Devlet Yoluyla Kapitalizm - 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler

Transkript

Devlet Yoluyla Kapitalizm - 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
DEVLET YOLUYLA KAPİTALİZM
Ersin DEDEKOCA
.
Devlet Yoluyla Kapitalizm
Ersin DEDEKOCA
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Bilimsel Danışmanı
Özet: 1970’lerden bu yana, özellikle gelişmiş ekonomiler ve onların periferilerinde hakim olan ve yaygın olarak “demokratik kapitalizm” veya “pazarın belirleyici
olduğu kapitalizm (market-driven capitalism/free market capitalism) denilen ekonomik faaliyetler ve onların düzenlenme biçiminde devletler, kendi hudutları içindeki hükümranlıklarını, BM ve insan hakları evrensel kurallarına göre kullanmakta
ve olayları kontrol etmekteydiler.
Ancak, küreselleşmenin hız kazandığı 1990’lı yıllardan itibaren, ABD ve AB
gibi, Batılı gelişmiş ekonomiler dışında kalan ve çoğu G20 üyesi olan Brezilya,
Çin, Rusya, Suudi Arabistan başta olmak üzere monarşik Körfez ülkelerinin başını
çektiği, kamu serveti-yatırımı ve sahipliliğinin ana unsurları olduğu “devlet kapitalizmi-state capitalism”in yaygınlaştığını görmekteyiz. Anılan yaygınlaşmanın;
bazı sektörlerde yoğunlaşmasının yanında, 2000’li yılların başından itibaren de,
kamu sermayeli şirketler üzerinden yapıldığı gözlenmektedir.
Aşağıdaki çalışmada, görünürde “serbest piyasa” karşısına kuvvetli bir rakip
olarak çıkan “devlet kapitalizmi” ile ilgili süreç; etkenler, yaygın şekilleri, sonuçları,
küreselleşmeye entegrasyonu, ulus devlet egemenlik alanına karşı/birlikte yapılanması ve genel panoramadaki yeri parametreleriyle irdelenmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler : Devlet kapitalizmi, küreselleşmenin ekonomik boyutu,
egemenlik, ulus devlet, ulusal varlık fonları (SWF), uluslararası nitelikli hükümetdışı örgütler (NGO), özelleştirme, sermaye ve emeğin mobilitesi, devletçilik, kamu
sermayeli şirketler(SOE), piyasaya müdahale, uluslararası şirketler, şirket kurtarma
operasyonu ve sermaye enjeksiyonu.
Abstract: Since 1970’s especially the developed economies and the economic
activities that are dominant in their peripheries and widely called as “democratic
capitalism” or “market-driven capitalism/free market capitalism” and the countries
that are similar to them in form, controlled affairs and employed their sovereignty
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
73
Ersin DEDEKOCA
within their own borders by UN laws and Universal Declaration of Human
Rights.
However, we observe that since 1990’s, when globalization has started to gear
up, state capitalism, which mainly is a factor of social wealth investments and ownership, has become prevalent. The pioneers for this spreading were monarchies
of Gulf and countries like Brazil, China, Russia, Saudi Arabia most of which were
members of G20 but named apart from the developed economies like USA and
EU. It is also observed that since the beginning of 2000’s this spreading is being
carried out through state owned enterprises as well as by the concentration on
specific sectors.
In the below article we tried to touch the process that is related to the “state
capitalism”, which has evolved to be a rival against “free market”, and its factors,
common forms, outcomes, integration with globalization, restructuring with/against nation sate sovereignty and its place in the overall landscape.
Key Words : State capitalism, economic dimension of globalization, sovereignty, national state, sovereign wealth funds (SWF), multi-national non-governmental organizations (NGO), privatization, autonomization, mobility of capital
and labor, state control (statism), state-owned enterprises (SOE), state interventionism, multinational enterprises, government bailout and public money injection.
GİRİŞ
19 ve 20. yüzyıllarda, özellikle Batı ülkelerinden başlayıp, sonrasında tüm dünyayı saran “ulus-devlet” yapılanması, 1980’den bu yana “küreselleşme” olarak isimlendirilen yeni dalga ile kırılmaya çalışılmaktadır. 1929 dünya ekonomik buhranı
ve bunun bir ürünü olan “eksik istihdam” sorununu çözmeye yönelik Keynesyen
politikaların özü; kapitalizmi kurallara bağlamak (regüle etmek) ve işleyişindeki
aksaklıkları “kamu müdahalesi” ile düzeltmekti.1
İngiltere’de Margaret Thatcher(1979-1990), ABD’de Renald Reagan’un(19811989) öcülük ettiği “neo-liberalizm”’in hakim olduğu 1970’lerden sonra ise, özellikle gelişmiş ekonomiler ve onların uydularında (periferilerinde) hakim olan ve
yaygın olarak “demokratik kapitalizm” veya “pazarın belirleyici olduğu kapitalizm”
süreci başlamıştır. Bir diğer anlatımla, Keynescilikten “monetarizm”e ve neo-liberalizme, açık ya da örtülü güdümlülükten “pazar ağırlıklı çözümlere”, parasal genişlemecilikten “kısıtlılığa”, merkantilizm’den “serbest ticarete” doğru bir dönüşüm
gözlemlendi.2 Bu süreç, kamuya ait ekonomik kurum ve kuruluşlarının hantal ve
1
2
74
Ömer Faruk Çolak, “Hoş Geldin Devlet Kapitalizmi”, Dünya Gazetesi, 23.09.2011,
http://www.dunya.com/ho%C5%9F-geldin-devlet-kapitalizmi-%C3%B6mer-faruk-% (5.01.2012)
H.Ömer Köse, “Küreselleşme Sürecinde Devletin Yapısal ve İşlevsel Dönüşümü”, Sayıştay Dergisi, NisanHaziran 2003, Sayı: 49, http://www.sayistay.gov.tr/yayin/dergi/icerik/der49m1.pdf (18.01.2012)
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Devlet Yoluyla Kapitalizm
verimsiz olmaları savı ile başlayan ve 1980-90’larda ekonomilerde başat rol oynayan “özelleştirme” dalgasını da içine almaktadır. Tüm bu özelleştirme dalgasına
karşın, yine de devlet sahipli veya kontrollu teşebbüslerin GSMH’ daki payı Afrika
ülkelerinde yüzde 50, Doğu Avrupa, Asya ve Güney Amerika’da yüzde 15’in üzerindeydi.3
Ancak, 2000’li yılların başından itibaren, ABD ve AB gibi, Batılı gelişmiş ekonomiler dışında kalan ve çoğu G20 üyesi olan Çin, Rusya, Suudi Arabistan başta
olmak üzere monarşik Körfez ülkelerinin başını çektiği, kamu serveti-yatırımı ve
sahipliliğinin ana unsurları olduğu “devlet kapitalizmi-state capitalism”in yaygınlaştığını; hükümetlerin petrol gibi bazı sektörlerde hakim durumda olduklarını
(bu hakimiyet oranı, toplam ham petrol rezervlerinin yüzde 75’ini temsil etmektedir) ve bu devlet kontrolündaki veya özel imtiyazlı petrol şirketlerini kullanarak
havacılık, gemicilik, enerji üretim tesisleri, silah üretimi, telekominikasyon, metal,
mineral, petro-kimya sektörlerine müdahale ettiklerini görmekteyiz.4 Batının “piyasa ve demokrasi özellikli liberalkapitalizm”ine karşılık, genelde kaynak zengini
ülkelerde görülen ve enerji gelirlerini, sosyal baskıyı azaltmak amacıyla kullanan
(aksi halde çıkacak faturanın daha yüksek olacağını biliyorlar) “liberal olmayan
kapitalizm” ile, “ihracat destekli-devlet yönlendirmeli kapitalizm”(Çin örneğinde
olduğu gibi) şeklinde iki tür öne çıkmaktadır.5
Genellikle “devlet kapitalizmi” olarak bir süredir literatürde yer alan6 anılan
trend; liberal ekonomistlerin “görünmez el (invisible hand)” in hüküm sürdüğü
görüşüne karşın, “devlet kapitalizmi”nde piyasaya “görünen el (visible hand)”in
müdahale ettiği, 1990’ların “asgari devlet” şampiyonluğunun yerinde yeller estiği
şimdilerde egemen olduğu belirtilen “devlet kapitalizm”ini çeşitli boyutlarıyla işleyen The Economist Dergisinin 21-27 Ocak 2012 tarihli sayısındaki “özel rapor“7
ve ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın 19 Şubat 2012’de, Meksika’nın Los
Cabos şehrinde yapılan G20 toplantısında yaptığı, devlet kapitalizmi ve ulusal varlık
fonları hakkındaki görüşlerini içeren konuşma8 ile daha da güncellik kazanmıştır.
3
4
5
6
7
8
Arief Budiman, Diaan-Yi Lin, Seelan Singham, “Improving Performance at State-owned Enterprises,
McKing Quarterly, May 2009, https://www.mckinseyquarterly.com/Improving_performance_at_stateowned_enterprises_2357 (6.02.2012)
Ian Bremmer, The End of The Free Market, Portfolio, New York, 2010, s.4-6
Stefan Halper, Beijing Consensus-How China’s Authoritarian Model will Dominate The Twenty-First Century, Basic Books, New York, 2010, s.68-70,
Joshua Kurlantzick, Charm Offensive-How China’s Soft Power is Transforming The World, Yale University
Press, Binghamton, 2007, ; Stephen S. Cohen & Bradford DeLong, The End of Influence-What Happens
When Other Counries Have The Money, New York:Basic Books, 2010, Joseph E. Stiglitz, Freefall-Free
Markets and The Sinking of The Global Economy, Allen Lane, London, 2010,; A.Ersin Dedekoca, Ekonomi-Politik Pencereden ABD-Çin İlişkileri;Eski Dünyaya Yeni Düzen, Barış Kitap, Ankara, 2011, Thomas
J.DiLorenzo, How Capitalism Saved America, New York:Three Rivers Press, 2004; Anatole Kaletsky, Capitalism 4.0 The Birth of a New Economy, Bloomsbury Publishing,London, 2010
http://media.economist.com/sites/default/files/sponsorships/MM150/20120121_state_capitalism.pdf
(01.02.2012)
http://www.state.gov/secretary/rm/2012/02/184623.htm (28.02.2012)
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
75
Ersin DEDEKOCA
Anılan raporda, politikacılara “liberal kapitalizm” dönemine göre daha çok
“güç” sağlayan ve “yeni elitler” yaratan “devlet kapitalizmi”nin özellikle, “yükselen ekonomiler” olarak adlandırılan Çin’in yanı sıra Brezilya, Rusya, Hindistan ve Singapur’da oldukça etkin olduğu; bunun yanında da Güney Afrika’nın
da son zamanlarda bu yöne doğru bir kayış içinde olduğuna dikkat çekilmektedir.
DEVLET ELİYLE KAPİTALİZM SÜRECİ
“Coğrafi mekan”ın bir yönetim ölçeği olma özelliğini yitirdiği “küreselleşme”
fazında, 200 yıldır milli pazarlarda doğmuş, milli sınırlar içerisinde temel bulmuş
ve başından beri devlet desteğine dayanmış olan kapitalizm ile ulus-devlet arasındaki ilişkinin sonuna gelindiği; bazılarının hükümranlığını güçlendiren, bazılarının otonomilerini azaltan devletler arası yeni bir güç dengesini
kurumsallaştığı;9 yoğun yabancı sermaye girişi ile “devletsiz (çokuluslu) firmalar
(multinational companies)”ın sayı ve boyutça ulusal ekonomideki payının arttığı;
uluslararası ekonomik örgütler tarafından ticaret ve ekonominin şekillendirildiği
gözlenmektedir. Keza, yine bu aşamada ulus devletlerin, yetkilerinin bir bölümü
ulus-devlet-üstü kurum ve mekanizmalara devredilirken, diğer bir bölümünü de
yerel yönetimlere aktarılarak, “yerelselleşme (desantralizasyon)” olgusu yoluyla
da küreselleşmenin desteklendiği, kısaca, iki binli yıllara doğru, “sanayi toplumundan bilgi toplumuna” geçiş sürecine, “merkezi ağırlıklı yönetim sistemlerinden güçlü yerel yönetime”, “temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye” doğru
gelişmelerin eşlik ettiğini10 söyleyebiliriz. Anılan bu süreç, karar alma süreçlerini
kısaltarak, merkezi veya yerel yönetimlerin “devlet kapitalizmi”nin yeşerip, güçlenmesi anlamında uygun ortam yarattığı düşüncesindeyiz.
“Devlet kapitalizmi” aşamasının önceleyen ve besleyen bir diğer gelişmeyi
de, ulusal hükümetleri by-pass edip, doğrudan dünya siyaseti ve günceli ile ilgilenen, “ulusal” ile “uluslararası” ilişkisini ve ulusalın “küresel kurum-kuruluşkurallar”a entegrasyonunu hızlandırmayı amaçlayan“uluslararası nitelikli
hükümet-dışı örgütler (NGO)”in yaygınlaşması olgusu olduğunu belirtmeden
geçemeyiz.
Ian Bremmer, Çin’in “devlet kapitalizmi”ni, Çin firmalarını yabancı rakiplerine
karşı güçlendirmek; yeni iş sahaları yaratarak, istihdamı arttırmak ve ihracat güdümlü modelden, daha çok iç talebe dayalı bir büyümeyi gerçekleştirmek amacıyla
kullanacağını; bu sistemin büyük ekonomilerden çok, küçük ve sağlıklı ekonomilerde (Singapur gibi) daha başarılı olacağını; keza, son zamanlarda artan “ekonomideki devlet müdahalesi”nin kalıcı bir gelişme değil, geçici olduğunu; ABD’de
yaşananların da, önceden olduğu gibi, devletin bazı sektörle daha fazla ilgilenme9
Korkut Boratav, “Emperyalizm mi? Küreselleşme mi?”, Küreselleşme Emperyalizm Yerelcilik İşçi Sınıfı, Ankara, İmge Kitabevi, 2000, s.19, 46, 47; Köse, agm. s.19
10 http://ekutup.dpt.gov.tr/yerelyon/oik554.pdf (25.12.2011); Köse, agm. s.26
76
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Devlet Yoluyla Kapitalizm
sinin bir yansıması olduğunu belirtmektedir.11 Anılan makalede ayrıca, Batı’da görülen “devlet müdahalesi”nin, hükümetlerin öz rollerindeki bir değişim veya serbest piyasanın yerini almak olmayıp, sadece, serbest piyasa ekonomisinin daha
sağlıklı olması için yapılan bir restorasyon çalışması olduğu da vurgulamaktadır.
Devlet kapitalizmi12 ve “kaynak milliyetçiliği-resourse nationalism”olarak nitelenebilecek olan günümüz gelişmesi, iki tür ekonomi temelli gelişmede kendini
göstermektedir: Bunlardan biri; Asya, Rusya ve Ortadoğu yönetimlerinin ülke
yabancı para rezervlerini ve tasarruflarını, deniz ötesi varlık alımında kullanmaları
(bu konsept yeni bir olgu olmayıp; farklılık, bu konuya ilgi duyan ülke sayısındaki
artıştır); diğeri ise, bu devlet fonlarının daha çok stratejik enerji varlıklarına yoğunlaşmalarıdır.13
Sürecin gelişimine baktığımızda da, SSCB’nin dağılması sonrasında Doğu Avrupa, Rusya ve BDT ülkelerinde, öncesinde 1970’li yılların ikinci yarısında
Çin’deki piyasaya uyum çalışmalarıyla başlayıp, Brezilya, Hindistan, Güney Afrika,
Endonezya ve Türkiye gibi ülkelerde de yeniden yapılanma süreci sonrası güçlenmeye başlayan, yapılan özelleştirmelerle hızı artan “serbest piyasa ekonomisine
geçiş”in sonucunda;
• devletin ekonomideki payının küçülmüş, ticaret hacminin artmış, globalleşme sonucu tüketici tercihi ve arz zincirlerinin değişmiş olduğunu,
• teknoloji ve doğrudan sermaye akımlarındaki serbesti ve yeniklerin de bu
akımı güçlendirdiğini,
görmekteyiz. Ancak özetlediğimiz bu sürecin yarattığı küresel dengesizlikler
(bütçe ve cari açıklar, gelir dağılımındaki eşitsizlik, orta sınıfın zayıflaması, enerji
savaşları, kuralsızlaşma, globalde ülkeler arasındaki ”nüfus-paylaşılan ekonomik
değerler-uluslararası politik etkinlik”, giderek artan eşitsizlik) ve özellikle finansal
piyasaların kendi kendini düzeltme yetisinin olmaması ve söz konusu piyasaların
iyi çalışmasının otomatiğe bağlanamaması14 sonucu 2008 yılında yaşanan ekonomik kriz, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ikisinde de, devlet müdahalesi
ve/veya devlet kapitalizmi olarak tezahür eden trendi tetiklemiştir. “Devlet kapitalizmi”nin böylelikle, piyasanın işlerliğinin aksadığı durumlarda ekonominin itici
gücü haline geldiğini saptamaktayız.
11 Ian Bremmer, State Capitalism Comes of Age, Foreign Affairs, May-June 2009,
http://www.foreignaffairs.com/print/65076 (31.01.2011); Çin’in “devlet sahipli teşebbüsleri (China’s stateowned enterprises)” hakkında daha geniş bilgi için: Jonathan R. Woetzel, “Reassessing China’s State-Owned
Enterprises”, July, 2008, McKinsey Quarterly,
http://www.mckinsey.it/storage/first/uploadfile/attach/140418/file/reth08.pdf (10.01.2012)
12 Bremmer, age. s.43,52’de devlet kapitalizmi, devletin, politik kazanç için piyasaya hakim olduğu sistem olarak tarif edilmekte; devlet kapitalizminin piyasayı, ülke içi ve uluslararası platformlarda kendi siyasi ve ekonomik kaldıracını yükseltmek amacıyla kullanıldığı belirtilmektedir.
13 Gerard Lyons, How State Capitalism Could Change The World, Financial Times, June 7,2007,
http://www.ft.com/cms/s/0/6eb8da08-1503-11dc-b48a-000b5df10621.html#axzz1IA0YM2gO
(15.09.2011)
14 Stiglitz, age. s.185
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
77
Ersin DEDEKOCA
ABD’de çeşitli form ve kamu kuruluşlar aracılığı ile yaratılan “devlet müdahalesi”nin (1980’lerin sonundan itibaren) ekonomik büyümenin sonunu getirdiğini,
kararları iş sahipleri ve yatırımcılar yerine merkezi yönetimce alınmaya başlandığını
ve bunun sonucunda da “daha az üretkenlik” ve daha düşük yaşam standardı” ortaya
çıktığını belirten Thomas J.DiLorenzo’dan15 farklı düşünüyoruz. Son dönemde
ABD, Avrupa ve geri kalan gelişmiş ülkelerin çoğunda görülen “devlet müdahalesi-state interventionism” dalgasının, son ekonomik krizin yarattığı sıkıntı ve sancıları hafifletmeye, resesyon tehlikesini azaltmaya yönelik olup,16 ekonomiyi
yönetmek gibi bir iddia taşımadığını; gelişmekte olan ülkelerde ve özellikle otokratik rejimlerin hakim olduğu ülkelerde ise, serbest pazar ekonomisi doktrinine reaksiyonu içeren “ağır bir devlet eli”nin hissedildiğini; bu gelişmenin de, uluslararası
ilişkileri ve büyük ölçekli ekonomik güç ve etkinin merkezi otoriteye transfer olmasıyla global ekonomiyi etkilediği ve etkilemeye devam edeceğini söyleyebiliriz.17
2004-2008 yılları arasında BRIC ülkeleri orijinli 117 devlet şirketi veya kamu
kontrollu şirket, Forbes Global 2000’in, dünyanın en büyük şirketleri listesinde
yer almış; öte yandan da toplam 239 Japon, Alman, İngiliz ve ABD firması söz
konusu dönemde listeden düşmüştür. 2008-09 döneminde şirketlerin başarısızlığı
ve bunun sonucunda, daha önce de bahsettiğimiz “kurtarma amacıyla kamu tarafından hisse alınması (government bailout)” hızlanan bir trend kazanmıştır. Kriz
sonrası Batı ülkelerindeki yeniden yapılandırma ve kurtarma faaliyetlerinde sermaye enjeksiyonları aşağıdaki grafikte görülmektedir:18
Kaynak: Reshaping The Global Economy,
Jean Pisani-Ferry&Indhira Santos.
15 DiLorenzo, agm. s.223-230
16 Cohen &DeLong, s.6,7, Bu gelişmeyi, büyük ve kanayan şirketleri ve çalışanların işlerinikurtarmaya yönelik-paslanmış estrümanlarla müdahaleyi imgeleyen- “limon sosyalizmi” olarak nitelemektedir.
17 Bremmer, agm.
18 Jean Pisani-Ferry&Indhira Santos, “Reshaping The Global Economy”,(Electronic Version) Finance&Development Magazine, March 2009, Volume 46, http://www.imf.org/external/pubs/ft/fandd/2009/03/pisani.htm (28.05.2011)
78
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Devlet Yoluyla Kapitalizm
Bunun yanında, özellikle Çin’de, anılan ülkenin en büyük, dünya genelinde
de beşinci büyük ulusal varlık fonu (SWF) olan 2007 yılı kuruluşlu China Investment Corporation (CIC)’ın 200 milyar Amerikan Doları tutarında Çin Maliye
Bakanlığı kaynaklı sermayesi ile, People’s Bank of China’dan kullandığı 410 milyar
Dolar tutarındaki kredi ve yeni kamu fonu arayışları19; yine CIC grubuna dahil
China Central Huijin Investment Ltd.in de, Çin Hükümeti’den 50 milyar Dolar
nakit yardım alması20, şirket kurtarılması veya yaşatılması veya pazar hakimiyetinin
kaybedilmemesi bağlamında, farklı bir rejimden örnek olarak bahsedilmeye değer
bulunmuştur. Keza, aynı amaçlar gözetilerek, Rusya’nın, National Welfare
Fund’dan sonraki ikinci büyük ulusal varlık fonu olan Russia’s Oil Reserve
Fund’un, Ocak 2012’de yaklaşık 30 milyar Amerikan Doları tutarında nakit yardım alması, bu bağlamda bir diğer gerçektir.21
Devletler, kendi alanlarında “yıldız” konumunda olan şirketleri gizli ve açıktan
destekleyerek, bu desteğin getirdiği avantaj sayesinde rakiplerine göre hızlı büyümelerinin ve karlarını arttırmanın üstünlüğünü yakalamış oluyorlar. Çin Halk
Cumhuriyeti’ne baktığımızda, devletin en büyük 150 şirketin başat ortağı durumuna geldiğini gözlemekteyiz. Diğer yandan, özellikle petrol sanayiinde dünyanın
en büyük ölçekli şirketlerinin kamu sermayeli -veya devlet destekli- olduğunu; iletişim, bankacılık, kimya, taşımacılık gibi çok farklı alanlarda bile dünya liderleri
arasında kamu şirketleri bulunduğunu görmekteyiz.. Bu şirketler, yeri geldiğinde
‘liberal kapitalizmin’ araçlarını da kullanıyorlar ve örneğin sermaye piyasaları ile
entegre olabiliyorlar. Kamu sermayeli şirketlerin hisse değerlerinin toplam hisse
senedi piyasası içindeki payları, Çin’de yüzde 80, Rusya’da yüzde 62 ve Brezilya’da
yüzde 38’e ulaştığını da ayrıca vurgulamak gerekir.
Yukarıda belirttiğimiz “uluslararası ölçekte yıldız yaratma” dışında, özelleştirilmiş bir kısım şirketlerin bir araya gelerek, “ölçek ekonomisi”nden yararlanmaları
ve böylece uluslararsı sularda rekabet güçlerini artırmayı hedefleyen, ağırlıklı olarak
Brezilya ve Güney Afrika’da görülen devlet müdahalelerini de bu arada zikretmeliyiz.22 Zaman içerisinde, ekonomideki itici güçleri arttıkça ve sağlamlaştıkça, bu
şirketlerin sistem üzerinde birer kambur olmaktan çıkarak kâr merkezi haline geldikleri de ayrı bir olgu olarak saptanmaktadır.23
19 “Cash Injection to The CIC” 11.02.2012, http://www.swfinstitute.org/swf-news/injection-to-theCIC/(8.03.2012).
20 China Huijin applies for $50 billion government injection, 25.03.2010, http://www.swfinstitute.org/sovereign-wealth-funds/china-huijin-applies-for-50-billion-government-injection-according-topaper/(8.03.2012)
21 Russia’s Oil Reserve Fund Received Cash Injection, 2.02.2012, http://www.swfinstitute.org/swf-news/russia%e2%80%99s-oil-reserve-fund-received-cash-injection/ (13.02.2012)
22 “The Rise of State Capitalism” The Economist, 21-27 January 2012, s.11,
http://media.economist.com/sites/default/files/sponsorships/MM150/20120121_state_capitalism.pdf
(01.02.2012)
23 Metin Ercan, “Devlet Eliyle Kapitalizm”, Radikal Gazetesi, 28.01.2011
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=HaberYazdir&ArticleID=1076979 (06.02.2012)
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
79
Ersin DEDEKOCA
Bu sürecin bir türevi olarak, tümü de devletlerin sahip olduğu 14 firma dünya
enerji piyasasını kontrol etmekte ve fiyatların belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır. Bu realitenin yarattığı “ fiyatları yüksek tutma-enerji zengini devletlerin
servetlerinin artması-servet artışı ile birlikte anılan ülkelerin stratejik önemlerinin
yükselmesi-sonuçta bu ülkelerin uluslararası arenadaki etkinliğinin yükselmesidöngüsü sürmektedir.24 Ayrıca kamu sermayeli şirketler birer ‘ulusal ekonomi şampiyonu’ olmanın ötesine geçerek, sınır ötesi şirket satın almaları ile uluslararası
arenaya da sıçramış olmaları ayrı bir gerçek olarak durmaktadır. Bir diğer anlatım
ve Metin Ercan’ın ifadesiyle, bir yönüyle küreselleşmenin antitezi olarak görülebilecek “devletçilik”, diğer yandan küreselleşmenin içine “entegre” olmuş durmaktadır.
Bu değişimin finansal krizi derinleştirdiği gibi, global durgunluğu da arttırdığını söyleyen Ian Bremmer, bu sonucun, ABD’nin gücünün azalması veya gelişmekte olan ülkelerin etkisinin artmasından ileri gelmediğini vurgulamaktadır. Ona
göre, eğer ülkeler serbest piyasa ekonomisini kucaklamaya devam etselerdi, ABD’in
global piyasada düşen payının diğer ülkelerce telafi edilmesi (offset) olasılığı çok
kuvvetliydi.25 Öte yandan Joseph E.Stiglitz, zaten gelişmiş ekonomilerde mevcut
olan sağlık, enerji, çevre (özellikle küresel ısınma), eğitim, nüfusun yaşlanması,
sanayi üretimindeki düşüş, fonksiyonel olmaktan uzak finansal piyasalar, global
dengesizlik, ABD’nin büyük rakamlara ulaşmış nakit ve bütçe açıkları nedeniyle
uzun süren krizi, mevcut kaynak ve olanakları yanlış kullanan yönetimlerin
de derinleştirdiğini;26 özellikle ABD’nin, 2000 yılında yüzde 35, 2009 yılında
yüzde 60 olan borç/GSYİH oranının 2019 yılında yüzde 70’e yükselmesinin beklendiğini; bu gelişmelerin de, hükümetin merkez rolünü kuvvetlendireceğini; bundan sonra yapılacak olanın da, piyasa ve devletin rolünün daha iyi balans edilmesi
ile, sosyal yapının yeniden inşa edilmesine bağlı olduğunu savunmaktadır.27
ULUSAL VARLIK FONLARI
Çalışmamızın önceki bölümünde bahsedilen ülkelerin kamusal kaynakların,
diğer ülkelerdeki yatırımlarını genellikle, global yatırım tutarının yaklaşık sekizde
birini temsil eden “bağımsız varlık fonları(UVF)-sovereign wealth funds”(SWF)28
aracılığı ile gerçekleştirmektedir. Kaynağını, cari fazla veren ve birikimleri gerekli
rezervin üstüne çıkan ülkelerden alan ulusal fonlar, son 10–15 yılda toplam değerin aşırı bir şekilde artmasıyla birlikte en önemli bir yatırım aracı haline gelmiştir.
24
25
26
27
28
80
Bremmer, age. s.65
Bremmer, agm, http://www.foreignaffairs.com/articles/64948/ian-bremmer/state-capitalism-comes-of-age
Siglitz, age. s.58-76’da, “flawed response” olarak isimlendirdiği bu durumu ayrıntılı olarak irdelemektedir.
Stiglitz,age. s.184,185
Türkçede henüz tam kabul görmüş bir çevirisi olmayan ve çeşitli kaynaklarda Bağımsız Varlık Fonları, Ulusal
Varlık Fonları, Ulusal Yatırım Fonları, Ülke Yatırım Fonları, Devlet Refah Fonları veya kısaca Ulusal Fonlar
diye adlandırılan “Sovereign Wealth Funds” aslında ülkelerin resmi rezervleri dışındaki birikimlerini anlatmaktadır .http://www.tusiad.org/bilgi-merkezi/sunumlar/bagimsiz-varlik-fonlari-sovereign-wealth-fundsraporu / (28.03.3011)
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Devlet Yoluyla Kapitalizm
Yüksek petrol fiyatları ve finansal küreselleşme ile, küresel finansal sistemdeki ülkeler arası dengesizliğin bir türevi29 olan bu süreçte, artışın en önemli iki merkezi
petrol zengini Körfez ülkeleri ile, ihracat patlaması sonucu cari fazla veren Asya
ülkeleri olmuştur. 1990’ların başında 500 milyar dolar seviyesindeki “ulusal varlık
fonları”nın bugün 5 trilyon Amerikan Doları civarında olduğu ve IMF’ye göre
2012 yılında 12 trilyon; Lyons Gerard’a göre de 13,4 trilyon Amerikan Doları’na30
ulaşacağı, Stephen Jen’e göre de resmi rezervleri aşacağı tahmin edilmektedir.31
Emtea’ya dayalı (commodity-based) ve değerinin yaklaşık 5 trilyon Amerikan
Doları civarında olduğu belirtilen UVF’nın yıllar itibariyle değişimi aşağıda sunulmuş olup, 2012 yılında da artış beklenmektedir.32
Kaynak: http://www.swfinstitute.org/ Sovereign Wealth Funds Could Be Growing Even Faster in 2012, 23.02.201
“Hedge fonları”, “özel sermaye yatırımları (private equity)” gibi başlıca “alternatif yatırım araçları”nın en önemli fonlayıcısı; hisse senedi ve bono piyasalarında
en büyük oyuncu olması beklenen devlet kontrollu anılan fonları33 “şeffaf olup
olmadıklarına” göre kategorilendiren bir diğer makalede, bunlardan hakim pozisyon almak isteyenlerle, stratejik olarak önemli iş kollarının sahipliliğinde olanlar
için kuşku duyulabileceği belirtilmekte; piyasada devletin, Batılı ülkelere göre daha
fazla rol üstlenmesini isteyen ve entegrasyon arzusunda olan ülkelerin ortaya çıkışının üzerinde durulması önerilmektedir.34
29 Sevinç Akbudak, “Ulusal Varlık Fonları Gelişmeler ve Düzenleme Çalışmaları”,SPK Araştırma Raporu,
16.05.2008, http://www.spk.gov.tr/yayin.aspx?type=yay03&submenuheader=-1 (29.03.2011)
30 Sovereign Wealth Funds, A Work Agenda of IMF, Fabruary 29, 2008,
http://www.imf.org/external/np/pp/eng/2008/022908.pdf (29.03.2011); Lyons Gerard, “State Capitalism:
The Rise of Sovereign Wealth Funds, 13November 2007,
http://banking.senate.gov/public/_files/111407_Lyons.pdf (06.02.2012)
31 Sovereign Wealth Funds, TUSİAD International Strategic Focus Report No.1,17 April 2008, http://www.tusiad.org/__rsc/shared/file/TUSIADInternationalStrategicFocusReportNo1SovereignWealthFunds.pdf
(28.09.3011); Stephen Jen, “Sovereign Wealth Funds-What Are They and what is happening?”, World Economics,Oct-Dec.2007, http://relooney.fatcow.com/0_New_2857.pdf (08.10.2011)ve Sevinç Akbudak,
agm,
32 “Sovereign Wealth Funds Could Be Growing Even Faster in 2012”23.02.2012,
http://www.swfinstitute.org/swf-article/sovereign-wealth-funds-could-be-growing-even-faster-in-2012/
(8.03.2012)
33 Gerard, agm.
34 Martin Wolf, “The Brave New World of State Capitalism”, The Financial Express, October 17,2007,
http://www.thefinancialexpress-bd.com/print_view.php?news_id=14575 (05.12.2010)
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
81
Ersin DEDEKOCA
UVF’larına büyüklük parametresinden baktığımızda, başta gelen fonları aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz:35
ÜLKE
VARLIK
TUTARI
(milyar $)
FON ADI
Kaynak: http://www.swfinstitute.org/fund-rankings/
Toplamı 4,9 milyar Amerikan Doları’na ulaşmış olan “emtea’ya dayalı
UVF”nın yaklaşık yüzde doksanını temsil eden yukarıdaki UVF’nın en büyük
üçünün Çin (yüzde 27), beşinin Körfez Ülkeleri (yüzde 37), ikisinin de Singapur
orijinli olduğunu görmekteyiz. Ufuk Korcan’ın da belirttiği gibi,36 SWF Institu35 Sovereign Wealth Funds Rankings, Largest SWF by Assets Under Managements,
http://www.swfinstitute.org/fund-rankings/(9.03.2012)
36 “Çin, Devlet Fonlarıyla Ava Çıkıyor”, Ufuk Korcan, Vatan Gazetesi, 28.02.2012,
http://haber.gazetevatan.com/spk-azerbaycanin-sermaye-piyasasini-yeniden-kurmaya-talip/433546/4/Haber
(29.02.2012)
82
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Devlet Yoluyla Kapitalizm
te’ün hazırladığı yukarıdaki listenin zirvesinde 627 milyar dolarlık varlığı yöneten
Abu Dhabi Investment Authority yer alıyor. Anılan Fonu, 567.9 milyar dolar ile,
1997 yılında kurulan ve 2005 yılındaki varlıklarının değeri 181.2 milyar dolar seviyesinde bulunan Çin’in devlet varlık fonlarından SAFE Investment Company
izlemekte. SAFE, İhracata dayalı büyüme modeliyle varlıklarını büyüten Çin’in
SAFE Investment adlı fonu da geçen 6 yılda yüzde 213 artırmayı başarmıştır.
40 civarındaki farklı ülkeyenin kontrolunda olan ve sayıları 50’yi geçen “ulusal
varlık fonları”nın başlıcaları BAE, Norveç, Singapur, Hollanda, Suudi Arabistan,
Japonya, Kuveyt, Rusya, Çin, Kanada, Hong Kong orijinli37 olup; ulaştığı rakamlar, ulusal varlık fonlarının “devlet kapitalizmi” trendindeki yerinin ne kadar
önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
DEVLET GÜDÜMLÜ YENİ SİSTEMİN İRDELENMESİ
Sevinç Akbudak’ın daha önce zikredilen çalışmasında, küresel finans piyasalarında sermaye dolaşımına engel olup, etkinlikten uzaklaştıran “korumacı” niteliğini vurgulamakta; Ian Bremmer ise, bu sürecin ulaştırdığı “devlet
kapitalizmi”veya, Bremmer tarafından yapılan başka bir tanımlamadaki “bürokrasi
motoruyla çalıştırılan kapitalizm-bureaucratically engineered capitalism”in, devleti
“hakim ekonomi oyuncusu” yaptığını ve bu gücün de politik kazanımlarda kullanılma gibi bir haksızlığa yol açtığını belirtilmektedir.38Ancak tüm bu belirtilenlerin
yanında, ister petro-dolar, isterse ihracata dönük yapının sonucu olsun, elde edilen
cari fazlanın yarattığı aşırı döviz varlığının, tüketim baskısı nedeniyle enflasyona
yol açmaması ve ulusal para birimini zayıflatmaması için “ulusal yatırım fonlarına”
yatırım yapıldığı gerçeği de gözlerden uzak tutulmamalıdır39
Öte yandan, bu gelişme sonunda, piyasanın veya global ticari şirketlerin bu
devlet rekabetiyle, stratejik şirket hisse alımlarıyla nasıl başa çıkacakları; deniz aşırı
ülkelerdeki fikri mülkiyet haklarından (intellectual property rights) yararlanan
Çin’in, aynı hakları kendi ülkesinde güvence altına almaması, özellikle ABD’de
sorgulanır olmaya başlamıştır.40Bu gelişmelerin sonunda, özellikle piyasa ekonomisinin daha etkin olduğu Batı ülkelerinde “korumacılık” eğilimlerinin de güç
kazandığı; bu cephedeki (serbest piyasa) ülkelerin ABD’den öncülük beklentilerinin arttığı görülmektedir.41Bu arada, Rusya, Çin gibi bazı gelişmekte olan ülke
yöneticilerinin, kendi devamlılıklarının güvencesi olarak bazı değerli ulusal aktifleri
ellerinde tutmak ve bu kaldıracı yüksek tutmak için çalışma gösterdiklerini de söylemek gerekir.42Bremmer’in “politika ve ekonomini kesişmesi”(intersection of po37
38
39
40
41
Akbudak, agm,
Bremmer, age. s.5
Bremmer, age. s.72
Lyons, agm
Robert D.Atkinson, “The Rise of The New Mercantilism”, The Globalist, May 30,2008, http://www.theglobalit.com/printStoryId.aspx?StoryId=7027 (06.01.2011)
42 Bu konuda Rusya’da yaşananlarla ilgili olarak, S.P.Peregudov, Business and Burecaucracy in Russia, Russian
Politics and Law, vol.47,no.4 July-August 2009
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
83
Ersin DEDEKOCA
litic and economics) olarak nitelediği bu yaşananlara, yukarıdaki iki örnek dışında
Hindistan, Brezilya, Türkiye ve Meksika’yı örnek olarak vermekte; ABD, İngiltere
ve Japonya’da da, 2008 krizinden sonra “serbest piyasa kapitalizmi”nin uzun
dönem sürdürülebilirliği hakkında tereddütler uyandığını belirtmekte,43buna ek
olarak da, 2008 krizi sonrası en büyük darbeyi, piyasa sisteminin kalesi sayılan gelişmiş ülkelerin alması, buna karşılık Çin, global ticarete daha az entegre olmuş
Hindistan, Mısır ile, toksik banka varlıklarına bulaşmamış diğer bazı gelişmekte
olan ülkelerin daha az etkilenmelerinin de, serbest piyasa ekonomisi kuramının
ve gerçeğinin altını oyan bir diğer faktör olduğu vurgulanmaktadır.44
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın, G20 toplantısında yaptığı ve daha
önce sözü geçen konuşmasında, ulusal varlık fonlarındaki, devletin sahipliliği veya
kontrolünde olan ekonomik birimlerdeki (şirket/girişim) artışın yarattığı ve “devlet kapitalizmi” olarak nitelenen bir oluşumla karşı karşıya olduğumuzu; bunun
da, “rekabetçi kapitalizm” için, evrensel boyutta ve rekabetçi koşullardan uzak
(devlet desteği, özel koruma vs) bu yeni oluşumlarla mücadele etmesi gibi bir haksızlık yarattığını belirtmektedir.
Uygulamalarına baktığımızda da gerçekten, devlet kapitalizmi olarak nitelenen
bu yeni değişimde, devletin başat ekonomik aktör olarak rol aldığını ve pazarın
da, siyasi kazanımlar için kullanıldığını görmekteyiz. Diğer yandan, devlet bir
kısım şirket ve oluşumları çeşitli yollardan desteklerken, bu desteği alamamış olan
özel teşebbüs firmaları zarar görmekte; devlet destekli devler (giants), özel şirketler
tarafından genellikle daha verimli kullanılan sermaye ve yetenekli işgücü bolluğu
içinde çalışmaktadır. Keza, kamu kontrollu veya sahipli piyasa şirketleri, devlet
nezdindeki ayrıcalıkları nedeniyle, özel teşebbüsün kendi olanakları ile oluşturmak
zorunda oldukları teknolojiyi, birbirlerini taklit yoluyla kolayca sağladığı da bir
diğer gözlenen husustur.
Bu konuda üzerinde durulması gereken bir diğer husus da, devlet kapitalizmi
veya “devlet güdümlü iş yapma” modelinin homojenlik ve stabiliteyi garanti etmemesidir. Bir diğer anlatımla, devlet kapitalizmi ancak, sistemin uzman/ehil
(competent) devlet tarafından yönetilmesi durumunda iyi çalışmaktadır. Ayrıca,
ülke veya bölge halkının sahip olduğu kültür de sistemin başarısında etkin olmakta
ve farklı sonuçlar vermektedir. Örneğin, Asya ülkelerindeki güçlü mandarin kültürünün Güney Afrika ve Brezilya’da olmaması; Rusya Federasyonunda Kremlin
ve iş hayatına egemen olan güçlerin, eski KGB mensubu bürokratlardan oluşması
gibi.45
Bu trendin bir sonucu olarak yarış(rekabet) sakatlanmakta; “ekonomik karar
alma süreci”ne politikanın nüfuz etmekte ve bu yarışın sonunda yeni ve farklı
“kazananlar” ve “kaybedenler” ortaya çıkmakta; “China Investment Corporation
43 Bremmer, age. s.22
44 Bremmer, age. s.83,166
45 “The Rise of State Capitalism”, The economist, s.11, agm.
84
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Devlet Yoluyla Kapitalizm
(CIC)’’ın, bundan böyle Çin Maliye Bakanlığı’na, yapılmış fonlama için faiz ödemeyeceğini deklare etmiştir.46” gibi, serbest piyasa ekonomisi prensipleri çelişen
kararlar ortaya çıkmaktadır. Ian Bremmer’e göre, devlet kapitalizmindeki yükseliş,
global marketlerin “kitlesel verimsizlikler (massive inefficiencies)” ile tanışmasına
ve popülist siyasetin, ekonomik karar sürecine yerleşmesine yol açmıştır.47
Devlet güdümlü bu yeni sistemin aktörlerinin(görünürde ekonomik) niteliklerine baktığımızda, bunların dört başlık altında toplandığını görüyoruz:
- Toplamda dünya petrol rezervlerinin yüzde 75’inden fazlasını kontrol eden,
görünüşte ulusal, aslında çok uluslu petrol şirketleri,
- Ağırlıklı olarak devlet sahipliliğinde olan ve Petro-kimya, enerji üretimi,
demir-çelik üretimi, liman ve gemi işletmeciliği, silah ve ağır makine üretimi, telekominikasyon, ulaşım, havacılık konularında faaliyet gösteren şirketler,
- Çokça örneği Rusya, Çin ve bazı gelişmekte olan ülkelerde görülen, görünüşte “özel mülkiyet”, gerçeğinde ise, “devlet-destekli ulusal büyük şirketler”. Rusya’da genellikle oligarkların sahipliliğinde olan bu kategoride,
yukarıda sıralanan iş kollarına ek olarak madencilik, metalurji, bilgisayar,
kimya, otomobil gibi sektörler bulunmaktadır.
- Ulusal varlık fonları (SWFs). Çalışmamızın önceki bölümünde örneği verilen büyük fonlardan sadece Norveç’in demokrasiyi temsil etmesi; seffaflık
notu yönünden de, sahipliliği Norveç, Singapur, Hong-Kong gibi ülkeler
olanların dışında kalan UVF’nin bu konudaki notunun düşük olması,48
anılan fonların yönetiminde ve sahipliliğindeki devlet ağırlığı konusundaki
düşünceyi güçlendirmektedir.
Başat özelliği, devlet yönetimi sorumluları ile, şirket veya teşebbüs sahip-yöneticileri arasında oluşan sıkı bağ olan devlet kapitalizminin, global pazarlar açısından taşıdığı riskleri aşağıdaki başlıklarda toplayabiliriz:49
• Ticari kararların, bu tür karar ve operasyon hakkında yeterli deneyim ve
bilgi sahibi olmayan siyasi bürokrasiye terk edilmesi ve bunun sonunda piyasaların rekabetten ve verimlilikten uzaklaşmaları.
• Yatırım kararlarının arkasındaki dürtünün, ekonomik olmaktan çok politik
olması ve neticede verimlilik ve etkinliğin ihmal edilmesi.
• Verimlilik ve etkinliğin savsaklanması sonucu tüketici fiyat yükünün art46 “CIC No Longer to Pay Interest to the State”,26.08.2009, http://www.swfinstitute.org/swf-news/cic-nolonger-to-pay-interest-to-the-state/ (9.03.2012)
47 Bremmer, agm.
48 http://www.swfinstitute.org/fund-rankings/ (10.03.2012)
49 Bremmer, agm.
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
85
Ersin DEDErsin DEDEKOCAEKOCA
ması ve enerji konusunda çok bariz olmak üzere, üretim girdi maliyetinin
yükselmesi nedeniyle özel firma karlarının düşmesi.
• İş ve devlet politikasının iç içe geçmesi, iç ve dış politik koşulların (ulusal
çıkarlar ve dış politika hedefleri) iş kararlarında daha çok etkin hale gelmesi.
• İş hayatında geçerli olan çeşitli yazılı ve yazılı olmayan “etik kurallar”ın, iş
ve devlet yönetiminin aynı merkezde toplanması nedeniyle aşınması ve
bunun sonucu olarak “kuralsızlık” ve/veya “kişiye göre değişen esnek kurallar”ın egemen olması; moral değerlerde yıpranma.
Anılan sistemle ilgili bir diğer korku da, sistemin global ticaret sisteminde yarattığı etkilerdir. Şöyle ki, açık veya gizli devlet desteği alan ve bundan yararlanan
piyasa aktörlerinin, bu konuda getirilecek açıklık (seffaflık) kurallarını kabul etmeleri çok zor olacak, bu olgu da dünya ticaretinin gelişmesini olumsuz etkileyecektir. Sistemin gelişmekte olan ülkelerdeki yansımasına baktığımızda ise, özel
sektör şirketlerin sağlamak için yıllarını verdikleri ayrıcalıkları ve değerleri, devlet
destekli şirketlerin kolayca ve kısa zamanda elde etmeleri cazibesi ön plana çıkmakta ve önemli bir kamuoyu desteğini arkasında bulmaktadır.
Bilindiği gibi, ABD’de post-Ronald Reagan ve Margaret Thatcher döneminin
yarattığı ekonomik performansla son 30 yıldır uzlaşmış ve bunu “serbest ticaretsermaye akışında serbesti-globalizasyon”olarak hayata geçirmiş bulunan devlet
ve piyasa işbirliği, 2008 finansal krizi ile ağır darbe almıştır. Krizin yarattığı hasarı
onarmak amacıyla, daha önceki dönemlerde denenmiş olan “ekonomide devletin
uygun rolü” tekrar gündeme gelmiştir. Bu süreçte yaşananları, işsizliği azaltmak,
direşken bir şekilde düşen büyümeyi tekrar arttırmak, özellikle gelişmiş ekonomilerdeki yüksek borçluluğu makul bir seviyeye çekme bağlamında “devletin etkin
olması” olarak sunan görüşler bulunmaktadır.50 Yine bu yaklaşımda olanlar, devlet
ağırlıklı ekonomi ve iş modellerinin uygulandığı Çin, Rusya ve diğer G20 ülkelerinden çok şey beklemektedirler.
Bu konudaki çalışmaların birinde, devletin karar ve sahipliliğinde ağırlığı olan
teşebbüslerde, bu modelin getirdiği çeşitli zorluklar olmasına karşın, anılan ekonomik birimlerin performansının giderek düzeleceği ve bu tür iktisadi işletmelerin
dünya çapında oyuncu olma yolunda ilerledikleri ve yöneticilerinin, giderek daha
az devlet kararı bekler hale gelecekleri belirtilmektedir.51 Yine bir başka çalışmada
da, Çin devlet şirketlerine yönelik “devlet kayırmacılığı”nın ve devlete yakınlığın
sağladığı avantajların giderek azaldığı; sınır ötesi işleriyle ilgili onay sürecinin özel
ve kamu şirketlerinin her ikisi için de aynı olduğu; kamu kontrolü-izni gibi sü50 “State Capitalism vs the Free Market:Which Performs beter?”,Michael Schuman, George Magnus, Time
Business, 30.09.2011, http://business.time.com/2011/09/30/state-capitalism-vs-the-free-market-whichperforms-better/ (23.02.2012)
51 Arief Budiman, Diaan-Yi Lin, and Seelan Singham, agm.
86
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Devlet Yoluyla Kapitalizm
reçlerde subjektif kriterlerin her iki tür işletme için de terk edildiği vurgulanmaktadır.52
Bu konuda vurgulanmaya değer bir diğer konu da, özellikle kamu kontrollü
Çinli altyapı şirketlerinin çeşitli ülkelerde taahhüt üstlendikleri ve dışlanmadıkları;
buna karşılık da, Çin Hükümetinin hisse alımlarında seçici davrandığı, ekonomi
üzerindeki sıkı bağlarını gevşettiğini ve bürokratların son zamanlarda sadece, “farklılık yapabilecekleri” endüstrilerde yoğunlaştıkları olgusudur.53
DEVLET KAPİTALİZMİNİN GELECEĞİ
Son 30 yıldır kendi arasında uzlaşmış bulunan devlet ve piyasa işbirliği, serbest
piyasa ekonomisi sisteminin 2008 finansal krizi ile ağır darbe almıştır. Krizin yarattığı hasarı onarmak amacıyla, daha önceki dönemlerde denenmiş olan “ekonomide devletin uygun rolü” tekrar gündeme gelmiştir. Bu dönemde yaşanan
sorunlardan: işsizliği azaltmak, direşken bir şekilde düşen büyümeyi tekrar arttırmak, özellikle gelişmiş ekonomilerdeki yüksek borçluluğu makul bir seviyeye
çekme bağlamında ortaya çıkan “devlet güdümünde kapitalizm (state-directed capitalism)”, önemli bir hata yapılmazsa sürecek gibi durmaktadır. Anılan bu yeni
oluşumda başı çeken Çin artık kendisini, “liberal ekonomi”ye ulaşma yolunda bir
istasyon değil, aksine, uyguladığı sistemi “sürdürülebilir” bir model olarak görmektedir.54 Keza, devlet ağırlıklı ekonomi ve iş modellerinin uygulandığı Çin,
Rusya ve diğer G20 ülkelerinden çok şey beklenmektedir.
“Devlet eliyle kapitalizm” konusunda yukarıda aktarmaya çalıştığımız gelişmeler sonunda, piyasanın veya global ticari şirketlerin bu devlet rekabetiyle, stratejik
şirket hisse alımlarıyla nasıl başa çıkacakları; deniz aşırı ülkelerdeki fikri mülkiyet
haklarından (intellectual property rights) yararlanan Çin’in, aynı hakları kendi ülkesinde güvence altına almaması, özellikle ABD’de sorgulanır olmaya başlamıştır.55Bu gelişmelerin sonunda, özellikle piyasa ekonomisinin daha etkin olduğu
Batı ülkelerinde “korumacılık” eğilimlerinin de güç kazandığı; serbest piyasa cephesindeki ülkelerin ABD’den öncülük beklentilerinin arttığı görülmektedir.56Bu
arada, Rusya, Çin gibi bazı gelişmekte olan ülke yöneticilerinin, kendi devamlılıklarının güvencesi olarak bazı değerli ulusal aktifleri ellerinde tutmak ve bu kaldıracı yüksek tutmak için çalışma gösterdiklerini de söylemek gerekir.57
52
53
54
55
56
Woetzel, agm.
The Rise of State Capitalism, The Economist, s.11agm.
“The Rise of State Capitalism”, The Economist, s.11 agm.
Lyons, agm
Robert D.Atkinson, “The Rise of The New Mercantilism”, The Globalist, May 30,2008, http://www.theglobalit.com/printStoryId.aspx?StoryId=7027 (06.01.2011)
57 Bu konuda Rusya’da yaşananlarla ilgili olarak, S.P.Peregudov, Business and Burecaucracy in Russia, Russian
Politics and Law, vol.47,no.4 July-August 2009
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
87
Ersin DEDEKOCA
Bremmer’in “politika ve ekonomini kesişmesi”(intersection of politic and economics) olarak nitelediği bu yaşananlara, yukarıdaki iki örnek dışında Hindistan,
Brezilya, Türkiye ve Meksika’yı örnek olarak vermekte; ABD, İngiltere ve Japonya’da da, 2008 krizinden sonra “serbest piyasa kapitalizmi”nin uzun dönem sürdürülebilirliği hakkında tereddütler uyandığını belirtmekte,58 buna ek olarak da,
2008 krizi sonrası en büyük darbeyi, piyasa sisteminin kalesi sayılan gelişmiş ülkelerin alması; buna karşılık Çin, global ticarete daha az entegre olmuş Hindistan,
Mısır ile, toksik banka varlıklarına bulaşmamış diğer bazı gelişmekte olan ülkelerin
daha az etkilenmelerinin de, serbest piyasa ekonomisi kuramının ve gerçeğinin altını oyan bir diğer faktör olduğu vurgulanmaktadır.59
2007-09 arasında yaşananların, serbest piyasa tutuculuğunu geriye götüreceği;
yaşanan krizin ehliyetli politik liderlik ve aktif hükümet gerekliliğinin artık oy verenlerce anlaşılmış olduğu; bireylerin politikacı ve bazı kurumlara güveninin,
banka sistemine olan nefreti ölçüsünde sarsıldığını belirten çalışmada60ayrıca; 4,0
olarak nitelenen günümüz kapitalizminde hükümet ve piyasa arasında yeni ve karmaşık bir ilişki yumağı olacağı, dünyanın artık körü körüne piyasa çözümü odaklı
olmayacağı, bireyin uluslararası kurumlara yetki devrinden öte, demokratik yolla
seçilecek yönetici ve saygın düzenleyicilerin daha güçlendirilmesini isteyeceği öngörüleri bulunmaktadır.61 Tümüyle pazara dayalı kapitalizm (free-market capitalism) ve gevşek kurallı (deregulation) dönemin sonuna gelindiği konusundaki
katıldığımız bir diğer görüşü de belirtirken;62 son olarak, yukarıda açıklamaya çalıştığımız nedenlerin yanında, giderek devlet yönetiminde daha çok hakim olan
“yumuşak güç-soft power” yaklaşımının bir yan ürünü olarak ortaya çıkan ve
zaman içinde gelişmiş ülkeleri daha da çok etkileyecek olan ve yakın bir zamanda
ortadan kalkması ufukta görülmeyen63 “devlet kapitalizmi”yönlü bu değişimin
sürdürülebilirliği, globalleşmenin yarattığı orta sınıfa sürdürülebilir refah sunulması ve “yozlaşma”dan uzak durmasına, alternatif yeni doktrinler üretilmesine
bağlı olacağını söyleyebiliriz.
SONUÇ
2000’li yılların başından itibaren, ABD ve AB gibi, Batılı gelişmiş ekonomiler
dışında kalan ve çoğu G20 üyesi olan Çin, Rusya, Suudi Arabistan otokratik Körfez ülkelerinde “devlet kapitalizmi”nin yaygınlaştığını görmekteyiz. Siyasilere, “li58
59
60
61
62
Bremmer, age. s.22
Bremmer, age. s.83,166
Kaletsky, age. s.269,270
Kalatsky, s.331-334
Roger C.Altman, Globalization in Retreat, Foreign Affairs, Jul/Aug.2009, Vol.88,issue.4, s.2-7,
http://www.foreignaffairs.com/articles/65153/roger-c-altman/globalization-in-retreat (20.11.2011)
63 Beremmer, agm, ; Ian Bremmer, “Q&A With Ian Bremmer on State Capitalism”, Foreign Affairs, April 28,
2009, http://www.foreignaffairs.com/print/65076 (1.02.2012); Arief Budiman, Diaan-Yi Lin, and Seelan
Singham, agm.
88
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Devlet Yoluyla Kapitalizm
beral kapitalizm” dönemine göre daha çok “güç” sağlayan ve “yeni elitler” yaratan
“devlet kapitalizmi”nin özellikle, “yükselen ekonomiler” olarak adlandırılan Çin’in
yanı sıra Brezilya, Rusya, Hindistan ve Singapur’da oldukça etkin olduğu ve bunlara son zamanlarda Güney Afrika’nın da eklendiği gözlenmektedir. Bir diğer ifade
ile, anılan ülkelerde, liberal ekonomistlerin “görünmez el” i yerine, “devlet kapitalizmi”nin “görünen el”inin piyasaya müdahale etmekte ve bu “ekonomik alandaki devlet güçlenmesi” daha çok bazı stratejik sektörlerde (stratejik enerji
varlıklarında) yoğunlaşmaktadır.
Son dönemde ABD, Avrupa ve geri kalan gelişmiş ülkelerin çoğunda görülen
“devlet müdahalesi” dalgasının, son ekonomik krizin yarattığı sıkıntı ve sancıları
hafifletmeye, resesyon tehlikesini azaltmaya yönelik olup, ekonomiyi yönetmek
gibi bir iddia taşımadığını, “devlet kapitalizmi”nin bu ülkelerde, piyasanın kendi
özgün işlerliğinin aksadığı durumlarda ekonominin itici gücü işlevini gördüğünü
söyleyebiliriz. Gelişmekte olan ve özellikle otokratik rejimlerin hakim olduğu ülkelerde ise, serbest pazar ekonomisi doktrinine reaksiyonu içeren “ağır bir devlet
eli” şeklinde bir dönüşüm olduğunu ve bu gelişmenin ekonomik faaliyet ve özellikle ülke içi politik gücün iç içe geçmesine, siyasilerin yetki ve etkilerini artırmasına yol açtığı çok açık bir gerçektir. Diğer yandan, kamu sermayeli şirketlerin,
doğrudan veya örtülü olarak devletten destek alarak kendilerine farklı bir güvence
yaratmaları ve piyasayı düzenleyen merci olan devlet tarafından sahip olunmaları
nedeniyle rekabet koşullarındaki eşitliğin bozulduğu da göze çarpmaktadır. Konunun bir diğer farklı boyutu da, kamusal sermayeli şirketlerin olduğu bir ortamda, devletin “ekonomik ağırlığı”nın artması, “yetkinin kötüye kullanılması”na
da yol açma olasılığıdır. Kamu sermayeli şirketlerin ekonomide daha fazla paya
sahip olduğu ülkelerin “şeffaflık ligi”nde alt sıralarda yer almaları, bu tehlikeli olasılığın hayata geçmesini kolaylaştırabilir.
Anılan trendin zaman süreci ile ilgili olarak da, “devlet kapitalizmi” yönlü bu
değişimin devamının, globalleşmenin yarattığı orta sınıfa “sürdürülebilir refah”
sunulması ve “yozlaşma”dan uzak durmasına, alternatif yeni doktrinler üretilmesine bağlı olacağını söyleyebiliriz.
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12
89
.

Benzer belgeler