İlgili dosyayı indirmek için tıklayın

Transkript

İlgili dosyayı indirmek için tıklayın
Türk Eğitim Bilimleri Dergisi
Bahar 2009, 7(2), 237-
GAZETELERDE ÖTEKİLEŞTİRME PRATİKLERİ:
Türk Basını Üzerine Bir İnceleme
Yurdagül BEZİRGAN ARAR Nuri BİLGİN
ÖZET
Birey ve grupların ‘farklılık’ karşısındaki tepkileri, rekabet, işbirliği, tolerans, birlikte
yaşama yönünde olabileceği gibi, düşmanlık, dışlama şeklinde de olabilir. Bu ikinci tepkiler,
çoğu kez gruplar arası ilişkilerde ötekileştirme eğiliminin bir göstergesi olarak gözlenir.
Çatışma içinde bulunan gruplar, kendi grup kimliklerini (iç grup) olumlu imajlarla temsil
ederken; diğer grubu (dış grup) olumsuz imajlarla temsil eder. Günlük konuşmalar yanında
medya metinlerinde de gözlenen ötekileştirme, böylece kimlik inşa etme sürecinin önemli bir
parçası haline gelir.
Bu çalışmada, ötekileştirme eğilimi gruplar arası ilişkiler bağlamında, Türk basınından 4
ulusal gazetenin 1979-2005 yılları arasındaki nüshaları üzerinde yapılmış bir araştırmanın
(Bezirgan Arar, 2009) sonuçlarına dayanarak ortaya konulmaktadır. Türk basınının dönem
boyunca ötekileştirme eğiliminin seyri ve bu eğilimin dayandığı akıl yürütme tarzları, haber
metinleri üzerine odaklanarak örneklendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Ötekileştirme, Ötekileştirme Stilleri, Dışlama, Kategorizasyon, Türk
Basını.
OTHERING PRACTICES IN NEWSPAPERS:
An Analysis on Turkish Press
ABSTRACT
Individuals and groups react to ‘difference’ with competition, agreement, tolerance, inclusion
or exclusion. Some of these reactions indicate the othering tendency more. Groups who are in
conflict with each other, represent their own group identities (in group) with positive images,
but on the contrary, represent the other group identities (out group) with negative images.
Thus the othering which is observed both in daily conversations and media texts, becomes an
important part of idendity construction process.
In this study, othering tendency is displayed in the context of intergroup relations and
examined by the findings of a research (Bezirgan Arar, 2009) which covers 4 newspapers
from Turkish Press including 1979-2005 period. Othering tendency of Turkish Press and its
implication forms are probed by focusing on news texts.
Keywords: Othering, Othering Styles, Categorization, Exclusion, Turkish Pres.


Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü, Dr.
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü, Prof. Dr.
İletişim 2003/18
2
Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin
Giriş
İnsanın içinde bulunduğu kültürel dünyayı oluşturan kişiler, nesneler, olaylar
ve durumlar, bir takım sosyal anlamlarla yüklüdür ve bu anlamda sosyal birer
gerçeklik olarak inşa edilmişlerdir. Sosyal dünyamızın dokusunu oluşturan tüm bu
şeyler, ne saydamdır, ne de çıplak brüt verilerdir; anlaşılmak için belirli algı ve
yorum ızgaralarından geçirilerek anlamlandırılmaları gerekir.
İnsanın dünyayı anlamlandırma konusunda en önemli etkinliği
kategorizasyondur. Kategorizasyon, insanın fiziksel ve sosyal çevresini kategoriler
halinde bölümlemesi ve çevredeki çeşitli öğeleri bu kategorilere yerleştirme etkinliği
ve sürecidir. Bu süreçte çok çeşitli insan, eşya ve olay kategorileri kullanılabilir;
örneğin insanlar, meslek, yaş, cinsiyet, gelir düzeyi, yerleşim yeri gibi çeşitli
kriterlere göre gruplandırılabildiği gibi aidiyet kriterine göre, ‘biz’ ve ‘onlar’ veya iç
grup (in-group) ve dış grup (out-group) şeklinde de kategorilendirilebilir.
Sosyal psikologlar (Bruner, Goodnow ve Austin, 1956)1 bu konudaki ilk
çalışmalardan itibaren kategorilendirmenin çeşitli işlevleri olduğunu vurgulamıştır:
Çevrenin karmaşıklığını azaltmak: (her bir öğeyi tek tek ve tekil özelliklerinde
kavramak yerine kategoriler halinde algılamak); yeni şeyleri mevcut
kategorilerimizden hareketle tanımak; davranış ve eylemlerimizi yönlendirmek;
kategorilerimizi pekiştirmek; olay, kişi veya nesne sınıflarını düzenlemek ve
birbiriyle ilişkilendirmek gibi.
Kategorizasyon öncelikle bilişsel temelli bir insan etkinliğidir; pratikte son
derece hayati bir rol oynar; çevremizdeki şeylerden, belirli bir açıdan benzer ve
farklı olanları toplamayı sağlar; bu sayede anlamlı, açıklanabilir ve öngörülebilir bir
dünya temsili oluşturulur. Bunu yaparken çevreden gelen enformasyonları ayıklar,
süzgeçten geçirir, uyaranlar arasındaki bazı benzerlikleri abartıp bazı farklılıkları da
görmezden gelerek gerçekliği basitleştiririz (Fiske ve Taylor, 1991). Dil
pratiklerimiz de kategorilendirici bir özelliktedir. Karşılaştığımız uyaranları “bu
nedir/kimdir?” sorularıyla karşılar ve kategorileri belirten sözcükler sayesinde tasnif
ederiz, yani bir kategoriye sokarız. Sapir-Whorf Hipotezi’yle vurgulandığı gibi
(Jandt, 1998: 129), dilin kategorileri, algı ve düşüncelerimizi de etkiler.
İki kategori arasındaki kontrast belirgin olduğu ölçüde, kategorilendirme de
etkili olur; bu nedenle çoğu kez, kategoriler arası fark abartılarak kontrast da artırılır
1
Leyens, J P (1983), Sommes-nous tous des psychologues?, Bruxelles: Pierre Mardaga, s. 11-13’den
alıntı.
Bahar 2010, Sayı:30
Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme
3
(Doise, 2003: 254). Bu Tajfel’in ilk çalışmalarının da bir örneğidir; çeşitli nesneler,
farklı kategoriler halinde gruplandırıldığında, yukarıdaki örneğe benzer bir şekilde,
aynı kategorideki nesneler, birbirinden fiziksel olarak farklı da olsalar, benzer olarak
algılanırlar.
Gruplar Arası İlişkilerde Kategorizasyon ve Ötekileştirme
Sosyal gruplara ilişkin kategoriler söz konusu olduğunda, aidiyet grubu ile
dış grupların kontrast haline sokulması, gruplar arası farklılığın büyütülmesi ve iç ve
dış grupların üyelerinin ortak bir paydada (insanlık) birleşememesi sonucunu
doğurmaktadır. Üstelik grup aidiyeti salt kognitif bir ayırmaya tekabül etmemekte;
aidiyet vasıtasıyla öz-saygıyı yükseltme ihtiyacı nedeniyle, duygusal bir renge
boyanmaktadır. Bu ihtiyaç, ait olunan grubun, olumlu özelliklerle yüklenmesine; dış
grubunsa olumsuz olarak nitelenmesine yol açmaktadır.
Belirli bir grubun üyelerinin, salt bu gruba aidiyetleri dolayısıyla bir başka grup
tarafından farklı bir gözle görülmesi ve dolayısıyla olumsuzlanması, ötekileştirme
olgusunun temelidir. Kuşkusuz, farklı olanlarla ilişkilerimiz geniş bir yelpaze
oluşturur. Bu ilişkiler işbirliği ve birlikte yaşama yönünde gelişebildiği gibi,
yabancılık, rekabet, dışlama, düşmanlık gibi biçimler de alabilir. Bu ilişki çeşitliliği
dikkate alınarak denilebilir ki her ötekileştirmenin temelinde bir kategorilendirme
vardır, ama her kategorilendirmenin sonucu ötekileştirme değildir.
Gerçekte, insanları içine yerleştirdiğimiz kategorilerin çeşitliliği ve çokluğu
dikkate alınırsa, farklı olanlarla ilişki, sosyal yaşamın en belirgin çizgilerindendir.
Bu farklılık, bir takım boyutlarda saptanan eşitsizlik durumundan ayırt edilerek ve
daha derinleştirilerek ‘başkalık’ (alterite) anlamında alındığında, bir tür karşıtlık
ilişkisini çağrıştırır. Ancak her tür karşıtlık, ötekileştirmeye yol açmadığı gibi, karşıt
olanların birbirini tamamlaması ve bir arada bulunması da mümkündür. Bu nedenle
ötekileştirmeyi, esas olarak sosyal dışlamayla karakterize etmek daha doğru
görünmektedir.
Anlam ölçümüyle ilgilenen sosyal psikologların vurguladığı üzere, insan
zihninin çeşitli kişi, şey veya durumları iki uçlu sıfatlara göre, yani iki karşıt kutup
arasına yerleştirerek kavrama eğiliminde olduğu dikkate alınırsa, başkalık, aynılığın
öteki yüzüdür. Kişi veya grupların kendilerini tanımlama tarzı, “negatif tanımlama”
yolundan, ne ya da kim olmadıklarını belirtmekten geçmektedir. Buna göre, insan
zihninde biz, ‘onlar’a; burası ‘başka yer’e, beriki ‘öteki’ne göre kurgulanmaktadır.
Bu açıdan baktığımızda, bir grubun ötekileştirilmesi, bir kimlik tanımına hizmet
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
4
Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin
etmesi ve bu anlamda da meşrulaştırılmış bir dışlama durumunda netlik
kazanmaktadır.
Öte yandan günümüzde, küreselleşmenin baskısı, modernleşmedeki
aşırılıklar veya başarısızlıklar, büyük ideolojilerin yıkılması gibi çeşitli nedenlerle
kolektif kimlik arayışlarının artışı, etnik ve dinsel nitelikli kökensel toplulukları ve
cemaat tipi örgütlenmeleri ön plana çıkarmaktadır. Bu sürecin uzantısında, gruplar
arası ilişkiler çok daha çatışmalı bir hale gelmektedir. Zira ‘özsel’ iddiaları
nedeniyle birbirine göre antagonist konumlarda bulunan ve kaynakları yetersiz
toplumlarda çıkarları çelişen bu tür topluluk veya örgütlerin birbiriyle uzlaşması son
derece problematiktir. Gerçek çatışmalar teorisinin öngördüğü üzere, ortak bir proje
yokluğunda bu tür gruplar, birbirini ötekileştirmeye eğilimli olacaktır. Bu eğilimi
telafi edecek ve bir bakıma insan ilişkilerinde entropiyi dengeleyecek psiko-sosyal
mekanizmalar, normatif ve hukuksal çerçeveler bulunmadığında, söz konusu eğilim,
sadece bir yatkınlık olmaktan çıkarak eyleme dönüşecektir.
Nitekim çıkar çatışması içinde bulunan gruplar, çoğu kez kendilerine ve
diğerine karşı farklı bir tutum izleme; kendine hoşgörülü, diğerine karşı anlayışsız
davranma; ilişkilerinde birbirinin imajını bozma, kişi veya grubun tekil özelliklerini
silme, değersizleştirme, ayrımcılık yapma eğilimindedir. Aidiyet grubu üyeleri özsel
olarak iyi, diğerleri ise özsel olarak kötü sayılır. Vinsonneau’ya göre (2002: 205) bu,
ontolojikleştirme yaklaşımıdır; iç grupta arzu edilmeyen, dış grupta ise arzu edilen
davranışlar tesadüfe bağlanır. “Eş zamanlı olarak grup üyelerinin aşırı yüceltilmesi
dış grubunkilerin ise yerilmesi, iyi ve kötünün, sosyal aktörlerin tözüne
yerleştirilmesi sağlanır”.
Farklıklara karşı olumsuz yaklaşımlar, tarih boyunca hemen her toplumda
görülmüştür. Bu genellik, ötekileştirmenin araçsal niteliğiyle ilgilidir. Çünkü
dışlama ve ayrımcılık tepkileri, bedava olgular olmayıp grupların çıkarına hizmet
etmektedir. İki grubun ilişkisinde iktidar veya güçlü konumda bulunan taraf,
dışladığı grubu kaynaklardan mahrum etme ve bunu meşrulaştırma imkânına
kavuşmaktadır. Üstelik her dışlama, grup içi sosyal bağı da pekiştirmektedir.
Dışlananlar, kötü, tehlikeli veya ‘riskli’ olduğuna göre, her dışlama aidiyet grubunun
arındığı hissine ve üyelerinin güvenlik duygusuna hizmet etmektedir. Nitekim
günümüzde de pek çok ülkede, özellikle seçimler arifesinde ortak düşmanlar
yaratarak, sosyal bağın tesisi yoluna gidilmekte; bir iç grup, yani ‘biz’ oluşturmak
için biz’in negatif garantisi gibi işlev görecek bir dış grup, yani ‘onlar’
kurgulanmaktadır; heterofobi beslenmektedir. Bu, muhayyel bir karşıt inşası, kısaca
ötekinin icadıdır.
Bahar 2010, Sayı:30
Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme
5
Ötekileştirmenin Zihinsel Patikaları
Ötekileştirme, bir dış grup (out group) hakkında olumsuz bir sosyal temsil
geliştirmek; yani bu grubun aleyhinde, aidiyet grubumuzdan farklılaştırıcı bir takım
tutum, kanaat, inanç, imaj ve anlamlar, önyargı ve stereotipler oluşturmaktır. Bunlar,
günlük konuşmalar içerisinde ve kitle iletişim kanallarında şekillenirler. Dolayısıyla
çeşitli grupların ötekileştirilmesinde, medya önemli bir rol oynar. Bu bakımdan
medyada ötekileştirme pratiklerinin incelenmesi (Gitlin, 1980; Chomsky, 1993;
Brookes, 1995, Myers ve ark., 1996, vb.), iletişim sorunlarıyla ilgilenen
araştırmacılar kadar, kamusal yaşamın aktörleri için de büyük önem taşımaktadır.
Kişi ve grupların birbirine ilişkin algı ve beklentilerinin şekillenmesinde, kitle
iletişim araçlarından her birinin etkililiği ve payı, muhakkak ki birbirinden oldukça
farklıdır. Bu açıdan bakıldığında, radyo ve televizyona kıyasla, tarihsel olarak daha
eski olması ve alıcısının daha aktif bir katılımını gerektirmesi bakımından yazılı
basının, somut bir deyişle gazetelerin ağırlıklı bir rolü vardır. Gazeteler alıcıyı
ilgilendirme/çekme, yalın fikirler oluşturma, eyleme itme boyutlarında, diğer bazı
iletişim araçlarına göre güçlü bir konumda bulunmaktadır (Moles, 1974).
Yöntem
Bu teorik çerçevede düzenlenen araştırmamız, Bezirgan-Arar (2009)
tarafından Türk basınından bazı gazetelerin haber başlıklarındaki ötekileştirmeler
konusunda yapılan bir çalışmanın arşivinin, yani veri kütüğünün farklı bir açıdan
analizine dayanmaktadır. Bu veri kütüğü, Türk basınından seçilmiş farklı
yönelimlerden 4 ulusal gazetenin 1979 ile 2005 yılları arasındaki haber
başlıklarından oluşmaktadır. Analiz için oluşturulan örneklemde, yayın sürelerindeki
farklılıklar nedeniyle Cumhuriyet, Hürriyet, Tercüman ve Zaman’ın oluşturduğu bu
4 gazeteden, ilk ikisinin söz konusu dönemin tümü boyunca; Tercüman’ın 1991’e
kadar, Zaman’ın ise 1987’den itibaren yayınlanan sayıları dikkate alınmıştır.
Örneklem, her gazeteden haftada bir günün nüshası (Çarşamba) seçilerek tesadüfî
olarak oluşturulmuştur. Böylece Cumhuriyet gazetesinden 1.625, Hürriyet
gazetesinden 1.592, Tercüman gazetesinden 740 ve Zaman gazetesinden 1.292
nüsha örnekleme dahil edilmiştir. Bu sayılar, 4 gazete için toplam 4.368 haftaya
tekabül etmektedir.
Araştırmanın haber başlıklarına odaklanması, rastlantısal veya keyfi bir
tutumun ifadesi değildir. Gazetelerin etkisi, büyük oranda ilk sayfa haberlerinin ve
manşetlerinin etkisidir. Zira haber manşetleri, gazeteler için bir tür vitrin işlevi
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
6
Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin
gördüğü ölçüde, bir haberde en çok kafa yorulan ifadelerden oluşur. Gazeteler için
Goffman anlamında bir ‘cephe görüntüsü’ sunan manşetler, haberin çekiciliğinin
artırılması, okuyucuların dikkatinin odaklaştırılması, ‘öncelik etkisi’ (primacy effect)
yaratılması, hedeflere ilişkin izlenim oluşumu ve yönetimi (impression
management) bakımından büyük önem taşır ve özenle düzenlenir.
Gazetelerde haberlerin işlenmesi, haberlere konu olan kişi veya grupların,
olay veya durumların birebir yansıtılmasına indirgenemez. Gazeteci, bunların bir
kopyasını çıkarmak, yeniden üretmekten ziyade, belirli bir koda ve birtakım
tekniklere göre haber üretmektedir (Bilgin, 1978). Gazete haberlerinde anlatılanlar,
brüt ve yalın gerçeklik değil; inşa edilmiş bir gerçekliktir. Haberleştirme, bir inşa
etkinliğidir. Bu etkinlik, her şeyden önce anlatımda ve dilde kendini gösterir.
Araştırmamızda ilk olarak, De Vito’nun tipolojisine uygun olarak, gazetecilerin akıl
yürütme ve argümantasyon süreci üstünde durulmuş ve çeşitli muhakeme stilleri
örneklenmiştir.
Bulgular
Gazetelerde ilk sayfada yer alan ve manşetten verilen haberler, genelde
betimsel bir stilden ziyade değerlendirici (evaluatif) stilde verilir. Bu normatif stilde,
haber konusu kişi veya grubun, olay veya durumun çağın ve toplumun anlayışına
uygun kriterlere göre yargılanması söz konusudur. Her yargı bir argüman temelinde
oluşturulur. Argümanlar belirli bir düşünceye, olaya, sonuca veya gelişmeye inanma
sebeplerinden oluşur; bu sebeplerden hareketle bir sonuca varma süreci, akıl
yürütmedir. İletişim olgularında gözlenen akıl yürütme tipleri (De Vito, 1993: 330334), gazetecilerin pratiğine de uyarlanabilir ve bunları örneklerle şöyle sıralamak
mümkündür:
 Tümevarım yoluyla sonuç çıkarma: Bu akıl yürütme tarzında, mevcut
öğeleri veya seçenekleri gözden geçirmeden genel bir sonuca varmak söz
konusudur. Ancak pratikte 1-2 kenti görülen bir bölge veya ülke hakkında yargıya
varmak gibi, gazeteler de bazen bir iki örnekten hareketle iddialarda bulunmakta;
yeterli örnek olmadan, istisnalar dikkate alınmadan ve farklı olayları kapsayan bir
çeşitlilik sağlamadan dar bir yelpaze içinde sonuca varmaktadırlar. Örneğin;
- “Dinslaken’de 9 yaşındaki Türk çocuğunu kaçıran Almanlar, Kaya ailesine
telefon etti ‘Çocuğu öldürdük.’...”; “ Yabancı düşmanlığı vahşete dönüştü” (T, 14
Temmuz 1982).
Bahar 2010, Sayı:30
Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme
7
- “Her 24 dakikada bir cinayet işleniyor, Amerikalı artık sokağa çıkamıyor,
kapısına kilit üstüne kilit vuruyor, tek başına gezmekten kaçınıyor”; “Amerikan
toplumu bunalım geçiriyor” (H, 1 Nisan 1981).
 Analoji yoluyla sonuca varma: Bu tip akıl yürütmede, benzerleri kıyasla
sonuç çıkarma söz konusudur ve bu mantıksal bir kanıt sağlamaktan ziyade, bir fikir
geliştirmeye yöneliktir. Bunun için ya aynı tür öğeler (gıdalar, arabalar, kişiler,
ülkeler) ya da farklı sınıftan öğeler karşılaştırılır. Örneğin;
- (PKK için) “Ermeni gibi vuruyorlar“ (Z, 27 Ekim 1993).
- “Miloseviç’ten Saddam taktiği...” (Z, 14 Ekim 1998).
- “Şaron’a Hitler benzetmesi...” (C, 3 Nisan 2002).
 Nedensel akıl yürütme: Burada bir nedenden hareketle sonuca varma
(bazen de tersi) söz konusudur. Pratikte gazeteler, çoğu kez, bir sonucu bir nedene
bağlarken, diğer nedenlerden ileri gelme ihtimalini dikkate almamakta veya
nedensel bir bağ yerine zamansal bir ardışıklık olma ihtimalini hesaplamamaktadır.
Örneğin;
- “Etme, Bulma dünyasıdır bu… Ermenilerle Fransa’nın başı dertte” (H, 18
Kasım 1981).
- “Fena azdılar… ‘Metris gafleti’ yıkıcı ve bölücü örgütlere cesaret verdi” (H,
30 Mart 1988).
 Bir takım işaret veya göstergelerden hareketle akıl yürütme: Burada
gazetecinin tıpkı hekimler gibi, bir duruma eşlik eden, onunla birlikte gözlenen
işaretlere bakarak sonuç çıkarması söz konusudur. Ancak pratikte çoğu kez,
incelenen durumun başka göstergelerinin bulunup bulunmadığı kontrol
edilmemekte, çelişkili işaretler olup olmadığına bakılmamaktadır. Örneğin;
- “Stohos Gazetesi’nin Yunanistan Genelkurmay Başkanlığı bütçesiyle
hazırlayıp tüm birliklere ve dünya kamuoyuna dağıttığı Megali İdea haritasında
‘Milli uyanış hayal değil’ yazılı!... Yunan basını hezeyanlarını sürdürüyor” (Z, 2
Eylül 1992).
- “Dört kentte Türklere ait ev ve işyerleri yine kundaklandı... Naziler top
yekûn saldırıya geçti” (C, 9 Haziran 1993).
- “Pakistan, Afganistan, İran ve Suriye’deki uyuşturucu üretimi ve tüketimi
endişe verici boyutlara ulaştı... İslam ülkeleri uyuşturucu batağı” (C, 10 Ağustos
1994).
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
8
Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin
 Tümdengelim yoluyla sonuç çıkarma: Bu tip akıl yürütmede genel bir
kuraldan veya bir olgudan sonuç çıkarma söz konusudur ve bu, mantıksal bir akıl
yürütme tarzıdır. Örneğin;
- “Kiliseden sinsi tuzak.. İşte münafıkça taktikleri… İslâmi değerlere saygılı
görünerek Müslümanlara Hıristiyanlığı telkin edecekler” (Z, 9 Haziran 1993).
- “Avrupa’da hortlayan hastalık: Nazizm...” (C, 3 Mayıs 2000).
- “Global kapitalizm, ülkelerin kültürel değerlerine ve siyasetlerine de
saldırıyor...” (C, 9 Eylül 1998).
Tüm bu akıl yürütme tarzları, kurallarına dikkat edilmediği ve gerekleri
yerine getirilmediğinde hatalı sonuçlara götürür. Gazeteciler, zaman darlığı ve çaba
tasarrufuna giderek sıradan insanların günlük çıkarımlarında sıklıkla görülen
zihinsel kestirmelere başvurur. Böylece, çeşitli ikna biçimlerinde ortak olan ve
aşağıda sıralanan ‘hatalı argüman’ kullanımları görülür (Ruggiero, 1990):

Etiketleme: Gazetenin bir gruba veya ideolojiye pejoratif bir etiket
yapıştırmasını belirtir. Bununla alıcı kitle, argümanları incelemeden grubu mahkûm
etmeye sevk edilir. Örneğin;
- “Freudçuluk çağdışı” (Z, 1 Temmuz 1992).
- “Faşist terör tırmanıyor” (C, 6 Mayıs 1998).
- “Irkçı İngilizler, Alpay’ı astılar“ (H, 15 Ekim 2003).

Cazip genelleştirmeler: Okur kitlesinin önem verdiği şeylerle
(demokrasi, kuzey Amerikan yaşam tarzı, din kardeşliği gibi) çağrışıma sokulan bir
fikrin kabul ettirilmesi çabasıdır. Örneğin;
- “Batı Sevr’i hortlatıyor… Avrupa ‘Türkiye toprakları’ üzerinde
Ermenilerden sonra..” (T, 14 Eylül 1988).
- (Danimarka için)”...Dine hakaret özgürlük olamaz” (Z, 21 Aralık 2005).
- “Üniversitelerde MHP kadrolaşması...” (C, 12 Temmuz 2000).

Fikir transferi: Bir fikrin, kitlece onaylanan bir şeye veya
onaylanmayan bir şeye bağlanmasını ifade etmektedir. Örneğin;
- (Onaylanan fikir, demokrat
demokrasizede” (Z, 1 Temmuz 1992).
gelenek
çizgisinde)
“İmam-hatipliler
- (Onaylanmayan önerinin tehlikesine işaret etme) “İSKİ’nin sürgün kampı
‘Nazi kampı’na döndü” (C, 12 Şubat 1997).
Bahar 2010, Sayı:30
Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme
9

Onaylatma: Gazetecinin, kendi görüşünü belirtirken bir uzmanın veya
kişinin otoritesine referansta bulunmasını ifade eder. Burada bir mercîye onaylatma,
alıcı kitlenin sevdiği birini referans gösterme söz konusudur. Örneğin;
- “Carter’ın danışmanı Dr. Paul Henze: Terörü Sovyetler Birliği destekliyor”
(T, 6 Ekim 1982).
- “Uluslararası Terörizm Sempozyumu’na katılan yerli ve yabancı ilim
adamları aynı noktada birleştiler: ‘Ermeni terörünü de Rusya destekliyor” (T, 18
Nisan 1984).
- “Batı’dan demokrasi dersi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, RP’nin
kapatılmasında Türkiye’yi haklı buldu” (C, 1 Ağustos 2001).

Sıradan insanlarla özdeşleşme: Gazetecinin alıcı kitlesiyle
özdeşleşmesini, gazeteci ve söyleminin, halkın içinden çıktığı duygusunun
yaratılmasını belirtir. Örneğin;
- (Ermeni terör örgütü ASALA’nın eyleminin ardından) “Gazap ve infial
doluyuz... Kanınız tarihe miras kalmayacak... Milletimizden kopartılan altı
evladımızı, toprağa verdik” (T, 11 Ağustos 1982).
- “Kahreden çaresizlik! Köylüler baskına gelen eşkıyaya karşı direnmek,
karşı koymak istiyorlardı ama…” (T, 8 Temmuz 1987).

Seçici argümantasyon: Gazetecinin olayları doğallığından çıkarması ve
hatta kanıtları tahrif pahasına da olsa kendi görüşünü destekleyen örnekleri, taraflı
kanıt ve argümanları seçmesini ifade eder. Örneğin;
- “(K. Çocukevi’nde üşüyen bir grup çocuk resmiyle birlikte) ‘Adil düzen’
çocukları üşütüyor” (C, 1 Aralık 1993).
- “NATO’da İslam korkusu… İspanyol parlamenter: Batı demokrasiyi değil,
İslam karşıtı baskıcı rejimleri destekliyor” (Z, 19 Mayıs 1993).

Sürükleme etkisine başvurma: Gazetecinin söyleminde, herkesin böyle
yaptığını, akıllı insanların böyle düşündüğünü ileri sürerek bir fikri kabul veya ret
ettirmeye uğraşmasıdır. Örneğin;
- “Terör ve şeriatın gölgeleyemediği törenlere tüm yurtta halk coşkuyla
katıldı... Cumhuriyet sevinci” (C, 30 Ekim 1996).
- “Dünya Papandreu ile alay ediyor… Yunanistan Başbakanı’nın ‘zırva’larına
cevap bile vermeyeceğiz" (H, 3 Mart 1982).
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
10
Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin
Ötekileştirmenin etkili yollarından birisi de metaforlar kullanmaktır. Bu
yaygın dil pratiğinde, daha önce farklı bir bağlamda kullanılmış bir terimi, bir başka
bağlamda kullanmak söz konusudur. Gittikçe ‘uslanan’ haşarı bir genç veya
bilgeleşen bir politikacı için ‘törpülenme’ deyiminin (aynı şekilde günlük yaşamda o
anda hatırlanamayan tırnak törpüsü yerine ‘eye’ denilmesi), ihaneti belirtmek için
‘hançer’ (Fransız meclisinin 1915 olaylarıyla ilgili kararının basının manşetlerinde
‘Fransız hançeri’ olarak ifade edilmesi), seçim zaferini ifade etmek için ‘süpürge’
(“sandıkta rakiplerini sildi süpürdü” gibi) sözcüğünün kullanımı gibi. Analojik
ikame yoluyla bir şeyden diğerine anlam transferi yapan metafor, bir başkası yerine
kullanılan bir sözcük veya soyut bir sözcük yerine kullanılan somut bir sözcüktür.
Günlük dilde metaforların sıklıkla kullanılması, onları ikna mesajlarının da önemli
bir öğesi haline getirmektedir. Örneğin;
- “PKK, posta trenine filmlerdeki Kızılderililer gibi saldırdı” (H, 4 Eylül
1991).
- “Osmanlı’yı içerden yıkmaya çalışan dış güçler, misyoner okullarını çok
iyi kullandılar. Misyoner okulları bağrımızdaki hançer ” (Z., 3 Ağustos 1994).
- “RP’nin kültür terörü” (C, 2 Kasım 1994).
- “ Kuzey Irak çıbanbaşı ” (Z, 3 Mayıs 1995).
- (Sırp katliamı hakkında) “Kan çiçekleri” (H, 30 Ağustos 1995).
Ötekileştirme Tarz ve Pratikleri
Zihinsel ve işlemsel yollarını gözden geçirdiğimiz ötekileştirme olgusu,
somut olarak gazetelerin pratiğinde çeşitli biçimlere bürünmektedir. Dış grup
üyelerini bir araya toplayarak kategorilendirmek, zorunlu olarak dile başvurmayı ve
etiketlemeyi içermektedir. Dış gruplar hakkında kullanılan etiketler, gruplar
arasındaki ilişkilere göre ‘basit adlandırma’ ile ‘düşmanlık derecesinde damgalama’
arasında farklı düzeylerde bulunmaktadır. Ayrımcılığa yol açacak ölçüde
etiketlendirme, bir tür damgalama şeklini alır. Moscovici’nin ifadesiyle (2002: 27),
“acı, azap ve aşağılanma üreten damgalama, kişinin insan olma niteliğini kısmen
veya tümden yadsır; çünkü damgalılar onları soyutlayan, diğerleriyle temaslarını
engelleyen, onları ayrı bir türe koyan farklı bir ontolojik düzleme sokulur”.
Literatürde araştırmacıların, inceledikleri metin ve alanlara göre farklı
ötekileştirme pratiklerine başvurdukları gözlenmektedir (Bar-Tal, 1989 ve 1990;
Oren ve Bar-Tal, 2005; Volpato ve Cantone, 2005). Yukarıda yöntem bölümünde
Bahar 2010, Sayı:30
Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme
11
kapsamı ve özellikleri belirtilen 5.249 haberlik gazete örneklemi üzerinde daha önce
yapılan bir araştırmada (Bezirgan Arar ve Bilgin, 2009) 16 ötekileştirme tarzı
saptanmıştır. Söz konusu gazetelerin, uzun bir zaman diliminde ötekileştirme
eğilimlerine bakıldığında, Cumhuriyet’te 27 yıl için 842, Hürriyet’te yine 27 yıl için
826, Tercüman’da 12 yıl için 474 ve Zaman gazetesinde 18 yıl için 862 sayılarına
ulaşılmaktadır. Bir gazetenin ötekileştirme eğilimi yıldan yıla aynı şekilde
seyretmemekte; bazı yıllar güçlenirken bazı yıllar zayıflamaktadır. Öte yandan
gazetelerin farklı ötekileştirme tarzları kullandıkları gözlenmektedir. Nitekim
Bezirgan Arar ve Bilgin (2009), gazete haberlerinde 16 farklı ötekileştirme tarzı
saptamıştır.
- İnsanlık dışına atma/insanlıkta alçaltma
- Olumsuz özellikler atfetme
- Sosyal dışlama
- Siyasal etiketleme
- Gruplar arası kıyaslama
- Başat grubun temel özelliklerinin ve törelerinin yokluğu
- Dış grubun sayısal önemini abartma
- Grubu kendisinde mahkûm etme
- Dış grubu soyutlama, yalnız veya zayıf gösterme
- Etik dışı ve yasadışı davranışla suçlama
- Evrensel değerlerden yoksunluğu vurgulama
- Tehdit kaynağı olarak gösterme
- Bir olayın faili olarak suçlama
- Düşman görülen bir grupla ilişkilendirme
- Grubu kendi üyesine kötületme
- İç grubun mağduriyeti üzerinden ötekileştirme.
Gazetelerin ötekileştirme eğilimini yıllık ortalama değerler üzerinden ifade
ettiğimiz zaman, yıl başına (her hafta bir gazete nüshası hesabıyla 52 hafta başına)
Hürriyet’in 31; Cumhuriyet’in 31; Tercüman’ın 40; Zaman’ın ise yıllık ortalama 48
ötekileştirmede bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu sayılar, yukarıda da belirtildiği gibi
incelenen dönem boyunca yıllara göre değişiklik göstermektedir. Zira, gazetelerin
ötekileştirme pratikleri, konjonktürdeki gelişmelerden etkilenmektedir. Bu durum,
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
12
Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin
yukarıda söz ettiğimiz gerçek çatışmalar teorisinin öngörülerine uygundur.
Gazeteler, hedef kişi veya gruplarla ilişkilerindeki değişmelere paralel olarak,
bunlara karşı tutum ve yaklaşımlarını değiştirmektedir. Aynı şekilde, gazetenin
iktidar organlarıyla ilişkileri de zamanla değişmekte ve bu değişikliğe göre,
işbirliğine girilen gruplar kadar, hedef alınan gruplar da farklılaşmaktadır.
Grafik-1, dört gazetenin ötekileştirme sayılarının incelenen dönemler
boyunca değişimini karşılaştırmalı olarak göstermektedir. Türkiye’nin 1979-2005
yılları arasındaki politik, kültürel, toplumsal iklimindeki değişimlerin bulduğu
yansımaya bağlı olarak gazetelerin ötekileştirme eğilimleri açısından hayli hareketli
bir tablo ortaya çıkmaktadır.
Grafikteki eğriler yakından incelendiğinde;
Cumhuriyet gazetesinin ötekileştirme eğiliminin, 1979 ile 1992 arasında en
düşük düzeyde olduğu; ancak bu tarihten sonra Türkiye’de toplumsal ve siyasal
dokuda yaşanan dönüşümün etkisiyle ve bu bağlamda gazetenin çeşitli gruplara
ilişkin yaklaşımındaki sertleşmeye paralel olarak hızla artamaya başladığı
görülmektedir. Öyle ki 1990’ların başından itibaren, aidiyet bağı kurduğu gruplar ve
değerlere karşı tehdit olarak gördüğü gruplara üslubunu sertleştirmeye başladığı
Bahar 2010, Sayı:30
Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme
13
açıkça fark edilen gazete, başlangıçta diğerlerine oranla ötekileştirme eğilimi en
düşük gazete olmaktan çıkıp, bu eğilimin en çok güç kazandığı gazeteye
dönüşmektedir. Öte yandan bu değişiklik, gazetenin habercilik anlayışındaki bir
dönüşüme de işaret etmektedir. Tehdit algısı belirdiği anda, bu algının yoğunluğuna
bağlı olarak habercilik standartlarından ödün verme eğilimi yükselmektedir. Yani
habercilik standartları ile ötekileştirme eğilimi arasında ters orantılı bir grafik vardır.
Hürriyet gazetesinin ötekileştirme eğilimi, 27 yıl boyunca oldukça istikrarlı
bir seyir izlemektedir. Bu durum gazetenin, ideolojik planda merkezi bir konumda
bulunması ile ilişkilendirilebilir. Genel olarak Hürriyet gazetesinin üslubu ve haber
dili Cumhuriyet gazetesine oranla daha popülist ve yargılayıcı görünmektedir.
Cumhuriyet gazetesinin 1990’lar sonrasında belli gruplara ilişkin söyleminde
belirginleşen bu dil ve üslup, Hürriyet gazetesinde çok farklı Öteki tanımlarında
kendini gösterebilmektedir. Çoğu haberde gazetenin öncelikle hem ulusal/milli
(kimi zaman etnik) hem de düzene dair hassasiyetlerinin yüksek olduğu
görülmektedir. Ancak bu hassasiyetler genel olarak oldukça farklı yelpazedeki bir
aktörler grubunu hedef almakta; konjonktürel değişimlerden çok fazla
etkilenmemektedir. Bir anlamda ötekileştirilen farklı gruplar birbirini ikâme
etmektedir; böylelikle gazetenin ötekileştirme oranları istikrarlı bir sonucu
yansıtmaktadır.
Tercüman gazetesinin başlangıçta diğer iki gazeteye kıyasla daha yüksek
oranda ötekileştirme yaptığı ve 1990’ların sonuna doğru bu eğilimin zayıfladığı
gözlenmektedir. Tercüman gazetesinin politik duruşu ve dünya görüşü, ötekileştirme
eğiliminin 1979’da yüksek, 1980-81’de düşük ve 1983’ten sonra yine yüksek
olmasını açıklayıcı bir faktör olarak değerlendirilebilir. Söz konusu dönem Türkiye
için oldukça çalkantılıdır ve Tercüman özellikle iç çatışma ve anarşi yıllarının hayli
politize olmuş gazetelerinden biridir. Öte yandan gazetenin milliyetçi-mukaddesatçı
ideolojisi, kimi gruplar karşısında sadece politik ya da etnik değil; dinî hassasiyetler
planında da tavır alışını anlaşılır kılmaktadır.
Zaman gazetesi yayın hayatının ilk yıllarında, 1995’e kadar yüksek oranda
ötekileştirme yapan bir gazete olarak görülmekte ve ideolojik angajmanı
(commitment) yüksek bir gazete manzarası çizmektedir. Ancak daha sonraki
yıllarda, bu duruşundan uzaklaşmakta ve ötekileştirme eğilimi daha mutedil bir
düzeye gelmektedir. Bu değişimde, gazetenin zaman içersinde içyapısında ve bunun
gazetecilik pratiğine yansımasında etkili olan çeşitli dinamikler etkilidir. Gazete,
1987’de yayınlanmaya başladığında, ana akım medyaya ve onun temsil ettiği
sisteme/düzene karşı muhalif/alternatif bir söylem üretme iddiasıyla ortaya
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
14
Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin
çıkmıştır. Bu nedenle sistemle olan çatışması ve ek olarak muhafazakâr İslamcı
eğilimleri, ötekileştirme pratiklerinin asıl kaynağını oluşturmuştur. Öte yandan,
grafikte görüleceği gibi Zaman gazetesinin 1990’ların ortalarından itibaren
ötekileştirme oranlarındaki düşüş aynı yıllarda Cumhuriyet gazetesinin ötekileştirme
oranlarındaki artışla ters orantılıdır. Bu, iki gazetenin ve aidiyet grupları ile olan
ilişkilerinin Türkiye’deki politik koşullardan farklı ve ters yönde etkilendiklerini
göstermektedir.
Belirtilmesi gereken bir diğer nokta da, gazetelerin ötekileştirme eğiliminde
zaman içinde gözlenen değişimin, ötekileştirilen kişi ve grupların farklılaşmasıyla
paralel geliştiğidir. Bezirgan Arar (2009) tarafından bu konuda yapılan analiz,
gazetelerin öncelikli ötekilerinin zamanla değiştiğini ortaya koymaktadır.
Gazetelerin hangi grupları ötekileştirdiği daha ayrıntılı bir araştırmada ele alınacak
olmakla birlikte kısaca şu bulgulardan söz edilebilir: Tüm dönem boyunca
bakıldığında, Hürriyet gazetesinin öncelikli ötekileri dışta Yunanistan, içeride PKK,
düzen bozucu gruplar ve bir dönem Refah Partisi’dir. Cumhuriyet gazetesi için
başlangıçta ideolojik sağ gruplar, daha sonra ise dışta Amerika içeride irticai
gruplar ve laiklik karşıtları; Tercüman gazetesi için yine başlangıçta ideolojik sol
gruplar ve daha sonra ASALA, PKK ve diğer terör örgütleri; Zaman gazetesi için ise
başlangıçta Amerika ve Batı dünyası daha sonra ise yerleşik sistemin kurum ve
uygulamalarıdır.
Sonuç ve Değerlendirme
Gazetecilik mesleğinin tarafsızlık, objektiflik, dürüstlük, saydamlık gibi
ilkeleri yücelten deontolojisi, ötekileştirme eğilimlerine karşı koruyucu bir kalkan
görevi görmektedir. Ancak pratikte gazeteler çoğu kez, çeşitli işlevleri yanı sıra,
kolektif kimlikleri inşa etmenin de etkili bir aracı olarak belirmektedir. Çünkü
gruplar arası bir takım gerilim ve çatışma durumlarında, kutuplaşan gruplara olan
mesafelerine göre onlar’a karşı biz’in, dış gruplara karşı iç grubun ya da aidiyet
grubunun kontrastını arttırarak kolektif kimlik oluşumuna hizmet etmektedir. Kitle
iletişimi planındaki önemleri nedeniyle gazeteler, kimlikleri tanımlamanın,
tasarlamanın ve korumanın; benzerleri veya benzer sayılanları bir arada tutarken
biz’den olmayanı dışlamanın, öteki olarak konumlamanın ve bunu pekiştirip,
yeniden-üretmenin kitlesel uygulayıcıları olarak görünmektedir.
Meslek etiğinin çerçevesinin dışına taşarak, toplumdaki çeşitli gruplarla
farklı aidiyet kriterlerine (din, dil, etni, kültür vs.) göre kimlik özdeşliği kurmaları
Bahar 2010, Sayı:30
Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme
15
halinde gazeteler, aidiyet grubu için tehdit olarak gördükleri dış gruplara, birtakım
tarihsel, konjonktürel, ideolojik değerleri, önyargı ve stereotipleri de devreye
sokarak yaklaşmakta ve çeşitli akıl yürütme biçimleri kullanarak
ötekileştirmektedirler. Ötekinin farklılığını ve tehdit potansiyelini habercilik pratiği
aracılığıyla hem üretip icat etmekte, hem de pekiştirerek yeniden-üretmektedirler.
Dolayısıyla biz/öteki ilişkilerini üretici, şekillendirici veya pekiştirici bir rol
oynayarak toplumsal gruplar arasındaki ilişkileri meşrulaştırıcı bir işlev
görmektedirler. Gazetelerin ötekileştirme eğilimleri ve ötekileştirdikleri gruplar,
beslendikleri ideolojik arka plana ve aidiyet bağı kurdukları gruplara, iç ve dış
konjonktüre, yerleşik iktidara yakınlık ya da muhaliflik konumlarına göre
farklılaşmakta; değişip dönüşebilmektedir. Nitekim bu saptama çalışmanın bulguları
tarafından da desteklenmektedir. Gazeteler ideolojik ayrışmalara rağmen kimi
zaman ortak grupları hedef almakta; kimi zaman da ötekileştirdikleri aktörler
konusunda ayrışmakta, çatışmaktadırlar. Grafikte ters yönde görülen bazı
dalgalanmalar, ötekiler arasındaki kutuplaşmalarla da ilgilidir. Gazeteler ulusal
hassasiyetlere aykırı grupları ötekileştirmede çoğu kez uzlaşırken; politik ve dinsel
aidiyetleri öne çıkarmayı tercih ettiklerinde, birbiriyle çatışan ötekileştirme örnekleri
verebilmektedirler.
Gazetelerin ötekileştirme eğilimleri, etik planda habercilik ilke ve
kurallarıyla çatışmaktadır. Esas olarak habercilik, gerçekleşmiş olay ve olguları
metine dönüştürme pratiğidir ve bu pratik, dil aracılığıyla somutlaşan bir etkinliktir.
Dildeki çok anlamlılık ve esneklik, pek çok durumda, daha önce de belirtildiği gibi
haberlerin betimsel olmaktan çok değerlendirici tarzda verilmesine zemin
hazırlamakta; böylece bazı grupların kınanması, ayıplanması, aşağılanması veya
mahkum edilmesini içeren bir yargı şeklinde tezahür etmektedir. Ötekileştirmenin
zemini, çeşitli argümanlar temelinde akıl yürütmekle ve yargılamakla örülmektedir.
Kuşkusuz, gazetelerin tüm haberlerinde aynı ölçüde ötekileştirme yaptıkları
söylenemez. Gazetecilik ve haber pratiği bir bütün olarak alındığında, ağırlıklı
olarak ötekileştirme etkinliğinden uzak olduğu açıkça görülmektedir. Genel olarak
ilk sayfadan iç sayfalara; manşet haberlerden ikincil haberlere doğru gittikçe
ötekileştirme eğilimi zayıflamaktadır.
Ötekileştirici tarz ve pratikler genel olarak, gazetelerin bağlandıkları
profesyonel meslek kodlarına (‘nesnel’, ‘tarafsız’ dolayısıyla ‘önyargısız’
davranmak) aykırı bir eğilime işaret etmektedir. Ancak pratikte, kimlik siyasetleri ve
gruplar arası ilişkiler, pek çok durumda gazetelerin meslek etiğiyle bağlarından
daha başat ve etkili görünmektedir. Grafik-1, konjonktürel değişimlerin, gazetelerin
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
16
Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin
habere konu olan aktörlere yaklaşımlarını hayli etkilediğini ve buna bağlı olarak
habercilik anlayışlarını da (mesafeli veya iç içelik, yanlılık veya yansızlık) belirgin
şekilde kırılganlaştırdığını ortaya koymaktadır. Bu kırılganlık yani grafikteki iniş
çıkışlar da gazetelerin bir gruba aidiyeti ya da bir grubu temsiliyeti, mesleki ilkelere
bağlılığın önüne koyduklarının bir işareti sayılabilir. Evrensel kodlarla, meslek
ilkelerine bağlanması gereken habercilik pratiği, önyargıların batağına saplandığı
ölçüde bu deontolojik kodlardan uzaklaşmaktadır. Kaldı ki, mesleğin bazı rutinleri
de bu önyargıları habercilik dil ve pratiklerine içsel hale getirmektedir. Bu
bağlamda, basının önyargısız bir dil geliştirmesi azami bir çabaya bağlı
görünmektedir.
KAYNAKÇA
Bar-Tal, D (1989) Delegitimization: The Extreme Case of Stereotyping, D Bar-Tal,
C F Grauman, A Kruglanski ve W Stroebe (Eds.), Streotyping and
Prejudice, New York: Springer-Verlag, s. 169-188.
Bar-Tal, D (1990) Causes and Consequences of Delegitimization: Models of
Conflict and Ethnocentrism, Journal of Social Issues, 46 (1), s. 65 – 81.
Bezirgan Arar, Y (2009) Sosyo-Politik Bağlama Göre Türk Basınının “Öteki”leri,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, İzmir: Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü.
Bezirgan Arar, Y ve Bilgin, N (2009) Gazete Haber Başlıklarında Öteki’nin İnşası,
Kültür ve İletişim, 12 (2), s. 133-157.
Bilgin, N (1978) Haberlerin İşlenmesi, Psikoloji Dergisi, n.2, s. 9-17.
Brookes, H J (1995) ‘Suit, Tie and A Touch of Juju’ The Ideological Construction of
Africa: A Critical Discourse Analysis of News on Africa in the British
Press, Discourse and Society, 6 (4), s. 461-494.
Bruner, J, Goodnow, J ve Austin, A (1956) A Study of Thinking, New York: Wiley.
Chomsky, N (1993) Medya Gerçeği, A Yılmaz (Çev.), İstanbul: Tüm Zamanlar
Yayıncılık.
De Vito, J A (1993) Essentials of Human Communication, New York: Harper
Collins.
Doise, D (2003) Les Relations Entre Groupes, La Psychologie Sociale, S Moscovici
(Ed.), Paris: PUF, s. 253–274.
Bahar 2010, Sayı:30
Gazetelerde Ötekileştirme Pratikleri: Türk Basını Üzerine Bir İnceleme
17
Fiske, S T ve Taylor, S E (1991) Social Cognition, Reading: Addison-Vesley.
Gitlin, T (1980) The Whole World is Watching: Mass Media in the Making and
Unmaking of the New Left, Berkeley: Universitiy of California Press.
Halsam, N, Loughnan, S, Reynolds, C ve Wilson, S (2007) Dehumanization: A New
Perspective, Social Personality and Psychology Compass, 1 (1), s. 409-422.
Jandt, F E (1998) Intercultural Communication: An Introduction, London: Sage
Publications.
Leyens, J Ph, Paladino, M P, Rodriguez-Torres, R, Vaes, J, Demoulin, S ve
Rodriguez-Perez, A (2000) The Emotional Side of Prejudice: The
Attribution of Secondary Emotions to In Groups And Out Groups,
Personality and Social Psychology Review, 4 (2), s. 186–197.
Moles, A A (1974) Television and Forward Planning in Culture, Education and
Culture, n. 25, s. 33-40.
Moscovici, S (2002) Pensée Stigmatique et Pensée Symbolique. Deux Formes
Elementaires de la Pensée Sociale, Les Formes de la Pensée Sociale, Paris:
PUF, s. 21-53.
Myers, G, Klak, T, ve Koehl, T (1996) The Inscription of Difference: New Coverage
of the Conflicts in Rwanda and Bosnia, Political Geography, n. 15. s. 2146.
Oren, N, Bar-Tal, D (2005) La Delégitimation: Un Obstacle au Processus De Paix,
M Sanchez-Mazas ve L Licata (Eds.), L’Autre: Regards Psycho-Sociaux,
Grenoble: PUG, s. 175-210.
Ruggiero, V R (1990) The Art of Thinking: A Guide to Critical and Creative
Thought, New York: HarperCollins.
Vaes, J, Paladino, M P, Castelli, L, Leyens, J Ph ve Giovanazzi, A (2003) On The
Behavioral Consequences of Infrahumanization: The Implicit Role of
Uniquely Human Emotions In Intergroup Relations, Journal of Personality
and Social Psychology, 85 (6), s. 1016-1034.
Vinsonneau, G (2002) L’Identite Culturelle, Paris: Armand Colin, U Collection.
Volpato, C ve Cantone A (2005) Un Tout-Autre: Le Colonisé. Une Etude de
Delégitimation dans la Presse Fasciste, M Sanchez-Mazas ve L Licata,
(Eds.), L’Autre: Regards Psycho-Sociaux, Grenoble: PUG, s. 211- 240.
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
18
Y. Bezirgan Arar – N. Bilgin
BOŞ SAYFA
Bahar 2010, Sayı:30

Benzer belgeler