dinini
zayıflatmış, dinini besleyen, dinini de nefsini de beslemiş olur.) [Ebu
Nuaym]
Nefse hakim olmak
Sual: Nefse nasıl hakim olabiliriz?
CEVAP
Nefsini terbiye eden ona hakim olur. Kur’an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(İnanıp nefsini ıslah edene korku ve üzüntü yoktur.) [Enam 48]
(Nefsini temizleyen kurtuluşa ermiş, kötülükte bırakan, zarar
etmiştir.) [Şems 8,9]
(Sana gelen iyilik Allah‘tan, her kötülük ise nefsindendir.) [Nisa 79]
(Hazret-i Yusuf dedi ki: Ben nefsimi temize çıkarmam, benim
nefsim kötü şeyler istemez demiyorum, çünkü nefs, Rabbim acıyıp
korumadıkça, hep kötülüğü emreder.) [Yusuf 53]
Allahü teâlâ her şeyden önce aklı yaratmış, ona ilim, zekâ, hulus,
doğruluk, cömertlik, tevekkül, korku, ümit gibi hasletler vermiştir. İşte, bu
akılla müşerref olan kimse, cenab-ı Hakkın varlığını ve birliğini tasdik
ederek, Onun rızasına kavuşur.
Günahlar nefse tatlı gelir. İbadetler ise nefse zor gelir. Bir hadis-i
şerifte buyuruluyor ki:
(Cehennem nefse hoş gelen, Cennet ise nefsin hoşuna gitmeyen
şeylerle kuşatılmıştır.) [Buhari]
Mümin, nefsine aldanarak günah işleyebilir. Fakat, günah işlerken, aklı
ve imanı onu üzer. İnsan, aklı ile iman eder. Nefse tatlı geldiği için de,
günaha sürüklenir. Bundan dolayı, iman ile isyanın [günah işlemenin] aynı
olmadığı, ayrı olduğu anlaşılır. Yani günah işleyene, ibadet etmeyene kâfir
denmez. Bid’at fırkalarından bazıları, namaz kılmayana veya başka günah
işleyene kâfir diyorlar.
Bazı kimseler, hiç ibadet yapmaz, haramlardan sakınmaz, yani
İslamiyet'e uymaz. (Allah kerimdir, beni de affeder) der. Burada nefs ve
şeytan kendilerini aldatmakta, isyana sürüklemektedir. Aklı olan kimse,
bunlara aldanmaz. Allahü teâlâ, kerim olduğu gibi, azabı da şiddetlidir. Bu
54
www.dinimizislam.com
dünyada, çoklarını fakirlik ve sıkıntılar içinde yaşattığını görüyoruz. Nice
kullarını, hiç çekinmeden azaplar içinde yaşatıyor. Herkesi yaşatan O
olduğu halde, yiyip içmeyen insanı yaşatmıyor. İlaç kullanmayan hastaya
şifa vermiyor. Yaşamak, hasta olmamak ve mal sahibi olabilmek gibi,
dünya nimetlerinin hepsi için sebepler yaratmış, sebebine yapışmayanlara
hiç acımayıp, dünya nimetlerinden mahrum bırakmıştır. Ahiret nimetlerine
kavuşmak da böyledir. Küfür, kalbi ve ruhu öldüren bir zehirdir. Tembellik
de, ruhu hasta yapar. Bunlara ilaç yapılmazsa, ruh hastalanır, ölür. Küfrün
ve cahilliğin biricik ilacı, ilimdir. Tembelliğin ilacı da, namaz kılmak ve diğer
ibadetleri yapmaktır.
Bir kimse, (Allah kerimdir bana zehir tesir etmez) diyerek zehir yiyip
içse, hastalanır, ölür. İnsanların bedenleri nazik olduğu için, yiyip içmek,
giyinmek ve barınmak gibi şeylere ihtiyaç duyar. Bunları bulmak ve
İslamiyet'e uygun olarak kullanabilmek için, hazırlamak çok güçtür. Bu
işlerin kolay ve rahat yapılması için, insanlarda Nefs denilen bir kuvvet
yaratılmıştır. Nefs, bedene lazım olan şeylerin yapılmasını ister. Bu şeyleri
fazlası ile yapmak ona tatlı gelir. Nefsin isteklerine Şehvet denir. Şehveti,
akla danışmadan, ihtiyaçtan fazla yapması, kalbe ve bedene zarar verir,
günah olur.
İnsan, nefsini ne kadar aşağılarsa, Allahü teâlâ indinde kıymeti o kadar
yükselir, kendine kıymet verenin, Allah katında kıymeti olmaz. O halde
nefsimizi kibirlenmekten korumalıyız. İlmi olduğu halde, kibrin zararını
bilmeyene âlim denmez. İnsanın ilmi arttıkça, Allah’tan korkması da artar,
günah işlemeye cesaret edemez.
Murakabe nedir?
Sual: Murakabe nedir?
CEVAP
Sözlük manası, kontrol etmektir. Istılah manası ise, kulun, bütün
hâllerinde, Allahü teâlânın kendini gördüğünü bilmesi ve Onu unutmaması
demektir. Bir diğer manası da, nefsi kontrol etmek, ondan gâfil olmamaktır.
Nefsin her an gözetilmesi, kontrol edilmesi lâzımdır. Ondan gâfil
olursak, nefs, şehvet ve tembelliği ister. Murakabenin esası, her
yaptığımızı, her düşündüğümüzü Allahü teâlânın bildiğini unutmamaktır.
İnsanlar birbirinin dışını görür. Allahü teâlâ ise, dışını gördüğü gibi, içini
yani niyetini, düşüncesini bilir. Bu durumu bilenin, işleri ve düşünceleri
elbette dine uygun olur.
Murakabe, Allahü teâlânın her an insanı görmekte ve bilmekte
olduğunu düşünmektir. Bu da, doğru namaz kılmakla hâsıl olur. (H. S.
Vesikaları)
55
www.dinimizislam.com
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Evliyanın çoğu her gece, o
gün yapmış olduğu işlerini, sözlerini, hareketlerini, düşüncelerini, her birinin
niçin olduğunu anlarlar. Kusurlarını ve günahlarını temizlemek için, tevbe
ve istiğfar ederler. Her gece yatarken yüz defa, (Sübhanallahi vel-hamdü
lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber) okuyan, muhasebe yapmış,
kendini hesaba çekmiş sayılır. (1/309)
Nefsin hilesi çoktur
Sual: Nefsin hileleri bilinirse nefsi terbiye etmek daha kolay olur.
Nefsin hileleri nelerdir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Nefs-i emmareden hasıl olan kötülükler, insanın kendi hastalığıdır.
Öldürücü zehirdir ve kullukla bağdaşmaz. Dışardan gelen kötü istekler,
şeytandan gelmiş olmakla beraber, geçici hastalık olur. Ufak bir ilaç ile,
kolayca giderilebilir. Kur’an-ı kerimde, (Şeytanın aldatması, elbette
zayıftır) buyuruldu. En büyük düşmanımız, nefsimizdir. Can düşmanımız,
her zaman yanımızda bulunan bu azılı arkadaşımızdır. Dışarıdaki
düşmanımız, bu iç düşmanın yardımı ile bize saldırıyor. Onun yardımı ile
bizi yaralıyor. Varlıklar içinde en cahil olanı, insanın nefsidir. Çünkü, nefs-i
emmare kendine düşmanlık yapmaktadır. Hep, kendini yok edici şeyleri
istemektedir. Her isteği, Allahü teâlânın yasak ettiği şeylerdir. Her işi, sahibi
olan ve bütün iyiliklerin sahibi bulunan Allahü teâlâya karşı gelmektir. Hep,
kendi can düşmanı olan şeytana uymaktadır. (3/27)
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
Gençlik, ömrün en kıymetli, İnsanın sıhhatli, kuvvetli olduğu zamandır.
Bu zaman, her gün geçiyor, azalıyor, ihtiyarlık yaklaşıyor. Yazıklar olsun ki,
en şerefli, en lüzumlu iş olan, marifetullahı kazanmayı, hayal olan ömrün
sonuna bırakıyoruz. En şerefli olan zamanlarını, en zararlı, en kötü şey
olan nefsin arzularına kavuşmak için sarf ediyoruz. Peygamber efendimiz,
(Yarın yaparım diyenler, aldandı) buyurdu. Allahü teâlâ, insan ve cinleri
marifetullaha ve Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak için yarattı.
Nefslerimizin arzuları peşinde koşan biz ahmaklar, ne zaman aklımızı
başımıza toplayacağız? Ne zamana kadar bu nimetten mahrum kalacağız?
Nefsi ve şeytanı sevindirmeye ve Allahü teâlânın rızasından mahrum
kalmaya daha ne kadar devam edeceğiz? Dünya lezzetleri nefsin
arzularıdır. İnsanın, Allahü teâlânın marifetine kavuşmasına mani olan en
kuvvetli düşman da nefsin arzularıdır. Bu arzular bitmez ve tükenmez.
56
www.dinimizislam.com
Hepsi de çok zararlıdır. (Maksudun, mabudundur) sözü meşhurdur.
(Nefslerinin arzularını ilah edinenler) âyet-i kerimesi, bu sözümün
vesikasıdır. (1/65)
Nefs hakkında Yunus Emre de der ki:
Hak bir nefs verdi ki bana, ha demeden hayran olur
Bir an gelir neşe saçar, bir an gelir giryan olur.
Bir an gelir dilsiz olur, söz söylemez kalır naçar
Bir an dili hikmet saçar, dertlilere derman olur
Bir an çıkar Arş üstüne bir an iner yer altına
Bir an denizde damladır, bir an taşar umman olur
Bir an cehalette kalır hiçbir şeyi bilmez olur
Bir an irfan kaynağıdır, hikmet ehli Lokman olur
Bir an giderek camiye yüzünü sürer secdeye
Bir an varır kiliseye İncil okur ruhban olur
Bir an gelir İsa gibi, ölmüşleri eyler diri
Bir an çok kabarır kibri, Firavunla Haman olur
Bir an döner Cebraile rahmet saçar her mahfile
Bir an biter her gaile miskin Yunus hayran olur
Yunus Emre’ye nazire olarak deniyor ki:
Bir an gelir dost iken, yedi kat bir el olur
Bendini yıkıp geçen kükremiş bir sel olur
Bir an gelir, durulur, tatlı bir pınar olur,
Herkese gölge veren büyük bir çınar olur
Bir an gelir para der, haram helal ayırmaz
Bütün dünya verilse, aç gözünü doyurmaz
Bir an gelir inanır, hak ehlinin sözüne
Vurur iki dizine, yaşlar dolar gözüne
Bir an gelir sert bakar gözünde şimşek çakar
Yılların kazancını, tutar bir anda yakar
Bir an gelir, iyidir, kötüye düşman olur
Bütün yaptıklarına, utanır, pişman olur
Bir an gelir, saçmalar, ayarsız densiz olur
İman İslam tanımaz kıpkızıl dinsiz olur
Bir an gelir uysaldır, her şeyi kabul eder
Bâtılları bırakır, hakkın yolunda gider
Bir an gelir tanımaz, herkese ağyâr olur
Mazlum canlara kıyar, azgın canavar olur
Bir an gelir harama kapatır gözlerini
Hatırından çıkarmaz Resulün sözlerini
57
www.dinimizislam.com
Bir an gelir zulmeder, ruhumuzu inletir
Ne naneler yedirir, ne mavallar dinletir.
Aman ha aman, nefse uyanın hali yaman
Onun hilesi çoktur, tükenmez hiçbir zaman.
Nefsimizle konuşma
Sual: Nefsimizi terbiye için ne yapmak gerekir?
CEVAP
Nefs yaratılışta iyi işlerden kaçıcı, kötülüklere koşucudur ve hep
tembellik etmek ve şehvetlerine kavuşmak ister. Allahü teâlâ bizlere,
nefslerimizi bu huyundan vazgeçirmeyi, yanlış yoldan doğru yola çevirmeyi
emretmektedir. Nefsin, saadete kavuşmasına mani olan en büyük perde,
gafleti ve cehaletidir. Gafletten uyandırılır, saadetinin nelerde olduğu
gösterilirse, kabul eder. Bunun içindir ki, Allahü teâlâ, (Onlara nasihat et!
Nasihat, müminlere elbette fayda verir!) buyurdu. O halde önce kendi
nefsimize nasihat etmeli ve onu azarlamalıdır!
Nefsimize demeli ki;
- Ey nefsim, yaptığın bütün işler kendi zararınadır.
- Benim kâr ve zararım nedir?
- Sen bir tüccarsın, kârın ebedi saadet, zararın ise ebedi felaket...
Sermayen ise ömründür. Ebedi saadet ömür sermayesi ile kazanılır.
Ömür tükenince ticaret kesilir. Şu anda ölmüş olsaydın, salih amel
işleyebilmek için dünyaya geri gelmek istemez miydin?
- Elbette isterdim.
- Farzet ki öldün, bir günlüğüne dünyaya geldin. Uzun vadeli işe
girilir mi?
- Her günü nasıl karşılamalıyım?
- Allahü teâlâ bana bugün de mühlet verdi, diye hareket etmelisin!
- Fakat fazla çalışmak hoşuma gitmiyor. Allah affedebilir.
- Ey nefsim, affolurum ümidiyle kendini avutma! Affa uğramak
herkese nasip olmaz.
- O halde ne yapmalıyım?
- Ölümle seni terk eden her şeyi terk et! Dünyada ne kadar sıkıntı
çekilirse, ahirette o kadar rahatlık var demektir.
- Ben sıkıntıya gelemem.
- Ey nefsim farzet ki hasta oldun, mesela şeker hastası...
Kendisine itimat ettiğimiz mütehassıs bir doktor, senin çok sevdiğin
tatlıları, balı, baklavayı sana yasak etse, faydalı olur diye acı ilaçlar
58
www.dinimizislam.com
verse, hastalığın iyi oluncaya kadar, uzun müddet sevdiğin tatlıları
bırakıp, acı ilaçları içmeye devam eder misin?
- Kim etmez?
- Farz et ki, dostlarının yanına gitmek, sevdiklerine kavuşmak için
uzun bir yolculuğa çıktın. Varacağın yerde, istirahat edeceğini, gayet
rahat olacağını umduğun için yol meşakkatlerine, güç sıkıntılara ister
istemez katlanmaz mısın?
- Elbette katlanırım.
- İşte sen bir yolcusun, varacağın yer ahirettir. Yolcu yol
meşakkatlerine katlanmak mecburiyetindedir. Şayet yoldaki sıkıntılara
katlanmayıp, rahat edeyim diye yola devam etmezse, ne olur?
- Yolda kalır, sevdiklerine kavuşamaz, helak olur.
- O halde bazı sıkıntılara katlanmak gerekir. Bu sıkıntılar
görünüşte çok acı ise de, bunların birer nimet olduğunu
unutmamalıdır. Nasıl şeker, şeker hastası için bir zehir ise, dünya
tamahı da şekerle kaplanmış birer zehirdir.
- Yani mal ve makamdan vaz mı geçeyim?
- Hayır, malın kendisi değil, mala muhabbet kötülenmiştir. Mal,
Allahü teâlânın verdiği bir nimettir. Ahireti kazanmak mal ile olur.
Birçok dini vazife mal ile olur. Sıhhat ve namus mal ile korunur. Mal,
helal yolda kullanılırsa, dünyalık değil, ahiretlik olur.
- Ben çok merhametliyim, bu sapıkların Cehenneme gitmesini
istemiyorum. Ne pahasına olursa olsun onlarla mücadele etmek istiyorum.
- Üstünde akrep olan bir kimsenin, o akrebi üstünden atmaya, onu
öldürmeye çalışmayıp da, başkasının yüzüne konan sinekleri
kovalamaya çalışması ahmaklık değil mi?
- Evet.
- O halde her biri zehirli akrepten daha fena olan birçok kötü
huyun mevcutken, başkaları ile mücadele etmek uygun olmaz.
Nefsi hor tutmak
Sual: Tevazu göstermekle tevazu sahibi olmak farklı mıdır? İzzeti
nefsine düşkün olmak zararlı mıdır?
CEVAP
Tevazu göstermek yapmacık ve gülünç olur. Züğürdün hava atmasına
benzer. Tevazu sahibi olmak ise tabiidir. Nefse düşkün olmak çok
zararlıdır. Çünkü nefsin her istediği kendi zararınadır. Nefsin isteklerine
uymamak için çalışmak cihad olur. Peygamber efendimiz nefsle mücahede
yapmaya büyük cihad adını vermiştir. Nefsin arzularından kaçıp dinimizin
59
www.dinimizislam.com
emrine uymaya çalışmalıyız. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Nefsini hor tutan, dinini kıymetlendirmiş, nefsini aziz tutan dinini
hor tutmuş olur. Din ise aziz tutulması lazım gelen en büyük nimettir.
Nefsini besleyen dinini zayıflatmış olur, dinini besleyen ise, dini de,
nefsi de makbul şekilde beslemiş olur.) [Ebu Nuaym]
(Ne mutlu o kimseye ki, nefsini alçaltmadan tevazu gösterir,
miskinliğe düşmeden nefsini küçültür, malını günah olmayan yerlere
harcar, yoksullara, muhtaçlara merhamet eder, fıkıh ve hikmet ehli ile
beraber olur, ilmi ile amel eder, malının fazlasını infak eder ve
sözünün fazlasını tutar.) [Beyheki]
(Allah’a ibadet yolunda nefsini zelil eden kimse, günah işleyerek
şeref arayandan daha aziz olur.) [Ebu Nuaym]
Nefsini hor, dinini aziz tutmanın en kestirme ve ferah yolu, imam-ı
Rabbani hazretleri gibi büyüklerin yolunda olmak, onları çok sevmek,
onlarda fani olmaktır. Böyle yapmayan, ne nefsini hor görebilir, ne de dinini
aziz tutabilir.
Nefs ile cihad
Sual: Resulullahın ve Eshabı kiramın nefsleri itminana kavuştuğuna
göre, (Küçük cihaddan döndük, nefsle olan büyük cihada başladık)
hadisindeki nefsle olan cihad nedir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Nefs mutmainne olunca, kıl kadar azgınlık, taşkınlık yapmaz.
İslamiyet’e tam teslim olmuş, her kötülüğü yok olmuştur. Sahibi için kendini
yok etmiştir. Böyle olan nefsin İslamiyet’e uymaması, imkânsızdır. Nefs
Allahü teâlâdan, Allahü teâlâ da ondan razı olunca, artık taşkınlık, azgınlık
yapamaz. Azgın olandan razı olunmaz. Allahü teâlânın razı olduğu nefs,
razı olmayacak bir şey yapabilir mi?
Hadis-i şerifte bildirilen büyük cihad, bedene, cesede karşı yapılan
cihaddır; çünkü insanın bedeni, su, ateş, toprak ve hava gibi birbirine zıt
olan dört türlü maddeden yapılmıştır. Her çeşit madde, başka şeyler
istemekte ve başka şeylerden kaçmaktadır. İnsanın şehvani istekleri,
bedenden doğmaktadır. Gazap etmesi, istememesi de, bedenden ileri
gelmektedir. İnsanda bu cihadın sonu olmaz. Nefsin itminana ermesi, bu
cihadı ortadan kaldırmaz. Kalbin vilayet makamına kavuşmasıyla, bu cihad
yok olmaz. İnsanda bu cihadın bulunması, çeşitli faydalar sağlamaktadır.
Böylece beden temizlenir. Ahirette yüksek derecelere kavuşur. Dünya
hayatında beden kalbe tâbidir. Ahirette iş bunun tersinedir. Orada kalb
60
www.dinimizislam.com
bedene tâbi olur. İnsan ölünce ahiret hayatı başlar. Bu cihad biter. (2/50)
Buradaki büyük cihad, insanın huyunu, İslam ahlakına uygun şekilde,
düzeltmeye çalışmasıdır. (Can çıkar huy çıkmaz) sözü doğrudur, yani huy
tamamen yok olmaz; fakat terbiye edilebilir. Yani insan İslam ahlâkıyla
ahlâklanırsa, huyunu iyi yerde kullanır. Mesela sert mizaçlıysa, bunu iyi
yerde kullanır. Kötü kimselere karşı mücadele eder. İnsan huysuzsa,
mutlaka o huysuzluk bir gün çarpar, ya bir kalb kırar yahut da birine bir
hakaret eder, o zaman da kazandıklarının hepsi gider.
Kötü huy felakettir. Mesela şu iki kötü huy kimde varsa çok fenadır. Biri
inat, biri de kibirdir. Ben haklıyım, benim görüşüm doğru demek ve kendini
başkasından üstün görmek... Bunlar kâfirde varsa, Müslüman olmasına
engeldir. Şayet Müslümanda varsa, son nefeste imansız gitmesine sebep
olur.
Huy terbiyesi çok zordur. Peygamber efendimiz, (Ben güzel ahlâkı
tamamlamak, anlatmak için gönderildim) buyuruyor. Yani huyunuzu
düzeltmek için geldim diyor.
Peygamber efendimizin en büyük mucizelerinden birisi, bütün işlerinin,
hareketlerinin, huylarının, hep ortada olmasıdır. En güzel ahlâk da, aşırı
uçlardan uzaklaşarak hep orta yolda olmaktır. Mesela, korkak olmak da,
çok atılgan olmak da iyi değildir. En iyisi, ikisinin ortasıdır yani cesur olmak;
ama gerektiğinde tehlikelerden de kaçmaktır. Her şeyin ortasını yakalayan,
bulan, yalnız Peygamber efendimizdir. Biz ortayı bulamayız; ama
ortalamasını bulmaya çalışmalıyız. Tam ortasından olmasa da,
ortalamadan giden yani mümkün olduğu kadar tam ortaya yakın hareket
etmeye çalışan kurtulur.
Akıl, kalb, nefs ve beyin
Sual: Akıl, kalb, beyin ve nefsin görevleri nelerdir? Yerleri neresidir ve
bizi idare eden beyin mi kalb midir?
CEVAP
Allahü teâlâ insanda görülmeyen üç şey yarattı: Akıl, kalb ve nefs.
Varlıklarını eserleriyle yaptıkları işlerle ve dinimizin bildirmesiyle anlıyoruz.
Akıl ve nefs beynimizde kalb, yüreğimizdedir. Buralarda bulunmaları,
elektriğin ampulde bulunması gibidir. Enbiya ve evliya hariç, herkesin nefsi,
çok kötüdür, kâfirdir. Bu kötü nefse, (nefs-i emmare) denir. Kötülüklere
sürükleyen nefs demektir, insanın en büyük düşmanıdır. Daha sonra kötü
arkadaş ve şeytan gelir.
Şeytan, verdiği vesveseye uyulmadığını görünce, bundan vazgeçer,
başka bir vesvese verir. Şeytan köpeğe benzer, kovalanınca kaçar ise de,
61
www.dinimizislam.com
başka taraftan yine gelir. Nefs-i emmare ise kaplana benzer, saldırması
ancak öldürmekle biter, ölünceye kadar yakamızı bırakmaz. Bir âyet meali:
(Nefs-i emmare, elbette günahları, kötülükleri emreder.) [Yusuf 53]
Edeb-üd-dünya isimli kitaptaki hadis-i şeriflerden birkaçının meali
şöyledir:
(İnsanın en kuvvetli düşmanı nefsidir, sonra çoluk çocuğu gelir.)
[Deylemi]
(Asıl kahraman, nefsini yenendir.) [El-Askeri]
(Aklın alameti, nefse galip gelmek ve öldükten sonra lazım
olanları hazırlamaktır. Ahmaklık alameti nefse uyup, Allah’tan af ve
merhamet beklemektir.) [Tirmizi]
Akıl, beyin vasıtası ile, his uzuvlarından, şeytan ve nefsten kalbe gelen
arzuları inceleyip, iyilerini, kötülerinden ayıran bir kuvvettir. Ayırırken
yanılmazsa Akl-ı selim denir. Akıl, nefsin isteklerini Peygamberlerin iyi
dedikleri şeylerden ayırıp, kalbe bildirir, kalb de, aklın bildirdiğini tercih
ederse, nefsin arzularını yapmayı irade etmez. Yani beyin vasıtası ile,
hareket uzuvlarına bunu yaptırmaz.
Kalb, dinimizin iyi dediklerini, seçip yaptırırsa, insan saadete kavuşur.
İnsanın hareket organları, beynine, beyni de kalbine tâbidir. Kalbin
emrine uygun hareket ederler. Kalb, beyin vasıtası ile his organlarından ve
ruh vasıtası ile taraf-ı ilahiden ve akıldan, melekten, hafızadan, nefsten ve
şeytandan gelen tesirlerin toplandığı bir merkezdir. Bir hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Kalb, organların hükümdarıdır. Hükümdar iyi olunca emrindekiler
de iyi olur. Bozuk olunca emrindekiler de bozulur.) [Beyheki, İbni Adiy]
Kalb, akla uyunca, nefsin yaratılmış olması, insanların sonsuz
nimetlere kavuşmalarına mani olmaz. Kalbin nefse aldanmaması, ona
uymaması, nefs ile (Cihad-ı ekber) olur. Allahü teâlâ cihad edenlere,
Cennette yüksek dereceler vereceğini bildiriyor. Bir âyet meali:
(Allah’tan korkup, nefsini kötü arzulardan uzaklaştıranların
varacakları yer, muhakkak Cennettir.) [Naziat 40, 41]
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(En üstün cihad, Allah yolunda nefsle yapılan cihattır.) [Ebu
Davud, Taberani]
Nefs, insanların cihad sevabına kavuşmalarına meleklerden üstün
olmalarına sebep olmaktadır.
Şeytanın nefsi yoktur
Sual: Şeytanın da, bizim gibi nefs-i emmaresi var mıdır?
CEVAP
62
www.dinimizislam.com
Hayır, yoktur.
İnsanın yeri nedir?
Sual: Mahlûklar içinde, insanların yeri nedir?
CEVAP
İnsanların dereceleri, bütün mahlûkların tam ortasındadır. İslamiyet’e
uyanlar, yükselirler, meleklerden üstün olurlar. Nefslerine ve kötü
arkadaşlara uyarak, İslamiyet’ten uzaklaşanlar, alçalırlar.
İnsan, ruhu tarafından meleklere, bedenin yapısı bakımından
hayvanlara benzemektedir. Ruh tarafını kuvvetlendiren kimse, meleklerden
de üstün olur. Çünkü beden, insanı meleklikten uzaklaştırmakta,
hayvanlara yaklaştırmakta iken, bu alçalmaya karşı koymuş ve
yükselmiştir. Melekte, hayvanlaştırıcı bir beden yoktur. İyilikleri, meleklik ile
birlikte yaratılmıştır.
Bir kimse, bedeni kayırır, nefsi kuvvetlendirirse, hayvanlardan aşağı
olur. Allahü teâlâ, (Hatta onlar, hayvanlardan daha aşağıdır) buyurarak,
böyle kimselerin kötülüklerini bildirmektedir. (Araf 179, Furkan 44)
Çünkü, hayvanda akıl yoktur. Meleklere benzeyen ruhları da yoktur.
Şehvetlerine uymaları suç olmaz. İnsanlara akıl ışığı verilmiş olduğundan,
nefslerine uymaları, doğru yoldan sapmaları çok çirkin olur. İnsanların,
hayvanların yaşamaları için, en çok gerekeni havadır. Havasızlığa birkaç
dakikadan fazla dayanamazlar. Hemen ölürler. Hava, aramakla, bulmakla,
zahmet çekmekle ele geçecek bir şey olsaydı, bunu arayacak kadar zaman
bile yaşayamazlardı. Bu derece acil olan, bu çok lüzumlu maddeyi, Allahü
teâlâ, her yerde bulunacak ve mahlûklarının ciğerlerine kadar,
kendiliğinden, kolayca girecek şekilde yaratmıştır. Yaşayabilmek için su, bu
kadar acil değildir. İnsanlar ve hayvanlar, suyu arayıp bulacak zaman
kadar yaşayabilirler.
Bunun için, suyu bulmak icap etmektedir. Hayvanlarda akıl
bulunmadığı ve birbirlerine yardımcı olmadıkları için, yiyeceklerine
yardımcı olmadıkları için, yiyeceklerini ve giyeceklerini hazırlayamazlar.
Bundan dolayı, yiyeceklerini pişirmeleri, hazırlamaları gerekmez. Ot, leş
yerler. Tüy, yün, kıl ile ısınırlar. Korunma aletleri, kendilerinde yaratılmıştır.
Birbirlerine muhtaç değildirler.
İnsanlar ise, bütün bunları hazırlamaya, düşünmeye mecburdur. Ekip
biçmedikçe, ekmek yapmadıkça doyamazlar. İplik ve dokuma ve dikicilik
yapmadıkça giyinemezler. Korunmaları için de, akıllarını zekâlarını
işletmeleri, fen bilgisi öğrenmeleri, sanayi kurmaları gerekir.
Her hayvanda bulunan bir çeşit üstünlük, insanda bir araya getirilmiştir.
63
www.dinimizislam.com
İnsanın, kendisinde yaratılan bu üstünlükleri meydana çıkarması için, aklını
kullanması, fikrini yorması, çalışması gerekir. Saadet ve felaket kapılarının
anahtarı, insanın eline verilmiştir. Yükselmesi veya alçalması, kuvvetini
sarf etmesine ve çalışmasına bırakılmıştır. Aklını, fikrini işleterek, saadet
yolunu görüp, bu yolda yürümeye çalışırsa, içinde yaratılmış olan
yükseklikler, kıymetler eline geçer, yükselerek, meleklere karışır. Allahü
teâlânın rızasına, sevgisine kavuşur. Yok eğer, nefsin zararlı arzularına
uyarak, yaratıldığı gibi, hayvanlık derecesinde kalırsa, işi tersine dönerek,
alçala alçala, esfel-üs-safiline düşer. Felaketten felakete, Cehenneme
kadar sürüklenir.
Kalb, Kâbe’den kıymetli mi?
Sual: Yunus Emre bir şiirinde, (Bir gönül yapmak, yüz Kâbe’yi
yapmaktan iyidir) dediği gibi, (Kalb kırmak, Kâbe’yi yıkmaktan daha
kötüdür) de deniyor. Kalb niye Kâbe’den daha kıymetlidir?
CEVAP
Kâbe’yi yapan insandır; kalbi ise Allahü teâlâ yaratmıştır.
Herkesle iyi geçin, öfkelenip sert çıkma!
Kalb Allahın evidir, bu evi sakın yıkma!
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyurdu ki:
Kalb, Allahü teâlânın komşusudur. Allahü teâlâya kalbin yakın olduğu
kadar hiçbir şey yakın değildir. Mümin olsun, âsi olsun, hiçbir insanın
kalbini incitmemeli; çünkü âsi olan komşuyu da korumak lazımdır. Sakının
çok sakının, kalb kırmaktan pek sakının! Allahü teâlâyı en ziyade inciten
küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günah yoktur. Çünkü Allahü
teâlâya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir. İnsanların hepsi, Allahü
teâlânın köleleridir. Herhangi bir kimsenin kölesi dövülür, incitilirse, onun
efendisi elbette gücenir. Her şeyin biricik maliki, sahibi olan efendinin
şanını, büyüklüğünü düşünmelidir. (3/45)
Bir hadis-i şerif meali:
(Bir müslümanın kalbini kırmak, haksız olarak incitmek, Kabeyi 70
kere yıkmaktan daha günahtır.) [Rıyad-un-nasihin]
Söylerken dikkat ettim, kalbini kırmamağa,
Çekindim kalb kırmaktan, yoksa sözüm çok sana!
Kalb kırmak çok günah olduğu gibi, o kalbi yapmak yani gönül almak
da büyük sevabdır. Kâbe çok şereflidir; ancak müminin şerefi daha
fazladır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Merhaba ey Beytullah! Ne büyüksün ve hürmetin ne büyüktür.
Lakin mümin, Allahü teâlâ indinde senden daha muhteremdir.)
64
www.dinimizislam.com
[Beyheki]
(Mümin, Kâbe’den üstündür.) [İbni Mace]
İşte bundan dolayı Yunus Emre, (Bir gönül yapmak, yüz Kâbe’yi
yapmaktan iyidir) demiştir. Burada Kâbe küçümsenmiyor, gönül
yapmanın önemi vurgulanıyor. Bu inceliği iyi anlamalıdır.
Kalb temizliği nasıl olur
Sual: Kalb ile yürek farklı mıdır? Kalbi nasıl temizlemek gerekir?
CEVAP
Göğsün sol tarafındaki et parçası yürektir. Yürek, hayvanlarda da
bulunur. Kalb, yürekte bulunan bir kuvvettir. Görülmez. Ampulde bulunan
elektrik cereyanı gibidir. Buna, gönül de denir. Gönül, insanlarda bulunur,
hayvanlarda bulunmaz.
Bedendeki bütün a’za, kalbin emrindedir. His uzuvlarımızın duydukları
bütün bilgiler kalbde toplanır. İnanmak, sevmek, korkmak, insanın
kalbindedir. İman eden, kâfir olan, kalbdir. Kalbi temiz olan, dine uyar.
Kalbi kötü olan dinden kaçar. Güzel, iyi ahlakın ve kötü huyların yeri
kalbdir. Allahü teâlâ dinlerini, peygamberleri, kalbi temizlemek için
gönderdi. Kalbi temiz olan, herkese iyilik eder. Dünyada rahat, huzur içinde
yaşar. Ahirette de sonsuz saadete kavuşur. Kötü huylar, kalbi, ruhu hasta
eder. Hastalığın artması, kalbin, ruhun ölümüne sebep olur. Önce kalbi
temizlemek lazımdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kalb bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk olur.) [Beyheki]
İnsanı Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşturan yol kalbdir.
İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylerin en zararlısı, kalbin
kararmasıdır. Bu sevgi, kötü arkadaşlardan ve lüzumsuz ve zararlı şeyler
seyretmekten hasıl olur. Faydasız kitap, [roman, hikaye, gazete, dergi]
okumak, lüzumsuz şeyler konuşmak, bu sevgiyi arttırır. Kadın ve kadın
resimleri [resimli dergi, filmler, tv] seyretmek, şarkı, çalgı dinlemek, bu
sevgiyi kalbde yerleştirir. Bunların hepsi, insanı Allahü teâlâdan
uzaklaştırır.
Kalb, sevgi yeridir. Sevgi bulunmayan kalb ölmüş demektir. İslamiyet’in
emir ve yasaklarına uymalıdır. Kalbi uyanık olmayanın, Allahü teâlânın
varlığını, büyüklüğünü ve Cennet nimetlerini ve Cehennem ateşinin
şiddetini hatırlamayanın, düşünmeyenin bedeninin İslamiyet’e uyması güç
olur. Bedenin İslamiyet’e severek ve kolay uyması için, kalbin temiz olması
lazımdır. Kalbin temiz ve nefsin mutmainne [uysal] olduğunun alameti,
bedenin İslamiyet’e seve seve uymasıdır.
Namaz kılmak, kalbi temizler. Günahların affedilmesine sebep olur.
65
www.dinimizislam.com
Fakat, kulluk vazifesi olduğunu düşünmeden, şehvetlerini, dünya
çıkarlarını düşünerek kılınan namaz, şartlarına uygun olup, sahih olsa bile,
dünyada ve ahirette faydası olmaz. Namaz kılarken, Allahü teâlânın
büyüklüğünü, Onun emrini yapmayı düşünmek lazımdır. Ancak, böyle
kılınan namaz, kalbi temizler, insanı kötülük yapmaktan korur.
Feyz, kalbden kalbe gelen, insana Allahü teâlânın razı olduğu şeyleri
yaptıran nurdur, bir kuvvettir. Feyzler, Resulullah efendimizin mübarek
kalbinden yayılmakta, evliyanın kalbleri vasıtası ile, evliyayı çok seven
kalblere gelmektedir. Feyze kavuşan bir insanın kalbi, ilimler, marifetler,
kerametler hazinesi olur. Bu saadete kavuşmak için, Ehl-i sünnet itikadında
olmak ve dinin emir ve yasaklarına uymak şarttır.
Bedeni besleyen rızıklar ve kalbi temizleyen feyzler, ezelde takdir ve
taksim edilmiştir. Fakat, bunlara kavuşmak için, âdet-i ilahiyyeye uymak,
sebeplerini aramak, bulmak için çalışmak lazımdır. Şartlarına uyarak
çalışana elbet verilir. Kıymetli ulema ve evliyanın kitaplarından tercüme
edilerek hazırlanmış olan Hakikat Kitabevi’nin yayınlarından ilmihal ve
diğer kitaplardan her gün bir veya iki sayfa okuyan o büyüklerden feyz alır.
Feyz, nur demektir. Nur kalbe yağar, kalbi temizler. Okudukça kalb
nurlanır. Okuduğunu da anlamaya başlar. Evliya, Resulullahı iyi tanıdığı
için, Onun mübarek kalbinden feyz alır ve bu feyzler, bunun kalbinden,
kendisine bağlananların kalblerine akar. Feyz gelen kalb temizlenir. Ahlakı
güzel olur. Velinin kalbindeki feyzler, nurlar, güneşin ziyası gibi yayılır. Onu
seven müslümanların kalblerine akar. Onların bu feyzleri aldıklarından
haberleri olmaz. Kalblerinin temizlendiğini anlarlar. Karpuzun güneş
karşısında olgunlaştığı gibi, kemale gelirler. Eshab-ı kiram, Resulullahın
sohbetinde, böyle kemale geldi.
Sual: Kalbi temizlemek için ne yapmalıdır?
CEVAP
Kalbi karartan günahlardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta hasıl
olur. Eğer tevbe ederse, o leke silinir. Tevbe etmeyip tekrar günah
işlerse, o leke büyür ve kalbin tamamını kaplar, kalb, kapkara olur.)
[Harâiti]
Günahlar kalbi kararttığına göre günaha sebep olacak şeylerden de
kaçmak gerekir. Mesela uyku mubahtır. Ancak çok uyumak kalbe kasvet
verip günah işlemeye zemin hazırlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Üç şey kalbe kasvet verir: Yemeği, uykuyu ve rahat olmayı
sevmek.) [Deylemi]
Günah işleyince, hemen tevbe ve istiğfar etmelidir. Hadis-i şerifte
66
www.dinimizislam.com
buyuruldu ki:
(Paslanan her şeyin bir cilası vardır. Kalbin cilası "Estağfirullah"
demektir.) [Deylemi]
Ölümü çok hatırlamak da, oruç tutmak da kalblerin pasını siler. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Her ay 3 gün oruç tutanın kalbinin pası temizlenir.) [Nesai]
(Su değdiği, [rutubette kaldığı] zaman demirin paslandığı gibi,
kalbler de [günah yüzünden] paslanır.) Orada bulunanlar, (Kalblerin
cilası nedir ya Resulallah) dediler. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Ölümü çok hatırlamak ve Kur'an-ı kerim okumaktır.) [Beyheki]
Müminin kalbi temizdir. Fâsıkların kalbi kirlidir, karadır. Kâfirlerin kalbi
ise simsiyahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müminin kalbi temizdir, orada parlayan bir ışık vardır. Kâfirin
kalbi simsiyahtır ve terstir.) [Taberani]
Sual: Bir işi yaparken kalbime bir sıkıntı geliyor. Ne yapmak gerekir?
CEVAP
İslam âlimleri buyuruyor ki:
Kalbinin ürperdiği işi yapma! Nefsine uyma! Şüphe ettiğin işlerde
kalbine danış! Şüpheli bir şeyle karşılaşınca, eli kalb üzerine koymalı, kalb
çarpması artmazsa, o şeyi yapmalı! Eğer, farzla çarparsa yapmamalı!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Elini göğsüne koy, helal şeyde kalb sakin olur. Günah işte
çarpıntı olur. Şüpheye düşersen, din adamları fetva verseler de
yapma!) [İ. Ahmed, Hakim]
(Günah olan iş yapılırken kalbde çarpıntı olur.) [Beyheki]
(Nefse sükunet ve kalbe ferahlık veren şey, iyi iştir. Nefsi azdıran,
kalbe heyecan veren iş günahtır.) [Beyheki, İ.Ahmed, Taberani]
(Helal haram bellidir. Şüphelilerden kaçın! Şüpheli olmayanları
yapın!) [Taberani]
(Seni rahatlatan şey iyidir. Seni şüpheye düşüren, sıkıntı
uyandıran şey günahtır. Sana fetva verse de böyledir.) [İ. Ahmed,
Beyheki, Taberani]
(Kalbine danış; iyilik, kalbin mutmain olduğu, rahatladığı şeydir.
Günah ise, canını sıkan, kalbinde tereddüt uyandıran şeydir. Aksine
fetva verseler de.) [Taberani, İbni Asakir]
(Yapacağın bir iş için, yedi defa Rabbinden hayırlı olanı iste,
sonra kalbine bak, hangisi kalbine ferahlık veriyorsa, hayırlı olan
odur.) [Deylemi]
(Şüphelileri bırak, şüphe uyandırmayana bak. Doğru işlerde kalb
67
www.dinimizislam.com
sakin olur, yalan ise kalbde şüphe uyanır.) [Tirmizi, Nesai]
(Müftüler, fetva verseler de sen, yine kalbine danış.) [İ.Ahmed]
Ahir zamanda bilen bilmeyen herkes, din hakkında konuşup fetva
veriyor. Bazısı, son hadis-i şerife dayanarak, bir çok sahih hadise, “Bu
benim kalbime yatmıyor” diyerek uydurma damgasını vuruyor. Dinimizde,
herkesin kalbi ölçü olsa idi, Kur’an-ı kerime, Peygambere ve âlimlere
ihtiyaç kalmazdı. Bid’at fırkalarından mutezile de, (Akıl, iyi ile kötüyü, hak
ile batılı birbirinden ayırır) diyerek aklı ölçü kabul ediyor. Bugün mutezile
kafasında olanlar dindeki dört delile göre değil, aklına göre konuşuyorlar.
Dinimizde akıl da kalb de, bir şeyin haram olmasında kesin ölçü olamaz.
Mesela bir doktor, yazdığı kitabında (Dalak kandır ve haramdır) diyor.
Halbuki fıkıh kitaplarında dalak yemenin haram olmadığı bildiriliyor.
Bazıları da, (Ben Ankara’dan oğlumun bulunduğu İstanbul’a uçakla kısa bir
zamanda geldim. Bir gün kalıp gideceğim. Ben günlerce yol gitmedim ki,
hem gittiğim yer kendi evim sayılır, kendi evimden daha çok rahat
ediyorum. Niye İstanbul’da seferi olacakmışım ki. Üstelik Peygamberimiz,
aklı olmayanın dini yoktur, müftüler fetva verseler de sen kalbine
danış, demiyor mu? Öyle ise ben de aklıma ve kalbime danıştım,
Ankara’dan İstanbul’a gelmekle seferi olmam) diyorlar. Halbuki, bir kimse
Ankara’dan bir saatte İstanbul’a gelse, seferi olur da, Pendik’ten Fatih’e iki
saatte gelse yine seferi olmaz.
Eğer dindeki dört delil esas alınmazsa, herkesin aklına ve kalbine göre
sayısız din meydana çıkar. Ölçüyü iyi bilmek gerekir. Bir kimse, bir memura
hediye verse, müftü, bir çıkarı olmadan, kendi rızası ile vermişse bu hediye
helal diye fetva verir. Ama o kimse, (Ben bunu memur işimi yapsın diye
verdim, kalbim bunu hoş görmüyor) diyorsa, burada kalbin rolü vardır.
Müftü o hediye diye fetva verse de sen rüşvete bulaşma.
Sual: Kalbin karardığı nasıl bilinir, temizlenmesi nasıl olur?
CEVAP
Haram yemek kalbi karartır, hasta eder. Zünnun-i Mısri hazretleri
buyurdu ki: Kalbin kararmasının dört alameti vardır:
1- İbadetin tadını duymaz.
2- Allah korkusu hatırına gelmez.
3- Gördüklerinden ibret almaz.
4- Okuduklarını, öğrendiklerini anlayıp kavrayamaz.
Muhammed bin Fadl Belhi hazretleri de buyurdu ki: Kalbin
kararmasına 4 şey sebep olur:
1- Öğrendiği ile amel etmemek.
2- Bilmeyerek yapmak.
68
www.dinimizislam.com
3- Bilmediklerini öğrenmemek.
4- Başkasının öğrenmesine mani olmak.
Nefs, kötü isteklerden [dinin yasakladığı şeylerden] kurtarılınca, kalb
temizlenir.
Kalbi temizlemek için riyazet ve mücahede gerekir. Riyazet, nefsin
arzularını yapmamaktır. Nefsimiz, haramları, mekruhları arzu eder.
Bunlardan kaçmak gerekir. Mücahede, nefsin istemediği şeyleri yapmak
demektir. Nefsimiz, iyilik ve ibadet yapmak istemez. İyilik ve ibadet ederek
kalbi temizlemelidir!
Nefsin istediği her şey, sonsuz ahiret nimetleri yanında kıymetsizdir.
Ahiret nimetleri altın ise, dünya menfaatleri teneke bile değildir. Bu geçici
basit menfaatler, sonsuz nimetlerle mukayese bile kabul etmez.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın emirlerini yapmamak kalbin bozuk olmasındandır.
Kalbin bozuk olması, dine tam inanmamaktır. İmanın alameti, dinin
emirlerini seve seve yapmaktır. [Namaz kılmayıp günah işleyenin, (Benim
kalbim temiz, sen kalbe bak) demesinin çok yanlış olduğu buradan da
anlaşılır.]
Kalb, sevgi yeridir. Sevgi bulunmayan kalb ölmüş demektir. Kalbde, ya
dünya sevgisi veya Allah sevgisi bulunur. Allah’ı anarak, ibadet yaparak,
kalbden dünya sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur. Bu temiz kalbe, Allah
sevgisi, kendiliğinden dolar. Günah işleyince, kalb kararır, hastalanır,
dünya sevgisi yerleşir ve Allah sevgisi gider. Kalbin bu hali, bir şişeye
benzer. Su doldurunca, havası çıkar. Suyu boşaltınca, hava kendiliğinden
dolar.
Kalbi temizlerken dört engel çıkar:
1- Mal sevgisi: Malın kendisi değil, sevgisidir. Kalbi temizlemek,
ahireti kazanmak için malın önemi büyüktür. Fakat mal sevgisi engeldir.
Mal sevgisini kalbden çıkarmalıdır!
2- Makam sevgisi: Ahiret nimetlerini elde etmek için makam ve mevki
elbette iyidir. Mal gibi makamın da kendisi değil sevgisi engeldir. Hizmet
için bir makama talip olmak başka şey, nefsin arzularını tatmin için makam
sahibi olmak ayrı şeydir.
3- Yabancı sevgi: Allah sevgisinden başka her sevgiyi kalbden
çıkarmalıdır!
4- Günah: Her günaha tevbe etmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kim günah işlerse, kalbinde siyah bir nokta hasıl olur. Tevbe
ederse silinir. Günahlara devam ederse, o leke büyüyüp kalbin
tamamını kaplar.) [Nesai]
69
www.dinimizislam.com
Bu dört engeli aşmak için dört şey gerekir.
1- Çok yememek, helalinden yemek.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Çok yiyip içmekle kalbinizi öldürmeyin!) [İ.Gazali]
(Haram karıştırmadan, kırk gün helal yiyenin kalbi nurla dolar.
Kalbine nehir gibi hikmet akar. Dünya sevgisi kalbinden çıkar.) [Ebu
Nuaym]
2- Çok uyumamak.
Çok yiyen çok su içip çok uyur. Çok uyuyan da Kıyamette pişman olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, çok yiyip içeni ve çok uyuyanı sevmez.) [İ.Gazali]
3- Çok konuşmamak.
Hadis-i şerifte, (Çok konuşan çok hata eder, çok günah işler. Çok
günah işleyen de, Cehenneme gider) buyuruldu. (Ebu Nuaym)
4- Kötülerden uzak durmak.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir, kiminle arkadaşlık ettiğinize
dikkat edin.) [Hakim]
Sual: Kalbi günahlardan riyazetle temizlemek mümkünmüş. Riyazet
nedir?
CEVAP
Günahlar kalbi karartır. Günahkâr kimsede, ibadet etme isteği kalmaz.
Günahı silmek için iyilik ve ibadet yapmak lazımdır. Günah işlemeden iyilik
ve ibadet yapılırsa kalb daha parlar, cilalanır. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Bizim için, bizim uğrumuzda mücahede edenleri elbette kendi
yollarımıza kavuştururuz.) [Ankebut 69]
Nefs-i emmare ile cihad, iki yolla olur. Birincisine (Riyazet), ikincisine
(Mücahede) denir.
Riyazet, nefsin arzularını yapmamak demektir. Nefs ahmak olduğu
için her istediği kendi zararınadır. Nefs daima haramları ister.
Mücahede ise, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Nefsimiz, iyilik ve
ibadet etmemizi istemez. Nefse, günahlardan kaçmak, ibadet etmekten
daha güç gelir. Onun için günahtan kaçmak daha sevaptır.
Yahya bin Muaz-i Razi hazretleri buyuruyor ki:
(Riyazet dört şeyle olur: Az yemek, az uyumak, az konuşmak ve
günahlardan gelecek sıkıntıya katlanmakla.)
Bir kimse mücahede ve riyazet yaparsa, yani bildiği hususlarda
dinimizin emirlerine uymaya çalışırsa, bilmediği hususları da kolayca
70
www.dinimizislam.com
öğrenir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bildiği ile amel edene, Allahü teâlâ bilmediklerini de öğretir.)
[Buhari]
Allahü teâlânın bildirdiği yola girip o yolda yürümeye çalışana yaptığı
işler kolaylaştırılır. Allahü teâlâ bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline
kadar, hatta daha fazla sevap verir. Allahü teâlânın ihsanı boldur. Allahü
teâlâ, hadis-i kudside, (Bana bir karış yaklaşana, bir arşın yaklaşırım)
buyuruyor. Elbette bu yaklaşma manevi yaklaşmadır.
Birisine, yakın dostum demek, evimiz yakın demek değil, dostluğumuz
iyi demektir. Allahü teâlânın yakınlığını da böyle anlamalıdır. (Yere göğe
sığmam, mümin kulların kalbine sığarım) ve (Müminlerin kalbindeyim)
hadis-i kudsileri de böyledir.
Bir insan, her türlü kötülüğü yaptıktan sonra, kalbim temizdir, diyemez.
Bir insanın iyi veya kötü olması yaptıklarına göre değişir. Bir insan eğer hiç
kimseye zararı dokunmuyorsa, elinden geldiği kadar herkese faydalı
olmaya çalışıyorsa, Allahü teâlânın emirlerine uyup yasakladıklarından
kaçıyorsa o insan hem iyi niyetli hem de temiz kalblidir. Fakat her kötülüğü
yapıyorsa, Allahü teâlânın emirlerini yapmayıp yasaklarından kaçmıyorsa;
ne kadar niyetim iyi, kalbim temiz, sen kalbe bak, dese de ona inanılmaz
ve iyi biri olduğu asla söylenmez. Çünkü Hadika isimli kıymetli kitapta
buyuruluyor ki:
Haram işleyenlerin, sen kalbime bak, kalbim temiz demeleri yanlıştır.
Müslümanları aldatmaktır. Ancak dinin emir ve yasaklarına uyanın kalbi
temiz olur.
İbadet nedir
Sual: Allah’ın emrini yapmayıp, yasaklarından da sakınmayan küfre
girer mi? İbadet nedir? Bir kimse bildiği halde ibadet etmezse, ancak kalbi
temizse Cennete gider mi?
CEVAP
Üç sualiniz var:
1- Tekliflere yani emirlerin yapılması gerektiğine ve yasaklardan
sakınmak lazım geldiğine inanmak, imanın şartıdır. Tekliflerin çoğuna
inanıp da, yalnız birine inanmayan, beğenmeyen, buna uymak istemeyen,
Muhammed aleyhisselama inanmamış olur. Kâfir olur. Müslüman olmak
için, tekliflerin hepsine inanmak, hepsini beğenmek gerekir. Bir müslüman,
tekliflere inandığı halde, bunlara uymazsa, mesela, tembellik ederek,
namaz kılmazsa; kötü arkadaşa ve nefsine uyarak, içki içerse, kadın,
tesettüre riayet etmezse, imanı gitmez, kâfir olmaz. Günah işlemiş, asi
müslümandır. Tekliflerin sadece birine uymak istemezse, yani beğenmez,
71
www.dinimizislam.com
vazife olduğuna önem vermez ise, hafif görürse, imanı gider, kâfir olur.
(Namaz kılmıyorsam, açık geziyorsam ne çıkar? Sen kalbe bak. Kalbim
temizdir) demek, veya (Önce ekmek parası kazanmak, herkese iyilik
etmek. Sonra namaz) gibi sözler, tekliflerin bir kısmını beğenip bir kısmını
beğenmemektir. Her müslümanın bu inceliğe dikkat etmesi, tekliflere
uymayanların, imanlarının gitmemesi için uyanık olmaları gerekir. Teklife
uymamak başka, uymak istememek, beğenmemek başkadır. Bu ikisini
karıştırmamalıdır!
2- İbadet demek, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselama tâbi
olmak demektir. Yani bütün sözlerini ve hareketlerini Onun emirlerine ve
nehylerine uydurmak demektir. Şunu iyi bilmelidir ki, ibadet şeklinde yaptığı
işler, eğer Onun emri ile olmadı ise, ibadet olmaz, hatta günah olur. Namaz
ve oruç ise de böyledir. Ramazan Bayramının birinci günü ve Kurban
Bayramının her dört günü oruç tutmak günahtır. Halbuki, oruç bir ibadettir.
Fakat, emir ile olmadığından günah oldu. Bunun gibi, başkasından zor ile
alınan elbise ile veya böyle bir yerde namaz kılmak da günahtır. Halbuki
namaz bir ibadettir. Fakat, emir ile olmayınca isyan oluyor. Bunlar gibi, bir
kimsenin, nikahlı ailesi ile her türlü oyun ve latife yapması ibadettir, yani
sevaptır. Halbuki yapılan şey oyun ve eğlencedir. Fakat emir ile
olduğundan sevaptır.
Görülüyor ki, ibadet demek, yalnız namaz kılmak, oruç tutmak değildir.
İbadet demek, İslamiyet’in emirlerine uymak demektir. Çünkü, namaz ve
oruç, İslamiyet’e uygun olunca, ibadet olur.
3- İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: İyi bil ki, amelsiz ilim, insanı
kurtaramaz. Bir kimse, dağda bir aslana rastlasa, yanında tüfeği ve kılıcı
bulunsa ve bunları kullanmasını iyi bilse ve ne kadar cesur olsa da, bu
aletleri kullanmadıkça, aslandan kurtulabilir mi? İşte bunun gibi, bir kimse
ne kadar ilim sahibi, olursa olsun, bildiğine göre hareket etmezse, ilminin
faydası olmaz.
Mütehassıs bir doktor hastalansa, hastalığı da kendi branşında olsa,
bunun en etkili ilacını da bilse ve bu ilaç hakikaten o hastalığa çok iyi
gelse, ilacı kullanmadıkça, yalnız bilgisi onu iyi edemez. Bir insan da, ne
kadar ilim edinse, ne kadar kitab okusa, bildiklerini yapmadıkça faydası
olmaz. (Eyyühelveled)
Sual: Günah işleyenlerin, "Sen kalbe bak, kalbimiz temizdir. Allah
kalbe bakar" demeleri doğru mudur?
CEVAP
Kur'an-ı kerimde mealen, (Günah işleyene ve kâfir olana itaat etme)
buyuruldu. (İnsan 23)
72
www.dinimizislam.com
Allahü teâlâ, bu âyet-i kerimede, önce (günah işleyene) sonra (kâfire
itaat etme!) buyurdu. Çünkü, müslümanın kâfirle buluşması az olur. Günah
işleyenden emir alması daha çok olur. Bundan başka, günah işleyen ile
birlikte bulunmanın, kâfirle beraber bulunmaktan daha çok zararlı olduğunu
göstermektedir. Yine Kur'an-ı kerimde mealen, (Kalbi bizi zikretmekten
gafil olan ve nefsinin arzuları peşinde koşan ve hareketlerinde
İslam’ın dışına taşan kimseye itaat etme) buyuruldu. (Kehf 28)
Bu âyet-i kerimeden anlaşılıyor ki, nefse uymak, kalbin gafil olmasını
gösterir. Bedenin bozuk olması, yani günah işlemek, kalbin bozuk
olmasının alametidir.
Açık gezenlerin, içki içenlerin veya başka günah işleyenlerin ve ibadet
etmeyenlerin, müslümanlara karşı, (Sen, kalbe bak, kalbimiz temizdir. Allah
kalbe bakar) demelerinin yanlış ve bozuk olduğunu, bu âyet-i kerime
göstermektedir. Hadis-i şerifte de, (Kalb bozuk olunca, bedenin işleri de
hep bozuk olur) buyuruldu. (Beyheki)
Bu hadis-i şerif de, günah işleyenlerin bu gibi sözlerini
yalanlamaktadır. (Allah dışınıza bakmaz, kalblerinize bakar) hadis-i
şerifi, ibadet yapanlar, hayır işleyenler içindir. Yani, ibadetin kabul olması
için, Allahü teâlânın rızası için yapılması gerekir.
Sual: Bazı kimseler hiç ibadet etmediği ve her çeşit günahı işlediği
halde, "Benim kalbim temizdir, sen kalbe bak" diyorlar. Kalb nasıl kirlenir,
nasıl temizlenir?
CEVAP
Namaz kılmayan ve kendisine farz olan diğer ibadetleri yapmayan
kimsenin kalbi temiz olmaz. Günah işleyenlerin kalbi temiz olmaz. Günah
kalbi karartır. Zaten namaz kılmamak en büyük günahlardan biridir. Hatta
namaz kılmayana kâfir diyen âlimler bile olmuştur. Namaz kılmayanın, içki
içenin kalbi çok kararmış demektir. Her türlü rezaleti işleyip de, "Sen kalbe
bak" demek, dinsizlerin veya din cahillerinin sözüdür. Bir yazar, kitabında,
bir fâsıkı överken, "Çok içki içerdi. Şarabı hamamın kurnasına koyar,
oradan içerdi; fakat tertemiz, pırıl pırıl bir kalbi vardı" diyor. Allahü teâlâ ve
Peygamber efendimiz, namaz kılmayanın ve içki içenin kalbi temiz olmaz
buyururken, cahil yazar, böyle söylemekle Allah’ı ve Resulullahı yalancı
çıkarmaya çalışıyor. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta hasıl
olur. Eğer tevbe ederse, o leke silinir. Tevbe etmeyip tekrar günah
işlerse, o leke büyür ve kalbin tamamını kaplar, kalb, kapkara olur.)
[Haraiti]
Müminin kalbi temizdir. Fâsıkların kalbi kirlidir, karadır. Kâfirlerin kalbi
73
www.dinimizislam.com
ise simsiyahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müminin kalbi temizdir, orada parlayan bir ışık vardır. Kâfirin
kalbi simsiyahtır ve terstir.) [Taberani]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın emirlerini yapmamak kalbin bozuk olmasındandır.
Kalbin bozuk olması, dine tam inanmamaktır. İmanın alameti, dinin
emirlerini seve seve yapmaktır.
Kalb, sevgi yeridir. Sevgi bulunmayan kalb ölmüş demektir. Kalbde, ya
dünya sevgisi veya Allah sevgisi bulunur. Allah’ı anarak, ibadet yaparak,
kalbden dünya sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur. Bu temiz kalbe, Allah
sevgisi, kendiliğinden dolar. Günah işleyince, kalb kararır, hastalanır,
dünya sevgisi yerleşir ve Allah sevgisi gider. Kalbin bu hâli, bir şişeye
benzer. Su doldurunca, havası çıkar. Suyu boşaltınca, hava kendiliğinden
dolar.
Bir bardaktaki hava çıkmadıkça içine su girmez. İçine su koyunca da,
bu suyu çıkarmadan başka şey koyulmaz. Kalb de bardak gibidir. Kalbi
Allah sevgisiyle doldurmak için, başka her şeyi temizlemek gerekir. Bir
kalbde iki veya daha fazla sevgi bulunamaz. Kur'an-ı kerimde mealen,
(Allah, insanın içinde iki kalb yaratmamıştır) buyuruluyor. (Ahzab 4)
Nefs-i emmare, dine inanmaz. Bunun için, nefsi, tezkiye etmek,
kötülüklerden temizlemek ve faziletlerle doldurmak gerekir. Şems
suresinde mealen, (Nefsini tezkiye eden kurtuldu. Nefsini, günahta,
cehalette, dalalette bırakan zarar etti) buyuruldu.
Hadika’da buyuruluyor ki:
Haram işleyenlerin, sen kalbime bak, kalbim temiz demeleri yanlıştır.
Müslümanları aldatmaktır. Ancak dinin emir ve yasaklarına uyanın kalbi
temiz olur. Peygamber efendimiz, (Günaha devam edenlerin zamanla
kalbi mühürlenir. O, artık sevap işleyemez olur) buyuruyor. (Bezzar)
La ilahe illallah kelimesini çok söylemek, kalbi temizlemekte çok
tesirlidir. Her gün, belli miktar okumak iyi olur. Abdestli ve abdestsiz
söylenebilir. (Kayyum-i Rabbani c.1, m.14)
Rabbimizin gazabını söndürmek için (La ilahe illallah Muhammedün
Resulullah) güzel kelimesinden daha faydalı bir şey yoktur. Bu güzel
kelime, Cehenneme götüren gazabı söndürünce, daha küçük olan başka
gazaplarını elbette söndürür. Bu güzel kelime, Kıyamet için ayrılmış olan
99 rahmet hazinesinin anahtarıdır. Küfür karanlıklarını, şirk pisliklerini
temizlemek için, bu güzel kelimeden daha kuvvetli, hiçbir yardımcı yoktur.
Bir kimse, bu kelimeye inanınca, imanın zerresi hasıl olur. (c.2, m.37)
Allah’ı anmanın, La ilahe illallah demenin faydalı olabilmesi için
74
www.dinimizislam.com
dinimize uymak şarttır. Farzları ve sünnetleri yapmak ve haramlardan ve
şüphelilerden sakınmak gerekir. (m.190)
Kalbin Allahü teâlâdan başka şeyleri sevmesi onu karartır, paslandırır.
Bu pası temizlemek gerekir. Temizleyicilerin en iyisi sünnet-i seniyyeye
uymaktır. Sünnet-i seniyyeye uymak, nefsin kalbi karartan isteklerini yok
eder.
Her kaptan içindeki sızar
Sual: “Önyargılı davranmamalı. İçki içmeyenleri hatasız, içki içenleri
hatalı sanmak çok ama çok yanlış bir düşüncedir. Kumar oynamayanları
hatasız, kumar oynayanları hatalı sanmak çok ama çok yanlış bir
düşüncedir. Namaz kılanları hatasız, namaz kılmayanları hatalı sanmak
çok ama çok yanlış bir düşüncedir. Dine uygun tesettürlü bir bayan hatasız,
tesettürsüzler hata içerisinde gibi bir duyguya kapılmak çok ama çok yanlış
bir düşünce. Dürüstlük giyim kuşamla değil yetişme tarzı ve karakterle
ilgilidir. İnsanları giyim kuşamıyla yargılamak çok ama çok yanlıştır. Büyük
hatadır. Böyle yanlış duygu ve düşünceye kapılanlar bu yanlışlarından
vazgeçmelidir” iddiası doğru mudur?
CEVAP
Çok yanlıştır. Bir insanın iyi veya kötü olduğu, konuşmalarından,
hareketlerinden, yaptığı işlerden anlaşılır. Bir hadis-i şerifte, (Her kaptan
içindeki sızar) buyuruluyor. İmam-ı Rabbani hazretleri de, “Görünüşümüz,
bâtınımızın [içimizin] alametidir” buyuruyor. Yunus Emre de diyor ki:
Kim ki edepsiz gezer, er geç yolundan azar
Dış yüzüne o sızar, içinde ne var ise.
İstisnalar hariç, bir adamın işine bak, giyinişine bak, ne mal olduğu
belli olur. İstisna olanları hüküm gibi ortaya atmak yanlıştır, hem de çok
yanlıştır. Birkaç örnek verelim:
Minare olan yerde cami var demektir. Sünnet olmak Müslümanlık
alameti sayılır. Sünnetsiz birini görsek buna gayri müslim demek yanlış
olur. Türk bayrakları dalgalanan yerin Türkiye, polis elbisesi giyenlerin de
polis olduğu anlaşılır. Ancak başka ülkede de Türk bayrağı dalgalanabilir,
polis olmayan biri de, polis elbisesi giyebilir. Ama bunlar istisnadır.
İstisnalara bakıp da genel bir hüküm verilemez.
Allah korkusunun alameti, haramlardan kaçmaktır. Her günahı çok
tehlikeli görmelidir! Müminin alametlerinden biri de günahını çok tehlikeli
görür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin günahını başucunda, hemen üstüne yıkılacak bir dağ gibi
görür. Münafık ise burnuna konmuş hemen uçacak sinek gibi görür.)
[Buhari]
75
www.dinimizislam.com
Bedenin bozuk olması, yani günah işlemek, kalbin bozuk olmasının
alametidir. Açık saçık gezenlerin veya başka günah işleyenlerin, (Sen,
kalbe bak, kalbim temizdir) demelerinin yanlıştır. Hadis-i şerifte buyuruluyor
ki:
(Kalb bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk olur.) [Beyheki]
İçki içen, kumar oynayan, namaz kılmayan, açık saçık gezen, başka
vasıfları ne kadar iyi olursa olsun, bir kere açıktan işlediği bir günahı vardır.
O peşinen salih birisi olmayı kaybetmiş, fâsık sınıfına girmiştir. Allah’ın
emrine isyan ediyor. Tesettürlü olan, çok kötü olsa bile, açıkça bir günahı
görülmemektedir. Fahişelerin hemen hepsi açık saçık giyinir. Tesettürlü
kadından da fahişe olabilir, ama bu oran çok azdır. Onun için kıyafetlerin
önemi inkâr edilemez. “Dürüstlük giyim kuşamla değil” diyen cahil
türedilere itibar etmemelidir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Din cahillerinin çoğalması, kıyamet alametlerindendir.) [Buhari]
Haram işleyene, günah işlediği bilinene, açıktan günah işleyene fâsık
denir. Mesela namaz kılmayan, içki içen, kumar oynayan, yabancı
kadınlara bakan, hanımını, kızını açık gezdiren fâsıktır. İşlediği günaha da
fısk denir. Küçük günaha devam eden de fâsık olur. Fâsıklar hakkında
hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Fâsık övülünce, Rabbimiz gadaba gelir.) [Beyheki]
(Dinin afeti üçtür: Fâsık âlim, zalim idareci, cahil sofu.) [Deylemi]
(Fıskı aşikâre olan fâsıka lanet olsun.) [Deylemi]
(Fıskını ilan eden fâsık, hürmeti kaybetmiştir.) [Deylemi]
Sual: Kalb gözü nedir?
CEVAP
Kalb gözü, baştaki gözden daha keskin görür. Nitekim Kur'an-ı
kerimde mealen, (Gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı) buyuruluyor.
(Necm 11)
Cenab-ı Hak, İbrahim aleyhisselamdaki kalb gözünü kastederek
buyuruyor ki:
(Biz İbrahim’e, göklerin ve yerin gizli sırlarını gösterdik.) [Enam
75]
Bu görme işinden habersiz olana da "kalbi kör" buyuruyor. Kur'an-ı
kerimde mealen, (Gerçekte gözler değil, sinedeki kalbler kör olur)
buyuruluyor. (Hac 46)
Kalb körlüğü çok kötüdür. Kur'an-ı kerimde yine buyuruluyor ki:
(Dünyada [kalb gözü] kör olan, ahirette de kördür.) [İsra 72]
Hadis-i şerifte de, (Ümmetimden kalb gözü açık, ilham sahibi
[evliya] kimseler vardır. [Hazret-i] Ömer bunlardan biridir) buyuruldu.
76
www.dinimizislam.com
(Buhari)
Kalbim temiz mi?
Sual: Kalbim bir kararda kalmıyor. Bazen iyiye bazen kötüye
meyledebiliyor. Kalbimin hep temiz kalması ve sabit durması için ne
yapmak gerekir?
CEVAP
Müminin kalbi zaten öyle olur. Kâfirin kalbi hareketsizdir. Kalbimizin
temiz mi, kirli mi olduğu günahlara olan durumundan belli olur. Bir hadis-i
şerif meali:
(Her kalb fitneye maruz kalır. Hangi kalbe bir fitne [günah] sinerse,
orada bir siyah leke hasıl olur. Hangi kalb de, o fitneyi reddederse,
orada beyaz bir nokta meydana gelir. O kalb, beyaz bir bez gibi
bembeyaz olur. Fitne, ona hiç zarar veremez. Bulanık kalb ise, siyah
bir taş gibidir. Yamuk veya ters bir bardağa benzer. Böyle kalb
iyilikleri tanımaz, kötülükleri yadırgamaz ve hep nefsinin hevasına
uyar.) [Müslim]
Demek ki, günahlardan kaçıyorsak kalbimiz temizdir. Günahları rahat
işleyebiliyorsak kirlidir. Neyin günah olduğunu da dinimiz bildirmiştir.
Zulmeti temizlemenin yolu
Sual: Günahlarımız, kötü kimselerin yemekleri ve bunlarla görüşmek
sebebiyle, kalbimize gelen zulmet, nasıl temizlenir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kalbe gelen zulmeti [lekeleri] temizlemek için, tevbe ve istiğfar ederek
Allahü teâlâya sığınmalıdır. (1/171)
Hazret-i Ebu Bekir buyurdu ki:
Beş zulmetin beş ışığı vardır:
1- Dünya zulmetinin ışığı ibadettir.
2- Günah zulmetinin ışığı tevbedir.
3- Kabir zulmetinin ışığı, La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah
demektir.
4- Âhiret karanlığının ışığı, salih ameldir.
5- Sırat karanlığının ışığı, yakîndir. [Doğru ve şüphesiz imandır.]
Hazret-i Osman da buyurdu ki:
Dünya ve dünya malı için üzülmek kalbe zulmet verir. Âhiret için
üzülmek ise kalbi nurlandırır. (M. Ç. Y. Güzin)
77
www.dinimizislam.com
Nefse zulmetmek nedir?
Sual: (Nefsinize zulmetmeyin) ne demektir? Nefsimiz Allah’ın
düşmanı olduğuna göre nefse zulmetmek gerekmez mi?
CEVAP
Nefs kelimesinin, ruh, can, kan, benlik, iç, kalb, büyüklük, yücelik, irade
gibi birçok manası vardır, fakat daha çok iki anlamda kullanılır:
Birincisi, dine uymayan isteklerin kaynağı olarak kullanılır. Buna nefsi emmare de denir. Bu nefs, Allahü teâlânın ve kendimizin düşmanıdır. Bir
hadis-i şerif meali:
(Senin en büyük düşmanın, seni çepeçevre kuşatan nefsindir.)
[Deylemi]
Allah düşmanı olan nefse zulmetmek için, yani onun zararlarını
önlemek için, dinimizin emrine tam uymak ve bu nefsi kötü bilip her zaman
aşağılamak gerekir. Bir hadis-i şerif meali:
(Nefsini zelil eden, dinini aziz etmiş, nefsini aziz eden de dinini
aşağılamış olur.) [Ebu Nuaym]
İkincisi, bir şeyin özü, kendisidir, kişidir. Mesela, Kur’an-ı kerimde,
(Her nefis, ölümü tadıcıdır) buyuruluyor. Yani her canlı ölümü tadacak
demektir. (Nefsinize zulmetmeyin) demek, (Kendinize zulmetmeyin)
demektir. Çok yiyip şişmanlamayın veya çok az yiyip perişan olmayın
demektir. Ne çok uyumalı, ne de hep uyanık kalmalı, yani bedenimizin
ihtiyaçlarını da ihmal etmemeli demektir. Bir hadis-i şerif meali:
(Din kolaylıktır. Dinde aşırı gideni, din mağlup eder.) [Nesai]
Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri de, (Helâl olan elbiseleri,
yemekleri ve şerbetleri lüzumu kadar kullanın! Çeşitli, lezzetli yemeklerle
ve tatlı, soğuk şerbetlerle bedeninizi, nefislerinizi rahat ve hoş tutun!)
buyuruyor. Peygamber efendimizin ve İslam âlimlerinin bu bildirdiği
hususlara uymak niyetiyle yapılırsa, bunlar da ibadet olur, sevab olur.
Böylece kendimize de zulmetmemiş oluruz.
Nefsin düşmanlığı
Sual: Nefsin her istediği kendi zararına deniyor. Nefsin en fazla
düşmanlığı hangi yönden olur?
CEVAP
Nefsin gayesi, insan kâfir yapmaktır. İnsanı en çok, mal ve şöhrete
düşkün olmaya zorlar. Mala ve şöhrete düşkünlük, nefisten kaynaklanır.
Daha çok bu yollarla insanı felakete sürüklemeye çalışır.
Çok mal ve şöhret sahibi olmak mutlaka kötü değildir. Dine ve
78
www.dinimizislam.com
Müslümanlara hizmet için çok mal sahibi olmak elbette iyidir. Bu niyetle
makam sahibi olmak da iyidir. Nefis, bunları kötü yollarda kullanmaya
çalışır. Bunları haram yollardan elde etmeye uğraştırır. Mesela bir çeşme
yapınca, ismini yazdırır, böylece gösterişe, riyaya sürüklemek ister. Makale
yazar, kitap yazar, ismini her yere duyurmak ister.
Helâl yollardan çok mal kazanmak biraz zordur. Onun için atalarımız,
(Çok söz yalansız, çok mal haramsız olmaz) demişlerdir. Bu, çok olan
mala muhakkak haram karışmış demek değildir. Zenginlik de, fakirlik de,
insanı azdırıp küfre sürükleyebilir. Bunun için Peygamber efendimiz, (Ya
Rabbi, azdıran zenginlik ve azdıran fakirlikten sana sığınırım) diye dua
edilmesini bildirmiştir. Kimi fakirliğine isyan edip, kimi de zengin olunca
şımarıp Allah'ı unutur, felaketine sebep olur. Bu bakımdan şükrünü eda
edebileceğimiz hayırlı mal istemeli. Şöhret sahibi olmak da, tehlikeli olabilir.
Onun için, (Şöhret âfettir) buyurulmuştur. Allahü teâlânın korudukları
hariç, çok kimse şöhretinin kurbanı olur.
İşte nefis, şöhret ve malla insanı küfre sokmaya çalışır. Nefsin
oyununa gelmemeye çalışmalıdır.
Günahlar ve günahkârın durumu
Haramlardan kimler kaçar
Sual: Haramlardan kimler nasıl kaçar?
CEVAP
Farzları herkes yapabilir, ama haramlardan herkes kaçamaz. Ancak
salih kullar kaçar. Dinimizde günah işlememek, ibadet etmekten daha
kıymetlidir. Bir hadis-i şerifte, (Çok az bir günahtan kaçınmak, bütün cin
ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruluyor. Her
günah, Allahü teâlâya isyan olduğundan, büyüktür; fakat bazısı, bazısına
göre küçük görünür. Bir küçük günahı yapmamak bütün cihanın nafile
ibadetlerinden daha sevabdır, çünkü nafile ibadet yapmak farz değildir.
Günahlardan kaçınmaksa farzdır. (Rıyad-un-nasıhin) Bid'at işlemek ise,
büyük günahlardan daha tehlikelidir. Bu bakımdan dine hizmet etmek
niyetiyle bid'at işlemeyi mubah görmemeli.
Bir haramdan kaçmak, milyonlarca nafile namaz kılmaktan evladır.
Haram işleyerek farz, mekruh işleyerek sünnet yapılmaz. Günahtan
kaçmak ibadet yapmaktan önce gelir. (U. Besair)
Bir emri yapmak, bir haramı işlemeye sebep olursa, haram işlememek
için, o emir tehir veya terk edilir, yapılmaz. Mesela bir kadının hacca
gitmesi farzdır yani emirdir, ama yanında mahremi yoksa gitmesi haram
79
www.dinimizislam.com
olur. Avret yerini açmadan, necaseti temizlemek mümkün olmazsa,
namazı, öyle kılar. Çünkü, temizlemek emirdir, açmak ise yasaktır.
Ey Oğul İlmihali’nde diyor ki:
Haramdan kaçmanın sevabı, farzları yapmanın sevabından daha
fazladır. Farzları yapmamanın günahı, haram işlemek günahından daha
çoktur.
Burada sanki ibadet etmek haramdan kaçmaktan önce geliyor
sanılabilir. Ama öyle değildir. Yine haramdan kaçmak önce gelmektedir.
Muhammed Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
“Teberri etmedikçe, tevelli olmaz. Yani uzaklaşmadıkça, dostluk olmaz.
Farzları herkes yapabilir; ama haramlardan herkes kaçamaz. Ancak
salihler kaçar. İyi olan da, kötü olan da, iyilik yapabilir. Kötülük yapmamak
ise, ancak Allah adamlarının özelliğidir. Sıddıklar günah işlemez.”
Farzları yapmamanın günahı, haram işlemek günahından daha çoktur
meselesine gelince, haramların terkinde sadece tasdik yani bunlar
haramdır diye inanmak ve kaçınmak vardır, amel yoktur. Farzlar da ise
tasdik ile beraber ameli de yapmak vardır. Amel terk edildiği için günahı
daha fazladır. Başka bir ifadeyle, farzları yapmayan ameli terk ettiği için,
haramları işlemekten daha büyük günaha girer. Haram işi yapmayan
mesela içki içmeyen; namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek gibi ameli
gerektiren işleri yapmıyor. İçki içen sadece bir haram işlemiş olur. Namaz
kılmayan ise, çok ameli terk etmiştir.
Bir namazda 12 farz var. Beş vakit namazda 60 farz var. Namaz
kılmayan, günde 60 kere büyük günah işliyor. Artık bu insanı düşünün, ne
kadar iyilik yaparsa yapsın, ne kadar ibadet ederse etsin hepsinin sevabı
azalıp yok olur. Borçtan kurtulur ise de sevap olarak eline bir şey geçmez.
O halde, kim ne kadar çok büyük günah işlerse işlesin, ama namazı terk
etmesin.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Haramlardan tamamen kaçınabilmek için, mubahların fazlasından
kaçınmalı! Mubahları gerektiği kadar kullanmalı! Bir insan, mubah
[İslamiyet’in izin verdiği] şeylerden her istediğini yapar, taşkınca mubah
işlerse, şüpheli şeyleri yapmaya başlar. Şüpheliler ise, haram olanlara
yakındır. İnsanın nefsi, hayvan gibi, kendine düşkündür. Uçurum yanında
dolaşan, bir gün uçuruma düşebilir. Takvayı tam yapabilmek için mubahları
gerektiği kadar kullanmalı, zaruret miktarını aşmamalı! Bu kadarını da,
kulluk vazifelerini yapabilmek için kullanmaya, niyet etmelidir. Mubahların
fazlasından kaçınabilmek büyük nimettir. Hiç olmazsa, haramlardan
kaçınmalı, mubahların fazlasından da elden geldiği kadar sakınmaya
80
www.dinimizislam.com
çalışmalı! Mubahlar lüzumundan fazla işlendiğinde, pişman olup tevbe
etmeli! Bu işleri, haram işlemeye başlangıç bilmeli! Allahü teâlâya sığınmalı
ve yalvarmalı! Bu pişmanlık, tevbe ve yalvarmak, belki mubahların
fazlasından büsbütün sakınmak yerine geçerek, böyle işlerin zararından
korur. Çünkü (Günahkârın, boynunu bükmesi, ibadet edenin göğsünü
kabartmasından daha iyidir) buyurmuşlardır. (m.76)
Haramdan kurtulmanın en kısa yolu
Sual: Haramdan kurtulmanın en kısa yolu nedir?
CEVAP
Her Müslümanın dinimizin emirlerine uyup, yasak ettiklerinden
kaçması gerekir. Haramların hepsinden kaçmak çok zordur. Ama İmam-ı
Rabbani hazretlerinin bildirdiği yol ile dinin emir ve yasaklarına uymak
kolaylaşıyor. O da salihlerle, sadıklarla beraber olmaktır.
Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Allah’tan korkup sadıklarla [doğrularla] beraber olun!) [Tevbe 119]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Âlimin yüzüne bakmak ibadettir.) [Ebu Davud]
(Âlimle beraber bulunmak ibadettir.) [Deylemi]
(Haramdan sakınan kimse ile oturmak ibadettir.) [Deylemi]
İyilerle beraber olan iyi, kötülerle beraber olan da kötü olur. Bir âyet-i
kerime meali şöyledir:
(Kâfirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz.)
[Nisa 140]
Zaruret olmadıkça kâfirlerle, bid’at ehli ile oturmak uygun değildir. Allah
adamları ile, evliya ile salih âlimlerle birlikte bulunmaya çalışmalıdır. Çünkü
hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Onlarla beraber olan şaki olmaz.) [Buhari]
Peki salih ulema ve evliyayı bulamayan ne yapacak? Bunu da
bildirmişler: (Onları bulamayan, kitaplarını okurlarsa, bunlar da şaki olmaz)
buyurmuşlardır. O halde Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını büyük nimet
bilip okumaya çalışmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Benim evliyam şunlardır ki, ben
anılırsam, onlar hatırlanır, onlar hatırlanınca ben anılırım.) [Ebu
Nuaym]
(Evliya görülünce, Allahü teâlâ hatırlanır.) [İbni Mace]
Salih bir zatın oğluna nasihati şöyledir:
Oğlum, salihlerle beraber ol! Eğer ilim sahibi isen, ilmin onlara faydalı
olur. İlim sahibi değilsen, onlardan bir şeyler öğrenirsin. Allahü teâlâyı
81
www.dinimizislam.com
hatırlamayanlarla beraber olma! İlim ehli de olsan, ilmin onlara faydası
olmaz. İlim ehli değilsen, daha çok zarara girersin. Eğer Allahü teâlâ onlara
gazap ederse, sen de helâk olursun. İyilerle beraber iken, Allahü teâlâ
onlara rahmet ederse, layık olmasan da, sen de o rahmetten faydalanırsın.
Peygamber efendimize kimlerle beraber olmak gerektiği sual edildiğinde
buyurdu ki:
(Gördüğünüzde sizlere Allahü teâlâyı hatırlatan, konuşması
ilminizi artıran, ilmi ahireti düşünmenize yarayanla beraber olun!) [Ebu
Ya’la]
Arş’ın altında şöyle yazılıdır:
(Bir kimse, salihler gibi amel işlese; fakat günahkârlarla düşüp kalksa,
iyi amelleri boşa gider, kıyamette kötülerle beraber haşrolur. Bir kimse de,
kötüler gibi amel işlese; fakat salihleri sevse, onlarla beraber olsa,
günahları iyiliğe çevrilir, iyilerle beraber haşrolur.) [Ka’b-ül-Ahbar]
Salih bir arkadaş bulunca, ona gerekli hürmeti göstermeli! Onun can
ve malını, kendi can ve malından önce tutmalı! Ayıplarını araştırmamalı,
aybı olsa bile görmemeli ve kimseye söylememeli, hatta unutmalı! Sözüne
itiraz etmemeli, onunla tartışmamalı! Aleyhinde konuşan olursa, uygun
şekilde susturmalı, alınacağı veya üzüleceği bir söz söylememeli!
Suizanda bulunmamalı, uygunsuz hareketlerini dalgınlığa veya unutkanlığa
yormalı! Yani bir mazeret arayıp suçsuz olduğunu kabul etmelidir! Çünkü
güzel ahlak sahibi, insanları mazur görür. Onların kusurlarını meydana
çıkarmaz, insafla hareket eder, fakat başkasından bu insafı beklemez.
Böyle bir arkadaşın sevdiklerini sevmeli, sevmediklerinden uzak olmalı!
Onu kendisine dost ve kardeş bilmeli! Ona hürmet göstermedikçe, ilminden
istifade edemez.
Kurtulmanın kolay yolu
Sual: Nefsin, şeytanın şerrinden ve günahlardan kurtulmanın kolay
yolu var mıdır?
CEVAP
Evet vardır. Bunun yolu, kurtulanları [salihleri] sevmek ve onlarla
beraber olmaktır. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Salihlerle beraber olan, şaki olmaz.) [Buhari]
(Haramdan sakınanla oturmak, ibadettir.) [Deylemi]
Bu zamanda böyle salih zatları bulmak çok zor olduğu için, onların
kitaplarını bulup okumak gerekir. Ehl-i sünnet itikadında olmayan ve buna
uygun yaşamayan, salih olamaz.
82
www.dinimizislam.com
Günahtan kaçmak sevaptan önce gelir
Bir haramdan kaçmak, milyonlarca nafile namaz kılmaktan evladır.
Haram işleyerek farz, mekruh işleyerek sünnet yapılmaz. Günahtan
kaçmak ibadet yapmaktan önce gelir. (U. Besair)
Dinimizde, günahtan kaçınmak, sevap kazanmaktan önce gelir. Hadisi şerifte buyuruluyor ki:
(Az bir haramdan kaçmak, 80 bin nafile hac sevabından efdaldir.)
[Deylemi]
Bir hadis-i şerifte, (Çok az bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve
insanların ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruluyor. Her günah,
Allahü teâlâya isyan olduğundan, büyüktür; fakat bazısı, bazısına göre
küçük görünür. Bir küçük günahı yapmamak bütün cihanın nafile
ibadetlerinden daha sevabdır, çünkü nafile ibadet yapmak farz değildir.
Günahlardan kaçınmaksa farzdır. (Rıyad-un-nasıhin)
Günah işlemeyi düşünmek, işlemeye niyet etmek, karar vermek günah
olmaz, yapmak günah olur. Günah işlemeye karar verip bir kere yaparsa,
ısrar olur. Hiç yapmazsa, devamlı yapmaya kasd etmesi, karar vermesi
ısrar olmaz. Devamlı yapmaya karar verip ve işleyip de pişman olur, terk
ederse ısrar olmaz. Tekrar yapıp yine tevbe ederse, ısrar olmaz. Günde
çok kere yapıp, her birinden sonra tevbe etmek, ısrar olmaz.
Tevbe ederken, günah işlediğine pişman olup üzülmek ve günahtan
hemen vazgeçmek ve bir daha yapmamaya karar vermek şarttır. Bu üç
şartı yapmadan, yalnız dil ile tevbe etmek, yalancılık olur. Küçük günahta
ısrar etmek, büyük günah olur, büyük günahı bir kere yapmaktan daha
büyük olur. Tevbe edince, büyük günah da affolur. Küçük günahı küçük
görmek, büyük günahtır. Küçük günah işlediğini söyleyerek övünmek,
büyük günah olur. Küçük günah işleyeni, âlim ve salih sanmak da, büyük
günah olur.
İmanı olan, büyük günaha düşmemek için, küçük günahtan kaçar,
günahın küçüğü olmaz, Allah’a olan her muhalefet büyüktür.
Şüpheli bir şeyle karşılaşınca, eli kalb üzerine koymalı. Kalb çarpması
artmazsa, o şeyi yapmalı. Eğer, fazla çarparsa yapmamalı. Hadis-i şerifte,
(Elini göğsüne koy! Helal şeyde kalb sakin olur. Haram şeyde çarpıntı
olur. Şüpheye düşersen yapma! Din adamları fetva verseler de
yapma!) buyuruldu.
Büyük günahlar çok yapılırsa, iman gidebilir. Hadis-i şeriflerde
buyuruluyor ki:
(Şu yedi büyük günahtan kaçının: 1- Allah’a şirk koşmak 2Büyücülük 3- Katillik 4- Harpten kaçmak 5- Yetim malı yemek 683
www.dinimizislam.com
Faizcilik. 7- Namuslu kadına iftira etmek.) [Taberani]
(En büyük günah, kişinin, geçimi kendisine ait olanları ihmal
etmesidir.) [Müslim]
(En büyük günah, kişinin borcunu ödemek için mal bırakmadan
ölmesidir.) [Ebu Davud]
(Ana babaya eziyet ve yalan yere şahitlik büyük günahtır.)
[Deylemi]
(Yalan yere yemin büyük günahtır.) [Buhari]
(İlimde cimri olmayın, ilmi öğretmekten geri kalmayın. İlmi
gizlemeyin. Çünkü ilmi gizlemekle yapılan hıyanet, malda yapılan
hıyanetten daha büyük günahtır.) [Ebu Nuaym]
(Üç büyük günah: Asiler etrafında toplanmak, ana babaya isyan,
zalime yardım.) [Taberani]
(Vasiyette vârislerden birini zarara sokmak büyük günahtır.) [İbni
Cerir]
(Şirkten sonra en büyük günah zinadır.) [İbni Ebiddünya]
(Şarap içmek, büyük günahtır. Bütün kötülüklerin anasıdır,
başıdır.) [Zevacir]
(Avret yerlerini [başkasının görmesi haram olan yerleri] açmak
büyük günahtır.) [Hakim]
(Bir müslümanın kalbini kırmak, Kâbe’yi yetmiş kere yıkmaktan
daha günahtır.) [R. Nasıhin]
(Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez.) [Taberani]
Önemli kaideler
Sual: (Takkesiz kimsenin, cemaatle namaz kılması mı evla, yoksa
yalnız başına takkeli mi kılması evladır?) sualine (Cemaatle namaz kılmak
sünnettir. Takkesiz namaz kılmak mekruhtur. Takkesi olmayan
cemaate uymaz, takkeyi bulup yalnız kılması, takkesiz cemaatle
kılmasından evladır) deniyor. Bu yanlış değil mi? Çünkü burada iki sünnet
meselesi var, hangisi önemli ise o yapılmaz mı? Yani cemaatle kılmak
daha evla değil mi? 27 derece sevap daha fazla değil mi?
CEVAP
Bu konudaki kaideleri bildirelim:
(Bir sünnet ile bir mekruh çakşınca, yani sünnet işlemek için
mekruh işlemek zorunda kalınca sünneti bırakmak gerekir. Yani
mekruhtan kaçmak, sünneti yapmaktan önce gelir.)
(Bir farz ile bir haram çakşınca, yani farz işlemek için haram
işlemek zorunda kalınca farzı tehir etmek gerekir.)
Bir örnek verelim:
84
www.dinimizislam.com
Bir kadına hac farz olsa, fakat yanında mahremi bulunmadan hacca
gidemez. Giderse hac borcu ödenir ama, işlediği günah, kazandığı
sevaptan daha fazla olur.
Emir ile yasakta da bir kaide vardır:
Üstünde namaza mani olacak kadar necaset bulunan kimse,
temizlemesi mümkün değilse, başka elbisesi de yoksa, öyle kılar, çıplak
kılmaz. Hatta temizleme imkanı olsa; fakat yanında yabancılar bulunsa,
temizlemeden kılar. Çünkü başkalarının yanında avret yerini açmak yasak
edilmiştir. Necaseti temizlemek ise emredilmiştir. Kaide şöyledir:
(Emir ile yasak bir araya gelince, yasaktan kaçılır. Çünkü,
haramdan kaçmak, farzı yapmaktan önce gelir.)
Yine önemli bir kaide de şudur:
(Haramdan kaçmanın sevabı, farzları yapmanın sevabından daha
fazladır. Farzları yapmamanın günahı, haram işlemek günahından
daha çoktur.)
Burada sanki ibadet etmek haramdan kaçmaktan önce geliyor
sanılabilir. Ama öyle değildir. Yine haramdan kaçmak önce gelmektedir.
Muhammed Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
“Teberri etmedikçe, tevelli olmaz. Yani uzaklaşmadıkça, dostluk
olmaz. Farzları herkes yapabilir; ama haramlardan herkes kaçamaz.
Ancak salihler kaçar. İyi olan da, kötü olan da, iyilik yapabilir. Kötülük
yapmamak ise, ancak Allah adamlarının özelliğidir. Sıddıklar günah
işlemez.”
Farzları yapmamanın günahı, haram işlemek günahından daha çoktur
meselesine gelince, haramların terkinde sadece tasdik yani bunlar
haramdır diye inanmak ve kaçınmak vardır, amel yoktur. Farzlar da ise
tasdik ile beraber ameli de yapmak vardır. Amel terk edildiği için günahı
daha fazladır. Başka bir ifadeyle, farzları yapmayan ameli terk ettiği için,
haramları işlemekten daha büyük günaha girer. Haram işi yapmayan
mesela içki içmeyen; namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek gibi ameli
gerektiren işleri yapmıyor. İçki içen sadece bir haram işlemiş olur. Namaz
kılmayan ise, çok ameli terk etmiştir. Bir namazda 12 farz var. Beş vakit
namazda 60 farz var. Günde 60 kere büyük günah işliyor namaz kılmayan.
Diğer farz ve günahlar da buna benzer.
O örnekte, cemaat sünnetini işlemek için takkesiz namaz kılmak yani
mekruh işlemek meselesi var. Cemaat sünnetini terk etmek mekruh olsa
idi, iki mekruh çakışacağı için, sizin dediğiniz doğru olurdu. Ancak,
cemaatsiz, tek başına namaz kılmak mekruh değildir. Burada cemaat
sünneti ile takkesiz kılma mekruhu çakışıyor. (Mekruh işlememek için
85
www.dinimizislam.com
sünnet terk edilir) kaidesi uygulanıyor. O örnekte iki sünnet yok. Takkesiz
kılmak mekruhtur, cemaate katılmadan kılmak, yani tek başına kılmak
mekruh değildir. Mekruh olsa idi, iki mekruhtan hafif olan tercih edilirdi.
Çünkü kaideler şöyledir:
(İki sünnet çakışınca, evla olan tercih edilir.)
(İki mekruh çakışınca, hafif mekruh olan tercih edilir.)
Mesela, mekruh vakitte ve abdest sıkıştırırken de namaz kılmak
mekruhtur. İkindi, abdest sıkışık vaziyette mekruh vakit girmeden kılınacak
olsa, sıkışık kılındığı için namaz mekruh olur. Abdest alıp kılınacak olunca
mekruh vakit girecekse, bu ikisi arasında daha hafif olan tercih edilir. Daha
hafif olan ise, ikindinin mekruh vakte kalmasıdır. Abdestin sıkışık olması,
biraz daha kerihtir. Onun için, namaz mekruh vakte de girse, sıkışık
kılmamak için abdest alıp rahat kılmalıdır. İki şerden birini yapmak zorunda
kalan da hafif olanı yapar. Mecelle kaidesi şöyledir:
(Ehveni şerreyn tercih olunur.)
Yani iki zararlı şeyden birini yapmak zorunda kalanın hafifini tercih
etmesi gerekir.
Haramdan kaçmak
Sual: Haramlardan kaçmak mı, yoksa farzları yapmak mı daha
kolaydır?
CEVAP
Muhammed Masum-i Faruki hazretleri, (Teberri etmedikçe, tevelli
olmaz. Yani uzaklaşmadıkça, dostluk olmaz. Farzları herkes yapabilir; ama
haramlardan herkes kaçamaz. Ancak salihler kaçar. İyi olan da, kötü olan
da, iyilik yapabilir. Kötülük yapmamaksa, ancak Allah adamlarının
özelliğidir. Sıddıklar günah işlemez) buyuruyor.
Haramdan kaçmak
Sual: Haramdan sakınmak mı, yoksa farzı yapmak mı daha sevabdır?
CEVAP
Bir haramdan sakınmanın sevabı, bir farzı yapmanın sevabından kat
kat çoktur. Haramdan sakınmak, farzı yapmaktan önce gelir. Zararlardan
kaçmak; faydalı şeyleri yapmaktan daha önce gelir. Mekruhtan sakınmak,
sünnet işlemekten önce gelir. Günahtan kaçmak ibadet yapmaktan önce
gelir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Haramdan sakınan kimseyle oturmak ibadettir.) [Deylemi]
(Ahirette, helal kazancın hesabı, haram kazancın da azabı vardır.)
[İ. Ahlakı]
(Duanızın kabul olması için, helal lokma yiyin! Çok kimsenin
yediği ve giydiği haramdır. Sonra ellerini kaldırıp dua ederler. Böyle
86
www.dinimizislam.com
dua nasıl kabul olunur?) [Şir’a]
Haram işleyerek farz yapılmaz. Farzla haram bir araya gelince, yani
farzı işlerken haram işlemek mecburiyeti olunca, haram işlememek için
farz, duruma göre terk veya tehir edilir.
Haramların terkinde sadece tasdik yani bunlar haramdır diye inanmak
ve kaçınmak vardır, amel yoktur. Farzlardaysa, tasdikle beraber ameli de
yapmak vardır. Amel terk edildiği için günahı daha fazladır. Başka bir
ifadeyle, farzları yapmayan, ameli terk ettiği için, haram işlemekten daha
büyük günaha girer. İçki içen sadece bir haram işlemiş olur. Namaz
kılmayansa, çok ameli terk etmiştir.
Haram ve farzlar
Sual: Şu üç cümleyi birer örnekle açıklar mısınız?
1- Haramdan kaçmanın sevabı, farzları yapmanın sevabından daha
fazladır
2- Farzları yapmamanın günahı, haram işlemek günahından daha
çoktur.
3- Kötülükten sakınmak, iyilikten daha sevabdır.
CEVAP
1- Haramdan kaçmanın sevabı 100 birim, farzı yapmanın sevabı 10
birim olsun. Ana babaya isyan günahı 100 birim, ana babaya iyilik ise 10
sevabdır. Haramdan kaçmak daha çok sevab oluyor.
2- Farzları yapmamak 100 birim, haram işlemek 10 birim günah olsun.
Farz olan namazı kılmayan kimse, 100 birim, içki içen ise 10 birim günah
işlemiş olur. Bir insan her akşam bir içki içse 10 birim günah kazanır. Bir
namazda 12 tane farz var. Bir günde 60 farz eder. Bir Müslüman, beş vakit
namazını kılmazsa, günde tam 60 kere Allahü teâlâya karşı gelmiş oluyor.
60 x 100 = 6000 birim günah eder. Farzların özellikle namazın önemi
buradan anlaşılmalıdır.
3- Kötülükten sakınmak, iyilik yapmaktan daha önce gelir, sevabı da
daha fazladır.
Her üç maddede, günahtan sakınmanın önemi bildiriliyor. Farzları
yapmamak da günah oluyor. Günahtan kaçmak, sevab işlemekten önce
geliyor. (Gölge etme, başka ihsan istemem) sözü de bunlara benziyor.
Gölge edip bana zararın dokunmazsa, iyilik etmezsen bana zararın olmaz
denmek isteniyor. Komşumuza iyilik etmezsek, bize bir şey demez, ama
onu rahatsız edersek, kötü komşu olmuş oluruz. Tersine, komşu bize
sıkıntı verir de, biz ona katlanırsak, Allah indinde de, iyi komşu olmuş
oluruz. Hiç kimseye iyilik etmek zorunda değiliz, ama hiç kimseye kötülük
etmemeye mecburuz. Mecelle’de, (Zararı yok etmek, fayda sağlamaktan
87
www.dinimizislam.com
önce gelir) deniyor. Burada da, zarardan, kötülükten sakınmak fayda
sağlamaktan, iyilik etmekten önce geliyor.
Yapacağımız bir işte 99 fayda ile bir zarar meydana gelecekse, bir
zarardan sakınmak için o 99 faydadan vazgeçmek gerekir.
Günah günahı çeker
Sual: Anneme, (Saçlarımı açmam günahtır. Ben bu günahı işliyorum,
kollarımı ve bacaklarımı da açsam ne olur ki) diyorum. Annem razı
olmuyor. Hatta namazını kıl diyor. Ben de hiç günah işlemesem kılarım
diyorum. Ha bir günah işlemişim ha üç günah, ne fark eder diyorum. Ben
haklı değil miyim?
CEVAP
Günah işleyene sen haklısın denmez. Maalesef günümüzde
ibadetlerde ya hep ya hiç mantığı var. Ya hep ya hiç imanda olur,
günahlarda ve ibadetlerde olmaz. İmanın azı çoğu olmaz. İman ya vardır,
ya yoktur. Bazı ibadetleri yapamayana veya bazı günahlardan
kaçamayana sen günahkârsın artık ibadete lüzum yok denmez. Günah
küçük olsa da kaçmaya çalışmalıdır. Bir günaha alışan, ötekilerini de
işlemek isteyebilir. Bir günah öteki günahları davet eder. Günah demek,
isyan demektir. Akıllı olan, Rabbine isyan sayısını hiç artırır mı? Aksine
azaltmaya çalışır.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bütün günahlara tevbe edip hepsinden kaçmak büyük nimettir. Bu
yapılamazsa, bazı günahlara tevbe etmek de nimettir. Bunların bereketiyle
belki bütün günahlara tevbe etmek nasip olur. "Bir şeyin bütünü ele
geçmezse, hepsini de kaçırmamalı" buyuruldu. (2/66)
Birkaç günaha müptela olan kimse, birinden vazgeçmek isterse, ona,
(Diğerlerini bırakmadığına göre bu günaha da devam et) denmez. Günah
miktarı ne kadar azaltılırsa o kadar iyi olur. Çünkü Allah’tan korkarak bir
günahtan vazgeçmek iman alametidir. Hadis-i şerifte, (Ömründe bir defa
Allah’ı anan veya Ondan korkan Müslüman, Cehennemden çıkar)
buyuruldu. (Tirmizi)
Günahkâr birisi bir ibadeti yapıyorsa, (Aman bunu bari bırakma)
demeli! Bu ibadeti de yapmazsa, dinden tamamen uzaklaşabilir.
Korkutmaktan çok, müjdeleyici olmak gerekir. Hadis-i şeriflerde
buyuruluyor ki:
(Allah’ın rahmetinden ümit kestirip dinden nefret ettirene lanet
olsun!) [Nesai]
88
www.dinimizislam.com
(Kolaylaştırın, güçleştirmeyin, müjdeleyin, sevdirin, nefret
ettirmeyin!) [Buhari]
Bir genç, Peygamber efendimize, (Şu üç günahı bırakamıyorum) dedi.
O üç günah, yalan, zina ve içki idi. Resulullah efendimiz, (Bu üç günahtan
birini benim için bırak) buyurdu. O genç de üç günahtan biri olan yalanı
bırakmayı, kabul edip gitti. Daha sonra, diğer iki günahı işlemek isteyince,
(Bu günahları işleyip Resulullahın karşısına çıkınca, "Ben işlemedim"
desem yalan söylemiş olurum. Eğer işlediğimi söylersem, cezaya maruz
kalırım) diye düşündü. Diğer iki günahtan da vazgeçti. (Şir’a)
İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayadandır. Haya da
imandandır. Günah gizlenmezse, fâsıklar bundan cesaret alır. (Falanca
günah işliyor. Ben de işlesem ne çıkar?) diyebilirler. Falancalar şunu bunu
yapıyor, onlara günah değil de bize mi günah diyebilirler. Buna sebep
olmamalı.
Her ne kadar bazı sapıklar, (günah işleyen, mesela namaz kılmayan
kâfir olur) diyorlarsa da, günah işleyen, Müslümanlıktan çıkmaz. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Cebrail aleyhisselam, "Ümmetine müjde ver ki, müşrik olarak
ölmeyen Cennete girer" dedi. Ben, "Zina ve hırsızlık eden de mi
Cennete girer" diye üç defa sordum. Evet, zina ve hırsızlık eden de
Cennete girer" dedi. Daha sonra, "İçki içse de, yine sonunda Cennete
girer" dedi.) [Buhari]
Bu Ehl-i sünnet itikadıdır. Günahları hafif görmek değildir. Bu inanış,
insanı günaha sevk etmemeli! Her günah, kalbi karartır ve insanı küfre
sürükleyip ebedi Cehennemde kalmaya sebep olabilir. Her günahtan
kaçınmalı, çünkü Allah’ın gazabı günahlar içinde saklıdır. Belam-ı Baura,
çok ibadet eden büyük bir âlim iken, bir günah yüzünden kâfir oldu. Günah
işleyen hemen tevbe etmelidir! (K.Saadet)
Büyük ve küçük günahlar
Sual: Nisa suresinin “Eğer yasaklanan büyük günahlardan
kaçınırsanız, küçük günahlarınızı örter, sizi şerefli bir makama yükseltiriz”
mealindeki 31. âyetindeki büyük günahlar nelerdir?
CEVAP
Büyük günahların sayısı çoktur. İnsan, her günahtan korkup sakınsın
diye, büyük günahların hepsi isim olarak açıklanmamıştır. Günah Allah’a
isyan etmektir. Günahkâr ise, âsi demektir.
Günahların hepsi Allahü teâlânın emrini yapmamak, olduğundan
büyüktür. Fakat bazısı bazısına göre küçük görünür. Bir küçük günahı
89
www.dinimizislam.com
yapmamak bütün cihanın nafile ibadetlerinden daha sevaptır. Çünkü nafile
ibadet yapmak farz değil, günahlardan kaçmak ise herkese farzdır. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Küçük görülen günahlardan sakının! Bu şuna benzer: Bir
topluluk bir vadide konaklar. Ekmeklerini pişirmek için herbiri çalı
çırpı getirir, böylece yeterli odun toplanır. İşte küçük gibi görülen
günahlar da, toplanınca sahibini helâke götürür.) [Buhari]
(Herkes, en küçük günahı sebebiyle de cezalandırılırım diye
korksun.) [Ebu Nuaym)
(Günahın küçüklüğüne bakmayın, onu büyük bilip yapmayın!) [K.
Saadet]
(Büyük günah tevbe edilince küçülüp silinir, küçük günaha devam
edilince büyür.) [İ. Asakir]
(İşlenen hata kalbde bir iz bırakır, tevbe ve istiğfar edilince, o leke
kaybolur, kalb cilalanır. Hataya devam edilirse, o siyah nokta
büyüyerek bütün kalbi kaplar.) [Tirmizi]
Mümin, iman nuruyla küçük günahları da büyük görür. Her günah
işleyişte kalbi sızlar. Günah, kulun yanında küçük ve kıymetsiz görününce,
Allahü teâlâ katında büyük olur. Kul küçük günahı büyük görünce, o günah
Allahü teâlânın katında küçülür. Günah küçük olsa da, devam edilince
büyük günah olur. Bir taşın üzerine devamlı damlayan su, taş üzerinde iz
bırakır, zamanla taşı bile deler. İyiliği, az çok demeden sayarak değil,
saçarak yapmalı. Allahü teâlânın rahmeti iyilikler içinde gizlidir. Küçük
sanılan bir iyilik yüzünden rahmete kavuşur. Büyük küçük demeden her
günahtan da kaçmaya çalışmalı. Çünkü Allahü teâlânın gazabı da
günahlar içinde gizlidir. Küçük sanılan bir günah yüzünden, Allahü teâlânın
gazabına uğrayabilir, helak olabiliriz. Kedisini aç bırakarak ölmesine sebep
olan bir kadın, sırf bu yüzden Cehennemlik oldu. Susuzluktan kıvranan bir
köpeğe acıyarak kuyudan su çekip ona veren fahişe de hidayete kavuştu.
Bir köpeğe yaptığı iyiliğin neticesi bu olursa, bir müslümana yapılan iyiliğin
hesabını düşünmek gerekir.
Günahı küçümsemek veya günahı ile övünmek o günahı büyütür.
“Falancanın yaptıklarını yüzüne vurarak rezil ettim” diyerek günahın
açıklanması, günahı daha da büyütür. Çünkü o günahın başkaları
tarafından yapılmasını teşvik etmiş olur. Halka rehber ve örnek durumunda
olanların hareketleri örnek alınır, birçok kimsenin o günahı işlemesine
sebebiyet verir. Bir âlim, halka kötü örnek olmuş, sonra tevbe etmişti.
Allahü teâlâ, o kavmin Peygamberine şöyle vahyetti:
(Eğer günahlarını gizleseydi affederdim. Fakat birçok insanın
90
www.dinimizislam.com
sapıtıp, Cehennemlik olmasına sebep oldu.) [Tibyan]
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Her mümin affedilebilir, ancak günahını başkalarına açıklayan
hariç.) [Buhari]
(Günahlardan uzak durun. Günah işleyen de, onu örtsün,
günahını kimseye söylemesin ve tevbe etsin. Günahını açıklayana
dinin hükmünü uygularız.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ, pervasızca günah işleyen şuursuz mümine gazap
eder.) [Ukayli]
Sual: Bazı kimseler, (Türkiye’de neredeyse hiç kimse domuz eti
yemez, fakat bir çok insan içki içer. Demek ki, domuz yemek daha büyük
günahtır) diyorlar. İçki içmek mi, yoksa domuz eti yemek mi daha büyük
günahtır?
CEVAP
Türkiye’de veya başka İslam ülkesinde az veya çok yenmesi ile,
domuz etinin daha büyük günah olmasının hiçbir ilgisi yoktur. Mesela
gıybet, zinadan daha büyük bir günahtır. Ama zinayı herkes yapmaz,
gıybet ise en çok işlenen günahlardandır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Gıybetten sakının; çünkü gıybet zinadan daha şiddetlidir. Zina
eden, tevbe edip bir daha yapmazsa, Allahü teâlâ onun tevbesini
kabul eder. Gıybet edilen, gıybet edeni affetmedikçe, affolmaz.)
[Deylemi, Taberani, Beyheki]
İçki içmek de, domuz eti yemek de büyük günahlardandır. Hangisinin
daha büyük olduğu bildirilmedi. Demek ki bu, kişiye, zamana göre
değişebilir. İslam âlimleri buyuruyor ki:
Günahları büyük ve küçük diye ikiye ayırmışlar ise de, küçük
günahlardan da, büyük günah gibi kaçınmak, hiçbir günahı
küçümsememek gerekir. Çünkü, Allahü teâlâ, günahların cezasını
vermekte hiç kimseden çekinmez. Rızasını ibadetler içinde gizlediği gibi,
gazabını da, günahlar içinde gizlemiştir. Küçük sanılan bir günah,
gazabına sebep olabilir. Domuzun mu, yoksa içkinin mi, Allahın gazabına
sebep olacağı bilinemez. İkisi de, büyük günahtır. İkisinden de kaçmak
gerekir.
Mekruh işlemek günah mıdır?
Sual: Mekruhların hepsi aynı derece günah mıdır?
CEVAP
Mekruh ikiye ayrılır: Tahrimen mekruh, tenzihen mekruh.
Tahrimen mekruh: Vacibin terkidir. Harama yakın olan mekruhtur.
91
www.dinimizislam.com
Bunları kasıtla işleyen günahkâr olur. Cehennem azabına layık olur.
Namazda vacipleri özürsüz terk ederek tahrimen mekruh işleyenin, o
namazı iade etmesi vaciptir. İmam-ı Muhammed, tahrimen mekruh haram
demektir buyurdu. İmam-ı a’zam ile imam-ı Ebu Yusuf ise, harama yakındır
dedi. Tahrimen mekruh işlemek, küçük günah olur. Küçük günaha devam
edenin adaleti gider fâsık olur.
Tenzihen mekruh: Mubah, yani helal olan işlerine yakın olan, yahut,
yapılmaması yapılmasından daha iyi olan işlerdir. Gayri müekked
sünnetleri veya müstehapları yapmamak gibi. Mekruh tek başına
kullanınca tahrimen mekruh anlaşılır.
Tahrimen mekruhlardan bazıları:
Akşam namazından önce nafile kılmak. Alınan kaporayı izinsiz
kullanmak. Altın ve gümüş kap ile yiyip içmek ve kullanmak. Ana babayı ve
kadın kocasını adı ile çağırmak. Balık hariç, deniz hayvanlarını, deniz
haşaratını yemek. Birkaç kişinin, aynı yerde, yüksek sesle Kur’an
okumaları.
Cami resmi bulunan seccadeyi yere sermek. Camide yüksek sesle
konuşmak, nutuk söylemek, kavga etmek, dünya kelamı ile meşgul olmak.
Camiye veya eve kapanıp hep ibadet etmek ve yiyip içip, evlenmek,
gezmek gibi eğlenceleri terk etmek. Canlı resmi olan elbise ile namaz
kılmak. Farz kılmaya az bir zaman varken sünnete başlamak. Sabahın
sünneti hariç.
Cenazeyi görünce, olduğu yerde ona karşı dikilip beklemek. Fâsıkın
ezan okuması ve imam olması. Oturarak ezan okumak. Fuhuş söz
söylemek. Hıristiyan ve Yahudi kadın ile evlenmek. Hutbe ile namaz
arasında hatibin dünya işlerinden söylemesi. (Mesela kaybolan şemsiyemi
bulan getirsin) demek gibi.
Başına mendil sarıp, tepesi açık namaz kılmak. İkinci rekatta, ilk
okuduğu âyetten öncekini okumak veya ikinci rekatta birinciden üç âyet
uzun okumak. Unutarak okursa, mekruh olmaz. İkinci rekatta birincide
okuduğu âyeti tekrar okumak tenzihen mekruhtur. İmam olanın, kıraati ve
tesbihleri sünnetten fazla okuması. İmamdan önce rükuya veya secdeye
gitmek yahut önce kalkmak. İmamın arkasında Fatiha okumak. İpekle veya
çalınmış elbise ile namaz kılmak.
Kadının özürsüz saçını kazıması. Erkeklere benzetmemek şartı ile
kulaklara kadar kısaltması caizdir. Kadınların birbiriyle öpüşmesi veya
cenazeye gitmeleri. Kendisi muhtaç iken sadaka vermek. Kibir, gösteriş
için mendil kullanmak. İhtiyaç için, mesela ter veya burun silmek için
caizdir.
92
www.dinimizislam.com
Kıbleye karşı ayaklarını veya bir ayağını uzatmak. Özür ile veya
yanlışlıkla uzatmak mekruh olmaz. Koltuk ve kasık kıllarını tıraş etmeyi kırk
günden fazla geciktirmek. Namaz vakti daraldığı zaman sünnet kılmak.
Namazda müekked sünneti terk. Müekked olmayan sünneti terk, tenzihen
mekruh olur. Sünnetleri özürsüz kılmamakta ısrar etmek, küçük günah olur.
Sünnete önem vermeyen ise kâfir olur.
Namazda ve camide iki elin parmaklarını birbirine geçirmek. Başka
yerlerde tenzihen mekruhtur.
Özürsüz nafile orucu bozmak, bozulan nafile orucu kaza etmemek.
Ramazan olup olmadığı şüpheli olan günde, Ramazan orucu tutmak.
Yatsıyı gecenin yarısından sonraya, ikindiyi akşama yakın vakte kadar
geciktirmek. Tavla, satranç gibi oyunları oynamak. Devamlı veya kumar ile
yapılırsa haram olur.
Zemzem suyu ile, yaprak ile, kağıt ile taharetlenmek. Tuvalette kıbleye
önünü ve arkasını dönmek. Unutulursa veya başka özür varsa, mekruh
olmaz. Zekatı farz olduktan sonra vermeyip geciktirmek.
Sual: Tam İlmihal’de, (Midye yemek haramdır, akşam namazını
yıldızlar görünene kadar geciktirmek haramdır, ikindiyi, güneş batmasına
bir mızrak boyu yaklaşıncaya kadar geciktirmek haramdır) gibi ifadeler
geçmektedir. Bazı kitaplarda ise tahrimen mekruh deniyor. Bunun sebebi
nedir?
CEVAP
İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: Bahr-ür raık kitabında, tahrimen
mekruha haram demenin sahih olduğu beyan edilmiştir. İmam-ı
Muhammed'e göre tahrimen mekruh haramdır. Şeyhayna göre ise harama
yakındır. (Redd-ül-muhtar)
Vacib olan işler
Sual: Vacib ne demektir, vacibler nelerdir?
CEVAP
Vacib, yapılması farz gibi kesin olan, fakat Kur’an-ı kerimdeki delili farz
kadar açık olmayan emirlere denir. Vacibin hükmü farz gibidir. Vacibi terk
etmek, tahrimen mekruhtur. İbadetlerdeki vaciblerden bazıları şunlardır:
1- Adağı yerine getirmek,
2- Başlanan nafile namazı tamamlamak,
3- Vitri kılmak ve kunut duasını okumak,
4- Namazda bir farzdan bir farza geçmek, mesela kıyamdan rükûa
giderken ve secdeden kıyama kalkarken geçişi geciktirmemek,
5- Esselamü aleyküm ve rahmetullah diyerek namazdan çıkmak,
93
www.dinimizislam.com
6- Farzların iki rekâtında ve diğer namazların her rekâtında Fatiha
okumak,
7-Fâsid olan yani bozulan sünnet ve nafile namazları iade etmek,
8- İlk iki rekâtta Fatiha okumak,
9-Fatiha’yı zamm-ı sureden önce okumak,
10- Namazda son oturuşta Ettehıyyatü’yü okumak,
11- Namazda birinci oturuşta oturmak ve Ettehıyyatü’yü okuyunca
beklemeyip kalkmak,
12- Bayram namazlarını kılmak ve kurban bayramında, Arefe günü
sabah namazından, dördüncü günün ikindi namazına kadar, farzlardan
sonra teşrik tekbirini okumak,
13- Cemaatle kılınan namazda imama tâbi olmak,
14- Namazda zamm-ı sure okumak,
15- Nisaba malik olan için fıtra vermek ve kurban kesmek,
16- Rükûda üç kere Sübhanallah diyecek kadar durmak,
17- Rükûdan kıyama doğrulunca ve iki secde arasında doğrulup
oturunca, bir kere Sübhanallah diyecek kadar durmak,
18- Gerektiğinde secde-i sehv yapmak,
19- Secdeleri birbiri arkasından yapmak,
20- Sesli okunacak yerde sesli, sessiz okunacak yerde sessiz okumak,
21- Tadil-i erkâna riayet etmek,
22- Tahrimen mekruhu terk etmek,
23- Tilavet secdesi yapmak.
Şart anlamındaki vacibler
Sual: Vacib kelimesinin şart, farz anlamına kullanıldığı yerler nelerdir?
CEVAP
Aşağıda, vacib diye geçen hükümler; farzdır, şarttır anlamında
kullanılmıştır:
1- Allahü teâlânın, ihsan ettiği nimetlere şükretmek vacibdir. (Ahlak-ı
alai)
2- Resulullahın peygamberliğini işitene iman etmek vacibdir.
(Mevahib-i ledünniye)
3- Her asırda yaşayan her milletin, Resulullaha uyması vacibdir. (S.
Ebediyye)
4- Semavi dinlerin âyet-i kerime veya hadis-i şerifle bildirilen ve nesh
edilmeyen hükümleriyle amel etmek vacibdir. (Tefsir-i Mazheri)
5- Herkesin, sanatının, mesleğinin ilmini öğrenmesi vacibdir. (Kimya-i
Seadet)
6- Âyet ve hadislerle, kesin olarak bildirildi ki, namaz kılmak vacibdir.
94
www.dinimizislam.com
(El-muvafakat)
7- Gıybetten sakınmak vacibdir. (Mekatib-i şerife m.85)
8- Hayzlı veya nifaslının, kan kesilince gusletmesi vacibdir. (Fetava-yı
Hindiyye)
9- Düşman, İslam ülkesine saldırınca, herkesin savunması vacib olur.
(El-ihtiyar)
10- Kabul edeceği umulan kimseye, emr-i maruf yapmak vacibdir.
(Berika)
11- Emr-i marufu, yumuşak yapmak da vacibdir. (Berika)
12- Halife-i müsliminin, seçip emrettiği ictihada göre amel etmek vacib
olur. (Mecelle)
13- Avamın müctehidi taklit etmesi [bir mezhebe uyması], vacibdir.
(Ez-Zehire lil Kurafi)
14- Bugün her Müslümanın, dört mezhepten birinde bulunması
vacibdir. (Tahtavi)
15- Her müctehidin kendi ictihadına uyması vacibdir. (Mektubat-ı
Masumiyye Rabbani 2/36)
16- Naslarda açıkça bildirilen emirlere uymak ve inanmak vacibdir.
(Mektubat-ı Rabbani 2/36)
17- Rüşvet alanın, aldığı malı, geri vermesi vacib olur. (Redd-ül
Muhtar)
18- Müftünün müctehit olması vacibdir. Mutlak müctehit olmayan
müftünün fetva vermesi, haramdır. Bunun, sadece müctehitlerin fetvalarını
nakletmesi caizdir. (Tuhfet-ül-arabi vel-acem)
19- Ana, babaya hizmet etmek, vacibdir. (Hadika)
20- Erkek olsun, kadın olsun, zi-rahmi mahrem akrabayı ziyaret,
vacibdir. (Berika)
21- Şafide, sünnet olmak vacibdir. (İslam Ahlakı)
22- Peygamberlerin, mucize göstermeleri vacibdir. (Mektubat-ı
Rabbani 3/86)
23- Bir mahallede salih kimse kalmayıp, fesat ve bid’at artınca, başka
mahalleye göçüp yerleşmek veya böyle bir şehirden başka şehre hicret
etmek, vacib olur. (Kenz-i mahfi)
24- Hayvan keserken, (Bismillahi) veya (Allahü ekber) demek
vacibdir. (İbni Âbidîn)
25- Hanbelî mezhebinde sözünde durmak vacib, durmamak haram
olur. (İslam Ahlakı)
26- Eshab-ı kiramın hepsinin salih ve adil olduğuna inanmak, hiçbirine
dil uzatmamak, düşmanlık etmemek bütün Müslümanlara vacibdir. (Mirat-i
95
www.dinimizislam.com
kâinat)
27- Sultan zalim de olsa, İslamiyet’e uygun emirlerine itaat, vacibdir.
(Faideli Bilgiler)
28- Resulullahın Ehl-i beytini ve hanımlarına saygı göstermek vacibdir.
(Kurret-ül ayneyn)
29- Kâfirlerin ibadet olarak yaptıkları, kâfirlik alameti olan şeyleri, tahkir
etmek vacibdir. (Birgivi)
30- Allah’ın düşmanı olduğu için, kâfirlere (Buğd-i fillah) vacibdir.
(Mektubat-ı Masumiyye 3/55)
31- Müslümana ilk vacib olan şey, ahkâm-ı İslamiyeye uymaktır. (Elmünire)
32- Üzerinde Allah hakkı veya kul hakkı bulunanın, iki şahit yanında
vasiyet yazması vacibdir. Üzerinde hak yoksa vasiyet yazmak müstehab
olur. (Cila-ül-kulub)
33- Borçları ödeyip, ölüme hazırlanmak ve ölüm hastalığında vasiyet
yazmak vacibdir. (S. Ahiret)
34- Eshab-ı kirama uymak vacibdir. (Faideli Bilgiler) [Bu bizim gibi
avam için değil, müctehidler içindir.]
35- Kız ve oğlan çocuk yedi yaşına gelince, namaz kılmalarını
emretmek, velisi üzerine vacib olur. (Ey Oğul İlmihali)
36- Dar-ül-harbde imana gelenin, Dar-ül-islama hicret etmesi vacib
olur. (Redd-ül-muhtar)
37- Çocuğun, babasına hizmet etmesi vacibdir. (Hadika)
38- Zengin babanın, fakir çocuğunu evlendirmesi vacibdir. (Uyun-ülbesair)
Hadis-i şeriflerde de, buyuruldu ki:
(Helal kazanmak için sıkıntı çekenlere, Cennet vacib olur.) [R.
Nasıhin]
(Allah’a şirk koşmadan ihlasla ibadet edene, Cennet vacib olur.
Allah’a şirk koşarak mülaki olana da, Cehennem vacib olur.) [Hâkim]
(Gurbette iken ölen garip Müslümana, Cennet vacib olur) [E.
Nuaym]
(Yalan yeminle, haksız olarak, birisinin malını alana, Cehennem
vacib olur.) [Bagavî]
(Ölürken kelime-i şehadeti söyleyene, Cennet vacip olur.)
[Taberani]
(İhlasla, “Rabbim Allah, dinim İslam ve peygamberim Muhammed
aleyhisselam” diyene, Cennet vacib olur.) [Hâkim]
(Beş vakit namazı doğru kılana, Cennet vacib olur.) [Taberani]
96
www.dinimizislam.com
(Beş vakit namazı kırk gün cemaatle kılana, Cennet vacib olur.)
[Ebu Ya’la]
(Haşefe içeri girince, meni gelse de, gelmese de, gusül vacib
olur.) [Taberani]
(Bir yetimi, kendini kurtarana kadar bakıp büyütene, Cennet vacib
olur.) [Taberani]
(Köle, kadın, çocuk ve hasta hariç, Cuma namazı, her Müslümana
vacibdir.) [Hâkim]
(İmamla birlikte dört kişi olan köyde, Cuma kılmak vacibdir.)
[Deylemi]
(Gaza vacibdir. Cenaze namazı da vacibdir.) [Ebu Ya’la]
(Ebu Bekir’i sevmek ve ona şükretmek, her Müslümana vacibdir.)
[Deylemi, Hatib, Münavi]
(Fıkıh öğrenmek, her Müslümana mutlaka vacibdir.) [Hâkim]
(Aksırıp, Elhamdülillah diyen mümine, Yerhamükellah demek,
vacib olur.) [Buhari]
(Yasaklardan men etmekte korku olmadıkça, emr-i maruf ve nehyi münker, vacibdir. Eğer zararından korkuyorsanız, susmak helal
olur.) [Deylemi]
(Kabrimi ziyaret edene, şefaatim vacib olur.) [Bezzar, Dare Kutni,
Taberani, Kadı İyad]
İhanet etmek
Sual: İslam Ahlakı kitabında, (Fâsık, âlim olsa da imam yapılması
mekruh olur, çünkü İslamiyet’e uymakta gevşek davranır. Buna ihanet
etmek vacibdir) deniyor. (İhanet etmek vacibdir) ne demek oluyor?
CEVAP
İhanet kelimesinin birkaç manası vardır. İhanet, hainlik, haksızlık,
kötülük anlamına geldiği gibi alçak ve hakir görmek, itibar etmemek, kıymet
vermemek anlamına da gelir.
Fâsık insana, yani açıktan günah işleyene değer verip onu imamlığa
geçirmemeli demektir. Ona değer vermemek vacibdir deniyor.
Günah işlemenin insana zararı
Sual: Günah işlemenin insana zararı nedir?
CEVAP
Günah işleyen, dünya ve ahirette büyük sıkıntılara maruz kalır. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Günah işleyince kalbde siyah bir nokta hasıl olur. Eğer tevbe
97
www.dinimizislam.com
edilirse o leke silinir. Günahlara devam edilirse, o leke büyür ve
kalbinin tamamını kaplar.) [Nesai] [Kalb kararınca da, artık ibadet etmek
zor olur, günahları işlemek kolay gelir.]
(Günaha devam edenlerin zamanla kalbi mühürlenir. O kimse artık
sevap işleyemez olur.) [Bezzar]
(Derdiniz günahlardır, devası istiğfardır.) [Deylemi] [İnsanların
başına gelen bütün sıkıntılar günahları yüzündendir. İstiğfar edince, yani
pişman olup tevbe edince günahlar silinir.]
(Kendini günahlardan korumayanı Allahü teâlâ [dünya ve ahirette
felaketlerden] korumaz.) [İbni Hüzeymi] [Günahtan kaçmaya gayret
edersek, Allahü telâlâ da bize yardım eder. Günaha önem vermezsek,
felaketlerden kurtulamayız.]
(Kişi işlediği günahlardan dolayı rızkından mahrum kalır.) [Hakim]
[Günah işleyenin kazancında bereket olmaz. Ömrü sıkıntı içinde geçer.]
Her günahı çok tehlikeli görmelidir! Müminin alametlerinden biri de
günahını çok tehlikeli görür. Hadis-i şerifte, (Mümin, günahını başucunda
dağ gibi görür, hemen üzerine yıkılacağından korkar. Münafık ise
burnuna konmuş sinek gibi görür, hemen uçacağını zanneder)
buyuruldu. (Buhari)
Gizli işlediği bir günahı ona buna duyurmak da ikinci bir günahtır.
Böyle günahların affı zor olur. Hadis-i şerifte, (Her mümin affedilir, ancak
günahını başkalarına açıklayanlar hariç) buyuruldu. (Buhari)
Kabahat gizli de, açık da işlenmez. Bir âyet-i kerime meali:
(Açık da olsa, gizli de olsa günahlardan sakının!) [Enam 120]
Fakat gizli işlenmiş bir günahı açığa vurmak ayrıca günahtır. İbni
Âbidin hazretleri, (Günahını açığa vurmak ayrıca günah olur. Gizli yapılan
günahı başkalarına anlatmak da günahtır) buyuruyor. Hadis-i şeriflerde
buyuruluyor ki:
(Kim, dünyada günahını gizlerse, Allahü teâlâ da, kıyamette o
günahı herkesten saklar.) [Müslim]
(Bir günaha düşen, Allah’ın örtüsünü, onun üzerinde
bulundursun!) [Müslim]
Günahtan el çekemeyen kimse, kötü örnek olmamak için günahını
gizlemelidir. Oruç tutmayan kimse, orucunu gizli yemelidir. Açıktan yemesi
ayrıca günah olur. İşte atalarımızın, (Kabahat de gizlidir) demeleri bu
sebeptendir.
Günahların hepsi Allahü teâlânın emrini yapmamak olduğundan
büyüktür. Bir hadis-i şerifte, (Çok az bir günahtan kaçınmak, bütün cin
ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruluyor. Her
98
www.dinimizislam.com
günah, Allahü teâlâya isyan olduğundan, büyüktür; fakat bazısı, bazısına
göre küçük görünür. Bir küçük günahı yapmamak bütün cihanın nafile
ibadetlerinden daha sevabdır, çünkü nafile ibadet yapmak farz değildir.
Günahlardan kaçınmaksa farzdır. (Rıyad-un-nasıhin)
Demek ki günah işleyerek ibadet yapılmaz. O halde, bir farzı yaparken
haram işlemek mecburiyeti olursa haram işlememek için farz tehir edilir. Bir
sünneti işlerken de, mekruh işlemek gerekirse, mekruhtan kaçmak için
sünnet terk edilir.
Allahü teâlânın yasak ettiklerinden kaçmamak günah olduğu gibi,
emirlerine riayet etmemek de günahtır. Haram işlememek, farzı yapmaktan
önce gelirse de, farzları yapmamanın günahı, haram işlemek günahından
daha çoktur. Mesela, namaz kılmamak içki içmekten daha büyük günahtır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Günahtan nefret eden ve ibadetten lezzet alan, hakiki mümindir.)
[Taberani]
(Günahlardan çok korkan, Allah’a en çok ibadet edenlerden olur.)
[İbni Mace]
Günah işlemeye devam eden kimse unutkan olur, ahmaklaşır, aklı da
azalır. Hadis-i şerifte (Günah işleyenin bir aklı gider, bir daha geri
dönmez) buyuruldu. (İ.Gazali)
O halde günah işlemekten çok sakınmalıdır.
Sual: Günah işlemenin dünya işlerine de zararı olur mu?
CEVAP
Evet günahların dünya işlerinde de zararı olur. Fakat bir iş, neticesi ile
ölçülür. Hadis-i şerifte, (Dünya ahiretin tarlasıdır) buyuruldu. Dünyada
ekmezsek, ahirette ne biçeceğiz?
Günah işleyenin aklı azalır, hafızası bozulur. Böyle bir kimse, dünya
işlerini de beceremez. Ahiretine de zararı çok olur. Hadis-i şerifte, (Günah
işleyenin, bir daha gelmemek üzere, aklı azalır) buyuruldu. İbni Mesud
hazretleri, (Günah işleyen, bildiklerinden bazısını unutur) buyurdu. Hadis-i
şerifte de buyuruldu ki:
(Günah işleyen rızıktan mahrum kalır.) [İbni Mace]
Fudayl bin Iyad hazretleri, (Arkadaşlarının sana verdiği sıkıntılar,
günahların neticesidir) buyurdu. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Şikayet ettiğiniz şeyler, amellerinizin bozukluğundandır.)
[Beyheki]
Bir zat da, (Farelerin evimi istila etmesini, günahımın cezası olarak
bilirim) buyurdu. Bir hadis-i şerifte, (Nefsin arzularını taate tercih eden,
ibadetin zevkini alamaz) buyuruldu.
99
www.dinimizislam.com
Ariflerden bir zat, çamurlu ve kaygan bir yolda giderken, çamura
düşmemek için dikkatli yürür. Buna rağmen çamura yuvarlanır. Her yeri
çamur olur. Artık hiç dikkat etmeden yürümeye başlar. Sonra ağlayarak der
ki: "İşte günaha düşmeden önce günahlarından sakınan adamın hâli
budur. Bir iki defa günaha düştükten sonra, artık o günahları işlemekten
çekinmez. Bu da gösteriyor ki, bir günah, başka bir günahı çeker."
Günaha engel olunmazsa, herkes zarar görebilir. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Fuhuş yayılınca zelzele ve fitne çoğalır.) [Deylemi]
(Masiyetler zuhur edince, iyi-kötü herkes umumi bir azaba maruz
kalır. Daha sonra iyiler Allahü teâlânın rızasına nail olur.) [Taberani]
Her ne kadar küfür hariç, büyük günah işleyenlere kâfir dememek
gerekir ise de, günahlara devam eden kimsenin, zamanla kalbi kararır,
haramları işlerken içi sızlamaz, imanı da zayıflayıp bir gün tamamen
sönebilir. Günahların küçüğünden de büyüğünden de çok sakınmak
gerekir.
Allahü teâlânın hakkı olan günahlar için tevbe etmeli, pişmanlık ve
üzüntü duymalı, günahı terk etmeli, kefaret olmak için çok sevap
işlemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Günah işlediğin zaman, karşılığında onu mahvedecek sevap
işle!) [İ. Gazali]
Kul hakkının kefareti için, hak sahibi ölmüş ise, o kimseyi rahmetle
anmalı, çoluk çocuğuna ve vârislerine ihsanda bulunmalıdır. Günahları için
istiğfara devam etmelidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, istiğfara devam edeni, her sıkıntıdan kurtarır, her
darlıkta bir genişlik verir ve ummadığı yerden rızıklandırır.) [Nesai]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: "Ey kullarım, koruduklarım müstesna,
hepiniz günahkârsınız. Günahınıza istiğfar ederseniz, sizi affederim.
Kim kendisini affetmeye kadir olduğumu bilirse, onun günahlarını
affederim.") [Tirmizi]
(Bir kimse, "Rabbim, seni noksan sıfatlardan tenzih ederim.
Nefsime zulmettim. Kötü işlerde bulundum. Senden başka günahımı
affedecek kimse yoktur. Sen beni affet!" derse karıncalar sayısınca
günahı olsa, Allahü teâlâ affeder.) [Beyheki]
Günaha önem vermemek ne demek
Sual: Bazıları (İçki içmeye devam eden kimse, haram olduğuna önem
verse, içmez, açık gezen bayan, bunun haram olduğuna önem verse
kapanır. O halde bunlar, işlediği günahlarına üzülmedikleri, yani haramı
100
www.dinimizislam.com
önemsiz saydıkları için kâfirdir) diyorlar. Bu hususu açıklar mısınız?
CEVAP
Günahı önemsiz saymanın ne demek olduğu çok kimse tarafından
bilinmemekte, bu yüzden günahkarlara kâfir denmektedir. Bu yanlıştır.
Üzülmeyen, önem vermeyen kâfir olur ama, üzülmek, önem vermemek ne
demektir?
Mesela namazını kılan bir bayan, açık gezmenin günah olduğunu
biliyorsa, (Kapanmak Allah’ın emri, kapansak iyi olur ama, bu zamanda
kapanamıyoruz) derse, bu bayana kâfir denmez. Bunun gibi içki içen kimse
de, (İçki haramdır, fakat alıştık bırakamıyoruz) derse, bu kimseye kâfir
denmez.
Aksine, hiç içki içmeyen birisi, (Bir bardak şarap içmek günah
sayılmaz) dese küfre girer. Yahut, (Herkes açık geziyor, ne oluyor, biz de
geziyoruz, herkes içiyor, biz de içiyoruz, sarhoş olmadıktan sonra ne zararı
olur) diyerek haramı önemsiz saymak küfür olur.
Allahü teâlânın gazabı günahlar içinde saklıdır. Bir günah yüzünden
büyük azaba maruz bırakabilir. Yüz bin sene ibadet eden iyi bir kulunu,
sonsuz olarak Cehenneme koyabilir. Mesela yüz bin sene itaat eden İblis,
kibrederek secde etmediği için sonsuz olarak Cehennemlik oldu. Âdem
aleyhisselamın oğlu, bir adam öldürdüğü için ebedi Cehennemlik oldu. Her
duası kabul olan Belam-ı Baura, bir günaha meylettiği için imansız gitti.
Karun zekât vermediği için malı ile helak oldu. O halde her günahtan
kaçmaya çalışmalı. Bir hadis-i şerifte, (Çok az bir günahtan kaçınmak,
bütün cin ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruluyor.
Her günah, Allahü teâlâya isyan olduğundan, büyüktür; fakat bazısı,
bazısına göre küçük görünür. Bir küçük günahı yapmamak bütün cihanın
nafile ibadetlerinden daha sevabdır, çünkü nafile ibadet yapmak farz
değildir. Günahlardan kaçınmaksa farzdır. (Rıyad-un-nasıhin)
İmanla ölen günahkâr, cezasını çektikten sonra Cennete gider. Ancak,
bir kimse, (Cennete gitmek için amel şart değildir) diyerek ibadet etmezse,
işlediği günahlar kalbini karartır ve imanı gidebilir. İman, muma benzer,
ibadetler mum etrafındaki fener gibidir. Mum ile birlikte fener de,
İslamiyet’tir. Fenersiz mum çabuk söner. İmansız İslam olmaz, İslam
olmayınca, iman da yoktur. (K.Saadet)
Allahü teâlânın rızasının ve gazabının hangi işte, hangi sözde
olduğunu bilmeyiz. Bu bakımdan hiç bir sözü, hiç bir iyiliği ve kötülüğü
küçük görmemelidir. Cenab-ı Hak, rızasını iyilikler içinde, gazabını da
günahlar içinde saklamıştır. Önem verilmeyen bir günah, Allahü teâlânın
gazabına sebep olabilir. Onun için sözümüze dikkat etmeliyiz. Atalarımız,
101
www.dinimizislam.com
(Söz var iş bitirir, söz var baş yitirir) demişlerdir.
İbadet yapmamak, günahlardan kaçmamak insanın kalbini karartır,
zamanla küfre sokar, kâfir olur. Günahların hepsi Allahü teâlânın emrini
yapmamak olduğundan büyüktür.
İslam âlimleri buyuruyor ki:
Nefsin gıdası haramlardır. Nefsi emmare ise kâfirdir ve ahmaktır. Her
isteği kendi aleyhine, zararınadır. Bu yüzden onun isteklerini yapıp,
gıdasını vermemeli, yani haram, günah işlememelidir. Nefs ve şeytan
hakimiyeti ele geçirirse, insan istemese bile, kendini günahlardan
alıkoyamaz, bile bile işler. Aynı freni patlayan veya direksiyonu boşa dönen
arabaya şoförün hakim olamadığı gibi. Nerede duracağı, nereye çarpacağı
belli değil.
İbni Münkedir hazretleri ölüm döşeğinde ağlıyordu. Sebebini sordular.
"Kasden büyük bir günah işlemedim. Önemsiz saydığım küçük bir günah,
Allahü teâlânın gazabına sebep olduysa diye korktuğum için ağlıyorum"
dedi.
İşte böyle korkular müslümanın kurtuluşuna sebeptir. Çünkü hadis-i
şerifte, (Allahü teâlâ, kıyamette buyurur ki: "Dünyada iken bir gün beni
hatırlayıp ananı, benden bir kerecik korkanı, Cehennemden çıkarın")
buyuruldu. (Tirmizi)
Günah işleyince de ümitsizliğe kapılmamalı, hemen tevbe etmelidir.
Mümin hem Allahü teâlânın rahmetinden ümidini kesmemeli, hem de
Ondan çok korkmalıdır. Hadis-i şerifte (Müminin kalbinde korku ile ümit
varsa, Allahü teâlâ onu umduğuna kavuşturur, korktuğundan da emin
eder) buyuruldu. (İbni Mace, Tirmizi)
Yani bir mümin, Allahü teâlânın azabından korkar, rahmetinden de
ümidini kesmez, haramlardan kaçıp ibadetlerini yapmaya çalışırsa Cennete
gider.
Bir insan ne kadar büyük günah işlerse işlesin, Allahü teâlânın
rahmetinden ümidini kesmemelidir. Hatta azılı bir kâfir bile tevbe edip "La
ilahe illallah Muhammedün Resulullah" dese, bütün günahları affolur,
tertemiz bir insan olur. Yani dünyada iken Allahü teâlânın affetmediği
günah yoktur. Tevbe edince şirki yani kâfirliği de affeder. Ancak, öldükten
sonra artık kâfirlere af yoktur.
Hadis-i kudside buyuruldu ki:
(Kulum, göklere ulaşacak günah işlese; fakat rahmetimden
ümidini kesmeyip, benden mağfiret dilerse, affederim.) [Tirmizi]
Kur’an-ı kerimde de mealen buyuruldu ki:
(De ki, ey çok günah işlemekle haddi aşan kullarım, Allah’ın
102
www.dinimizislam.com
rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah,
[iman ehlinin] bütün günahlarını hiç şüphesiz affeder. Elbette O,
sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) [Zümer 53]
Hem Allahü teâlânın azabından emin olmamalı, hem de Onun
rahmetinden ümit kesmemeli!
Sual: Kitaplarda, (Bir harama, hatta bir mekruha önem vermeyip
işlemek veya bir sünneti önem vermeyip, terk etmek küfür olur)
deniyor. Biz gıybet ediyoruz, falanca senin hakkında böyle söyledi diye laf
taşıyoruz. Harama bakıyoruz, çalgı dinliyoruz. Yalan söylüyoruz. Açık
geziyoruz. Sünnet-i gayri müekkede diye, ikindinin ve yatsının sünnetini
kılmadığımız zamanlar oluyor. Hatta, diğer sünnetleri de, kılmadığımız
zamanlar oluyor. Cemaat sünnetini, terk ettiğimiz oluyor. Cuma günü
gusletmeyerek, sünneti terk etmiş oluyoruz. Bunları bilerek yapıyoruz.
Bunlar günaha, mekruha veya sünnete önem vermemek mi oluyor? Küfre
giriyor muyuz?
CEVAP
Günaha önem vermemek, zerre kadar da olsa, üzülmemek demektir.
Bu çok ince bir meseledir. Haram olduğunu bilip, nefse uyarak, haram
işlemek küfür olmaz. Tembellikle veya başka bir özürle, bir sünneti terk
etmek küfür olmaz.
Bir kimse, işlediği haramın, haram; mekruhun mekruh olduğunu
biliyorsa, yapılmaması gerektiğine inanıyorsa, yapmasam iyi olur diyorsa,
yani yaptığına üzülüyorsa, nefsine, kötü arkadaşa uyarak yapıyorsa,
harama veya mekruha önem vermemiş sayılmaz, yani ona kâfir denmez.
Günahı, gayet tabii olarak görüyor, işlerken zerre kadar üzülmüyorsa,
(Günah işliyorum ama; kalbim temiz, sen kalbe bak, günahın bana
zararı olmaz) diyorsa, yani günah işlemek doğal geliyor ve işlediği için hiç
üzülmüyorsa, o zaman günaha önem vermemiş olur, küfre girer. Açık
gezen bir kadın, kapanmanın Allah’ın emri olduğunu biliyor, inanıyor ve
beğeniyorsa, fakat; çevrenin baskısı, ayıplanma korkusu, rızk meselesi gibi
herhangi bir sebeple kapanamıyorsa, buna kâfir denmez. Kapanmayı
Allah’ın emri kabul etmiyorsa veya kabul edip beğenmiyorsa, açık gezdiği
için hiç üzülmüyorsa, küfür olur.
Sual: Bir arkadaş, kısa kollu ve takkesiz namaza dururken, dur, takke
vereyim, şu gömleği de giy dedim. Lüzumu yok diyerek reddetti. Sünnete
veya mekruha önem vermemenin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Belki takkenin sünnet olduğunu, kolu açık namaz kılmanın mekruh
olduğunu bilmiyordur. Namaz kılan kimse, bilerek böyle yapmaz; çünkü
103
www.dinimizislam.com
Sünnete ve mekruha önem vermemek küfür olur. Halbuki haramı haram
bilerek işlemek küfür olmaz, ama harama önem vermemek, mekruha önem
vermemek küfür olur.
Günah ve iman
Sual: Zina eden küfre düşeceği için, tecdid-i iman ve tecdid-i nikâh
yapması gerekir mi?
CEVAP
Zinanın günah olduğunu bildiği halde nefsine uyarak, zina etmek küfür
olmadığı için, tecdid-i iman ve tecdid-i nikâh gerekmez. İmanı gitmiş
olsaydı, nikâhını da tazelemek gerekirdi. Haramların hepsi böyledir.
Mesela içki içen, günah olduğunu bilerek, mesela, şu zıkkımı içmesek iyi
olur diyerek içiyorsa küfür olmaz. Günah olduğuna önem vermeden,
üzülmeden içki içmek küfür olur. Namaz kılmamak da böyledir. Tembellikle
değil de, namaza önem vermediği için, vazife kabul etmediği için
kılmıyorsa küfür olur. (Biz de kılsak iyi olur) diyorsa, küfür olmaz. Tesettür
de böyledir, şu veya bu sebeple yapamıyorsa; ama (Yapmak lazım),
yapanlara (Ne iyi!) diyorsa küfür olmaz.
Günah işleyene kâfir denmez
Sual: Günah işlediği sanılan veya günah işleyen müslümanlara kâfir
denir mi, onlara lanet edilir mi?
CEVAP
Günah işleyen müslümana kâfir denmez. Çünkü Ehl-i sünnete göre, bir
insan günah işlemekle kâfir olmaz. Bid'at fırkaları, günah işleyene, kendileri
gibi düşünmeyen müslümanlara kâfir demek sapıklığında bulunmuşlardır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari]
Müslümanım diyen, kelime-i şehadet söyleyen kimseye kâfir denmez.
Bir savaşta, kelime-i şehadet getiren birisini öldüren kimseye, Resulullah
efendimiz, (Kelime-i şehadet söyleyen kimseyi niçin öldürdün?)
buyurdu. O da, (Dili ile söylüyordu ama kalbi ile inkâr ediyordu dedi.
(Kalbini yarıp da baktın mı?) diyerek onu tekdir buyurdu.)
Onun için mümine kâfir demekten ona lanet etmekten sakınmalıdır!
Lanet, sahibine döner. Hadis-i şerifte, (Kul, lanet ettiği zaman, lanet
edilen buna müstahak değilse, kendine döner) buyuruldu. (Beyheki)
Sual: Günah işleyen ve ibadet etmeyen kâfir olup ebedi Cehennemde
kalır mı?
CEVAP
104
www.dinimizislam.com
Günah işleyen ve ibadet etmeyen müslümana kâfir denmez. Kâfirden
başkası, ebedi Cehennemde kalmaz. Günah işleyen müslümanın kâfir
olmayacağı hakkında birçok âyet ve hadis vardır. Mutezile, (Günah işleyen
ve ibadet etmeyen kâfirdir) demişse de, Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Küfrün zıddı iman, günahın zıddı ise ibadettir. İmanı bırakan kâfir olur,
ibadeti terk eden günahkâr olur. Amelsiz iman makbuldür, imansız amel ise
makbul değildir. Kadınların, muayyen hallerinde, namaz, oruç gibi
ibadetleri bırakmaları caiz ve lazım iken, imanı hiçbir zaman bırakmaları
caiz olmaz. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen bildiriliyor ki:
(İman edip salih amel işleyenler...) [Araf 42, Hud 23, Rad 29, Hac
50]
Bu ve benzeri âyetler, iman ile amelin başka başka olduğunu, amelin,
imanın içinde değil, dışında olduğunu gösterir. Eğer aksi olsaydı, (ve
amilussalihât) sözü lüzumsuz tekrar edilmiş olurdu. Halbuki âyet-i kerime
için lüzumsuzluk düşünülmez. Eğer amel, imanın parçası olsa idi, âyet-i
kerimede ayrıca bildirilmezdi. Bir şey başka şeye atfedilince, ikisinin başka
başka oldukları anlaşılır. (İhyâ)
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Allah şirki [küfrü, bozuk imanı] asla affetmez. Diğer bütün
günahları ise, istediği kimselerden affeder.) [Nisa 48]
(De ki, ey çok günah işlemekle haddi aşan kullarım, Allah’ın
rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah,
[iman ehlinin] bütün günahlarını hiç şüphesiz affeder. Elbette O,
sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) [Zümer 53]
(Müminlerden iki fırka birbiriyle dövüşürse, aralarını bulun!)
[Hucurat 9]
Bu âyet-i kerimede, birbirini öldürenlere de mümin denmektedir.
(Allah’a iman etmeyenlerin yaptıkları faydalı işler, fırtınalı bir
günde rüzgârın savurduğu küller gibidir. Ahirette o işlerin hiçbir
faydasını bulamazlar.) [İbrahim 18]
(Kıyamet günü onların iyi işlerini, bizim için yapmadıklarından,
kimler için yaptılar ise, onlara doğru saçılan ince toz hâline getiririz.)
[Furkan 23]
(Emekleri en ziyade boşa gidenler, dünyada güzel iş yaptıklarını
sanır. Halbuki boşuna uğraşırlar, Rablerinin âyetlerine ve kıyamette
Onun huzuruna çıkacaklarına inanmazlar. Biz de onların iyiliklerini
yok ederiz. İyilikleri ile kötülüklerini ölçmeyiz.) [Kehf 103-105]
(Kâfirlerin dünyada yaptıkları iyi işler, çölde görünen serâba
benzer. Susuz kalan adam onu uzaktan su sanır. Fakat, yanına
105
www.dinimizislam.com
varınca, umduğunu bulamaz. Kâfirler de, kıyamette, dünyada
yaptıkları iyilikleri serap gibi yapan, yani yok eden Allah’ı bulur ve
hesabını Ona verir.) [Nur 39]
Bu âyet-i kerimeler de, amelin, imanın bir parçası olmadığını, kâfirlerin
hiçbir amelinin fayda vermeyeceğini göstermektedir.
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(İkrar ettiği şeyi, inkâr etmeyen, kâfir olmaz.) [Taberani]
(Zina etmiş, hırsızlık yapmış, içki içmiş mümin de Cennete girer.)
[Buhari]
(Ömründe bir defa Allah’ı anan veya Ondan korkan müslüman,
Cehennemden çıkar.) [Tirmizi]
Müslümanlığın temeli, Allahü teâlânın birliğine ve Muhammed
aleyhisselamın bildirdiği belli olan emirlerin ve yasakların hepsini, Allah
tarafından getirmiş olduğuna inanmaktır. Yani emirleri yapmak ve yasak
edilenleri yapmamak imanın şartı değil ise de, yapmak ve yapmamak lazım
olduğuna inanmak imanın şartıdır.
Böyle imanı olmayan, yani müslüman olmayana kâfir denir. Kâfirler,
ne kadar iyi iş yapsa da, ahirette azaptan kurtulamaz. İmanın ve iman ile
birlikte olan ibadetlerin ve bütün iyi işlerin dünyada da, ahirette de çok
faydası vardır. Fakat imansız olana, iyi işlerin ahirette faydası olamaz.
Günahı çok olan bir mümin, tevbe etmeden ölmüş ise, Allahü teâlâ dilerse,
günahlarının hepsini affeder, dilerse günahları kadar azap eder; fakat
sonunda yine Cennete koyar. Ahirette kurtulmayacak olan yalnız kâfirlerdir.
Zerre kadar imanı olan kurtuluşa kavuşur. (Mektubât-ı Rabbani)
Günahkâra şefaat
Sual: Bir mümin, çok günah işlese, şefaate kavuşabilir mi?
CEVAP
Bir mümin, çok günah işlese de kâfir olmaz, kâfir olmadığı için şefaate
kavuşur. Ahirette yalnız imansızlara şefaat edilmez. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Büyük günah işleyen her mümine şefaat edeceğim.) [Nesai,
Tirmizi]
(İmanla ölen günahkârlara şefaat edeceğim.) [Buhari, Müslim]
Peygamber efendimiz, günahkâr müminlere şefaat edeceğini
bildirince, Ebüdderda hazretleri, (Hırsızlar ve zina eden müminler de
şefaate kavuşacak mı?) diye sual etti. (Evet onlara da şefaat edeceğim)
buyurdu. (Hatib)
106
www.dinimizislam.com
Bu hadis-i şerifler de, günah işleyen müslümana kâfir denilmeyeceğini
göstermektedir.
Kulun vazifesi ibadet etmektir
Sual: Öğretmenimiz, (İman önemlidir. İbadet etmeseniz de olur.
Çünkü, (Hiç kimse, ibadeti sebebi ile Cennete girmez) hadisi bunu
gösteriyor. Günah işlemekten de fazla korkmamak gerekir. Çünkü,
(Yeminle söylüyorum ki, siz günah işlemeseniz, Allah günah
işleyecek başka bir kavim yaratır, istiğfârları sebebiyle onları
affederdi) hadisi, günahın o kadar fazla kötü olmadığını göstermektedir)
dedi. Bu hadisler sahih midir?
CEVAP
Hadis-i şerifler sahihtir. Fakat yanlış yorumlanmaktadır. Evet insan,
yalnız ibadeti ile Cennete girmez. Çünkü yaptığımız bütün ibadetler kabul
olsa bile, bir gözümüzün şükrünün karşılığı bile değildir.
Cennete, Allahü teâlânın lütfu ve ihsanı ile girilir. Lütuf ve ihsana
kavuşmak için, iman etmek ve salih amel işlemek lazımdır. Bir insan ne
kadar çok ibadet ederse etsin, ibadeti sebebiyle kendini mutlaka Cennetlik
olarak bilmemelidir. Kulun vazifesi ibadet etmektir. Kur’an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki:
(Ben cin ve insanları yalnız bana ibadet etmeleri için yarattım.)
[Zariyat 56]
(Rabbinden korkup da kendini kötülükten alıkoyan kimse, elbette
Cennete gider.) [Naziat 40,41]
(İman edip, salih amel işleyen [ibadet yapan ve haramlardan kaçan]
Cennete girer.) [Kehf 107]
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Birbirinize selam verin! Birbirinize yiyecek ikram edin!
Akrabanızın haklarını gözetin! Gece, herkes uyurken namaz kılın!
Bunları yaparak, selametle Cennete girin!) [Tirmizi]
Cennete götürecek bir ameli soran zata, (Ortak koşmadan Allah’a
ibadet eder, farz olan namazı kılar, farz olan zekâtı verir, Ramazanda
oruç tutarsın) buyurdu. O zat, (Allah’a yemin ederim ki bundan fazlasını
yapmam) dedi. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Cennetlik bir kimseye bakmak isteyen buna baksın!) [Buhari]
İnanmakla ve söylemekle iman hasıl oluyor, ibadet etmekle kemale
gelip cilalanıyor. İmam-ı a’zam hazretleri, (İman, dil ile söylemek ve kalb ile
inanmaktır) buyurmuştur.
Farzları terk etmek büyük günahtır. Bu günahlardan kurtulmak için
107
www.dinimizislam.com
ibadetleri yapmak lazımdır. İbadet yapmadan Cennete girmek için dua
etmek günahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Akıllı, nefsine uymaz, ibadet eder. Ahmak ise nefsine uyar, [ibadet
etmez, günah işler] sonra da Allah’ın rahmetini bekler.) [Tirmizi]
İbadet etmeyip günah işleyenin ahmak olduğu bildirilmektedir.
Günahlar zehirdir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İyi biliniz ki, derdiniz günahlardır, devası da istiğfardır.) [Deylemi]
(Cehennem zebanileri, günah işleyen hâfızlara, puta tapanlardan
daha çok azap yapar. Çünkü bilerek yapılan günah, bilmeyerek
yapılan günahtan daha kötüdür.) [Taberani]
Bir kimse, günahı sebebiyle kendini Cehennemlik olarak görmemelidir.
Çünkü Allahü teâlânın affı, rahmeti o kimsenin günahlarından daha
büyüktür. Bu bakımdan Allahü teâlânın rahmetinden ümit kesmemeli,
ibadetim çok diye azabından emin olmamalıdır. Yani, korku ile ümit
arasında olmalı, günahlardan kaçarak ibadete devam etmelidir. (Berika)
İmam-ı Rabbani hazretleri, sonsuz kurtuluşa erişmek için ilim, amel ve
ihlasın şart olduğunu bildirir. Bunlardan birisi olmazsa, diğerlerinin kıymeti
olmaz. Yani ilimsiz amel, ihlaslı da olsa kıymetli olmaz. Çünkü ilmi olmadığı
için yaptığı kötü bir şeyi Allah rızasına uygun zanneder. İlimle işlenen
amelde ihlas yoksa, yine o ibadet kıymetsizdir. İlim ve ihlas olsa, amel
olmazsa, zaten ortada yapılan bir şey yoktur. İlim ve ihlasla yapılan amel,
imanın parlayıp kuvvetlenmesine sebep olur.
İmanla ölen kimse, ne kadar günahkâr olursa olsun, sonunda Cennete
gider. Ancak, (Cennete gitmek için iman şarttır, amel şart değildir) diyen
kimse, ibadet etmezse, işlediği günahlar kalbini karartır ve imanı gidebilir.
Çünkü iman, muma benzer, ibadetler mum etrafındaki fener gibidir. Mum
ile birlikte fener de, İslamiyet’tir. Fenersiz mum çabuk söner. İmansız,
İslam olamaz, İslam olmayınca, iman da yoktur.
Genel olarak Allahü teâlânın emrine uyup yasak ettiklerinden kaçan,
Cennetlik; Allah’a isyan eden, kâfir olan ise Cehennemlik demektir. Her şey
neticesi ile ölçülür. Bu bakımdan, kâfir bir kimse, ömrünün sonunda imana
kavuşursa Cennetlik olur, mümin de maazallah sapıtıp kâfir olabilir. Fakat
bu çok azdır. Genel olarak insan nasıl yaşarsa öyle ölür. Yani mümin
olarak yaşayan mümin olarak, kâfir olarak yaşayan kâfir olarak ölür.
Rızkınızı güzel yoldan arayın
Sual: Rızkımızı kazanıyoruz diye helale harama dikkat edilmiyor. Rızkı
108
www.dinimizislam.com
helal yoldan aramak lazım değil mi?
CEVAP
Cenab-ı Hak, her canlının rızkını göndereceğini "Allahü teâlânın rızk
vermediği, yeryüzünde bir mahlûk yoktur" buyurarak bildiriyor.
Allahü teâlâ, her insanın ve her hayvanın rızkını ezelde takdir etmiş,
ayırmıştır. İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli
olduğu gibi, her insanın bedeninin ve ruhunun rızkları da bellidir.
Rızk hiç değişmez, azalmaz ve çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını
yiyemez. Kimse kendi rızkını yiyip bitirmeden ölmez.
Bir kimse, Allahü teâlâ emrettiği için çalışır, rızkını helal yoldan ararsa,
ezelde belli olan rızkına kavuşur. Bu rızk, ona bereketli olur. Bu çalışmaları
için de sevap kazanır.
Eğer, rızkını Allahü teâlânın yasak ettiği yerlerde ararsa, yine ezelde
ayrılmış olan o belli rızka kavuşur. Fakat, bu rızk ona hayırsız, bereketsiz
olur. Rızkına kavuşmak için kazandığı günahlar da, onu felaketlere
sürükler.
Her canlının rızkını Allahü teâlâ verir. Çocuk, ana karnında
çalışmaktan aciz olduğu için, göbeğinden ona rızk gönderir. Çocuk
dünyaya gelince, rızk olarak, anasının göğsünden süt gönderir. Bir şey
yiyebileceği yaşa gelince de, dişlerini yaratır.
Çocuğun ana-babası ölüp, yetim kalırsa, önceden yalnız şefkatle
annesi bakarken, sonradan, herkesin kalbini, ona karşı merhametle
doldurur. Daha büyüyünce de, çalışmak için kuvvet ve para kazanma
arzusu ihsan eder. O kimse, bu arzudan vazgeçip, takva yolunu tutar,
kendini yetim haline korsa, ona karşı kalbleri, yine şefkatle doldurur.
Herkes, (Bu kimse Allah yolundadır. Her şeyin iyisi buna layık) der. Para
kazanırken, kendine, yalnız kendi acırdı. Şimdi herkes acır. Fakat, takva
yolundan ayrılır, nefsine uyar ve çalışmazsa, kalblerde ona karşı şefkat
hasıl etmez. Böyle kimselerin, tevekkül ediyorum diye çalışmaması, tembel
oturması, hiç caiz değildir. Kendini düşünen kimsenin, çalışıp, ihtiyaçlarını
elde etmeyi de düşünmesi gerekir. Demek ki, Allah yolunda olup, yetim gibi
olana karşı, herkesin kalbinde şefkat, merhamet yaratır.
Cüneyd-i Bağdadi hazretleri, “Allahü teâlâ emrettiği için çalışmalı, rızk
için üzülmemeli” buyurdu. Rızk için Allahü teâlânın verdiği söze
güvenmelidir. Müslüman, Allahü teâlâ, çalışmayı emrettiği için çalışıp
kazanır. Nefsinin kötü arzularına, zevklerine kavuşmak için çalışıp para
kazanmak ve çalışırken, helali haramdan ayırmamak, başkalarının
haklarına saldırmak, onlara olan borçlarını ödememek, suç işlemek,
dünyaya düşkün olmayı gösterir. Dünyaya düşkün olmak, büyük günahtır.
109
www.dinimizislam.com
Allahü teâlâ emrettiği için çok çalışıp, çok kazanmak ve Onun emrettiği gibi
çalışıp, kazandığını, Onun emrettiği yerlere sarf etmek, ibadet yapmak
olur. Çok sevap olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Herkese dünyalıktan nasibi neyse, o şeyler ona kolaylaştırılır)
buyuruldu. (Hakim)
Bir kimse kazancını kumardan elde etmeye çalışsa, zamanla kumar
işinde mahareti artar. Marangoz, terzi gibi helal bir meslek edinmek
isteyene de işleri kolaylaştırılır. Onun için daima helal kazanç yollarını
aramalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ey insanlar, Allah’tan korkun ve rızkınızı aramada güzel yol
tutun! Çünkü hiç bir kimse, rızkını ele geçirmeden ölmez. O halde
Allah’tan korkun ve rızkınızı güzel yollarla elde edin, helali alın,
haramı terk edin!) [İbni Mace]
(Rızkınızı gecikmiş saymayın! Hiç kimse, takdir edilen rızkına
kavuşmadıkça ölmez. O halde rızkınızı güzel yoldan arayın, helali alın,
haramdan kaçın!) [Hakim]
Kalb ile işlenen günahlar
Sual: Hep evinde duran veya hasta olup dışarı çıkamayan bir kimse,
günah işleyebilir mi?
CEVAP
Kalb ile işlenen altmıştan fazla günah vardır. Bunlardan bazıları kısaca
şöyle:
Tul-i emel, zevk sürmek için çok yaşamayı istemektir. Tul-i emelin
sebepleri, dünya zevklerine düşkün olmak ve ölümü unutmak ve sıhhatine,
gençliğine aldanmaktır. Tul-i emelli, ibadetleri vaktinde yapmaz, tevbeyi
terk eder. Kalbi katı olur. Nasihat tesir etmez. Ölümü unutur. Hep dünya
malına ve mevkiine kavuşmak için ömrünü harcar, ahireti unutur, dünyanın
faydasız zevkini düşünür. Bunlardan kurtulmak için, ölümün her an
gelebileceğini düşünmeli, sıhhatin, gençliğin ölüme mani olmadığını
unutmamalıdır! Birçok hastanın iyileşip yaşadığı, sağlam birçok kişinin
öldüğü çok görülmektedir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İnsan yaşlandıkça, mal hırsı ve tul-i emeli gençleşir.) [Müslim]
(Cenneti isteyen, uzun emelli olmasın, ölümü unutmasın!) [İbni
Ebid-dünya]
Kibir, kendisini bir veya birkaç bakımdan başkasından üstün
görmektir. Yanına başkasının oturmamasını istemek, doğru sözü kabul
110
www.dinimizislam.com
etmemek, kusurunu söyleyene teşekkür etmemek ve hep zenginin davetini
tercih etmek kibir alametidir. Kibirli olan, salih insan olamaz. Kibir, her
iyiliğe engeldir. Kibirli değilim diyen, kibirlidir. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Allah, kibredenleri sevmez.) [Nahl 23]
Ucub, kendisini başkasından üstün bilmek, yaptığı iyi işler sebebiyle
kendini beğenmektir. Ucbeden, günahlarını hatırlamaz. Allahü teâlânın
kendine ihsan ettiği iyilik etme nimetini kendinden bilir, kabiliyeti ile övünür.
Suizan, birinin kötü bir iş yaptığını zannetmektir. Kalbe gelen kötü
düşünce, o haliyle suizan olmaz. Kalbin o tarafa kayması suizan olur.
Mesela birisinde bir kalem görünce, (Acaba bu kalemi çalmış olabilir mi)
diye düşünmek suizan olmaz. (Çalmış olabilir) diye zannetmek suizan olur.
Haset, kıskanmak, çekememektir. Onun haklı olan sözlerini ve
nasihatlerini reddeder. Kendisinden üstün bile olsa, ona karşı kibirlenir,
ondan bir şey sorup öğrenmek istemez. İnsan, hasetten kurtulamaz.
Mesela birinin iyi bir arabasını görünce, onda kusur arar. (Şurası şöyle,
burası böyle) der.
Haset edenin ömrü üzüntü ile geçer. Haset ettiği kimsenin nimetinin
azalmadığını, hatta arttığını görerek, sinir krizi geçirir. Hasetten kurtulmak
için, haset ettiği kimseye hediye vermeli, ona karşı tevazu göstermeli ve
onun nimetinin artması için dua etmeli, mesela, (Ya Rabbi, ona daha iyi
arabalar nasip eyle) demelidir!
Hıkd, başkasından nefret etmek, ona karşı kin beslemektir. Kendine
nasihat verene kin beslemek haramdır. Onu sevmek, ona hürmet etmek
gerekir. Halbuki o, kendisi ile aynı derecede veya daha üstün olana kızar.
Bir şey yapmak elinden gelmediği için, ona karşı kibirlenir. Tevazu
gösterilmesi gerekene tevazu edemez. Onun haklı sözlerini, tavsiyelerini
kabul etmez. Herkese karşı ondan daha üstün olduğunu göstermek ister.
Ona eziyet verse de, özür dilemez.
Şematet, başkasına gelen belaya sevinmektir. Hadis-i şerifte,
(Arkadaşınıza şematet ederseniz, Allahü teâlâ, belayı ondan alır, size
verir) buyuruldu.
Hicr, dostuna darılmaktır. Üç günden fazla dargın durmak helal olmaz.
Gadr, sözünde durmamaktır. Hadis-i şerifte, (Gadr eden, kıyamette
kötü şekilde ceza görür) buyuruldu. (İslam Ahlakı)
Ya hep ya hiç mantığı
Sual: Ben namaz kılan, oruç tutan haramlardan kaçmaya çalışan bir
bayanım. Ancak tesettürlü değilim. İki grup insan bana sataşıyor:
111
www.dinimizislam.com
Bir kısmı diyor ki:
Başın açık olduğuna göre, hiçbir ibadetin muteber değildir, boşuna
ibadet etme, İslam bir bütündür tamamını uygulamak gerekir diyorlar.
Bir kısmına da, gıybet etmeyin, içki içmeyin, yalan söylemeyin gibi
sözler söylediğim zaman, sen de başını açıyorsun ya diyorlar.
Bunların beni böyle eleştirmesi doğru mudur?
CEVAP
Elbette yanlış. Maalesef günümüzde ibadetlerde ya hep ya hiç mantığı
var. Ya hep ya hiç imanda olur, günahlarda ve ibadetlerde olmaz. İmanın
azı çoğu olmaz. İman ya vardır, ya yoktur. Bazı ibadetleri yapamayana
veya bazı günahlardan kaçamayana sen şu günahı işliyorsun, artık ibadete
lüzum yok denmez. Günah küçük olsa da kaçmaya çalışmalıdır. Bir
günaha alışan, ötekilerini de işlemek isteyebilir. Bir günah öteki günahları
davet eder. Günah demek, isyan demektir. Akıllı olan, Rabbine isyan
sayısını hiç artırır mı? Aksine azaltmaya çalışır.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bütün günahlara tevbe edip hepsinden kaçmak büyük nimettir. Bu
yapılamazsa, bazı günahlara tevbe etmek de nimettir. Bunların bereketiyle
belki bütün günahlara tevbe etmek nasip olur. "Bir şeyin bütünü ele
geçmezse, hepsini de kaçırmamalı" buyuruldu. (2/66)
Birkaç günaha müptela olan kimse, birinden vazgeçmek isterse, ona,
(Diğerlerini bırakmadığına göre bu günaha da devam et) denmez. Günah
miktarı ne kadar azaltılırsa o kadar iyi olur. Çünkü Allah’tan korkarak bir
günahtan vazgeçmek iman alametidir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Ömründe bir defa Allah’ı anan veya Ondan korkan Müslüman,
elbette Cehennemden çıkacaktır.) [Tirmizi]
O halde hangi günah olursa olsun kaçmaya çalışırsak, günahlarımızın
cezasını Cehennemde çeksek bile bir gün oradan kurtulup Cennete
gideriz. Hatta, şefaate kavuşup hiç girmeden de Cennete gitme ihtimali
mevcuttur. Onun için imanlı ölmeye gayret etmelidir. İmanlı ölmek için de,
haramlardan kaçmak ve ibadetleri yapmak lazımdır.
Gafillerin zindanında
Esir olup kalan insan
Harap olan şu dünyada
Gaflet ile yatan insan
Gözünü aç, tarihe bak
Gelip geçti nice sultan
Ne ahmaktır bu faniye
Gönül verip, duran insan
112
www.dinimizislam.com
İşte altın kafes dense
Bülbül durmaz der ki vatan
Niçin çıkmak istemez ki
Bu zindana giren insan
Değerlendir fırsatları
Elinde var iken imkan
Cehennemde yanacaktır
Adam sen de diyen insan.
Ya hep ya hiç
Sual: İbadetlerde, (Ya her ibadetin hepsini yap veya hiç birini yapma),
günah konusunda da, (Ya günahların hepsinden vazgeç veya hiç birini terk
etme, ya hep ya hiç) deniyor. Böyle konuşmak dinimize aykırı değil midir?
CEVAP
Bu konularda (Ya hep ya hiç) demenin, uygun olan ve uygun olmayan
yönü vardır.
Uygun yönü:
Namaz kıl da nasıl kılarsan kıl, bir şey okumadan kıl, abdestsiz kıl
demek yanlıştır. Her ibadeti dinin bildirdiği ölçülere göre yapmaya çalışmak
gerekir. Yani yapabildiğimiz kadar yaparız. Mesela oruç tutan kimse,
öğleye kadar tutup, öğleden sonra yiyip içse, (Başkaları hiç tutmuyor, ben
yine öğleye kadar tuttum) dese, yanlış olur. Bu, emri değiştirmek yani bid’at
olur, hatta oruçla alay olabilir. İki rekât sabah namazının farzını kılmaya
başladıktan sonra, bir rekât kılıp bıraksa, (Başkaları hiç kılmıyor, ben yine
bir rekât kıldım) demek yanlış olur. Namazla alaya sebep olabilir. Hiç
yapmamak çok kötü ise de; böyle yapmak, hiç yapmamaktan daha kötü
olabilir. Saz çalarak Kur'an okuyanın, (Başkaları hiç okumuyor ya) demesi
çok yanlış olur. Böyle okumak, hiç okumamaktan daha kötüdür.
Uygun olmayan yönü:
(İslamiyet bir bütündür, namaz kılmıyorsan oruç da tutma, açık
geziyorsan namaz da kılma, kumar oynuyorsun, içki içmemenin bir faydası
olmaz, ya hep ya hiç) demek yanlıştır. Birkaç günah işliyorum diye, diğer
günahları da yapmak gerekmez. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Bütün günahlara tevbe edip hepsinden kaçmak büyük nimettir.
Bu yapılamazsa, bazı günahlara tevbe etmek de nimettir. Bunların
bereketiyle belki bütün günahlara tevbe etmek nasip olur. “Bir şeyin
bütünü ele geçmezse, hepsini de kaçırmamalı” buyuruldu.)
Demek ki, ibadetlerin hepsi yapılamasa da, yapılabildiği kadar
yapmak, günahların hepsinden kaçılamasa da, kaçılabildiği kadar kaçmak
da bir nimettir. Bu konularda, (Ya hep ya hiç) demek dine aykırı olur.
113
www.dinimizislam.com
Günahta ısrar nedir
Sual: Şu (İstiğfar eden, hiç günah işlememiş gibi olur), (İstiğfar
eden, günde yetmiş defa aynı günahı işlese ısrar etmiş sayılmaz),
(Günahı bırakmadan istiğfar eden, Allah ile alay etmiş olur) hadis-i
şerifler birbirine zıt gibi. Günahta ısrar ne demektir?
CEVAP
Günahta ısrar demek, hiç pişman olmadan, Allahü teâlâdan
çekinmeden günah işlemeye devam etmektir. Üç hadis-i şerifi âlimler nasıl
açıklamışsa bildirelim:
Bir insan yıllarca içki içmiştir, tesettüre riayet etmemiştir. Bir gün
yaptığı günahlara pişman olur, bir daha aynı günahı işlemezse, Allahü
teâlâ onun bu günahlarını affeder, hiç günah işlememiş gibi olur. Bunun
için Peygamber efendimiz, (İstiğfar eden, hiç günah işlememiş gibi olur)
buyurdu. (İbni Mace)
İnsan bu, günahı terk ettiği halde, kötü arkadaşlara veya nefsine
uyarak aynı günahı işlese, sonra pişman olsa, tekrar tevbe etse, aradan bir
müddet geçtikten sonra yine nefsine veya şeytana uyup aynı günahı
işlese, tekrar pişman olup bir daha işlemeye tevbe etse, tevbesi yine
makbul olur. Yani ben bu günaha kaç kere tevbe ettim ve yine işledim, artık
Allah beni affetmez diye Allah’tan ümit kesmek caiz değildir. Onun için
Hazret-i Mevlana, (Bin kere tevbeni bozsan da yine gel, bu kapı
ümitsizlik kapısı değildir) buyuruyor. Peygamber efendimiz de, aynı
anlamda, (İstiğfar eden, günde 70 defa aynı günahı işlese ısrar etmiş
sayılmaz) buyuruyor. (Tirmizi)
Bazı kimseler de, içki içmeye veya başka günaha hiç çekinmeden
devam ederler, bu arada, (Ya Rabbi, hep sana isyan ediyoruz, sen çok
affedicisin, bizi de affet) derler. Bu af dilemek, özür dilemek değildir. Evet
Allahü teâlâ af dileyeni kabul eder ama, bu af dilemek değildir. Bir daha
yapmam diye yalvarmak af dilemektir. Günahtan vazgeçmeden af dilemek
edepsizlik olur. Onun için Peygamber efendimiz, (Günahı bırakmadan
istiğfar eden, Allahü teâlâ ile alay etmiş olur) buyuruyor. (İbni Asakir)
Görüldüğü gibi hadis-i şerifler birbirine zıt değildir. Hadis-i şerifler hangi
olay üzerine söylenmişse onu bilmeden bu hadis, ötekine zıt dememelidir.
Ne düşünmeli ki günahtan uzaklaşılsın
Sual: İnsan günah işleyeceği zaman nasıl düşünmeli ki o günahı
işlemekten uzaklaşsın?
CEVAP
114
www.dinimizislam.com
Bir kimse, günah işleyeceği zaman, kendisini, Allahü teâlânın hep
gördüğünü ve yanında amellerini yazan meleklerin de bulunduğunu
düşünmelidir!
Allahü teâlânın sıfat-ı sübutiyyesinden, Basar, görmek, esma-i
hüsnasından El-Basir, gizli açık, her şeyi çok iyi gören demektir. Kur'an-ı
kerimde birçok âyet-i kerimede, Allahü teâlânın, insanların yaptıkları her işi
en iyi şekilde gördüğü bildirilmektedir. (Bekara, 110, 233, 237)
Allahü teâlâ, sadece yapılanları değil, yapılacak olanları da, insanların
ne düşündüklerini de bilir. Birkaç âyet-i kerime meali:
(İnsanı ben yarattım ve nefsinin kendisine fısıldadığını [ne
düşündüğünü, ne düşüneceğini] bilirim ve ben ona şah damarından
daha yakınım.) [Kaf 16]
(Allah onların kalblerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını da
bilir.) [Neml 74]
(Allahü teâlâ, içinizde ne varsa hepsini bilir.) [A.İmran 154]
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, iki salih komşusundan nasıl utanıyorsa, gece-gündüz,
kendisi ile beraber olan iki melekten de öyle utanmalıdır!) [Beyheki]
Sual: Namaz kılan biriyim. Namahreme bakmak veya başka bir günah
işlemek istendiği zaman, bundan korunacak bir dua var mıdır?
CEVAP
Evet, vardır. Ancak doğru kılınan namazın, her kötülükten koruduğu
Kur’an-ı kerimde bildiriliyor. Onun için ilkönce namazı doğru kılmaya
çalışın. Namazın farz, vacib, sünnet ve müstehablarına riayet edin.
Mekruhlarından kaçının. Böyle namaz kılan kimse elini harama uzatamaz.
Duaya gelince, Allahü teâlâyı zikretmeli, yani anmalı, hatırlamalı.
Mesela La ilahe illallah demeli. Allah'ı anmadan gaflet içinde yaşayana
şeytan musallat olur. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Rahman olan Allah'ı zikretmekten gâfil olana, yanından
ayrılmayan bir şeytan musallat ederiz.) [Zuhruf 36]
Şeytan, insana musallat olup da günaha teşvik edince, hemen Allah'ı
zikretmeli yani kelime-i tevhid okuyarak, estağfirullah diyerek, La havle...
okuyarak Allah'ı anmalıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Şeytan, Allah zikredilince, kaçar, zikredilmezse, vesvese
vermeye devam eder.) [Ebu Ya'la]
Her zaman Allahü teâlâ zikredilirse, şeytan musallat olamaz. Şeytanın
şerrinden ve vesvesesinden kurtulmuş olunur. Zaten şeytan gâfillere
musallat olur. İyilere bir zararı dokunamaz. Allahü teâlâ şeytana diyor ki:
(Benim kullarıma senin hakimiyetin yoktur, onlara musallat
115
www.dinimizislam.com
olamazsın.) [İsra 65]
İyiler de, kötüler de, Allahü teâlânın kulu olduğu halde salihler için,
(Benim kulum) buyuruyor. Demek ki Rabbimizin (Benim kulum) dediği
salih kimselere şeytan musallat olamıyor. Paraya, kötü arzularına kul
olanlara şeytan musallat oluyor. Casiye suresinde (Hevasını ilah
edinenler) tabiri geçiyor. Yani kötü arzularının kulu olanlar buyuruluyor.
Kişi neye tapıyorsa onun kuludur.
Kelime-i tevhidin fazileti
Sual: İslam Ahlakı kitabında, Kelime-i tevhidin sevabının, bütün
günahlardan ağır geldiği bildirilerek, (Mahşer günü bir kişi gelecek, 99
amel defteri olup, her bir defterin yaprağı göz gördüğü kadar geniştir.
Hiç birinde iyiliği olmayıp, yalnız bir parmak kadar, o kimsenin
dünyada söylediği bir kelime-i tevhid bulunur. O 99 defter terazinin bir
kefesine ve bir kelime-i tevhidi diğer kefesine koyarlar. Kelime-i
tevhid tarafı ağır gelir) mealindeki hadis bildiriliyor. O zaman, La ilahe
illallah diyerek bir kelime-i tevhid söyledikten sonra, günahlardan
sakınmaya ve ibadet etmeye gerek var mıdır?
CEVAP
Akıl mantık yürütmekle din olmaz. Bizim gibilerin hadis-i şeriften mana
çıkarması yanlış olur. Allah saklasın, günahlardan kaçmaz, ibadeti
lüzumsuz görebiliriz.
Dinimizde bir şey şartsız bildirilirse, onun bir çok şartlarının olduğu
anlaşılır. La ilahe illallah diyenin Cennete gidebilmesi için birçok şartları
var. Birkaçını bildirelim:
1- Kelime-i tevhidi inanarak söylemek şarttır. İnanmadan söylenirse
faydası olmaz. Müslüman olarak söylemek gerekir. Kâfirliği bırakmadan bir
gayri müslim söylese hiç kıymeti yoktur.
2- Amentü’deki altı esasa inanması ve beğenmesi şarttır. İnanmadan
La ilahe illallah demenin hiç önemi yoktur. İnansa fakat beğenmese yine
kıymetsizdir. Bu altı esastan birine inanmasa yine kıymetsizdir. Mesela
Muhammedün Resulullah demese yine ebedi Cehennemliktir.
3- İtikadının düzgün olması şarttır. İtikadı bid’at olanlar, muhakkak
Cehenneme gider.
4- Haramlardan kaçması lazım. Namaz, oruç gibi ibadetleri yapmamak
haramdır. (Haramlardan kaçıp, ihlasla, la ilahe illallah diyen Cennete
girer) hadis-i şerifindeki (İhlasla) ifadesi için Resulullah efendimiz,
(Söyleyeni haramlardan alıkoymasıdır) buyurdu. (Taberani)
Demek ki haramlardan kaçmadan la ilahe illallah demenin insanı
116
www.dinimizislam.com
Cehennemden kurtarması çok zordur.
5- Meşhur bir harama helal dese, mesela şarap veya domuz eti
helaldir dese, la ilahe illallah demesi onu Cehennemden kurtarmaz.
Meşhur bir farzı inkâr etse, mesela namaz, oruç farz değil dese, la ilahe
illallah demesi onu Cennete sokmaz.
Bir kimse, haramlardan kaçmaz, ibadetlerini yapmazsa, o kimsenin
ölürken imanını muhafaza etmesi çok zordur. O halde haramlardan
kaçmak ve ibadetleri yapmak, insanın imanlı ölmesine sebep olmaktadır.
Elini veren kolunu alamaz
Sual: Bazen nefsimize uyarak, sünnetleri terk etsek, mekruh işlesek,
zararı ne olur?
CEVAP
Bir ihtiyaç veya zaruret olmadıkça, sünnetler terk edilmez, mekruh
işlenmez. Zaruret varsa, (Zaruretler yasak olan şeyleri mubah kılar)
hükmüne göre, sünnet terk edilebilir, mekruh işlenebilir. Yani, başka hiçbir
çare yoksa, haram olan bir şeyi zaruret miktarı işlemek ve farzı, zaruret
ortadan kalkana kadar terk veya tehir etmek caiz olur. Fakat, geçerli bir
mazeret yok iken, sırf nefsimize ağır geliyor diyerek, sünnetleri terk edip,
mekruh işlememelidir. Nefse mağlup olmayıp, bilakis üstüne gitmelidir.
Küçük tavizler, sonra daha büyük felaketlere sebep olabilir. Elini veren,
kolunu alamaz. Abdullah ibni Mübarek hazretleri buyuruyor ki:
Müstehabları yapmakta gevşek davranan, sünnetleri yapamaz.
Sünnetleri yapmakta gevşeklik de, farzların yapılmasını zorlaştırır.
Farzlarda gevşek davranan da, marifete, yani Allahü teâlânın rızasına
kavuşamaz. (F. Bilgiler)
Mekruh işlemek de böyledir. Genelde, mekruh tek başına söylenince,
tahrimen mekruh anlaşılır. Bu ise, harama çok yakındır. Nasıl farzı terk
etmek haram ise, vacibi terk etmek de tahrimen mekruh olur. Bir ihtiyaç
olmadıkça, tenzihi de olsa, mekruhtan sakınmaya çalışmalı. Mekruh, kerih
olan, yani çirkin, beğenilmeyen şey demektir. Mekruh işlemeye alışan
kimseye, zamanla haram işlemek de normal gelmeye başlar. (Alışmış,
kudurmuştan beterdir) denilmiştir. Ayrıca, küçük günaha devam etmek,
büyük günah olur. Büyük günaha devam etmek ise, insanı küfre kadar
götürür. İki hadis-i şerif meali:
(Günahların küçük görüneninden sakının! Bunlar toplanınca
sahibini helak eder. Bu şuna benzer ki, bir kavim bir vadiye iner,
çerçöp, odun ne bulurlarsa toplayıp getirirler. Böylece koca bir yığın
olur. Bunu yakıp ateşinde yemek pişirirler. İşte küçük görünen
117
www.dinimizislam.com
günahlardan hesaba çekilen de, helak olur.) [Taberani]
(Uçurumun kenarında dolaşan, her an uçuruma yuvarlanabilir.)
[Buhari]
İyilik ve kötülük
Sual: Bir günahı veya bir iyiliği iki ayrı kişi işlese, günah ve sevab
yönünden farklı olabilir mi?
CEVAP
Evet olabilir. Mesela bir iyiliği Eshab-ı kiram işlese, onlara dağlar kadar
sevab verilir. İhlası çok olana daha çok sevab verilir. İyilik, güzellik her
zaman iyidir. Ancak bazı kimselerde olursa daha iyi daha güzel olur. Bir
hadis-i şerif meali:
(Güzellik, kiminde daha güzeldir: Adalet güzeldir, idarecide olursa
daha güzeldir. Cömertlik güzeldir, zenginde olursa daha güzeldir.
Vera âlimde, sabır fakirde, tevbe gençte daha güzeldir. Haya güzeldir,
kadında olursa daha güzeldir.) [Deylemi]
Kötülük, günah her zaman kötüdür. Ama bazı kimselerde daha kötü
olur. Birisi bize kötülük etse üzülürüz, ama kendisine çok iyilik ettiğimiz bir
kimse kötülük ederse daha çok üzülürüz. Kâfir, kâfirlik yapsa o kadar
anormal görülmez. Ama bir Müslüman, kâfir olsa, daha kötüdür. Onun için
mürtedin cezası daha ağır olur.
Zina çok çirkin büyük bir günahtır. Ama zina kendi yakınımızla falan
olursa daha çirkin daha büyük olur. Yer de önemlidir. Gizli yerde yapmakla
açıktan yapmak daha kötüdür. Bu kötülüğü camide veya Kâbe’de yapmak
daha büyük günah olur.
Yalan kötüdür. Ama bunu sıradan bir insanın söylemesi ile yetkili bir
devlet adamının millete zarar olacak bir yalanı elbette daha büyük olur.
Kibretmek büyük günahtır. Fakat fakirin kibirlenmesi daha çirkindir. Bir
hadis-i şerif meali:
(Kıyamet günü şu üç kişiye Allahü teâlâ rahmet nazarı ile bakmaz
ve acıklı azaba düçar eder:
1- Zina eden ihtiyar,
2- Yalan söyleyen hükümdar,
3- Kibirlenen fakir.) [Müslim, Tirmizi, Nesai]
En büyük günah
Sual: En kıymetli ibadet ve en büyük günah net olarak hangisidir?
Hadis-i şeriflerde çok farklı bildiriliyor. Bir hadiste ana babaya itaat, başka
118
www.dinimizislam.com
birisinde namaz deniyor. Günahlar için de aynı şekilde farklı hadis-i şerifler
var. Yedi büyük günah bildiriliyor. Başka bir hadiste bu yedi günahın
dışında olarak zina en büyük günah denirken, başka bir hadiste içki içmek
en büyük günah olarak bildiriliyor. Bunların sebebi nedir?
CEVAP
Hangi ibadet, Allahü teâlânın rızasına kavuşturursa, o en büyük ibadet
olur. En büyük günah ise, Allahü teâlânın gazabına sebep olan günahtır.
Bunu da biz bilemeyiz. Allahü teâlânın gazabı günahlar içinde saklıdır.
Onun için her günahtan kaçınmalıdır. Belki bizim büyük sanmadığımız bir
günah, Onun gazabına sebep olabilir. Nefsine yenilip günah işleyen de,
korku içinde olmalıdır. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Pervasızca günah işleyen mümine Allahü teâlâ gazap eder.)
[Ukaylî]
Hadis-i şeriflerin farklı olmasının sebebi ise şudur:
Suali soranların hallerine uygun, çeşitli cevaplar verilmiştir. Kimisi için
namazdır, kimisi için emri maruftur. Günahlar da öyledir. Bazısı için zina,
onun felaketine sebep olur, bazısı için de içki sebep olabilir. Bir de,
zamana göre, uygun cevap verilmiştir. Mesela İslamiyet’in ilk zamanları
cihad önemli idi. Günümüzde emr-i marufun, ehli sünnet itikadını yaymanın
önemi büyüktür. Demek ki, kişilerin hallerine ve zamana göre büyüklük
değişiyor. Zaten emredilen ibadetleri yapmak, yasak edilenlerden
kaçınmak her Müslümanın her zaman vazifesidir.
Sual: Şirk hariç, en büyük günah nedir?
CEVAP
Günah, Allahü teâlânın emirlerini yapmamak yani isyan etmek olduğu
için, günahların hepsi de büyüktür. En büyük günah, Allahü teâlânın
gazabına sebep olan günahtır. Bunu da insan bilemez. Allahü teâlânın
gazabı günahlar içinde saklıdır. Onun için her günahtan kaçınmalı. Belki
bizim küçük sandığımız bir günah, Onun gazabına sebep olabilir.
Âlimlerimiz buyuruyor ki:
En büyük günah, bid’at itikadında olmaktır. Doğru iman bilgileri
öğrenilmezse, yani iman bozuksa, yaptığı ibadetlerin hiç kıymeti olmaz.
En büyük günah, günahı bilmemektir. Ondan daha büyük günah ise,
günahı ibadet olarak yapmaktır. Bid’at işleyenler böyledir. Bid’ati, dinin emri
gibi yapar.
En büyük günah, kalb kırmaktır.
En büyük günah, kibirdir.
En büyük günah, gıybettir.
En büyük günah, namazı özürsüz kazaya bırakmaktır. Farzları, vazife
119
www.dinimizislam.com
bilip, kaza etmeyi, ödemeyi düşünmek şartı ile, tembellikle yapmamak, en
büyük günahtır. Vazife bilmemek, önem vermemek ise, küfür olur. Namaz
kılmamak, diğer bütün günahlara yol açacağı için, en büyük günah namaz
kılmamak denebilir. Namaz kılan, diğer günahlardan korunur. Çünkü
Kur’an-ı kerimde, namazın bütün kötülükleri önleyeceği bildiriliyor.
Büyük günahlarla ilgili hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır:
(En büyük günah, katillik, ana babaya zulüm, yalan yere
şâhitliktir.) [Deylemi]
(En büyük günah, yalan yere yemin etmektir.) [Buhari]
(En büyük günah, dünya sevgisidir.) [Deylemi]
(Dünya sevgisi, bütün günahların başıdır.) [Beyheki, İbni Ebi-ddünya]
(En büyük günah, zinadır.) [İbni Ebi-d-dünya]
(En büyük günah, içki içmektir.) [Taberani]
(En büyük günah, Allah hakkında suizan etmektir.) [Deylemi]
(En büyük günah, haksız yere, bir Müslümanın malını almaktır.)
[Taberani]
(En büyük günah, faiz, iffetli kadına iftira, yetim malı yemektir.)
[Taberani]
(En büyük günah, kişinin, geçimi kendisine ait olanları ihmal
etmesidir.) [Müslim]
(En büyük günah, kişinin borcunu ödemek için mal bırakmadan
ölmesidir.) [Ebu Davud]
(Gıybet zinadan da büyük günahtır. Zinadan tevbe edeni Allahü
teâlâ affeder. Gıybet edilen, gıybet edeni affetmedikçe, affolmaz.)
[Taberani]
(Livata yapan mel’undur.) [İ. Ahmed]
(Vasiyette vârislerden birini zarara sokmak büyük günahtır.) [İbni
Cerir]
(Avret yerlerini açmak büyük günahtır.) [Hâkim]
(Bir Müslümanın kalbini kırmak, Kâbe’yi yetmiş kere yıkmaktan
daha günahtır.) [R. Nasıhin]
(Küçük günaha devam etmek, büyük günah olur.) [İ. Asakir]
(Küçük görünen günahlar, toplanınca sahibini helak eder.)
[Taberani]
(Şu yedi büyük günahtan kaçının: 1- Allah’a şirk koşmak, 2Büyücülük, 3- Katillik, 4- Harpten kaçmak, 5- Yetim malı yemek, 6Faizcilik, 7- Namuslu kadına iftira etmek.) [Taberani]
(İlmi gizlemekle yapılan hıyanet, malda yapılan hıyanetten daha
120
www.dinimizislam.com
büyük günahtır.) [Ebu Nuaym]
Hadis-i şeriflerde, suali soranların hâllerine uygun, çeşitli cevaplar
verilmiştir. Bazısı için zina, onun felaketine sebep olur, bazısı için de içki
sebep olabilir. Günahın büyüklüğü, kişilerin hâllerine ve zamana göre
değişiyor.
Sual: Şu hadisi bildirdiniz:
(Beş vakit namaz kılan, Ramazan orucunu tutan, zekâtını veren ve
yedi büyük günahtan kaçınana, Cennetin bütün kapıları açılır, selamet
ve emniyet içinde gir denilir.) [Nesai]
Bu hadiste bildirilen yedi büyük hangileridir?
CEVAP
Yedi büyük günah şunlardır: 1- Allah’a şirk koşmak. 2- Büyücülük,
3- Katillik, 4- Harpten kaçmak, 5- Yetim malı yemek, 6- Faizcilik, 7Namuslu kadına iftira etmek. (Buhari, Müslim) Başka bir hadis-i şerifte
de, yedi büyük günah içinde Müslüman olan ana babaya asi olmak ifadesi
geçiyor. Allah’a şirk koşmak küfürdür. Küfür de, bazen büyük günahlar
arasında sayılır.
Allah kimleri sevmez
Sual: Allah kimleri sevmez?
CEVAP
Allahü teâlâ, kâfirleri de, günah işleyen Müslümanları da sevmez. Bu
ikisi arasında elbette fark vardır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın kâfirlere düşmanlığı, zatından yani kendisindendir.
Müslümanların işlediği günahları ise, sıfatları sevmez. Bu düşmanlık
sıfatlara aittir. Rahmet sıfatı, zatın düşmanlığını ortadan kaldırmaz. (1/266)
Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, kâfirleri sevmez.) [Al-i İmran 32]
(Allahü teâlâ, israf edenleri sevmez.) [Enam 141]
(Allahü teâlâ, kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez.)
[Lokman 18]
Birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(“Allah’tan kork” denince, “Sen kendine bak” diyeni Allahü teâlâ
sevmez.) [Beyhekî]
(Düşmanlıkta ileri gidenleri Allahü teâlâ sevmez.) [Buhari]
(Allahü teâlâ, kibirlileri sevmez.) [Deylemi]
(Allahü teâlâ, komşusuna sıkıntı vereni sevmez.) [Deylemi]
(Allahü teâlâ, eshabımı ve akrabamı incitenleri sevmez.) [Taberani]
(Allahü teâlâ, çok yiyip içeni ve çok uyuyanı sevmez.) [İ. Gazali]
(Allahü teâlâ, cimriliği sevmez.) [Berika]
121
www.dinimizislam.com
(Allahü teâlâ, çirkin söz söyleyeni sevmez.) [İbni Ebi-d-dünya]
(Allahü teâlâ, zalim zengini sevmez.) [Bezzar]
(Allahü teâlâ, taatten gafil olanı sevmez.) [Deylemi]
(Allahü teâlâ, çalışmayan gençleri sevmez.) [Münavi]
(Allahü teâlâ, hakkı kabul etmekte inat edeni sevmez.) [Buhari]
En şiddetli azap
Sual: Müslüman olduğu hâlde, günahları çok gelerek Cehenneme
düşen kimseler içinde, azabı en şiddetli olan kimlerdir? Yani hangi günah
sebebiyle şiddetli azaba maruz kalırlar?
CEVAP
Bu, şahıslara göre değiştiği gibi, günahı işleyiş sebeplerine göre de
değişir. Mesela bir kralın zulmü ile bir kölenin zulmü aynı olamaz. Put
yapanla, resim çizenin, azapları aynı olmaz. Niyetlerine göre değişir.
Peygamber efendimizin, bazı günahların önemini bildirmek için, (Şu
günahları işleyen en şiddetli azaba mâruz kalacaktır) buyurduğu olmuştur.
Bunlardan üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kıyamette azabı en şiddetli olan, canlı resmi yapandır.) [Buhârî]
(Kıyamette azabı en şiddetli olan, zâlim hükümdardır.) [Beyheki]
(Kıyamette azabı en şiddetli olan, ilmi kendisine fayda vermeyen
âlimdir.) [Taberanî]
Her şey günah mı?
Sual: Sık sık dinden bahsedilip, şunu yapmak farzdır, yapmamak
günah olur deniyor. İslamiyet’te her şey günah mı?
CEVAP
Hayır, dinimizde her şey günah değildir. Helal olan şeylerin yanında,
haramlar çok azdır. Bütün meyveler, sebzeler, zehirli olanları hariç bütün
otlar mubahtır. Deniz haşaratı hariç, bütün balık çeşitleri, sarhoş edenler
hariç bütün içilecek şeyler helaldir. Mahrem akraba ve kitapsız kâfirler
hariç, yabancı kadınların hepsiyle evlenmek caizdir. İpek hariç, bütün
giyecekler mubahtır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın mubah ettiği, izin verdiği şeylerin çeşidi ve sayısı pek
çoktur. Haram ettiği, yasak ettiği şeylerse, pek azdır. Mubahlardaki fayda
ve lezzet, haramlardan çok fazladır. Hepsinden daha önemlisi, Allahü teâlâ
mubah işleyeni sever, haram işleyeni sevmez. Aklı olan kimse, çabuk
geçen bir lezzet için, Allahü teâlâyı gücendirmeyi elbette istemez. (1/163)
Allahü teâlâ kullarına çok merhamet ve ikram ederek, mubahlarla
zevklenmeye izin vermiş ve pek çok şeyi mubah etmiştir. Helal olan bu
122
www.dinimizislam.com
sayısız zevkleri, lezzetleri bırakıp da, haram edilen birkaç zevke sapmak,
Allah’a karşı ne kadar edepsizlik olur. Hem de, haram ettiği lezzetleri, daha
fazlasıyla mubahlarda da yaratmıştır. Helal olan çeşitli nimetlerin zevkleri
bir yana, insanın işinden, Rabbinin razı olmasından, daha büyük zevk olur
mu? Bir kölenin işini, efendisinin beğenmemesinden daha büyük sıkıntı
olur mu? Biz kuluz, sahibimiz olan Allah’ın emrindeyiz. Başıboş değiliz.
(1/73)
Bir insan, ne olduğunu, niçin yaratıldığını, ne yapması, neden
sakınması gerektiğini, iyinin, kötünün, faydalının, zararlının, dostunun,
düşmanının ne olduğunu bilmezse, hayvandan ne farkı kalır? İnsanı ve
bütün mahlûkatı Allahü teâlâ yarattı. Gönderdiği Peygamberler vasıtasıyla,
(Sizi ben yarattım. Beni tanımakla şereflenmeniz, kulluk etmeniz için
yarattım. Şunları yaparsanız, dünyada da, ahirette de rahat ve mutlu
olursunuz. Şunları yapmazsanız dünyada da ahirette de bedbaht olur,
çok sıkıntı çekersiniz) buyurdu. Yapmamız ve sakınmamız gereken
şeyleri bildirdi. İşte bu bildirdiği kaidelerin toplamına din deniyor. Yani din,
insan denilen bu mükemmel varlığın kullanma talimatıdır, rahat ve mutlu
olma, kendisine ve insanlara faydalı olma, kendisini ve insanları zarardan
koruma talimatıdır. İyiyi ve kötüyü, faydalıyı ve zararlıyı, dostu ve düşmanı
tanıtma rehberidir. Bu kaidelerin hepsini, insanı yaratan Allahü teâlâ
bildirmiştir. Bizi O yaratmıştır ve elbette, yaratan yarattığını en iyi bilendir.
İhsan ve merhamet edip, bunları bildirmiştir. Bildirmeseydi, bu halimizle
hayvandan bir farkımız kalmazdı. Yer içer, kırar döker, yatıp kalkar,
parçalardık. Bize bütün nimetleri ihsan eden Rabbimize şükredeceğimiz
yerde nankörlük edersek, bunun cezası da elbette ağır olur.
En kötü şeyler
Kötü olan çoktur; fakat bazıları daha kötüdür. Hadis-i şerifte bildirilen
birkaçı şöyledir:
(İnsanların en kötüsü, zararından kurtulmak için yanına
yaklaşılmayandır.) [Buhari]
(İnsanların en kötüsü, ömrü uzun, ameli kötü olandır.) [Tirmizi]
(İnsanların en kötüsü, ikiyüzlü olandır.) [Buhari]
(İnsanların en kötüsü, tez kızan, geç yatışandır.) [Tirmizi]
(İnsanların en kötüsü, insanlara zarar veren, onları incitendir.) [İ.
Ahlakı]
(İnsanların en kötüsü, kötü âlimlerdir.) [Bezzar]
(İnsanların en kötüsü, imkânı varken, çoluk çocuğunun rızkını
kısandır.) [Taberani]
123
www.dinimizislam.com
(Ahmaklığın en kötüsü, Müslümanlığı bırakıp, başka dine
meyletmektir.) [Deylemi]
(İşlerin en kötüsü bid’attir.) [Buhari, Müslim, Nesai]
(Yaratıkların en kötüsü, bid’at ehlidir.) [Ebu Nuaym]
(En kötü hastalık, cimriliktir.) [Dare Kutni]
(En kötü yemek, zenginlerin davet edilip, fakirlerin çağırılmadığı
ziyafettir.) [Buhari]
(En kötü hırsız, namazından çalandır. Rükû ve secdeden çalar.
[Taberani]
(En kötü pişmanlık, Kıyamet günü duyulan pişmanlıktır.) [Beyheki]
(En kötü ihtiyar, gaflet ve nefse uymakta gençlere benzemeye
çalışandır.) [Taberani]
(En kötü vasıf, cimrilik ve aşırı korkaklıktır.) [Buhari]
Günahlar sarhoş etseydi
Sual: Hayyam’ın tenkit edilen şiirleri yanında;
Çok şarap içiyor diye çoktur beni ayıplayan
Sarhoş etseydi her günah bulunmazdı ayık insan.
Şiirinin hoş olduğu bildiriliyor. Burada açıkça şaraba helal denmiyor
mu?
CEVAP
Hayyam, öteki şiirlerinde şaraba helal diyor; ama bu şiirinde şaraba
helal demiyor. (Şarap günahtır, ama diğer günahlar da şarap gibi sarhoş
etseydi, ayık insan kalmazdı) diyor. Burada hoşa giden, şarap içmek değil,
günah işleyenlerin sarhoş olmasıdır.
Namaz kılmamak, oruç tutmamak, zekât vermemek, hacca gitmemek
gibi farzların terki ile meydana gelen günahlar, şarap içmekten daha büyük
günahtır; çünkü din kitaplarında diyor ki:
Haramdan kaçmanın sevabı, farzları yapmanın sevabından daha
fazladır. Farzları yapmamanın günahı, haram işlemek günahından
daha çoktur.
İçki içen sadece bir haram işlemiş olur. Namaz kılmayan ise, namaz
kılmama günahı yanında, farzı terk etme günahı da vardır. İki günah
işlemektedir. Diğer bütün farz ve günahlar da böyledir.
Düşünmeli, gıybetçiler, laf taşıyanlar, açık gezenler, hırsızlar, hainler,
kibirliler, zaniler, bid’at ehli olanlar ve diğer günahları işleyenler, sarhoş
olup yamuk yumuk yürüselerdi, gerçekten ortada ayık insan bulmak zor
olurdu.
Eski ümmetlerden, günah işleyenlerin sabahleyin kapısına bu şu
124
www.dinimizislam.com
günahı işledi diye yazılırmış. İşlediğimiz günahlar bizi sarhoş etseydi,
halimiz nice olurdu? Yahut günah işleyince hemen bizi cezalandırsaydı
dünyada kaç kişi kalabilirdi ki? Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları hemen cezalandırsaydı,
yeryüzünde hiçbir canlı kalmazdı. Fakat Allah, onları belli bir süreye
kadar erteler.) [Fatır 45]
Allahü teâlâya hamd olsun ki, günahlarımız yüzünden bizi hemen
cezalandırmıyor, tevbe etmemize imkân veriyor ve günahlarımızı
başkalarına göstermiyor.
Sual: Bir hoca, (Ömer Hayyam’ın şarap dediği şey zemzem, meyhane
dediği mescit ve tekkedir. Onun şiirleri tevil ile anlaşılır) dedi. Hocanın
dedikleri doğru mudur?
CEVAP
Bir atasözü: Zırva tevil götürmez. Hayyam, (Atın ölümü arpadan,
benim ölümüm de şaraptan olsun, cenazemi şarapla yıkayın) diyor.
Cenneti Cehennemi inkâr ediyor, hepsi bu dünyada diyor. Madem hayır
şer tanrıdan o halde tanrının bizi sorguya çekmeye hakkı yoktur diyor.
Şarabı peygamber haram etti diyor. Zarar vermeyene günah olmaz diyor.
Şarapçılar ve ateistler kendilerine delil olarak Hayyam’ın şiirlerini sitelerine
koymuşlardır.
Hayyam, eğlence, aşk ve şarap konularına ağırlık vermektedir. Hasan
Sabbah’ın yoluna girmiştir. Ahirete ve öldükten sonra dirilmeye inanmaz.
(Rehber Ansiklopedisi)
Şiirlerinden bazıları:
Sarhoşken Arabın devesini öldürünce Hamza
Peygamber, şarabı yalnız haram etmiş ona
Bu dünyadan başka bir dünya yok, arama
O var sandığın şey yoktur boşa arama
Ben içerim, ama senin gibi kötülük yapmam
Şaraba taparım senin gibi kendime tapmam.
Cılız karıncalarız, Süleyman değiliz biz
Biz aşka tapanlarız, Müslüman değiliz biz
Sen sorguya çekmeden ben sorgularım seni
Ey Tanrı, hangi günahım için öldürdün beni
Herkes koyu Müslüman dönerken
Biz tam putperest döndük Kâbe’den
Şarap haram olsa da bana göre hava hoş
Hem, bana sorarsanız, haram olan her şey hoş
Seccadeye yatanlar eşek değil de nedir?
125
www.dinimizislam.com
Müslüman geçinir ya, gâvurdan da beterdir
Her gün tevbe eder bozarız biz
Sarhoş doğduk, sarhoş yaşarız biz
Kızıl şarap iç solgun yüzüne bir renk gelsin
Şu yaşamına ahenk, işlerin de denk gelsin
Ben şarap ile çalgıda buldum saadeti
Dinim dinsizliktir, bıraktım her ibadeti
Bize yıllanmış şarap size cami kilise;
Sizler cennetliksiniz, cehennemliğiz bizse
Şarap ile yıkayın beni öldüğüm zaman
Tabutumu yapınız üzüm asmalarından
Günah ve sevgi
Sual: Hiçbir sebep yokken arkadaşımla aramızda bir soğukluk oldu.
Sebebi ne olabilir?
CEVAP
İşin başı Allahü teâlâyı sevip günahlardan kaçmaktır. Allahü teâlâ bir
kimseyi severse, iyilere de onu sevdirir. Allah’ın sevmediği kimselerden
iyiler nefret eder.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, bir kulunu sevince, o kulun sevgisini meleklerin
kalbine yerleştirir. [Melekler de onu sever.] Eğer Allahü teâlâ, o kula
buğzederse, o buğzu meleklerin kalbine de yerleştirir. [Melekler de o
kimseye buğzeder.] Allahü teâlâ o sevgi ve buğzu insanların kalbine de
yerleştirir.) [Ebu Nuaym]
Günah işleyen, önce Allahü teâlânın sonra da insanların sevgisini
kaybeder. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İki kimse, Allah için birbirini severken, sonra aralarındaki
muhabbet zail olmuşsa, bu ikisinden birinin işlediği günahtan
dolayıdır.) [Buhari]
Dünyada Allahü teâlâdan korkup haramlardan kaçan ve ibadetleri
yapan kimse için, ahirette korkacak sıkıntı kalmaz. Dünyada korkmayan
ahirette çok sıkıntılara maruz kalır. Hadis-i kudside buyuruldu ki:
(Bir kuluma iki korku, iki eminlik vermem. Eğer dünyada benden
emin olursa, ahirette korkar. Dünyada korkarsa, ahirette emin olur.)
[Ebu Nuaym]
Harama bakmaktan da çok sakınmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Harama bakış, İblisin zehirli oklarından biridir. Allah
korkusundan dolayı bakışına hakim olan, imanının tadını duyar.)
126
www.dinimizislam.com
[Taberani]
Niyet kalbin amelidir
Niyet, kalbin amelidir. Kalb ise marifet kaynağıdır. Marifet kaynağında
bulunanlar, dışarıdakilerden daha değerlidir. Münafık ise, çok kötülük
yapmak ister, fakat niyetini gerçekleştiremez. İnsanlara yaranmak için iyi
şeyler yapmaya çalışır. Bu bakımdan münafığın ameli niyetinden hayırlı
olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, sizin güzel suretlerinize, mallarınıza bakmaz.
Kalblerinize ve amellerinize bakar.) [Müslim]
Yani Allahü teâlâ, insanın yeni, temiz elbisesine, makam ve rütbesine
bakarak sevap vermez. Amelini ne düşünce ile, ne niyetle yaptığına
bakarak sevap veya azap verir.
Yahya bin Muaz-ı Razi hazretlerine Allah sevgisinin [muhabbetin] ne
olduğu soruldu. Cevabında, (İyilikle artmayan, kötülükle eksilmeyen bir
şeydir) buyurdu.
Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri de, (Muhabbet, sevdiği şeyleri
sevdiği için vermektir) buyurdu.
Hazret-i Şibli, (Sevdiğini söyleyip de, başkaları ile meşgul olan,
dost ile alay etmiş olur) buyurdu.
Sevginin alameti üçtür: Çok tefekkür, az uyku ve Allahü teâlâyı çok
anmak. (T. Gafilin, R. Nasıhin)
Haramlardan bazıları
Sual: Kolay anlamak için, haramları maddeler halinde bildirmeniz
mümkün mü?
CEVAP
Haram olduğu, kitaplarda bildirilenlerden bazıları şunlardır:
1- Abdestte ve gusülde, lüzumundan fazla su kullanmak,
2- Adak etini zenginlerin yemesi,
3- Aksırıp elhamdülillah diyene, yerhamükellah dememek,
4- Alkollü içki içmek,
5- Allahtan başkasına eğilmek veya secde etmek,
6- Allahü teâlâdan gayri eşyaya yemin etmek,
7- Allahü teâlânın Rahman, Kuddüs ve Halık gibi isimlerini insanlara
koymak,
8- Arkadaşının elini öpmek,
9- Avret yerini açmak ve başkasının avret yerine bakmak, [Erkeğin
127
www.dinimizislam.com
avret yeri göbekle diz arası, kadının avret yeri el ve yüz hariç her yeridir.]
10- Bakkala borç para verip, o para bitinceye kadar ondan mal satın
almak,
11- Başı açık gezen kadına, yakınlarının razı olması,
12- Başkasının malını ondan izinsiz kullanıp yerine koymak,
13- Başlık parası almak,
14- Bayram günü oruç tutmak,
15- Besmelesiz kesilen ve kitapsız kâfirlerin kestiği hayvanı yemek,
16- Bidat sahiplerini sevmek ve saygı göstermek,
17- Bir günlük yiyeceği olanın dilenmesi ve bunu bilenin ona sadaka
vermesi,
18- Bir Müslümanı yalan sözlerle övmek,
19- Bira, kımız ve kefir içmek,
20- Birine ücretsiz iş gördürmek,
21- Birinin malını şaka olarak alıp saklayarak onu üzmek,
22- Bulaşıcı hastalığın kesin bulaşacağına inanmak,
23- Büyüklerin giymeleri, yiyip içmeleri haram olan şeyleri çocuklara
yaptırmak,
24- Camiye, necaset bulaştıracak olan deliyi ve küçük çocukları
sokmak,
25- Canlı resmi yapmak,
26- Canlı resmini belden yukarıya asmak,
27- Cemaat arasında dolaşarak dilenmek ve buna sadaka vermek,
28- Cenazeye çiçek ve çelenk götürmek ve matem alametleri taşımak,
29- Cenazeyi camiye sokmak, [Namazını kılmak için de sokulmaz.]
30- Cuma ve bayram hutbelerini nutuk çeker gibi okumak,
31- Cünübün camiye girmesi, namaz kılması, Kur’an okuması,
[Hayzlıya bunlar haram olduğu gibi, cima etmesi ve oruç tutması da
haramdır.]
32- Çalgı çalmak ve dinlemek,
33- Deyyusluk etmek,
34- Din kardeşine üç günden çok dargın durmak,
35- Doyduktan sonra yiyip içmek,
36- Erkeğin altın yüzük takması,
37- Erkeğin hanımını çalışıp kazanmaya zorlaması,
38- Erkeğin ipek giymesi, altın ve gümüşü süs olarak takması
39- Erkeğin kadına ve kadının erkeğe benzemesi, Mesela erkeğin
kolye takması,
40- Erkek hayvanın dişiye aşması için ücret almak,
128
www.dinimizislam.com
41- Eshab-ı kiramdan herhangi birine sövmek,
42- Ezanı hoparlörle okumak,
43- Faiz alıp vermek,
44- Falcılığı öğrenmek ve falcılık yapmak,
45- Farz namazı, özürsüz kazaya bırakmak,
46- Farz ve haramlardan meşhur olanları, lüzumu kadar öğrenmemek,
47- Farzları terk etmek,
48- Fuhuş söz söylemek,
49- Gelinin, kapalı gelinlikle de olsa, yabancı erkeğe görünmesi,
50- Gıda almayıp ölmek,
51- Gıybet etmek ve dinlemek,
52- Gizli yamalı ve kusurlu malı yeni, sağlam diye satmak,
53- Hacılardan ayakbastı parası almak,
54- Hanımı bir defada üç talakla boşamak,
55- Hanımı dövmek, eziyet etmek, nafakasını tam vermemek,
56- Haram işlemeye başlarken besmele çekmek,
57- Haram yiyip içtikten sonra hamd etmek,
58- Haset etmek,
59- Hastalığı herkese söyleyip, halinden şikâyet etmek,
60- Hırsızlık ve gasp,
61- Hıyanet etmek,
62- Horoz ve diğer hayvanları dövüştürmek,
63- Hutbeye dünya sözü karıştırmak,
64- İbadetlere bid’at karıştırmak,
65- İcmaa muhalefet etmek,
66- İçi ve kursağı çıkarılmadan kaynar suda haşlanan tavuğu yemek,
67- İftira etmek,
68- İmamın namazda, ihtiyaçtan fazla yüksek sesle okuması,
69- İsraf etmek,
70- Kadına dübüründen yaklaşmak,
71- Kadının mahremsiz hacca veya sefere gitmesi,
72- Kadının, Kur’an, mevlid, ilahi okuyarak sesini yabancı erkeklere
duyurması,
73- Kadınların kaşlarını inceltmesi,
74- Kadınların kesilen saçı ve diğer kılları erkeklere göstermesi,
75- Kadınların sokağa çıkarken güzel koku sürünmesi,
76- Kâfirlere ibadette benzemek, [Mekruh ve küfür olanları da vardır.
Mesela kâfirler boyadığı için, onlara benzeme niyeti olmadan yumurta
boyamak mekruhtur. Hıristiyanlara benzemek niyetiyle olursa haram olur.
129
www.dinimizislam.com
Nevruz günü mecusilere benzemek niyetiyle olursa küfür olur.]
77- Kanuna uymayıp, cezaya, zarara sebep olarak fitneye yol açmak,
78- Karada, suda yaşayan haşeratı yemek,
79- Katillik,
80- Kendine nasihat verenlere kızmak,
81- Kendini tehlikeye düşürmek,
82- Kibirlenmek,
83- Kokmuş et yemek,
84- Köpek, kurt ve diğer yırtıcı hayvanları yemek,
85- Kumar oynamak,
86- Kur’an-ı kerimi abdestsiz tutmak,
87- Kur’an-ı kerimi Parayla okumak ve okutmak,
88- Kur’an-ı kerimi teganni ederek okumak ve dinlemek,
89- Kürtaj yapmak, çocuk düşürmek, [Zaruret varsa 120 güne kadar
caiz olur.]
90- Makam sahipleri gelince, saygı için hayvan kesmek,
91- Malı olduğu halde, borcunu ödememek,
92- Mastürbasyon yapmak,
93- Mekke’deki evleri hac zamanında, hacılara ücretle kiraya vermek,
94- Metres tutmak, müta denilen geçici nikâh yapmak,
95- Muhtaç ana babadan izinsiz hacca gitmek,
96- Mübarek zatların resimlerini yükseğe asmak veya aşağı koymak,
97- Namaz kılarken yapması haram olan bir şeyi, hutbe dinlerken de
yapmak,
98- Namazda Arapça’dan başka dille dua etmek,
99- Namazı özürsüz bozmak,
100- Namazları vakti girmeden önce kılmak, vaktinden sonraya
bırakmak,
101- Ölünün avret yerine bakmak,
102- Ölünün bir yerini zaruretsiz kesmek, [Organ nakli caizdir.]
103- Pis, necis olan şeyleri yemek,
104- Rüşvet alıp vermek,
105- Sakalı bir tutamdan kısa yaparak sünneti değiştirmek,
106- Salih ana babanın haram olmayan emirlerini yapmamak,
107- Selam verenin selamını hemen almamak,
108- Sihir [büyü] yapmak yaptırmak,
109- Söz taşımak,
110- Suizan etmek, tecessüs etmek
111- Tesiri kesin olan ilaçları kullanmamak,
130
www.dinimizislam.com
112- Uşur vermemek ve uşrunu vermediği mahsulü yemek,
113- Uyuşturucu kullanmak,
114- Vadesi gelmemiş çeki, senedi, iskonto yaparak ödemek, [Senet
kırdırmak.]
115- Vücuda zarar veren şeyleri yiyip içmek,
116- Yabancı çocuğu kendi öz evladı olarak ilan etmek,
117- Yabancı erkeğin menisiyle tüp bebek sahibi olmak, taşıyıcı
annelik,
118- Yalan söylemek, yalan yere yemin etmek, yalan olarak söz
vermek,
119- Zekât ve sadakayı, malını haram yerlere harcayan kimselere
vermek,
120- Zenginliğiyle veya makamıyla kendini başkalarından üstün
görmek,
121- Zina, livata ve hayvana tecavüz.
Farzlardan bazıları
Sual: Haramlardan bazılarını maddeler halinde bildirmiştiniz? Bunun
gibi, farzları da bildirebilir misiniz?
CEVAP
Farzlardan bazıları da şunlardır:
1- Allah rızası için aç olanı doyurmak,
2- Aksırınca elhamdülillah diyene yerhamükellah demek,
3- Allah ve Resulüne itaat, [kendine farz olanları öğrenip yapmak ve
haramlardan sakınmak]
4- Allah’ın azabından emin olmayıp korkmak, rahmetinden de ümit
kesmeyip ümitli olmak,
5- Allahü teâlânın rızka kefil olduğuna ve rızkın Allah’tan olduğuna
inanmak,
6- Allahü teâlânın varlığını tefekkür etmek,
7- Allahü teâlâya ihsan ettiği nimetleri için şükretmek,
8- Allahü teâlâyı hiç unutmamak [Her işinde Allah’ın rızasını
gözetmek],
9- Amentüdeki altı esasa inanmak, ezberleyip manasını bilmek,
10- Ana babaya iyilik ve hizmet etmek,
11- Belâlara sabretmek yani isyan etmemek,
12- Bir yerde salih kimse kalmayıp, fesat ve bid’at artınca, başka yere
göçmek,
13- Hayvan keserken Besmele çekmek,
131
www.dinimizislam.com
14- Boşadığı kadına mehr parasını ödemek,
15- Boşanan kadının nafakasını babası, babası yoksa zengin
akrabasının vermesi,
16- Çocuğun, babasına hizmet etmesi,
17- Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek,
18- Emîrin, İslamiyete uygun emirlerine itaat etmek,
19- Emr-i maruf ve nehyi münkerde bulunmak,
20- Emr-i marufu yumuşak yapmak,
21- Erkeklerin Cuma namazı kılması,
22- Eshab-ı kiramın hepsinin salih ve adil olduğuna inanmak, hiçbirine
dil uzatmamak,
23- Fuhuş sözlerden sakınmak,
24- Günahları için tevbe etmek,
25- Halife-i müsliminin, seçip emrettiği ictihada göre amel etmek,
26- Haram işlemekten korkan bekârların evlenmesi,
27- Helâl yiyip içmek ve giyinmek,
28- Her asırda yaşayan her milletin, Resulullaha uyması,
29- Her müslümanın, müctehidi taklit etmesi yani dört mezhepten
birinde bulunması,
30- Hubb-i fillah ve buğd-i fillah üzere olmak,
31- İslam’ın beş şartını öğrenip tatbik etmek, [Namaz, oruç, zenginse
zekât ve hac]
32- İyi huylu olmak ve ahlak ilmini öğrenmek,
33- Kâinata, ibret nazarıyla bakmak,
34- Kanaat etmek,
35- Karısı zengin olsa bile, bunun nafakasını vermek,
36- Kaza ve kadere razı olmak,
37- Kız ve oğlan çocuk yedi yaşına gelince, namaz kılmalarını
emretmek,
38- Kifayet miktarı rızık [yani yiyecek, giyecek ve mesken] kazanmak
için çalışmak,
39- Kul ve hak borçlarını ödeyip ölüme hazırlanmak ve borçlunun
vasiyet yazması,
40- Sanatına, mesleğine ait din ve fen bilgilerini öğrenmek,
41- Müctehidin Eshab-ı kirama uyması,
42- Müctehidin kendi ictihadına uyması,
43- Müdara etmek, yani insanlarla iyi geçinmek,
44- Müftünün müctehid olması,
45- Namaz kılacağı zaman hayzdan ve cünüplükten gusletmek,
132
www.dinimizislam.com
46- Namaz kılacak kadar sure veya âyet ezberlemek,
47- Nasslarda açıkça bildirilen emirlere inanmak ve uymak,
48- Ölüyü yıkamak, kefenlemek, cenaze namazı kılmak, kabre
defnetmek farz-ı kifayedir,
49- Peygamberlerin mucize göstermeleri,
50- Resulullahın Ehl-i beytine ve hanımlarına saygı göstermek,
51- Resulullahın peygamberliğini işitenin, Ona iman etmesi,
52- Salih ve mahrem akrabayı ziyaret etmek,
53- Selam verenin selamını almak,
54- Sözüne sadık olmak, doğru söylemek,
55- Şafii’de, erkek çocukların sünnet olması,
56- Tartı ve ölçüleri hilesiz, doğru kullanmak,
57- Tevekkül etmek,
58- Zengin babanın, fakir çocuğunu evlendirmesi,
Çirkinin çirkini
Sual: Bazı günahları gençler işleyince normal gibi karşılanıyor da,
yaşlılar işleyince, kocaman adam nasıl yapar deniyor. Günahsa herkese
günah değil mi? Bir bankacı içki içse göze batmaz da, bir imam içki içse
basında konu olur. İkisine de aynı günah değil mi?
CEVAP
Güzelin güzeli olduğu gibi, çirkinin de çirkini olur. İyi işler, güzellikler
bazısında daha çok dikkati çeker. Bir hadis-i şerif meali:
(Güzellik, kiminde daha güzeldir. Mesela adalet güzeldir, fakat
idarecide daha güzeldir. Cömertlik güzeldir, zenginde daha güzeldir.
Hayâ güzeldir, kadında daha güzeldir.) [Deylemi]
Bir kimsenin adaletli olması iyidir, ama bir müdürün, bir bakanın veya
bir padişahın adaletli olması daha farklıdır. Bir padişahın adaleti, dillere
destan olur. Hazret-i Ömer’in adaleti, asırlar geçmesine rağmen hâlâ
unutulamamıştır.
Cömertlik güzeldir, ama fakir cömert olsa ne yapabilir, kaç kişiye ne
verebilir ki? Zenginin cömertliğiyse, her tarafa yayılır. Mesela Hatem-i Tai
isimli zenginin cömertliği dillere destan olmuş, 15 asır geçmesine rağmen
unutulmamıştır.
Çirkin şeyler de böyledir. Kibir herkes için kötüdür, ama fakirin, âcizin,
cahilin, işçinin kibirlenmesi daha çok dikkati çeker. Malınla mı
büyükleniyorsun,
ilminle
mi
büyükleniyorsun,
makamınla
mı
büyükleniyorsun demezler mi? Böyleleri için, (Kavurga yer, kavurma
yedim der) diye kötülenir. [Kavurga, buğday, mısır gibi tahılların, kuru
133
www.dinimizislam.com
yemiş olarak yenmesi için, ateşte kavrulmuşuna denir.]
Dinden uzak bir kimse, içki içse, kumar oynasa göze batmaz, ama bir
din adamı, bir imam camiye sarhoş gelse günün olayı olur. Din adamı
beyaz elbise gibidir, ufak bir leke hemen görünür. Başı kapalı bir bayan,
mini etek giyse, herkesin dikkatini üzerine çeker. Cumhurbaşkanı lüks
arabayla gelse kimse yadırgamaz, ama fakirin aynı arabayla hava atması
ayıplanır. Onun için derler ki:
Adamın ayranı yoktur içmeye,
Altın gümüş köprü ister geçmeye.
Herifin açlıktan nefesi kokar,
Lüks araba ile gezmeye çıkar.
Zina büyük günah ve çok çirkin bir iştir, fakat ihtiyarın zina etmesi daha
çirkin, daha kötüdür. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Yedi kat gök ve yer, zina eden ihtiyara hep lanet eder.) [Bezzar]
(Allahü teâlâ şu üç kişiye şiddetli azap eder: 1- Zina eden ihtiyara,
2- Yalan söyleyen idareciye, 3- Kibirli fakire.) [Müslim]
70–80 yaşında bir nine, boyansa, mini etek giyse normal karşılanmaz,
belki gülünç olur.
İşlenmeyen günahın cezası
Sual: Gazetenizde çıkan bir yazıda, (Bedenine zarar verdiği için
alkollü içkileri bırakan, sarhoşluk günahından kurtulamaz. Frengi,
belsoğukluğu ve AIDS gibi korkunç hastalıklara yakalanmamak için,
zinadan, genelevlere gitmekten sakınan kimse de, İslamiyet’te, afif, temiz
sayılmaz) deniyordu. Bir günah işlenmeden nasıl sarhoşluk günahı yazılır?
Günah işlemeye sadece karar verilse, işlenmese yine günah işlenmiş olur
mu?
CEVAP
Günahı işlemeye karar verince, günaha azmedince sadece karar
verme günahı yazılır diyen âlimler varsa da, birçok âlim, (Günah işlemeye
karar verilse, fakat işlenmese, karar verme günahı da yazılmaz) buyuruyor.
Günah işlemeyi istemek günah olmaz. İşlemeye karar verilince, yalnız
karar vermek günahı yazılır. İşlemek günahı yazılmaz. Küfür ve küfre
sebep olan şeyler böyle değildir. Bunlara karar verince kâfir olur.
(Bezzaziyye)
Günah işlemeyi düşünmek, işlemeye niyet etmek, karar vermek günah
olmaz, yapmak günah olur. (İslam Ahlakı)
Günah, terk edilirse, sevab yazılır. Bu günahı işlemeye azmederse, bir
günah yazılır. İşlemezse, bu da affolur. Hadis-i şerifte, (Kalbe gelen kötü
134
www.dinimizislam.com
düşünce, söylenmedikçe ve buna uygun hareket edilmedikçe affedilir)
buyuruldu. (Berika, Buhari)
Bir kimse içki içmeyi düşünüp, içki almaya karar verirse, sonra
günahını düşünerek vazgeçerse, çok sevab alır; çünkü (Bir haramdan
sakınmanın sevabı, bir farzı yapmanın sevabından kat kat çoktur)
buyuruluyor.
Şimdi gazetede çıkan yazıyı açıklayalım:
Bir kimse, içki içip sarhoş oluyor. Doktor, bir daha içki içersen, şöyle bir
hastalık çıkar veya ölürsün dese, o da sırf bedenine zarar verdiği için
içmezse, haramdan sakınma sevabına kavuşamadığı gibi, eski içtikleri de
affa uğramaz, çünkü tevbe etmemiştir. İçkiyi bırakmasının sebebi,
vücuduna zarar vereceği içindir. Vücuduna zarar vermeyeceğini bilse
bırakmaz.
Hastalık bulaşır diye zinadan kaçan kimse de, günahına tevbe
etmediği için, hastalık tehlikesi yoksa yine zina edebileceği için, zinadan
sakınma sevabına kavuşamadığı gibi, eski zinaları da affa uğramaz ve
dinde namuslu kimse sayılmaz.
Bu fetvayı kimden aldın?
Sual: İnternette, (Bu fetvayı kimden aldın müslüman?) diye bir şiir
dolaşıyor. Bu şiirde dine aykırı yerler var mı?
CEVAP
Şiirde, gayrimüslimlerin ürettiği eşarbı almak tenkit ediliyor. Dinimiz,
gayrimüslimlerle alış veriş yapmanın caiz olduğunu bildiriyor. Peygamber
efendimiz de, gayrimüslimlerle alış veriş yapmıştır. Eşarp için ölçü, dinin
emirlerine uygun olmasıdır. Mesela rengiyle dikkat çeken, ipek bir eşarbı
Müslüman da üretse, ucuz da olsa, giymek caiz olmaz. Gayrimüslimden
eşarp almanın günah olduğunu söyleyen kişi, bu fetvayı acaba kimden
almıştır?
Şiirde, eli kolu kuyumcu vitrini denilerek ziynet takılması tenkit ediliyor.
Zekâtını vermek ve yabancı erkeklere göstermemek şartıyla, ne kadar çok
olursa olsun, ziynet takmak günah değildir. Ziynet takmaya İslami yaşayış
değil diyen kişi, bu fetvayı acaba kimden almıştır?
Şiirde, (Evinde eşyası hep otomatik, bu rahatlıkla işler bitik)
deniyor. Çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, temizlik robotu gibi otomatik
eşya kullanmak, günah değildir. Hatta Müslümanların, teknolojiyi takip
ederek, her çeşit yeni vasıtaları, hayırlı işlerde kullanmaları gerekir.
Otomatiğe, pratik iş yapmaya günah diyen kişi, bu fetvayı acaba kimden
almıştır?
135
www.dinimizislam.com
Şiirde, (Oğlum kızım diye mallar alınıp yığılıyor) deniyor. Helalden
olmak şartıyla çok mal almak ve helal yolda harcamak, günah olmaz.
Oğluna kızına çok mal almanın günah olduğunu söyleyen kişi, bu fetvayı
acaba kimden almıştır?
Şiirde, (Allah seni Kur’ana konu yaptı, aç da şu seriyi oku) deniyor.
Kur’an mealinden anladığımıza göre, din olur mu hiç? Aynı âyeti birçok
ilahiyatçı, tesettür yok diye tefsir ediyor. Müslümana meal değil, ilmihal
tavsiye edilmeli. Yoksa ortalık, farklı görüşten geçilmez. Meal okumayı
tavsiye eden kişi, acaba bu fetvayı kimden almıştır?
Son olarak şiirde, (İslami yaşayış bu değil inan, bu fetvayı nerden
aldın Müslüman?) deniyor. Bunu yazan kişi, İslami yaşayışın bu
olmadığını bildiren fetvayı acaba kimden almıştır?
Doğru yanlış karışık olan böyle şiirleri, (Herkese gönderin) diyerek
başkalarına gönderenler de, bu fetvayı acaba kimden almışlardır?
Zaruret ve haram
Sual: (Herhangi bir şey almak için zaruret varsa, bankadan faizle kredi
çekmek caiz olur) deniyor. Hâlbuki faizle kredi çekmek de haramdır. Haram
işlememek için, bir başka haramı işlemek nasıl caiz olur?
CEVAP
Bu kıyas, dinimize aykırıdır. Bir şey zaruret mi, değil mi, o ayrı şeydir.
Eğer zaruretse, zarureti giderecek kadar işlenen haram caizdir. Bunun aksi
asla iddia edilemez. İmam-ı Rabbani hazretleri, (Zaruretler, haramlığı
ortadan kaldırır) buyuruyor. Aynı anlamda, Mecelle'de, (Zaruretler,
haramları mubah kılar) buyuruluyor. Demek ki bir işi yapmak zaruretse, o
işi yapmak haramlıktan çıkıyor. Burada önemli olan o işin zaruret olup
olmadığını tespittir. Bir iki örnek verelim. Din kitaplarındaki ifadeler şöyledir:
Bahr kitabında diyor ki: (Muhtaç olanın faizle borç alması caizdir.)
Fakat buna da faizle ödünç vermek haramdır. Nafakası olmayıp,
bulamayanlara muhtaç denir. İslamiyet, bu ihtiyacı zaruret kabul
etmektedir. [Eşbah] (S. Ebediyye)
Etkili olduğu tecrübeyle bilinen haram maddeleri, zaruret halinde ilaç
olarak kullanmak haram olmaz. (Redd-ül-muhtar)
Erkek doktorun, kadının avret sayılan yerlerine bakması caiz değildir,
fakat kadın doktor bulunmazsa, hastalık tehlikeli veya çok ağrılıysa erkek
jinekologa da gidilebilir. (S. Ebediyye)
Açlıktan ölecek kimsenin, leş yemesi caizdir. (Hindiyye, İslam Ahlakı)
Buhari'deki hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, haram olan şeylerde, size
şifa yaratmamıştır) buyurulmuştur. Bunun manası, şifası olduğu tecrübe
136
www.dinimizislam.com
edilen haram maddeler, ilaç için helal olur, demektir. Nitekim susuzluktan
ölecek kimseye, ölümden kurtaracak kadar şarap içmek helal olur. Haram
olan şeyde, şifa bulunması, mütehassıs olan Müslüman bir doktorun
söylemesiyle anlaşılır. Yalnız, domuz eti ve yağı, şifası bulunsa da, ilaç
olarak da kullanılmaz. (Redd-ül muhtar, Tam ilmihal)
Demek ki, bu vesikalardan da anlaşıldığına göre, zaruret olunca
haram, mubah hale geliyor, haramdan kurtulmuş oluyoruz.
Unutmak özürdür
Sual: Unutmak nerelerde özür, nerelerde özür değildir?
CEVAP
Birkaç örnek verelim:
1- Namaz kılarken farzı unutmak özür olmaz, namazı yeniden kılmak
gerekir.
2- Namazda sünneti unutmak özür olur; namaz tamam olur.
3- Namazda vacibi unutmak da özür olur; ama secde-i sehv ile
tamamlanmış olur.
4- Namazda secde-i sehvi unutmak da özürdür. Unutulunca namaz
tamam olur.
5- Unutunca namazın kazaya kalması günah olmaz.
6- Namazda unutarak bir önceki zammı sureyi okumak özürdür,
mekruh olmaz.
7- Tertip sahibi namaz içindeyken, önceki vakti kılmadığını unutursa,
namazdan sonra hatırlasa da, kıldığı namazı sahih olur; çünkü unutmak
özürdür. Tekrar kılmak gerekmez.
8- Camiye cemaate gideceğini unutup soğan sarımsak yiyen, cemaate
gelmez. Unutması özür olur.
9- Ramazanda unutup oruç tutmayınca, o orucu kaza etmek farz olur.
Unutmakla oruçtan kurtulmuş olmaz.
10- Oruçluyken unutarak yiyip içmek özürdür, orucu bozmaz.
Yanılmak, unutmak gibi değildir. Akşam oldu sanarak yiyip içenin orucu
bozulmuş olur; fakat kefaret gerekmez, kaza gerekir. Bunun gibi, imsak
vakti çıkmışken çıkmadı sanıp yiyip içenin orucu sahih olmaz. Yarın oruç
tutacağım diye niyet edip de unutup tutmayan, oruç tutmuş sayılmaz.
11- Yeminde, unutup yapmayacağım dediği şeyi yaparsa yemini
bozulmuş olur. Yemin kefareti vermesi gerekir.
12- Birine selam söyle dense, selam götürmeyi kabul edenin o selamı
götürmesi farzdır, unutursa günah olmaz.
Sual: Bekara suresinin, (Rabbimiz, unutursak veya hataya
137
www.dinimizislam.com
düşersek bizi sorumlu tutma) mealindeki son âyetinde bildirilen
unutmalar nelerdir? Unutup sonra hatırlasak, yine sorumluluk devam eder
mi?
CEVAP
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Allahü teâlâ, ümmetimin yanlışlıkla, unutarak veya mecburen
[zaruretle] işlediği günahları affetmiştir.) [İbni Mace]
Unutmalar, hatalar farklıdır. Birkaç örnek verelim:
1- Oruçluyken unutup yiyip içmekle oruç bozulmuş olmaz. Hiç
hatırlamazsa oruç sahihtir. Hatırlayınca bırakması gerekir. Bırakmayıp
yemeye devam ederse orucu bozulmuş olur.
2- Abdestsiz namaz kılsa, abdestsiz olduğunu hatırlamasa namazı
sahih olur. Abdestsiz olduğunu hatırlarsa, o zaman namazını iade etmesi
gerekir. Unutmuştum demesi mazeret olmaz. Unutması günah olmaz; fakat
hatırlayınca iade etmesi gerekir.
3- Guslederken, kuru yer kalmış olsa, kuru yer kaldığını bilmese guslü
sahih olur.
4- Unutarak vaktin namazını kılamayıp kazaya kalsa, günah olmaz.
5- Vitir namazında kunut dualarını unutsa, namaz içinde hatırlayınca,
secde-i sehv ile namazı tamam olur. Secde-i sehvi de unutursa yine
unuttuğu için namazı tamamdır; ama bir farzı unutsa, mesela iftitah
tekbirini unutsa sonra unuttuğunu kesin olarak anlasa, namazı yeniden
kılması gerekir. Hatırlamazsa namazı sahih olur. Vesveseye itibar
etmemelidir.
6- Elbisenin bir yerine necaset bulaşsa, bulaşan yeri unutsa, zannettiği
yeri yıkasa, temizlendi kabul edilir.
7- Unutarak veya yanlışlıkla başka şey diye alkol içilse günah olmaz.
Unutmak özür mü?
Sual: Dinde her unutmak özür değil mi? Mesela unutarak yiyip içmek
orucu bozmaz. Bunun gibi bir namazı unutsak vakti çıksa, artık o namazı
kaza etmek gerekmiyor mu?
CEVAP
Unutmak özürdür. Unutarak namazın kazaya kalması günah olmaz,
ama hatırlayınca kaza etmek farzdır. Evet, oruçlu kimse unutarak su içse
orucu bozulmaz, fakat namaz kılarken unutularak su içse namaz bozulur.
Elbisenin bir yerine necaset bulaşsa, bulaşan yeri unutsa, zannettiği yeri
yıkasa, temizlendi kabul edilir. (Hadika)
Bir kimse, kendi hanımının yatağı sanarak, gece kayınvalidesinin
yatağına girse, şehvetle öpse, hürmet-i müsahere olur, karısı ona haram
138
www.dinimizislam.com
olur. (Bezzaziyye)
Hâlbuki kasten yapmadı, bilmeden unutarak yaptı. Demek ki
unutmanın yerine göre, farklı hükmü oluyor. Kendi aklımıza göre, her
unutmayı aynı kefeye koyarak genel bir kaide çıkarmamız geçerli olmaz.
Günahkârın ibadetleri
Sual: Müslüman olarak ölenlerin sevablarıyla günahları tartılıp, sevab
kefesi ağır gelenler doğrudan cennete gireceğine göre, şimdi günah
işlesek mesela açık gezsek, içki içsek de, sonra bu günahları telafi edecek
kadar hayır hasenat yapsak, çeşme yaptırsak, fakir giydirsek ve daha
başka sevablar kazansak, cehenneme girmekten kurtulur muyuz?
CEVAP
Evet, sevab işlemekle cehenneme girmekten kurtulabiliriz; ama
haramları karşılayacak çok büyük sevabların olması gerekir. Bin fakir
giydirilip doyurulsa, bir vakit namazı kasten kazaya bırakma günahını
ödeyemez, bir lira zekât borcunu veya azıcık bir kul hakkını ödemiş
olamaz; çünkü farzların yanında nafile sevablar denizde damla değildir.
Düşman uçağına tabancayla, tüfekle karşı konulmayıp uçaksavar gerektiği
gibi, haramlara da, farzlarla karşı koymak gerekir.
Ayrıca, günah işleyenin iyiliklerine sevab verilmez. Mesela, içki içen bir
kimse namaz kılınca namaz borcundan kurtulur; fakat tevbe edip günahı
terk etmedikçe, namaz kılanlar için vaat edilen büyük sevablara
kavuşamaz; çünkü dinimizde günahtan kaçmak ibadet etmekten önce
gelir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Şarap [alkollü içki] içenlerin, tevbe etmedikçe, namazlarına,
oruçlarına, haclarına, zekâtlarına ve sadakalarına sevab verilmez.)
[Enis-ül-vaizin]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bir farzı kasten yapmayan veya bir haramdan kaçmayan, açıkça
günah işleyen kimsenin yaptığı nafile ve sünnetleri kabul olmaz, sevab
verilmez. Bir lira zekât vermeyenin milyonlar vererek yaptığı hayratların ve
hasenatların hiçbiri kabul olmaz. Yaptığı camilere, okullara, hastanelere,
hayır kurumlarına ettiği yardımlara sevab verilmez. (1/29)
Muhammed Hadimi hazretleri de buyuruyor ki:
Günah işlemeye devam edildikçe, taatların, ibadetlerin faydası olmaz.
Hiçbirine sevab verilmez. (Berika)
(Faydası olmaz, sevab verilmez) demek farzlar sahih olur, borçtan
kurtulursa da, o ibadeti yapmakla hâsıl olacak büyük sevablara kavuşamaz
demektir. Haram işlemeye devam edenin ve farz borcu olanın o konudaki
139
www.dinimizislam.com
nafile ibadetlerine zaten hiç sevab verilmez.
Günaha iyi denmez
Sual: (Günah işlemek kötü değildir, kötü olsaydı, sahabeden,
evliyadan günah işleyenler çıkmazdı. Kötü olan, günah işlemek değil,
günahta ısrar etmek ve işlediği günahın arkasına tevbe etmemektir) demek
doğru mudur?
CEVAP
Günahı kim işlerse işlesin günah işlemek kötüdür. Günah, Allahü
teâlâya isyan etmek demektir. Tevbe etmemek, ısrar etmek ise daha büyük
günahtır. Tevbe edip ısrar edilmezse affolur. Affedilse bile, günah için iyidir
denmez. Günahtan sakınmak dinimizin emridir. Bir âyet-i kerime meali:
(Açık da olsa, gizli de olsa, günahlardan sakının!) [Enam 120]
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Günah işleyince kalbde siyah bir nokta hâsıl olur. Eğer tevbe
edilirse o leke silinir. Günahlara devam edilirse, o leke büyür ve
kalbinin tamamını kaplar.) [Nesai]
Yaldızlı necaset
Sual: Haramlar neden tatlı geliyor da, ibadetler güç geliyor?
CEVAP
Haramlar herkese tatlı gelmez. Ancak nefsinin esiri olan günahkârlara
tatlı gelir. Haramlar necaset gibidir, fakat üstleri yaldızlanmış, cilalanmış,
cazip ve tatlı hale getirilmiştir. Bunların içinin, necaset ve zehir olduğunu
bilen, görünüşe aldanmaz.
Bazı meyveler var, dışı, kabuğu yani görünüşü çok güzel, ama içi
acıdır. Bazı meyvelerin ise, görünüşü hoş değilse de içi tatlıdır. Ekşi narın
kabuğu çok güzeldir, ama içi ekşidir. Tatlı narın kabuğu çirkindir, ama içi
tatlıdır. Zakkumun çiçekleri çok güzeldir. Güzel tavus kuşunun sesi çok
çirkindir. Kötüler için, (Dışı seni, içi beni yakar) denmiştir. Görünüşe,
kabuğuna aldanmamalıdır. Cevizin sert kabuğunu kırmadan yenmez. Dışı
odun ise de, içi tatlıdır. Ağaçtayken, odun kabuğundan önce de, zehirli bir
dış kabuğu vardır. Dışı zehirli ve odun diye, kırılması çetin olan cevizden
vazgeçilmez.
İbadetlerin, nimetlerin dışı, bize acı gelirse de, içleri tatlıdır. Dışına
değil, içine bakmalı. Mesela hastalık, bela, birer nimettir. Bunları nimet bilip
sabreden kazanır. Onun için, (Sabır acıysa da, meyvesi tatlıdır)
140
www.dinimizislam.com
buyuruluyor. Belaya ve hastalıklara sabretmek, nimettir.
Ezelde takdir edilmiş olan şey başa gelir, eğer sabredilirse sevabına
kavuşulur. Sabredilmez, bağırılırsa, günaha girilir ve huzursuz olunur.
Sıkıntı her ne kadar çok acı olsa da, sabredilirse nimet olur. Bir âyet-i
kerime meali:
(Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize, sevdiğiniz şey de
kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bekara 216]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allah’ın sevdikleri belaya uğrar. Sabreden mükâfata nail olur.) [İ.
Ahmed]
(Üç gün hasta yatan mümin, yeni doğmuş gibi günahtan temiz
olur.) [Ebu-ş-şeyh]
(Kişi, hep sıhhat ve selamette olsa, bu ikisi onun helaki için kâfi
gelir.) [İ. Asakir]
(Günahları affoluncaya kadar, mümine bela ve hastalık gelir.)
[Hâkim]
Biri, (Ey Allah’ın Resulü, malım gitti, param gitti, vücudum hasta oldu)
dedi. Ona buyurdu ki: (Malı gitmeyende, parası bitmeyende ve hasta
olmayanda hayır yoktur, çünkü Allahü teâlânın sevdiği kul, belaya
maruz kalır.) [Ebu Davud]
Vücut emaneti
Sual: Yerli bir vehhabi, yani selefiyim diyen biri, (Vücudumuz ve
organlarımız bize Allah’ın emaneti değildir. Cahil halk emanet sanıyor.
Emanet, bütün ibadetlerdir) diyor. Bu sözü yanlış değil mi?
CEVAP
Onların yerlisinin de, yabancısının da, Ehl-i sünnete aykırı bütün
sözleri yanlıştır, çünkü nakle itibar etmiyorlar, dini akılla ölçüyorlar. Hâlbuki
bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dini akılla ölçmek kadar zararlı bir şey yoktur.) [Taberani]
Âyet ve hadisleri de yersiz tevil ediyorlar. Bir hadis-i şerif meali:
(Ümmetime en çok tehlikeli olanı, Kur’anı yersiz tevil edendir.)
[Taberani]
Ehl-i sünnete aykırı, bir din meydana getirmeye çalışıyorlar.
(Vücudumuz ve organlarımız bize Allah’ın emaneti değil) demeleri yanlıştır.
Peygamber efendimiz, (Elin, sana bir emanettir, onunla haram olan
şeyi tutma! Ayağın sana bir emanettir. Onunla haram yere gitme!
Tenasül aleti sana bir emanettir, onunla zina etme!) buyuruyor. Bunun
gibi bedendeki bütün organlar birer emanettir. Bu nimetleri meşru şekilde
ve meşru yerlerde kullanan, emin kimselerden olur, Cenab-ı Hakka karşı
141
www.dinimizislam.com
tam şükür yapmış olur. Bu emanetleri gayri meşru yerlerde kullanan insan,
Allahü teâlâya isyan etmiş ve hıyanet etmiş olur. (Ey Oğul İlmihali)
Bize emanet olarak verilen organlarımız:
1- El: Haram olan şeyleri tutmamalı.
2- Dil: Yalan söylememeli ve kötü şeyler konuşmamalı.
3- Göz: Haram olan şeylere bakmamalı.
4- Mide: Haram olan şeyleri mideye sokmamalı.
5- Kalb: Kibir, ucup, suizan gibi şeylerden kaçmalı.
6- Kulak: Haram olan şeyleri dinlememeli.
7- Ayak: Kötü yerlere gitmemeli.
8- Ferc: Zina ve livatadan uzak durmalı.
9- Burun: Haram şeyler koklamamalı.
10- Setr-i avret: Erkekler ve kadınlar dinimizin emrine uygun
kapanmalıdır.
Emanet, sadece bize verilen organlarımız değildir. Çoluk çocuk, mallar
ve sahip olduğumuz her şey bize emanettir. Aile efradımız da bize
emanettir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kadınlarınıza eziyet etmeyiniz! Onlar, Allahü teâlânın sizlere
emanetidir. Onlara yumuşak olunuz, iyilik ediniz!) [Müslim]
(Ey insanlar! Kadınlar size Allah’ın emaneti olarak verildi. Sizin
onlar üzerinde haklarınız olduğu gibi, sizin üzerinizde onların da
hakları vardır.) [İ. Cerir]
(Hepiniz, bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu
gibi, siz de evinizde ve emriniz altında olanları Cehennemden
korumalısınız! Onlara Müslümanlığı öğretmezseniz, mesul olursunuz.)
[Müslim]
(Bir kimse, kızını fâsıka [kötü kimseye] verirse, Allahü teâlânın
emanetine hıyanet etmiş olur. Emanete hıyanet edenlerin gideceği
yer, Cehennemdir.) [S. Ebediyye]
Ahzab suresinin, (Emaneti göklere ve yere ve dağlara bildirdik,
yüklenmek istemediler. Ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. İnsan
zalim oldu. Cahil oldu) mealindeki 72. âyet-i kerimesinde bildirilen
emanet, akıl ve İslamiyet’tir. Yani beş vakit namaz başta olmak üzere
bütün ibadetlerdir. (Beydavi)
Yetenek ve günah
Sual: Canlı resmi ve heykeli yapmanın, çalgı çalmanın günah
olduğunu söylemek yanlıştır, eğer günah olsaydı Allah o kimseye böyle
yetenek vermezdi. Allah günah olan işlere yetenek verir mi hiç?
142
www.dinimizislam.com
CEVAP
Elbette verir. Burası imtihan yeridir. Günah işlemeye yetenek
verilmezse, o zaman yeteneksiz kimse nasıl günah işlesin ki? Şimdi birkaç
yetenek yazalım:
1- Bir kimsenin kumar oynama yeteneği olsa, o kişinin kumar
oynaması günah olmaktan çıkar mı?
2- Bir çilingir her kilidi açabilse, bu kabiliyetinden dolayı, kilitli kapıları
açıp evdeki başkalarının eşyalarını çalsa, bu hırsızlığı günah olmaktan
çıkar mı?
3- Attığını on ikiden vurabilme yeteneğine sahip olan bir avcı,
başkalarının at, inek, koyun gibi hayvanlarını veya insanları vurup öldürse,
yaptığı cinayet günah olmaktan çıkar mı?
4- Bir kimsenin, tabanca, silah yapma yeteneği olsa, yaptığı bu
aletlerle insanları öldürse, yaptığı katillik günah olmaktan çıkar mı?
5- Bir heykeltıraş, yaptığı puta tapsa, yaptığı put günah olmaktan çıkar
mı?
6- Usta bir ressam, yüksek yeteneğinden dolayı, canlı gibi resimler
yapsa, mesela müstehcen kadın resimleri yapsa, bu günah olmaktan çıkar
mı?
7- Yetenekli bir dansöz, soyunup kimsenin yapamadığı gösteriler
yapsa, yaptığı günah olmaktan çıkar mı?
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Yeteneğimiz olsa da, olmasa da,
o şeyin hiçbir zararı olmasa da, dinimizin yasak ettiği şeyi yapmamalıdır.
Günah işlemekle ilgili çeşitli sorular
Sual: Bir Alman genci bana, "Şu günahı işlersen müslüman olacağım"
dedi. Ben de bir danışayım dedim. Birine sordum. "Bir insanın hidayetine
sebep olmak, dünyadaki her şeyden kıymetlidir. Günahı işle tevbe
edersin!" dedi. Ben ise daha önceki yazılarınızdan bunun caiz
olmayacağını anlıyorum. Günah işleyerek ibadet edilmeyeceğini
yazmıştınız. Kâfirin müslüman olması için günah işlemek caiz midir?
CEVAP
Asla caiz olmaz. Dinimizde günah işlememek, ibadet etmekten daha
kıymetlidir. Bir hadis-i şerifte, (Çok az bir günahtan kaçınmak, bütün cin
ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruluyor. Her
günah, Allahü teâlâya isyan olduğundan, büyüktür; fakat bazısı, bazısına
göre küçük görünür. Bir küçük günahı yapmamak bütün cihanın nafile
ibadetlerinden daha sevabdır, çünkü nafile ibadet yapmak farz değildir.
Günahlardan kaçınmaksa farzdır. (Rıyad-un-nasıhin)
143
www.dinimizislam.com
Bid'at işlemek ise, büyük günahlardan daha tehlikelidir. Bu bakımdan
dine hizmet etmek niyetiyle bid'at işlemeyi mubah görmemelidir.
Bazı cahil kimseler de, tesbih namazını cemaatle kılabilmek için,
namaza duruyorlar, sonra kasten bozuyorlarmış. Böylece bu namazı
kılmayı kendilerine vacip yapıyorlarmış. (Vacip olunca da cemaatle kılınır)
diyerek, Tesbih namazını cemaatle kılıyorlarmış. Bir defa vacip de olsa
cemaatle kılınmaz. Vitir vacip olduğu halde, Ramazan haricinde cemaatle
kılınmıyor. Tesbih namazı nasıl cemaatle kılınabilir?
Bir namazı kasten bozmak haramdır, büyük günahtır. Bir haramdan
kaçmak, milyonlarca nafile namaz kılmaktan evladır. Haram işleyerek farz,
mekruh işleyerek sünnet yapılmaz. Günahtan kaçmak ibadet yapmaktan
önce gelir. (Uyun-ül Besair)
Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Az bir haramdan kaçmak, 80 bin nafile hac sevabından efdaldir.)
[Deylemi]
Sual: Allah’a asi olmak ne demektir?
CEVAP
Asi olmak, karşı gelmek, günah işlemek demektir. Allahü teâlâya asi
olmak iki türlüdür:
1- Allahü teâlânın emirlerini, yani farzları yapmamaktır. Farzları, vazife
kabul etmeyenler kâfir olur. Vazife bilip, tembellikle yapmayanlar, yani kaza
etmek, ödemek fikrinde olanlar, Hanefi mezhebinde kâfir olmaz. Fakat en
büyük günah olur.
2- Hak teâlânın men ettiği şeyleri, yani haramları yapmaktır. Haramdan
kaçmayı vazife bildiği halde, nefsine uyarak yapan ve sonra üzülenler kâfir
olmaz. Haram işleyen müslümanlara fâsık, asi denir. Haram işlemeyenlere
salih, mütteki denir. İttikanın, yani haramdan kaçmanın sevabı, farzları
yapmanın sevabından daha fazladır.
Sual: Bir kitapta, Peygamber efendimizin, (Ya Rabbi bugünden
sonra Osman’a günah yazma) diye dua ettiğini okudum. Bir kimse, günah
işlediği halde, niçin günah yazılmaz? Günah yazma demek, günah işletme
demek midir?
CEVAP
Evet günah işletme demektir. Peygamberler hariç, günahsız kul olmaz.
Bir de mahfuz evliya vardır. Allahü teâlâ bunlara günah işletmez.
Allahü teâlâ, sevdiklerini, bazı evliyayı günah işlemekten korur. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın sevdiği kula günah zarar vermez.) [Deylemi]
Günahın zarar vermemesi iki türlü olur:
144
www.dinimizislam.com
1- Kul, ölmeden önce tevbe eder, tevbe eden de hiç günah işlememiş
gibi olur. Böylece işlenen günah zarar vermez.
2- Allahü teâlâ, sevdiği kulunu günah işlemekten korur. Peygamber
efendimizin, (Osman’a günah yazma) diye dua etmesi böyledir. Yani,
(Onu günahtan muhafaza buyur) demektir.
Günah ve istek
Sual: (Allahü teâlâ vermek istemeseydi, istek vermezdi) sözü
meşhurdur. Bu söz, günah olan bir şeyi de yapmayı çok istediğimizde,
bunu Allah’ın yapmamızı istediğini göstermez mi?
CEVAP
Hayır. Allahü teâlâ günah işlenmesinden kesinlikle razı olmaz ve
kullarının günah işlemesini istemez. O söz, dine uygun işler içindir. Mesela,
şartlarına uygun yapılan dualar kabul olur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dua etme arzusu gelince, dua edin! Çünkü bu, duanın kabul
olacağına alamettir.) [Tirmizi]
(Allahü teâlâ, dua etmeyi takdir etmişse, kabul etmeyi de takdir
etmiştir.) [Ebu Nuaym]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Dine uygun istek, kavuşmanın müjdecisidir. Yanıp yakılmak da,
kavuşmanın başlangıcıdır. (1/61)
Haram olduğunu bilmemek
Sual: Haram olan bir şeyi, haram olduğunu bilmeden işleyene günah
olur mu?
CEVAP
Evet, din bilgilerinin her tarafa yayıldığı bir yerde, bir şeyin dindeki
hükmünü bilmemek özür değildir. O şeyi kullanmak, haram olur. Mesela
içki içse, zina etse, ben içkinin, zinanın haram olduğunu bilmiyordum dese,
yine haram işlemiş olur. Ancak, Müslümanlardan uzak bir yerde yaşadığı
veya yeni Müslüman olduğu için bilmiyorsa, öğrenme imkânı da yoksa
mazur olur.
İbretlik olay
Sual: Geçen gün Yozgat’ta ibretlik bir olay oldu. İbadetleri yapmayan
ve günahları açıktan işlemekten çekinmeyen bir kadın intihar etti.
Kabrinden etrafa çok kötü bir koku yayılıyor, kimse kabrin yanına
yaklaşamıyor. Neden olabilir?
CEVAP
İbadetleri yapmayan üstelik de günahları açıkça işleyen kimsenin,
imanını muhafaza etmesi çok zordur. İntihar etmesi de çok büyük günahtır.
Bu olay, sanki onun imansız öldüğüne alamettir. Bir hadis-i şerif meali
145
www.dinimizislam.com
şöyledir:
(Bir şeyle canına kıyan kimseye, Cehennemde onunla azap edilir.)
[Buhari]
Bu hadis-i şerif, istisnalar hariç, intihar edenlerin Cehenneme
gideceğini bildirmektedir.
Az da olsa, imansız ölen kimselerin kabirlerinde çektikleri azap
görülebiliyor. Mesela Trabzonlu bir arkadaş şunu anlattı:
Bir bayanı kabre koydukları zaman sanki deprem oluyor gibi kabir
sallanınca, kocası merak edip kabri herkesin gözü önünde açıyor.
Karısının kömür haline geldiğini görüyor. Kocası, (Eşim dinin tesettür
emrini inkâr ederdi) diyor.
Kâfir olarak ölmekten çok korkmak gerekir. Yapamasak bile, dinimizin
bildirdiklerine inanmak, hepsini beğenmek lazım. Günah ayrı, inkâr ayrıdır.
İnkâr eden, beğenmeyen dinden çıkar.
Sual: Vera sahibi olmak için, nasıl hareket etmek gerekir?
CEVAP
Bir kimse, şu on şeye riayet etmedikçe tam vera sahibi olamaz: 1Gıybet etmemeli. 2- Müminlere suizan etmemeli, kötü bilmemeli. 3- Kimse
ile alay etmemeli. 4- Namahreme bakmamalı. 5- Doğruluktan ayrılmamalı.
6- Kibirlenmemeli.7- Malını haramlara harcamamalı.8- Nefsi için makam
istememeli. 9- Beş vakit namazı vaktinde kılmayı, birinci görev bilmeli. 10Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği iman ve amellere uymalı. (Mekt. Rabbani
2/66)
Günaha ortak olmak
Sual: Çeşitli günah olan konserler tertip ediliyor. Bu konserleri
düzenleyenler mi, yoksa konsere iştirak edenler mi günaha giriyor?
CEVAP
İkisi de günahta ortaktır. Dinleyen olmasaydı, öyle konser tertip
edilmezdi. Mesela, cambaz, ipten düşüp ölürse, seyirciler de günaha girer;
çünkü onlar seyretmeselerdi, cambaz oynamayacak ve ölmeyecekti. Evet,
öldürülen kimse, eceli geldiği için ölür; fakat bunu öldüren de, cezasını
görür. (S. Ebediyye)
Sual: Bir kimse, ana-babasının veya başkasının günahını üzerine
alabilir mi? Kimi, Vebalim senin boynuna diyor. Böyle söylemekle, birinin
günahı başkasına yazılır mı, kimi de Sen şunu işle günahı bana diyor. Biz
onu işleyince günahı ona mı olur?
CEVAP
"Vebalim senin boynuna" demekle, onun günahı başkasına yazılmaz.
"Günahı bana" demekle de, günah olan bir şey işlenince, işleyen günahtan
146
www.dinimizislam.com
kurtulamaz. Günaha teşvik eden de günaha girer.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Hiçbir günahkâr, başkasının günahını çekmez.) [Enam 164]
Hadis-i şerifte de aynı ifadeler vardır:
(Hiç kimse başkasının günahını çekmez.) [Hakim]
Ancak günah işlemeyi öğreten babaya evladının günahı da yazılır.
İbadet öğretirse, onun sevabı da babasına yazılır. Hadis-i şerifte, (Bir
müslümanın evladı, ibadet edince, kazandığı sevap kadar, babasına
da verilir. Bir kimse, çocuğuna günah öğretirse, bu çocuk ne kadar
günah işlerse, babasına da o kadar günah yazılır) buyuruldu. (S.
Ebediyye)
yüklendikleri
gibi
İnsanları
sapıtanlar,
kendi
günahlarını
sapıttırdıklarının günahlarını da yüklenirler. (Nahl 25, Beydavi)
Sual: (Yetmiş yaşından sonra, her günahı işle, sana sual yok) diyorlar,
doğru mu?
CEVAP
Yanlıştır. Herkese sual vardır. Kimininki hafif, kimininki şiddetli
olacaktır. Yaşlı Müslümana Allahü teâlâ daha çok merhamet eder.
Sual: Bir günahı bilerek işlemek mi, yoksa bilmeden işlemek mi daha
günahtır?
CEVAP
Öğrenmesi farz olan, şeyi bilmemek özür olmaz, günah olur. Bir hadis-i
şerif meali:
(Aynı günahı işleyen âlime bir, cahile iki günah yazılır. Âlim, yalnız
günahın cezasını; cahil ise, hem günahın, hem de o meseleyi
öğrenmemenin cezasını çeker.) [Deylemi]
Bir de şu durum var. Cahil bir günahı gafletle işler. Âlim ise kasten
işleyebilir. Kasten işlemek daha büyük günahtır. Mesela cahil, kendi
bahçesine uzanan komşunun meyvesini yese, buna, başkasının meyvesini
yemek günahı ile birlikte bu meseleyi öğrenmemek günahı yazılır. Fakat
âlim bunu yaparsa, kasten haram işlemiş olur. Bunun cezası, cahilin iki
günahından daha ağır olur. Bilerek, kasten günah işlemek günaha önem
vermemek anlamı da taşıyabilir. İki hadis-i şerif meali:
(Zebaniler, günahkâr hâfızlara, puta tapanlardan daha önce azap
yapar. Çünkü bilerek yapılan günah, bilmeyerek yapılandan daha
kötüdür.) [Taberani]
(İlmi ile amel etmeyen âlim, kıyamette en şiddetli azaba düçar
olur.) [Beyheki]
Demek ki, hem bize lazım olan bilgileri öğrenmemiz, hem de bunlarla
147
www.dinimizislam.com
amel etmemiz gerekir.
Sual: Bir zatın, 4 bin hadisten birini seçip onunla amel ettiğini duydum.
Bu hadis nasıldır?
CEVAP
Ebu Bekr-i Şiblî hazretleri, 400 hocadan ders alıp onlardan öğrendiği 4
bin hadisin içinden şunu seçip onunla amel etmiştir:
1- Dünya için, dünyada kalacağın kadar çalış!
2- Ahiret için orada kalacağın kadar çalış!
3- Allah’a muhtaç olduğun kadar itaat et!
4- Ateşe dayanabileceğin kadar günah işle.
Sual: Kitaplarda imanın gitmesine sebep olan şeylerden bahsedilirken,
dokuz azasını doğru yoldan çıkarmak olduğu bildiriliyor. Bu dokuz aza
nelerdir?
CEVAP
İnsanın bütün uzuvlarıdır. Her uzvu yaratılış gayesine uygun olarak
kullanmalı, haram işlerde kullanmamalı. Bazı âlimler, 8, bazıları 9, bazıları
da 10 uzuv olarak bildirmişlerdir.
1- El: Haram olan şeyleri tutmamalı.
2- Dil: Yalan söylememeli ve kötü şeyler konuşmamalı.
3- Göz: Haram olan şeylere bakmamalı.
4- Mide: Haram olan şeyleri mideye sokmamalı.
5- Kalb: Kibir, ucup, suizan gibi şeylerden kaçmalı.
6- Kulak: Haram şeyleri dinlememeli.
7- Ayak: Kötü yerlere gitmemeli.
8- Ferc: Zina ve Livatadan uzak durmalı.
9- Burun: Haram şeyler koklamamalı.
10- Setr-i avret: Erkekler göbek ile diz arasını, kadınlar el, yüz hariç
her yerini kapatmalı.
Sual: Kadın erkek beraberce oyun oynamak, içki içmek veya başka
günahları işlemek için birlikte olunan yere fısk meclisi deniyor. Peki, günah
işlemek için değil de, Allah rızası için ibadet etmek için beraber bulunulsa
mesela beraberce mevlit dinlense, beraberce camide vaaz dinlense yine
mi günah olur?
CEVAP
Dışarıda, kadın erkek birlikte oturmak günah olduğu gibi, mevlit için bir
araya toplanmak veya birlikte vaaz dinlemek daha günahtır. İbadet
şeklinde günah işlemek, başka yerde işlemekten daha çok günahtır. Üç
kerahat vaktinde namaz kılmanın yasak olması da bunun gibidir. Yasak
olan zamanda ve yerde kılınan namazın sevabı olmaz, günah da olur;
148
www.dinimizislam.com
çünkü yasak edildiği halde yapılmaktadır. Kadınların, örtülü olarak da,
yabancı erkeklerle karışık oturmaları yasak edilmiştir. Bu yasak, camilerde
ibadet şeklinde olursa, daha büyük günah olur.
Sual: Özellikle yatılı okullarda, okul müdürü, nöbetçi öğretmen gibi
bazıları, (Gusletmenize gerek yok. Eğer vebali varsa benim boynuma)
diyorlar; hatta bir din dersi öğretmenimiz, (Akşama 15 dakika kala
orucunuzu açın, size tekeffül ediyorum, bir vebali varsa benim
boynuma) dedi. Öğretmenin dediklerini yaparsak biz vebalden kurtulur
muyuz?
CEVAP
Vebali bana demekle, siz vebalden kurtulamazsınız. Yani birisi size,
(İçki için, zina edin, bütün vebaliniz benim boynuma) dese, siz vebalden
kurtulamazsınız. Şimdi birisi çıkıp, ey insanlar İslamiyet’e uymayın,
istediğinizi yapın, vebali benim boynuma dese olur mu? Böyle söyleyenler,
din cahilleri veya din düşmanlarıdır. Bunların oyununa gelmemelidir.
Başkasının hatırı için günah işlemek
Sual: Eşin dostun gönüllerini almak, onları kırmamak için karşı cinsle
tokalaşmak, onlara sarılmak caiz midir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri, (Eşin, dostun gönüllerini yapmak için,
kendini günaha sokmak ve ahiretin sonsuz azaplarına atılmak, aklı olanın
yapacağı iş değildir) buyuruyor. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Bir kimse kötü insanların kızacakları şeyde Allahü teâlânın
rızasını ararsa, Allahü teâlâ onu, insanlardan geleceklerden korur. Bir
kimse, Allahü teâlânın kızacağı şeyde, insanların rızasını ararsa,
Allahü teâlâ onun işini insanlara bırakır.) [Tirmizi]
Kalbi mühürlenmek
Sual: Peygamberimiz, (Üç Cumayı mazeretsiz kılmayanın) veya
(Günaha devam edenin) kalbi mühürlenir buyuruyor. Kalbi mühürlenmek
ne demektir?
CEVAP
Kalbi mühürlenmek, iyilik yapamaz hâle gelmektir. Hayır, hasenat ve
ibadet yapmak ona zor gelir. Bundan kurtulmak için, tevbe edip
günahlardan kaçmaya çalışmalıdır; çünkü günahta ısrar etmek, insanı
küfre kadar sürükler.
İstemeden görmek ve işitmek
Sual: Sokakta açık bayanlar oluyor, bunlara istemeden bakmanın ve
yine sokakta, istemeden gelen müzik seslerini dinlemenin hükmü nedir?
CEVAP
149
www.dinimizislam.com
Bakmakla görmek, işitmekle dinlemek farklıdır. Açık kadın, göze
çarparsa günah olmaz. Gelen müzik sesi, sadece duyulursa; fakat
isteyerek dinlenmiyorsa veya dolmuş, alış veriş merkezi gibi yerlerde,
istenmeden dinlemek zorunda kalınmışsa günah olmaz.
Günahları saymak
Sual: (Zikri, tesbihi saydığın gibi niye günahlarını saymıyorsun)
deniyor. Günahları saymanın faydası ne ki, sayınca mubah mı oluyor?
CEVAP
Hayır, mubah olmaz. Günahlar sayılınca, insan günahın çokluğunu
görüp tevbe edebilir, daha az günah işleyebilir. (Günahlarını unutma)
anlamında söylenmiş olabilir.
İyi ve kötü amel
Sual: Hadis-i şerifte, (Melekler insanların amel defterlerini
götürürken, başında ve sonunda iyi iş yazılı ise, gün ortasında
yapılanları ona bağışlarlar) buyuruluyor. Ya aksi olursa ne olur? Yani
başı ve sonu kötü amel olup da, ortası iyi amel ise ne olur? Başı ve sonu
kötü olduğu için iyi ameller de mi yok olur?
CEVAP
Hayır. Günahlar bir bahaneyle affedilirse de, iyi ameller zayi olmaz.
Ortada yapılan iyi ameller çok ise, yine o gün iyi amel etmiş yazılır. Her
zaman müminin lehine hareket edilir. Günahlar bire bir yazılırken, iyi
ameller bire on ve hatta daha fazla yazılır. Mümin, birkaç günah işler,
sağdaki âmir olan melek soldakine günahları yazdırmaz, biraz bekle, belki
bir iyilik işler der. Kul, bir iyilik işleyince, şimdi yazalım der. Bir iyiliğe on
sevab verilir, o kişi üç günah işlemişse, ondan üçü çıkar, geriye yedi sevab
yazılır. Bir hadis-i şerif meali:
(Sağdaki melek, soldaki meleğin âmiridir. Kul, bir iyilik yapınca,
on sevab yazar. Kötülük yapınca, sağdaki melek, soldaki meleğe
bekle der; o da, altı saat bekler. Eğer kul, istiğfar ederse, hiç bir şey
yazmaz. İstiğfar etmezse, tek bir günah yazar.) [Taberani]
Allah’a sövenin tevbesi
Sual: Mugni tefsirinde, (Allah’a ve Resulüne küfretmek haddi gerektirir.
Küfreden tevbe etse de durum değişmez; çünkü tevbe, haddi düşürmez)
deniyor. Diğer hadler de böyle değil mi?
CEVAP
Evet, bütün hadler böyledir. Had, günahına göre verilen bir cezadır.
Tevbe ederse imanlı olarak had tatbik edilir. İçki içen Müslüman, tevbe
etse bile, had cezasını çeker. Bugün dünyada İslam halifesi olmadığı için
hadler uygulanmaz.
150
www.dinimizislam.com
Harama uymak ne demektir?
Sual: S. Ebediyye’de deniyor ki:
(Erkek olsun, kadın olsun, her insanın, her sözünde, her işinde,
Allahü teâlânın emirlerine, yani farzlara ve yasak ettiklerine
[haramlara] uyması lazımdır. Bir farzın yapılmasına, bir haramdan
sakınmaya önem vermeyenin imanı gider, kâfir olur.)
Farza uymak elbette şarttır; fakat niye yasaklara, harama uymak
gerekiyor? Harama uyunca haram işlenmiş olmaz mı?
CEVAP
Buradaki uymak, o işin gereğini yapmak, verilen emir ve yasağa riayet
etmek demektir. Farzlara uymak, dinimizin bildirdiği şekilde, o farzları
yapmak demektir. Haramlara uymak da, dinimizin bildirdiği şekilde, o
haramlardan kaçmak demektir. Yasak emrine uyulunca yasaktan sakınmak
gerekir.
İhtiyarın günahı
Sual: Gençlerin mi, yoksa yaşlıların mı ibadeti daha makbuldür?
Günah işlemeleri de farklı mıdır?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin
şeytanlarının saldırdığı bir zamandır. Böyle bir çağda yapılan az bir
ibadete, pek çok sevab verilir. İhtiyarınki böyle değildir.
Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allah’a, tevbekâr gençten daha kıymetlisi yoktur. Günahlara
devam eden ihtiyardan da, daha çok buğzettiği kimse yoktur.) [Ramuz]
(En iyi genç, ihtiyar gibi ölümü düşünen, gençlik heveslerine
kapılmayıp gafletten uzak kalandır. En kötü ihtiyar da, gaflet ve nefse
uymakta gençlere benzemeye çalışandır.) [Taberani]
(Cömert ve güzel huylu bir genç, Allah katında, hep ibadet eden
cimri ve huysuz bir ihtiyardan daha üstündür.) [Deylemi]
Sevab, günahı yok eder
Sual: Kur'anda, (İyilikler kötülükleri, sevablar günahları yok eder)
buyuruluyor. Bu, herhangi bir iyiliğin, herhangi bir sevabın günahları yok
edeceği anlamına mı geliyor?
CEVAP
Hayır. Herhangi birisi değil, o kötülüğü, o günahı yok edecek derecede
bir iyilik, bir sevab gerekir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Her yerde, her zaman Allah’tan kork! Bir kötülük yapınca, onu
giderecek bir iyilik yap!) [Tirmizî]
151
www.dinimizislam.com
Demek ki, o kötülüğü giderecek derecede bir iyilik gerekiyor. Mesela
bir savaş uçağını tabancayla önlemek mümkün değildir. Uçaksavar gerekir.
Haramları yok etmek için de, farz ibadet gerekir, nafile ibadetlerle büyük
günahlar affolmaz. Bildirilen âyet-i kerimede, namazdan bahsediliyor.
Namaz kılmak, günahları yok ediyor. Zaten namaz kılmayanın yaptıkları
iyilikler, kabul olmuyor. Kul hakkı gibi büyük günahlar için, farz namaz, farz
oruç gibi büyük sevablar şarttır. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Müflis, kıyamette, amel defterinde pek çok namaz, oruç ve zekât
sevabı olduğu hâlde, bazılarına çeşitli yönden zararı dokunduğu için,
sevabları, bu hak sahiplerine dağıtılan kimsedir. Hakları ödenmeden
önce sevabları biterse, hak sahiplerinin günahları, bunun üzerine
yükletilip Cehenneme atılır.) [Müslim]
Demek ki günahlarımız çok, sevablarımız azsa, halimiz haraptır. Hem
günahları azaltmalı, hem de farz sevablarımızı çoğaltmalıyız.
Ölüleri üzmemeli
Sual: İnsan ölse de, ruhu ölmediği için, ölmüş yakınlarımız, işlediğimiz
günahlardan haberdar olur mu? Günahlarımızdan dolayı üzülürler mi?
CEVAP
Evet, haberdar olurlar ve üzülürler. İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu
ki: Ruh, bedenden ayrılınca, yine bilir, görür, anlar, sevinir, üzülür, bu
halleri yok olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ameller, pazartesi ve perşembe günleri Allah’a arz olunur. Cuma
günleri de, peygamberlere, ana babaya, diğer yakınlara arz olunur. İyi
amellerinizle onlar ferahlanır ve yüzlerinin parlaklığı artar. Öyle ise
Allah'tan korkun, günah işlemek suretiyle ölülerinize eziyet etmeyin!)
[Hakîm]
(Yaptığınız işler, kabirde olan yakınlarınıza ve tanıdıklarınıza
bildirilir. İyi işlerinizi görünce sevinirler. Böyle olmayan işleriniz için,
“Ya Rabbi! Bizi doğru yola kavuşturduğun gibi, bu kardeşimizi de
kavuştur. Ondan sonra ruhunu al!” derler.) [İ. Ahmed, Tirmizi]
(Yaptığınız işler, mezardaki yakınlarınıza ve tanıdıklarınıza
gösterilir. İşleriniz iyi ise, sevinirler. İyi değil ise, “Yâ Rabbi, bunlara
iyi işler yapmaları için kalblerine ilham eyle” derler.) [Ebu Davud]
(İnsanların yaptıkları işler, pazartesi ve perşembe günleri, Allahü
teâlâya arz olunur. Peygamberlere, evliyaya ve ana babaya cuma
günleri gösterilir. İyi işleri görünce sevinirler. Yüzlerinin parlaklığı
artar. Allah’tan korkunuz! Ölülerinizi incitmeyiniz!) [Tirmizi]
(Yaptığınız işler, ölülere gösterilir. İyi işlerinizi görünce sevinirler.
Kötü işlerinizi görünce üzülürler.) [İbni Ebi-d-dünya]
152
www.dinimizislam.com
Mezhepsizlerce bile her sözü senet kabul edilen İbni Kayyım-ı
Cevziyye, Kitab-ür-ruh kitabında, İbni Ebi-d-dünya’dan, o da Sadaka bin
Süleyman Caferi’den bildiriyor ki: Bir kötü huyum vardı. Babamın
ölümünden sonra, pişman oldum. Bu taşkınlıklarımdan vazgeçtim. Bir
aralık bir kabahat yaptım. Babamı rüyada gördüm. Ey oğlum! Senin güzel
işlerinle kabrimde rahat ediyordum. Yaptığın işler bize gösteriliyor. İşlerin
salihlerin amellerine benziyor, fakat son yaptığından dolayı çok üzüldüm,
utandım. Yanımdaki mevtalar arasında beni utandırma, dedi. Bu haber,
yabancı ölülerin de, dünyadaki işleri anladıklarını gösteriyor. Çünkü
çocuğun işleri babasına gösterildiği zaman, babası oğluna, beni yanımdaki
ölülere utandırma demektedir. Yabancı ölüler, çocuğun işlerinin babasına
gösterildiğini anlamasalardı, babası rüyada böyle söylemezdi. (Kitab-ürruh)
Ekmeği aşağıda tutmak
Sual: Fırından ekmeği eline alıp, poşetle veya poşetsiz sallayarak
getirmek günah mıdır?
CEVAP
Bazı yörelerde böyle yapmak günah sayılıyorsa da, dinen öyle
götürmek günah değildir.
Ölüme hazırlanmak için
Ölümü hatırlamanın fazileti
Sual: Ölümü hatırlamanın fazileti nedir? Ölüm nedir, ölümden korkmalı
mıdır?
CEVAP
Her müslüman, Cennet ve Cehenneme inanır. Cehennemden
kurtulmak, Cennete girmek isteyen akıllı kimsenin ölüme hazır beklemesi
gerekir. Çünkü Peygamber efendimiz, (Akıllı kimse, kendisini hesaba
çekip ölüm için hazırlanan kimsedir) buyuruyor. Bir şey için
hazırlanmak, onu sık sık hatırlamakla olur. Hatırlamak ise, hatırlatıcı
şeylere bakmakla, onları yapmakla mümkündür. Genel olarak bütün
insanlar ölümden gafildir. Bir âyet-i kerimede, (Hesap görme zamanı
yaklaşmasına rağmen, insanlar gaflet içinde, bundan yüz çeviriyorlar)
buyuruluyor. (Enbiya 1)
Dünyanın faydasız zevklerine aldanan, ölümden habersiz yaşar.
Yanında ölümden bahsedilince, nefret eder. Peygamber efendimiz, (Kim
ölümden nefret ederse, Allah da ondan nefret eder) buyuruyor. Allahü
153
www.dinimizislam.com
teâlâ da, (Kendisinden kaçtığınız ölüme mutlaka yakalanacaksınız)
buyuruyor. (Cuma 8)
Günahlardan kaçıp ibadetlerini yapan kimse, ölümü istemese,
ölümden nefret etmiş sayılmaz. Çünkü, o kusurlarını telafi peşindedir. Bir
kimseye sevgilisi hemen gel dese, o kimse de, yıkansa, tıraş olsa, yeni
elbiseler giymekle, sevgilisine hediyeler almakla meşgul olsa, geciktiği için
sevgilisine kavuşmaktan nefret etmiş sayılmaz. Yani ölümden
hoşlanmamasında mazurdur. Çünkü ölüm için hazırlık yapmaktadır.
Ebu Süleyman Darani hazretleri, saliha bir hanıma, (Ölümü sever
misin?) dedi. O da (Hayır sevmem) dedi. Sebebini sorunca, (Birisine karşı
bir kabahat işlesem, onun yüzüne bakmaya utanırım. Onu görmek
istemem. Bu kadar günah içinde iken, günahlardan kurtulmadan, nasıl olur
da Allahü teâlânın huzuruna çıkmayı sevebilirim?) dedi.
Arifler ise, ölümü devamlı hatırlar. Çünkü onlar ölüme her zaman
hazırdır. Ayrıca onlar bilir ki, ölüm sevgili ile buluşma zamanıdır. Ölüm,
dostu dosta kavuşturan bir köprüdür. Bu köprüden geçmeyen sevgiliye
kavuşamaz. Arifler bunun için ölümü severler.
Hazret-i Mevlana da Azrail aleyhisselama, (Tez gel, haydi canımı
çabuk al, beni Rabbime hemen kavuştur) demiştir. Öyle ya, seven
sevgilisi ile buluşacağı günü hiç hatırından çıkarır mı, o günün bir an
gelmesini şiddetli şekilde arzu etmez mi? Hatta ölümün gecikmesine canı
sıkılır. Bir an önce ona kavuşmaya can atar.
Hazret-i Huzeyfe ölüm döşeğinde iken, (Dost ani bir baskınla geldi,
pişmanlık fayda vermez. Ya Rabbi, yaşamak hakkımda hayırlı ise
yaşamamı nasip eyle, ölüm, hakkımda hayırlı ise, ölüm yolunu bana
kolaylaştır) diye dua etmiştir. Müslümanlar da böyle dua etmelidir.
Her zaman, iyi ve kötü hallerde de ölümü hatırlamanın fazileti çoktur.
Çünkü dünyanın faydasız zevklerine sımsıkı sarılan kimse bile, ölümü ana
ana dünyanın kirli işlerinden uzaklaşmaya başlar. Zamanla dünyanın
külfeti, ona ağır gelir, zevklerinden hoşlanmaz. Böylece dünyanın faydasız
işlerinden soğutan her şey, bir kurtuluş sebebidir.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Ölümü anmak, günahlardan korur.) [İbni Ebiddünya]
(Ölümü anmak sadaka vermek gibi sevaptır.) [Deylemi]
(Ölümü çok hatırlayanın kalbi ihya olur, ölümü de kolaylaşır.)
[Deylemi]
(Ölümü çok anmak, insanı dünyadan çeker, günahlardan sıyırır.)
[İbni Lâl]
(En akıllınız, ölümü çok hatırlayan, ahiret için azık toplamakta
154
www.dinimizislam.com
acele edendir. Ölümü çok hatırlayan dünya ve ahiret saadetine
kavuşur.) [Taberani]
(Lezzetleri yok eden, ağız tadını bozan, ümitleri kıran ölümü çok
anın! Ölümü darlıkta düşünen rahatlar. Bollukta düşünen, lüzumsuz
işten, israftan kaçar kanaatkâr olur.) [İ. Hibban]
(Allah’tan utanan, ölümü düşünmeden yatmaz, haram lokma
yemez, zinadan kaçar, dilini, gözünü ve kulağını haramlardan sakınır,
öldükten sonra çürüyeceğini düşünür.) [Taberani]
(Ölümü anmak, günahlardan korur ve dünyadan [Allahü teâlânın
rızasına mani olan her şeyden] alıkoyar.) [İbni Ebiddünya]
(Demir paslandığı gibi, kalbler de günahla paslanır. Kalblerin
cilası ölümü çok hatırlamak ve Kur'an-ı kerim okumaktır.) [Beyheki]
“Ölümü çok anıp günahlardan kaçanın kabri, Cennet bahçesi olur.
Ölümü unutup günahlara dalan kimse kabri de Cehennem çukuru olur."
(Süfyan-ı Sevri)
Bir zatı çok övdüler. Orada bulunan Resulullah efendimiz, (O kimse
ölümü hatırlar mı?) buyurdu. (Ölümden söz ettiğini duymadık) dediler.
(Ölümü anmayan değerli olmaz) buyurdu. (İ.Ebiddünya)
Kendini hesaba çekmek
Sual: Peygamber efendimiz, (Ölmeden önce ölün, hesaba çekilmeden
önce kendinizi hesaba çekin) buyuruyor. Kendimizi hesaba nasıl çekeriz?
CEVAP
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kıyamet günü terazi kurarız. O gün, hiç kimseye zulmedilmez.
Herkesin, yaptığı zerre kadar iyilik ve kötülüğü meydana çıkarıp,
teraziye koyarız. Herkesin hesabını yapmaya yetişiriz.) [Enbiya 47]
Peygamber efendimiz de buyurdu ki:
(Akıllı kimse, günü dörde ayırır, birincisinde, yaptıklarını ve
yapacaklarını hesap eder. İkincisinde, Allahü teâlâya münacat eder,
yalvarır. Üçüncüsünde, bir işte çalışıp, helal para kazanır.
Dördüncüsünde, istirahat eder ve mubahlarla kendini eğlendirir,
haramlardan kaçar.) [İ.Gazali]
İslam âlimlerinin en büyüklerinden imam-ı Rabbani hazretleri
buyuruyor ki:
Peygamberlerin gönderilmesi, İslamiyet’in emirleri yasakları, hep, nefsi
kırmak, ezmek içindir. Onun taşkınca isteklerini önlemek içindir.
İslamiyet’e uyuldukça, nefsin istekleri azalır. Bunun içindir ki,
İslamiyet’e uymak, nefsin isteklerini yok eder.
155
www.dinimizislam.com
Nefsin zararını önlemek için, iki cihad yolu vardır:
1- Ona uymamak, onun arzularını yapmamaktır. Buna, riyazet çekmek
denir. Riyazet vera ve takva ile olur. Takva, haramlardan sakınmak, Vera
haramlarla birlikte, mubahları ihtiyaçtan fazla kullanmaktan da sakınmaktır.
2- Nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Buna, mücahede denir. Bütün
ibadetler mücahededir.
Bu iki cihad, nefsi terbiye eder. İnsanı olgunlaştırır. Ruhu
kuvvetlendirir. Salihlerin yoluna kavuşturur.
Allahü teâlâ, kullarının ibadetlerine muhtaç değildir, onların günah
işlemesi Ona hiç zarar vermez. Nefsi terbiye için bunları emretmiştir.
İmam-ı Rabbani hazretleri yine buyuruyor ki:
Evliyanın çoğu her gece, yatacağı zaman, o gün yapmış olduğu
işlerini, sözlerini, hareketlerini, hareketsizliklerini, düşüncelerini, her birinin
niçin olduğunu anlarlar. Kusurlarını ve günahlarını temizlemek için, tevbe
ve istiğfar ederler. Allahü teâlâya boyun bükerler, yalvarırlar. İbadetlerini ve
iyiliklerini de, Allahü teâlânın hatırlatması ile ve kuvvet vermesi ile
olduğunu bilirler. Bunun için, Hak teâlâya hamd ve şükür ederler.
Muhyiddin-i Arabi hazretleri, kendini böyle muhasebe edenlerden biri
idi. (Ben kendimi hesaba çekmekte, Meşayıh-ı kiramın hepsinden ileri
gittim. Niyetlerimi, düşüncelerimi de hesaba kattım) buyururdu.
Her gece yatarken yüz defa (Sübhanallahi velhamdü lillahi ve la
ilahe illallahü vallahü ekber) okuyan kimse, yüz defa tesbih, tahmid ve
tekbir söylemiş olur. Böylece, muhasebe yapmış, kendini hesaba çekmiş
sayılır. [Tesbih sübhanallah, tahmid elhamdülillah, tekbir de Allahü ekber
demektir.]
Tesbih söylemek, tevbenin anahtarıdır. İnsan bunu çok okumakla,
kusurlarının, günahlarının affedilmesini istemiş olur.
Günah işleyen bir kimse, bu emirlerin ve yasakların sahibinin
azametini ve kibriyasını düşünmüş olsaydı, Onun emirlerine karşı
gelemezdi. Günahları yapması, Onun emirlerine ve yasaklarına kıymet
vermediğini göstermektedir. Böyle şeyden, Allahü teâlâya sığınırız. Tenzih
kelimesini, [yani yukarıda yazılı olan tesbihi] çok okumakla, bu kusur
affolunur.
İstiğfar etmek, günahların örtülmesini istemektir. Tenzih kelimesini
okumak ise, günahların yok olmasını istemektir. O nerede, bu nerede?
Sübhanallah şaşılacak bir kelimedir. Söylemesi çok kısadır. Manaları
ve faydaları ise pek çoktur.
Tahmid [Elhamdülillah] kelimesini çok okumakla, Allahü teâlâya
şükredilmiş olur. Onun verdiği nimetlerin şükrü yapılmış olur.
156
www.dinimizislam.com
Tekbir [Allahü ekber] kelimesi, Allahü teâlânın, kulların yaptığı
şükürlerden çok yüksek olduğunu, Ona yakışan şükür yapılamayacağını
göstermektedir. Çünkü, Ona yapılan istiğfarlar, af dilemekler için de, çok
istiğfar etmek gerekir.
Hak teâlâya yakışan hamd, ancak Onun tarafından yapılabilir. Bunun
içindir ki kendisi, Saffat suresinin sonunda, (Sübhane Rabbike...)
buyurmuştur. Kendini hesaba çekmek isteyen, bu âyet-i kerimeyi çok
okumalıdır! Böylece istiğfar ve şükretmiş olur. İstiğfar ve şükredemediğini
de ve kusurlarını da bildirmiş olur. (Mektubat-ı Rabbani c.1, m.309)
Hesaba çekilme riski var
Ahirette hesaba çekilen herkes sıkıntı görür. Onun için sorgusuz
sualsiz Cennete girmeye çalışmalı! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamette hesaba çekilen, helak olmuştur.) [Buhari]
(Hesaba çekilen azap görmüş olur.) [Bezzar]
(Kıyamette herkes, şu dört suale cevap vermedikçe hesaptan
kurtulamaz:
1- Ömrünü nasıl geçirdi?
2- İlmi ile nasıl amel etti?
3- Malını nereden, nasıl kazandı, nereye harcadı?
4- Bedenini nerede yordu?) [Tirmizi]
Ancak hesabı çok kolay geçenler de olacaktır. Mesela (Sen falanca
mısın?) diye sorulacak, sonra bekletmeden Cennete konacaktır. Mesela
Hazret-i Osman bunlardan biridir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Osman’ın şefaati ile Cehennemlik olan 70 bin kişi, sorgusuz
sualsiz Cennete girer.) [İbni Asakir]
(Kıyamette hesaba çekilirken, üç defa "Allah’tan alacağı olanlar,
kalksın ve Cennete girsin" diye ses duyulur. Oradakiler, "Allah’tan
alacaklı olan da olur mu ki?" derler. "İnsanları affedenlerdir" denir. Bunlar,
kalkıp hemen sorgusuz sualsiz Cennete girerler.) [Taberani]
(Hacca giderken veya gelirken ölenin, bütün günahları affolur. O
kimse, hesaba çekilmeden ve azap görmeden Cennete girer.) [İsfehani]
(Sabırlı ve ihlaslı olanlar, hesaba çekilmeden Cennete girer.)
[Taberani]
(Kibri, hıyaneti ve kul borcu olmayan mümin, hesaba çekilmeden
Cennete girer.) [İbni Hibban]
(Allahü teâlâ, namazlarını doğru olarak kılana, azap etmeden,
sorgusuz sualsiz Cennete koyacağına söz vermiştir.) [Hakim]
(Din kardeşinin bir işini yapmak için gidenin, her adımında 70
günahı affedilir ve ona 70 sevap verilir. Bu iş bitinceye kadar böyle
157
www.dinimizislam.com
devam eder. İş yapılınca, bütün günahları affedilir. Bu işi yaparken
ölürse, sorgusuz sualsiz Cennete girer.) [İ.Ebiddünya]
(Ümmetim üç sınıftır. Bir kısmı sorgusuz sualsiz Cennete girer.
Bir kısmı hafif hesaba çekilerek girer. Bir kısmı da günahlardan
temizlenerek girer.) [Taberani]
Suda boğularak ölen şehitlerin kul borçları da affedilir. Hak sahipleri,
bu şehitten haklarını istedikleri zaman, Allahü teâlâ, (Ondaki haklarınızı
benden isteyin) buyuracak, hak sahiplerine alacaklarını fazla fazla
verecektir. Şehit de, sorgusuz sualsiz Cennete girecektir.
Cennete sorgusuz sualsiz giren fazilet sahiplerine, sizin ameliniz ne idi
diye sorulduğunda, (Dünyada bize yapılan hakarete ve zulme sabreder ve
bunları affederdik) derler.
Bazı kimseler de, sorgusuz sualsiz Cehenneme girer, yani hesapları
zor olur. Mesela bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Şu altı kişi, [affa veya şefaate uğramazsa] sorgusuz sualsiz
Cehenneme girer:
1- Zulmü yüzünden hükümdar,
2- Irkçılık yüzünden Arap,
3- Kibri yüzünden köy muhtarı,
4- Yalanı, hıyaneti yüzünden tüccar,
5- Hasedi yüzünden âlim,
6- Hasisliği yüzünden zengin.) [Ebu Ya’la]
Salih Müslüman olan, hesaba çekilmeden sorgusuz sualsiz Cennete
girer, yani hesapları kolay olur. O halde iyi bir Müslüman olmaya
çalışmalıdır!
Ölmeden önce ölmek
Sual: Ölmeden önce ölmek ne demektir?
CEVAP
(Dünyaya en az kim rağbet eder?) diye sual eden bir zata, Peygamber
efendimiz buyurdu ki:
(Kabri ve kabirde çürüyüp toprak olacağını unutmayan, dünya
ziynetini terk eden, ecri baki olan ahireti, fani dünyaya tercih eden,
bugünün işini yarına bırakmayan, kendini ölmüş sayan, ölmeden
önce ölen kimsedir.) [İbni Ebiddünya]
Demek ki, ölmeden önce ölmek, öldükten sonra başına gelecekleri
düşünerek, dinin emri ve yasaklarına riayet etmektir.
158
www.dinimizislam.com
Herkes hesaba hazırlanmalıdır
Sual: Ahirette mükafat da cezada büyük olduğu için, imtihan da çok
büyük olacak değil mi?
CEVAP
Cennet, müminler için ebedi mükafat yeri, Cehennem de, kâfirler için
ebedi ceza yeridir. Cennet, hatıra, hayale gelmeyen nimetlerle doludur.
Cehennem de, akıl almayacak azaplarla doludur. Mükafat ve azaplar bir
hâl işidir. Yaşanmadıkça anlatılamaz. Mükafat ve ceza büyük olduğu için
sorgu-sual işi de büyük olacaktır. Allahü teâlâ, (Salih kullarım için
gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, hatta hatıra gelmeyen, hayal
edilemeyen nimetler hazırladım) buyuruyor. (Müslim)
Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:
(Artık onlar için yaptıklarına mükafat olarak göz aydınlatıcı ne
nimetler saklandığını [hazırlandığı] hiç kimse [Hatta melekler ve
peygamberler bile] bilemez.) [Secde 17 Beydavi]
Cehennem azabının şiddeti de çeşitli âyet-i kerimelerle bildirilmiştir.
Böyle büyük mükafat ve büyük ceza için elbette büyük imtihan olacak ve
ince şeyler sorulacaktır.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Zerre kadar hayır yapan sevabını, zerre kadar şer yapan da
cezasını görecektir.) [Zilzal 7,8]
Ahirette hiç kimseye zulmedilmez. Haksızlık yapılmaz ama, mükafat
verilirken de bol bol ihsan edilecektir. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor
ki:
(Şüphesiz Allah, zerre kadar haksızlık etmez. Zerre kadar bir
iyiliğin sevabını da kat kat artırır, kendinden de büyük mükafat verir.)
[Nisa 40]
İlkokul imtihanı ile üniversite imtihanı aynı olmadığı gibi, her fakültenin
imtihanı da farklıdır. Çöpçülük imtihanında da fizikten, cebirden sorulmaz.
Kuyumculardaki küçük terazilerde küçük ağırlıklar tartılır. Ona niçin beş on
kiloyu tartmadın diye sorulmaz. Kırk elli tonluk büyük basküllere, kantarlara
da niye beş-on gramı tartmadın diye sorulmaz. Herkes gücüne göre
imtihana tâbi tutulur. Herkese ne nimet verilmişse, onun hesabı sorulur.
A’maya göz nimetinden sorulmaz. Dilsize dilden sorulmaz. Başbakanın
mesuliyeti ile odacınınki farklıdır. Âlim ile cahilinki de farklıdır. Dağda,
ormanda veya demirperde gerisinde yaşayıp da Müslümanlığı
duymayanlar, hesaba çekilmeyecektir. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor
ki:
(Kendilerine
peygamber
gönderilenlere
ve
gönderilen
159
www.dinimizislam.com
peygamberlere de elbette hesap soracağız.) [Araf 6] [İnsanlara
Peygamberlere tâbi olup olmadıkları, Peygamberlere de tebliğ vazifesini ne
derece yaptıkları sorulacaktır. (Beydavi)]
Bir millete Peygamber gönderilmemişse, yahut bir millet Peygamberi
duymamışsa cezalandırılmayacaktır. Kur'an-ı kerimde mealen, (Biz,
peygamber göndererek bildirmeden önce azap yapıcı değiliz)
buyuruluyor. (İsra 15)
Peygamber gönderilenlere, Müslümanlığı duyanlara mutlaka hesap
sorulacaktır. Kur'an-ı kerimde mealen, (Rabbin hakkı için, onların
hepsine yaptıklarının hesabını elbette soracağız) buyuruluyor. (Hicr 923)
Her insanda bulunan kiramen katibin melekleri, insanların yaptığı
bütün işlerin resmini çekmekte, her anını filme almaktadır. İnsanların
yapacağı işleri Allahü teâlâ ezelde bildiği için levh-i mahfuza da
kaydetmiştir. En ufak bir yanlışlık ve haksızlık olmayacaktır. Âyet-i
kerimede mealen, (Hiç kimseyi gücünün yettiğinden fazlası ile
yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır. Hiç
kimse haksızlığa uğratılmaz) buyuruluyor. (Müminun 62)
Milyarlarca insanın hesabı çok kısa bir zamanda yapılacaktır. Kur'an-ı
kerimde "Vallahü seriulhisab" ifadeleri geçmektedir. (Allah, hesabı çok
çabuk görür) demektir.
Herkes hesaba hazırlanmalıdır!
Neyi bekliyorsunuz?
Sual: Ölen bir Müslüman, dünyaya gelse ne yapar?
CEVAP
Mübarek bir zat, bir Müslümana ait kabrin önünde durup, talebelerine
sorar:
—Bu kabirdeki kişi, tekrar dünyaya gelse sizce ne ile uğraşır, ne
yapar?
Talebenin birisi der ki:
—Elbette sürekli namaz kılar.
Diğer bir talebe de der ki:
—Devamlı oruç tutar.
Bir diğeri de der ki:
—Cihat eder, emri maruf yapar.
Velhasıl talebeler faydalı bütün işleri sayarlar. O zat buyurur ki:
—Bu mezarda yatan kişinin dünyaya tekrar gelip gelemeyeceği
şüphelidir. Ama sizin oraya gideceğiniz kesindir; yani siz de onun gibi
öleceksiniz. O halde neden şimdi bu söylediklerinizi yapmıyorsunuz?
160
www.dinimizislam.com
Neyi bekliyorsunuz? Onun kaybettiği fırsatı, siz bir ganimet
bilmelisiniz yarına bırakmadan bu faydalı işlerle uğraşmalısınız.
Kalbi karartan işler
Sual: Kalb ve yürek aynı şeyler midir? Kalbi temizlemek için ne
yapmak lazımdır?
CEVAP
Kalb, göğsümüzün sol tarafındaki et parçası değildir. Buna, yürek
denir. Yürek, hayvanlarda da bulunur. Kalb, yürekte bulunan bir kuvvettir.
Görülmez. Ampulde bulunan elektrik cereyanı gibidir. Buna, kalb veya
gönül diyoruz. Gönül, insanlarda bulunur. Hayvanlarda bulunmaz.
Bedendeki bütün organlar, kalbin emrindedir. His uzuvlarımızın
duydukları bütün bilgiler kalbde toplanır. İnsanın, inanmak, sevmek,
korkmak, kalbindedir. İman eden ve kâfir olan kalbdir. Güzel, iyi ahlakın ve
kötü huyların yeri kalbdir.
Kalbi temizlemek için riyazet ve mücahede gerekir.
Riyazet, nefsin arzularını yapmamaktır. Nefsimiz, dinimizin
yasakladığı haramları, mekruhları arzu eder. Bunlardan kaçmak gerekir.
Mücahede, nefsin istemediği şeyleri yapmak demektir. Nefsimiz, iyilik
ve ibadet yapmak istemez. İyilik ve ibadet ederek kalbi temizlemelidir!
Allahü teâlâ, dinleri, Peygamberleri, kalbi temizlemek için gönderdi.
Kalbi temiz olan, dinimizin emirlerine uyar, yasak ettiklerinden kaçar.
Günah işleyenlerin kalbi temiz olmaz. Günah kalbi karartır. Namaz
kılmamak en büyük günahlardan biridir. Namaz kılmayanın, içki içenin kalbi
çok kararmış demektir.
Müminlerin kalbi temizdir. Fâsıkların kalbi kirlidir, karadır. Kâfirlerin
kalbi ise kapkaradır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Müminin temiz kalbinde parlayan bir ışık vardır. Kâfirin kalbi
simsiyahtır.) [Taberani]
(Günah işleyenin kalbinde siyah bir nokta hasıl olur. Eğer tevbe
ederse, o leke silinir. Tevbe etmeyip tekrar günah işlerse, o leke
büyür ve kalbini kaplar, kalb kapkara olur.) [Harâiti]
(Günaha devam edenin zamanla kalbi mühürlenir, o artık sevap
işleyemez olur.) [Bezzar]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın emirlerini yapmamak kalbin bozuk olmasındandır.
Kalbin bozuk olması, dine tam inanmamaktır. İmanın alameti, dinin
emirlerini seve seve yapmaktır.
Kalb, sevgi yeridir. Sevgi bulunmayan kalb ölmüş demektir. Kalbde, ya
161
www.dinimizislam.com
dünya sevgisi veya Allah sevgisi bulunur. Allahü teâlâyı anarak, ibadet
yaparak, kalbden dünya sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur. Bu temiz kalbe,
Allah sevgisi, kendiliğinden dolar.
Günah işleyince, kalb kararır, hastalanır, dünya sevgisi yerleşir ve
Allah sevgisi gider. Kalbin bu hâli, bir şişeye benzer. Su doldurunca,
havası çıkar. Suyu boşaltınca, hava kendiliğinden dolar. Bir bardaktaki
hava çıkmadıkça içine su girmez. İçine su koyunca da, bu suyu
çıkarmadan başka şey koyulmaz. Kalb de bardak gibidir. Kalbi Allah
sevgisiyle doldurmak için, başka her şeyi, her sevgiyi kalbden temizlemek
gerekir.
Her hastalık zıddı ile tedavi edilir. Günah sebebi ile kararan kalb, iyilik
nuru ile temizlenir. Geçim ihtiyacından dolayı gelen her sıkıntı, müslümanın
kalbini dünyadan soğutur ve nefret ettirir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Öyle günahlar vardır ki, onları ancak geçim hususunda çekilen
sıkıntılar yok eder.) [Hatib]
O halde, helal kazanmak için geçim için sıkıntılara katlanmak nimet
olur.
Kararan kalbi temizlemek
Kalbi temiz olan hep iyi işler yapar, kalbi bozuk olan da, kötü işler
yapar. Hadis-i şerifte, (Kalb bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk
olur) buyuruldu. O halde kalbi karartmaktan sakınmalıdır.
Zünnun-i Mısri hazretleri buyurdu ki:
Kalbin kararmasının dört alameti vardır:
1- İbadetin tadını duymaz.
2- Allah korkusu hatırına gelmez.
3- Gördüklerinden ibret almaz.
4- Okuduklarını, öğrendiklerini anlayıp kavrayamaz.Namaz kılmayan
ve günah işleyen kimsenin kalbi kararır, hasta olur.
Muhammed bin Fadl Belhi hazretleri de buyurdu ki:
Kalbin kararmasına 4 şey sebep olur:
1- Öğrendiği ile amel etmemek.
2- Bilmeyerek yapmak.
3- Bilmediklerini öğrenmemek.
4- Başkasının öğrenmesine mani olmak.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Çok gülmek kalbi öldürür.) [Tirmizi]
(Üç şey kalbe kasvet verir: Yemeği, uykuyu ve rahatı sevmek.)
[Deylemi]
(Çok yiyip içmekle kalbinizi öldürmeyin!) [İ.Gazali]
162
www.dinimizislam.com
(Haram karıştırmadan, kırk gün helal yiyenin kalbi nurla dolar.
Kalbine nehir gibi hikmet akar. Dünya sevgisi kalbinden çıkar.) [Ebu
Nuaym]
Muhammed Parisa hazretleri buyuruyor ki:
İnsanı Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşturan yol kalbdir.
İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylerin en zararlısı dünya sevgisinin
kalbi karartmasıdır. Kalbi kararan dünyayı [faydasız şeyleri] sever. Dünya
sevgisi, kötü arkadaşlardan ve lüzumsuz ve zararlı şeyler seyretmekten
hasıl olur. Faydasız kitap, [roman, hikaye, gazete, dergi] okumak,
lüzumsuz şeyler konuşmak, bu sevgiyi arttırır. Kadınlara bakmak, kadın
resimleri [resimli dergi, filmler, tv] seyretmek, şarkı, çalgı dinlemek, bu
sevgiyi kalbde yerleştirir. Bunların hepsi, insanı Allahü teâlâdan
uzaklaştırır.
Kalb, sevgi yeridir. Sevgi bulunmayan kalb ölmüş demektir. Kalbde, ya
dünya sevgisi veya Allah sevgisi bulunur. İslamiyet’in emirlerine uyup,
yasaklarından kaçarak, kalbden dünya sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur.
Bu temiz kalbe, Allah sevgisi, kendiliğinden dolar.
Malı, makamı ve Allah’tan gayrisini sevmek ve günah işlemek, kalbi
temizlemeye engeldir. Kalbin temizlenmesi, İslamiyet’e uymakla olur.
Namaz kılmak, kalbi temizler. Kur’an-ı kerim okumak ve ölümü çok
hatırlamak günah işleyince, hemen tevbe ve istiğfar etmek ve oruç tutmak
kalbi temizler. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Paslanan her şeyin bir cilası vardır. Kalbin cilası "Estağfirullah"
demektir.) [Deylemi]
(Her ay 3 gün oruç tutanın kalbinin pası temizlenir.) [Nesai]
(Kalb, ekin; yemek ise yağmur gibidir. Fazla su ekini kuruttuğu
gibi, fazla yemek de kalbi öldürür. Kalbini az gülüp, az yemekle ihya
et, açlıkla temizle ki yumuşayıp parlasın!) [İ.Gazali]
(Rutubette demirin paslandığı gibi, günah kiri kalbi paslandırır.
Kalbin cilası ölümü çok hatırlamak ve Kur'an-ı kerim okumaktır.)
[Beyheki]
O halde kalbi temizlemek için günahlardan kaçarak dinimizin
emirlerine uymamız gerekiyor.
Hediyelerin hazırsa!..
Bir kimse, Peygamber efendimize gelerek dedi ki:
-İzin ver yâ Resulallah, ölümümü temenni edeyim.
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
-Ölüm öyle bir şeydir ki onun için hazırlıklı ol! Yol uzun, azık ister.
163
www.dinimizislam.com
Ölümü temenni edenin on hediye hazırlaması lazım.
O kimse sordu:
- Hediyeler kime yâ Resulallah?
Peygamber efendimiz buyurdu:
1- Azrail'in hediyesi
2- Kabrin hediyesi
3- Münker ve Nekir'in hediyesi
4- Mizanın hediyesi
5- Sırat köprüsünün hediyesi
6- Malik'in hediyesi
7- Rıdvan'ın hediyesi
8- Ruhun hediyesi
9- Peygamberinin hediyesi
10- Rabbinin hediyesi.
- Bu hediyeler nelerdir, ya Resulallah?
Azrâil'in hediyeleri dörttür:
1- İyi huylu olmak
2- Geçirdiğin ibadetleri kaza etmek
3- Ölüme hazırlanmak, sefere çıkacak yolcu gibi
4- Kalbinde Allah aşkını taşımak.
Kabrin hediyeleri de dörttür:
1- Söz taşımayı terk
2- Elbiseye idrar sıçratmamak
3- Kur'an-ı kerimi okumak
4- Salevât-ı şerifeyi çok okumak.
Münker ve Nekir'in hediyeleri:
1- Doğru konuşmak
2- Gıybeti terk etmek
3- Hakkı kabul etmek
4- Tevazu sahibi olmak.
Mizanın hediyesi:
1- Amelini ihlâs ile yapmak
2- Başkasına eza yapmaktan sakınmak
3- Güzel ahlak sahibi olmak
4- Allah’ı çok zikretmek.
Sırat Köprüsü'nün hediyesi:
1- Gadabını yutmak, kızmamak
2- Takva sahibi olmak
3- Cemaate devam etmek
164
www.dinimizislam.com
4- İbadetlere ara vermeden devam etmek.
Malik'in hediyeleri:
1- Allah korkusundan ağlamak
2- Gizli sadaka vermek
3- İsyanı terk etmek
4- Anne ve babaya iyilik etmek.
Cennet meleği Rıdvan'ın hediyesi:
1- Kötülüklerden kaçınmak
2- Nimetlere şükretmek
3- Malını Allah yolunda infak etmek
4- Emaneti muhafaza etmek.
Ruhun hediyesi:
1- Az yemek
2- Az konuşmak
3- Az uyumak
4- İstiğfara devam etmek.
Peygamberin hediyesi:
1- Ehl-i beyti sevmek
2- Sünnete uymak
3- Peygamberin sevdiklerini sevmek
4- Sahabe-i kiramı sevmek.
Allahü zülcelalin hediyeleri:
1- Allah'ın emirlerini yapmak
2- Nehyettiği, yasak ettiği şeylerden kaçınmak
3- İnsanlara nasihat etmek
4- Bütün mahlûkata karşı merhametli olmak.
Bunlara hazırsan ölümü temenni edebilirsin.
Dünya ahiret saadetinin başı nedir
Sual: Dünya saadetinin başı nedir, nasıl elde edilir?
CEVAP
Dinimizin emir ve yasaklarına riayet eden, yani iyi bir müslüman olan
herkes, dünya ve ahirette mutlu olur. Dünya ve ahiret saadetinin başı, en
iyisi, Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmaktır. Bu da dinimize
uyarak, yani farzları, sünnetleri yaparak ve haramlardan, mekruhlardan
sakınarak kazanılır. Fakat bunları ihlas ile yapmak gerekir.
İhlas, kalbin temiz olması demektir. Kalbin temiz olması da, dünyaya
düşkün olmaması, onu sevmemesi, yalnız Allahü teâlâyı sevmesidir. Kalbin
165
www.dinimizislam.com
Allahü teâlâyı sevmesi için, bir şey yapmak, çalışmak gerekmez. Kalb,
dünya sevgisinden kurtulursa, Allah sevgisi kalbe kendiliğinden yerleşir.
Kalbin dünya sevgisinden kurtulması için, dünyayı unutması gerekir.
Dünyayı unutmaya Fenafillah denir. Fenafillaha kavuşmak, Allahü teâlâyı
çok anmakla veya evliyadan büyük bir âlimin [mesela imam-ı Rabbani
hazretlerinin] kitaplarından faydalanmakla da olur.
Allahü teâlâyı anmak üç türlü olur: Kalb ile çok Allah demek, çok çok
La ilahe illallah demek ve dine uyarak, sanat, ticaret ve her mubah işleri
yapmaktır. Yahut âlim ve veli olan bir zatın hayatını okuyarak, onu çok
sevip, çok hatırlamak, ona yalvarmak da fenaya (Allah rızasına
kavuşmaya) yardım eder. Kabrini ziyaret edince, faydası daha çok olur.
Kalb fani olunca, aklın, fikrin ve hafızanın da dünya işlerini unutması
gerekmez. Kalb fani iken de, bütün organlara, akla, fikre, hafızaya, her
çeşit dünya işlerini yaptırır, başka insanlar gibi dünya işlerine de çalışır.
Bütün insanlık vazifelerini, her iyiliği yapar. Yaptığı bütün dünya işleri dine
uygun olduğu için hepsi de zikir yani Allahü teâlâyı anmak, hatırlamak olur.
Her Müslümanın arzusu, Allahü teâlânın rızasını kazanmak olmalıdır.
Yunus Emre, (Gel Allah’ın rızasını kazanalım yerine, gel dosta gidelim
dosta) diyerek bu durumu şöyle anlatıyor:
Dosta gidelim
Uzakta kalmayalım, dosta gidelim dosta,
Hasretle ölmeyelim, dosta gidelim dosta.
Yol alalım durmadan, tan yeri ağarmadan,
Araya el girmeden dosta gidelim dosta.
Hakka kılalım zârı, terk edelim diyârı,
Ele geçirip yârı, dosta gidelim dosta.
Dünyaya dalmayalım, fanidir kanmayalım
Asla ayrılmayalım, dosta gidelim dosta.
Aşk şarabı içelim, kendimizden geçelim,
Dost iline göçelim, dosta gidelim dosta.
Kılavuzluk yap bana, yönümüz dosttan yana
Aldırma ona buna, dosta gidelim dosta.
Zulüm olmaz pâyidâr, sen ol bana sadık yâr,
Ne derse desin ağyar, dosta gidelim dosta
Erenleri bulalım, dost yolunu soralım,
Yunusu da alalım, dosta gidelim dosta.
166
www.dinimizislam.com
Amel defteri ve Karne
Sual: Oğlum karneyi getirince, 2 zayıf dersi için azarladım. (Baba,
bizim ailece karnemiz zayıf sen sadece bana ne kızıyorsun) dedi. Ne
demek istediğini sorunca, gazetenizde çıkan bir yazıyı anlattı. Bu yazıyı
okumamışım. Nasıl bir yazıydı o?
CEVAP
O yazıda Başmakçı Müftüsü sayın Vehbi Akşit, özetle diyor ki:
İnsanların dünyada benimsedikleri inançlar ile yaptıkları amellerin
kayıtlı bulunduğu ve ahirette kendilerine verilecek olan kitaba [sahibinin
durumunu açıklayan belgeye] amel defteri denir. Kiramen kâtibin denilen
meleklerin yazıp kaydettiği bu kitap insanın, hak-batıl, yalan-doğru, hayırşer, iyi-kötü bütün inanç, düşünce, söz ve davranışlarını kapsar.
Öğrencilerin her dersten aldıkları notları gösteren belgeye karne denir.
Her yıl öğrencilere birinci ve ikinci dönemin sonunda, aldıkları not
durumlarını gösteren karne verilmektedir. Öğrenci velileri, anne ve babalar
bu karnelere bakarak çocuklarının durumunu anlar.
Amel defterleri Cennetliklere sağdan, Cehennemliklere soldan veya
arkadan verilecektir. Amel defteri olarak düşünebileceğimiz karneler,
öğrencilere yılda iki defa verilmektedir. Karneyi alanlar, ders notlarını
gördükleri zaman bunun iyiye veya kötüye işaret olup olmadığını gayet iyi
anlamaktadır.
Kur’an-ı kerimde, insanın dünya hayatındaki didinmeleri sona erip
Rabbine kavuştuğunda şayet kitabı sağ eline verilenlerden ise hesabının
kolay olacağı ve mutlu bir hayatı hak edeceği, kitabı arkadan verilenlerden
ise alevli ateşe atılacağı bildirilmiştir. (İnşikak 6-12)
Karne verilirken kimi öğrencilerin yüzleri gülmekte, başarılarını
süsleyen teşekkür veya takdir belgesi ile sevincini yaşarken, zayıfı olan
öğrenciler ise üzüntülü ve mahcup bir haldedir.
Amel defterini sağdan alan “yüzleri parlak zümre” sevinip umduğuna
kavuşacak, soldan alan “bedbaht zümre” ise başına gelecek felaketi
anlayarak yok olmayı isteyecektir. (Hakka 18-27)
Evet, ahirette bizlere verilecek olan amel defterine benzer bir belgeyi
çocuklarımız bizlere yılda iki defa getirmektedir. O karneye bakarken
acaba basit bir belge olarak mı bakıyoruz. Yoksa ahirette bizlere de
verilecek olan amel defteri ile bir bağlantı kurabiliyor muyuz?
Bugün derslerinde zayıf alan oğlumuzu, kızımızı, derslerine
çalışmadığı, oyuna dalıp derslerini ihmal edip, ödevlerini yapmadığı için
azarlarken; karneye bakıp da kızarken acaba aklımıza şunlar gelmiyor mu?
“Bir gün bu karne gibi bana da bir karne, amel kitabı, defteri verilecek.
167
www.dinimizislam.com
Yapmış olduğum her şeyin yazılı olduğu, kayıtlı olduğu bir amel defteri...
Büyük-küçük ne varsa, ne yaptım ise her şeyin, zerre miktarına kadar iyilik
veya kötülüğün yazılı olduğu bir amel defteri... Ben çocuğumu zayıf aldı
diye azarlarken, derslerine çalışmadı diye kızarken, Allahü teâlâ da
“Kulum, sana, mal, mülk, evlat, servet gibi bir çok nimet verdim. Niçin bana
kulluk etmedin? Beş vakit namaz kılmayı emrettim. Sen ise günde beş defa
okunan ezanlara kulak vermedin, derse ne cevap veririz?
Çocuğumuzun karnesine bakarken, ahireti, hesabı, mizanı, sırat
köprüsünü, mahşeri düşünelim. Daha önce, alelade bir belge olarak
baktığınız, iyi olduğu zaman, teşekkür aldığı, takdir aldığı zaman
sevindiğiniz, öğündüğünüz o karne size çok şeyler anlatacaktır.
Çocuğunuz kötü bir karne getirdiği zaman bile, Allahü teâlânın eşsiz
merhametini düşünerek, acıyarak çocuğunuza güzel tavsiyelerde
bulunacaksınız. Halbuki bu tavsiyelerin öncelikle kendinize lazım olduğunu
asla unutmayacaksınız. Böylece daha amel defteri açılmadan, kendinize
gerekli olan dersi alacak, hayatınıza bir çeki düzen vereceksiniz.
Karneye bakarken, amel defterinizdeki şeyleri görecek ve gayri ihtiyari
olarak “Ben yapmadım” diyeceksiniz. Kıyamet günü kulakların, gözlerin ve
derilerin şahitlik edeceğini, ağızların mühürlenip ellerin ve ayakların insanın
işlediği fiillere şahitlik yapacağını bildirmesi amel defteriyle ilgili olarak
Allahü teâlânın kıyamet sahnelerinden bizi haberdar ettiğini
göstermektedir. (Fussilet 20, Yasin 65)
Bir nebze de olsa, dünyadan misal getirerek, ahireti hatırlayabildiysek
ne mutlu... Artık karnelere bir başka gözle bakarız inşallah...
Ölmek felaket değildir
Sual: Efendim, gencim ama ben ölümden çok korkuyorum. Bana ne
tavsiye edersiniz?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Ölmek felaket değildir. Öldükten sonra başına gelecekleri bilmemek,
tedbirini almamak felakettir.
Senin yaşta iken günahı azken ölmek elbette büyük nimet olur. Bizim
her gün günahımız artıyor. Ölümü günde yirmi kere düşünen şehid olarak
ölür. Hep ölümden bahsetmek sünnettir. Ölümden kaçış olmaz. Ölüm,
sevgiliyi sevgiliye kavuşturan köprüdür.
Ölüm müslümana hediyedir. Ölüm, ölmemek üzere doğuştur. Ölüm
olmasaydı bu hayat hiç çekilir miydi? Ölüm, müslümanın teselli kaynağıdır,
hasretidir. Hatta bir evliya zat buyurur ki, (Ben Azrail aleyhisselamı Cebrail
168
www.dinimizislam.com
aleyhisselamdan daha çok seviyorum). Derler ki efendim hikmeti ne?
(Çünkü o beni Rabbime kavuşturuyor) cevabını verir.
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâya kavuşturduğu için, ölüm sevilir. Sevdiğim kimsenin
kalmasını da, ölmesini de severim. Dost dosta kavuşmak istemez mi?
Azrail aleyhisselam, İbrahim aleyhisselamdan ruhunu almak için izin
istediğinde, (Nasıl olur, Dost, dostun canını alır mı hiç?) dedi. Allahü
teâlâ, Azrail aleyhisselam ile haber gönderip, (Dost dosta kavuşmaktan
kaçınır mı?) buyurunca, (Ya Rabbi, Ruhumu hemen al!) diye dua eyledi.
Ölüm korkusu
Sual: Ölüm acısından çok korkanın, ne yapması gerekir?
CEVAP
Müslüman, Allah’ın dostudur. Dostlara ölüm acısı olmaz. Acı
olmayınca korkmak lüzumsuz olur. Allahü teâlâ, Azrail aleyhisselama
buyurdu ki:
(Dostlarımın canını kolay al, düşmanlarımın canını güç al!)
[Cennet Yolu İlmihali]
Yasin-i şerif okumak, çok faydalıdır. Faydalarından birisi de, eceli
gelen hasta ölüm acısı duymaz. Ayrıca her zaman abdestli bulunmaya
çalışmalı. Abdestliyken ölenlere şehid sevabı verilir. Peygamber efendimiz,
(Abdestli olarak ölen, ölüm acısı çekmez; çünkü abdest, imanlı
olmanın alametidir. Namazın anahtarı, bedenin günahlardan
temizleyicisidir) buyuruyor. Şehidler ölürken, kabirde verilecek olan
Cennet nimetlerini görerek çok sevinir, çok neşelenir. Ölürken hiç acı
duymaz ve Cennet nimetlerine kavuşurlar. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Müslümanın kabri, Cennet bahçesidir.) [Tirmizi]
Sual: Ölmeyi istemek günah mıdır?
CEVAP
Dünya sıkıntılarından kurtulmak için, ölümü istemek mekruhtur.
Fitnelerden uzak kalmak ve günaha düşmemek için istemek caiz olur.
(Hindiyye)
Ölümün faydası
Sual: S. Ebediyye’de, (Kâfirlere de ölüm faydalıdır) deniyor. Kâfire
ölümün ne faydası olur ki?
CEVAP
Kâfir, yaşadığı müddetçe küfrüne devam eder, her aldığı nefes de
azabını arttırır. Ölüm, kâfirin küfrünün devam etmesine ve azabının
artmasına mani olur. 90 yıl yaşamış bir kâfirle 40 yıl yaşamış kâfirin küfrü
ve azabı eşit olmaz.
169
www.dinimizislam.com
Aynı şeyler için ya Cennete ya Cehenneme gideceksin
[Büyüklerin sözleri]
* Dünya, zıll-i zâildir, yani yok olan bir gölge, bir görüntüdür. Aynadaki
görüntü gibi. Bu görüntü ahiretin görüntüsüdür. Ahirette ne var, Cennet,
Cehennem. İbadetlerimiz, iyiliklerimiz, Cennetin dünyadaki görüntüsüdür.
Günahlar, kötü yerler, karanlık sıkıntılı izbe yerler de Cehennemin
görüntüsüdür.
* Cennetlik, Cennetlik işleri, Cehennemlik olan da Cehenneme
götürücü işler yapar. Demiri çürüten, kendi pası olduğu gibi, insanı
Cehennemlik eden de kendi günahlarıdır. Mıknatıs demiri nasıl kendine
çekiyorsa, haramlar Cehenneme, ibadetler Cennete çeker. Kıyamette
nereye gitmek istiyorsak, ona göre hazırlık yapmalıyız. Ahirette Cennet ve
Cehennemden başka yer yoktur. Cennete girmek için, doğru iman sahibi
olmak ve dine uymak gerekir. Cehenneme götürücü tuzaklara
yakalanmamalı. Bu tuzaklar şöyle bildiriliyor: (Dünya hayatı ancak bir laib
[oyun], lehv [eğlence], ziynet [süs], aranızda tefahür [övünme] ve mal ve
evlâdı çoğaltma isteğinden ibarettir.) [Hadid 20] Bunların bir tanesine
yakalananın gönlü ölür. Çalışın ve nefslerinizi, içinde yer alacakları ölüm
ötesi için hazırlayın.
Önünüzde çözümü zorlaşan şeyleri Allah'ın ilmine havale edin. Öbür
âleme geçmeden önce bir şey hazırlayın ki, oraya vardığınızda karşınıza
çıksın. Çünkü Allahü teâlâ, buyuruyor ki: (O gün [kıyamette] herkes,
dünyada ne hayır yapmışsa, onu karşısında hazır bulacak, ne kötülük
yapmışsa, onlarla kendi arasında uzun bir mesafe olmasını arzu
edecektir. Kullarına karşı şefkatli, esirgeyici olan Allah size kendinden
korkmanızı emreder.) [Al-i imran 30]
O halde, Allah'tan korkun, yani Onun emir ve yasaklarına riayet edin.
Sizden önce gelip geçenlerden de ibret alın. Unutmayın ki, yarın küçük
büyük bütün davranışlarınızın karşılığını bulacaksınız.
* Rızk mukadderdir. Yani herkesin rızkı bellidir, artmaz eksilmez,
rızkını almadan dünyadan ayrılmaz. İsteyene helalden gelir, isteyene
haramdan. Gelen miktar aynıdır. Ecel mukadderdir. Yani herkesin ömrü
bellidir, uzamaz kısalmaz, vakti dolunca dünyadan ayrılır. Kaza ve kader,
hayır ve şer, zaten imanın şartlarındandır. Peki, daha ne diye isyan
ediyorsun, daha ne diye şükretmiyorsun? Rızkın belli, ömrün belli, başına
gelenler Allah'tan. İster isyan et, ister şükret. Değişen bir şey yok. İsyan
edenin yeri Cehennem, şükredeninki Cennet. Yani aynı şeyler için, ya
Cennete gideceksin ya Cehenneme.
* Dünya misafirhanedir. Dünyayı ele geçirmek için ahireti vermek ve
170
www.dinimizislam.com
insanlara yaranmak için Allahü teâlâyı bırakmak ahmaklıktır. Göğsünü
kıbleden çevirenin namazının bozulduğu gibi, yüzünü İslamiyet'ten
çevirenin hem dünyası hem ahireti bozulur.
* Laf ile Müslümanlık olmaz. Dinin emir ve yasaklarına önem
vermeyenin imanı gider. Önem vermemek, işlediği günaha üzülmemek
demektir.
* Dinin en büyük düşmanı cehalettir. Cahillik Cehenneme götürür.
* Kıyamet derdini bilseydiniz, dünyada dert diye bir şey tanımazdınız.
Bütün geçimsizlikler, ölümü unutmaktandır.
* İnsanların çokluğu, dilediklerini yapmaları, gaflet içinde yaşamaları
sakın seni de gaflete düşürmesin. Sen tek olarak öleceksin, tek olarak
kabre gireceksin, tek olarak hesabını vereceksin. Sen dini, imanı, Allah’ın
emir ve yasaklarını unuttun. Sen unuttun ama unutulmadın.
İhtiyarlık nimeti
Sual: Müslüman olarak ihtiyarlamanın, dindeki fazileti nedir?
CEVAP
Müslüman, nimetlere konmuş kimse demektir. Müslüman olarak
ihtiyarlamak daha büyük nimettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: İhtiyarlık, nurumdur. Nuruma, narımla
[Cehennem ateşiyle] azap etmekten hayâ ederim. O halde siz de,
benden hayâ edin!) [Ebu-ş-şeyh]
(Hak teâlâ, Müslüman olarak ihtiyarlayana, azap etmekten hayâ
eder.) [Hatib]
(Müslüman olarak ihtiyarlayana, ikram eden, Nuh aleyhisselama
ikram etmiş gibi sevab alır. Nuh aleyhisselama ikram eden de, Allahü
teâlâya ikram etmiş olur.) [Hatib]
Resulullah efendimiz, Allahü teâlânın, yemin ederek, (Müslüman
olarak ihtiyarlayana azap etmekten hayâ ederim) buyurduğunu
bildirdikten sonra, ağladı. Sebebi sorulunca, (Allahü teâlâ, kendisinden
hayâ ettiği halde, Ondan hayâ etmeyene ağlıyorum) buyurdu.
(Beyheki)
1- Kırk yaşına giren Müslüman, cinnet, cüzzam ve baras
hastalıklarından emin olur.
2- Elli yaşına girenin hesabı hafifler.
3- Altmışına giren salih Müslüman, şehit olarak ölür.
4- Yetmişine gireni, Allahü teâlâ ve melekleri sever.
5- Seksenine girenin günahları yazılmaz, sevabları yazılır.
171
www.dinimizislam.com
6- Doksanına girenden hesap sorulmaz. Aile halkına şefaatçi olur.
(Deylemi, Ebu Ya’la)
Tevbe istiğfarın önemi
Tevbe etmenin önemi
Sual: İnsanlık hâli bir günah işleyince ne yapmak gerekir?
CEVAP
Günah işleyince, hemen [kalb ile] tevbe ve [dil ile] istiğfar etmelidir!
Kalbe gelen her sıkıntı ve karartı; tevbe, istiğfar ve pişmanlık ile ve Allahü
teâlâya sığınarak kolayca giderilebilir. Fakat, bu alçak dünya için gelen
karartı, leke, kalbi büsbütün karartır. Bunu temizlemek çok güç olur.
(Dünyaya düşkün olmak, günahların başıdır) hadis-i şerifi bunu
göstermektedir. (Beyheki)
Günah işleyen biri, pişman olur, abdest alıp namaz kılar ve günahı için
istiğfar ederse, Allahü teâlâ, o günahı elbette affeder. Çünkü, âyet-i
kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Biri günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup,
Allahü teâlâya istiğfar ederse, Allahü teâlâyı çok merhametli ve af ve
mağfiret edici bulur.) [Nisa 110]
M.Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Dertlerin, belaların gitmesi için, istiğfar okumak çok faydalıdır. Çok
tecrübe edilmiştir. Beyheki'nin bildirdiği hadis-i şerifte, (İstiğfara devam
edeni, çok okuyanı, Allahü teâlâ, dertlerden, sıkıntılardan kurtarır.
Onu, hiç ummadığı yerden rızıklandırır) buyuruldu. (c.2, m.80)
İstiğfar, insanı her murada, afiyete kavuşturur. Şifa için; tevbe etmeli,
istiğfarı çok okumalı. Bütün dertlere, sıkıntılara karşı faydalıdır. Çünkü
Allahü teâlâ, istiğfar okuyanların imdadına yetişir. (Hud 52, Fevâid-i
Osmaniyye)
İstiğfar, günahın affını istemek, Estağfirullah demektir. Estağfirullah,
günahlarımı affet Allah’ım, demektir. İstiğfar etmek, günahların affına
sebep olan iyilikleri yapmaktır. Mesela Kur'an-ı kerim okumak, sadaka
vermek ve diğer hayır hasenatta bulunmaktır. Tevbe, haram işledikten
sonra, pişman olup, Allahü teâlâdan korkmak, bir daha yapmamaya
azmetmek, karar vermektir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Tevbe, günahtan sonra o günahı bir daha yapmamaktır.)
[İ.Ahmed]
(Sükutu tefekkür, bakışı ibret olup çok istiğfar eden kurtuldu.)
172
www.dinimizislam.com
[Deylemi]
(Rızka kavuşan çok hamd etsin! Rızkı azalan istiğfar etsin!) [Hatib]
(Günahınız çok olup göklere ulaşsa, tevbe edince, Allahü teâlâ
tevbenizi kabul eder.) [İbni Mace]
(Günah kalbde bir iz bırakır, tevbe ve istiğfar edilince, o leke
kaybolur, kalb cilalanır.) [Tirmizi]
Günahtan hemen sonra tevbe etmek farzdır. Tevbeyi geciktirmek de
büyük günahtır. Bunun için de, ayrıca tevbe etmek lazımdır.
Hazret-i Huzeyfe, çoluk çocuğunu geçindirmekte çok sıkıntı çekiyordu.
Hâlini arz edince, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Ey Huzeyfe, neden istiğfar etmiyorsun? Ben günde yüz defa
istiğfar ederim.) [Nesai]
Hasan-ı Basri hazretlerine birisi kıtlıktan şikayet etti. Başka birisi
fakirlikten, diğer birisi de çocuğunun olmadığından şikayette bulundu.
Hepsine de istiğfar etmesini tavsiye etti. Daha başka insanlar da çeşitli
konularda sual ettiler. Onlara da istiğfar etmelerini tavsiye etti. Sebebini
sorduklarında, Nuh suresi 10,11 ve 12. âyet-i kerimelerini okudu. Nasr
suresinde Allahü teâlânın tevbeleri kabul edeceği bildirilmektedir.
Şartlarına uygun yapılan tevbeyi muhakkak kabul eder.
Sıkıntıdan kurtulmak için
Belalardan, sıkıntılardan kurtulmak için, istiğfar okumak çok faydalıdır.
Her zaman yüz defa (Estağfirullâhel'azim ellezi lâ ilâhe illâ hüvel
hayyel kayyume ve etubü ileyh) demeli ve manasını düşünerek
söylemelidir!
Manası, (Kendisinden başka ilah bulunmayan hay, kayyum ve
azim olan Allah’a istiğfar eder ve günahlarıma pişman olup Ona
sığınırım) demektir.
[Azim, zatı ve sıfatları kemalde, yani büyüklükte benzeri olmayan
demektir.
Hay, ezeli ve ebedi bir hayatla diri olan,
Kayyum, zatı ile kâim olan, yarattığı her şeyi varlıkta durduran
demektir.]
Yukarıda bildirilen istiğfarı ikindi namazından, tesbihlerden ve duadan
sonra yüz defa okumalıdır! Ehl-i sünnet itikadında olmak, kul haklarını ve
kazaya kalan farzlarını ödemek ve haramlardan vazgeçmek şartı ile Cuma
günü sabah namazından önce, yukarıdaki istiğfarı okuyanın bütün
günahları affolur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamette, amel defterinde çok istiğfar bulunanlara, müjdeler
olsun!) [Beyheki]
173
www.dinimizislam.com
(İstiğfara devam eden, her türlü sıkıntı ve üzüntüden uzaklaşır,
geçim darlığından kurtulur, ferahlığa çıkar, ummadığı yerden rızka
kavuşur.) [Nesai]
(Derdiniz, günahlardır, devası da istiğfardır.) [Hakim]
(Kalblerin cilası istiğfardır.) [Beyheki]
Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(İstiğfar edeni affederim. Kendisini affetmeye kadir olduğumu
bilenin günahlarını affederim.) [Tirmizi]
Sual: Bazen kadınlarla toplanıyoruz. Çeşitli dedikodular ediliyor, en
azından boş şeyler konuşuluyor. Bu günahlardan kurtulmak için bir dua var
mıdır?
CEVAP
Yapılan günahlar için tevbe-istiğfar etmek gerekir. Hak sahipleri ile de
helalleşmek gerekir. Ayrıca Allahü teâlâyı anmalıdır. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Bir yerde toplanıp lüzumsuz şeyler konuşanlar, kalkarken,
"Sübhanekallahümme ve bihamdike eşhedü en la ilahe illa ente estağfiruke
ve etubü ileyke" okurlarsa, orada işledikleri günahlar affolur.) [Tirmizi]
İyi amelin önemi
Sual: Büyük günah işleyen kimse, tevbeden başka ne yapması
gerekir?
CEVAP
İyi amel işlemesi gerekir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Biz iyi amellerde bulunanların mükafatlarını elbette zayi etmeyiz.)
[Kehf 30]
(Allah ihsan edenleri sever.) [Al-i İmran 134]
(Asra yemin olsun ki, insanlar ziyandadır; ancak iman edip salih
amel işleyenler müstesnadır.) [Asr 1-3]
Görüldüğü gibi imanlı olmak şartı ile iyi amelin önemi çok büyüktür.
Günah işleyen kimse tevbe etmeli, iyi amellerde bulunmalıdır! Bilhassa
yakın ana-babaya ve yakın akrabaya iyilik etmenin sevabı daha büyüktür.
Bir kimse sual etti:
- Ya Resulallah, büyük bir günah işledim. Tevbem kabul olur mu, ne
yapmam gerekir?
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Annen var mı?
- Hayır yok.
- Teyzen var mı?
- Evet var.
174
www.dinimizislam.com
- Öyle ise ona iyilik et! (Tirmizi)
Tevbe edilen günah affedilir
Sual: Tevbe edince çok büyük de olsa günahımız affolur mu? Tekrar
günah işleme ihtimalinden dolayı, tevbe etmemek daha iyi olmaz mı?
CEVAP
Tevbe edenin günahları affolur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Tevbe eden, günah işlememiş gibi olur.) [İbni Mace]
Tekrar günah işlerim korkusu ile tevbeden vazgeçmemelidir! Günahkâr
bir kul, tevbe edince, Cenab-ı Hak, hem o kulunun günahlarını affeder,
hem de kulu tevbe ettiği için sevinir. İki hadis-i şerif meali:
(Çölde devesini kaybedip sonra bulan kimsenin sevinmesinden
çok, Allahü teâlâ, kulunun tevbe etmesine sevinir.) [Buhari]
(Allahü teâlâ, tevbe edenin tevbesinden dolayı, susamış kimsenin,
suya kavuşmasından, çocuğu olmayanın çocuk sahibi olmasından ve
bir şey kaybedenin o yitiğini bulmasından daha çok sevinir. Her kim
içten ve bir daha günaha dönmemek üzere Allah’a tevbe ederse, Allah
da onun günahlarını yazan iki meleğe, kendi organlarına ve günah
işlediği yere, bütün bunlara günahlarını unutturur.) [Ebu-l-Abbas]
(Allahü teâlâ, herkese unutturunca günah işlediğine şahit kalmaz.)
Ne büyük lütuf ve ihsan. Biz günahımıza pişman olunca, Cenab-ı Hak
seviniyor. Bir âyet meali de şöyledir:
(Ey müminler, Allah’a tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz.) [Nur 31]
Sual: Günahım çok, ne yapsam Allah beni affetmez demek doğru
mudur?
CEVAP
Çok yanlıştır. Çünkü Cenab-ı Hak, tevbe edilen her günahı affeder. Bir
kâfir, küfrüne tevbe ederse, mümin olur, bütün günahları affolur. Bir mümin
de Allah’a şirk koşsa, sonra pişman olup tevbe etse Allahü teâlâ affeder.
Bir âyet-i kerime meali:
(De ki, ey çok günah işlemekle haddi aşan kullarım, Allah’ın
rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah,
[iman ehlinin] bütün günahlarını hiç şüphesiz affeder. Elbette O,
sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) [Zümer 53]
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah’ın rahmetinden ümit kestirip [dinden] nefret ettirenlere Allah
lanet etsin! Kolaylaştırın, güçleştirmeyin!) [Nesai]
(Allah’ı kullarına sevdirin ki, Allah da sizi sevsin!) [Taberani]
175
www.dinimizislam.com
(İnsanlara Rablerinden bahsederken, korku ve sıkıntı veren
şeylerden söz etmeyin!) [Beyheki]
(Hak teâlâ buyurdu ki, kulumun, günahı göklere kadar yükselse,
benden ümit kesmeyip, af dilerse affederim.) [Tirmizi]
(İhlasla "La ilahe illallah" diyen Cennete girer.) [Beyheki]
(Bir kimse, yakînen Allah’ın Rab, benim de Peygamber olduğuma
inansa, Cehennem ona haram olur.) [Hakim]
(Allahü teâlâ, günahını affından büyük görene şiddetli gazap
eder.) [Deylemi]
(Kâfir, Allahü teâlânın rahmetinin çokluğunu bilse, Cennetten
ümit kesmezdi.) [Müslim]
(İyilik ve ibadet edene büyük ecir verileceğini müjdeleyin, nefret
ettirmeyin!) [Şir’a]
(Ömründe bir defa Allah’ı anan veya Ondan korkan Cehennemden
çıkar.) [Tirmizi]
(Allahü teâlâ buyurdu ki, "Ey kulum, af dilediğin müddetçe,
günahlarının çokluğuna bakmadan affederim. Günahların bulutlara
kadar yükselse de yine affederim. Yer dolusu günahla gelsen, yer
dolusu mağfiretle karşılarım. Yeter ki iman ile gel!") [Tirmizi]
Allahü teâlâ, Davud aleyhisselama vahyetti ki:
- Ya Davud beni sev, beni seveni sev! Beni de kullarıma sevdir!
- Ya Rabbi bunu nasıl yapayım?
- Nimet ve ihsanlarımı onlara hatırlat, onlar benden ancak iyilik
beklesinler.
Allahü teâlâya hüsn-i zan
Müslüman ömrünün sonlarına doğru, öleceği zaman Allahü teâlâya
daha çok hüsn-i zan etmelidir! Yani (Ben her ne kadar günahkâr isem de,
Allahü teâlâ beni affeder) diye ümit etmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
(Ölürken mutlaka Allahü teâlâya hüsn-i zan etmelisiniz.) [Müslim]
(Allahü teâlâ, "Ben kulumun zannı üzereyim. Beni nasıl
zannederse öyle bulur" buyurdu.) [İbni Hibban] (Yani "Allah, beni
affeder" diye ümit ediyorsa onu affeder. Allah’tan ümidini keserek, "Ben
mutlaka Cehennemliğim" diyorsa Cehenneme gider.)
Ölüm döşeğindeki birisi, Peygamber efendimize (Cehenneme
gitmekten korkuyorum; fakat Allah’ın rahmetinden de ümidimi kesmiyorum)
dedi. Resul-i ekrem, (Müminin kalbinde korku ile ümit varsa, Allahü
teâlâ da ona umduğunu verir, korktuğundan da emin eder) buyurdu.
(Tirmizi)
176
www.dinimizislam.com
Günahlar örtülecek
Sual: Tevbe edilen günahların affedildiğini kitaplardan okuyoruz.
Âhirette bu günahlar, bizim yüzümüze vurulacak mıdır?
CEVAP
Hayır, asla vurulmayacak, hattâ öyle bir günah işlediğimiz bile
unutturulacaktır. Günahımız hatırlatılınca rezil oluruz. Allahü teâlâ affettiği
kulunu rezil etmez. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(O gün Allah, Peygamberini ve iman edip onunla beraber olanları
rezil etmez.) [Tahrim 8]
Peygamber efendimiz âhirette, (Ya Rabbi, ümmetimin kusurlarını
hiç kimsenin duymaması için onların hesaplarını bana ver!) diyecek,
Allahü teâlâ da, (Onlar senin ümmetinse, benim de kullarımdır. Ben
onlara senden daha merhametliyim. Hiç kimse onların kusurlarını
görmeyecektir) buyuracaktır. Bir hadis-i şerif meali daha:
(Allahü teâlâ, tevbe edenin günahlarını, yazıcı meleklerine
unutturduğu gibi, kulun kendi organlarına ve dünyada bunu bilenlere
de, unutturur. O kimse, Allahü teâlâya kavuşunca, artık günahı
sebebiyle aleyhine şahitlik edecek kimse kalmaz.) [İ.Asakir]
Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Allah, o müminlerin geçmişte yaptıkları en kötü hareketleri bile
örtüp bağışlayacak ve yaptıkları amellerin en güzelleriyle mükâfatlar
ihsan edecektir.) [Zümer 35]
Bu ne büyük nimettir! Hem günahlar örtülüp gösterilmeyecek, hem de
en güzel mükâfatlar verilecektir. O halde tevbe edip, tevbesinde sadık olan
kullardan olmaya çalışmalıyız.
Affedilmeyen günah mı?
Sual: Bir arkadaş, içki, kumar, faiz, zina ve livata gibi hemen her
büyük günahı işlemiş. Tevbe edip, bunların hepsini bırakmış ama, Allah
beni kesinlikle affetmez diyor. Allah hangi günahları affetmez?
CEVAP
Allahü teâlâ, tevbe edilen her günahı affeder. Affetmediği tek günah
yoktur. Müşrikleri, kâfirleri bile tevbe edince affediyor. İki hadis-i şerif şu
mealdedir:
(Hak teâlâ buyurdu ki: Ey Âdemoğlu, dua edip, benden af
dilersen, günahların ne kadar çok, ne kadar büyük olursa olsun, hiç
birine bakmadan seni affederim. Göklere ulaşacak kadar günah
işlesen; ama rahmetimden ümidini kesmeyip, benden mağfiret
dilersen, seni affederim.) [Tirmizi]
(Tevbe eden kimse, hiç günah işlememiş gibi olur.) [İbni Mace]
177
www.dinimizislam.com
Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(De ki, ey çok günah işlemekle haddi aşan kullarım, Allah’ın
rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah,
[iman ehlinin] bütün günahlarını hiç şüphesiz affeder. Elbette O,
sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) [Zümer 53]
Bu âyet-i kerime ve hadis-i şerifler gösteriyor ki tevbe edince her
günah affolur.
Sual: Tam İlmihal’de, (Tevbenin kabul olması için, namaz borcu ve
kul hakkı olmamak lazımdır. Bir namaz borcu olan, bunu kaza
etmedikçe, tevbesi kabul olmaz) deniyor. Mesela içkiye tevbe eden
kimse, namaz borcu veya kul hakkını ödemedikçe, tevbesi kabul olmaz
mı?
CEVAP
Tevbesi kabul olmaz demek, mesela namaz borcu olan bir kimse, (Yâ
Rabbi, kılmadığım namazlar için tevbe ettim, bunları affet) derse, kaza
etmedikçe affedilmez, yani bu tevbesi kabul olmaz. Bunun gibi, üzerinde
kul hakkı olan bir kimse, (Yâ Rabbi, kul haklarımı affet) derse, hak
sahiplerinin hakkını ödemedikçe, helalleşmedikçe, yine kul hakları
affedilmez, yani bu tevbesi kabul olmaz. Bir kimse içki içse, kumar oynasa
ve yalnız içkiye tevbe etse, içki içme günahı affolur, kumarı bırakmadığı
için kumar günahı affolmaz. Kumarı da bırakırsa ikisi de affolur. Günahlar
birbirine bağlı değildir. Hangisine tevbe edilirse o affedilir.
Sualdeki affedilmez ifadesi, (Hiç affa uğramaz, doğruca cehenneme
gider) demek de değildir. Ahirette de, helalleşme olacaktır. Hak sahibi,
ahirette hakkını helal ederse, mesele kalmaz. Helal etmezse, hakkı kadar
sevablar alınıp, hak sahibine verilir. Böylece, kul borcu olanın, sevabları
azalmış olur. Sevabları yoksa, hak sahibinin günahlarını, yüklenmek
zorunda kalır. Namaz borcu olan da, affa veya şefaate kavuşarak cennete
gider. Affa veya şefaate kavuşmazsa, kabirde, mahşerde çektiği sıkıntılar
günahlarına kefaret olur.
Günahların birine tevbe etmek
Sual: Bütün günahlarına değil de, bunlardan birine, mesela kumar
oynamaya tevbe edilse, diğer günahlar geciktirilse, tevbe edilen günah
affedilir mi?
CEVAP
Günahlar birbirine bağlı değildir. Elbette tevbe edilen ve bir daha
yapılmayan günah affolur. Bu, kumar olur, içki olur fark etmez; fakat diğer
günahların tevbesini geciktirmek doğru değildir.
Tevbe ederken, şu üç şartı gözetmeli:
178
www.dinimizislam.com
1- İşlediği günaha pişman olup üzülmeli,
2- Günahtan hemen vazgeçmeli,
3- Bir daha yapmamaya karar vermeli.
Bu üç şartı yapmadan, yalnız dille tevbe etmek, yalancılık olur.
Günahtan sonra, hemen tevbe etmek farzdır. Tevbeyi geciktirmek, bu
günahı işlemekten daha büyük günahtır. Bu günah, her gün bir misli artar.
Bunun için de, ayrıca tevbe etmek gerekir. (Berika)
Tevbe istiğfar nasıl yapılır
Sual: Tevbe-istiğfar nedir, nasıl yapılır?
CEVAP
İstiğfar etmek, estağfirullah demektir. Tevbe, haram işledikten sonra,
pişman olup, Allahü teâlâdan korkmak, bir daha yapmamaya azmetmek,
karar vermektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Tevbe, günahtan sonra o günahı bir daha yapmamaktır.)
[İ.Ahmed]
Günahtan hemen sonra tevbe etmek farzdır. Tevbeyi geciktirmek de
büyük günahtır. Bunun için de, ayrıca tevbe etmek gerekir. Kur'an-ı
kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah’a tevbe edin!) [Nur 31]
(Allahü teâlâ, tevbe edenleri sever.) [Bekara 222]
(Allah’a tevbe-i nasuh yapınız!) [Tahrim 8]
Nasuh kelimesine 23 mana verilmiştir. Bunlardan en meşhuru
günahlara pişman olup, istiğfar etmek ve bir daha işlememeye karar
vermektir. Nasuh tevbesinin ne olduğunu soran zata Peygamber efendimiz
buyurdu ki:
(Tevbe-i nasuh, günahkârın işlediği günahtan pişman olması,
Allah’tan mağfiret dilemesi, bir daha böyle bir günah işlememesi
demektir.) [Beyheki]
İstiğfarın fazileti çok fazladır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İstiğfar okuyunuz! İmdadınıza yetişirim.) [Hud 52]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, günah işleyip pişman olanı, istiğfar etmeden önce
affeder.) [Taberani]
(Küçük günahlarda ısrar edilirse küçük kalmaz. Büyük günahlara
istiğfar edilirse büyük kalmaz.) [Deylemi]
(İstiğfar eden, günde 70 defa aynı günahı işlese ısrar etmiş
sayılmaz.) [Tirmizi]
179
www.dinimizislam.com
(Günde 70 defa istiğfar edenin, 700 günahı affolur.) [Beyheki]
(İstiğfara devam edeni, Allahü teâlâ, dertlerden, sıkıntılardan
kurtarır. Ummadığı yerden rızıklandırır.) [Nesai]
(Bir mümin günah işleyince, melek üç saat bekler, eğer o kimse
istiğfar ederse, o günahı yazmaz.) [Hakim]
(Günahınız çok olup göklere kadar ulaşsa, pişman olunca, Allahü
teâlâ, tevbenizi kabul eder.) [İbni Mace]
(Günahlar kalbi paslandırır, karartır. Kalblerin cilası ise
istiğfardır.) [Beyheki]
(Derdinizi ve devasını bildireyim. Derdiniz, günahlar, devası da
istiğfardır.) [Hakim]
(Bir günahkâr, istiğfar eder, sonra bu günahı tekrar yapar, sonra
istiğfar eder. Üçüncüde yine yapar, yine tevbe ve istiğfar ederse,
dördüncü defa yapınca, büyük günah yazılır.) [Deylemi]
(Günaha devam edip, dili ile istiğfar eden, Rabbi ile alay etmiş
sayılır.) [Beyheki]
(Herkes günah işler. Fakat günahkârların en iyisi tevbe edendir.)
[Hakim]
(Günahına pişman olup abdest alıp, namaz kılanı ve günahı için
istiğfar edeni, Allahü teâlâ affeder.) [Nesai]
(Kıyamette, amel defterinde çok istiğfar bulunana müjdeler
olsun!) [Beyheki]
Peygamber efendimiz, (“Estağfirullahelazim ellezi la ilahe illa
hüverrahmanürrahim el-hayy-ül-kayyumüllezi la-yemutü ve etubü
ileyh Rabbigfir li” istiğfarını 25 defa okuyanın, odasında, ailesinde,
evinde ve şehrinde kaza, bela olmaz) buyurdu. Bunu ayrıca her sabah
ve akşam da üç kere okumalıdır. [Günde 25 kere okunmalı, ayrıca sabah
ve akşam üçer kere okunmalı] Âlimlerin çoğu, talebelerine ve evlatlarına
bunu okumalarını tavsiye etmişler, çok faydasını görmüşlerdir. Bu
nimetlere kavuşabilmek için Ehl-i sünnet itikadında olmak ve dinimizin emir
ve yasaklarına riayet etmek şarttır. İtikadı bozuk olanın, bid'at ehlinin
okuması fayda vermez. (Mearicülhidaye)
Ehl-i sünnet itikadında olmak, kul haklarını ve kazaya kalan farzlarını
ödemek ve haramlardan vazgeçmek şartı ile Cuma günü sabah
namazından önce, aşağıdaki duayı okuyanın bütün günahlarının
affedileceği hadis-i şerifle bildirildi. Dua şudur:
(Estağfirullahelazim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve
etubü ileyh.) [Ramuz]
Günaha pişmanlık
180
www.dinimizislam.com
Tevbe istiğfardan önce yapılmalıdır! Tevbe çirkin şeyi bırakıp güzel
olana dönmek demektir. İstiğfar, günahın çirkinliğini görüp, ondan yüz
çevirdikten sonra, mağfiret talep etmektir. Hadis-i şerifte (Pişmanlık
tevbedir) buyuruldu. (Hakim)
Yapılan günahları her hatırlayışta istiğfar etmelidir! Günahları
hatırladıkça istiğfara devam edilirse, geçmiş günahlar affolur.
Tevbe edebilmek, Hak teâlânın büyük nimetlerinden biridir. Günah
işleme korkusu ile tevbeyi asla geciktirmemelidir! Çünkü, hadis-i şerifte
(Sonra yaparım diyenler helak oldu) buyuruldu. Yani tevbeyi ve diğer iyi
işleri geciktirenler, bu günün işini yarına bırakanlar, aldandı, ziyan etti.
(İ.Gazali)
Günah, kulun yanında küçük ve kıymetsiz görününce, Allahü teâlâ
katında büyük olur. Kul küçük günahı büyük görünce, o günah Allahü
teâlânın katında küçülür. Mümin, iman ve marifetiyle küçük günahları da
büyük görür. Her günah işleyişte kalbi sızlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, günahını dağ gibi görüp, üstüne düşeceğinden korkar.
Münafık ise, burnunun üzerine konan ve hemen uçacak sinek gibi
görür.) [Buhari]
Günah işlediğini bilmek
Şu halde, günah işlediğini bilmek büyük nimettir. O kişinin mümin
olduğunu gösterir. Allahü teâlânın hakkı olan günahları için tevbe etmeli,
pişmanlık ve üzüntü duymalı, günahı terk etmeli, kefaret olması için çok
sevap işlemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Günah işlediğin zaman, karşılığında onu mahvedecek sevap
işle!) [İ.Gazali]
Kul hakkının kefareti için, hak sahiplerine iyilik ve dua etmelidir! Hak
sahibi ölmüş ise, o kimseyi rahmetle anmalı, çoluk çocuğuna ve vârislerine
ihsanda bulunmalıdır! Günahları için istiğfara devam etmelidir! Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, istiğfara devam edeni, her sıkıntıdan kurtarır, her
darlıkta bir genişlik verir ve ummadığı yerden rızıklandırır.) [Nesai]
Bir kimse günah işleyince, Allahü teâlânın bu günahı işlerken
gördüğünü bilse, Allahü teâlâ, kulunun kendisini hatırlaması sebebiyle
günahını affeder. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İşlediği günahı, Allahü teâlânın bildiğine inanan, günahına tevbe
etmese bile, Allahü teâlâ onu affeder.) [Taberani]
İşlediği günahı, Allahü teâlânın bildiğine inanan kimse, Allah’a inanıyor
demektir. Allahü teâlâya inanan kimse de günah işleyince, günahını Allahü
teâlâ gördüğü için utanır ve ister istemez pişmanlık duyar. Pişmanlık ise
181
www.dinimizislam.com
tevbedir. Tevbe eden kimseyi de Allahü teâlâ affeder. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Ya Rabbi, iyilik edince müjdelenen, kötülük edince istiğfar
edenlerden eyle.) [Buhari]
(Yatağa girince, 3 defa "Estağfirullahelazim ellezi la ilahe illa huv
el-hayyel- kayyume ve etubü ileyh" diyenin günahları, deniz köpükleri
kadar çok olsa da, affolur.) [Tirmizi]
("Rabbim, seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Kötü işlerde
bulundum. Senden başka günahımı affedecek yoktur. Beni affet!"
diyenin karıncalar sayısınca günahı olsa, Allahü teâlâ affeder.)
[Beyheki]
(Ey kullarım, koruduklarım hariç, hepiniz günahkârsınız, benden
mağfiret dileyeni bağışlarım. Mağfiret etmeye kadir olduğuma inananı
affederim.) [Tirmizi]
(Günahtan korunmayanı Allahü teâlâ da [dünya ve ahirette
felaketlerden] korumaz.) [İ.Huzeyme]
(Müminler için, her gün 25 defa, istiğfar okuyanın kalbinden kin, hile ve
haset çıkar. İsmi evliyalar arasına yazılır. Ona bütün müslümanlar
sayısınca, sevap verilir. Kıyamette bütün müminler, "Ya Rabbi, bu kulun
bizim için istiğfar okudu. Sen de onu affet!" derler.)
Müminler için istiğfar:
(Allahümmağfir-li velivalideyye veli üstaziyye velil-müminine velmüminat, vel-müslimine vel-müslimat, el-ahya-i minhüm vel-emvat,
birahmetike ya erhamerrahimin.) [Miftah-ün-necat]
Günah işlemeye devam eden kimse unutkan olur, ahmaklaşır, aklı da
azalır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki :
(Günah işleyenin bir aklı gider, bir daha geri dönmez.) [İ.Gazali]
Günahların hepsi Allahü teâlânın emrini yapmamak olduğundan
büyüktür. Bir hadis-i şerifte, (Çok az bir günahtan kaçınmak, bütün cin
ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruluyor. Her
günah, Allahü teâlâya isyan olduğundan, büyüktür; fakat bazısı, bazısına
göre küçük görünür. Bir küçük günahı yapmamak bütün cihanın nafile
ibadetlerinden daha sevabdır, çünkü nafile ibadet yapmak farz değildir.
Günahlardan kaçınmaksa farzdır. (Rıyad-un-nasıhin)
Günahı küçük görmek
Günahların bazısı, bazısına göre küçük görünse de, Allahü teâlânın
emirlerini yapmamak olduğu için hepsi de büyüktür. Çünkü Allahü teâlânın
gazabı günahlar içinde gizlidir. Hadis-i şerifte, (Küçük günaha devam
edilirse, büyük olur) buyuruldu. Küçük görülen günah büyür. Hadis-i
182
www.dinimizislam.com
şeriflerde buyuruldu ki:
(Günahların küçük görüneninden sakının! Bunlar toplanınca
sahibini helak eder. Bu şuna benzer ki, bir kavim bir vadiye iner,
çerçöp, odun ne bulurlarsa toplayıp getirirler. Böylece koca bir yığın
olur. Bunu yakıp ateşinde ekmeklerini pişirirler. İşte küçük görünen
günahlardan hesaba çekilen de helak olur.) [Taberani]
(Hep günah işleyenin kalbi mühürlenir, artık sevap işleyemez
olur.) [Bezzar]
(Bir kimse, günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta hasıl
olur. Eğer tevbe ederse, o leke silinir. Tevbe etmeyip tekrar günah
işlerse, o leke büyür ve kalbin tamamını kaplar, kalb, kapkara olur.)
[Harâiti]
Biri, 2-3 defa (Vay günahlarım) deyince, Resulullah efendimiz,
(Allahümme mağfiretüke evseu min zünubi ve rahmetüke erca indi
min ameli diye dua et) buyurup, o kişiye üç defa tekrarlattıktan sonra
(Allah seni affetti) buyurdu. (Hakim)
Yukarıdaki duanın tercümesi şöyle:
(Allah’ım, benim günahlarıma göre senin rahmetin çok fazladır. Ben
amelime güvenmiyor, senin rahmetini ümit ediyorum.)
Günahlarına tevbe eden, pişman olan kimsenin kul borçları, namaz,
oruç gibi kazaları hariç, günahları affolur. Borçlarını ödemeli veya
helalleşmelidir! Kazalarını da bir an önce bitirmelidir!
Hazret-i Bera’ya "Kendinizi elinizle, tehlikeye atmayın" âyeti
düşmanla karşılaşıp şehid düşene kadar savaşan kimse hakkında mıdır?"
diye sorulunca; Hazret-i Bera, (Hayır! Bir günah işleyip sonra da Allah onu
bağışlamaz diyen hakkındadır) dedi. (Hakim)
Hasan-ı Basri hazretlerine birisi kıtlıktan şikayet etti. Başka birisi
fakirlikten, diğer birisi de çocuğunun olmadığından şikayette bulundu.
Hepsine de istiğfar etmesini tavsiye etti. Daha başka insanlar da çeşitli
konularda sual ettiler. Onlara da istiğfar etmelerini tavsiye etti. Sebebini
sorduklarında, Nuh suresi 10,11 ve 12. âyet-i kerimesini okudu.
Eshab-ı kiramdan bir zat, çocuğu olmayan birisine istiğfara devam
etmesini söyledi. O kimse günde yedi yüz defa istiğfar ederdi. Nihayet bu
şahsın on çocuğu oldu.
Bütün günahları affolur
Sual: Hadis-i şeriflerde, bazı duaları okuyanın ve bazı ibadetleri
yapanın bütün günahlarının affedileceği bildirilmiş. Bunlara büyük günahlar
da, dahil midir?
CEVAP
183
www.dinimizislam.com
Genelde, bütün günahlardan kasıt, küçük günahlardır. Büyük
günahların affedilmesi için ayrıca tevbe etmek, kul hakkı varsa, hak
sahipleri ile helalleşmek gerekir. Namaz, oruç gibi, farz ibadetler terk
edilmiş ise, hem tevbe istiğfar etmek, hem de, bunları kaza etmek gerekir.
Kadir gecesini ihya edenin, Ramazan orucunu tutanın, haccı kabul
olanın, günahları affedilirse de, namaz, oruç ve kul borçları ödenmiş olmaz.
Bunları kaza ederek, borçtan kurtulması gerekir.
Günahı hatırlayınca
Sual: Büyük bir günah işledik. Sonra tevbe ettik. O günahı
hatırlayınca, yine istiğfâr gerekir mi?
CEVAP
Her hatırlayışta istiğfar gerekir.
Tevbe için namaz
Sual: Tevbe etmek için illa 2 rekat namaz kılıp mı tevbe etmeliyiz?
CEVAP
Namaz kılma mecburiyeti yoktur. Namaz kılıp dua ederek Allahü
teâlâya sığınmak iyi olur. Pişman olmak tevbedir.
Açıkça işlenen günah
Sual: Açıkça işlenen günahın tevbesi de açıkça yapılmazsa, bu tevbe
sahih olmaz mı?
CEVAP
Sahih olur. Tevbenin sahih olması için, açıkça yapılma şartı yoktur,
fakat açıkça yapılmazsa, o günahı işlediğini bilenler, o kimseye, günaha
devam ediyor diye suizan edebilirler. Bunun için, açıkça işlenen günahın
tevbesini de mümkünse açıkça yapmalı, günahımızı bilenlere, artık o
günahı bıraktığımızı duyurmalı. Duyurulmasa da, tevbe yine sahih olur.
Tevbesini duyurmak
Sual: Açıktan işlenen günahın tevbesini mutlaka açıktan yapmak
gerekir mi? (Ben şu günahı işliyordum, tevbe ettim) denirse, duymayanlara
da duyurmuş olmaz mıyız?
CEVAP
Açık yapıldı diye, her günahın tevbesini açıktan yaparak, günahını
başkalarına da duyurmak doğru olmaz. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Günah işleyen, günahını kimseye söylemesin, onu örtsün ve
tevbe etsin!) [Beyheki]
(“Gece şu günahları işledim” diye söylemek, günahı açıkça
işlemekten sıkılmamak demektir. Rabbi gece suçunu örtmüşken,
sabah Allah’ın kapattığı bu örtüyü kaldırmamalıdır.) [Buhari]
Tevbeyi açıktan yapmak gerekir demek, o günahı işlerken görenlere
184
www.dinimizislam.com
ve o günahı işlediğini bilenlere tevbeyi duyurmak demektir, yoksa
bilmeyenlere de duyurmak demek değildir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Gizli işlediğin günaha gizli, açık işlediğin günaha açık tevbe et!)
[Taberani]
İstiğfar etmek
Sual: (Ölmüşleriniz için istiğfar edin) deniyor. Ölü için nasıl istiğfar
edilir? İstiğfar etmekle istiğfar okumak ayrı mıdır?
CEVAP
Evet, ayrıdır. İstiğfar okumak, Estağfirullah demek veya istiğfar duasını
okumaktır. İstiğfar etmek ise, hayır hasenat yaparak, günahların affına
sebep olmak demektir. Sevabı ölüler için, kurban kesmek, Kur’an okumak,
cami ve çeşme gibi hayır hasenat yapmak, istiğfar etmek olur.
Bir kişi, (Ya Resulallah, ölmüş olan ana babamın günahlarının affı için
ne yapmam gerekir) dedi. Peygamber efendimiz, (Onlar için dua et,
Kuran-ı kerim oku ve istiğfar et!) buyurdu. (Ey Oğul İlmihali)
İstiğfar etmek, her çeşit hayır hasenat yapmak demektir.
Tevbenin duyurulması
Sual: Bir hoca, (Açık işlenen günahların tevbesinin de açık yapılması
şarttır. Açık yapılmazsa, tevbe edilmiş olmaz. Tevbe eden bir zındığın, din
aleyhine yazdığı kitapların yanlış olduğunu duyurması şarttır, duyurmadan
ölürse, kâfir olarak ölür) dedi. Tevbe eden niye kâfir olarak ölüyor?
CEVAP
Tevbe eden, hiç günah işlememiş gibi olur. Doğrudan Cennete gider.
Ama tevbesini duyurmadığı için, biz onu yine zındık olarak bilip, (Zındık
öldü, Cehenneme gitti) dersek sorumlu olmayız. Aksine salih bir
müslüman, dinden çıkıp kâfir olarak ölse, bunun dinden çıktığı ve kâfir
olarak öldüğü bilinmediği için, bu kişi için (Cennete gitti) dersek sorumlu
olmayız. Çünkü dinimiz zahire göre hüküm verir, kalblerini bilemeyiz.
Her fırsatta Müslümanlığın aleyhine konuşanlar, İslamiyet’e düşmanlığı
ile ün kazananlar, ölünce, (Belki tevbe etmiştir, tevbesini gizlemiştir)
diyerek onları rahmetle anmak asla caiz olmaz. Aksine, İslâmiyet'e büyük
hizmetleri olan kimse, belki kâfir olarak ölmüştür diye, onu kötülemek de
asla caiz olmaz.
Açıktan işlenen günahın tevbesini mutlaka açıktan yapmak, (Ben şu
günahı işliyordum, tevbe ettim) demek gerekir diyenler de oluyor. Açık
yapılsa da, her günahın tevbesini açıktan yaparak, günahını başkalarına
da duyurmanın günah olduğu hadis-i şerifle de bildiriliyor. Sadece, günah
işlediğimizi bilenlere, bizi hâlâ o günahı işliyor sanmamaları için, tevbe
ettiğimizi duyurmamız iyi olur.
185
www.dinimizislam.com
Mâ kerihallah
Sual: Bir arkadaş, (Estağfirullah min külli mâ kerihallah)
istiğfarındaki kerihallah ifadesi için doğrusu kerimallah olacak diyor.
Doğrusu nedir?
CEVAP
Onun söylediği yanlıştır. Kerihallah tek başına kullanılmıyor. Bu
istiğfarın mânası şöyledir:
(Ya Rabbi, beğenmediğin, razı olmadığın, kerih olan şeylerden birini
yaptıysam, beni affet! Yapmadıklarımı da yapmaktan koru!)
Ma kerihallah = Allah'ın kerih gördüğü beğenmediği şeyler demektir.
Kerim demek çok yanlıştır. O zaman mâna şöyle olur:
(Ya Rabbi, beğendiğin, razı olduğun, şerefli, kerim şeylerden birini
yaptıysam, beni affet! Yapmadığım şerefli işlerden beni koru!)
Görüldüğü gibi mâna çok değişiyor, çok tuhaf oluyor. Kesin bilmediği
şey hakkında hüküm vermek yanlış olur. Dinî konularda dikkatli olmaya
çalışmalıdır.
Pişmanlığın fazileti
Sual: Büyük bir günah işleyenin, artık Allah beni affetmez diye
düşünmesi doğru mu?
CEVAP
Çok yanlıştır. İnsan ne kadar büyük günah işlerse işlesin, Allahü
teâlânın rahmetinden ümidini kesmemelidir. Bir günah işleyince, hemen
tevbe etmelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Eskiden bir kimse 99 adam öldürür, sonra pişman olur. Bir rahibe
gidip sorar:
- Benim tevbem kabul olur mu?
Rahip der ki:
- Hayır tevben kabul olmaz.
Adam bunu da öldürür. Sonra büyük bir âlimi bulur. Ona da
durumu anlatıp sorar:
- Tevbem kabul edilir mi?
Âlim der ki:
Elbette her günahın tevbesi vardır. Ancak ülkene gitme, orada
kötü insanlar var. Bunu, iyi insanların bulunduğu başka bir yere
gönderir. Adam giderken yolda ölür. Azap melekleri ile rahmet
melekleri gelir. Ölüyü almak isterler. Başka bir meleği hakem tayin
ederler. Bu melek de o kimsenin, çıkış yeri ile gideceği köy arasını
186
www.dinimizislam.com
ölçer. İyi insanların bulunduğu yere bir karış yakın olduğu için ölüyü
rahmet meleklerine verir. Allahü teâlâ, iyi insanların bulunduğu köyü
yakınlaştırdığından melekler orayı daha yakın bulurlar. Böylece ölü
mağfiret olur.) [Buhari]
Samimi pişmanlık
Sual: İşlediğim günaha çok pişman oldum. Ne tavsiye edersiniz,
intihar mı edeyim?
CEVAP
İnsan, ne kadar büyük günah işlerse işlesin, pişman olur ve bir daha
aynı günahı işlemezse, günahı affolur. İşlediği günahları kimseye
söylemezse, ahirette o günahlar açıklanmaz. Hiç kimseye bir şey
söylemeden, "Günahlarıma tevbe ettim. Bir daha işlememeye karar
verdim. Ya Rabbi, günahlarımı affet" demek kâfidir. Namazınızı hiçbir
zaman aksatmayınız!
Cenab-ı Hak, tevbe edilen her günahı affeder. Bir kâfir, küfrüne tevbe
ederse, mümin olur, bütün yaptıkları affolur. Bir mümin de, her büyük
günahtan daha büyük günah olan Allah’a şirk koşarak kâfir olsa, sonra
pişman olup tevbe etse Allahü teâlâ yine affeder. İşte birkaç âyet-i kerime
meali:
(De ki, ey çok günah işlemekle haddi aşan kullarım, Allah’ın
rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah,
[iman ehlinin] bütün günahlarını hiç şüphesiz affeder. Elbette O,
sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) [Zümer 53]
(Kim, kötülük eder, nefsine zulümde bulunur da, sonra mağfiret
dilerse, Allah’ı çok affedici, çok merhametli bulur.) [Nisa 110]
(Ey müminler, Allah’a tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz.) [Tahrim 8]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Günahına tevbe eden, günah işlememiş gibi olur.) [İbni Mace]
(Hak teâlâ buyurdu ki, kulumun, günahı göklere kadar yükselse,
benden ümit kesmeyip, af dilerse affederim.) [Tirmizi]
Artık bu kadar müjdeden sonra hemen, ellerinizi açıp dua edin,
günahlarımızı, sadece pişman olmakla affettiği için Allahü teâlâya şükredin!
İntihar, bir kurtuluş, bir çare değil, aksine tarifi imkansız büyük azaba
kendini atmak demektir. Ahiret sıkıntıları, dünya sıkıntıları ile mukayese
bile kabul etmez. Ahiret sıkıntısı çok ağırdır. Dünya sıkıntılarına
katlanamayan ahiretinkine nasıl katlanabilir?
Dinimizde bir kimseyi öldürmek büyük günahtır. Kendini öldürmek ise
başkasını öldürmekten daha büyük günahtır. (Hindiyye)
Günahkârın tevbesi
187
www.dinimizislam.com
Sual: Birçok çeşitli günahlar işleyen birisi, tevbe edip dua etse,
günahları affolur mu?
CEVAP
Evet, affolur. Tevbe eden, bir daha günah işlemezse, artık o hiç günah
işlememiş gibi olur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, “Kulum, elini kaldırıp dua ederse, ben onun elini boş
çevirmekten haya ederim” buyurdu. Melekler, “Ya Rabbi, dua eden kimse,
layık birisi değilse, yine mi elini boş çevirmezsin” dediler. Allahü teâlâ,
“Ben mağfiret ehliyim. Siz şahit olun ki onu da affederim” buyurur.)
[Hâkim]
(Kul tevbe edince Allah onun günâhlarını muhafaza meleklerine
unutturduğu gibi, onun uzuvlarına ve bilen kim varsa hepsine
unutturur. Allah’a mülâki olduğunda [hesap günü], günahı sebebiyle
aleyhine şahitlik yapacak kimse kalmaz.) [İbni Asakir]
Allah tevbe edeni sever
Sual: Çok günah işleyen biri, Allah’ın sevgili kulu olabilir mi?
CEVAP
Elbette olur. Tevbe edenin günahları affolur. Allahü teâlâ, tevbe
edenleri sever. Hadis-i şerifte, (Tevbe eden Allah’ın habibidir) buyuruldu.
(İ.Ebiddünya) [Habib, sevgili demektir.]
Tevbe edip bir daha günah işlemeyen, Allahü teâlânın sevdiği kul olur.
Kur'an-ı kerimde de mealen, (Allah, tevbe edenleri sever)
buyuruluyor. (Bekara 222)
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Bir kimse, istirahat için ıssız bir çölde uyur. Uyanınca yiyip
içeceği bulunan bineğinin, yanından kaybolduğunu görür. Her tarafta
arar bulamaz. Yorgunluk içinde eski uyuduğu yere gelir, "Bu ıssız
çölde aç susuz kalacağım için ölmem mümkündür" diyerek ümitsizlik
içinde uyuyakalır. Uyandığı zaman devesini ve yiyip içeceğini yanı
başında görünce çok sevinir. İşte Allahü teâlâ da bu kulun
sevinmesinden çok, tevbe edene sevinir.) [Müslim]
[Yani Allahü teâlâ, yiyip içeceği ile devesini kaybedip, ölüm tehlikesi ile
karşı karşıya kalan ve ümidini kestikten sonra yiyip içeceği ile birlikte
devesini bulan kimsenin sevincinden çok, kulun, kendisine yönelip, tevbe
etmesine sevinir.]
Sual: Pişman olup tevbe edilen her günah affolur mu?
CEVAP
188
www.dinimizislam.com
Allahü teâlâ, tevbe edilen her günahı affeder. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki:
(Bir kimse, işlediği günaha tevbe edince, Allahü teâlâ meleklerine
buyurur ki: "Şu kimseye bakın, günah işledi, günahın cezasını veren
ve affeden bir Rabbi olduğunu hatırlayıp tevbe etti. Şahit olun ki onu
affettim.") [Buhari]
Bedevinin biri Peygamber efendimize sual etti:
- Ya Resulallah! Kıyamette insanların hesabını kim görecektir?
- Allahü teâlâ görecektir.
- Bizzat kendisi mi?
- Evet.
Bedevi memnuniyet içinde güldü. Peygamber efendimiz sordu:
- Niçin gülüyorsun?
- Kerem sahibi gücü yettiği vakit affeder, hesap gördüğü vakit de
müsamaha eder.
- Doğru söyledin. Allah’tan daha keremli kimse olamaz. O her
keremliden daha keremlidir.
Peygamber efendimiz, oradakilere, (Bedevi fakih oldu) buyurduktan
sonra şöyle devam etti:
- Bir kimse, Allahü teâlânın şeref verdiği Kâbe’yi yıkıp yaksa,
Allah’ın dostlarından birine hakaret etmek kadar büyük günah işlemiş
olmaz.
- Ya Resulallah, Allah’ın dostları kimlerdir?
- Müminlerin hepsi Allah’ın dostlarıdır. Kur'an-ı kerimde şu âyeti
duymadın mı? (Allah
müminlerin yardımcısıdır. Onları karanlıklardan nura çıkarır.)
[Bekara 257]
Hadis-i şeriflerde de, (Mümin Kâbe’den üstündür) ve (Kalb kırmak,
Kâbe’yi yetmiş defa yıkmaktan daha kötüdür) buyuruldu. Görüldüğü gibi
iman nimeti çok büyük bir nimettir.
Mümin ölürken, yani Cenneti, Cehennemi ve ahiret hallerini gördüğü
vakit bile tevbe etse, bütün günahları affolur. Fakat imansızın tevbesi kabul
olmaz.
Sual: Bir kişi, en büyük günahları işlese, sonra tevbe edip Hak yola
dönse, Allah bunun tevbesini kabul eder mi? Şirkin tevbesi olmaz mı?
CEVAP
Bir kimse, en büyük günahları işlese, hatta Allah’ı inkâr etse, şirk
koşsa, sonra pişman olup tevbe ederse, Allahü teâlâ onun bütün
günahlarını affeder. Cenab-ı Hakkın rahmeti bu kadar boldur. Kur'an-ı
189
www.dinimizislam.com
kerimde, (Şirki affetmem) buyurması, (Şirk üzere imansız ölenleri
affetmem) demektir. Yoksa ölmeden önce yaptığı şirklere tevbe edenin
tevbesini kabul eder. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Günahınız çok olup göklere kadar ulaşsa, tevbe edince, Allahü
teâlâ tevbenizi kabul eder.) [İbni Mace]
Bu hadis-i şerif kul hakkı bulunmayan günahlar içindir. Eğer işlenen
günahlarda kul hakkı da varsa, sahibi ile helalleşmek gerekir. Borcu varsa,
borçlarını ödemelidir. Kul borçlarını ödeyip onlarla helalleşen, diğer
günahlarına da tevbe edip bir daha işlemeyen kimse, hiç günah işlememiş
gibi olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Tevbe eden, günah işlememiş gibi olur.) [İbni Mace]
Sual: Şirk ne demektir?
CEVAP
Şirk, Allahü teâlâya ortak yapmak, benzetmek demektir. Benzeten
kimseye müşrik, denir. Küfrün çeşitleri vardır. Hepsinin en kötüsü, en
büyüğü şirktir. Bir şeyin her çeşidini bildirmek için, çok defa, bunların en
büyüğü söylenir. Bunun için, âyet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde
bulunan şirk, her nevi küfür demektir. Mesela Nisa suresinin 48 ve 116.
âyetinde mealen, (Allahü teâlâ, kendisine şirk koşanları [yani müşrikleri,
kâfirleri] affetmez ve şirkten [yani her çeşit küfürden] başka olan
günahları affeder) buyuruluyor.
Şu halde her çeşit günahın en kötüsü küfürdür. Küfür ise kâfirlik
demektir.
Son nefeste tevbe [Tevbe-i yeis]
Sual: Yeis halinde iken tevbenin kabul olması ne demektir?
CEVAP
Yeis, kelime olarak ümitsizlik demektir. Tevbe-i yeis, ölüm alameti
başlayıp, hayattan ümit kesilince, yapılan tevbe demektir. Din kitaplarındaki
bu konudaki bilgiler şöyledir:
Kadıhan’ın Fetava’sında buyuruluyor ki: Yeis hâlinde tevbe makbul,
ama iman makbul değildir. Yani fâsık tevbe ederse tevbesi kabul olur, ama
kâfir iman etse imanı kabul olmaz. Şûra suresinin, (Kullarının tevbesini
kabul eden Odur) mealindeki 185. âyetine göre, fâsıkın tevbesi
makbuldür. (Dürer Gurer)
Ölüm alameti başlayıp hayattan ümit kesilince tevbe kabul olursa da,
kâfirin iman etmesi kabul olmaz. (S. Ebediyye)
Can boğaza gelince, âhiretin bütün halleri gösterilir. O zaman her kâfir
iman etmek ister. Hâlbuki imanın gaybî olması yani görmeden inanması
190
www.dinimizislam.com
gerekir. (Namaz Kitabı)
Hastanın ruhu gargaraya gelince, yani âhiretteki yerini görmeye
başlayınca, iman etmesi fayda vermez. (Kıyamet ve Âhiret)
Bazı âlimler de, Nisa sûresinin, ([Ömrü] Kötülüklerle geçip de
öleceği vakit, “Ben şimdi tevbe ettim” diyenlerle, kâfir olarak ölenlerin
tevbeleri makbul değildir) mealindeki 18. âyet-i kerimeye göre, iman gibi
tevbenin de kabul edilmeyeceğini bildirmişlerdir. Eş’ariler, (Allah bir kulun
tevbesini gargara haline gelmedikçe kabul eder) hadis-i şerifini esas
alıp, gargara halinde tevbenin de, imanın da makbul olmadığını
bildirmişlerdir. Onlara göre bu hadis-i şerif, mümin ve kâfirin tevbeleri için
geçerlidir. Tevbede ihtilaf olmuşsa da, yeis hâlindeki iman sözbirliğiyle
makbul değildir. Kâfir o zamana kadar Allahü teâlâyı tanımamaktadır.
Hayattan umudunu kesip hakkı ve hakikati görünce o anda iman
etmektedir. O durumda yapılan iman, makbul ve muteber değildir. Fâsık,
Allahü teâlâyı tanımaktadır. Müslümandır, mümindir. İmanı mevcuttur ve
bâkîdir. Bâkî olan bir şey, yeni baştan yapılandan kolaydır. (Redd-ül
muhtar)
Bunun için, Firavun’un son nefesteki imanı muteber değildir. Bir âyet-i
kerime meali:
(Firavun boğulacağı an, “İsrailoğullarının inandığından başka ilah
olmadığına inandım, artık ben de Müslüman oldum” dedi. Ona, “Şimdi mi
inandın, daha önce başkaldırmış ve bozgunculuk etmiştin” dendi.) [Yunus
90, 91]
Bir terzi, büyüklerden birine sordu:
- Ölüm yaklaşınca tevbenin kabul edileceğini bildiren hadis-i şerifin
açıklaması nasıldır?
- Evet tevbe kabul edilir; ama senin mesleğin nedir?
- Terziyim, elbise dikerim.
- Terzilikte en kolay iş nedir?
- Kumaşı makasla kesmektir.
- Kaç yıldır terzisin?
- Otuz yıldır.
- Canın gargaraya gelince kumaş kesebilir misin?
- Hayır kesemem.
- Otuz yıl kolaylıkla yaptığın işi, o zaman yapamazsan, ömründe
hiç yapmadığın tevbeyi, can gargarada iken nasıl yapabilirsin? Bugün
gücün yerinde iken tevbe eyle! O zaman yapman çok güç olur. Şimdi
tevbe edersen, o zaman da tevbe etmek nasip olur.
Terzi tevbe edip, salihlerden oldu. (R.Nasıhin)
191
www.dinimizislam.com
Sual: Tevbe kapısı ne zamana kadar açıktır?
CEVAP
Güneş batıdan doğmadan önce iman etmek şarttır. Kıyametin büyük
alametlerinden birisi de, güneş batıdan doğacaktır. Bunu gören bütün
insanlar, iman edecekler. Fakat bu imanları kabul olmayacaktır. Çünkü
artık tevbe kapısı kapanmış olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Tevbe kapısı açıktır. Güneş garbdan doğuncaya kadar
kapanmaz.) [Taberani]
Bugünkü insanlar için ise, tevbe kapısı her zaman açıktır. Son nefese
kadar tevbeler kabul edilir. Can boğaza gelmeden iman etmek şarttır.
Ölürken, ahiret hallerini gördükten sonra kâfirin imanı muteber olmaz.
Fakat o anda da, Müslümanın günahlardan tevbesi kabul olur.
Sual: Öleceğini anlayan hasta, (Bütün günahlarıma tevbe ettim)
dese, tevbesi kabul olur mu?
CEVAP
Ölüm alametleri başladığı, hayattan ümit kesildiği zaman bile,
Müslümanın tevbesi kabul olur; fakat kâfirin imana gelmesi kabul olmaz.
Sual: Ölmek üzereyken, (Cennet, Cehennem yok) gibi, küfre sebep
olan bir şey söyleyen kimse, kâfir olarak mı ölmüş olur?
CEVAP
Ölüm halindeyken, küfre sebep olan şey söyleyen Müslüman, mümin
kabul edilir; çünkü o anda aklı başında değildir. Müslümana hüsnü zan
edilip, ölüm sarhoşluğuyla söylediği kabul edilir.
Fâsık ve günah
Sual: Meal okuyorum, ancak kafayı üşütmek üzereyim. Fâsık, kâfir
demek midir?
CEVAP
Fâsık, kâfir demek değildir. Okuduğunuz Kur'an tercümeleri ile dini
doğru öğrenmeniz mümkün olmaz. Birçok kelime, her ilimde, ayrı manada
kullanılır. Mesela, zalim kelimesi tefsir ilminde, kâfir demektir. Fıkıh ilminde,
başkasının hakkına saldıran kimseye denir. O halde, bir ilme ait bir kitabı
okuyup anlayabilmek için, önce kelimelerin bu ilimdeki özel manalarını
bilmek gerekir. İşte, birkaç sene Arabi öğrenenlerin ve eline bir cep lügati
alıp da, Kur'an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri tercümeye kalkışan türedilerin,
para kazanmak için yaptıkları tercüme ve tefsirler, bozuk ve zararlı
olmaktadır. Mealden tefsirden din öğrenilmez.
Tevbe edip bir daha günah işlemeyen hemen fâsıklıktan kurtulur.
Cenab-ı Hak, tevbe edilen her günahı affeder. Bir kâfir, küfrüne tevbe
192
www.dinimizislam.com
ederse, mümin olur, bütün günahları affolur. Bir mümin de her çeşit günahı
işlese, hatta Allah’a şirk koşsa, sonra pişman olup tevbe etse, Allahü teâlâ
yine affeder. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(De ki, ey çok günah işlemekle haddi aşan kullarım, Allah’ın
rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah,
[iman ehlinin] bütün günahlarını hiç şüphesiz affeder. Elbette O,
sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) [Zümer 53]
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Tevbe eden, günah işlememiş gibi olur.) [İbni Mace]
(Allah’ın Rab, benim de Peygamber olduğuma yakînen inanana,
Cehennem haram olur.) [Hakim]
(Hak teâlâ, "Günahını affımdan büyük görene şiddetli gazap ederim"
buyurdu.) [Deylemi]
(Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyen fâsık, Allah’ın rahmetinden
ümit kesen abidden, rahmete daha yakındır.) [Hakim]
(Mümin, Allah’ın azabını bilseydi, Cenneti ümit etmezdi. Kâfir de
Allah’ın rahmetini bilseydi, Cennetten ümidini kesmezdi.) [Müslim]
[Allah’ın rahmeti bu kadar bol iken Onun rahmetinden hiç ümit kesilir
mi?]
(Allahü teâlâ, hiç kimsenin hatırına gelmeyen bir mağfiretle,
günahkâr müslümanları affeder.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ buyurdu ki, "Ey kulum, af dilersen, günahlarının
çokluğuna bakmadan affederim. Günahların bulutlara kadar yükselse
de affederim. Yer dolusu günahla gelsen, yer dolusu mağfiretle
karşılarım. Yeter ki iman ile gel!") [Tirmizi]
Bir damlacık gözyaşı
Sual: Ağlayıp gözyaşı dökmenin Allah korkusu ile bir ilgisi var mıdır?
CEVAP
Her ağlamanın Allah korkusu ile ilgisi yoktur. Rol icabı da olsa ağlayıp
gözyaşı dökenler çoktur. Ancak, Allah korkusu ile ağlamanın fazileti
büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah’ı anarken, Allah korkusu ile gözünden yaş akana, kıyamette
azap olmaz.) [Hakim]
(Allah korkusu ile ağlayan göze, Cehennem ateşinin dokunması
haramdır.) [Nesai]
(Kıyamette herkes ağlayıp gözyaşı dökecektir. Ancak dünyada
Allah korkusu ile, bir damlacık gözyaşı dökenler ağlamayacaktır.)
[İsfehani]
193
www.dinimizislam.com
(Allah korkusu ile, gözünden yaş akan mümini, Hak teâlâ ateşten
koruduğu gibi, ateşi de onun nurundan korur.) [İbni Mace]
(Allah için gözlerinden yaş akan müminin vücudunun, Cehennem
ateşinde yanması haramdır. Bir damla gözyaşı ile yanağı ıslanan
kimsenin yüzü, hiçbir zaman darlığa düşmez. Kıyamette her şey
ölçülür, tartılır. Bunlardan Allah korkusu ile akan gözyaşı, ateş
deryasını söndürecek güçtedir.) [Beyheki]
(Vücudu Allah korkusu ile ürperen kimsenin günahları, ağaçtan
yaprakların dökülmesi gibi dökülür.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ, Hazret-i Musa’ya buyurdu ki: "Benden korkup
ağlayarak yapılan ibadet, diğer ibadetlerden üstündür.") [Taberani]
(Cenab-ı Hak, yemin ile buyuruyor ki: "Dünyada benden korkarak
ağlayanı, Cennette ebedi güldürürüm.") [Beyheki]
(Sağılan süt, tekrar memeye girmediği gibi, Allah korkusundan
ağlayan da ateşe girmez.) [Tirmizi]
(Allahü teâlânın, himayesinden başka hiçbir himayenin
bulunmadığı kıyamette, himayesine aldığı yedi kimseden biri de,
yalnız iken Allah’ı anıp gözünden yaş akan kimsedir.) [Buhari]
(Allah korkusu ile gözden akan bir damla göz yaşından veya Allah
yolunda akıtılan bir damla kan damlasından daha kıymetli, Allah
indinde bir damla yoktur.) [Tirmizi]
(Ağlayın, ağlayamazsanız, kendinizi zorlayın, hüzünlenin!
Kıyametteki azabın dehşetini bilseniz, ayakta duramayacak hâle
gelinceye kadar namaz kılar, sesiniz kısılıncaya kadar ağlarsınız.)
[Buhari]
(Her mümin dağlar kadar günah ile mescidimizde bulunsa,
ağlayan şu kişinin hürmetine oradakilerin hepsinin günahları affolur.
Çünkü melekler "Ey Rabbimiz, ağlayanları, ağlamayanlara şefaatçi kıl!"
derler.) [Beyheki]
İbni Ömer hazretleri buyurdu ki:
(Allah korkusu ile bir damla gözyaşı akıtmak, binlerce altın sadaka
vermekten daha kıymetlidir.) [İhya]
İbadetlerimizi kusurlu bilmeli
Sual: Namaz kıldıktan sonra da istiğfar ediyoruz. Her iyilik ve
ibadetten sonra da niçin suç işlemiş gibi korkup istiğfar ediyoruz?
CEVAP
Bir iyilik ve ibadet edince de dört yerde korkmak gerekir:
Birinci korku, insan bir iyilik işleyince veya bir ibadet edince, o iyilik ve
194
www.dinimizislam.com
ibadetin kabul edilip edilmediğinden endişe edip korkmalıdır! Çünkü
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ ancak müttekilerin [takva ehlinin] amelini kabul eder.)
[Maide 27]
İkincisi, riyadır. İhlassız amellerin kıymeti yoktur. İyiliği sırf Allah rızası
için mi yaptım, yoksa başka bir menfaat düşündüm mü diye korkmak
gerekir. Ancak ihlasla yapılan ibadetin kabul edileceği yine Kur'an-ı
kerimde bildiriliyor. (Beyyine 5)
Üçüncüsü, yapılan iyilikleri, ibadetleri zarara uğratmadan yerine teslim
edebilme korkusudur.
Kötülükler, günahlar, iyiliğe zarar verir. Şu halde, iyiliği, ibadeti zarara
uğratmadan yerine götürmeye çalışmalıdır! Âyet-i kerimede mealen
buyuruluyor ki:
(Bir iyilik getirene on katı verilir.) [Enam 160]
Dördüncüsü, yapılan iyilikle rezil olma korkusudur. Başkalarınca iyilik
sanılan şeyler, belki de art niyetle yapılmış birer kötülük olabilir. Yapılan
iyiliklerin, zararlardan korunarak başarıya ulaşıp ulaşmayacağından da
korkmalıdır! Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Başarmam ancak Allah’ın yardımı iledir.) [Hud 88]
Allah’ın yardımına kavuşmak için de, Onun emirlerine uyup, yasak
ettiklerinden kaçmak gerekir.
Kötülük veya herhangi bir günah işledikten sonra pişman olmak ve
iyilik ve ibadet etmeye devam etmek gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
(Bir günah işleyince hemen arkasından bir iyilik yap, bir sevap
işle ki onu mahvetsin!) [Beyheki]
(Nerede, ne halde bulunursan bulun, Allah’tan kork ve kötülüğün
akabinde bir iyilik yap ki onu yok etsin!) [Tirmizi]
Âyet-i kerimede de mealen buyuruluyor ki:
(Elbette hasenat, seyyiatı yok eder.) [Hud 114]
[Hasenat, her çeşit iyilik,
seyyiat, her çeşit kötülük]
İnsan bütün taatlarını, ibadetlerini kusurlu bilmeli, hakkıyla
yapamadığını düşünmelidir! Çünkü, (Allahü teâlâ, Âl-i İmran suresinin
17.âyetinde, sabredenleri, sadıkları, namaz kılanları, zekât verenleri ve
seher vakitlerinde istiğfar edenleri meth buyurdu. Hepsinden sonra, istiğfar
edenleri bildirmesi, insanın her ibadetini kusurlu görüp, daima istiğfar
etmesi içindir. İbadet yapanların kendilerini beğenmeleri, fâsıkların
günahlarından daha kötü ve daha zararlıdır) buyurulmaktadır.
195
www.dinimizislam.com
(M.Masumiyye)
Sitemsiz affediş
Sual: Bütün günahlarıma tevbe ettim. Ancak onlar hatırıma geldikçe
utanıyorum. Ahirette de o tevbe ettiğim günahlardan sıkıntı çeker miyim?
CEVAP
Bir insan, günahlarına tevbe edince, Allahü teâlâ onu affeder. Artık o
kimse, hiç günah işlememiş gibi olur. Eski günahlarından dolayı da ona
sitem edilmez. Hicr suresinin (Onlara güzel muamelede bulun)
mealindeki 85. âyet-i kerimesini Cebrail aleyhisselam, (Sana kötülük
edeni affettiğin zaman, artık ona sitem etme!) diye açıklamıştır. Allahü
teâlâ, (Affettiğimi itab etmem. Bu benim keremime yakışmaz) buyurdu.
(İ.Gazali)
[İtab, darılmak, azarlamak, sitem etmek demektir.]
Yetmiş istiğfar
Sual: Yetmiş istiğfar hemen namazın sonunda mı okunur? Fazileti
nedir?
CEVAP
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Her namazdan sonra yetmiş istiğfar okuyanın, işlediği günahlar
affolur ve Cennetteki köşklerini görmeden dünyadan gitmez.)
[Deylemi]
[Yani ölürken Cennetteki köşklerini görür.]
(Her namazdan sonra, üç kere, "Estağfirullah elazim ellezi la ilahe
illa huv el hayyel-kayyume ve etubü ileyh" okuyanın, bütün günahları
affolur.) [İbni Sünni]
Muhammed Masum hazretleri, bu üç istiğfarın, namaz sonunda
Allahümme entesselam... dan sonra, kalan 67 istiğfarı da sadece
Estağfirullah diyerek duadan sonra okuduğunu bildiriyor. (c.2, m.80)
Tevbem kabul oldu mu?
Sual: Tevbenin kabul edildiği bilinebilir mi?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:
Tevbenin kabul edildiğine dair alametler vardır. Böyle bir kimse,
1- Tevbe ettiği günahlara meyletmez.
2- Her yerde, her zaman Allahü teâlânın kendisini gördüğünü bilip
196
www.dinimizislam.com
günah işlemekten utanır.
3- Fâsıklardan kaçar, salihlerle beraber olur.
4- Dünya malına tamah etmez. Ahiret için çalıştığını az görür.
5- Farz amelleri aksatmaz.
6- İşlediği günahları hatırladıkça üzülür ve istiğfar eder. Bütün azalarını
günah işlemekten muhafaza etmeye çalışır.
Böyle bir kimsenin tevbesi kabul edilmiş demektir. Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki:
(Elbette, Allahü teâlâ, tevbe edenleri de, temizlenenleri de sever.)
[Bekara 222]
Tevbeyi geciktirmek
Sual: Bir günah işliyoruz, yine işleriz diye tevbe etmiyoruz. Tevbeyi
geciktirmenin mahzuru var mıdır? Tevbe ettim demek yeterli midir?
CEVAP
Her günahtan sonra, hemen tevbe etmek farzdır. Tevbeyi bir saat
geciktirince, günah iki kat olur.
Tevbe ettim demek, tevbe olmaz. Çünkü, tevbenin sahih olması için üç
şart lazımdır:
1- Hemen günahı bırakmalıdır.
2- Günah işlediğine, Allahü teâlâdan korktuğu için, utanmak ve pişman
olmak lazımdır.
3- Bu günahı bir daha hiç yapmamayı gönülden söz vermektir. Allahü
teâlâ şartlarına uygun olan tevbeyi kabul edeceğine söz vermiştir.
Günaha tevbe etmeli
Sual: Günaha tevbe etmemek veya tevbeyi geciktirmek de günah
mıdır?
CEVAP
Elbette günahtır. Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
İşlenen günaha tevbe etmemek, o günahı işlemekten daha kötüdür.
(2/110)
Her günahtan sonra, hemen tevbe etmek farzdır. Tevbeyi bir saat
kadar geciktirince, günah iki kat olur. (Hak Sözün Vesikaları)
Tevbeyi geciktirmek
Sual: (Tevbeyi bir saat geciktirince günahı iki kat olur) dendiği gibi,
(Günah işleyince melekler üç saat yazmaz, tevbe edilmezse, o zaman
yazılır) da deniyor. Buradaki incelik nedir?
CEVAP
197
www.dinimizislam.com
Bir saat gecikince günahı artıyor; ama üç saat içinde tevbe ederse, hiç
günah yazılmıyor. Üç saat içinde tevbe edilmezse, günahı katlanmış olur, o
katlanmış haliyle günah yazılır demektir.
Tevbede samimiyet
Sual: Tevbe ettiği günahı tekrar işleyip, sonra tekrar tevbe eden,
uygunsuz iş mi yapmış olur?
CEVAP
Tevbe ettiği hâlde, günaha devam edip, (Şimdi bu günahı işleyeyim
de, nasıl olsa, tevbe edince, affedilir) denirse, uygunsuz iş yapılmış olur.
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Günaha devam edip, diliyle istiğfar eden, Rabbiyle alay etmiş
sayılır.) [Beyheki]
Bir kimse, samimiyetle, bir daha yapmamak üzere tevbe ettikten sonra,
nefsine uyarak, tekrar o günahı işlese, sonra yine pişman olup, tevbe etse,
Allahü teâlâ günahını affeder. Bu şekilde tevbesini bin kere bozsa da, yine
tevbe etmelidir. Bir âyet-i kerime meali:
(Bir kimse, günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman
olup, Allahü teâlâya istiğfar ederse, Allahü teâlâyı çok merhametli, af
ve mağfiret edici bulur.) [Nisa 110]
Tevbeden sonra, tekrar tekrar günah işleyenin, tekrar tekrar tevbe
etmesi sahih olur. (Berika)
Tevbe ettim demekle tevbe olmaz, çünkü tevbenin sahih olması için üç
şart lazımdır:
1- Günahı hemen bırakmalı.
2- Günah işlediğine, Allahü teâlâdan korktuğu için, utanmalı ve pişman
olmalı.
3- Bu günahı, bir daha hiç yapmamaya gönülden söz vermeli.
Allahü teâlâ, şartlarına uygun olan tevbeyi kabul edeceğine söz verdi.
Tevbe edenleri sever, affeder. Sonra, o günahı tekrar yaparsa, tevbesi
bozulmaz. İkinci bir tevbe, gerekir. Tevbe ettiği bir günahı hatırlayınca,
günahı işlediğine sevinirse, tekrar tevbe etmeli. Günahı tekrar işlersem
tevbem bozulur diye tevbe etmemek, cahilliktir, şeytanın aldatmasıdır. Her
günahtan sonra, hemen tevbe etmek farzdır. Tevbeyi kasten geciktirince,
günahı iki kat olur. (Hak Sözün Vesikaları)
Sual: İslam Ahlakı kitabında, (Günahın dünyadaki zararını düşünüp,
günahtan vazgeçmek tevbe olmaz) diyor. Öyleyse zinanın mala olan
zararını düşünerek, ondan vazgeçmek, tevbe olmamış mı oluyor?
198
www.dinimizislam.com
CEVAP
O ifade, günah işlemeye devam eden kimse içindir. Dünyadaki
zarardan, hep mala zarar düşünmemeli. Mesela kimse görmediği zaman
hırsızlık yapıyor, insanlar varken yahut biri görür diye yapmazsa, hırsızlığa
tevbe etmiş sayılmaz demektir. Yakalanırsa hapse düşebilir, dünyasına
zararı olur. Zina da öyledir. Hep zina ediyordur. Fakat duyulma ihtimaline
karşı zina yapmazsa, zinaya tevbe etmemiş demektir. Duyulursa adı
kötüye çıkar. Bu da dünyasına zarar verir.
Günaha devam eden
Sual: Bir kimse, hep aynı günahı işlemeye devam edip, ardından
tevbe etse, sonra yine aynı günahı işlemeye devam etse, tevbesi makbul
müdür?
CEVAP
Günahı bırakmadıkça, tevbesi makbul olmaz. Bir hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Bir kimse günahına tevbe eder, sonra bu günahı tekrar yapar,
sonra yine istiğfar eder; üçüncüye yine yapar ve yine tevbe ederse,
dördüncü olarak yapınca, büyük günah yazılır.) [Mektubat-ı Rabbani
c.2, m. 66]
Bir genç, tevbe ediyor, yine de günahlara devam ediyormuş. Başına
bazı belalar da gelince, bir âlime gidip, (Ben tevbe ettiğim halde Allah yine
bana bela gönderiyor, bu nasıl oluyor?) demiş. Âlim de, (Tevbe etmek, bir
daha o günahı yapmamak demektir. Günahtan el çekmeden tevbe etmek,
Rabbiyle alay etmek olur. Makbul tevbe, o günahın bir daha gündeme
gelmemesidir) demiş.
Tevbe ettikten sonra, günaha dalmamalı,
Utanıp Rabbimizi alaya almamalı.
Çok mühim tembih
Sual: Bilip bilmeden çok söz söylüyor, doğru yanlış çok iş yapıyoruz.
Farkında olmadan küfre düşmüşsek ne yapmamız lazımdır?
CEVAP
Erkek olsun, kadın olsun, her Müslümanın, her sözünde, her işinde,
Allahü teâlânın emirlerine, yani farzlara ve yasak ettiklerine yani haramlara
riayet etmesi lazımdır. Bir farzın yapılmasına, bir haramdan sakınmaya
ehemmiyet vermeyenin imanı gider, kâfir [Allah’ın düşmanı] olur.
Kâfir olarak ölen kimse, kabirde azap çeker. Ahirette Cehenneme
gider. Cehennemde sonsuz yanar. Af edilmesine, Cehennemden
199
www.dinimizislam.com
çıkmasına imkan ve ihtimal yoktur.
Kâfir olmak çok kolaydır. Her sözde, her işte kâfir olmak ihtimali çoktur.
Küfürden kurtulmak da çok kolaydır. Küfrün sebebi bilinmese dahi, her gün
bir kere, (Ya Rabbi! Bilerek veya bilmeyerek küfre sebep olan bir söz
söyledim veya bir iş yaptım ise, nadim oldum, pişman oldum. Beni af
et) diyerek tevbe etse, Allahü teâlâya yalvarsa, muhakkak af olur.
Cehenneme gitmekten kurtulur.
Cehennemde sonsuz yanmamak için, her gün muhakkak tevbe
etmelidir. Bu tevbeden daha mühim bir vazife yoktur.
Kul hakkı bulunan günahlara tevbe ederken bu hakları ödemeli,
kılınmamış namaz borçlarına tevbe ederken de, bunları kaza etmeye
çalışmalıdır. (Seadet-i Ebediyye)
Bütün günahları affolur
Sual: Bazı hadis-i şeriflerde, şunu yapanın bütün günahları affolur
deniyor. Bunlara büyük günahlar da dâhil midir? Mesela kumar, içki, faiz,
zina, katillik, gasp, namaz kılmamak, oruç tutmamak gibi büyük günahlar
da dâhil midir?
CEVAP
Fıkıh bilgisi, hadis-i şeriflerden öğrenilmez. Hadis-i şeriflerin
açıklaması, nakli esas alan ilmihal kitaplarından öğrenilir. Mesela hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Abdest alanın bütün günahları affolur.) [Müslim]
(Her gün üç kere, Âdem aleyhisselama salevat getirenin yani
“Salevatüllahi alâ Âdeme” diyenin bütün günahları affolur.) [Deylemi]
(Hacca giderken veya gelirken ölenin, bütün günahları affolur.)
[İsfehani]
(Her namazdan sonra 3 kere, “Estağfirullahel azîm ellezî lâ ilâhe
illâ hüvel hayyel kayyûme ve etûbü ileyh” okuyanın, bütün günahları
affolur.) [İbni Sünni]
(Cuma günü sabah namazından önce, “Estağfirullahel azîm ellezî
lâ ilâhe illâ hüvel hayyel kayyûme ve etûbü ileyh” okuyanın, bütün
günahları affolur.) [İbni Sünni]
(Her namazdan sonra 33 Sübhanallah, 33 Elhamdülillah, 33 Allahü
ekber sonra, “Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ şerike leh, lehül-mülkü ve
lehül-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadir” diyenin deniz köpüğü
kadar günahı olsa da affedilir.) [Müslim]
(İşrak vakti iki rekât namaz kılanın, bütün günahları affolur.) [İ.
Ahmed]
200
www.dinimizislam.com
(İki Müslüman, selamlaşıp müsafeha eder [tokalaşır] ve bir de bana
salevat-ı şerife okursa, anadan yeni doğmuş gibi bütün günahları
temizlenir.) [R. Nasıhin]
Bu hadis-i şerifler, şartsız söylendiği için, bazı şartları var demektir.
Bütün günahların affolması için bazı şartlar vardır:
1- İtikadın doğru olması şarttır. Ehl-i sünnet itikadında olmayanın,
bid’at ehli olanın hiçbir ibadeti kabul olmaz.
2- Farzları yapıp haramlardan kaçmak şarttır. Mesela namaz kılmayan
veya zina eden kimse, bin Müslümanla tokalaşsa da günahları affolmaz.
3- Günahlara tevbe etmek ve kul haklarını ödemek de şarttır.
4- O işleri ibadet olarak yapmaya, niyet etmek de şarttır.
5- Bir de bütün günahlar denince, büyük günahlar anlaşılmaz; genelde
küçük günahlar anlaşılır. Yani yukarıda bildirilenler küçük günahlardır.
Buna rağmen, hiç yapamıyorsak, yapabildiğimiz kadarını da elden
kaçırmamalı. Ayrıca, tevbe edince, büyük günahlar da affolur.
Şehid ve Gazi kime denir
Şehid olmanın önemi
Sual: Herkes şehid olabilir mi? Şehid olmanın faydası ne?
CEVAP
Şehid, kendisine şahitlik yapılmış, Cennetlik olduğuna şahitlik edilmiş
anlamındadır. Şahit manası da vardır. Çünkü Allah katında, ölü değil
diridir. Şehid olmak için Müslüman olmak şarttır. Gayri müslim nasıl ölürse
ölsün veya öldürülsün şehid olmaz. Hayzlı veya cünüp ölmek şehidliğe
mani değildir.
Eshab-ı kiramdan Hanzala cünüp olarak şehid olmuştur. [Gusledecek
kadar dahi vakit bulamamış, gazaya katılmıştı.]
Şehid olmak büyük nimettir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Şehid kabir azabından emindir.) [İbni Mace, Beyheki, imam-ı
Ahmed]
(Deniz savaşında şehid olanların, bütün günahları, hatta kul
hakları da affolur.) [İbni Mace]
(Şehid, yakınlarından 70 kişiye şefaat eder.) [Beyheki]
(Şehid, ölüm acısı duymaz, kabirde üzülmez, kıyametin dehşeti,
hesab, mizan, sırat onu rahatsız etmez, doğruca Cennete gider.)
[Beyheki]
(Karada şehid olanın borçları ve emanetleri hariç, bütün günahları
201
www.dinimizislam.com
affolur. Denizde, suda boğularak ölen şehidin ise, borç ve emanetleri
de dahil bütün günahları affolur.) [Ebu Nuaym]
Şehid, kanının ilk damlasında günahları affolur. Kabir azabından ve
Kıyamet korkusundan emindir.
Şehidin, kul haklarından başka bütün günahları affolur. Kul haklarını
da, Allahü teâlâ Kıyamette helalleştirecektir. Suda boğularak ölen
şehidlerin kul borçları da affedilir. Hak sahipleri, bu şehidden haklarını
istedikleri zaman, Allahü teâlâ, (Ondaki haklarınızı benden isteyin)
buyuracak, hak sahiplerine alacaklarını fazla fazla verecektir. Şehid de,
sorgusuz sualsiz Cennete gidecektir.
Aşağıda yazının tamamına yakını İbni Âbidin hazretlerinin Redd-ülmuhtar kitabından alınmıştır. Müslüman olmak şartı ile aşağıdaki 37
maddede bildirilen kimseler şehid olarak ölür. Hepsi de hadis-i şerif ile
bildirilmiştir:
1- Kendinin, komşusunun, can, mal ve namusunu müdafaa ederken
öldürülen,
2- Haksız olarak hapsedilip ölen,
3- Mülci ikrah ile öldürülen, mesela bu içkiyi iç denilse onu içmesi caiz
olur. Caiz olacağını bilmediği için, içmeyip öldürülürse, şehid olur.
4- Hırsızın, gaspçının, kapkaççının, yol kesicinin, eşkıyanın, yan
kesicinin öldürdüğü kimse,
5- Yüksekten veya attan düşüp ölen, başına taş veya başka şey
düşerek ölen,
6- Aslan, kurt gibi yırtıcı hayvanlar tarafından parçalanarak ölen,
7- Akrep ve yılan gibi zehirli hayvan sokmasından ölen,
8- Suda boğulan,
9- Yangında ölen,
10- Gurbette garip iken ölen,
11- Depremde, duvar ve enkaz altında kalarak ölen,
12- Sara, sari hastalıklar, ateşli hastalıklar verem, kanser, kolera,
veba, şiddetli öksürük, ishal ve diğer iç hastalıkları sebebiyle ölen,
[Ameliyat edilirken ölen]
13- Soğukta gusledip ölen.
14- Hamile, lohusa ve doğumda ölen kadın, [Bir hadis-i şerif meali:
(Müslüman kadın, hamilelikten doğuma kadar ve çocuğu
memeden kesene kadar Allah yolundaki mücahid gibi olup ölürse
şehid olur.) [Taberani]
15- Cuma günü veya gecesi ölen,
16- Aşkını gizleyip iffetini korurken ölen,
202
www.dinimizislam.com
17- Emr-i maruf ve nehy-i münker yaparken öldürülen şehiddir. Doğru
imanı ve namaz kılmayı meydana çıkaranlar, dinini öğrenmek, öğretmek ve
yaymakta iken ölen,
18- Allah rızası için müezzinlik yaparken ölen,
19- Deniz tutup kusarak ölen,
20- Beş vakit namazı doğru olarak kılan. İki hadis-i şerif meali:
(5 vakit namazı doğru kılana, her gün için bin şehid sevabı verilir.)
[Tergib-i Hadimi]
(Ümmetimin fesadı zamanında sünnetime [Ehl-i sünnete] yapışan
ve beş vakit namazı cemaatle kılanın amel defterine her gün yüz şehid
sevabı yazılır.) [İ. Nasiruddin]
21- Kuşluk namazı kılan,
22- Yolculukta da vitir namazını terk etmeyen,
23- Her ay üç gün oruç tutan,
24- Abdestli iken ölen, abdestli yatıp ölen,
25- Namazda iken ölen,
26- Günde yirmi kere ölümü düşünen,
27- Dine uygun ticaret yapan,
28- Gıda maddelerini ucuza satan,
29- Helal kazanıp çoluk çocuğunun din bilgisi öğrenmeleri ve ibadet
yapmaları için çalışan,
30- Altmış yaşını geçen salih kimse,
31- Günde 25 kere "Allahümme barik li filmevt ve fi-ma bad-el-mevt"
okuyan,
32- Müdara eden, yani insanlarla iyi geçinen, dinini koruyabilmek için
dünyalık veren. Bir hadis-i şerif meali: (Müdara eden, şehid olarak ölür.)
[Deylemi]
33- Ölüm hastalığında, kırk kere "La ilahe illa ente sübhaneke inni
küntü min-ez-zâlimin" okuyan,
34- Günde yüz defa salevat-ı şerife okuyan,
35- Her gece Yasin okuyan, sabah akşam Haşr suresinin sonunu
okuyan,
36- Allah yolunda şehid olarak ölmeyi isteyen. [Birkaç hadis-i şerif
meali şöyledir:
(Sıdk ile ihlas ile şehidlik isteyen, yatağında ölse de, şehid olur.)
[Müslim]
(Şehidlerin çoğu, yatakta ölür. Savaşta öldürülenin niyetini ancak
Allah bilir.) [İ.Ahmed]
(İhlasla şehidliği arzu eden, şehid olmasa da, şehidlik sevabına
203
www.dinimizislam.com
kavuşur.) [Müslim]
37- Günah işlerken zulmen öldürülen.
Herkes şehid olabilir mi?
Sual: Kimler şehiddir? Şehidler çürür mü?
CEVAP
Herkes şehid olamaz. Şehid olmak veya şehidlik sevabına
kavuşabilmek için müslüman olmak şarttır. Ne yaparsa yapsın, nerede,
nasıl ölürse ölsün veya öldürülsün müslüman olmayan şehid olmaz.
Müslüman bir kimse, çok günahkâr olsa da, hatta İbni Nüceym
hazretlerinin fetvasında bildirdiği gibi, günah işlerken mazlum olarak
öldürülse, şehid olur.
Şehidler de çeşit çeşittir. Çok günahkâr biri ile, salih birinin şehidliği
arasında çok fark vardır. Savaşta öldürülen şehid ile, attan düşüp ölen
şehid arasında çok fark vardır. İslam’ın beş şartından sonra ibadetlerin en
üstünü cihaddır. Cihadda ölen şehidin, kul haklarından başka bütün
günahları affolur. Cihadda ve hac yolunda ve hudut boyunda nöbette
ölenlere, Kıyamete kadar, bu ibadetlerin sevabı devamlı verilir. Her biri
Kıyamette yetmiş kişiye şefaat eder.
Bir hadis-i şerifte, (Şehid, ölüm acısı duymaz, kabirde üzülmez,
kıyametin dehşeti, hesap, mizan, sırat onu rahatsız etmez, doğruca
Cennete gider) buyurulmaktadır. (Beyheki)
Şehidlik çeşitleri hakkında hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(5 vakit namaz kılana, her gün için bin şehid sevabı verilir.)
[Tergib-i Hadimi]
(İlim öğrenirken ölen şehiddir.) [Hatib]
(Allahü teâlâdan, ihlasla şehidlik isteyen, yatağında ölse de şehid
olur.) [Müslim]
(Aşık olup, aşkını gizleyip ve iffetini koruyup ölen şehid olur.)
[Hakim]
(Abdestli yatıp da ölen şehiddir.) [Deylemi]
(Suda boğulan, yangında ölen, garip, kimsesiz olarak ölen, zehirli
hayvan sokarak ölen, iç hastalıklarından ölen, duvar ve enkaz altında
kalarak ölen, kocasını kıskandığını gizleyen kadın, kendinin, din
kardeşinin ve komşunun malını savunurken öldürülen, emr-i maruf ve
nehy-i münker yaparken öldürülen kimse şehiddir.) [İbni Asakir]
(Hamile iken, doğumda veya lohusa iken ölen kadın şehiddir.)
[Taberani]
(Cuma günü veya gecesi ölen, şehid olur, kabir azabından
204
www.dinimizislam.com
kurtulur.) [Ebu Nuaym]
(Her gece, Yasin okumaya devam eden kimse, şehid olarak ölür.)
[Taberani]
(Ümmetimin arasında fitne, fesat yayıldığı zaman, sünnetime
sarılana yüz şehid sevabı vardır.) [Hakim]
(Terkedilmiş bir sünnetimi ortaya çıkarana, yüz şehid sevabı
vardır.) [Hakim]
(Misafir, bir müminin evine girince, onunla bin bereket ve bin
rahmet girer. O ev halkının günahları, denizlerdeki köpüklerden ve
ağaçlardaki yapraklardan daha çok olsa da affolur. Herbirine bin
şehid sevabı verilir. Misafirin yediği her lokma için bir hac ve umre
sevabı yazılır ve onlar için Cennette bir şehir inşa edilir.) [Nisab-ül
ahbar]
Şunlar da şehiddir:
Allahü teâlânın emirlerine uygun ticaret yapanlar. (Tirmizi)
Dinini öğrenmek, öğretmek ve yaymakta iken ölenler. (İbni Asakir)
Devamlı olarak müdara edenler, insanlarla iyi geçinenler.
(Deylemi)
Gıda maddelerini ucuza satanlar. (Deylemi)
Günde yirmi kere ölümü düşünenler. (İhya)
Yol kesiciler, şehir eşkıyası [anarşistler] tarafından öldürülenler.
(Taberani)
Hayvandan düşüp ölenler. (İ. Süyuti)
Zimmilerin, can, mal ve namusunu müdafaa ederken öldürülenler.
(Ramuz)
Haksız olarak, zulümle hapsedilip ölenler. (İ. Süyuti)
Allah rızası için müezzinlik ederken ölenler. (İ. Ahmed)
Soğukta gusledip ölenler. (İ. Hasan)
Sara hastalığından, taundan [vebadan], koleradan, veremden,
zatülcenbden, sari hastalıklardan, şiddetli öksürükten, ishalden ve
bazı iç hastalıklardan ölenler. (S. Ebediyye)
Her sabah-akşam üç kere (Euzü billahissemiilâlimi mineşşeytanirracim) ile (Haşr) suresinin sonunu okuyanlar. (Taberani)
Ehl-i sünnet itikadını ve namazı tadil-i erkan ile kılmayı meydana
çıkaranlar. (Mektubat-ı Rabbani)
Duha namazı kılanlar, her ay üç gün oruç tutanlar, yolculukta vitir
namazını terk etmeyenler, her gece Yasin okuyanlar, helal kazanıp
çoluk çocuğuna ibadet yapmaları için çalışanlar, her gün 25 kere
"Allahümme barik li filmevt ve fi-ma bad-el-mevt" okuyanlar, ölüm
205
www.dinimizislam.com
hastalığında, kırk kere "La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minez-zalimin" okuyanlar. (Redd-ül-muhtar)
Namazda iken ölenler. (Abdurrezzak)
Peygamber efendimize günde yüz kere salevat getirenler.
(Taberani)
Altmış yaşını geçip, beş vakit namaza devam edenler. (Cennet
Yolu İlmihali)
Şehidler çürümez
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah yolunda öldürülenleri [şehidleri] ölü sanmayın, onlar
Rablerinin yanında diridir, rızıklandırılır.) [Al-i İmran 169]
Her Peygamber, şehiddir ve diğer şehidlerden üstündür.
Peygamberlerin bedenleri çürümez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, toprağın Peygamberleri çürütmesini haram
etmiştir.) [Beyheki]
Haram lokma yemiş ve çeşitli günah işlemiş kimseler, şehid de olsalar,
bedenleri çürür. Haram yememiş, mütteki kimseler, yataklarında ölse bile
şehid olur ve bedenlerini toprak çürütemez. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mütteki, müezzin, kan içinde kımıldayan şehid gibidir. Ölürse
kabrinde kurtlanmaz.) [Taberani]
Sual: Kaç türlü şehid vardır?
CEVAP
Üç türlü şehid vardır:
1- Tam şehid,
2- Dünya şehidi,
3- Ahiret şehidi.
Savaşta düşman, barışta eşkıya tarafından öldürülenler, tam şehid
olur.
Dünya menfaati için harpte ölenler, dünya şehidi olur.
Ahiret şehidi çoktur. İlim öğrenirken, abdestli iken ölenler gibi.
Sual: Tam ilmihalde, Haşr suresinin sonunu okuyanların ahiret şehidi
olacağı bildiriliyor. Haşr suresinin sonu denince, sondan kaç âyet anlaşılır?
CEVAP
Hüvallahüllezi… diye başlayan üç âyet anlaşılır. Beş ve beşten fazla
âyet okumak daha sevab olur.
Şehid olmak kolay mı?
Sual: Şehid olmanın ölçüsü nedir, herkes şehid olur mu?
CEVAP
206
www.dinimizislam.com
Herkes şehid olmaz. Ancak müslüman olan ve aşağıda bildirilen
hallerden birisi ile ölen veya öldürülen şehid olur. Doğru imana sahip
olmayan kimse şehid olmaz. Muteber kitaplardan alarak aşağıda şehidliğe
sebep olan hususları bildiriyoruz:
Müslüman olmak şartı ile sara, verem, kolera, veba, kanser, zatülcenb,
ishal, şiddetli öksürük, sari hastalıklar, bazı iç hastalıkları sebebiyle ölenler,
hamile, lohusa ve doğumda ölen kadınlar, soğukta gusledip ölenler
şehiddir.
Yine müslüman olmak şartı ile haksız olarak, zulümle hapsedilip ölen,
eşkıya, anarşist tarafından öldürülen, kendinin, komşusunun, hatta
zimminin [gayrı müslim vatandaşın] can, mal ve namusunu müdafaa
ederken öldürülen, hayvandan [yüksek bir yerden] düşüp ölen, denizde,
suda boğulan, yangında ölen, zehirli hayvan sokarak ölen, zelzelede,
duvar ve enkaz altında kalarak ölen, garip olarak ölen, aşkını gizleyip
iffetini korurken ölen, emr-i maruf ve nehy-i münker yaparken öldürülen
şehiddir.
Dinine bağlı olanlar
Ehl-i sünnet itikadını ve namazı tadil-i erkan ile kılmayı meydana
çıkaranlar, beş vakit namaza devam edenler, Allah rızası için müezzinlik
edenler, dinini öğrenmek, öğretmek ve yaymakta iken ölenler, Allahü
teâlânın emirlerine uygun ticaret yapanlar, gıda maddelerini ucuza
satanlar, abdestli yatıp ölenler, günde yirmi kere ölümü düşünenler, günde
yüz defa salevat-ı şerife getirenler, duha namazı kılanlar, her ay üç gün
oruç tutanlar, yolculukta da vitir namazını terk etmeyenler, her gece Yasin
okuyanlar, helal kazanıp çoluk çocuğunun din bilgisi öğrenmeleri ve ibadet
yapmaları için çalışanlar, namazda iken ölenler, müdara edenler, yani
insanlarla iyi geçinenler, dinini koruyabilmek için dünyalık verenler, ölünce
şehid olurlar.
Bunlardan başka da şehidlik sevabını alanlar vardır. Mesela bir hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Sıdk ile ihlas ile şehidlik isteyen, yatağında ölse de, şehid olur.)
[Müslim]
Tekrar ediyoruz. Şehid olmak için iman sahibi olmak şarttır. Ne
yaparsa yapsın, nerede, nasıl ölürse ölsün veya öldürülsün, imanı olmayan
şehid olmaz. İman sahibi bir kimse, çok günahkâr olsa da, hatta
Hayreddin-i Remli hazretlerinin fetvasında bildirdiği gibi, günah işlerken
mazlum olarak öldürülse, şehid olur.
Şehidler de çeşit çeşittir. Çok günahkâr biri ile, salih birinin şehidliği
arasında çok fark vardır. Savaşta öldürülen şehid ile, trafik kazasında ölen
207
www.dinimizislam.com
şehid arasında çok fark vardır. İslam’ın beş şartından sonra, ibadetlerin en
üstünü cihaddır. Cihadda ölen şehidin, kul haklarından başka bütün
günahları affolur. Cihad ederken denizde boğulup ölenin ise kul hakkı da
affolur.
Deniz şehidleri
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Deniz savaşında şehid olanların, bütün günahları, hatta [gıybet,
hakaret, gibi bütün] kul hakları da affolur.) [İbni Mace]
Cihadda ve hac yolunda ve hudut boyunda nöbette ölenlere, kıyamete
kadar, bu ibadetlerin sevabı devamlı verilir. Her biri kıyamette yetmiş kişiye
şefaat eder.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah yolunda öldürülenleri [şehidleri] ölü sanmayın, onlar
Rablerinin yanında diridir, rızıklandırılır.) [Al-i İmran 169]
Her Peygamber, şehiddir ve diğer şehidlerden üstündür.
Peygamberlerin bedenleri çürümez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, toprağın Peygamberleri çürütmesini haram
etmiştir.) [Beyheki]
Haram lokma yemiş ve çeşitli günah işlemiş kimseler, şehid de olsalar,
bedenleri çürür. Haram yememiş, mütteki kimse, yatağında bile şehid olsa,
bedenini toprak çürütemez. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mütteki, muhlis müezzin, kanlar içinde kımıldayan şehid gibidir.
Ölürse kabrinde kurtlanmaz.) [Taberani]
[Mütteki, haramlardan sakınan. Muhlis, Allah’ın rızasını gözeten
demektir.]
Günahkâr da şehid olur
Sual: Büyük günah işleyen kâfir olur mu? Savaşırken ölen sarhoş
şehid olur mu?
CEVAP
Ehl-i sünnete göre, amel, imandan bir parça değildir. Bir mümin, çok
günah işlese de kâfir olmaz, kâfir olmadığı için şefaate kavuşabilir. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.) [Nesai, Tirmizi]
(Şirk üzere ölmeyen her mümine şefaat edeceğim.) [Buhari,
Müslim]
Peygamber efendimiz, günahkâr müminlere şefaat edeceğini bildirince
Ebüdderda hazretleri, (Hırsızlar ve zina eden müminler de şefaate
208
www.dinimizislam.com
kavuşacaklar mı?) diye sual etti. (Evet onlara da şefaat edeceğim)
buyurdu. (Hatib)
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah şirki [küfrü, bozuk imanı] asla affetmez. Diğer bütün
günahları ise, istediği kimselerden affeder.) [Nisa 48]
(De ki, ey çok günah işlemekle haddi aşan kullarım, Allah’ın
rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah,
[iman ehlinin] bütün günahlarını hiç şüphesiz affeder. Elbette O,
sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) [Zümer 53]
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Günah işleyene kâfir denmez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Cebrail aleyhisselam bana dedi ki: “Ümmetine müjde ver ki, mümin
olarak ölen herkes Cennete girer." Zina ve hırsızlık eden de Cennete
girer mi dedim, “Evet” dedi. Aynı suali üç defa sordum. Üçüncüsünde
ise "Evet zina ve hırsızlık eden mümin de [günahının cezasını çektikten
sonra] Cennete girer" dedi.) [Buhari, Müslim, Bezzar]
Burada Ehl-i sünnet itikadı bildirilmiştir. Günah hafife alınmaz.
Günahlar zehir gibidir. Her günah Cehenneme götürür. Ama zerre kadar
imanı olan, sonunda Cehennemden çıkar. Fakat içki içen, zina eden
kimse, kolay kolay imanını muhafaza edemez. Büyük günaha devam
edenin kâfir olması kolaylaşır.
Günahkâr veya günah işlerken şehidliği icap ettiren bir sebeple ölen
veya öldürülen mümin şehiddir.
İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki:
İşlediği günah sebebiyle ölen, şehid olmaz. Günah işlerken, şehidliği
gerektiren bir sebeple ölürse, Ahiret şehidi olur ve günahının cezasını da
yüklenir. Mesela, günah işlerken üzerlerine ev yıkılıp ölenler, şehid olurlar.
Fakat şarap içip çatlayan şehid olmaz. Şarap içerken, zulmen öldürülen
kimse şehid olur. Çünkü, şaraptan ölmemiş, başka sebeple ölmüştür.
Fakat, şarap günahını da yüklenir. Bir kimse, yol keserken boğulursa
şehiddir. İşlediği günahın cezasını da çeker. Gasp edilmiş bir at üzerinde
savaşırken ölürse, yahut günah işleyenlerin üzerlerine ev yıkılırsa şehid
olurlar. İşledikleri günahın cezasını da yüklenirler. Hazret-i Remlinin
bildirdiğine göre, zinadan çocuk doğururken ölen kadın da şehid olur.
Fakat kadın, çocuğunu düşürmeye çalışırken ölürse şehid olmaz. (Reddül-muhtar, c.2, s.253) [İbni Abidin’in Türkçe tercümesine, şarap kısmını
almamışlar. Aslında vardır.]
Hanefi mezhebinin büyük âlimlerinden Hayreddin-i Remli
hazretlerinin fetvası şöyle:
209
www.dinimizislam.com
Sual: Şarap içen kimse, sarhoş halde iken zulmen öldürülürse şehid
olur mu?
CEVAP
Evet şehid olur. Şarap içmek masiyet [günah] ise de, şehid olmaya
mani değildir. Çünkü şehidlik için, sarhoş olmamak ve masiyet içinde
olmamak gibi bir şart yoktur. (Fetava-i Hayriyye c.1, s.16)
Kadınların şehid olması
Sual: Kadınlar cihad edemeyip şehid olamadıklarına göre, Cennete
girmeleri zor değil midir?
CEVAP
Müslüman kadının Cennete girmesi, şehid olması kolaydır. Bir kadın
salih kocasına itaat ederse cihad sevabı kazanır. Hadis-i şeriflerde
buyuruluyor ki:
(Müslüman bir kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu
tutar kocasına itaat edip namusunu muhafaza ederse, Cennete
istediği kapıdan girer.) [İbni Hibban]
(Kadının cihadı, kocası ile iyi geçinmektir.) [Taberani]
(Koca hakkına riayet, Allah yolunda cihad etmek gibidir.)
[Taberani]
(Hamile iken, doğururken veya lohusa iken ölen müslüman kadın
şehiddir.) [Taberani]
(Müslüman kadın, hamilelikten doğuma kadar ve çocuğu
memeden kesene kadar Allah yolundaki mücahid gibi olup ölürse
şehid sevabı verilir.) [Taberani]
(Müslüman kadın, hamile iken, gündüz saim, gece kaim ve Allah
korkusu kendisinde galip olan bir mücahid sevabı hak eder. Onu ağrı
tuttuğunda kendisine verilecek sevabı hiç kimse bilmez. Bebeğin her
emişinde bir can ihya etmiş gibi sevap alır. Sütten kestiğinde ise, bir
melek, onu takdir ederek, “haydi bir daha” der.) [Ebuşşeyh]
Saim = oruçlu demektir, kaim = gece kalkıp namaz kılmak, ibadet
etmek demektir.
(Bir kadının kocası kendisinden razı olduğu halde hamile
kaldığında Allah yolunda gündüz oruç tutup gece ibadet eden bir
kişinin sevabı kadar ona sevap verilir. Doğum sancısı tutunca ona
verilecek sevabı ancak Allahü teâlâ bilir. Doğum yapınca çocuğun
emdiği her yudum süte karşılık kendisine bir sevap yazılır. Gece
çocuk onu uykusuz bırakınca Allah rızası için 70 köle azat etmiş gibi
sevap kazanır. Ey Selâme, bunları söylemekteki maksadımı biliyor
210
www.dinimizislam.com
musun? Namusunu muhafaza eden, kocasına itaat
kocasından gördüğü iyilikleri inkâr etmeyen saliha
kastediyorum.) [Taberani]
eden ve
hanımları
Şehid edilen bazı zatlar
Filistin valisi Herod, yeğeni ile evlenmek istedi. İncil’de bu yasak
olduğu için, Hazret-i Yahya nikah yapmadı. Herod da, bunu şehid etti.
Babası Hazret-i Zekeriya, oğlunu kurtarmaya çalışınca, bunu da öldürmek
istedi. Hazret-i Zekeriya bir kütük içine saklandı. Kütükle birlikte testere ile
kesilerek şehid edildi.
Hazret-i Hamza, Bedir’de Cübeyrin amcasını öldürmüştü. Cübeyr,
kölesi Vahşi’ye, “Hamza’yı öldürürsen azat ol” demişti. Sonradan
Resulullahın kayınvalidesi olan Hind de, babasının intikamı için, Hamza’yı
öldürene çok altın vereceğim demişti. Azat olmak ve altınlara kavuşmak
için, iyi okçu olan Vahşi, Hazret-i Hamza’yı, ok atarak ağır yaralayıp kılıcı
ile şehid etti. Mekke’nin fethinden sonra, iman etti. İman edince, sahabi
oldu. Yemame tarafına gitmesi emrolundu. Müseyleme ile savaşan Halid
bin Velid’in ordusu bozulduğu sırada, Hazret-i Vahşi kahramanca saldırıp,
Peygamberim diyen Müseyleme-tül-kezzâbı öldürdü. Bunu gören
müslümanlar hücum edip, zafer elde ettiler. Resulullah efendimizin, Hazreti Vahşi’yi Yemame tarafına göndermesinin, mucize olduğu meydana çıktı.
Hazret-i Ömer, aşere-i mübeşşereden, yani Cennetle müjdelenen on
kişiden biridir. Camide sabah namazına durunca, Mugire’nin kölesi kâfir
Ebu Lü'lü Firuz tarafından karnından bıçaklanarak şehid edildi, bir gün
sonra vefat etti. Resulullahın kayınpederi ve Hazret-i Ali’nin damadı idi.
Hazret-i Osman, Resulullahın damadı ve aşere-i mübeşşeredendir.
Mısırlı fellahlardan bir grup, Medine’ye kadar gelince, halifelikten istifa
etmesi söylendi. Hazret-i Osman, (Kur'an-ı kerim okurken şehid
olacağımı, Resulullah bana haber vermişti) buyurarak, kazaya rıza,
belaya sabır göstermişti. Eşkıyanın halifenin evine saldırdığını, Hazret-i Ali
işiterek, korumak için iki oğlu Hasan ve Hüseyini halifenin evine gönderdi.
Her ikisi kılıçlarını çekerek kapıdan kuş uçurtmadılar ise de, 5-6 eşkıya,
arka taraftan merdivenle içeri girdi. Resulullah efendimiz, rüyada, (Ya
Osman, bu gece bizim yanımızda iftar edersin) buyurdu. Mısırlı
fellahlardan Kinane bin Beşir isimli çingene, Kur'an-ı kerim okurken şehid
etti. Sonra sanki kâfiri öldürmüşler gibi, sarayı yağma ettiler.
Hazret-i Ali, aşere-i mübeşşereden, Resulullahın damadı ve Hazret-i
Ömer’in kayınpederidir. Sabah namazına giderken ibni Mülcem isimli bir
harici, kılıçla alnına vurarak şehid etti. Fakat Hazret-i Ali iki gün sonra vefat
211
www.dinimizislam.com
etti. Resulullah, Hazret-i Ali’nin İbni Mülcemin kılıcı ile şehid olacağını
bildirmişti. Hazret-i Ali, İbni Mülcemi gördükçe; mübarek başını gösterip,
(Bunu ne zaman kana bulayacaksın) buyururdu. İbni Mülcem de, (Ya Ali,
bu kötü işi, Peygamberimiz bildirmiştir. Sen beni öldür de, kıyamete kadar
lanete maruz kalmayayım) derdi. Hazret-i Ali de, (Öldürmeden önce ceza
olamaz) buyururdu.
Hazret-i Hasan, babası Hazret-i Ali’den sonra halife seçildi. 7 ay sonra,
savaşa hazırlanırken, müslüman kanı dökülmemesi için, hilafeti bıraktı.
Kıskançlık yüzünden hanımı tarafından zehirlenerek şehid edildi.
Hazret-i Hüseyin, İbni Mercane denilen, Sinan bin Enes Nehai isimli
biri tarafından Kerbela’da şehid edildi. Hazret-i Hüseyin ile birlikte 70 kişi
daha şehid oldu. Mübarek başı, Mısır’da Karafe kabristanındadır.
Dinimizde, yas tutmak günah olduğundan, şehid olan bu mübarek
zatların hiç birisi için matem tutmak caiz olmaz.
Şehidlik ucuz mu?
Sual: Bazı arkadaşlar, Mehmet Darende’den bahsederken şehid
diyorlar. Savaşta ölmeden de şehid olunur mu? Şehidlik o kadar ucuz
mudur?
CEVAP
Şehidlik ucuz değil, çok kıymetlidir. Küfür dört yanı sarmıştır. Çok
kimse, imanla bile ölmüyor. İmansız ölen, nasıl şehid olur? Elbette şehitlik
çok değerlidir. Merhum Mehmet Darende, birkaç yönden şehiddir. Din
kitaplarında bildirilen şehidlik çeşidi çoktur. Birkaçı şöyledir:
1- Ehl-i sünnet itikadını meydana çıkarmaya çalışanlar şehiddir.
(Mektubat-ı Rabbani)
Merhum Mehmet Darende, Ehl-i sünnet itikadını yaymak için gece
gündüz çalışıyordu.
2- Din öğrenmeye ve öğretmeye giderken ölen şehiddir. Dört hadis-i
şerif meali:
(Dinini öğrenmek, öğretmek ve yaymakta iken ölen şehiddir.) [İbni
Asakir]
(Emr-i maruf ve nehy-i münker yaparken ölen şehiddir.) [İbni
Asakir]
(Terk edilmiş bir sünnetimi ortaya çıkarana, yüz şehid sevabı
vardır.) [Hakim]
(Fitne zamanında, sünnetime sarılana yüz şehid sevabı vardır.)
[Hakim]
Merhum, bu hadis-i şeriflere uygun iş yaparken şehid olmuştur.
212
www.dinimizislam.com
3- Namazı tadil-i erkân ile kılmayı meydana çıkaranlar şehiddir.
(Mektubat-ı Rabbani)
Merhum, namazın önemini bildiren kitapları dağıtırken şehid olmuştur.
4- Namazını doğru kılan şehid olarak ölür. Bir hadis-i şerif meali:
(Beş vakit namazı doğru kılana, her gün için bin şehid sevabı
verilir.) [Tergib-i Hadimi]
Merhum, namazını aksatmayan ve doğru kılan birisiydi.
5- Yüksekten düşmek, enkaz altında kalmak, hayvan parçalamak gibi
sebeplerle ölen mümin şehid olur. (Redd-ül muhtar)
Merhum da, trafik kazasında şehid olmuştu.
6- Abdestli ölen şehid olur. Bir hadis-i şerifte, (Abdestli ölen şehittir)
buyuruluyor. [Deylemi]
Merhumun abdestli olduğunu, arkadaşları bildirmiştir.
7- Allahü teâlânın yolunda şehid olarak ölmeyi isteyen şehid olur. İki
hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâdan, ihlâsla şehidlik isteyen, yatağında ölse de şehid
olur.) [Müslim]
(Şehidlerin çoğu yatakta ölür. Savaştakilerin niyetini ancak Allah
bilir.) [İ. Ahmed]
Merhum, hep Allah yolunda çalışıyor, Allah yolunda ölmeyi arzu
ediyordu. Sonunda arzusuna kavuştu.
Şehid Mehmet Darende
Kendini vakfettin yüce hizmete,
İrfan nehri gibi aktın Darende.
İhlâsla kavuştun büyük nimete,
İlmi köye kente soktun Darende.
Vazifeye koşar, kış yaz demezdin,
Fani rahatını hiç düşünmezdin,
Yalancı dünyaya kıymet vermezdin,
Yalnız ahirete baktın Darende.
Kutsal yolda ihlâs oldu sermayen,
Allah rızasıydı mübarek gayen,
Hakka teslim oldun, yükseldi payen,
Yüce makamlara çıktın Darende.
Emr-i maruf idi bütün düşüncen,
Cihad ile geçti gündüzle gecen,
Nice sünnet ihya ettin tedricen,
Sayısız bid’ati yıktın Darende.
İstedin insanlar gerçeği göre,
213
www.dinimizislam.com
Ayağına kadar gittin kimlere,
Derneğe kahveye en ücra yere,
İlim tohumunu ektin Darende.
Nasipsiz gafiller tersledi seni,
Sustun, alttan aldın, ezdin nefsini,
İslam için feda ettin kendini,
Dünyada çok zahmet çektin Darende.
Işık oldun aydınlattın herkesi,
Hak yolda tükettin bunca nefesi,
Seni sevenlerin müşterek sesi:
(Sen bu hizmetlerde tektin Darende.)
İrtihalin mahzun etti bizleri,
Ağlattı ahvalin gören gözleri,
Tesellimiz, (Şehid oldu) sözleri,
Nice ölmez eser diktin Darende.
Hizmetin büyüktü ehl-i sünnete,
Genç yaşta kavuştun yüce himmete,
Beratın elinde girdin Cennete,
Şehidlik nişanı taktın Darende.
Gösterdin Hâlık’a itaatini,
İçtin şehadetin pak şerbetini,
Sevenlerin bekler şefaatini,
Nur saçan meşale yaktın Darende.
Şehitlikle ilgili çeşitli sorular
Sual: Kanser, verem, kolera, veba, bronşit, ishal gibi iç
hastalıklarından ölen şehid midir?
CEVAP
Evet şehid sevabına kavuşur. Sadece iç hastalıkları değil başka
hastalıklardan ölenler de şehid olur. Mesela sara, bulaşıcı ve ateşli
hastalıklardan ölenler de şehiddir.
Sual: Ameliyat masasından kalkamayarak ölen müslüman şehid olur
mu?
CEVAP
Ameliyat edilirken ölen müslüman şehid sevabı alır. Ölmezse, ameliyat
yüzünden günahları affolur. Ayağa bir diken batması bile günahlara kefaret
olur. Mümin ameliyata yatarken tevbe istiğfar etmeli, (Bu hastalıktan
kurtulursam, ibadetlerimi daha kolay yaparım, dinime daha çok hizmet
ederim, insanlara daha çok faydalı olurum) gibi niyet ederse, niyeti kadar
214
www.dinimizislam.com
çok sevap kazanır. Ameliyat masasından kalkamazsa, tevbe de ettiği için
günahları da affedilmiş bir şehid olarak vefat eder. Kul hakları da ahirette
helalleştirilip, hiç günahsız olarak Cennete gider. Onun için müminin
hastalığı da; ameliyatı da, yaşaması da, ölmesi de güzeldir.
Sayılı günler, muayyen sıkıntılar bir gün geçecek ve hiç bitmeyen bir
gün gelecektir. Ebedi saadet için her türlü sıkıntıya katlanmak, her türlü
çileyi nimet bilmek gerekir.
Sual: Aşkın duyulması şehidliğe mani midir?
CEVAP
Hadis-i şerifte, (Aşık olup, aşkını gizleyip, iffetini muhafaza ederek
ölen şehid olur) buyuruldu. [Hakim]
Aşkın duyulması, şehidliğe mani değildir. Mühim olan iffeti korumaktır.
Sevgi, insanın elinde olmayan bir duygudur. İffeti yani namusu
korumak şartı ile birisine karşı sevgi duymakta mahzur yoktur. Hatta iffetini
koruyarak sevgisini gizlemek çok sevaptır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Aşkını gizleyip, namusunu koruyarak sabreden, Cennete girer.)
[İbni Asakir]
Demek ki, dinimizde iffeti muhafaza etmek ve sevgisi sebebiyle günah
işlememeye sabretmek, çok sevaptır. Çünkü genel olarak birisine sevgi
duyan kimsenin, kendisini günah işlemekten alıkoyması zordur. Zor olan
işleri başarmanın sevabı da büyük olur.
Sual: Şehid, ölürken, merminin veya kılıcın acısını duyar mı?
CEVAP
Duymaz.
Sual: Suçsuz asılan, şehid olacağı için, ölüm acısını duyar mı?
CEVAP
Duymaz.
Sual: Şehid, öldüğü bedenle mi dirilecektir?
CEVAP
Herkes öldüğü gibi dirilir, sonra sıfatına uygun şekil alır.
Sual: Şehid çürümez mi?
CEVAP
Çürür. Haram yememiş, takva ehli olan çürümez.
Dini tabirleri yanlış kullanmak
Sual: Dine inanmayan ve ömründe oruç tutmayanın, gece gündüz aç
kalmasına, (Ölüm orucu) demek yanlış değil mi? Bunun gibi, dini, imanı
olmayıp da ölen kimse için, (Devrim şehidi) veya (Görev şehidi) demek
de dinimize aykırı değil midir?
CEVAP
215
www.dinimizislam.com
Elbette dine aykırıdır. Dini tabirleri böyle rastgele kullanmak doğru
değildir.
Oruç, Allah rızası için imsak vaktinden akşam ezanı okunana kadar
yiyip içmekten ve oruca mani diğer işlerden uzak durmak demektir. Dinî bir
tabirdir. Dinimizde, ölüm orucu diye bir oruç çeşidi yoktur. Buna, açlık grevi
gibi bir şey demeli.
Şehid de dinî bir tabirdir. Devrim şehidi, görev şehidi, mafya şehidi
olmaz. Allah yolunda cihad ederken ölen Müslümana şehid denir. Bir kimse
Allah yolunda ölse bile, imanı yoksa, hatta imanı olsa bile, dünyalık için,
şöhret için savaşırken ölürse şehid olmaz.
Sual: Esir kadının namusuna halel gelmemesi veya işkence
edilmemesi için, yakınlarının bu kadını öldürmesi caiz olur mu?
CEVAP
Asla caiz olmaz. Düşmanın öldürdüğü şehid olur.
Sual: İstanbul’un çeşitli yerlerine, (İslam şehidlerini anma günü) diye
yazılan afişleri görmüşsünüzdür. İslam’dan başka şehid de olur mu? Niçin
şehid kelimesi yozlaştırılıp bid'at çıkarılıyor? Mesela İslam namazı olur
mu?
CEVAP
Elbette müslüman olmayan şehid olmaz. Belki de, devrim şehidi,
demokrasi şehidi diyerek şehidlik kelimesini istismar edenlerden ayrılmak
için İslam şehidi demişlerdir. Bu bakımdan onları da mazur görmelidir.
Sual: Savaşta ölen herkes şehid midir?
CEVAP
Şehidlik müslüman olmaya ve niyete bağlıdır. Bir hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Nice kendisine silah isabet edip ölen vardır ki, ne şehiddir, ne de
hamid. Nice döşeğinde ölen kimse vardır ki, Allah katında sıddık ve
şehiddir.) [Ebu Nuaym, Ebuşşeyh] (Hamid, şükreden demektir.]
Şehidin cenaze namazı
Sual: Şafii’de şehidin cenaze namazı kılınmadığına göre, Hanefi
cemaatin, Şafii olan şehidin namazını kılmaları gerekir mi? Şehid Hanefi,
cemaat Şafii olursa, şehidin namazı kılınır mı?
CEVAP
Hanefi cemaatin, kendi mezheplerine göre, Şafii şehidin namazını
kılmaları gerekir. Şafii cemaatin ise, Hanefi şehidin namazını, kendi
mezheplerinde kılınmadığı için kılmaları gerekmez.
Kene ısırması
Sual: Kene ısırıp ölen şehit olur mu?
216
www.dinimizislam.com
CEVAP
Evet, zehirli hayvan sokup ölen şehit olur. (Redd-ül muhtar)
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Suda boğulan, yangında ölen, garip, kimsesiz olarak ölen, zehirli
hayvan sokup ölen, iç hastalıklarından ölen, duvar ve enkaz altında
kalarak ölen, kocasını kıskandığını gizleyen kadın, kendinin, din
kardeşinin ve komşunun malını savunurken öldürülen, emr-i maruf ve
nehy-i münker yaparken öldürülen kimse şehiddir.) [İbni Asakir]
Şehid olarak ölmek
Sual: Bir arkadaş, denizde boğularak şehid olmanın sevabının büyük
olduğunu bildiği için, suda, denizde boğularak ölmem için bana dua
ediyormuş. Yüzüme karşı da, inşallah denizde boğulursun dedi. Böyle dua
etmek uygun mudur?
CEVAP
Şehid olarak ölmek elbette çok iyidir. Şehid ol diye dua etmek de iyidir,
fakat denizde boğularak öl diye dua etmek doğru değildir. Bir insanı yılan
soksa, vahşi hayvanlar parçalayıp öldürse şehid olur. Ona, seni yılanlar
soksun, aslanlar parçalasın diye dua etmek çok yanlıştır. Trafik
kazasında beyni parçalanarak ölen de şehid olur, ama sen bu şekilde öl
diye dua edilir mi hiç? Donarak veya ateşte yanarak ölen de şehid olur,
ama birine böyle dua etmek, beddua olur.
Denizde boğularak ölmek, acı bir ölümdür. Onun için Aziz Mahmut
Hüdayi hazretleri, (Bana bir Fatiha okuyan, denizde, suda boğulmaktan
kurtulsun) diye dua ediyor. Yani o kimsenin şehid olmasını istemiyor mu?
Peygamber efendimiz de buyuruyor ki:
(Gemiye binen kimse, Besmele çekerek, Hud suresinin 41. âyet-i
kerimesini okursa, boğulmaktan emin olur.) [Taberani]
Yine bir hadis-i şerifte, gemiye binince, Zümer suresinin 67. âyet-i
kerimesini okuyanın, boğulmaktan emin olacağı bildirilmiştir. (Kurtubi)
Suda, denizde boğulmak için dua etmek uygun olsaydı, Peygamber
efendimiz, (Şu duayı okuyun, suda boğulun) diye dua ederdi. Hâlbuki
boğulmayın diye dua edilmesini bildiriyor.
İnsan yatağında da rahatça ölse yine şehid olabilir. Yatağında şehid
olarak ölmek için dua etmelidir.
Vücudu çürümeyenler
Sual: Sadece şehidlerin mi vücudu çürümez?
CEVAP
Şehidlerden vücudu çürüyenler de olur. Haram yemeyenlerin vücudu
çürümez. Peygamberlerin vücutları çürümez. Bir de evliya zatların vücudu
217
www.dinimizislam.com
çürümez.
Niye şehitlik istenir?
Sual: Şehit olmayı istememek münafıklık alameti deniyor. Şehit olarak
ölmek sıkıntılı bir şey değil mi? Niye şehit olarak ölmeyi istemeliyiz?
CEVAP
Şehit olmak denince hemen, alnından kurşunlanarak ölmek
anlaşılmaz. Yatağında ölen de şehit olabilir. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâdan, ihlâsla şehidlik isteyen, yatağında ölse de şehid
olur.) [Müslim]
(Şehidlerin çoğu yatakta ölür.) [İ. Ahmed]
Alnından kurşun vurularak ölse de, uçaktan düşse de, şehit acı
duymaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Şehid, ölüm acısı duymaz.) [Beyheki]
Acı duymayınca nasıl ölürse ölsün fark eder mi hiç? Şehit olarak ölenin
bütün günahları affolur ve Cennete girer. O hâlde şehit olarak ölmek için
hep dua etmeliyiz.
Yüz şehid sevabı
Sual: Bir hadiste, fitne zamanında, sünnete sarılana yüz şehid sevabı
verileceği bildiriliyor. Bu hangi sünnettir?
CEVAP
Buradaki sünnet, Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadı demektir. Fitne fesat
zamanında İslamiyet’e uymak, kâfirlerle savaşmak gibi güç olacağı için, bu
itikada sahip olana ve beş vakit namazı cemaatle kılana yüz şehid sevabı
verileceği din kitaplarında yazılıdır. Muteber kitapları dağıtarak Ehl-i sünnet
itikadını yayana, verilecek sevab elbette daha çoktur.
Gaziliğin fazileti
Sual: Gaziliğin fazileti nedir?
CEVAP
Gazi, savaşa, cihada katılıp sağ olarak geri dönen kimse demektir.
Cihad edene mücahid denir.
Mücahid sağ olarak evine dönerse buna gazi denir. Savaşta her ölene
şehid, geri dönenlere de gazi deniyorsa da, hakiki şehid ve gaziyi ancak
Allahü teâlâ bilir. İmanı olan ancak şehid ve gazi olur. Diğerlerinki zahiren
öyledir. Gazilik ve şehidlik yüce bir mertebedir. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Ey müminler, Allah’tan korkun, Ona [Onun rızasına kavuşmak için]
vesile arayın ve Allah yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.)
218
www.dinimizislam.com
[Maide 35]
(Onlar, [şerefli müminler] hiç kimsenin kınamasından çekinmeden
Allah yolunda cihad ederler.) [Maide 54]
(İman edip de Allah yolunda hicret edenler, cihad edenler ve
bunları barındırıp yardım edenler, işte gerçek mümin bunlardır.) [Enfal
74]
(De ki, eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, hanımlarınız,
aşiretiniz [hısım, akraba ve yakınlarınız] kazandığınız mallar, kesada
uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoşlandığınız meskenler, size
Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili
ise, Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fâsıklar güruhunu
hidayete erdirmez.) [Tevbe 24]
Şehidlik ve Gazilik
Kur'an-ı kerimde şehidlik ve gazilik için iki güzellik, iki iyilik tabiri
kullanılmaktadır. (Tevbe 52)
Şehid olmasa da, cihada katılmanın, gazi olmanın sevabı büyüktür.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah yolundaki bir savaşta bir saat durmak, 60 yıl ibadetten
üstündür.) [F.Kadir]
(Allah yolunda bir ok atan, bir köle azat etmiş gibi sevap kazanır.)
[F.Kadir]
(Bir gün nöbet tutmak, bir ay oruç tutmaktan ve gecelerini
ibadetle geçirmekten hayırlıdır.) [Müslim]
(Allah için savaşmayan veya bir mücahidi silahla donatmayan
veya bir mücahidin çoluk çocuğuna yardım etmeyen bir belaya maruz
kalır.) [E.Davud]
(Bir mücahidi donatan, o mücahid kadar sevaba kavuşur.) [İbni
Mace]
(Cihada çıkan bir gaziyi donatan, cihad etmiş gibi ecre kavuşur.)
[Buhari]
Sigara haram mı
Sigara çok zararlı bir maddedir
Tütünün etkili maddesi olan nikotinin, bir damladan az miktarı insanı
öldürür. Bir sigara içinde bulunan nikotin, deri altına şırınga edilirse, iki
insanı öldürür. Tütün dumanında nikotinden başka birçok şiddetli zehirler
vardır. Mesela bir sigara dumanında, bir miligram siyan asidi, % 5 karbon
monoksit, amonyak, % 1,5 kükürtlü hidrojen mevcuttur.
Sigara yanarken nikotinin % 25i harap olur. % 30u dumanla havaya
219
www.dinimizislam.com
gider. % 45i de sigara içinden ağza doğru çekiliyor ise de, bunun üçte ikisi
sigaranın soğuk kısmında sıvı halde kalıp, ağza, sigaradaki nikotinin,
ancak % 15i dahil olur. Ağza giren nikotinin mühim bir kısmı, tükürük ile
mideye gidip mide ifrazını azaltarak iştahı keser. Nikotin, ağız ve mide
zarlarında kana karışır. Kanla dolaşan nikotin, böbrek üstü bezlerini tahriş
ederek adrenalin ifrazı artıp tansiyon yükselir ve derideki damarlar
sıkışarak, renk solar, ishal yapar. Safra yollarını daralttığından safrası ve
karaciğeri zayıf olan, fazla tütüne dayanamaz.
45 yaşın altındaki genç erkeklerden, kroner kalb hastalıklarından
ölenlerin % 80i sigara tiryakisidir. Sigara içenlerde akciğer kanseri,
içmeyenlere nispetle 15 kat fazladır. Akciğer kanserine yakalanan
hastaların % 94’ünün sigara tiryakisi olduğu ortaya çıkmıştır. Sigara
içmeyen kadınlarda kısırlık % 3,8 iken, sigara içenlerde bu oran % 41’dir.
Günde bir paket sigara içilen evlerdeki çocukların da, günde 5er adet
sigara içmiş gibi olduğu tespit edilmiştir. Sigaradan bir nefes çekip üfleyen
kimse, dumanla beraber çevreye 70 mg yanmış madde ve 25 mg
karbonmonoksit vererek etrafındakileri zehirlemektedir.
Bacaklarında damar tıkanıklığı olan kişilerin % 90ının sigara
içenlerden olduğu ilmi bir gerçektir. Sigara içenle, sigara ile kirlenmiş
havayı teneffüs eden arasında, gördüğü zarar bakımından fark azdır.
Sigara içilen yerde duran, % 70 sigaranın zararından etkilenir. Gerek
hamilelik öncesinde, gerekse hamile ve emzikli iken sigara ve alkole
devam eden ana babalar, çocukların hayatlarına kastetmiş sayılırlar. O
halde ilk fırsatta sigarayı bırakmaya çalışmalıdır.
Sigarayı bırakmak için
1- Sigarayı bırakmaya kesin karar verip bu işte iradeyi sonuna kadar
kullanmak gerekir.
2- Sigarayı birden bırakınız! Zira birden bırakmanın daha başarılı
olduğunu tecrübeler göstermiştir. Birden bırakamayan da yavaş yavaş
bırakmalıdır.
3- İlk iş olarak sigara içen ve sizi sigaraya iten arkadaşlardan ve
onlarla işbirliği yaptığınız çevreden uzaklaşınız! (Kahvehane, oyun yerleri
vs.)
4- Sigara içen ve sigarayı hatırlatan her şeyden uzak durun! (Sigara
paketi, kibrit gibi)
5- Sizde sigara arzusu uyandıran yiyecek ve içeceklerden uzak
durunuz. Genellikle sebze, meyve ve sulu yiyecekleri tercih edin.
6- Bilhassa sigara arzusu arttığı hallerde bir bardak su içiniz!
7- Planlı, disiplinli ve faal bir yaşama şeklini benimseyiniz!
220
www.dinimizislam.com
8- Sizi strese sokacak konulardan ve tartışmalardan uzak durunuz!
9- Boş zamanlarınızı faydalı çalışmalarla ve açık havada yürüyüşlerle
değerlendiriniz.
10- Mümkünse birkaç arkadaşla, grup halinde bırakın!
11- Sigarayı bıraktıktan sonra, her geçen günün sağlığınıza
getirdiklerini hatırlayarak kendinize olan güveni pekiştirmelisiniz!
12- Bu arada kilo almaktan korkulursa, şekerli, tuzlu, unlu, nişastalı ve
fazla yağlı yiyeceklerden uzak durmalıdır.
13- Sinirlerin güçlenmesi ve fizik mukavemetin artması bakımından B
vitaminince zengin gıdalar tercih edilmelidir!
14- Gece hayatından uzak durmalıdır!
15- "Bir tane sigaradan ne çıkar" gibi aldatıcı tekliflere kanmayınız!
Zira, bu tek sigaranın bu yoldaki bütün emeklerinizi boşa çıkarabileceğini
unutmayın!
16- Şimdi bazı ilaçlar çıkmıştır. Sigarayı bırakmakta büyük rolleri
vardır.
Tütün içmek haram mı?
Sual: Tütün, sigara içmek haram mıdır? İslam âlimleri bu konuda ne
bildirmişlerdir?
CEVAP
Dürr-ül-muhtar kitabının beşinci cildinde buyuruluyor ki:
Hanefi âlim İbni Nüceymi Mısri, Eşbah kitabında diyor ki:
Âyet-i kerimede ve hadis-i şeriflerde haram olduğu bildirilmeyen şeyler,
aslı üzere helal olur. Veya helal ve haram diye hüküm verilemez. Hanefi ve
Şafii âlimlerinin çoğu, böyle şeyler helal olur dedi. İbni Hümam, Tahrir
kitabında da böyle söylüyor. Bunun için, Besmele ile kesildiği bilinmeyen
hayvana ve zararı görülmeyen ota helal denir. Tütün de böyledir. Âlimlerin
çoğuna göre, helaldir. Birkaçına göre ise, hüküm verilemez. [Uyun-ülbesair’de, Hamevi Eşbahı şerh ederken, (Buradan tütün içmenin helal
olduğu anlaşılıyor) buyuruyor.]
Hanefi âlimlerinden, Şam müftüsü, Abdürrahman İmadi, Hediye
adındaki kitabında, (Tütün; soğan, sarmısak gibi mekruhtur) buyurdu. İbni
Abidin, bu satırları açıklarken buyuruyor ki:
Vehbaniyye şerhinde, (Tütün içmek ve satmak yasak edilmelidir)
diyor. [Tütünü yasak eden dördüncü Murad han zamanında bulunan
Şernblali de, (Halife mubahları yasak edince haram olur) diyerek, tütün
yasak edilmeli demiş, fakat yine de haram veya mekruh dememiştir.]
Mısır’da, Maliki âlimlerinin büyüklerinden Ali Echüri hazretleri tütünün
221
www.dinimizislam.com
helal olduğunu bildiren kitap yazıp, dört mezhep âlimlerinin, tütünün helal
olduğunu bildiren fetvalarını nakletmiştir.
Abdülgani Nablüsi hazretleri de tütünün mubah olduğunu bildiren,
Essulhu beynelihvan kitabında diyor ki:
Tütün bazılarına zarar verirse, yalnız bunlara haram olur, başkalarına
haram olmaz. Bal, safra hastasına zarar verir. Fakat, başkalarına haram
değildir. Her şey aslında helaldir. Haram veya mekruh diyebilmek için, delil
lazımdır. Şarap habislerin en kötüsü iken ve Resulullah İslamiyetin
bildiricisi olduğu halde, şaraba haram demedi. Âyet-i kerime ile yasak
edilmesini bekledi. O halde, tütün içmek mubahtır, helaldir. Kokusu ise
tab’an mekruhtur. Şer’an mekruh değildir.
İbni Abidin hazretleri devam ederek buyuruyor ki:
Tütün içmek Şafii’de haram değil, tenzihen mekruhtur. Hatta, zevce
tütünü bırakınca, zarar görmezse, meyve gibi olur. Kocasının tütün parası
vermesi lazım olur. Tütünü bırakınca, kadın zarar görürse, ilaç gibi olur.
Tütünü haram sananların vesika olarak ileri sürdükleri, Berika
kitabının sahibi Muhammed Hadimi hazretleri diyor ki:
Bazıları, (Tütün ve kahve kullanmak da, âdette bid’attir. İkisi de haram
değildir ve mekruh da değildir. Doğrusu da budur. Bunlara haram diyen,
âdette bid’ati haram etmiş olur) dedi. Bize göre, kahve belki böyledir.
Fakat, bunu da, kullanmamak daha iyidir. Çünkü, hakkında söz birliği
yoktur. Tütüne gelince, haram olmadığı doğru ise de, mekruh olduğunda
şüphe yoktur. Çünkü, helal olmasında söz birliği yoktur. Hadis-i şerifte,
(Soğan, sarmısak yiyen, mescidimize gelmesin) buyuruldu. Çünkü,
melekler pis kokudan incinir. Cüzzam, baras hastaları, yarası kokanlar,
üzeri balık kokanlar da böyledir. Tütünü içmek de bunun için mekruh olur
dedi. Salih olan kimse, bu hadis-i şeriften korkarak tütün içmez. (Berika)
Abdülgani Nablusi hazretleri diyor ki:
Tütün ve kahve için çeşitli şeyler söyleniyor ise de, sözün doğrusu,
ikisine de haram ve mekruh dedirtecek bir sebep yoktur. Her ikisi de,
(Âdette bid’at)dir. Herhangi bir sebep göstererek bunlara haram diyen
kimse, âdette bid’at olan şeye haram demiş olur. Âdette bid’ate haram
denilemeyeceğini, cumhuri ulema bildirmiştir. (Hadika s.143)
İsmail Hakkı hazretleri, ilk zamanlarında tütünün haram olduğunu
yazmıştı. Çünkü, sultan Murad, tütün içmeyi yasak etmişti. İçen
öldürülüyordu. Bu âlim, tütüne değil, tütün içmeye, idama sebep olduğu
için haram demişti. Hükümet, tütün yasağını kaldırdıktan sonra, yazdığı
kitabında, tütünün haram olmadığını bildirmiştir. [Bursa’da Orhan
kütüphanesinde bu kitap vardır.]
222
www.dinimizislam.com
Maliki âlimlerinden Ali Echüri hazretleri buyuruyor ki:
Tütün, aklı gidermiyor. Necis de değildir. Böyle olunca, tütün içmek
haram değildir. Başka türlü zararlara sebep olursa haram olur. Zarar
vermeyen kimseye haram değildir. Afyonu, aklı gidermeyecek az miktarda
yemek caiz olduğu gibi, tütünü de aklı gidermeyecek miktarda içmek caiz
olur. Bu ise, insanlara göre ve içilen miktara göre değişir. Bir kimsenin
aklını gideren miktar, başkasının aklını gidermez. Tütün haramdır, diye
kesin söylenemez. Bunu ancak din cahili olan söyler. Aklı gidermeyince,
helal olduğu anlaşılmaktadır. Tütün, israf olduğu için haramdır da
denilemez. Çünkü, mubah olan şeyi almak için verilen mal israf olmaz.
Zararlı olduğundan haramdır demek de ilmi bir söz değildir. Çünkü, zarar
verene haram olur. Zarar vermeyene haram olmaz. Hanefi âlimlerinden
şeyh Muhammed Nihriri, uzman doktorun sözü ile veya tecrübe ile zarar
verdiğini anlayan kimseye tütün içmek haram olur. Böyle kesin
anlaşılmadıkça, helal olduğuna fetva vermiştir. Tütün hakkında bir hadis
yoktur. Hanbeli âlimlerinden Meri bin Yusüf Mukaddisi, Tahkikul-burhan
fi-şanid-duhan kitabında, başka zarar vermedikçe tütünün haram
olmadığını, ateş dumanını ağza çekmek gibi olduğunu, bunun haram
olacağını ise kimsenin bildirmemiş olduğunu yazmaktadır. Yeni meydana
çıkan bir şey, mubaha benzerse mubah olur. Harama benzerse haram
olur. Aklı olan bir din adamı, tütünü elbet mubahlara benzetir. Zarara
sebep olmadıkça haram diyemez. Aklı gidermeyecek kadar tütün içmenin
haram olmadığını dört mezhep âlimleri sözbirliği ile bildirmişlerdir. (Gayetül-beyan)
Tütün, aklı giderir veya zarar verirse yahut nafakası vacip olanın
nafakasını terke veya namazın vaktini kaçırmaya sebep olursa, haram olur.
Başkalarının içmesi haram olmaz. Uyuşturucu maddenin aklı gidermeyen
kadar az miktarını satmak da caizdir. (Celal-ül-hak fi keşfi ahvali şirarilhalk)
Tütün içmek, alkollü içkiler ve afyon, morfin, esrar ve benzerleri
uyuşturucu maddeler gibi, haram edilmemiştir. İbni Abidin, (Zebaih)
kısmında, (Allahü teâlânın, helal ve haram diye açıklamadığı şey,
Allahü teâlânın af ettiği şeylerdendir) hadis-i şerifini yazarak, haram
olduğu bildirilmeyen ve haram edilmiş olanlara benzemeyen her şeyin
mubah olduğunu göstermektedir.
Kötü alışkanlık, haram işlemeye alışmak demektir. Haram olmayan
şeyi kullanmaya kötü alışkanlık denmez. Boğazına düşkün olanlar,
yiyeceğe benzetilemez diyerek de tütünü kötülüyorlar. Tütün bitkisini yakıp,
dumanını çekmek, ihtiyaç değil, caiz olmaz diyorlar. Günnük, ud ağacı,
223
www.dinimizislam.com
tütsü otunu yakıp koklamak mubahtır. Bunlar, yenmez, içilmez, caiz olmaz
denemez. Ölülerde ve dirilerde kullanılması sünnet olan şeyi de, yakılıp
dumanı savruluyor diye, kötülenemez. Bunlar ve pis kokulu otlar, Araf
suresindeki, (Yerden çıkardığı ziynet) kelimesine dahil olunmuştur. İbni
Abidin hazretleri buyuruyor ki:
(Çok yiyince sarhoş eden katı madde ve otların aslı temizdir,
mubahtır.) (Redd-ül-muhtar 5/ 295)
Bir kimseye zarar veren mubah şey, ona haram olur. Zarar vermediği
kimselere haram olmaz. Aşırı içen bazı kimselere zarar verirse, bunların
çok içmesi haram olur. Fakat, bunların az içmelerine ve zarar
görmeyenlere de haram olur denilemez. Çoğu zarar veren şeyin azı da
haram olur demek pek yanlıştır. Her şeyin çoğu zarar verir. Ekmeğin,
suyun da çoğu, zarar verir. Bunun içindir ki, doyduktan sonra yemek
haramdır. Fakat, çoğu zarar veriyor diye, az yemek, içmek, haram olur
mu?
Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki:
Yemesi, içmesi zararlı olanlar üçe ayrılır:
1- Öldürücü olanlar. Her zehir, cam tozu ve benzerleri böyledir. Bunları
yemek, içmek haramdır.
2- Öldürücü olmayanlar. Toprak, çamur, kil ve benzerleri böyledir.
Bunları çok yemek, içmek mekruh olup, zararsız miktarları mubahtır.
3- Organlarında zafiyet olanlara zarar verenler. Sağlam olanlara zarar
vermezler. Bazı kimselere balık eti, süt, yumurta, biber gibi şeyler zarar
verir. Bunlar, yalnız zarar verenlere haram, mekruh olur. Zarar
vermeyenlere ise mubahtır. (Hadika)
Tütüne zararlıdır diyenler üçüncü maddeye dahil ediyorlar. Her içeni
öldürücü bir zehir olduğunu bildiren bir ilim adamı yoktur. Tütündeki
nikotinden dolayı, günde bir iki sigara içen zehirlenir diyen de yoktur.
Çünkü bu söz, havada, boğucu olan karbondioksit gazı bulunduğu için,
nefes alan zehirlenir demeye benzer. Nikotinden çok daha zehirli olan
siyanür asidi, acı bademde de vardır. Bu zehirden dolayı acı badem yemek
haramdır, mekruhtur diyen yoktur. Her şeyi fazla yemek, içmek zararlı olur.
Aşırı tütün içmek elbette zararlıdır. Bunun için sigara herkese zararlıdır,
kansere sebep olur diyerek, günde 1-2 sigaranın da zararlı olacağını
sanmak, bu yüzden haram veya mekruh demek ilme aykırıdır.
Hanefi âlimi seyyid Ahmed Tahtavi diyor ki: Şafii âlimlerinin çoğu,
tütüne tenzihen mekruh dedi. Hanefi mezhebinde, soğan, sarmısak gibi
tenzihen mekruhtur. (Dürr-ül-muhtar haşiyesi)
İbni Abidin, abdestin sünnetlerini anlatırken diyor ki:
224
www.dinimizislam.com
Pezdevi üsulünde denildiği gibi, haram olduğu açıkça bildirilmeyen her
şey, sözbirliği ile mubahtır. Çünkü, Allahü teâlâ Bekara suresinde,
(Yerlerde olan her şeyi sizin için yarattım) mealindeki âyet-i kerimede,
hepsinin mubah olduğunu bildirmektedir. Tahrir kitabında bildirildiği gibi,
Hanefi ve Şafii âlimlerinin çoğunluğuna göre, her şey yaratılışında helaldir.
Ekmel-üd-din, (Pezdevi) şerhinde de böyle bildiriyor ve bir şeyin haram
olduğunu işitmeyen kimselerin, o şeyi yemesi mubahtır diyor.
İmam-ı Muhammed, (Leş ve şarap, yasak edildikten sonra haram oldu)
diyerek, her şeyin aslında mubah olduğunu, yasak edilince haram
olduklarını bildiriyor.
Milyonlarla salih Müslümanın ve halife-i müsliminin, şeyh-ül İslamların
kullandığı şeye, kendi aklı ile kötü alışkanlık demek, bunu haramlara
benzetmeye kalkışmak, ancak cahillerin yapacağı iştir. İkinci Abdülhamid
han tütün içerdi. Kendisine Şemdinan ve İskeçe şehrinden tütün gelirdi.
İskeçe, Şemdinan ve Samsun tütünleri, kıyılmış halinde, latif kokmaktadır.
Çubuğa koyup içerlerken, etrafa hoş kokusu yayılmaktadır. Bozuk, karışık
tütün içerken iyi kokmazsa, halis ve hoş kokulusu kötülenemez. Acı biberi
sevmeyen kimse, tatlı biberi, hatta acısını da kötüleyemez. Bunlara mekruh
diyemez. Eğer derse, sözünün kıymeti olmaz. Herkes, sevmediği şeye
haram, mekruh derse, din-i İslam, Hıristiyanlığa döner. Onun gibi
karmakarışık olur.
Tütünü bırakmak nefs ile mücadele sevabı kazandırmaz. Bedene
ihtiyacını vermemek, zulüm olur.
Günah olur. Nefs, ihtiyaca kavuşmakla doymaz. İhtiyaçtan fazlasını ve
haramları ister. O halde, nefsle mücadele, haramlardan ve mubahların
fazlasından sakınmaktır. Günde bir kere tütün içmemek, nefsle mücadele
değildir. Tütünü, sıhhate ve keseye zararlı olacak miktarda fazla içmemek
mücadeledir. Yalnız tütün ile değil, bütün mubahlarla da nefs
mücadelesinin böyle olması gerekir.
Tütünü, afyona benzetmek de, onun herkese haram olacağını
göstermez. Tersine olarak, zarar yapmayacak kadar az içenlere mekruh
bile olmadığını, gösterir. Çünkü müctehidler, afyon gibi uyuşturucu
maddeleri, haram olan içkilerden ayırmaktadır.
Dürr-ül-muhtar 3. cilt, 166.sayfada, (Benc veya Ban otu denilen
uyuşturucu otu yemek mubahtır. Çünkü ottur. Bununla sarhoş olmak
haramdır) diyor. İbni Abidin hazretleri bunu açıklarken buyuruyor ki:
(İmam-ı Muhammede göre, çoğu sarhoş edenin azı da haram olması,
sıvı olan içkiler içindir. Böyle olmasaydı, safran, anber gibi, fazlası sarhoş
eden birçok katı maddelerin az miktarını yemek de haram olurdu. Bunlara
225
www.dinimizislam.com
haram diyen hiçbir âlim yoktur. Ban otu ve benzeri zehirli otların necis
olduğunu hiçbir âlim bildirmedi. Ban otunun ilaç olarak kullanılması caizdir.
Aklı giderip keyif verici olarak kullanılması caiz değildir. İmam-ı
Muhammedin sözü sıvı haldeki içkiler içindir. Ban otu ve benzerleri, katı
oldukları için, ancak sarhoş olmak için kullanılmaları haram olur. Bu da,
çok miktarda kullanılmaları haram olur demektir. Az miktarda kullanılmaları
haram olmaz. Mesela, Amber ve benzerlerini koku için ve Skamonya
denilen zehirli mahmude otunu müshil olarak kullanmak ve diğer katı zehirli
ilaçları az miktarda kullanmak haram olmaz. Caiz olur. Zarar veren çok
miktarlarını kullanmak haramdır.) [Redd-ül-muhtar]
Tütün abes de değildir. Abes, faydasız iş yapmaya, boş yere vakit
geçirmeye denir. Çalgı ile, oyun ile vakit geçirmek böyledir. Tütün, vakit
öldüren bir iş değildir ki, abes denilsin. Tütün içmek, faydalı iş yapmaya
mani olmuyor. Tütün içerken kitap okunur. Misafir ile sohbet edilir.
Büyüklerin yanında, camilerde, vaazlarda, muhterem yerlerde
içilmemesi de, haram veya mekruh olacağını göstermez. Büyüklerin
yanında yatılmaz. Bunlara ve Kâbe’ye karşı ayak uzatılmaz. Vaazda,
derste ekmek bile yenmez. Böyle, birçok yerlerde ve sıkıntı duyanların
yanında yapılmayan çok şey vardır ki, başka yerlerde ve yalnız iken hiçbiri
haram veya mekruh değildir. Camide alış veriş etmek, yüksek sesle
konuşmak, kan aldırmak mekruhtur. Fakat bunlar, cami dışında mekruh
değildir.
İhtiyaç deyince yalnız yiyip içecekleri anlamak, pek basit bir görüştür.
Bedenin, ruhun çeşitli ihtiyaçları olduğu, din kitaplarında yer almaktadır.
Bütün duyu organlarımızın farklı ihtiyaçları olduğu gibi, sinir sisteminin,
hatta her organın ayrı ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçların, ekmek, su gibi
önemli olduğu, herkesçe bilinmektedir. Fıkıh kitaplarında, akla gelmeyen,
çeşitli ihtiyaçlar görüyoruz. Mesela, Dürr-ül-muhtar’da, (Burnu ve teri
silmek için mendil satın almak, ihtiyaç için olursa caizdir. Gösteriş için
olursa, tahrimen mekruhtur) diyor.
Görülüyor ki, bir şeyi kullanmak bile, niyete göre ihtiyaç olmaktadır.
Doyduktan sonra yemek haramdır. Fakat, oruç tutmak veya misafiri
utandırmamak için olunca, helal, hatta sevap oluyor. Misafire ikram için,
haram, helal oluyor da, haram olmayan tütünü ikram etmek neden suç
olsun? Tütünü kötüleyenler, bu hücumlarını, keşke, İslamiyet’in haram
ettiği şeylere karşı yapsalardı, çok sevap kazanırlardı. İslam’a büyük
hizmet etmiş olurlardı. Fakat, şeytan herkesi bir taraftan yakalıyor. Hem
İslamiyet’e saldırtıyor, hem de, ibadet yaptığını sanarak, kibre, ucba
sürüklüyor. Bunları anlamadan konuşmak, dine de, söz sahibine de kusur
226
www.dinimizislam.com
getirir. Hissi, yani kendi görüşlerini, dinin emirleri ve yasakları durumunda
göstermeye kalkışmak ve yapılan işlerin, helal mi, haram mı olacağını
ayırırken taassuba kapılıp, nasslara dayanmamak felakettir.
Birkaç âlim ise, nafakadan kesilmesi, dumanı ile başkasını rahatsız
etmesi, çok içerek bedene zarar vermesi... gibi şartlarda tütüne haram
veya mekruh demişlerdir. Yoksa, mücerret [soyut olarak] tütünün içilmesini
kötüleyen hiçbir âlim yoktur. El-Ukud-üd-dürriyye’nin ve Hadika ikinci
cildinin sonunda, tütünün haram olmadığı vesikalarla ispat edilmiş ve
Tahtavi’nin Merakıl-felah haşiyesi, orucu bozanlarda da uzun yazılıdır.
Şam âlimlerinden Mustafa Rüştünün Tuhfet-ülihvan ma kile
fiddühan kitabında, insanın sıhhatini bozan, zarar veren şeyleri ve israfı
uzun anlattıktan sonra, tütünün böyle olmadığını bildiriyor. Tütüne haram
demek, vera ve takva da olmaz. Vera sahipleri, Allahü teâlânın haram
etmediği şeye, haram diyemez diyor. Hanefi âlimlerinden allame Abdüllah
bin Muhammed Nihriri ve Şafii âlimlerinden Ali bin Yahya Nevreddin Ziyadi
ve Abdürraufi Münavi ve şeyh Ali Şevberi ve şeyh İsmaili Sencidi ve Maliki
âlimlerinden allame Külli ve Hanbeli âlimlerinden şeyh Meri, tütünün haram
olmadığına fetva vermişlerdir diyor. Zararı ve lüzumu olmayan şey için
mubah, zihin durgunluğunu giderip, hafızasını kuvvetlendirene mendub,
terk edince zarar verene vacib, kullanınca zarar verene haram, içmek
istemeyene, tütün içmesi mekruh olur, diyor. Şarap böyle değildir. Şaraba
alışan, tevbe etse, şarabı terk ettiği için hasta olup, ölse, sevap olur.
Âlimlerin çoğu tütüne mubah demiştir. Mesela Şeyh-ul İslam
Ebülbeka, Ahmed bin Ali Hariri, İsmail Meraşi, kadi Abdürrahim,
Ganim bin Muhammed Bağdadi, Şeyhul İslam Behai, Muhammed
Tarsusi, Muhammed Kehvaki, Mısır âlimlerinden Yusüf Decvi ve
Muhammed bin Abdülbaki Zerkani, allame Abdülgani Nablusi,
Abdürrahman bin Muhammed İmadi, allame Ali Echüri, Mahmud-i
Samini, Osman Bedreddin, seyyid Abdülhakim efendi, büyük âlim,
veliyyi kâmil mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri buyuruyorlar ki:
(Zarar ve alışkanlık yapmayacak kadar az içilen tütüne haram ve
mekruh demekten sakınmalı, kesesine ve sıhhatine zarar vermeyecek
kadar az içenleri fâsık, günahkâr bilmemelidir.)
Tütün içmek israf mıdır?
İsraf, malı haram olan yere vermektir. Azı da, çoğu da israf olur. Büyük
günah olur. İçki ve kumar için vermek böyledir. Sigara haram olsaydı, buna
az veya çok verilen para israf olurdu. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor
ki:
(İnsanın bazı arzuları, tabiatından ileri gelmektedir. Hiç kimse bu
227
www.dinimizislam.com
isteklerden kurtulamaz. Mesela, sıcakta, insanın tabiatı serin bir şey içmek
ister. Soğukta, sıcak bir şey ister. Böyle istekleri yapmak nefse uymak
değildir. Çünkü, tabiatımızın zaruri istekleri mubahtır. Bu ihtiyaç
maddelerini lazım olduğu kadar kullanmak sünnettir. Çünkü, bu tabii
istekler nefsi emmarenin arzularının dışındadır. Nefs, mubahların
lüzumundan fazlasını ve haramları ister.) [Mektubat 3/27]
Malı, ihtiyaç olan mubahlara harcamak israf değildir. Günah olmaz.
Sigaraya alışmış kimsenin tabiatı ekmek ister gibi, tütünü istiyor. Böyle
kimsenin, ihtiyacı kadar kullanması israf olmaz.
Tab’an mekruh
Sual: Tab’an mekruh ne demektir?
CEVAP
Tab’an mekruh, insanın tabiatına çirkin gelen, tiksindiren şey demektir.
Çiğ soğan ve sarımsak yemek gibi. Bunları yemek mubah, yani dinen
mekruh değildir. Kokusu rahatsız ettiği için, tab’an mekruhtur. Dinen
mekruh değildir.
Muz, kivi ve sigara
Sual: Kur’anda ve hadiste, sigaranın mubah olduğuna dair bir delil var
mıdır?
CEVAP
Dinimizde mubah olan şey için delil aranmaz. Haram olan şey için delil
sorulur. Mesela muzun, kivinin mubah olduğu Kur’an-ı kerimde ve hadis-i
şeriflerde olmaz.
Sigara
Sual: Tam İlmihal’de sigaraya mubah deniyormuş. Öyle midir?
CEVAP
Tam İlmihal nakle dayanır. Tütün bahsinde de âlimlerden nakil
yapılmıştır. Tam İlmihale itiraz eden oradaki âlimlere itiraz ediyor demektir.
Tam İlmihal’de diyor ki:
Tütüne haram diyen birkaç âlim ve mekruh diyenler oldu. Dikkat
edilirse, bütün bu kitaplarda, tütünün haram olmasında bazı şartlar
bildirilmekte, haram olmasını (Nafakadan kesilmesi, dumanı ile başkasını
rahatsız etmesi, çok içerek bedene zarar vermesi... gibi şeylere)
bağlanmakta, bu şartlar için kötülenmektedir. Yoksa, mücerret tütünün
içilmesini kötüleyen hiçbir âlim yoktur. O halde, sigara içmenin
kötülenmesine sebep olan şartları taşımayan bir kimsenin az miktarda
tütün içmesine, haram ve mekruh denmemiştir.
228
www.dinimizislam.com
Sigara haram değildir
Sual: Bir tasavvuf kitabında, (kahve, tütün, tömbeki, esrar, şaraptan
daha kemdir) deniyor. Kahve, tütün, şaraptan daha kötü nasıl olabilir?
CEVAP
Kitaptaki ifadelerde bir nakil hatası olabilir. İstanbul Üniversitesi
yayınlarından Gıda Kimyası kitabında deniyor ki:
(Çaydaki tein ile, eskiden ayrı bir alkaloit olarak kabul edilen Kafeinin
aynı olduğu tespit edildi. Çayda %2,5-3, kahvede ise %1,3 oranında kafein
bulunur.
Kafein, zihni açar, kan dolaşımını artırır, vücuda sıcaklık verir,
yorgunluğu giderir, sindirimi kolaylaştırır. Fazlası sinir sistemi üzerinde etki
yapar. Kalb hastalıklarında, sinirleri zayıf insanlarda ve çocuklarda az
miktar kahve bile fena etki yapabilir.) [s. 658]
Çaydaki kafein, kahvedekinden iki misli fazladır. Kahvedeki kafeine
haram denirse, çaydakine de haram denmesi gerekir. Çoğu zarar veren
şeyin, zarar verecek miktarını kullanmamalıdır! Vücuda zarar verecek
kadar çok yemek de haramdır. Bazı gıdalar, bazı hastalara zararlıdır.
Vücuda zarar verdiği bilinen şeyleri kullanmak doğru değildir. Bir kimseye
kahve ve çayın fazlası zarar veriyorsa az içmeli, azı da zarar veriyorsa hiç
içmemelidir! Hastaya haram olan bir şey, sağlama da haramdır denmez.
İmam-ı Münavi hazretleri, Camius-sagir şerhinde kahve içmenin haram ve
mekruh olmadığını bildirmiştir. (Hadika s.143)
Çay ve kahvedeki kafein, tütündeki nikotin, fazla alınırsa elbette zararlı
olur. Çoğu zarar veren mubah bir şeyin, zarar vermeyen az miktarının
kullanılması haram değildir. Alkollü içkilerin ise, hiç zarar vermese de,
damlası haramdır. İmam-ı Nevevi hazretleri buyuruyor ki:
Sıvı içkilerin azı da haramdır. Esrarın sarhoş etmeyen miktarını ilaç
olarak kullanmak caizdir. (Mühezzeb)
Afyonun da sarhoş etmeyen az miktarı haram değildir. (Feth-ur-rahim
s.30)
İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
Afyon ve diğer zehirli otların alınan çok miktarları haramdır, fakat az
miktarlarını ilaç olarak kullanmak caizdir. (Zevacir)
Uyuşturucu benc otu mubahtır. Bununla sarhoş olmak haramdır.
(Dürr-ül Muhtar c.3, s.166)
İbni Abidin hazretleri, bunu açıklarken buyuruyor ki:
Benc otunu ilaç olarak kullanmak caizdir. Sarhoş edici miktarı caiz
değildir. (Çoğu sarhoş edenin azı da haram olur) hadis-i şerifi sıvı
içkilere mahsustur. Zehirli bitkileri ve sarhoş edici katı ilaçları az miktarda
229
www.dinimizislam.com
kullanmak haram olmaz. (Redd-ül-muhtar c.5, s.295)
Ali Echuri hazretleri, (Tütün içmek aklı giderir veya nafaka temininin
terkine sebep olursa, haram olur. Böyle bir durum olmazsa haram olmaz)
buyuruyor. (Gâyet-ül-beyan)
Tütün mubahtır. (Essulh-u beynel-ihvan, El-ukudüddürriyye,
Tahtavi, Berika)
Bursalı İsmail Hakkı hazretleri, ilk yazdığı kitaplarında, tütüne haram
diyordu. Çünkü zamanın padişahınca tütün yasaklanmış, içene ceza
veriliyordu.
Tütüne israf yönünden hiçbir âlim haram dememiştir. Fakirin su yerine
meşrubat içmesi israftır, fakat alıştığı için çay, kahve veya tütün içmesi
israf olmaz.
Şafii âlimlerinin çoğu, sigaraya tenzihen mekruh dedi. Hanefi’de,
soğan sarmısak gibi, tenzihen mekruhtur. (Tahtavi)
Büyük bir âlim, mubah olan bir şeyi yasaklarsa, talebelerinin itaat
ederek, o şeyi kullanmamaları gerekir. Fakat bu herkese şamil edilemez.
Ceffel kalem konuşanlar
Sual: Ehl-i sünnet olarak bildiğimiz bir hoca, “Eski zamanlarda
sigaranın zararı o günkü teknoloji ile tamamen anlaşılmadığı için, âlimler
sigaraya ittifakla mubah demişlerdir. Ancak fıkıhta, (Zararı kesin olan şey
haramdır) kaidesi vardır. Bugünkü bilim adamları da ittifakla, sigaranın
zararlı olduğunu söylüyor. Bu bakımdan sigara kesinlikle haramdır” dedi.
Bir ateist de, “Eskiden domuzda trişin ve başka zararlı maddeler olduğu
için İslamiyet yasaklamıştı. Bugünkü teknoloji ile domuz etindeki bütün
zararlı maddeler yok ediliyor, fazla yağı da alınarak taze kuzu eti gibi
yapılıyor. Bu bakımdan yenmesinde mahzur kalmıyor” demişti. Aynı
mantıkla, bir bardak biranın zararı olmaz. Halbuki haram olması için illa
zararlı olması gerekmiyor. Besmelesiz kesilen kuzu eti de haramdır. Dinde
bildirilen bir harama, az miktarının zararı yok diye haram değil demek
yanlış değil mi?
CEVAP
Bazı şeyler bazı kişilere zararlıdır, bazılarına zararlı değildir. Bazılarına
zararlıdır diye herkese haramdır denilemez. Bir de bir şeyin az miktarı
zararsız olur da çok miktarı zararlı olur. Mesela eterin azı ayıltır, çoğu
bayıltır. Eter zararlıdır, azı da haramdır denemez. Afyon gibi
uyuşturuculardan yapılan ilaçlar vardır. Az miktarları faydalıdır, çok
miktarları zararlıdır. Çoğu zararlı diye azına da haram demek yanlıştır.
(Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır) kaidesi sıvı içkiler içindir. Katı
230
www.dinimizislam.com
maddelerin az miktarlarını ilaç olarak kullanmakta mahzur yoktur.
Tanıdığımız salih Müslüman ve branşında uzman bir doktor diyor ki:
“Bazı astım hastalarına bir tek sigara bile zararlıdır. Hastalıksız
insanlara, birkaç tane sigaranın zararı olmaz. Bazı kimselere 5-10 tanesi,
hatta 20 tanesi bile zararlı değildir. Çilek, patlıcan gibi bazı besinler alerji
yapar, yani zararlıdır. Kendisine zararı dokunan şeyleri elbette yememek
gerekir.”
Bir tek sigaranın tütününü içmek yerine, ekmeğin arasına koyup yense
vücuda bir zararı olmaz. Eskiden ceffel kalem diye bir tabir kullanılırdı.
Düşünülmeden, hemen söylenen sözlere denirdi. Sigaraya da, az çok
kaydı koymadan, ceffel kalem haram demek büyük veballi iştir.
İkincisi asrımıza kadar gelen İslam âlimleri, sigaraya mubah dediğine
göre, o günkü teknolojiyle zararı bilinmediği için denmiş demek de, İslam
âlimlerini ceffel kalem suçlamak olur. İslam âlimleri, bilmediği bir şeye
haram veya helal diyecek kadar sorumsuz kimseler midir? Resulullahın
vârisi olan İslam âlimlerini suçlamak vâris sahibi Resulullahı üzmez mi?
Dinde bildirilen bir harama, az miktarının zararı yok diye haram değil
demek çok yanlıştır. Tersi de böyledir. Mubah olan bir şeyin çoğu zarar
veriyorsa, azına da haram demek çok yanlış olur. Mesela yemek yemek
mubahtır, çok yenince haram olur. Azına da haram demek çok yanlıştır.
Aynı mantıkla, faydası tam tespit edilemeyen farzların da terki mümkündür
demek doğru mu?
Harama mubah demek nasıl küfrü gerektiriyorsa, mubaha da haram
demek aynı hükme girer. Din hakkında hüküm verirken, Allah’tan
korkmalıdır.
Sigara ve saygısızlık
Sual: Felsefeci bir hoca, (Sigaranın haram olduğuna dair en büyük
delil şudur. Sen Resulullahın huzurunda sigara içebilir misin?) diyor.
Sonra kendisi cevap veriyor, (İçemezsin, içersen saygısızlık olacağı için
küfür bile olur. O halde, Resulullahın huzurunda içilmeyen bu mereti
Allah’ın huzurunda nasıl içersin?) diyor. Hocanın sözü doğru değil mi?
CEVAP
Çok yanlış bir kıyas. Peygamber efendimizin huzurunda yapılamayan
ve Allah’ın huzurunda yapılmasında mahzur olmayan çok şey vardır.
Mesela bir kimse, Resulullahın huzurunda hela ihtiyacını yapamaz, eşi ile
beraber olamaz. Ama bunları Allah’ın huzurunda yapmak günah olmaz.
Çünkü Allahü teâlânın görmediği yer yoktur. Bunun için sigaraya bir delile
dayanmadan haram demek çok veballi bir iştir. Çünkü meşhur olan helale
231
www.dinimizislam.com
haram, harama helal demek küfür olur.
Azı ayıltır, çoğu bayıltır
Sual: Bir tek sigara vücuda zarar vermese de haramdır. Çünkü çoğu
zararlı olan şeyin azı mubah olamaz. Çoğu haram olanın azı da haramdır.
Azı mubah olan şeyin çoğu haram olamaz.
CEVAP
(Çoğu sarhoş eden içkilerin azı da haramdır) kaidesi sıvı içkiler
içindir, diğer maddeler için değildir. (Redd-ül-muhtar)
Azı mubah olduğu halde çoğu haram olan çok şey vardır. Birkaçını
yazalım:
1- Ekmek: Doyana kadar yemek mubahtır. Doyduktan sonra yemek
haramdır.
2- Su: Kanana kadar su içmek mubahtır. Kandıktan sonra su zararlıdır.
Hatta çok suyun zehirlenme yaptığı tıbbi bir gerçektir.
3- Eter: Azı ayıltır, çoğu bayıltır. Çoğu zararlıdır, azı ise mubahtır.
Amber: Çoğu sarhoş eder. Ama azına hiçbir âlim haram dememiştir.
Haşhaş: Sarhoş eden bütün otların azı mubahtır, sarhoş edecek miktarı
haramdır. Kafein: Azı zihni açar, yorgunluğu giderir, sindirimi kolaylaştırır.
Fazlası zararlıdır, sinir zafiyetine sebep olur. Aslında hemen her şeyin
çoğu zararlıdır.
4- Yürümek, koşmak: Bunlar mubah harekettir. Ama çatlayana kadar
koşmak günahtır.
5- Uyumak: 24 saatte 23 saat uyumak haramdır. Ama ihtiyaç kadar
uyumak mubahtır.
6- Deniz iklimi: Rutubet ve deniz iklimi kendilerine zarar veren
kimselerin, zaruretsiz deniz ikliminde yaşamaları günahtır.
7- Güneşlenmek: Mubahtır ama soyunup yazın güneş altında 5-10
saat kalmak zararlıdır.
8- Alerjik gıda: Bazı kimselere bazı şeyler alerji yapar. Diyelim on
çilek bir adama alerji yapıyorsa bir tanesi de bir şey yapmıyorsa bir çilek
yemesi haram olmaz, mubah olur. Yumurta, balık bazılarına alerji yapar.
Alerji yapana haram, yapmayana mubahtır. Et, yumurta çok yenirse
ihtiyarlara zarar verir. Felç yapabilir. Onların çok yemesi haram olur.
Halbuki et ve yumurta mubah bir gıdadır.
9- Şeker: Diyabet hastası için çok zararlıdır. Diğer insanlara zararlı
değildir. Tuzlu gıda: Tansiyon hastaları için zararlıdır. Diğer insanlar için
zararlı değildir.
10- Işık: Bir odaya 100 wattlık ampul yeterken, on tane 100 wattlık
232
www.dinimizislam.com
ampul takmak israftır haramdır. Halbuki bir tanesi mubahtır. Az su ile
abdest almak mubah, suyu çok fazla kullanmak israftır, caiz değildir. İsrafa
giren her şeyin azı caiz, çoğu haramdır. Demek ki çoğu haram olan şeyin
azı da haram değildir. Şu halde tütünün, zarar vermeyecek az miktarı
mubah, zarar veren miktarı haramdır.
Bu kadar örnekten sonra, (Çoğu zararlı olan şeyin azı mubah
olamaz) demek gülünç olur.
Sigara ve iman
Sual: Bir yazar, web sitesindeki yazısında mesajlar kısmında diyor ki:
(Sigara içen biri, sigaranın beynine ve dolayısıyla ahiretine zarar
vermekte ve kendine zulmetmekte olduğuna imanlı mıdır? İmandan amaç,
imanın gereği olan amel midir? İmanın gereği olan amel yoksa, iman
mevcut olabilir mi? Sigara içen biri, “ben sigaranın zararlarına iman
ediyorum” dese dahi, böyle bir imanı var mıdır? O zarara iman etmiş biri
sigaraya devam edebilir mi? Ediyorsa, o konuda imanı hâlâ var olabilir mi?
“İman ehlinden, mümine bilerek zarar gelmez” diyor Hazret-i Rasul.
Eğer çevremize veya kendimize bilerek zarar veriyorsak, bu durumda ne
kadar imanlı olabiliriz? Buhari 2144 nolu hadise göre zina en hafif
günahlardandır; iki kişi arasında kalması ve beyne direkt zararı olmaması
yönünden! Ama sigara kişinin hem kendisine hem de çevresine bilerek
zulmetmesidir ki, bu zinadan çok daha büyük günahtır. Öyleyse, ister
sigara yollu, ister başka fiillerle kendisine veya çevresine bilerek zarar
veren kişinin imanından ne kadar söz edilebilir?)
Bu kişi, iman amelden parça demek istemiyor mu? Nasıl oluyor da
(sigara, zinadan daha büyük günah) diyebiliyor?
CEVAP
O kişi, felsefecidir. Kitaplarının hiç birisinde İslam âlimlerinden nakli
esas almaz. Yukarıda görüldüğü gibi hadis-i şeriflere de, kendi anlayışına
göre mana verir. Bu mutezilenin, felsefecilerin yoludur. Sigara hakkında
İslam âlimlerinin ciltler dolusu kitapları vardır. Hiç birisinden nakil
yapmadan kendi görüşünü din gibi ortaya koymaktadır. Sigara içmenin,
yani amelin iman ile irtibatı olduğunu bildirmektedir. Halbuki Ehl-i sünnet
itikadına göre, hangi günah olursa olsun, günah işleyene kâfir denmez.
Günah işleyene kâfir demek, İngilizlerin kurduğu Vehhabilik dininde de
vardır. Hâşâ günah işleyen kâfir denirse, dünyada müslüman kalmaz.
233
www.dinimizislam.com
İslam âlimlerini cahillikle suçlamak
Sual: (Eski âlimler, sigaranın zararlarını bilmedikleri için sigaraya helal
demişler. Bugün sigaranın öldürücü bir zehir olduğu kesin olarak ispat
edilmiştir. Sigara içmek intihardır. Sigara elbette haramdır) diyenler çıkıyor.
Eski âlimleri bilgisizlikle suçlamak doğru mudur?
CEVAP
Çok yanlıştır. Günümüzdeki cahillerin, önceki âlimleri sigaranın
zararlarını bilmiyorlardı diyerek cahillikle suçlamaları, kıyamet alametidir.
İslam âlimlerine olan düşmanlığın açık bir örneğidir. Resulullahın vârisleri
olan İslam âlimlerini cahillikle suçlamak çirkin bir bid’attir.
Üç hadis-i şerif meali:
(Kıyamete
yakın,
türediler,
önceki
âlimleri
cahillikle
suçlayacaktır.) [İbni Asakir]
(Bu ümmetin sonunda gelenler, önceki âlimleri kötülediği,
cahillikle suçladığı zaman, ilmini gizleyen, Allah’ın indirdiği Kur’anı
gizlemiş olur.) [İbni Mace]
(Bid'atler çıkınca âlim ilmini açıklasın! İlmini açıklamayana lanet
olsun!) [Deylemi]
Kur’an-ı kerimi gizleyerek lanete müstahak olmamak için, İslam
âlimlerine kuduz gibi saldıran türedilere, yine o büyük âlimlerin
kitaplarından alarak cevap vermek zorunda kaldık.
Birçok şeyin fazlası zararlıdır. Bunların fazlası zararlı diye, azını
kullanmaya haram denemez. Aklımıza değil, din kitaplarında ne yazıyorsa
ona uymamız gerekir.
Tıpta kullanılan ilaçların çoğunda zehir vardır. Çok miktarları ölüme
sebep olurken, az miktarları ise dertlere deva olmaktadır. Mesela eter için
azı ayıltır, çoğu bayıltır denmektedir. Allahü teâlâ zehirleri de boşuna
yaratmadı. Kanserlilere de zehir verilmektedir. Sigarada da öldürücü
zehirler vardır. Çoğu elbette zararlıdır, ama azı zevkle içilmektedir. Oruçlu
kimse, akşam iftar vakti, yemekten önce sigaraya sarılmaktadır. Kafam
çalışmıyordu, sigara içtim rahatladım diyenler oluyor.
Tütünün zararları bilinmese bile, zehirli otların zararları bilinmekteydi.
Afyon ve türevleri olan eroin, kodein, morfin ile baldıran, zakkum, esrar,
kafein, kokain gibi zehirli otlar ve diğer zehirler eskiden de biliniyordu.
Bilinen bu zehirli otların sarhoş etmeyecek, zarar vermeyecek miktarlarının
haram olmadığı, az miktarlarını ilaç olarak kullanmanın caiz olduğu, (Fethur-rahim, Dürr-ül Muhtar, Redd-ül-muhtar) gibi fıkıh kitaplarında
yazılıdır.
İmam-ı Nevevi hazretleri buyuruyor ki:
234
www.dinimizislam.com
Sıvı içkilerin azı, zarar vermese de haramdır. Zehirli otların sarhoş
etmeyen, zarar vermeyen miktarını ilaç olarak kullanmak caizdir.
(Mühezzeb)
İbni Hacer-i Mekki hazretleri de buyuruyor ki:
Afyon ve diğer zehirli otlar haramdır, fakat az miktarlarını ilaç olarak
kullanmak caizdir. (Zevacir)
Zehir yeni çıkmadı. İnsanlık tarihinden beri biliniyor. İslam âlimleri,
buna rağmen ilaç olarak kullanılmasına cevaz vermişlerdir. Şu halde,
(Eskiden âlimler sigaranın zararlarını bilmedikleri için mubah demişler)
demenin ne kadar yanlış, ne kadar cahilce, ne kadar ahmakça bir söz
olduğu meydandadır.
Din bilgilerinde, açıklanmamış bir şey kalmamıştır. Kemale gelmiş olan
bu dine eklenecek bir şey de yoktur. Dinimiz, kıyamete kadar olacak her
şeyin hükmünü bildirmiştir. Âlimler bunları açıklamıştır. İctihad için konu
kalmamıştır. Helal ve haram bellidir. Her çeşit uyuşturucunun ve zehrin
hükmü bellidir. Dinde eksiklik olmaz. Bir âyet-i kerime meali:
(Dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım.) [Maide 3]
Tamamlanmış bir dinde, sonradan eksik bir şey çıkmış olamaz.
Sigara üzerine bir gençle yapılan diyalog
Genç: Hocamız, sigaraya haram dediği için, hiçbir delil olmasa da biz
sigaraya haram deriz. Üstelik sigaranın haram olduğuna dair delilimiz de
çoktur.
CEVAP
Kendiniz haram deseniz de, bunu bütün Müslümanlara şamil
edemezsiniz. Delilsiz konuşmanın vebali büyüktür. Çok delil nedir?
Genç: Sigara israf ve zararlı olduğu için haramdır. (İsraf haramdır) ve
(Kendinizi tehlikeye atmayın) âyetleri bunun delildir. Akıl ve mantık ilmi
de, bunun haram olduğunu gösteriyor. Mesela İsaguci mantığından örnek
vereyim:
Zarar yönünden bakalım:
Dava: Sigara haramdır.
Süğra: Her vücuda zarar veren haramdır.
Kübra: Sigara zararlıdır
Netice: O halde sigara haramdır.
İsraf yönünden bakalım:
Dava: Sigara haramdır.
Süğra: İsraf haramdır.
Kübra: Sigara içmek israftır.
235
www.dinimizislam.com
Netice: O halde sigara içmek haramdır.
CEVAP
Bu kıyası hangi İslam âlimi yaptı ki? Âyetlere böyle mana vermek,
mantıkla açıklamak, hangi mezhepte vardır? Herkes haddini bilmelidir.
Yanlış kıyas yaparak, mubaha haram diyerek küfre düşmekten çok
korkmalıdır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
Kur'an-ı kerimin tefsiri, Resulullahtan işitildiği gibi yapılabilir. (Kur'an-ı
kerimi, kendi görüşüne, anlayışına göre tefsir eden kâfir olur) hadis-i
şerifi, bunu bildirmektedir. (1/234)
Başka bir hadis-i şerifte de, (Kur'an-ı kerimi, kendi görüşüyle
açıklayan, doğru olsa dahi, mutlaka hata etmiştir) buyuruluyor. (Nesai)
Kur’an-ı kerimi kendi kafasına göre tefsir edip sigaraya israf ve haram
diyen kimse, iki hadis-i şerife göre hata etmiştir. Her iki kıyasta, dava da,
kübra da yanlıştır. Aynı bozuk mantıkla şu kıyaslar yapılabilir:
Dava: Sigara mubahtır.
Süğra: Mubah haram değildir.
Kübra: Sigara mubahtır.
Netice: O halde sigara haram değil, mubahtır.
Burada dava yanlıştır. Sigara mubah diye dava olmaz. Dava, sigara
haram mı, değil mi diye olur.
İsraf yönünden bakalım:
Dava: Çikolata haramdır.
Süğra: İsraf haramdır.
Kübra: Çikolata israftır.
Netice: O halde çikolata haramdır.
Yukarıda davalar yanlış olduğu gibi; (Kübra) denilen önermeler de
yanlış olduğu için, (Netice) yanlış oldu. Şimdi sigara yerine çikolata
koyalım, neticeye bakalım:
Dava: Sigara haramdır = Çikolata haramdır
Süğra: İsraf haramdır = İsraf haramdır.
Kübra: Sigara israftır = Çikolata israftır.
Netice: Sigara haramdır = Çikolata haramdır.
Kübra yanlış olduğu için, netice yanlış çıktı. Sigara veya çikolatanın
israf ve haram olduğunu kim söyledi? Burada mantık ilminin suçu yok. Suç
mantık ilmini kullanamayandadır. Bir kıyas daha:
Dava: Memeli hayvanlar uçar mı?
Süğra: Yarasa memeli hayvandır.
Kübra: Memeli hayvanlar uçmaz.
Netice: O halde yarasa uçmaz.
236
www.dinimizislam.com
Burada Kübra yanlış olduğu için, netice yanlış çıktı. O halde
Kübraların doğru olması şarttır. Kübra denilen önermeye, sigara israftır
diye yanlış koyunca netice yanlış olur.
Genç: Sigara israf olduğu gibi, zararlı olduğu için de haramdır.
CEVAP
Bu kendi kıyasınızdır. Hiçbir âlimin böyle kıyası yoktur. İslamiyet, böyle
indî kıyasları reddeder. Kıyası ancak müctehid yapar. Bu iş size, bize
düşmez. Bir insan, çok iyi otomobil kullansa; fakat ehliyeti yoksa kaza
yapmasa bile cezalanır. Sizin kıyasınız, tamamen indidir. Buna rağmen
doğru olsa bile, müctehid olmadığınız için, İslam âlimlerinden nakil
yapmanız gerekir. İslamiyet mücerret [yalnız] akıl dini değil, selim akla
uygun nakil dinidir. Akıl Şiilerde hüccettir. Kıyasınız tamamen akla,
mantığa dayanıyor. İlmi hiçbir kıymeti yoktur. İlmi kıymetinin olması için,
naklen bildirmek gerekir. Mesela (İbni Abidin, Mevlana Halid-i Bağdadi
sigaraya haram dedi) demek gerekir. Böyle diyen hiçbir âlim olmadığına
göre sözünüzün hiç değeri olmaz. Bir de, mubahlarda delil aranmaz,
haramlarda aranır. Mesela çayın, kahvenin, mubahlığı için delil aranmaz.
Biz yine, delil gösterelim. S. Ebediyye’de deniyor ki:
(Şeyhul İslam Ebülbeka, Ahmed bin Ali Hariri, İsmail Meraşi, kadı
Abdürrahim, Ganim bin Muhammed Bağdadi, Şeyhul İslam Behai,
Muhammed Tarsusi, Muhammed Kehvaki, Mısır âlimlerinden Yusuf
Decvi ve Muhammed bin Abdülbaki Zerkani, allâme Abdülgani
Nablusi, Abdurrahman bin Muhammed İmadi, âllame Ali Echüri,
Mahmud-i Samini, Osman Bedreddin, seyyid Abdülhakim efendi ve
büyük âlim, veliyyi kâmil Mevlana Halidi Bağdadi’nin buyurdukları
gibi, zarar ve alışkanlık yapmayacak kadar az içilen tütüne, haram ve
mekruh demekten sakınmalı, kesesine ve sıhhatine zarar vermeyecek
kadar az içenleri günahkâr bilmemelidir.)
Bu âlimlerin hocanız kadar ilimleri yok mu idi? Hocanız kadar takva
ehli değil miydi?
Genç: Bugün çok kimse, sigaranın zararlı ve israf olduğu için haram
olduğunu söylüyor. Çoğunluğun yanılması mümkün müdür?
CEVAP
Çoğunluğun içinde İslam âlimi yoksa kıymeti olmaz. İnsanların çoğuna
uyan zarardadır; çünkü Kur’an-ı kerimde mealen, (Yeryüzündeki
insanların çoğuna uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar)
buyuruluyor. (Enam 116)
Genç: Sigara israfın tarifine uyduğu için, sigaraya haram diyoruz.
CEVAP
237
www.dinimizislam.com
Sigaranın israfın tarifine uyduğunu nasıl biliyorsunuz ki? Sigara israf
olduğu için haram diyen bir tek İslam âlimi var mı? İslam âlimi israfı
bilemezse başka kim bilir ki? Dini bize onlar bildirdi. Siz diyorsunuz ki:
İsraf haramdır.
Sigara israftır.
Öyleyse sigara haramdır.
Bu ayetle sabittir.
Bu mantığı hiçbir İslam âlimi bilemedi de, onun için mi sigaraya haram
değil dediler? Siz israf âyetinden, sigaranın israf olduğunu söylediniz. O
âyet yeni mi indi? İslam âlimleri niye bilmiyordu?
Genç: Haramın azına helal denmez. Mesela şarabın azı helal olamaz.
Sigara da böyledir.
CEVAP
Maazallah… Sigara şarapla mukayese edilemez. Şarabın damlası
haramdır; ama ömründe bir tek sigara içene haram işledin demek koyu
cehaletin veya taassubun bir alametidir.
Genç: Sigara tedrici olarak ölüme götürdüğünden açıkça intihardır.
CEVAP
Hangi İslam âlimi böyle benzetmeler yaptı ki? Şarapla mukayese
etmek, intihar demek hangi din kitabında yazıyor ki? İndî görüşlerin dinde
yeri olur mu hiç?
Genç: Sigaranın zararlarını inkâr mı ediyorsunuz?
CEVAP
Sigaranın zararı inkâr edilir mi hiç? Bunu sormak bile gereksiz. S.
Ebediyye’de sigaranın zararları yeteri kadar bildiriliyor. Kahvedeki kafein,
çaydaki tein çok alınırsa insanı öldürür; ama az kahve veya çay içmeye,
şaraptan kötü denmez.
Genç: Her zehrin faydası da olur; ama faydasız olarak yaratılan tek
bitki tütündür.
CEVAP
Nikotinin öldürücü zararları yanında, güldürücü faydaları da vardır.
Bugün fen, nikotinin hafızayı kuvvetlendirdiğini keşfetmiştir. Hafızanın
yeniden kazanılmasını için başarılı araştırmalardan biri de Harvard
Üniversitesi’nde yapıldı. Nikotinin beyni nasıl etkilediğini araştıran bilim
adamları, nikotinin hafıza merkezindeki beyin hücrelerini uyardığını
keşfetti. Bu beyin hücreleri aynı zamanda hafıza kaybını da engelleyen
proteini üreten beyin hücreleriydi. Nikotinin uyardığı hücreleri ayıran bilim
adamları, aynı uyarılmayla hafıza kaybını önlediğini keşfetti. (Newsweek)
Yaprağından hazırlanan infüzyonlar, vücut parazitlerine karşı kullanılır.
238
www.dinimizislam.com
Nikotinin sülfat tuzları tarımda böcek öldürücü olarak kullanılır. Ayrıca tütün
yaprağı fermente edilerek kokulandırılıp, enfiye adı verilen keyif verici ve
aksırtıcı bir ürün elde edilir. Tütün tohumları yağ bakımından da zengindir.
Tütün yağı boya ve sabun sanayiinde kullanılır. (Wikipedia)
Allahü teâlâ faydasız hiçbir şey yaratmamıştır. Ayrıca, sigaranın
zararları eski âlimlerce bilinmiyordu da, hocanız, nereden bildi de haram
dedi?
Genç: Hocamız, sadece fetvaya değil, takvaya uyar, ince eler sık
dokurdu. Tasavvuf ehli, şüpheli şeylere, haram muamelesi yapar. Onun
için hocamız, sigaraya haram demiştir.
CEVAP
Eğer sigaraya bu sebepten haram denirse cahillik olur. Şüphelilerden
kaçmak ayrı, şüpheliye haram demek ayrıdır. Hazret-i Ömer, (Harama ve
şüpheliye düşerim korkusuyla yetmiş helalden el çektim) buyuruyor.
Helalden el çekmek ayrı, helale haram demek ayrıdır. El çekmede takva
olur; helale haram demek ise küfür olur. Her tasavvuf ehli, el çektiği
şeylere, mekruh veya haram derse, ortada din mi kalır? Peki, sigaraya
mubah diyen tasavvuf ehli âlimler, hocanız kadar takva ehli değil miydi?
Onlar şüpheli şeylerden mekruhlardan israftan kaçmazlar mıydı? Niye
sigaraya haram demediler? Demek ki, hocanızın sigaraya haram demesi,
tarikatçı ve takva ehli olduğu için değil, (Sigara israftır, israf haramdır, o
halde sigara haramdır) fâsid mantığıyla hareket ettiği içindir.
Genç: Sigaranın zararı 20 yıldır biliniyor. Onun için eski âlimler
sigaraya haram dememiştir.
CEVAP
Peki, Bursalı İsmail Hakkı Efendi, 300 yıl önce tütünün zararını nasıl
bildi de haram dedi?
Genç: O, tasavvuf ehli büyük bir evliya olduğu için haram demiştir.
CEVAP
Sigaranın zararı, diğer âlimlerce ve diğer mutasavvıflarca bilinmediği
halde, bu âlim nasıl olmuş da bilmiş ki? Bütün ulema ve evliya zatlar
zararını niye bilememiş de haram değil demişler? İşin doğrusu S. Ebediyye
kitabında şöyle bildiriliyor:
(İsmail Hakkı hazretleri, önce tütünün haram olduğunu yazmıştı; çünkü
sultan Murad, tütünü yasak etmişti. İçenler cezalanıyordu. Bu âlim, tütünü
değil, tütün içmek suç olduğu için, suç işlemeye haram demişti. Hükümet,
tütün yasağını kaldırdıktan sonra, yazdığı kitabında, tütünün haram
olmadığını bildirmiştir. Mütercim fakir, Bursa’da Orhan kütüphanesinde
tütüne mubah dediğini bildiren bu kitabını gördüm.)
239
www.dinimizislam.com
Genç: Namaz kılmasa da, sigara içmeyen, kıymetlidir, içen ise, namaz
kılsa da kıymetsizdir.
CEVAP
Böyle söylemek Allah saklasın namazı önemsememek anlamına gelir.
Taassup, sizi böyle tehlikeli sözlere sürüklüyor. Sarı Lütfi denilen Tokatlı
Molla Lütfi, (Namazı doğru kılmıyoruz. Kıldığımız namazlar, yatıp
kalkmaktan ibarettir) demiş ve bu sözü namazı önemsiz görmek kabul
edilerek, 1495’te idam edilmişti. Sizin sözünüz ise Molla Lütfi’ninkinden çok
daha kötüdür. Bu kör taassubu bırakmak gerekir.
Genç: Sigaraya mubah diyen âlimlerden hangisi kimyager, hangisi
tabip, hangisi eczacı veya araştırmacıdır? İçlerinde bir tek fen adamı var
mıdır?
CEVAP
Elbette vardır. S. Ebediyye’nin yazarı, icazetli, yetkili bir din adamı
olduğu gibi aynı zamanda, Arapça, Farsça yanında, Fransızca ve Almanca
da bilen, yüksek kimya mühendisi, eczacı, araştırmacı ve öğretmen olan
bir fen adamıydı. Çeşitli araştırmalar yaparak, (Fenil-siyan-nitrometan)
cisminin sentezini yapmış ve formülünü bulmuştur. Binlerce kitaptan
araştırarak hazırladığı S. Ebediyye’deki bilgiler ve kaynakları da, yetkili bir
din ve fen adamı olduğunun canlı ispatıdır.
Sigarayı savunmak
Sual: Bütün dünya sigaraya savaş ilan ederken, sigara nasıl
savunulabilir?
CEVAP
Sigarayı kimse savunmaz. Normal insan, sigaranın zararlarını inkâr
edemez. Biz, sigara zararsızdır demiyoruz. Bizim endişemiz, mubaha
haram denme korkusudur. Harama helal demek gibi, bu da tehlikelidir.
Bütün fıkıh kitaplarında, (Zarar vermeyen miktarı mubahtır) deniyor.
Salih bir doktor bir kimseye, bir tanesi de sana zarar verir derse, ona
haram olur; ama bu umuma şamil edilemez. Demek ki ölçü, zarar verip
vermemesidir. Bir tek sigara içen bir kimseye, haram işledin demek, çok
veballi bir iştir.
Şahsen, sigaradan nefret ederim. Ömrümde hiç sigara içmedim; fakat
kendimiz sevmiyoruz diye, mubaha haram demekten Allahü teâlâya
sığınırız!
240
www.dinimizislam.com
Zehir ticareti haram mı?
Sual: Zehir alıp satmak haram olduğu gibi, bir zehir olan tütünü
ekmenin ve ticaretini yapmanın haram olduğunu dünyaya ilan ediyorum.
Devlet bile sigara öldürür dediğine göre, artık bunun ticareti nasıl mubah
olur?
CEVAP
Bu, hiçbir muteber kitaba dayanmadan söylenen indi bir görüştür,
dinde yeri yoktur.
Devletin yazmasını dinde ölçü gibi göstermiş. Madem devletin sözü
dinde geçerli ise, niye devlet, görevi gereği sigarayı yasaklamıyor? Aksine,
sigara öldürse de onu yasaklamıyor, uyuşturucu öldürmese de onu
yasaklıyor?
Tütünün zarar verdiğini kimse inkâr edemez. Ancak çoğu zarar veren
bir şeyin yetiştirilmesinin ve satılmasının haram olduğunu söylemek,
dinimize aykırıdır.
Bazı cahillerin, (Eski âlimler tütünün zararını bilmediği için haram
olmadığını söylemişlerdir) demeleri, ilmî değildir, çünkü tütünün zararları
bilinmese bile, zehirli otların zararları bilinmekteydi. Afyon ve türevleri olan
eroin, kodein, morfin ile baldıran, zakkum, esrar, kafein, kokain gibi
zehirli otlar ve diğer zehirler, eskiden de biliniyordu. Bilinen bu zehirli
otların, sarhoş etmeyecek, zarar vermeyecek miktarlarının haram olmadığı,
az miktarlarını ilaç olarak kullanmanın caiz olduğu, Feth-ur-rahim, Dürr-ümuhtar, Redd-ül-muhtar gibi fıkıh kitaplarında yazılıdır.
Hangi İslam âlimi, afyon ve esrar gibi zehirli otları ekmeye ve satmaya
haram demiştir?
Nikotin, organik kimyada piridin tipindeki alkoloitlerin en önemli
üyesidir. Nikotin, ham nikotin veya nikotin sülfat hâlinde, tütünden buhar
destilasyonuyla veya trikloretilen gibi bir çözücüyle ekstrakte edilerek elde
edilir. Çeşitli alanlarda bu zehirden faydalanıldığı gibi, bitki hastalıklarıyla
mücadelede bitkileri saran dış asalakları öldürmek için de kullanılır.
Tütününün zararları olduğu gibi, faydalı yerlerde de kullanıldığı bir
gerçektir.
Üzümden şarap yapılıyor diye üzüm ticaretini yasaklamak nasıl ilme
aykırı ise, tütün ekimine de haram demek böyle ilme ve dine aykırıdır.
Tütün ticaretine haram demek, demirden bıçak yapılıp insanlar öldürülür
diye, demir ticaretini yasaklamak veya tıka basa çok ekmek yemek
haramdır diye fırıncılığa günah demek gibi çok yanlış bir iştir.
Skamonya denilen zehirli mahmude otunu müshil olarak kullanmak ve
diğer katı zehirli ilaçları az miktarda kullanmak haram olmaz. Bunların az
241
www.dinimizislam.com
miktarını kullanmak caizdir. Zarar veren çok miktarlarını kullanmak
haramdır. (Redd-ül-muhtar)
Bazı kimselere balık eti, süt, yumurta, biber gibi şeyler zarar verir.
Bunlar, yalnız zarar verenlere haram, mekruh olur. Zarar vermeyenlere ise
mubahtır. (Hadika)
İmam-ı Nevevi hazretleri buyuruyor ki:
Kenevir bitkisinden elde edilen esrarın, sarhoş etmeyen miktarını ilaç
olarak kullanmak caizdir. (Mühezzeb)
Afyonun da sarhoş etmeyen az miktarı haram değildir. (Feth-ur-rahim
s.30)
Afyon ve diğer zehirli otların alınan çok miktarları haramdır, fakat az
miktarlarını ilaç olarak kullanmak caizdir. (Zevacir)
Uyuşturucu benc otu mubahtır. Bununla sarhoş olmak haramdır.
(Dürr-ül-muhtar 3/166)
(Çoğu sarhoş edenin azı da haram olur) hadis-i şerifi sıvı içkilere
mahsustur. Zehirli bitkileri ve sarhoş edici katı ilaçları az miktarda, ilaç
olarak kullanmak haram olmaz. (Redd-ül-muhtar 5/295)
Bu vesikalar karşısında, afyon, kenevir ve tütün ekimine, ticaretine
haram diyen yazarın tevbe etmesi lazımdır. Bu bitkiler zehirli ise de, tıpta,
sanayide de kullanıldığı için, ticaretine haram demek çok veballi bir iştir.
Allahü teâlâ lüzumsuz bir şey yaratmamıştır. Yarattı demek küfre düşürür.
Tütün de zikreder
Sual: Bir hoca, (Bütün otlar zikreder, tek zikretmeyen ot, tütün
bitkisidir) diyor. Tütün niye zikretmez ki?
CEVAP
O kimse, ya cahilliğinden veya bildiği hâlde taassubundan dolayı
tütünü kötülemek için öyle söylemiş olabilir. Gökte ve yerde bulunan
gezegen ve taş gibi canlı cansız her şey zikreder. Bir âyet-i kerime meali
şöyledir:
(Yedi kat gökle yer ve bunların içindekiler [canlı cansız her şey],
Allah’ı tesbih eder. Hiçbir şey yok ki, Onu hamdle tesbih etmesin,
fakat siz, onların tesbihini anlayamazsınız!) [İsra 44]
Allahü teâlâ, (Allah'ı zikretmeyen hiçbir şey yok) buyururken, o
hocanın tütün bitkisi zikretmez demesi çok yanlıştır. Hac suresinin 18.
âyet-i kerimesinde de, gökteki Güneş, Ay ve yıldızlarla yerdeki dağlar,
ağaçlar ve bütün hayvanların zikrettiği bildiriliyor.
Yine böyle, mutaassıp bir cami imamı, (Her bitki Allah'ı zikreder, tütün
zikretmez, o kâfirdir) der. Nakşi büyüklerinden âlim ve seyyid bir şeyh
242
www.dinimizislam.com
hazretleri de, tütün içmediği hâlde, onun mubah olduğunu göstermek için,
(Getirin, imamın kâfir dediği tütünü yakayım) buyurur. İmam hatasını
anlayıp özür diler.
Yine tütüne haram diyen taassup ehli bir hocaya Temel der ki:
(Mubah diyenler de var, haram diyenler de. Ben her iki tarafı da
memnun ediyorum. Tütün, haramsa yakıyor, helâl ise içiyorum.)
Temel, (Tütün haramdır, tütün kâfirdir) diyenin gönlü olsun diye, tütünü
yakıyormuş, bu arada mubah diyen zata da uymak için içiyormuş.
Dini tabirler ve dili korumak
Dilde anarşi çıkarmak
Sual: Yazılarınızda, vacip, secde-i sehv, riya gibi kelimeler kullanılıyor.
Yazıyı anlamakta güçlük çekiyoruz. Bunların Türkçesini yazsanız ne olacak
sanki? Bir de gereksiz olarak, hemen her sözcüğe, inceltme ve kesme
işaretleri konuyor. Bunlar gereksiz değil midir?
CEVAP
Bir milleti meydana getiren başlıca unsurları tarif ederken, ikisinin Dil
ve Din olduğunu belirtmişlerdir.
Eskiden beri kullandığımız kelimeleri atmanın bir faydası olmadığı gibi
birçok zararları da vardır. Mesela insan hakları ile ilgili tapu kayıtlarının
önemi büyüktür. Bunları okuyacak insan sayısı, gittikçe azalmaktadır. Çok
zengin olan arşivimizi, kitaplarımızı okuyup anlayacak kimse kalmayınca
ne yapılacak?
İrfan hazinemizden faydalanmak için, uydurmacılığa milletçe engel
olmak milli bir görevdir. Dili korumak, vatanını korumakla birdir. Dil, vatan
gibi, örf ve âdetlerimiz gibi büyük bir önem arzeder. Milli kültürün esası
dildir. Başka dilden gelen kelimeler, değişikliğe uğrayarak yeni bir özellik
kazanmışsa, o kelime artık yabancı olmaktan çıkmış, o milletin malı
olmuştur.
Asırlardır kullandığımız bu kelimeleri atmak, (Bu topraklar, mesela
İstanbul daha önce yabancıların olduğu için istemeyiz) demeye benzer.
İstanbul, bizim vatanımız olmuştur. Hak, adalet, ilim gibi kelimeler de bizim
malımızdır. Sebepsiz yere malımızın atılmasına razı olamayız.
Din ve dilin önemini bilen düşmanlar, dini ve dilimizi bozmak, milli
kültürümüzü çökertmek için dinde ve dilde anarşi meydana getirmeye
çalışmışlardır.
Her işte, her meslekte, her ilimde özel deyimler vardır. Mesela sporla
243
www.dinimizislam.com
ilgilenen, ofsayt, aut, korner gibi futbol deyimlerini bilir. Bilmezse, seyrettiği
maçtan zevk almaz. Hakemler, spikerler bunların Türkçesini söylemez.
Sporda olduğu gibi, hukukta, tıpta, ekonomide ve her ilim dalında o
ilimle ilgili deyimler bulunur. Mesela bir doktor, (Hastaya anestezi yaptık)
derse, tıpla ilgilenen, bunun narkoz, eter gibi bir madde ile hastanın
bayıltıldığı veya uyuşturulduğunu anlar.
Ekonomide kullanılan deyimleri de ancak ekonomistler ve bu işle
ilgilenenler bilir. Mesela açığı kapatmak için hükümetçe yapılan para
yardımına Sübvansiyon, para arzına Emisyon, yabancı paralara göre,
paranın değerini düşürmeye Devalüasyon deniyor. Böyle kelimelerin
Türkçesi olmaz.
Namaz kılanın da, farz, vacip, secde-i sehv, ihlas, riya gibi deyimleri
bilmesi gerekir. Bilmezse dinini öğrenmesi mümkün olmaz. Bunların
Türkçesi olmaz. Sporcunun, sporla ilgili deyimleri bildiği gibi, namaz kılanın
da, namazla ilgili deyimleri bilmesi gerekir. Bununla beraber, biz, zaman
zaman bu kelimeleri açıklıyoruz. Fakat her yazıda açıklanması uygun
olmuyor. Birkaç ay devamlı okunursa, bu kelimelere alışılır, yabancılık
çekilmez. Biz yine de, açıklama yapmaya çalışacağız.
Kelimelerin imlasına gelince, kar ile kâr, hala ile hâlâ, yar ile yâr, hal ile
hâl kelimeleri, inceltme işareti kullanmadan yazılırsa, birbirine karışır,
anlaşılması güç olur. Bir de ince okunan kâfir, Kâzım gibi kelimeler vardır.
Bunlar inceltmesiz olarak okununca çok tuhaf oluyor.
Bir de kesme işareti vardır. Mesela Kur'an ile kuran farklı iki kelimedir.
Kesme işareti olmadan yazılınca yanlışlığa yol açar. Arapça asıllı
kelimelerdeki elif ve ayın harfini göstermek için kesme işareti kullanmak
zorunda kalıyoruz. Yanlışlığa sebep olmayanları kullanmamaya dikkat
ediyoruz.
Dili korumak, vatanını korumakla birdir
Sual: Dinde dilin yeri, önemi nedir?
CEVAP
Bir milleti meydana getiren başlıca unsurlardan ikisi, Dil ve Din diye
tarif edilir. Dinde de dilin yeri, önemi büyüktür. Ecdadımızın yazdığı bir
Mızraklı ilmihali okuyamayan genç, dinini nasıl öğrenecektir?
İnsan hakları ile ilgili tapu kayıtlarının önemi büyüktür. Bunları
okuyacak insan sayısı, gittikçe azalmaktadır. Çok zengin olan arşivimizi,
kitaplarımızı okuyup anlayacak kimse kalmayınca ne yapılacak? İrfan
hazinemizden faydalanmak için, uydurmacılığa milletçe karşı çıkmak milli
bir vazifedir. Dili korumak, vatanını korumakla birdir. Dil, vatan gibi, örf ve
244
www.dinimizislam.com
âdetlerimiz gibi büyük bir önem arz eder. Milli kültürün esası dildir. Başka
dilden gelen kelimeler, değişikliğe uğrayarak yeni bir özellik kazanmışsa, o
kelime artık yabancı olmaktan çıkmış, o milletin malı olmuştur.
Asırlardır kullanarak öz malımız haline gelen bu kelimeleri atmak,
(daha önce bu topraklar yabancıların olduğu için mesela, İstanbul
Bizans’tan gelmedir, istemeyiz) demeye benzer. İstanbul bizim vatanımız
oldu. Hak, adalet, ilim gibi kelimeler de malımızdır. Malımızın atılmasına
göz yumulmamalıdır.
Din ve dilin önemini bilen millet düşmanları, din ve dilimizi bozmak,
milli kültürümüzü çökertmek için dinde ve dilde anarşi meydana getirmeye
çalışmışlardır. Dünyada hiçbir dil, saf olmadığı gibi, saf olması da mümkün
değildir. İngilizce’nin yarıdan fazlası Fransızca’dır. Fransızca’nın, hemen
hepsi başka dillerden gelmiştir. Çoğu Latin ve Grek asıllıdır. En saf olan
Arapça’da bile İbrani, Süryani, Türk ve Avrupa menşeli birçok kelime
vardır.
Kamyon, tren, kravat, sonu ist ile biten sosyalist ve kapitalist, sonu tör
ile bitenler, traktör ve vantilatör, sonu siyonla biten enflasyon, istasyon gibi
Fransızca’dan gelen kelimeler; çek, maç, gol gibi İngilizce’den; fasulye,
polis, anahtar gibi Yunanca’dan; nisan, şubat gibi Süryanice’den; kitap,
kalem, insan, vatan, halk gibi Arapça’dan; çoban, kağıt, çarşaf gibi
Farsça’dan gelen kelimeler ile mazot [Rusça], çay [Çince], makarna
[İtalyanca] gibi kelimeler, dilimize yerleşmiştir. Bunları atıp yerine sözcük
uydurmak, kültür emperyalizmidir, dilimize yapılan bir su-i kasttır.
Ağaçtaki kuru dalları ayıklarken balta ile dal ve kökleri kesmek ağaca
zarar verir. Meyve ağacı balta ile budanmaz. Budama makası gerekir.
Budama gibi, aşılama da rastgele olmaz. Ameliyat bıçağı, aşı bıçağından
ayrıdır. Portakal yaprağı, çam ağacına konsa iğreti durur. Ağaçta da, dilde
de gelişmenin tabii olması, bünyeye uyması şarttır. Dilin de kanunları
vardır. Kanunsuz müdahale, onu dejenere eder.
Kuralsız kelime uydurmak hastalıktır. Psikolog Ayhan Songar, (Bazı
akıl hastaları, durup dururken kelime uydurur. Bunların konuşmaları,
bazen hiç anlaşılmaz bir uydurma lisan haline gelebilir) diyor.
Uydurma kelimeler, dağdan gelip bağdakini kovarsa ne olur? Devlete
İlkut diyorlar. Eğer İlkut yayılırsa, ortada devlet kalmaz. Özgürlük
gırtlağımıza çıkarsa, hürriyetimiz yok oldu demektir. Yaşam her yeri
kaplarsa, hayatımız sona ermiş olur. Artam, meziyetlerimizi alıp
götürür. Kitap yerine Betik, kütüphaneleri doldurursa kitapsız kaldık
demektir.
Vicdan yerine Bulunç ortada gezerse, artık vicdansız oluruz.
245
www.dinimizislam.com
Demokrasi denilen Budunbuyrun zorbası, Meclise de girerse, demokrasi
yıkılmış olur. Doygu rızıkmış. Doygu, egemen olursa, maazallah rızkımız
kesilir.
Düzence disiplinmiş. Düzence her yere girerse, hiçbir yerde disiplin
kalmaz. İstikamet yerine Yönelti yolumuza çıkarsa, istikametimizi
şaşırırız. Mut, saadetmiş. Mutlar her yeri kaplarsa, saadetten mahrum
kalırız.
Eser, Yapıt olursa, tarihi eserlerimiz yıkılmış olur. Radyo yaymaçmış.
Yaymaç çoğalırsa radyo dinleyemeyiz, dinlesek de zaten anlayamayız.
Ulusçuluk milliyetçilikmiş. Ulusçuluk borusu öterse, milliyetçilik susar.
Nasıl dil tasfiyecileri kelimeleri bilinçli çıkarmak istiyorsa, sağ duyu
sahipleri de şuurluca uydurukçadan uzak durmalıdır.
Dini deyimlerin açıklanması
Dinimizde kullanılan bazı kelimeler bilinirse, din kitapları daha iyi
anlaşılır. Ateistlere göre de tarifleri yapılmıştır.
Allah, Kâinatı yoktan yaratan ilah. Ateiste göre, insanların yarattığı
hayali varlık.
İslamiyet, Allah’ın emir ve yasaklarının tamamı. Ateiste göre, hurafeler
zinciri.
Müslüman, İslamiyet’e uyan kimse. Ateiste göre, hurafelere uyan
gerici.
Salih, ibadetleri yapıp haramlardan kaçan müslüman. Ateiste göre,
tam bağnaz kimse.
Fâsık, bazı farzları yapmayan veya birkaç haram işleyen müslüman.
Ateiste göre, az bağnaz kimse.
Kâfir, Müslüman olmayan. Ateiste göre, tam özgür kişi.
Münafık, Müslümanları aldatmak için müslüman görünen kâfir. Ateiste
göre, özgürlüklerinden özveride bulunan yiğit militan.
Mürted, Müslümanlıktan ayrılıp, kâfir olan. Ateiste göre, tam
özgürlüğü seçen ilerici.
Mülhid, kendini samimi müslüman bildiği halde, âyet ve hadise kendi
görüşü ile mana vererek, imanı bozulan, küfre düşen kimse. Ateiste göre,
aydın müslüman.
Zındık, Allah’a, helale, harama inanmadığı halde inanıyor gibi görünen
dinsiz kâfir. Ateiste göre, özgürlüklerinden özveride bulunan militan.
Yobaz, bütün hakikatler kendisine gösterildiği halde, kabul etmeyen,
kendi indi ve hatalı görüşünde körü körüne ısrar ve inat eden kaba, cahil
kimse. Bunun din yobazı, fen yobazı, devrim yobazı, laiklik yobazı gibi
birçok çeşidi vardır. Yobazların her çeşidi zararlıdır. Ateiste göre, herhangi
246
www.dinimizislam.com
bir dine inanan bağnaz.
Nikah, Meşru bir aile kurmak için, sünnete uygun yapılan evlilik.
Ateiste göre, bir eşle beraber yaşamaya zorlanan, özgürlükleri kısıtlayıcı,
Sümerlerden kalma yasal baskı.
Tesettür, Dine uygun giyinme. Ateiste göre, özgürlüğü örten, öcüsel
giysi.
Ölüm, Müslümanların Allah’a, kâfirlerin azaba kavuşması. Ateiste
göre, insanın yok olup gitmesi.
Fundamentalizm
Dine ve bilhassa Müslümanlığa düşman olan kimseler, müslümanlara
çamur atmak için yıllardır bazı kelimeler uyduruyorlar. Müslümana
müslüman diye saldırsalar, tepki alacakları için, müslümana gerici, çağdışı,
yobaz, mürteci, dinci diyorlardı. Şimdi de, fundamentalist, kökten dinci,
radikal gibi kelimelerle saldırıyorlar.
Fundamentalizm: Temelcilik, esascılık (=kökten dincilik)
1900-1918 yılları arasında ABD de hıristiyanlığın özüne dönülmesini
savunan broşürler yayınlandı. Burada Kitab-ı Mukaddesin lafzına sıkı
sıkıya bağlı kalınması savunulmuş ve diğer tefsirlere başvurulmasına karşı
çıkılmıştır. Modernistler de bunlara karşı çıkmıştır. 1925 yılında evrim
teorisini okutan bir ilkokul öğretmenine karşı Tennesseede (ABD) açılan bir
dava sonucu dünya bunları tanıdı. 1918de ABD de Worlds Christian
Fundomentals
Association
kuruldu.
Kökten
dincilik
denilen
fundamentalizmin müslümanlıkla hiçbir alakası yoktur. Zahiriye fırkası ile
mezhepsizliğe benzer yönleri vardır.
Radikalizm: Köktencilik - Cezriyye
Toplumun siyasi, iktisadi ve ictimai yapısını kökten değiştirmeyi gaye
edinmiş bir fikir cereyanıdır. İngiltere’de 18. asrın sonunda krallık ve kilise
aleyhtarı Whig partisi için kullanıldı. ABD de 19. asırda kölelik aleyhtarları
için kullanıldı. Fransa’da 1830-1848 arasında laikliğin iyice yerleştirilmesini
sağlamak için krallık ve kilise aleyhtarı olarak çıktılar. 1899da iktidar
oldular, antisosyalist idiler. İsviçre’de 1830da kilise aleyhtarı olarak ortaya
çıkıp iktidara geldiler. Fundamentalizm gibi, Radikalizmin de müslümanlıkla
hiçbir ilgisi yoktur.
Türk dili bozuluyor
Sual: Bir sürü uydurma kelime çıkardılar. Bunlar Türk dilini bozuyorlar.
Bazı örneklerle zararlarını açıklar mısınız?
CEVAP
247
www.dinimizislam.com
Çok kimse, yanlış olarak, meşhur oldu yerine, şöhret oldu, geçen yıl
yerine, geçtiğimiz yıl, ucuzluk yerine, şok indirim veya mucize indirim
diyorlar.
İlim sahibi olana âlim oldu denir, ilim oldu denmediği gibi, şöhret sahibi
olana da, şöhret oldu denmez, meşhur oldu denir. Meşhur yerine, şöhretli
veya ünlü de denebilir.
Geçtiğimiz yıl, geçtiğimiz ay, geçtiğimiz hafta, geçtiğimiz gün denmez.
Çünkü biz zamanı değil, zaman bizi geçmektedir.
Şok; kaza, beklenmeyen kötü bir olay demektir. Fiyatlar ucuzlayınca
alıcı niye şok olsun? Fiyatlar çok yükselince insan şok veya şoke olur.
Şoke olmak, birdenbire şaşırmak, hoşa gitmeyecek bir şeyle karşılaşmak
demektir. Hele mucize indirim demek çok yanlıştır.
Dil tasfiyecileri, bir sürü uydurma kelime çıkardılar. Bu kelimeler
bilhassa iki yönden daha zararlıdır:
1- İhtiyaç yokken, sırf bir kelime başka dilden geldi diye, mutaassıp
kelimesini atıp yerine, hiçbir kaideye uymayan uydurma bir sözcük, mesela
bağnaz koymak dilde anarşiye yol açar.
2- Osmanlı arşivlerini, lüzumlu vesikaları yıllardır okuyacak kimse
bulunamadı. Bu fark edilince tedbir almaya çalıştılar. Osmanlı eserlerini
bugünkü gençliğin anlaması gittikçe zorlaşıyor. Azerbaycan’dan bir genç
geldi. Mızraklı ilmihal’in aslını okudum, rahatça anladı. İslam’ın koşulu
beştir dedim. Anlamadı. Yarın şart kelimesi unutulup yerine koşul gelirse,
kimse İslam’ın beş şartını bilemeyecektir. Bu uydurma kelimeleri tasvip
etmemek bu bakımdan din gayreti olur. Müslüman, dininin unutulması için
yapılan böyle çalışmaları hoş görmemelidir.
Mektup, kitap yabancıdan yani Arapça’dan geldiği için onun yerine
Betik kullanılmasını istiyorlar. Eğer bu betikler, topluma hâkim olursa, artık
mektup yazamayacak, kitap okuyamayacağız.
Saptamak sözcüğünü hançer gibi bağrımıza saplamaktan
çekinmediler.
Azman, aşırı şekilde gelişmiş demektir. Kurt azmanı köpekler böyledir.
Azman vezninde yazman ve uzman var. Azmanlar, yazmanlar çoğalır,
azmanlaşırlarsa, ortalıkta kâtip diye birine rastlamak mümkün olmaz.
Azman veznindeki uzmanlar, çoğaldığından, artık mütehassıs elaman
bulmak zorlaştı.
Bu bağnaz dilciler, hayvanlardan esinlenerek [ilham alarak]
hayvanlara benzer sözcükler üretmeye çalışıyorlar. Boğaya benzesin diye
doğa, aygıra benzesin diye uygar sözcükleri buldular. Herkes uygar
olursa, bir tek medeni kimse bulmak mümkün olmayacaktır.
248
www.dinimizislam.com
Kuyruk hayvanlarda olur. Bunun için kuyruk vezninde uyruk sözcüğü
buldular. Köpeklerin hav hav, kedilerin miyav miyav sesinden esinlenerek
sınav diye bir sözcük uydurdular.
Hayvanlar arabaya koşulur. Koşulmak kelimesinin emir şekli
koşul’dur. Bu koşulu şart yerine koymak, kelime düzenini alt üst etmek
olur.
Hâkim kelimesi Arapça olduğu için uydurma bir sözcük aradılar, yargı
kelimesinden doğru olarak yargılayıcı veya yargıcı kelimesi mümkün iken,
sırf uydurma olsun, kırlangıç’a benzesin diye yargıç sözcüğünü buldular.
Yargıç yarma aleti demektir. Mahkemeye de yargıçevi diyebilirler.
İzlemek, takip etmek iz üzerinde yürümek demektir. Seyretmek,
bakmak anlamında kullanılması yanlıştır. Türkistanlı bir genç, (Televizyon
izliyoruz) diyenlere şaşırıp kalır, (Ne o televizyon kaçtı da onu mu takip
ediyorsunuz, izini mi sürüyorsunuz) der. Gülünç hâle düşmenin ne âlemi
vardır?
Ahlakı bozma gayretleri
Sual: Ahlakımızı bozma gayretleri dilimizde nasıl anlaşılır? Birkaç
örnek verir misiniz?
CEVAP
Ahlakımızı çökertmek için, aile mefhumunu kaldırma, rezaletleri meşru
gibi, meşru olanları da kötü gibi gösterme gayretleri devam etmektedir.
Hırsızlık, fuhuş, kumar, esrarkeş ve sarhoş olmak gibi dinimizde
kötülükleri, iyi bir şey gibi göstermeye, hafife almaya çalışıyorlar. Birkaç
örnek verelim:
Hırsızlık yapana çok uyanık veya uyanığın biri diyorlar. Halbuki
uyanık açıkgöz, zeki demektir.
Şoför, kör kütük sarhoş yakalanıyor, alkollü idi, sarhoşken başkasını
öldüren birine de, alkol almıştı deniyor. Sanki yanında bir kapta alkol
taşıyormuş gibi basit gösteriliyor.
Ahlaksız bayanlara sosyetik diyerek rezaletlerini hafife almaya
çalışıyorlar.
Yurtdışından gelen denetimsiz, frengili, aidsli kötü bayanlara, fahişe
denmiyor da, nataşa deniyor.
Bir erkekle nikahsız gezen fahişeye, o erkeğin dostu diyorlar. Dost ne
güzel bir kelimedir, fahişeye dost denir mi hiç? Bunlara metres de diyorlar.
Metres, efendi, öğretmen demektir.
Zina yapılan resmi yerlere, genel ev, özel yerlere randevu evi
249
www.dinimizislam.com
deniyor. Randevu buluşma demektir. Zina evi denmiyor, buluşma evi
deniyor. Fahişe için hayat kadını, tele-kız ve daha başka cazip kelimeler
kullanıyorlar. Hayat kadını, hayat veren kadın anlamında, Tele kızdaki kız
ise, el değmemiş, bâkire anlamındadır. Zinayı hafifletmek için, cinsel taciz
ifadesi kullanılıyor. Mesela, (Clinton cinsel tacizde bulunmuş) denmişti.
Zina yerine kaçamak da deniyor, “Ara sıra kaçamak yapmalı” diyorlar.
Puşta, ibneye, daha yumuşak bir kelime, mesela eşcinsel, travesti
diyorlar. Birbiri ile kötü ilişki kurmaya çalışan bayanlara da lezbiyen, sevici
diyorlar. Kötü iş yapmıyor da, sadece seviyor gibi gösteriliyor. Aksırınca
(hapşırınca) elhamdülillah diyene, yerhamükellah yerine, çok yaşa
diyorlar.
Kötü şeyler iyi gibi gösterilirken, iyi şeyler de kötü gibi gösteriliyor.
Birkaç da buna örnek verelim:
Efendi kelimesi, asırlardır çok kıymetli zatlara verilmişti. Başta
Peygamberimize, efendimiz diyoruz. Ama bugün, resmi dairelerdeki
odacıya, kapıcıya, çaycıya basit işlerde çalışana efendi denerek, efendi
kelimesi aşağılanmak isteniyor.
Başörtüsü, çaycılık ve benzeri hizmetlerde çalışan bayana uygun
görülüyor da, memurluk yapan bayana uygun görülmüyor. Allah’ın emri
olan başörtüsüne, gayri meşru bir kıyafet gibi sıkma baş diyorlar.
Başörtüsü dememek için türban da diyorlar. Dindar Müslümana, dinci,
gerici, yobaz diyorlar. Sakallı olanlarına, çember sakallı diyorlar. Kastro
tipi sakallılara da özgür sakallı diyorlar.
Milli oyunlara, halk dansları deniliyor. Böylece dansı meşru
göstermeye çalışıyorlar.
Bakire kızlara, bayan diyorlar. Böylece bakireliğin önemi olmadığı
havası verilmeye çalışılıyor.
Allah’a ısmarladık yerine, emir verir gibi, ukalaca kendine iyi bak
deniyor. İnşaallah yerine, umarım ki kelimesini kullanıyorlar. Hadis-i
şerifte, (İnşaallah demekten daha faziletli iş yoktur) buyuruldu. Kesin
işlerde de inşaallah denir. Allahü teâlâ, (Mescid-i harama inşaallah
gireceksiniz) buyurdu. Yine Allahü teâlâ, (İnşaallah demeden hiçbir şeyi
yarın yapacağım deme) buyurdu.
İnşallahla maşallahla olmaz diyerek bu güzel kelimelerle de alay
ediyorlar. Böylece bizim güzel mefhumlarımız kayboluyor, iyiyi, kötüyü
tefrik edemez, anlaşamaz bir toplum haline geliyoruz. Bunların oyununa
gelmemelidir.
250
www.dinimizislam.com
Her ilmin tabirleri olur
Sual: Gönderdiğiniz Tam İlmihal kitabını aldım; ama dil çok ağır,
anlamakta zorlanıyorum. Niye rükû, secde, tekbir gibi yabancı sözcükler
kullanılmış ki? Bunların Türkçesi yazılsa da herkes anlasa, daha uygun
olmaz mı?
CEVAP
Hiç uygun olmaz. Şu bir gerçektir ki, her işte, her meslekte, her ilimde
o ilme has [özgü] özel tabirler, terimler vardır. Mesela sporla ilgilenen,
ofsayt, aut, korner, penaltı, basketbol, futbol, kale, gol kelimelerini bilir.
Bilmezse, seyrettiği maçtan zevk almaz. Maça gidenin de bunları bilmesi
gerekir. Hakemler, spikerler bunların Türkçesini söylemez. Hakem, spiker
yabancı kelimedir; ama bunlar çok kimse tarafından bilinir, bunların
Türkçesi olmaz. Maç seyreden, kale denilince, etrafı surla çevrilmiş, askeri
bakımdan önem taşıyan kalın duvarlı binayı anlamaz. Bunun gibi harç
kelimesinin, hukukta, inşaatta, ziraatta, ev işlerinde ayrı anlamları vardır.
Sporda olduğu gibi, hukukta, tıpta, ekonomide ve her ilim dalında, o ilme
mahsus [özgü] terimler bulunur. Bu kelimelerin Türkçesi olmaz. Mesela
Turgut Özal, (Özden layüsel değildir) demişti. Uydurma dilciler, bu
kelimenin yerine "sorumsuz" kelimesini kullanıyorlarsa da, onun yerini
tutamaz, çünkü layüsel, yaptığı işlerden hesap sorulmayan, hükmü elinde
olan, istediği gibi hareket eden demektir. Yalnız Allahü teâlâ layüseldir.
İnsanlar layüsel değildir. Birkaç dalda daha örnek verelim:
1- Hukukta bazı terimler kullanılır. Mesela dava, duruşma, beraat,
vekil, müvekkil, teminat, zimmet, icra, iflas, miras, varis, vasi, infaz, zabıt,
muhakeme, tahkikat, mümeyyiz, nafaka, hak, hukuk gibi kelimelerin
Türkçesi olmaz. Türkçesi yazılsa da anlaşılmaz zaten.
2- Tıpta da bazı terimler kullanılır. Mesela, karantina, terapi, psikiyatri,
kardiyoloji, jinekoloji, üroloji, nöroloji, check up [çekap], anestezi, narkoz,
operasyon, enjeksiyon, tahlil, tomografi, röntgen, migren, tansiyon, prostat,
menopoz, glokom, katarakt, aft, kolesterol, kist, sinüzit, farenjit, menenjit,
bronşit, siroz, diyabet, egzama, alerji, kanser, ülser, enfeksiyon, nevrasteni
gibi kelimelerin Türkçesi olmaz. Mesela bir doktor, (Ameliyat için hastaya
anestezi yaptık) derse, herkes anlayamasa da, tıpla ilgilenen biri, bunun
narkoz, eter gibi bir madde ile hastanın bayıltıldığı veya uyuşturulduğu
manasına geldiğini anlar. Bunun gibi (Hasta karantinaya alındı) sözü ile de
ne demek istediğini tıpla ilgilenen bilir.
3- Ekonomide de bazı terimler kullanılır. Bunları ancak ekonomistler ve
bu işle ilgilenenler bilir. Mesela açığı kapatmak için hükümetçe yapılan
para yardımına sübvansiyon deniyor. Para arzına emisyon, yabancı
251
www.dinimizislam.com
paralara göre, paranın değerini düşürmeye devalüasyon deniyor.
Fiyatların artması, paranın değerinin düşmesiyle meydana gelen ekonomik
bozukluğa enflasyon deniyor. Böyle kelimelerin Türkçesi olmaz.
4- Bilgisayar kullanıyoruz. Bazı teknik tabirleri, mesela delete, enter,
mouse, mail, CD, disk, disket, ekran, online, offline, chat [sohbet] gibi
kelimeleri bilmek gerekir. Chat [çet] sohbet demekse de, bilinen sohbetten
farklıdır. Bir sanal odada, bir sayfada karşılıklı yazışmadır.
5- Dinini öğrenmek isteyen kimsenin de, ezan, ikamet, niyet, kefaret,
fidye, farz, vacib, sünnet, müstehab, kıyam, kıraat, rükû, secde, âyet,
hadis, sure, tadil-i erkân, haram, helal, küfür, fâsid, batıl, sahih, caiz, nisab,
ictihad, müctehid, mezhep, tasavvuf, ihlas, riya, gıybet, su-i zan, hüsn-i
zan, mucize, keramet, firaset gibi Arapça kelimeleri bilmesi gerekir.
Bilmezse dinini öğrenmesi mümkün olmaz.
Bu kelimelerin Türkçesi olmaz. Açıklamaları ise zaten yapılıyor. Birkaç
örnek verelim:
1- Kurban kesimi anlatılırken, kurban kelimesi kullanılmak zorundadır.
Hayvan boğazlamak dense olmaz. Kurban derisi yerine, hayvan derisi
dense olmaz. Kurban kesme bir ibadettir, hayvan kesme her zaman
yapılan bir iştir.
2- Namaz kılma anlatılırken, namaz tabiri kullanılmak zorundadır.
Bunun yerine yatıp kalkmak dense uygun olmaz. Farz, vacib, sünnet,
mekruh kelimelerinin yerine başka kelimeler kullanılamaz. Namazın
farzları yerine, (Yatıp kalkmaktaki Allah’ın emirleri) dense gülünç olmaz
mı?
3- Oruç, zekât, hac, gibi dini tabirler yerine, başka kelime veya ifade
kullanmak uygun olmaz. Mesela oruç yerine aç durmak, zekât yerine
fakirin hakkını vermek, hac yerine turistik dini gezi denmez. Abdest yerine
tarifi söylenmez, mesela (Yüz, kol ve ayakları yıkamak ve başı mesh
etmek) denmez. Taharet etmek yerine, şurayı burayı yıkamak denmez.
Dünya işlerinde, teknikte de öyledir. Birkaç örnek verelim:
1- Bir spiker maçı anlatırken, gol oldu yerine top iki direk arasına girdi
dese tuhaf olmaz mı? Korner, ofsayt, faul, penaltı gibi kelimeler yerine
başka kelimeler kullanılsa tuhaf olur.
2- İnternet, genel ağ demektir; ama bir kimse internete girdim yerine,
açıklaması olan, herhangi bir sınırlaması ve yöneticisi olmayan uluslararası
bilgi iletişim ağına girdim demesi tuhaf olur.
3- Tıpta da bazı terimler kullanılır. Mesela, kanser yerine, hücrelerin
kontrolsüz olarak bölünüp çoğalan kötü ur hastalığı demek tuhaf olmaz
mı?
252
www.dinimizislam.com
Her ilmin, her mesleğin kendine has deyimleri bulunur. Bunları
yadırgamamak lazımdır. O ilmi öğreneceksek terimleriyle öğrenmemiz
gerekir. Dini terimler hakkında, sitemizde, linkler bölümündeki Dini
Sözlük’te yeterli bilgi vardır.
Dini tabirleri değiştirmek
Sual: Kelimeleri yanlış kullanmanın veya dini tabirleri değiştirmenin
mahzuru olur mu?
CEVAP
Kelimeleri yanlış kullanmak belki hoş görülebilir. Fakat dini tabirleri
bozmak asla hoş görülmez. Çünkü bir söz insanı kâfir edebilir. Dini
kelimeleri yerli yerinde kullanmamak dini bilgilerden noksan olmaktan ileri
gelmektedir. Hatta bazı kimselerin din ile hiç ilgisi olmuyor. Rastgele
konuşuyor. Açlık grevine ölüm orucu deniyor. Müslüman da bunlara
bakarak aynı hataya düşüyor. Müslüman olmayana şehid denmez. Çin ile
Japonya savaşsa, savaşta ölenlere şehid denmez.
Şehid kelimesi gibi, yaratmak, kader, mucize, keramet, sihir, kehanet
gibi bir çok kelime de yerli yerinde kullanılmıyor. Hırsızın, üç kağıtçının el
çabukluğu ile yaptığı harekete, keramet veya mucize denmez. Evliya
harika bir şey gösterse, mesela su üstünde yürüse, buna keramet denir.
Peygamber su üstünde yürüse buna mucize denir. Salih bir müslüman
yürüse buna firaset denir. Bu kimse, fâsık ise istidrac, kâfir ise, sihir denir.
Kâfir olan Deccalın da insanları öldürüp diriltmesi bir sihirdir. Sihir,
cisimlerin fizik özelliklerini, şekillerini değiştirir. Maddenin yapısını
değiştiremez. Mucize ve keramet, ikisini de değiştirebilir.
Demek ki Mucize sadece Peygamberlerde görülür. Bunun için (mucize
indirim) demek, birisini övmek için (Mucize yarattı) demek, (Yedinci kattan
düştü, mucize olarak kurtuldu) demek, Onun Peygamber olduğunu
söylemek olur. Bunda niyete bakılmaz, söze bakılır. Herhangi bir kimseye
peygamber demek küfür olur. Allahü teâlâdan başkasına yaratıcı demek
mesela, eser yarattım, panik yarattı, yaratıcı bir insan demek müslüman
için çok tehlikelidir. Yaratıcı yalnız Allahü teâlâdır. Kur’an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Yaratmak Allah’a mahsustur.) [Araf 54]
Bazı kimseler, Allahü teâlânın yarattığı işlere, mesela gözün, kulağın
yapısına mucize diyorlar. Bal peteğinin üstünde Allah yazılı olsa, buna da
mucize diyorlar. Böyle söylemek yanlıştır. Allah’ın kudreti, Allah’ın hikmeti
gibi bir şey demek gerekir.
Bir profesörün, bilimden imana giden yolu açıklayan eserini tavsiye
253
www.dinimizislam.com
edecektim. Fakat Allah’ın kudretine mucize dediği için, kıymetli eserini
tavsiye edemedim.
Mucize kelimesini bozmaya çalıştıkları gibi, müslüman kelimesi yerine
İslamcı veya dinci diyorlar. Dinimiz salih, mücahid, dindar, mütteki gibi
kelimeleri bildirmişken, İslamcı demek bid'attir. Hiç bir İslam âlimi
İslamcılıktan bahsetmemiştir. Türkçe’de genel olarak, cı, cu ekleri isim ve
sıfat üreten bir ektir. İsim olarak, sütçü, balıkçı, şarkıcı gibi o işin ticaretini
yapan kimseye denir. Sıfat olarak pilavcı, esrarcı makarnacı gibi kelimeler,
o şeyi yiyip bitirmekle zevk alana denir. İslamcı, dinci de bana bunlar gibi
geliyor. İslamı ve dini yiyip bitirmekle zevk alan veya onun ticaretini yapan
kimse gibidir. Bunun için de hiç kimsenin dinci veya İslamcı olmasını
tavsiye etmeyiz.
Kader kelimesi de yanlış kullanılıyor. (İşçi kaderine terk edilemez, işi
kadere bırakmamalı) diyorlar. Kader, insanların elinde değildir. Kader
kelimesi yanlış olarak tesadüf yerine kullanılıyor. (İşi tesadüfe bırakmamalı)
denir. Fakat (İşi kadere bırakmamalı) denmez. Kader, Allahü teâlânın ezeli
ilmi ile, kulların yapacakları şeyleri bilmesidir. Allahü teâlânın ilmine kimse
müdahale edemez. İntihar eden de Allah’ın kaderini değiştiremez.
(Öldürülen kişinin eceli, o anda, ömrü ortadan kesilmiş değildir) ifadesini
Ahmed Asım efendi, (Öldürülen kimsenin [ve intihar edenin] o anda eceli
gelmiştir. Ömrü ortadan kesilmemiştir. Herkesin eceli bir tanedir) şeklinde
açıklamaktadır.
Bazı dini kelimelerin açıklamaları
Sual: Bid'at, caiz gibi kelimeleri anlayamıyorum. Bunların bir kısmını
yazdım. Açıklarsanız, dini yazı okurken bakarım.
CEVAP
Her ilim, ıstılahları [deyimleri] ile öğrenilir. Bu bakımdan Türkçesi
olmayan kelimeleri öğrenmeniz şarttır. Bildirdiğiniz kelimelerin açıklamaları
şöyle:
Abid: İbadetle meşgul olan.
Akıl-balig: Ergenlik çağına ulaşmış olan.
Akika: Çocuk nimetine karşılık, Allahü teâlâya şükretmek niyetiyle
kesilen hayvan.
Arefe: Zilhiccenin 9. günü. Kurban bayramından önceki gün. Başka
güne arefe denmez.
Aşere-i mübeşşere: Cennete girecekleri, dünyada iken ismen
müjdelenen on Sahabi.
Ateist: Allahü teâlâya inanmayan, dinsiz.
254
www.dinimizislam.com
Bid'at: Sonradan ortaya çıkan şey. Zararlı olmayan âdetlerdeki
değişiklikler günah olmaz. İbadette, bid'at yasaktır. Mesela papaz elbisesi
giymek günah değil, haç takmak küfürdür.
Caiz: Yapılmasında mahzur, [sakınca] olmayan şey.
Dar-ül-Harb: İslam ahkamının tatbik edilmediği yer. Kâfir diyarı. İslam
ahkamının tatbik edildiği yere, İslam diyarına Dar-ül-İslam denir.
Edille-i şeriyye: Dinimiz için esas olan ve bunlara bağlı olan deliller.
Edille-i şeriyye dörttür. Bunlar, Kitap [Kur'an-ı kerim], Sünnet, İcma ve
Kıyastır.
Eshab: Peygamber efendimizin mübarek arkadaşları. [Allahü teâlâ,
Kur’an-ı kerimde hepsinden razı olduğunu ve hepsine Cenneti vaat ettiğini
bildirmiştir.]
Fâsık: Harama önem verdiği halde emir ve yasaklara uymayan
günahkâr.
Feyz: İlahi ihsan, lütuf, manevi nimetler.
Fıkıh: Dinde yapılması ve yapılmaması gereken işleri bildiren ilim. Bu
ilimden kendisine lazım olanları öğrenmek farzdır.
Fakih: İctihad derecesine varmış âlim.
Fitne: Bölücülük yapmak, insanları sıkıntıya, belaya düşürmek.
Fuhş: Çirkin söz ve iş.
Gayrı müslim: Müslüman olmayan. Daha çok hıristiyan ve yahudilere
denir.
Hacamat: Deriyi keserek kan alma. Sülükle de olabilir.
Halife: Resulullah efendimizin vekili ve bütün müslümanların reisi veya
bir tasavvuf büyüğünün vazifelendirdiği talebesi.
Halvet: Yabancı bir kadınla bir erkeğin, bir yerde yalnız kalması.
Hasenat: Güzel işler, iyilikler. Seyyiat ise bunun zıddıdır. Kötülükler,
günahlar demektir.
Hatem-ül-enbiya:
Peygamberlerin
sonuncusu
Muhammed
aleyhisselam.
Hubb-i fillah ve Buğd-i fillah: Allah için sevip Allah için düşmanlık
etmek.
Hurmet-i müsahere: Herhangi bir kadına, şehvetle dokunmakla hasıl
olan durum. Bir kadının herhangi bir yerine şehvetle dokunmak, hurmet-i
müsahereye sebep olur. Yani o kadının neseb ile ve süt ile olan anası ve
kızları ile, o erkeğin evlenmesi haram olur.
Hüsn-i zan: İyi zan.
Su-i zan: kötü zan.
İctihad: Müctehid âlimlerin Kur'an-ı kerim ve hadis-i şeriflerden
255
www.dinimizislam.com
çıkardıkları hüküm.
İddet: Boşanan veya kocasının ölümü ile dul kalan kadının başka
erkekle evlenebilmesi için beklemesi gereken zaman.
İhlas: Bütün iş ve ibadetlerini yalnız Allah için yapmak. İhlas sahibine
muhlis denir.
İrtidad: Müslüman iken, İslam dinini terk etme. Terk edene mürted
denir.
İskat ve Devir: Ölen müslümanı, namaz oruç gibi borcundan
kurtarmak için yapılan iş.
İstiğfar: Allahü teâlâdan mağfiret, af dilemek.
İstihare: Bir işin hayırlı olup olmayacağını anlamak için, iki rekat
namaz kıldıktan sonra, rüya görmek üzere uykuya yatma.
İstihaza: Adet ve lohusalık dışında gelip oruca, namaza mani olmayan
hastalık kanı.
İtikad: Peygamber efendimizin, Allahü teâlâ tarafından, Peygamber
olarak bütün insanlara getirdiği ve bildirdiği hususların hepsini kalben
tasdik ederek inanma.
Kefaret: Yanlışlıkla veya kasten işlenen bir günahın affı için dinin
emrettiğini yapma.
Kelime-i Tevhid: "La ilahe illallah Muhammedün resulullah" sözü.
Kelime-i Temcid: "La havle vela kuvvete illa billah" sözü.
Kerahet: İşlenen amelin sevabını gideren şeyler. Buna mekruh da
denir.
Mahrem: Nikah düşmeyen kimse. Namahrem, yabancı, kendisiyle
evlenilmesi haram olmayan demektir. Herkese söylenmeyen gizli şeylere
de mahrem denir.
Mahşer: Kıyamette bütün mahlûkatın dirildikten sonra hesap için
toplanacakları yer.
Mendub: Yapılması halinde sevap, yapılmazsa günah olmayan şeyler.
Mubah: Dinimizde yapılması emir olunmayan ve yasak da edilmeyen
şeyler.
Müdahene: Gücü yettiği halde, haram işleyene mani olmamak.
Müdara: Dini veya dünyayı zarardan kurtarmak için, dünya
menfaatinden vermek.
Mümin: Resul-i Ekremin bildirdiklerinin hepsini beğenip, kalbi ile kabul
eden, inanmayıp inkâr edene münkir veya kâfir denir.
Münafık: İnanmadığı halde, müslümanları aldatmak için, müslüman
görünen kimse.
Riyazet: Nefsin isteklerini yapmamak. Nefsin istemediğini yapmak ise
256
www.dinimizislam.com
mücahededir.
Ruhsat: İslamiyet’in meşakkat ve zaruret gibi sebeplere bağlı olarak,
ibadetlerde ve diğer işlerde tanıdığı izin ve kolaylık, kolaylık yolu, azimetin
zıddı.
Salih: Ehl-i sünnet itikadında olup genel olarak günah işlemeyen
kimse.
Sapık: İtikad veya ibadetlerde Ehl-i sünnetten ayrılan.
Sütre: Namaz kılanın önüne diktiği yarım metreden uzun çubuk.
Tahmid: "Elhamdülillah" sözü.
Riya: İki yüzlülük, Allah’tan başkası için ibadet etme.
Nifak: Münafıklık.
Şikak: Uyuşmazlık.
Nefs-i emmare: Kötülük yapmak isteyen nefs.
Rüşdü hidayet : Doğru yolu arayıp bulma.
İstikamet: Doğru yol.
Erzel-i ömür: Başkalarına muhtaç olunan sıkıntılı ihtiyarlık dönemi.
Murat: Seçilmiş kimse.
Muhlas: Devamlı ihlas sahibi.
Îsâr: Cömertlik, kendine ihtiyacı olmayan şeyleri vermek, îsâr ise,
kendine gereken şeyleri vermektir. Yani başkalarını kendine tercih
etmektir.
Amel-i kesir: Namazı bozan çok hareket.
Rükün: Namazın içindeki bir farz.
Rüku: Namazda, elleri dize koyup yaklaşık 90 derece eğilmek.
Necaset: Gaita, idrar, kan gibi pislik.
Teganni: Teganni, ırlamak, sesini hançeresinde tekrarlayıp türlü
sesler çıkarmaktır. Yani, musiki perdesine uydurmak için, hareke, harf ve
med [uzatmak] eklemek veya çıkarmak suretiyle kelimeleri bozmak
demektir.
Tefekkür: Allah’ın varlığını birliğini ve yarattıklarındaki hikmetleri
düşünmek demektir.
Dimağı yorulur: Beyni yorulur demektir.
İtidal: Orta yol, aşırılıklardan uzak olmak demektir.
Sual: Feth suresinin başındaki "zenb" kelimesini ehl-i sünnet âlimleri
nasıl tevil ediyorlar?
CEVAP
Oradaki zenb yani günah kelimesi, (Habibim seni geçmişte ve
gelecekte günah işlemekten mahfuz buyurduk) anlamındadır.
Sual: Salik ne demek?
257
www.dinimizislam.com
CEVAP
Salik, tasavvuf yoluna girmiş talebe, mürid demektir. Salik, Allahü
teâlânın sevgisi ile ve Onun sevgisine kavuşmak arzusu ile yanar.
Bilmediği, anlayamadığı bir aşk ile şaşkın haldedir. Uykusu kaçar,
gözyaşları dinmez. Geçmişteki günahlarından utanarak başını kaldıramaz.
Her işinde Allah’tan korkar, titrer. Allahü teâlânın sevgisine kavuşturacak
işleri yapmak için çırpınır. Her işinde sabır ve af eder. Her geçimsizlikte,
sıkıntıda kusuru kendisinde görür. Her nefeste Allah’ını düşünür. Gaflet ile
yaşamaz. Kimseyle münakaşa etmez. Bir kalbi incitmekten korkar. Kalbleri
Allahü teâlânın evi bilir.
Sual: Kurbet ne demektir?
CEVAP
Allah rızası için yapılan iş demektir.
Sual: Kâbe’ye niçin mescid-i haram denilmiştir?
CEVAP
Orada, idamlığı da, öldürmek haram olduğu için.
Sual: (Anam-babam sana feda olsun ya Resulallah) ne demektir?
CEVAP
(Senin emrin onlarınkine tercih edilir) demektir.
Sual: Ahmaklık ne demektir?
CEVAP
Zararlı iş görmektir.
Sual: Peder ne demektir? Baba yerine kullanmak caiz midir?
CEVAP
Peder, Farsça baba demektir. Kayınbabaya kayınpeder denir.
Kullanmakta mahzur yoktur.
Sual: Cuma günü ruhun tanıdıkların evine gelmesi ne demektir?
CEVAP
Ruh madde değil, gelmesi, bilmek, tanımak demektir.
Sual: Hadis-i şerifte başı ağrımayan birinin, Cehennemlik olduğu
bildirilmiştir. Burada baş ağrısı ne demektir?
CEVAP
Dert demektir. Yani her müslümana dert, keder gelir demektir.
Mefhumu muhalifi muteber olmaktadır.
Sual: Bir kelimeyi çocuğa isim olarak konunca anlamı değişir mi?
CEVAP
Değişebilir. Misallerle açıklayalım. Mesela, İslam, cihad kelimeleri isim
olarak konmuşsa, artık, İslam'a, müslüman olmak denmez. Müslüman olan
diye tarif edilir. Cihad kelimesine de savaş, savaş etmek denmez. Allah için
258
www.dinimizislam.com
savaşan denir. Cihad kelimesinin biraz daha kuvvetlisi Cahid'dir. Bunun da
daha kuvvetlisi Mücahid'dir. İsim olarak konunca, artık, Cihad da, Cahid
de, Mücahid de, biri diğerinden daha kuvvetli olmak üzere, cihad eden
anlamına gelir.
Bunun gibi, Hicabi, utanmakla ilgili demektir. Ama bu isim olarak
kullanılınca, mahcup, utangaç, hayâlı, edepli, terbiyeli, perdeli, namuslu
gibi anlamlara gelir.
Hulki, Ruhi, Sulhi kelimeleri de böyledir.
Sual: Ben evli olduğum halde, dedem bana nabekâr diye takılıyor. Bu
ne demektir?
CEVAP
Nabekâr, faydasız, işe yaramaz demektir. Serseri, haylaz, avare, işsiz
gibi manaları da vardır.
Şeref nedir?
Sual: Şerefli, şerefsiz deniyor. Şeref nedir?
CEVAP
Şeref; yücelik, büyüklük, Allah katındaki üstünlük demektir. Bunun için,
Müslümana şerefsiz diye hakaret etmekten çok sakınmalı.
İnsanın şerefi, Allah indindeki değeri, ilim ve edep sahibi olmasıyla
ölçülür. Zenginlikle, makam ve mevki sahibi olmakla, şöhret veya soyla
ölçülmez. (İslam Ahlakı)
İnsanın şerefi, ilmi ve edebiyle ölçüldüğü gibi, mekânların [yerlerin]
şerefi de orada bulunanların şerefiyle ölçülür. Onun için, (Şeref-ül-mekân
bil-mekîn) demişlerdir. Bir evde salih kimseler varsa, günah işlenmiyor,
ibadet ediyorlarsa, orası şerefli bir mekân olur. Bir evde de, fâsıklar
oturuyor, orada çeşitli günah işleniyorsa, orası fısk meclisi olur.
Sual: Faideli Bilgiler kitabında, Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri
için (Zülcenahayn) tabiri geçiyor. Bu ne demektir?
CEVAP
Cenah, kelime olarak kanat demektir. Cenahayn, iki kanatlı, iki özelliği
olan demektir. “Zü” de sahip demektir. Kelime olarak, iki kanat sahibi zat
demektir. Istılahta ise, hem zahiri ilimlerde, hem de marifette yani
tasavvufta yüksek dereceye ulaşmış âlim demektir. Mürşid-i kâmiller de,
ictihâd derecesinde yüksek âlim oldukları için, hem ilim, hem de marifet
sahibi yani zülcenahayn idiler.
Sual: On sekiz bin âlem ne demektir?
CEVAP
Her mahlûk nevine âlem denir.18 bin mahlûk var demek.
Sual: Esselamü alâ menittebe’al hüdâ, “Hüdaya tabi olanlara selam
259
www.dinimizislam.com
olsun” demek midir?
CEVAP
Huda [hı ile], Farsça’da ilah manasındadır. Sahip, efendi manasına da
gelir. Arapça’da ise, hüda [he ile] hidayete erme, doğru yolu, hak yolu, yani
İslamiyet’i bulma gibi manalara gelir. Bildirdiğiniz cümlenin manası,
(Hidayet üzere olana, hak yolda bulunana selam olsun) demektir.
Sual: Nabi efendinin bu şiirini açıklar mısınız?
Sakın terki edebden, küy-i mahbûb-i Hudâdır bu,
Nazargâh-ı ilâhîdir, makâm-ı Mustafâdır bu!
Murâ'ât-i edeb şartiyle gir Nâbî bu dergâha,
Metâf-i kudsiyândır, bûsegâh-i Enbiyâdır bu!
CEVAP
Kelimelerin manaları şöyledir:
Küy = köy, mahalle, şehir
Murâ'ât = saygı göstermek riayet etmek
Metaf = tavaf edilecek yer
kudsiyan = kudsiler, melekler
Busegah = öpülecek yer
Edepsizlik yapmaktan çok sakın, burası Huda'nın sevgilisinin şehridir.
Burası, Allah’ın rahmetle nazar ettiği, Muhammed Mustafa'nın
makamıdır.
Nabi, bu dergâha, saygı ile edebini takınarak gir.
Meleklerin tavaf ettiği, peygamberlerin eşiğini öptüğü yerdir burası.
Müfti-yi macin
Sual: Kitaplarda geçen, müfti-yi macin ne demektir?
CEVAP
Macin, dini dünya kazancına alet eden hilecidir. Müfti-yi macin ise,
sapık itikadını başkalarına bulaştırmak çabasında olan din görevlisi
demektir.
Yâ ile başlayan ifadeler
Sual: Resulullah kelimesi, bazen Resulallah okunuyor. Niçin böyle
okunuyor?
CEVAP
Arapçada yâ ile başlayan kelimeler öyle okunur. Birkaç örnek verelim:
Resulullah, yâ ile başlayınca, yâ Resulallah olur.
Rabb-ül âlimin, yâ ile başlayınca, yâ Rabb-el âlemin olur.
Ebu Bekir, yâ ile başlayınca, yâ Eba Bekir olur.
Ebu Ubeyde, yâ ile başlayınca, yâ Eba Ubeyde olur.
Emir-ül müminin, yâ ile başlayınca, yâ emir-el müminin olur.
260
www.dinimizislam.com
Melek-ül mevt, yâ ile başlayınca, yâ melek-el mevt olur.
Hüccet-ül islam, yâ ile başlayınca, yâ hüccet-el islam olur.
Zülfüyâr
Sual: Konuşmalarda, şiirlerde, (Zülfüyâre dokunmayalım) deniyor.
Kimdir, nedir bu zülfüyâr?
CEVAP
Zülüf: Şakaklardan sarkan saç lülesi, sevgilinin saçı.
Zülfüyâr: Sevgilinin zülfü.
Zülfüyâre dokunmak: Hatırlı, güçlü bir kimseyi veya bir makamı
gücendirmek, darılmasına yol açmak, fitneye sebep olmak.
Zülfüyâre dokunmamak: Hiç kimseye zarar veya sıkıntı vermemek,
sıkıntı verecek, konulara girmemek, fitne fesattan uzak durmak.
Terör örgütü
Sual: Basında bazı suçlu kimseler veya onları savunanlar, örgütlerinin
ismi için, bu isim çok kıymetlidir, örgütü suçlamak o kıymetli Türk destanını
aşağılamak olur diyorlar. Suç örgütünün isminin kıymetli olması, onu suçlu
olmaktan kurtarır mı?
CEVAP
Suçluluk psikolojisiyle öyle mantıksız şeyler söylenebilir. Allah,
Peygamber, melek ve İslam gibi mübarek isimlerinden biriyle terör örgütü
kurulsa, ismi mübarek diye teröristler suçlanamayacak mı? Sebilullah,
Hablullah veya Hizbullah isimli bir terör örgütü kurulsa, bu ifadeler Kur’anı kerimde övülüyor diye, bu isimlerden birini alan terör örgütü suçlanamaz
mı? Biri de çıksa, Hizb-ül-İslam isimli bir terör örgütü kurup, suç işlese,
ismi mübarek diye, suçlular cezalandırılamayacak mı? Adı ne olursa olsun
suç işleyen her örgüt suçludur.
Kelimeler:
Sebilullah: Allah’ın yolu, Allah’ın rızası
Hablullah: Allah’ın ipi, Kur'an-ı kerim, İslamiyet, cemaat
Hizbullah: Allah’ın fırkası, Allah’ın grubu, Allah’ın taraftarı
Hizb-ül-İslam: İslam grubu, İslam taraftarı
Ezeli hazine
Sual: Tam İlmihalin başında (İşte budur, miftah-ı genc-i kadim;
Bismillahirrahmanirrahim) ifadesinin manası nedir?
CEVAP
Miftah = Anahtar
Genc = Hazine
Kadim = Eski, ezeli
Yani, (Ezeli hazinenin anahtarı Bismillahirrahmanirrahim) demektir.
261
www.dinimizislam.com
Kendini Allah’tan satın almak
Sual: (Bin kere İhlâs okuyan kendini Allahü teâlâdan satın almış
olur) hadis-i şerifindeki, (Kendini Allahü teâlâdan satın almak) ifadesi ne
anlama geliyor?
CEVAP
Kölenin efendisinden kurtulup hürriyete kavuşması için, efendisine
kendi değeri kadar para vermesi gerekir. İnsanlar da, Allahü teâlânın kulu,
kölesidir. İnsan kulluktan yani Allahü teâlânın kölesi olmaktan elbette
kurtulamaz. İnsanın Cehennemden kurtulması, kölenin kölelikten
kurtulmasına benzetilmiş, yani burada mecazî olarak, İhlâs suresini bin
kere okuyanın Cehennemden kurtulacağı bildirilmiştir.
Şartsız bildirilen her hüküm gibi, bu da elbette şarta bağlıdır. Bin İhlâs
okuyanın Cehennemden kurtulmak için, Müslüman olması şarttır.
Müslüman olmayan, ne yaparsa yapsın Cehennemden kurtulamaz. Ehl-i
sünnet itikadında olmayan da, bozuk itikadının cezasını çekmedikçe
Cennete giremez. Kul hakkı ve farz borcu olanlar, bunları ödemedikçe
veya herhangi bir sebeple affa uğramadıkça Cehennemden kurtulamaz.
Saygı ifadeleri
Sual: Aşağıdaki ifadelerin anlamları nedir? Kimler için kullanılır?
CEVAP
Anlamları ve kimler için kullanıldığı karşılarına yazılmıştır:
Hazret: Saygı ifadesi olarak, Allahü teâlâ, Peygamberler ve âlimler için
kullanılır. Hak teâlâ hazretleri, Hazret-i Âdem, imam-ı azam hazretleri,
Hazret-i Mevlana gibi.
İmam: Dinde söz sahibi, müctehid âlim demektir. İmam-ı Ahmed,
İmam-ı Rabbani, İmam-ı Gazali gibi. İmam denince, hazretleri denmese
de, saygı ifadesi de kullanılmış sayılır, ama rahmetüllahi aleyh demek
müstehabdır.
Allâme: Âlim kelimesinin mübâlağalı ism-i fâilidir. Kısaca, büyük âlim
demektir.
Mevlânâ: Efendimiz anlamına gelen ve bir büyüğe karşı söylenen
hürmet ve saygı ifâdesidir. Daha çok, Hâlid-i Bağdâdî, Celaleddin-i Rumî,
Abdürrahman-ı Cami gibi bazı âlimler için kullanılmaktadır.
Hâce: Müderris, hoca, efendi anlamına gelen ve âlimlere, evliyâ
zatlara verilen, Farsça bir ünvandır.
Seyyid: “Efendi, üstün kimse” demektir. Peygamber efendimizin
soyundan gelenlere de seyyid denir.
262
www.dinimizislam.com
Ebu: Baba demektir. Ebu Yusuf, Yusuf’un babası demektir.
[Bazen mecazi olarak da kullanılır. Mesela turab, toprak demektir.
Ebu Turab ise, toprakla haşır neşir olan, eli yüzü topraklı, toprağı, yani
secde etmeyi seven, tevazu ehli demektir. Hazret-i Ali, mescidde kuru
yerde yatarken Peygamber efendimiz, Hazret-i Ali’nin yüzünün toz toprak
içinde olduğunu görünce, bizzat mübarek elleriyle toprağı yüzünden silkip,
(Kalk yâ Ebâ Turab) buyurdu. Hazret-i Ali, (Benim için, Ebu Turab lakabı
bu bakımdan çok kıymetlidir) buyururdu.
Ebu Hüreyre, kedicik babası, yani kediyi seven, kedileri bakıp
gözeten, onlara şefkat gösteren kimse demektir.
Ebu Hanife, doğru inanan, İslamiyet’e sarılan kimse, gerçek
Müslümanların hamisi, koruyucusu, babası yani imamı, rehberi demektir.
Ebu Cehil, cahilin daniskası, kuru cahil, koyu cahil, İslamiyet’i,
gerçekleri inkâr eden demektir.]
İbni; bin: Oğul demektir. İbni Ömer, Ömer’in oğlu; Abdullah bin
Ömer de, Ömer’in oğlu Abdullah demektir.
Ümm: Anne demektir. Ümmü Seleme, Seleme’nin annesi; Ümmü
Hâris, Hâris’in annesi demektir.
Bint: Kız çocuğu demektir. Zeyneb binti Resulullah, Resulullahın kızı
Zeyneb demektir.
Şeyhayn: Hazret-i Ebu Bekir ve hazret-i Ömer’i birlikte ifade etmek
için kullanılır. Ayrıca, fıkıh ilminde, İmam-ı a’zam ile İmam-ı Ebu Yusuf
için; hadis ilminde de, İmam-ı Buhari ile İmam-ı Müslim için kullanılır.
İmameyn: İki imam, iki âlim demektir. İmam-ı Ebu Yusuf ile İmam-ı
Muhammed’i birlikte ifade etmek için kullanılır.
Tarafeyn: İmam-ı a’zam ile İmam-ı Muhammed’i birlikte ifade etmek
için kullanılır.
Hateneyn: İki damat demektir, Peygamber efendimizin iki damadı
olan, hazret-i Osman ve hazret-i Ali için kullanılır.
İmam-ı A’zam: Büyük İmam, büyük âlim demektir, Ebu Hanife
hazretleri için kullanılır.
İmam-ı Rabbani: Kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmiyle amel eden
derin âlim demektir, Mektubat-ı Rabbani’nin yazarı Ahmed Farukî
Serhendî hazretleri için kullanılır.
Şah-ı Nakşibend: Behaüddin-i Buhari hazretleri için kullanılır. Allahü
teâlânın sevgisini kalblere nakşettiği için böyle denmiştir.
Huccet-ül-İslam: Üç yüz bin hadis-i şerifi, senetleri, ravileriyle birlikte
ezbere bilen büyük âlim demektir. Daha çok, İmam-ı Gazali hazretleri için
kullanılır.
263
www.dinimizislam.com
Gavs-ül-a’zam: Gavs, yardım eden, Evliya arasında kullara yardımla
görevlendirilen kimse demektir. Gavs-ül-a’zam, büyük yardımcı demektir,
Abdülkâdir-i Geylani hazretleri için kullanılır. İnsanlara ve cinlere yardım
eden anlamında, Gavs-üs-Sekaleyn de denir.
Müfti-yüs-Sekaleyn: İnsanlara ve cinlere fetvâ veren büyük âlim
demektir. Genelde, Ebüssüud Efendi ve Ahmed ibni Kemal hazretleri için
kullanılır.
Dua ifadeleri
Peygamberler, âlimler ve evliya zatlar için kullanılan dua ifadeleri de
şunlardır:
Aleyhisselam: Ona selam olsun demektir, bir Peygamber için
söylenir.
Aleyhimesselam: İkisine selam olsun demektir, iki Peygamber için
söylenir.
Aleyhimüsselam: Onlara selam olsun demektir, ikiden çok
Peygamber için söylenir.
Radıyallahü anh: Allah ondan razı olsun demektir, genelde bir erkek
sahabi için söylenir. İmam-ı Rabbani hazretleri İmam-ı a’zam hazretleri için
de kullanmıştır.
Radıyallahü anhâ: Allah ondan razı olsun demektir, bir kadın sahabi
için söylenir.
Radıyallahü anhümâ: Allah o ikisinden razı olsun demektir, iki sahabi
için söylenir.
Radıyallahü anhünne: Allah onlardan razı olsun demektir, ikiden fazla
kadın sahabi için söylenir.
Radıyallahü anhüm: Allah onlardan razı olsun demektir, Eshab-ı
kiramın tamamı için söylenir.
Aleyhirrıdvân: Allah ondan razı olsun demektir, genelde bir erkek
sahabi için söylenir. İmam-ı Rabbani hazretleri, Hazret-i Mehdi için de
kullanmıştır.
Aleyhimürrıdvân: Allah onlardan razı olsun demektir, Eshab-ı kiramın
tamamı için söylenir.
Rıdvanullahi aleyhim ecmaîn: Allah hepsinden razı olsun demektir,
Eshab-ı kiramın tamamı için söylenir.
Rahmetüllahi aleyh: Allah ona rahmet etsin demektir, bir erkek için
söylenir.
Rahmetüllahi aleyhâ: Allah ona rahmet etsin demektir, bir kadın için
söylenir.
Rahmetüllahi aleyhimâ: Allah o ikisine rahmet etsin demektir, iki kişi
264
www.dinimizislam.com
için söylenir.
Rahmetüllahi aleyhinne: Allah onlara rahmet etsin demektir, ikiden
fazla kadın için söylenir.
Rahmetüllahi aleyhim: Allah onlara rahmet etsin demektir, ikiden
fazla erkek için söylenir.
Aleyhirrahme: Allah rahmet etsin demektir, bir kişi için söylenir.
Kuddise sirruh veya Kaddesallahü sirreh: Allah onun sırrını temiz,
mübarek ve mukaddes etsin demektir, bir velî zat için kullanılır.
Kuddise sirruhümâ veya Kaddesallahü esrarehümâ: Allah o ikisinin
sırrını temiz, mübarek ve mukaddes etsin demektir, iki evliya için kullanılır.
Kuddise sirruhüm veya Kaddesallahü esrarehüm: Allah onların
sırrını temiz, mübarek ve mukaddes etsin demektir, ikiden çok evliya için
kullanılır.
Kerremallahü vecheh: Allahü teâlâ onun yüzünü mükerrem, şerefli
kılsın demektir. Hazret-i Ali için kullanılır.
Beyyedallahü vecheh: Allahü teâlâ onun yüzünü nurlandırsın
demektir. Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri, Kadı Beydâvî hazretleri
için kullanmıştır.
Cenâb kelimesi
Sual: Cenâb-ı Allah diyoruz. Cenâb kelimesi, Peygamberimiz için de
kullanılır mı? İnsanlar için de, âli Cenâb deniyor. Uygun oluyor mu?
CEVAP
Cenâb, büyüklük ifade etmek için, hürmet maksadıyla söylenir. Cenâbı Hak dendiği gibi, Cenâb-ı Peygamber de denir. Ayrıca, Hazret-i
Peygamber, Hazret-i Muhammed dendiği gibi, Hazret-i Allah da denir.
Bunlar saygı ifade eden kelimelerdir. Âli Cenâb ifadesi de, iyilik sahibi,
yüksek ahlâklı, cömert, büyük zat gibi anlamlara gelir.
Sual: Bazı kimseler Hazret-i Ali için, Ali aleyhisselam diyorlar. Böyle
söylemek uygun mudur?
CEVAP
Aleyhisselam, ona selam olsun demektir; ama bu tabir Peygamberler
için söylenir. Sahabi, âlim ve veli için söylenmez. Söylenirse kavram
karışıklığına sebep olur. Hazret-i Ali’ye peygamber diyenler de, Ali
aleyhisselam diyorlar. Bunun için Peygamber olmayana aleyhisselam
dememelidir. Asırlardır, din kitaplarında böyle bildirilmiştir. Yeni bir şey
çıkarmak da uygun olmaz.
Hazret-i Ali, Eshab-ı kiramdandır. Bir erkek sahabi için, radıyallahü
anh denir. Bir âlim için, rahmetullahi aleyh denir. Bir veli için, kuddise
sirruh denir. Ölmüş bir mümin için de, merhum veya rahmetli denir.
265
www.dinimizislam.com
Gayrimüslim ölü için bu ifadeleri kullanmak caiz olmaz. Toprağı bol olsun
denebilir. Bu deyimleri değiştirmek yanlış olur.
Esah, Sahih, Müftabih, Mu’temed
Esah: Bir meselenin hükmü hakkında müctehid âlimlerin kavillerinden
en doğru olanı, demektir. Esah, sahih’ten daha kuvvetlidir. Bir misal: Suyu
arayıp bulamayan kimse, teyemmüm edip namazını kıldıktan sonra, suyu
görse, bu husus ihtilaflı ise de, Esah olan namazı iade etmez.
Sahih: Fıkıh kitaplarında, müctehid âlimlerin kavillerinden birini tercih
edip, (doğru olan budur) denilen kavildir. Bir misal: Erkeğin başını tıraş
etmek mümkün olduğu için, saçını uzatıp örse bile, çözerek yıkaması
gerekir. Sahih olan kavil budur. Çünkü erkeğin saçını örmesinde zaruret
yoktur.
Müftabih: Müctehid âlimlerin ictihadlarından uyulması gereken fetva
demektir. Bir veya iki ayrı müctehidin bir iş hakkında iki ayrı kavli bulunsa,
birine sahih, diğerine esah kavil dense, esah kavil ile fetva verilir. Herkesin
ibadet yaparken ve haramlardan sakınırken kendi mezhebindeki âlimlerinin
(Müftabih olan = fetva verilen kavil budur) diye bildirdikleri kavle uyması
gerekir. Bir misal: Teşehhüdde şehadet kelimesini okurken, şehadet
parmağı ile işaret edilmez. Fetva böyledir.
Mu’temed: Müctehid âlimlerin, dini bir mevzudaki sözlerinden esas
alınan kavildir. Bir misal: Balgam kusmak mu’temed kavle göre abdesti
bozmaz. İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Mudmerât’da deniyor ki: Fetvaya yarayan alametlere gelince, “fetva
böyledir”, “bununla fetva verilir”, “biz bununla amel ederiz”, “itimad
bunadır”, “bugünün ameli buna göredir”, “ümmetin ameli buna göredir”,
“sahih olan budur”, “esah olan budur”, “muhtar olan budur” gibi sözlerdir.
Bu sözlerin bazısı bazısından daha kuvvetlidir. Mesela; “Fetva bununladır”
sözü, “fetva bunun üzerinedir” sözünden daha kuvvetlidir. Esah sözü,
sahihten daha kuvvetlidir. Âdab-ül-müfti’de diyor ki: Mu’temed bir kitaptaki
rivayetin altına esahtır, evladır veya benzeri bir ibare yazılırsa, o rivayetle
fetva vermek caiz olduğu gibi, muhalifi ile de fetva verilebilir. Ama, rivayetin
altına “sahihtir”, yahut “amel olunmuştur” veya “bununla fetva verilir”, “fetva
böyledir” gibi sözler yazılmışsa muhalifi ile fetva verilemez. Ancak, Hidaye
gibi bir kitapta bir kavil için, sahih olan budur, Kâfi’de de, muhalif kavil için
sahih olan budur, denilirse, muhayyerlik sabit olur. Bu takdirde, fetva
verecek olan müfti, kendine göre kuvvetli olanı tercih eder. (Reddül
muhtâr)
266
www.dinimizislam.com
Farz-ı ayn ve farz-ı kifaye
Sual: Farzın ve sünnetin ayn ve kifaye olanı vardır. Ayn ve kifaye ne
demektir?
CEVAP
Bunlar bir terimdir. Farz-ı ayn ve sünnet-i kifaye gibi birleşik olarak
kullanılır.
Farz: Dinimizin, yapılmasını açık ve kesin olarak emrettiği şeylerdir.
Farzları terk etmek haramdır. İnanmayan ve yapılmasına önem vermeyen
kâfir olur.
Farz-ı ayn: Mükellef olan her müslümanın bizzat kendisinin yapması
gereken farzdır. Her müslümanın yapması ve sakınması emredilen dinin
hükümlerini öğrenmesi farz-ı ayn’dır.
Her müminin, en önce, ehl-i sünnet itikadını, kısaca öğrenmesi farzdır.
Bundan sonra, yapacağı emirleri ve sakınacağı yasakları öğrenir. Mesela
yeni müslüman olan kimsenin, abdestin ve namazın farzlarını öğrenmesi,
hemen farz olur. Sünnetlerini öğrenmesi de sünnet olur. Ramazan gelince,
orucun farzlarını öğrenmesi farz olur. Zengin olunca, zekâtı öğrenmesi farz
olur. Haccı öğrenmesi, hacca gideceği zaman farz olur. Her şeyi zamanı
gelince öğrenmesi farz-ı ayn olur.
Mesela evlenmek istediği zaman, nikah bilgilerini, kadın-erkek
haklarını, kadınların özür hallerini öğrenmesi farz olur. Bir sanata, ticarete
başlayınca, bunlardaki emir ve yasakları, faizi öğrenmesi gerekir. Hangi
sanata başlayacaksa, ona ait fen bilgilerini de öğrenmesi farz olur.
Herkese kendi sanatını okuması, öğrenmesi farz olur. (Kimya-i saadet)
İbadetlerin en kıymetlisi
İbadetlerin en kıymetlisi, farz-ı ayn olanlardır. (İfsâh)
Kelam, fıkıh ve ahlak bilgilerini lüzumu kadar öğrenmek ve çoluk
çocuğuna öğretmek, farz-ı ayn’dır. Öğrenmeyenler ve çoluk çocuğuna
öğretmeyenler büyük günah işlemiş olur.
Bir âyet ezberlemek, herkese farz-ı ayn’dır. Fatiha’yı ve 3 âyet veya bir
kısa sure ezberlemek vaciptir. (Dürr-ül Muhtar)
Lüzumlu fıkıh bilgilerini öğrenmek farz-ı ayn’dır. Helalden, haramdan
ikiyüzbin meseleden bir kısmını öğrenmek farz-ı ayn, bir kısmını öğrenmek
de farz-ı kifaye’dir. Herkese, işine göre, lüzumlu olanı farz-ı ayn olur.
(Bezzâziyye)
Farz-ı kifaye: Müslümanlardan lüzumu kadar kimse tarafından
yapılınca, diğerlerinin sorumluluktan kurtulduğu farzlardır. Bazıları
şunlardır:
1- Cenazeyi yıkamak, kefenlemek, cenaze namazı kılmak ve gömmek
267
www.dinimizislam.com
farz-ı kifaye’dir. Erkek yoksa, bu işleri kadınlar yapar.
2- Kur’an-ı kerimi ezberlemek, yani hâfız olmak farz-ı kifaye’dir.
Kur’an-ı kerimden bir miktar ezberledikten sonra, fıkıh öğrenmek gerekir.
Çünkü, Kur’an-ı kerimi ezberlemek farz-ı kifaye, lazım olan fıkıh bilgilerini
öğrenmek ise, farz-ı ayndır. (Bezzâziyye)
Müctehid âlimlerin tefsir ilmini bilmeleri farz-ı kifaye’dir. Bizim gibi
Müslümanlar için nafiledir. Farz-ı ayn olan fıkıh bilgilerini okumayı bırakıp,
okuması nafile olan tefsir kitaplarından din öğrenmeye çalışmak akıllı
kimsenin yapacağı iş değildir.
Camiye girince, mekruh vakit değilse, iki rekat Tehıyyet-ül-mescid
namazı kılmak sünnettir. Kur’an-ı kerim okunuyorsa, kılınmaz. Çünkü,
Kur’an-ı kerimi dinlemek farz-ı kifaye’dir. Farz-ı kifaye için de sünneti terk
etmek evladır. (Hamevi)
3- Bir topluma selam verene cevap vermek farz-ı kifaye’dir. Cevabı
geciktirmek haramdır. (Şir’a)
4- Bir toplumda aksırıp Elhamdülillah diyene, Yerhamükallah demek
farz-ı kifaye’dir, üçten fazla aksırınca söylemek ise müstehaptır. (Riyadun-nasıhin)
5- Cihad etmek farz-ı kifaye’dir. Dua ederek cihad ise, her müslümana
farz-ı ayn’dır. Bu cihadı yapmamak büyük günah olur.
6- Fen bilgilerinden sanatına, ticaretine lazım olanları, yalnız bu işle
meşgul olanların öğrenmeleri ve yapmaları farz-ı kifaye’dir. Mesela tıp
ilmini öğrenmek, tedavi yapmak ve bütün sanatlar farz-ı kifaye’dir.
Namaz vakitlerini hesap etmek, farz-ı kifaye’dir. (Mevduat-ül-ulum)
7- Fetva vermek için her şehirde, müşkülleri çözebilen bir zatın
bulunması farz-ı kifaye’dir.
8- Emr-i maruf farz-ı kifaye’dir. Yapılmazsa, gücü yeten herkes mesul
olur.
9- Ramazanda hilali gözetlemek farz-ı kifaye’dir. Vacib-i kifaye de
denmiştir.
10- Her asırda müctehid âlimlerin ictihad etmeleri farz-ı kifaye’dir.
Müctehid olmayanların ictihad etmeye kalkmaları cinayet olur.
Sünnet-i kifaye, birkaç kişi işlese, diğerlerinin işlemesi gerekmeyen
sünnetlerdir.
Mesela bir topluluk halinde giderken, içlerinden birinin, bir kimseye
veya başka bir topluma selam vermesi sünnet-i kifayedir. Yani herkesin ayı
ayrı selam vermesi gerekmez.
Camide itikâfa girmek de sünnet-i kifayedir. Bir mahallede bir kişi
camide itikâfa girse, diğer müslümanların itikâfa girmeleri gerekmez.
268
www.dinimizislam.com
Teravih namazını cemaatle kılmak da sünnet-i kifaye’dir. (El-İhtiyar)
Bir mahallede bir kişi ezan okusa, herkesin minareye çıkıp ezan
okuması gerekmez. Bir camide cemaatle namaza başlarken bir kişi ikamet
okusa kâfidir, herkesin ikamet okuması gerekmez.
Sual: Bir farzda kaç tane farz vardır? Bunun gibi vacibin ve haramın
içindeki farzlar nelerdir?
CEVAP
Miftah-ül-cenne kitabında diyor ki: Bir farz-ı ayn içinde, beş farz
vardır.
1- İlm-i farz, 2- Amel-i farz, 3- Miktar-ı farz, 4- İtikad-ı farz, 5- İhlas-ı
farz.
Şimdi bunları açıklayalım:
1- Farz-ı ayn olan ilmi öğrenmek farzdır. Mesela namaz kılmayı
öğrenmek farzdır.
2- Farz-ı ayn olanları yapmak da farzdır. Mesela her Müslüman’a
namaz kılmak farzdır.
3- Her vakitteki namaz kaç rekat ise o kadar kılmak farzdır. Yılda bir ay
oruç tutmak farzdır. Bu miktarları artırmak, eksiltmek caiz olmaz.
4- Farzların farz olduğuna, inanmak da farzdır. İnanmamak küfür olur.
5- Farzları yaparken yalnız Allah rızası için yapmak da farzdır. Riya ile
yapmak haramdır.
NOT: Farz-ı ayn, herkesin kendi yapması lazım olan ibadetler
demektir. Farz-ı kifaye ise, birkaç kişi bu ibadeti yapınca üzerimizden o farz
düşer. Cenaze namazı kılmak, Emr-i maruf yapmak gibi farzlara farz-ı
kifaye denir. Farz-ı ayn olan ilimleri her müslümanın bilmesi farzdır. Mesela
namaz, oruç gibi ibadetleri her müslümanın bilmesi ve yapması farzdır. En
başta da Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek her müslümana farz-ı ayndır.
Ancak zekât verecek zenginin zekât ilmini bilmesi farz-ı ayn iken, fakirin
bilmesi farz değildir. Evlenecek kimsenin evliliğe ait lüzumlu bilgileri bilmesi
farzdır. Evlenmeyecek kimsenin evliliğe ait bilgileri bilmesi farz değildir.
(Hadika)
Vacib içinde, dört vacib ve bir farz vardır.
1- İlm-i vacib, 2- Amel-i vacib, 3- Miktar-ı vacib, 4- İtikad-ı vacib, 5İhlas-ı farzdır.
Şimdi bunları açıklayalım:
1-Vacib olan ilmi öğrenmek de vacibdir.
2-Vacib olan bir işi yapmak da vacibdir.
3- Miktarı ne ise o kadar yapmak da vacibdir. Mesela vitri üç rekat
kılmak vacibdir.
269
www.dinimizislam.com
4- Vacibin vacib olduğuna inanmak da vacibdir. Vacib olduğuna
inanmayan, kâfir olmaz. Fakat işlemeyen, Cehennem azabına layık olur.
Mesela, vitir namazında, kunut duasını okumak ve kurban bayramında
kurban kesmek ve Ramazan-ı şerif bayramında fıtra vermek ve secde
âyet-i okununca, Secde-i tilavet yapmak gibi.
5- Vacibi de Allah rızası için yapmak farzdır, riya ile yapmak haramdır.
Haramların içinde bir haram dört farz vardır:
1- İlm-i farzdır. 2- Amel-i haramdır. 3- Miktar-ı farzdır. 4- İtikad-ı farzdır.
5- İhlas-ı farzdır
Bunları da açıklayalım:
1- Nelerin haram olduğunu öğrenmek farzdır.
2- Haramları işlemek haramdır.
3- Mesela bir anda üç talak vermek haramdır. Bu miktarı bilmek
farzdır.
4- Haramların haram olduğuna inanmak farzdır.
5- Haram işlemekten yalnız Allah rızası için kaçmak farzdır.
Kifaye ne demektir?
Sual: Farz-ı ayn ve farz-ı kifaye olduğu gibi, sünnette de ve vacibde de
böyle hususlar var mıdır?
CEVAP
Önce farzı bildirelim:
Farzı ayn: Herkesin bizzat kendisine farz olanlara denir. Ehl-i sünnet
itikadını kısa olarak ve günlük işlerindeki, ibadetlerdeki farzları, haramları
iyice öğrenmek, mesela namaz kılmak ve içkinin haram olduğunu
öğrenmek farz-ı ayndır.
Farz-ı kifaye: Birkaç kişi onu yaparsa ötekiler bu farz borcundan
kurtulur. Cenaze namazı kılmak, fen ve tıp bilgilerini öğrenmek, okunan
Kur’an-ı kerimi dinlemek farz-ı kifayedir.
Sünnet-i kifaye: Bir veya birkaç kişi işlese, diğerlerinin işlemesi
gerekmeyen sünnetlerdir. Selam vermek, ezan okumak, teravihi cemaatle
kılmak, Ramazan-ı şerifte itikâf etmek gibi.
Vacib-i ayn: Herkesin bizzat kendisine vacib olanlara denir. Vitir
namazı kılmak, zengin olan için kurban bayramında kurban kesmek gibi.
Vacib-i kifaye: Birkaç kişi onu yaparsa ötekiler bu vacib borcundan
kurtulur. Vacibin kifayesi çok azdır. Bazı âlimlere göre, bazı işler vacibi
kifayedir. Mesela bir oturumda Resulullah efendimizin ismi tekrarlansa, her
söylenişte, salevatı şerife okumak müstehab iken, bazı âlimlere göre vacibi kifayedir. İçlerinden biri salevat getirse diğerlerinin getirmesi gerekmez.
Vacib de; vacib li-aynihi ve vacib li-gayrihi olabilir.
270
www.dinimizislam.com
Vacib li-aynihi: Vitir namazı, bayram namazları ve tilavet secdesi gibi.
Vacib li-gayrihi: Secde-i sehv yapmak, iki rekat tavaf namazı, bozulan
nafileyi kaza etmek gibi.
Haram da, haram li-aynihi ve haram li-gayrihi diye ikiye ayrılır.
Haram li-aynihi: Alkollü içki içmek, domuz eti, kan ve leş yemek gibi.
Haram li-gayrihi: Bunlar asılları itibariyle helal olup, başkasının
haklarından dolayı haram olan şeylerdir. Mesela birisinin parasını çalmak,
faiz ve kumar ile para kazanmak gibi.
İbadet ve taat ne demektir
Bir ilmi öğrenmek isteyen, o ilme ait kelime ve deyimleri bilmesi
gerekir.
Allahü teâlânın rızasına kavuşmak ve sevap kazanmak niyeti ile
farzları, sünnetleri yapmaya ve haramlardan ve mekruhlardan kaçınmaya
[İslam hükümlerini] yerine getirmeye ibadet etmek denir. Niyetsiz ibadet
olmaz. Amel, üçe ayrılır:
1- Masıyet: Günah olan işler. İçki içmek gibi.
2- Taat: Allahü teâlânın beğendiği şeyler. Taat yapan müslümana
sevap verilir. Sadaka vermek gibi. Taat, niyetsiz veya Allah için niyet
ederek yapılınca, sevap hasıl olur. Taat yaparken, Allahü teâlâ için
yaptığını bilmese de sevap hasıl olur. Sevap hasıl olması için, Allah rızası
için niyet etmek lazım olan taate ibadet denir.
3- Mubah: Günah veya taat olduğu bildirilmemiş olan işler. Niyete
göre, taat veya günah olur. Şık giyinmek gibi. Karşı cinse güzel görünmek,
onu elde etmek için güzel giyinmek günah olur. İslam’ın vakarını korumak
için güzel giyinmek ise taattir. Her mubah, iyi niyet ile yapılınca taat olur.
Bir kimse Allahü teâlâ için yaptığını bilerek taat yaparsa, buna Kurbet
denir. Kurbet olan işi de yaparken sevap hasıl olması için niyet etmek şart
değildir. Niyetsiz alınan abdest ibadet olmaz, kurbet olur ve bu abdestle
Hanefi’de namaz kılınır.
Demek ki, her ibadet kurbet ve taat oluyor. Kur'an-ı kerim okumak,
vakıf yapmak, köle azat etmek, sadaka vermek, abdest almak ve
benzerleri yapılırken sevap hasıl olmak için, niyet lazım olmadığı için,
kurbet ve taat oluyor. Fakat, ibadet değildir. Taat veya kurbet olan bir iş
yapılırken, Allah için niyet edilirse, ibadet yapılmış olur. Allah rızası için taat
yapmaya ve sevap kazanmak niyeti ile yapılan mubahlara kurbet denir.
Allahü teâlâyı tanımaya yarayan fizik, kimya, biyoloji, astronomi gibi
bilgileri öğrenmek taattir, kurbet değildir. Çünkü kâfir, Allahü teâlânın
varlığını, bunları öğrenirken değil, öğrendikten sonra anlar. Taat, kötü niyet
271
www.dinimizislam.com
ile yapılırsa, günah olur. Güzel niyetlerle taatin sevabı artar. Özetlersek:
İbadet: Kulluk vazifelerini İslamiyet’in bildirdiği şekilde yerine getirmek
demektir. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymak, mesela namaz
kılmak, zekât vermek gibi.
Taat: Allahü teâlânın beğendiği şey. Buna hasene de denir. Sadaka
vermek, Kur’an-ı kerim okumak gibi.
Kurbet: Yakınlık. Taati, Allahü teâlâ için yapmak demektir. Mesela
sadaka verirken, Allah rızası için vermeye niyet etmek kurbettir.
Îsâr, muhtaç olduğu bir şeyi kendi kullanmayıp, muhtaç olana
vermektir. İnsana gereken şeylerde îsâr yapılır. Kurbet ve ibadetlerde îsâr
yapılmaz. Mesela örtünecek kadar elbisesi olan, bunu muhtaç olana
vermez, kendi kullanır. Namazda ön saftaki yerini başkasına vermez.
(Eşbah)
Sual: Tam İlmihal’de deniyor ki:
(Taat veya kurbet olan bir iş yapılırken, Allah için niyet edilirse, ibadet
yapılmış olur. Fakat bunlar, ibadet olarak emir olunmadı. Allahü teâlâyı
tanımaya yarayan fizik, kimya, biyoloji, astronomi gibi bilgileri öğrenmek
taattir, kurbet değildir. Çünkü kâfir, Allahü teâlânın varlığını, bunları
öğrenirken değil, öğrendikten sonra anlar.)
Bu ilimleri öğrenmek kâfir için taat midir?
CEVAP
Hayır taat değildir. Taat olabilmesi için Müslüman olması gerekir.
Orada, (Çünkü kâfir, Allahü teâlânın varlığını, bunları öğrenirken değil,
öğrendikten sonra anlar) deniyor. Allah’ın varlığını anlayıp Müslüman
olursa, o zaman okudukları taat olur.
Caiz ne demektir
Sual: Caizdir demek helaldir demek midir? Eğer böyle ise neden
"Caiz" yerine "Helal" veya "Caiz değildir" yerine "Haramdır" denmiyor?
CEVAP
Caiz kelimesi, cümlede kullanıldığı yere göre çeşitli manalara
gelir:
1- Caiz, genel olarak ruhsat verilmiştir, günah değildir manasındadır.
Fakat, caiz denilen şeyi yapmamak daha iyidir.
2- Yapılması daha iyi demektir.
3- Yapılması tenzihen mekruh demektir.
4- Yapılması tahrimen mekruh demektir.
5- Yapılması mubah demektir.
6- Yapılması vacip, gerekir demektir.
272
www.dinimizislam.com
7- Yapılması günah demektir.
Şimdi bunlara birkaç misal verelim:
1- (Cemaatle namaz kıldıktan sonra, duayı beklemeden gitmek caiz)
demek, (Günah değildir, gidilebilir, ancak gitmeyip duayı beklemek daha iyi
olur) demektir.
(Kur'an-ı kerimi abdestsiz ezberden okumak caizdir) demek de
böyledir. Günah olmaz, fakat abdestli okumak daha iyi demektir.
(Sabah namazında aldığı abdest bozulmadan, bu abdest ile, öğleyi,
ikindiyi, akşamı ve yatsıyı kılmak caiz) demek de böyledir. Yani günah
olmaz, fakat her namaz için abdest almak daha iyi olur.
(Yaşlı kadının elini öpmek caizdir) demek de böyledir.
2- (Namazda rüku ve secde tesbihlerini üçten fazla [5,7,9,11 gibi]
söylemek caiz) demek, daha iyi olur, müstehaptır demektir. (Abdest
bozulmadan, her namaz vaktinde abdest üstüne yeniden abdest almak
caiz) demek, yapılması daha iyi olur demektir. (Cuma namazında, imamın
secde-i sehv yapmaması caiz olur) demek de böyledir.
3- (Amca ve dayı kızı ile evlenmek caiz) demek tenzihen mekruhtur,
bir mecburiyet olmadıkça, yapılmaması daha iyi olur, yapılırsa da günah
olmaz demektir.
Fıkıh kitaplarında, (Şarap yapana üzüm satmak caizdir) buyurulması
da böyledir.
(Güneşte ısınan su ile abdest almak caiz; fakat tenzihen mekruh)
demek de böyledir.
Hıristiyanın kestiği hayvanın etini yemek de böyle caiz; yani tenzihen
mekruhtur.
4- (Hıristiyan kadınla evlenmek caiz) demek, zimmi olursa tenzihen
mekruh, harbi olursa tahrimen mekruh demektir.
[Zimmi, İslam devletine haraç, cizye gibi vergiler veren gayrı müslim
vatandaş demektir. Harbi ise, vatandaş olmayan gayrı müslim demektir.]
5- (Pamuk gömlek giymek caiz) demek, yapılmasında veya
yapılmamasında bir mahzur yoktur demektir.
Böyle mubah işler, niyete göre daha iyi veya daha kötü olabilir.
Kadınların süslenmesi caizdir. Kocası için süslenmesi iyi olur, yabancılar
için süslenmesi caiz olmaz.
6- (Hastalık sebebiyle yarasından kan, irin akanların, idrar kaçıranların,
abdest ve namazlarının bozulmaması için Maliki mezhebini taklit etmeleri
caiz) demek, yapılması gerekir demektir.
Bunun gibi, (Mahalle mescidinin gelirlerini, masraflarını idare etmek
için mütevelli [vazifeli bir memur] tayin etmek caiz) demek, gerekir
273
www.dinimizislam.com
manasınadır.
(Bir kadın, peruk takarak sokağa çıkamaz. Ancak erkekler arasında
başını açmak zarureti olduğu zaman, başını peruk takarak örtmesi caiz)
demek, başını açması günah olur, peruk takması şarttır demektir.
7- (Bir babanın malının hepsini bir çocuğuna hediye etmesi caiz olur)
demek, hediyeyi alan çocuğa bunun hiç mahzuru olmaz, fakat çocukları
arasında ayrım yaptığı için babaya günah olur demektir.
Caiz değil ne demektir?
(Caiz değil) demek de:
1- Mekruh,
2- Haram,
3- Fâsid,
4- Küfür,
5- Sahih değildir,
6- İtibar edilmez,
7- Bid'at manasına da gelir.
Birer misal verelim:
1- (Namaz kılmak için, cami resimli seccadeyi yere sermek caiz değil)
demek, mekruhtur demektir. Genel olarak mekruh denilince, tahrimen
mekruh anlaşılır.
2- (Alkollü içkilerin damlasını içmek caiz değil) demek, haram
demektir.
3- (Yürüyerek namaz kılmak caiz değil) demek, fâsid yani namaz
bozulur demektir.
4- (Allah göktedir demek caiz değildir) demek, küfür olur, yani böyle
söyleyen kâfir olur demektir. (Şaka olarak da olsa, zünnar denilen papaz
kuşağını bele bağlamak caiz değil) demek de böyledir. Yani zünnar
kuşanan kâfir olur. Bunun gibi, (Müslüman kızın, kâfir erkekle evlenmesi
caiz değil) demek, evlenirse, kâfir olur demektir.
5- (Diş çukurundaki yemek artığının altına su geçmezse gusül caiz
olmaz) demek, gusül sahih olmaz, geçerli olmaz demektir.
6- (Müctehid olmayanın, âyet-i kerimeden ve hadis-i şeriflerden mana
çıkararak, kendi anladığına göre hareket etmesi caiz değil) demek,
muteber değildir, hiç kıymeti yoktur demektir.
7- (Sakalı bir tutamdan kısa yapmak caiz değil) demek, bid'at olur
demektir. Bid'at ise haramdır. Çünkü sünneti değiştirmiş oluyor.
İstihsanen caiz
Sual: Fıkıh kitaplarında istihsanen caiz ifadesi geçiyor. Bu ne
demektir?
274
www.dinimizislam.com
CEVAP
İstihsan, bir şeyi güzel görmek demektir. Istılahta, açık olan hükmü
değil de, tesir bakımından daha kuvvetli olan, insanların işine yarayacak
faydalı yönünü bulup çıkarmayı esas alan ictihad şeklidir.
Birkaç örnek verelim:
1- Bir kimse başkasının fitresini veremez. Herkes fitresini kendisi verir.
Kaide bu. Ama bir kimse, karısı ile büyük çocuğunun izinleri olmadan
fitrelerini verirse, bu istihsanen caizdir. Hatta karısı ve çocuğu diye
kayıtlamadan aile efradı arasında bulunanların emri olmadan fitrelerini
verse, istihsanen caizdir. Çünkü zaten onların nafakalarını veriyor,
fitrelerini de vermesi yadırganmaz. (Redd-ül-muhtar)
2- Nafile namazlarda, her iki rekatta bir oturulur. Fakat yanılarak ilk
oturuşu terk ederse secde-i sehiv yaparak namazına devam etmesi
istihsanen caiz görülmüştür. (Hulasa)
3- Cenazeyi yıkamak farzdır. Yıkanmadan cenaze namazı kılınmaz.
Yıkanmadan gömülen, üzerine toprak atılmamış ise, çıkarılıp yıkanır, sonra
namazı kılınır. Eğer cenaze defnedildikten sonra, haber verseler, artık
cenaze kabirden çıkarılmaz. Kabir üzerine namaz kılmak artık istihsanen
caizdir. Yıkama imkanı kalmamıştır. Yıkama farzı sakıt olmuştur.
(Cevhere)
4- Düşmanı güçlendirici bir şey satmak caiz değildir. Mesela top tüfek
gibi savaş aletlerini satmak haramdır. Ama gıda maddelerini ve elbise
satmak istihsanen caizdir. (Dürr-ül muhtar)
5- Bir kimse borçlusundaki alacağını alarak, o miktarı sadaka olarak
vermesi için birisini vekil etse, o da borçludan almak üzere kendi malından
o kadar lira tasadduk etse, istihsanen caizdir. (Münteka)
Caiz değil, mekruhtur
Sual: Caiz değildir, mekruh anlamına da kullanılır mı?
CEVAP
Caiz değil, daha çok haramdır anlamında kullanılırsa da, mekruhtur
anlamında da kullanılır. Muteber kitaplardan alınan birkaç örnek:
1- Namaz kılmak için, cami resimli seccadeyi yere sermek caiz değil,
mekruhtur.
2- Yatsıyı gece yarısından sonraya bırakmak caiz değil, mekruhtur.
3- Tesbihleri 5, 7, 9, 11 kere okumak müstehab; fakat imamın üçten
fazla okuması caiz değil, mekruhtur
4- Kaba avret yerlerine yapışık dar pantolonla namaz kılmak caiz değil,
mekruhtur.
5- Kadınların cenaze namazı kılması caiz değildir, mekruhtur.
275
www.dinimizislam.com
6- Önceden hazırlanan cenaze namazını, mekruh vakte bırakmak caiz
değil, mekruhtur.
7- Caminin içinde alış veriş yapmak mekruhtur, caiz değildir.
8- Ezanı mescidin içinde okumak caiz değildir, mekruhtur.
9- Domuz ve insan kemiğiyle tedavi olmak caiz değildir, mekruhtur.
10- Kadının kadına süslenmesi caiz değil, mekruhtur.
11- Sıkıntıya sabredemeyenin, kendisi muhtaçken sadaka vermesi
caiz değil, mekruhtur.
12- Hanefi’de deniz haşaratını yemek caiz değil, mekruhtur. Diğer üç
mezhepte caizdir.
13- Dünyalığa kavuşmak için başka mezhebi taklit etmek caiz değildir,
mekruhtur.
Ahsen-ül halıkin
Sözlüğe bakılırsa, (Yaratıcıların en güzeli) demek olduğu, bir çok
yaratıcı bulunduğu zannedilir. Piyasadaki Kur’an tercümeleri de bundan
pek farklı sayılmaz. Onun için sözlükten, Kur'an tercümesinden din
öğrenilmez. Muteber tefsirlere, akaid ve fıkıh kitaplarına bakmak gerekir.
Beydavi tefsirinin Şeyhzade haşiyesinde buyuruluyor ki:
("Ahsen-ül-halıkin" takdir edenlerin en iyisi, en güzeli demektir. Çünkü
halketmenin hakiki manası, ihtira, inşa ve ibdadır. Bu kelime, yani halık, bu
âyet-i kerimede takdir eden manasında kullanılmıştır. Çünkü ihtira
manasındaki halketmek, Allahü teâlâdan başkası için düşünülmez ki, Allah
onların en güzeli, densin.) [C.4, s. 68]
Allah razı olsun
Allah razı olsun demek, bu halinden Allah razı olsun demek değildir.
Allahü teâlâ, seni razı olacağı hale getirsin manasında bir duadır.
(Mektubat-ı Rabbani)
Allah’ın ipi ne demektir
Ahmed bin Muhammed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:
Kur'an-ı kerimdeki (Allah’ın ipi)nden maksat, cemaattir. Cemaat da,
fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan dalalete düşer.
Sivad-ı a'zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da,
Peygamber efendimiz aleyhisselamın ve Hulefa-i raşidinin yoludur. Bu
yoldan ayrılanlar, Cehenneme gider. Kurtuluş, Ehl-i sünnet vel cemaat
fırkasındadır. Fırka-i sünnet vel cemaat fırkasındadır. Fırka-i naciyye,
276
www.dinimizislam.com
bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu zamanda bu dört hak mezhepten
birine tâbi olmayan, bid'at sahibi olup Cehenneme gider.) [Tahtavi]
M. Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
(Dindeki dört delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil,
mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü biz, âyetten ve hadisten hüküm
çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, âyet ve hadise uymuyor
gibi görünse de, mezhebimizin hükmüne uyulur. Yahut başka bir âyet veya
hadisle değişmiştir, yahut tevil edilmesi gerekir. Bunları da ancak müctehid
âlimler anlar. Bunun için tefsir ve hadis değil, âlimlerin kitaplarını
okumamız gerekir.) [Berika s.94]
Allah’ın salât etmesi
Allah’ın salât etmesi rahmet, meleklerin salâtı dua, müminlerinki ise
Peygamber efendimizin şefaatini taleptir. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Bana bir salevat getirene, Allah ve melekleri 70 salât getirir.) [İ.
Ahmed]
Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin ismini işitenin ömründe bir defa
salevat getirmesi farz, okuyunca, yazınca, söyleyince, işitince ilkinde
söylemek vacip, tekrarında müstehaptır. (Redd-ül-muhtar)
Namazların sonunda okunan salli barikler salevattır. Peygamber
efendimize salevat getirmek için Allahümme salli ala Muhammed ve ala âli
Muhammed demek kâfidir. Salli barikleri okumak daha sevaptır. En kısa
olarak Muhammed aleyhisselam denir. Peygamber efendimize salevat-ı
şerife getirmenin fazileti çoktur.
Anam babam sana feda olsun
Sual: Sahabelerin, Peygamberimize “Anam babam sana feda olsun”
dediklerini okudum. Bu ne demektir? Niye kendileri feda olmuyor da ana
babalarını feda ediyorlar? Peygamberimiz için “Ya Resulallah, canım sana
feda olsun, sana ve yoluna kurban olayım” dediklerini okudum. Böyle
söylemek caiz mi?
CEVAP
Evet caizdir. Eshab-ı kiram caiz olmayan şeyi yapmaz. Caiz olmasa
idi, Peygamber efendimiz müdahale eder, öyle söylenmez diye bildirirdi.
(Anam babam sana feda olsun ya Resulallah) demek, (Senin emrini
onların emrine tercih ederim) demektir.
Resulullah efendimizi, malımızdan mülkümüzden, ana babamızdan ve
herkesten çok sevmemiz gerekir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
277
www.dinimizislam.com
(Beni ana-babasından, evladından ve herkesten daha çok
sevmeyen, [hakiki] mümin olamaz.) [Buhari]
Beytullah
Beyt, ev; Beytullah, Allah’ın evi demektir. Kâbe’ye "Beytullah" dendiği
gibi, cami ve mescide de "Beytullah" denir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yeryüzünde Allah’ın evleri, mescidlerdir. Oraya gelene Allahü
teâlâ ikramda bulunur.) [Taberani]
(Mescidler Allah’ın evleridir. Oraya gelen müminler de Allah’ın
birer ziyaretçisidir. Allahü teâlâ da ziyaretçisine ikram eder.) [Hakim]
(Camiler, Allah’ın evleridir. Allahü teâlâ, camiye devam edenlerin,
beden ve ruhlarının rahatını ve Sırattan geçip Cennete girmelerini
tekeffül etmiştir.) [Beyheki]
[Tekeffül, kefil olmak, birinin işlerini üzerine almak demektir.]
Beytullah, yani Allah’ın evi demek, Allah’a ibadet edilen, namaz kılınan
yer demektir. Allah mekandan münezzehtir. Beytullah demekle Allahü
teâlâya mekan ittihaz edilmiş olmaz. Allah mekandan münezzehtir.
Allah’ın evi
Sual: Beytullah, Kâbe demek değil midir? Mabetlere Beytullah denir
mi?
CEVAP
Beytullah, Allah’ın evi demektir. Mabede de, camiye de, mescide de,
Beytullah denir.
Mabet, ibadet edilen yer demektir.
Cami, toplanılan, toplanılıp ibadet edilen yer anlamındadır.
Mescid, Allahü teâlâya secde edilen, ibadet edilen yer demektir.
Dinde reform
Reform, ıslah etmek, bozulmuş bir şeyi düzelterek, eski doğru haline
getirmek demektir. Hıristiyanlık bozulduğu için reform yapıldı. Müslümanlık
bozulmadığı için böyle bir hareket bozmak olur. Bunun için reform yapmak
isteyenlerin, dinimizi içten yıkmak istedikleri anlaşılmaktadır.
Ebu ne demektir
Sual: Arapçada ebu baba demektir. Ancak arapça bilen bir bayan,
(Ebu Hureyre kedi babası değil, kedili demektir, Ebu turab toprak babası
278
www.dinimizislam.com
değil topraklı demektir, böyle kelimeler lı, li anlamındadır) dedi. Doğrusu
hangisidir?
CEVAP
İkisi de, Arapçadaki anlamını verememektedir. Önce baba kelimesi
Türkçede ne anlamlara gelir bir bakalım:
İnsanlara iyilik eden, onları himayesine alan kimselere mecaz olarak,
Baba adam, Fakir babası denir. Yaşlı kimselere de hürmeten Baba denir.
Tekke büyüğüne de baba denirdi. Bektaşi babası gibi. Bugün çete
başlarına mafya babası, parası çok olana da para babası denmektedir.
Paranın babası olur mu? Demek ki burada baba o anlamda değil. Ebu
Cehil, cahilin babası veya cahilli demek değil, cahilin daniskası, kuru
cahil demektir. Ebu Hüreyre’deki baba da bu anlamdadır. Kedi babası,
yani kediyi seven, kedileri bakıp gözeten, onlara şefkat gösteren kimse
demektir.
Ebu Bekri Sıddık da böyle, doğruyu tasdik eden, katıksız tam doğru
kimse demektir. Türkçede bunları ifade eden kelime olmadığı için
zorlanıyoruz. Ebu Turab da öyle, toprakla haşır neşir olan, eli yüzü topraklı,
toprağı, yani secde etmeyi seven gibi anlamları var. Ebu Hanife de öyle.
Yani Hanif, doğru inanan, İslamiyet’e sarılan kimse demektir. Ebu Hanife,
gerçek müslümanların hamisi, koruyucusu, babası demektir. Yoksa
bayanın dediği gibi hanefili değildir. Görüldüğü gibi, ebuyu baba diye
tercüme etmek Türkçeye daha yakındır.
Ehl-i sünnet vel-cemaat
Ehl-i sünnet vel-cemaat demek, Resulullahın ve eshab-ı kiramın
gittikleri doğru yolda bulunan âlimler demektir. Hak olan cemaat ve
yetmişüç fırka içinde Cehennemden kurtulacağı bildirilmiş olan Fırka-ı
naciyye bunlardır. Kur'an-ı kerimde, (Parçalanmayın) buyuruldu. Bu âyet-i
kerime, itikadda, inanılacak bilgilerde parçalanmayın demektir. Yani
nefslerinize ve bozuk düşüncelerinize uyarak, doğru imandan ayrılmayın
demektir. İtikadda ayrılmak, parçalanmak elbette hiç caiz değildir. Hadis-i
şerifte de (Cemaat rahmet, ayrılık azaptır) buyuruldu. (Parçalanmayın)
âyet-i kerimesi fıkıh bilgilerinde ayrılmayın demek değildir. Ahkâmda,
amellerde olan ictihad bilgilerindeki ayrılık, hakları, farzları, amellerdeki,
ince bilgileri ortaya koymuştur. Eshab-ı kiram da, günlük işleri açıklayan
bilgilerde, birbirlerinden ayrılmışlardı. Fakat, itikad bilgilerinde hiç ayrılıkları
yoktu. Hadis-i şerifte, (Ümmetimin ayrılığı [mezheplere ayrılması]
rahmettir) buyuruldu. Dört mezhebin, amel bilgilerinde ayrılması böyledir.
(Hadika)
279
www.dinimizislam.com
Ehven-i şer
Sual: Ehven-i şer ne demektir?
CEVAP
Mecelle’nin 29. maddesinde (Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur)
buyuruluyor. İki şerden en az zararlısı tercih edilir. Yani iki zararlı şeyden
birini tercih etmek mecburiyeti hasıl olursa, daha az zararlı olanı tercih
edilir. (Müminin başına iki bela gelirse, hafifini seçsin!) hadis-i şerifine
benzeyen mecelle maddeleri de şöyledir:
(Şiddetli zarar, en az, en hafif zarar ile önlenir.) [m. 27]
(Birbirine zıt iki zarardan büyük olanınkinden kurtulmak için az
zararlı olanını tercih etmek gerekir.) [m. 28]
Önümüze çıkan şer iki de, beş de olabilir. Bizi ölüme mahkum
edebilirler. (Ölümlerden ölüm beğen) diyebilirler. Yahut işkenceye tâbi
tutabilirler. Elbette bunlardan bize tercih imkanı verilirse, en hafifini kabul
etmemiz gerekir. İşte ehven-i şer bu demektir.
Şerlerden biri de, (Ben şer değil, hayrın tâ kendisiyim) diyebilir.
Kendilerine teslim olursak, bizi kırk haramilere teslim edebilir. Bu bakımdan
canımızı, malımızı emanet ettiğimiz kimsenin sözüne değil, varsa
geçmişteki işlerine bakmak gerekir.
Şer grubunun içinden iyi niyetli birisi de çıkabilir. Fakat kuvvetliler
mevcut iken, iyi niyetlinin yanına gitmek, hem bizim, hem de iyi niyetlinin
felaketine sebep olur. Hayra koşmadan önce şerrin yok edilmesi gerekir.
Mecelle’de buyuruluyor ki:
(Def-i mefâsid, celb-i menafiden evladır.) [m. 30]
Yani mevcut zarardan korunmak, bozgunculuğu yok etmek, menfaat
sağlamaktan önce gelir. Yani önce zarar yok edilir. Zarar yok edilmeden
fayda temin edilemez. Dünya sevgisini kalbden çıkarmadan Allah sevgisini
koymak mümkün olmaz. Kalbine Allah sevgisini koymak isteyen,
haramlardan kaçarak dünya sevgisini kalbinden çıkarması gerekir. Kalbden
dünya sevgisi çıkınca, Allah sevgisi kendiliğinden girer.
İman ile küfür birbirinin zıddıdır. İki zıt bir arada bulunamaz. Yani hem
Allah sevgisi, hem de Ebu Cehlin sevgisi bir kalbde bulunamaz. (Ben
hayrın tâ kendisiyim) dediği halde, şerle ittifak kurup haramilerin bağlanmış
ellerini açan, hayrı da, şerri de bilmeyen gafil kimsedir.
Mühim bir husus da şudur: Sevdiğimiz birkaç kişinin hatırı, menfaati
için birçok kimseye zarar vermek asla doğru olmaz. Aksine bu birkaç
sevdiğimizi feda etmemiz yerinde olur. Nitekim Mecelle’de buyuruluyor ki:
(Çok kimseyi zarardan kurtarmak için bir veya birkaç kimseye
zarar yapılabilir.) [m.26]
280
www.dinimizislam.com
Birkaç kişi zarar görecek diye, bütün milletin zararına razı olmak akıl
kârı değildir. Geçmiş tecrübelerden ibret almak lazımdır.
Eyvallah
Sual: Eyvallah demek uygun mudur?
CEVAP
Eyvallah kelimesi Türkçede şu yerlerde kullanılmaktadır:
1- Birisi bir şey ikram edince, teşekkür ederim anlamında, eyvallah
denir.
2- Ayrılıp giderken, Allah’a ısmarladık anlamında eyvallah denir.
3- Birisi yardım eder misiniz diye sorunca, evet anlamında eyvallah da
deniyor.
Deyim olarak da, eyvallah demek, hoş görmek, eyvallah etmemek,
kimseye boyun eğmemek, Eyvallahı olmamak, müdarası olmamak
demektir. Arapça olarak, iy-vallah, vallahi öyledir anlamına gelir. Bu
bakımdan mecbur kalmadıkça, bu kelimeyi kullanmamalıdır!
Fâsık
Sual: Fâsık ne demektir? Fâsıkla ilgili hükümler hakkında bilgi verir
misiniz?
CEVAP
Haram işleyene, günah işlediği bilinene, açıktan günah işleyene fâsık
denir. Mesela namaz kılmayan, içki içen, kumar oynayan, yabancı
kadınlara bakan, hanımını, kızını açık gezdiren fâsıktır. İşlediği günaha da
fısk denir. Küçük günaha devam eden de fâsık olur. Fâsıklar hakkında
hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Fâsık övülünce, Rabbimiz gadaba gelir.) [Beyheki]
(Dinin afeti üçtür: Fâsık âlim, zalim idareci, cahil sofu.) [Deylemi]
(Fıskı aşikâre olan fâsıka lanet olsun.) [Deylemi]
(Fıskını ilan eden fâsık, hürmeti kaybetmiştir.) [Deylemi]
Müslüman kadın, fâsık kadınların yanında da saçı açık duramaz.
Mürted amca ve dayının yanında da açık duramaz. Mürted ana-babanın
yanında, başı açık durmak caiz ise de, ellerini öpmek caiz değildir.
Müslüman kadın, kâfir kadınla, zaruretsiz müsafeha edemez. Zaruret
olunca, Hanbeli mezhebini taklit eder.
Fıskı yayılmış olmasa da, fâsık erkek, saliha kızın, hatta salih kimsenin
kızının küfvü [dengi] olamaz.
Hazret-i Azrail, fâsık ve kâfirlerin ruhunu diğer meleklere emrederek
281
www.dinimizislam.com
aldırır.
Malını hayrata sarf edip, fâsık olan çocuğuna miras bırakmamalıdır.
Çünkü, günaha yardım etmek olur. Fâsık çocuğa nafakadan fazla para,
mal vermemelidir. (Bezzâziyye)
Kâfir ve fâsık doktora muayene ve tedavi caiz; fakat bunların sözleri ile
ibadet bozulmaz. Mesela (Orucu aç, bu hastalık oruç tutmana manidir.
Gusletme, su sana zararlıdır) dese, salih bir doktora sormak gerekir.
Mütehassıs ve salih doktorun sözü ile hareket edilir.
Felek
Sual: (Kahpe felek, kimine kavun yedirir, kimine kelek) sözü küfür
müdür?
CEVAP
Küfür değildir. Felek, kelimesinin birkaç manası varsa da meşhur
manası dünya demektir. Kahpe dünya da denir. Burada kötülenen
dünyadır. Bir hadis-i şerifte de, (Dünya mel’undur) buyuruluyor. Feleğin
yani dünyanın kendisi melun değil, orada işlenen haramlar ve mekruhlar
mel’undur.
Aşağıda dünya ve felek ile ilgili deyim ve atasözleri incelenirse, felek
ile dünyanın genelde aynı anlamda kullanıldığı görülür:
Feleğin çemberinden geçmek: Başından çeşitli olaylar geçip çok
tecrübe sahibi olmak. Hayatın acı, tatlı günlerini görüp geçirmiş olmak.
Felek, kimine kavun yedirir, kimine kelek: Kimi rahat, kimi sıkıntı
içinde yaşar.
Feleğin sillesini yemek: Büyük bir yıkıma uğramak.
Feleğini şaşırmak: Ummadığı bir durumda kalmak, şaşkına dönmek.
Felekten bir gün çalmak: Güzel bir gün geçirmek.
Felek yâr olsa: Şartlar uygun giderse.
Feleğe küsmek: Dünyaya küsmek, şansına küsmek.
Feleği şaşmak (Feleğini şaşırmak): Ummadığı bir duruma maruz
kalmak.
Feleğe baş eğmez: Hiç kimseye müdarası yok.
Felek dönektir: Dünyaya güven olmaz.
Ecelim gelmeden öldürdün felek: Dünyanın kahrı beni zamansız
öldürdü. Bu manada kullanmak yanlıştır. Kimse eceli gelmeden ölmez.
Feleğin her işi aksinedir deyimini İmam-ı Rabbani hazretlerinin şu
sözü güzel açıklamaktadır:
Dünya, insanın gölgesine benzer. Kovalarsan kaçar, kaçarsan
kovalar.
282
www.dinimizislam.com
Acı olaylara maruz kalmayan, her istediğini yapacağını zanneder
anlamında denir ki:
Feleğin sillesini yemeyen bir baş,
Elini demir sanır, yumruğunu taş.
Dünya ile ilgili deyimler:
Dünya başına dar gelmek: Çok sıkılmak, büyük bir çaresizlik içinde
kalmak.
Dünyayı zindan (zehir) etmek: Bir kimseyi çok sıkıntılı bir duruma
sokmak.
Dünya başına yıkılmak: Çok sıkılmak, ümidini kaybetmek.
Dünya ölümlü, gün akşamlı: Hiçbir durum sürekli değildir, her iyi
durumun bir sonu vardır.
Dünya evine girmek: Evlenmek.
Fetva
Fetva, bir hususun dine uygun olup olmadığını, hangi fıkıh kitabının
neresinden alındığını bildiren hüküm demektir. Mehazını göstermeden caiz
veya caiz değil demek fetva olmaz.
Müftinin müctehid olması gerekir. Müctehid olmayan kimse müfti
yapılırsa, bunun müctehidlerin bildirdiklerini okuyup, öğrenerek bunları
söylemesi gerekir. (İbni Hümam)
Müctehid olmayan kimse bir hadis işitince, bu hadisten kendi
anladığına uyarak amel edemez. Mezhebindeki müctehidlerin verdiği fetva
ile amel etmesi gerekir. (Kifaye)
Cengiz Han, Fatımiler ve hatta Abbasiler zamanında, haramlara caiz
diyen müfti adını taşıyan devlet memurları vardı. Bunların yanında bir kısmı
da gerçekten İslam müftisi idi. Bir kısmı ise, o zamanki hükümdarın
arzusuna göre konuşurlardı. İslam müftileri, Allahü teâlânın emirlerini ve
yasaklarını bildiren âlimlerdi. Müfti denilen devlet memurları ise, zaten dini
bilmezlerdi. Allahü teâlânın yasak ettiği bir şeyi, hükümdar emr etmiş ise,
(Bunu yapmak caiz değil) demezlerdi. Yahut bir zalim, Allahü teâlânın
emrettiği bir şeyi yapmamış olsa, (Bunu yapmak gerekir) diyemezlerdi.
Böylece müslümanları günaha ve büyük felaketlere sürüklemişlerdi. Böyle
uydurma fetvaların verildiği zamanlarda, dinini kayıran müslümanlar,
âlimlerin yazdığı fıkıh ve ilmihal kitaplarına uyup dinlerini kurtardılar.
Feyz
Feyz, kalbden kalbe gelen, insana Allahü teâlânın razı olduğu şeyleri
283
www.dinimizislam.com
yaptıran nurdur, bir kuvvettir. Feyzler, Resulullahın mübarek kalbinden
yayılmakta, evliyanın kalbleri vasıtası ile, evliyayı çok seven kalblere
gelmektedir. Feyze kavuşan bir insanın kalbi, ilimler, marifetler, kerametler
hazinesi olur. Bu saadete kavuşmak için, Ehl-i sünnet itikadında olmak ve
dinin emir ve yasaklarına uymak şarttır.
Bedeni besleyen rızklar ve kalbi temizleyen feyzler, ezelde takdir ve
taksim edilmiştir. Fakat, bunlara kavuşmak için, âdet-i ilahiyyeye uymak,
sebeplerini aramak, bulmak için çalışmak gerekir. Şartlarına uyarak
çalışana elbet verilir. Kıymetli ulema ve evliyanın kitaplarından hazırlanmış
olan Hakikat Kitabevi’nin yayınlarından ilmihal ve diğer kitaplardan her gün
bir veya iki sayfa okuyan feyz alır. Feyz, nur demektir. Nur kalbe yağar,
kalbi temizler. Okudukça kalb nurlanır. Okuduğunu da anlamaya başlar.
Evliya, Resulullahı iyi tanıdığı için, Onun mübarek kalbinden feyz alır
ve bu feyzler, bunun kalbinden, kendisine bağlananların kalblerine akar.
Feyz gelen kalb temizlenir. Ahlakı güzel olur. Velinin kalbindeki feyzler,
nurlar, güneşin ziyası gibi yayılır. Onu seven müslümanların kalblerine
akar. Onların bu feyzleri aldıklarından haberleri olmaz. Kalblerinin
temizlendiğini anlarlar. Karpuzun güneş karşısında olgunlaştığı gibi,
kemale gelirler. Eshab-ı kiram, Resulullahın sohbetinde, böyle kemale
geldi.
Hadis-i kudsi
Allahü teâlânın, Peygamberlerine haber vermesine, bildirmesine Vahy
denir. Vahy, iki türlüdür:
Birincisi Cebrail aleyhisselamın, Allahü teâlâdan aldığı haberleri getirip
Peygambere okumasına, Vahy-i metlu denir. Bu vahyin kelimeleri de,
manaları da Allah’tan gelmiştir. Kur'an-ı kerim böyledir.
Vahyin ikinci kısmı, Vahy-i gayr-i metludür. Bu vahy, Allahü teâlâ
tarafından Peygamberin kalbine bildirilir. Peygamber, bu vahyi, kendi
bulduğu kelimelerle yanındakilere söyler. Bu sözlere, Hadis-i kudsi denir.
Hadis-i kudsinin kelimeleri, Peygamberdendir.
Peygamberin kelimeleri de, manaları da kendinden olan sözlerine,
Hadis veya Hadis-i şerif denir.
Hasbiyallah
Bes Farsçadır. Allah bes ifadesinin Arapçası (Hasbiyallah) demektir.
Hasbiyallah, Allah bana yetişir demektir. Hasbünallah ise, Allah bize yetişir,
kâfi gelir demektir. İbrahim aleyhisselamı ateşe atarlarken, (Hasbiyallah ve
284
www.dinimizislam.com
nimel vekil) dedi. Yani (Bana, Allah’ım yetişir, O iyi yardımcıdır) dedi.
Kur'an-ı kerimde de böyle söylenmesi bildiriliyor:
(De ki, Allah bana kâfi, tevekkül eden ancak Ona tevekkül eder.)
[Zümer 38]
Tevekkül eden ancak ona tevekkül eder demek, (Güvenip dayanacak
olanlar, ancak Allahü teâlâya güvenip dayanırlar) demektir. Allah’tan başka
güvenilecek, dost edinilecek hiçbir şey yoktur. Allah’tan gayrisine sığınmak
örümcek ağına sığınmaya benzetilmiştir. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Allah’tan başka dost edinenlerin hali, kendine yuva yapan
örümceğin durumuna benzer. Halbuki evlerin en çürüğü örümcek
yuvasıdır. Keşke bunu bilselerdi.) [Ankebut 41]
O halde Allah bes, hasbiyallah demeliyiz ve bu sözümüzde İbrahim
aleyhisselam gibi durmalıyız.
Baki heves, masivadır, Allah’tan gayri şeylerdir. Allah’tan gayri şeylerle
uğraşmak ise malayanidir. Hadis-i şerifte, (Bir kimsenin malayani ile
vakit geçirmesi, Allahü teâlânın onu sevmediğine alamettir)
buyuruluyor. (Mektubat-ı Rabbani) [Malayani, faydasız iş demektir.]
Hayhuy etmek
Sual: Seadet-i Ebediyye’nin üç yerinde, çalgı aletleri ile hayhuy
etmenin zikir olmadığı bildiriliyor. Hay Allah demektir. Hayhuy neden zikir
olmasın diyenlere nasıl cevap verelim?
CEVAP
Hayhuy, farsça bir kelimedir, gürültü, patırdı, karışıklık, kargaşa
demektir. Kelimenin yarısını alıp, (hay, Allah demek) yanlıştır. Haydutluk
kötü dense, hay kelimesine hakaret sayılır mı? Eğer bu işte, Seadet-i
Ebediyye’yi tenkit etmek gibi, kötü bir maksat yoksa, bahsedilen tenkit koyu
bir cehalet eseridir.
Hay arabide diri, canlı olmak, hayatta olmak demektir. Hayat, ilim,
semi, basar, irade kudret, kelam, tekvin, Allahü teâlânın sıfatlarındandır.
Bu sıfatları söyleyerek de zikir yapılmıyor. Buradan, (Hay veya hayat
Allah’ın sıfatıdır. Hay diye zikredenlere karşı çıkılıyor) demek çok yanlıştır.
Çalgı ile zikretmek, la ilahe illallah demek de haramdır, küfürdür. Çalgı
ile zikredenler, hayhuy demiyor, hayhuy ediyorlar. Hayhuy etmek gürültü
çıkarmak demektir. Çalgılı zikir ibadet olmaz, hayhuy olur, haram olur,
küfür olur.
Haydan gelen huya gider, kolayca kazanılan şeyler, kolayca elden
çıkar demektir. (Hay da, huy da Allah’tır, Allah’tan gelen Allah’a gider)
285
www.dinimizislam.com
demek yanlıştır.
Hayhay baş üstüne demektir. Buradaki hayhay kelimesine de Allah
demek yanlıştır.
İhya etmek
İhya etmek, diriltmek, yeniden can vermek demektir. Mecaz olarak,
sevindirmek, saadete kavuşturmak demektir.
Her ne kadar "Beni ihya ettiniz" demek, "Beni çok sevindirdiniz!"
manasında kullanılıyorsa da, doğru değildir. Yaratmak kelimesini de,
meydana getirmek manasında kullanmak doğru olmaz. Allah’tan başkası
için yarattı, ihya etti demek uygun değildir.
İlmel yakîn, Aynel yakîn ve Hakkel yakîn
İlm-ül-yakîn, ilimle bilmek,
Ayn-ül-yakîn, gözle görerek bilmek,
Hakk-ul-yakîn, her şeyi ile bilmek, vakıf olmak demektir.
Bir misalle açıklayalım!
Medine-i münevverede yaşayan bir kimse, ömründe hiç kar görmese,
kar kendisine anlatılsa, bu kimsenin kar hakkındaki bilgisine (İlm-ül-yakîn)
denir.
Yakından karı görmekle hasıl olan bilgisine de (Ayn-ül-yakîn) denir.
Karı eline alıp incelese, soğukluğunu öğrense, biraz yiyip tadına
baksa, bu bilgisine de (Hakk-ul-yakîn) denebilir.
Murakabe yaparken evliyada bazı hallerin hasıl olmasına (İlm-ül-yakîn)
denir. Kalbde bir ışık parlamasına (Ayn-ül-yakîn) denir. Allahü teâlânın
ahlakı ile ahlaklanmaya da (Hakk-ul-yakîn) denir. (Mektubat-ı Dehlevi)
Tasavvuf ehlinin, eserden müessiri, yani işi görerek, bunu yapanı keşf
ile anlamasına (İlm-ül-yakîn) denir. (Mektubat-ı Rabbani c.3, m.39)
Cennete ve Cehennemin varlığı yakîn olarak bilinirse, buna (İlm-ülyakîn), meleklerin bildiği gibi, bizzat müşahede edilerek görülürse, buna da
(Ayn-ül-yakîn) denir. Dünyada yapılan kötü işlerin ahirette karşılığının
Cehennem olduğu, böyle ilm-i yakîn ile bilinir. Tekasür suresinde mealen
(İlm-i yakîn ile bilseydiniz, Cehennemi elbette görürdünüz)
buyuruluyor. Peygamberler, ilm-i yakîn ile Cenneti, Cehennemi ve ahiret
hallerini bilirler. Bu bilgilerine (İlm-ül-yakîn) denir. (Mükaşefet-ül-kulub)
İmsak
İmsak, gecenin bitimi, günün başlaması demektir. Dinimizde gün,
286
www.dinimizislam.com
imsak vaktinde başlar, bir dahaki imsak vaktinde biter.
Ramazanda yiyip içmenin yasak olan vaktin başlaması demektir.
Türkiye Gazetesi Takviminde yazılı olan imsak vaktinde, yiyip içmeyi
kesmelidir! Türkiye'de bundan 15-20 dakika kadar sonra sabah namazı
kılınabilir!
Yanlış takvimlere göre hareket edip de, yiyip içmeye ezan okununcaya
kadar devam eden kimsenin, suçu yanlış takvime bulması, kendini
mesuliyetten kurtaramaz!
İtikâf
İtikâf, camiye girip ibadetle meşgul olmak demektir. Ramazan-ı şerifte
itikâf, sünnet-i müekkededir. Ancak itikâf, sünnet-i kifaye olduğu için bir
mahallede birkaç kişi itikâfa girerse, diğerlerinden bu sünnet sakıt olur. Bu
bakımdan imkanı olanlar itikâfa girmelidir!
İtikâf eden kimse camide yiyip içer, yatar. Abdest için dışarı çıkabilir.
(Berika)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İtikâfta olan, günahlardan uzaklaşır, her iyiliği işlemiş gibi ecre
kavuşur.) [İ.Mace]
(Bir devenin 2 sağımı kadar itikâf eden, bir köle azat etmiş gibi
sevap kazanır.) [Tenvir]
(Ramazanda on gün itikâf eden, 2 defa [nafile] hac yapmış gibi
sevap kazanır.) [Beyhekî]
Kalb gözü
Sual: Baştaki göz mü yoksa kalbdeki göz mü daha iyi görür?
CEVAP
Kalb gözü, baştaki gözden daha keskin görür. Nitekim Kur'an-ı
kerimde mealen, (Gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı) buyuruluyor.
(Necm 11)
Cenab-ı Hak, İbrahim aleyhisselamdaki kalb gözünü kastederek
buyuruyor ki:
(Biz İbrahime, göklerin ve yerin gizli sırlarını gösterdik.) [Enam 75]
Bu görme işinden habersiz olana da "kalbi kör" buyuruyor. Kur'an-ı
kerimde mealen, (Gerçekte gözler değil, sinedeki kalbler kör olur)
buyuruluyor. (Hac 46)
Kalb körlüğü çok kötüdür. Kur'an-ı kerimde yine buyuruluyor ki:
(Dünyada [kalb gözü] kör olan, ahirette de kördür.) [İsra 72]
287
www.dinimizislam.com
Hadis-i şerifte de, (Ümmetimden kalb gözü açık, ilham sahibi
[evliya] kimseler vardır. [Hazret-i] Ömer bunlardan biridir) buyuruldu.
(Buhari)
Kalb Yürek
Sual: Bazıları kalb ile yüreği aynı manada kullanıyorlar. Bunlar farklı
değil mi?
CEVAP
Kalb, göğsümüzün sol tarafındaki et parçası değildir. Buna, yürek
denir. Yürek, hayvanlarda da bulunur. Kalb, yürekte bulunan bir kuvvettir.
Görülmez. Ampulde bulunan elektrik cereyanı gibidir. Buna, gönül diyoruz.
Gönül insanlarda bulunur, hayvanlarda bulunmaz. Bedendeki bütün aza,
kalbin emrindedir. His uzuvlarımızın duydukları bütün bilgiler kalbde
toplanır. İtikad eden, yani iman eden, kâfir olan, kalbdir. Kalbi temiz olan,
dine uyar. Kalbi kötü olan dinden kaçar. Güzel, iyi ahlakın ve kötü huyların
yeri kalbdir. Allahü teâlâ dinlerini Peygamberleri, kalbi temizlemek için
gönderdi. Kalbi temiz olan, herkese iyilik eder. Dünyada rahat, huzur içinde
yaşarlar. Ahirette de, ebedi, sonsuz saadete kavuşurlar.
Kalu bela ne demektir
Cenab-ı Hak, ruhları yarattığı zaman, (elestü birabbiküm) buyurdu.
Ruhlar da (bela) diye cevap verdiler.
Elestü birabbiküm, (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) demektir. Kalu
Bela ise, (Evet [Sen bizim Rabbimizsin] dediler) demektir.
(Kalu Beladan beri müslümanım) demek, (Ruhlarımızın "Evet"
dedikleri zamandan beri müslümanım) demektir.
Neam da, bela da evet demektir. Olumsuz soruların olumlu tasdiki için
neam değil, bela kullanılır. Mesela, (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)
sorusuna neam denirse, (Evet sen bizim Rabbimiz değilsin) denmiş olur.
Bela denirse, (Evet sen bizim Rabbimizsin) denmiş olur.
Kanaat
Kanaat, çalışmayıp tesadüfen önüne çıkanı kullanmak, başka bir şey
aramamak demek değildir. Kanaat, bileğin emeği, alın teri karşılığı
kazanılana razı olmak, başkasının kazancına göz dikmemek demektir.
Başkasının daha çok kazandığını görünce, onu kıskanmamak, onun gibi
çok çalışmak demektir. Kanaat demek, ihtiyacından fazla kalan kazancını
bir yere yığmayıp, İslamiyet’in emrettiği hayırlı yerlere vermek; fakirlere,
288
www.dinimizislam.com
kimsesizlere, hastalara; cihad edenlere yardım etmek demektir. Kanaat,
böylece iyi ahlakın kaynağı olduğu gibi, insana mahrumiyetler içinde
kaldığı zaman saadet temin eden sarsılmaz bir kale gibidir.
Şair der ki:
Ey zaman! İnsanlara hücum ederken, beni de herkes gibi sanarak
üzerime gelme! Bileğimi bükemezsin! Karşında beni yalnız sanma!
Arkamda kanaat gibi yenilmez bir ordu vardır.
Keşke demek
Sual: Keşke demek haram, hatta küfür diyorlar. Keşke demekte
mahzur var mıdır?
CEVAP
Keşke demek haram ve küfür değildir. Keşke demenin mahzuru olmaz.
Ahiret nimetini kaçıran bir kimse, Allahü teâlânın takdirine isyan olarak
değil de, pişmanlık olarak, keşke şu günahı işlemeseydim, keşke
namazımı geciktirmeseydim demesi iyi olur, suçunu kabul edip özür
dilemek olur, tevbe olur.
Fakat kadere isyan olacak işlerde, keşke bunları yapmasaydım
demek doğru olmaz. Burada uygun olmayan keşke demek değil, kadere
isyan etmek yanlıştır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah’a dayanıp işe giriş ve acze düşme! İş neticelenince, “Keşke
şöyle yapsaydım” deme, “Allahü teâlâ böyle takdir etmiş” de, keşke
demek, şeytanın işine yol açar.) [Müslim]
Bunun için İbni Mesud hazretleri buyuruyor ki:
(Olan bir işe keşke olmasa idi, olmayan bir işe keşke olsaydı
demektense, ağzıma ateş almayı, kor yemeyi tercih ederim.)
Kıyamet ile ahiret
Sual: Kıyamet ile ahiret aynı anlama mı gelir?
CEVAP
Ölümden önceki hayata Dünya hayatı, ölümden sonraki hayata Ahiret
hayatı denir.
Ahiret hayatı üçe ayrılır:
Mezardan kalkıncaya kadar Kabir hayatı,
tekrar dirildikten, Cennete veya Cehenneme gidinceye kadar Kıyamet
hayatı,
üçüncüsü Cennet ve Cehennem hayatıdır.
289
www.dinimizislam.com
Kul, Mevla ne demektir
Sual: Eskiden halkın, padişaha "Kulunuz" diye kendini takdim ettiği,
padişahın da halka, "Kulum" dediğini işitiyoruz. Yalnız Allah’a kul olunmaz
mı?
CEVAP
Bazı kelimeler birkaç manaya gelir. Cümledeki yerlerine göre manaları
değişir. Kul, mahlûk, insan, köle, bende, emir altında bulunan, tâbi,
mensup gibi manalara gelir.
Sultana bağlı askerlere Kapı kulu denirdi. Bende kelimesi de kul
demektir. Bendeniz, kulunuz demektir. Bu tabir bugün bile tevazu ifadesi
olarak kullanılmaktadır. Padişahlar, tebeasından olan sadık yardımcıları
için "Kulum" tabirini kullanırlardı. Burada kulum, sağ kolum demektir.
Mevla kelimesi de yedi manaya gelir. Meşhur olan üç manası ilah, köle
ve efendi demektir.
(Mevlamızın rahmeti boldur) cümlesinde mevla, ilah manasındadır.
(Mevlana Halid-i Bağdadi, Mevlana Celaleddin-i Rumi kıymetli
zatlardır) cümlesindeki mevla kelimesi, efendi demektir. Mevlana,
efendimiz demektir.
(Hazret-i Bilal, Hazret-i Ebu Bekrin mevlası idi) cümlesinde mevla, azat
edilmiş köle manasına gelir.
Bunun gibi bir çok kelime kullanıldığı yere göre mana alır. Sultanlar
veya diğer büyük zatlar hakkında şanlarına yakışmayan bir şey duyunca,
işin aslını öğrenmeden onlara su-i zan etmemelidir.
Mealen ne demektir
Mealen demek, tefsir âlimlerinin bildirdiklerine göre demektir. Yani
tefsir âlimlerinin anladığı mana demektir. Bunun için Kur'an tercümesi
denilen kitaplardan, Kur'an-ı kerimin manası anlaşılmaz. Kur'an tercümesi
okuyan kimse, murad-ı ilahiyi öğrenemez. Tercüme edenin bilgi derecesine
göre, yaptığı açıklamayı öğrenir. Bir cahilin veya bir sapığın yaptığı
tercümeyi okuyan kimse de, Allahü teâlânın bildirmek istediğini değil,
tercüme edenin anladım sanarak kendi kafasından anlatmak istediğini
öğrenir.
Kur'an-ı kerim tercümesini okuyan, amele, ibadete ait bilgileri
öğrenemez.
İtikada ait bilgileri ise öğrenmesi hiç mümkün olmaz. Çünkü 72 dalalet
fırkası, Kur'an-ı kerime yanlış mana verdiği için sapıtmıştır. Kur'an
290
www.dinimizislam.com
tercümesi okuyarak, doğru imanı, Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek mümkün
olmaz. Hatta (Beydavi), (Celaleyn) gibi kıymetli tefsirleri bile bizim gibilerin
anlaması mümkün değildir. Kur'an-ı kerimin manasını öğrenmek isteyen
kimse, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdığı, kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarını
okumalıdır. (Hadika)
Medeni
Güzel ahlak sahibi olan ve zamanının fen bilgilerinde yükselmiş olan
müslümana medeni denir. Fende ilerlemiş, fakat ahlakı bozuk olana zalim,
yobaz, eşkıya ve diktatör denir. Fen ve sanatta geri ve ahlakı bozuk olana
vahşi denir. Medeniyet, şehirler yapmak ve insanlara hizmettir. Bu da, fen
ile sanat ve güzel ahlak ile olur. Kısacası, fen ve sanatın güzel ahlak ile
birlikte olmasına Medeniyet denir.
Medeni insan, fen ve sanatı insanların hizmetinde kullanır. Görülüyor
ki, hakiki müslüman, ilerici; dinsiz ise gerici, şaki ve zavallı bir kimsedir.
Mizmar
İbni Arabi hazretleri (Müsamere) adındaki kitabında diyor ki:
Hadis-i şerifte, (Bir zaman gelir ki, müslümanlar birbirlerinden
ayrılır, parçalanırlar. Dinden uzaklaşıp, kendi düşüncelerine,
görüşlerine uyarlar. Kur'an-ı kerimi mizmarlardan şarkı gibi okurlar.
Allah için değil, keyif için okurlar. Böyle okuyanlara ve dinleyenlere
hiç sevap verilmez. Allahü teâlâ bunlara lanet eder. Azap verir)
buyuruldu.
Derin âlim, şeyh-ul-islam Ahmed ibni Kemal efendinin Kırk Hadisinin
tercümesinde, 39. hadis-i şerifte, (Mizmarları kırmak için ve hınzırları
öldürmek için gönderildim) buyuruluyor.
Mizmar, düdük ve bütün çalgı aletleridir. Bu hadis-i şerifin manası, her
çeşit çalgıyı ve domuz eti yemeği yasak etmek için emrolundum demektir.
Mübarek
Sual: Mübarek ne demektir, nerelerde kullanılır?
CEVAP
Mübarek kelimesi birkaç manada kullanılır:
1- Mukaddes, uğurlu, kutlu, mutlu, hayırlı manasına gelir. Mesela iyd-i
mübarek, mukaddes bayram demektir.
2- Bereketli, feyizli, verimli manasında kullanılır. Mesela Nil-i mübarek,
bereketli, verimli Nil demektir.
291
www.dinimizislam.com
3- Beğenilen, sevilen, kimse veya şey için söylenir. Mesela Veli efendi
mübarek bir zattır. Yahut Mekke mübarek bir yerdir gibi.
4- Son devirde kızılan, şaşılan kimse ve şey için alay yollu söylenmeye
başlanmıştır. Mesela Mübarekte akıl denen şey yok gibi.
5- Çok saygı duyulan kimseler için de kullanılır. Mesela Abdullah
efendi mübarek bir ihtiyardır gibi.
6- Faziletli gün ve geceler için de kullanılır. Mesela Cuma günleri ve
Kadir geceleri mübarek günlerdir gibi.
7- Tebrik etmek için kullanılır. Mesela Bayramınız mübarek olsun veya
haccınız mübarek olsun gibi.
Muhlis ve Murad
Sual: Muhlis ve Murad isimlerinin tasavvufi manaları nasıldır?
CEVAP
Muhlis, ihlas sahibi demektir. İhlas, her işi, her ibadeti yalnız Allah
rızası için yapmak demektir. Şu halde Muhlis, her işini Allah rızası için
yapan demektir. Muhlis olarak ibadet etmek övülmüştür.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(De ki, ben ancak Allah’a muhlis olarak ibadet ederim.) [Zümer 14]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(İhlas ile yapılan ibadet az da olsa insana kâfi gelir.) [Deylemi]
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Zahmet çekerek elde edilen, devamsız ihlasın sahiplerine Muhlis denir.
Devamlı ihlas sahiplerine Muhlas denir. Muhlas olana ibadet yapmak, tatlı
ve kolay olur. Çünkü bunlarda nefislerinin arzusu ve şeytanın vesvesesi
kalmamıştır. Böyle ihlas, insanın kalbine ancak bir evliyanın kalbinden
gelir. (c.1, m.59)
Murad, istek, arzu demektir.
Tasavvufta ise Murad, seçilmiş kimse demektir.
Allahü teâlânın rızasına kavuşturucu iki yol vardır. Birisi talibler yolu,
ikincisi, muradlar yolu. Buna ictiba yolu da denir. Yani seçilmişlerin
yoludur. Birinci yoldaki talibler, sıkıntı çekerek yürürler. İkinci yoldaki
muradlar ise sıkıntı çekmeden, hatta nazlı nazlı okşanarak maksada
kavuşurlar. Bu yol, peygamberlerin ilerledikleri yoldur. Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki:
(Allah, dilediğini kendine seçer, kendine kavuşmak isteyenlere de,
kavuşturan yolu gösterir.) [Şura 13]
Muradların yani seçilmişlerin bu yolu, peygamberlerin ilerledikleri
yoldur. Bu yol bazı evliyaya da ihsan edilir. (Mektubat-ı Rabbani
292
www.dinimizislam.com
c.3,m.121)
Müsafeha
Sual: Müsafeha nedir, nasıl yapılır?
CEVAP
Müsafeha, iki kişinin, sağ elin avuç içlerini birbirine yapıştırıp, iki
başparmağın yanlarını birbirlerine değdirmesidir. Dört elle birlikte yapılması
daha iyidir. İki Müslüman, muhabbetle müsafeha ederek tokalaşırsa
günahları dökülür. Müsafeha, sevgi ve dostluk kazandırır. (Merakıl-felah)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Hazret-i Âdem’den Hazret-i İbrahim’e kadar, selamlaşma,
birbirine secde etmekle olurdu. Sonra, boynuna sarılmakla oldu.
Benim zamanımda ise, el ile müsafeha sünnet oldu.) [R. Nasıhin]
(İki Müslüman müsafeha ederse, elleri ayrılmadan günahları
affolur.) [Bezzar]
(Kim mümin kardeşini ziyaret edip müsafeha ederek üç kere elini
sallarsa, ellerini ayırmadan her ikisinin ağaçtan yaprak döküldüğü
gibi günahları dökülür.) [Ey oğul ilm.]
(Müsafeha edip Allah’a hamd edilince, günahlar dökülür.) [Hâkim]
(İki müslüman, selamlaşıp müsafeha eder ve bir de bana salevat
okursa, yeni doğmuş gibi olur, bütün günahları temizlenir.) [R.
Nasıhin]
Allahü teâlâ, meleklere, Hazret-i Âdem'e karşı secde etmesini
emretmişti. Secde Allah içindi, fakat istikameti Hazret-i Âdem'e karşı idi.
Bugün de, Allah’a secdeyi Kâbe istikametinde yapıyoruz. Kâbe’ye secde
etmiyoruz.
Sual: Kadınların, birbirleriyle tokalaşmaları caiz midir?
CEVAP
Evet, yabancı erkeklerin göremeyecekleri yerlerde, müsafeha etmeleri
[tokalaşmaları] caizdir. (İslam Ahlakı)
Kadınların müsafehası
Sual: Kadınlar da, erkekler gibi mi müsafeha ederler?
CEVAP
Evet.
Karşılaşınca kucaklaşmak
Sual: Müsafeha ederken
dokundurmak uygun mudur?
CEVAP
kucaklaşmak
293
veya
kafayı
kafaya
www.dinimizislam.com
Müsafeha etmek, sünnet-i müekkededir. Müsafeha ederken birbirine
sarılmak, öpüşmek, kafayı birbirine vurmak, uygun değildir. Bir hadis-i şerif
meali şöyledir:
(Karşılaştığınız zaman, birbirinize eğilmeyin, kucaklaşmayın!)
[Berika]
Ancak uzaktan gelince veya uzun zaman görüşülmemişse, o zaman
sadece sarılmak caiz olur.
Sual: Müsafeha etmek mi, yoksa müsafeha edip kucaklaşmak veya
yaşlı ise elini öpmek mi daha çok sevab olur?
CEVAP
İki mümin müsafeha edince günahları dökülür. El öpünce,
kucaklaşınca günah dökülmez. Onun için, el öpmek, kucaklaşmak yerine
müsafeha etmelidir.
Eli öpüp başa götürmek
Sual: (Bir kimsenin elini öptükten sonra, başına götürmek, secde
etmek anlamına geleceği için caiz değildir) deniyor, doğru mu?
CEVAP
Hayır, doğru değildir. Secde etmekle ilgisi yoktur. Eli başa götürmek
gerekmezse de, götürmenin de mahzuru olmaz.
Nasuh tevbesi
Kur’an-ı kerimde mealen, (Allah’a tevbe-i nasuh edin!) buyuruldu.
(Tahrim 8)
Nasuh kelimesine 23 mana verilmiştir. Bunlardan en meşhuru
günahlara pişman olup, dili ile istiğfar etmek ve bir daha işlememeye karar
vermektir. Peygamber efendimiz, tevbeden bahsedince, nasuh tevbesinin
ne olduğunu soran Hazret-i Muaz bin Cebel’e buyurdu ki:
(Tevbe-i nasuh, işlenen günahtan pişman olmak, Allahü teâlâdan
mağfiret dilemek, bir daha öyle bir günah işlememek demektir.)
[Beyheki]
Oku ne demektir
Sual: Kur'an-ı kerimin ilk gelen âyet-i kerimesi oku diye başlamaktadır.
Peygamber efendimiz, okumak bilmediğine göre, oku ne demektir?
CEVAP
İşittiğini söyle demektir.
294
www.dinimizislam.com
Rahip ne demektir?
Sual: Bir yazıda (“Ümmetin rahibi” diye anılan Amir bin Abdullah da,
çok ağlar, ayakları şişinceye kadar namaz kılardı) ifadesi geçiyor. Rahip,
burada ne anlama geliyor?
CEVAP
Bazı kelimelerin birkaç manası olabilir. Rahip, âbid yani çok ibadet
eden demektir. Amir bin Abdullah hazretleri, “bu ümmetin âbidi” diye
bildiriliyor. Bunu, ümmetin rahibi diye tercüme edince, yanlış anlaşılmaya
sebep olmuştur. Piyasadaki tercüme kitapların, hemen hepsinde, hatalar,
indi [kişisel, keyfi] düşünceler bulunmaktadır.
Kasıtlı yapanların dışında, özellikle, o dildeki deyimlerin, Türkçedeki
karşılıkları iyi bilinmediği için, kelime kelime tercüme ediliyor ve büyük
yanlışlıklara sebep oluyor.
Rahip; keşiş, papaz ve aslan anlamına da gelir. Cümledeki yerine
göre mana verilir. (Bir rahip, ormandaki bir geyiği parçaladı) denince,
bunun, papaz değil aslan olduğu anlaşılır. (Bir rahip, kilisede istavroz
çıkardı) denirse, bunun keşiş olduğu anlaşılır. (Tabiinden, Amir bin
Abdullah rahmetullahi aleyh rahip idi) denince, bu zatın âbid, çok ibadet
eden bir Müslüman olduğu anlaşılır. Eshab-ı kiramın arasında da, Amir
bin Abdullah isminde, biri var idi. Bu zat, Ebu Ubeyde bin Cerrah diye
meşhur olmuştur. (Amir bin Abdullah, Bedir’de babasını öldürdü)
denince de, bunun sahabeden, Ebu Ubeyde bin Cerrah radıyallahü anh
olduğu anlaşılır.
Rıfk
Rıfk yumuşaklık demektir. Katılığın, kabalığın tersidir. Rıfk, mülayimlik,
naziklik, yavaşlılık, tatlılık, güzellik, acımak, iyilik etmek, kısaca İslamiyet’e
uymaktır.
Yumuşak yerine sert ve kaba konuşan, fitneye sebep olur. Her zaman
yumuşak davranmaya çalışmalı, sertlikten kaçmalıdır!
Sağ ve Sol kavramı
Sual: İslam sağ ve sol kavramı hakkında bilgi verir misiniz? Örn. sağ
ile yemenin, içmenin vs. hikmeti nedir? İnsanın sağ ve sol uzuvlarını Allah
yarattığına göre, dinimizde sağ-sol ayrımı var mıdır?
CEVAP
Evet insanın sağ-sol uzuvlarını da Allahü teâlâ yaratmıştır. İnsanın
soldaki uzuvları Cehenneme giderse, sağdakiler de gider. Bu bakımdan
295
www.dinimizislam.com
sağ-sol diye bir ayrım yapılmaz. Her makinenin bir kullanma talimatı olduğu
gibi, insanın da nasıl hareket edeceğini dinimiz bildirmiştir.
İmam-ı Nevevi hazretleri buyuruyor ki:
(Mübarek, şerefli ve temiz işleri yaparken sağdan başlamak
müstehaptır. Bunlara Sünen-i zevaid denir. Tekili Sünnet-i zaidedir.
Ayakkabı, gömlek giyerken, saç tararken, misvak kullanırken, tırnak
keserken, el, ayak yıkarken, mescide girerken, heladan çıkarken, sadaka
verirken, yemek yerken, su içerken sağdan başlanır.
Bunların zıddı olanları yaparken, mesela ayakkabı çıkarırken,
taharetlenirken, sümkürürken soldan başlamak müstehaptır. Bunların
tersini yapmak tenzihi mekruhtur.) [Hadika]
Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Sağ elle yiyip için, sağ elle alıp verin; çünkü şeytan, sol eliyle
yiyip içer, sol eliyle alıp verir.) [İbni Mace]
(Ayakkabınızı giyerken sağdan, çıkarırken soldan başlayın!)
[Buhari]
Sağın, sola göre üstünlüğü vardır. Bir yere giderken, yol ikiye ayrılırsa,
soracak kimse de yoksa ne yapmak gerekir? Hadis-i şerifte, (Karşınıza iki
yol çıkarsa, sağdan yürüyün) buyuruldu. Mubah işlerde sağdan
başlamalıdır! Peygamber efendimiz, elindeki suyu, sağında bulunan
bedeviye uzattı. Bedevi, (Ya Resulallah, solunuzda bulunan Ebu Bekre
niçin vermiyorsunuz, o benden daha faziletlidir) dedi. Resulullah (Suyu
sağdan dağıtın!) buyurdu. (B. Arifin)
Sağın şerefi, Kur'an-ı kerimde de bildirilmektedir. (Vakıa) suresinin 8.
âyet-i kerimesinde (Eshab-ül-meymene), 9. âyet-i kerimesinde (Eshab-ülmeşeme) ve 91. âyet-i kerimede ise (Eshab-ı yemin) için selam, [Cennet]
ehli olduğu müjdesi verilmektedir.
Meymene, sağ, sağ kol, sağ taraf, bereket gibi manalara gelir. Eshab-ı
meymene, sağcı demektir. [Cennete gidecek mesudlara verilen ad]
Meşeme, sol, sol kol, sol taraf, uğursuzluk gibi manalara gelir. Eshab-ı
meşeme, solcu demektir. [Cehenneme gidecek bedbahtlara verilen isim]
Eshab-ı meymeneye, "Eshab-ı yemin" de denir. Eshab-ı meşemeye
(Eshab-ı şimal) de denir. Şerefli, temiz işleri yaparken sağdan başlamak
müstehap olduğu gibi, sayılı işleri yaparken de, 1, 3, 5, 7 gibi tek sayıda
yapmak müstehaptır. Her işte tek sayıya riayet etmeye çalışmalıdır! Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Allah tektir, teke riayet edeni sever.) [Buhari]
İmam-ı Rabbani hazretleri, Mevlana Salihe bahçeden birkaç karanfil
getirmesini söylediler. Onun, altı tane karanfil getirdiğini görünce
296
www.dinimizislam.com
buyurdular ki:
(Bizim en aşağı talebemiz, en azından (Allahü teâlâ tektir, teke
riayet edeni sever) hadis-i şerifini bilir. Teke riayet müstehaptır. İnsanlar
müstehabı ne zannediyorlar? Müstehap, Allahü teâlânın sevdiği şeydir.
Eğer dünya ve ahireti Allahü teâlânın sevdiği bir şey için verseler, hiçbir
şey vermemiş olurlar.) [Berekat]
İyiler ve kötüler
Her insanın omzunda iki melek bulunur. Sağdaki sevabı, soldaki
günahları yazar. Sağdaki, soldakinin amiridir. İyilerin hesap defteri sağdan
verilir, kötülerinki ise soldan verilir.
İnsanların kahir ekseriyeti, sağ elini daha iyi kullanır. Toplumda, tek tük
sol elini kullanan, sol eli ile yazan kimselere solak denir, sağak denmez.
Yaşayan, ölmemiş olana sağ denir, sol denmez. Bir yere kazasız
belasız gidene sağ salim gitti, denir. Sol salim gitti, denmez. İleri görüşlü,
aydın, basiretli, firasetli kimseye, sağduyulu denir, sol duyulu denmez.
Gerçekleri yanılmadan görebilme kabiliyetine, basirete sağ görüş denir. İşi
rast gidene, sağ tarafından kalkmış denir. Ters gidene ise, solundan
kalkmış denir. Bir kimsenin sadık yardımcısına, sağ kolu denir. Sol kolu
denmez. Kuvvetli şeylere sağlam denir, sollam denmez.
Minnettarlığını bildirmek, sıhhat, afiyet dilemek ve teşekkür için sağ ol
denir, sol ol denmez. Süt veren hayvanlara, mallara sağmal denir, solmal
denmez. Süt almak için yapılan işe de sağmak denir, solmak denmez.
Solmak; rengi, parlaklığı, tazeliği kaybolmak demektir. Üzülmemeyi tavsiye
için sağlık olsun denir. Elde etmek, temin etmek gibi kelimeler yerine,
sağlamak tabiri kullanılır. Geçimini sağlamak, işini sağlamak gibi. Bir
işlemin kontrolüne de, sağlamasını yapmak denir.
İngiltere hariç diğer ülkelerde, vasıtalar yolun sağından gider. İstisnalar
hariç, bütün vidalar, sıkıştırılıp sağlamlaştırılmak için sağa döndürülür;
gevşetmek, yerinden çıkarmak için sola döndürülür. Bir cemiyeti sağa
döndürmek, sağlamlaştırmak; sola döndürmek yuvasından, vidasından
çıkarmak demektir.
Müsafeha [tokalaşmak] sağ el ile yapılır. Görünüşü güven vermeyene,
sağ [sağlam] ayakkabıya benzemiyor denir. Aldatma işine, sağ gösterip sol
vurmak denir. İyi ve güzel ol anlamına, sağdan gel denir. Değeri olmayana
solda sıfır denir.
Bu misalleri çoğaltmak mümkündür. Kısacası sağ ruhtur, sol maddedir.
Hak olan sağdır, batıl olan soldur. Komünizm gibi, faşizm, kapitalizm ve
diktatörlük de soldur. Birkaç da atasözü:
Allah sağ gözü sol göze muhtaç etmesin.
297
www.dinimizislam.com
Kelle sağ olsun da külâh bulunur.
Sağ elin verdiğini sol elin görmesin.
Sağ olana her gün düğün bayram.
Sağ olsun da dağ ardında olsun.
Sağın önemi
Sual: Sağ, sola göre neden önemlidir?
CEVAP
Sağ kelimesinin kullanıldığı yerlerden bazıları şunlardır:
1- Yaşayan, ölmemiş olana (Sağ) denir, sol denmez.
2- Minnettarlığı ifade etmek üzere, sıhhat, afiyet ve selâmet dilemek
için (Sağ ol) denir, sol ol denmez.
3- Bir yere kazasız belâsız gidene (Sağ salim gitti) denir, sol salim
gitti, denmez.
4- İleri görüşlü, basiretli, firasetli olanlara, (Sağduyu sahibi) denir, sol
duyu sahibi denmez.
5- Bir kimsenin işi rast gittiği zaman, (Sağ tarafından kalkmış) denir.
İşi tersine giderse, (Sol tarafından kalkmış) denir.
6- Bir kimsenin sâdık yardımcısına (Sağ kolu) denir, sol kolu denmez.
7- Kuvvetli şeylere (Sağlam) denir, sollam denmez.
8- Bir kimseye sıhhat ve afiyette kalması için dua olarak, (Sağlıcakla
kalın) denir, sollucakla denmez.
9- Sıhhatle alakalı teşkilata (Sağlık teşkilatı) denir, solluk teşkilatı
denmez.
10- Hasta olmayana, sağlam ve sıhhatli olana (Sağlıklı) dendiği gibi,
doğru güvenilir olana da sağlıklı denir, bunların tersi olana, hasta olana,
güvenilmeyene de sağlıksız denir.
11- Kısır olmayan, süt veren hayvanlara, mallara (Sağmal) denir,
solmal denmez.
12- Müsafeha (Sağ) elle yapılır, sol elle yapılmaz.
13- Çocukların büyük çoğunluğu sağ eli kuvvetli olarak doğar.
Toplumda tek tük sol elle iş yapan, yazı yazan kimselere, olumsuz
anlamda (Solak) denir, sağak denmez.
14- Rahmetin, yağmurun bol şekilde yağışına (Sağanak) denir,
solanak denmez.
15- İstisnalar hariç, bütün vidalar, sıkıştırıp sağlamlaştırılmaları için
sağa döndürülür. Gevşetmek, bozmak için sola bükülür.
16- İngiltere hariç, trafik kaidesi, gidiş istikameti sağdandır.
17- Kuvvet vermek, temin etmek gibi kelimeler yerine (Sağlamak)
tabiri kullanılır. Geçimini sağlamak, işini sağlamak gibi…
298
www.dinimizislam.com
18- Yapılan bir işlemin doğruluğunu kontrol etmek anlamında,
(Sağlamasını yapmak) ifadesi kullanılır, sollamasını yapmak denmez.
19- Helâda taharet, sol elle yapılır.
20- Gelin veya güveyin sağında gidip kılavuzluk eden kimseye
(Sağdıç) denir, soldıç denmez.
21- İslam harfleri ve dolayısıyla Kur'an-ı kerim de, sağdan sola doğru
yazılır.
22- Dünya ve kainattaki her şey, bütün gezegenler, yıldızlar, hatta
galaksiler, hep sağdan sola doğru döner.
İslâmiyet’te de sağın önemi vardır. Birkaç örnek verelim:
1- İmam-ı Nevevi hazretleri buyuruyor ki:
Mübarek, şerefli ve temiz işleri yaparken sağdan başlanır. Bu
müstehabdır. Ayakkabı, elbise giyerken, [Yatıp kalkarken], baş tıraş
ederken ve tararken, bıyık keserken, misvak kullanırken, tırnak keserken,
el, ayak yıkarken, mescide, Müslümanın evine ve odasına girerken,
helâdan çıkarken, sadaka verirken, yemek yerken, su içerken sağdan
başlanır. Bunların zıttı olanları yaparken, mesela ayakkabı, çorap, elbise
çıkarırken, camiden ve Müslümanın evinden çıkarken, helâya girerken,
sümkürürken, taharetlenirken soldan başlanır.
2- Her insanın sağ omzunda sevabı, sol omzunda günahı yazan
melekler bulunur.
3- Namazda önce sağ omza, sonra sol omza selam verilir.
4- Kâbe tavaf edilirken, sağdan sola doğru dönülür.
5- İyilerin amel defterleri sağından, kötülerin sol ve arka tarafından
verilir.
6- Kur’an-ı kerimde, amel defteri sağdan verilenler övülmekte. Soldan
verilenler kötülenmekte, şöyle buyurulmaktadır:
(Amel defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara! Kötülük
işlediklerini belirtmek üzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazık
o solculara!) [Vakıa 8,9]
Sağ ruhtur, sol maddedir. İsimleri ayrı olsa da komünizm, faşizm ve
kapitalizm gibi bütün izmli sistemlerin hepsi birer sol sistemdir. Sol, yokluk
ve hiçliktir. Onlar için ölüm sondur. Sağ ise ebedîdir. Ölüm son değil,
gerçek hayatın başlangıcıdır. Politika pazarında, herkes sağı solu kendine
göre tarif etmekteyse de, ilmî sağ farklıdır.
Sol elle yemek
Sual: Sol elle yiyip içmek ve iş yapmak haram mıdır?
CEVAP
Hayır, haram değildir. Sağ elimiz meşgulse, sol elle yemenin hiç
299
www.dinimizislam.com
mahzuru olmaz. Kasten, özürsüz sol elle yemek sünnete aykırı olur;
tenzihen mekruh da denilmiştir; çünkü sol elle yemek, (Sağ elle yiyip için;
çünkü şeytan, sol eliyle yiyip içer) mealindeki hadis-i şerife aykırı olur.
Unutarak veya bir mazeretle yenirse, hiç mahzuru olmaz. Piknikte,
sofradan uzak bir yerde, sağ el meşgulse, sol elle de yiyip içilebilir; çünkü
Peygamber efendimizin de, ekmeği sağ eline alıp, sonra karpuzu sol eliyle
yediği görülmüştür. (Şir’a)
Eğer sağ el meşgulse, mesela sağ elde ekmek varsa, kavunu, üzümü
veya başka bir yiyeceği sol ele alıp yemek caiz olur.
Solak olanların, sağ elle yapılacak işleri sol elle yapmaları günah
değildir. Mesela sol elle kurban kesebilir, yazı yazabilir ve diğer işleri de
yapabilir.
Sıhhat ve afiyet
Sual: Sıhhat ve afiyetler dileriz deniyor, ikisi aynı değil midir?
CEVAP
Birbirine benziyorsa da, farklıdır. Sıhhat, sağlık demektir. Afiyet ise
farklıdır:
Afiyet, dinin ve itikadın bid'atlerden, amelin ve ibadetin afetlerden,
nefsin şehvetlerden, kalbin heva ve vesveseden ve bedenin hastalıklardan
selamet bulması, kurtulması demektir. Duaların efdali hangisi diye
sorulduğunda, Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Allah’tan af, afiyet ve yakîn [sağlam iman] isteyin. Çünkü imandan
sonra, afiyetten büyük nimet yoktur.) [Hâkim]
Sohbet
Şimdi söyleşi diyorlar. Söyleşi, konuşarak vakit geçirme demektir. Ama
dinimizde sohbetin tarifi başkadır. Sohbet, beraber olmak demektir. İnsanın
derece bakımından kendinin üstünde veya altında yahut akranı ile bir
araya gelip, Allahü teâlânın ve Peygamber efendimizin beğendiği, hoşnut
olduğu şeyleri konuşması demektir.
Kişinin kendinden üstün olanla beraber olmasının hakikati, o zata
hizmettir. Aşağısında olanla sohbetin gereği, onun hallerinden bir noksanı
gördüğünde onu ikaz edip, kusurundan haberdar etmektir. Aynı seviyede
olan sohbet arkadaşlarının sohbetlerinin hakikati, başkalarının,
yabancıların yanında birbirlerinin kusurlarını görmezden gelmektir.
300
www.dinimizislam.com
Şans kelimesi
Sual: Şans kelimesi, rastgele kullanılıyor. Şans ne anlama geliyor?
Kullanılması mahzurlu olanlar var mıdır?
CEVAP
Şans; kader, kısmet, talih anlamındadır. Ama fırsat, imkan, ihtimal,
ümit yerine de kullanıyorlar.
Şans kelimesi ile ilgili deyimlerden bazıları şöyledir:
Şans tanımak: Fırsat vermek, imkan vermek.
Şansa kalmak: Bir şeyin gerçekleşmesi için çok az ümit olmak.
Şansı dönmek: Talihi iyi iken kötü olmak veya kötü iken iyi olmak.
Şansı yaver gitmek: Talihli olmak, bahtı açık olmak.
Şansı var: Talihli.
Şansı yok: Talihsiz.
Şansı açık: Talihli.
Şans kelimesini kader anlamında kullanıp da kaderi suçlayıcı, itiraz
edici, inkâr edici şekilde kullanmak caiz olmaz. Mesela, bir günah işleyip
de, (Benim suçum yok, şansım böyle imiş) demek. Yahut (Herkes
şansını kendisi tayin eder) demek gibi.
Şirk
Şirk, Allahü teâlâya ortak yapmak, benzetmek demektir. Benzeten
kimseye müşrik, denir. Küfrün çeşitleri vardır. Hepsinin en kötüsü, en
büyüğü şirktir. Bir şeyin her çeşidini bildirmek için, çok defa, bunların en
büyüğü söylenir. Bunun için, âyet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde
bulunan şirk, her nevi küfür demektir. Mesela Nisa suresinin 48 ve 116.
âyetinde mealen, (Allahü teâlâ, kendisine şirk koşanları [yani müşrikleri,
kâfirleri] affetmez ve şirkten [yani her çeşit küfürden] başka olan
günahları affeder) buyuruluyor.
Şu halde her çeşit günahın en kötüsü küfürdür. Küfür ise kâfirlik
demektir.
Tesadüf-Tevafuk
Sual: Tesadüf yerine tevafuk denir mi?
CEVAP
Gerekmez. İnsan, tesadüfen iyi-kötü iş yapabilir. Tevafuk, birbirine
uyma, uygun gelme demektir. İnsan sevmediği biriyle karşılaşınca, tevafuk
etti demek tuhaf olur. Hiçbir dini kitapta rastlantı anlamındaki tesadüf
yerine tevafuk kullanmak gerekir diye yazmaz. Tesadüf yerine tevafuk,
301
www.dinimizislam.com
nakli değil de, aklı esas alanların uydurduğu bir bid'attir. "Tesadüfen Ali
Beyle karşılaştım" demek ve tesadüf kelimesini böyle yerlerde kullanmak
caizdir. "Bu âlem tesadüfen yaratılmış, dağlar, denizler tesadüfen
olmuştur" demek caiz olmaz. Çünkü her şeyi yaratan Allahü teâlâdır. Bu
ikisini karıştırmamak gerekir. (Hadika)
Rastlamak, tesadüf etmek
Sual: (Birine rastladım, tesadüfen Ali ile karşılaştım demek şirktir.
Çünkü, günlük işleri de, yaratan Allah’tır. Öldüren Allah olduğu gibi,
karşılaştıran da Allah’tır. Tesadüfen karşılaştım denince, Allah’ın yaratması
inkâr edilmiş olur) deniyor. Buna göre, Ali’ye rastladım demek, kaderi inkâr
mıdır, şirk midir?
CEVAP
Akıl ile din olmaz. Dinimizde, İslam âlimlerinin sözleri geçerlidir. Ali’ye
rastladım veya tesadüfen karşılaştım demenin şirkle hiçbir ilgisi yoktur.
Aksini bildiren hiçbir İslam âlimi yoktur. Bu, bid’at fırkalarından Cebriye ve
selefiyecilerin bâtıl görüşüdür.
Mesela, (Falanca anarşist, falancayı öldürmüş) denildiği zaman,
selefiler ve Cebriyeciler (Tevbe et müşrik oldun) diyorlar. Sebebi sorulunca,
şu mealdeki âyet-i kerimeleri söylüyorlar:
(Dirilten ve öldüren, yalnız Odur.) [Yunus 56]
(Allah, öleceklerin ölümleri gelince, ölmeyeceklerin de, uykuları
esnasında, canlarını alır. Ölmelerini dilediği kimselerinkini tutar,
diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Elbette düşünenler için, bunda
alınacak ibretler vardır.) [Zümer 42]
Kur’an-ı kerimde tenakuz olmadığına göre, aşağıdaki âyet-i kerimelere
ne diyecekler?
(Öldürmek için vekil yapılmış olan melek, sizi öldürüyor.) [Secde
11]
(Melekler, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak, canlarını alırken
durumları nasıl olacak?) [Muhammed 27]
(Davud, Calut’u öldürdü.) [Bekara 251]
Görüldüğü gibi, canları alan, öldüren Allah olduğu halde, Ali, Veli’yi
öldürdü deniyor. Bunu bizzat Allahü teâlâ söylüyor. Allahü teâlâ, Âdem
aleyhisselamın oğlunun [Kabil’in], kardeşini [Habil’i] öldürdüğünü de
bildiriyor. (Maide 30)
(Sizi de işlerinizi de yaratan Allah’tır) mealindeki âyet-i kerimeye
göre, (Anarşist, suçsuz bir çocuğu öldürdü) diye, söyleten de, Allah’tır.
Eğer öyle söylemek şirk ise, hâşâ şirki de, Allah işletmiş olur. Bunun da, ne
kadar saçma olduğu meydandadır.
302
www.dinimizislam.com
Bilmeden, Müslüman’a müşrik damgasını basmamalıdır. Resulullah
efendimiz, Bedir savaşında, yerden bir avuç toprak, kum alıp, müşrik
askerlerinin üzerine doğru attı. Kum tanelerinin her biri, düşman
askerlerinin gözüne bir bela ve hezimet şimşeği gibi geldi. Müşrikler derhal
perişan oldu. Bu mucize hakkında inen âyet-i kerime meali şöyledir:
(Savaşta öldürülenleri siz değil, Allah öldürdü. Attığın zaman da,
sen değil, Allah attı.) (Enfal 17)
Mücahitler, müşrikleri öldürüyor, Allah, ben öldürdüm diyor, Resulullah,
toprak atıyor, ok atıyor, sen atmadın ben attım buyuruyor. Bu âyet-i
kerimeyi, yanlış anlayarak, insanın yaptığı şeyleri, insan yapmıyor demek
yanlıştır. Böyle olsaydı, ağaç meyve verdi, yemek beni doyurdu, ilaç ağrıyı
durdurdu, taş camı kırdı gibi sözler, yanlış ve günah olurdu. Halbuki, böyle
sözleri selefiler ve Cebriyeciler de, söylemektedir. Bu sözler, (Bu şey, bu
işin yapılmasına sebep oldu, vasıta oldu) demektir. Mesela, taş camı
kırmaya sebep oldu demektir. Allahü teâlâ, çok şeyleri yaratmasına,
insanları ve mahlûkları sebep kılmıştır. Onun âdeti böyledir.
Tesadüfen buluşmak, rastlamak ifadesi de, bunun gibidir. Tesadüf =
rast gelmek, birisi ile karşılaşmak demektir. Yani insanın planlamadığı,
beklemediği, ummadığı bir şeyle karşılaşması demektir. Ayrıca, tesadüf
etmek, rastlamak, karşılaşmak yeni bir kelime de değildir. Asırlardır İslam
âlimlerince kullanılmaktadır. Hiçbir İslam âliminin kitabında, rastlamak,
tesadüfen karşılaşmak, kaderi inkâr olur diye bir ifade yoktur. Bu,
selefiyecilerin, önüne gelene şirk damgası basmasından ileri gelen yanlış
bir düşüncedir. Hadis-i şeriflerde de, tesadüf, rastlamak ve karşılaşmak
tabirleri geçer. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Din kardeşine rastladığınız zaman, ona selâm verin.) [İ. Mâce]
(Bir din kardeşine rastlayan, “Esselâmü aleyküm…” desin. [İ.Sünnî]
(Ahir zamanda bir kavim çıkacak, yaşları genç, akılları hafif
olacak, sözlerini halk beğenecek, Kur’an okuyacak, lâkin boğazından
aşağı geçmeyecek, okun yaydan çıkması gibi, iz bırakmadan
İslamiyet’ten çıkacaklar. Kendilerine rastladığınız zaman onları
öldürün.) [Buhari]
(Ramazandan bir gün önce oruç tutmayın. Ancak bir kimsenin
oruç tutmayı adet edindiği gün, o güne tesadüf ederse, o oruç
tutsun.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi]
(Resulullah, Eshabından birine rastlayınca önce selam verir,
sonra müsafaha ederdi.) [Taberani]
(Üveys’e [Veysel Karani’ye] rastlarsanız, sizin için istiğfar etmesini
isteyin.) [Müslim]
303
www.dinimizislam.com
(Resulullah, kabir başında ağlayan bir kadına rastlayınca, ona
sabret dedi.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]
(Kendinize, çoluk çocuğunuza veya malınıza beddua etmeyin.
Duaların kabul olduğu saate rastlar da, Allah tarafından kabul olunur.)
[Ebu Davud, İ.Kurtubi]
(Cuma günü sabahtan akşama kadar çok dua etmeli; çünkü Cuma
günü icabet vakti vardır; dua o zamana tesadüf ederse, edilen dua
kabul olur.) [İ. Nevevi]
(Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, bir Müslümanın duası o
vakte tesadüf ederse, o duayı Allahü teâlâ kabul eder.) [Tirmizi]
(İki Müslüman, birbirine rast geldiğinde müsafeha edip, Allah’a
hamd ederlerse, günahları kalmamış bir halde, birbirinden ayrılırlar.)
[Hâkim]
(Şu üç şey imandandır: Darlıkta infak, rastladığı Müslümana
selam vermek ve kendi aleyhinde de olsa, adaletli olmak.) [Taberani ]
(Ahir zamanda, kader meselesinden bir kapı açılır. Bunu açanlara
rastlarsanız, kendilerine, (Arzda ve nefislerinizde, her kime isabet eden
bir musibet yoktur ki, kitapta tespit edilmiş olmasın) [mealindeki] âyet-i
kerimeyi söyleyin.) [Deylemi]
(İsa indikten sonra, insanlar arasında kin kalmaz. Hatta bir kimse,
bir aslana rastlasa aslan ona dokunmaz.) [Ebu Nuaym]
(Allah yolunda üç gece nöbet tutmak, Medine mescidinde kadir
gecesine rastlamaktan daha kıymetlidir.) [Ebu Şeyh]
(Şeytan, Ömer’e rastlarsa, hemen yolunu değiştirir.) [Hakîm]
(İmâm, âmin dediği vakit, siz de âmîn deyin. Birinizin âmin
demesi, meleklerin âmin demesine rastlarsa, geçmiş günahları
affedilir.) [Buhârî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]
Elfe=bulmak demektir. Yusuf suresinin 25. âyet-i kerimesinde, (Yusuf
aleyhisselamla Züleyha, kapıya çıkınca, Züleyhanın efendisini
buldular) ifadesi, Kurtubi’de ve diğer tefsirlerde, rastladılar, tesadüf ettiler
diye geçiyor. Vehhabi mealinde bile, rastladılar deniyor. Diğer meallerde
de böyle geçiyor.
Ümmi
Sual: Ümmi cahil mi demektir?
CEVAP
Ümmi, cahil demek değildir. Okur-yazar olmayana ümmi denir. Ümmi
olan âlimler de vardır. Kâinatın efendisi Muhammed aleyhisselam ümmi idi.
Fakat bütün ilimlere vakıf idi. O kadar âlim idi ki, Onu görmekle şereflenip
304
www.dinimizislam.com
sahabi olan, oradan ayrılınca hikmet ehli olurdu. Yani doktorla tıp ilminden,
ziraatçıyla ziraat ilminden, subay ile harp tekniğinden konuşabilirdi. Elbette
bu, Peygamber efendimizin bir mucizesi idi. Her okuma-yazma bilene âlim
denmeyeceği gibi, her ümmi olana da cahil denmez. Allahü teâlânın
varlığına inanan ve zaruri bilinmesi gerekli din bilgilerini bilen müslümana
cahil denmez.
Vahy
Vahy haber demektir. Deyim olarak da, Allahü teâlânın Cebrail
aleyhisselam vasıtası ile Peygamberlerine gönderdiği haber demektir.
Vahy Peygamber efendimizin vefatı ile kesilmiştir. İmam-ı Rabbani
hazretleri (Peygamberlik sona ermiş ve vahy kesilmiş, sona ermiş ve din
kemal bulmuş ve nimet tamam olmuştur) buyuruyor.
Kısas-ı enbiya kitabının 410. sayfasında diyor ki:
Resulullah hayatta iken, vahy geliyor ve ümmete tebliğ olunuyor idi.
Ondan sonra artık vahy kesildi, hiç kimseye vahy gelmek ihtimali kalmadı.
Vahy, iki türlüdür:
1-Vahy-i metlu,
2- Vahy-i gayri metlu
Cebrail aleyhisselam, Allahü teâlâdan aldığı haberleri getirerek
Peygambere okur. Bu vahyin kelimeleri de, manaları da Allah’tan gelmiştir.
Kur'an-ı kerim, vahy-i metludür.
Vahy-i gayri metlu, Allahü teâlâ tarafından Peygamberin kalbine
bildirilir. Peygamber; bu vahyi, kendi bulduğu kelimelerle yanındakilere
söyler. Bu sözlere, Hadis-i kudsi denir.
Vahy, yalnız Peygamberlerin kalblerine gelir. Evliyaya da gelmez.
Vakit nakittir
Sual: Vakit nakittir ne demektir?
CEVAP
Nakit, peşin demektir. Vaktin kıymetini peşin, yani o anda bilmelidir. O
halde gaflet içinde bulunmak, devamlı masiva ile meşguliyet, insanın
kendisine en büyük zulmüdür. Kıymetli olan vakti boşa geçirmemeli, iki
günü eşit olmamaya, her gün ilerlemeye gayret etmelidir.
Veli
Veli, evliya, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmuş salih insan demektir.
Muhammed Salim hazretlerine, (Bir kimsenin veli olduğu nasıl
305
www.dinimizislam.com
anlaşılır?) dediklerinde, (Tatlı dili, güzel ahlakı, güler yüzü, cömertliği,
münakaşa etmemesi, özürleri kabul etmesi ve herkese merhamet etmesi
ile bir kimsenin veli olduğu anlaşılır) buyurdu.
Vera ve zühd
Haramlarla birlikte şüphelilerden de sakınmaya vera, helal malın
fazlasından da sakınmaya ise Zühd denir. Tergib’deki hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Kıyamet günü, Allahü teâlânın ihsanına kavuşacakların başında,
vera ve zühd sahipleri bulunacaktır.)
(Vera sahibi imam arkasında kılınan namaz kabul olur. Vera
sahibine verilen hediye kabul olur. [Yani çok sevap verilir.] Vera sahibi
ile oturmak ibadet olur. Onunla konuşmak, sadaka olur.)
(Vera sahibi imam ile kılınan iki rekat namaz, fâsık ile kılınan bin
rekattan daha efdaldir.)
Ya ne demektir
Arapça ya kelimesinin Türkçesi yoktur. Türkçede buna ihtiyaç da
yoktur. Ya kelimesini biz de her zaman ey diye yazıyorsak da, karşılığı
değildir. Telefonda konuşurken hitap sözü olarak alo kullanılıyor. Arapçada
da, birisine hitap ederken, “Ya falanca” denir. Türkçede böyle bir hitap şekli
yoktur. Biz, “Ali buraya gel” deriz. Araplar, “Ya Ali buraya gel” derler.
Alo, İngilizce merhaba anlamında kullanılan hello kelimesinin
Türkçedeki söyleniş şeklidir. Alo için Türkçe başka bir kelime olmadığı gibi,
Arapça ya için de başka bir kelime yoktur. Araplar bile, telefonda alo
diyorlar. Bu bakımdan ey Ali yerine ya Ali demek daha güzeldir.
Sual: Hazret-i Fatıma’nın (Ya Ali) demesi neden caizdir?
CEVAP
Ya demek, hürmet olur. Hürmet ifade eden bir şey ilave edince caiz
olur.
Yaşayan merhum
Sual: Merhum kelimesini yaşayanlar için de kullanmak uygun mudur?
Radıyallahü anh ve aleyhisselam kelimeleri herkes için kullanılabilir mi?
CEVAP
Merhum, rahmete kavuşmuş demektir. Yaşayanlar için de
kullanılabilir. Ancak, yerleşmiş şekli ölüler içindir. Yaşayan birisine
merhum Ali bey dense, Ali bey öldü mü diyen çıkar.
306
www.dinimizislam.com
Radıyallahü anh eshab-ı kiram için söylenir. Allah ondan razı olsun
anlamındadır. Eshab-ı kiramın her birinin Cennetlik olduğu âyet-i kerime ile
sabit olduğu için Allah ondan razı oldu anlamındadır. Başka Müslümanlar
için de Allah razı olsun anlamında söylemek caizdir. Mesela imam-ı Malik
radıyallahü anh dense, birisi bu eshab-ı kiramdan mıdır diyebilir. Bu
bakımdan kelimeleri yerli yerinde kullanmalı, kavram kargaşalığına
meydan bırakmamalıdır.
Aleyhisselam kelimesi Peygamberler için kullanılır. Ona selam olsun
demektir. Herhangi bir Müslüman için de kullanmak caiz olur. Fakat yanlış
anlamaya sebep olabilir. Mesela Ali aleyhisselam dersek, Hazret-i Ali’ye
peygamber deniyor denebilir. Onun için böyle kelimeleri herkesin kullandığı
manada kullanmalıdır.
Yedullah
Sual: Okuduğum bir kitapta, "Yedullah" kelimesini "Allah’ın kudreti"
olarak açıklamanın asla caiz olmadığı söyleniyor. Hadis-i şerifte geçen
böyle kelimeleri âlimlerimiz açıklamamış mıdır?
CEVAP
Mücessime ve müşebbihe denilen [yani Allahü teâlâyı bir cisim olarak
kabul eden ve Ona insanlardaki gibi uzuvlar isnat eden] fırkalar, dini
yıkmaya çalışınca, İslam âlimleri, bu hususta kitaplar yazarak, bunlara
gerekli cevapları vermişlerdir. Bugün, kendilerine selefiyim diyenlerin aynı
yolu tuttuğunu görüyoruz.
İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:
(Cehalet ve dalalet fırkaları, Allahü teâlânın zatı ve sıfatı hakkında,
Cenab-ı Hakkın münezzeh olduğu şeyleri Ona isnat ediyorlar. Bu
dalaletlerine de "Selefin yolu" diyerek selef-i salihine, [yani Eshab-ı kirama
ve Tabiin-izama] iftira ediyorlar. Selefin itikadını sana beyan edeyim.
Yedullahtaki yed kelimesini el gibi düşünmemelidir. Mesela "Falanca şehir,
falanca valinin elinde" denilince, o şehrin valinin elinin içinde değil, onun
idaresi altında olduğu anlaşılır. Bu bakımdan yedullah ifadesini Allah’ın
kudreti olarak anlamalıdır.) [İlcam-ül-avam]
Yine, İmam-ı Gazali hazretlerinin bildirdiği gibi, diğer ifadeleri de böyle
açıklamak gerekir. Mesela (Zıllullah) ifadesine de "Allah’ın gölgesi" demek
doğru değildir. Bu husustaki hadis-i şerifi açıklarken, (Kendisinden başka
himaye edenin bulunmadığı bir günde Allahü teâlâ, yedi sınıf insanı
kendi himayesine alır) demelidir. Yoksa "Kendi gölgesinde gölgelendirir"
dememelidir. Çünkü bu ifadeden, Cenab-ı Hakkın cisim olduğu gibi bir
mana çıkaranlar olabilir. Nasıl "Beytullah" yani "Allah’ın evi" kelimesini,
307
www.dinimizislam.com
hâşâ Allah’ın barındığı bir ev olarak anlamıyorsak, hadis-i şeriflerde geçen
"Yedullah", "Zıllullah" kelimelerini de zahir manaları gibi anlamayıp, tevil
etmemiz gerekir.
Bir bid'at ve dalalet olan selefiyye sapıklığını önlemek için, İslam
âlimleri müteşabih âyet ve hadisleri tevil etmişlerdir. Ancak bu tevil işinde
haddi aşıp İslam âlimlerinin bildirdiklerine uymayan mana verenler de
sapıtmışlardır. İslam âlimlerinin bildirdiklerine uymayan bütün kitaplar,
muteber değildir.
Zikir ne demektir?
Sual: Zikir nedir? Kur’anda geçen zikir kelimeleri değişik anlamlara mı
geliyor?
CEVAP
Zikir, zihinde tutmak, hatırlamak, anmak gibi manalara gelir. Kur’an-ı
kerimde ise, kitap, Kur’an, Allah’ı anmak, namaz, şeref gibi manalara gelir.
KİTAP manasına gelenler:
(Sana tarafımızdan bir zikir [kitap] verdik.) [Taha 99]
(Sen ancak zikre [Kur‘ana] uyan ve görmeden Rahman’dan korkanı
uyarabilirsin.) [Yasin11]
(Kâfirler zikri [Kur‘anı] işittikleri zaman, gözleriyle [nazarla] seni
devireceklerdi.) [Kalem 51]
(Eğer bilmiyorsanız ehli zikre [kitabı bilen âlimlere] sorun.) [Nahl 43]
(Zikirden [Tevrat kitabından] sonra Zebur'da da, yeryüzüne salih
kullarımın mirasçı olduğunu yazmıştık.) [Enbiya105]
ANMAK manasına gelenler:
(Kalbler ancak zikrullah [Allah’ı anmak] ile huzur bulur.) [Rad 28]
(Allah’a ve ahiret gününe [inanıp] kavuşmayı arzulayanlar ve
Allah’ı çok zikredenler [ananlar] için Resulullah elbette güzel bir
örnektir.) [Ahzab 21]
(Rahmân’ı zikirden [anmaktan] yüz çevirene, yanından ayrılmayan
bir şeytan musallat ederiz.) [Zuhruf 36]
(Şeytan galebe edip onlara zikrullahı [Allah’ı anmayı] unutturdu.)
[Mücadele 19]
(Biz senin zikrini yükseltmedik mi?) [İnşirah 4] (Senin zikrini kendi
zikrim kıldım, seni [Resulullahı] zikreden beni zikretmiş olur. İmanın sahih
olması için benim zikrimin seninkiyle beraber olmasını sağladım) [İbni Ata]
Zikirle ilgili birkaç hadis-i şerif meali:
(Kur’an okumak ve zikir imanı kuvvetlendirir.) [Deylemi]
(Zikrin efdali, la ilahe illallah, duanın efdali de elhamdülillah
308
www.dinimizislam.com
demektir.) [Tirmizi]
(Zikirde "La ilahe illallah" demekten efdali yoktur.) [Taberani]
(En iyi zikir, gizli yapılandır.) [İ. Ahmed]
(Zikir, sadakadan da hayırlıdır.) [Ebuşşeyh]
NAMAZ manasına gelenler:
(Namaz, münker ve fahşadan [edepsizlikten, akla ve dine uymayan
her türlü kötülükten, her türlü günahtan] alıkoyar. Çünkü zikrullah [Namaz
kılmak] elbette en büyüktür. [En büyük ibadettir]) [Ankebut 45] (Zikrullah,
namazdır. Namaz diğer ibadetlerden daha büyüktür. (Beydavi)
(Onlar ayakta, otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı
zikrederler.) [Al-i İmran 191] (Namazı, gücü yeten ayakta kılar, ayakta
kılmaktan aciz olan oturarak kılar, bundan da aciz olan, yatarak ima ile
kılar demektir. (Bahr-ür-raık)
ŞEREF manasına gelenler:
(Size öyle muazzam bir kitap indirdik ki, bütün zikriniz [şerefiniz]
ondadır.) [Enbiya 10]
(O zikirle [şerefle] dolu Kur'an hakkı için.) [Sad 1]
(Bu Kur’an sana da, ümmetine de zikirdir. [Şereftir, öğüttür], İleride
[kıyamette, hükümlerine riayet edip etmediğinizden] sorumlu olacaksınız.)
[Zuhruf 44]
Zıllullah
Sual: Okuduğum tercüme kitaplarda "Zıllullah" kelimesini, "Allah’ın
gölgesi" diye tercüme etmişler. "Zıl" kelimesi sadece gölge manasına mı
gelir? Gölge diye tercüme edilince çok tuhaf olmuyor mu? Allah, cisim gibi
anlaşılıyor. Bu kelimelerin doğru tercümesi nasıldır?
CEVAP
Zıl, himaye, koruma gibi manalara da gelir. Mesela hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, kendi himayesinden başka hiçbir himayenin
bulunmadığı kıyamette, yedi sınıf insanı himaye eder.) [Buhari]
Gölge kelimesi, Türkçemizde de "Himaye" manasına kullanılır. Mesela,
(Ali efendi, Mehmed Ağanın gölgesinde geçiniyor) denince, Ali efendinin
Mehmed Ağanın himayesinde olduğu anlaşılır. İnsan için gölge kelimesini
kullanmakta mahzur yoktur. Selefiyyeciler, Allah’ı cisim gibi gösterip gökte
bulunduğunu söylüyorlar. Böyle yanlış anlaşılacak kelimeleri mutlaka tevilli,
izahlı yazmalıdır! Bir misal daha verelim! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Sultan, yeryüzünde Allah’ın gölgesidir. Ona ikram eden ikram
görür, ona ihanet eden de ihanete maruz kalır.) [Taberani]
309
www.dinimizislam.com
Sultan, Allah’ın gölgesidir demek, (Sultan Allah’ın emirlerini tatbik
etmek salahiyetine malik olan kimsedir) demektir. Bu bakımdan "Zıl"
kelimesini gölge olarak tercüme etmek, yanlış anlamalara sebep olur.
(Din kılıçların gölgesi altındadır) hadis-i şerifi ise, (Din, devletin
himayesi ile yayılır. İslamiyet, her çeşit silahları yapmak ve bunları iyi
kullanmakla sağlam kalır) demektir.
Zalime ceza vermek
Sual: Ehl-i sünnet kasidesinde (Zalime imhal ederim; ihmal etmem
dedi Yezdan) diye bir mısra var. Bunun anlamı nedir?
CEVAP
İmhal, mühlet vermek, tehir etmek, geciktirmek; ihmal ise, önem
vermemek, eksik bırakmak; Yezdan, ilah demektir. Mısraın manası şöyle
oluyor:
Cenab-ı Hak, (Zalime ceza vermeyi ihmal etmem, ama tehir
ederim) buyurdu.
Zayıf ve müftabih kavil
Sual: Kitaplarda, (Bir kavle göre caizdir, bu kavil zayıftır) deniyor. Bu
ne demektir?
CEVAP
İhtiyaç olunca o kaville amel edilir demektir. İhtiyaç olunca günümüzde
zayıf kaville amel etmek, kuvvetli kaville amel etmek gibi sahih, hatta lazım
olur. S. Ebediyye’den bir örnek verelim:
Diş dolgusu olmayanın, dolgusu olan imama uyması hakkında, iki ayrı
kavil vardır:
Birinci kavle göre, dolgusu olmayan Hanefî’nin, dolgusu olan imama
uyması sahih olmaz, çünkü bu imamın namazı Hanefî mezhebine göre
sahih değildir.
İkinci kavle göre, bu imam, Mâlikî mezhebini taklit ediyorsa, dolgusu
olmayan Hanefî’nin, buna uyması sahih olur. İmam-ı Hinduvani böyle
ictihad etmiştir. Dolgusu olan salih bir imamın Mâlikî mezhebini taklit
etmediği bilinmedikçe, dolgusu olmayan Hanefîler de, bu imama uymalıdır.
Bu ikinci kavil her ne kadar zayıf ise de, harac olduğu zaman zayıf kaville
amel etmek lazımdır. Fitneye mani olmak için de zayıf kaville amel
edileceği, Hadika’da da yazılıdır.
Kavil ve fetva nedir?
Sual: İlmihallerde mesela, (İmam-ı Ebu Yusuf’a göre caiz, İmam-ı
310
www.dinimizislam.com
Muhammed’in kavline göre ise caiz değildir, fetva da böyledir) deniyor.
Bazen de, (Müftabih kavle göre caiz değildir) deniyor. Buradaki, fetva,
kavil ve müftabih ifadeleri ne demektir?
CEVAP
Mezhepte müctehid olan âlimler, mezhep imamının koyduğu usul ve
kurallara göre ictihad ederler. Bir müctehidin, başka bir müctehide tâbi
olması caiz değildir. Bunun için farklı ictihadlar olabiliyor. Mezhep içindeki
müctehidlerin bu ictihadlarına kavil de denir. Kavil, söz demekse de,
burada müctehidin ictihadı demektir.
Tercih ehli denen fıkıh âlimleri, mezhep içindeki farklı kavilleri
inceleyip, hangi kaville amel etmek gerektiğini bildirirlerse, o kavle,
müftabih yani tercih edilen kavil denir. Bu husus, (Fetva bu kavle
göredir) şeklinde de ifade ediliyor. Her Müslümanın, amel ederken tercih
edilen kavle uyması gerekir.
Sevgi ve aşk
Sual: Allah ve Peygamber için, sevgili denir mi? Aşk kelimesi, onlar
için kullanılır mı? Bunlar, insanlara mahsus değil mi?
CEVAP
Sevgili, sevilen kimse demektir. Asıl sevilmesi gereken, Allahü teâlâ ve
onun sevdikleridir. Yani, sevgili onlardır. Aşk da böyledir. Sevginin kuvvetli
olmasına aşk denir.
Habib, sevgili demektir. Bunun için, Peygamber efendimize,
Habibullah denir. Allahü teâlânın sevgilisi demektir. Bunların
yadırganması, günümüzde yanlış manada kullanılmasından kaynaklanıyor.
İslam âlimleri buyuruyor ki: (Habibim, Sen olmasaydın, gökleri
yaratmazdım) hadis-i kudsisi, gösteriyor ki, sevgi olmasaydı, yaratılış
açığa çıkmaz ve âlem devamlı yoklukta kalırdı.
Şehvete, aşk denmesi yanlıştır. Aşk kalbde olur ve kıymetlidir. Yani
kalb, sevgi yeridir. Aşk, sevgi bulunmayan kalb ölmüş demektir. Kalbde, ya
Allah sevgisi yahut dünya sevgisi yani haramların sevgisi bulunur. Zikir,
ibadet yaparak, kalbden dünya sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur. Bu temiz
kalbe, Allah sevgisi, kendiliğinden dolar. Günah işleyince kalb kararır,
hasta olur. Dünya sevgisi yerleşerek, Allah sevgisi gider. Kalbin bu hâli, bir
şişeye benzer. Su doldurunca, havası çıkar. Suyu boşaltınca, hava
kendiliğinden dolar.
311
www.dinimizislam.com
İmameyn, tarafeyn, vs.
Sual: İlmihallerde, İmameyn, tarafeyn, şeyhayn, sahihayn, sekaleyn
gibi kelimeler geçiyor. Bunlar ne anlama geliyor?
CEVAP
İmameyn = İki imam demektir. İmam-ı Ebu Yusuf ile İmam-ı
Muhammed için kullanılır.
Tarafeyn = İki taraf demektir. İmam-ı a'zam ile İmam-ı Muhammed için
kullanılır.
Şeyhayn = İki şeyh, iki reis, iki büyük imam demektir. İmam-ı a'zamla
İmam-ı Ebu Yusuf için kullanılır. En büyük iki halife anlamında Hazret-i Ebu
Bekr ile Hazret-i Ömer için de kullanılır.
Sahihayn = İki sahih kitap demektir. Buhari ve Müslim için kullanılır.
Sekaleyn = İki ağırlık, iki taife ki, burada cin ve insan taifesi demektir.
Cin ve insanlara fetva verene de, Müfti-yüs-sekaleyn denir. Mesela, Şeyhül İslam ibni Kemalpaşa, Müfti-yüs-sekaleyn idi.
Tayyib ne demektir?
Sual: Tarikatçı biri, (Sıradan Müslümanlara helal olan çok şey, biz
tarikat ehline haramdır. Bize, tayyib olmayan her şey haramdır, hatta
hacdan gelen de tarikatçı gibi haramlardan kaçması gerekir) dedi.
Dinimizde böyle bir şey var mıdır? Tayyib ne demektir?
CEVAP
Tarikat ehline haram olup da, diğer Müslümanlara helal olan şeyler
yoktur. Dinimizin emir ve yasakları, bütün Müslümanlar için geçerlidir.
Hacısı da, hocası da, dine uymak zorundadır. Helal her Müslüman içindir.
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Helâl kazanmak her Müslümana farzdır.) [Taberani]
Şu kadar var ki, büyük evliya zatlar, avam gibi değildir. Onlar, harama
düşme tehlikesi ile mubahların çoğunu terk ederler. Hazret-i Ömer
buyurdu ki:
(Bizler harama düşmek korkusu ile helallerin onda dokuzundan
kaçındık.)
Avamın, salihlerin ve müttekilerin haramdan sakınmaları farklıdır.
Müslüman halk, haramlardan kaçınırken, salihler haramlarla beraber,
şüphelilerden de kaçınırlar. Müttekiler ise, helal olup da, şüpheli veya
harama sebep olmak korkusu olan şeylerden de sakınırlar. Bir hadis-i şerif
meali:
(Bir Müslüman, tehlikeli olan şeyin korkusundan dolayı, tehlikesiz
312
www.dinimizislam.com
şeyden sakınmadıkça, mütteki olamaz!) [K. Saadet]
Ebrar, Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için çalışan Müslümanlar,
yani salihlerdir.
Mukarreb ise, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmuş olan, büyük veli
demektir.
Bir insanın hacca gitmekle veya tarikat ehliyim demekle kendisini
büyük bir veli zannetmesi yanlış olur. Kendini diğer Müslümanlardan üstün
görmesi doğru olmaz.
Tayyib kelimesi, cümlede kullanıldığı yerlere göre, (İyi, helal, hayırlı,
mübarek, temiz, güzel, hoş, verimli, iyi davranış, haram olma şüphesi
bulunmayan, izin verilen, güzel cemaller, Allahü teâlâyı övücü sözler)
gibi manalara gelir. Birkaç örnek verelim:
1- İyi anlamında: Bir âyet-i kerime meali:
(Habis [kötü sözler ve kötü] kadınlar, habis erkeklere, habis
erkekler, habis kadınlara yakışır. Tayyib [iyi sözler, temiz ve iyi]
kadınlar, tayyib erkeklere, tayyib erkekler de, tayyib kadınlara yakışır.)
[Nur 26]
2- Haram olma şüphesi bulunmayan anlamında: Bir âyet-i kerime
meali:
(Bugün, size tayyib [iyi, temiz] olanlar helal kılındı.) [Maide 5]
Çalgıcının kazandığı parayı, sahiplerine geri vermek lazımdır. Çalgıcı
ücretle tutulmayıp, ona hediye olarak verilirse, çalgıcının alması helâl olur.
Fakat yine tayyib, iyi para değildir, çünkü âdet haline gelen hediyeler, şart
edilen ücret gibidir. (Dürr-ül-muhtar)
3- Helal ve temiz anlamında: Üç âyet-i kerime meali:
(Tayyib [helal ve temiz] yiyin!) [Müminun 51]
(Tayyib [temiz ve helal] olanı habisle [haram ve murdarla]
değişmeyin.) [Nisa 2]
(Size verdiğimiz rızıkların tayyib [temiz, helal] olanlarını yiyin.)
[Bekara 57]
4- Güzel anlamında: Bir âyet-i kerime meali:
(Kadın, erkek, inanmış olarak iyi iş işleyene, tayyib [güzel] bir
hayat yaşatacağız.) [Nahl 97]
5- Mübarek, hayırlı anlamında: Bir âyet-i kerime meali:
(Orada Zekeriya Rabbine dua etti: “Ya Rabbi! Bana kendi katından
tayyib [hayırlı, mübarek] bir soy bahşet, doğrusu Sen duaları kabul
edensin.”) [Al-i imran 38]
Bâtının [için] nurlanmasında kelime-i tayyibeden [mübarek La ilahe
illallah kelimesinden] daha faydalı bir şey yoktur. (Mektubat-ı Masumiyye
313
www.dinimizislam.com
1/145)
6- Temiz anlamında: Üç âyet-i kerime meali:
(Tayyib [temiz] toprağa teyemmüm edin.) [Nisa 43]
(Ümmi nebi olan resul, onlara, tayyib [temiz] şeyleri helal, habisleri
[kötü, murdar şeyleri] haram kılar.) [Araf 157]
(Tayyib [temiz] olanı, helâl olanı yiyip için) [Bekara 168]
7- Verimli, hoş anlamında: İki âyet-i kerime meali:
(Rabbinin izniyle tayyib [hoş, toprağı mümbit] beldenin bitkisi,
verimli olur; habis [kötü, çorak toprağı] olandan ise verimsiz bitki olur.)
[Araf 58]
(Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve tayyib
[bereket, esenlik, hoş ve güzel] bir yaşama dileği olarak kendinize [ve
birbirinize] selâm verin.) [Nur 61]
8- Allahü teâlâyı öven sıfatlar: Namazda teşehhütlerde, Ettehıyyatü
okunurken (vet-tayyibat) ifadesi, Allahü teâlâyı öven sıfatlardır. (Buhari)
9- Güzel sözler, güzel manalar, güzel cemaller, güzel kokular
anlamında:
Bu vasıflar Resulullah efendimizde olduğu için kendisine Tayyib denir.
10- Hoş, temiz, nefis ve helal anlamında: İmam-ı Rabbani hazretleri
buyuruyor ki:
Şürub-ı züyuti tayyibe [helâl olan nebatlardan çıkarılan şeyler] yani
karanfil, tarçın, çay ve saireden elde edilen, her türlü şerbeti içmek yasak
edilmemiştir. 1/191 (K. Yazılar)
Zeytinden çıkan zeytinyağı da bir züyuti tayyibedir. Buradaki tayyib,
temiz ve helal anlamındadır.
Ebrar ve mukarrebler
Sual: Ebrar ve mukarreb ne demektir?
CEVAP
Ebrar, Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için çalışan Müslümanlar,
yani salihlerdir. Mukarreb ise, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmuş olan,
büyük veli demektir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Her işin karşılığı, o işin kıymetine göre ölçülür. Tarla sürenler,
sabahtan akşama kadar ter içinde çalışır. Buna karşılık, az bir şey alır.
Mukarrebler, yani sultana yakın olanlar ise, her saatte yüzlerce lira alırlar.
Böyle olmakla beraber, bunların bu paralarda hiç gözleri yoktur. Gözleri,
gönülleri hep sultandadır. Aralarındaki farkı düşünün! (1/127)
Hadisi kudside, (Ebrar bana kavuşmayı çok istediği gibi, ben de
onlara kavuşmayı çok isterim) buyuruldu. Allahü teâlâ, ebrarın şevk,
314
www.dinimizislam.com
arzu sahibi olduklarını bildirdi, çünkü mukarrebler vasıl oldular. Bunlarda
kavuşmak arzusu artık kalmadı. Şevk, ayrı olanlarda bulunur. (1/26)
Ahireti, Cennet nimetlerini istemek, her ne kadar sevap ise de,
mukarreblerce günah sayılır. Ahiretteki şeyleri istemek böyle olunca,
dünyaya düşkün olmanın neye varacağını anlamalı; çünkü dünya [haram
ve mekruhlar], Hak teâlânın sevmediği şeylerdir. (1/110)
Ebrar, Allahü teâlâya, Onun nimetlerine kavuşmak için ve azabından
korktukları için ibadet ederler. Bu iki dilekleri ise, nefislerinin arzularıdır.
Mukarreblerden, Allahü teâlâya, korku ile ve nimetlerine kavuşmak için
ibadet eden de vardır. Fakat bunların korkuları ve arzuları kendi nefisleri
için değildir. Bunlar, Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak için ve
Onun gücenmesinden korktukları için ibadet ederler. Bunlar Cenneti de
isterler; çünkü Cennet, Allahü teâlânın rızasının, sevgisinin bulunduğu
yerdir. Yoksa Cenneti istemeleri, nefislerinin zevkleri için değildir. Bunlar
Cehennemden korkar, ondan koruması için dua ederler; çünkü Cehennem,
Allahü teâlânın gazabının bulunduğu yerdir. Yoksa Cehennemden
korkuları, nefislerini azaptan kurtarmak için değildir; çünkü bu büyükler,
nefislerine köle olmaktan kurtulmuşlardır. Allahü teâlâ için halis kul
olmuşlardır. Bu mertebe, mukarreblerin en üstün derecesidir. (1/24)
Tasavvuftan maksat, nefs-i emmareyi tezkiye etmek, yani
temizlemektir. Böylece nefis, aşağı, çirkin isteklerinin sebep olduğu, Allahü
teâlâdan başka şeylere tapınmaktan kurtulur. Ondan başka, bir mabudu,
maksadı kalmaz. Dünyadan bir şey istemediği gibi, ahiretten de, bir şey
istemez. Evet, ahireti istemek iyidir, sevabdır. Fakat ebrar [nefislerinin
sevgisinden kurtulmamış olup, nefslerini azaptan korumak ve nimetlere
kavuşturmak için, ibadet eden kimse] için sevabdır. Mukarrebler, ahireti
istemeyi de günah bilir. Zat-ı ilahiden başka bir şey istemez. Mukarrebler
derecesine yükselmek için, fenâ hâsıl olmak lazımdır ve Zat-ı ilahinin
sevgisi insanı kaplamalıdır. Bu sevgiye kavuşan, elemlerden, sıkıntılardan
da lezzet alır. Nimetler ve musibetler, eşit olur. (1/35)
Sual ve soru
Sual: (Sual kelimesi öğrenmek için, soru ise imtihan için sorulur)
deniyor. Bu doğru mudur?
CEVAP
Bazı kimseler arasında bu yaygındır; ama hep o manada kullanılmaz.
Sual, Türkçede soru demektir. Sorgulamak, sorguya çekmek, sorgu sual
ifadeleri imtihan içindir. Sual kelimesi de imtihan için olabiliyor. Sual
kelimesinin sorgu anlamında kullanıldığı, din kitaplarında geçmektedir.
315
www.dinimizislam.com
Birkaçı şöyledir:
(Kabir suali haktır.)
(Sırat köprüsü üzerinde, yedi yerde olan suale cevap veren
geçer.)
(İki meleğin kabirdeki suallerine cevap vermek, bir derttir.)
Hadis-i şeriflerde de, sorgu anlamındaki sual kelimesi geçmektedir:
(Kıyamete herkes, dört suale cevap vermedikçe hesaptan
kurtulamaz.) [Tirmizi]
(Kıyamette, Allahü teâlâ kuluna malından sual eder.) [Hatib]
(Allahü teâlâ belaya maruz kalan kuluna kıyamette tekrar sual
sormaz.) [Hâkim]
(Üç kimseye şu nimetlerden dolayı, sual olmaz: İftar eden, sahur
yiyen ve misafirle beraber yiyen.) [Deylemi]
(Dünyada kader konusunda konuşan, kıyamette suale çekilir.)
[Dare Kutni]
(Öğrenmek için sual sorun, teannüt için sormayın.) [Deylemi]
(Teannüt = zor duruma düşürmek)
Demek ki, soru da, sual de, öğrenmek için sorulabildiği gibi, imtihan
için de sorulur. Bu kadar üzerinde durmaya değmez.
Ahmak olana verilecek cevap
Sual: Bid’at işlemekle meşhur bir arkadaş, Hak Sözün Vesikaları
isimli kitaptaki, (Ve mâ cevab-ül ahmak-ı illes-sükût) ifadesinin yanlış
olduğunu ve bunun, (Ahmağın cevabı ancak sükûttur) anlamına geldiğini
söyledi. Dediği doğru mudur?
CEVAP
Bu söz, hadis imamlarından İbni Hibban hazretlerine aittir. Bu sözün
manası şöyledir:
(Ahmağa verilecek hiçbir cevap, cevap olamaz; ona ancak
susmak cevap olur.)
Türkçede o şekilde değil, (Ahmağa susmaktan iyi cevap olmaz)
şeklinde söylenir.
Kur’an-ı kerimde, böyle (Ve ma… illâ) ifadeli birçok âyet-i kerime
vardır. Birkaçını bildirelim:
1- (Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemin) [Enbiya 107]
Tercümesi şöyledir:
(Biz seni göndermedik, ancak âlemlere rahmet için gönderdik.)
Türkçede şöyle söylenir:
(Biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.)
316
www.dinimizislam.com
Yani seni peygamber olarak göndermemiz, başka bir maksatla değil,
müslüman kâfir herkese rahmet içindir. (Beydavi)
2- (Ve me’l hayat-üd-dünyâ illâ metâ-ül gurûr.) [Al-i İmran 185]
Tercümesi şöyledir:
(Dünya hayatı ancak bir gurur metaıdır.) veya (Dünya hayatı, gurur
metaından başka şey değildir.) [Meta = eğlence, mal, varlık. Gurur =
Aldatıcı, yanıltıcı]
Meali şöyledir:
(Dünya hayatı aldatıcı bir menfaatten, bir eğlenceden başka bir
şey değildir.)
3- (Ve mâ yeıdühüm-üş-şeytânü illâ gurûra) [Nisa 120]
Meali şöyledir:
(Şeytan, aldatmak için onlara vaatlerde bulunuyor.)
(Şeytanın vaatlerde bulunması, aldatmaktan başka şey değildir.)
4- (Ve mâ erselnâke, illâ mübeşşiren ve nezira) [İsra 105]
Tercümesi şöyledir:
(Seni yalnız müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.)
Meali şöyledir:
(Seni yalnız [inanıp itaat eden Müslümanları Cennet nimetleriyle]
müjdeleyici ve [inkâr edip isyan eden kâfirleri cehennem azaplarıyla]
korkutucu olarak gönderdik. [Başka bir maksatla göndermedik.])
5- (Ve mâ enzeler-rahmânü, min şey’in in entüm illâ tekzibûn) [Yasin
15]
Meali şöyledir:
(Rahman hiçbir şey indirmedi. Siz, yalancılardan başkası
değilsiniz.)
Âyet-i kerimenin tamamı şu mealdedir:
(Kâfirler dedi ki: Siz de bizim gibi bir insansınız, bizden ne
üstünlüğünüz var ki? Allah kitap falan göndermedi, siz yalandan
başka bir şey söylemiyorsunuz.)
6- (Ve ma yechadü bi âyâtinâ, ill-el kâfirun) [Ankebut 47]
Meali şöyledir:
(Âyetlerimizi kimse inkâr etmez, ancak kâfirler inkâr eder.)
Türkçede şöyle söylenir:
(Âyetlerimizi kâfirlerden başkası inkâr etmez.)
[Ehl-i sünnet âlimlerinden yaptığımız nakilleri de, bid’at ehlinden
başkası inkâr etmiyor.]
7- (Ve ma yezîdihüm illâ nüfûra) [İsra 41]
Tercümesi şöyledir:
317
www.dinimizislam.com
(Hiçbir şeylerini arttırmaz, ancak nefretlerini artırır.)
Mealleri şöyledir:
(Ancak onların nefretini artırır.)
(Onların nefretinden başka bir şeylerini arttırmaz.)
(Kur’anı kerimdeki öğüt verici açıklamalar, kâfirlerin, nefretlerini
artırmaktan başka şeye sebep olmaz.)
[Ehl-i sünnet âlimlerinden yaptığımız nakiller de, bid’at ehlinin
nefretlerini artırmaktan başka şeye sebep olmuyor.]
Bu yedi örnek gösteriyor ki, İbni Hibban hazretlerinin sözü çok güzel
ve doğrudur. Yanlış olan bid’at ehlinin anlayışıdır. Zaten bid’at ehli, Kur’anı kerimi de, âlimlerimizin sözlerini de doğru anlayamaz. Anlayamadığı için
de 72 sapık fırka meydana çıkmıştır.
Biz yine İbni Hibban hazretlerinin sözünü tekrar ediyoruz:
Ve mâ cevab-ül ahmak-ı illes-sükût
(Ahmağa verilecek en güzel, en isabetli cevap, susmaktır.)
Ahmağı ikna etmek
Sual: Hadis imamlarından İbni Hibban hazretlerinin (Ve mâ cevab-ül
ahmak-ı illes-sükût) ifadesinin yanlış olmayıp doğru olduğunu, bir gence
çeşitli örnekler vererek açıkladım; fakat ikna olmadı. İkna için ne yapmamı
tavsiye edersiniz?
CEVAP
Bir hadis âliminin ifadesini sorgulayana, verecek cevap olmaz. Sonra
gelenlerin, önceki âlimleri suçlaması, üstelik bir muhaddisin sözünün yanlış
olduğunu söylemesi, haddini bilmemektir, ahmaklıktır ve kıyamet
alametlerindendir. İsa aleyhisselam, (Allah’ın izniyle baras hastalarını
iyileştirdim, anadan doğma körlerin gözünü açtım, hatta ölüleri
dirilttim; ama ahmakları ikna edemedim) buyuruyor. Bir peygamberin
yapamadığı şeyi biz nasıl yaparız? En uygunu, sükût ederek cevap
vermektir.
Âlemlerin çeşitleri
Sual: Kitaplarda âlem-i emir, âlem-i misal gibi ifadeler geçiyor. Bunlar
ne demektir?
CEVAP
Şu kadarını bilmek yeterli olur: Mahlûklar [yaratıklar] üç kısma ayrılır:
1- Âlem-i emir, ruhlar âlemidir. Bunlar, madde olmayan ve
ölçülemeyen şeylerdir. Bu âleme, âlem-i ervah veya âlem-i melekût da
denir.
318
www.dinimizislam.com
2- Âlem-i misal, varlık âlemi değildir. Görünüş âlemidir. Her varlığın,
bu âlemde bir misali, görüntüsü bulunur. Bu âlemde, kendiliğinden hiçbir
hakikat, hiçbir madde ve mana yoktur. Buradakiler, öteki âlemlerden
akseden görüntülerdir. Aynada hiçbir şekil yoktur. Aynada bir şekil
görünürse, başka yerden gelen bir görünüştür. Âlem-i misal de aynen
böyledir. Rüyada meydana gelen şeyler, âlem-i misalde görülmektedir. Bu
âlem, âlem-i emirle âlem-i şehadet arasındadır. Bundan dolayı bu âleme,
âlem-i berzah da denir.
3- Âlem-i şehadet, madde âlemidir. Bu âleme, âlem-i ecsad, âlem-i
halk veya âlem-i mülk de denir. Bu da ikiye ayrılır: 1) İnsana, âlem-i sagir
yani küçük âlem denir. 2) İnsandan başka varlıkların hepsine, âlem-i kebir
yani büyük âlem denir.
İnsanda bulunan şeylerin bir kısmı âlem-i halktan, bir kısmı da âlem-i
emirdendir. Kalb, bu iki âlem arasında vasıtadır. Âlem-i kebirde olan her
şeyin, âlem-i sagirde, bir örneği, benzeri vardır. İşte insanın kalbi, ruh
âlemine açılan bir kapıdır. Kâfirlerde bu kapı kapanmış, harap olmuştur.
Bunun için, kâfirlerin ruh âleminden haberleri yoktur. Kalbin hayat bulması,
ruh âlemine açılması için tek çare, tek ilaç, iman etmesi, Müslüman
olmasıdır. (İslam Ahlakı)
Aziz ve zelil
Sual: Aşağıdaki hadislerde aziz ve zelil geçiyor. Bunları açıklar
mısınız?
CEVAP
Aziz; izzetli, şerefli demektir. Zelil; hor, hakir, alçak, rezil demektir.
(Kullara dayanarak izzet kazanmaya çalışanı Allah zelil eder.)
[Hâkim] (İnsanları, dinin emrine aykırı olarak memnun ederek, şeref
kazanmak isteyen rezil perişan olur.)
(Hak için zelillik, bâtıl için azizlikten iyidir. Bâtıl ile aziz olmak
isteyen zelil olur.) [Deylemi] (Dinin emrine uyarak yaşarken zelil olmak,
dine aykırı iş yaparak aziz olmaktan iyidir.)
(Allah’a ibadet ile nefsini zelil eden, günahta şeref arayandan
daha aziz olur.) [Ebu Nuaym] (Dinin emrine uyarak zelil olmak, haram
işleyerek itibar kazanmaya çalışmaktan üstündür.)
(Allah’ın emrini aziz edeni Allah aziz eder.) [Deylemi] (Allah’ın
emrine uyanlar aziz, şerefli olur.)
(Allahü teâlâ bir kimseyi cehaletle aziz etmez, ilimle de zelil
etmez.) [Askeri] (Cahil aziz olamaz, farz-ı ayn bilgilerini öğrenen aziz olur.)
(Nefsini hor gören dinini kıymetlendirmiş, nefsini aziz gören dinini
319
www.dinimizislam.com
horlamış olur. Din azizdir. Nefsini besleyenin dini zayıflar, dinini
besleyenin, nefsine zarar gelmez.) [Ebu Nuaym] (Nefsimiz, her zaman
günah olan, kendi zararına olan şeyleri ister. Dinin emrine uyan nefsinin
zararından kurtulur. Nefsine uyan da, dinine zarar vermiş olur.)
(Sultanını zelil etmek için koşan ilk fırkayı kıyamette önce Allah
zelil edecektir.) [Deylemi] (Sultana isyan etmemek, Ehl-i sünnet itikadı
arasına girmiştir. İsyancı dünya ve ahirette zelil olur.)
(Bir sultanı zelil etmeye kast eden kavmi, kıyamette ilk önce Allah
zelil eder.) [Nesai] (Sultanı kötülemek, anarşiye sebep olur. Anarşi
çıkaranı da Allah ahirette hesaba çeker.)
(Allah beni Müslümanları aziz, kâfirleri zelil kılmak için gönderdi.)
[İ.Asakir] (Çünkü İslamiyet aziz, kâfirlik zelildir.)
(Zulme uğrayana gücü yeterken yardım etmeyeni, Allah kıyamette
herkesin gözü önünde zelil eder.) [İ. Ahmed] (Gücü yeten, fitne
çıkarmadan zulme mani olmalı, mazluma yardım etmeli.)
(Bir Müslümanın gıybeti yapılır da, gücü yeterken ona yardım
etmeyeni Allah dünya ve ahirette zelil kılar.) [İbni Ebid-Dünya]
(Müslümanın gıybeti yapılırken, mani olmaya çalışmalı, buna imkan yoksa,
bir bahane ile çıkıp gitmeli. Bu da imkansız ise, konuşanı tasdik etmemeli,
demek öyle diyerek onun konuşmasına fırsat vermemeli.)
(Allah’ın rezil ettiği kimseye ilim ve edep nasip olmaz.) [Cami-ussagir] (İlim ve edepten uzak olan, dünya ve ahirette rezil olmuş demektir.)
(Borç, bir bayraktır. Allah, birini zelil etmeyi dilerse onu, o kişinin
boynuna asar.) [Hâkim] (İktisat edip, israf etmemeli. Lüzumsuz yere
borçlanan zelil olur. Ödemek niyetiyle borçlananın da yardımcısı Allah’tır.)
(Musa aleyhisselam, Allahü teâlâya, “Kim daha azizdir” diye
sordu. Allahü teâlâ, “Kudreti var iken arkadaşını affeden” buyurdu.) [İ.
Asakir] (İntikam almaya gücü yeterken, Müslüman arkadaşını affetmek
büyük şeref oluyor.)
(Allah, nimet verdiği kulunun üzerinde bu nimetinin alametinin
görülmesini ister, zilleti ve zelil görüneni sevmez.) [Beyheki] (Makam
ve mevki sahibi bir zenginin, cimrilik etmesi, eski elbiseler giymesi uygun
olmaz.)
Farsça terkipler
Sual: İmam Rabbani, İmam-ür-Rabbani ve İmam-ı Rabbani gibi farklı
yazılışlar görüyoruz. Bunların hangisi doğrudur?
CEVAP
Üçü de, yanlış değildir. İmam-ür-Rabbani, Arapça söyleniş şeklidir.
320
www.dinimizislam.com
İmam-ı Rabbani, Farsça söyleniş şeklidir. İmam Rabbani ise, Türkçe
söyleniş şeklidir. Ceddimiz Osmanlılar, Arapça kelimeleri, Farsça terkiple
[tamlama ile] söylemişlerdir. Onun için, İmam-ı Rabbani demek en uygun
olanıdır. Arapça olarak yazılan ibn-üs-Sakka, ibn-ür-Rüşd, ibn-ül-Arabî gibi
kelimeler Farsça terkiple söylenirse, başlarına sadece İbni getirilir. Mesela,
İbni Arabî, İbni Âbidin denir. Emr-i ma’ruf, mürşid-i kâmil ve Fahr-i
âlem gibi ifadeler de Farsça terkiplerdir.
Allah’ın dostları
Sual: (Evliya için Allah’ın dostu denirse, diğer Müslümanlar Allah’ın
düşmanı anlamına gelmez mi?) diyenlere, ne demek gerekir?
CEVAP
(Akılla, kıyasla din olmaz; nakli esas almak gerekir) demelidir. Bir âyeti kerime meali şöyledir:
(Allah İbrahim’i halil [dost] edindi.) [Nisa 125]
İbrahim aleyhisselam Allahü teâlânın dostu olunca, diğer
peygamberler hâşâ düşmanı olur demek değildir. Bütün peygamberler de
Allah’ın dostudur.
Allahü teâlâ, Peygamber efendimizi de habibim diye övmüştür. Bir
hadis-i kudside buyuruluyor ki:
(Ey Resulüm, İbrahim’i halil [dost], seni de habib [sevgili] edindim.)
[Mevahib]
Bütün peygamberler de Allah’ın dostudur. Özellikle böyle buyurulması,
bunların önemini göstermektedir. Her Müslümanın dostu da, Allahü teâlâ
ve Onun sevdiği kimselerdir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Sizin dostunuz, yâriniz, yardımcınız ancak Allah, Resûlü ve iman
edenlerdir; bunlar Allah’ın emirlerine uyar, namaz kılar, zekât verirler.
Allah’ı, Resulünü ve iman edenleri dost edinenler bilsin ki, Allah’ın
taraftarları galip gelir.) [Maide 55, 56]
Takva ve fetva
Sual: Takva ve fetva denince ne anlaşılır?
CEVAP
Takva, haramlardan sakınmaksa da, (takva ve fetva) denince, takva
azimetle hareket etmek, fetva ise ruhsatla amel etmek anlamına gelir.
Birkaç örnek verelim:
1- Bir günlük yiyeceği olmayanın, yiyeceği kadar sadaka istemesi caiz
olduğuna fetva verilmiştir. Takva ve azimetse, hiç istememektir.
321
www.dinimizislam.com
(Mektubat-ı Masumiyye 2/37)
2- Diş doldurtmuş olanların gusülde, abdestte ve namaz kılarken
Maliki’yi taklit etmeleri takva değildir. Mezhep taklidi, fetva yoludur, kurtuluş
çaresidir. (S. Ebediyye)
3- Hanefi mezhebinde, ödünç verenin borçludan hediye almasında iki
kavil var:
a) Şart etmeden hediye almak caiz olur.
b) Şartsız da olsa, hediye almak caiz olmaz.
Bunların birincisi, her zaman hediye vermesi âdeti olan kimseden
hediye alması, mesela yanına uğrayınca bir çay ısmarlıyorsa, yine çay
içmesi caiz olup, fetva yoludur.
İkincisiyse, takva sahipleri içindir. Salih zatlar, (Menfaat sağlayan
ödünç faiz olur) hadis-i şerifini esas alarak, ödünç verdikleri kimselerden
en ufak bir menfaat beklememişler, hatta alacaklının evinin gölgesinde bile
durmamışlardır.
Anahtar neyin sembolü?
Sual: Bir yazınızda, (Kibir her iyiliğe engeldir, her kötülüğün
anahtarıdır) deniyor. Anahtar hep iyiliğin sembolüdür. (Teröristler
kaçmayı başardılar) deniyor. Anahtar denmesi de bunun gibi çok garip
olmuş. Başarmak, iyi şeyler için kullanılır. Terörist için başardı denir mi hiç?
Anahtar demek yerine, (Kibir, her kötülüğün sebebidir) denilebilirdi.
Yazınızı düzeltebilir misiniz?
CEVAP
O söz, büyük zatlardan birine aittir. Anahtar, sadece iyilik sembolü
değildir. Barın, pavyonun, kumarhanenin anahtarı olmaz mı? Caminin de
anahtarı olur, randevu evinin de anahtarı olur. Anahtar iyiyi de, kötüyü de
açar. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Bazısı hayrın anahtarı, şerrin kilididir. Bazısı da, şerrin anahtarı,
hayrın kilididir. Allah’ın, hayrın anahtarını verdiği kimselere müjdeler
olsun, şerrin anahtarını verdiği kimselere de yazıklar olsun.) [Ebu
Davud]
(Her iyilik bir hazinedir. Her hazinenin anahtarı vardır. İyiliği açan,
kötülüğü de kilitleyen bir anahtara sahip olana müjdeler olsun!
Kötülüğü açan, iyiliği de kilitleyen bir anahtarı olana da, yazıklar
olsun!) [İbni Mace]
(Bütün kötülükler bir yere toplanmıştır. Bu yerin kilidi zina,
anahtarı içkidir. Bütün iyilikler de bir yerde toplanmıştır. Bu yerin
kilidi namaz, anahtarı abdesttir.) [İslam Ahlakı]
322
www.dinimizislam.com
(İçki, her kötülüğün anahtarıdır.) [İbni Mace]
(Ne mutlu, hayrın anahtarı elinde olana. Şerrin anahtarı elinde
olana da yazıklar olsun!) [Hakîm]
(Allah katında hayrın ve şerrin hazineleri vardır. Her hazinenin
anahtarları vardır. Hayrın anahtarı [hayır yapan, hayra sebep olan] ve
şerrin kilidi [kötülüğe mani] olana müjdeler olsun. Şerrin anahtarı ve
hayrın kilidi olana da yazıklar olsun!) [Taberani]
(Kılıç, Cennetin anahtarıdır.) [İ. Asakir] (Cihad eden Cennete gider
demektir.)
(Dua ibadetin anahtarı, abdest namazın, namaz da Cennetin
anahtarıdır.) [Deylemi]
(Öyle kimseler vardır ki, Allah’ı hatırlamanın anahtarıdır. Onlar
görülünce Allah hatırlanır.) [Taberani]
Bu hadis-i şerifler gösteriyor ki, iyiliğin de, kötülüğün de bir anahtarı
olur.
Başarmak; bir işi istenilen biçimde bitirmek demektir. Polisin
yakalamasına başarmak dendiği gibi, teröristin yakayı kurtarmasına da,
terörist açısından başarmak olur. (Hırsız kaçmayı başardı) veya (Kan
davasında öç almayı başardı) da denebilir. (Haksız iken haklı çıkmayı
başardı) da denebilir. (Zengin olmayı başardı) veya (Kumarda rakibini
yenmeyi başardı) denebilir. Ama asıl başarı, ahirette işi yarayandır.
Ahirette işe yaramayan kazancın, başarının faydası geçicidir. Son
önemlidir.
Zarf ve mazruf
Sual: (Allah rahmet etsin) deniyor. Bu ifade yanlış değil mi? Çünkü
rahmet; acımak, şefkat etmek, esirgemek anlamındadır. Allah acımak etsin
denir mi hiç? Allah acısın, merhamet etsin denir. (Vatan sevgisi
imandandır) deniyor. Vatan denilen şey nedir? Bu da yanlıştır. Hazret-i
Ali’nin, (Zaman sana uymazsa sen zamana uy!) dediği söyleniyor. Bu da
yanlıştır. Zaman ne ki de, zamana uyulsun? Hazret-i Ali böyle yanlış bir
sözü nasıl söyler ki?
CEVAP
Her üç söz de yanlış değil, doğrudur. Zarf söylenir, mazruf yani zarfın
içindeki anlaşılır. Zamana uymak, o zamanda yaşayan insanlara uymak,
onlar gibi hareket etmek demektir. Burada zarf zaman, mazruf da o
zamanda yaşayan insanlardır. Kur’an-ı kerimde olduğu gibi, Türkçede de
buna örnekler vardır:
1- Yusuf aleyhisselam, kardeşlerinin çuvalına bir tas koyup, (Tası siz
323
www.dinimizislam.com
mi aldınız, arayacağız) dediklerinde, kardeşleri, (Biz peygamber
çocuklarıyız, hırsızlık etmeyiz) dediler. Daha sonra, (İsterseniz “karye”ye
sorun) dediler. Karye, köy veya şehir demektir. Burada mazruf söylenmiş,
yani şehir denmiş, mazruf anlaşılır. Mazruf da şehir halkıdır. (Köy halkına
sor) yerine, (vese’lil karye = köye sor) ifadesi kullanılmıştır. (Yusuf 82)
Burada zarf köy, mazruf ise köy halkıdır.
2- Zalim köylüler manasında, (Karye-tiz-zalim = zalim köy) ifadesi
kullanılmıştır. (Nisa 75) Burada da zarf köy, mazruf ise köy halkıdır.
3- (Vatan sevgisi imandandır) hadis-i şerifinde de, zarf söylenerek
mazruf anlaşılmaktadır. Zarf vatandır, mazruf ise vatandaki insanlardır.
4- (Soba yanıyor) dediğimiz zaman, sobanın içindeki odun, kömür,
gaz yanıyor demektir. Yoksa sobanın kendisi değildir. Zarf sobadır, mazruf
ise içinde yananlardır.
5- (Bu sınıf tembel) dendiği zaman, sınıftaki öğrencilerin tembel
olduğu anlaşılır. Zarf sınıftır, mazruf olan sınıftaki talebelerdir.
6- (Cömert köy) dendiği zaman, köydeki insanların cömertliği anlaşılır.
Şeref-ül mekân bil mekîn. (Bir yerin şerefi içindekilerle ölçülür) sözü de
bunu açıklamaktadır. Cömertlik şerefi yerle değil, oradaki insanlarla ölçülür.
Bundan Kâbe-i şerif ve camiler müstesnadır.
7- (Yarışmayı Deniz Lisesi kazandı) denince, Deniz Lisesi’ndeki
öğrenciler anlaşılır.
8- (Yıldız dikiş nakış yurdu birinci oldu) denince, yurtta dikiş nakış
öğrenenler anlaşılır.
9- (Türkiye anarşide dünya birincisidir) denilince, o ülkedeki
insanlar anlaşılır. (Dünya melundur) hadis-i şerifinde de, lanetlenen
Allahü teâlânın yasak ettiği şeylerdir.
10- (Rahmetullahi aleyh) demek, Allah ona rahmet etsin, yani Allah
ona merhamet etsin, acısın demektir. (Farzları öğrenip onunla amel
edene veya başkasına öğretene Allah rahmet etsin) hadis-i şerifi de
böyledir.
Hizbullah kime denir?
Sual: Kur’an-ı kerimde geçen Hizbullah, ne demektir?
CEVAP
Hizbullah, Mücadele suresinde Eshab-ı kiram için kullanılmış çok
önemli bir tabirdir. Maide suresindeyse, Allah’ı, Resulünü ve müminleri
dost edinenler için kullanılmıştır. İkisi de aynı anlamdadır. (Allah dostu,
Allah taraftarı, Allah’ın fırkası, Allah’ın dinine yardım edenler, Allah
için çalışanlar) gibi anlamlara gelir.
324
www.dinimizislam.com
Mücadele suresindeki o âyet-i kerimenin meali şöyledir:
(Allah’a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları,
kardeşleri yahut akrabaları da olsa, Allah’a ve Resulüne düşman
olanlarla dostluk ettiğini, onları sevdiğini görmezsin. Onlar öyle zatlar
ki, Allah kalblerine imanı [mermere kazınır gibi] yazmış ve onları
kendinden bir ruhla, bir kuvvetle desteklemiştir. Onları, altlarından
ırmaklar akan Cennetlere sokacak, orada sonsuz kalacaklardır. Allah
onlardan razıdır, onlar da Ondan razıdır. İşte onlar Allah’ın hizbidir. İyi
bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah’ın hizbidir.) [Mücadele 22]
Eshab-ı kiram, Müslüman olmayan en yakınlarını bile sevmemişler,
onlara Allah için düşman olmuşlardır. Harbde, en yakınlarıyla
savaşmışlardır. Mesela, Uhud Savaşında, Ebu Ubeyde bin Cerrah, babası
Cerrah’ı, Musab bin Umeyr kardeşi Ubeyd bin Umeyr’i öldürdü. Ömer bin
Hattab, dayısı As bin Hişâm bin Mugıyre’yi öldürdü. Ali bin Ebi Talib de,
amca çocuklarını öldürdü. Resulullah izin verseydi, Ebu Bekir Sıddık da
kendi oğlunu öldürecekti. Radıyallahü anhüm = Hepsinden Allahü teala
razı olsun. (Hazin)
Ne büyük saadet bu! Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramı Hizbullah olarak
övüyor, üstelik onlardan razı olduğunu bildiriyor. Allahü teâlânın sıfatları
ebedidir, sonsuzdur. Eshab-ı kiramdan razı olması da sonsuzdur. Artık bir
daha sözünden dönmez, hep razıdır.
Bir âyet-i kerime meali:
(Allah asla sözünden dönmez.) [Al-i İmran 9, Zümer 20, Rad 31]
Yine hepsinin istisnasız Cennetlik olduğu da şöyle bildiriliyor:
(Hepsine de, Cenneti söz verdim.) [Nisa 95, Hadid 10]
Böyle övülen Cennetlik zatları tenkit etmek, ne kadar çok yanlış olur.
Allah dostlarını dost bilmek, imanın esaslarındandır. Allah’ın dostları ve
Cennetlik olan Eshab-ı kiramı sevmeyenlerin, imanlarının ne durumda
olduğunu, bu âyet-i kerimeler açıkça göstermektedir.
Göklerin secde etmesi
Sual: Farisi bir beytin tercümesinde, (Birkaç kişi, eğer Allah için bir
araya gelip, birkaç nefes Allah’tan bahsederse, oraya gökler secde
eder) deniyor. Göklerin secde etmesi ne demektir?
CEVAP
Böyle tabirler Arapçada da, Türkçede de vardır. Mesela, Kur’an-ı
kerimde, (Köylülere sor) yerine (Köye sor) buyuruluyor. (Yusuf 82)
Türkçede, (Soba yanıyor) demek, sobanın kendisinin değil, içindekiler
yanıyor demektir. Sobanın kendisi değildir. Selefiyiz diyenler de, Kur’an-ı
325
www.dinimizislam.com
kerimdeki deyimlere, soba yanıyor gibi yanlış mana veriyorlar. Mesela
Allah’ın eli var diyorlar. Hâlbuki Allahü teâlânın hiç bir şeye benzemediği
yine âyet-i kerimeyle bildiriliyor. İmam-ı Gazali hazretleri burayı açıklarken
buyuruyor ki:
Filan belde, filan valinin elindedir denilince hiç kimse, o beldenin
valinin iki elinin içinde olduğunu anlamaz. Çünkü bir belde, elin içine
alınamaz. O halde burada, istiare vardır. Valinin eli kesik bile olsa, yine
aynı ifade kullanılır. (İlcam-ül avam an ilm-il kelam)
İstiare, bir kelimenin manasını başka manada kullanmaktır. Birkaç
örnek verelim:
1- Cesur ve kuvvetli bir insana aslan demek, ona hayvan demek
değildir, onu takdir etmektir.
2- Kurnaz bir kimseye tilki denmekle, o kimse övülmüş veya yerilmiş
olur. (O ne tilkinin biri) denince, hayvandan değil, insandan bahsedildiği
anlaşılır.
3- Namusunu kıskanmayan, kötü birine, (Domuzun teki) denir.
Buradaki domuzun hayvan olan domuzla ilgisi yoktur. Kur’an-ı kerimde
geçen el kelimelerinin de Allah'ın eli ile hiçbir alakası yoktur.
Bu beyitte geçen göklerden kasıt da, göktekiler yani meleklerdir.
Secdeden de kasıt, imrenmek demektir. Secde Allah’a yapılır. Oradaki
secde, sonsuz hürmet, sonsuz sevgi demektir. Demek ki, birkaç
Müslümanın Allah için bir araya gelip, dinden, imandan bahsetmesine
melekler imrenmektedir.
Karanlık gecede yıldızlar görüldüğü gibi, karanlık dünyada imanlılar
da, yıldızlar gibi parlar. Bu yıldızlar nasıl gökyüzüne dağılmış vaziyetteyse,
imanlı insanlar da yeryüzünde bu şekilde görünürler. Birkaç Müslüman bir
araya gelirse, orada birkaç tane yıldız parlıyor demektir. Bizim yıldızları
seyrettiğimiz gibi, melekler de dünyayı seyrederler. O birkaç Müslümana,
(Ne bahtiyar bu kimseler, bir araya gelmişler, Allah’tan, Peygamberden
bahsediyorlar) diye gıpta ederler.
Ebced nedir?
Sual: Ebced hesabı nedir?
CEVAP
Ebced hesabı, her harfi bir rakamı gösteren, İslam harfleriyle yazılı
sekiz kelimeden meydana gelen bir hesap sistemidir. Olayların zamanının
belirtilmesi ve hatırda daha kolay kalması için kullanılır. Hicri bir ayın ilk
günü de, Ebced hesabına göre bulunabilir. İslâmiyet’te, Ebced’den
faydalanarak, olayların tarihini, camilerin, çeşmelerin, türbelerin ve benzeri
326
www.dinimizislam.com
şeylerin yapılış tarihini belirtmek caizdir, fakat mesela, hastanın ve
annesinin adını Ebced hesabıyla hesaplayıp, sana şöyle muska lazım
diyerek, muska yazıp para almak haramdır. Dini hüküm çıkarmak da
kesinlikle caiz olmaz.
Farz etmek
Sual: (Farz etmek ifadesini kullanmak, mesela, “Farz et ki geldim”
demek caiz değildir; çünkü bir şeyi farz etmek Allah’a mahsustur) deniyor.
Doğru mu bu?
CEVAP
Farz ile farz etmek ayrıdır. Farz etmek, bir deyimdir. Varsaymak yani
olmadığı halde öyle olduğunu düşünmek demektir. Farz etmek yerine
faraza veya farz-ı muhal tabirleri de kullanılır. Bu da, aslında imkânsız
olanı varsaymak demektir.
Din kitaplarında farz etmek ifadesi çok kullanılmıştır. Birkaç örnek
verelim:
1- Dört zevce, dokuz kız, altı cedde bulunduğunu farz edersek,
zevceler sekizde bir alıp, geriye yedi hisse kalır. (S. Ebediyye)
2- Büyük bir zatın kabrini ziyaret eden, ona rabıta ederse, yani dünya
işlerini hiç düşünmeyip, kalbine hiçbir şey getirmeyip, o zatın ruhunu, his
organlarıyla anlaşılamayan bir nur farz ederek, bunu kalbinde
bulundurursa, o ruhtan, kendi kalbine bir şeyler akmağa başlar. (S.
Ebediyye)
3- Bir kimsenin dayısı ve amcasının oğlu olsa, bunun nafakasını,
dayısı verecektir; çünkü bu kimse kadın farz edilirse, dayısı mahremdir.
(S. Ebediyye)
4- Bugün, ecelin geldiğini, daha bir gün müsaade etmeleri için,
yalvardığını, sızladığını ve sana, bir gün bağışladıklarını ve şimdi o günde
bulunduğunu farz et! (Kıyamet ve Ahiret)
5- Âlemin yaratıcısının hâşâ iki olduğu farz olunsa, onlardan biri, bir
kişinin kalkmasını dilediği anda, diğerinin de, bu kişinin oturmasını
dilediğini farz edelim. (Cevab Veremedi)
6- Hürriyetine kavuşarak, erkekler arasında çalışan kadınlardan güzel
olmayanların düşkünlüğü ve kendini güzelleştirmek için her sabah ayna
karşısında uğraşanların bitkinliği bir yana, geri kalanlarında bulunduğu farz
edilen, daha doğrusu hiç bulunmadığı halde, kraldan ziyade kralcı erkekler
tarafından var diye savunulan bu hürriyetin ve istiklalin doğru manası,
kadınların, aile teşkil etmek, evlat yetiştirmek, evini düzenlemek gibi
meziyetlerden ve tabii kabiliyetlerinden uzaklaşarak, erkeklerin sert,
327
www.dinimizislam.com
sıkıntılı hayatına karışmaları, kocaya varmak ihtiyacından kurtularak, bekâr
erkekler gibi yahut evindeki zevcesine bağlı olmayan ahlak düşkünleri gibi
olmaları demektir. (F. Bilgiler)
7- Rüyada görülen elemin, eğer faraza hakikati varsa, dünyevi elemler
kısmındandır. (Kıymetsiz Yazılar)
Gâib ne demektir?
Sual: Gâib nedir?
CEVAP
Gâib kelimesinin birkaç manası vardır:
1- Kayıp anlamındadır. (Ali, kaybettiği saatini bulmak için, gâibe [kayıp]
bulma duasını okudu) cümlesindeki gâib kayıp anlamındadır.
2- Göz önünde olmayan, hazır bulunmayan, nerede olduğu
bilinmeyen, gizli olan demektir. Eskiden yoklamalarda, bir kişi orada ise,
(Hazır) derdi, orada olmayan için (Gâib) denirdi. Arapçada da gâibin zıttı
şahiddir. Yani burada olmayana gâib, burada olana şahid denir. Haşr
suresindeki bir âyet-i kerimede, (Hüve â’limül gaybi veşşehadeti)
buyuruluyor. Yani gâibi de, şahidi de O bilir, görüleni, görülmeyeni, gizliyi
aşikâre olanı O bilir demektir. Cenaze namazında okunan dua şöyle
başlıyor:
(Allahümağfir-li hayyinâ ve meyyitinâ ve şahidinâ ve gaibinâ…)
Manası: (Allah’ım, hayylarımızı [dirilerimizi], meyyitlerimizi [ölülerimizi],
şahidlerimizi [burada olanlarımızı], gâiblerimizi [burada olmayanlarımızı]...
affet!)
Yusuf aleyhisselam kuyuya, atılınca, (Ey gâib olmayan Şahid! Ey
uzak olmayan Karîb! Beni bu musibetten kurtar) diye dua etmişti.
Burada, şahid, hazır olan, burada olan, yanımda olan demektir. Gâib de,
burada olmayan demektir. Karîb de yakınımda olan demektir.
Büyük zatlar, mütevazı oldukları için, İslam âlimlerinin ismi geçince
şöyle derlerdi:
(Bizler o büyüklerin yanında hazır olsak sorulmayız, gâib olsak
aranmayız.)
Burada, gâib olsak demek, orada olmasak demektir. Gâibden haber
vermek de, gelecekten haber vermek demektir. Görünmeyen âlem
anlamında da kullanılır. Mesela gâibden bir ses geldi denir.
3- Duygu organlarıyla veya hesap, tecrübeyle anlaşılmayan
anlamındadır. Mesela cennet ve cehennem gâibdir. Gelecekte olacak
şeyler de gâibdir. Gâibi Allah bilir demek, gelecekte ne olacaksa Allah bilir
demektir. Bir âyet-i kerimede Allahü teâlâ için, (Allâm-ül-guyûb) ifadesi
328
www.dinimizislam.com
geçer. Guyub, gaibin çoğuludur. Gâibleri hakkıyla bilen, en iyi bilen
demektir.
4- Gâib, hiç yok anlamında kullanılabilir. Mesela, Usül-ül erbea
kitabında deniyor ki:
(Gâibden yardım istemek şirktir diyen kişi, eğer, gâib kelimesini yok
anlamında kullanıyorsa, Enbiya ve Evliya zatların ruhlarına nasıl yok
denebilir? Ruhlar ölmez.)
5- Eskiden dilbilgisinde üçüncü şahıs, “O” zamiri olarak kullanılırdı.
Mesela, Cevap Veremedi kitabında deniyor ki:
(Yuhanna İncilini yazan kâtip, Yuhanna’ya gâib zamiri olan “O” ile
işaret etmiş, asıl kitabı yazan [uyduran] kâtip kendisini “Biz” diye yazmıştır.
Bundan anlaşıldığı gibi, Yuhanna İncilini yazan Yuhanna’nın kendisi
olmayıp, bir başkasıdır.)
Vatanın önemi
Sual: Dinimizde vatanın önemi nedir?
CEVAP
Dinsiz insan için bile vatan önemlidir. Vatansız devlet olmaz. Devlet
olmayınca insanların yaşaması zordur. Kargaşa olur, birlik beraberlik
olmaz. Göçebe gibi yaşar veya zindanda olan bir esir gibidir. Bunun için
altın kafese konan bülbül, (İlle vatan, ille vatan) demiştir. Birine hakaret
için vatansız dendiği de olur.
Müslümanlığın yaşaması da vatana bağlıdır. Peygamber efendimizin
zamanında, Medine şehri İslamiyet’in başkenti durumundaydı. Emir ve
yasaklar oradan bildiriliyordu. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Medine, helal ve haramın bildirildiği yurttur.) [Taberani]
Vatansız vatandaş olmaz. Vatandaşları iyi ise, o vatan kıymetlidir.
Vatanın kıymeti vatandaşından ileri gelir. (Vatan sevgisi imandandır)
hadis-i şerifi, vatanı olan Müslümanların kıymetini bildirmektedir.
Omuzu mu, omzu mu?
Sual: Omuz kelimesi, ismin -i halindeyken, omzu mu yoksa omuzu
mu oluyor? Aynı şekilde, burun, karın, zulüm gibi kelimeler nasıl oluyor?
CEVAP
TDK’nin kuralı geçerli olur. Yani yanlış bile olsa, dil birliği açısından
TDK’nin bildirdiklerine uymaya çalışmalıyız, ama bazı dini kelimeleri TDK
yanlış yazıyor, onlara uyma mecburiyeti olmaz. Diğer Türkçe kelimelerde
uymaya çalışmalıdır.
329
www.dinimizislam.com
Sarmısak kelimesi yıllardır sarmısak olarak sözlüklerde geçmiştir,
ama herkes sarımsak dediği için TDK da sarımsak diye yazmak zorunda
kalmıştır. Tüccar, fukara, evliya kelimeleri çoğul olduğu halde, tekil
şeklinde galat [yanlış söz] olarak kullanılmaktadır.
(Galat-ı meşhur, lügat-i fasihten evlâdır) sözü meşhurdur. Yaygın
hale gelmiş yanlış bir kelime veya deyim, doğru yazılsa da, kullanılmayan
söze tercih edilir demektir. Yaygınlaşmış yanlış söz, terk edilmiş doğruya
tercih edilir. Bunun için Evliya kelimesi çoğul olduğu halde, Evliyalar
Ansiklopedisi demek daha uygun olur. Evliya Ansiklopedisi dense, bir
kişinin ansiklopedisi gibi anlaşılır.
Aklıma gelmedi, aklımdan çıktı gibi ifadeler yanlıştır, çünkü akıl;
hafıza gibi, muhafaza yeri değil, doğruyla yanlışı ayırma kuvvetidir, ama bu
da galat-ı meşhur haline geldiği için kullanmakta mahzur yoktur.
TDK, omzu da, omuzu da, yani ikisinin de kullanılabileceğini
bildirdiğine göre, ikisi de kullanılabilir, ancak halkın çoğunun kullandığı gibi
kullanmak daha uygun olur. Çoğunluk omza değil, omuza diye kullanıyor.
Burun, karın, zulüm gibi kelimeleri ise, sadece burnu, karnı, zulmü
diye kullanmak gerekir. Aşağıdaki kelimeler de böyledir:
Akıl, akla, aklı
Asıl, asla, aslı
Asır, asra, asri
Azil, azle, azli
Beyin, beyne, beyni
Boyun, boyna, boynu
Devir, devre, devri
Emir, emre emri
Fikir, fikre, fikri
Filim, filme, filmi
Hayır, hayra, hayrı
İlim, ilme, ilmi
Kayıt, kayda, kaydı
Keşif, keşfe, keşfi
Keyif, keyfe, keyfi
Nakil, nakle, nakli
Nehir, nehre, nehri
Sabır, sabra, sabrı
Seyir, seyre, seyri
Şehir, şehre, şehri
Şekil, şekle, şekli
330
www.dinimizislam.com
Şükür, şükre, şükrü
Zehir, zehre, zehri
Zihin, zihne, zihni
Zikir, zikre, zikri
Namus nedir?
Sual: Namus ne demektir? Cebrail aleyhisselama niçin namus-i ekber
denmiştir?
CEVAP
Namus kelimesinin ırz, doğruluk, kanun, din, iffet, edeb, hayâ, nizam,
emniyet gibi birçok manası vardır. Birkaç örnek verelim:
Bir kimsenin mahrem, gizli sırları olup, işlerinin ve hâllerinin iç yüzüne
vâkıf olana, onun namusu denir. Hayırlara ait gizli hâllere vâkıf olana da
namus denir. Cebrail aleyhisselam, diğer meleklerce bilinmeyen vahyin
sırlarına vâkıf ve mahrem olması cihetiyle ona, namus-i ekber denir.
Din anlamında da kullanılır. İslamiyet’e namus-i ilahi de denir.
Nizam anlamında da kullanılır. Ramazan-ı şerif ayı, İslam dininin
namusudur. Âşikâre oruç yiyen, bu aya hürmet etmemiş olur. Bu aya
hürmet etmeyen, İslamiyet’in namus perdesini yırtmış olur.
Allahü teâlânın günahları örtmesi o kadar çoktur ki, emrini dinlemeyen,
yasaklarından sakınmayan azgınları, gizli günahlarını açığa çıkarıp rezil
etmiyor ve namus perdelerini yırtmıyor.
Allah’tan başkasına yemin edilmez. Namus üzerine de, yemin edilmez.
Mesela, (Namusum ve şerefim üzerine) dense, dine uygun yemin olmaz.
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Emanet yani namus için yemin eden, bizden değildir.) [Ebu
Davud]
Namussuz, genelde iffetsiz, edepsiz, hayâsız, fahişe gibi manalarda
kullanılıyorsa da, emniyeti, nizamı bozanlara, İslamiyet’e uymayanlara,
Allah’ın kanunlarını yani emir ve yasaklarını çiğneyenlere de denir. Bu
bakımdan namussuz; kanunsuz, kanunu çiğneyen anlamına da gelir.
Aşağılık zina
Sual: (Nikâhsız yaşamak, aşağılık bir zinadır) deniyor. Aşağılık
olmayan zina da mı olur?
CEVAP
Öyle anlamak yanlıştır. Aşağılık olmayan zina da vardır denmiyor. Zina
kötülenip, aşağılık bir iş deniyor. Bu şekilde söylenenlere birkaç örnek
331
www.dinimizislam.com
verelim:
1- (Necis olan şarap dökülmüş bir elbise ile namaz kılınmaz) dense,
(Necis olmayan şarap da mı vardır?) denmesi, yanlış olur. Şarabın necis
olduğunu bildirmek için söylenmiştir.
2- (Pis idrar süte dökülse, o süt içilmez) dense, (Temiz idrar da mı
olur?) demek yanlıştır. İdrarın pis olduğu vurgulanmak isteniyor.
3- (Büyük Allah’ımız günahımızı affeder) denince hâşâ, (Küçük Allah
da mı vardır?) demek çok yanlıştır. Yüce Allah denince de, yücesi olmayan
da var anlaşılmaz. Burada Allah’ın büyük, yüce olduğu anlatılmak isteniyor.
Tâğut ne demektir?
Sual: İslamcı denilen kimseler, tâğutu sadece (Allah’ın koyduğu
ölçüler dışında ölçüler koyan kimse) diye tarif ediyorlar. İslam âlimleri
tâğutu nasıl tarif etmişlerdir?
CEVAP
İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Dinde [Cizye vermeyi kabul eden Ehl-i kitabı Müslüman olmaları için]
zorlama yoktur. Artık hak bâtıldan, doğruluk sapıklıktan, imanla küfür
birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu [Şeytanı, putları, sihirbazları,
kâhinleri, insanları tuğyana yani, günaha, isyana sevk edenleri] reddedip
Allah’a inanırsa, kopmayan en sağlam kulpa [Müslümanlığa]
yapışmıştır. Allah hakkıyla işiten ve kemaliyle bilendir.) [Bekara 256]
(Urvet-ül vüska=Sağlam kulp, Resulullah efendimizdir. Şifa-i şerif)
(Kendilerine kitap verilmiş olanlar, cibt ve tâğuta iman ediyorlar,
sonra da kâfirler için: “Bunlar, Allah’a iman edenlerden daha doğru
yoldadır” diyorlar!) [Nisa 51]
Cibt ve tâğut adlarında iki puta inanıyorlar. Cibt, put, haç, kâhin gibi
manalara da gelir. Allah’ın haram kıldığı her şeydir. Tâğut ise, insanları
azdıran her şeydir.
Yahudilerin ileri gelenlerinden bir zümre Mekke’ye giderek müşriklere,
(Müslümanlara karşı düşmanlık ilân edeceğiz, ama peygamberleri, size
bizden daha yakın olduğu için ileride belki anlaşıp bizi yalnız
bırakmanızdan korkuyoruz) dediler. Müşrikler de Yahudilere karşı buna
benzer bir itimatsızlık gösterince, güya teminat olmak üzere, müşriklerin
cibt ve tâğut adlarındaki putlarına secde ettiler.
İmam-ı Kurtubi hazretleri buyuruyor ki:
Tağut, put ve şeytan demektir. Enes bin Malik hazretleri, (Tağut,
Allahü teâlâdan başka, kendisine ibadet edilen her şeydir)
332
www.dinimizislam.com
buyurmuştur. Hazret-i Ömer de, (Tağut, şeytandır) buyurmuştur. Tağut,
tuğyan kelimesiyle aynı kökten türemiştir, insanı azdıran her şeydir. ElCevherî, (Tağut; kâhin, şeytan veya sapıklıkta başı çeken kimsedir)
demiştir. (Cami-ul-ahkâm)
Kavram kargaşası
Sual: Unuttum yerine aklımdan gitti, hatırladım yerine aklıma geldi
deniyor, âfiyet olsun yerine yarasın deniyor. Bunun gibi şeylerin dinen
mahzuru olur mu?
CEVAP
Akıl, iyiyi kötüden ayıran bir kuvvettir. Hafıza gibi bilgi deposu değildir,
unutmak veya hatırlamak gibi bir görevi yoktur. Fakat herkes böyle
söylediği için üzerinde durmaya değmez. Dinen de mahzuru olmaz. Çünkü
(Galat-ı meşhur, lügat-i fasihten evlâdır) sözü meşhurdur. Yaygın hale
gelmiş yanlış bir kelime veya deyim, kullanılmayan doğru söze tercih edilir
demektir. Terk edilmiş doğru sözler yerine, yaygınlaşmış yanlış sözleri
kullanmanın mahzuru olmaz. Önemli olan, dine aykırı olmamasıdır.
Âfiyet, dinin ve itikadın bid’atlerden, amelin ve ibadetin âfetlerden,
nefsin şehvetlerden, kalbin vesveseden ve bedenin hastalıklardan selamet
bulması, kurtulması demektir. (İslam Ahlakı)
Âfiyetin manası bu iken, yarasın demenin dine zararı olmadığı için
üzerinde fazla durmaya değmez. Ama bazı mefhumlar [kavramlar] dine
aykırı olarak kullanıldığı için zararlı oluyor. Bir iki örnek verelim:
(Canım içki istiyor, canım müzik dinlemek istiyor) deniyor. Böyle haram
olan şeyleri isteyen, can yani ruh değil, nefistir. Nefisle ruh karıştırılıyor.
Adam bara gidiyor, (İyi bir müzik dinledim, bir bardak da içki içtim, ruhum
gıdasını aldı) diyor. Gıdayı alan ruh değil, nefistir. Nefis haram şeylerden
hoşlanır. Çünkü nefsimiz kâfirdir. Nefsimizin Allahü teâlânın düşmanı
olduğunu, dinimiz açıkça bildiriyor.
İnsanın hareket organları beyne, beyin de kalbine tâbidir. Kalbin
emrine uygun hareket ederler. Kalb, beyin vasıtasıyla his organlarından ve
ruh vasıtasıyla taraf-ı ilahiden ve akıldan, melekten, hafızadan, nefisten ve
şeytandan gelen tesirlerin toplandığı bir merkezdir. Bunları birbirine
karıştırmamalıdır.
Bazı yazarlar, (Kalbime bir ilham geldi) diyerek dine aykırı şeyler
yazabiliyor. Kalbe, şeytanın ve kâfir nefsimizin vesvesesi de gelir. Bu
vesveseleri, melekten gelen ilham sanmak çok yanlıştır.
Bazı tarikat şeyhlerinde, olağan üstü haller, istidraçlar görülür. Salih
olmayan kimseler bunları keramet zannederek felakete sürüklenirler.
333
www.dinimizislam.com
Kalbe gelen düşüncenin melekten gelen bir ilham veya şeytandan
gelen bir vesvese olup olmadığı, dine uygunluklarından anlaşılır. Dinini iyi
bilen bir insan, bu nefisten, bu melekten, bu şeytandan diyebilir. Dinini
bilmeyen de, bir kadının müzikli şarkısını dinledikten sonra, (Bir müzik
ziyafetine kavuştum, ruhum mest oldu, bu şarkı beni Allah'a yaklaştırdı)
diyebilir. Müzik dinleyip de Allah'a yaklaşıyoruz diyen fâsıklar az değildir.
Haram şeyler, insanı Allah'a değil şeytana yaklaştırır. İlk teganni edenin,
şarkı söyleyenin, şeytan olduğu hadis-i şerifle bildirilmektedir.
Kulakla görülmez, gözle işitilmez. Nefsin aldığı zevkle, ruhun aldığı
zevk farklıdır. İçki, kumar, müzik gibi şeylerden zevk alan, ruh değil nefistir.
Buna ruh demek, gözle işitiyorum, kulakla görüyorum demek gibi çok
yanlış bir şey olur. Bu yanlışın ne zararı olabilir diyenler çıkıyor. Çok zararı
var. Adam haram işliyor ibadet zannediyor. Ruhum ferahladı, Allah'a
yaklaştırdı diyor. Haramı beğendiği ve ibadet gibi gördüğü için küfre kadar
gidebilir. Tehlike büyüktür.
Tedbirini terk eyle!
Sual: Gerçeklere gülle atan bir şair, uzun bir makale yazarak,
Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin tefviz şiirindeki (Tedbirini terk
eyle!) ifadesinin dine aykırı olduğunu iddia ediyor. Şiir gerçekten yanlış mı,
yoksa bizim bilmediğimiz bir incelik mi var?
CEVAP
O şiir şöyledir:
Kalbin ona berk eyle!
Tedbirini terk eyle!
Takdirini derk eyle!
Mevlâ görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.
Şeyh Galib’in de, (Tedbirini terk eyle, takdir Hüda’nındır) diye
başlayan bir şiiri var.
Ne İbrahim Hakkı hazretleri, ne de diğer zatlar, tedbire karşı çıkmıyor.
Her Müslüman bilir ki, tedbir almak Allah'ın emridir. Bir âyet-i kerime meali
şöyledir:
(Ey iman edenler, tedbirinizi alın!) [Nisa 71]
Kaza ve kaderimizi, başımıza gelecekleri bilmediğimiz için, tedbir
almak gerekir. Tedbir almak, sebeplere yapışmak dinimizin emridir. (Dürer,
Redd-ül-muhtar, Dürer, Kuduri, Mebsut)
Tedbir almak tevekküle aykırı değildir. Sebeplere yapıştıktan sonra
tevekkül edilir. Devesini dışarı bırakıp tevekkül ettiğini söyleyen birisine,
334
www.dinimizislam.com
Peygamber efendimiz, (Deveni bağla, ondan sonra Allah’a tevekkül et)
buyurdu. (Tirmizi)
Bir başka hadis-i şerifte de, (Akıllı olan kimse tedbir alır) buyuruldu.
Tedbir almamak kibirdendir. Tedbiri almalı, ama istenmeyen bir durum
meydana çıkarsa, Allah'a tevekkül etmeli. Bir hadis-i şerif meali:
(Tedbir almakta acizlik gösterme! Tedbire rağmen bir işe gücün
yetmezse, “Hasbiyallahü ve ni’mel-vekil” de!) [Buhari]
İbrahim aleyhisselamı ateşe atarlarken Cebrail aleyhisselam geldi,
(Yardıma ihtiyacın varsa yardım edeyim) dedi. O, takdir ne ise o olacağını
bildiği için, (Allah bana yeter) dedi. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İbrahim aleyhisselam ateşe atılırken, “Hasbiyallahü ve ni’mel vekil”
[Bana Allah’ım yetişir, O ne iyi yardımcıdır] dedi.) [Hatib]
Kur’an-ı kerimde de aynı şey bildiriliyor ve mealen buyuruluyor ki:
(De ki: Allah bana kâfidir.) [Zümer 38]
Allahü teâlâdan başka güvenilecek, dost edinilecek hiç kimse, hiçbir
şey yoktur. Allahü teâlâdan başkasına sığınmak, örümcek ağına
sığınmaya benzetilmiştir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allah’tan başka dost edinenin hali, örümceğin durumuna benzer.
Hâlbuki barınakların en çürüğü örümcek yuvasıdır.) [Ankebut 41]
Müslüman, sebeplere yapışır, ama sebeplere değil, bunlara kuvvet
verene güvenir. Yakub aleyhisselamın bu ikisini birlikte yaptığı Kur’an-ı
kerimde bildirilip bu hâli övülüyor:
([Çocukları] Babalarının kendilerine emrettiği şekilde [çeşitli
kapılardan şehre] girmeleri [onun emrini yerine getirerek aldıkları tedbir]
Allah’tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı, ancak Yakub
içindeki bir dileği [çocuklarına nazar değmeme arzusunu] açığa vurmuş
oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz [vahy ile] öğretmiştik,
ama insanların çoğu [takdirin tedbire galip olduğunu, tedbirle takdirin
değişmeyeceğini] bilmezler.) [Yusuf 68 - Beydavi]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Tesiri sebeplerden bilip, Allahü teâlânın kuvvetiyle tesir ettiklerini
bilmeyenler sapıktır. Sebeplere tesir kuvvetini Allahü teâlânın verdiğine
inanan ise, hak yola kavuşmuş olur. Her iki tehlikeden kurtulmuş olur.
(Mektubat, 1/110)
Tedbirini aldıktan sonra, Allahü teâlânın takdirine bağlanan, tevekkül
sahibidir.
(Kader, tedbirle, sakınmakla değişmez.) [Taberani]
Bunu iyi bilen hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin, Levh-i mahfuzda
kaderlerini gördükleri için mübarek dedelerinden yardım istemediler.
335
www.dinimizislam.com
Peygamber efendimiz sevgili torunlarına, hazret-i Ali de oğullarına, yardım
istense gerekli yardımı yapmazlar mıydı? Elbette yardım eder, çocuklarını
tehlikeden korurlardı. Kaderlerini bildikleri için yardım istemediler.
Cüneyd-i Bağdadi hazretleri, (Emrettiği için çalışmalı, rızık için
üzülmemeli, tedbirlerin arkasında koşmamalı) buyurdu. Rızık için, Allahü
teâlânın verdiği söze güvenmeli. Emrine uyarak çalışanı, rızkına ulaştırır.
(S. Ebediyye)
Müslüman, dinin emrine uyarak tedbir alır, ama tedbirine güvenmez,
takdir ne ise o olacağına inanır. Tedbire güvenmek tevekkülü bozar.
Tevekkül, kalbin, her işte, Allahü teâlâya itimat etmesi, güvenmesi
demektir. Şair diyor ki:
Tedbirinle koşsan da, takdirine yetişmez,
Takdir yerini bulur, tedbirinle değişmez.
Netice: Tedbirini terk eyle demek, tedbir alma demek değildir. Aldığın
tedbire güvenme, tedbir takdiri bozamaz demektir. Şiirlerde böyle
teferruatlı açıklama olmaz. Veciz olduğu için anlamayanlar da çıkar.
Anladım mı, anlamadım mı demeyip hemen büyük zatlara dil uzatmak çok
çirkindir.
Burnu sürtülsün
Sual: Okuduğum bir kitaptaki hadis-i şerifte, (Burnu sürtülsün)
deniyor. Bu ne demektir?
CEVAP
Yazıklar olsun anlamında mecazi bir ifadedir. Bir hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Ramazan girip çıktığı hâlde günahları affedilmeyenin burnu
sürtülsün! Ana babasına veya ikisinden birine yetişip de Cennete
girmeyenin burnu sürtülsün! Yanında anıldığım zaman bana salevat
getirmeyenin burnu sürtülsün!) [Tirmizi]
Ramazan-ı şerif öyle mübarek aydır ki, ona erişip oruç tutup da
affolmayan kimse olmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ramazanın ilk gecesi, Allahü teâlâ müminlere rahmet eder.
Rahmetle baktığı kuluna hiç azap etmez. Ramazan-ı şerifin son günü,
oruç tutan müminlerin hepsini affeder.) [Beyheki]
Ramazanı şerifte, müminlerin affolmaları böyle bildirildiği hâlde yine
affolmazsa o kimseye yazıklar olsun, burnu yere sürtülsün deniyor.
Ana babası hayatta olup da onların rızalarını alamayanlara, Cennete
gidemeyenlere de yazıklar olsun, burunları sürtsün deniyor. Çünkü bir
hadis-i şerif meali şöyledir:
336
www.dinimizislam.com
(Allah'ın rızası, ana babanın rızasında, gazabı da, ana babanın
gazabındadır.) [Buhari]
Ana babası olduğu hâlde, onların rızalarını alamayanlara yazıklar
olsun deniyor.
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bana bir salevat getirene Allahü teâlâ, on rahmet ihsan eder, on
günahını yok eder ve derecesini on kat yükseltir.) [Nesai]
Âhirette Resulullah efendimize yakın olmak ve şefaatine kavuşmak için
salevat getirmek gerektiği hâlde, salevat getirmeyip bu nimetlerden
mahrum kalana yazıklar olsun, burnu yere sürtsün deniyor.
Atasözlerini doğru anlamak
Atasözlerine düşmanlık
Bazı kimseler, atalarımızın tecrübe mahsulü kıymetli sözlerindeki
incelikleri anlamadıkları veya ters anladıkları için, ceddimize dil uzatıyorlar.
Halbuki atasözlerinin çoğu hadis-i şerif mealleridir. Yahut İslam âlimlerinin
sözleridir.
Bazı örnekler verelim:
* (Dilini tutan başını kurtarır) atasözü için dinimize aykırı deniyor.
Halbuki bu söz, bir hadis-i şerif mealidir. Susan, iki cihanda da başını
dertten kurtarır. İbni Mesud hazretleri, (Hapse, dilden daha layık bir şey
yoktur) buyurmaktadır. Hazret-i Ebu Bekir, konuşmamak için ağzına taş
kordu. Yine bir atasözü vardır:
Bana benden olur, her ne olursa,
Başım selamet bulur, dilim durursa.
Dilini tutmak, ona sahip olmakla ilgili birçok hadis-i şerif vardır. Bazıları
şöyledir:
(Dilini tutan kurtulur.) [Tirmizi]
(Rahat isteyen sussun!) [Ebuşşeyh]
(Selamet isteyen, dilini tutsun!) [İ. Ebiddünya]
(Susmak, hikmettir.) [Deylemi]
(En makbul amel dilini tutmaktır.) [Taberani]
(Dilini tutan, şeytanı mağlup eder.) [Taberani]
(Sükut eden bir mümine yakın olun! O hikmetsiz değildir.) [İbni
Mace]
(Ya hayır konuş ya sus!) [Buhari]
(Çok konuşan çok yanılır.) [Taberani]
(Kurtuluş için dilini tut, evinde otur, günahların için ağla!) [Tirmizi]
337
www.dinimizislam.com
(Kişiyi Cehenneme sürükleyen dilidir.) [Tirmizi]
(Dilini tutmayan, tam imana kavuşamaz.) [Taberani]
(Çok konuşmak kalbi karartır.) [Beyheki]
(Kusurların çoğu dildendir.) [Taberani]
(Allah’ı görür gibi ibadet et, kendini ölmüş say, daha iyisi ise dilini
tutmaktır.) [Taberani]
(Rahat olmak isteyen sağır, kör, dilsiz olmalıdır) sözüne de
şahsiyetsizliğe sevk ediyor diye saldırıyorlar. Yukarıdaki hadis-i şerifler de
bu sözün doğru olduğunu göstermektedir.
(Her koyun kendi bacağından asılır) atasözü de yanlış
anlaşılmamalıdır! Fransa’daki birinin günahı, Mısır’daki bir kimseden
sorulmaz. Herkesin günahı, sevabı kendine aittir. Kur'an-ı kerimin çeşitli
yerlerinde bu husus açıkça bildirilmiştir. Fakat kişi, emrinin altındakilerden
mesuldür. Başkalarının işlediği kötülükleri önlemek herkesin vazifesi
değildir. Abdülgani Nablusi hazretleri (Söz ve yazı ile emr-i maruf âlimlerin
vazifesidir. Kalb ile, dua ederek günah işleyene mani olmaya çalışmak da
her müminin vazifesidir. El ile müdahale ise devletin vazifesidir) buyuruyor.
(Geç olsun da güç olmasın!) atasözüne de saldırılmaktadır. İnsanın
fıtratında acelecilik vardır. Kur'an-ı kerimde mealen (İnsan pek acelecidir)
buyuruluyor. [İsra 11]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Acele şeytandan, teenni Allah’tandır.) [Tirmizi]
(Teenni eden isabet eder, acele eden hata eder.) [Beyheki] [Teenni,
acelenin zıddıdır]
O halde, işlerde acele etmemeli ve hemen karar vermemelidir! Acele
ile verilen kararlara şeytan karışır. Nefsin istediği bir şey hatıra gelince
şeytan, "Fırsatı kaçırma, hemen yap!" der. Onun için kalbe gelen şeyi
yapmadan önce, bu işten Allahü teâlâ razı olur mu, sevap mıdır, günah
mıdır diye düşünmelidir! Günah değil ise yapmalıdır! Böylece teenni
edilmiş, yani acele edilmemiş olur. Yalnız 5 yerde acele gerekir:
1- Misafir gelince yemek vermeli!
2- Günah işleyince, tevbe etmeli!
3- Vakti girince namazı kılmalı!
4- Çocuklara din bilgilerini ve namaz kılmayı öğrettikten sonra, büluğa
erip dengi çıkınca, hemen evlendirmeli! Hadis-i şerifte, (Üç şeyi
geciktirme! Namazı vakti girince kıl, cenaze namazını hemen kıl! Kızını
dengi isteyince, hemen ver!) buyuruldu. O halde, namazını kılan,
günahlardan sakınan ve nafakasını helalden kazanan biri bulununca, kızını
hemen onunla evlendirmelidir! hadis-i şerifte, (Dinini, ahlakını
338
www.dinimizislam.com
beğendiğiniz bir kimse, kızınıza talip olursa, hemen evlendirin!
Evlendirmezseniz, fitne ve fesada sebep olursunuz) buyuruldu.
(Tirmizi)
5- Defin işini de acele yapmalıdır!
İbadetleri ve hayırlı işleri yapmakta acele etmelidir. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Ölmeden önce tevbe edin. Hayırlı işleri yapmaya mani çıkmadan
önce acele edin. Allahü teâlâyı çok hatırlayın. Zekat ve sadaka
vermekte acele edin. Böylece Rabbinizin rızıklarına ve yardımına
kavuşun!) [İbni Mace]
(En akıllınız, ölümü çok hatırlayan, ahiret için azık toplamakta
acele edendir.) [Taberani]
(Sadaka vermekte acele edin, çünkü bela sadakayı geçemez.)
[Beyheki]
Zekatını vermeyen ve malını ahiret yolunda sarf etmeyen kimse, fakir
olunca çok pişman olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Tesvif eden helak olur.) [Berika] [Tesvif, hayırlı iş yapmayı sonraya
bırakmaktır.]
Tembellik, bir işi geciktirmek, sonraya bırakmak nasıl kötü ise, acele
etmek de kötüdür. Bunun biri ifrat, diğeri tefrittir. Dinimiz orta yolu,
aşırılıklardan uzak olmayı emretmektedir. Hadis-i şerifte, (Aşırı giden
helak olur) buyuruldu. Bir kimse, müsrif olursa buna ifrat denebilir. Bir
kimse de cimrilik ederse, buna da tefrit denebilir. Dinimiz, her iki aşırılığı da
yasaklamıştır. Furkan suresinin 67. âyet-i kerimesinde, israf edenlerle
cimrilik edenler kötülenmiş, ikisinin ortası olanlar övülmüştür.
Acele eden fütura düşer. Yani gevşeklik ve bezginlik hasıl olur. Hayırlı
bir işin olması için acele eden, gecikince, bezginliğe, ümitsizliğe düşer. Dua
eder, hemen duasının kabul olmasını ister. Duası gecikince duayı bırakır,
maksudundan mahrum kalır. Acele edenin ihlası, takvası bozulabilir.
Şüpheli şeylere, hatta haramlara dalabilir. Namaz kılarken acele eden,
tadil-i erkanı terk edebilir. Hızlı okurken tecvide uymayabilir, yanlış
okuyabilir. Onun için ağırbaşlı olmalı, düşünerek hareket etmelidir.
(İyilikten maraz doğar) ve (İyiliğe iyilik olsaydı kara öküze bıçak
olmazdı) atasözlerine saldırıyorlar. Bu sözlerin iyilik etmeyi engellediğini
sanıyorlar. Genel olarak kötü kimseler, kadirşinas değildir, nankördür.
Nitekim Kur'an-ı kerimde mealen (Allah ve Resulü kendi lütuflarından
onları [kötüleri] zenginleştirdiği için öç almaya kalkıştılar) buyuruluyor.
(Tevbe 74)
Demek ki kötü kimselerin, kendilerine iyilik edenlere zararları
339
www.dinimizislam.com
dokunabilir. Bunun için atalarımız, (İyilik et kele, duyursun seni ele) de,
demişlerdir. Bu atasözleri, iyiliğin mutlaka zararlı olduğunu göstermiyor,
kötülere iyilik edince onlardan bazı zararların gelebileceğini gösteriyor.
Hazret-i Ali, (Kerim kimse, iyilik görünce yumuşar, kötü kimse de,
kendisine iyilik yapılınca katılaşır) buyuruyor.
Hazret-i Ömer de, (Kötü insanları mürüvvetsiz veya mürüvvetlerinin az
olduğunu gördüm) buyurmaktadır.
Ebu Amr bin Ala buyuruyor ki:
(İyiye ihanet edince, kötüye iyilik edince, akıllıyı sıkıntıya sokunca,
ahmağa acıyınca, kötü ile düşüp kalkınca şerrinden sakın!)
Allahü teâlâ, (Kendisine iyilik edene kötülük eden, benim nimetime
nankörlük etmiş olur, kendisine kötülük edene iyilik eden de, bana
şükretmiş olur) buyuruyor. Bir menfaat elde etmek için seninle arkadaşlık
edenin şerrinden sakın! Çünkü beklediği şey kesilince; özür kabul etmez.
(Şuab-ül-iman)
Genel olarak bir kimse, hiçbir menfaat beklemeden Allah rızası için,
kötü birine de iyilik ederse, ondan zarar gelmez. Eğer, bir menfaat karşılığı
iyilik ediyorsa, iyilik ettiği kimseden zarar gelebilir.
Hiçbir menfaat beklemeden, sırf Allah rızası için iyilik etmekten
korkmamalıdır. Kötü kimse, buna zarar vermeye kalksa da, fazla başarılı
olamaz. İyilik eden, kendine iyilik etmiş olur. Onun için atalarımız, (İyilikten
kötülük gelmez), (İyilik eden iyilik bulur), (İyilik et, denize at, balık
bilmezse Hâlık bilir) demişlerdir. Demek ki, iyilik balık için değil, Hâlık için,
yani Allah rızası için yapılırsa zararı olmaz.
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki: İhsan eden, iyilik eden
sevilir. Hadis-i şerifte, (İhsan sahibi kimseyi sevmek, insanların
yaratılışında vardır) buyuruldu. (Deylemi)
İnsan, ihsanın, iyiliğin kölesidir. Gönül, kendine iyilik edeni sever,
kötülük edenden nefret eder. İnsan, ister istemez iyilik edene karşı sevgi
duyar. Bunun için Peygamber efendimiz şöyle dua ederdi:
(Ya Rabbi, kötü birinin, bana iyilik etmesini nasip etme!) [Deylemi]
Allahü teâlânın kullarına hizmet etmekle, dünya ve ahirette çeşitli
nimetlere kavuşulur. İnsanlara iyilik etmek, onların işlerini güler yüzle ve
tatlı dille ve kolaylıkla yapmak, insanı Allah sevgisine kavuşturur. Ahiret
azaplarından kurtulmaya ve Cennet nimetlerinin artmasına sebep olur.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, nimetlerini kullarına ulaşmasına vasıta olanları çok
sever.) [Deylemi]
(Her iyilik sadakadır.) [Tirmizi]
340
www.dinimizislam.com
(İnsanların iyisi, insanlara iyilik eden kimsedir.) [İ. Ahmed]
(En iyiniz, kendisinden hep iyilik beklenilen ve şerrinden emin
olunandır. En kötünüz, kendisinden iyilik beklenilmeyen ve şerrinden
emin olunmayandır.) [Tirmizi]
(Layık olana da, olmayana da iyilik et! İyilik ettiğin kimse, buna
layıksa ne iyi. Layık değilse, sen iyilik ehlinden olursun.) [İbni Neccar]
(İyilik zayi olmaz, kötülük unutulmaz, herkes ettiğini bulur.)
[Beyheki]
O halde, maddi bir menfaat beklemeden herkese iyilik etmeye
çalışmalıdır.
(Güzele bakmak sevaptır) sözünün sanki tek anlamı varmış gibi
tenkit edilmektedir. Güzele rağbet etmeyen olmaz. Çünkü hadis-i şerifte,
(Allah güzeli sever) buyuruluyor. Mubah olanı güzeli sevmek, ona rağbet
kınanmamalıdır. Hakim’in rivayet ettiği (Ali’nin güzel yüzüne bakmak
ibadettir) hadis-i şerifi de, helal olan güzele bakmanın sevap olduğunu
göstermektedir. Berika’da diyor ki:
(Güzel yüze bakmak gözü kuvvetlendirir) hadis-i şerifi, bakması
helal olan şeylere bakmanın faydasını bildirmektedir. Yoksa, haram olan
yabancı kadınlara bakmak, gözü zayıflatır ve kalbi karartır.
İmam-ı Gazali hazretleri de buyurdu ki:
Bir kimseyi, ettiği iyilikten dolayı değil, bizzat zatından dolayı sevmek,
yok olup tükenmeyen gerçek sevgidir. Bu da güzeli sevmek demektir.
Güzelliği anlayan güzeli sever. Güzelliği sevmek, güzelliğin zatındandır.
Çünkü ondaki güzelliği anlamak, zevkin kendisidir. Güzeli anlamak da bir
zevktir. Akarsu, yeşillik ve tabiattaki güzellikler yiyip içildikleri için değil, sırf
güzel oldukları için sevilir. Bu, insanın elinde olmayan sevgidir. Güzel bir
çiçeğe bakmak, onu koklamak ruha tatlı gelir. Ruhun Allahü teâlânın
varlığını, büyüklüğünü anlamasına, Onun emirlerine uymasına sebep olur.
Allahü teâlânın güzel olduğu bilinirse, Onu da sevmemek imkansızdır. O
ise, güzeller güzelidir. Hadis-i şerifte, (Allah güzeldir, güzeli sever)
buyuruldu. Kendine hiçbir faydası olmasa da insan, güzeli, güzelliğinden
dolayı sever. Beş duyu ile de anlaşılmayan; fakat kalb gözü ile görülen
güzellikler de vardır. Güzel ahlak böyledir. İmam-ı a’zamı ve bir çok
evliyayı güzel vasıflarından dolayı severiz. [Güzel bir kitap, güzel bir şiir,
güzel bir bina, güzel bir bahçe, güzel bir idare, güzel ahlaklı bir idareci,
güzel bir alet, güzel yemekler, güzel içecekler, güzel öten kuşlar, güzel
çiçekler. Tabiatta güzel olan ne varsa sırf güzel olduğu için sevilir.] Mutlak
güzel, eşi, benzeri olmayan yalnız Allahü teâlâdır.
Ne iyi o gözler ki, hep güzele bakıyor.
341
www.dinimizislam.com
Ne talihli o kalb ki, Onun için yanıyor.
Ceddimize suizan edilerek, (Akçenin gittiğine bakma, işin bittiğine
bak) sözüne rüşvet teşvik ediliyor diyorlar. Halbuki bu, ne kadar güzel
sözdür, rüşvetle hiçbir ilgisi yoktur.
Yağmur yağıyor, elimizde yükümüz de var. Bir taksi tutup evimize
gidersek, artık elbette paranın gittiğine bakmaz, işimiz olduğuna
sevinmemiz gerekmez mi?
Eve gelin getirirken, arabanın önünü kesiyorlar. Para vermezsen,
vasıtanın önüne yatıyor, üç beş kuruş verip kurtuluyoruz. Birkaç liramız
gitmişse de, eve sağ salim gelini getirdiğimiz için sevinmez miyiz? Elbette
paramızın gittiğine değil, işimizin bittiğine bakarız.
Birçok ülkede pasaport almayınca geçmeye izin verilmiyor. Pasaport
almak için belli bir ücret vereceğiz elbette. Hatta zorluk çıkartıyorlarsa,
günlerce oralarda bekletilecekse, oradakilere çay kahve ısmarlayıp işinin
bittiğine bakacaksın. Bakmamak ahmaklık olur. Çünkü İslam âlimleri,
(Malını, canını, ırzını ve hakkını kurtarmak için rüşvet vermek her zaman
caizdir) buyuruyorlar. Eli silahlı birkaç şehir eşkıyası, önümüzü kesse,
yanımızda da hanımımız, kızımız olsa, (Ya üstünüzdeki paraları verin,
yoksa ırzınıza geçeriz) dese, elimizdeki parayı verip, bu beladan
kurtulmaya çalışırız. Paramızın gittiğine değil, işimizin bittiğine bakarız.
Hac için de öyledir. Hacda ayak bastı parası adı altında rüşvet alınıyor.
Vermezsen hac yaptırmazlar. Âlimlerimizin sözünü dinleyip, hac etme
hakkını elde edebilmek için istedikleri rüşveti veririz. Günahı isteyene olur,
verene olmaz. Rüşvet büyük günahtır. Fakat malını, canını, hakkını ve
namusunu kurtarmak için rüşvet vermek caizdir. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Dinini ve namusunu malı ile koruyabilen bunu yapsın.) [Hakim]
(Kişi, şerefini ne ile korursa, o sadaka olur.) [Ebu Ya’la]
Resulullah efendimizin ve onun vârisi olan âlimlerin sözüne uyarak,
dünyamızı (malımızı, mülkümüzü) ve dinimizi (şerefimizi, namusumuzu)
para ile koruyorsak, bunu ayıplamak çok yanlış olur. (Para kılıç gibidir.
Kullanmasını bileni güldürür, kullanamayanı öldürür) demişlerdir.
(Şimdi rağbet güzel ile zengine) sözüne de hücum ediliyor.
Eğer zengine, sırf zenginliğinden dolayı rağbet ediliyorsa, Allah rızası
gözetilmiyorsa, zamanın bozulduğunu gösterir. Ama bu devir, ne
zamandan beri bozulmuşsa, atalarımızın sözü, eskimez bir kanun gibi
geçerliğini hep korumaktadır. Atalarımız, haklıya değil de zengine rağbet
edildiği için böyle kıymetli bir söz sarf etmişler. Her devirde güçlü olanın
kendini haklı gösterdiğini vurgulamışlardır. Gerçek bu iken niye bu doğru
342
www.dinimizislam.com
söze itiraz edilir ki? Atalarımız, haksız olan güzele de, güzelliğinden dolayı
haklı muamelesi yapılmasını da uygun görmüyor. Atalarımız ne güzel
söylemişler.
(Gelen ağam, giden paşam, niye her işe karışam) sözü de gadre
uğrayanlardan.
Her insanın belli görevi vardır. Bu görevin dışına çıkmamalıdır. Geleni
kim göndermişse, gideni kim uğurlamışsa, onun görevidir bu. Gelen benim
düşüncemde değil diye ona isyan etmek asla caiz olmaz.
Dinimiz, cemiyetin huzur içinde yaşaması, kargaşadan uzak olması
için âmirler kötü de olsa, onların meşru emirlerine itaat edilmesini, gayri
meşru emirlerine de isyan edilmemesini emreder.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Ey iman edenler, Allah’a, Peygambere ve sizden olan emirlere
itaat edin!) [Nisa 59]
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir hayvanın ayağını veya yaş bir hurma ağacını kesenin yahut
ortağına hıyanet edenin, kazandığı sevapların dörtte biri gider. Emire
isyan edenin ise sevaplarının tamamı gider.) [Beyheki]
(Emirinizin beğenmediğiniz bir şeyi yaptığını görürseniz, ona
sabredin! Çünkü cemaatten bir karış ayrılan, cahiliyet ölümü ile ölmüş
olur.) [Buhari]
Peygamber efendimiz, dine riayet etmeyen, şeytan gibi emirlerin
geleceğini bildirince, Eshab-ı kiramdan Hazret-i Huzeyfe, (Ya Resulallah o
zamana yetişirsem ne yapayım?) diye sordu. Resulullah efendimiz buyurdu
ki:
(Sırtına vurup malını alsa da, emirin sözünü dinle ve ona itaat et!)
[Buhari]
Avrupa’daki âmirler, patronlar, müslüman işçilere içki, kumar gibi
haram şeyleri yapmalarını emrederlerse, müslümanlar, bunları yapmaz.
Çünkü (Hâlıka isyan olan işte, mahlûka itaat olmaz) hadis-i şerifi vardır.
Ancak, gayrı meşru emre itaat edilmez diye isyan etmek caiz olmaz. Anababa da haramı, küfrü emretse, onlara da itaat edilmez. Fakat isyan edip
onları üzmek doğru olmaz.
(Hakim)in bildirdiği hadis-i şerifte emir [âmir, başkan] (Ya
Müslümanlığı bırakırsın veya öldürürüm) derse, (Müslümanlığı
bırakmamalı, [kesilmesi için] boynunu uzatmalı) buyuruluyor.
Kâfir olmaya zorlayan bir emire bile isyan etmeyi dinimiz caiz
görmüyor. Halbuki kâfir olmayan bir emir, müslümanı kâfir olmaya
zorlamaz.
343
www.dinimizislam.com
Âmir kötü diye yakınmak doğru değildir. Önce kendimize bakmamız
gerekir. Acaba kendimiz iyi miyiz? Kendimizi düzeltirsek, âmirlerimiz de
düzelir. Nitekim bir hadis-i şerifte (Siz nasılsanız, başınıza öyle âmirler
geçer) buyuruluyor. O halde, ilk önce kendimizi ıslah etmeliyiz!
Yönetilenler düzgün olursa, yönetenler de düzgün olur. Sen üç kağıtçı
olursan, yöneticinin düzgün olmasını istemeye hakkın olur mu?
* Nasreddin Hocanın meşhur fıkrasında geçen (Parayı veren düdüğü
çalar) sözüne de saldırılıyor. Bilindiği gibi, hoca köyden şehre giderken,
çocuğun biri bir miktar para verip, “Hocam pazardan gelirken bana bir
düdük al” diyor. Bunu gören diğer çocuklar da, para vermeden, bana da
düdük al” diyorlar. Tabii bu arada yiyecek vesaire ısmarlayanlar da oluyor.
Hoca şehirden dönünce, çocuklar etrafını sarıyor, sipariş ettikleri
şeyleri istiyorlar. Hoca cebinden bir düdük çıkarıp parasını veren çocuğa
uzatırken diyor ki:
Parasını veren düdüğü çalar,
para vermeyen avucunu yalar.
Hoca, çocukların beleşe alışmamalarını, çalışmadan bir nimete
konulmayacağını, külfetsiz nimet olmayacağını onlara anlatmak ister. Bu
söz de yıllardan beri söylenir gelir. Bir kimse ev, araba, yiyip içecek veya
başka bir şey almak istese parasız alabilir mi? Onun için “Kırmızı meşin,
paralar peşin” de demişlerdir. Bu güzel sözlere kızmak, beleşçiliği tasvip
etmek, haksızlığa prim vermek olur.
(Ar dünyası değil, kâr dünyası, ar eden kâr etmez) atasözüne de
hücum ediliyor. Bu söz, utanıp çalışmayı kendisine yediremeyenler için
söylenmiştir. Başkasının eline bakacağın yere, çöpçülük yap, inşaatta
çalış, ayakkabı boyacılığı yap, utanılacak zaman değil anlamında
söylenmiştir. Birçok İslam büyüğü de talebeliğe kabul ettiği kimselere böyle
işler vermişler, mesela ciğer sattırmışlar, elma sattırmışlar. Ele muhtaç
olmak, ona buna el açmamak için çalışmanın önemini bildiren böyle
sözlere saldırmak cahillikten kaynaklanmaktadır.
(Yağmur yağarken, küpünü doldurmaya bak) sözüne de saldıranlar
çıkıyor. Yağmur, rahmeti, bir nimeti temsil ediyor. Ortada bir nimet varsa,
fırsatı ganimet bilip o nimeti kaçırmamak gerektiği bildiriliyor. Ucuz arsalar
satıldığı zaman alıp da, şimdi köşeyi dönenler çok olmuştur. Diyelim ki
Fizan’da bir zat varmış, kendisini ziyaret edene dua ediyormuş. Duaya
kavuşan da hidayete eriyormuş. Durulur mu, hemen gitmek gerekmez mi?
Madem rahmet yağıyor, küpü doldurmak gerekir. Ceddimizin söylediği
böyle sözlerde kötü maksat aramamalıdır.
Şimdi cahil misyonerler de, atasözlerine saldıran cahiller gibi, Kur’an-ı
344
www.dinimizislam.com
kerimdeki sözleri kasıtlı olarak yorumluyorlar. Mesela, Kur’an-ı kerimde,
Mekke’nin Rabbi ifadesi geçiyor. Misyoner, (Her şehrin bir rabbi mi olur,
müslümanlar tek tanrıya değil, çok tanrıya inanıyorlar) diyerek cahilliğini
sergiliyor. Allah’ın evi mi olur da, Kâbe’ye Beytullah denir diye de itiraz
ediyorlar. Halbuki Kâbe’ye değer vermek için öyle denmiştir. Camilere de
Allah’ın evi denir. O söz, Mekke’ye, camiye verilen kıymeti göstermektedir.
İnsan sevdiği yardımcısına bu benim sağ kolum der. Güvenilen baş
yardımcı demektir. Niçin söylendiğini bilmeden sırf tenkit olsun diye
âyetlere, hadislere ve atasözlerine saldırmak, en azından o kişinin
cahilliğini gösterir.
(Minareyi çalan kılıfını hazırlar) sözü de hışma uğrayanlardan.
Piyasada öyle sahtekârlar var ki, yaptığı yolsuzluklara meşru görünen bir
kılıf hazırlar demektir. Mesela adamı öldürüyor, intihar süsü veriyor. Kötüler
işini biliyor deniyor. Hırsızlık meşru iş gibi gösteriliyor deniyor, burada
hırsızlık müdafaa edilmiyor ki bu söze kızılsın.
(İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara) sözünü de
eleştiriyorlar. İstemek kötü ise de, vermemek daha kötü deniyor. Bu doğru
sözün neresi tenkit edilir ki? İstemek tavsiye edilmiyor, isteyeni boş
çevirmenin kötülüğü bildiriliyor.
Kıyamette günahı çok bir müslümanı hesaba çekerler. O kimse de,
(Benim iyiliğim yoktur. Sadece çırağıma, “Fakir olan borçluları sıkıştırma,
ne zaman ellerine geçerse, o zaman vermelerini söyle, bir şey
isterlerse yine ver, boş çevirme” diye söylerdim) der. Allahü teâlâ da, o
kimseyi affederek buyurur ki:
(Ey kulum, bugün sen fakir, muhtaçsın. Sen dünyada benim
kullarıma acıdığın gibi, bugün biz de sana acırız.) [Buhari]
Bir hadis-i şerifte, (Rabbiniz elbette kerimdir. Kendine açılan elleri
boş çevirmekten haya eder) buyuruldu. (Tirmizi)
Veren el, alan elden üstündür. Vermekten korkmamak gerekir.
(Para isteme benden buz gibi soğurum senden) sözü de
kötülenmiş. Burada paraya böyle fazla değer verilmemesi isteniyor. Hatta,
(Canımı iste, para isteme) sözü de aynı anlamdadır. Bu sözler paraya
böyle değer verenleri kötülemektedir. Ne günlere kaldık anlamındadır.
Adam canını veriyor da, parasını vermiyor deniyor.
(Güvenme dostuna, ot doldurur postuna) sözüne saldıranlar
çıkıyor. Halbuki bu söz tedbirli olmayı gösterir. Nitekim Peygamber
efendimiz, (Dostunu günün birinde, aranızın açılabileceğini hesaba
katarak, düşmanına da bir gün dost olabileceğini düşünerek itidalli ol)
buyuruyor. Dostumuza bazı sırlar verirsek, ileride düşman olduğunda,
345
www.dinimizislam.com
bunları koz olarak kullanır ve bizi mahcup eder. Düşmanımıza da
düşmanlıkta ileri giderek, ileride dost olduğumuzda, söylediğimiz kötü
sözler ve işlerden dolayı mahcup oluruz. Onun için, dinimizin emrine uyup,
dostumuza sır vermekten sakınmalıyız. Sır, gizli kalması ve hiç kimseye
söylenmemesi gereken şeydir. Başkaları duyunca, ya mahcup oluruz veya
o işi başaramayız. Bunun için sır saklamak, başarının önemli
sebeplerinden biridir. Birçok devlet adamı, başarılarının en mühim
sebebinin sır saklamak olduğunu bildirmişlerdir. Fatih Sultan Mehmet Han,
"Yapacağım işleri, sakalımın bir kılı bilse, onu kopartırım" demiştir. Sırrını
söyleyen ekseriya pişman olur. Hikmet ehli diyor ki:
(İnsan, söylemediği sözün hakimi, söylediği sözün mahkumudur.)
(Sır, insanın esiridir. Açıklayınca, insan ona esir olur.)
(Sırrını akıllıya söylersen, seni zelil görür. Ahmağa söylersen,
başkalarına söyler, sana hıyanet eder.)
(Akıllı kimse, sır küpüdür.)
(Sırrını anlatmanı isteyene, sırrını söyleme, sırrını ifşa eder.)
(Ahmağın kalbi ağzında, akıllının dili kalbindedir.) Yani ahmak sır
saklıyamaz, akıllı sırrı ifşa etmez.
(Bir kişiye söylenen sır, sırlıktan çıkar.)
Kerem sahibi ile, aran açılsa bile,
İyiliğini söyler, kötülüğünü gizler.
Kötülere gelince, dostluk sona erince,
İyiliğini gizler, kötülüğünü söyler.
Sırrı gizleyebilen insan, çok az olduğu için, sırrımızı başkalarına
söylememiz uygun olmaz. Başkalarının bize söylediği gizli şeylerini de,
adeta unutmalıyız, hiç kimseye söylememeliyiz! Cenab-ı Hakkın bir ismi de
Settardır. Ayıpları, çirkin işleri gizler. İnsanların ayıplarını gizleyen kulunu
da sever. Hadis-i şerifte, (Arkadaşının aybını gizleyen, bir ölüyü
diriltmiş gibi sevap kazanır) buyuruldu. Bir sözünün duyulması, o
kimseye zarar verecekse, o kimse "Bunu kimseye söyleme" demese bile, o
sözü gizlemelidir! Hadis-i şerifte, (Bir kimse, etrafına bakınarak bir söz
söylerse, o söz dinleyene emanettir) buyuruldu. (Tirmizi)
(Komşunun tavuğu komşuya kaz, karısı kız görünür) sözü de tenkit
ediliyor.
Halbuki aynı anlamda, (Davulun sesi uzaktan hoş gelir), (Uzak yerin
somunu büyük olur), (Dışı eli yakar, içi beni), (Dışı kalaylı, içi alaylı),
(Görünüşe aldanmamalı) gibi sözler de kullanılmaktadır. İşin mahiyeti
bilinince, görünüşe aldandığımız meydana çıkar. Mesela komşunun
karısını dışarıda süslü püslü görürüz ama, evdeki durumunu bilemeyiz.
346
www.dinimizislam.com
Belki de evde çok pasaklı birisidir. Belki de dışarıda hanım hanımcık ise
de, evde kocasına kan kusturuyordur. Yahut bir erkek dışarıda çok hâlim
selimdir, eve gelince aslan kesilir, dünyayı zavallı hanımına dar getirir.
Onun için görünüşe göre karar vermemeli, mahiyetini iyi öğrenmeli demek
istiyor atalarımız. Bir erkek, yabancı bayanlara gösterdiği saygıyı evindeki
hanımına gösterse, hanımını da aynı şekilde hareket etse, o evde hiç
huzursuzluk olur mu?
(Düşenin dostu olmaz) sözüne de, safsata diye hücum ediliyor.
Bu sözün devamında, hele bir düş de gör ifadesi de vardır. Elinde
mal varsa, iş başında yetkili birisi isen, sözün geçiyorsa, o zaman sana
dost görünen çok olur. Elinde avucunda bir şey kalmamışsa, etkili
görevinden de almışlarsa, sözüne değer verilmiyorsa, yalancıktan bile olsa
sana dost olanı bulman güç olur. Günümüzde gerçek bu. Artık bunu kim
inkâr edebilir? Asırladır bunun sayısız örnekleri görülmüş, atalarımız bunu,
bir vecize olarak söylemişlerdir. Tabii aslında, herkes İslam ahlakına sahip
olsa, düşenle ayakta duran, zengin ile fakir farklı muamele görmezdi.
İmam-ı Maverdi hazretleri buyurdu ki:
(Cahilin yanında susmaya mahkum olan bir âlim, zelil ve hakir duruma
düşmüş olur. Esirler arasındaki bir cariyenin, cömertliği ile meşhur Hatim-i
Tainin kızı olduğunu öğrenen Peygamber efendimiz, (Aziz iken [itibarlı,
makam ve mevki sahibi büyük bir zat iken, bu makamdan düşerek] zelil
olana, zengin iken fakir düşene ve cahiller arasında kalan âlime
merhamet etmek [ve iyi davranmak] gerekir) buyurup kızı serbest
bıraktırdı. [Edeb-üd-dünya]
Böyle bir ahlaktan mahrum kalan toplumlarda elbette düşenin dostu
olmaz. Bu doğru sözün Allah’ı dost kabul etmemekle ne ilgisi vardır?
Atalarımıza saldırmak için bahane mi aranıyor?
(İki gönül bir olursa, samanlık seyran olur) sözü de gadre uğramış.
Bu söz, Allah’a itaatsizliğe ve zinaya sevk edici imiş. Halbuki, birbirini
seven iki kişi için maddenin önemi yoktur. Evleri dayalı döşeli olmasa da,
kulübede olsalar da, orası onlar için saray olur. Önemli olan birbiri ile
anlaşabilmeleridir. Anlaşamıyorlarsa, saray onlar için zindan olur.
(Kızı olan tez kocar) sözünden sanki kız evlat kötüleniyor sanmışlar.
Genelde kız evladı yetiştirmek, dengini bulup evlendirmek zor olur.
Geleneklerimizde, oğlumuz için her kapıyı çalıp kız isteyebiliriz de, kızımız
için aynı şeyi yapamayız. Bu yanlış bir şey ise de, töremiz böyle olduğu için
kızı olan sıkıntılara maruz kalır. Bunun için atalarımız, (Kızı olan tez kocar)
demişlerdir. Böyle söylemenin dinimize aykırı bir tarafı yoktur.
(Bahtım olsaydı anam kız doğururdu) sözünden de erkek kız ayrımı
347
www.dinimizislam.com
yapıldığı sanılmış.
Bazen, toplumda bayanlara öncelik tanındığı oluyor. Bir bayan bir işi
kolayca yaptığı halde, bir erkek yapamıyor, (Bahtım olsaydı, anam kız
doğururdu) diyor. Hatta bir işi yaptırmak için, (Adamını bul, adamını
bulamazsan madamını bul) da derler. Bu yanlış bir iş ise de, maalesef
toplumun gerçeği bu.
(Keşke anam beni doğurmasaydı) sözünü de, Allah’ın emrine karşı
gelmek zannetmişler.
Hazret-i Ebu Bekir, dalda bir kuş görünce, (Ne mutlu sana ey kuş,
dilediğin dala konar, dilediğin meyveleri yersin, kıyamet günü hesaba
çekilmez, azap görmezsin, keşke, senin gibi bir kuş olsaydım) dediği
meşhurdur. Bir kere de, (Keşke bir yeşil ot olaydım da, hayvanlar beni
yiyeydi, böylece, kıyamette hesaba çekilmeseydim) buyurdu. Büyük
günahların sahibinin kalbinde iman varsa, azaptan sonra şefaate kavuşur.
Allahü teâlâ, onlara ikram eder. Asırlar geçtikten sonra, onları
Cehennemden çıkarır. Halbuki, Cehennemdekiler, yandıktan sonra, tekrar
yaratılmaktadır. Hasan-ı Basri hazretleri, (Keşke ben, böyle olan kişi
olsaydım) buyururdu.
Atasözlerini savunmakla, bütün atasözlerinin ve deyimlerin muhakkak
doğru olduğunu söylemek istemiyoruz. Bunların arasına karışmış
uygunsuz sözler olabilir. Mesela Allah şaşırtmasın yerine, yanlış olarak
Allah şaşmasın deniliyor. Bir de Allah tepen akmasın deniliyor. Dikkatli
konuşmak gerekir.
(Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma) sözü ile hocaların
kötülendiği sanılıyor.
Halbuki bu söz çok güzeldir. Hocaya olan itimadı göstermektedir.
Eskiden hocalarımız, kitaba bakarak konuşurlar, kafadan bir şey
söylemezlerdi. Bu sözün anlamı, (Hoca kitaptan ne söylemişse ona uymalı,
kendi insanlık icabı yanlış yaparsa bizi bağlamaz) demektir.
Hocaların gittiği yol, muhakkak dinimizin emrettiği yol olmayabilir.
Çünkü Hazret-i Enes, (Ya Resulallah, yapamadığımız bir şeyi
emretmeyelim mi? Kendimiz sakınamadığımız bir şeyi nehy etmeyelim
mi?) diye sual edince, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Her ne kadar iyiliğin hepsini yapamasanız ve her ne kadar
kötülükten sakınamasanız da, emr-i maruf ve nehy-i münker yapın
[İyilikleri emredin, kötülüklerden sakındırın]) [İhya]
Hocalarımız da bu hadis-i şerife uyarak, kendileri bazı iyilikleri
yapamasa da, bazı kötülüklerden sakınamasa da, (siz şunu yapın, şundan
da sakının) diyeceklerdir. (Hoca efendi, sen bunu kendin yapmıyorsun,
348
www.dinimizislam.com
bize niye tavsiye ediyorsun) demeye de hakkımız yoktur. Hoca dinin
emrine uyarak ikazını yapmıştır.
Evet eskiden (Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma) deniyordu.
Şimdi hocalar da bozulmaya başladı. Şimdiki insanlar, (Hocanın yaptığını
yapma, dediğini de yapma) diyorlar. Elbette böyle hocalar da vardır. Kimi
tesettürü inkâr eder, kimi haccı inkâr eder, kimi kurban kestirmez, kimi
namaz kılmaz.
Bir hocanın ak dediğine öteki kara diyebiliyor. Bu da, kitaba göre
konuşmamaktan ileri geliyor. Adam Kur’an-ı kerimi açıyor, kendine göre
yorumluyor, arkasından, (İşte din budur, diğer hocaların söylediği
hurafedir) diyor. Oruç kefareti diye bir şey yok diyor, sahih hadislere
uydurma diyebiliyor.
Hocaların aleyhine uydurulmuş fıkralar, sözler çoktur. Dinimiz gibi,
hocanın kisvesi (elbisesi) bembeyazdır. Ufak bir kir hemen görünmektedir.
Halkımız hocaların bir kusur işlememesini ister. Ufak bir hatasını büyütür.
Hocalık mesleğini seçenler buna dikkat etmelidir.
(Çok yaşayan değil, çok gezen bilir) sözü, sanki dine aykırı imiş gibi,
boğazlananlar arasına alınmış. Köyde doğup büyümüş, hiçbir yeri
görmemiş kimse ile, seyyah olarak her yeri dolaşan daha çok şeyler
görmüş, daha yeni bilgiler edinmiş olabilir. Bunun anormallik neresindedir?
(Durdu durdu turnayı gözünden vurdu) sözü de insanı hırsızlığa
sevk edermiş. Halbuki çok güzel bir söz. Durmasının, beklemesinin,
emeğinin karşılığını gördü, nimete kavuştu demektir. Aynı anlamda,
(Tekkeyi bekleyen çorbayı içer), (Sabreden derviş, murada ermiş)
denmektedir.
Tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını yiyen, hırsızları kötülemek için,
devletin malını deniz bilip, domuz gibi yiyorlar, anlamında, (Devletin malı
deniz, yemeyen domuz) demişlerdir. Hırsızlık yapmayan namuslu
kimselere kim domuz der ki? Bunun gibi sözler çoktur. Mesela (Yap bir
hile, al bin akçe) sözü de, hile yaparak para kazananları tenkit için
söylenmiştir.
(Zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz yolda şaşırır) sözü de
beğenilmemiş, rüşvete teşvik var denilmiş.
Buluttan nem kapma diye buna mı diyorlar acaba? Zenginin
imkanlarını kullanarak önemli işler yapması doğru değil mi? Yağmurlu bir
günde, parası olan bir taksi tutuyor, kısa zamanda evine geliyor. Parası
olmayan da belediye otobüsünü tercih ediyor, biri geliyor, dolu diye ona
binmiyor, ötekini bekliyor, yağmur yağdığı için, İstanbul trafiğe felce
uğruyor, hele ev ile durak arası da biraz uzaksa sırılsıklam olarak eve
349
www.dinimizislam.com
gelebiliyor. (Parası olan eve tez gelir, parası olmayan ıslanır, geç kalır)
desek, rüşvete, hırsızlığa mı teşvik etmiş oluruz? Gerçekleri inkâr etmenin
faydası yoktur. Parası olan elbette arabasını dağdan aşırır. Bu sözlerde
suç aramak, öküz altında buzağı aramak gibidir.
Atasözlerini anlamayanlar
Sual: Birçok uydurma atasözlerini İslam düşmanları uydurmuş. Bu
sözler insanı korkaklığa, harama, hırsızlığa, nemelazımcılığa, yalana ve
tembelliğe teşvik eden sözlermiş. Bunları size gönderiyorum. Okuduğum
yazıda bildirildiği gibi midir?
CEVAP
Yalnız atasözleri değil, hadis-i şerifleri de anlayamayan bazı sapık
fikirli kimseler, bunlara da uydurma, mevzu hadis damgasını basmışlardır.
Halbuki İslam âlimlerinin kitaplarında asla uydurma hadis olmaz. İslam
âlimlerinin kitaplarında uydurma hadis olduğunu söyleyen, her kim olursa
olsun ya sapıktır veya cahildir. Atasözlerinin ekserisi tecrübeye dayanan
sözlerdir. Bazıları hadis-i şerifleri açıklar mahiyettedir. Birkaçını
açıklayalım:
(Dünya mümine Cehennem, kâfire ise Cennettir) sözü doğrudur.
Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dünya mümine zindan, kâfire de Cennettir.) [Müslim]
Mümine dünyanın zindan olması, Cennete göredir. Cennette ebedi
nimetler karşısında dünya zindan gibi, Cehennem gibi olmaktadır. Kâfirler
için de Cehennem azabı, o kadar şiddetli olacaktır ki, dünyadaki en şiddetli
işkence bile hafif gelecektir.
(Dilini tutan başını kurtarır) sözü, uydurma değil, güzel bir sözdür.
Hadis-i şerifte, (Susan kurtuldu) buyuruluyor. (Tirmizi)
Susan, dünyada da ahirette de başını dertten kurtarır. İbni Mesud
hazretleri, (Hapse, dilden daha layık bir şey yoktur) buyurmaktadır.
Hazret-i Ebu Bekir, konuşmamak için ağzına taş koyardı.
Sana senden olur, her ne olursa,
Başın selamet bulur, dilin durursa.
(Herkesin nabzına göre şerbet vermeli) atasözü de, Yahudilerin
uydurması değildir. Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(İnsanları Allah’ın yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et!) [Nahl
125]
Hadis-i şeriflerde ise şöyle buyuruluyor:
(İnsanlara, akıllarının seviyesine, anlayışlarına göre söyleyin!)
[Buhari]
350
www.dinimizislam.com
(Biz Peygamberler, herkese seviyesine göre muamele yapmak ve
anlayacağı şekilde konuşmakla emrolunduk.) [İ.Gazali]
Görüldüğü gibi insanların akıl, ilim ve kültür seviyesine göre konuşmak
dinimizin emridir. Bu emre uymayan, nabza göre şerbet veremeyen, dine
hizmet etmeye kalkarsa, fitne çıkarır, müslüman olacakları ürkütür.
(Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar) atasözü de din
düşmanlarının uydurması değildir. Doğruluk ve doğru söz, dinimizin
esasındandır. Fakat büyüklerimiz, (Sözün doğru olmalı, ama her
doğruyu her yerde söylememelidir!) demişlerdir. Ulu orta, köre kör,
sağıra sağır demek uygun olmaz. Dünya ve ahirete yaramayan doğruyu
söylemekte ise zaten fayda yoktur. (Denizde su, ormanda ağaç, çölde kum
olur) demek doğrudur. Fakat boş sözdür. Bu doğru söz insanların içinde
beş on kere tekrar edilirse ona deli derler. Dokuz köyden kovulmamak için
doğruyu dinimizin emrine uygun söylemelidir! Mesela hırsız, ahlaksız, hain
insan kötüdür. Bunu ıslah için (Sen ahlaksızsın) denirse kabul etmez.
Dokuz köyde böyle konuşursak, her köyden kovuluruz. İyi ahlakın güzelliği
anlatılarak kötülükten vazgeçirmeye çalışılır.
Gencin biri, iftiraya uğrar. Sonunda idama mahkum olur. İnfaz saatini
beklerken, kendisine iftira edenlere, bu arada hükümdara ağzına gelen
sözleri sarf eder, sövüp sayar. Bu acı bağırmalar, bir süre devam eder.
Hükümdar, saraydan bu feryatları duyar. Fakat ara uzak olduğu için ne
söylediğini anlayamaz. İki vezirinin yanına giden hükümdar, bu gencin
neler söylediğini sorar. Birinci vezir, (Hükümdarım bu genç, (Allah,
affedenleri aziz eder) hadis-i şerifini söylüyor, "Affedenlerin yeri
Cennet" diyor. Sizden af talebinde bulunuyordu) der. Bu söz, hükümdarın
hoşuna gider. (Bu genci affettim, serbest bırakın) der. İkinci vezir, hemen
atılıp der ki: (Haşmetli hükümdarımız, bu veziriniz, zât-ı âlinize karşı,
utanmadan yalan söylüyor. Genç, af istemiyor, size sövüp sayıyordu.)
Hükümdarın kaşları çatılıp der ki: (Bre vezir, sen yersiz doğru
söylemekle, iki kişinin ölümüne sebep olmak istiyorsun. Şu vezirin
yalanı ise bir canı kurtarmıştır. Unutma ki, "İş bitiren yalan, fitneye
sebep olan doğrudan daha iyidir") Hükümdar, yersiz doğru söyleyen
veziri azleder, yerinde yalan söyleyerek bir suçluyu kurtaran veziri de
kendisine sadrazam yapar.
(Yiğitlik ondur. Biri kaçmak, dokuzu hiç görünmemek) sözünde bir
pasiflik görünüyor gibi ise de, yiğitlik, kabadayılık değildir. Kavga çıkaran,
baş yaran, belasından yanına varılmayan kimseye yiğit denmez. Yiğit,
haklı olduğu, gücü yettiği halde, affeden, intikam almayan, kavga etmeyen,
iyi geçinen kimsedir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
351
www.dinimizislam.com
(Yiğitlik, kahramanlık, pehlivanlık hasmını yenen değil, öfkesini
yenendir.) [Buhari]
Harpte düşman karşısında cesur, fakat müslümanlar arasında
mütevazı olan yiğittir.
Bunları söylemekle, bütün atasözlerinin ve deyimlerin muhakkak doğru
olduğunu söylemek istemiyoruz. Atasözlerimiz arasına karışmış uygunsuz
sözler olabilir. Atasözlerinin de dinimize uygun olup olmadığı İslam
âlimlerinin kitapları ile ölçülür. Sonra atasözünün hangi devirde, ne
maksatla söylendiği de bilinirse izahı kolaylaşır.
Dinsizin hakkından imansız gelir
Sual: (Dinsizin hakkından imansız gelir) atasözünü kullanmak caiz
midir?
CEVAP
Atasözü denildiğine göre, elbette caizdir. Atalarımız rastgele söz
söylemez. Bu söz, (Acımasız olan kişiyi, ancak ondan daha acımasız biri
yola getirir veya onun anlayacağı dilden, acımasızca cezasını vermek
gerekir) anlamında söylenir.
Teşbihte hata olmasın
Sual: (Teşbihte hata olmaz) atasözünü dine aykırı örneklerde de
söylemek uygun mudur?
CEVAP
Dine aykırı olursa caiz olmaz. Bu söz genelde, (Teşbihte hata
olmasın) şeklinde söylenir. Bu şekilde olunca, benzetme yaparken, hata
etmekten korkmayı ifade eder. Benzetmek uygun değilse de, daha iyi
anlaşılması için söylüyorum demektir. Yine de, teşbih diye uygunsuz bir
şey söylemek, uygun olmaz.
Aynaya bak
Sual: (Dön de aynaya bak) sözü mânâsızdır deniyor. Bu söz uygun
değil midir?
CEVAP
Uygundur. Nasıl, (Gözümden düştün) denilince, (Gözümüze çıktın,
oradan düştün) demekle alakası yoksa, bunun da normal aynaya
bakmakla alakası yoktur, mecazdır. Bu söz, genel olarak, (Olur mu üç
kulak, dön de aynaya bak) şeklinde, kendi hatalarını görmeyip
başkalarını eleştiren insanları ikaz için söylenir. Üç kulak tabirinde kuvvetli
bir mecaz var. İki kulağı olduğu halde üç kulağım var diyerek gerçeklere
açıkça aykırı konuşanlar uyarılıyor. Yine mecaz anlamda, madalyonun ters
tarafı veya ters yüzü deyimi vardır. Madalyonun ters yüzü deyimi,
genelde çok iyi gibi görünen bir durumun, bir de kötü tarafı olduğunu,
352
www.dinimizislam.com
olaylara tek taraflı bakmamak gerektiğini vurgulamak için kullanılır.
Üzümünü ye, bağını sorma
Sual: Ecdadımıza her fırsatta hücum edenler, "Üzümünü ye, bağını
sorma!" atasözünün yanlış olduğunu söylüyorlar. Ceddimiz yanlış konuşur
mu? Atasözleri bir tecrübenin mahsulü değil midir?
CEVAP
Genel olarak atasözlerinin hepsi doğrudur. Son asırda atasözü diye
bazı sözler ilave edilmiş olabilir. Bunlar ceddimize leke sürülmesine sebep
olmaz. "Üzümünü ye, bağını sorma" atasözü çok güzeldir, dinimize
uygundur. Bir sözün doğru olup olmadığı dinimize göre ölçülür. Üzümünü
ye, bağını sorma demek, üstüne vazife olmayan şeylere karışma, her şeye
burnunu sokma demektir. Açıklamalı atasözleri kitabında ise (Mühim olan,
bir nimetin gelmesidir. Nereden geldiğini bilmek lüzumsuzdur) şeklinde
açıklanmıştır.
Bu söz, ecdat düşmanlarının iddia ettiği gibi, (Üzümün haram olup
olmadığını sorma) demek değildir. Âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri de
maksadına aykırı olarak açıklamak asla caiz değildir. Mesela, Kur'an-ı
kerimin çeşitli yerlerinde (Allah dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini
dalalette bırakır) buyuruluyor. (Amentü)deki iman esaslarından birisi de
(Hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmak)tır. İnanmayan bir kimse,
(Hidayet Allah’tan olduğuna göre, dalalet üzere kalmamda benim suçum
yoktur) diyemez. Yani âyet-i kerimeyi kendi anladığı gibi açıklayamaz.
(Mektubat-ı Rabbani)deki hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kur'an-ı kerimden kendi aklı ile, kendi düşüncesi ve bilgisi ile
mana çıkaran kâfir olur.) [C.1, m.234]
Hadis-i şeriflere de yanlış mana vermek, tehlikelidir. Her işi ehline
bırakmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kovuculuk eden [söz taşıyan] Cennete girmez.) [Buhari]
Bu hadis-i şerife bakarak her söz taşıyanın muhakkak Cennete
giremeyeceği söylenemez. Bu hadis-i şerifi âlimler şöyle açıklıyor:
Kovucu, söz taşıma günahını çekmedikçe Cennete giremez.
Kovucunun sevapları günahlarından ağır gelirse, şefaate kavuşursa, şehid
olursa, affa uğrarsa, bunun gibi sebeplerle kovucu Cehennemi görmeden
Cennete girer.
Ecdadımızın güzel atasözlerini ters şekilde yorumlamakla, onlara dil
uzatmakla bir yere varılamaz. Meşhur olmak için illa ecdadı mı kötülemek
veya zemzem kuyusunu mu kirletmek gerekir?
353
www.dinimizislam.com
İyilikten maraz doğar
Sual: Yazılarınızda, İslam âlimlerinin kitaplarında uydurma hadis
olamayacağını yazıyorsunuz. Bu yetmiyor gibi, bir de ata sözlerini bile tevil
ediyor, yanlış olmadığını bildiriyorsunuz. Onlar yanlış söz söylemez mi?
Mesela atalarımız diyor ki:
(İyilikten maraz doğar), (İyilik et kele, duyursun seni ele), (İyiliğe
iyilik olsaydı, kara öküze bıçak çalmazlardı)
Bunlara nasıl doğru denebilir? Kimseye iyilik yapmayacak mıyız?
CEVAP
O atasözleri, bir çok ilim sahibinin onayından geçerek günümüze
kadar geliyor. Onun için bütün ceddimize suizan etmek yanlış olur. Bu
sözler, iyiliğin mutlaka zararlı olduğunu göstermiyor. Bazı kötü kimselere
iyilik edince onlardan bazı uygunsuz hareketlerin, zararların gelebileceğini
gösteriyor. En hafif ve leziz kuş etinin bile bazı hastalara dokunması gibidir.
Bu anlamda hadis-i şerifler hatta âyet-i kerime bile vardır. Hazret-i Ali,
(Kötü kimse, kendisine iyilik yapılınca katılaşır, iyilik edene bir zarar
verebilir) buyuruyor. Yine büyük bir zat, (Kötüye iyilik edince, ahmağa
acıyınca, onlardan gelecek kötülükten sakının!) buyuruyor.
Demek ki birisine iyilik ettik, ondan kötülük gelirse, o kimsenin kötü
birisi olduğu anlaşılıyor. Mesela bayramlaşmaya gelen bir şeker hastasına,
onun hastalığını bilmeden baklava versek, onun hastalığı artar. Kabahat
baklavada ve baklava ikram edende değildir. Kötü kimse de iyiliğe tepki
olarak kötülük yapıyorsa, kabahat iyilikte değildir. Kötü kimseler,
mürüvvetsizdir, kadirşinas değildir, nankördür.
Kur'an-ı kerimde, tevbe suresinin 74. âyet-i kerimesinde, Allah ve
Resulü kötü kimseleri lütufları ile zenginleştirdiği zaman, bunların
Resulullahtan öç almaya kalkıştıkları bildirilmektedir.
Demek ki atasözleri nanköre yapılan iyilikten zarar gelebileceğini
anlatmak istiyor.
Bunu hayatta yaşayan çok kimse olmuştur. Birkaç örnek vermek
gerekirse:
1- Çoluk çocuğum açtır, bana bir iş yok mu diyor. Acıyıp bulaşık
yıkama işi veriliyor. Severek kabul ediyor. Çünkü gerçekten açtır. Aradan
birkaç ay geçip yerini sağlamladıktan sonra, durumunu sorduklarında,
“Geldiğimde kırk tabak yıkatıyorlardı, şimdi yüz tabak yıkatıyorlar, ben de
birkaçını kırıyorum” diye işinden şikayet ediyor, nankörlüğünü gizleyemiyor.
2- Adam işsizdir. Yalvarması üzerine işe alınır, yıllarca kendisine ücret
verilir. Kriz sebebiyle işten çıkarılınca, hemen tazminat davası açar.
3- Bir ressam gelir, bana iş verin der, acıyıp iş verilir. Ressama ücretle
354
www.dinimizislam.com
bir resim yap denir, resmi yapar, parasını alır. Zamanla ücreti daha fazla
bir iş bulur. Ücretle yaptığı o resmi yeniden bastığınız zaman, yasaların
açık maddelerinden faydalanarak tekrar ücret için iş yerini mahkemeye
verir. Sen işsizken sana iş verilmemiş miydi? Bu nankörlük değil mi?
4- Adam yazardır. Ücretle gazeteye yazısını yazar. Parasını alır. Sonra
da o yazıları, kitap haline getirip satar. Sen o yazıların daha önce ücretini
almamış mıydın?
5- Adam işsiz ve mesleksizdir. Ona acıyıp işe alınır. O da zamanla bir
meslek edinir. Adama ihtiyacınız olduğu zamanda, daha fazla ücret veriyor
diye gider başka işe girer.
Bunlar kadirşinaslık değildir. Demek ki yukarıdaki atasözleri böyle
kimseler için söylenmiştir. Aynı atalar iyi kimseler için de iyi sözler
söylemişlerdir. (İyilik et, denize at, balık bilmezse Halık bilir. İyilikten
kötülük gelmez. İyilik eden iyilik bulur) demişlerdir.
Gözden ırak olan
Sual: (Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur) ifadesi, ata sözü
müdür, hadis midir?
CEVAP
Hadis-i şeriftir, atasözü olarak kullanılmaktadır. İmam-ı Rabbani
hazretleri buyuruyor ki:
Kalb, çok zaman his organlarına bağlıdır. Duygu organlarından uzak
olanlar, kalbden de uzak olur. Hadis-i şerifte, (Gözden ırak olan,
gönülden de ırak olur) buyuruldu. Bu hadis-i şerif, kalbin duygu
organlarına bağlı bulunduğu mertebeyi göstermektedir. Tasavvuf yolunun
nihayetine varılınca, kalbin his organlarına bağlılığı kalmaz. Histen uzak
olmak, kalbin yakın olmasını bozmaz. Bunun içindir ki, tasavvuf büyükleri,
başlangıçta ve yolda olanların, olgun rehberin yanından ayrılmalarına izin
vermemişlerdir. (Bir şeyin hepsi yapılamazsa, hepsini de elden
kaçırmamalı) sözüne uyarak yolunuzu değiştirmeyin! Uygunsuz kimselerle
arkadaşlık etmekten, elden geldiği kadar sakının! (1/117)
Ecdadımızın güzel sözleri
Sual: Aşağıdaki atasözlerinin, kötü maksatla söylendiği iddia ediliyor.
Atalarımız, ne diye kötü maksatla söylüyor? Bu sözler kötüyse, niye
asırlardır kullanılmıştır?
CEVAP
Aşağıdaki atasözlerinin hiç birisi kötü maksatla söylenmemiştir.
355
www.dinimizislam.com
Ecdadına kusur bulmak, kıyamet alametlerindendir. Ahir zamanda, sonra
çıkan türedilerin eskileri suçlayacaklarını, Peygamber efendimiz haber
vermiştir. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Sonra gelenler, önceki âlimleri cahillikle suçlar.) [İbni Asakir]
(Sonra gelenler, önceki âlimleri kötüler.) [Tirmizi]
Atasözleri, birçok tecrübeden geçmiş, klişeleşmiş kıymetli sözlerdir. Bir
sözün birkaç manası olabilirse de, ne maksatla söylendiği önemlidir.
Sadece atasözlerine değil, hadis-i şeriflere bile, söyleniş sebebi bilinmediği
için, uydurma damgası basanlar çoktur. Atasözlerinin kelime anlamına
değil; deyim anlamlarına bakılır. (Bu adam gözümüzden düştü) denilince,
(Adam gözümüze çıktı, oradan düştü) demek değildir. Kelime anlamı
üzerinde durmak yanlıştır.
Bakış açısının önemi
Her şeye olumlu yaklaşmanın önemi, inkâr edilemez. Yarım bardak su
olsa, olumlu bakan kimse, bardak yarısına kadar su ile dolu diyerek,
mevcut olanı görür, yani iyi yönden bakar. Olumsuz zihniyetteki kimse ise,
bu bardağın yarısı boştur diyerek, yok olanı görür, yani kötü yönden bakar.
Bir ayakkabı firması, bir pazarlamacısını ayakkabı satmak üzere
Afrika’ya gönderir. Bu adam, Afrika dönüşünde; (Ne yazık ki, bir çift bile
ayakkabı satamayız; çünkü Afrika’da hiç kimse ayakkabı giymiyor,
ayakkabı nedir bilmiyor) der. Meseleyi iyi bilen patron, hemen ardından
bakış açısı farklı, olaylara olumlu bakan bir pazarlamacıyı gönderir. Bu
pazarlamacı, büyük bir heyecanla döner, patronun odasına girer;
(Afrika’da hiç kimsenin ayakkabısı yok! Bunları ayakkabı giymeye
alıştırdık mı, milyonlarca ayakkabı satarız) der.
Bu olay, bakış açısının önemini göstermektedir. Atasözlerinin de, ne
maksatla söylendiğine bakmalı, öküz altında buzağı arar gibi, kötü
anlamlar vermemelidir. Şimdi insafla, sağduyu ile eleştirilen atasözlerini ve
parantez içindeki itirazları inceleyelim:
1- Akacak kan damarda durmaz. (Bela tellallığı yapılıyor.)
CEVAP
Bazı işler vardır ki, ne kadar acele edilirse edilsin, iş olacağına varır.
Olacakla, öleceğe çare yok da denir. Onun için, iki ayağı bir pabuca
sığdırmaya çalışmak gereksizdir anlamında, güzel bir sözdür.
2- Akıllı düşünene kadar, deli oğlunu evlendirir. (Deli olmak ve
düşünmemek daha iyidir.)
CEVAP
Başlanan bir işi bitirmeye çalışmalı, sağda solda oyalanarak, ince
eleyip sık dokuyarak işi geciktirmemeli anlamında güzel bir sözdür.
356
www.dinimizislam.com
Düşünmemek ve deli olmakla ne alakası var? Bu kadar ters bakış açısı
nasıl olur ki?
3- Ateş, düştüğü yeri yakar. (Çevresini de yaktığını unutmamalı.)
CEVAP
Birisinin derdi başkasına fazla etki etmez, kendi başına gelmeyen,
bunun acısını anlamaz demektir. Bir çocuğa bir zarar gelse, elbette annesi
ve ailesi daha çok üzülür. Onun için, (Ağlarsa anam ağlar, gayrisi yalan
ağlar) demişlerdir. Nasrettin Hoca ağaçtan düşüp, oy kalçam dediği zaman
komşular, neyin var, kan falan akmıyor, niye inliyorsun demişler. Hoca da,
(Siz hiç ağaçtan düştünüz mü, düşmediyseniz acımı bilemezsiniz) demiş.
Öyle ya, kimse kimsenin derdini bilemez. (Ateş düştüğü yeri yakar)
atasözü ne kadar güzeldir.
Bir arkadaş anlattı:
Üç ağabeyim, delikanlıyken, bunların peşine de babam genç yaşta
vefat etmişti. Ben küçükken, annem televizyondaki her kaza haberinde, şu
kadar ölü var denince ağlardı. Olay dünyanın neresinde olursa olsun, fark
etmezdi onun için. Ben de çocuk aklımla, anne ne ağlıyorsun, dünyanın
öbür ucunda olmuş, tanımıyorsun etmiyorsun derdim. (Yavrum ben onlara
ağlamıyorum, onların sahiplerine ağlıyorum, şimdi ne yapıyorlar!) derdi.
Meğer, kendisini yakan ateş, şimdi başka evleri yakıyor diye ağlıyormuş.
Annemin meğerini anlayamamıştım.
4- Bana dokunmayan yılan, bin yıl yaşasın. (Başkalarını sokabilir.)
CEVAP
Bizi ilgilendirmeyen ve düzeltemeyeceğimiz zararlı şeylerin üstüne
giderek başımızı derde sokmamalıyız demektir. Başkalarının başını derde
sokmasına engel olmak, yetkililerin vazifesidir. Herkes, kendisine göre
yılan zannettiğini helak etmeye kalkarsa, anarşiden geçilmez.
5- Besle kargayı oysun gözünü. (Kimseye iyilik etme.)
CEVAP
Bu kadar ters yorum olur mu? Bülbül denmiyor karga deniyor. Bu,
nankör iyilikten anlamaz, üstelik sana zararı dokunur demektir. Bir kimse
Hazret-i Ali’ye kötülük ediyor. Hazret-i Ali, (Ben ona hiç iyilik etmemiştim,
o niye bana kötülük düşünüyor ki?) buyuruyor. Kötü insanlara iyilik
edince, bize bir zararı dokunabilir denmek isteniyor. Bu anlamda hadis-i
şerif de vardır. Kötü kimselere iyilik edince, onların vereceği zarara dikkat
çekiliyor. Ne kadar güzel bir sözdür!
6 - Merhametten, maraz doğar. (Kimseye acımamalı.)
CEVAP
Bir önceki maddede açıklandığı gibi, kargaya iyilik edersek gözümüzü
357
www.dinimizislam.com
oyar. Yılana acımayıp, koynumuza koyarsak, bizi sokar. Bu söz, kötülere
iyilik ederken dikkatli olmayı vurguluyor.
7- Can çıkar, huy çıkmaz. (Eğitim diye bir şey var.)
CEVAP
Bu söz, gazap, şehvet gibi insanın fıtratında olan şeylerin tamamen
yok edilemeyeceğini bildirmek için söylenmiştir. Kimi insan, ne kadar eğitim
alırsa alsın pasiftir, kimi de aktiftir. Bu doğuştandır. Terbiye ile bu vasfı yok
etmek mümkün olmaz. Terbiye etmek başka, yok etmek başkadır. Bir erik
çekirdeği, ne elmadır, ne de eriktir. Bu çekirdek, toprağa konur, sulanıp
gübrelenirse, erik ağacı olabilir. Bu ağaçtan da erik alınabilir. Bu ağaca ne
kadar bakılırsa bakılsın, erik çekirdeğinden elma olmaz. İşte can çıkar huy
çıkmaz bu anlamdadır. Dinimize uygun, çok güzel bir atasözüdür. Aynı
anlamda hadis-i şerif de vardır.
8- İnsan yedisinde neyse, yetmişinde odur. (Gelişme, eğitim, değişim
yok sayılıyor.)
CEVAP
Bu söz de, (Can çıkar, huy çıkmaz) atasözü de aynıdır. Yukarıda
cevap verilmiştir.
9- Bal tutan parmağını yalar. (Yolsuzluğa açık davetiye…)
CEVAP
Bunu, ancak hırsız olanlar, böyle yorumlar. Bal yemek denmiyor,
parmağını yalamak deniyor. Yani bulaşanı yalamak deniyor. Bir insan bir
işte çalışıyorsa, iş yerine zarar vermeyecek kadar normal kabul edilen
işlerden faydalanmayı gösterir. Mesela, iş yerinin telefonunu ihtiyaç kadar
kullanmak, cep telefonumuzu şarj etmek gibi şeyler kast ediliyor.
10- Fazla mal, göz çıkarmaz. (Başkaları aç kalır.)
CEVAP
(Başkaları aç kalır) demekle, zenginliğe ve fazla mala düşmanlık
ediliyor. İnsan helalinden çok kazanmışsa, zekâtını da vermişse, ne zararı
olur ki? Başkası niye aç kalsın ki? Çok mal sahibi olmak niye suç ki?
Komünizmdeki gibi, varlıklı sınıf yok edilmek mi isteniyor? Çok çalışıp çok
kazananla tembel, aynı mala sahip olursa, adaletsizlik olmaz mı? Çalışıp
kazananın hakkını vermek gerekir. Burada atasözüne değil, fazla mala
düşmanlık var.
11- El öpmekle, dudak aşınmaz. (Ama hastalık bulaşır.)
CEVAP
Bir insan, önemli bir işini gerçekleştirmek için, birine saygı
göstermekle, ricada bulunmakla, alttan almakla bir şey kaybetmez
anlamındadır. Burada müdaranın önemi bildiriliyor. Müdara, dini zarardan
358
www.dinimizislam.com
kurtarmak için dünya menfaatinden vermek, güler yüz göstermek,
İslamiyet’in dışına çıkmadan, gönül almaktır. Bu husus, hadis-i şerifle de
emredilmiştir.
12- Köprüyü geçene kadar, ayıya dayı de. (Ayıların dayı yapılması
isteniyor.)
CEVAP
Kasıtlı bir yorum bu… Ayı nasıl dayı yapılır ki? Niye deyim anlamına
değil de, ayının kelime anlamına bakılıyor? Buradaki ayı, hayvan değil,
kaba saba adam, görgüsüz kimse demektir. (El öpmekle dudak aşınmaz)
sözü de aynı anlamdadır. İşin bitene kadar bunlarla iyi geçinmek, gerekirse
müdara etmek gerekir demektir.
13- Çok bilen, çok yanılır. (Bir şeyi bilmeye gerek yok, cahil kal.)
CEVAP
İnsan ne kadar bilgili olursa olsun, yanılma ihtimali vardır. Çok
bilenlerin de dikkatli konuşmaları gerektiğini ikaz eden kıymetli bir sözdür.
Çok bilmek, yanılmayı engellemez demektir. Çok bilen, zirvedeki insan
gibidir, onun yanılması yani zirveden düşmesi, başkasının düşmesine
benzemez, paramparça olabilir demektir. Bununla ilgili bir menkıbeyi de
bildirelim. İmam-ı a’zam hazretleri, yüksek yerde oynayan çocuğu ikaz için,
(Yavrum dikkat et, aşağı düşebilirsin) der. Çocuk da, (Amca benim
düşmem önemli değil, asıl sen dikkat et, sen düşersen sana ve çok
kimseye zararı olur) der. Bu cevaba, İmam-ı a’zam hazretleri çok ağlar.
Yüksek yerdeki bir kimsenin düşmesiyle veya düşürülmesiyle sıradan
birinin düşmesi aynı olmaz. Mesela bir Menderes’in düşürülmesi tarihe
geçti. Burada çok bilenlerin, yüksektekilerin daha çok dikkat etmesi
gerektiği vurgulanıyor. Bunu, (cahil kalın) diye yorumlamak art niyetin
ürünüdür.
14- İyilik yap, denize at. (Kimseye acımamalı.)
CEVAP
Bu atasözünün devamı var: İyilik et, denize at, balık bilmezse Hâlık
bilir. Yani, iyiliği Allah rızası için yap, karşıdakinden teşekkür bekleme! O
teşekkür etmese de, Allah sana bunun ecrini verir demektir. İyiliği götür,
denize at denmiyor ki. Bu kadar basit anlayış olamaz. İslam âlimleri, (İyilik
ticaret değildir, ben şunu yaptım, karşılığında sen ne yapacaksın denmez)
buyuruyor.
15- Ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane. (Doktora gerek yok.)
CEVAP
Ne insafsızlıktır bu. Bu söz, her canlı, hastalık, kaza gibi bir sebeple
ölecek demektir. Ecel gelmişse bir şey bahane olur, ölüme çare yok
359
www.dinimizislam.com
demektir. Doktora gerek yok demek cahilliktir.
16- Tereciye, tere satılmaz. (Bal gibi satılır.)
CEVAP
Bir işi iyi bilen kimseye, o konuda uzun uzun anlatmanın uygunsuz
olduğunu bildiren güzel bir sözdür. Bunun için, (Arife tarif olmaz) derler.
Tarif etmek gereksiz; çünkü arif bunu bilir. Tereyle, tereciyle alakası yoktur.
17- Elle gelen, düğün bayram. (Mücadele etmemeli.)
CEVAP
Toplumu ilgilendiren genel bir sıkıntı varsa, bu, insana bir teselli olur.
Mesela bir deprem olunca, herkes etkilenir. Birisinin gelip bizim evimizi
başımıza göçürmesiyle depremin göçürmesi farklı olur. Elle gelende bir
teselli olur anlamındadır.
18- Üzümünü ye, bağını sorma. (Kaynak araştırması yasak ediliyor)
CEVAP
Bu söz, kaynağı yasaklamıyor. (Üstüne vazife olmayan şeylere
karışma, her şeye burnunu sokma) demektir. Önemli olan, bir nimetin
gelmesidir. Nereden ve nasıl geldiğini araştırmaya kalkmak lüzumsuzdur.
Mesela devlet, yeşil kart çıkarttı, tedavide başka kolaylıklar çıkarttı,
ihtiyarlara, işsizlere maaş bağladı, niye bu iyilikleri bize yapıyorsunuz, bize
verdiğiniz parayı hangi gelirlerden elde ediyorsunuz, bu parayı hazırlayan
memurların tahsilleri nedir gibi sözler lüzumsuz denmek isteniyor.
19- Öğretmenin vurduğu yerde gül biter. (Çocukların ruhunda izi kalır.)
CEVAP
Bu terbiyenin önemini göstermektedir. Öğretmen, ana baba gibi,
acıyarak ikaz ederek terbiye eder. Bu ikazlar, ileride işe yarar demektir.
Çocuk ileride, (Öğretmenim beni ikaz etmeseydi, ben kötü yola
düşebilirdim, iyi ki beni terbiye etti) der anlamındadır.
20- Bir dirhem et, bin ayıp örter. (Şişmanlar kulübüne dönelim)
demekmiş.
CEVAP
Zayıf ve cılız insanlar, biraz kilo alınca, daha canlı daha sevimli, daha
güzel görünürler demektir. Bu zayıflar için söylenmiştir. Şişmanlayın
denmiyor ki.
21- Su akarken, testiyi doldurmalı. (Fırsatçılara davetiye çıkarılıyor.)
CEVAP
Art niyetli olan, böyle düşünür. (Ele geçen fırsatları değerlendir, sonra
pişman olma) demektir. Şu hadis-i şerif bunu çok güzel açıklıyor:
(İhtiyarlıktan önce gençliğin, hastalıktan önce sağlığın,
meşguliyetten önce boş vaktin, fakirlikten önce zenginliğin ve
360
www.dinimizislam.com
ölmeden önce hayatın kıymetini bil.)
Elden imkânlar çıkmadan, bunları değerlendirmek gerekir denmek
isteniyor. Mesela, yağmurlar yağıp boşa gitmemeli, su akarken testiye,
baraja doldurmalıdır. Kışın ihtiyacını yazdan hazırlamalıdır. Ahiret için de,
dünyada hazırlanmalıdır.
Yazıyı bir fıkra ile bitirelim; arif olan anlar:
İki kör mantı yerken, biri ötekine, (Niye öyle ikişer ikişer yiyorsun?) der.
Arkadaşı, (Yahu, sen de körsün, benim öyle yediğimi nerden biliyorsun)
der. Diğeri, (Ben ikişer ikişer yiyorum da, seni de, kendim gibi zannettim)
der.
Atasözünde çelişki olmaz
Sual: Aşağıdaki atasözleri çelişkili değil mi?
CEVAP
Atasözlerinde çelişki olmaz. Onların doğruluğu, her asırda
onaylanmıştır. Açıklamaları şöyledir:
1- Damlaya damlaya göl olur // Taşıma suyla değirmen dönmez.
AÇIKLAMA
Birinci söz, (Azar azar biriktirirsek, zamanla bu çoğalır, büyük
şeyler, küçük birikimlerden meydana gelir) demektir. Tasarruf etmek
tavsiye ediliyor. İkinci atasözünün bununla bir ilgisi yok. (Küçük
imkânlarla büyük işler çevrilmez) demektir. Bunun gibi, (Elden gelen
öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz) denir. Elden gelen öğün olabilir,
vaktinde de bulunabilir; ama bu her zaman olmaz. Onun için, elden
gelecek diye hazırlıksız olmak, yemek hazırlamamak yanlıştır. Bu iki sözde
çelişki yoktur.
2- İyi insan lafının üstüne gelir // İti an çomağı hazırla.
AÇIKLAMA
İyi insan da, kötü insan da lafının üzerine gelebilir. Mesela, terbiyeli
evlat, buyurmadan iyi işler yapar. Terbiyesiz çocuk da, kötü işler yapar. İyi
iş yapan evlat övülür. Leb demeden leblebiyi anlayıp yapmak, ne kadar
iyidir. Bunun için, (Buyurmadan tutan evlat, çağırmadan kalkan avrat,
tepmeden yürüyen at…) diye övülmüştür; ama ana babaya danışmadan
yanlış bir iş yapılınca, neticesi kötü olabilir. Bunun için, (Buyrulmadık
yumuşu [işi] puşt [terbiyesiz] oğlan tutar) derler. Yukarıdaki iki atasözü
de böyledir. Yani buyrulmadık işi yapmak, yerine göre iyi, yerine göre kötü
oluyor. İyi kimse de anılınca gelebilir, kötü kimse de...
3- Fazla mal göz çıkarmaz // Azıcık aşım ağrısız başım.
AÇIKLAMA
361
www.dinimizislam.com
Birinci söz, (Kullanmasını bilene, fazla mal zarar vermez. Fazla diye
atmamalı, saklamalı. Zamanı gelir işe yarar) demektir. (Sakla sarı
samanı, gelir onun zamanı) da demişlerdir. İkinci sözün bununla hiç ilgisi
yoktur. İşler çok olursa, her birine ulaşılamayacağı için bir sıkıntı çıkabilir
demektir. Onun için, (Az olsun temiz olsun) denir.
4- Fazla mal göz çıkarmaz // Azı karar çoğu zarar.
AÇIKLAMA
Birinci söz, üçüncü maddede açıklanıyordu. İkinci sözdeki çoğu zarar
ifadesinin malla bir ilgisi yoktur, aşırı olan şeyler zararlı demektir. Çok
konuşmak, çok gülmek, çok yiyip içmek gibi şeyler için söylenmiştir.
Bunların çoğunun zararlı olduğuna da, hiç kimse itiraz etmez.
5- Eski dost düşman olmaz // Güvenme dostuna, saman doldurur
postuna.
AÇIKLAMA
Eski dost düşman olmaz demek, huyunu suyunu bildiğimiz, bizim
niyetimizi bilen kimseler genelde vefalı olur, bizim bazı hatalarımızı
görmezler, onlardan bize zarar gelmez anlamındadır. İkinci atasözünün
bununla bir ilgisi yoktur. Her konuştuğun kişiye güvenme, hemen sır
verme, başkasına söyleyebilir demektir. (Dostun da dostu vardır, o da
söyler dostuna) derler. Öyleyse, sırrımızı saklamasını bilelim, dostumuza
güvenip de yola çıkmayalım demektir.
6- Söz gümüşse, sükût altındır // Sükût ikrardan gelir.
AÇIKLAMA
Birinci söz, Davud aleyhisselamın sözüdür. Çok konuşmak yerine
susmasını bilmek çok iyidir. Başımıza ne gelirse, dilimiz yüzünden gelir
demektir. (Sükût, âlimin ziyneti, cahilin ayıbına perdedir) ve (Hayırlı
söz keramet, sükût selamettir) buyurulmuştur. Bu konudaki hadis-i
şeriflerin birkaçı şöyledir:
(Susan kurtulur.) [Tirmizi]
(Susan bir mümine yakın olun! O hikmetsiz değildir.) [İbni Mace]
(Selamet isteyen sussun, dilini tutsun!) [İbni Ebi-d-dünya]
(Ya hayır söyle ya sus.) [Buhari]
Atalarımız da diyor ki:
Sana senden olur, her ne olursa,
Başın selamet bulur, dilin durursa.
İkinci sözün bununla hiç ilgisi yok. (Sükût, ikrardan gelir) demek,
(Susmak, kabul etmektir) anlamındadır. Bunlar arasında ne çelişki var ki?
7- Bülbülün çektiği dili belası // Bilmemek ayıp değil sormamak ayıp.
362
www.dinimizislam.com
AÇIKLAMA
İki sözün birbiriyle hiç ilgisi yok. Birinci sözde dilin, yani konuşmanın
zararı anlatılıyor ki, bunu kimse inkâr edemez. Birkaç hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Her sabah, bütün uzuvlar, yalvararak dile derler ki: Bizim
hakkımızı gözetmekte, Allah’tan kork, kötü söz söyleme, bizi ateşte
yakma! Bizim dine uyup uymamamız senin sebebinledir. Sen doğru
olursan biz de doğru oluruz. Sen eğri olursan biz de eğri oluruz.)
[Tirmizi]
(Susmak, hikmettir; fakat susan azdır.) [Deylemi]
(Kurtuluş için dilini tut!) [Tirmizi]
(Cehenneme sürükleyen dildir.) [Tirmizi]
(Hataların çoğu dilden olur.) [Taberani]
Yunus Emre de diyor ki:
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı,
Söz ola zehirli aşı, bal ile yağ ede bir söz.
(Bilmemek ayıp değil, sormamak ayıp) sözündeyse sorup öğrenmek
gerektiği bildiriliyor. Bunun, (Bülbülün çektiği dili belası) sözüyle ne ilgisi
var ki? Elbette, bilmediğimizi sorup öğreneceğiz. Kur’an-ı kerimde,
(Bilmiyorsanız âlimlere sorun) buyuruluyor. Sormak ayıp değil, dinin
emridir.
8- İki gönül bir olunca, samanlık seyran olur // İki çıplak bir hamama
yakışır.
AÇIKLAMA
Birinci sözde, anlaşmanın önemi vurgulanıyor. İki kişi anlaşırsa,
samanlıkta bile yaşasalar, iyi geçinirler, orası onlara saray gibi olur
demektir. Anlaşamadıktan sonra, sarayda da oturulsa, saray zindan olur.
Buna kim itiraz edebilir ki? İkinci sözün bununla bir ilgisi yok. Evlenecek
kimselerden hiç değilse birinin varlıklı olması gerekir. İkisi de yoksulsa,
sıkıntı çekerler demektir.
9- Harama uçkur çözülmez // Güzele bakmak sevabdır.
AÇIKLAMA
Harama uçkur çözmek [zina] elbette büyük günahtır. Buna ne
denebilir?
İkinci sözün bununla bir ilgisi yok. (Güzele bakmak sevabdır) hadis-i
şeriftir. Yani bakması helal olan şeylere bakmak sevab olur demektir,
yoksa harama bakmak demek değildir. O zaten haramdır; bunu bilmeyen,
çelişkili gibi görür. Güzel manzaraya, güzelliklere, Allah’ın yarattığı
harikalara, güzel bir bebeğe, güzel bir çiçeğe bakmak tefekkür olur, ibadet
363
www.dinimizislam.com
olur. İbretle bakmak, (Allah ne güzel yaratmış) diye düşünmek gerekir.
Bunun haramla ilgisi yoktur. Günümüzde bu incelikler bilinmediği için,
atalarımıza dil uzatılıyor.
10- Eşeğe altın semer vursan da eşek yine eşektir // Ye kürküm ye.
AÇIKLAMA
Bir insan elbisesiyle değer kazanmaz, görünüşe aldanmamalı
demektir. Bir insan zengin olsa, arabası olsa, sarayı olsa ama kendisi
adam değilse, ne kıymeti var demektir. Zarf değil, içindeki yazı önemlidir.
Kimse zarfa bakmaz, içindeki mektuba bakar. Zarf çok şahane olsa,
içindeki mektup çok kötüyse, zarfın ne önemi olur ki? İkincisi ise, maalesef
şimdi görünüşe rağbet ediliyor demektir. Nasrettin hocanın bu sözü çok
yerindedir. Öteki sözü destekliyor. Yani elbiseye değer verilmez; ama cahil
halk kürke, görünüşe, elbiseye değer veriyor diye tenkit ediliyor, (Az önce
bana ikram etmediniz, kürk giyince ikram ettiniz. Siz bana değil, kürke itibar
ediyorsunuz) diye tenkit için söylenmiştir. Kürke itibar edin demek değildir.
Bu kadar yanlış anlamak olamaz. Hiç çelişki yok, iki söz birbirini
destekliyor. (Maalesef şimdi rağbet güzelle zengine) sözü de, (Ye
kürküm ye) sözünü destekliyor.
11- Eğri otur doğru söyle // Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
AÇIKLAMA
Eğri otur doğru söyle, yani yanlış işler yapıp, zararı sana dokunsa da,
hakkı teslim etmen, gerçeği olduğu gibi söylemen gerekir demektir. Doğru
söylemenin önemi vurgulanıyor. İkinci sözde, doğru söyleme denmek
istenmiyor ki. (Dokuz köyden kovsalar da, yine sen doğru söyle; ama
dikkatli ol, her doğru her yerde söylenmez, ilm-i siyaseti bilmek
gerekir. Doğruyu uluorta söylememeli) diye ikaz ediliyor.
12- Düşenin dostu olmaz // Dost kara günde belli olur.
AÇIKLAMA
Elbette düşenin dostu olmaz. Bunu düşen, sıkıntısını yaşayan anlar.
Elde bir şeyler varken, herkes dost olur veya dost görünür, elde bir şey
kalmayınca herkes sırt çevirir. (Düşenin dostu olmaz, hele bir düş de
gör) sözü bunu güzel açıklıyor. İkinci sözün bununla bir ilgisi yok. Bir dost,
düşen arkadaşının elinden tutup kaldırırsa, o kimsenin kara gün dostu
olduğu anlaşılır. İşte böyle, kara günde dostunu terk etmeyen, gerçek
dosttur. Kara günler; düşülen günler, dostun hakikisini sahtesinden ayırır.
Birbirini tamamlayan iki atasözüdür. Bunlara nasıl çelişkili denir ki?
13- Ava giden avlanır // Atın ölümü arpadan olsun.
AÇIKLAMA
Birinci söz, birisine oyun oynamaya, onu kandırmaya çalışırken, kendi
364
www.dinimizislam.com
tuzağa düşer, kimseye kötülük yapmaya çalışmamalı demektir. İkinci
sözün bununla bir ilgisi yok. At arpayı sever, kimi de sigarayı sever.
(Sigara içme ölürsün) dense, o yine içer. (Sigara beni öldürürse
öldürsün, sigaramdan vazgeçmem) der. (Atın ölümü arpadan olsun)
bu anlamda söylenmiştir. Öteki sözle hiç alakası yoktur.
14- Erken kalkan yol alır // Acele işe şeytan karışır.
AÇIKLAMA
Birinci söz, hadis-i şeriftir. Erken kalkmak, bir işi zamanında yapmak,
yarına bırakmamak övülmüştür. Onun için, (Erken kalkanın nasibi gür
olur) denir. İkinci sözün bununla bir ilgisi yok. (Acele şeytandandır) sözü,
hadis-i şeriftir. Aceleyle yapılmaya kalkılırsa, birçok yanlışlıklar olur
demektir. Bu sözlere itiraz etmek Resulullah efendimize kadar gidiyor. İşin
aslını bilmeden, önümüze geleni tenkit etmek hoş olmaz. Atalarımız bunu
söylemişse, bir bildikleri vardır demeli, tevilini aramalıdır. Hemen çelişkili
diye damgayı basmamalıdır!
15- Birlikten kuvvet doğar // Körler sağırlar, birbirlerini ağırlar.
AÇIKLAMA
Birlikten elbette kuvvet doğar. (Birlik olun parçalanmayın) mealinde
hadis-i şerifler de vardır. (Sürüden ayrılanı kurt kapar) diye, hem
atasözü, hem hadis-i şerif vardır. Birlik olmaya itiraz edilmez. İkinci sözün
bununla bir ilgisi yok. (Şıracının şahidi bozacı olur) yani kötü kötüyü
destekler, kusurlu insanlar birbirini övse de bir değeri yoktur, kendileri
çalar, kendileri oynar, başkalarını ilgilendirmez anlamındadır. Birinci sözle
hiç ilgisi yoktur. Şimdi, mezhepsizlerin, bid’at ehlinin birbirlerini övmeleri,
buna çok güzel örnektir.
16- Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır // Lâfla peynir gemisi yürümez.
AÇIKLAMA
Tatlı dil, güler yüzle birçok zor iş kolayca halledilir demektir. Hadis-i
şerifte, tatlı sözün, hatta gülümsemenin bile sadaka olduğu bildiriliyor.
Diğer sözün, birinciyle hiç ilgisi yok. Sadece sözle iş olmadığı, işin
yapılmasını gerektiren diğer sebeplere de sarılmak gerektiği bildiriliyor.
17- Gün ola harman ola // Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.
AÇIKLAMA
Birinci söz, denilen şeyin gerçekleşmesi kolay kolay mümkün olmaz,
takdir-i ilahiyi bilemeyiz anlamına geldiği gibi, bekle bakalım, beklenmeyen
bir anda isteklerine kavuşabilirsin, (Mevla görelim neyler, neylerse güzel
eyler) anlamına da gelen güzel bir sözdür. İkinci sözün bununla bir ilgisi
yok. Böyle giderse neticesi bellidir. Mesela bir çocuk çalışmazsa, tembel
ise, (Bu çocuk sınıfta kalabilir, geçemez) demektir. Çarşamba böyle
365
www.dinimizislam.com
olduğuna göre, perşembenin de böyle olacağı ümit edilir. Adam önüne
gelene senetsiz veresiye verir, sonunda iflas ederse, bu iş baştan belliydi,
neticenin buraya geleceği anlaşılıyordu demektir. İki söz, birbirine tezat
değildir.
18- Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz // İş olacağına varır.
AÇIKLAMA
Birinci söz, (Bir şey için olmaz dememeli, olma ihtimalini de düşünmeli.
Ne olmaz sanılan işler olmuştur, hemen pes etme, mücadele et) demektir.
İkinci söz ise, (Ne yaparsan yap, işi değiştiremezsin, Allah neyi murat
etmişse, kaderimizde ne varsa onu görürüz. Acele etme, dinin dışına
çıkma) demektir. İkisi birbirinden farklıdır.
19- Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol // Hocanın dediğini
yap, yaptığını yapma.
AÇIKLAMA
(Münafıklık yapma, yani için ve dışın başka olmasın, neysen öyle
görün) demektir. Adam fakirdir, zengin gibi görünür, çorba içip çıkar, döner
yediği intibaını vermek için dişini kürdanla karıştırır. Böyle gösterişlerden
uzak dur demektir. İkinci sözün bununla ilgisi yok. Bu eski bir atasözüdür,
yeni çıkmış değildir. Eskiden hocalar, kitaba bakar söyler, kitapta olanları
söylerdi. Allah ne diyorsa, Peygamberimiz ne bildiriyorsa, âlimler nasıl
açıklamışsa onu söylerlerdi, şimdikiler gibi kendi görüşlerini din gibi
anlatmazlardı. Bu söz, (Hoca, kendisi yapamasa da, Allah’ın emrini
bildirdiği için bizim yapmamız gerekir) anlamındadır. Yani hoca kitaptan
söylüyorsa, doğru söylüyorsa, kendisi tam yapamasa da, onu kabul etmek
gerektiği bildiriliyor. Bir hadis-i şerifte, (Kendiniz tam yapamasanız da
iyiliği emredin! Kendiniz tam sakınamasanız da kötülükten sakındırın)
buyuruluyor. Yani, iki söz de uygundur.
20- Zararın neresinden dönülse kârdır // Gelen gideni aratır.
AÇIKLAMA
Elbette zararlı işe devam edilmez, işin neresinden dönülse, daha az
zararla işi kapatmak mümkün olacağı için faydalı olur demektir. İkincisi,
tamamen ayrı bir sözdür. Nimetlere şükretmezsek, Allahü teâlâ elimizden
alır, sonra bizde sıkıntı başlar. Beğenmediğimiz için elimizden çıkanları
ararız demektir. Şimdi bu söz, daha çok, (Gelen müdür, gideni aratır, kötü
gidip de iyi gelmez) anlamında kullanılıyor. Bu anlamda da kullanılsa, yine
birinci söze zıt değildir.
21- Yüzü güzel olanın huyu da güzel olur // Yüzü güzel olanı değil,
huyu güzel olanı sev.
366
www.dinimizislam.com
AÇIKLAMA
Bunların ikisi de, hadis-i şeriftir. Genelde, güzel ve nurlu yüzlü olanın,
huyu da güzel olur. Bu konuda hadis-i şerifler de vardır:
(Hayrı, iyiliği, güzel yüzlü olanların yanında arayın!) [Buhari]
(İyiliği, güzel yüzlü olanlardan talep edin.) [Beyheki]
(Bana bir temsilci gönderirken, [diğer uygun şartların yanında] yüzü
ve ismi güzel olanı da tercih edin.) [Bezzar]
İkinci sözdeyse, yüz güzelliği, görünüş önemli değil, huy güzelliği
önemli demektir. Onun için atalarımız, (Dışı seni, içi beni yakar) demişler,
dışı güzel görünse de, içinin yani, huyunun önemli olduğunu, görünüşe
aldanmamak gerektiğini bildirmişlerdir. Pazardan alınan güzel bir karpuz,
kesilince, ham ise veya içi çürümüşse çöpe atılır. Sadece dışının değil,
içinin de önemli olduğu vurgulanıyor.
22- Akıl akıldan üstündür // Aklın yolu birdir.
AÇIKLAMA
Birinci söz, hadis-i şeriftir. Allah, akılları eşit olarak yaratmamıştır. Akıllı
da olur, akılsız da. Buna kim hayır diyebilir ki? İkinci söz, selim olan akıl
için söylenmiştir. Selim olan akıllar, aynı şeyde birleşirler demektir. Mesela,
aldığından ucuza satan bir esnafın iflas etmesi normaldir, her akıl bunu
öyle bilir. Aklın yolu, burada birdir. Bu söz, ötekine ters değildir. Çelişki
yoktur. Selim olmayan akıllar da var, bunların mantıklarında bozukluk
vardır. Onun için, akıl akıldan üstün demişlerdir. Herkesin birleştiği noktalar
olur. Yani bu iki söz, birbirine çelişkili değildir.
23- El elden üstündür // Alet işler, el övünür.
AÇIKLAMA
Akıl akıldan üstün olduğu gibi, el elden üstün de olur. Aynı işi yapan,
bir anda daha güzelini yapabilir, diğeri yapamayabilir. Yani birisi beceriksiz
olur, diğeriyse hamarattır. Bunun aksini kim söyleyebilir ki? İkinci sözün
bununla hiç ilgisi yoktur. Yani, insan aletle bir iş yapar, alet olmasa o işi
yapamazdı. Mesela, bir tahtayı bıçakla kesmek çok zor, ama testereyle
kesmek daha kolay, hele elektrikli testereyle dakikalık iştir. Alet işliyor, el
ben yaptım diye övünüyor. Bilgisayarla bir anda, Amerika’daki okuyucunun
sualine cevap verebiliyoruz, alet olmasa bunu nasıl yaparız? Yani alet,
insanın övünmesine sebep oluyor, işlerimizi kolaylaştırıyor demektir. Diğer
sözle bunun çelişkisi yok.
24- Acı patlıcanı kırağı çalmaz // Yaşın yanında kuru da yanar.
AÇIKLAMA
Bu ikisi de, tamamen farklı sözlerdir. Mesela, köyde alışmış olan,
yalınayak gezse, hiçbir zararı olmaz; ama buna alışmamış olan muhallebi
367
www.dinimizislam.com
çocuğu, yalınayak sokağa çıksa hemen hastalanır. Bir işe alışmış kimseye,
bunun zararı olmaz demektir. İkinci sözün bununla hiç ilgisi yoktur. Bir bela
geldi mi umumi gelir, bir deprem olsa kötülerin yanı sıra iyiler de ölür. Bir
kötünün çok kimseye zararı olur, kötülere engel olunmazsa, onların
yüzünden iyiler de zarar görebilir demektir. Bu iki sözde çelişki yoktur.
25- Harama el uzatılmaz // Üzümü ye bağını sorma.
AÇIKLAMA
Harama elbette el uzatılmaz, uzatılır demek dine inanmamak olur.
İkinci sözün bununla hiç ilgisi yoktur. Üstüne vazife olmayan şeye karışma
demektir. Yoksa hırsızlıkla alınan üzümü ye demek değildir. Bu da zoraki
bir yakıştırmadır.
26- Zorla güzellik olmaz // Zora dağlar dayanmaz.
AÇIKLAMA
(İnsana istemediği, beğenmediği şeyleri zorla kabul ettirmemeli)
demektir. Bir kız zorla evlendirilirse, o da bu sözü söyler. Bir şeyi sevmek,
içten gelen bir duygudur, zorlamakla bu duygu değişmez demektir. İkinci
sözün bununla hiç ilgisi yoktur. (İstediğini zorla, yılmadan elde etmeye
çalışmış kimselere, çok güçlü görünen işler bile kolay gelir) demektir. (Zor,
oyunu bozar) diye de başka bir atasözü var. Mesela, bir pehlivan çok iyi
oyun bilse de, öteki kuvvetliyse, oyun bilmese de tutup yere çalabilir. İkisi
arasında bir benzerlik ve çelişki yoktur. Zor kelimesi geçtiği için alınmış.
Zorla çelişki olmaz ki!
27- İşleyen demir ışıldar // İnsan yedisinde neyse yetmişinde de
odur.
AÇIKLAMA
İşleyen demir pas tutmaz, şekli de vardır. Çalışan, hantal olmaz,
sağlıklı ve dinç olur demektir. Akarsu pislik tutmazken, durgun su kirlenir,
mikrop yuvası olur. Burada çalışmanın, hareket etmenin önemi
vurgulanıyor. (Nerde hareket, orda bereket) de denir. İkinci sözün
bununla hiç ilgisi yoktur. Bir insan, yetmiş yaşına da gelse, doğuştan olan
bazı huylar değişmez demektir. Yedi yaşında pasif ise, yetmişinde de pasif
olur. Burada kesinlikle çelişki yoktur.
28- Kervan yolda düzelir // Balık baştan kokar.
AÇIKLAMA
(Kervan yolda düzelir) sözü, (Yörüğün göçü gide gide düzelir)
atasözüne benziyor. Hele bir işe başlayalım, zamanla bu iş düzelir
demektir. Bir an önce işe başlamanın önemi bildiriliyor; çünkü bir işin
bitmesinin ilk şartı, o işe başlamaktır. İkinci atasözünün bununla hiç ilgisi
yoktur. Başa gelen bütün kötülükler ve iyilikler baştakilerden gelir. Yani
368
www.dinimizislam.com
baştakiler iyi olursa işler iyi, kötü olurlarsa işler kötü olur; iş başa bağlı
demektir. İkisi farklı sözlerdir, çelişki yoktur.
29- İnsanın kıymetini insan bilir // İnsanoğlu çiğ süt emmiş.
AÇIKLAMA
Burada da, hiç çelişki yok. Burada insan demek, iyi insan demektir.
İnsan ol, delikanlı ol demek, iyi ol demektir. Âlimin kıymetini âlim bilir de
denir. İyi insan, iyi insanın kıymetini bilir demektir. İkinci sözde, çiğ süt
mecazdır, olgun değil anlamındadır. Kötü insanlardan zarar beklenir
anlamındadır. Kötü insan, iyiliğin kıymetini bilmez, zararı dokunabilir
demektir. Bazıları, çıkarı olan işte kendisine iyilik edene bile nankörlük
ederler demektir. Bu iki söz arasında çelişki yoktur.
30- Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al // Beş parmağın beşi
bir değil.
AÇIKLAMA
Genelde, bir kız anasına çeker. Anası iyi ise, ahlaklıysa, kızı da iyi ve
ahlaklı olabilir, anası kötüyse, kızı da kötü olabilir demektir. Bir kız
araştırırken, ailesinin iyi mi kötü mü olduğuna bakmalı demektir; çünkü
çocuk, ana babasına çekebilir. Eskiden kumaşlar, bezler kenarından
bilinirdi, el tezgâhlarında dokunurdu. Kenarı iyi ise iyi, kötüyse kötü olduğu
anlaşılırdı. İkinci söz, insanlar birbirinden farklıdır demektir. Uzunu kısası,
iyisi kötüsü, huylusu huysuzu, akıllısı delisi, güzeli çirkini, âlimi zalimi olur
demektir. Birinci söze zıt değildir.
31- Bir elin nesi var iki elin sesi var // Nerde çokluk orda rezalet.
AÇIKLAMA
Bir elin nesi var, bir kişiyle bu işler yürümez, yardımcılarının da olması
gerekir, birlikten kuvvet doğar demektir. İkinci söz ise, belli bir görevlisi
yoksa bir işe çok kişi karışırsa, o iş yürümez, her kafadan bir ses çıkar.
Kimse birbiriyle anlaşamaz demektir.
32- Öfke baldan tatlıdır // Öfkeyle kalkan zararla oturur.
AÇIKLAMA
Öfkenin faydalısı ve zararlısı olur. Allah için olan öfke iyidir. Nefsten
kaynaklanan öfke zararlıdır. Önce zararlı olanı anlatalım:
Nefsimizden gelen öfkede, ipin ucu, nefsin ve şeytanın elindedir; onlar
öfkeyi körükler, şuuru örter, aklı giderir, deli gibi eder. İnsan, ne yaptığının
farkında bile olmaz. Artık her zararı yapabilir, eşini boşayabilir, hatta
öldürebilir. Bunlar, o anda ona tatlı gelir. Bunun için, (Öfkeliyken bağırıp
çağırmak insanı deşarj edebilir, rahatlatabilir, içine atmıyor, dışarı atıyor)
denmiştir. Öfkeyle kalkıp kırıp dökmek zararlı öfkedir; fakat insan, dine
369
www.dinimizislam.com
uyarak iradesini kullanabilirse, zararlı olan öfkesini yutar, kimseye zarar
vermez. Böyle kimseler övülmüştür. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Asıl pehlivan, rakibini değil, öfkesini yenendir.) [Buhari]
Faydalı olup baldan tatlı olan öfke, Allah için olan öfkedir. Dinimiz,
Allah için olan öfkeyi övüyor. Din düşmanı zalimlere karşı öfkeli olmak ve
devletin onlarla savaşması gerekir. Bir âyet-i kerime meali:
(Ey Nebi, kâfirlerle [silahla] ve münafıklarla [öğütle, delille, belgeyle]
cihad et, [öğüt de kâr etmezse] onlara sert davran! Onların gidecekleri
Cehennem, ne kötü yerdir.) [Tevbe 73, Tahrim 9]
Allahü teâlâ Eshab-ı kiramı yani Peygamber efendimizin arkadaşlarını,
kâfirlere karşı öfkeli, Müslümanlara karşı merhametli diye övüyor. Bir âyet-i
kerime meali şöyledir:
(Onlar, kâfirlere karşı çetin ve birbirlerine karşı merhametlidir.)
[Fetih 29]
İki hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Öfke, ümmetimin salih ve takva sahibi olanlarında görülür.)
[Deylemi]
(Öfke, ümmetimin iyilerinde görülür.) [Begavî] (Öfke, kötü
kimselerde de görülür ancak, iyi kimseler, din için öfkelenirler ve zararlı
olan öfkelerine hâkim olurlar.)
Bir örnek verelim:
Bir savaşta Hazret-i Ali, cengaver olan bir düşmanı yere yatırır,
öldürmeden önce, ona (Müslüman ol) der. Cengaver, bu durumu
hazmedemez, çabuk öldürmesi için Hazret-i Ali'nin yüzüne tükürür. Hazreti Ali, onu öldürmeyip bırakır. Cengaver şaşkınlıkla, (Beni niye
öldürmedin) der. Hazret-i Ali, (Seni Allah için öldürecektim, ama
tükürünce iş değişti, araya nefsim de girdi. İhlasıma zarar gelir diye
öldürmedim) der. Cengaver Müslümanlığa hayran olup Müslüman olur.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Sevdiğin zatı incitene, öfkelenmez, darılıp gücenmezsen, köpek
senden daha iyidir.
Bu öfkeler Allah rızası için olduğu için kıymetlidir.
33- Bir elin nesi var, iki elin sesi var // Nerde çokluk orda…
AÇIKLAMA
Elbette bir elin nesi var, bir kişi ile bu işler yürümez, yardımcıların
olması lazımdır. Öteki söz ise, bir işe, çok kişi karışırsa o iş yürümez
demektir. İkisi de şahane sözdür. İkisi de doğrudur. Çelişki yoktur.
34- İyilik yap denize at // Merhametten maraz doğar.
AÇIKLAMA
370
www.dinimizislam.com
Birinci atasözünün devamı var:
İyilik et denize at, balık bilmezse Hâlık bilir.
Yani (Sen iyiliği Allah rızası için yap, karşıdakinden teşekkür bekleme.
O teşekkür etmese de Allah sana bunun ecrini verir) demektir.
İkinci atasözü ise hadis-i şerif mealidir. Bazı kötü kimselere iyilik
ederseniz size düşman olabilir, dikkat etmek gerekir. Bir kimsenin Hazret-i
Ali’ye kötülük ettiği görülüyor. Hazret-i Ali, (Ben ona hiç iyilik
etmemiştim, o niye bana kötülük düşünüyor ki?) buyuruyor. Kötü
insanlara iyilik edilirse, dikkat etmek gerekir, size bir zararı dokunabilir
demektir.
Her koyun kendi bacağından asılır
Sual: Her koyun kendi bacağından asılır atasözünü nasıl anlamalı?
CEVAP
Yanlış anlamamalıdır! Fransa’daki bir adamın günahı, Mısır’daki bir
kimseden sorulmaz. Herkesin günahı da, sevabı da kendine aittir. Kur'an-ı
kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kimse kimsenin günahını çekmez.) [Necm 38]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Hiç kimse diğerinin günahını çekmez) [Hakim]
Fakat insanları sapıtanlar, sapıklıkta önder olanlar, kendi günahlarını
yüklendikleri gibi sapıttırdıklarının günahlarını da yüklenirler. (Nahl 25)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dinimizde iyi bir çığır açana, bunun sevabı ile bununla amel
edenlerin sevabı verilir, o çığırda [o yolda] gidenlerin sevabından da
hiçbir şey eksilmez. Dinimizde kötü bir çığır açana da, bunun günahı
ile, bununla amel edenlerin günahı verilir, o kötü yolda gidenlerin
günahından da hiçbir şey eksilmez.) [Müslim]
(Birbirinize Müslümanlığı öğretin! Emr-i marufu bırakırsanız,
Allahü teâlâ, en kötünüzü başınıza musallat eder ve dualarınızı kabul
etmez.) [Bezzar]
Her Müslüman, emri altında bulunanlardan mesuldür. Âyet-i kerimede
mealen buyuruluyor ki:
(Kendinizi ve aile efradınızı Cehennem ateşinden koruyunuz.)
[Tahrim 6]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Hepiniz, bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu
gibi, siz de evinizde ve emriniz altında olanları Cehennemden
371
www.dinimizislam.com
korumalısınız! Onlara Müslümanlığı öğretmezseniz, mesul olursunuz.)
[Müslim]
(Çok Müslüman evladı, babaları yüzünden Veyl ismindeki
Cehenneme gidecektir. Çünkü bunların babaları, yalnız para
kazanmak ve keyf sürmek hırsına düşüp ve yalnız dünya işleri
arkasında koşup, evlatlarına Müslümanlığı ve Kur'an-ı kerimi
öğretmediler. Ben böyle babalardan uzağım. Onlar da benden uzaktır.
Çocuklarına dinlerini öğretmeyenler Cehenneme gidecektir.)
[S.Ebediyye]
Abdulgani Nablüsi hazretleri buyuruyor ki:
Söz ve yazı ile emr-i maruf, âlimlerin vazifesidir. Kalb ile, dua ederek
günah işleyene mani olmaya çalışmak da her müminin vazifesidir. El ile
müdahale ise devletin vazifesidir. (Hadika) [Ayrıca Hindiyye c.5, s.352,
Kadıhan c.3, s.429, Bezzâziyye c.6, s.356’da da bu husus bildirilmiştir.]
Demek ki önce kendimizden mesulüz. Kendimiz dinimizi öğrenip,
öğrendiklerimizle amel edeceğiz. Gücümüz yeterse, gücümüz nispetinde
dine hizmet etmeye çalışacağız.
Çatal kazık
Sual: Bir arkadaş, (Çatal kazık yere batmaz) atasözünün yanlış
olduğunu, çatal kazığın daha iyi batacağını söyledi. Bu atasözünde ne
denmek isteniyor?
CEVAP
Maalesef atasözü düşmanları, her atasözüne bir kulp takıyorlar.
Atasözünün ne maksatla söylendiğine bakmayıp da kelimeler üzerinde
duruyorlar. Manası hiç düşünülmese bile, çatal kazık, istenildiği gibi yere
çakılmaz. Sadece çatal kısmına kadar çakılabilir, daha fazla çakılmaz.
Çatal kazığa bağlanan at, çatalı söküp kaçabilir, ama düz kazıksa, sonuna
kadar çakılır. Düz kazığa bağlanan at, kolayca bu kazığı çıkaramaz.
Eğer bu atasözü düşmanlığı değilse, çok cahilce bir tenkittir.
Atalarımıza düşmanlık etmekteki maksat ne olabilir ki? Atasözünün manası
bilinmeden tenkit etmek, uygun olmaz. Çatal kazık bir örnektir. Düz kazığın
görevini çatal kazık yapamaz. Bunun gibi, iki başlı bir idare de iyi yürümez.
Bu atasözünde anlatılmak istenen de budur. Çatal kazık siyasette de
kullanılır. Koalisyona karşı olanlar, (Çatal kazık yere batmaz) derler ve tek
parti iktidarını isterler. Atalarımız tecrübelerle bunu tespit edip, veciz
sözlerle bu gerçeği dile getirmişlerdir. (Çatal kazık yere batmaz)
atasözünden başka benzer atasözleri de var:
İki kaptan bir gemiyi batırır: Atasözü düşmanı, (Niye iki kaptan bir
372
www.dinimizislam.com
gemiyi batırsın ki? Nöbetleşe gemiyi kullanırlar. Biri yatar, öteki devam
eder) diyebilir, ama bu sözün söyleniş maksadını düşünmek gerekir.
Kaptanlardan biri Hindistan’a, öteki de Amerika’ya gideceğiz dese ne
olacak? Karar verilmediği sürece gemi yola çıkamaz. İki kaptandan biri
âmir ise, onun dediği olur ve işler yürür. Bir başka atasözü:
Bir çöplükte iki horoz ötmez: Atasözü düşmanları, hemen görünüşe
göre tenkit edip, (Bir çöplükte iki değil, beş horoz bile öter) diyebilir. Burada
ötmekten kasıt, sözü geçmek demektir. Senin borun burada ötmez demek,
senin burada sözün geçmez demektir. Bir yerde iki kişinin borusu ötüyorsa,
orada işler normal yürümez, anarşi olur. Bir başka atasözü:
İki kıbleli din olmaz: Atasözü düşmanları, (İki kıbleli değil, beş kıbleli
din de olabilir) diyebilir. Öyle, kıblesi çok olana din değil, belki felsefe
denebilir. Çatal kazığın batmadığı gibi, iki veya çok kıbleli dinden fayda
gelmez. Bir başka atasözü:
İki cambaz bir ipte oynamaz: Atasözü düşmanları, (İki değil, beş
cambaz aynı ipte oynayabilir) diyebilir. Şahsen biz de gördük. Karı koca iki
cambaz, bir ipte oynuyorlardı. Burada oynamaz sözünden maksat, her biri,
benim cambazlığıma bakılsın diye ötekini düşürebilir demektir.
Çatal kazık yere batmaz atasözü, tasavvufta da geçerlidir. İmam-ı
Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İstediğiniz yardıma kavuşabilmeniz için, şu bir şartı gözetmek lazımdır.
O da, kalbi yalnız bir yere bağlamaktır. Kalbi birkaç yere bağlamak, insanı
harap eder. (Bir yerde olan, her yere kavuşur. Her yere dağılan, hiçbir
yer bulamaz) buyurulmuştur (1/75)
Eskiden, hak olan tarikat çok olsa da, sadece birine bağlanılırdı. Aynı
tarikat olsa bile, farklı mürşidleri varsa, onlardan da sadece birine intisap
edilirdi. İki mürşidli mürid olmazdı. Bu, diğer mürşidleri inkâr etmek değildi,
fakat çatal kazık batmadığı gibi, iki mürşidi olan da, mürşidlerinden istifade
edemezdi.
Bunlar gibi, iki kişinin bir kölesi olmaz. Köle, iki efendisinden birini bile
memnun edemez. İki işi bir kişiye vermek uygun olmadığı gibi, bir işi de iki
kişiye vermek uygun olmaz, çünkü iki iş, bir kişiye verilince, bu iki işten biri
hep bozuk ve kusurlu olur. Bir kişi bu işten birine gereğince gayret
gösterirse, öteki işte bozukluk ve kusur meydana gelir. Eğer öteki işe
gereğince gayret gösterirse, bu defa bu işte mutlaka bozukluk meydana
gelir. İki işi olan her kişinin, daima iki işi de bozukluk içinde olur. Bunun
gibi, ne zaman ki, iki kişiye bir iş verilir, bu ona, o buna atar, sonunda, o iş
yatar. Onun için atalarımız, (İki hanımlı ev, süpürülmeden kalır)
buyurmuşlardır. İki başlı idare, istenildiği gibi yürümez. İkilik, iki başlılık, her
373
www.dinimizislam.com
zaman için kötüdür. Bunun için Kur’an-ı kerimde, Allahü teâlâdan başka
ilah olmadığı, iki ilahın olamayacağı, iki ilah olsaydı kâinatın düzeninin
bozulacağı bildirilmektedir. İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allah’tan başka, yerde gökte ilahlar olsaydı, her ikisinin [yerin,
göğün] de nizamı bozulurdu.) [Enbiya 22]
(Allah’tan başka ilah olsaydı, her ilah, kendi yarattığını idare eder,
bir gün biri diğerlerine galip gelirdi. Allah, onların vasfettiklerinden
münezzehtir.) [Müminun 91]
İbadet de, kabahat de gizlidir
Sual: Genelde atasözlerini, tecrübelere dayanılarak söylenmiş ve bir
toplum tarafından onaylanmış sözler olarak bildiriyorsunuz. Ataların akla ve
dine aykırı hiç sözleri olmaz mı? Ben bir tane buldum. Bakalım ne
diyeceksiniz? Dinimizde camiler açık, herkes açıkça ibadet ediyor, ibadet
gizli olmaz. Bir de, kabahatin gizlisi de, açığı da günahtır. Öyleyse, (İbadet
de gizli, kabahat de gizlidir) atasözü tamamen yanlış değil mi?
CEVAP
Kesinlikle yanlış değil, çok güzel bir sözdür. Dinimize uygundur, hadis-i
şeriflere uygundur. Evet, kabahatin gizlisi de, açığı da suçtur, fakat
kabahati açık işlemek daha çirkindir. Atasözünde bu vurgulanmak
isteniyor. Kabahatin gizlenmesini, açığa vurulmaması gerektiğini bildiren iki
hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kim, dünyada günahını gizlerse, Allahü teâlâ da, o günahı
Kıyamette herkesten gizler.) [Müslim]
(Bir günaha düşen, Allah’ın örtüsünü kaldırmasın, onu gizlesin!)
[Müslim]
Çünkü insanlardan utanarak günahı gizlemek, hayâdandır. Hayâ da
imandandır. Günah gizlenmezse, fâsıklar bundan cesaret alır. (Falanca
günah işliyor. Ben de işlesem ne çıkar?) diyebilir. Hikmet ehli zatlar,
(Hayâ
elbisesine bürünenin ayıpları görülmez. Duyulunca
hoşlanılacak şeyleri yap! Kimsenin duymasını istemediğin ve
duyulunca insanların hoşlanmayacağı şeylerden kaç!) buyuruyorlar.
Gizli işlenmiş bir günahı açığa vurmak ayrıca günahtır.
İbni Âbidin hazretleri, (Günahını açığa vurmak, ayrıca günah olur.
Gizli yapılan günahı başkalarına anlatmak da günahtır) buyuruyor.
Günahtan el çekemeyen kimse, kötü örnek olmamak için günahını
gizlemelidir. Oruç tutmayan, orucunu gizli yemelidir. Açıktan yemesi ayrıca
günah olur.
Gizli yapılması istenen ibadet, nafile ibadetlerdir. Nafile ibadetler
374
www.dinimizislam.com
açıktan yapılınca riya karışma tehlikesi vardır. İmam-ı Rabbani hazretleri
buyuruyor ki:
Farzlar yapılırken araya riya karışmaz. Nafile ibadetlerdeyse, gösteriş
çok olur. Bunun için, zekâtı açıktan verip iftiradan kurtulmalı. Sadakayı ise
gizli vermeli ki, kabul olma ihtimali fazla olur. (2/82)
Nafile ibadetleri gizli yapmak daha iyidir. Kur’an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Gizli sadaka daha iyidir.) [Bekara 271]
(Rabbinizi gizli, sessiz çağırın.) [Araf 55]
(Rabbini, içinden zikret!) [Araf 205]
Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kıyamette, Allahü teâlânın himayesine aldığı yedi kişiden biri,
sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar, sadakayı gizli verendir.)
[Buhari]
(Sadakayı gizli vermek Cennet hazinesidir.) [Hatib]
(Sadakayı gizli vermek iyilik hazinesidir.) [Taberani]
(Farzlar hariç, evde kılınan namaz, mescidimde kılınandan
üstündür.) [İ. Abidin]
(Farzlar hariç, namazı evde kılın; evde kılınan namaz daha
hayırlıdır.) [Buhari]
(Tenhada kılınan nafile namazın sevabı, herkesin yanında
kılınandan 25 kat daha fazladır.) [İ. Ahmed]
(Hafaza meleklerinin işitmediği zikir, işittiklerinden 70 kat daha
sevabdır.) [Beyheki]
(Allah’ı gizlice zikredin!) [İbni Mübarek]
Yanlış atasözleri
Sual: Atasözlerin hemen hepsi yanlıştır. Şu birkaç örnek yeter:
1- (Kendi düşen ağlamaz) atasözü yanlış; benim çocuk oynarken,
kendi düşünce de ağlıyor.
2- (Aç köpek fırın duvarı yıkar) atasözü de yanlıştır. Ben hiç fırın
duvarı yıkan köpek görmedim, kimse de görmemiştir, çünkü buna imkân
yoktur.
3- (Acele giden ecele gider) atasözü de yanlıştır. Ben çok aceleciyim,
hızlı da araba kullanırım, ama hiç ecele gitmedim. Bakın, hayattayım.
4- (Çocuğun yediği helal, giydiği haramdır) atasözü de yanlıştır.
Çocuğa alınan elbise niye haram olsun ki? Bir de çocuk haram yemez mi
hiç?
5- (Acıkan ne olsa yer, acıyan ne olsa söyler) atasözü de yanlıştır.
375
www.dinimizislam.com
Ben acıkınca her şeyi yemem, haram da yemem. Acıyla kıvransam da yine
her şeyi söylemem.
6- (Rüzgâr eken, fırtına biçer) atasözü de yanlıştır; çünkü ne rüzgâr
ekilir, ne de fırtına biçilir.
7- (Şimdi rağbet, güzel ile zengine) atasözü de yanlıştır. Nice
güzeller ve zenginler rağbet görmüyor. Atalarımız niye bu kadar cahilce
söz etmişler ki?
CEVAP
Atasözlerimiz, her asırda doğruluğu onaylanarak bugüne kadar
gelmiştir. Söyleniş maksadı bilinmeden suçlamak yanlış olur. Atasözleri ve
deyimler, genelde gerçek anlamından çok farklı olurlar. Bunu bilmeyen
kimse, atalarımızı suçlar. Yukarıdaki atasözlerinin hepsi doğrudur.
1- (Kendi düşen ağlamaz) demek, kendi hatasından dolayı, bir zarar
gören kimsenin, başkalarını suçlamaya hakkı olmaz demektir. Düşmekle,
ağlamakla alakası yoktur. Gözümden düştün demek, gözümün üstünde
otururken aşağı düştün demek değildir. Yanımda itibarın kalmadı demektir.
2- (Aç köpek, fırın duvarı yıkar) demek, açlık, çaresizlikten
umulmadık kötü işler yaptırır, hırsızlık ettirir, gasp yaptırır. (Aç kurt aslana
saldırır) atasözü de böyledir. Aç kimsenin gözüne, tehlike görünmez. (Aç
olan kılıca sarılır) atasözü de böyledir. Karın doyurmak için çaresizlikten
silaha sarılır, cinayet işleyebilir demektir. (Aç aslandan, tok domuz
yeğdir) atasözünde de, en kötü, en pis olan domuzun, ormanların kralı
aslanla mukayese edilmesi, açlığın çaresizliğini göstermektedir.
3- (Acele giden ecele gider) demek, (Aceleyle kalkan, pişmanlıkla
oturur) demektir. (Acele şeytandandır) hadis-i şerifi de, acelenin zarar
getireceğini bildirmektedir. Bazen, ölüm de getirebilir.
4- (Çocuğun yediği helâl, giydiği haramdır) atasözü, çocuğun
hastalıklardan korumak ve sağlıklı büyütmek maksadıyla iyi beslenmesi
için harcanan paraya acınmaz, fakat çocuk değerli kumaşların kıymetini
bilmeyip hor kullanacağı için, pahalı elbiselerle donatmak lüzumsuz
demektir.
5- (Acıkan ne olsa yer, acıyan ne olsa der) atasözü, açlık, sevmediği
şeyleri de yedirtir, canı acıyan da farkında olmadan istenmeyen şeyler
söyleyebilir. Yani zor durumlarda, normal şeyler beklememeli demektir.
6- (Rüzgâr eken fırtına biçer) atasözü, çevresine hep zarar veren
kişi, (Etki tepki doğurur) sözüne uygun olarak, bir gün, daha büyük tepki
görebilir demektir. Kötülük eden, daha büyük kötülük görebilir. Onun için,
(Eden bulur) ve (Su testisi, su yolunda kırılır) da demişler.
7- (Şimdi rağbet, güzelle zengine) atasözü, iyi şeyler her zaman ilgi
376
www.dinimizislam.com
görür, el üstünde tutulur anlamında söylendiği gibi, daha çok, tenkit için,
(Zengin arabasını dağdan aşırır, züğürt düz ovada yolunu şaşırır)
anlamında söylenir. Onun için, (Para her kapıyı açar) denilerek paranın
önemi vurgulanmaktadır. (Paran varsa cümle âlem kulun, paran yoksa
tımarhane yolun) atasözü de, aynı şeyi ifade etmektedir. Yani sen iyi
olsan da, paran yoksa hiç kıymetin olmaz demektir.
Önce iğneyi kendine
Sual: (Önce iğneyi kendine batır, sonra çuvaldızı başkasına)
atasözünün dine aykırı olduğu, çünkü çuvaldızı kendine iğneyi başkasına
batırmak gerektiği, hatta iğneyi başkasına hiç batırmamak lazım olduğu
söyleniyor. Atasözü dine aykırı olur mu?
CEVAP
Atasözlerimiz, her asırda doğruluğu onaylanarak bugüne kadar
gelmiştir. Söyleniş maksadı bilinmeden suçlamak yanlış olur. Atasözleri ve
deyimler, genelde görünen anlamından çok farklı olurlar. Bunu bilmeyen
kimse, atalarımızı suçlar.
Bu sözün de, dine aykırı yönü yoktur. Çok güzel bir sözdür. Birisini
incitici bir söz söylemeden önce, bu söz bize söylense tepkimiz ne olur
diye düşünmemiz, eğer bunu kendimiz kabul etmezsek, daha ağırını
başkasına uygulamanın yanlışlığını anlamamız gerektiği vurgulanıyor.
Kendine layık görmediğini, başkasına da layık görmemeli deniyor. Nitekim
bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Kendine layık görmediğini başkasına da layık görmeyen kimse,
kâmil imana sahiptir.) [Taberani]
Demek ki, incitici bir şey yapmadan önce, onun daha azı kendimize
yapıldığında, nasıl tepki vereceğimizi düşünmemiz gerekiyor. İnsanın,
kendisinin hoşlanmadığı bir şeyi, başkasına yapmaması gerekir.
Görüldüğü gibi bu atasözü de, dinimize çok uygundur.
Sükût ikrardan gelir
Sual: (Sükût ikrardan gelir) atasözü her yerde geçerli midir?
CEVAP
Her yerde geçerli olmaz. Çok eskiden, bâkire İslam kızları, çok edepli,
çok hayâlı oldukları için, falancayla evlenmeyi kabul ediyor musun diye
sorulunca, kabul ediyorlarsa konuşmazlar, susmakla kabul ettiklerini beyan
etmiş olurlardı. Nitekim iki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Evlendirirken, kadınların fikirlerini söylemelerini emredin! Dul
377
www.dinimizislam.com
kadın isteğini açıkça söylesin! Bâkire kızın susması, kabul etmesi
demektir.) [Taberani]
(Nikâhta kızın susması, razı olmasına alamettir.) [Müslim]
Bir iş işlenirken, Peygamber efendimizin görüp de bir şey
söylememesi, yani susması da, o işin caiz olduğunu gösterirdi. Dinimize
aykırı bir iş olursa ona müdahale ederdi. Resulullah efendimizin sözleri,
ibadetleri, işleri, itikadları, ahlakı sünnet olduğu gibi, bir şey yapılırken
görünce, mani olmayıp susması da sünnettir. Bu sünnete, Takrir-i resul
denir.
Kötü işler karşısında susmak da zımnen onu kabul etmek anlamına
gelir. (Ya Resulallah! Geçmiş ümmetlerden bir kısmına zelzeleyle azap
yapıldı. Toprak altında kaldılar. Bunların arasında salihler [iyi insanlar] da
vardı) denilince, (Evet, salihler de birlikte helak oldular, çünkü Allah’a
isyan edilirken susmuşlardı. Onlardan ayrılmamışlardı) buyuruldu.
Demek ki kötülük karşısında susmamalı, önleme imkânı yoksa, hiç
olmazsa oradan uzaklaşmalıdır.
Vesvese ve kurtuluş çaresi
Vesvese kötü bir hastalıktır
Sual: Abdestte, namazda, temizlikte ve niyette vesvese eden,
bunlardan nasıl kurtulur?
CEVAP
Vesvese, şeytanın verdiği zararlı olan şüphedir. Vesvese etmek
günahtır. Günah işlememek için vesveseye hiç itibar etmemelidir. İki hadisi şerif meali:
(Vesvese şeytandandır. Abdest alırken, guslederken ve necaset
temizlerken, şeytanın vesvesesinden sakının.) [Tirmizi]
(Bir zaman gelecek, insanlar temizlikte fazla titiz hareket edecek,
[vesvese ederek] dinde haddi aşacaklardır.) [Ebu Davud]
Vesvese, suyu israf etmeye, namazı geciktirmeye, cemaati, hatta
namaz vaktini kaçırmaya, vakti, ömrü zayi etmeye sebep olur. Başkalarının
elbisesinin, yemeğinin necis olmasından şüphe eder ki, Müslümanlara su-i
zan haramdır. Üstelik kendini ihtiyatlı sanıp, kibirli olur. O işin uzmanı bir
kimse bile ona nasihat etse, asla kabul etmez. Kendi yaptığının daha
doğru olduğunu kabul eder. Başkalarını küçümser.
Vesvese, ibadetleri mekruh olmakla bırakmaz, ruhi bunalımlara yol
açar.
Guslün, abdestin, taharetin ve namazın şartlarını, sünnetlerini,
378
www.dinimizislam.com
mekruhlarını bilmeyen, vesvese hastalığına yakalanır. Önce vesvese
edilen yerlerin doğrusunu öğrenmeli. Bunları bilip, yerine getirince, şüphe
kalmaz. Doğru yaptım diye inanmak ihtiyat, şüpheye düşmek vesvese olur.
Vesvese sahibi, azimetle değil, ruhsat ile amel etmelidir!
Haramlardan, şüpheli şeylerden, hatta mubahların fazlasından kaçmak
azimettir. Günah olmayan, caiz olan işleri yapmak ruhsattır.
İmam-ı Rabbani hazretleri, (Gerektiğinde en kolay fetvaya uymalı.
Allahü teâlâ, güç gelen şeyleri değil, kolay olanların yapılmasını istiyor.
Çünkü insan zayıf, dayanıksız yaratılmıştır) buyuruyor.
İmam-ı Şarani hazretleri de, (İhtiyaç halinde ruhsatla amel etmeli)
buyuruyor. Üç hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlânın verdiği kolaylıklardan, ruhsatlardan faydalanın!)
[Buhari]
(Ruhsatlardan faydalanmayan, Arafat dağı kadar günah işlemiş
olur.) [Taberani]
(Allahü teâlâ, azimeti sevdiği gibi, ruhsatla amel edilmesini de
sever.) [Beyheki]
Dinimiz, kolaylık dinidir. Mesela, abdest aldığını bilip sonra
bozulduğunda şüphe etse de, abdesti var demektir. Abdest aldıktan sonra,
kuru yer kalmıştır zannıyla yeniden abdest alınmaz, alınırsa mekruh olur.
Abdest aldıktan sonra, iç çamaşırında yaşlık görüp, idrar mı, su mu diye
şüphe eden, abdestten önce çamaşırına su serpmeli! Sonra orada bir
yaşlık görürse, (Bu benim serptiğim su) demeli. Hatta o yaşlık idrar bile
olsa, onun idrar olduğu kesin olarak bilinmediği için yıkamak gerekmez.
Vesveseden kurtuluş çaresi, hangi meselede vesvese ediliyorsa
dinimizin o konudaki hükmünü öğrenmek ve iyi bilmektir. İyi bilen kesinlikle
vesvese etmez. Mesela mesh etmek, ıslak el ile yavaşça saçların üstüne
sürmektir. Ama vesveseli bunu bilmediği için, başını ezecek gibi mesh eder
veya avucuna su doldurup, saçlarını iyice ıslatır. Abdest alırken şuraya el
değmedi galiba, şurası yıkanmadı diyerek tekrar tekrar yıkar. Halbuki, bir
yer yıkanmasa bile, yıkanmadığı bilinmeyince yani kasten yıkamayı
terk etmediği için abdesti sahih olur. Bu kadarını bilmek bile vesveseyi
önler.
Vesveseden kurtulmak için kendi kendine, (Buranın kuru kaldığına
yemin eder misin?) diye sormalı. Yemin edemiyorsa orası yıkanmıştır,
tekrar yıkamak gerekmez. Her vesvese için de aynı soruyu sorabilir. (Ya,
yemin edecek kadar emin olsam zaten vesvese etmem) demek de
vesvesedir, yemin edemiyorsa bunun vesvese olduğunu anlamalıdır.
Abdestten sonra, (Acaba başımı mesh ettim mi) veya (Abdestim var
379
www.dinimizislam.com
mı) diye şüphe etmek, namaz kıldıktan sonra "Elbisem temiz mi idi" veya
"İftitah tekbirini almış mıydım?" gibi şüpheler vaki olsa da, yeniden abdest
alınmaz, elbise yıkanmaz, namaz da iade edilmez.
İbadetlerimizi eksik yapmakla, hâşâ Allahü teâlânın bir kaybı, fazla
yapmakla da bir kazancı olmaz. Bunun için, dinin emrine uyularak noksan
veya fazla yapılmış olsa mahzuru olmaz. Mesela sabahın farzını kılarken
(iki mi, bir mi kıldım?) diye şüphe eden, bir rekat kıldığını zannederek bir
rekat daha kılsa ve kıldığı üç rekat olsa, namazı sahih olur. Fakat kasten
üç kılsa namazı sahih olmaz. Bir kimse de dört kıldım zannıyla üç rekat
kılsa, kıldığı namaz sahih olur. Bir kimse de, araştırıp kıbleden başka
istikamete namaz kılsa, namazı sahihtir, ama araştırmadan kıbleye isabet
etse bile sahih olmaz. Demek ki, dinin emrine uyulunca kıbleden başka
yöne de kılınsa, 4 rekat yerine 5 rekat da kılınsa sahih olur. O halde, kuru
yer kalsa da önemi yok. Kuru yer kalmadığını sanmak yeter. Zaten hiç
kimse kasten kuru yer bırakmaz.
Vesvese, dua ve zikir ile de azalıp yok olur. Bunun için, vesvese
gelince, hemen Allahü teâlâyı anmalı, istiğfar, salevat ve dua okuyarak
şeytanı uzaklaştırmaya çalışmalı! Şeytanın vesvesesinden kurtulmak için,
her gün şu duayı da okumak iyidir:
(Ya Allah-ür-rakib-ül-hafiz-ür-rahim. Ya Allah-ül-hayy-ül-halimülazim-ür-rauf-ül-kerim. Ya Allah-ül-hayy-ül-kayyüm-ül-kaimü alâ külli
nefsin bima kesebet, hul beyni ve beyne adüvvi!)
Kötü düşünceler nereden geliyor
Sual: Kalbimize çeşitli düşünceler geliyor. Bunlar nereden geliyor?
Hangisinin iyi, hangisinin kötü olduğunu nasıl bileceğiz?
CEVAP
İnsanın kalbine, melekten, şeytandan ve kendi nefsinden de çeşitli
düşünceler gelir. Melekten gelene ilham, şeytandan gelene vesvese,
nefsten gelene ise hevâ denir. Bunların birbirinden farkı nasıl bilinir?
Hadis-i şerifte, (Melekten gelen ilham, İslamiyet’e uygun olur.
Şeytandan gelen vesvese, İslamiyet’ten ayrılmaya sebep olur)
buyuruldu. O halde vesveseyi ilhamdan ayırmak için dinin emrini iyi bilmek
gerekir.
Gayrı müslimlerden peynir, sucuk gibi gıda alırken, (Bunların içine
necis madde koymuşlardır) düşüncesi gelirse, hemen dinin bu husustaki
hükmü hatırlanır. Dinimiz almanın caiz olduğunu bildiriyorsa alınır. Bu
düşüncenin şeytandan olduğu anlaşılır.
Vesveseye uyulmazsa, şeytan bundan vazgeçip başka vesvese verir.
380
www.dinimizislam.com
Nefsimizden gelen düşünce ise, devamlıdır. İnsan ölünceye kadar devam
eder.
Şeytan, hayırlı, iyi bir işe mani olmak için daha az iyi olanı yaptırmak
maksadıyla vesvese verir. Büyük günaha sürüklemek için küçük iyilikleri
yaptırmaya çalışır. Dinini bilen kimseyi, şeytan, asla aldatamaz. Her insan
Allah’ın kulu olduğu halde, dinini bilen, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına
riayet eden kimseler için Kur'an-ı kerimde, şeytana hitap edilirken, (Benim
kullarıma senin sultan [hakimiyetin] yoktur) buyuruluyor. (İsra 65)
Şeytanın vesvesesine aldanmamak için Allahü teâlânın, (Benim
Kulum) dediği kimselerden olmalı, yani düzgün bir itikada ve ilme sahip
olmalı ve ilmi ile amel etmelidir! "Mesela şeytan vesvese verince, onu
hemen uzaklaştırmalıdır! Hadis-i şerifte, (Şeytan vesvese verir. Allah’ın
ismi zikredilince, söylenince kaçar. Söylenmezse, vesveselerine
devam eder) buyuruldu. (Ebu Ya’la)
Sünnete uygun abdest almasını bilmeyen kimse, iyi abdest alayım
diye fazla su kullanır. Bu ise vesvesedir. Vesvese eden kimse, dine iyi
uymak niyetiyle yeni bir şeyler çıkarır, bu ise bid'attir. Bid'at ise haramdır.
Başkalarının yiyecek ve içeceklerinin, giyeceklerinin temiz olup
olmadığında şüphe eder. Bu da suizanna sebep olur. Müslümana suizan
ise haramdır. (Ben her gıdayı yemem, ihtiyatlı davranırım) diyerek kibre
düşer. Halbuki zerre kadar kibri olanın Cennete girmesi zordur.
Fatır suresi 6. âyet-i kerimesinde mealen, (Elbette şeytan size
düşmandır. Onu düşman edinin!) buyuruluyor. Vesvese eden, şeytanı
kendine dost ve kardeş edinmiş olur. Sünnetleri, mekruhları ve diğer emir
ve yasakları bilmeyen, vesvese hastalığına yakalanır. Bunları bilip yerine
getiren şüpheye düşmemelidir! Vesvese eden, ruhsatlarla amel etmelidir!
Üzerinde necaset görünmeyen her şey temiz kabul edilir. Şüphe etmekle
necis olmaz. Gıdalarda necis maddeler var zannı ile gıda almamak
vesvesedir, aşırılıktır. Hadis-i şerifte, (Aşırı gidenler helak oldu)
buyuruldu. (Müslim)
İfrat ve tefritten yani aşırılıklardan uzak olmak ve orta yolu tutmak
gerekir. Deylemi’deki hadis-i şerifte, (İşlerin hayırlısı vasat olanıdır)
buyuruldu. (Hadika)
Şeytanla bir âlimin münazarası
Sual: Şeytan hangi yolla insana vesvese verir?
CEVAP
Aşağıdaki konuşmada şeytanın verdiği vesveseler hakkında yeterli
381
www.dinimizislam.com
bilgi verilmektedir.
Şeytan, âlim bir zat olan Salih efendiye der ki:
- Salih efendi, ne kadar çok ibadet ediyorsun? Sanki Allah’ın ibadete
ihtiyacı mı var?
- Evet, Allahü teâlâ, her ihtiyaçtan münezzehtir. Hiç kimsenin ibadetine
ihtiyacı yoktur. Ancak bizim ibadete ihtiyacımız vardır. Kur'an-ı kerimde,
(Salih amelin faydası, bunu yapanadır) buyuruluyor. (Fussilet 46)
- Salih efendi, çok ibadet etmek için acele ediyorsun. Acele işlerde
hayır olmaz. İşlerini önce bir yoluna koy, bir rahata kavuş, ondan sonra bol
bol ibadet edersin. Dünyanı kazanmadan ahiretini nasıl kazanacaksın?
- Ecel benim elimde değil... Sonra bugünün işini yarına bırakırsam,
yarının işini ne zaman yaparım? Hadis-i şerifte, (Yarın yaparım diyenler,
helak oldu) buyuruluyor. İbadetler vakitlidir. Her ibadeti zamanında
yapmak gerekir.
- Evet Salih efendi, hayırlı işte acele etmek gerekir. Hayırlı iş olan
ibadetleri acele yap ki kısa zamanda daha çok ibadet etmiş olursun.
- Cenab-ı Hak, çok ibadeti değil, ihlaslı ibadeti kabul eder. Hatasız
yapılan az iş, hatalı yapılan çok işten hayırlıdır.
- Ne mutlu sana Salih efendi, demek az da olsa hatasız ibadet
ediyorsun. Toplumda düzgün ibadet yapamayan çok kimse vardır.
İbadetinle bunlara örnek olmak için onların göreceği yerlerde ibadet etsen,
daha çok sevap kazanırsın. Çünkü hadiste (Bir hayra delalet eden, onu
yapan gibidir) buyuruluyor. (İ. Ahmed)
Örnek olmamakla emr-i marufu terk etmiş olursun.
- Allahü teâlânın beni görmesi kâfidir. İnsanların da görmesini
istersem, ibadete riya karıştırmış olurum. Riya ile yapılan amel kabul
olmaz.
Şeytanın taktikleri
[Şeytan, Salih efendiye, ibadetlerini beğendirip ucba sürüklemek için
vesvese vermeye devam ederek der ki:]
- Salih efendi, gerçekten büyük insansın. Yaptıkların, adına layık salih
işlerdir. Herkes gaflette yüzerken senin şuurluca, akıllıca ibadet etmen her
türlü takdirin üstündedir. Dünyada bu dereceye kaç kişi erişmiştir ki?
- Eğer söylediklerin bende varsa, hepsi Rabbimin ihsanıdır. Her
nimetin sahibi yalnız Allahü teâlâdır.
[Şeytan, Salih efendiyi gizli riyaya sürüklemek için der ki:]
- Az önce "Allah’ın beni görmesi kâfidir" demiştin. O halde riyadan
kurtulmak için, insanların gözünden uzak yerlerde ibadet edersen, yine
Allah senin sevgini insanların kalbine yerleştirir.
382
www.dinimizislam.com
- Başkalarına, "Salih efendi ibadetlerini hep gizli yapıyor" dedirterek
beni ucba, kibre ve riyaya sürüklemek istiyorsun. Ben kulum, Rabbim,
benim ibadetimi dilerse açığa vurur, dilerse gizler. Gizli yapılacak işler var,
açık olanları var. İnsanlardan gizlemekle veya onlara göstermekle elime ne
geçer?
İbadeti bıraktırmak ister
[Şeytan, ibadeti bıraktırmak için bu sefer de tenkit yolunu deneyerek
der ki:]
- Salih efendi, ibadetlerin kusurlu mu, yoksa mükemmel mi?
- Çok kusurludur.
- Zaten gizlemen mümkün değildir. Namaz kılarken kalıbın namazda,
kalbin dünya işlerindedir. İşlediğin günahları ben bilirim. Bu halinle takva
ehli olamazsın. Halbuki Rabbimiz, (Allah, sadece takva ehlinin ibadetlerini
kabul eder) buyuruyor. Takva ehli olmadığına göre, yatıp kalkman
boşunadır.
- Benim vazifem Rabbimin emrine uymaktır. Şartlarına uygun olan her
ibadet sahihtir. Fakat şartlarına uygun bir ibadeti de kabul edip etmeyeceği
Onun bileceği bir iştir. Farz olan ibadetleri terk etmek büyük günahtır. Bu
günahlardan kurtulmak için farzları yapmak şarttır. İbadet etmeden,
Cennete girmek için dua etmek günahtır. Hadis-i şerifte, (Akıllı, nefsine
uymaz, ibadetlerini yapar, ahmak olan da nefsine uyar, sonra Allah’ın
rahmetini bekler) buyuruluyor. Dünyada, ne ekersen, ahirette onu
biçersin. Ahiret için gereken şeyleri bu dünyada hazırlamak gerekir. Bu da
Rabbimizin emirlerine uyup, yasak ettiklerinden kaçmakla olur.
[Şeytan, bir çok kimsenin ayağının kaydığı kaza-kader konusunda
Salih efendiyi kandırmak ister. Der ki:]
- Sen itikadı düzgün bir insansın, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğunu
bilirsin. Cennetlik veya Cehennemlik olduğun ezelde takdir edilmiştir.
Cehennemliksen, yapacağın ibadetlerin hepsi boştur. Cennetliksen,
ibadete ne lüzum var?
- Bir kimse Cennetlik ise, dünyada Cennete götürücü amelleri işler,
Cehennemlikse, günah olan işleri yapar. Kulun vazifesi, Allahü teâlânın
emrine uyup Cennetlik amelleri işlemektir. Ezelde takdir edildiği için ibadet
ediyorum.
- "Ezelde Allah’ın takdir ettiği olur" diyorsun. Salih efendi, o halde şu
minareye çık, kendini aşağı at, eğer ezelde selametin takdir edilmişse,
sana bir şey olmaz.
- Allah kullarını imtihan eder. Kulun, Allah’ı imtihan etmeye hakkı
yoktur. Cenab-ı Hak, (Kendinizi tehlikeye atmayın) buyuruyor.
383
www.dinimizislam.com
Emretmediği, üstelik yasak ettiği bir iş nasıl yapılır? Minareden kendini
atmak intihardır. Onun emrine isyan edip intihara teşebbüs edilir mi?
- Salih efendi konuyu değiştirme! Benim soruma cevap vermedin.
Cennetliksen ibadete ne lüzum var diyorum?
- Eğer Cennetlik isem, ibadet etmekle derecelerim yükselir. Hak teâlâ,
ibadet edenleri Cennete, ibadet etmeyenleri de Cehenneme koyacağını
vaat ediyor. Rabbimiz, vaadinde sadıktır, iman edip salih amel işleyenleri
Cennete koyacağına söz vermiştir.
- Salih efendi, "Cennetlik olan Cennete götürücü, Cehennemlik olan da
Cehenneme götürücü amelleri işler" dedin. Yani "Allah takdir ettiği için
ibadet ediyorum" demek istiyorsun. Peki, ezelde Cehennemlik olarak takdir
edilen kimsenin günahı nedir de ona kötü işler işletiliyor?
- İnsanlarda (İrade-i cüziyye) denilen bir kuvvet vardır. Bir şeyi
yapmak ve yapmamakta kullanır. İrade-i cüziyyeyi kullanmakta mecbur
değil, serbesttir. Allahü teâlâ, kul, iradesini iyiliğe kullanırsa iyilik, kötülüğe
kullanırsa kötülük yaratacağını bildiriyor. Kul, ibadet etmekte ve günah
işlemekte serbest olmasa, ahirette iyiliğe mükafat, kötülüğe ceza verilmez.
O halde irademizi iyi yolda kullanmalıyız. (Berika)
İman ve vesvese
Sual: Ahiret var mı, Allah’ı kim yarattı gibi vesveseler içimi kemiriyor.
Küfre mi giriyorum? Bundan kurtulmanın yolu var mıdır?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:
Her insana musallat olan en az bir şeytan vardır. Şeytanın vereceği
vesveselerden korunmaya çalışmalı! Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kanın damarlarda dolaştığı gibi, şeytan da, insanın vücudunda
dolaşır. Açlıkla [az yemekle, oruç tutmakla] onun yollarını daraltın!)
[Buhari]
Şeytanın kalbe giriş yerlerinden biri de, Allahü teâlânın zatı hakkında
düşündürmek, şüpheye düşürmektir. İnsanların en ahmağı zekâsına en
çok güvenendir. İnsanların en akıllısı da, suçu kendinde arayan ve
bilmediklerini âlimlere soran kimsedir. İki hadis-i şerif meali:
(Şeytan, "seni kim yarattı" diye vesvese verir. O kişi "Allah
yarattı" derse, "Onu kim yarattı" diye vesvese verir. Böyle vesvese
gelince, "Ben Allah ve Resulüne iman ettim" desin!) [Buhari]
(Allah’ın yarattığı şeyleri tefekkür edin, ama zatını tefekkür
etmeyin.) [Ebu-ş-şeyh]
384
www.dinimizislam.com
Vesvese, dua ve zikir ile azalıp yok olur. Bunun için, bilhassa günaha
meyledildiği zaman, hemen Allahü teâlâyı anmalı, istiğfar, salevat ve dua
okuyarak şeytanı uzaklaştırmaya çalışmalı!
Bilhassa 40 yaşını geçince, tevbeyi hiç ihmal etmemeli. Hadis-i şerifte,
(Şeytan, 40 yaşını geçtiği halde, tevbe etmeyen için, "Bu artık kolay
iflah olmaz" der) buyuruldu. (İ. Gazali)
Tevbe edip şeytanı çaresiz hâle getirmeye çalışmalı. Bir hadis-i şerif
meali:
(İnsan, yolculukta devesini zayıflatabildiği gibi, mümin de
şeytanını zayıflatabilir.) [İ.Ahmed]
Kötü şeyler düşünerek, kötü yerlere giderek, şeytana yardımcı
olmamalı! Çünkü hadis-i şerifte, (Uçurum etrafında dolaşan oraya
düşebilir) buyuruldu. (Buhari)
Haram işlemeye niyet edip, Allah’tan korktuğu için vazgeçen günaha
girmez. Bir hadis-i şerif meali:
(Kalbe gelen kötü şey söylenmedikçe ve buna uygun hareket
edilmedikçe affolur.) [Beyheki]
Kibir, hased gibi şeyler böyle değildir. Çünkü bunlar zaten kalb ile olur.
İbadetleri yapıp imanıma bir zarar gelir diye korkanın ve günahlarım
çoktur, ibadetlerim beni kurtarmaz diye düşünenin imanı kuvvetli demektir.
(Bezzaziyye)
İbadetleri yapıp, ilmihal bilgilerini öğrenmeye çalışan kimseye, Allah’ı,
ahireti inkâr gibi düşünceler gelmesi, onun imansız olduğunu değil, imanlı
olduğunu gösterir. Meyveli ağaç taşlandığı, hırsız mücevher olan eve
girmeye çalıştığı gibi, şeytan da imanlı olanlara saldırır. Hadis-i şerifte,
böyle vesveselerin imandan olduğu bildirildi, (Vesvese imanın tâ
kendisidir) buyuruldu. (Ramuz)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kötü vesveselerin gelmesine sebep imanın kâmil olmasıdır. Çünkü
hadis-i şerifte (Böyle vesveseler, imanın olgun olmasındandır)
buyuruldu. (1/182)
Böyle vesveseler birçok kimsede olabilir. İmanım gitti diye şüpheye
düşmemeli, böyle düşüncelere önem vermemeli. Vesvese, dua ve zikir ile
de azalıp yok olur. Bunun için, vesvese gelince, hemen Allahü teâlâyı
anmalı, istiğfar, salevat ve dua okuyarak şeytanı uzaklaştırmaya çalışmalı!
Şeytanın vesvesesinden kurtulmak için, her gün şu duayı da okumalıdır:
(Yâ Allah-ür-rakîb-ül-hafîz-ür-rahîm. Yâ Allah-ül-hayy-ül-halîmül’azîm-ür-raûf-ül-kerîm. Yâ Allah-ül-hayy-ül-kayyüm-ül-kâimü alâ külli
nefsin bimâ kesebet, hul beynî ve beyne adüvvî!)
385
www.dinimizislam.com
Sual: Bize gelen kötü düşünceler şeytandan mıdır?
CEVAP
Evet dine aykırı vesveseler şeytandandır. Kur’an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Hakikaten şeytan size düşmandır. Siz de onu düşman edinin.
Çünkü o, kendine uyanları, [günahlara sokup] Cehennem ehlinden
olmaya çağırıyor.) [Fatır 6]
(Ey iman edenler, şeytanın yoluna [ve vesveselerine] uymayın.)
[Bekara 208]
(Şeytanın izine, yoluna tâbi olmayın. Muhakkak ki, o size apaçık
bir düşmandır. Şeytan size ancak kötülüğü, fahşayı [hayâsızlığı,
dünyaya düşkün olmayı, nefsin arzularının peşinde koşmayı] emreder.)
[Bekara 168-169]
(Şeytan sizi [Allah yolunda infak ederken] fakir olursunuz diye
korkutur ve [sadaka vermemenizi] emreder.) [Bekara 268]
(Şeytan onları [taşkınlığa meylettirip] hidayete uzak bir sapıklığa
düşürmek ister.) [Nisa 60]
(Şeytana itaat etmeyin, o size açık düşmandır diye size nasihat
vermedim mi?) [Yasin 60]
(Şeytan, şarap ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin bırakmak
ister. Sizi, Allah’ı zikirden ve namazdan alıkoymak ister. Siz bunlardan
[ayıplarını, zararlarını bildikten sonra] hâlâ sakınmaz mısınız?) [Maide 91]
([Nefsine uyarak] Allahü teâlânın dininden yüz çevirenlere,
[dünyada] bir şeytan musallat ederiz.) [Zuhruf 36]
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Allahü
teâlânın
rahmeti
cemaat
üzerinedir.
Şeytan,
Müslümanların cemaatine katılmayıp muhalefet eden kimse ile
beraberdir.) [D.Kulub]
(Sürüden uzak kalan koyunu kapan kurt gibi, şeytan da insanın
kurdudur. Bölünüp parçalanmaktan sakının, cemaat halinde birleşin,
mescitlere koşun!) [Tirmizi]
Şeytanın saldırı yolları
Sual: Şeytan daha çok hangi yolla insanı kandırmaya çalışır?
CEVAP
Şeytan çeşitli yollarla vesvese vermeye çalışır. Hikmet ehli bir zat diyor
ki: Şeytanın, bilhassa şu on yolla vesvese verdiğini görüp, ona göre tedbir
aldım:
1- Tul-i emel [uzun emel]
386
www.dinimizislam.com
Zevk ve safa sürmek için çok yaşamayı istemektir. Nerede, ne zaman
öleceğimi bilmiyorum. Aniden de ölebilirim diyerek, şu âyet-i kerimeyi
hatırladım:
(Hiç kimse nerede öleceğini bilmez.) [Lokman 34]
Sonra şu hadis-i şerifi de düşündüm ve böylece şeytanın verdiği
vesveseden kurtuldum:
(Cenneti isteyen, uzun emelli olmasın, dünya işi, ona ölümü
unutturmasın!) [İ.Ebiddünya]
2- Nefse uymak
Her nimetin çetin bir hesabının olduğunu ve aşağıdaki âyet-i kerimeleri
düşünüp, nefsime uymadım:
(Onları bırak; yesinler, eğlensinler ve boş ümit onları
oyalayadursun. [Kötü neticeyi] yakında görecekler!) [Hicr 3]
(Nefslerinin arzularını ilah edinenleri görmedin mi?) [Casiye 23]
3- Ucub
Şu âyet-i kerimeyi hatırladım:
(Onlardan kimi bedbaht, kimi mesuttur.) [Hud 105]
Hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Üç şey felakete götürür: Cimrilik, nefse uymak, ucbetmek.)
[Beyheki]
Mesut olacağımı bilmediğime göre, üstelik ucbun felaket olduğunu bile
bile niye ucbedeyim dedim ve ucubtan kurtuldum.
4- Kibir
(Kalbinde zerre kadar kibir olan, Cennete giremez) hadis-i şerifi ile
aşağıdaki âyet-i kerimeleri düşünerek kibretmekten sakındım.
(Allah, kibredenleri sevmez.) [Nahl 23]
(Allah katında en keremliniz, en çok takva ehli olanınızdır.)
[Hucurat 13]
Aşağıdaki hadis-i şerifi de düşünerek tevazu sahibi olmaya çalıştım:
(Allahü teâlâ, tevazu üzere olmamı emreyledi. Hiç kimseye
kibirlenmeyin!) [E.Davud]
5- Müslümanlara saygısızlık
Şu âyet-i kerimeyi hatırladım ve din kardeşlerime hürmet ettim.
(Asıl şeref, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve müminlerindir.)
[Münafikun 8]
6- Haset
Aşağıdaki âyet-i kerimeyi düşünerek kimsenin malına göz dikmedim:
(Biz, onların dünya hayatındaki maişetlerini aralarında taksim
ettik.) [Zuhruf 32]
387
www.dinimizislam.com
7- Riya
Aşağıdaki âyet-i kerimeyi düşünüp ihlasa sarılıp riyadan kurtuldum.
(Rabbine kavuşmayı dileyen, salih amel işlesin. İbadette Ona
hiçbir şeyi ortak koşmasın.) [Kehf 110]
8- Cimrilik, 9- Tamah, 10- Hırs
Tamah, mal toplama, biriktirme hırsıdır. Cimrilik ise, harcanması
gereken yerde para harcamaktan kaçınmaktır. Önce şu hadis-i şerifi
düşündüm:
(Cömertlik iman sağlamlığından ileri gelir. İmanı sağlam olan
Cehenneme girmez. Cimrilik, [imandaki] şüpheden ileri gelir, böyle
kimse de Cennete giremez.) [Deylemi]
Sonra şu âyet-i kerimeleri düşünüp Allahü teâlâya güvendim ve
insanlardan ümidimi kestim:
(Sizin yanınızdakiler tükenir. Allah katındakiler bakidir.) [Nahl 96]
(Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder.
Ummadığı yerden rızkını verir.) [Talak 2-3]
(Her canlının rızkı Allah’ın üzerinedir.) [Hud 6]
Şeytanın hileleri ve itirafları
İbni Abbas hazretleri anlatır:
Resulullah ile beraber iken birisi izin isteyip içeri girmek istedi.
Resulullah (O İblistir) dedi. Hazret-i Ömer, (Ya Resulallah izin verin
onu öldüreyim) dedi. (Ya Ömer , biliyorsun ki; ona belli bir vakte kadar
mühlet verilmiştir. Kapıyı açın gelsin) buyurdu. Şeytan, içeri girince (Ben
buraya mecburen geldim. Allah gönderdi beni. İnsanları nasıl kandırdığımı
doğru olarak anlatacağım) dedi. Resulullah efendimiz sordu:
- Sevmediğin ve düşman olduğun kimseler kimlerdir?
- Dünyada en çok sevmediğim ve düşman olduğum kimseler, başta
sensin, sonra adil sultanlar, tevazu sahibi ve şükreden ve zekâtını veren
zenginler, halinden şikayetçi olmayan sabırlı, kanaatkâr ve ihtiyacını
bildirmeyen müslüman fakirler, doğru sözlü tüccarlar, ihlas sahibi ve ilmi ile
amel eden, şüpheli işlerden kaçan âlimler, din-i İslamı yaymaya çalışan
mücahidler, emr-i maruf ve nehy-i münker yapanlar, insanlara karşı
merhametli olanlar, tevbe-i nasuh ile tevbe edenler, haramdan kaçınanlar,
takva ehli gençler, daima abdestli bulunanlar, daima hayır ve hasenatta
bulunan cömertler, hayâ ve edep sahibi güzel huylu olan ve insanlara
faydalı olan müslümanlar, Kur'an-ı kerimi tecvide uygun olarak okuyan
hâfızlar, namazı vaktinde kılanlar ve herkes uyurken namaz kılan
388
www.dinimizislam.com
kimselerdir. Muhtaçları bulup sadaka verenleri de sevmem.
- Sevdiğin ve dost olduğun kimseler kimlerdir?
- Zalim idareciler, kibirli zenginler, hain tüccarlar, içki içenler, kötü
yerlerde teganni eden, şarkı söyleyen, fuhuş yapanlar, yetim malı yiyenler,
cimriler, yalan söyleyenler, gıybet edenler, kovuculuk edenler, hırsızlar,
Allah’tan gayrisi üzerine yemin edenler, şart olsun diyerek ikide bir nikah
üzerine yemin edenler, böylece nikahları gider, çocukları veled-i zina olur.
Farz borcu dururken nafile ile iştigal edenler, zekât vermeyip sadaka
verenler, namaza önem vermeyen ve geç kılanlar, temizlikte, abdestte,
namazda vesvese edenler, tul-i emele [uzun dünya arzularına] sahip
olanlar, hemen öfkelenip öfkesini yenemeyen kimseler benim dostum,
sevdiğim kimselerdir.
- Kimleri nasıl aldatmaya çalışırsın?
- En kuvvetli adamlarımın bir kısmını âlimlere gönderirim. Bazısını
gençlere, bazısını şeyhlere, bazısını da ihtiyar kadınlara musallat ederim.
Bir kısmını âbidlere, bir kısmını da zahitlerin başına dert ederim. Önceki
ümmetlerden bir âbid, tam 70 yıl ihlas ile Allah'a ibadet etti. Bu ibadetleri
sonucunda ona öyle bir hâl ihsan edilmişti ki; dua ettiği her hasta, şifaya
kavuşurdu. Onun peşine takıldım. Ona öyle numaralar yaptım ki, içki
içirdim, zina ettirdim ve katil yaptım, sonunda küfre soktum onu.
- En çok neyi seversin?
- Yalanı ve kibri. Çünkü ilk yalan söyleyen ve ilk kibirlenen benim.
Yalan söyleyen ve kibirlenen benim dostumdur. Yalan ve kibir benim
sıfatlarımdandır, kimde ne kadar varsa, o kadar bana benzemiş olur.
- Sana göre en büyük günah hangisi?
- Dünya sevgisi ve baş olma sevdası…
- Bir müslüman namaz kılınca, Kur'an okuyunca, tevbe edince ne
yaparsın?
- Namaz kılarken adeta beni bir sıtma tutar. Kur’an okuyunca, o zaman
eririm, tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi. Tevbe edince, belim kırılır, saçımı
başımı yolarım, bütün emeklerim boşa gitti diye feryat figan ederim.
Şeytanın tuzakları
İblis yeryüzüne indiği zaman Allahü teâlâya sordu:
- Ya Rab, beni kovdun ve yere indirdin. Benim evim yok.
- Evin hamamlardır.
- Toplantı yerlerim neresidir?
- Sokak, çarşı ve pazarlar.
- Yemeğim nedir?
- Besmelesiz yenilenler.
389
www.dinimizislam.com
- İçeceğim nedir?
- Alkollü içkiler.
- Ezanım nedir?
- Çalgı aletleri.
- Kitabım nedir? Ne okuyacağım?
- Uygunsuz şiirler.
- Benim hadislerim nedir?
- Yalan sözler.
- Av aleti ve tuzağım nedir?
- Kötü kadınlar.
- Yatak arkadaşım kimdir?
- Besmelesiz yatağa girenler ve sarhoşlar.
- Yol arkadaşlarım kimlerdir?
- Yola çıkarken, benim rızamı kazanmak değil de nefsinin peşinde
gitmeyi düşünenin yol arkadaşı olursun.
- Yardımcılarım ve elçilerim kimdir?
- Bid’at ehli senin yardımcılarındır, büyücüler elçilerindir.
- Kardeşlerim kim?
- Mallarını israf edenler ve kötü yolda harcayanlar senin
kardeşlerindir.
İblisin meleklere sorduğu sualler
Sual: İblisin meleklere sorduğu sualler nelerdir?
CEVAP
Şeytanın, meleklere sorduğu sualleri, Abdülgani Nablusi hazretleri
bildirmiştir.
şeytan dedi ki:
Kulun ibadetinin Allah’a hiç faydası olmadığı gibi, isyanının da hiçbir
zararı yoktur. Allah, neden emrinin yapılmasını, nehyinden kaçılmasını
isteyerek kullarını mükellef tutmuştur?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(İnsanlara, ibadetler faydalı, haramlar da zararlıdır. Allahü teâlâ hiçbir
şeye muhtaç olmadığı halde emir ve yasaklar vermekle kullarını
şereflendirmiştir.) [73. Mektub]
şeytan dedi ki:
Kâfirin günah işleyeceği muhakkak iken, onu yaratmasındaki hikmet
nedir? Secde kendine yapıldığı halde, Allah, niçin Âdem'e secde etmemi
390
www.dinimizislam.com
emretti?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Kul, sahibinin işlerinin sebebini soramaz! Allahü teâlâ bütün insanları
Cehenneme koyup, sonsuz azap yapsaydı, kimsenin bir şey söylemeye
hakkı olmazdı. Çünkü yarattığı kendi mülkünü kullanmaktadır. Başkasının
mülküne tecavüz yok ki zulüm denebilsin?) [266. Mektub]
Abdülgani Nablusi hazretleri de, naklen buyuruyor ki: (Allahü teâlâ,
İblise, (Ey İblis, sen beni tanımadın. Eğer tanısaydın, bana hiçbir
işimde karşı gelinmeyeceğini, itiraz edilmeyeceğini bilirdin. Benden
başka ilah yoktur. Yaptıklarımdan kimseye hesap vermem) buyurdu.]
(Hadika)
Evet, kâfirin günah işleyeceği muhakkaktır. Fakat Cenab-ı Hakkın
âdeti şöyledir ki, isyan etmeden kimseyi Cehenneme sokmaz. Bunun için
iman ve isyan imkanı verdiği kullarını imtihandan geçirdikten sonra mükafat
veya ceza vermektedir. Böylece kullar için bir bahane kalmamaktadır.
İblise de, (Secde et) emrini vererek imtihan etmiştir.
şeytan dedi ki:
Ben Allah’a değil, Âdem'e secde etmediğim için niye lanetlendim?
CEVAP
Şeytan, "Benim Âdem'e secde etmeyişimle, Allah’a isyanın ne alakası
var?" demek istiyor. Şeytan, isyanını Âdem aleyhisselama karşı yaptığını
zannediyor. Halbuki Hazret-i Âdem’in önünde (Secde et!) emrini Allahü
teâlâ veriyor. Bu emri dinlememek, Âdem aleyhisselama değil, Hak teâlâya
isyandır.
şeytan dedi ki:
Lanetlik olduğum halde, niçin insanları sapıtmam için bana imkan ve
uzun bir mühlet verildi?
CEVAP
Allahü teâlâ, isyan edenle itaat edenin belli olması için (Domuz eti
yemeyin, içki içmeyin) gibi bazı yasaklar koydu. Domuzu ve içkiyi yaratıp,
yasaklaması gibi, şeytanı yaratarak, insanları sapıtması için ona uzun bir
mühlet vermesi de insanlar için bir imtihandır. Bu imtihanı kazanmaları için
Allahü teâlâ kurtuluş yolunu da göstermiştir. Öyle bir imtihan yapıyor ki,
soru ve cevapların hepsi bellidir. (Şunları yaparsanız imtihanı kaybeder,
şunları yaparsanız kazanırsınız) buyurmuştur. İmtihanı kaybedenleri de
Cennete koyabilirdi. Fakat mülk Onun olduğu için, iman etmeyenlere
Cennetini haram kılmıştır. Hiç kimseyi de gücünün yetmeyeceği işlerle
mükellef kılmamıştır. Herkese akıl ve imkan vermiş, yapacağı işlerde
391
www.dinimizislam.com
serbest bırakmıştır. Artık insanlar için hiçbir bahane kalmamıştır.
Kalbe gelen düşünceler
Sual: Kalbe gelen kötü düşüncelerden sorumlu muyuz?
CEVAP
Düşünce kalbe beş şekilde gelir:
1- Kalbe gelip gider.
2- Kalbe gelip kalır. Ama insan o işi yapmak istemez.
3- Kalbe geleni yapıp yapmamakta tereddüt eder.
4- Kalbe geleni yapmayı tercih eder.
5- Kalbe geleni yapmaya kendini zorlar. (Hadika)
Kalbe gelen, ilk üç düşünce, elde olmadığı için günah olmaz. Diğer
ikisine ise sual ve azap ihtimali çoktur. İki hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ, kalbe gelip de, söylenmeyen ve yapılmayan kötü
şeyleri affeder.) [Buhari]
(Haram işlemeyi düşünüp, Allah’tan korkarak yapmayana günah
yazılmaz.) [Berika]
Biri, haram işlemeye niyet edip, Allah’tan korktuğu için vazgeçerse,
niyetinden dolayı günaha girmez. Nefse ve şeytana uymadığı, Allahü
teâlâya itaat ettiği için büyük sevaba da kavuşur. Eğer o haramı işlemeyişi
Allah korkusundan değil de, insanlardan utandığı için ise, sevaba
kavuşamaz. Hatta böyle düşüncenin de günah olduğunu söyleyen âlimler
vardır. Mesela İmam-ı Gazali ve İmam-ı Fahreddin Razi, (Harama kastedip
de insanlardan utandığı için işlemeyen kimse günaha girer) buyurdu. Bazı
âlimler de, (Haram işlemeyi hatırından geçirse, fakat azmetmese günahkâr
olmaz) buyurdu. Azmederse günahkâr olur, ama o işi yapma günahı kadar
değildir. (Bezzaziye)
Bazı âlimler de, (Yalnız kalbe gelen şeyler günah olmaz) buyurdu. Bir
hadis-i şerif meali:
(Kötü düşünce, söylenmedikçe ve buna uygun hareket
edilmedikçe affolur.) [Beyheki]
Kibir, ucub, suizan gibi hususlar bunun dışındadır. Çünkü bunlar zaten
kalb ile olur.
Netice olarak kalbe gelen kötü şeyleri defetmeye çalışmalı, kalbi çirkin
şeylerden, bozuk düşüncelerden temizlemeli ve güzel ahlakla süslemelidir!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette fâsık-salih herkes pişman olur. Fâsık, fıskı bırakıp
doğruluk ve takva üzere bulunmadığına, salih ise daha çok ibadet
392
www.dinimizislam.com
etmediğine pişman olur.) [Feraid-ül fevaid]
O halde vaktin kıymetini bilip Allahü teâlânın rızasına uygun işler
yapmaya çalışmalı!
Günah işlemeye karar
Sual: Bir günahı işlemek için karar verilse, ama yapılmasa yine günah
olur mu?
CEVAP
Günah işlemeyi düşünmek, işlemeye niyet etmek, karar vermek günah
olmaz, yapmak günah olur. Diğer ümmetlerde karar vermek de günah idi.
Bu ümmete günah olmadı. Bu da, ümmet-i Muhammed’e Allahü teâlânın
bir ihsanıdır.
İlham ve vesvese
Sual: Kalbimize gelen düşüncelerin, melekten mi, yoksa, şeytandan
mı olduğu, nasıl anlaşılır?
CEVAP
Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Kalbe gelen düşüncenin kimden geldiğini anlamak için, İslamiyet’e
uygun olup olmadığına bakılır. Kalbe gelen düşünce, nefse acı gelirse,
hayır olduğu; tatlı gelir, hemen yapmak isterse, şer olduğu anlaşılır. Bir
hadis-i şerif meali şöyledir:
(Melekten gelen ilham, İslamiyet’e uygun olur. Şeytandan gelen
vesvese, İslamiyet’ten ayrılmaya sebep olur.) [Tirmizi]
Allahü teâlâ, herkesin kalbine bir melek vazifelendirmiştir. İnsanın
kalbine bu melekten gelen iyi düşüncelere ilham; şeytandan gelen kötü
düşüncelere, vesvese; nefsten gelen kötü düşüncelere ise, heva denir.
İlham ve vesvese devamlı olmaz. Nefsin hevası ise, devamlıdır ve gittikçe
artar. Vesvese, dua ederek, zikrederek azalır ve yok olur. Bir hadis-i şerif
meali:
(Şeytan, kalbe vesvese verir. Allah’ın ismi zikredilince, söylenince
kaçar. Söylenmezse vesveselerine devam eder.) [Ebu Ya’la]
Vesveseden kurtulmak için çalışmalıdır. Nefse uyan kimse,
vesveselere esir olur. Nefsine uymayanın ise, ilhama uyması kolay olur.
(Berika)
Namazdan sonraki vesvese
Sual: İnsanın kalbine şeytandan gelen "acaba abdestim var mı? yoksa
ve ben ya var diye hatırlıyorsam" gibi vesveseler geldiğinde ne yapmalı?
CEVAP
393
www.dinimizislam.com
Hem (şeytandan gelen) diyorsunuz hem de ne yapmalı diye
soruyorsunuz. Elbette bu vesveselere önem vermemeli. Abdest aldığınızı
hatırlıyorsanız mesele yok. Abdestim var kabul edilir.
Sual: Namazda bazen üçüncü mü dördüncü rekat mı diye şüpheye
düşüyorum. Bazen namazdan sonra aklıma geliyor vesvese ve iade
ediyorum. Uygun mudur?
CEVAP
Uygun değildir. Namazdan sonraki vesveseye itibar edilmez. Şunu hiç
unutmayın, çünkü namaz kılan herkese lazımdır: Fıkıhta şüphe ile zan
farklıdır. Şüphe, üç mü dört mü kıldığını hiç bilememektir. Zan ise, bir tarafı
biraz ağır basar. Zannıma göre üç kıldım denirse üç olur. İbadetlerde zan
geçerlidir. Hükümler de ise zan geçersizdir. % 100 bilmek gerekir. Buna
göre, üç mü dört mü kıldım diye zan ederse, zannı ne tarafta ise öyle
hareket eder. Zan edemiyor da, şüphe ediyorsa, o zaman üç kıldım der ve
üçüncüde oturur, bir rekat daha kılar ve secde-i sehv yapar. Zan ile
şüpheyi iyi bilmek gerekir.
Kalb dönektir
Sual: İnsan çok sevdiği birinden, basit bir şey yüzünden nefret
edebiliyor veya nefret ettiğini sevebiliyor. Bazen kalbim sakin oluyor, bazen
vesveseler, düşünceler beni rahatsız ediyor. Neden böyle oluyor?
CEVAP
Kalbe ruh, gönül de denir. Kalb, kelime olarak, bir hâlden bir hâle
değişme, dönme gibi anlamlara gelir. Bir Müslüman da, çeşitli vesveselere,
günahlara maruz kalabilir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Müminin kalbi, kaynayan tencereden çok değişikliğe maruz kalır.)
[İ. Ahmet]
(Kalb serçe kuşu gibidir, her an bir tarafa yönelebilir.) [Hâkim]
(Günah işleyenin kalbinde siyah bir nokta meydana gelir. Eğer
tevbe ederse o leke silinir. Tekrar günah işlerse, o leke büyür ve
kalbini tamamen kaplar.) [Tirmizi]
(Kalbler, çeşitli fitnelere maruz kalır. Fitneye maruz kalan kalbde
bir siyah leke hâsıl olur. Fitneyi reddeden kalbde ise, beyaz bir nokta
meydana gelir, kalbi bembeyaz olur. Fitne artık ona zarar veremez.
Bulanık kalb, siyah bir taş gibidir. Yamuk veya ters bir bardağa
benzer. Marufu bilmez, münkeri yadırgamaz. Nefsinin esiri olur.)
[Müslim]
Kalb, böyle hallere girebileceği için, Peygamber efendimiz, ümmetine
394
www.dinimizislam.com
öğretmek için şöyle dua etmiştir:
(Ey kalbleri [iyiden kötüye, kötüden iyiye] çeviren Allah’ım, kalbimi,
dininde sabit kıl [dininden döndürme, ayırma]!) [Tirmizi]
Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(İman edenlerin kalbleri, Allah’ı anmakla itminana [huzura]
kavuşur. İyi bilin ki, kalbler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur.)
[Rad 28]
İman etmeyeceği Allah indinde bilinen kâfirin kalbi ise, mühürlüdür.
Onun hidayete gelmesi mümkün değildir. Hakkı işitmezler, gerçekleri
görmez ve anlamazlar. İki âyet-i kerime meali:
(Biz onların kalblerini mühürleriz de, onlar [gerçekleri] işitmezler.)
[Araf 100]
(Allah onların kalblerini de, kulaklarını da mühürlemiştir.
Gözlerinde de [gerçekleri görmeyen] perde vardır. En büyük azap
onlarındır.) [Bekara 7]
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Kalbler dört çeşittir: 1- Kılıfsız kalb, 2- Kılıflı kalb, 3- Ters Kalb, 4Yamuk kalb.
Kılıfsız kalb: Bu müminin nurlu kalbidir. Hep iman nuru parlar.
[Rahmete açıktır.]
Kılıflı kalb: Kâfirin kalbidir. [Taş gibidir, hareketsizdir. Rahmete
kapalıdır.]
Ters kalb: Münafığın kalbidir. [Hakkı bildiği halde, inanmaz, ama
inanır görünür. Kâfir kalbi gibi bu da terstir.]
Yamuk kalb: İçinde iman da, nifak da olan kalbdir. Onun imanının
misali, bir tohum tanesi gibidir ki, o taneyi su büyütür. Oradaki nifakın
misali ise, irin ve kanın büyüttüğü çıban gibidir. Bu ikisinden hangisi
diğerine galip gelirse kalbde o hâkim olur.) [İ. Ahmed]
Vesvese edince
Sual: Çok vesveseliyim, abdestte, gusülde namazda niyet ettiğimi
unutuyorum, bunları niyetsiz yapsam sahih olur mu? Kuru yer kaldı
zannederek defalarca orayı yıkıyorum. Az bir kuru yer kalsa abdestim ve
guslüm sahih olur mu? Abdestim bozuldu mu acaba diye çok vesvese
ediyorum, abdestsiz namaz sahih olur mu? Elbiseme necaset bulaştı
sanıyorum. Necis elbise ile namaz kılınırsa sahih olur mu? İmamın
durumunu bilmiyorum, imam ateist falan ise kıldığım namaz sahih olur mu?
Yiyip içtiğimiz gıdalarda, alkol veya domuz yağı vardır, hayvanlar
besmelesiz kesilmiştir diye vesvese ediyorum. Bunun gibi durumlarda ne
395
www.dinimizislam.com
yapmam gerekiyor?
CEVAP
1- Niyet etmediğini bilmeyen yani yüzde yüz ben niyet etmedim
diyemeyen kimse, niyet etmiş demektir, namaz sahihtir. Gusülde ve
abdestte ise zaten niyet şart değildir.
2- Abdestte veya gusülde kuru yer kaldığı bilinmiyorsa, kuru yer kalsa
bile bilmediği için, abdest ve gusül sahihtir.
3- Abdest aldığını biliyor ama, abdestinin bozulduğunu bilmiyorsa,
abdesti bozulmuş bile olsa, abdesti var kabul edilir ve namazı sahih olur.
4- Elbisede necaset olduğu bilinmiyorsa, o elbise necis olsa da, namaz
sahih olur.
5- İmamın ateist olduğu bilinmiyorsa, namaz sahih olur. Dinimiz,
imamın kalbine bakın demiyor. Zahire bakılır. Görünüşte küfrünü gerektiren
bir şey yoksa, namaz sahih olur.
6- Yiyip içtiğimiz gıdalarda alkol ve domuz yağı olduğunu bilmiyorsak,
temiz kabul edilir. Gıdaların içinde necaset olsa bile, bilmediğimiz için
günah olmaz. Yediğimiz her gıdayı analiz ettirmemiz gerekmez.
7- Dinimizin bütün hükümleri böyledir. Mesela bir kimse, evlendiği
eşinin süt kardeşi olduğunu bilmiyorsa, o süt kardeşi olsa bile, hiç kimse
bilmediği için, onunla evlenmesi günah olmaz.
Vesvese dinin hükmünü bilmemekten kaynaklanır. Yukarıdaki
hükümleri bilen kimse, hiçbir konuda vesvese etmez.
Vesvese için
Sual: Mızraklı ilmihalde, abdest aldıktan sonra, şalvarının, çamaşırının
içine su serpmek müstehabdır deniyor. Su serpmekle orada necaset varsa,
temizlenmiş olmadığına göre, bu bir hurafe değil midir?
CEVAP
Mızraklı ilmihal, dinimizde muteber bir eserdir. Muteber eserlerde
hurafe olmaz. Siz sadece Mızraklı İlmihalde görmüşsünüz, bu husus
muteber bütün kitaplarda vardır. Su serpilmesi orayı temizlemek için değil,
vesveseyi yok etmek içindir. Bir kimse iç çamaşırına su dökerse, bakıp
orada bir yaşlık gördüğü zaman, bu benim döktüğüm su demeli, idrar diye
şüphe etmemeli. Vesveseli insanların vesveseden kurtulmaları için, bunu
bizzat Resulullah efendimiz bildirmiştir. İki hadis-i şerif şu mealdedir:
(Cebrail aleyhisselam gelip, abdest aldıktan sonra, iç çamaşıra su
serpilmesini bildirdi.) [İbni Mace, Tirmizi]
Resulullah, abdest aldıktan sonra, abdest bozduğu mahalle su serpti.
396
www.dinimizislam.com
(Ebu Davud, Tirmizi, Nesai) [Resulullah efendimizin su serpmesi, ümmeti
içindir. Böyle su serpin vesvese etmeyin demektir.]
Şeytan ve zararları
Sual: Şeytanın çeşitleri var mıdır, zararları nelerdir?
CEVAP
Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylere, şeytan denir. Şeytan üç çeşittir:
İblis, nefs ve kötü arkadaş.
1- İblis ve avaneleri: Bu şeytanlar, cin sınıfından ve İblis’in
soyundandır. İblis çok âlim idi. Âdem aleyhisselama karşı secde etmesi
emredilince, kibirlenip, secde etmedi. Daha önce meleklerin hocasıyken,
sonra ebedi olarak lanetlendi ve şeytanların reisi oldu. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Öfke şeytandandır. Şeytan ateşten yaratıldı. Ateş suyla söner.
Öfkelenen abdest alsın!) [Nesai]
(Öfkelenen otursun, otururken öfkelenen de yatsın.) [Ebu-ş-şeyh]
(Aksırmak Rahmandan, esnemek şeytandandır.) [Tirmizi]
(Kuvvetli aksırmak da şeytandandır.) [İbni Sünni]
(Namazda esnemek şeytandandır.) [Buhari]
(Acele şeytandan, teenni Rahmandandır.) [Tirmizi] (Teenni, temkinli,
ihtiyatlı olmaktır.)
(Şu beş şey hariç, acele şeytandandır. Kızını evlendirmek,
borcunu ödemek, cenaze işlerini çabuk yapmak, misafiri doyurmak,
günaha hemen tevbe etmek.) [İ. Ahlakı]
(Feryat etmeden ağlayın; çünkü göz ve kalbden gelen şey
Allah’tandır, elden ve dilden gelen şey, şeytandandır.) [Buhari]
(Ağlamak merhamettendir. Bağırıp çağırmak, şeytandandır.) [İbni
Sa’d]
(Gece merkep anırırsa ve köpek havlarsa, şeytandan Allah’a
sığının; çünkü hayvanlar sizin görmediklerinizi görürler.) [İ. Sünni]
(Vesvese şeytandandır. Necaset temizlerken, vesveseden
sakının!) [Tirmizi]
(Namazda hayz görmek ve uyuklamak şeytandandır.) [İ. Mace]
(Namazda esnemek, kusmak ve burun kanaması şeytandandır.)
[Tirmizi] (Bu ve benzerlerinin istisnası vardır. Mesela Ramazan ayında
esnemek şeytandan değildir, sinirseldir. Kusmak, burun kanaması,
uyuklamak gibi şeylerin, şeytandan olmayanları da vardır.)
(Cumada
uyuklamak
şeytandandır.
Uyuklayınca
yerinizi
değiştirin.) [İ. Ebi Şeybe]
397
www.dinimizislam.com
(Güzel rüya Allah’tan, kötü rüya şeytandandır. Kötü rüya gören,
kimseye anlatmasın, sol tarafına tükürsün [tü, tü diyerek tükürür gibi
yapsın] ve şeytandan Allahü teâlâya sığınsın. Böyle yapana, o rüya
zarar vermez. Güzel rüya gören de, onu sevdiği kişilere anlatsın.)
[Buhari]
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Fakirlikten korkmak, uğursuzluğa inanmak da, şeytandandır. Bir âyet-i
kerime meali:
(Şeytan fakirlikle korkutup, size cimriliği emreder.) [Bekara 268]
Şeytan, musallat olup da günaha teşvik edince, hemen Allah’ı
zikretmeli yani kelime-i tevhid okuyarak, estağfirullah diyerek Allahü teâlâyı
anmalıdır. Bir âyet-i kerime meali:
(Rahman olan Allah’ı zikretmekten gâfil olana, yanından
ayrılmayan bir şeytan musallat ederiz.) [Zuhruf 36]
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Şeytan, zikredilince kaçar, zikredilmezse, vesveseye devam
eder.) [Ebu Ya’la]
Celaleddin-i Suyuti hazretleri buyuruyor ki:
Şeytanın vesvesesinden, sıkıntıdan kurtulmak için, her gün bu duayı
okumalıdır: “Yâ Allah-ür-rakîb-ül-hafîz-ür-rahîm. Yâ Allah-ül-hayy-ülhalîm-ül’azîm-ür-raûf-ül-kerîm. Yâ Allah-ül-hayy-ül-kayyüm-ül-kâimü
alâ külli nefsin bimâ kesebet, hul beynî ve beyne adüvvî!” (Kitab-ürrahme fit-tıbb-i vel-hikme)
2- İnsanın nefsi: İçimizde bulunur, hep kötülük isteyen bir kuvvettir.
Bu, şeytana göre daha zararlıdır; çünkü içtedir. İçteki yara gibi tedavisi
zordur. Şeytan, bir konuda, bir kere vesvese verip gider. Nefis, çok
inatçıdır, aldatıncaya kadar uğraşır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor
ki:
Şeytandan gelen hastalıklar, küçük bir ilaçla kolayca giderilebilir.
Nefsimiz, her zaman yanımızda bulunan, azılı can düşmanıdır. Dışarıdaki
düşmanımız, bu iç düşmanın yardımıyla bize saldırır. Onun yardımıyla bizi
yaralar. Nefsin her isteği, Allahü teâlânın yasak ettiği şeylerdir. Her işi,
sahibi olan ve bütün iyiliklerin sahibi bulunan Allahü teâlâya karşı
gelmektir. Hep, kendi can düşmanı olan şeytana uyar.
3- Kötü arkadaş: Üç düşmanın en tehlikelisi budur. Dünyada rezil
eder, ahirette Cehenneme götürür. Kitap, gazete, dergi, radyo, TV, internet
siteleri de, birer arkadaştır. Bunlar kötü olursa, felaket olur. Bir hadis-i şerif
meali şöyledir:
(Kişinin dini arkadaşının dini gibidir. Kiminle dostluk ettiğine
398
www.dinimizislam.com
dikkat et.) [Hâkim]
Allahü teâlâ, Davud aleyhisselama da şöyle vahyetti:
(Beni sevmeyenlerle arkadaşlık etme! Bunlar senin düşmanındır.
Kalbini karartır ve seni benden uzaklaştırır.) [İ. Gazali]
Vesvese ihtiyat değildir
Sual: Besmelesiz kesilmiş hayvanı yani leş yemek, alkollü veya
domuz yağlı necis besinleri ve domuz jelatinli gıdaları yemek haram iken
nasıl helâl denebilir?
Cochineal diye bir böcekten, kimyasal filtreleme yoluyla elde edilen,
karmin isimli madde, boya olarak, her marka kolanın içine konuyor. Fare,
meyan kökünü çok sever, meyan köküne pisliklerini bulaştırır, meyan
kökünden de kola yapılır. Her kolada bunlar olduğuna göre, her çeşit kolayı
içmek haram iken nasıl caiz denebilir? Burada bildirilen haram gıdaları
yememek farz değil mi? Şüpheli olan gıdaları da yememek ihtiyat değil
midir?
CEVAP
Dediğiniz şeylerin hepsi haramdır, fakat içinde o haram maddelerin
olduğu kesin bilinmedikçe, sakınmak, vesvese, kuruntu ve zararlı olur,
haram olmaz, zanla kesin hüküm verilmez. (Buna haram madde konmuş
olabilir, tedbirli olmak gerekir) demek takva ve ihtiyat değil, vesvesedir.
Vesvese bir hastalıktır ve günahtır. Ben takva sahibiyim, şüphelilerden
kaçıyorum demek, dinimizi iyi bilmemekten kaynaklanan bir vesvesedir.
İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:
Yiyecek ve içeceklerde şüphe edip yememek, takva değil, vesvesedir.
Mesela dinimiz, (Haram olduğu bilinmeyen şeyleri yiyin) buyuruyor.
(Bilinmese de, haram ve necis şeyler yenmez, mutlaka necis olmayanı
yiyin) demiyor. Böyle emretseydi, her şeyden şüphe eder, hiçbir şey
yiyemezdik. Bir şeyin necis olmadığını tespit etmek genelde imkânsızdır.
[Mesela fırıncının çocuğu un çuvalının üstüne işeyebilir. Yahut fareler unun
içine girip kirletebilirler. Fırıncı bunları bilmediği için veya bile bile ekmek
yapıp bize verebilir. Bu ekmeği yememiz günah olmaz. Onun için dinimiz,
necis ve haram olsa da, (Necis ve haram olduğu bilinmeyenleri
yiyebilirsiniz) buyuruyor. Bu inceliği iyi anlamalıdır.]
Resulullah efendimiz bir müşrikin, Hazret-i Ömer de, bir Hıristiyan’ın
kullandığı [belki de necis olan] testiden abdest almıştır. Eshab-ı kiram,
gayrimüslimlerin verdiği suları içerler, onların sattığı et, peynir gibi gıdaları
alırlardı. Hâlbuki pis, necis olan şeyleri yemek haramdır. Kâfirler ise
ekseriya pis olur. Elleri, kapları şaraplı olur. Hayvanı Besmelesiz keserler.
399
www.dinimizislam.com
Eshab-ı kiram, bunlara rağmen, necis olduğunu kesin bilmedikleri için,
vesvese etmeyip, bu çeşit gıdaları yerlerdi. (İhya)
İmam-ı Kastalani hazretleri buyurdu ki:
Peygamber efendimiz, Hayber’de, Eshab-ı kiramla bir Yahudi’nin
zehirli kebabından bir lokma yedikten sonra, (Bu et, bana zehirli
olduğunu söyledi) buyurup başka yemedi ve son hastalığında,
(Hayber’de yediğim zehirli etin acısını hâlâ hissediyorum) buyurdu.
(Mevahib)
Resulullah efendimiz, bir Yahudi’nin ekmeğini ve yağlı yemeğini temiz
mi diye sormadan yedi. Bu domuz yağı mı, koyun yağı mı, ekmeğin
hamuru suyla mı, yoksa şarapla mı yoğruldu diye sormadı. Müşrik kadının
su kabından abdest aldı. Bunlar, araştırmanın gerekmediğine birer delildir.
(Berika)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
Kâfirlerle alış veriş eden Müslümanları pis bilmek, bunların yiyecek ve
içeceklerinden sakınmak, ihtiyat değil, bu halden kurtulmak ihtiyattır.
(Mektubat 3/22)
Kâfirler, gıdalarımıza necaset katabilecekleri gibi, zehir de katabilirler.
Nitekim Yahudi, yemeğe zehir katmıştır. [Hâlbuki zehir yemek haramdır.]
Peygamber efendimiz de, araştırmadan o zehirli yemeği yemiştir. Çünkü
necis olduğu bilinmeyen şeyleri yememek takva değil, vesvese olur.
(Hadika)
Dinimizde, (Bir şeyin helal olması için delil aranmaz, haram olması
için delil aranır) kaidesi vardır. Necis olduğuna bir delil bulunmazsa, temiz
kabul edilir. (Usul-i Pezdevi)
[Sucuk, meşrubat ve diğer] gıdaların içine necaset katılsa, fakat
katıldığı bilinmese yemek caiz olur. Bilmek, ya bizzat görmekle veya âdil
Müslümanların necaset katıldığını biz gördük demeleriyle anlaşılır.
Katılıyormuş demekle haram olmaz. (Eşbah)
Gıda maddelerine hile yapılabilir. Fabrikada içine çeşitli necasetler
katılabilir. Yahut ihmal yüzünden necaset karışabilir. Reçelin, pekmezin
içine fare düşüp ölebilir. İmalatçı, kazanı dökmeyebilir. Meşrubatlara alkol
veya necaset karışabilir, fakat içinde necaset olduğu bilinmeyen bütün gıda
maddeleri temiz kabul edilir, yenmesi günah olmaz. (Tahrir)
400
www.dinimizislam.com
Bazı kaynak kitaplar
Nakli esas alan kitap
Sual: Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabı neden kıymetlidir?
CEVAP
Nakli esas aldığı ve içinde şahsi düşünce olmadığı için kıymetlidir.
Yüzlerce kıymetli eserden hazırlanmıştır. Her okuyucunun bu eserleri
bulup faydalanması imkânsız denecek kadar zordur. Balın kıymetli bir gıda
olması, birçok çiçekten toplanarak hazırlanmasından ileri gelmektedir.
Seadet-i Ebediyye de buna benzer. Dinî kitap sorana, şu büyük
kütüphanede var denilse, ona yalnız bir kitap değil, binlerce kitap tavsiye
edilmiş olur. İşte S. Ebediyye de tek bir kitaptır; ama yüzlerce kitabın
özetidir.
Piyasada bulunan bazı ilmihallerdeki bilgilerin hataları bir tarafa, doğru
olan bir meselenin hangi kitabın hangi sayfasından alındığı da
bilinmemektedir. Bunlardan bazıları muteber bir kitaptan naklederken hata
etmektedir. Tamamen nakle dayanan bu eser, ufak bir yanlışlığa meydan
vermemek için defalarca kontrolden geçmiş ve her meselenin hangi kitabın
neresinden alındığı bildirilmiştir.
Redd-ül-Muhtar, Halebi, Hadika, Mektubat-ı Rabbani gibi birçok
kıymetli kitaplardan meydana gelen bu eseri okuyan, bahsi geçen muteber
kitaplardaki gereken bilgileri okuyup öğrenmiş olur. İmanın esasları, Ehl-i
sünnet itikadı, çok geniş ve herkesin anlayabileceği şekilde açıklanmıştır.
Batıl fırkalar ve dinler, inançlar bildirilerek, Müslümanlar bunların
zararlarından korunmuştur. İtikadı meselelerden sonra, İslam’ın beş şartı
çok geniş bir şekilde açıklanmıştır. Her konu Hanefi mezhebine göre
hazırlanmış, zaman zaman diğer üç mezhebe göre de hükümler ayrıca
bildirilmiştir. Hiç bir Türkçe ilmihalde olmayan, ihtiyaç halinde yapılan
mezhep taklidi geniş olarak açıklanmıştır. Müslümanların herhangi bir
özürle kendi mezhebine göre yapamadığı amelleri, hak olan dört
mezhepten birini taklit ederek nasıl yapacağı anlatılmıştır.
Kırk yıldan fazla süren bir araştırmanın ürünü olan ve yüzden fazla
baskısı yapılan bu eser, çeşitli ilim adamlarının tetkikinden de geçmiştir.
Ruh çağırmak ve cin hakkında uzun açıklamalar yapılmıştır. Tefsir, meal
hakkında yeterli bilgi verilmiştir. Hadis-i şerif çeşitleri de, geniş olarak
açıklanmıştır. İslamiyet’te kadının yeri, kadının ve kocasının birbirlerine
karşı hak ve görevleri ve evlilik hakkında geniş bilgi verilmiştir. Yemesi,
içmesi haram ve helal olanlar bildirilmiştir.
Kısacası, bu kıymetli eserde, bir Müslümana gereken bütün dini bilgiler
401
www.dinimizislam.com
vardır. Hepsi de en kıymetli eserlerden derlenmiştir. İngilizceye de
çevrilmiştir. Bu kitabı baştan sona dikkatlice okuyan kimse, dinimizin bütün
emir ve yasaklarını öğrenir. Dinimiz hakkında yeterli bilgiye sahip olur. Din
düşmanlarının hilelerine aldanmaz. Her Müslümanın, dinimizi çok iyi
bilmesi şarttır. Dinini bilmeyenin dini yok demektir. 1248 sayfalık bu dev
eseri, her Müslümanın okuyup, çoluk çocuğuna da okutması gerekir. En
güzel hediye, en güzel mirastır. Bu kitap, www.hakikatkitabevi.com
adresinden okunup temin edilebilir. Bu sitede, tamamını sesli dinleme
imkânı da mevcuttur.
Tam İlmihal kitabı
Müjde verir millete,
Herkesedir hitabı,
Kavuşturur devlete*,
Tam İlmihal kitabı.
Takip eder her çağı,
Gerçek ilmin kaynağı,
Doğru bilgi yumağı,
Tam İlmihal kitabı.
Atom, füze uzayı,
Güneş, Yıldız ve Ay’ı
Yazar fizik kimyayı,
Tam İlmihal kitabı.
Katıksız Ehl-i sünnet,
Âlimler verir kıymet,
Bilene büyük nimet,
Tam İlmihal kitabı.
Doğru tanıtır dini,
Âlim eder kendini,
Bilir nefsin fendini*,
Tam İlmihal kitabı.
Tutup yerden kaldırır,
Suyu çölde buldurur,
Kalbe ilim doldurur,
Tam İlmihal kitabı.
Yıkar kini garazı*,
Söker kalbden marazı*,
Rabbini eder razı,
Tam İlmihal kitabı.
Över ilmi sevmeyi,
402
www.dinimizislam.com
İncitme der kimseyi,
Aydınlatır çevreyi,
Tam İlmihal kitabı.
Emin mehaz* yeridir,
Sanatının eridir,
Halis altın gibidir,
Tam İlmihal kitabı.
Hakka hak vermek için,
Batılı yermek için,
Gerçeği görmek için,
Tam İlmihal kitabı.
Uydurmaz cehalete,
Sevk eder adalete,
Koşturur fazilete,
Tam İlmihal kitabı.
İlim istersen eğer,
Okunur hep beraber,
Nakle verir çok değer
Tam İlmihal kitabı.
Okuyan eder hayret,
Görülür onda gayret,
Ediyor hakka davet,
Tam İlmihal kitabı.
Dağıldı ilden ile,
Duyuldu dilden dile,
Dolaştı elden ele,
Tam İlmihal kitabı.
Nurlanır bütün yüzler,
Yayılır güzel sözler,
Ehl-i sünneti izler,
Tam İlmihal kitabı.
İbret ile baktırır,
Bid’atleri yıktırır,
Bir meşale yaktırır,
Tam İlmihal kitabı.
Okunur her devirde,
Deva olur her derde,
Kaldırır gözden perde,
Tam İlmihal kitabı.
403
www.dinimizislam.com
Dini doğru bildirir,
Kalbden pası sildirir,
Son nefeste güldürür,
Tam İlmihal kitabı.
Onu kötüler zalim,
Bilmez ki evde âlim,
Okunmalı sağ salim,
Tam İlmihal kitabı.
Kötülenir ne diye,
Sapıklara reddiye,
Neslimize hediye,
Tam İlmihal kitabı.
Vesikayla nakleder,
Bırakmaz kalbde keder,
Bulunmaz bir şaheser,
Tam İlmihal kitabı.
(*) Kelimeler:
Devlet: Büyük nimet
Mehaz: Bir eserin kaynakları
Fent: Hile
Garaz: Kin, düşmanlık
Maraz: Hastalık
Mektubat-ı Rabbani
İslam âleminde imam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat'ı kadar kıymetli
bir kitap daha yazılmamıştır. Mektubat, üç cild olup, beş yüz yirmi altı
mektubunun toplanmasından meydana gelmiştir. Kelâm ve fıkıh bilgilerini,
tasavvufun marifetlerini açıklayan uçsuz bir derya gibi eşsiz bir eserdir.
Mektubat'ın birinci cildi 1616 senesinde talebelerinin meşhurlarından
Yar Muhammed Cedid-i Bedahşi Talkani tarafından toplanmıştır. Birinci
cildde 313 mektup vardır. Bu cildin son mektubu, Muhammed Haşim-i
Keşmi'ye yazılmıştır. İmam-ı Rabbani hazretleri birinci cildin son
mektubunu yazınca, (Muhammed Haşim'e gönderilen bu mektupla
resullerin, din sahibi peygamberlerin ve Eshab-ı Bedr'in sayısına uygun
olduğundan, üç yüz on üç mektupla birinci cildi burada bitirelim)
buyurmuştur.
İkinci cildi ise 1619 senesinde yine talebelerinden, Abdülhay Pütni
tarafından toplanmıştır. Bu cildde Esma-i hüsna yani Allahü teâlânın hadis404
www.dinimizislam.com
i şerifte geçen doksan dokuz ismi sayısınca doksan dokuz (99) mektup
vardır.
Üçüncü cild de imam-ı Rabbani hazretlerinin vefatından sonra 1630
senesinde talebelerinden Muhammed Haşim-i Keşmi tarafından toplanmış
olup, bu cildde de Kur'an-ı kerimdeki surelerin sayısınca yüz on dört (114)
mektup vardır. Her üç cildde toplam beş yüz yirmi altı (526) mektup vardı.
İmam-ı Rabbani hazretlerinin vefatından sonra on mektubu daha üçüncü
cilde ilave edilmiştir. Böylece toplam mektup adedi (536) olmuştur.
Mektubat'daki mektupların birkaçı Arabi, geri kalanların hepsi Farisi’dir.
Çeşitli zamanlarda basılmıştır. Mektubat’ın birinci cildi Mektubat
Tercemesi ismiyle Hakikat Kitabevi tarafından yayınlanmıştır. İkinci ve
Üçüncü cildlerdeki mektuplardan da gerekli olanları Hakikat Kitabevi
yayınlarından olan Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabında yayınlanmıştır.
Bu kıymetli eserler, www.hakikatkitabevi.com adresinden okunabilir ve
temin edilebilir.
Mektubat’ı anlamak
Sual: İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat’ını anlamamız şart
mıdır? Mektuplarda süluk, cezbe, seyr-i fillah gibi birçok kelime ile
karşılaşıyoruz. Bunların manalarını bilmek gerekir mi?
CEVAP
Gerekmez. Bilsek de anlayamayız. Seyyid Abdülhakim Arvasi
hazretleri, (Allahü teâlânın kitabından ve Resulullah’ın hadislerinden sonra,
İslam kitaplarının en üstünü, en faydalısı, İmam-ı Rabbani hazretlerinin
Mektubat kitabıdır. Mektubat’ı anlamak için değil bereketlenmek için
okumalıdır) buyuruyor.
(Kitap okumak, sohbetin yarısıdır) buyuruluyor. Yani, bir büyük zatın
kitabını muhabbetle okuyan, sohbet etmiş gibi O’ndan istifade eder.
Mektubat’ı severek okuyan da, İmam-ı Rabbani hazretlerini sever, tanır,
nasibi ve muhabbeti miktarınca O’ndan feyz almaya başlar. Okudukça
anlamaya, kalbi de nurlanmaya, ibadetlerin tadını duymaya, haramlardan
günahlardan nefret etmeye başlar. İki cihan saadetine kavuşur ve
başkalarının da kavuşmasına vesile olur.
Mektubat-ı Rabbani
Sual: Anlamasak da İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubatını
okumamız gerekir mi?
CEVAP
Elbette, okumak çok faydalıdır. Mektubat’ı severek okumak, kalbden
dünya sevgisini çıkarır. Hatta Mektubat’a tâbi olanları, Cehennem ateşinin
yakmayacağı kendisine bildirilmiştir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor
405
www.dinimizislam.com
ki:
Bir gün amellerimdeki kusuru görme hâli beni kapladı. Büyük bir
pişmanlık ve kırıklık içindeyken, (Allahü teâlâ için alçalanı, Allahü teâlâ
yükseltir) hadis-i şerifini hatırladım. Sonra şöyle bir nida geldi:
(Seni ve kıyamete kadar seninle vasıtalı ve vasıtasız olarak
tevessül edenleri mağfiret eyledim.)
Kıyamete kadar, vasıtalı ve vasıtasız olarak bizim yolumuza
gireceklerin hepsini bana gösterdiler. İsimlerini, soylarını ve memleketlerini
bildirdiler. İstersem, hepsini bir bir sayarım. Hepsini bana bağışladılar.
(Makamat-i Ahmediye)
Mektubat’ın özelliği
Sual: İmam-ı Rabbani’nin yazdığı Mektubat’ın özelliği nedir?
CEVAP
İtikad ve fıkıh bilgilerini, tasavvufun marifetlerini açıklayan ve
Müslümanlara her konuda yol gösteren, uçsuz bir derya gibi, eşsiz bir
eserdir. Mektuplarının kitap haline getirilmesi de, bizzat İmam-ı Rabbani
hazretlerinin bilgisi dâhilinde olmuştur. Mesela, 1. cildin son mektubunu
yazınca, (Muhammed Haşim’e gönderilen bu mektupla resullerin, din
sahibi peygamberlerin ve Eshab-ı Bedir’in sayısına uygun
olduğundan, 313 mektupla birinci cildi burada bitirelim) buyurmuştur.
İstifade edebilmek için, her mektup bize yazılmış gibi düşünerek
okumak gerekir. Bir mektubunda buyuruyor ki:
Bu mektup görünüşte belli bir kişiye yazılmışsa da, gerçekte, bu işe
yakın olan herkese yazılmış demektir. (Kılıç, kullanan içindir) sözü
meşhurdur. (1/221)
Bir mektubunda da özetle buyuruyor ki:
Resulullah efendimiz, (İslamiyet garip, kimsesiz olarak başladı. Son
zamanlarda, başladığı gibi, garip olarak geri döner. Garip olan
Müslümanlara müjdeler olsun!) buyurdu. Bundan önceki idare
zamanında Müslümanlar, o kadar garip olmuştu ki, kâfirler açıkça
Müslümanlığı kötülüyor, Müslümanlarla alay ediyorlardı. Dinsizliklerini,
ahlâksızlıklarını, sıkılmadan açıklıyorlardı. Çarşıda, pazarda kâfirleri ve
dinsizliği övüyorlardı. Müslümanların, Allahü teâlânın emirlerinden
birçoklarını yapması, [söylemesi ve yazması] yasak edilmişti. İbadet
edenler, İslamiyet’e uyanlar ayıplanıyor ve kötüleniyordu.
Bugün, öyle bir gündür ki, az bir iş, bir hareket, hemen kabul olunup
pek çok sevab verilir. Eshab-ı Kehf’in bu kadar kıymet ve şöhret
kazanmasının sebebi, yalnız hicret etmeleriydi. Düşman saldırdığı zaman,
süvarilerin az bir hareketi, çok kıymetli olur. Barış zamanında, pek ince,
406
www.dinimizislam.com
güç talimleri, bu kadar kıymetli olmaz. Bugün sizin, sözle yaptığınız cihad,
cihad-ı ekber yani büyük cihaddır. Bu sözle [ve kalemle] olan cihadı, kılıçla
olan cihaddan daha kârlı bilin!
Ubeydullah-i Ahrar, (Eğer şeyhlik yapsaydım, hiçbir şeyh, bir
yerde, bir mürid bulamazdı. Fakat bana başka vazife verildi. O vazife
de, İslamiyet’i yaymak ve İslamiyet’i kuvvetlendirmektir) buyurdu.
Bunun için, sultanlara, gidip nasihat verirdi. Tesirli sözleriyle, hepsini doğru
yola getirirdi. Onlar vasıtasıyla İslamiyet’i yayardı.
Kâfirlerin kazanmaması, eski kin ve düşmanlığın başımıza gelmemesi,
müslümanların zulüm ve işkenceye düşmemesi için, dua edelim. (1/65)
Mızraklı ilmihal
Osmanlı sultanları, çok kıymetli bir eser olan Mızraklı İlmihâli, Türklerin
bulunduğu her yere göndermişler; halk da dinini doğru olarak
öğrenmişlerdi. Bunu bilen İslam düşmanları, Mızraklı İlmihâli
kötülemişlerdi. Meşhur bir komünist, Mızraklı İlmihâl aleyhine bir şiir
yazmıştı. Sıradan bir kitap olsaydı, onu kötülemek için şiir yazar mıydı?
Komünistler ve ateistlerden sonra, mezhepsizlerde de, Mızraklı İlmihâl
düşmanlığı görülmektedir. (Toplama kitaptır. Halk kitabıdır. İlim kitabı
değildir) diyorlar. Bu iddiaya aşağıda cevap verilecektir. Şimdi, önce
ilmihâlin ne olduğunu açıklayalım:
Halk için yazılmış olan ve herkesin bilmesi ve yapması gereken iman,
ahlak ve fıkıh bilgilerini kısaca ve açıkça anlatan kitaplara ilmihâl kitapları
denir. İslam âlimlerinin, Kur’an-ı kerimin açıklamalarından ve ayrıca
Peygamber efendimizin hadis-i şeriflerinden derleyerek yazdıkları din
kitaplarına ilmihâl kitapları denir. Allahü teâlânın, Kur’an-ı kerimde bildirdiği
İslam dinini doğru, sağlam öğrenmek isteyenlerin, ilmihâl kitaplarını
okumaları lazımdır.
İlmihâl farzdır
İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Her Müslüman erkek ve kadının ilmihâl öğrenmesinin farz olduğunu,
âlimler sözbirliği ile bildirdi. Her Müslüman kadının hayz ve nifas bilgilerini
öğrenmesi farzdır. Erkeğin de evleneceği zaman, hayz ve nifas bilgilerini
öğrenmeleri lazımdır. (Menhel-ül-varidin)
Bir mezhebe tâbi olmak ve mezhepsizlikten kurtulmak için, bir
mezhebin fıkıh bilgilerini iyi öğrenmek lazımdır. Bu da ilmihâl kitaplarından
öğrenilir.
Allahü teâlânın emir ve yasaklarını doğru yapabilmek için herkese
407
www.dinimizislam.com
lazım olan bilgiler, ancak ilmihâl kitaplarından öğrenilir. Dinini seven ve
kayıran insanların ilmihâl kitaplarını alıp, çoluk çocuğuna öğretmesi birinci
vazifesidir. İlmihâlini öğrenmeyen ve çocuklarına öğretmeyenler,
Müslümanlıktan ayrılmak, küfür felaketine düşmek tehlikesindedir.
Resulullah efendimiz, (İlim bulunan yerde Müslümanlık vardır. İlim
bulunmayan yerde Müslümanlık kalmaz) buyurdu.
Ecdadımız, her zaman toplanıp, ilmihâl kitaplarını okurlar; dinlerini
öğrenirlerdi. Ancak, böyle Müslüman kaldılar. İslamiyet’in zevkini aldılar.
Bu saadet ışığını, bizlere doğru olarak ulaştırabildiler. Bizim de Müslüman
kalmamız, yavrularımızı içimizdeki ve dışımızdaki düşmanlara
kaptırmamamız için, ilk ve en lüzumlu çare, her şeyden önce hakiki
âlimlerin hazırladığı ilmihâl kitaplarını okumak ve öğrenmektir. İbadetlerin
teferruatını, şartlarını ve doğru olarak nasıl eda edileceklerini öğrenmek
için, ilmihâl kitaplarını okuyup öğrenmek gerekir.
Kıymetli ilmihâller
Mızraklı İlmihâl’in asıl adı Miftâh-ul Cennet, yani, Cennet Kapısının
Anahtarı’dır. 1480’de Edirne’de vefat etmiş olan Muhammed İzniki
yazmıştır. Seyyid Abdülhakim Efendi, (Miftâh-ul Cennet ilmihâlinin yazarı
salih bir zattır. Okuyanlara faydalı olur) buyuruyor. Bu kitap kıymetli
kitaplardan toplanmıştır. Kitapta genellikle Hanefi mezhebinde en kuvvetli
hükümler toplanmış ve ihtilâflı meselelere yer verilmemiştir. Bu bakımdan,
halkın çok rahat anladığı bir ilmihâl kitabı olmuştur. Böyle olması sebebiyle
senelerce halkın çok rağbetine mazhar olmuştur.
Kitabın başında önce iman ve doğru itikada yer verilmiş; sonra ibadet
bahisleri ve ahlak, 54 ve 32 farz yer almıştır. Kitap zamanın Türkçesine
göre yazılmış ve halkın kolay anlayacağı bir dil kullanılmıştır. Bu bakımdan
da çok önemli bir eserdir. Miftâh-ul Cennet ilmihâli, Hakikat Kitabevi
tarafından, İslam Ahlakı kitabının içinde neşredilmiştir.
En kıymetli ilmihâllerden biri de, Kâdı-zadenin Birgivi Vasiyetnamesi
şerhidir.
Fıkhi meseleleri detaylı ve vesikalı olarak anlatan bir eser de Tam
İlmihâl Seadet-i Ebediyye’dir. Bu eseri okuyanlar ise, dedelerinin dinini
şuurlu olarak öğrenip, bölücülerin iftiralarına aldanmaz; cahillerin,
münafıkların ve gençliği zehirleyen maddi ve manevi din soyguncularının
zararlarından kurtulur. Hak yolda birleşir. [www.hakikatkitabevi.com
adresinden okunabilir ve temin edilebilir.]
Şair diyor ki:
Okuyalım her daim,
Doğru bilgiyle kaim,
408
www.dinimizislam.com
Evimizde bir âlim,
Mızraklı İlmihâl’im.
Başlar ve dahi diye,
İnce lisan zevkiyle,
Ecdadımdan hediye,
Mızraklı İlmihâl’im.
Miftâh-ul Cennet adın,
Ruhlara gıda tadın,
Doğru imanı yaydın,
Mızraklı İlmihâl’im.
Âlimlerin hitabı,
Gönüllerin mehtabı,
Evimizin kitabı,
Mızraklı İlmihâl’im.
Kıymetsiz yazılar
Sual: Kıymetsiz Yazılar kitabına niye kıymetsiz deniyor?
CEVAP
Bu kitabın birinci kısmı İmam-ı Rabbani hazretlerinin, ikinci kısmı ise
oğlu Muhammed Masum hazretlerinin Mektubat’ından seçilen çok
kıymetli ifadelerdir. Bu cümleler alfabetik olarak dizilmiştir. Her cümlenin
sonuna alındığı cildin ve mektubun sıra numaraları yazılmıştır. Merhum
hocamız, bunları hazırladıktan sonra, Seyyid Abdülhakim Arvâsî
hazretlerine okuyunca, çok takdir edip, (Bu nadide eserin ismi
“Kıymetsiz Yazılar” olsun, bunun kıymetine karşılık olabilecek bir şey
bulunabilir mi?) buyurmuştur. Bu kıymetli kitap, (0212) 523 45 56 nolu
telefondan ve www.hakikatkitabevi.com ile www.dinimizislam.com
sitelerinden sipariş edilebileceği gibi, bu sitelerden ücretsiz okunabilir,
indirilebilir ve sesli olarak da dinlenebilir.
Sual: Kıymetsiz Yazılar diye bir kitaptan bahsediliyor. Bu kitapta ne
gibi bilgiler vardır?
CEVAP
Bu kitap, İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat’ından alınmış
yazılardır. Kıymetsiz demek, kıymet biçilemeyen, demektir. Bu
yazılarından bazılarını bildirirsek kitabın mahiyeti hakkında az da olsa bilgi
edinilmiş olur. [Bu kıymetli kitap, www.hakikatkitabevi.com adresinden
okunabilir ve temin edilebilir.]
O kıymetli sözlerden bazıları şöyledir:
409
www.dinimizislam.com
* Melekler, Allah için bir araya gelen bir-iki kişinin bulunduğu yere
imrenirler.
* Ayakların zinası, dinimizin haram kıldığı yerlere gitmek. Gözlerin
zinası, İslamiyet’in yasakladığı haramlara bakmaktır.
* Hak teâlânın düşmanlarından kaçındığı için Hazret-i İbrahim’in şânı
yüksek olmuştur.
* Hazret-i Ebu Bekir, (Asıl idrak, kendinin aczini bilmektir) buyurdu.
* İhsan her yerde övülmeye değer. Akraba ve komşuya yapılırsa daha
iyidir.
* Kabiliyet, Allahü teâlânın ihsanıdır.
* İstikamet [her işte doğruluk], kerametten üstündür.
* İslamiyet o derece garip olmuştur ki, küfür yobazları, açıkça, küfür
ahkamını, İslam beldelerinde yapmaya razı olmayıp, İslam’ın hükümlerinin
tamamen sona ermesini, Müslümanlardan ve müslümanlıktan eser
kalmamasını isterler.
* İslam garip olmuştur ve gittikçe de daha çok garip olur. Yeryüzünde
Allah diyen kimse kalmaz.
* Eshab-ı kiram, evliyalığın en yüksek tabakasındadır.
* Eshab-ı kiramın tamamı, sohbetin bereketiyle, ölmeden önce ölmek
şerefine kavuşmuştur. Eshab-ı kiramın nefsleri, Peygamberimizin
sohbetinde heva ve hevesten, kin ve düşmanlıktan temizlendi.
* Eshab-ı kiramın hepsi âdildir. Rivayette, tebliğde hepsi birdir. Birinin
rivayeti, diğerinin rivayetinden üstün değildir.
* Eshab-ı kiramın hepsi, Cennet ile müjdelenmiştir.
* Eshab-ı kiramın birini kötülemek, dini kötülemek olur. Eshab
arasındaki savaşlar, düşmanlıktan dolayı değil, ictihad yüzünden idi.
İctihadda hataya da sevap verilir. Eshab-ı kiram sohbet bereketiyle kemale
ulaştı. Bu ümmetin evliyasının hepsinden üstün oldu.
* İbadetlerin kabulü, ihlasa bağlıdır. Beden ile salih amel işlemeden,
kalb selameti davası bâtıldır.
* Zenginlerin sohbetine rağbet etmeyiniz! Zaruretsiz onlar ile düşüp
kalkmayınız!
* Allahü teâlâya olan muhabbetin kadar, halk sana muhabbet eder.
Senin Allahü teâlâdan korkun kadar, halk da senden korkar. Allahü azze
ve celle ile meşguliyetin her ne kadar olursa, halk da senin emrinde o
kadar meşgul olur. Tamamen Hak teâlâya dön ve başkalarından yüzünü
çevir. Nefsin seni meşgul etmesin. Allahü teâlânın fazlından başkasına
itimat etme.
* İlahi, dostlarını öyle kıldın ki, onları bilen seni bulur, seni bulmayan
410
www.dinimizislam.com
onları bilmez.
* Elem, üzüntü, ayrılık ve musibet, madem ki Allahü teâlânın irade ve
takdiriyledir. Ona razı olmak lazımdır.
* Enbiya günahtan masum, evliya mahfuzdur [korunmuştur.] İnsanın
kıymeti, himmeti kadardır. [Himmet, gayret demektir.]
* İnsanın izzeti, iman ve marifet iledir. Mal ve mevki ile değildir.
* Evlada hizmet, babasına hizmettir. Evlâd-ı işânın [evliya zâtın
çocuklarına] hizmetini kendine saadet bileler. Evliyanın elbisesini edeple
giymenin faydası çoktur.
* Çoluk-çocuğu memnun etmek için, günaha razı olmak akılsızlıktır.
* Ehl-i beyt sevgisinin son nefes için pek çok faydası vardır. Bid’at
ehlinin en kötüsü Eshab-ı kirama buğzedenlerdir.
* Doğruyu söylemek acı gelir. Arkadaşının hatasını görüp de, onu ikaz
etmemek dostluğa sığmaz.
* Dert ve bela, günahların çok affedildiğini gösterir. Günahların çok
olduğunu göstermez.
* Resulullahın Ahmed ismi, Muhammed isminden efdaldir.
* Dinin yasakladığı her hakikat, zındıklıktan başka bir şey değildir.
Kıymetsiz yazılar kitabındaki hadis-i şeriflerden üçünün meali şöyledir:
(Amellerin efdali, mümini sevindirmektir.)
(Ömer’in bütün sevapları, Ebu Bekir’in bir sevabı kadardır.)
Cebrail aleyhisselam, (İstediğin gibi yaşa, muhakkak öleceksin.
İstediğini sev, muhakkak ondan ayrılacaksın. İstediğini yap,
muhakkak karşılığını göreceksin) buyurmuştur.
Çok kitap okumak
Sual: Birçok muteber kitap var. Bunların hepsini okumak gerekir mi?
CEVAP
Dinimizi doğru olarak öğrenmek için, çok kitap okumak yerine, doğru
olan bir tanesini çok okumak gerekir. Tercüme kitapların hemen hepsinde
yanlışlıklar, şahsi düşünceler bulunmaktadır. Özellikle o dildeki deyimlerin
Türkçe’deki karşılıkları bilinmediği için kelime kelime aynen tercüme
ediliyor ve büyük yanlışlıklara sebep oluyor.
İbni Teymiyye çok âlim idi. Fakat ilim ehlince, (Allahü teâlânın,
sapıtmasına ilmini sebep kıldığı kimse) diye anıldı. Demek ki, sadece
ilim yetmiyor. Bir rehberi olmadan ilim öğrenmek, doğru yolu buldurmuyor.
Bir başka husus da, 14 asırdır gelen binlerce İslam âliminin on binlerce
kitabı var. O zamanların şartlarına ve insanların hallerine göre yazılmıştı.
411
www.dinimizislam.com
Darülislama göre yazılmıştı. O kitaplarda binlerce kavil var. Hangisine göre
amel edecek? Ama müftabih olan kavilleri bildiren kitabı okumak yeterli
olur.
İlim ehli bir zat, (Şimdiye kadar binden fazla kitap okudum. Keşke
bunun yerine Tam İlmihal’i bin kere okusaydım) demişti. Bu kıymetli
kitapta bir Müslüman için lazım olan her bilgi mevcuttur.
Fıkıh ve ilmihal
Sual: Fıkıh kitabıyla, ilmihal kitabı aynı şey midir?
CEVAP
İmam-ı a’zam hazretleri, (Fıkıh, lehine ve aleyhine olanı bilmektir)
buyuruyor. Fıkıh ilmi, ef’al-i mükellefini yani, bedenle yapılması ve
sakınılması gereken emirleri, yasakları ve mubahları öğretir. Fıkıh bilgisi
dörde ayrılır:
1- İbadet bilgileri [Namaz, oruç, zekât, hac, cihat bilgileri],
2- Münakehat [Evlenme, boşanma, nafaka ve dalları],
3- Muamelat [Alış veriş, kira, şirketler, faiz, miras bilgileri],
4- Ukubat [Hırsızlık, gasp, katillik gibi suçlara verilen cezalar].
İlmihal bilgileri içinde fıkıh bilgileri olduğu gibi; tefsir, kıraat, hadis,
kelam, tasavvuf gibi diğer din ilimleri; mantık, münazara, fizik, kimya, tıp ve
astronomi gibi fen ilimleri de bulunur. Fen bilgileri, İslami ilimlerin bir
koludur. Bunun için ilmihali öğrenmek, dinin tamamını öğrenmek olur.
Doğrusunu öğrenmek
Sual: Bir kimsenin çok kitap okuyarak hakkı bâtıldan ayırması kolay
olur mu?
CEVAP
Çok kitap okumak veya çok ilim öğrenmekle hakkı bâtıldan ayırmak
kolay olmaz, hattâ mümkün olmaz. Birçok kaviller vardır. Hangi kavle
uyacağını bilemez. Müftabih kavil budur denilen ilmihalleri okumak gerekir.
İkinci bir husus da, mürşid-i kâmile kavuşmamış, onun kitabını okumamış
olanın hakkı bâtıldan ayırması mümkün değildir.
Pusula
Hamdi amca, Mücahit’i bir Cuma namazında camide görmüştü.
Namazdan sonra yanına yaklaşarak dedi ki:
—Delikanlı senin gibi gençleri camide görmek, beni umutlandırıyor.
Aferin sana hep gel camimize olur mu?
—Efendim, aslında ben bu civarda oturuyorum; ama bu camiye
gelmiyordum, bir arkadaşımla başka bir camiye gidiyorduk.
412
www.dinimizislam.com
Arkadaşım artık benden ayrıldı, ben de bu camiye geleyim dedim.
—Ya neden ayrıldı senden?
—Aslında iyi çocuktur Murat. Babası ölünce bocaladı, etrafında
onunla ilgilenecek akrabalarından da kimse olmayınca başıboş ne
yapacağını bilemez bir halde sağda solda gezmeye başladı. Bu arada
bir kız takılmış peşine, bu istemeyip kaçtıkça kız daha ısrarcı olmuş
sonunda kafalamış bizimkini. Dershane falan derken, ilgilenen de
olmayınca, önce namazı bıraktı, sonra arkadaşlardan uzaklaştı, şu
anda kaybolmak üzere…
—Ne demek kaybolmak evladım, yolu bilmiyor mu bu çocuk?
—Amca, bu arkadaşımın bir tanesi... Böyle çok arkadaşım vardı,
hepsi şu an yok, senin anlayacağın, kayıplara karıştılar. Kayıp yani.
—Peki, bu kadar kayıp arasında sen nasıl kaybolmuyorsun?
—Amcacığım benim pusulam var, ben kaybolacağımı anladığım
zaman o pusulaya bakıp yolumu düzeltiyorum.
—Bahsettiğin nasıl bir pusulaymış acaba, pek merak ettim. Herkese
verelim bu pusuladan da, kaybolmasınlar.
— Benim pusulam bir kitap, İslam Ahlakı kitabı… İmanımı nasıl
düzelteceğimi, ibadetlerimi nasıl doğru yapacağımı, herkesle nasıl iyi
geçineceğimi, hepsini bu kitaptan öğrendim. Yanımda da bu kitaptan
bir tane fazla var, buyurun size hediyem olsun. Gerçi böyle bir
kıymetli kitaba kavuşmak da nasip meselesi ya…
—Allah razı olsun. Seni çok sevdim, ara sıra uğrarsan sohbet ederiz,
kitap okuruz. Ben hep bu camideyim.
—Ben de sizi sevdim, inşallah tekrar geleceğim, sizinle sohbet
etmek çok güzel. Allahaısmarladık.
—Doğrusu, yıllar var, ben de senin gibi akıllı bir delikanlıyla sohbet
etmemiştim. Çok sevindim, var git selametle, gene gel sohbet edelim
seninle.
Hamdi amca, hakikaten de yıllardır dişe dokunur bir gençle
karşılaşmamıştı.
Mücahit’in
dediklerini
düşünüp,
(Gençliğinden
beklenmeyecek laflar etti, çok şaşırdım doğrusu, demek hâlâ böyle evlatlar
yetişiyormuş) demekten kendini alamadı. Sonra bu işte, İslam Ahlakı
kitabının büyük rolü olduğunu anladı.
Sevgi ve düşmanlık
Sual: Kimisi, İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani gibi Ehl-i sünnet
âlimlerinin kitaplarını severek okurken, kimisi de, bu kitaplara hakaret
413
www.dinimizislam.com
ediyor. Herkes niye aynı faydayı sağlayamıyor?
CEVAP
Baklava, iyi bir gıdadır; ancak şeker hastasına zararlıdır. Ehl-i sünnet
âlimlerinin kitapları da bid’at ehline kötü görünür. Onların hali, maymunun
aynaya bakıp da, çirkinliğini görünce, aynayı kırmasına benzer. Yahut
güneşten aynı enerjiyi alan elmanın kızarıp tatlılaşması, biberin ise, kızarıp
acılaşması gibi bir şeydir. Her ne kadar, bunlar güneşten oluyorsa da,
acılaşıp tatlılaşmaları kendilerindendir.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın feyzleri, nimetleri, ihsanları yani iyilikleri, her an
insanların iyisine, kötüsüne, herkese gelmektedir. Herkese mal, evlat, rızık,
hidayet, irşat, selamet ve daha her iyiliği fark gözetmeden göndermektedir;
fakat insanların bir kısmı kabul ediyor, bir kısmı kabul etmiyor. Mesela
güneş, hem çamaşır yıkayana, hem de çamaşırlara aynı şekilde parlarken,
çamaşırcının yüzünü yakıp karartır, çamaşırları ise beyazlatır. (1/164)
Faideli Bilgiler kitabı
Sual: Günümüzdeki mezhepsizlerden bahsettiği için, (Hakikat
Kitabevi’nin yayınlarından Faideli Bilgiler kitabı Ahmet Cevdet Paşa’nın
olamaz) deniyor. Doğru mudur?
CEVAP
Bu kitabın içinde iki bölüm vardır:
Birinci bölüm, Ahmet Cevdet Paşa’nın yazdığı Malumat-i Nafia
(Faideli Bilgiler) risalesidir. Birinci bölüm Ahmet Cevdet Paşa’ya ait olduğu
için, kitaba (Faideli Bilgiler) denilmiştir. Bu kitabın Ahmet Cevdet Paşa’ya
ait olmayan ikinci bölümü, üç kısma ayrılmıştır:
1- Muhtelif Bilgiler: Bu kısımda, İslam dini hakkında kısa ve öz
bilgiler, Ehl-i Sünnet itikadı, fıkıh âlimlerinin sınıflandırılması, İmam-ı a’zam
hazretlerinin hayatı, Ehl-i sünnet dışı bir inanç sistemi olan Vehhabilik
hakkında bilgi vardır.
2- Din Adamı Bölücü Olmaz: Bu kısımda, Mısır’da din adamı olarak
ortaya çıkan Reşid Rıza’nın bölücü yazılarına cevap verilmektedir. Ayrıca
dört mezhep imamı hakkında kısa bilgi verilmektedir. Din adamı nasıl
olmalıdır ve “imanda ve amelde bid’at” konusu da geniş olarak izah
edilmektedir.
3- Doğruya İnan, Bölücüye Aldanma: Bu kısımda, dinde reform
yapmak isteyenlere cevap verilmekte, cebriye, mutezile ve Ehl-i sünnet
fırkalarının kaza kader konusundaki inançları, iman yalnız inanmak mıdır,
Kur’an-ı kerim tefsir ve mealleri, Allah sevgisi ve Allah korkusuyla, İslâm
414
www.dinimizislam.com
dininin kadına verdiği değer hakkında bilgi verilmektedir.
Hak Sözün Vesikaları
Sual: Hak Sözün Vesikaları kitabında neler var?
CEVAP
Bu kitapta, tam 10 risale [kitapçık] vardır:
1- Abdullah-ı Süveydi hazretlerinin Hücec-i kat’ıyye kitabıdır. Ehl-i
sünnetle Şiilerin arasındaki ayrılığın giderilmesini ve Nadir Şah’ın bu
husustaki fermanını bildirmektedir.
2- İmam-ı Rabbani hazretlerinin Redd-i Revâfıd kitabıdır.
3- Osman Efendi’nin Tezkiye-i ehl-i beyt kitabıdır. Bir din cahilinin
yazdığı Hüsniye kitabına cevap verilmektedir.
4- Bu bölümde, din cahillerinin çeşitli fikirlerine cevap verilmekte,
bilhassa namaz ve mescidler konusunda geniş bilgi olup, namazın beş
vakit olduğu delillerle açıklanmaktadır.
5- Bu bölümde, Ehl-i beytle Eshab-ı kiramın birbirlerini çok sevdikleri
açıklanmakta ve bu hususta iftira edenlerin sözleri, ilmî olarak
cevaplandırılmaktadır.
6- İmam-ı Rabbani hazretlerinin Peygamberlik nedir kitabıdır. Bu
bölümde Peygamberliğin ve mucizenin ne olduğu, Muhammed
aleyhisselamın peygamberliğinin ispatı bildirilmektedir.
7- İmam-ı Rabbani hazretlerinin hayatıdır. Bu bölümde ayrıca, İmam-ı
Rabbani hazretlerinin oğlu Muhammed Masum hazretlerinin 33 kıymetli
mektubu da mevcuttur.
8- İmam-ı Gazali hazretlerinin, Eyyühel-veled yani Ey Oğul kitabıdır.
9- Bu bölümde, İslamiyet’e iftira atanlara cevap verilmektedir.
10- Bu bölümde, komünizm ve komünizmde din düşmanlığı hakkında
geniş bilgi vardır.
Kitabın önsözünde de, özetle deniyor ki:
(Herkes, insanlığa hizmet etmenin en şerefli vazife olduğunu ve bunun
için çalıştığını söyler. Kendi keyfi, zevki için ve para kazanmak için olan
çalışmalarını, didinmelerini, bu hizmet maskesiyle örtenler pek çoktur.
İnsanlara hizmet, onları dünyada ve ahirette rahata, huzura kavuşturmak
demektir. Bunun da tek yolu, insanları yaratan, yetiştiren, merhameti ve
ihsanı sonsuz olan Allahü teâlânın gösterdiği saadet yolu yani İslamiyet’tir.
O halde insanlığa hizmet, İslam’a hizmetle olur. İslam’a hizmet, insanlığa
hizmettir. İnsanlığa düşman olanlar, İslamiyet’i yok etmeye çalışmıştır.
Saldırılarının en tesirlisi, Müslümanları aldatmak, içerden yıkmak olmuştur.
Onları bölmüşler, birbirine düşman etmişler, dinsizlerin pençesine
415
www.dinimizislam.com
düşmelerine sebep olmuşlardır.)
Bu kıymetli kitap, (0 212) 523 45 56 nolu telefondan veya
www.dinimizislam.com ve www.hakikatkitabevi.com sitelerinden sipariş
edilebileceği gibi, bu sitelerden ücretsiz okunabilir, indirilebilir ve sesli
olarak da dinlenebilir.
Herkese Lazım Olan İman
Sual: Herkese Lazım Olan İman kitabı nelerden bahsediyor?
CEVAP
Bu kitap, 4 bölümden meydana gelmiştir:
1- Bu bölümde, Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinin İtikadname
kitabının tercümesi mevcuttur. İmanın ve İslam’ın şartları, geniş olarak
açıklanmıştır.
2- Allahü teâlânın varlığına iman, Peygamberler, dinler ve kitaplar
hakkında bilgi verilmiştir. Müslüman olmadıkları halde Müslümanlığa
hayran olanların ve sonradan Müslümanlığı seçenlerin, İslamiyet
hakkındaki sözleri yazılmıştır.
3- Bugünkü Tevrat ve İnciller’deki hatalarla, Kur’an-ı kerim hakkında
bilgi vardır. Ayrıca Resulullah efendimizin mucizeleri, faziletleri, güzel ahlak
ve âdetleri bildirilmiştir.
4- Bu bölümde, İslamiyet hakkında geniş bilgi mevcuttur. İslam dinine
yapılan iftiralara da cevap verilmiştir. İslamiyet bir vahşet dini değildir, Haçlı
seferleri, Müslümanlara yapılan zulümler, İngilizlerin İslam düşmanlığı,
Müslümanlar cahil değildir, Din ile felsefenin farkı, İslamiyet’te felsefe var
mıdır gibi konular da mevcuttur.
Kitabın önsözünde özetle deniyor ki:
(İslam dininin inançlarını, emir ve yasaklarını bildiren binlerce kıymetli
kitap yazılmış, bunların çoğu, yabancı dillere çevrilerek, her ülkeye
yayılmıştır. Buna karşılık, kısa görüşlü kimseler ve İngiliz casuslarına
aldanmış olan cahil din adamları, her zaman, İslam’ın faydalı ahkâmına
yani emirlerine ve yasaklarına saldırmış, onu lekelemeye, değiştirmeye,
Müslümanları aldatmaya uğraşmışlardır.
Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden, yanlış, bozuk manalar
çıkarılacağını, böylece 72 sapık fırkanın türeyeceğini, Resulullah efendimiz
haber vermiştir. Büyük İslam âlimi ve din profesörü adı altında ortaya
çıkmakta olan, bu sapık fırkalardaki kimselerin kitaplarına, konferanslarına
aldanmamalı, bu din, iman hırsızlarının tuzaklarına düşmemek için, çok
uyanık olmalı. İslam âlimleri, bunların hepsine, gerekli cevapları önceden
yazmışlar, Allahü teâlânın dinini, huzur ve kurtuluş yolunu bildirmişlerdir.
416
www.dinimizislam.com
Biz de bu kitabımızda, hakiki âlimlerden, büyük İslam âlimi, Mevlana
Halid-i Bağdadi hazretlerinin İtikadname kitabını seçtik. Neşrolunmasını
nasip ettiği için, Allahü teâlâya sonsuz hamd ve şükürler olsun! İmanın altı
esası üzerinde, bu kitabımızda geniş bilgi vardır. Her Müslüman bu kitabı
iyi okumalı, çocuklarının ve bütün tanıdıklarının okumaları için gayret
etmelidir.)
Bu kıymetli kitap, sitemizdeki kitap sipariş formundan ve
www.hakikatkitabevi.com sitelerinden sipariş edilebileceği gibi, ücretsiz
olarak da okunabilir, indirilebilir ve sesli olarak da dinlenebilir.
İslam Ahlakı
Sual: İslam Ahlâkı kitabında neler var?
CEVAP
Bu kitap 3 bölümden meydana gelmiştir:
1- İslam Ahlakı: Ali bin Emrullah ve Muhammed Hâdimî hazretlerinin
kitaplarından hazırlanmıştır. Kötü ahlâk ve bundan kurtulma çareleri, 40
kötü huy ve tedavi yolları, ahlâk ilminin faydaları, ruhun ne olduğu, ruhun
kuvvetleri geniş olarak anlatılmaktadır.
2- Cennet Yolu İlmihali: Mızraklı İlmihâl olarak da bilinir. Cennet
Yolu İlmihali’nin asıl ismi, (Miftah-ul Cennet) yani Cennet kapısının
anahtarıdır. İmanın altı şartı, küfre sebep olan hususlar, İslam’ın 5 şartı, 54
farz, büyük günahlar, evlenmenin edebleri, ölüme hazırlık gibi konuları
anlatan bir ilmihal kitabıdır. Muhammed bin Kutbüddin İznikî hazretleri
hazırlamıştır. Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, (Bu ilmihalin yazarı
salih bir zattır. Okuyanlara faydalı olur) buyurmuştur. Osmanlı sultanları
da, çok kıymetli bu eseri, birçok ülkeye göndermişler, halk da dinini doğru
olarak öğrenmişti. Bunu bilen İslam düşmanları, Mızraklı İlmihâli
kötülemişlerdi.
3- Ey Oğul İlmihali: Süleyman bin Ceza hazretleri hazırlamıştır.
İbadetler, iman, ana-baba hakkı, sıla-ı rahim, yeme içme adabı, hakiki
Müslüman nasıl olur gibi konular vardır. Ayrıca bu bölümün sonuna,
Muhammed Mâsum Fârukî hazretlerinin çok kıymetli 11 mektubunun
tercümesi de ilave edilmiştir.
Kitabın önsözünde özetle deniyor ki:
“Her Müslümanın islam bilgilerini lüzumu kadar öğrenmesi farzdır.
Bunun için, İslam âlimleri, birçok kitap yazmışlardır. Kitabımızın birinci
kısmında, İslamiyet’in beğenmediği ahlâkı ve bunlardan korunma ve
kurtulma çarelerini bildireceğiz. Bu kötü ahlâk, kalbin hastalıklarıdır. Kalbi
ve ruhu ebedî ölüme sürükler. Bu kitabımızı okuyan temiz gençler,
417
www.dinimizislam.com
dedelerinin, sağlam bedenli, iyi ahlâklı, çalışkan, medeni, ilerici olduklarını
anlayacak, din cahillerinin yalanlarına, iftiralarına aldanmaktan
kurtulacaktır.
Ey temiz gençler! Ey, ömürlerini İslam dininin güzel ahlâkını
öğrenmekte ve yaymakta tüketen ve canlarını Allah’ın dinini insanlara
yaymakta feda eden şehitlerin asil ve kıymetli çocukları! Şerefli
ecdadımızın sizlere tam ve doğru olarak getirdiği ve emanet bıraktığı,
mübarek İslam dinini ve bunun bildirdiği güzel ahlakı iyi öğreniniz! Güzel
yurdumuza göz diken, can, mal, din ve ahlâk düşmanlarının saldırılarına
karşı, bu mukaddes emaneti bütün gücünüzle savununuz! Her yere
yayarak, insanları saadete kavuşturmaya çalışınız! Biliniz ki, dinimiz, güzel
huylu olmamızı, birbirimizi sevmemizi, büyüklere hürmet, küçüklere şefkat
etmeyi, dinli dinsiz, herkese iyilik etmeyi emretmektedir. Allah’ın, doğruların
yardımcısı olduğunu hiç unutmayınız!”
Bu kıymetli kitap, sitemizdeki kitap sipariş formundan sipariş
edilebileceği gibi, www.hakikatkitabevi.com adresinden de ücretsiz
okunabilir.
Mızraklı İlmihâl
Okuyalım her daim,
Doğru bilgiyle kaim,
Evimizde bir âlim,
Mızraklı İlmihâl’im.
Başlar ve dahi diye,
İnce lisan zevkiyle,
Ecdadımdan hediye,
Mızraklı İlmihâl’im.
Miftâh-ul Cennet adı,
Ruhlara gıda tadı,
Doğru imanı yaydı,
Mızraklı İlmihâl’im.
Âlimlerin hitabı,
Gönüllerin mehtabı,
Evimizin kitabı,
Mızraklı İlmihâl’im.
Kelimeler:
Kaim: Ayakta duran, var olan
418
www.dinimizislam.com
Eshab-ı kiram kitabı
Sual: Hakikat Kitabevi yayınlarından Eshab-ı kiram kitabında neler
var?
CEVAP
Eshab-ı kiram kitabının başında, Eshab-ı kiramın üstünlüğü, Eshab-ı
kirama dil uzatanların haksız ve cahil oldukları anlatılmakta, ayrıca
ictihadın ne olduğu açıklanmaktadır.
Tenbih kısmında, iftiralarla dolu Hüsniye kitabına cevap verilmekte,
bir kısmında da, büyük İslâm âlimi İmam-ı Rabbani hazretlerinin ve Seyyid
Abdülhakim-i Arvasi hazretlerinin örnek hayatları anlatılmaktadır.
Müslümanların iki göz bebeği kısmında, Hazret-i Ebu Bekir ve
Hazret-i Ömer’in üstünlükleri, İslam’da ilk fitne kısmında, Eshab-ı kiram
arasındaki hâdiseler, İmam-ı Rabbani hazretlerinin kaleminden çok güzel
ve açık olarak izah edilmekte, Ehl-i beytin ve Eshab-ı kiramın hepsini
sevmenin, Ehl-i sünnet olmanın temel şartı olduğu açıklanmaktadır.
Kitapta ayrıca, İmam-ı Rabbani ile Muhammed Masum hazretlerinin
Mektubat kitaplarından, çok kıymetli mektuplar vardır. Sonunda da, kitapta
ismi geçen 265 zatın hayatları kısaca anlatılmaktadır.
Önsözünde de özetle deniyor ki:
“Daha Eshab-ı kiram zamanında, Müslüman olduğunu söyleyerek
Abdullah bin Sebe adını alan Yemenli bir Yahudi, Müslümanlar arasına ilk
olarak fitne, ikilik soktu. Bozuk bir çığır açtı. Resulullah’ın Eshabını
kötülemeye kalkıştı. Sonraları, nice din düşmanları, Müslüman adı alarak,
hatta din adamı şekline bürünerek, bozuk, sapık yollar meydana çıkardı.
Milyonlarca Müslümanın doğru yoldan ayrılmasına sebep oldular.
Resulullah, ümmetinin başına gelecek bu hâli haber vererek,
(Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak. Bunlardan yetmiş ikisi, doğru
yoldan saparak, Cehenneme gidecek. Bir fırkası, benim ve Eshabımın
izinde, doğru yolda kalacaktır) buyurdu. Doğru yolda kalan bu fırkaya
Ehl-i sünnet denildi. İşte bu kitapta, diğer fırkaların bozuk ve çürük
iftiraları, Ehl-i sünnet âlimlerinin Kur’an-ı kerimle ve hadis-i şeriflerle
bildirdikleri doğru inanışlar, çok değerli vesikalarla açıklanmıştır.”
Bu kıymetli kitap, (0 212) 523 45 56 numaralı telefondan ve
www.hakikatkitabevi.com ile www.dinimizislam.com sitelerinden sipariş
edilebileceği gibi, bu sitelerden ücretsiz okunabilir, indirilebilir ve sesli
olarak da dinlenebilir.
419
www.dinimizislam.com
Kıyamet ve Âhiret
Sual: Kıyamet ve Âhiret kitabında neler var?
CEVAP
İki bölümden meydana gelmiştir:
1- Kıyamet ve Âhiret: Büyük İslâm âlimi, İmam-ı Gazali hazretlerinin
Dürret-ül-fâhire kitabının tercümesidir. İnsanın ölümü, ruhun bedenden
ayrılması, kabir hayatı, kabir sualleri, kıyamet günü insanların hesaba
çekilmesi, Cennet ve Cehenneme nasıl gidileceği geniş olarak
açıklanmaktadır. Ayrıca, İmam-ı Gazali hazretlerinin Kimya-yı Seâdet
kitabından alınan Nefs muhasebesi kısmında, bir Müslümanın kendisini
nasıl hesaba çekmesi ve ne şekilde hareket etmesi gerektiği çok güzel bir
şekilde izah edilmektedir.
2- Müslümana Nasihat: Feth-ül-mecid isimli bir Vehhabi kitabından
kısımlar alınarak, kitaptaki bozukluklar izah edilmiş, Ehl-i sünnet âlimlerinin
cevapları yazılmış, tasavvufun ne olduğu çok güzel açıklanmıştır.
Resulullah efendimizin kabrini ve diğer kabirleri ziyaret, kabirdekilerin
hâlleri, Resulullaha salevat okumanın önemi, Evliyalığın ne olduğu,
kıyamet günü herkesin sevdiğinin yanında olacağı konuları açıklanmıştır.
Ayrıca, Ehl-i sünnet itikadından ayrılan Vehhabiliğin inanç esasları, yayılma
şekli geniş olarak izah edilmiştir.
Bu kıymetli kitap, (0 212) 523 45 56 nolu telefondan ve
www.hakikatkitabevi.com ile www.dinimizislam.com sitelerinden sipariş
edilebileceği gibi, bu sitelerden ücretsiz okunabilir, indirilebilir ve sesli
olarak da dinlenebilir.
Cevap Veremedi
Sual: “Cevap Veremedi” kitabında neler var?
CEVAP
Harputlu İshak Efendi’nin Diyâ-ül-kulûb kitabının tercümesidir. İsa
aleyhisselama gönderilen ve hak kitap olan İncil’in tahrif edilmesiyle ortaya
çıkan dört kitap, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri hakkında bilgi
vermekte, bunlar arasındaki çelişki ve ihtilafları açıklamaktadır. Kur’an-ı
kerimle İncil karşılaştırılmakta, İncilin hükümlerinin yürürlükten kalktığı,
Kur’an-ı kerimin bütün semavî kitapların hükümlerini yürürlükten kaldırdığı
izah edilmektedir. Hıristiyanların teslis [üç tanrı] inancının yanlış olduğu,
Allahü teâlânın bir olduğu, ilim ve kudret sıfatları açıklanmaktadır. İsa
aleyhisselâmın insan ve Peygamber olduğu, ona tapılamayacağı izah
edilmektedir. Yahudilik, Tevrat ve Talmud hakkında da yeterli bilgi vardır.
420
www.dinimizislam.com
Kitabın önsözünde özetle deniyor ki:
“Allahü teâlâ, ilk insan ve ilk Peygamber olan Âdem aleyhisselâmdan
beri, her bin senede, din sahibi yeni bir Peygamber vasıtasıyla, insanlara
dinler göndermiştir. Bunlar vasıtasıyla, insanların dünyada rahat, huzur
içinde yaşamaları ve ahirette de sonsuz saadete kavuşmaları yolunu
bildirmiştir. Şimdi, dünyada semavî kitabı olan üç din vardır: Yahudilik,
Hıristiyanlık, İslamiyet. Yahudiler, Musa aleyhisselamın, Hıristiyanlar İsa
aleyhisselamın getirdiği dine tâbi olduklarını söylerler. Şimdi, hiçbir yerde,
hakikî Tevrat ve İncil yoktur. Bu kitaplar sonradan tahrif edilmiş, yani
insanlar tarafından değiştirilmiştir. Kur’an-ı kerim, en son Peygamber olan,
Peygamberimiz Muhammed aleyhisselama gönderilmiştir. Kur’an-ı kerim,
bütün ilahi kitapların hükümlerini nesh etmiş, yani yürürlükten kaldırmış ve
bu hükümleri kendisinde toplamıştır. Bugün bütün insanların, Kur’an-ı
kerime tâbi olmaları lazımdır.”
Bu kıymetli kitap, (0 212) 523 45 56 nolu telefondan ve
www.hakikatkitabevi.com ile www.dinimizislam.com sitelerinden sipariş
edilebileceği gibi, bu sitelerden ücretsiz okunabilir, indirilebilir ve sesli
olarak da dinlenebilir.
İngiliz Casusunun İtirafları
Sual: İngiliz Casusunun İtirafları kitabında neler var?
CEVAP
Bu kitapta, İslamiyet’i bozmak, yok etmek için yapılan planlar ve
vehhabiliğin kuruluşu anlatılmaktadır.
Bu kitap, 3 kısımdan meydana gelmiştir:
Birinci kısımda, İslamiyet’i bozmak, yok etmek için yapılan planlar ve
vehhabiliğin kuruluşu anlatılmaktadır.
İkinci kısımda, müslümanlara yapılan, akla, hayale gelmeyen
işkenceler ve Osmanlı devletini yıkmak için yapılan planlar bildirilmektedir.
Üçüncü kısım, Yusuf Nebhani hazretlerinin Hulasat-ül-kelam
kitabından tercüme olup, hak dinin İslamiyet olduğunu ispat etmektedir.
İngiliz casusu Hempher, 18. asırda, kendisine devleti tarafından
verilen emirlerde, Müslümanların kuvvetli noktalarını tahrip etmek için
nelerin tavsiye edildiğini bildirmiştir. Bunlar özetle şöyledir:
1- Müslümanların arasında, ırkçılığı körüklemeliyiz.
2- Peygamberin, İslam’dan kastının mutlak din olduğunu, hoşgörüye
dayandığını, bu dinin Yahudilik ve Hıristiyanlık da olabileceğini, sadece
İslam dininin olmadığı inancını aşılamalıyız.
3- Kilise yapmanın mahzuru olmadığını, Peygamber ve Halifeleri
421
www.dinimizislam.com
kiliseleri yıkmadığını, bilakis onlara hürmet gösterdiğini söylemeliyiz.
4- (Allah’ın ibadete ihtiyacı yok) diyerek Müslümanları, ibadetten
soğutmaya çalışmalıyız.
5- Müslümanlığa bid’atler sokup, İslamı gericilik ve terör dini gibi
göstermeliyiz.
6- Çocukları ailelerinden uzaklaştırmaya çalışmalı, böylece dini
terbiyelerinden mahrum bırakmalıyız. Onları biz, gereği gibi eğitmeliyiz.
7- Örtü için, İslami bir emir değil, sonradan çıkmış bir adettir diyerek,
kadının örtüsünü açmaya çalışmalıyız. Müslümanlığı yok etmek için, bu iş
çok tesirlidir. Önce, bu işi gayrimüslim kadınlara yaptırmalıyız. Sonra,
Müslüman kadınlar, kendiliğinden bozulup, gayrimüslimlere benzeyecektir.
8- Türbelerin bid’at olduğunu, bunun için hepsinin yıkılması gerektiğini
söylemeliyiz.
9- Dinde zorlama yoktur, Hıristiyanlar da, Yahudiler de kendi dinlerini
yayabilir, kimse kimseyi dine girmeye zorlayamaz diyerek, dinin emirlerinin
anlatılmasına mani olmaya çalışmalıyız.
10- Müslümanları Kur’an hakkında şüpheye düşürmeliyiz. Bu maksatla
içinde noksanlık ve fazlalık bulunan, tahrif edilmiş Kur’an mealleri
hazırlayıp, (Kur’an bozulmuş. Birbirini tutmuyor. Birinde bulunan ayet
diğerinde bulunmuyor) demeliyiz. Yahudi, Hıristiyan ve diğer
gayrimüslimleri tahkir eden ve emr-i maruf ve nehy-i münkeri emreden
ayetleri çıkarmalıyız. Kur’anı diğer dillere çevirip, Arap ülkeleri dışında
Arapça okunmasına mani olmalıyız ve yine Arap ülkeleri dışında ezan,
namaz, hutbe ve duaların Arapça yapılmasını önlemeliyiz. Herkes, Kur’anı
kolay anlamak için kendi diliyle okumalıdır fikrini yaymaya çalışmalıyız.
Bu kıymetli kitap, (0 212) 523 45 56 nolu telefondan ve
www.hakikatkitabevi.com ile www.dinimizislam.com sitelerinden sipariş
edilebileceği gibi, bu sitelerden ücretsiz okunabilir, indirilebilir ve sesli
olarak da dinlenebilir.
Namaz Kitabı
Sual: Hakikat Kitabevi yayınlarından “Namaz Kitabı” hakkında bilgi
verir misiniz?
CEVAP
Bu kitap, dokuz bölümden meydana gelmektedir. Ehl-i sünnet itikadı,
küfrü gerektiren sözler, namaz, abdest, gusül, teyemmüm, oruç, hac ve
zekât bilgileri anlatılmaktadır. Sonunda da, namazın içinde ve dışında
okunacak dualar yer almaktadır. Yani her Müslümanın bilmesi gereken
zaruri bilgileri ihtiva eden, çok kıymetli bir kitaptır. Kitabın önsözünde özetle
422
www.dinimizislam.com
deniyor ki:
“İman ettikten sonra en mühim emir namazdır. Beş vakit namaz
kılmak, her Müslümana farzdır. Kılmamak büyük günahtır. Namazı tam ve
doğru olarak kılabilmek için, önce namaz bilgilerini öğrenmek lazımdır. Bu
kitapta, namaz bilgileri kısa ve öz olarak bildirilmiştir. Birçok İslam âliminin
kitabından istifade edilerek hazırlanan bu namaz bilgilerini, her Müslüman
mutlaka öğrenmeli ve çocuklarına da öğretmelidir.
Namazın doğru kılınabilmesi için, namazda okunacak sure ve duaları
da ezberlemeli. Hiç olmazsa, namaz kılabilecek kadar dua ve sureyi,
bunları okumasını iyi bilen, tam telaffuz eden birinden öğrenmeli. Kur’an-ı
kerimi doğru olarak okumasını mutlaka öğrenmeli, çocuklara da
öğretmelidir. Kur’an-ı kerimin Latin harfleriyle yazılması mümkün değildir.
Onun için aslını okumalı. Okuması çok kolaydır. Bir hadis-i şerifte,
(Çocuklarına Kur’an-ı kerim öğretenlere veya Kur’an-ı kerim hocasına
gönderenlere, öğretilen Kur’anın her harfi için, on kere Kâbe-i
muazzamayı ziyaret sevabı verilir ve Kıyamette başına devlet tacı
konur. Bütün insanlar görüp imrenir) buyuruldu.” Mealini okumak da
aslının yerine geçmez.”
Bu kıymetli kitap, (0 212) 523 45 56 nolu telefondan ve
www.hakikatkitabevi.com ile www.dinimizislam.com sitelerinden sipariş
edilebileceği gibi, bu sitelerden ücretsiz okunabilir, indirilebilir ve sesli
olarak da dinlenebilir.
Şevahid-ün-nübüvve
Sual: Hakikat Kitabevi yayınlarından Şevahid-ün-nübüvve kitabı
hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Bu kitabı büyük âlim Mevlânâ Abdurrahman Câmî hazretleri yazmıştır.
Kitapta, nebi ve resul kelimelerinin manaları, Peygamber efendimizin
doğumundan önce meydana gelen harikalar ve doğumundan vefatına
kadar meydana gelen mucizeler, her biri hidayet yıldızı olan Eshab-ı
kiramdan, Ehl-i beytden, Tabiinden, Tebe-i tabiinden ve tasavvuf
büyüklerinden meydana gelen kerametler anlatılmaktadır.
İslam âlimleri, (Şevahid-ün-nübüvve kitabını okuyan Peygamber
efendimize âşık olur) buyurmuştur. Kitabın önsözünde de özetle deniyor ki:
“Allahü teâlâ, kendisine kulluk etmek şerefini ihsanıyla bildirdi.
Azametinin ihsanı olarak, bize saadete, rahmete ve mağfirete vesile olan
yolları gösterdi. Ahir zamanda, insanlara ve cinlere, Muhammed
aleyhisselamı Peygamber olarak göndermekle, kalbleri iman nuruyla ve
423
www.dinimizislam.com
irfan sırlarıyla aydınlattı. Kur’an-ı kerim sofrasını indirmekle, Habibine
ihsanda bulundu. Habibini Kur’an-ı kerimle ve hidayete sebep olucu olarak
gönderdi. Diğer Peygamberlere hiçbir zaman vermediği altı şeyle Habibini
mümtaz kıldı. Onun ümmetini de, mağfireti ve rızası bulunan beş şeyle
üstün kıldı. Onun dini bütün dinleri yürürlükten kaldırdı.”
Menâkıb-ı çihâr yâr-i güzîn
Sual: Hakikat Kitabevi yayınlarından Menâkıb-ı çihâr yâr-i güzîn
kitabı hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Dört halifenin ve Eshab-ı kiramın büyüklüğünü çok güzel anlatan bu
kitabı Seyyid Eyyûb bin Sıddık hazretleri yazmıştır. Dört halife başta olmak
üzere, Ehl-i beytin, cennetle müjdelenmiş olan Aşere-i mübeşerrenin ve
diğer Eshab-ı kiramın menkıbeleri ve bu ümmetin üstünlükleri
anlatılmaktadır. Kitabın önsözünde deniyor ki:
“Bütün hamd ve senalar, sağlam dinin esasının dört duvarını, Seyyid-il
mürselinin dört halifesiyle sağlam ve kuvvetli kılan Allahü teâlâya
mahsustur. Bu dört halifenin her biri, Peygamberimizin tebliğ ettiği dinin
birer rüknüdür. Ömrü Onların sevgisiyle geçirmemek uygun değildir.
Onların sevgisi olmadan, kurtuluş mümkün değildir. İslam dininde gayretli
olan ve sünnet-i seniyyeye bağlı olan, yakîn sahibi din kardeşlerimiz açıkça
bilirler ki, bu zamanda yazılacak ve öğrenilecek en mühim şey, Hulefa-i
raşidinin yani Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın dört büyük
halifesinin güzel menkıbelerinin beyanıdır. O hidayet imamlarının üstün
makamlarını açıklamaktır. Böylece, dostların kalblerine sefa, gözlerine
sürme ve cila olup, düşmanların kalblerine cefa ve kötü gözlere bela dikeni
olur. Allahü teâlânın lütfu, sevdiklerine gölgelik ve yardım olsun. Onun lütuf
gölgesinde sıkıntı çekmesinler!”
Bu kitap, (0 212) 523 45 56 nolu telefondan ve
www.hakikatkitabevi.com ile www.dinimizislam.com sitelerinden sipariş
edilebileceği gibi, bu sitelerden ücretsiz okunabilir, indirilebilir ve sesli
olarak da dinlenebilir.
Hakikat Kitabevi
Sual: Niye hep Hakikat Kitabevi’nin kitaplarını tavsiye ediyorsunuz?
CEVAP
Nakli esas aldığı için, ilave ve çıkarma yapılmadan tercüme edildiği
için tavsiye ediyoruz. Nakli esas alsa bile, icazetsiz, yetkisiz kimselerin
424
www.dinimizislam.com
yazdığı veya tercüme ettiği kitaplara itibar edilmez.
Hakikat Kitabevi’nin neşrettiği kitaplarda, tercüme edenlere ve
neşredenlere ait bir yazı yoktur. Hepsi büyük zatların yazısıdır. Tercüme
edenler de, icazetli âlimlerdir. Bunun için kıymetlidir.
Hakikat Kitabevi’nin kitaplarından alarak hazırladığım, eskiden
basılmış birkaç kitabımı bile tavsiye etmiyorum. Kendi kitabım bile olsa,
başka kitap okumak, Hakikat Kitabevi’nin kitaplarının okunmasına,
onlardan gelecek feyz ve berekete mani olur.
Sual: İsmi çeşitli iddialarla gündeme gelen Ömer Öngüt’ün kitaplarını
yayınlayan Hakikat Yayıncılık ile Hakikat Kitabevi arasında bir bağlantı
var mı?
CEVAP
Hayır, uzaktan veya yakından hiçbir bağlantı yoktur. Sadece isim
benzerliğidir. Hakikat Kitabevi’nin merkezi İstanbul’un Fatih ilçesindedir.
İnternet adresi de, www.hakikatkitabevi.com ’dur. Birçok dildeki kitaplarının
yanında, yayınladığı Türkçe kitaplar şunlardır:
Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye, Mektubat Tercemesi, Faideli
Bilgiler, Hak Sözün Vesikaları, Herkese Lazım Olan İman, İslam
Ahlakı, Eshab-ı Kiram, Kıyamet ve Ahiret, Cevap Veremedi, İngiliz
Casusunun İtirafları, Kıymetsiz Yazılar, Namaz Kitabı, Şevahid-ün
Nübüvve, Menakıb-ı Çihar Yar-i Güzin.
Hakikat Kitabevi’nin, bunlardan başka Türkçe yayını yoktur.
Kitap sırası
Sual: Kitaplar, kütüphaneye nasıl yerleştirilmelidir?
CEVAP
Şu sıra ile yerleştirilmeli: Mushaf, tefsir, hadis-i şerif, kelam, fıkıh,
tasavvuf, lügat ve diğer kitaplar. Hakikat Kitabevi yayınlarının hepsinde, bu
ilimlerin bilgileri vardır. Mushaf’tan sonra, istenen sırayla konabilir.
Yanan araçta, yanmayan kitap
Sual: Aracımızın alevler içinde yanışı aşağıda görülmektedir. Bu
araçta, alevlerin göründüğü yerde yani aracın ön tarafında bulunan,
Hakikat Kitabevi yayınlarından Faideli Bilgiler kitabı yanmamış.
Yangında Mushaf’ın yanmadığını çok duymuştuk, fakat bu kitabın
yanmamasının sebebi ne olabilir?
CEVAP
Evet, Mushaf’ın yanmayacağı hadis-i şerifle de bildirilmiştir. Bir hadis-i
şerif meali:
(Kur’an-ı kerim bir deriye yazılsa, bu deri ateşe düşse yanmaz.) [İ.
425
www.dinimizislam.com
Ahmed, Taberani, İbni Hibban]
Mushaf yanmayacağı gibi, Kur’an-ı kerimi okuyup, hükümleriyle amel
eden de Cehennemde yanmaz. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarıyla amel
etmek de böyledir. Zaten bu kitaplarda Kur’an-ı kerimin emir ve yasakları
bildirilmiştir. Yani bu kitaplarla amel etmek, Kur’an-ı kerime uymak
demektir.
Hakikat Kitabevi’nin kitaplarında, hiçbir şahsi görüş yoktur. Hepsi
İslam âlimlerinden nakildir. İkinci önemli bir özelliği de, kâr gayesiyle
satılmamaktadır. Allah rızası için, Allah’ın dinine hizmet için, mal oluş
fiyatından satılmaktadır. Fiyatları diğer kitaplarla karşılaştırılırsa, bu açıkça
görülür. Bu vasıflarından dolayı yanmamış olabilir.
Hakikat Kitabevi’nin bütün kitapları, İmam-ı Rabbani hazretlerinin ve
diğer Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından hazırlanmıştır. Allahü teâlâ bu
kitabı yanmaktan koruduğu gibi, bu kitapları severek okuyanları,
dağıtanları da Cehennem ateşinden korur. Merhum hocamız buyurmuştu
ki:
(İmam-ı Rabbani hazretlerine Allahü teâlâ müjde veriyor: (Kıyamete
kadar, sana ve kitaplarına tâbi olanları, Cehennem ateşi yakmaz)
buyuruyor. Bu, hayattayken talebeleri, vefatından sonra da kitaplarını
okuyanlar kurtulur demektir. Bu mübarek kitapları sevgiyle tutanların, bu
kıymetli hizmetlerde çalışanların ellerini, Cehennem ateşi yakmaz. Elleri
yakmayan Allahü teâlâ, o ellerin bulunduğu vücudu da yakmaz.)
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri de, (İmam-ı Gazali’nin İhyâ kitabı,
bütün âlimlerce doğru ve yüksektir. Bir gayrimüslim, severek yapraklarını
çevirirse, Müslüman olmakla şereflenir) buyuruyor. [Hakikat Kitabevi’nin
kitapları, Mektubat-ı Rabbani, İhya gibi kıymetli eserlerden hazırlanmıştır.
İhya’dan doğru olarak istifade etmek isteyen de, bu kitapları okumalıdır.
İhya’nın piyasadaki tercümelerini tavsiye etmeyiz.]
Görüldüğü gibi bu kitapları severek tutmak, onlara sevgiyle bakmak
bile, insanın kurtuluşuna vesile oluyor, çünkü Peygamber efendimiz, (Kişi
dünyada kimi seviyorsa, ahirette onlarla beraber olur) buyuruyor.
(Taberani)
Bir okuyucu mektubu
1983 Yılında Hakikat Kitabevi kitaplarından almak nasip oldu. O
zaman okumak, anlamak nasip olmamıştı. 20 sene sonra TGRT’de,
Osman Ünlü hoca, İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat’ını okuyanın,
kâmil iman ve ihlâs sahibi olacağını, zihninin berraklaşacağını söyleyince
hemen bu kitapları okumaya karar verdim.
426
www.dinimizislam.com
Çok bereketlendim. İslamiyet’i doğru olarak öğrendim. İmanı öğrendim.
En güzeli de, Allahü teâlâyı öğrendim. Allahü teâlâ hiçbir şeye,
yarattıklarına benzemez deniyordu, ama bunu bir türlü anlayamıyordum.
İmam-ı Rabbani hazretlerinin mektublarını okuyunca çok iyi anladım.
Osman Ünlü hocamın söylediği gibi zihnim berraklaştı. Kalbim huzurla
doldu.
TGRT veya Türkiye Gazetesi olmasaydı, sizleri tanıyamaz, güzel
kitapları okuyamazdık. Allahü teâlâ hepinizden, bu güzel kurumları
kuranlardan ve hizmet edenlerden razı olsun.
Bir gün evdeki eşyaların yerini değiştirirken, uygunsuz bir yazara ait,
dini bir kitaba rastladım ve göz gezdirdim, sadece birkaç satır okudum.
Birden, kalbimdeki o sıcaklık gitti, sanki odun gibi bir adam oldum. Beş altı
satırlık yazı kalbimi buz gibi yaptı. O zaman daha iyi anladım, doğru kitap
okumanın kıymetini...
Sizleri tanımadan önce, büyük bir belaya maruz kalmıştım. Allahü
teâlâ bu defa affetmez, helak eder diyordum ve nasıl helak olacağımı
bekliyordum. Her akşam Vakıa suresini okuyordum. Sanki bir güç, Hadid
suresini okumamı söylüyordu. Raûf-ur-rahim ile biten âyet-i kerimeye
kadar okuyordum. Raûf-ur-rahim ismi şerifini çokça tekrar ediyordum, çok
rahatlıyordum. Bu kadar rahatladığım âyet-i kerimenin mânâsını öğrenmek
istedim. Tefsirlere baktım, uzun uzun yazılmış, hepsini okudum, ama hiçbir
şey anlamadım. Sonra Hakikat Kitabevi yayınlarında, Ehl-i sünnet
âlimlerinin sözlerinden alınarak anlatılan yazıları okudum ve Allahü
teâlânın rahmetinin genişliğini çok iyi anladım. O kadar çok sevindim ki,
anlatamam.
Sonra sahaflara gittim. Elimdeki tefsiri, Türkiye Gazetesi İslam
Âlimleri Ansiklopedisi ile takas ettim. Evdeki diğer kitapların hepsini de yok
ettim. Şu anda evimizde, Hakikat Kitabevi yayınları ve gazetemizin verdiği
kitaplardan başka kitap yok elhamdülillah.
Fevzi Kara
Kitap yazmanın önemi
Sual: Sitedeki yazılarınız, on ciltten fazla kitap olur. Hac, namaz,
zekât, oruç, iman ve küfür bahsi gibi, her biri kitap olacak çok bölüm var. S.
Ebediyye gibi muteber kitaplardan alınan bu yazılar kitap hâline getirilse,
internet imkânı olmayanlar da, bunlardan faydalansalar uygun olmaz mı?
CEVAP
Sitedeki yazıların hemen hepsi Hakikat Kitabevi’nin kitaplarından
alınmıştır. Hakikat Kitabevi’nin kitaplarını merhum hocamız hazırlamıştır.
427
www.dinimizislam.com
Bu kitaplarda, eksik bir şey bırakılmamıştır. Tam İlmihal, ismi gibi tamdır.
Başka bir kitaba ihtiyaç bırakmaz. Yeni hazırlanacak herhangi bir dinî kitap,
kıymetli hocamızın kitaplarının okunmasına mani olacağı için, vebali büyük
olur. Bunun başka mahzurları da vardır.
(Hakikat Kitabevi’nin kitaplarından alarak yazıyorlar. Aynı bilgiler,
aynı dualar, o kitaplardan okunsa ne mahzuru olur?) diyenler de oluyor.
Evet, mahzuru olur. İsa aleyhisselama, (Senin okuduğun duaları biz de
okuyoruz, fakat ölüler dirilmiyor, körlerin gözü açılmıyor. Sebebi nedir?)
demişler. O da, (Dua aynı, ama ağız aynı değil) buyurmuş. Temiz su, kirli
borudan gelirse su da kirlenir. (Ben aynen kitaptan alıp yazıyorum) dense
de, bu geçerli bir mazeret olmaz, çünkü neticede okuyucuya başka bir
borudan ulaşmış oluyor.
Kitabevleri de, üç beş kuruş da olsa bir kâr gayesiyle basıp satıyorlar.
Kitabevi gibi, yazarın da zerre kadar, adını duyurmak veya birkaç kuruş da
almak gibi herhangi bir maksadı varsa, kitap iyice kirleniyor. O kitabı
okuyan, feyz alamıyor. Oradaki dualar aynı olmasına rağmen gerekli fayda
sağlanmıyor, çünkü din kitabından kâr veya başka menfaat beklemek, dini
ona alet etmek olur. Yani para için ise, din paraya alet edilmiş olur, şöhret
için ise şöhrete alet edilmiş olur.
Aynı fırından bir cömertle bir cimri ekmek alsa, cimrinin aynı yerden
aldığı ekmeği yiyen hastalanır, aynı fırından aldığı halde, cömerdin
ekmeğini yiyen şifaya kavuşur. Bir hadis-i şerif meali:
(Cömerdin yemeği şifa, cimrinin yemeği hastalıktır.) [Deylemi]
Aynı ekmek, birinin elinde şifaya, ötekinin elinde hastalığa sebep
olduğu gibi, kitaplardaki yazılar ve dualar da böyledir. Aynı yazılar ve
dualar, bir kitapta feyz saçarken ötekinde zulmet saçar.
Onun için dinî yazıları ve duaları yalnız Allah rızası için neşredilen
eserlerden okumalı. Feyz, bu kitaplarda vardır. Diğer kitaplarda, menfaat
nispetinde zulmet vardır. Basanın veya bastıranların bir menfaati olur. Hiç
menfaatleri olmasa bile, faydalı kitapların okunmasına mani olması, zarar
olarak yeter. Bu inceliği iyi anlamalıdır.
Kaynaklı site
Sual: Günlük bir gazetede, www.dinimizislam.com sitesinin resmi
konularak, (Dinî bilgiyi internetten değil sahih kaynaklardan öğrenin. Temel
dini esaslar edinilmeden, internetteki bilgilere yaklaşılması sakıncalıdır)
deniyor. İnternetteki dinî sitelerin hepsinin güvenilir olmadığına ve internet
sitelerine
mesafeli
yaklaşılması
gerektiğine
dikkat
çekiliyor.
www.dinimizislam.com sitesi, her dini konuyu muteber kaynakları esas
428
www.dinimizislam.com
alarak yazdığına göre, işte böyle kaynaklı verilmeli mi deniyor, yoksa bu
siteye itibar edilmemesi gerektiği mi vurgulanıyor?
CEVAP
Sitemizdeki yazıların hepsi kaynaklı olduğuna göre, sitemizin
övüldüğünü, reklamının yapıldığını sanıyoruz. Yoksa kaynaklı bir siteye
iftira atmak, onu kötülemek, yasal olarak da suçtur.
İbni Mübarek hazretlerinin, (Dininizi kimden aldığınıza iyi bakın)
buyurduğu gibi, sitemizdeki binlerce sayfalık bilgilerin hepsi, asırlarca
dünyaya nur saçan, dört hak mezhep imamlarımızın ve bunların yolunda
olan âlimlerin eserlerinden alınmaktadır. Nakle önem veren, şahsi
görüşlere kesinlikle yer verilmediğini vurgulayan bir sitedir.
Sitemizin Hakkımızda kısmındaki açıklamada, bu husus çok güzel
izah edilmiştir. Oradaki Kaynak Eserler bölümünde de, yazılarda kaynak
olarak kullanılan eserler ve yazarları hakkında geniş bilgi verilmiştir. O
gazete, bu kaynakları elbette inkâr etmez. Sitemizin reklamını yaptıkları
için kendilerine teşekkür ediyoruz.
Zenginlik ve Fakirlik
Sual: Yoksul bir ülkede zenginlerin milyarlar sarf ederek villalar
yaptırması israf ve haram değil midir?
CEVAP
Zekatını fakirlere veren ve alın teri ile helalinden kazanan kimsenin
villa, köşk yaptırması haram değildir, helal ve makbuldür. Asıl uygun
olmayan, helal olmayan, tembel oturmak, çalışmayıp, fakir kalmak, yahut
kazandıklarını haram şeylere verip, basit meskende kalmaktır. Böyle
tembellerin ve malını haramlara israf edenlerin yüzünden, çalışkanları
suçlamak doğru değildir. Zekatını verenlerin köşkte oturmaları, şık
giyinmeleri, fennin bulduğu bütün kolaylıklardan faydalanmaları helaldir.
Allahü teâlâ, (Verdiğim nimetleri, kullanmalarını severim) ve (Çalışana
veririm) buyuruyor. Çalışıp kazanmak ibadettir. Zenginlik günah değildir.
Allahü teâlâ şükreden zenginleri sever. Zengin olduğu için, kendini
beğenmek, kendini başkalarından üstün görmek haramdır.
Aşere-i mübeşşere’den [Cennete gidecekleri ismen müjdelenen on
kişiden] Hazret-i Zübeyr bin Avvam tüccar idi. Medine’de, Basra’da,
Kufe’de ve Mısır’da mülkleri, geniş arazisi ve bin hizmetçisi vardı. Fakat
bütün gelirini fakirlere dağıtırdı. Yine o on kişiden Hazret-i Abdurrahman
bin Avf, vefatında iki milyon altın miras bırakmıştı. Cennetle
müjdelenenlerden Hazret-i Talha da zengindi. Şık giyinir, süslü gezerdi.
Yüzüğünde kıymetli yakut taşı vardı. Yine Cennetliklerden Hazret-i Osman
429
www.dinimizislam.com
da zengin tüccardı. Tebük gazasında on bin altın ve mal yüklü bin deve
verip Resulullah efendimizin duasını aldı. Zenginlik nimettir. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Ahir zamanda müminler için zenginlik saadettir.) [İ. Rafii]
Hazret-i İbrahim, Hazret-i Davud ve Hazret-i Süleyman çok zengin
idi. Eshab-ı kiramın fakirlerinden çoğu, zenginler bizim gibi ibadet ettikten
başka, malları ile hayırlı işler yaparak çok sevap kazanıyorlar diyerek,
agniya-yı şakirine [şükreden zenginlere] imrenirlerdi.
Sual: Zenginliğin kötü yönleri yok mudur?
CEVAP
Sadece zenginliğin değil, fakirliğin de, hatta her işin iyi ve kötü yönü
olur. Mesela evlilik, bazıları için dünya ve ahiret saadetine sebep olurken,
bazılarının da felaketine sebep olur. Zenginlik-fakirlik de böyledir. Onun
için Peygamber efendimiz, (Ya Rabbi, azdıran fakirlik ve azdıran
zenginlikten sana sığınırım) buyurmuştur. Demek ki, mal iyi kullanılırsa
iyi, kötü kullanılırsa kötü olur. Fakirliğe sabredilmesi kolay olmayıp Allah’a
isyana sürükleyeceği için hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Fakirlik, iki cihanda da, yüzkarasıdır.) [R. Nasıhin]
(Fakirlik, dünya ve ahiret yoksulluğudur.) [Deylemi]
(Fakirlik küfre sebep olur.) [Beyheki]
(Ya Rabbi, fakirlikten sana sığınırım.) [Nesai]
Fakirliği öven hadis-i şerifler:
(Fakirlik, dünyada mümine hediyedir.) [Taberani]
(Fakir, Allahü teâlânın dostudur.) [Deylemi]
(Cennet sultanları fakirlerdir.) [İbni Mace]
(Cennettekilerin çoğu fakirlerdir. Hor görülen fakirler Cennetliktir.)
[Buhari]
(Ya Rabbi, müslüman fakirlerinin hürmetine zafere kavuşmayı
nasip et.) [Taberani]
(Fakirlerin dua ve namazları ile bu ümmete yardım edilir.) [Nesai]
(Fakirlerinizin gönlünü alarak bana yaklaşın.) [Tirmizi]
(Fakirleri hor görmeyin. Onların hürmetine yardım görüyor ve
rızıklanıyorsunuz.) [Buhari]
(Ya Âişe, bana kavuşmak için, fakir yaşa!) [Tirmizi]
(Fakirleri sevin, onları seveni, Allahü teâlâ sever.) [Deylemi]
(Allahü teâlânın takdirine razı olan fakirden üstünü yoktur.)
[İ.Gazali]
(Ya Rabbi, fakir yaşayıp, fakir olarak ölmeyi ve fakirlerle
haşrolmayı nasip eyle!) [Buhari]
430
www.dinimizislam.com
(Yoksulları doyurun! Çünkü kıyamette onların üstünlüğü olacak,
"Dünyada iken, bir hatadan dolayı nasıl birbirinize özür dilediyseniz,
şimdi de fakirlerden özür dileyin!" denilecektir.) [Ebu Nuaym]
Zenginlik bir nimettir
Dünya ve ahiret mal ile kazanılır. Bunun için mal kıymetlidir. Süfyan-ı
Sevri hazretleri, malın insanın silahı olduğunu söyleyerek, insanın, canını,
malını, sağlığını, dinini, şerefini mal ile koruyacağını bildirmiştir. Sabreden
fakir gibi şükreden zengin de kıymetlidir. Dinimiz mala hayr, hayırlı şey
adını vermiştir. (Bekara 180, Adiyat 8), Define [altın paralar] Rabbin
rahmeti olarak bildirilmiştir. (Kehf 82)
Zenginliği öven hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
(Allahü teâlâ birine çok mal verir, bu da malını Allahü teâlânın razı
olduğu, beğendiği yerde harcarsa, bu kimseye gıpta etmek, imrenmek
yerinde olur.) [Buhari]
(Allahü teâlâ bir kuluna mal ve ilim verir. Bu kul da haramlardan
kaçınır, akrabasını sevindirir, malından, hakkı olanları bilip verir ise,
Cennetin yüksek derecesine kavuşur.) [Tirmizi]
(Ya Rabbi, buna [Enes bin Malik’e] çok mal ve çok çocuk ver ve
bunlarla kendisini bereketlendir!) [T. Muhammediyye]
(Mal, salih kimse için ne güzeldir.) [Taberani]
(Mal ile şeref kazanılır.) [İ.Ahmed]
(Şerefinizi mal ile, dininizi de, dil [müdara] ile koruyun!) [İ. Asakir]
[Müdara, dini korumak için dünyalık vermek ve güler yüz
göstermektir.]
(Kişinin, şerefini korumak için verdiği şey, kendisi için sadaka
olur.) [Ebu Ya’lâ]
(Müminin izzeti, halktan müstagni olmasıdır.) [Taberani] [Müstagni
= ihtiyaçsız]
Mal değil, malı sevmek, mal aşkı ile yanıp tutuşmak kötüdür. Bu
manada mal sevgisini kötüleyen hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir:
(Her ümmetin bir fitnesi vardır. Ümmetimin fitnesi maldır.) [Nesai]
(Her şeyin bir afeti vardır. Ümmetimin en büyük afeti, dünyaya,
paraya gönül vermektir. İyi yolda harcayan hariç, mal toplayanın
çoğunda hayır yoktur.) [Deylemi]
(Kişi yaşlandıkça iki şeyi gençleşir: Uzun yaşama arzusu ve mal
sevgisi.) [Buhari]
(Paranın kuluna lanet olsun, paraya tapan helak olur.) [Tirmizi]
(Herkesin bir sanatı vardır. Benim sanatım da fakirlik ve cihaddır.
Bu ikisini seven beni sevmiş, bu ikisine buğzeden bana buğzetmiş
431
www.dinimizislam.com
olur.) [İ. Gazali]
(Şeytan dedi ki: "Mal sahibine sabah akşam bunlar için vesvese
vermeye çalışırım: Malı helal olmayan yerden edinmesine uğraşırım.
Hak olmayan yere harcatmaya çalışırım. Mala karşı içinde sevgi ve
muhabbet veririm ki, onu yerine harcayamasın.) [Taberani]
Eldeki mal ile gururlanmak doğru değildir. Mal er geç bir gün yok
olacak, fakat hesabı kalacaktır. Atalarımız demiş ki:
Mala, mülke olma mağrur, deme var mı ben gibi
Bir muhalif rüzgar eser, savurur harman gibi!
Zenginlik kötü değildir. Çünkü Hazret-i İbrahim, Hazret-i Süleyman,
Cennetle müjdelenen Abdurrahman bin Avf hazretleri ve evliyanın
büyüklerinden Ubeydullah-i Ahrar hazretleri, çok zengin idi. Genel olarak
zenginler malı sevdiği için mecaz olarak zenginler kötülenmiştir. Mesela,
(Ümmetimin en kötüleri zenginlerdir) demek, (Ümmetimin en kötüleri
taparcasına parayı sevenlerdir) demektir. Bizzat mal ve zenginlik
kötülenmemiştir. Peygamber efendimiz, (Zenginlerin çoğu Cehenneme
gider) buyurdu. Bu söz, zenginliğin ve malın aleyhine değildir. Malının
zekâtını vermeyen, hayır hasenat yapmayan, malını zararlı işlerde
kullanan, israf eden kimseler için söylenmiştir. Müslüman kadınlar
övülmüş, günahkâr kadınlar çok olduğu için de, (Cehennemin çoğu
zengin ve kadınlardır) buyurulmuştur. Bu söz, zengine ve kadına hakaret
değil, onları ikaz için söylenmiştir. Yine, (İnsanların çoğu kâfirdir)
buyurulmuştur. Burada insan kötülenmiyor, kâfirlik kötüleniyor. Mal, kötüleri
azdırırsa da, iyiler için çok kıymetlidir. Hazret-i İbrahim (Ya Rabbi, beni ve
çocuklarımı puta tapmaktan koru) diye dua etmiştir. Puttan maksat para
sevgisidir. Para aşkı, puta tapmak gibidir.
Dinimizde mal kıymetlidir
Mal, Allahü teâlânın verdiği bir nimettir. Ahireti kazanmak, mal ile olur.
Dünya ve ahiret, mal ile intizam bulur, rahat olur. Hac, cihad sevabı mal ile
kazanılır. Bedenin sıhhat, kuvvet bulması, mal ile olur. Başkasına muhtaç
olmaktan insanı koruyan maldır. Sadaka vermek, akrabayı görüp
gözetmek, fakirlerin imdadına yetişmek mal ile olur. Mescitler, okullar,
hastaneler, yollar, çeşmeler, köprüler yaparak, asker yetiştirerek insanlara
hizmet de mal ile olur.
Peygamber efendimiz, (İnsanların en iyisi, onlara faydası çok
olanıdır) buyuruyor. (Kudai)
İnsanlara yardım etmek için çalışıp para kazanmak, nafile ibadet
etmekten daha çok sevaptır. Cennetin yüksek derecelerine mal ile
kavuşulur.
432
www.dinimizislam.com
Mal kıymetli olduğu için, malı israf etmek, telef etmek haramdır. Dine
uymayan israf, haramdır. Mürüvvete [insanlığa] uymayan israf, tenzihen
mekruhtur. Bu konudaki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Malı telef etmek haramdır, malı uğrunda öldürülen şehittir.)
[Taberani]
Mal kıymetli olduğu için Kur'an-ı kerimde mal ve can ile cihad edenler
övülmektedir. (Nisa 95)
Allahü teâlâ, Habibine verdiği nimetleri hatırlatırken, malsız iken Ona,
kimseye muhtaç olmayacak kadar, mal verdiğini bildirmektedir. (Duha 8)
Büyükler, (Mal, gurbette vatandır. Fakirlik vatanda gurbettir. Bir kimse,
fakirse, nerede olursa olsun gariptir) buyuruyor. Mal, silah gibidir.
Kullanmasını bilmeyen, onunla kendisini helak edebilir. Bu bakımdan mal,
kimisi için iyi, kimisi için kötüdür. Kimisini zenginlik, kimisini fakirlik azdırır.
Mal ve çocuklar, Allahü teâlâyı anmaktan alıkoyarsa, hüsrana sebep
olur. (Münafikun 9)
Mal sevgisi, insanı azdırabilir. Az kimse bunun zararından kurtulduğu
için kötü zenginler tenkide maruz kalmıştır. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Malı pek çok seviyorsunuz.) [Fecr 20]
(Altını, gümüşü [parayı] biriktirip Allah yolunda harcamayana elim
azap vardır.) [Tevbe 34]
(Mal ve çocuklarınız, Allah’ı anmaktan alıkoyarsa, hüsrana
uğrarsınız.) [Münafikun 9]
(İnsan zengin olunca azar.) [Alak 6-7]
Zengin olan herkes azmaz. Fakat çok kimse azdığı için böyle
buyurulmuştur. Mal herkesi azdırsaydı, Cenab-ı Hak, Hazret-i İbrahim’i,
Hazret-i Süleyman’ı ve daha birçok salih kimseyi zengin etmezdi.
Mal için imtihan vardır. (Al-i İmran 186, Tegabün 15]
Netice mühimdir
Mal ve makam sahibi olmak başka, mal ve makam sevgisi başkadır.
Dünya ve ahiret saadetine kavuşmak ve insanlara hizmet edebilmek için
mal ve makam sahibi olmak çok iyidir. Bütün dünya bir kimsenin olsa, mala
mağrur olmadan dine uygun harcasa, çok büyük sevap kazanır. Süleyman
aleyhisselam, büyük bir zenginlik ve saltanat içinde yüzdüğü halde, Cenabı Hak, Kur'an-ı kerimde (O ne iyi kuldur) diye övmektedir. (Sad 30)
Peygamber efendimizden sonra insanların en üstünü olan, İbrahim
aleyhisselamın ova ve vadileri dolduran davarları yanında, yalnız yarım
milyon sığırı vardı. Mal ve makamı kötüye kullanmak zararlıdır. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
433
www.dinimizislam.com
(Mal-makam sevgisi, suyun sebzeyi büyüttüğü gibi, kalbde nifakı
büyütür.) [İ. Gazali]
(Mal ve makam sevgisinin müslümana yaptığı zarar, iki aç kurdun
koyun sürüsüne verdiği zarardan büyüktür.) [Bezzar]
(Dünya sevgisi, bütün kötülüklerin başıdır.) [Beyheki]
İnsanı iyilik etmekten alıkoyan her şey dünyadır. Kur'an-ı kerimde,
Cennetin, makam hırsıyla büyüklük taslamayan kimselere verileceği
bildirilmektedir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
("La ilahe illallah" diyen, dünyayı dinden üstün tutmadıkça, Allahü
teâlânın gazabından ve azabından kurtulur. Dini bırakıp dünyaya
[haramlara] sarılırsa, Allahü teâlâ, ona; "Yalan söylüyorsun" buyurur.)
[Hakim]
(Dünya işi için üzülen Allah’a karşı öfkelenmiş olur.) [Taberani]
(Dünya ahiretin tarlasıdır.) [Deylemi]
(Dünyayı ahirete tercih eden, üç şeye maruz kalır. Üzüntüsü hiç
eksilmez. Zenginlikteki refahı göremez, hep fakirlik sıkıntısı çeker.
Doymayan bir hırsa tutulup öyle meşgul olur ki, hiç bir zaman boş
vakti bulunmaz) hadis-i şerifini düşünerek, şu fani dünyada, kısa bir
müddet sahip olunan mal ve makama mağrur olmamalıdır. Ecel gelince
hepsi elden çıkar. (R.Nasıhin)
Dünya ve ahiret
Cenab-ı Hak, ahiret için çalışmayı emrettikten sonra, (Dünyadan da
nasibini unutma!) buyuruyor. [Kasas 77]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Dünyanızı düzeltmeye çalışın! Yarın ölecekmiş gibi de ahiret için
amel edin.) [Deylemi]
(Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de ahiret
için çalışın!) [İbni Asakir]
(Hayırlınız, ahiret için dünyasını, dünya için ahiretini terk etmeyen
ve insanlara yük olmayandır.) [Deylemi]
(Dünya malından ayrılınca üzülmek, buna kavuşunca sevinmek ve
azgınlık yapmak, insanı Cehenneme götürür.) [Tirmizi]
(Dünyayı seven, ahiretine zarar verir. Ahireti seven, dünyasına
zarar verir. O halde, devamlı olanı, geçici olana tercih etmelidir.)
[Beyheki]
(İlim, Allah rızası için değil, dünya menfaati için öğrenildiği ve
ibadetler, dünya menfaatlerine alet edildiği zaman fitneler zuhur
edecektir.) [A.Rezzak]
Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:
434
www.dinimizislam.com
(Mal ve evlat dünya hayatının süsüdür. Baki olan, salih ameller,
Rabbinin katında, mal ve evlatlardan ve dünyalıklardan iyidir.) [Kehf
46]
Dünya binek yeridir
İmam-ı Maverdi hazretleri buyuruyor ki:
Dünya çalışma yeridir. Hadis-i şerifte, (Dünya ne güzel binektir. Ona
binin ki, sizi ahirete kavuştursun!) buyuruluyor. Dünya mutlak manada
kötü değildir. Ahiret azığını hazırlayanlar için servet yurdudur.
Dünya bineğine binersen seni taşır, binemezsen o sana yüklenir ve
seni öldürür. Dünya bir alet, bir vasıtadır. Bu vasıtayı iyi yolda kullanan
kazanır, kötü yolda kullanan kaybeder. Mesela size yeni, güzel bir araba
veriyorlar. (Bu araba ile, şu kadar zamanda şu karşıdaki köprüyü
geçerseniz, kurtuluşa ereceksiniz) deniyor. Siz de, arabaya bakıp, (Ne
kadar da güzelmiş) diyerek onu sevmekle meşgul olur, verilen zaman
içinde karşıya geçmezseniz, düşman gelir, sizi kıskıvrak yakalar, köprüyü
geçemezsiniz. Bu vasıta, yolcuları sahile çıkaran bir gemi de olabilir. Bu
vasıtayla binip gitmeyen kurtulamaz. Dinimiz bu vasıtayı, kötülememiştir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah rızasını kazanmak, ahiret azığını temin etmek için, dünya ne
güzel yerdir. Allah rızasını kazanmayan, ahiret azığını temin etmeyen
için de, ne kötü yerdir. Kim, "Allah dünyayı rezil etsin!" derse, dünya
da ona, "Hangimiz Rabbimize asi ise, Allah onu rezil etsin!" der.)
[Hakim]
(Dünya, mümin için ne güzel bir binektir. Hayra onunla erişilir.)
[Deylemi]
Bizi maksadımıza ulaştıran bineğin iyi, sağlam olması istenir. Onun
için Allahü teâlânın bize verdiği akıl, sağlık, mal gibi nimetleri yerinde
kullanmalıdır! Cenab-ı Hak, dünya saadetini de istemeyi emrediyor: (Ey
Rabbimiz, bize dünyada da ahirette de güzellik ver!) diye dua etmemizi
istiyor. (Bekara 201)
Hadis-i kudside de buyuruldu ki:
(Ey dünya, bana hizmet edene hizmetçi ol! Sana hizmet eden de
senin hizmetçin olsun.) [Ebu Nuaym]
Hazret-i Âdem, Cennette yasak meyveyi yiyince, def-i hacet ihtiyacı
hissetti. İhtiyacını giderecek yer bulamadı. Allahü teâlâ, (Ya Âdem burada
def-i hacet yapılmaz. Onun yeri dünyadır) buyurdu. Bu da dünyanın
pislik yeri olduğunu göstermektedir. (İ.Gazali)
Haksız kazanç
Muhammed aleyhisselam Peygamber olarak gönderilince, şeytanlar
435
www.dinimizislam.com
İblisin başında toplanıp üzüntülerini bildirdiler. Bunun üzerine İblis onlara,
(Bunlar dünyayı sever mi?) dedi. Onlar, evet deyince, (Öyleyse üzülecek
bir şey yok. Onlara haksız kazanç sağlatırım. Lüzumsuz masraf yaptırır,
lüzumlu yere de harcatmam. Zaten her kötülük bu üç şeyden meydana
gelir) dedi.
Dünyalık için ne kadar üzülürsen o nispette ahiret sevgisi kalbden
çıkar. Ahiret için ne kadar üzülürsen, o nispette dünya sıkıntısı kalbden
çıkar. Dünyada herkes misafirdir. Yanındaki şeyler emanettir. Misafirin
gitmekten, emanetin ise geri alınmaktan başka çaresi yoktur. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Dünya mümine zindan, kâfire Cennettir.) [Müslim]
Mümine dünyanın zindan olması, Cennete nispetledir. Cennette
Müminler, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı, akla ve hayâle
gelmeyen büyük nimetlere kavuşacaklardır. Hiçbir sıkıntı görmeyeceklerdir.
Cennetin sonsuz nimetleri karşısında dünya hayatı, müminler için bir
zindan, bir Cehennem azabı gibi gelecektir. Kâfirler için Cehennem azabı o
kadar şiddetli olacaktır ki, dünyadaki en şiddetli işkence bile onlar için çok
hafiftir.
Çalışmayıp muhtaç olanın
Sual: Fakirlikten kurtuluş için dua var mıdır?
CEVAP
Dinimiz çalışarak kazanmayı emretmektedir. Hazret-i Ömer, (Çalışın,
kazanın! Çalışmadan rızık beklemeyin! Allahü teâlâ gökten para
yağdırmaz) buyurdu. Hazret-i Lokman Hakim de, (Çalış, kazan! Çalışmayıp
muhtaç olanın dini ve aklı noksandır) buyurdu. Rızık için endişe
etmemelidir! Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Her canlının rızkı Allah’a aittir.) [Hud 6]
(Şeytan, sizi fakirlikle korkutup, fahşaya sürükler [cimriliğe, her
türlü kötülüğe teşvik eder.]) [Bekara 268]
(Yeryüzüne dağılın, Allah’ın fazlından rızkınızı arayın!) [Cuma 10]
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Rızık için üzülme, takdir edilen rızık seni bulur.) [İsfehani]
(En güzel rızık, helale, harama dikkat edilerek alın teri ile
kazanılandır.) [Nesai]
(Allahü teâlâ sanat sahibi mümini sever.) [Taberani]
(Çalışmayıp kendini sadaka isteyecek hâle düşüren 70 şeye
muhtaç olur.) [Tirmizi]
Çalışmak farzdır
Nafakasını kazanacak ve borçlarını ödeyecek kadar çalışıp kazanmak
436
www.dinimizislam.com
farzdır. Cafer Huldi hazretleri, (Büyüklerimiz, kendi için değil, din
kardeşlerine yardım için, çalışıp kazanmıştır) buyuruyor.
Müslümanlara yardım için, cihad etmek için fazla çalışıp kazanmak
müstehaptır, iyidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanların en iyisi, insanlara faydalı olandır.) [Kudai]
Şu duayı okuyan fakirlikten kurtulur demek, o dua kabul olmuşsa, ona
bir çalışma kapısı açılır veya ummadığı yerden rızka kavuşur demektir.
Hastalığı için dua eden de şifaya sebep olan ilaca veya başka bir sebeple
sıhhate kavuşur. Çalışmak rızkı artırmaz. Rızkı veren Allahü teâlâdır.
Çalışmak sebebe yapışmaktır. Sebeplere yapışmak sünnettir. (El-İhtiyar)
İhtiyaçtan kurtulmak, bereketli rızka kavuşmak için sebeplere
yapışmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İhtiyaçlarını insanlara açan, ihtiyaçtan kurtulamaz. Allahü teâlâya
arz eden ise, ihtiyaçtan kurtulur.) [Hakim]
(Allah korkusunu sermaye edinen, rızka ticaretsiz ve sermayesiz
kavuşur. Kur'an-ı kerimde, "Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış
yolu ihsan eder ve rızkını ummadığı yerden gönderir" buyuruldu.)
[Talak 2, 3 - Taberani]
(Rızka kavuşan çok hamd etsin! Rızkı azalırsa istiğfar etsin!)
[Hatib]
[Hamd, "Elhamdülillah", İstiğfar, "Estağfirullah" demektir. İstiğfar
etmek, günahların affına sebep olan iyilikleri yapmaktır.]
(Sıkıntıya düşen veya borçlanan, bin kere "La havle ve la kuvvete
illa billahil aliyyil azim" derse, Allahü teâlâ işini kolaylaştırır.) [Şir’a]
Çocuklarının geçimi için sıkıntı çeken birine, Peygamber efendimiz,
(Neden istiğfar etmiyorsun? Ben günde yüz defa istiğfar ederim)
buyurdu. Hasan-ı Basri hazretlerine, kıtlık, fakirlik, çocuksuzluktan
şikayette bulunuldu. Hepsine de istiğfar etmesini söyledi. Sebebi
sorulunca, Nuh suresinden şu mealdeki âyet-i kerimeleri okudu:
(Çok affedici olan Rabbinize istiğfar edin ki, gökten bol yağmur
indirsin; size, mal ve oğullar ile yardım etsin, sizin için bahçeler,
ırmaklar versin.) [Nuh 10-12]
İstiğfar edileceği zaman yüz defa (Estağfirullah min külli ma
kerihallah. Estağfirullah el azim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel
kayyume ve etubü ileyh) demeli ve manasını düşünmelidir!
Manası şöyledir:
(Ya Rabbi, razı olmadığın, beğenmediğin şeylerden neler yapmışsam
hepsini affet, yapmadıklarımı da yapmaktan koru. Kendisinden başka ilah
bulunmayan hay, kayyum ve azim olan Allah’a istiğfar eder, günahlarıma
437
www.dinimizislam.com
pişman olup Ona sığınırım.) [Azim, zatı ve sıfatları kemalde, Hay, ezeli ve
ebedi bir hayatla diri olan, Kayyum, zatı ile kaim olan, yarattığı her şeyi
varlıkta durduran demektir.]
Borçtan kurtulmak için, (Allahümme ekfini bihelâlike an haramike ve
agnini bi fadlike ammen sivâke) duasını okumalıdır. [Ya Rabbi! Helâl ile
yetinip, haramdan sakınan ve beni fazlınla senden başkasına muhtaç
olmaktan müstağni eyle.] (Mek. Rabbani)
[Duaların kabul olması için Ehl-i sünnet itikadında olmak, Allahü
teâlânın emirlerini yapıp yasaklarından kaçmak gerekir.]
Hâline şükretmeli, sabretmeli
Sual: Her türlü tedbire rağmen, zengin olamayan ne yapmalı?
CEVAP
Hâline şükretmeli, fakirliğe sabretmelidir. Çünkü hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Fakirlik, dünyada kusur ise de, ahirette süstür.) [Deylemi]
Mal ne kadar çok olursa hesabı vardır, haramdan kazanılmışsa azabı
vardır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Rabbin hakkı için, onların hepsine elbette hesap soracağız.) [Hicr
92]
(Zerre kadar hayır yapan sevabını, zerre kadar şer yapan da
cezasını görür.) [Zilzâl 7, 8]
Saptıran zenginlik ve fakirlik
Sual: Fakir bir kimsenin zengin olmak için dua etmesinde bir mahzur
var mıdır?
CEVAP
Hayır hiç mahzuru yoktur. Ancak zenginlik bizim hakkımızda hayırlı mı
olacak yoksa şerli mi olacak bilemeyiz. Onun için ne istersek (Ya Rabbi
hayırlısı ile ver) demeliyiz. Çünkü, hadis-i şerifte, zenginliğin de, fakirliğin
de, insanı doğru yoldan çıkarabileceği bildirilmiştir. Bir hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: “Kimisi ancak zengin olmakla imanını
kurtarabilir. Eğer o fakir olsa idi, [fakirliğe sabredemez] küfre girerdi.
Kimi de ancak fakir olmakla imanını kurtarabilir. Eğer o zengin
olsaydı, [mal onu azdırır] küfre giderdi. Kimi de ancak sıhhatli olmakla
imanını kurtarabilir. O hasta olsaydı, [hastalığa sabredemez] küfre
düşerdi. [Bunun için genelde müslüman kulumun hakkında ne hayırlı ise
onu veririm"]) [Hatib]
Fakirlik mi, zenginlik mi?
Sual: Dinimizde fakirlik mi, zenginlik mi daha iyidir?
438
www.dinimizislam.com
CEVAP
Dinimiz, sabreden fakirleri ve şükreden zenginleri övmüştür. Bazı
âlimler, (Fukarai sabirin, ağniyayı şakirinden = Sabreden fakir,
şükreden zenginden daha üstündür) demişlerdir. Kimileri de, zenginliğe
şükür, fakirliğe sabretmekten daha kolaydır, şükreden fakir daha üstündür
demişlerdir. Fakirin parası da yoktur, aç yatar uyur. Ama zengin nereye,
nasıl harcayacağım diye para kendisini rahatsız eder. Allahü teâlânın
istediği yerlere harcayamazsa malı kendisini tehlikeye sokar.
İslamiyet’in başlangıcında fakirlik övülürken, ahir zamanda ise,
zenginlik övülmüştür. İnsan, dünyasını da, ahiretini de para ile koruyabilir.
Bir de zenginlik ve fakirlik kişilere göre değişir. Kimi için fakirlik iyidir, kimisi
için zenginlik. Çünkü fakirlik de zenginlik de insanın sapıtmasına sebep
olabilir. Hayırlısı ne ise onun için dua etmelidir. Fakirlik ve zenginlikle ilgili
birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Şu yedi şey gelmeden faydalı amel etmekte acele edin:
1- [Allah’ı] Unutturan fakirlik,
2- Azdıran zenginlik,
3- Sağlığı bozan hastalık,
4- Bunaklık veren ihtiyarlık,
5- Ani ölüm,
6- Deccal,
7- Kıyamet ki, hepsinden daha dehşetlidir.) [Tirmizi, Hakim]
(Helâk edici üç şey:
1- Cimrilik,
2- Nefsine uymak ,
3- Kendini beğenmek.
Kurtarıcı üç şey:
1- Gizli açık Allahü teâlâdan korkmak,
2- Fakirlik ve zenginlikte itidalli olmak,
3- Öfkede ve rızada adalet üzere olmak.
Günahlara kefaret olan üç şey:
1- Mescide gitmek,
2- Namazı kıldıktan sonra öteki namazı beklemek,
3- Şiddetli soğukta güzelce abdest almak.
Dereceleri yükselten üç şey:
1- Yemek yedirmek,
2- Selamı yaymak,
3- Herkes uykuda iken gece namazı kılmak.) [Hatib]
(Cahillikten daha şiddetli fakirlik, akıldan daha faydalı zenginlik,
439
www.dinimizislam.com
tefekkürden daha kıymetli ibadet yoktur.) [İ. Neccar]
(Ölümü çok hatırlamak, günahları yok eder; dünyadan soğutur.
Zenginken hatırlamak mal hırsını yok eder. Fakirken hatırlamak,
eldeki ile kanaat etmeye sebep olur.) [İbni Ebiddünya]
(Gerçek zenginlik, insanların elindekilere göz dikmemektir. Aç
gözlülük peşin bir fakirliktir.) [Askerî]
Zenginlerle görüşmek
Sual: Zenginlerle görüşmek, arkadaşlık etmek uygun mudur?
CEVAP
Kendimize göre, çok zengin olanlarla pek sık görüşmek, arkadaşlık
etmek uygun olmaz. Bir ihtiyaç olursa, ihtiyaç kadar görüşülebilir. Bir de,
dünya işlerinde, kendimizden aşağı olana bakarak, halimize şükretmeli,
zengin olanlara özenmemeli. İki hadis-i şerif meali:
(Zenginlerdeki mal ve nimetleri görüp, hâlinizden şikâyet
etmemek ve sahip olduğunuz nimetleri küçümsememek için, onların
yanına seyrek gidin.) [Hakim]
(Din işlerinde, kendinizden üstün olanı, görüp ona uyan, dünya
işlerinde ise kendinden aşağısına bakıp, Allahü teâlâya hamd eden
şükretmiş olur.) [T.Gafilin]
Zenginle görüşen, ister istemez, ona tevazu gösterebilir. Bu ise
tehlikelidir. Dünyalık için, zenginlere, makam sahiplerine yaltaklık etmek
çok zararlıdır. İki hadis-i şerif meali:
(İtibarlı birine, dünyalık için, tevazu gösteren, rahmetten uzak
kalır.) [Deylemi]
(Zengine, zenginliği için, yaltaklananın, dininin üçte ikisi gider.)
[Beyheki, Deylemi, İ. Rabbani]
Kibirlenmek, çok kötü olduğu halde, bid'at sahiplerine ve zenginlere
karşı kibirli görünmek caizdir. Bu kibir, kendini yüksek göstermek için
değildir. Onlara ders vermek, gafletten uyandırmak içindir. Salih
zenginlerin, kibirlenmeyip, tevazu göstererek, fakirlerle, garibanlarla
beraber olması ise, çok iyidir.
Fakiri hor görmek
Sual: Mahallemizde garip, kimsesiz bir amca var. Namazında
niyazında, kimseye karışmaz; fakat fakir olduğu için horlanıyor. Bir de,
ahlaksız kötü birisi var; fakat zengindir. Belki işimiz düşer diye, ona da
saygı gösteriliyor. Böyle davranmak uygun mudur?
CEVAP
Hiç kimseyi, hor ve aşağı görmek uygun değildir. Zengine zengin
olduğu için ikram etmek çok kötü olduğu gibi, fakiri fakir olduğu için, hor
440
www.dinimizislam.com
görmek de caiz değildir. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(En üstün kimse, malı az olduğu için değer verilmeyen mümindir.)
[Deylemi]
(Zengine, zenginliğinden dolayı tevazu edenin, dininin üçte ikisi
gider.) [Beyheki]
Lüks yaşamak
Sual: Mısırlı sosyalist felsefe profesörü gibi, (Bir Müslüman,
Peygambere nasıl bir araba alması gerektiğini sorarsa, pahalı, lüks,
şatafatlı bir araba almaması gerektiğini, bunların insana değer
kazandırmayacağını söyler) demek caiz midir?
CEVAP
Söylenilen tamamen doğru olsa da, Peygamber efendimiz adına böyle
söylemek asla caiz olmaz. Üstelik bu söz yanlıştır. Zenginliği kötülemek
caiz değildir. Allahü teâlâ, (Verdiğim nimetleri kullananları severim)
buyuruyor. Nimeti gizlemeyi sevmez. Şükür için, nimetini gösteren
zenginleri sever. Zengin olduğu için, kendini beğeneni, kendini
başkalarından üstün göreni sevmez. Ulema ve Resulullah, malın değer
kazandırdığını bildiriyor.
İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki:
Nimeti göstermek için, iyi ve kıymetli giyinmek müstehabdır. Öğünmek
için, gösteriş için giyinmek mekruhtur. (Redd-ül muhtar)
Lüks yaşamak değil, kendini üstün göstermek için lükse kaçmak
haramdır. İkisi çok farklı şeylerdir. Müslüman bir zengin, dinine hizmet için
lüks araba almışsa, (Sen bunu gösteriş için aldın) demek, ona suizan olur.
Genelde her devirde, (Ye kürküm ye) sözü geçerlidir. İnsanların çoğu
görünüşe değer verdiği için, dine hizmet gayesiyle, nimeti göstermek
müstehab olur. Bu konuda, önce hadis-i şeriflere, sonra da İslam
âlimlerinin açıklamalarına bakalım!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah’ın verdiği nimetin alameti, senin üzerinde görünsün; çünkü
Allah, verdiği nimetin eserini, kulunun üzerinde görmek ister.)
[Beyheki, Hâkim]
(Ahir zamanda insanların paraya ihtiyacı daha çok olur. Çünkü
insan o zaman din ve dünyasını ancak parayla korur.) [Taberani]
(İnsana, malı şeref kazandırır.) [İ. Ahmed]
İmam-ı a’zam hazretleri, talebelerine, güzel giyinmelerini emrederdi.
Kendisi de, her derse başka yeni elbise giyerek gelirdi. Bir cübbesi 400
altın kıymetindeydi. İmam-ı Muhammed, kıymetli kıyafetler giyerdi.
Resulullah efendimiz de, bin dirhem gümüş kıymetinde Yemen
441
www.dinimizislam.com
kumaşından cübbe giyerdi. (Dürr-ül-muhtar, Tahtavi)
Süfyan-ı Sevri hazretleri, (Bu zamanda mal, insanın silâhıdır. Yani
insan, canını, sağlığını, dinini ve şerefini mallarıyla korur) buyuruyor. (T.
Muhammediye)
İslam’ın vakarını, şerefini korumak için şık giyinmek sevabdır. (S.
Ebediyye)
Zekâtı verilen mal
Sual: (Müslümanın, üzerine farz olan zekâttan başka mâlî
yükümlülüğü de vardır. Mesela evi olmayana ev almak, fakirleri
evlendirmek de farzdır. Zekâtını vermekle bu farzlardan kurtulamaz.
Zenginlerin elindeki malı, gerekirse zorla alıp, fakirlere vermek gerekir)
diyenler oluyor. Zekâtı verilen malı almak, dinimize aykırı değil mi?
CEVAP
Bazıları, böyle sosyalistçe görüşler ileri sürebiliyorlar. Zekâtı verilen
malda fakirin hakkı olmaz. Dinimizde, zekâtı verilmiş mal, biriktirilmiş, gayrı
meşru mal değildir. Bu malı, kimsenin zorla almaya hakkı yoktur. Dinimize
göre, herkes özel mülkiyet hakkına sahiptir. Müslümanın malında, zekâttan
başka, kimsenin hiçbir hakkı yoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Malda zekâttan başka hak yoktur.) [Ahkâm-üs-sultaniyye]
(Zekâtı verilmiş mal, kenz [biriktirilmiş, istif edilmiş mal] değildir.)
[Ebu Davud]
(Zekâtını vererek mallarınızı zarardan koruyunuz!) [Hâkim]
Görüldüğü gibi, zekâtı verilen mal, kenz yani istif edilmiş, stok edilmiş
mal değildir. Zekâtını veren, malın hakkını ödemiş olur. Kimse bu malı
alamaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir müminin malını, onun rızası olmadan almak helal değildir.)
[Ebu Davud]
Bir kimsenin mülkü, ondan izinsiz kullanılamaz. (Dürr-ül-muhtar)
Zekât veren zenginin malını elinden alıp fakirlere veya başka yerlere
vermek zulüm olur. Zekâtını veren zenginin apartman, köşk yaptırması
haram değildir. Tembel oturup, çalışmayıp başkasına muhtaç olmak ve
kazandıklarını haram şeylere vermek haramdır. Zekâtını veren kimsenin
sarayda oturması, lüks vasıtalara binmesi, şık giyinmesi helaldir; çünkü
Allahü teâlâ, (Verdiğim nimetleri kullanmalarını severim, çalışana
veririm) buyuruyor. Çalışıp kazanmak, mal mülk sahibi olmak yani zengin
olmak günah değil, ibadettir. Zengin olduğu için kendini başkalarından
üstün görmek haramdır. (F. Bilgiler)
Kendine İslamcı diyen, servet düşmanlığı yapan sosyalistlere göre,
zenginlerin mallarını alıp fakirlere vermek gerekirse de, dinimizce bu zulüm
442
www.dinimizislam.com
olur.
En büyük nimet
Sual: Allah'ın verdiği nimetleri, nazar değmesin diye gizlemekte
mahzur var mıdır?
CEVAP
Gizlemek doğru değildir, çünkü Allahü teâlâ, ihsan ettiği nimetleri izhar
etmemizi, göstermemizi, belli etmemizi sever. Mesela zenginin eski elbise
giymesi, doğru değildir. Zenginse zenginliğini, âlimse ilmini göstermelidir.
En büyük nimet, iman nimetidir, Ehl-i sünnet itikadıdır. Bu nimeti, güler
yüzle, tatlı dille, şefkatle, merhametle göstermek gerekir, çünkü müminin
alameti güler yüzdür. Münafığın alameti çatık kaşlı olmaktır. Emr-i maruf ve
nehy-i münkeri ilimle, güler yüz ve tatlı dille yapmak lazımdır. Aksi takdirde
fayda yerine zarar verebilir. Nefrete, fitneye sebep olmanın vebali büyüktür.
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kolaylaştırın, güçleştirmeyin, müjdeleyin, sevdirin, nefret
ettirmeyin! Birbirinizle iyi geçinin, ihtilafa düşmeyin!) [Buhari]
İntihar etmek
Sual: Düşmanın işkence ve tecavüzüne maruz kalacağını bilenin
kendini ve yakınlarını öldürmesi veya acı duymamak için uyku hapı ile
intihar etmesi günah mı?
CEVAP
Hastalık ve dünya sıkıntılarından kurtulmak için ölümü istemek caiz
değildir. Fakat dindeki fitneler sebebiyle ölüm istenebilir. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Ölümü istemeyin! Çünkü bir kişi iyi ise, yaşadıkça iyiliği artar.
Kötü ise, hatalarından dönüp doğru yola gelebilir.) [Buhari]
(Sıkıntılardan dolayı ölümü istemeyin! Dayanamayan, "Ya Rabbi,
hakkımda yaşamak hayırlı ise, yaşamayı, ölmek hayırlı ise, ölümü
nasip et!" desin!) [Buhari]
Düşmanın her türlü işkence ve tecavüzüne maruz kalacağını bilen
kimsenin kendini ve yakınlarını öldürmesi caiz değildir. Zorla tecavüze
uğrayan günah işlemiş de olmaz. Ayrıca düşman elinde ölen şehid olur.
Şehid olan kimse, ölüm acısını duymaz.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Şehid, ölüm acısı duymaz, kabirde üzülmez, kıyametin dehşeti,
hesap, mizan, sırat onu rahatsız etmez, doğruca Cennete gider.)
[Beyheki]
443
www.dinimizislam.com
Genel olarak imansız veya imanı zayıf olan intihar eder. Müslüman,
intiharı düşünmez. Çünkü intihar, bir çare, bir kurtuluş değil, aksine tarifi
imkansız azaplara kendini atmak demektir.
Ölüm acısı çok şiddetlidir
İntihar etmek, küfre yakın çok büyük günah olduğu için, ölürken
dayanılmaz acılara maruz kalınır. Ölüm acısı, sanıldığı gibi bir an değildir.
İntihar edince ahirette de daha büyük acılara girilir. Ahiret sıkıntıları dünya
sıkıntıları gibi değildir. Çok ağırdır. Dünya sıkıntılarına dayanamayıp intihar
eden, ölüm acısına ve ahiret sıkıntılarına nasıl dayanır? İntihar eden,
dirilene kadar intihar acısını duyar. Kendini öldürmek, başkasını
öldürmekten daha büyük günahtır.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Kendinizi öldürmeyiniz!) [Nisa 29]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Bir şeyle canına kıyana, Cehennemde onunla azap edilir.) [Buhari]
(İple boğazını sıkarak intihar eden, boğazı sıkılarak azap görür.
Herhangi bir bıçakla intihar eden, Cehennemde bıçaklanarak azap
görür.) [Buhari]
Bir kâfir, uyku hapı içerek veya narkozla her tarafı uyuşturulduktan
sonra da ölse, çok şiddetli olan ölüm acısını duyar. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Ölüm meleğini görmek, bin kılıç darbesinden daha şiddetlidir.)
[Ebu Nuaym]
(Ölüm acısı çok şiddetli ise de, ölümden sonraki acılara göre çok
hafiftir.) [İ.Ahmed]
Dirilene kadar ölüm acısı duyulur. (İ.Evzai)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Ölmek felaket değil, öldükten sonra başına gelecekleri bilmemek,
tedbirini almamak felakettir.)
Narkozlu hasta, ameliyat acısını duymadığı gibi, salih mümin de
kurşun yağmuruna tutulsa, vücudu dilim dilim dilinse ölüm acısını duymaz.
Hazret-i Yusuf’un güzelliği karşısında kendinden geçen kadınlar, ellerini
kestikleri halde farkına varamadılar. Ölüm meleğinin güzel suretini gören
mümine Allahü teâlâ acı duyurmaz. İntihar etmek çok büyük günah ise de,
intihar eden kâfir olmadığı için cenaze namazı kılınır. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(İntihar etmiş olsa da, her müslüman ölünün cenaze namazını kıl!)
[Deylemi]
Bizde, Tanzimat’tan sonra tek tük intihar olayları görülmeye başladı.
444
www.dinimizislam.com
Müslümanların çok olması intiharın yaygınlaşmasını önlemiştir. İntihar
kelimesi, Tanzimat’tan önce yazılan lügatlarda bile yoktu. Dinsizliğin ve
inanç zayıflığının intihar üzerindeki etkisi büyüktür. Avrupa’da, hayat
standardı yüksek olan yerlerde, intihar oranı daha yüksektir. Bu oran,
kuzeye gidildikçe artıyor. Avrupa’daki intihar oranı Türkiye’dekinden 15-20
kat daha fazladır. Mesela Fransa’da 100 bin kişiden 44’ü intihar
etmektedir. İntiharda Türkiye en alt sıralardadır.
Eskiden İstanbul’da yıllarca kalmış olan araştırmacı Fransız Dr. A.
Bayer diyor ki:
(Batı ülkelerinde insanların yalnız kalması, hayattan nefret etmeye,
hatta intihara yol açmaktadır. Halbuki Müslüman Türkler arasında hiçbir
zaman bu hâle tesadüf edilmez; medeni sayılan milletlerde çok sık görülen
intiharı onlar bilmez. Müslümanlar, Allah’ın kendilerine bahşettiği varlığa
tecavüzün, Allah’a karşı gelmek olduğuna inandıkları için, intiharı
düşünmezler. Bunun için, intihar eden hiçbir İslam âlimi yoktur.)
Maalesef şimdiki bazı gençler, Avrupa'nın her türlü kötülüğüne
özeniyorlar. İntihar etmek de bunlardan birisidir.
Sual: İntihar eden veya öldürülen kimse, eceli ile ölmez mi?
CEVAP
Muteber kitaplarda diyor ki:
Öldürülen kimse de, eceliyle ölür, ömrü ortadan kesilmiş olmaz. Ecel
birdir. (Akâid-i Nesefi s.3, Cevheret-üt-tevhid 89. beyt, Avn-ül-mürid c.2
s.982, Bed-ul-emâli 62. beyt, Merah-ul-meâli s.209, Hediyyet-ülmehdiyyin s.5, Nûr-ul-islâm s.246, Fıkhi ekber şerhi 334, Hadika c.1
s.265, Teftâzâni-Şerh-il-akâid s.211, Ithaf-ul-mürid s.213, Tenvir-ulkulûb s.61, Berika s.233, Nuhbet-ül-leâli s.36, Hak dini Kur’ân dili c.2
s.1195)
Ecel değişir mi?
İntihar eden eceli ile ölmez diyorlar. Bu yanlıştır. Şeyh-ül-islam Ahmed
bin Süleyman bin Kemal paşa buyuruyor ki:
(Rad suresindeki, (Allahü teâlâ, dilediğini siler. Dilediğini
değiştirmez. Ümm-ül-kitab, Ondadır) mealindeki âyette, levh-i mahfuz
bildirilmektedir. Ümm-i kitab, ezeli olan kelam-ı İlahinin ismidir. Melekler,
bunu anlayamaz. Zamanlı değildir. Allahü teâlâdan başka, kimse bilmez.
Hiç yok olmaz. Levh-i mahfuzda değişiklik olur. İnsanın, işine göre, ömrü
ve rızkı değişir. İyiler kötü, kötüler iyi olarak değiştirilebilir. Böylece biri
ölümüne yakın, iyi işler yapıp, son nefeste iman ile gider. Bir başkası kötü
amel işler, imansız gider. Bunun için, Resulullah her zaman, (Allahümme,
ya mukallibelkulub, sebbit kalbi, ala dinik) duasını okurdu. Hadis-i
445
www.dinimizislam.com
kudside, (İnsanların kalbi Rahmanın kudretindedir. Kalbleri, dilediği
gibi çevirir) buyurulmuştur. Yani, Celal ve Cemal sıfatları ile, kötüye ve
iyiye çevirir. Levh-i mahfuza, kıyamete kadar gelecek insanların iyileri, said
olarak, kötüleri de, şaki olarak yazıldı.
Kader değişmez. Kaza, kadere uygun olarak meydana gelir. Kaza, her
gün çok değişip, sonunda kadere uygun olunca, yaratılır. Kaza-i muallak
şeklinde yaratılacağı yazılmış olan bir şey, kulun iyi ameli ile değişip
yaratılmaz. İmam-ı Gazali hazretleri, (Kaza-i muallak, Levh-i mahfuzda
yazılıdır. Eğer o kimse, iyi amel yapıp, duası kabul olursa, o kaza değişir)
buyurdu.
Hadis-i şerifte, (Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat
kabul olan dua, o bela gelirken korur) buyuruldu. Duanın belayı
önlemesi de, kaza ve kaderdendir. Kalkan, oka siper olduğu gibi dua da,
Allahü teâlânın merhametinin gelmesine sebeptir. Bir hadis-i şerifte, (Kazai muallakı, hiçbir şey değiştiremez. Yalnız dua değiştirir ve ömrü,
yalnız, ihsan, iyilik arttırır) buyuruldu. Allahü teâlânın takdirinin, yani
kaderin, Levh-i mahfuzda yazılması kazadır. Bir kimseye takdir edilen bela,
kaza-i muallak ise, yani, o kimsenin dua etmesi de, takdir edilmiş ise, dua
eder, kabul olunca, belayı önler. (Ecel-i kaza)’yı da, iyilik etmek geciktirir.
Fakat, (Ecel-i müsemma) değişmez. Ecel-i kazaya bir misal verelim:
Bir kimse, eğer iyi iş yapar, yahut sadaka verir, hac ederse ömrü 60 yıl,
bunları yapmazsa 40 yıl takdir edilmişse, vakit tamam olunca, eceli bir an
gecikmez. Birinin 3 gün ömrü kalmış iken akrabasını, Allah rızası için
ziyaret etmesi ile, ömrü 30 yıla uzar. 30 yıl ömrü olan da, akrabasını terk
ettiği için, ömrü 3 güne iner.
Takdir, ezelde Levh-i mahfuzda yazılmıştır. Yani, Levh-i mahfuzda
olacak değişiklikler ve ömürlerin artması ve kısalması da, ezelde
yazılmıştır ki, buna kaza-i muallak denir. (Lübab-üt-te'vil)
Allahü teâlânın kaderi [ezeldeki ilmi] nasıl ise, Levh-i mahfuzdaki
değişiklikler, ona uygun olur.
Hazret-i Ömer yaralanınca, Ka'bül-ahbar, “Ömer daha yaşamak
isteseydi, dua ederdi. Çünkü onun duası elbette kabul olur” buyurdu.
İşitenler şaşırıp, “(Ecel, bir an gecikmez ve vaktinden önce gelmez)
mealindeki âyet-i kerimeye ne dersin” denilince, buyurdu ki: “Evet, ecel
hazır olunca, gecikmez. Fakat, ecel hasıl olmadan önce, sadaka ile, dua
ile, iyi amel ile, ömür uzar. Fatır suresinde, (Herkesin ömrü ve ömürlerin
kısalması yazılıdır) buyuruluyor.”) [Levh-il-mahfuz ve Ümm-ül-kitab]
Emali'deki, (Öldürülen kişinin eceli, o anda, ömrü ortadan kesilmiş
değildir) ifadesini Ahmed Asım efendi, (Öldürülen kimsenin [ve intihar
446
www.dinimizislam.com
edenin] o anda eceli gelmiştir. Ömrü ortadan kesilmemiştir. Herkesin eceli
bir tanedir) şeklinde açıklamaktadır. Öldürülen kimse, eceli geldiği için ölür.
Fakat, bunu öldüren de, cezasını görür. İntihar eden de eceli geldiği için
ölür. Herkes, eceli gelince ölür. Araf suresi 34. âyetinde mealen, (Ecelleri
gelince, onu azıcık ileri-geri alamazlar) buyuruldu. Kişi doğmadan önce,
ne kadar yaşayacağı takdir edilmiştir. Kişi, nerede ölür, tevbe ile mi ve
tevbesiz mi, hangi hastalıktan, iman ile mi, imansız mı gider, hepsi levh-i
mahfuza yazılmıştır.
Sual: (İntihar etmek benim kaderimde, alınyazımda var ise, günahı
bana ait olmaz) demek doğru mu?
CEVAP
Bu çok yanlıştır. Ezeldeki takdir, yani alınyazısı, bir emir değil, bir
ilimdir. Kader, yani alınyazısı, Allahü teâlânın ezeli ilmi ile, insanların ve
diğer yaratıkların yapacağı işleri bilmesi demektir. Kur'an-ı kerimde, (Allah
her şeyi en iyi bilir) buyuruluyor. Allahü teâlâ da, ezeli ilmi ile, kulların
kendi istekleri ile, günah veya sevap işleyeceğini, ne kadar yaşayacağını
ve intihar edip etmeyeceğini bilir. Onun bu bilmesi, kulların yaptıkları işlere
zorla bir müdahale değildir. Bu bakımdan günah işleyen de, intihar eden
de, kendi isteği ile bunları yapmıştır.
Günah işleyen kâfir olmaz
Sual: Mehdi olduğunu söyleyen biri, «İntihar etmek küfürdür. Nisa
suresinin 29. âyetinde yazıyor. Kâfir olduğu için cenaze namazı da
kılınmaz» diyor. İntihar eden dini inkâr etmiyor ki, niye küfür olsun?
Sadece haram işliyor. Amel imandan parça değil ki. Bu mutezile itikadı
değil mi?
CEVAP
Evet, Mutezile inancı böyledir. Bu bâtıl inanç, sinsice Müslümanlar
arasında yayılmaya çalışılmaktadır. Amel imandan parça değildir. Yani
günah işleyen kâfir olmaz. Günah işleyen kâfir olsaydı, yeryüzünde
müslüman kalmazdı. İntihar edene kâfir denmez. Din kitapları diyor ki:
Şuuru yerinde iken intihar etmek, başkasını öldürmekten daha büyük
günahtır. (Berika)
İntihar eden kâfir olmadığı için cenaze namazı kılınır. (Dürer ve
Gurer)
Şimdi bildirilen âyete bakalım:
(Ey iman edenler, aranızda karşılıklı rızaya dayanan ticaret hâli
müstesna, mallarınızı, bâtıl [haksız ve haram] yolla yemeyin ve
nefslerinizi öldürmeyin. Elbette Allah size merhamet eder.
Düşmanlıkla, zulüm ve tecavüz ile bu yasakları işleyeni ateşe koyarız;
447
www.dinimizislam.com
bu ise Allah’a çok kolaydır.) [Nisa 29-30]
Burada faiz, kumar gibi bâtıl yollarla kazanç sağlayanların da
Cehenneme atılacağı bildiriliyor. Haram yoldan para kazanmak küfür değil
haramdır. Haram işleyenler elbette cezalandırılır.
(Nefslerinizi öldürmeyin) âyeti için, tefsirlerde, (Birbirinizin canına
kıymayın) demek olduğu bildiriliyor. Başkasının canına kıymak da
haramdır, küfür değildir. Sadece, müslümanı, müslüman olduğu için
öldürmek küfürdür. Bu ise farklı şeydir. Müslümanı, müslüman olduğu için
öldürmek ise İslam’a düşmanlık olduğundan dolayı küfürdür.
İntihar ederken tevbe
Sual: Bir Müslüman Boğaz köprüsünden intihar etmek için kendini
denize atarken pişman olup gerçekten tevbe etse, intihar günahından
kurtulmuş olur mu? Yahut zehir veya zehirli hap içse, sonra pişman olsa,
ama hemen ölse, intihar günahından kurtulmuş olur mu?
CEVAP
Yeis halindeki tevbenin kabulü hususunda ihtilaf edilmiş ise de, muhtar
kavle göre Müslümanın tevbe etmesi sahih olur, fakat, kâfirin imana
gelmesi sahih olmaz. (Dürr-ül muhtar)
Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.) [Bekara 37]
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Ölmeden az bir süre önce, tevbe edenin tevbesi kabul olur.) [İ.
Ahmed]
İntihar, onursuz bir davranıştır
Sual: Bazı ülkelerde, işinde başarılı olmayanlar, yolsuzluğa karıştığı
anlaşılan bakanlar, yöneticiler intihar ediyorlar. Bunun için de, intihar için
onurlu davranış diyorlar. Bu doğru mudur?
CEVAP
Kesinlikle doğru değildir. Batının ilim ve teknikteki yenilikleri alınacağı
yerde, her türlü ahlaksızlıkları taklit ediliyor. İntihar etmek de bunlardan
biridir.
İmanı olan, intiharı düşünmez. İntihar bir kurtuluş değil, sonsuz acı
azapların başlangıcıdır. İntihar etmek, başkasını öldürmekten daha büyük
günahtır!
İntihara tevbe
Sual: Bir Müslüman intihar etmek için çok hap veya zehir içse, sonra
pişman olup tevbe etse, az sonra ölse, intihar günahı affolur mu?
CEVAP
Evet, affolur. İntihar etmek, başkalarını öldürmekten daha büyük
448
www.dinimizislam.com
günahtır. Kabirde Cehennem azabı çeker. Hemen ölmeyip tevbe ederse,
bütün günahları affolur. Kabir azabı da çekmez. (İslam Ahlakı)
Nazar haktır
Sual: (Görülmeyen şeylere, mesela nazara inanmak yanlıştır. Sadece,
sevgisiz bakan bir göz, insanı yorar) diyenler çıkıyor. Nazar hak değil mi?
CEVAP
Nazar haktır. Beğenerek, imrenerek veya kıskanarak bakılan şeylere
nazar değer. İnsana, hayvana ve hatta cansıza da nazar değer. Nazar
hastalık yapar, hatta öldürür. Kadınlara ve çocuklara daha çok tesir eder.
Peygamber efendimizin zamanında Esed oğullarından nazarı değen
bir kimse var idi. Üç gün bir şey yemez, sonra çadırın bir tarafını kaldırıp
oradan geçen bir deveye bakıp, (Bunun gibi bir deve hiç görmedim) der
demez, deve yere düşer hastalanırdı. Müşrikler, bu adamı bulup
Peygamber efendimizi nazarla öldürmesini istediler. Cenab-ı Hak da
Resulullahı bunun nazarından korumuştur. Bu hususta Kalem suresinin
(Nerede ise, kâfirler seni gözleri ile yıkacaklardı) mealindeki 51. âyeti
inmiştir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Nazar haktır.) [Müslim]
(Nazar insanı mezara, deveyi kazana sokar.) [İbni Adiy]
(İnsanların yarısı nazardan ölür.) [Taberani]
(Hoşa giden bir şeyi görünce, “Mâşâallah la kuvvete illa billah”
denirse o şeye nazar değemez.) [Beyheki, İbni Sünni]
Nazar neredeyse kaderi geçecekti. Nazardan Allahü teâlâya
sığının.) [Deylemi]
(Kaderi geçecek bir şey olsaydı nazar geçerdi.) [Müslim]
Görülmeyen şeylere yok demek, bugünkü bilime de aykırıdır.
Günümüzde, aletlerden çıkan şuaların iş yaptığı tespit edilmiştir. Mesela,
TV’yi çalıştıran, kanallarını değiştiren veya arabaları açan kumandalar
vardır. Onlardan çıkan şualar, iş yapmaktadır. Lazer denilen şualarla
ameliyatlar yapılmaktadır. Bunlar gibi, gözden çıkan ve mahiyeti tam
açıklanmayan şualardan da nazar değerek, bakılan şey zarar görebilir.
Göremediğimiz şeylere yok demek ise, çok cahilce bir sözdür.
Kendine nazarı değmek
Sual: İnsanın kendi kendine nazarı değer mi?
CEVAP
Evet, değebilir.
Sual: Nazardan korunmak için ne yapmak gerekir?
449
www.dinimizislam.com
CEVAP
Kendisine nazar değen kimse, aşağıda bildirilen duaların birini veya
tamamını okumalıdır.
1- Fatiha, Âyet-el kürsi ve dört kul [Kâfirun, İhlas, Felak, Nas sureleri]
yedişer defa okunup hastaya üflenirse, büyü, nazar ve her dert için iyi gelir.
Tuza okunup, suda eritilerek içmek de olur. Bir hadis-i şerifte de, (Fatiha
ile Âyet-el kürsiyi okuyana, o gün nazar değmez) buyuruldu. (Deylemi)
2- Bir hadis-i şerifte, (Sabah akşam, [Besmele ile] 3 defa
“Bismillâhillezi lâ yedurru me’asmihi şey’ün fil Erdı ve lâ fissemâi ve
hüvessemi’ul alim” okuyan, büyü ve nazardan korunur) buyuruldu. (İ.
Mace)
3- Âyet-el-kürsi, Fatiha, iki Kul euzü ve Kalem suresinin sonunu
okumak çok iyi gelir. (Medaric)
4- Peygamber efendimiz, iki Kul euzüyü okuyup buyurdu ki:
(Bu iki sure ile [belalardan, nazardan] korunun! Hiç kimse, bu iki
sure ile korunduğu gibi, başka şeyle korunamaz.) [Ebu Davud]
5- (Euzü bi-kelimâtillahittâmmeti min şerri külli şeytânin ve
hâmmetin ve min şerri külli aynin lâmmetin.) tavizini, sabah akşam 3
defa okunup kendine veya hastaya üflenirse, nazardan, cin, şeytan ve
hayvanların zararından korur. (Mevahib)
6- Peygamber efendimiz nazar için (Allahümme barik fihi ve la
tedarruhü) okurdu. (İbni Sünni)
7- Nazarı değen kimse veya herkes, beğendiği bir şeyi görünce
Mâşâallah demeli, ondan sonra o şeyi söylemelidir. Önce Mâşâallah
deyince, nazar değmez. Hadis-i şerifte, (Hoşa giden bir şeyi görünce,
“Mâşâallah la kuvvete illa billah” denirse o şeye nazar değemez)
buyurdu. (Beyheki, İbni Sünni)
Ukbe-tübni Amir radıyallahü anh anlatır:
Resulullah efendimiz, (Kendisine Allah’ın nimet verdiği kimse, bu
nimetin devamını isterse çok “La havle vela kuvvete illa billah” desin)
buyurdu. Sonra “Bahçene girdiğin zaman mâşâallah la kuvvete illa
billah demeliydin değil mi?” [mealindeki] Kehf suresinin 39. âyetini
okudu. (Taberani)
Bir hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Kendisine
Allahü
teâlânın
rızık
verdiği
kimse,
çok
”Elhamdülillah” desin. Rızkı azalan da çok “İstiğfar” etsin. Bir şey de
kendisine üzüntü, sıkıntı verirse “la havle vela kuvvete illa billah”
desin.) [Beyheki, Hatib]
8- Nazardan korunmak için âyât-i hırz denilen âyetleri okumalı ve
450
www.dinimizislam.com
üzerinde taşımalıdır.
Abdest alıp, 7 istiğfar ve 11 salevat okuyup, hastanın sıhhatine niyet
ederek, güneş doğduktan ve ikindi namazından sonra, günde iki defa
hasta üzerine okumalı, işaretli yerlerde, hasta üzerine üfürmeli, şifa
buluncaya kadar [kırk gün kadar] devam etmeli. Her defa okuduktan sonra,
bir Fatiha okuyarak sevabı, Peygamber efendimizin ve Behaeddin Buhari,
Ahmed Rıfai ve imam-ı Rabbani hazretlerinin ruhuna hediye edilmelidir.
Silsile-i aliyyeyi okuyup ruhlarına hediye edilmesi daha etkili olur. Âyât-i
hırzı yanında taşıyan kimse, nazar değmesinden korunduğu gibi, sihirden,
büyüden, cin ile ilgili hastalıklardan da korunur. Her ne muradı varsa hasıl
olur.
9- İbni Âbidin hazretleri (Tarlaya kemik, korkuluk, hayvan kafası
koymalı. Bir kadın, ürününe nazar değmemesi için ne yapacağını sorunca,
Resulullah, (Tarlaya hayvan kafası as) buyurur. Bakan kimse, önce bunu
görüp tarladaki ürünü sonra görür) buyuruyor. (Redd-ül-muhtar)
10- Tivele, temime ve efsun caiz değildir. Manasız veya küfre sebep
olan rukyeyi okumaya Efsun denir. Nazarı bizzat önlediğine inanılan
nazarlıklara Temime denir. Şirinlik muskası denilen rukyelere Tivele denir.
Rukye, okuyup üflemek veya üzerinde taşımak demektir. Rukye, âyet ve
hadis ile bildirilen dualarla yapılırsa taviz denir. Taviz ise caizdir. Hadis-i
şerifte, (İlaçların en iyisi Kur’an-ı kerimdir) buyuruldu (İbni Mace)
11- İmam-ı Rabbani hazretleri, talebeleri ile, uzak bir yere giderken,
gece, bir handa kaldılar. (Bu gece bir bela zuhur edecektir. [Besmele ile]
(Bismillâhillezî lâ yedurru me’asmihi şey’ün fil erdı ve lâ fissemâi ve hüvessemî’ul alîm) duasını üç defa okuyun) buyurdu. Gece büyük yangın oldu.
Her odada eşyalar yandı. Duayı okuyanlara bir şey olmadı. Dert, bela,
fitne, hastalık, nazar, sihir ve zalimlerin şerrinden korunmak için, sabah
akşam, imam-ı Rabbani hazretlerinin bildirdiğini hatırlayarak, 3 defa
okumalıdır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bismillâhillezî lâ yedurru me’asmihi şey’ün fil erdı ve lâ fissemâi
ve hüves-semî’ul alîm) duasını sabah 3 kere okuyana, akşama kadar,
akşam okuyana da, sabaha kadar hiç bela gelmez.) [İbni Mace]
Hastalanınca
Sual: Gözlerden çıkan şualar nazar değdirerek zararlara sebebiyet
verdiği gibi, hastalıklara da şifa olduğu söyleniyor. Bu doğru mudur?
CEVAP
Evet, doğrudur. Nazarın hak olduğu, doğru olduğu, Kur'an-ı kerim ile
ve hadis-i şeriflerle sabittir.
451
www.dinimizislam.com
Mümin rahatsızlanırsa, hasta olursa, salih bir arkadaşının evine gider,
onunla biraz sohbet eder, muteber bir kitap okursa, mutlaka iyileştiği,
tecrübe ile görülmüştür. Müminin yüzüne bakmak şifadır. Müminin
gözünden çıkan şualar, karşısındaki kişinin iyileşmesine sebep olur. Eğer o
kimse cömertse bir bardak suyu içilirse, bu da şifaya kavuşturur. Bir hadis-i
şerifte, (Cömerdin yemeği şifadır) buyuruluyor. O suyun bir kısmı
içilmişse, artık olduğu için o, şifaya sebeptir. Yine bir hadis-i şerifte,
(Müminin artığı şifadır) buyurulmuştur.
Dert ve belaların geliş sebebi
İmam-ı Rabbani hazretleri, insana belanın geliş sebeplerini sual ve
cevaplarla şöyle açıklıyor:
Sual: Enbiya ve evliya, hep dert ve bela içinde yaşadı. Halbuki, Şura
suresinde, (Size gelen belalar, kabahatlerinizin cezasıdır) buyuruldu. Bu
âyete göre, dertlerin çokluğu, günahın çokluğunu gösteriyor. Enbiya ve
evliya olmayanın, çok sıkıntı çekmesi gerekirken dostlarına, neden dert,
bela veriyor? Düşmanları neden rahat ve nimet içinde yaşıyor?
CEVAP
Dünya, zevk yeri değil. Ahiret, bunun için yaratıldı. Dünya ile ahiret,
birbirinin zıddı, tersidir. Birini sevindirmek, ötekinin gücenmesine sebep
olur. Yani, birinde zevk aramak, ötekinde elem çekmeye sebep olur. O
halde, dünyada nimetleri, lezzetleri çok olanlar, bunlara lazım olan şükrü
yapmazlarsa, ahirette çok acı çekecektir. Bunun gibi, dünyada,
tehlikelerden sakındığı halde, çok acı çeken mümin, ahirette çok lezzete
kavuşacaktır. Dünyanın ömrü, ahiretin uzunluğu yanında, deniz yanında bir
damla kadar bile değildir. Sonu olan, sonsuz ile ölçülebilir mi? Bunun için
dostlarına merhamet ederek, sonsuz nimetlere kavuşmaları için, dünyada
birkaç gün sıkıntı çektiriyor. Düşmanlarına, biraz lezzet verip, çok elemlere
sürüklüyor.
Sual: Allahü teâlâ, her şeye kadirdir. Dostlarına, hem dünyada, hem
ahirette nimetler verseydi ve dünyada verdiği lezzetler, ahirette, bunların
elem çekmesine sebep olmasaydı, daha iyi olmaz mı idi?
CEVAP
Bunun çeşitli cevapları vardır. Yedisi şöyledir:
1- Dünyada, birkaç gün dert, bela çekmeselerdi, Cennetin lezzetlerinin
kıymetini anlamazlardı ve ebedi nimetlerin kıymetini bilmezlerdi. Açlık
çekmeyen, yemeğin lezzetini anlamaz. Acı çekmeyen, rahatlığın kıymetini
bilmez. Dünyada bunlara elem vermek, sanki daimi lezzetleri arttırmak
452
www.dinimizislam.com
içindir. Bu elemler, bir nimet olup, cahil halkı denemek için, büyüklere
verilen nimetler, elem olarak gösterilmektedir. Yabancılara elem şeklinde
gösterilen, dostlar için nimettir.
2- Belalar, sıkıntılar, cahil için sıkıntı ise de, bu büyüklere,
sevdiklerinden gelen her şey, tatlı olur. Nimetlerden lezzet aldıkları gibi,
belalardan da lezzet duyarlar. Hatta, bela sadece sevgilinin arzusu olup,
kendi istekleri karışmadığı için, daha tatlı gelir. Nimetlerde bu lezzet
bulunamaz. Çünkü, nimetlerde, nefislerinin istekleri de vardır. Bela gelince,
nefisleri ağlar, inler. Bu büyükler, belayı nimetten daha çok sever. Bela,
bunlara, nimetten daha tatlı gelir. Bunların dünyadan aldıkları lezzet,
belalardan, musibetlerden gelir. Dünyada dert ve bela olmasaydı, bunların
gözünde, dünyanın hiç değeri olmazdı. Dünyanın acı olayları olmasaydı,
onu boş, abes görürlerdi. O halde, Allahü teâlânın dostları, dünyada da,
ahirette de sevinçlidir. Dertlerden aldıkları lezzetler, ahiret lezzetlerinin
azalmasına sebep olmaz.
Ahiret lezzetlerini gideren, cahillerin aradıkları lezzetlerdir. Allahü
teâlânın başkalarına verdiği nimetler, dostlarına rahmettir. Onlara dert,
elem olanlar da, dostlarına nimettir. Başkaları nimet gelince sevinir, dert
gelince üzülür. Bu büyükler, nimette de, dertte de sevinçlidir. Çünkü bunlar,
işlerin güzelliğine, çirkinliğine bakmaz, işleri yapanın güzelliğine bakar.
İşleri yapan sevgili olduğu gibi, işleri de sevgili olur ve tatlı gelir. Bu
dünyada, her şey, güzel olan yapıcının işi olduğundan, dert ve zarar verse
de, bunlara, istedikleri ve sevdikleri şey olur. Kendilerine tatlı gelir. Allahü
teâlâ, dostlarını her an, kendi arzusuna razı ettirip, zevk ve lezzet içinde
tutuyor. Başkasına dert olan, dostlar için, cemal ve kemal oluyor. Bunların
arzularını, arzu edilmeyen şeyler içine yerleştirdi. Dünya lezzetlerini,
başkalarının aksine, ahiret derece ve lezzetlerinin artmasına sebep eyledi.
3- Bu dünya, imtihan yeridir. Burada hak ile bâtıl; haklı ile haksız
karışıktır. Burada, Allahü teâlâ, dostlarına sıkıntılar, belalar vermeseydi,
yalnız düşmanlarına verseydi, dost, düşmandan ayrılır, belli olurdu.
İmtihanın faydası kalmazdı. Halbuki, gayba iman etmek gerekir. Dünya ve
ahiretin bütün saadetleri, görmeden inanmaya bağlıdır. Hadid suresinin,
(Allahü teâlâ, Peygamberlerine, gaybdan, görmeden, yardım edenleri
bilmek için...) mealindeki 25. âyetinde, bu hâl bildirilmektedir. Dostlarını
bela içinde göstererek, düşmanlarının gözünden sakladı. Dünya, imtihan
yeri oldu. Dostları, görünüşte belada, gerçekte ise, zevk ve sefada.
Peygamberlerin, düşmanlarla savaşması da böyle olurdu. Bedir’de
Müslümanlar, Uhud’da kâfirler galip gelmişti. (Al-i İmran 140)
4- Evet, Allahü teâlâ her şeye kadirdir. Dostlarına hem dünyada, hem
453
www.dinimizislam.com
de ahirette rahatlık verebilir ama, âdeti böyle değildir. Kudretini, hikmeti ve
âdeti altına gizlemeyi sever. İşlerini, yaratmasını, sebepler altında
gizlemiştir. O halde, dünya ahiretin aksi olduğundan, dostların, ahiret
nimetlerine kavuşmak için, dünyada sıkıntı çekmeleri gerekir. [Allahü
teâlânın dostları, dertlere, belalara, tehlikelere karşı tedbir alır. Bunlardan
kurtulmaya çalışır. Dayanılamayacak şeylerden kaçınmak, Peygamberlerin
sünnetidir. Tedbirlere, çalışmalara rağmen başa gelen belalardan zevk
alırlar. Dertlerden zevk almak, yüksek derecedir. Çok az seçilmişlerin
yapacağı iştir.]
ASIL CEVAP
Dertlerin, belaların gelmesine sebep, günah işlemektir. Fakat, belalar,
sıkıntılar, günahların affedilmesine sebep olur. O halde, dostlara, belalar,
sıkıntılar çok gelirse günahları kalmaz. [Ama tevbe, istiğfar edince de,
günahlar affolur. Dert ve bela gelmesine lüzum kalmaz. O halde, dert ve
beladan kurtulmak için, çok istiğfar okumalı.] Dostların günahını,
düşmanların günahları gibi sanmamalı. (İyilerin, iyilik sandıkları şeyleri,
dostlar, günah bilir) buyuruldu. Bunların günah ve kusurları olsa da,
başkalarının günahları gibi değildir. Yanılmak ve unutmak gibidir. Niyet
ederek, karar vererek yapılmış değildir. Taha suresinin, (Âdeme önce
söyledik. Fakat unuttu. Azm ile, karar ile yapmadı) mealindeki 115.
âyet-i kerime bunu bildiriyor. O halde, dostlara gelen dertlerin, belaların,
çok olması, günahların çok olduğunu göstermez, günahların çok
affedildiğini gösterir. Dostlarına çok bela vererek, günahlarını affeder,
temizler. Böylece bunları, ahiret sıkıntılarından korur.
Cehennemdeki çok şiddetli azapların, birkaç günlük sıkıntı ile
giderilmesi ve günahların temizlenmesi için dünyada sebepler gönderilmesi
ne büyük nimettir. Dostlara bu muamele yapılırken, başkalarının
günahlarının hesabını ahirete bırakıyorlar. O halde dostlara, dünyada çok
dert ve bela vermesi lazımdır. Başkaları, bu ihsana layık değildir. Çünkü,
büyük günah işlerler, yalvarmaz, boyun bükmez, ağlamaz ve Ona
sığınmazlar. Günahları sıkılmadan ve kasten işlerler. Hatta inat edercesine
işlerler. Hatta, Allahü teâlânın ayetleri ile alay edecek, inanmayacak kadar
ileri giderler. Ceza, suçun büyüklüğüne göre değişir. Günah küçük olur ve
suçlu boynunu büküp yalvarırsa, bu suç, dünya dertleri ile affolunabilir.
Fakat, günah büyük, ağır olur ve suçlu inatçı, saygısız olursa, bunun
cezası ahirette sonsuz ve çok acı olmak lazım gelir. (Allahü teâlâ, onlara
zulmetmez. Onlar, kendi kendilerine zulmedip, ağır cezaları hak
ettiler) buyuruldu. (Nahl 33)
Cahiller, ahmaklar, (Allah, dostlarına niçin bela gönderiyor da, nimet
454
www.dinimizislam.com
vermiyor) diyerek, bu sevgili kullara inanmıyorlar. Kâfirler, insanların en
iyisine de böyle söylerdi. (Kâfirler, bu nasıl Peygamber, bizim gibi yiyip
içiyor, sokakta geziyor. Peygamber olsaydı, kendisine melek gelir,
yardımcıları olur, bize onlar da haber verir, Cehennem ile
korkuturlardı. Yahut, Rabbi, para hazineleri gönderir veya meyve
bahçeleri, çiftlikleri olur, istediğini yerdi dediler...) [Furkan 7]
Böyle sözler, ahiret hayatına inanmayanların sözleridir. Cennet
nimetlerinin, Cehennem azaplarının sonsuz olduğunu bilen kimse,
dünyanın birkaç günlük belalarına, sıkıntılarına hiç önem verir mi? Bu
dertlerin, sonsuz saadete sebep olacağını düşünerek, bunları nimet olarak
karşılar. Belalar, sıkıntılar, sevginin, şaşmayan şahitleridir. Ahmakların
bunu anlamamasının ne önemi olur.
6- Bela, kemend-i mahbubdur [sevgilinin, âşıkını kendine çekmek için
gönderdiği kemenddir.] Âşıkları, sevgiliden başka şeylere bakmaktan
koruyan bir kamçı gibidir. Âşıkları, sevgiliye döndürür. O halde, dertlerin,
belaların dostlara gönderilmesi lazımdır. Belalar, dostları, sevgiliden başka
şeylere düşkün olmak günahından korur. Başkaları, bu nimete layık
değildir. Dostları, zorla sevgiliye çekerler. İstediklerini dert ve bela ile
çekerler ve onu sevgili derecesine yükseltirler. İstemediklerini başıboş
bırakırlar. Bunların içinden, sonsuz saadete layık olan, kendisi doğru yola
gelip, çalışarak, uğraşarak, ihsana kavuşur.
Görülüyor ki, seçilenlere, bela çok gelir. Çalışanlara, uğraşanlara o
kadar çok gelmez. Bunun içindir ki, seçilmişlerin, beğenilmişlerin ve
sevilmişlerin baş tacı olan Peygamberimiz, (Benim çektiğim acı gibi,
hiçbir Peygamber acı çekmedi) buyurdu. O halde, dert ve belalar, öyle
usta bir kılavuzdur ki, dostu dosta, şaşmadan kavuşturur. Sevgiliden
başkasına bakmakla onu lekelemekten korur. Ne kadar şaşılır ki, âşıklar,
hazinelere malik olsa, hepsini verip, dert ve bela satın alır. Aşk-ı ilahiden
haberi olmayan, dert ve beladan kurtulmak için, varını yoğunu harcar.
Sual: Dert ve bela gelince, dostların bazen üzüldükleri de görülüyor.
Bunun sebebi nedir?
CEVAP
O üzüntü görünüştedir. Tabiattendir. Bu üzüntünün faydaları vardır.
Çünkü, bu üzüntü olmasa, nefis ile cihad edilemez. Peygamberimiz vefat
edeceği zaman, görülen sıkıntısı, nefis ile cihadın son parçaları idi.
Böylece, son nefesi de düşman ile mücadelede geçmiş oldu. Ölüm anında
en şiddetli mücadeleyi yaptı. İnsanlık sıfatları, tabiat istekleri kalmadı.
Mübarek nefsini tam itaate, hakiki itminana getirdi.
O halde, bela, aşk ve muhabbet pazarının tellalıdır. Muhabbeti
455
www.dinimizislam.com
olmayanın tellal ile ne işi olur. Tellalın buna ne faydası olur ve bunun
gözünde tellalın ne kıymeti vardır?
7- Bela gelmesinin bir sebebi de, doğru âşıkları, dost görünen
yalancılardan ayırmaktır. Doğru olan âşık, beladan lezzet alır, sevinir.
Yalancı ise, acı duyar, sızlanır. Muhabbetin tadını tatmış ise, hakiki acı
duymaz. Acı duyması görünüştedir. Âşıklar, bu iki acıyı birbirinden ayırır.
Bunun için, (Veli, Veliyi tanır) buyurmuşlardır.
Allahü teâlâ kullarına zulmetmez
Sual: Deprem, trafik kazası gibi sebeplerle birçok suçsuz kimse, ya
ölüyor veya sakat kalıyor. Bazılarına da, hiç suçları olmadığı halde çeşitli
belalar geliyor. Suçsuz insanlara böyle bela niçin gelir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri, (Mektubat)da buyuruyor ki:
(Dertlerin, belaların gelmesine sebep günah işlemektir. Kur'an-ı
kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Size gelen bela, musibet, kabahatlerinizin, günahlarınızın
cezasıdır. Bununla beraber Allahü teâlâ, bir çoğunu da affederek
musibete maruz bırakmaz.) [Şura 30]
(Ey insan, sana gelen her iyilik, Allahü teâlânın ihsanı olarak,
nimeti olarak gelmekte, her dert ve bela da kötülüklerine karşılık
olarak gelmektedir. Hepsini yaratan gönderen Allahü teâlâdır.) [Nisa
79]
Görüldüğü gibi suçsuz kimseye bela gelmiyor. Herkes kendi cezasını
çekiyor.
Hâşâ zulmetmez kuluna Hüdası, Herkesin çektiği kendi cezası.
Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
(Ümmetim şu on beş kötü hasleti işlediği zaman çeşitli belalara
maruz kalır:
1- Ganimet, çarçur edilir, yerinde harcanmaz.
2- Emanete hıyanet edilir, ganimet kabul edilir.
3- Zekat cereme telakki edilir. [Vermek istenmez, hile yolları aranır.]
4- Erkek karısının sözünden çıkmaz. [Kılıbık olur.]
5- Ana babaya isyan edilir, sözlerine itibar edilmez. [Geri kafalı,
bunak falan denir.]
6- Ana babaya sıkıntı verilir.
7- Kötü arkadaşlara uyulur. [Ayıp olur diye çeşitli günah işlenir.]
8- Camilerde yüksek sesle konuşulur. [Hutbeyi nutuk çeker gibi
okumak da buna dahildir.]
9- Kötüler, ehli olmayanlar idareci olur.
456
www.dinimizislam.com
10- Şerrinden, zararından korkulanlara ikram edilir.
11- İçki içenler çoğalır.
12- Erkekler haram olan ipeği giyer.
13- Şarkıcı kadınlar çoğalır.
14- Çalgı aletleri, müzik her yere yayılır.
15- Önceki âlimler kötülenir. (Tirmizi)
Tatlı nimetler, acı ilaçlarla kaplanmıştır
Sual: Bela niçin gelir?
CEVAP
Her izzet ve her nimet, Allahü teâlâya ihlas ile itaat ve ibadet etmekten,
her kötülük ve sıkıntı da, günah işlemekten hasıl olur. Herkese dert ve
bela, günah yolundan, rahat ve huzur da, itaat yolundan gelir. Allahü
teâlânın âdeti böyledir. Cenab-ı Hak, hiç kimseye, sebepsiz bela
göndermez. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bir millet, kendini bozmadıkça, Allah onların hallerini
değiştirmez.) [Rad 11]
(Eğer Allahü teâlâ insanları küfür ve günahlarından ötürü
dünyada cezalandıracak olsaydı, yer üzerinde tek canlı kalmazdı.)
[Nahl 61]
Demek ki müstahak olduğumuz belaların hepsi gelse, yeryüzünde
insan kalmaz. İşlediğimiz her kötülüğün cezasını dünyada görmüyoruz.
Çoğunu da Allahü teâlâ affediyor. İnsanlara bela, iki sebepten gelir. Ya
işlediği günahlar yüzünden veya günahsız da olsa derecesinin yükselmesi
için. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Küçük-büyük her musibet, affedilecek bir günah veya
kavuşulacak bir derece içindir.) [Ebu Nuaym]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Dünya, ahirete göre deniz yanında bir damla gibi bile değildir.
Dünyada birkaç gün dert bela çekilmese, Cennetin sonsuz lezzetlerinin
kıymeti anlaşılmaz, ebedi sıhhat ve afiyet nimetlerinin kıymeti bilinmezdi.
Açlık çekmeyen, yemeğin lezzetini anlamaz, acı çekmeyen rahatlığın
kıymetini bilemez. Dünya bir anlık rüya gibidir.
Rüyada çok şeylere sahip olsak, uyanınca elimize bir şey geçmese ne
kıymeti vardır? Rüyada az bir sıkıntı çekersen, uyanınca ömür boyu rahat
edeceksin denilse, bir anlık sıkıntıya severek katlanılmaz mı?
Sıkıntılar çok acı görünse de, bunların nimet olduğu unutulmamalıdır.
Bunun için sevilenlere dert ve bela yağmuru eksik olmaz. Bu tatlı nimetler,
acı ilaçlarla kaplanmıştır. Akıllı kimse, bunun içindeki tatlı nimetleri görür.
Üzerindeki acı örtüleri de tatlı gibi çiğner. Acılardan da tat alır. Hasta olan
457
www.dinimizislam.com
onun tadını duyamaz. Hastalık Ondan başkasına gönül vermektir. Hep tatlı
yemeğe alışan, şifa verici acı ilaçtan kaçar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Nimete kavuşması için insana musibet gelir.) [Buhari]
(Allahü teâlânın hayrını murat ettiği kul, belalara maruz kalır ve
meşgul olacağı mal ve evladı kalmaz.) [Taberani]
(Musibetler yüzlerin karardığı günde, sahibinin yüzünü ağartır.)
[Taberani]
(Hastanın günahları, ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi dökülür.)
[İbni Hibban]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: "Gönderdiğim belaya sabreden, nimete
şükreden, sıddıklarla beraber olur. Bunları yapmayan kendine başka
Rab arasın!") [T.Gafilin]
(Allah yolundaki mümine isabet eden her yorgunluk, hastalık,
sıkıntı, üzüntü, keder, hatta ayağına batan diken, günahlarına kefaret
olur.) [Buhari]
(Belayı nimet, bolluk ve rahatlığı musibet saymayan, kâmil mümin
değildir. Çünkü beladan sonra bolluk, bolluktan sonra bela gelir.)
[Taberani]
(En şiddetli bela, enbiya, evliya ve benzerlerine gelir. Kişi
imanının sağlamlığı nispetinde belaya maruz kalır. İmanı sağlam ise
belası şiddetli, imanı zayıf ise hafif olur.) [Tirmizi]
(Kişi, hep sıhhat ve selamette olsa idi, bu ikisi onun helakı için
kâfi gelirdi.) [İ.Asakir]
(Baş ağrısı veya herhangi bir hastalığı sebebiyle, müminin Uhud
dağı kadar günahı olsa da, hepsi affolur.) [Taberani]
(Hak teâlâ buyurdu ki: "İzzet ve celalim hakkı için, dilediğim
kulumun, malına darlık, bedenine hastalık vererek affetmedikçe
dünyadan çıkarmam.") [Ruzeyn]
(Müminin günahları affoluncaya kadar bela ve hastalık gelir.)
[Hakim]
(Hak teâlâ buyurdu ki: "Bedenine, evladına veya malına bir
musibet gelen, sabr-ı cemille karşılarsa, Kıyamette ona hesap
sormaya hayâ ederim.) [Hakim]
(Şüphe edilen altını, ateşle muayene ettikleri gibi, Allahü teâlâ
insanları dert ile, bela ile imtihan eder.) [Taberani]
(Afiyette olan, kıyamette, belaya maruz kalanlara verilen
sevapların çokluğunu görünce, "Keşke dünyada iken derilerimiz,
makasla kesilseydi" diyeceklerdir.) [Tirmizi]
(Kul için Allahü teâlâ katında öyle bir derece vardır ki, ameli ile o
458
www.dinimizislam.com
dereceye kavuşamaz. Belaya müptela olunca, o dereceye kavuşur.)
[Ebu Nuaym]
Günahın cezası
Sual: Ne zaman bir günah işlesem, başıma bir bela geliyor. Belaya
maruz kalmak neye alamettir?
CEVAP
Günah işlemek kötüye, belaya maruz kalmak iyiye alamettir. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, bir kuluna hayır murat edince, günahlarının cezasını
dünyada verir. Şer murat edince günahlarının cezasını kıyamete
bırakır.) [Tirmizi]
(Belaya uğramış birini görünce "Bunu müptela kıldığı beladan
beni koruyan ve bir çok kimseye vermediği nimeti bana veren Allah’a
hamd olsun!" derse, kendine verilen nimetlere şükretmiş olur.)
[Beyheki]
Belaya sevinmek
Sual: Tedbir aldıktan, doğru sebebe yapıştıktan sonra irademiz
dışında gelen belaya isyan etmek günah deniyor. Peki böyle bir belaya
sevinmek de günah mıdır?
CEVAP
Sevinmek günah olmaz. Hazret-i Ömer buyurdu ki:
Bana bir bela gelirse, üç türlü sevinirim:
1- Belayı Allahü teâlâ göndermiştir. Sevgili gönderdiği için tatlı olur.
2- Allahü teâlâya, bundan daha büyük bela göndermediği için
şükrederim.
3- Allahü teâlâ, insanlara boş yere, faydasız bir şey göndermez. Bir
belaya karşılık, ahirette çok nimetler ihsan eder. Dünya belaları az, ahiretin
nimetleri ise, sonsuz olduğundan, gelen belalara sevinirim.
Dünyada rahat yaşamak
Sual: Allah sevdiği kullarına, dert ve bela vererek, onların günahlarını
temizlediğine göre, bu dünyada hiç dert bela görmeden rahat yaşayan,
Cehenneme mi gidecek?
CEVAP
Hayır. Allahü teâlâ, hiç dert, bela vermeden de, günahları affedebilir.
Dilediklerine, hem dünyada, hem de ahirette rahatlık verir. Kur'an-ı
kerimde, müminlere, hem dünyada, hem de ahirette saadete kavuşmak
için çalışmaları ve dua etmeleri emredilmektedir. Her namazda
okuduğumuz Rabbena duası, bir âyet-i kerimedir. Meali şöyledir:
(Ey Rabbimiz, bize dünyada ve ahirette iyilik, güzellik ver. Bizi
459
www.dinimizislam.com
cehennem azabından koru.) [Bekara 201]
Dünyada mutlu olmak kötü olsaydı, böyle dua etmek emredilmezdi.
Nimet ve bela
Sual: Nimet gelince sevinmek, belâ gelince üzülmek günah mıdır?
CEVAP
Günah değildir. Belâ gelince, (Benim ne suçum var da, bunu bana
gönderdin) diye Allah'a isyan etmek günahtır.
İsyan etmek ne demek?
Sual: Bir belaya, bir hastalığa isyan etmek nasıl olur? Hastayım
demek isyan mıdır?
CEVAP
İsyan etmek günah işlemek demektir. Her günah, Allahü teâlâya
isyandır.
(Allahü teâlâ bu hastalığı bana niye gönderdi) diye bağırıp çağırmak
isyan olur. Şakik-i Belhî hazretleri, (Musibete sabretmeyip feryat eden,
Allahü teâlâya isyan etmiş olur. Ağlamak, sızlamak, bela ve musibeti
geri çevirmez) buyuruyor. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allah’ın sevdikleri, belaya uğrar. Sabreden mükâfata, sızlanan
cezaya kavuşur.) [İ. Ahmed]
(Derdini açıklayan sabretmiş olmaz.) [İ. Maverdi]
(Uğradığı belayı gizleyenin günahları affolur.) [Taberani]
Âcizliğini belirtmek, dua almak, doktora hâlini belirtmek gibi hususlar
için hasta olduğunu söylemek isyan olmaz.
Belaya sabretmek, hattâ şükretmek lazımdır. Allahü teâlâdan gelen
her şeyi severek kabul etmeliyiz.
Deprem ve Günah ilişkisi
Sual: Depremlerin sebebi nedir? Ölenler şehid mi? Depremden
kaçmayan intihar mı etmiş olur? Toplu olarak gömmek caiz midir?
CEVAP
Ekseriya depremler ilahi bir ikazdır. Âlimler, (İki Z olunca üçüncü Z
gelir) demişlerdir. Yani Zulüm ve Zina çoğalınca Zelzele olur. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Zina yayılınca depremler çoğalır.) [Deylemi]
(Günahlar açıktan işlenmeye başlanınca, iyi kötü herkes genel bir
azaba maruz kalır.) [Taberani]
Depremler kıyamet alametlerindendir. Buhari’deki hadis-i şerifte,
(Depremler çoğalmadıkça kıyamet kopmaz) buyurulmuştur. Kıyametin
460
www.dinimizislam.com
ne zaman kopacağı bildirilmedi.
Fakat, Peygamber Efendimiz birçok alametlerini haber verdi:
Mehdi gelecek, İsa gökten inecek, Deccal çıkacak. Yecüc Mecüc
her yeri karıştıracak. Güneş batıdan doğacak. Büyük depremler
olacak. Din bilgileri unutulacak. Kötülük çoğalacak. Dinsiz, ahlaksız,
kimseler Emir olacak, Allahü teâlânın emirleri yaptırılmayacak.
Haramlar her yerde işlenecek, Yemen’den bir ateş çıkacak. Gökler ve
dağlar parçalanacak. Güneş ve Ay kararacak. Denizler birbirine
karışacak ve kaynayıp kuruyacaktır.
İlahi ikazdır
İnsanların isyandan vazgeçmesi için ilahi bir ikaz olan depremden ibret
alınmalıdır. Sel, deprem, kuraklık gibi, ilahi musibetlerin ara sıra zuhur
edişi, Allahü teâlânın sonsuz nimetlerine, lütuf ve ihsanına karşı isyanda
olanları ikaz mahiyetindedir. Hiçbir nimet ve felaket sebepsiz değildir.
Düşünebilenler için nice hikmetleri vardır. Günahların affına sebep olduğu
gibi başka hikmetleri de vardır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ümmetim için depremler günahlarına kefaret olur.) [Hakim]
(Allahü teâlâ, depremleri iyilere öğüt, müminlere rahmet, kâfirlere
ise azap kılar.) [İ.Asakir]
Âlimler, (Tehlikelerden, gücünüz yettiği kadar sakınınız. Çünkü, güç
yetmeyen, dayanılamayan şeylerden uzaklaşmak, Peygamberlerin
âdetidir) buyurmaktadır.
Kapalı yerde iken deprem olursa, oradan açık bir yere kaçmak
müstehaptır. (Bezzâziyye)
Deprem olunca evden çıkıp açık yere gitmelidir. Resulullah efendimiz,
yolda eğri duvarın önünden koşarak geçti. (Hindiyye)
Bu fetvalardan anlaşıldığına göre, depremden kaçmayan intihar etmiş
sayılmaz. Müstehabı terk etmiş olur. Depremden kaçmayan mutlaka ölür
diye bir şey yoktur. Depremde ölenin imanı varsa mutlaka şehiddir.
Hadis-i şerifte, (Suda boğulan, yangında ölen, duvar ve enkaz
altında kalarak ölen, şehiddir) buyuruldu. (İbni Asakir)
Zaruret olmadıkça, bir kabre, iki kişi bile gömülmez. Ancak zaruretler
haramları mubah kılar. Zaruret olunca toplu halde gömülebilir.
Müdahene nedir?
Sual: Genel olarak haksızlıklar çoğalınca, günahlar işlenince
depremler ve diğer belalar zuhur ettiğine göre, bu haksızlıklara ve
günahlara engel olmak gerekmez mi?
CEVAP
Gücü yettiği halde haram işleyene mani olmamak müdahene olur.
461
www.dinimizislam.com
Müdahene, dünyalık ele geçirmek için, dinden vermektir.
Haram işleyene veya yanında bulunanlara olan saygısı yahut dine
olan bağlılığının gevşekliği, müdaheneye sebep olmaktadır. Fitne olmadığı,
yani dinine veya dünyasına veya başkalarına zarar olmadığı zaman,
haram ve mekruh işleyene mani olmak gerekir. Mani olmamak, susmak
haram olur. Müdahene etmek, haram işlemeye razı olmayı gösterir.
Susmak çok yerde iyidir. Fakat, hakkı, hayrı söyleyecek yerde susulmaz.
(Ya Resulallah! Geçmiş ümmetlerden bir kısmına deprem ile azap
yapıldı. Toprak altında kaldılar. Bunların arasında salihler de vardı)
denildiğinde (Evet, salihler de birlikte helak oldular. Çünkü Allahü
teâlâya isyan olunurken susmuşlardı) buyurdu. (Taberani)
Dünyadaki depremler birer ikazdır.
Sual: Depremde veya buna benzer ölümlerde kelime-i şehadet
getiremeden ölen şehid olur mu?
CEVAP
Evet şehid olur. Ani ölüm, müminler için rahmettir.
Sual: Deprem gibi sebeple medeniyetler yıkılıp sıfırdan mı başladı?
CEVAP
Evet.
Allahü teâlâ, kullarına zulmetmez
Sual: Ateist bir yazar, depremde ölen çocukları kastederek,
inanmadığı halde, Allahü teâlâya dil uzatıyor, depremin adaletsizlik
olduğunu söylüyor. (Merhametin bu kadarsa, al senin olsun) diyor. Bu
zavallıya cevap verir misiniz?
CEVAP
Adalet nedir? Adalet, kelime olarak bir şeyi yerli yerine koymak
demektir. Adalet, bir âmirin, ülkeyi idare için koyduğu kanunlar içinde
hareket etmesidir. Zulüm ise, bu kanunun dışına çıkmaktır. Her şeyi yoktan
yaratan Allahü teâlâ, hakimler hakimi, her şeyin asıl sahibi ve tek
yaratıcısıdır. Üstünde bir âmiri, sahibi yoktur ki, Onu bir kanun altında
bulundursun? Bundan dolayı, (Allah’ın yaptığı şu iş, adalete uymuyor)
denilemez.
Adaletin bir başka tarifi ise kendi mülkünde olanı kullanmak demektir.
Zulüm ise, başkasının mülküne tecavüzdür. Kâinat ve içinde bulunan her
şeyin yaratıcısı Allahü teâlâ olduğuna, Ondan başka yaratıcı
bulunmadığına ve hiçbir kimse, hiçbir şeye sahip olmadığına göre,
Rabbimizin yaptığı işler, hiç kimsenin malına, mülküne tecavüz değildir.
Onun yaptığı işler için (Adalete uymuyor) denilemez. Mülk Onundur,
dilediği gibi kullanır. Kimsenin bir şey sormaya hakkı yoktur.
462
www.dinimizislam.com
Korkusundan Ona kim ağız açabilir?
Teslim olmaktan başka ne yapılabilir?
Deprem dolayısiyle kimi ölmüş, kimi sakat kalmış, kimi fakirleşmiş
olabilir. Mümin Allahü teâlânın kaza ve kaderine razı olur. Razı olmazsa,
fakir olunca az diye itiraz eder. Zengin olursa, doymaz, daha ister.
Kazandığını haramlara sarf eder. Böyle kimsenin zenginliği de, fakirliği de,
dünyada ve ahirette felaketine sebep olur.
Körlük, topallık ve diğer sakatlıkların faydalı veya zararlı olması
insandan insana değişir. Kimi, Allahü teâlânın takdirine razı olduğu için,
sonsuz olan Cennet nimetlerine kavuşur, kimi de razı olmadığı için, sonsuz
olan Cehennemde cezaya müstahak olabilir. Bir kimse kendisi için
sakatlığın faydalı veya zararlı olduğunu bilemez. Bazısı illa son model bir
arabasının olmasını ister. Arabayı alıp çoluk çocuğuyla bir dereye uçabilir.
Lüks bir ev ister. Alır depremde çoluk çocuk beraber ölebilir. Onun için, illa
bir şeyin olmasını değil, hayırlı olmasını istemelidir!
Çocuğun sakat olarak doğmasında kendi günahı yoktur. Eğer bunda
ana babasının kusuru varsa, günahı onlara aittir. Görmeyen bir kimse, eğer
kör olmasaydı kötü işler peşinde gezip, dünya ve ahiretini mahvedebilirdi.
Kimi de kör olduğu için isyan edip, Yaratıcının takdirine razı olmaz ve ebedi
felaketine sebep olur. Kör olan bir müslüman, Cennete gider. Bir hadis-i
şerif meali:
(Gözsüz kimse, sabrederse, Allahü teâlâ ona Cenneti verir.)
[Buhari]
Yalnız gözü olmayan değil, diğer sakatlıkları olan da sabrederse,
ölürken, kabirde ve mahşer yerinde sıkıntı çekmeden Cennete girer.
Cennette ise sakatlık yoktur. İmansız olan, sağlam da, sakat da olsa, yeri
sonsuz olarak Cehennemdir.
Gerek depremle gelen felaketleri, gerekse başka acılarda suçu
kendimizde aramalıyız. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Size gelen musibet, kendi ellerinizle işlediğiniz [günahlar]
yüzündendir.) [Şura 30]
(Sana gelen her iyilik, Allahü teâlânın [bir ihsanı, bir nimeti olarak]
gelmekte, her kötülük de [işlediğin günahlara karşılık olarak] kendinden
gelmektedir. [Hepsini yaratan, gönderen Allahü teâlâdır.]) [Nisa 79]
Derecelerin yükselmesi gibi sebepler hariç, suçsuz kimseye bela
gelmiyor. Herkes kendi cezasını çekiyor.
Hâşâ zulmetmez kuluna Hüdası,
Herkesin çektiği kendi cezası.
Belanın suçlu suçsuz herkese gelmesinin de sebepleri vardır. Hadis-i
463
www.dinimizislam.com
şerifde buyuruluyor ki:
(Bir kötülük, [gücü yetenlerce] önlenmezse, Allahü teâlâ, azabını
hepsine umumi kılar.) [Hakim]
Günah-deprem ilişkisi
Sual: Bir yazar yazısında (Hiçbir hoca içki ile, faiz ile, zina ile deprem
arasında doğrudan bir sebep sonuç ilişkisi kurmaya kalkışmaz) diyor. Bu
hususta bilgi verir misiniz?
CEVAP
Bir hocanın, günahla deprem arasında bir ilişki kurup kurmamasının
önemi olmaz. Önemli olan bu konuda dinimizin hükmü nedir?
Deprem jeolojik bir olaydır. Ancak her olayın yaratıcısı Allahü teâlâdır.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Zina yayılınca depremler ve fitneler çoğalır.) [Deylemi]
(Zina ve faiz yaygınlaşan toplum, Allahü teâlânın azabını hak
etmiş olur.) [Hakim]
(Zekat verilmezse yağmurlar yağmaz olur.) [Beyheki]
Haksızlık ve zulüm yaygınlaşınca da aynı şeylerin olacağı hadis-i şerif
ile bildirilmiştir. Aşağıdaki âyet-i kerimede bildirilen depremin kıyamete
yakın olduğunu bildiren âlimler vardır:
(O günün depremi çok büyük şeydir. O gün kadınlar memedeki
çocuklarını unuturlar. Hâmile kadınlar çocuklarını düşürürler. İnsanlar
sarhoş olmuşlar sanılır. Onlar sarhoş değildir. Fakat, Allahü teâlânın
azabı çok şiddetlidir.) [Hac 1-2]
Depremi yapan Allahü teâlâ olduğu gibi bir çocuğu yaratan da Allahü
teâlâdır. Fakat ana baba olmadan çocuk vermiyor. Çocuk için ana babayı
sebep kılıyor. Ana babasız da yaratabilirdi. Fakat Onun âdeti, her şeyi
sebeplerle yaratmaktır. Anasız babasız yaratmak âdet dışıdır. Hazret-i
Âdem’i âdet dışı yaratmıştır. Onu bile topraktan yaratmıştır. Belayı
gönderen de Allahü teâlâdır.
Bela genelde umumi olarak gelir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Günahlar açıktan işlenince, iyi kötü herkes genel bir azaba maruz
kalır.) [Taberani]
(Eski milletlerden bir kısmına deprem ile azap yapıldı. İyiler de
helak oldu. Çünkü günah işlenirken susmuşlar, önlememişlerdi.)
[Taberani]
(Allahü teâlâ, bir meleğe, bir beldeyi yıkmasını emreder. O melek,
bu beldede hiç günah işlemeyen bir zatın da olduğunu bildirince,
Cenab-ı Hak, "Belde halkı ile onu da alt üst et! Çünkü o zat, günah
işleyenlere yüzünü ekşitmemiştir" buyurdu.) [Beyheki]
464
www.dinimizislam.com
Peygamber efendimize, (İçinde iyilerin de bulunduğu bir ülke helak
olur mu?) dendi. Cevabında, (Evet günah işlenirken, iyiler sükut ederse,
hepsi helak olur) buyurdu. (Bezzar)
Derecelerin yükselmesi gibi sebepler hariç, suçsuz kimseye bela
gelmiyor. Kul azınca belayı hak eder. Fakat Allahü teâlâ onu takdir
etmezse yine bela gelmez. Atalarımız demiş ki:
Bela gelmez kul azmayınca,
Kaza gelmez Hak yazmayınca.
Sual: Her zelzelenin mutlaka insanların günahları ile bir ilgisi var mı?
CEVAP
Yoktur. Günah işlenmese de zelzele olan bölge olur. Ekseriya
depremler ilahi bir ikazdır.
Deprem ve istismarcılar
Sual: Deprem ve artçı depremler hepimizi korkuttu. Ruh hastamız
olanlar bile oldu. Kendine şeyh dedirten bazı zatlar, Eylülün 17’si ile 20’si
arasında şiddetli bir deprem olacak, İstanbul’un altı üstüne gelecek,
bize inananlar derhal Konya’ya hicret etmelidir. Hanımlara kocaları
izin vermezse, izin almadan hicret sevabına kavuşmalıdır demişler.
Hatta Mekke’den falanca zat haber gönderdi. Derhal İstanbul’u terk
etsinler diye dediler. Falanca yerden, filanca yerden önemli sanılan zatlar,
böyle şayialar çıkardılar. Çok korktuk. Biz de hicret edelim mi?
CEVAP
O zaman birçok okuyucumuz, sizin gibi bize bunları ve benzeri şeyleri
anlatıp, Ne yapalım? Biz de hicret edelim mi? dediler. Onlara bunların
aslı olmadığını söyledik. Hanımları kocalarından ayırmaya kadar giden bu
işin doğru olmadığını söyledik. Bize inananlar gitmedi. İnanmayanlar da
hicret ettiler.
Pişkinliğe bakın
Bu zatlar çok pişkin insanlardır. Yalan söylemekten; yalanlarının açığa
çıkmasından hiç endişe duymazlar. Onlar, her zaman çaldıkları minareye
kılıf uydururlar. Bunun bir canlı örneği şudur:
Hicret edenlere, Hani üstadınızın bildirdiği tarihlerde deprem
olmadı dediğimiz zaman, Biz de merak ettik. Fakat üstadımız, büyük
deprem olacaktı da biz dua ettik, artçılarla kurtulduk demiş. Gördünüz
değil mi? Bunlar hiçbir şeyin altında kalmıyorlar. Hep böyle halkımızı
kandırmaya devam ediyorlar.
Hele para toplayan gruplardan biri, Yakında kıyamet kopacak,
depremler bunun habercisidir. Siz parayı ne yapacaksınız. Haydi verin
de Allah yolunda harcanmış olsun diyorlarmış. Onların dediği tarihlerde
465
www.dinimizislam.com
de kıyamet kopmadı.
Açıkgöz okuyucularımızdan biri, bu istismarcılardan, tarih vererek,
Yakında kıyamet kopacak, kıyamet kopunca paranın hükmü kalmaz
diyen zata, İyi de kıyamet kopunca siz parayı ne yapacaksınız, neden
bu kadar para toplamakta acele ediyorsunuz demiş.
Her olayı kendilerine mal eden bu istismarcılar, para toplamanın
yollarını bulmuşlar, kimisi kıyamet kopacak diye, kimisi aziz milletimize
hizmet(!) için hüngür hüngür ağlayarak para topluyor.
Ağlamak üzerine yazı yazdığımız zaman, Amerika’dan bir grup kimse,
Ağlamak günah mıdır? Ağlamanın günah olduğuna dair âyet ve hadis
var mı? diye e-mail göndermişler, bizi tenkit etmişler. Onlara, Ağlamak
çok iyidir. Bu konudaki âyet ve hadisleri size bildireyim. Ancak para
toplarken ağlamak uygun değildir dedik. Tenha yerde Allah
korkusundan dolayı ağlamak ise çok iyidir. Kur’an-ı kerimde mealen
buyuruyor ki:
(Az gülsünler, çok ağlasınlar!) [Tevbe 82]
Güler yüzlü olmak
Günahlarımızı düşünerek elbette üzülmemiz, ağlamamız gerekir. (Az
gülsünler) demek, (Güler yüzlü olmayın) demek değildir. Müslüman her
zaman güler yüzlü olur. Fakat günahlarını düşünerek üzülür ve ağlar.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allah’ı anarken, Allah korkusu ile gözlerinden yaş akan kimseye,
kıyamette azap edilmez.) [Hakim]
(Allah korkusu ile ağlayan gözlere, Cehennem ateşinin
dokunması haramdır.) [Nesai]
(Allah için gözlerinden yaş akan müminin vücudunun, Cehennem
ateşinde yanması haramdır. Kıyamet günü her şey ölçülür, tartılır.
Bunlardan Allah korkusu ile akan gözyaşı, ateş deryasını söndürecek
güçtedir.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ, Musa aleyhisselama buyurdu ki: "Kulun, benden
korkup ağlayarak yaptığı ibadeti, diğer ibadetlerinden üstündür.")
[Taberani]
(Allahü teâlânın, kendi himayesinden başka hiç bir himayenin
bulunmadığı Kıyamet gününde, himayesine aldığı yedi kimseden biri
de, yalnız iken Allah’ı anıp gözünden yaş akan kimsedir.) [Buhari]
Görüldüğü gibi, yalnız iken ağlamak faziletlidir, para toplarken ağlamak
hoş değildir. Ağlama veya gülme ihtiyacı olmadan ağlamak veya gülmek
ancak artistlere mahsus bir harekettir, herkes beceremez.
466
www.dinimizislam.com
Yemin ve yemin kefareti
Sual: Yemin etmek ne demektir?
CEVAP
Yemin, kuvvet demektir. Sözün, niyetin, işi yapmak veya yapmamak
arzusunun kuvvetli olduğunu gösterir. En kuvvetli şekilde söz vermek olur.
Bu söz de, ancak Allahü teâlâ için verilir. Diğer yeminler günahtır. Bazıları
çocuğumun ölüsünü öpeyim gibi yeminler ediyor. Bu uygun değildir. Yemin
yalnız Allah adıyla yapılır. Mesela vallahi demek, Allah adıyla yemin
ediyorum demektir. Sadece yemin ediyorum demek de yemin olur. O da
Allah için yemin olur.
Sual: Yemin nasıl olur?
CEVAP
Yemin, yalnız Allahü teâlânın isimlerini söylemekle olur. Vallahi, billahi,
tallahi gibi.
Kur’an, Peygamber, Kâbe için demekle yemin olmaz. Fakat âdet
olduğu için Mushaf hakkı için demek veya elini Mushafa koyarak bunun
hakkı için demek yemin olur. (Kur’an çarpsın) demek, Allah şahidim olsun
demek yemin olur.
Kalben vallahi dense, yemin sahih olmaz. Dil ile söylemek gerekir.
Küfre sebep olan şeyleri, yemin niyeti ile söylerse, kâfir olmaz, yemin etmiş
olur. (Eğer şunu yaparsam kâfir olayım) gibi küfre sebep olan bir şeyi
yemin kastı ile söylemek de yemin olur. Yemin kastı ile söylemedi ise
kendisi kâfir olur. Onun için kâfir olayım sözünü hiç söylememeli!
(Babamın başı için, çocuğumun, annemin ölüsünü öpeyim...) diye
yemin etmek haramdır. Tevbe etmek gerekir. Allah’tan gayrısı için yemin
edilmez. Bu yemin olmadığı için, bozulursa yemin kefareti gerekmez.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Babam hakkı için diyerek yemin etmeyiniz! Yemin, Allahü
teâlânın ismi ile olur.) [Müslim]
Haram işlemek veya ibadet yapmamak için yemin eden, yeminini
bozar, sonra yemin kefareti verir. Mesela, (Şu işim olursa vallahi şarap
içeceğim) diyen kimse, şarap içmez, yemin ettiği için yemin kefareti verir.
Helal malını haram ederek yemin etmekle o mal haram olmaz. Mesela,
(Şu elbiseyi giyersem haram olsun) diyen kimse, sözünde durmayıp giyse,
elbisesi haram olmaz. Fakat, o elbiseyi giyince, kefaret vermesi gerekir.
Yalan yere yemin büyük günahtır. Doğru olarak çok yemin etmek de
uygun değildir. Allahü teâlânın ismine ve yemine kıymet vermemek olur.
Şarkılarda, türkülerde, eğlencelerde yemin etmek de böyle günah olur.
(Dürr-ül Muhtar)
467
www.dinimizislam.com
Sual: Yemin kefareti nasıl verilir?
CEVAP
Yemin kefareti için, zekât alması caiz olan on fakire, bütün bedenini
örtecek kadar bir kat çamaşır verilir. Yahut aç olan on fakire, bir gün iki
defa yemek verilir. On fakire bir defa, bir fıtra miktarı buğday, un da
verilebilir. Yahut bu değerde kumaş, havlu, mendil, çorap, et, pirinç, terlik,
ayakkabı, ilaç, altın vermek de olur veya doğru bir din kitabı da vermek
daha uygundur. Mesela on tane İslam Ahlakı kitabını on fakire vermek
uygun olur. Veya bir fakire on gün vermek de olur. Bunları yapamayan
fakir, peş peşe yani aralıksız 3 gün oruç tutar.
En kolay yemin kefareti, on fakire uygun bir din kitabı [mesela Hakikat
Kitabevi yayınlarından Herkese Lazım Olan İman ve İslam Ahlakı]
vermektir. Yeminini bozmadan önce yemin kefareti verilmez. Verilirse sahih
olmaz. Bozunca tekrar vermesi lazım olur. Yemin kefaretini geciktirmek
günah olur. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi mesul
tutar, hesap sorar.) [Maide 89]
Sigara içmeyeceğine üst üste on kere yemin edenin, sigara içerse, bir
yemin kefareti vermesi kâfidir.
Nezri, yapılması uygun olmayan bir şarta bağlayan, mesela, (Ali’nin
çantasını çalarsam, bir ay oruç nezrim olsun) diyen, çalmadan oruç tutar
veya yemin kefareti verir.
(Kağıt para ile bir şey almam) diye yemin eden, altın ile satın alınca,
yemini bozulmaz. Kapıdan çıkmayacağım diyen, pencereden çıkarsa;
kırbaç vurmayacağım diyen, sopa vursa; ekmek yememeye yemin eden,
simit yese, yemini bozulmuş olmaz. Konuşmayacağına yemin eden,
mektup yazsa yemini bozulmaz. Sigara içmeyeceğine yemin eden, puro
içse, yemini bozulmaz.
(Falancanın yüzüne bakmayacağım) diye yemin eden, o kimsenin
aynadaki [veya TV’deki] görüntüsüne, yahut resmine baksa, yemini
bozulmuş olmaz.
(Şu bakkaldan alış-veriş yapmayacağım) diye yemin eden, oğlunu
veya başka birini gönderip alış-veriş yaptırsa, yemini bozulur. Çünkü vekil
asıl gibidir.
(Hakkımı Ali’ye helal etmem) diye yemin eden, (Hakkımı herkese helal
ettim) dese, yemini bozulur. Ali’ye de hakkını helal etmiş olur.
Hastalığı iyi olursa, ömür boyu Receb ayında oruç tutacağına dair
adakta bulunanın, oruç yerine yemin kefareti vermesi caizdir. Yemin
kefareti, büluğa ermiş fakire verilir, çocuğa verilmez. (Redd-ül-muhtar,
468
www.dinimizislam.com
Hindiyye, Tahtavi)
Sual: Kardeşlerime inatla babama para vermeyeceğim diye yemin
ettim, sonra verdim. Ne yapmam lazım?
CEVAP
Yemininizi bozduğunuz için yemin kefareti vermeniz gerekir. Anababanız, diğer evlatlarından almasa da, sizden para alsa ne olur?
Peygamber efendimiz, (Sen de, malın da babanındır) buyurmuştur. Anababadan hiçbir şeyi esirgememelidir!
Sual: Bir kişi şu şöyledir diye yemin etse fakat bilmeyerek yanlış
söylemiş olsa ne yapmak gerekir?
CEVAP
Tevbe etmesi yeterlidir. Çünkü bilmeden yaptığı için günah olmaz.
Sual: Bir işi yaptığı halde yapmadım diyerek insan yalan yere yemin
etse sonra pişman olsa, (yalan yere yeminin) cezası nedir?
CEVAP
Sadece tevbe gerekir.
Sual: Günah işlememek için (vallahi ve billahi ve tallahi..... günahı
işlemeyeceğim işlersem imansız öleyim) şeklinde söz verip, bu sözü
tutamayıp yanlış olduğunu bile bile hata işlersek bunun tevbesi nedir, affı
nedir?
CEVAP
İmansız öleyim demek çok tehlikelidir. Şakadan ben imansızım diyen
kâfir olur. Fakat yemin niyetiyle söylediğiniz için kâfirlik olmaz. Sizin
yaptığınız gibi üç kere yemin edilirse üç defa yemin kefareti vermeniz
gerekir.
Sual: Vallahi, billahi, tallahi demek üç yemin mi olur?
CEVAP
Aralarında (ve) denmediği için bir yemin olur.
Sual: Yemin kefareti orucunu tutamayan hasta, iyi olunca mı tutar?
CEVAP
Evet. Tutmadan ölürsem, iskatı yapılsın diye vasiyet eder.
Sual: (Doğru söyleyeceğine yemin eder misin) denince (Yemin
ederim) demek yemin olur mu?
CEVAP
Olur.
Sual: Vermeyip, verdim sanıp yemin eden, kefaret verir mi?
CEVAP
Vermez. Günah da olmaz.
Sual: Yemin kefareti parasını, hanımla, misafirle yemek caiz mi?
469
www.dinimizislam.com
CEVAP
Evet.
Sual: Bir fıtranın değerinden az olan yemek fişi ile fakir doyurulsa
yemin kefareti yerine gelir mi?
CEVAP
Gelir. Fişin kıymeti değil, fakirin doyması matluptur.
Sual: Sigara içmeyeceğine yemin eden, puro içse yemin bozulur mu?
CEVAP
Hanefi’de yemini bozulmaz.
Sual: (Ahdım olsun yüz kiloya çıkacağım) diyen yemin kefareti verir
mi?
CEVAP
Evet.
Sual: Arabamı satmamaya yemin ettim. Hediye etsem caiz mi?
CEVAP
Hediye edince yemin bozulmamış olur.
Sual: Yemin kefaretinde, sabah öğle yemek vermek de caiz mi?
CEVAP
Evet.
Sual: Fakire yemek verirken, bu yemin kefareti demek gerekir mi?
CEVAP
Hayır.
Sual: Kötü filmleri kastederek (Vallahi bir daha sinemaya gitmem)
dedim. Uygun filmler için sinemaya gitsem yeminim bozulur mu?
CEVAP
Evet.
Sual: (Vallahi sigara içmeyeceğim) diye üst üste on kere yemin ettim.
Sigara içersem, on tane mi yemin kefareti vermem gerekir?
CEVAP
Bir kefaret kâfidir.
Sual: Yemin kefaretinde, başka mal deniyor. Başka maldan, din kitabı,
süt, meyve, kalem gibi mallar da anlaşılır mı?
CEVAP
Evet.
Sual: Kâfir (Şu günahı işlersen, müslüman olacağım) diye yemin etse,
o günahı işlemek caiz mi?
CEVAP
Hayır.
Sual: (Vallah billah) veya ( valla billa, vallaha) demekle de yemin olur
470
www.dinimizislam.com
mu?
CEVAP
Hayır. Vallahi billahi denince olur.
Sual: Arkadaşa (Vallahi sana bu işi yaptırmam) dedim. Arkadaş, ben
namazda iken o işi yapmış. Yemin kefareti gerekir mi?
CEVAP
Hayır.
Sual: Beyime (Mahkemeye verip vallahi senden boşanacağım) dedim.
Yemin kefareti vermem gerekir mi?
CEVAP
Evet.
Sual: Doğru söyleyeceğine yemin eder misin denilince, (evet) dense
ve yalan söylense kefaret gerekir mi?
CEVAP
Hayır.
Sual: (Hayvan olsaydın seni vallahi keserdim) demek yemin mi?
CEVAP
Yemin değildir.
Sual: Aynı işi yapmayan birine (Vallahi bu işi yapmazsın) dedim. Bu
defa o işi yaptı. Ettiğim yemin lagv mı?
CEVAP
Evet.
Sual: 2 kişi 5, beş kişi 2 gün doyurulsa, yemin kefareti ödenir mi?
CEVAP
Evet.
Sual: Bir şeyi yapmayacağımıza yemin ettiğimizi unutsak ve o işi
yapsak yine kefaret gerekir mi?
CEVAP
Unutularak da olsa o işi yapınca yemin kefareti gerekir.
Sual: Öğrenci, yemin kefareti olarak üç gün oruç tutsa olur mu? Yoksa
on fakiri doyurması veya on fakire kitap mı vermesi gerekir?
CEVAP
Öğrenci veya öğretmen olması bir şeyi değiştirmez. On tane namaz
kitabı alacak kudreti yoksa, peş peşe üç gün oruç tutması gerekir.
Sual: Çok sinirli bir anda söylediğimiz yeminden sorumlu muyuz?
CEVAP
Evet mesulüz. Ağzımızdan çıkmışsa tamam. Adakta da böyle. Bir gün
oruç tutacağım diyecek yerde bin gün desek bin gün tutmamız gerekir.
Yeminde adakta boşamada evlenmede niyetin yeri yok, söze bakılır.
471
www.dinimizislam.com
Sual: Dua ederken, Allahü teâlâya söz verip mesela "Bir daha gıybet
etmeyeceğim eğer edersem bir gün oruç tutacağım" veya "Allah’ım her
gece Tebareke suresini okumaya söz veriyorum" gibi sözler söylemek
adak mı oluyor? Böyle sözler yerine getirilemezse ne yapmak gerekiyor?
CEVAP
Yemin kefareti vermek gerekir.
Sual: Her sigara içişte on mark sadaka vereceğim diye adakta
bulundum. Dayanamayıp içmeye başladım. Sadaka vermem gereken para
miktarı çok fazla oluyor. Ne yapmam gerekir?
CEVAP
Hasıl olması istenmeyen bir şey için şart edilince, o şey hasıl olunca,
isterse nezrettiği sadakayı verir, istemezse, yemin kefareti verir. (Tahtavi)
İstemediğiniz şey hasıl olmuştur. Yemin kefareti vermekle adak
borcundan kurtulmuş olursunuz. İmkansız olan şeyi nezretmek de yemin
olur. Bir yemin kefareti kâfi gelir. (İmdat haşiyesi)
Sual: Şu işim olursa her ay bir horoz kesip sadaka vereceğim diye
adakta bulunanın, ömür boyu mu kesmesi gerekir?
CEVAP
"Her ay" denince kaç ay olduğu bilinmediği için, adak olmaz, yemin
kefareti verilir.
Sual: Sigara içersem, 7 defa hacca gideceğim veya 3 yıl oruç
tutacağım veya 7 milyar lira fakirlere sadaka dağıtacağım diyen bunların
yerine yemin kefareti verse caiz mi?
CEVAP
Caizdir. (F.Hayriyye)
Sual: Yemin kefareti olarak, 9 fakire 9 kitap ve bir fakire de, bir
sadaka-i fıtr tutarında ilaç veya meyve vermek caiz midir?
CEVAP
Evet.
Sual: Bir kimse, Allahü teâlânın rızası için oruç tutayım dese, hem
adak hem yemin olmasını niyet etse, tutacağı oruç, yemin mi olur, adak mı
olur? Orucunu bozarsa ne yapması gerekir?
CEVAP
Bu oruç, hem yemin, hem de adak olur. Bu orucu bozarsa, hem kaza,
hem de yemin kefareti gerekir.
Sual: Karımın boş olmasına yemin ederim demek, yemin olur mu?
CEVAP
Hayır, yemin olmaz.
Sual: Şunu yaparsam her helal bana haram olsun denirse, her şey
472
www.dinimizislam.com
haram olur mu?
CEVAP
O işi yapınca yenilip içilen şeyler haram olduğu gibi, evli ise karısı da
bir bain talak ile boş olur. Fakat yemin kefareti vermesi gerekmez. Evli ise,
iddet müddeti bitince nikahını tazelemesi gerekir.
Sual: Aşağıdaki sözlerden birisini söyleyip de sözünde durmayan ne
yapar?
CEVAP
Yemin edip, yemini bozan kimse, yemin kefareti verir.
Bunları söylemek yemin olur:
Allah’a ahd ediyorum [söz veriyorum].
Allah’a misak ediyorum [sözleşmede bulunuyorum].
Allah’a ant veriyorum.
Allah hakkı için.
Yemin ediyorum.
Yeminim olsun.
Ahdım olsun.
Nezrim olsun.
Sual: Alış verişte çok yemin ediliyor, uygun mu?
CEVAP
Hayır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yalan yemin ile mal çok satılsa da böyle kazancın bereketi
olmaz.) [Buhari]
(Malını, yemin ederek beğendirene kıyamette merhamet
edilmeyecektir.) [Müslim]
(Alış-verişte "Vallahi böyle, billahi öyle değildir" diye yemin edenlere
ve sanatkârdan, "Yarın gel, öbür gün gel" diye sözünde durmayanlara
yazıklar olsun!) [Deylemi]
Anam avradım olsun demek
Sual: Anam avradım olsun ki... demek küfür olur mu? Diyenin nikahı
bozulur mu?
CEVAP
İnsanın anası avradı olmaz, bu cahillik, görgüsüzlük, terbiyesizliktir.
Böyle yemin olmaz. Yemin Allah adına yapılır. Maalesef Türkiye'de,
Allah'tan gayrisi için yemin ediliyor. Anam avradım olsun demekle,
nikahına zarar gelmez, küfür de olmaz. Fakat Allah'tan başkası için yemin
etmekten çok sakınmalı. Kâbe için, nâmus için, çocuğumun ölüsünü
öpeyim gibi yemin etmemeli. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Babam hakkı için diyerek yemin etmeyin! Yemin, Allah ismi ile
473
www.dinimizislam.com
olur.) [İbdâ]
(Emanet, yani namus için yemin eden, bizden değildir.) [Ebu
Davud]
(Allah'tan başka bir isim ile yemin eden kâfir olur.) [Tirmizi]
Ant vermek ve kefaret
Sual: Tam İlmihal’de diyor ki:
(Yanından geçerken, kalkmak isteyene, (Allah aşkına) veya (Allah için)
kalkma dese, o da dinlemeyip kalksa, söyleyene bir şey lazım gelmez ama,
ötekinin Allahü teâlânın ismine saygı göstermesi, ant verilen işi yapmaması
lazımdır. Bir işe başlamak için ant verirse, yemin olur. Öteki yapmazsa, ant
verenin kefaret vermesi lazım olur.)
Burada ant verilen işi yapmamanın saygısızlık olduğu anlaşılıyor. Ama
son cümlede, ant verenin niye kefaret vermesi gerekiyor?
CEVAP
Birinci cümlede, zaruret olmadıkça, mubah bir iş için, Allah aşkına
şunu yapma denince yapmamak gerekir. Ama dine aykırı bir iş için yapmak
gerekmez. Mesela, (Allah aşkına bir bardak bira iç) denilse, içmek
gerekmez, içmek haram olur.
Son cümlenin açıklaması ise şöyledir:
Biri, arkadaşına, “Allah'a ant içiyorum, bu akşam sana ilmihal
okutacağım” dese, arkadaşı da okumasa, veya ”Allah hakkı için bu akşam
sana çay içireceğim” dese, öteki de çay içmese, sözünde durmadığı için,
dediklerini yaptırmadığı için, ant verenin yemin kefareti vermesi gerekir.
Sual: Günah olan bir şey için yemin eden, mesela bira içeceğim veya
kumar oynayacağım, falancayı öldüreceğim diye yemin eden, ne yapar?
CEVAP
Haram işlemez yani, bira içmez ve kumar oynamaz, kimseyi öldürmez
yemin ettiği için, yemin kefareti verir.
Telefonla konuşmak
Sual: Birine, (Seninle konuşmayacağım) diye yemin eden, telefonla
konuşsa yemini bozulur mu?
CEVAP
Evet.
Üçünüzle de konuşmayacağım
Sual: Üç kişiye, (vallahi üçünüzle de konuşmayacağım) diye yemin
eden kimse, birisi ile konuşunca yemin kefareti vermesi gerekir mi? Üçü ile
konuşursa üç yemin kefareti mi verir?
CEVAP
Biri ile konuşunca kefaret gerekmez. Üçü ile konuşunca bir yemin
474
www.dinimizislam.com
kefareti verir.
Bu konuda, Redd-ül-muhtar kitabındaki ifadeler şöyledir:
Bir kimse, bir topluluğa hitaben, (Vallahi ben sizlerle konuşmam) dese,
o kimselerin hepsiyle konuşmadıkça yemini bozulmaz.
Bir kimse (dört kitaptan beriyim) dese, bu bir tek yemindir. Keza
(Kur'andan, Zebur'dan, Tevrat'tan, İncil'den beriyim) dese, yine bir tek
yemin olur. Bir kimse (Kur'an-ı Kerim'den beriyim, Tevrat'tan beriyim,
İncil'den beriyim, Zebur'dan beriyim) dese bu dört yemin olur.
Bu cins meselelerde beri olma ifadesi, ne zaman müteaddit olursa,
kefaret de müteaddit olur, beri olma ifadesi bir olduğu takdirde, kefaret de
bir olur.
(Falan ve filan ile konuşmak bana haram olsun) veya (Vallahi falan ve
filan ile konuşmayacağım) diye yemin edildiğinde de, sahih olan kavle
göre, o iki kimseden yalnız birisiyle konuşulsa, yemin bozulmuş olmaz.
Ancak o iki kimseden her biriyle konuşulmamaya niyet edilirse, bu takdirde
onlardan biriyle konuşulduğunda yemin bozulmuş olur. Çünkü yemin eden
şahıs, o iki kimseden her biriyle konuşmamaya niyet etmekle, hükmü kendi
aleyhine şiddetlendirmiştir.
Bir kimse, (Zeyd ile yahut Amr ve Bekir ile konuşmayacağım) diye
yemin etse, Zeyd ile yahut Amr ve Bekir ile konuşursa, yemini bozulur.
Yemin eden kimse yalnız Amr yahut yalnız Bekir ile konuşsa, diğeriyle
konuşmadıkça yemini bozulmaz. Aksine, yani (Zeyd ve Amr ile yahut Bekir
ile konuşmayacağım) diye yemin etse, bu takdirde Bekir ile konuşursa
yahut Zeyd ve Amr ile konuşursa, yemini bozulur.
Bir kimse (Filan ve falan ile konuşmak bana haram olsun) diye yemin
etse bunlardan biriyle konuşursa yemini bozulur. Keza, (Bağdat halkıyla
konuşmak bana haram olsun) diye yemin eden kimse, Bağdat halkından
biriyle konuşursa yemini bozulur.
(Vallahi, ne falan ve ne de filan ile konuşurum) denilse iki yemin olmuş
olup, herhangi biriyle konuşulsa yemin bozulmuş ve kefaret icap etmiş olur.
(Yemin bahsi)
Buna göre:
1- Vallahi üçünüzle de konuşmayacağım diye yemin ederse, üçüyle de
konuşmadıkça yemini bozulmaz. Üçüyle konuşup da yemini bozulunca, bir
yemin kefareti verir.
2- Vallahi üçünüzle de konuşmayacağım diye yemin ederken, her biri
ile, ayrı ayrı konuşmamaya niyet ederse, biriyle de konuşsa yemini
bozulmuş olur. Bir yemin kefareti verir. Sonra diğerleriyle konuşsa da,
başka kefaret vermesi gerekmez.
475
www.dinimizislam.com
3- Üçüyle konuşmak bana haram olsun diye niyet ederse, biriyle de
konuşsa yemini bozulmuş olur. Bir yemin kefareti verir. Sonra ötekiyle
konuşunca, başka kefaret gerekmez.
4- Ahmet ve Mehmet ile konuşmam diye yemin edince, ikisiyle de
konuşmadıkça yemini bozulmaz. İkisiyle konuşup da, yemini bozulunca, bir
yemin kefareti verir.
5- Ne Ahmet ile ve de ne Mehmet ile konuşurum diye yemin ederse, iki
yemin olmuş olur. Herhangi biri ile konuşulursa, yemin bozulur ve kefaret
icap eder. Sonra diğeriyle konuşulsa, diğer yemin de bozulmuş olur ve
onun için de kefaret vermek gerekir.
Sual: Çocuğumun ölüsünü öpeyim, annemin ölüsünü göreyim, kâfir
olayım, başım için, şerefim için, Kâbe için, Peygamber için diyerek yemin
etmek caiz midir?
CEVAP
Yemin yalnız, Allahü teâlânın isimleri ile olur. Başka şeylerle yemin
olmaz. Başka şeyler için yemin etmek haramdır. (Mülteka)
Böyle caiz olmayacak şekilde yemin edince, yemin kefareti vermek
gerekmez. Sadece tevbe etmek gerekir.
Yemine inanmamak
Sual: Salih bir Müslümanın yeminine inanmamak haram mıdır?
CEVAP
Evet, haramdır. Yalan yere yemin ediyorsun demektir ki, suizan olur,
günah olur.
Yemin kefareti için
Sual: Yemin kefareti için, bir fakiri on gün doyurmak yerine, on fakire,
o değerde, eczacı olan ilaç, konfeksiyoncu olan havlu, kasap et, bakkal
pirinç, kuyumcu altın, kitapçı din kitabı verse yemin kefareti yerine gelmiş
olur mu?
CEVAP
Evet, yemin kefareti yerine gelir. O mesleği yapanların, illa ticaretini
yaptığı maldan vermesi gerekmez. Kuyumcu pirinç verebildiği gibi, bakkal
da altın verebilir. Kitap satmayan da, din kitabı verebilir. Doğru din kitabı
verirse, ayrıca farz olan ilim yayma sevabı da hâsıl olur. Yemin
kefaretlerinde doğru yazılmış yani nakli esas alan din kitabı vermeyi tercih
etmelidir. Hakîkat Kitabevi’nin yayınları, Ehl-i sünnet âlimlerinin
kitaplarından tercüme edilmiş, nakli esas alan eserlerdir.
Yemin olur mu?
Sual: (Bu işi yaparsam, Allah lanet etsin) demek yemin olur mu?
CEVAP
476
www.dinimizislam.com
Hayır, yemin olmaz. Bunun gibi, (Eğer bunu yaparsam, şarap içmiş
olayım) demek de, yemin değildir; çünkü bu sözlerle yemin etmek,
Müslümanların âdeti değildir. (Dürr-ül-muhtar)
Sual: Bir kimse, (Şu iş şöyle olursa, kellemi keseceğim veya oğlumu
kurban edeceğim) diye adakta bulunsa, dört mezhebe göre ne yapması
gerekir?
CEVAP
İmam-ı a’zama, İmam-ı Malik’e ve İmam-ı Ahmed’e göre bir koyun
kesmesi gerekir. İmam-ı Şafii’ye göre bir şey gerekmez. Hanefi’deyse,
İmam-ı a’zamın kavli değil, diğer imamların kavli tercih edilmiştir. Tercih
edilen kavle göre, yemin kefareti vermek gerekir; çünkü çocuğunu veya
kendini öldürmek haramdır. Haram bir şeyi adamak yemin olur. S.
Ebediyye kitabında, (Filanı öldürmek, Allah için nezrim olsun diyen,
öldürmez, yemin kefareti verir) deniyor. Bunun gibi, (Şu işim olursa, vallahi
bir şişe şarap içeceğim) diyen de, işi olunca şarap içmez, yemin kefareti
verir.
Yemin kefareti için para vermek
Sual: Yemin kefareti olarak, bir fakire 10 gün, sabah akşam doyuracak
kadar kâğıt para vermek caiz olur mu?
CEVAP
Verilen parayla karnını doyuracağı kesin bilinirse, para vermek caiz
olur.
Doyurabilecek kadar
Sual: Yemin kefareti olarak, bir öğün için fakire ne kadar para
vermelidir?
CEVAP
Belli bir para miktarı yoktur. Ölçü, fakirin doymasıdır. Karnını
doyurabilecek kadar vermelidir.
Yemin etsem
Sual: (Yemin etsem başım ağrımaz) demek caiz midir?
CEVAP
Caiz değildir. Yemini hafife almış olur.
Yemin kefareti orucu
Sual: Yemin kefaretini ödemek maksadıyla, fakir doyuramadığı ve ona
giyecek elbise veremediği için, üç gün oruç tutmak zorunda kalan
kimsenin, oruca imsak vaktinden önce mi niyet etmesi gerekir?
CEVAP
Evet, imsak vaktinden önce niyet etmesi gerekir.
Allah’a söz vermek
477
www.dinimizislam.com
Sual: Allah’a söz veriyorum demek, yemin olur mu?
CEVAP
Evet, yemin olur. (Mülteka, Dürr-ül-muhtar)
Çok yemine çok kefaret
Sual: (Vallahi ve billahi ve tallahi) demek, tek yemin mi olur? Bir
kefaret yeter mi?
CEVAP
Bir değil, üç yemin olur. Çeşitli yeminlerin kefaretleri ayrı yapılır.
(Vallahi ve-r-rahmâni ve-r-rahîmi şu işi yapmam veya yaparım) dese, üç
yemin olur. (Damad)
Aralarına (ve) konmazsa bir yemin olur.
Hülasa’dan ve Tecrid’den naklen, Bahr’da bildirilmiştir ki:
Yemin birden fazla olursa kefaret de birden fazla olur. Birden fazla
yapılan yemin, gerek bir mecliste olsun, gerek ayrı ayrı meclislerde olsun
hüküm aynıdır. [Mesela evde yemin etse, aynı yemini kahvede de etse, iki
yemin olur.]
Bahr’da bildirilmiştir ki:
Bir kimse, (Ben şu işi yaparsam Yahudi olayım, Hıristiyan olayım)
dese, bu iki yemin olur. Fıkıh âlimleri ittifakla bildiriyor ki:
Yemin edenin atıf harfiyle söylerse iki yemindir ve atıfsız olursa sıfat
olacağı için bir yemin olur. (Redd-ül muhtar) [Vallahi billahi atıfsızdır,
vallahi ve billahi atıflıdır.]
Bir yemin olur
Sual: (Vallahi, billahi, tallahi) diye yemin edenin, bir yemin kefareti
vermesi gerektiğine göre, aynı şeyi kuvvetlendirmek amacıyla, peş peşe
veya başka zamanlarda defalarca vallahi şunu yapacağım diye, yemin
etse, bu yeminini bozunca yine bir yemin kefareti mi gerekir?
CEVAP
Evet, bir kefaret gerekir; çünkü sonraki yeminler birinci yemini tekit
yani kuvvetlendirmek için söylenmiştir, ayrı bir yemin değildir. Tekit için
değilse, aynı iş için olsa da, hepsi ayrı yemin olur.
Yeminin bozulması
Sual: Arkadaş, (Sana şu yardımı yapacağım) dedi. Ben de (vallahi
yaptırmam) dedim. Haberim yokken o işi yapmış. Yemin kefareti vermem
gerekir mi?
CEVAP
Hayır; çünkü siz yaptırmadınız, o kendisi yaptı. Yemininiz bozulmadı.
Yemin ettim demek
Sual: (Ben, o işi yapmamaya yemin ettim) demekle yemin edilmiş olur
478
www.dinimizislam.com
mu?
CEVAP
Evet, doğru söylüyorsa, yani gerçekten o işi yapmayacaksa yemin
etmiş olur. O işi yapacağı halde, yalandan öyle diyorsa yemin olmaz.
(Hindiyye)
Kadının yemin etmesi
Sual: Kadın, beyine, (Sen, bana haramsın) veya (Seni, kendime
haram ettim) dese, ne gerekir?
CEVAP
Bu yemin olur. Kadının söylemesinin nikâha zararı olmaz. Sözünde
durmayıp kocasıyla beraber olursa, yemin kefareti vermesi gerekir.
(Hindiyye)
Seninle konuşmak haramdır
Sual: Bir kimse diğerine, (Seninle konuşmak haramdır) dese yemin
olur mu? Yani konuşursa yemin kefareti vermesi gerekir mi?
CEVAP
Evet, yemin olur. Konuşursa yemin kefareti vermesi gerekir.
(Hindiyye)
Almanya’da yemin kefareti
Sual: Almanya’da unun kilosu 0,25-0,30 Euro arasındadır. Bir fıtra
miktarı 1750 gram olduğuna göre, bir günlük fıtra tutarı yaklaşık 0,50 Euro
ediyor. 10 günlük yemin kefareti için 5 Euro tutarında kitap vermek yetiyor.
Yani 0,50 Euro’dan 10 tane din kitabını 10 fakire versem, yemin kefareti
yerine gelir mi? Mesela 10 tane Namaz Kitabı 10 Euro ediyor. 10 tane
Namaz Kitabı verilse yemin kefareti verilmiş olur mu?
CEVAP
Elbette olur. Buğdaya göre hesap edilirse, 10 Euro ile birkaç yemin
kefareti verilebilir. Türkiye’deki durum da bundan pek farklı değildir. Ölçü,
bir fıtra tutarındaki kitaptan 10 tane vermektir. Bir fıtra tutarı Almanya’da
da, Türkiye’de de yarım Euro’dur. 5 Euro bir yemin kefareti için kâfi gelir.
Yemin kefareti için 10 kitap şarttır. Fiyatları önemli değildir. Yarım veya 1
Euro da olabilir, 10 Euro da olabilir. Önemli olan 10 kitap vermektir.
Sual: Maide suresinin, (Yeminin kefareti, ailenize yedirdiğinizin
ortalamasından on düşkünü yedirmek veya giydirmek yahut bir köle
azat etmektir. Bunları yapamayan üç gün oruç tutar. Yeminlerinizin
kefareti budur) mealindeki 89. âyetinde bildirilen yedirmenin veya
giydirmenin kıymeti, fakire verilemez mi? Fıkıh kitaplarında bu husus nasıl
açıklanmıştır?
CEVAP
479
www.dinimizislam.com
Fıkıh kitaplarımızda deniyor ki:
Sarık ve mest, elbise olarak caiz olmaz. Yemek bedeli olarak, caiz
olur. Şayet, her fakire birer sarık verilir; bu da, gömlek veya uzun don
olmaya müsait olursa, caiz olur, değilse elbise olarak caiz olmaz, fakat
kıymeti bir fıtra miktarı olursa, yemeğe bedel olarak caiz olur.
On fakire bir elbise verilse de, bunun kıymeti, her fakire verilecek bir
elbise bedelinden de fazla olsa, bu elbise yerine caiz olmaz. Ancak, yemek
yerine olur.
Yemin kefareti için, eski bir elbise verse, şayet yeni elbisenin
dayandığı müddetin yarısından az zaman dayansa bu caiz olmaz; fazla
dayanırsa caiz olur. Kıymetine değer verilmez.
Bir kimse bir fakire, bir defada on elbise verse, yemekte olduğu gibi bu
caiz olmaz.
On fakire bir hayvan verse de, kıymeti on elbiseye veya on yemeğe
bedel olsa, kıymeti itibariyle, elbiseden bedel caiz olur. Verilen dirhemler
de [gümüş paralar da] böyledir, yani kıymeti, elbiseye değil de, yemeğe
bedel olursa caiz olur.
Yemin kefareti için, ölü kefenlemek; mescid yapmak veya ölünün
borcunu ödemek caiz olmaz. Yolda kalmışa verilirse caiz olur.
Buğdaydan veya undan yarım sa’ olmak üzere, on fakire ayrı ayrı
vermek veya arpadan birer sa’ vermek gerekir. Bir kimse, bir fakire buğday,
diğer bir fakire de, arpa verse, caiz olur. Bir kimse beş fakiri doyursa, beş
fakire de elbise giydirse, eğer yedirdiği tam bir temlik ise, caiz olur. Temlik,
yemeğin bedelini bizzat fakire verip, fakiri o meblağa sahip etmek demektir.
(Fetava-i Hindiyye)
Yemin kefareti için, bir köle azat etmek veya on fakiri akşamlı sabahlı
doyurmak yahut on fakire orta halli insanlara elverişli, üç aydan fazla
dayanacak ve bedenin çoğunu örtecek bir kat elbise vermek gerekir. Elbise
yerine yalnız don caiz olmaz. Ancak donun kıymeti akşamlı sabahlı bir
fakiri doyuracak kadar yani bir fıtra miktarı değerde olursa, kıymeti itibariyle
caiz olur. (Dürr-ül-muhtar)
Tefsirlerde ve fıkıh kitaplarında sirke, zeytinyağı, başa giyilen sarık,
peynir gibi maddelerin de verilebileceği yazılıdır. (Kurtubi)
Yemin kefareti olarak, on fakire bir kere veya bir fakire on gün, her gün
bir kere yarım sa’ buğday, un veya ekmek yahut bu değerde başka mal,
altın, gümüş para temlik etmek [vermek] de olur. [Bir fıtra değerinden aşağı
olmamak şartıyla] kumaş, havlu, mendil, çorap, et, pirinç, çamaşır, terlik,
ilaç veya din, fen, ahlak kitabı verilebilir. (S. Ebediyye)
480
www.dinimizislam.com
Rüya görmek
Sual: Rüya görmek neye alamettir?
CEVAP
Rüyada çeşitli hikmetler vardır. Kimi için bir müjde, kimi için bir ikazdır.
Kur'an-ı kerimde rüya ve tabiri ile ilgili bilgi vardır. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Güzel rüya müjdedir.) [İbni Cerir]
(Salih rüya rahmani, karışık rüya şeytanidir.) [Buhari]
(En doğru rüya seher vakti görülendir.) [Beyheki]
(Kıyamet yaklaştığında, Müslümanın rüyası ekseriya yalan
çıkmaz.) [Müslim]
(Sözü doğru olanın, sadık kimselerin rüyası da doğru çıkar.)
[Buhari]
(Gündüz görülen rüyalar doğru çıkar.) [Hakim]
(Peygamberlik müjdelerinden salih [iyi] rüyadan başka kalmadı.
Mümin rüyayı, ya kendi görür veya başkaları onun için görür.) [Müslim]
(Salih rüya, Peygamberliğin 46’da biridir.) [Beyheki]
(Rüyada kadın görmek hayra, deve korkuya, süt dine, yeşil
Cennete, gemi kurtuluşa, hurma rızka delalet eder.) [Ebu Ya’la]
Rüya tabiri, ilim işidir. Herkes tabir edemez. Hele günümüzde bu ilmi
bilen yok gibidir. Rüyalarımızı, anlatacaksak, bilhassa güzel olanları salih
kimselere anlatmalıdır. Çünkü salih kimse, rüya tabir ilmini bilmese de,
hayra yorar, ondan zarar gelmez. Kötü, karışık rüyaları kimseye
anlatmamalı! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kötü rüya gören kimseye söylemesin, şeytandan da Allahü
teâlâya sığınsın.) [Müslim]
(Kötü rüya gören uyanınca sol tarafına üç defa tükürüp, şeytanın
şerrinden Allahü teâlâya sığınsın. Bu takdirde rüya, ona zarar
vermez.) [Müslim]
(Güzel rüya gören, hemen Allahü teâlâya hamd ve şükretsin! Kötü
rüya gören, Allahü teâlâya sığınsın, rüyasını kimseye anlatmasın! O
zaman rüyanın ona zararı olmaz.) [Dare Kutni]
(Rüyada başım kesildi, tabiri ne) diye sorana, Peygamber efendimiz
buyurdu ki: (Bu şeytanidir. Kötü rüyayı, anlatmayın! Şeytandan Allahü
teâlâya sığının!) [Müslim]
(Rüyasında hoşa gidici güzel şeyler gören, görüşü isabetli salih
birine anlatsın! O da hayra yorsun!) [Beyheki]
(Rüya, tabir ilmini bilen bir dosta veya akıllı bir zata
anlatılmalıdır!) [İ.Ahmed]
481
www.dinimizislam.com
(Rüya nasıl tabir edilirse, öyle çıkar. Bunun için rüyanızı nasih
veya âlime anlatın!) [Hakim]
[Nasih, insanlara iyilik tavsiye eden, kötülükten sakındıran, nasihat
eden kimsedir.]
Bir kadın, gördüğü rüyayı Peygamber efendimize anlatır. (Yanında
olmayan birine [kocana] kavuşursun) buyurur. Kocasına kavuşur. Başka
bir zaman aynı rüyayı görür. Başkalarına tabir ettirir. Onlar da, (kocan
ölecek) derler. Dedikleri gibi olur.
Onun için rüyayı hayra yormalıdır! Rüya iyi ise, (hayırdır inşaallah)
demeli, kötü ise, (Allahü teâlâ bu rüyanın şerrinden seni muhafaza
etsin) demelidir! (Bostan)
Görmediği rüyayı gördüm demek çok kötüdür. Çünkü hadis-i şerifte,
(En büyük yalan, görmediği halde, “rüyamda şöyle gördüm” demektir)
buyuruldu. (Buhari)
Sual: Ölmüş kâfirler rüyada görülür mü?
CEVAP
Ölmüş kâfirlerin ruhları hapistir, rüyada görülmez. Rüyada görülmüşse
o şeytandır. Bir kimse, (Ben Ebu Lehebi, Ebu Cehili rüyamda gördüm)
dese, gördüğü şeytandır.
Sual: Namaz kılan tesettürlü bir bayanım. Babam da namaz kılan iyi
bir insandı. Ailece iyi insanlarız. Babam yakında öldü. Babam ölmeden
önce de, şimdi de rüyalarımda bazen babamla ilişkiye giriyorum. Bunun bir
anlamı var mıdır? Bilmediğim bir günah mı işliyorum?
CEVAP
Rüyada annemle ilişkiye giriyorum diyen salih erkekler de çıkıyor. Bu
bir günahtan dolayı değildir. Babanıza dua ediyor, hayır hasenatta
bulunuyorsunuz. babanıza iyilik ettiğiniz anlaşılmaktadır. Annesiyle ilişkiye
girenler de annesine iyilik ediyor demektir.
Padişahlardan birinin zengin hanımı, rüyada hacılarla ilişkiye girdiğini
görüyor. Şeyhülislama rüyasının tabir etmesi için cariyesini gönderiyor.
(Ben ilişkiye girdim de) diye tembihliyor. Şeyhülislam rüyayı dinleyince
haydi git sen böyle rüya göremezsin diyor. Sultan hanım, tekrar cariyesini
gönderiyor yemin ediyor böyle bir rüya görüldüğünü söyle diyor. Yine
inanmazsa sultan hanım görmüş dersin diyor. Yine şeyhülislam kızım sen
böyle rüya göremezsin diyor, cariye mecbur kalıp sultan hanım görmüş
diyor. Şeyhülislam, bak şimdi oldu diyor, tabir ediyor: Sultan hanımın
hacılara büyük hizmetleri dokunacak diyor. Gerçekten de sultan hanım,
Türkiye’den Suudi Arabistan’a kadar hacılar için su kanalları, sarnıçlar ve
çeşmeler yaptırıyor. Yol boyu hacılar susuz kalmıyor.
482
www.dinimizislam.com
Demek ki siz de babanız için Kur'an okuyor dua vs. yapıyorsunuz.
Sual: Rüya dinde senet midir?
CEVAP
Hayır. Rüya senet değildir. Dinimizde senet olan dört delil vardır.
Sual: Ramazanda şeytani rüya görülür mü?
CEVAP
Görülmez. Nefsani rüya görülür.
Sual: Bazı kimseler, uykuda, rüyada, alemi misal ve hayalin suretlerini
görerek, kendilerini büyük bir hükümdar veya yüksek mevki sahibi görür.
Veyahut büyük din âlimi olmuş, herkes, ilim öğrenmek için, etrafına
toplanmış görür. Halbuki, alemi şehadette, yani uyanık iken, bunların hiçbiri
hasıl olmamaktadır. Böyle rüyalar doğru mudur, yoksa aslı, esası yok
mudur?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri Mektubatta buyuruyor ki:
(Böyle rüyalar boş ve esassız değildir. Bu rüyayı gören kimsede, mevki
sahibi olmak, âlim olmak hâli ve kabiliyeti var demektir. Fakat, kuvveti az
olup, âlem-i şehadette hasıl olacak kadar değildir. Eğer, bu hâl, zamanla
kuvvetlenirse, Allahü teâlânın lütfu ile, âlem-i şehadette de hasıl olur. Eğer
âlem-i şehadette hasıl olacak kadar kuvvetlenmezse âlem-i misalde
görünmekle kalır. Kuvveti miktarınca, orada görünür. Tasavvuf yolunun
saliklerinin rüyaları da böyledir. Kendilerini yüksek makamlarda, Velilerin
mertebelerinde görürler. Bu hâl, âlem-i şehadette nasip olursa, pek büyük
nimettir. Yok eğer, âlem-i misalde görünmekle kalırsa, hiç kıymeti yoktur.
Çöpçüler, hamallar, rüyada, kendilerini hakim, paşa görür. Halbuki, uyanık
iken, ellerine bir şey geçmez. Rüyaları üzülmekten, pişmanlıktan başka bir
şeye yaramaz. O halde, rüyalara güvenmemeli, uyanık iken ele geçene
sevinmelidir.
Bunun içindir ki, büyüklerimiz rüyalara ehemmiyet vermemiş, talebenin
rüyasını tabir etmeye lüzum görmemişlerdir. Uyanık iken ele geçene
kıymet vermişlerdi. Bundan dolayı, devamlı görünenlere ehemmiyet
vermişler, hiç kaybolmayan huzuru, kazanç bilmişlerdi. Allahü teâlâdan
başka her şeyi unutmak, hiçbir şeyi hatırlamamak, bunlar için daimi idi.
Başlangıcında nihayette ele geçecekler derc edilmiş olanlara, bu kemaller
zor ve uzak değildir.) (cild 2, m.58)
Sual: Rüya tabir kitapları ile insan rüyasını sağlıklı bir şekilde
öğrenebilir mi?
CEVAP
Öğrenemez. Rüya tabiri ile rüya anlaşılmaz. Rüya birçok hâle ve
483
www.dinimizislam.com
duruma göre değişir. Bazıları şöyledir:
1- Aynı rüya yorumlanışa göre değişir.
2- Yaşlı - genç olmaya göre değişir.
3- Zengin - fakir olmaya göre değişir.
4- Kadın - erkek olmaya göre değişir.
5- Salih - fâsık ve bid'at ehli olmaya göre değişir.
6- Âlim - cahil olmaya göre değişir.
7- Gece, gündüz ve seher vakti görmeye göre değişir.
8- Abdestli abdestsiz, cünüp olmaya göre değişir.
9- Günlere, aylara, mevsimlere, göre değişir.
10- Aç - tok yatmaya göre değişir.
11- Hasta veya sağlam olmaya göre değişir.
12- Evli - bekâr olmaya göre değişir.
13- Âmir - memur olmaya göre değişir.
14- Misafir, yolcu, mukim olmaya göre değişir.
15- Mesleğine göre değişir.
Daha başka sebepler rüyaya tesir eder. Rüya tabir kitapları yanıltıcı
olur.
Resulullahı rüyada görmek
Sual: Rüyada Peygamber efendimizi değişik şekillerde görmek neye
alamettir?
CEVAP
Rüyada Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamı hakiki şekliyle
gören, muhakkak Onu görmüş olur. Çünkü şeytan Onun şekline giremez.
Fakat şeytan başka şekle girip görünebilir. Resulullahı tanımayan
kimsenin, bunu ayırması kolay olmaz.
Bazı âlimler de, (Peygamber efendimizi değişik şekilde görmek, yine
Onu görmek olur. Fakat bu, o kişinin dindeki noksanlığına alamettir.
Peygamber efendimizi rüyada gerçek şekliyle gören ve mümin olarak ölen
herkes Cennete gider) buyurmuşlardır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Beni rüyada gören, gerçekten beni görmüştür. Ben her surette
görünürüm.) [Deylemi]
(Beni rüyada gören, gerçekten beni görmüştür. Çünkü şeytan
benim şeklime giremez.) [Hatib]
(Beni rüyada gören, uyanıkken görmüş gibidir.) [İbni Mace]
(Beni rüyada gören, Cehenneme girmez.) [İbni Asakir]
Not: Resulullah efendimizi rüyada görmek ile ilgili geniş bilgi,
Peygamber Efendimiz maddesinde var.
484
www.dinimizislam.com
Evliyayı rüyada görmek
Sual: Şeytan, rüyada Resulullahın şekline giremediği gibi, Eshab-ı
kiramın veya evliyanın şekline de giremez mi?
CEVAP
Evet, giremez. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Rüyada beni gören, muhakkak beni görmüştür. Çünkü şeytan,
benim şeklime giremez. Ebu Bekir’i de, rüyada gören, elbette onu
görmüştür. Çünkü şeytan, Ebu Bekir’in şekline de giremez.) [Hatib]
Şafii âlimlerinden Allâme Ceyli hazretleri de buyuruyor ki:
Şeytan, Resulullahın şekline giremediği gibi, Onun vârisi olan, büyük
veli zatların şekline de, giremez. (Buhari şerhi)
Görülmeyen rüya
Sual: Görülmeyen rüyayı, gördüm diyerek anlatmak caiz midir?
CEVAP
Hayır, caiz değildir. Bir hadis-i şerifte, (En büyük yalan, görmediği
halde, “rüyamda şöyle gördüm” demektir) buyuruldu. (Buhari)
Yalan söylemenin caiz olduğu yerlerde böyle rüya anlatmak caizdir.
Mesela, iki kişiyi barıştırmaya yarayacaksa, o kimsenin günah işlemesine
mani olacaksa yahut namaz kılmasına sebep olacaksa, bunlar gibi
sebeplerle, görmediği halde gördüm diye rüya anlatmak caiz olur.
Fâsıkların rüyası
Sual: Salihle fâsık kimsenin gördüğü rüyaların doğrulukları
bakımından aralarında fark var mıdır?
CEVAP
Günah işleyenlerin rüyaları genelde yanlış olur. Bâtınları zulmetli
olduğundan çok yanılırlar. Salihlerin rüyaları ise genelde doğru olur.
Hipnotizma nedir?
Kişide mevcut şuurluluk durumunun, başka bir şahıs tarafından, çeşitli
etkileme yollarıyla değiştirilmesi sonucunda ortaya çıkan özel uyku hâline
hipnotizma ve hipnotizm deniyor. Daha yaygın olarak hipnoz da
denilmektedir.
Hipnoz olayını tek başına açıklayabilecek bir teori henüz yoktur.
Teorilerden birisi, hipnozun bir çeşit uyku olduğudur. Rus fizyolog İvan
Pavlov, hipnozu, uykuya geçmeden az önce ortaya çıkan, reflekslerin
halen mevcut olduğu bir geçiş durumu olarak tarif etmiştir.
Hipnotizmada tam bir uyuma durumu söz konusu değildir. Uyutulan
kişi sorulanlara cevap verebilir,
485
www.dinimizislam.com
telkin edilen bazı istekleri yerine getirebilir. Hipnoz, uyuyanın, uyutanın
tamamen iradesi altına girmesi değildir. İki taraflı istek ile bu durum
meydana getirilebilir.
Tedavide hipnoz
Avusturyalı Dr. Anton Mesmer, hastalarının üzerinden mıknatıslar
geçirerek, bu kişilerde ilgi çekici durumlar ortaya çıktığını gözlemişti.
Mesmer’in uyguladığı bu tedavi sırasında bir çeşit uyku, şuur değişmesi
durumu ortaya çıkıyordu. Fransız Bilim Akademisi, Mesmer’in tedavisinin
işlerliğini gördü; ancak onun dayandığı teorik temelleri reddetti. Fransız Dr.
Bernheim, hipnoz sırasında yapılan telkinin önemini ortaya koydu. İngiliz
ve Amerikan Tıp Cemiyeti tıbbi tedavide hipnozun yerini kabul ettiler.
Pensylvania Tıp Fakültesi öğretim üyesi Frank Marlowe; “Hipnoz, belli
bir noktada toplanmış yoğun bir konsantrasyondur” diyor ve ameliyatlarda
narkoz kullanmayıp hipnozdan faydalanıyor.
Trans hâlinin (uyku ile uyanıklık arasındaki durumun) sağlanabilmesi
için çeşitli metotlar vardır. Bunlardan en bilineni “gözlerin karşılıklı tespit
edilmesi”dir. Hipnozcunun gözüne gözlerini diken şahısa, göz kapaklarının
gittikçe ağırlaştığı ve rahatlayarak uykuya geçtiği telkin edilir. Gözün sabit
olarak bakacağı herhangi bir nesne de aynı işi görmektedir. Bir başka
metot da hipnotize edilene, elinde çeşitli hisler duyduğu ve elinin giderek
havada yükseldiği telkin edilir. Şurası iyice bilinmelidir ki, hipnoz işi,
hipnotize edilenin isteği dışında çok nadir istisnalar haricinde yapılamaz ve
kişi direnirse, onu uyutmak imkansız olabilir.
Hipnoz hâlinin en önemli özelliği, kişide ortaya çıkardığı telkine açık
durumdur. Kişi hipnozcu tarafından ortaya konulan fikirleri tereddütsüzce
kabul eder. Hatta kişiye, hipnozdan sonra yapacağı şeyler telkin edilince,
onları da kendiliğinden ve zamanları geldiğinde yerine getirir.
Hipnozda uyku
Hipnozla trans hâline geçirilen kişide ortaya çıkan yarı uyku durumu,
“hafif”, “orta” ve “derin” hipnoz olarak nitelenir. Hafif trans denilen durumda,
gözler kapalıdır, solunum yavaşlamıştır, kişi ancak basit telkinleri,
hipnozdan sonra yerine getirebilir. Orta trans hâlinde, kısmi unutkanlık
hasıl olur; telkin yoluyla bazı halüsinasyonlar ortaya çıkarılabilir. Derin
transta genel unutkanlık ortaya çıkar. Kişi gözleri açık olduğu halde bile,
telkin edilenleri yapar. Bu şekilde, kişinin belli bir vücut kısmında, telkinle,
hissizlik meydana getirilerek, cerrahi girişimler de yapılabilir.
Uyutulan, uyandırılmayıp trans halde sürekli olarak kalmaz. Çünkü
hipnoz işlemi karşılıklı anlaşma ve iletişim sayesinde olur. Bir tarafın işi
bırakması veya istememesi ile hipnoz biter.
486
www.dinimizislam.com
Hipnoz; dişçilik, doğum, cerrahi dallarında hissizlik sağlamak üzere
kullanılabilir. Psikologlar, hastalarına geçmişte olmuş, hatırlamak
istemedikleri veya şuuraltına attıkları olayları söyletmek için hipnozdan
yararlanırlar. Hipnoz bundan başka çok sigara içme, oburluk, tırnak yeme
gibi istenmeyen alışkanlıkları önlemede de kullanılır.
“Otohipnoz” şahsın kendi kendine telkin ile trans hâle geçmesidir.
Çeşitli işler bu yolla kendi kendine telkin edilebilir. Gece yatarken
otohipnoz ile trans hâline geçen ve kendine, sabah saat beşe kadar
uyuyup, o vakitte uyanmasını telkin eden kişi, âdeta kurulmuş bir saat gibi
beşte uyanır.
Mürted olmaktan korkmalı
Sual: Mürtedlik hakkında kâfi bilgi verir misiniz?
CEVAP
Müslümanlıktan ayrılıp, kâfir olana veya ana-babası müslüman olup
da, kendisi müslüman olmayana mürted denir. Müslüman evladı oldukları
halde, Müslümanlıktan haberleri olmadığından ve hiçbir din âliminin
kitabını okumadıklarından ve anlamadıklarından, yalnız bir lutfe, bir
teveccühe ve dünyalığa kavuşmak için ve akıntıya kapılmış olmak için,
Müslümanlığı beğenmeyenler, ilerlemeye engel diyenler de mürteddir.
Yeni müslüman olan kimsenin veya akıl-baliğ olan müslüman
evladının, önce Kelime-i şehadet söylemesi, bunun manasını öğrenip
inanması, sonra, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan itikadı
öğrenip, bunlara inanması, daha sonra da İslam’ın beş şartını ve helalharam olan şeyleri öğrenmesi, bunlara inanıp uygun yaşaması gerekir.
Bunları öğrenmek ve uymak gerektiğine inanmayan, önem vermeyen
mürted olur. Yani kelime-i şehadet getirerek müslüman olduktan sonra,
tekrar kâfir olur.
Bir müslümanın baliğ olan çocuğu imansız ise, mürted olur. Mürtedin
baliğ çocuğu, imansız ise kâfirdir, mürted değildir.
Nass veya icma ile bildirilmiş olan harama önem vermeyenin imanı
gider, mürted olur.
Dine önem vermemek
Bir müslüman, Allahü teâlânın emirlerinden birine bile uymak
istemezse, yani beğenmez, vazife olduğuna önem vermez ise, hafif
görürse, imanı gider, mürted olur. (Namaz kılmıyorsam, içki içiyorsam ne
çıkar, sen kalbe bak, kalbim temiz) demek veya, (Önce ekmek parası ve
herkese iyilik, sonra namaz) gibi sözler, emirlerin bir kısmını beğenip, bir
487
www.dinimizislam.com
kısmını beğenmemektir. Bu ise küfürdür. Her müslüman bu inceliğe dikkat
etmelidir. Emre uymamak başka, uymak istememek başkadır.
Helal-haram ayırmayan, farzı yapmaya, haramdan kaçınmaya önem
vermeyen mürted olur.
Cahillerin de bildiği ve sözbirliği ile bildirilmiş olan bir inanışı veya bir işi
inkâr eden, kâfir ve mürted olacağı için, la ilahe illallah dese ve her ibadeti
yapsa ve her günahtan da sakınsa, buna ehl-i kıble denmez. Müşrik,
mürted ve dinsizin kestiği hayvan leş olur, yenmez. Mürtedin hiçbir ibadeti
sahih olmaz.
Nikahlı müslüman bir kız, baliga olduğu zaman, Müslümanlığı
bilmezse, nikahı bozulur. Yani mürted olur. Allahü teâlânın sıfatlarını ona
bildirmelidir. O da, tekrar etmeli ve (bunlara inandım) demelidir. (Dürr-ül
Muhtar)
İbni Abidin hazretleri bunu açıklarken diyor ki:
Kız küçük iken, ana-babasına tâbi olarak müslümandır. Baliga olunca,
ana-babasının dinine tâbi olması devam etmez. İslamiyet’i bilmeyerek
baliga olunca, mürted olur. İman edilecek şeyleri işitip de, inanmamış
kimse, kelime-i tevhid söylese, yani (La ilahe illallah Muhammedün
resulullah) dese, müslüman olmaz. (Amentü billahi...) de bulunan altı şeye
inanan ve (Allahü teâlânın emirlerinin ve yasaklarının hepsini kabul ettim,
beğendim) diyen kimse müslüman olur.
Her müslüman, çocuklarına Amentü’yü ezberletmeli, manasını iyice
öğretmelidir! Çocuk bu altı şeyi öğrenmez ve inandığını söylemezse, baliğ
olduğu zaman müslüman olmaz, mürted olur.
Amentü şöyledir:
Âmentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rüsülihi vel yevmil
ahiri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel ba'sü ba'del
mevti hakkun. Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne
Muhammeden abdühü ve resülühü.
[Yani, Allah’a, meleklerine, gönderdiği kitaplarına, peygamberlerine,
ahiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna, öldükten sonra
dirilmeye inanıyorum. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed
aleyhisselamın da Allah’ın kulu ve son Peygamberi olduğuna şehadet
ediyorum.]
Bir kız, bir kâfirle evlenmeye karar verirse, hemen kâfir olur. İlerde kâfir
olmaya niyet eden ve küfre sebep olan şeye inanan da hemen mürted olur.
Mümin bir erkek, dinsiz bir kadınla evlenmeye niyet edince hemen
mürted yani dinsiz olur. Bir kız veya kadın da, müslüman olmayan bir
erkekle evlenmeye karar verince, hemen imanı gider. (Redd-ül-muhtar)
488
www.dinimizislam.com
Kocası mürted olan kadın, iddet zamanı bitince, başkası ile evlenebilir.
Kadınların birbirlerine avret yeri, erkeğin erkeğe avret yeri gibidir.
Şehvet ile bakması haram olur. Müslüman kadının, gayrı müslim, mürted
ve fâsık kadınların ve mürted amca ve dayının yanında örtünmesi üç
mezhepte farzdır, Hanbeli’de caizdir.
Müslüman ana-baba mürted olsa, çocuklarını dar-ül-harbe
götürmezlerse, çocuklar müslüman kalır. Dar-ül-harb, Fransa, İngiltere gibi
kâfirlerin yaşadığı yerlerdir. Kâfir ve mürted kadınların, baş, kol ve
bacaklarına bakmak, dar-ül-harbde de haramdır.
Mürted ana-babanın elini kerhen de olsa öpmek caiz değildir. (Reddül-muhtar)
Mürted, yahudi ve hıristiyandan daha kötüdür. Çünkü yahudi ve
hıristiyanın kestiği hayvan yenir, fakat mürtedin kestiği yenmez. Yahudi ve
hıristiyan kız ile evlenilebilir, fakat mürted olan kız ile evlenilmez. Mürted
olan erkek, müslüman kadınla evlenemez.
Küfürden sakınmalı!
Mürted, tevbe etmeden ölürse, Cehennemde ebedi olarak azap görür.
Bunun için, küfürden çok korkmalı, az konuşmalıdır! Hadis-i şerifte, (Hep
hayırlı, faydalı konuşun veya susun) buyuruldu. (Buhari)
Bir kimse, imanım var dese, fakat küfürden teberri etmese
[uzaklaşmasa] mürted olur. Buna münafık gözü ile bakılır. Kalbde iman
bulunması için, küfürden teberri gerekir. Bu teberrinin en aşağı derecesi
kalb ile teberridir. En iyi derecesi de, kalbdeki ayrılığı söz ile, hareket ile
belli etmektir.
Mürtedin önceki ibadetlerinin sevapları yok olur. Tekrar imana gelirse,
zengin ise, yeniden haccetmesi gerekir. Malları kendisine geri verilir.
Namazlarını, oruçlarını, zekâtlarını kaza etmesi gerekmez. Mürted
olmadan önce, kazaya bırakmış olduklarını kaza etmesi gerekir. Çünkü
mürted olunca, önceki günahlar yok olmaz. Mürted, imana gelirse, mürted
iken kılmadığı namazlarını kaza etmez. Çünkü kâfirler dinin emir ve
yasaklarıyla mükellef değildir. (Hindiyye)
Mürted, La ilahe illallah demekle, namaz kılmakla, oruç tutmakla,
hacca gitmekle, hayrat ve hasenat yapmakla müslüman olmaz. Bunların
ahirette hiç faydası olmaz. İnkârından, yani inanmadığı şeyden tevbe
etmesi, pişman olması gerekir. Mürted olacak şeyi yaptığını inkâr etmesi
tevbe olur. Tevbe etmeden ölürse, Cehennem ateşinde ebedi olarak azap
görür. (Hadika)
Rahmete kavuşabilmek için
Ahirette Allahü teâlânın rahmetine kavuşabilmek için, iman ile ölmek
489
www.dinimizislam.com
gerekir. Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açık bildirilenlere uygun
imanı olmayan ve haramlardan sakınmaya ve İslamın beş şartını yapmaya
önem vermeyen, kulluk vazifeleri olduklarına inanmayan, beğenmeyen
kimsenin imanı gider. Mürted olur. Duaları kabul olmaz. Ehl-i sünnet
itikadında olmayana (Bid'at ehli) denir. Bunun yaptığı ibadetleri sahih olup
borçtan, azabından kurtulur ise de, vaad edilmiş olan sevaplarına
kavuşamaz. Ahirette, dünyada yapmış olduğu iyiliklerin, hayrat ve
hasenatının karşılığına kavuşamayacaktır. Dünyadaki iyiliklerinin
karşılıklarına kavuşmak isteyenin, hemen tevbe etmesi, imanını düzeltmesi
gerekir.
Farzları yapmayanın hâli
Sual: Farzları yapmayanın imanı gider mi?
CEVAP
Farzlara önem verip, tembellikle yapmayan kimse, mürted olmaz.
İmanı gitmez. Fakat, bir farzı yapmayan müslüman, iki büyük günaha girer.
Birincisi, o farzın vaktini ibadetsiz geçirmek yani farzı geciktirmek
günahıdır. Bunun affolması için tevbe etmek, yani pişman olmak, üzülmek,
bir daha geciktirmeyeceğine karar vermek ile olur.
İkincisi, bu farzı terk etmek, yapmamak günahıdır. Bu büyük günahın
affolması için, bu farzı hemen kaza etmek, yani vaktinden sonra hemen
yapmak gerekir. Kazayı geciktirmek de, ayrıca büyük günah olur.
Farzın vakti geçtikten sonra, bu farzı yapacak kadar zaman içinde bu
farz özürsüz olarak kaza edilmezse, geciktirme günahı bir misli artar.
Bundan sonra, yine bu kadar zaman içinde kaza etmezse, bir misli daha
artar. Böylece, farzı yapacak kadar zamanların herbiri geçtikçe, günahlar,
kat kat artarak, sayılamayacak ve düşünülemeyecek kadar çoğalır. Bir
farzın kazası özürsüz olarak yapılmayınca, günahı böyle artıyor. Mesela
beş vakit namaz için, bir günde, yukarıda bir farz için bildirilenin beş misli
çoğalıyor. Aylarca, senelerce kılınmayan namazların günahlarının ne kadar
çok olacağı, buradan anlaşılabilir. Bu müthiş, bu korkunç günahların
altından kurtulabilmek için, her çareye başvurmak gerekir.
İmanı olan ve aklı başında olan kimsenin gece gündüz kaza namazı
kılarak, Cehennemdeki namaz kılmamak azabından kurtulması için
çalışması gerekir. Çünkü, özürsüz olarak, tembellikle, üşenerek kılınmayan
bir namaz için, yetmişbin sene, Cehennemde azap çekileceği bildirildi.
(İslam Ahlakı)
Küfre sebep olan şeyden tevbe etmedikçe
Sual: Müslüman olduğunu söyleyen, fakat sözlerinde veya yazılarında
küfrü gerektiren bir şey görülen kimseye karşı nasıl hareket etmek gerekir?
490
www.dinimizislam.com
CEVAP
Müslüman olduğunu söyleyen veya cemaat ile namaz kılarken görülen
bir kimsenin müslüman olduğu anlaşılır. Sonra, bunun bir sözünde,
yazısında veya bir hareketinde, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri iman
bilgilerine uymayan bir şey görülürse, bunun küfür veya dalalet olduğu
kendisine anlatılır. Bundan vazgeçmesi, tevbe etmesi söylenir. Kısa aklı,
bozuk düşüncesi ile cevap verip vazgeçmezse, bunun sapık veya mürted
olduğu anlaşılır. Namaz kılsa, hacca gitse, her ibadeti ve iyiliği yapsa da,
bu felaketten kurtulamaz. Küfre sebep olan şeylerden vazgeçmedikçe,
bundan tevbe etmedikçe, müslüman olamaz.
Her müslüman, küfre sebep olan şeyleri iyi öğrenerek, mürted
olmaktan korunmalı, kâfir olanları ve müslüman görünen yalancıları iyi
tanıyıp, zararlarından sakınmalıdır!
Bilmemek özür olmaz
Sual: Bir müslüman şaka olarak, bir din kitabına hurafe dese veya alay
ederek haram işleyene veya işletene "helal olsun" dese, mürted olur mu?
CEVAP
Muteber kitaplardan nakil yapalım. Mesela, birçok İslam âliminin
kitaplarından derlenen Herkese Lazım Olan İman kitabı için, bir kimsenin,
doğru olduğuna inandığı halde alay yolu ile hurafe dediğini kabul edelim. O
kitapta, (Allah vardır) diyerek imanın 6 esası bildiriliyor. Şaka olarak veya
alay maksadı ile veya ne maksatla olursa olsun buna hurafe demenin,
haram işleyene veya işletene (helal olsun) demenin hükmünü vesikaları ile
bildirelim.
Muteber kitaplarda buyuruluyor ki:
(Küfre sebep olan bir sözü, tehdit edilmeden söyleyenin imanı gider.
Çünkü her müslümanın bilmesi gereken şeyleri öğrenmesi farzdır.
Bilmemesi özür olmaz, büyük günahtır. Küfre girenin önceki ibadetleri yok
olur. Tevbe ederse, geri gelmez. Tevbe için yalnız kelime-i şehadet
söylemek kâfi değildir, küfre sebep olan şeyden de tevbe etmesi gerekir.)
(Berika, Hadika)
Burhaneddin-i Mergınani hazretleri, (Kur'an-ı kerimi teganni ile okuyan
hâfıza, ne güzel okudun diyenin i

Benzer belgeler