( HAYTAP ) HAYVAN HAKLARI FEDERASYONU Boyalıköşk

Transkript

( HAYTAP ) HAYVAN HAKLARI FEDERASYONU Boyalıköşk
ULUSLARARASI HAYVAN HAKLARI MAHKEMESİ
CENEVRE – İSVİÇRE
DAVACI
: ( HAYTAP ) HAYVAN HAKLARI FEDERASYONU
Boyalıköşk sok No : 52 Arnavutköy Beşiktaş İstanbul
VEKİLİ
: Av. Ahmet Kemal Şenpolat
( Adres antettedir)
DAVALI
: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ
ANKARA
KONUSU
: Davalı Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin sayın mahkemeniz tarafından
yunus parklarının açılmasına vermiş olduğu icazet nedeniyle kınanmasını , bundan sonra deniz
memelilerinin her ne isim altında olursa olsun hapsedilmesinin engellenmesini , bu yönde
işletme ruhsatı ya da benzer isimler altında verilmiş ya da verilecek tüm izinlerin iptal edilmesi
ve tazminat olarak hayvanların rehabilitasyonun sağlanması için bütçe ayrılarak özgürlüğüne
kavuşturulması için özel bir bilimsel kurul ve tesis oluşturulmasını
I-
TÜRKİYE’DEKİ FİİLİ
AÇIKLAMALAR
DURUM
:
ve YUNUS PARKLARI
HAKKINDA
1) Müvekkilim HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu valilik tarafından onaylanmış , resmi
tüzel kişiliği olan , bünyesinde 21 dernek ve ülke çapında 70 e yakın resmi temsilciliği barındıran
hayvan hakları ve çevre ihlalleri konusunda Türkiye’de faaliyet gösteren , kamuoyu oluşturan ,
halkla ilişkiler eğitim ve saha çalışmaları yapan gerektiğinde yargı mercileri önünde dava açan
bir sivil toplum örgütüdür.
Ek 1 : Istanbul Valiliği tarafından onaylanmış HAYTAP Federasyon tüzel kişilik belgesi
2) Türkiye’deki hayvan hakları konusunda en net gözle görülen ve en acı veren eziyetlerden
birisi ‚yunus parkları‛ adı altında turistik bölgelerde faaliyet gösteren ticari işletmelerde yapılan
1
deniz memelilerine karşı yapılan hayvan hakkı ihlalleri gelmektedir. Altın tozu serpilmiş bir
dünyanın ardındaki acı aşağıda somut delillerini de gösterdiğimiz üzere tek tek
ispatlanmaktadır. Buna rağmen davalı hükümetin
denetim mekanizmalarını
çalıştırmamasından cesaret alınarak bu ihlaller giderek güçlenmektedir.
3) Bilindiği üzere denizlerin en sevimli canlıları yunuslar saatte 60km hız kat ettikleri ve bir
havuzdan hapishaneye kilitlenmedikleri sürece günde 130 km yol alabildikleri bilimsel
raporlarla teyit edilmektedir. Tutsak yunusların açık denizlerden bu şov ve terapi amaçlı olarak
gösteri havuzlarına ( hapishanelerine ) uzanan hazin bir öyküsü olduğu ise buraya gelen ve
yüzlerce euro para bırakan insanlar tarafından ise maalesef bilinmemektedir. Her gösteri sonrası
çocukların , yetişkin insanların çığlık çığlığa el çırptığı bu yunuslar , aslında çığlık çığlığa bir av
sonucunda yakalanıp bu turistik merkezlere getirilmektedir.
Japonya’nın Taiji adasında yakalanan bu yunuslarla ilgili olarak geçtiğimiz yıllarda hazırlanan
KOY ( THE COVE) adlı belgesel ise hayvanların dünyasındaki bu dramın nasıl yaşandığını
görüntüler ve tanıklar eşliğinde kanıtlamış durumda. Richard O’barry gibi bir zamanlar Flipper
adlı yunus dizi filimini çeken bir pişmanlık ve itiraf filmi olan bu yapım en iyi belgesel Oscar
ödülünü almış , dünyanın dikkatinin bir anda turistik merkezlerde bulunan yunus parklarına
çevrilmesine neden oldu.
4) Taiji bölgesi’nin yunusların göç yolu üzerinde olması ve Japon balıkçılar tarafından deniz
altında oluşturulan yapay ses duvarı neticesinde yunuslar Taiji’deki koya ses yoluyla kıyıya
doğru sürülerek sıkıştırılmaktadır. Balıkçılar bu aşamadan sonra koyun ağzını ağ ile kapatıp bu
zavallı hayvanları hunharca ve canice; demir sopalarla bazılarını öldürmekte , bazılarını
yaralamakta, ticari meta olarak kullanabileceklerini ise vahşice yakalamakta ve yunus parkı
işletme sahibine ve eğiticisine teslim etmektedir. Taiji bölgesi her sene, ‚drive hunt‛ adı verilen
yunus avı sezonu nedeniyle kan gölüne dönmekte .
5) Yeryüzünde cehennemin kendisi olarak bile adlandırılabilecek bu bölgede her yıl yaklaşık 20
bin yunus bu şekildeki bir katliama kurban gidiyor. 1963 – 1999 yılları arasında Japonya
Hükümeti, 668 bin 393’un yunusun balıkçılar tarafından avlanmasına resmi olarak izin verirken ,
bu yunusların bazıları etleri için avlanırken, büyük bir bölümü de yakalama sırasındaki ‚ufak‛
kazalar nedeniyle hayatını yitirdi. Geri kalanlar ise, şehirlerdeki gösteri havuzlarına ve
akvaryumlara hapsedilmek için yaşam sularından koparıldılar. Aynı hükümet, 2000 yılında 21
bin 775 yunusun avlanması için izin vermişti. Balıkçılar, yakaladıkları ve Japonya’da eğitilip
satılan her canlı yunus için ortalama 100-150 bin dolar alırken, ölü bir yunusun fiyatı 500 dolara
denk geliyor!
2
6) Yakalanan hayvan ise daha sonraki hayatını esaret altında geçeceği yolculuğa çıkmaktadır.
Ardından bir ülkenin içinde faaliyet gösteren yunus parkında yaşamaya ve açlığa mahkum
olarak doğal hayatında yapmadığı hareketleri yapmaya zorlanmaktadırlar. Aylarca süren bu
eğitimde yunuslar çoğu zaman aç bırakılıyor , fiziksel işkenceye uğruyor , eşlerinden ayrı
tutuluyor , hatta doğal hayatta canlı balık seçiminde bile rahat davranırken bu havuzlarda
eğiticilerinin plastik kovalar içinden
verdiği ölü balıklara yemeye mecbur
kalıyorlar. Bu gösteri merkezlerinde
yunuslar; yemek saatlerinde, en aç
oldukları zaman gösteriye çıkarken bir
gözleri hep eğitmenlerde oluyor. Bu
durumun bir zamanlar sokaklarda
gösteri için gezdirilen ayı eğitmenlerinin
şartlı reflex gereği ayıları ayağa
kaldırmalarından farkı yok. Onların da
ayaklarının altında ateş yakılır ya da
sirklerdeki gibi ayaklarının altından
elektrik verileceğini düşündükleri için
seyirciler karşısında ayağa kalkarlardı. Yunus parklarındaki tüm deniz canlıları küçücük klorlu
havuzlarda iken , insanların onların da kendileri gibi mutlu olduğunu sanmaları en büyük hata
olmaktadır. Oysa bu havuzlara hapsedilen hayvanların tamamı memeli hayvanlar. Yani biz
insanlar gibi duyguları var , annelik dürtüleri var , sevgileri var . Onları aslında en iyi bizim
anlamamız gerekirken , para kazanma dürtüsü nedeniyle onları hapsederek inanılmaz bir
kötülüğe ortak oluyoruz.
Yunusların en büyük dezavantajları ise; fiziksel olarak gülümsüyormuş gibi görünmelerinden
ötürü insanların bu fiziksel görünüşe bakarak onların bu havuz şovlarından eğlendiği,
hoşlandığı mutlu bir hayat yaşadıkları izlenimine kapılmaları. Zavallılar öldükleri zaman bile
gülümsüyorlar . Muhtemelen yunuslar dünyanın en sevimli ve sürekli gülümseyen hayvanı.
Onlarla yüzmek, oyunlar oynamak pek çok kişinin düşlerini süslüyor.
Oysa yunuslar yalnızca ağız yapısı yüzünden gülümsüyor gibi gözüküyor! Şişeburunlu
yunusların on binlercesi ne yazık ki zekaları ve gülümsemeleri nedeniyle 20. yüzyılın ilk
yarısından beri insanlığı eğlendirmek için gülümseye gülümseyerek öldüğünü vurgulamamız
gerek.
3
Acımasız kovalamaca sonunda
denizlerden ve çok güçlü sosyal bağlarının olduğu ailelerinden çalınan yunusların çoğu daha o
onda şoktan, travmalardan ölüyor. Beğenilmeyip geri atılan yunusların da çoğu şok yüzünden
boğularak ya da ciğerlerine su dolması yüzünden zatürree olarak ölüyor. Bu yunusların
ailelerden koparılmalarının geride kalan sosyal grubu nasıl bir şekilde etkilediği ise çoğu kez göz
ardı ediliyor.
Sosyal bir hayvan olup gruplar halinde yüzen yunusları, derinliği en fazla 5-6 metre olan
havuzlara kapatmak ya da deniz içinde küçük bir alanı çevirip onun içine hapsetmek aslında
kara sirklerinin denize yansımış hali olup , bu işin ticaretini yapanlar ciddi olarak bu eziyet
üzerinden para kazanmakta, gerekli izin yollarını ise bakanlık yerine ilgili belediyelerden basit
bir çalışma ruhsatı ile almakta.
7) Yunusların havuzlarda öğrenmek zorunda kaldıkları ilk şeylerden biri ölü balık yemek
oluyor. Buna uzun süre direniyorlar, ilk ölü balıkları kusuyorlar. İşte tüm bu sorunlarla başa
çıkarak hayatta kalmayı başaran yunuslar sonunda o ölü balıklar uğruna müzik eşliğinde çember
içinden geçmeye, top çevirmeye başlıyorlar. Oysa doğada onlar, büyük ve inatçı avcılar.
Zamanlarının yarısını avlanarak geçiriyorlar. Ölü balık, daha az hareket ve daha az zihin
hareketi demek. Bu da bilimsel tezlere göre ‚sıkıntı‛ ve özellikle de erkeklerde ‚agresyonasabiyet‛ hali demek. Bir süre sonra bu ruh hali de, birçok bilimsel teze göre, birbirlerine veya
eğitmenlerine aniden saldıran veya nefesini tutarak, betona atlayarak veya yemek yemeyerek
intihar eden yunuslar demek!
4
Havuzlarda yunus ölümleri yüksek
olduğu için denizlerden yeni yunuslar
çalınıyor.
Bu
durum
gösteri
havuzlarına
giden
herkesi
yeni
yunusların
denizlerden
kopartılmasından sorumlu kılıyor.
Tam bu esnada bir başka tarihsel
gerçek ile insanlardaki bu beklenti
örtüşüyor : ABD deniz kuvvetlerinin
bir
programı;
mayın
avlamak,
gemilerin yanına yaklaşıp bomba
patlatmak, su altında insanları etkisiz
hale getirmek için yunusları eğitiyor. Soğuk Savaş döneminde Rusya 'Onlar yapıyorsa, biz de
yaparız,' diyor ve bir yunus eğitim programı başlatıyor. Fakat sonra vazgeçiyorlar bu işten,
hayvanları Karadeniz'e salıyorlar. Ve bu yunusların eğitmenleri işsiz kalıyor. İşte o Rus
eğitmenler, Ortadoğu'ya, bize gelip yunus gösterileri düzenlemeye başlıyor. Sonra da bu 'yunus
terapisi' olayını uyduruyorlar. Minareyi çalıp kılıfını hazırlıyorlar yani.
8) Diğer yandan yunusların ticari rant olarak kullanıldığı diğer sektör, bu hayvanların
downsendromlu veya otistik çocukların ya da iletişim becerisi eksik olan kişilerin veya çişini
belirli bir yaşa geldiği halde tutamayanlar çocuklar için tedavi edici bir umut kapısı olarak
turizm şirketlerince paket program gibi pazarlanması. Bilimsel metotlardan umudu kesen aileler
binlerce euroluk paketlere üye olmakta , seans seans çocuklarını bu havuzlara getirmekte ,
onların yunuslarla yüzerek ya da fotoğraf çektirerek iyileşeceği sanısını almaktalar. Oysa TC
Sağlık bakanlığından bizzat gelen resmi yazıda bu tedavinin bilimsel olduğuna dair bir veri
olmadığı resmi olarak teyit edilmiştir. Yani hem hastalar , hem yunuslar bu terapi adı verilen
bilimsel gerçekliği olmayan metotlarla sömürülmektedir.
EK 2 : TC Sağlık Bakanlığından 25.03.2011 tarihinde gelen yazı
5
9) Boğazların sokak çocukları olan
yunusları; örneğin İstanbul ‘da bir
euroluk Asya’dan Avrupa’ya yapılan
bir vapur yolculuğu ile izlemek
mümkünken , onları bu klorlu suyun
olduğu,
devamlı
bir
su
altı
gürültüsünün
bulunduğu,
hatta
sonarlarını bile kullanamadıkları bu
havuzlara hapis etmek , ticari ranttan
gözünü hırs bürüyen tacirler ve ona
izin veren davalı ülkenin bu zamana
kadar
yapılan
tüm
resmi
başvurularımıza
rağmen
konuyu
ciddiye alıp yasaklamaması anlamına
geliyor.
10- Avrupa’nın bir çok ülkesinde bu
gösteri merkezleri bulunmamakta,
hatta dünyada bir çok ülke kara sirklerini bile yasaklamakta iken Türkiye bu pastadan pay
almak için durmadan yenisini açıyor. Yunuslarla yüzmenin yarım saati 100 eurodan başlıyor.
Hele ki hastalık tedavi edici bir pakete sizi üye yapıp umut tacirliği yaptılarsa bunun sonu yok.
Zaten havuzda eğitim alması öngörülen bir yunusun ortalama bedeli 100-150 bin dolardan
başlıyor. Milyon dolarlık tutsaklar para üretmek için tüm bu işkenceyi çekiyorlar. Yunusların
havuzlarda öğrenmek zorunda kaldıkları ilk şeylerden biri ölü balık yemek oluyor. Buna uzun
süre direniyorlar, ilk ölü balıkları kusuyorlar. İşte tüm bu sorunlarla başa çıkarak hayatta
kalmayı başaran yunuslar sonunda o ölü balıklar uğruna müzik eşliğinde çember içinden
geçmeye, top çevirmeye başlıyorlar. Fotoğraf çektirmekten , beraber yüzmeye kadar bir çok
alternatif tüketiciye sunuluyor ve ciddi paraların döndüğü bu acımasız sektöre devlet ses
çıkartmıyor. Havuzlarda yunus ölümleri yüksek olduğu için denizlerden yeni yunuslar
çalınıyor. Bu durum dolphinarium adı verilen gösteri havuzlarına giden herkesi yeni yunusların
denizlerden kopartılmasından sorumlu kılıyor.
Federasyon olarak yıllardan beri konuya olan hassasiyetimizi gerek ülke başbakanı ile
yaptığımız birebir toplantıda , gerekse bakanlıklara yaptığımız resmi yazılı başvurularda ve
hatta yaptığımız bir çok eylemde yıllardan beri duyurmaya çalışıyoruz. Ancak tüm bu
çabalarımıza rağmen karşımızda bulunan rant lobisi , Türkiye’de her yıl giderek artan bir yunus
parkı sayısı ile bizleri karşı karşıya bırakıyor. Bu dava dilekçesinin yazıldığı tarihte Türkiye’nin
Ege ve Akdeniz sahillerinde , İstanbul’daki de dahil olmak üzere toplam 12 yunus parkı faaliyet
gösterdiğini belirtelim.
6
12) Yunus parklarında çalışan bir eski bir eğitmenin Türk basınında çıkan itirafları ise içerde
yaşanan inanılmaz dramı itiraf niteliğinde. Melisa Sevim adlı eski eğitmen bırakma nedeni olarak
yunus ölümlerine şahit oldum ve kaldıramadığım bir çaresizlik hissetmeye başladığını , onları
kurtaramamış olmaya tahammül edemediğini belirtiyor. Tıpkı ‚Cove‛ belgeselini çeken ve bir
zamanlar gönlümüzde Filipper adlı dizi filmle gönlümüzde taht kuran fakat sonradan pişman
olan Richard O’barry gibi. Melisa Sevim verdiği itiraf gibi röportajda şöyle devam ediyor :
“Ben yeni yakalanmış bir yunusu bizzat eğitmedim ama 2 ay içinde ölü balığa alışmış ve eğitime
hazır hale geldikleri bilinir bu sektörde. Basit bir şovun çıkarılabilmesi için 6 ay civarında bir
süreye ihtiyaç var. Bu süreler eğitmenlere bağlı olarak da değişir. Eğitmenler işlerinde deneyimli
değilse, bu süreler daha da uzayabilir. Fakat özellikle Japonya – Taiji’den gelen yunuslar, fiziksel ve
zihinsel travmaları yüzünden daha uzun sürede uyum sağlıyorlar.
Eğitmenlik deneyimim sırasında aşık olduğum, çok güçlü bir bağ kurduğum bir yunus vardı. 17
yaşındaydı, diğer yunuslara göre yaşlıydı diyebiliriz. Yunus terapisi yapılan havuzda çok sıkılıp
havuzun diğer tarafına çekip gidiyordu. Ne yemeği, ne de komutları umursuyordu. Onun eğitmeni
olmayan tecrübeli bir eğitmen vardı uyum sağladığı, ama onunla farklı havuzlardalardı. Bu yunus,
onunla kurduğum o özel bağ, gösterdiğim incelik ve sabır sayesinde beni dinliyordu. Bu benim
tarzımdı. Fakat daha sonra bir eğitmenin bir yunusa şiddet uygularken yakalanışına da şahit
oldum. Yani her iki tipte de eğitmen var. Bu işi para için yapan çok fazla eğitmen var ve hayvanlara
büyük eziyetler ediyorlar. Özellikle Rusya’dan gelen eğitmenler genellikle en sert davrananlar
olur.şiddet uygulayanlar arasında onları dövenler de vardı, vuranlar da vardı. Aç bırakanlar da. Dayak da
esaretin bir gerçeği Ne yazık ki... Yunuslar, onları gerçekten sevmeyen, bu işi sadece para için yapan
eğitmenlerin eline düştüklerinde şiddete maruz kalıyorlar, dövülüyorlar.”
11) Bu konuda son olarak ünlü Amerikalı yazar Jack London’ın Sevginin Katıksızı adlı kitabının
önsözünden sirk gerçeğinde yaşanan korkunç dramı yüz yıl önce kaleme aldığı o güzel yazıyı
yüce mahkemeye tekrar anımsatmak isteriz
7
" ....son yıllarda insan doğasına karşı bende gelişen anlayış aklı başında ve sağlıklı
hiçbir insanoğlunun , bu gösterilerin ardında yatan ve onları olası kılan korkunç
zulmü bilip de , bu gibi eğlenceleri hoş karşılamayacağı bilincini edinmeme yol açtı.
İşte şimdi , burada şu üç şeyi önerme yürekliliğini gösteriyorum:
Birincisi , bütün insanoğullları kendi ceplerinden para ödeyen seyirciler karşısında
yalnız ve yalnız hayvanların yapabileceği ve yapmak zorunda bırakılabileceği bu
gösterilerin , sonsuz ve kaçınılmaz bir zulümle gerçekleştiğini bilmiş olsunlar.
İkincisi hayvan eğitme güzel sanat dalının temellerini kavramış olan kadın , erkek ,
kız, kızan , yerel ve ulusal insanlığı koruma örgütlerine ve hayvanlara işkenceyi
önleme örgütlelerine üye olsun ve bu kuruluşlarla işbirliği etsinler
Üçüncüsü , daha başka yüzbinlerce insan gibi , ben de başka alanlarda çalıştım,
insan kitlelerini , kendi öz sefaleterlini ve perişan durumlaını gidermeleri amacıyla
belli hareketleri yapmak üzere örgütllemeye çabaladım. İnsanoğlunu , herhangi
bir örgütlü mücadeleye girmeye razı etmek güç ; kendi koşullarını hafifletmek
üzere örgütlenmelerini sağlamak , daha da güç, ve hele kendilerinden biraz daha
hayvan olan hayvanların kötü koşullarını hafifletmek üzere örgütleyip
mücadeleye sokmak çok daha güç.
Ama yüzde birimizin onda biri bile hayvanlara yapılan işkencenin önlenmesi
yolunda hiç bir örgüte katılmayız , ve ne sözlerimizle ne de eylem ve başka
katkılarımızla hayvanlara yapılan işkencenin önlenmesi yolunda
çalışmayız....."
8 Aralık 1915
Glen Ellen , California
Jack London
8
II-
HAYTAP Tarafından Bu Konuda Yapılan Lobicilik ve Halkla İlişkiler
Çalışmalarından Örnekler
1- Yukarıda anlatılan tüm bu saptamalardan sonra müvekkilim federasyon tarafından ülke
çapında özellikle son 3 yıldır ciddi kampanyalar , bilinçlendirme çalışmaları ve hatta
parlemento nezdinde , bakanlık ve başbakanlık nezdinde görüşmeler yapılmıştır.
Bunlardan bazılarını örnekler halinde sunmak istiyoruz
a) Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı , İstanbul Büyükşehir Başkanı ile Dolmabahçe
sarayında 20/02/2011 tarihinde hayvan hakları ile ilgili yapılan görüşme ve
sunulan rapor
b) HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu 4.temsilciler toplantısı Marmaris / Ortaca
bölümündeki basın açıklaması suyun altında yapılması ve kamuoyunda
duyurulması
9
Etkinliğin ulusal görsel medyada özet görüntüleri :
http://www.haytap.tv/index.php/videos/haytap/haytap-ozgur-yunuslar-etkinligi
http://www.haytap.tv/index.php/videos/haytap/yunus-parklarini-istemiyoruz-hayvanhaklari-%E2%80%93-haytap
c) Konu ile ilgili federasyon tarafından yaptırılıp dağıtılan afişler
10
11
d) Dolphinariumların kapatılması ve mutfakta yaşanan dramın anlatılması ile ilgili
bir çok televizyon programı ( www.haytap.tv’de bu programların çoğu halen
yayınlamaktadır )
e) Bakanlıklarla federasyon nezdinde yapılan resmi yazışmalar
f) Bu konuda çalışma yapan bir çok ulusal ve uluslararası irili ufaklı platformun
çalışmaları , Marmaris’te açılmak istenen yunus parkına karşı kitlesel yürüyüşün
fotoğrafları
12
13
g) Türkiye’de meşhur yazar ve rol model sanatçılarla Yunus Parklarına Hayır Etkinliği Sergisi ve
Filmi
14
15
Televizyon yayını için :
http://videogaleri.gazetevatan.com/16916_9_Unluler-yunuslara-ozgurluk-icin-sualtinda-poz-verdi
16
h) Davalı devletin bizzat kontrolünde olan Türkiye Radyo Televizyon Kurumunda ( TRT) Yunus
parklarının neden olmaması gerektiğine katıldığımız dair televizyon yayını
http://www.haytap.tv/index.php/videos/haytap/trt-haber-merkezi-yunus-terapi-ve-gosterimerkezlerinde-tutsak-yunuslar-ahmet-kemal-senpolat
i) HAYTAP başkanı olarak yazılı basında bu konuda çıkan makaleler, yazılı
basındaki haberlerimiz
Ek :3
j) Yapılan kampanyalar sonucu Yunus parkına bilet satmayı bırakan , promosyon
vermeyi terkeden şirketler
j-a )
OPET olarak sosyal sorumluluk bilinci ile hareket eden, çevresel ve
sosyal sorunları faaliyetlerimizin bir parçası haline getiren, tüm
taraflara karşı etik ve sorumlu davranan, çevreci çalışmalarımız ile
doğayı korumaya katkıda bulunan ve bu yönde kararlar alarak
uygulayan bir firmayız.
İstanbul Dolphinarium ile yapmış olduğumuz indirim
kampanyası, en az bizim kadar duyarlı bir kitle tarafından,
yunusların yaşamlarına zarar veren bir uygulamaya destek
olduğu düşüncesi ile tepki gördü. Biz de bu görüşleri saygıyla
karşılıyor ve akaryakıt alanlara sunduğumuz İstanbul Dolphinarium
indirim kuponu kampanyamızı durduruyoruz.
j-b)
Sayın Haytap Yetkilisi,
Öncelikle şikayetinizi Bankamız ile paylaştığınız için teşekkür ederiz.
17
Şikayetiniz kapsamı gündeme getirmiş olduğunuz hususlar; Bankamız yetkili
birimleri tarafından en üst düzeyde gündeme alınmış ve yapılan
değerlendirmeler kapsamında gerekli aksiyonların alınması sağlanmıştır.
Sahip olduğu finansal süpermarket anlayışıyla müşterilerinin ihtiyaçlarına uygun
ve yenilikçi çözümler sunan Bankamızın; kredi kartımız sahiplerine yönelik
olarak Dolphinarium’daki yunus gösterilerine %25 indirim ve yüzme ile dalış
derslerinde 2 taksit imkânı sunduğu kampanyasını bu değerlendirmeler
kapsamında sonlandırmış bulunuyoruz.
Bilgilerinize sunar, değerli görüşlerinizi paylaştığınız için tekrar teşekkür eder ve
esenlikler dilerim.
Saygılarımla,
Recep Gür
DenizBank A.Ş.
Müşteri Memnuniyeti Bölüm Müdürü
II- HUKUKİ DURUM
1-Türkiye’de Yunuslar, küçük balıkları yedikleri gerekçesiyle 1960'tan 1980'lere kadar devletin
balıkçılara dağıttığı fişeklerle öldürüldü. Yunusların vurulması o dönemde Türkiye ile Sovyetler
Birliği arasında sorunlara neden oldu. Ruslar o dönemlerde haftada bir Türkiye’ye protesto
notası veriyorlardı. Sorun Avrupa Parlamentosu'na yansıdı. Türkiye büyük sıkıntılar yaşadı.
Çünkü bütün dünya ülkeleri, yunusların denizlerdeki ekolojik denge içindeki önemini biliyordu.
Bir tek Türkiye görmezden geliyordu. Türkiye uluslararası mahkemelere verilme durumuyla
karşılaştığı sırada Avrupa Konseyi'nde Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarının Korunması
Sözleşmesi hazırlandı.
18
1979'da Bern Sözleşmesi adı altında imzalandı. Bunu imzalayan ülkeler, yunusları da koruma
altına alma yükümlülüğüne girdi. Sonunda Türkiye 1984'te bu andlaşmayı onayladı.. Bu
sözleşmeye göre yunusların esaret altında tutulması, ticari meta olarak kullanılması Türkiye'de
yasak. Fakat 2007 yılında bir kez Türkiye 30 yunusun yakalanmasına izin verdi. Ama ancak 27
yunus yakalandı, şu anda parklarda çalışan yunusların bazıları o dönem yakalandı. Bu kararı
nedeniyle Türkiye kınama cezası aldı.
2- Yunusların ekonomik değer taşıyan balık sürülerini tükettiği bilgisi de yanlış bilgilerle
kamuoyu balıkçılık endüstrisinde büyük paralar kazanan sektörün uydurduğu bir başka yalan.
Yunusların sayılarında artış olması aslında çok olumlu bir şey çünkü denizlerin yeniden
sağlığına kavuştuğunu , ekosistemin tekrar kurulma aşamasına girdiğini gösterir. Acı olan
gerçek ise Türkiye'de 222 bin balıkçıdan yüzde 10'u avlanan balığın yüzde 90'ına sahip. Bunlar
bakanlık nezdinde güçlü lobiciliklerle istedikleri kararları çıkarmaya çalışıyor.
Gerçekte ortada çok farklı bir tablo var. TC Tarım Bakanlığı, Türkiye'de yaygın şekilde usulsüz
balıkçılık yapılmasına göz yumuyor. Işıkla balıkçılık, trolle avlanmak balık stoklarını vahim
şekilde tüketiyor. Yasak olmasına karşın şu an 3 bin trolün olduğu tahmin ediliyor.
Yunuslar ise hedef saptırmaca olup balık stoklarının erimesine kılıf uydurulduğu açık bir gerçek.
3-) 26.01.2007 tarihli Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na bağlı Kontrol ve Koruma Genel
Müdürlüğü’nden elimize ulaşan yazıya göre, ‚zihinsel ve bedensel engellilerin terapisi ile gösteri
amacıyla yararlanmak amacıyla‛ bakanlığa başvuru yapan 6 firmaya Türkiye sularında yunus
avlama izni verilmiş ! durumda .
Buna gerekçe olarak da Ukrayna ve Rusya’dan getirilen 5 yunusun daha önce zarar görmesi ve
ithalatın zorluğu öne sürülüyor !
Yazının tarihine kadar olan -2007- süreçte, aynı yazıda belirtildiği üzere, 6 yunus yakalanarak
tesislere konuluyor .
Örneğin; yine 31 Mayıs 2006 tarihli aynı birimin yazısına göre,
‚O….adlı bir şirkete 4 adet yunus avlama izni veriliyor . Hükümetlerarası bir oluşum olan Avrupa
Konseyi’nin düzenlediği Bern Sözleşmesi Sekreteryası’na 2010 yılında sunulan ve Türkiye tarafından
hazırlanan resmi belgeye göre; 15 Nisan 2007 tarihine kadar toplam 23 yunus avlanmış, 7’sinin
avlanma izni ortadan kaldırılmış ve izinler askıya alınmıştır. Resmi olarak avlanma noktaları
tarafımıza açıklanmamış olsa da, SAD raporlarında, Foça, Karaburun, İskenderun Körfezi ve
19
Marmara Denizi’nde avlandıkları bilgisi belirtilmiştir. Marmaris Hisarönü’ndeki havuzda esaret
altındaki yunusların ise, kendi karasularımızda, Karaburun açıklarında avlandığı ortaya çıkıyor ‚
(1983 yılında, yunusların Türkiye’de avı tamamen yasaklanmıştı oysa ki. Bu yasak, bilinen haliyle,
çıkan özel izinlerle birlikte, ilk kez 2006 yılında delinmiştir.)
(Bu belgeye göre; yasal izinle; Kuşadası’ndaki A... Gösteri Merkezi 9 yunus; Marmaris’teki Dolphin..... Otel ‘rehabilitasyon’ için 5 yunus; Antalya’daki T... A... gösteri amaçlı 3 yunus ve Bodrum’daki
Y... Turizm ise yine gösteri amaçlı 6 yunus avlamıştır).
4-) İzinsiz, denetimsiz, ruhsatsız havuzlar
Son olarak yine 2006 tarihli aynı yazıya göre, TC Tarım Bakanlığı’na bağlı il müdürlükleri, bu
havuzları ve parkları kontrol etme yükümlüğünde. Oysa Şubat 2010’da 4 yunusun ardı
ardına öldüğü S...A... Yunus Gösteri Merkezi’nin o tarihlerde Tarım Bakanlığı’ndan yunuslar
için alınması gereken CITES belgesinin ve hatta “yunus parkı açma izninin” olmadığı
bilgisi, yine Alanya Kaymakamlığı tarafından resmi yazıda belgesiyle gönderilmiş durumda
!
Yalnızca Alanya/ Türkler Belediyesi’nden aldığı ‚işyeri açma izninin olduğu‛ bildirilmiştir.
Yani, Türkiye’de, izinsiz ve denetimsiz, bakkal açar gibi yunus parkı açılmakta davalı devlet
de bu izinlerin verilmesine ses çıkarmayarak yukardan beri açıklamaya çalıştığımız hayvan
hakları ihlaline izin vermiş oluyor. ! Başta Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, ve Orman Su İşleri
Bakanlığı hatta Kültür ve Turizm Bakanlığı da tüm bu izin alma prosedürlerinde müdahil
olup , yine aynı hükümetin bizzat 2004 yılında çıkardığı Hayvanları Koruma Kanuna ters bir
davranış sergiliyor ya da dolphinarium rantçılığı karşısında sesini çıkaramıyor . Çünkü 2004
yılında çıkan 5199 sayılı hayvanları koruma yasası 4/f maddesi
‚ Yabani hayvanların yaşama ortamlarından koparılmaması, doğada serbestçe yaşayan bir hayvanın
yakalanıp özgürlükten yoksun bırakılmaması esastır.” demesine rağmen sanki bu madde yokmuş gibi
de facto durumun de iuri hale gelmesine göz yumuyor. Fiili durum ses çıkartılmadığı için zaman içinde
hukuki hale geliyor.
20
Diğer yandan ,Uluslararası
Doğayı Koruma Birliği
(IUCN)
2009.1'e
göre
statüsü
Karadeniz
popülasyonu
için
‚tehlikede‛
(EN
endangered),
dünya
çapındaki
genel
popülasyonu için ‚asgari
kaygı‛ (LC – least concern)
olarak
belirlenmesine
rağmen
Türkiye’de,
‚afalina‛ türü (common
bottlenose
dolphin),
dünyada en çok tutsak
edilen yunus türü olarak
karşımıza çıkıyor.
Bu türler yukarıda bahsi geçen uluslararası anlaşmaların yanı sıra, 1380 sayılı su ürünleri
kanunu ile de koruma altında olmasına rağmen fiiliyata bu hayvanların avlanmasına ve
bakanlık korumaları altında gösteri merkezlerinde bilimsel gerçekliği kanıtlanmayan
gösterilerde kullanılıyor. Yunusların, bugün baktığımızda en büyük düşmanı insandır. Her
canlının bir doğal düşmanı, tehdidi vardır: Deniz memelilerinin ise insandır. Örneğin;
tesadüfi ağa yakalanma (bycatch), deniz ve ses kirliliği, aşırı balık avcılığına bağlı besin
kıtlığıdır.
Ancak bu yabani türlerin, insanları taklit etmeye zorlanmalarının, şarkı söylemek ve göbek
atmak için uzun süre aç bırakılarak eğitilmelerinin hiçbir anlamı ve mantıklı açıklaması,
bugüne kadar taraflı yazdırılan güya bilimsel olan kitaplar dışında yoktur. Bu merkezler
olayın ne kadar bilimsel olduğunu kanıtlamak üzere sosyal medya ya da kitaplar aracılığı ile
makaleler yazdırdığı da açıktır.
5) Öte yandan davalı hükümetin bir başka bakanlığı , ( TC Sağlık Bakanlığı ) havuzlarda
insanlarla beraber bu canlıların yüzmesinin yasak olduğuna dair yönetmeliği; baskılarımız
ve taleplerimiz sonucu 6/3/2011 tarihli yönetmeliği ile çıkarırken , bir başka tarihteki
başvurumuz üzerine de terapi adlı yapılan çalışmaların bilimsel geçerliğinin
kanıtlanmadığını resmi yazıyla tarafımıza bildiriyor.
TC Sağlık Bakanlığının /3/2011 tarihli ve 27866 sayılı Resmî Gazete’de “Yüzme Havuzlarının Tabi Olacağı
Sağlık Esasları Hakkında Yönetmelik” :
21
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Hukuki Dayanak, Tanımlar
Amaç
MADDE 1-(1) Bu Yönetmeliğin amacı, yüzme amacıyla kullanılan açık ve kapalı yüzme
havuzları ile sularının hijyenik şartlara uygunluğu, yüzme havuzu suyunun kalite
standartlarının belirlenmesi, denetlenmesi ve izlenmesi ile ilgili usul ve esasları
düzenlemektir.
Yüzme havuzunun işletilmesi
MADDE 8- (1) Yüzme havuzu ile yüzme havuzu suyunun genel hijyen kurallarına uyması
esastır. Yüzme havuzu, yeterli miktarda su ihtiva edecek, emniyet tedbirleri sağlanacak
ve işletilmesinde aşağıdaki şartlara uyulacaktır.
e) Yüzme havuzunda fok ve yunus gibi deniz hayvanları ile kedi köpek gibi evcil
hayvanların insanlarla birlikte bulunmalarına hiçbir şekilde izin verilmeyecektir.
Görüldüğü üzere davalı hükümetin bakanlıkları arasındaki açık koordinasyonsuzluk,
birbirlerinden habersiz çalışma , izinlerin kimler tarafından verileceğinin bile belli olmaması
bu işten kazanç sağlayan simsarların ve tüccarların ekmeğine yağ sürerken , onlarca deniz
canlısı bir gün o kafesler ve havuzlar ardından çıkıp özgür olmayı , arkadaşları ile aileleri ile
uçsuz bucaksız denizlerde yüzmeyi , karınlarını avlanarak doğal ortamlarda beslemeyi
bekliyor.
6) Bu arada önemle belirtmek isteriz ki yanlış uygulama yapan kimi ülkelerde halen bu yunus
parklarının olması davalı yan tarafından bir savunma olarak sunulmasını kabul etmiyoruz. Ayrıca
HAYTAP olarak, KESİNLİKLE BU HAVUZLARIN standartlarını ya da devletin buralara daha iyi
olanaklarla daha lüks tesisler yapmasını da tartışmıyoruz.
Biz, tüm yunus parklarının ve akvaryumların kapatılmasını tartışıyor ve davalı yandan gerek söz
verdiği edimleri uygulamasını , gerekse ulusal ve uluslararası mevzuat çerçevesinde ve vicdani kanaat
, merhamet nedeniyle zavallı hayvanların özgürlüğünü elinde olan imza makamı gücünü kullanarak
ivedilikle yerine getirmesini istiyoruz. Bu yabani türlerin, diğer hayvanlarla birlikte, gösteri
işçilerine dönüştürülmesini engellemeye çalışıyoruz. Önemli olan, türlerin nesillerinin
tükenme noktasına gelene kadar sömürülmesi ve ondan sonra çözüm yolları aranması
olmadığını anlatmamızdan bir sonuç alınamadığından yüce mahkemenize başvurmak yolu
22
zorunluluk teşkil etmiştir. Eğer tüm anlattıklarımız ve yaptığımız çabalar bir sonuç vermiş
olsaydı zaten bu davanın açılmayacağı, durumun dostane görüşmeler ve Sulh yoluyla
çözüme bağlanacağı muhakkaktı. Ancak yapılan başvurulardan bir sonuç çıkmadığından ve
bu yolda da bir umut olmadığından mahkemenizin bu acil durumu ivedilikle gündemine
almasını bekliyoruz.
SONUÇ VE İSTEM :
Yukarıda açıklanan nedenlerle , davalı Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin sayın
mahkemeniz tarafından yunus parklarının açılmasına vermiş olduğu icazet nedeniyle
kınanmasını ,
bundan sonra deniz memelilerinin her ne isim altında olursa olsun hapsedilmesinin
engellenmesini ,
bu yönde işletme ruhsatı ya da benzer isimler altında verilmiş ya da verilecek tüm izinlerin
iptal edilmesi ,
tazminat olarak hayvanların rehabilitasyonun sağlanması için bütçe ayrılarak özgürlüğüne
kavuşturulması için özel bir bilimsel kurul ve tesis oluşturulması yönünde karar
oluşturulmasını saygılarımla vekaleten arz ve talep ederim.19/07/2013
VEKİLİ
Av. Ahmet Kemal Şenpolat
23
EKLER ve DELİLLER:
EK 1 : Federasyon Tüzüğü
24
EK 2: TC Sağlık Bakanlığından 25.03.2011 tarihinde gelen resmi yazı
--- SAĞLIK BAKANLIĞINDAN GELEN CEVAP -Subject: BİMER başvurusu
Date: Fri, 25 Mar 2011 15:43:54 +0200
From: [email protected]
To: ….
23/03/2011 TARİHLİ ve 10508 sayılı yazımızın aslına uygun örneğidir.
Konu : BİMER başvurusu.
Sayın …….
Yunus Balıkları’nın havuzlarda rehabilitasyon eğitimlerine izin verilmesinin mahsurlarına ilişkin
BİMER’e (Başbakanlık İletişim Merkezi) internet aracılığıyla yapmış olduğunuz iki ayrı başvurunuz
incelenmiştir.
Havuzda yunuslarla tedavi işlemiyle ilgili izinler Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca verilmekte olup,
konu hakkında Bakanlığımızca Hacettepe Üniversitesi ile Bakanlığımız Ankara Fizik Tedavi
Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden bilimsel görüş istenilmiştir.
Hacettepe Üniversitesi’nden alınan görüş başvurunuzda belirttiğiniz e-posta adresine gönderilmiş
olup, bir kez daha belirtilmesinde fayda görülmüştür. Hacettepe Üniversitesinin konu hakkındaki
görüşünde özetle "… Bu tedavinin bilimselliğinin kanıtlanmadığı ve FDA tarafından talep edilen emniyet
ve işlerliğine dair kesin kanıtlar bulunmayan bir yöntem olduğu, bu tür sözde tedavilerin FDA tarafından
onaylanan farkının faydalarının bilimsel olarak onaylanmaması olduğu, ayrıca bu tür tedavilerin
"Bilinmeyen risk" içerdiği, bilinmeyen riskin tedavinin faydaları yanında yan etkilerinin belirlenmemiş
olması şeklinde açıklanabileceği, adı geçen tedavi ile ilgili herhangi bir kontrollü, çift kör, randomize
çalışma bulunmadığı, bu konuda Pubmed taramasında saptanan tek bilimsel yazıda ise bu tedavinin
olmsuz etkilerinden söz edildiği, başvurunuzda geçen linklerde de zikredilen olumsuz etkileri pekiştiren
görüşler içerdiğinin düşünüldüğü ayrıca, Amerikan Gıda ve İlaç Kurulunun (FDA) resmi inernet sitesinde,
adı geçen tedaviye ait bir endikasyon bulunmadığı ve bü tür tedavilerin, bazı kişiler tarafından kötüye
kullanılara, hasta yakınlarının maddi ve manevi yönden kandırılabileceğinin vurgulandığı, Sonuç olarak
adı geçen tedaviye izin verilmemesinin uygun olacağı kanaatinde oldukları” bildirilmiştir.
Bakanlığımız Ankara Fizik Tedavi Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin konu
hakkındaki görüşünde ise özetle “…Yunus yardımlı terapinin ….., Bilimsel olarak kanıtlanmış hastalığı
ya da dizabiliteyi azaltıcı ya da önleyici hiçbir etkisi bulunmadığı” bildirilmiştir.
Halen mevzuatımızda bu tür tedavi uygulaması bulunmamakta, Bakanlığımızca da bu tür yerlere
ilişkin ruhsat düzenlenmemektedir.
Bilgilerinizi rica ederim.
Uzm.Dr.Bekir KESKİNKILIÇ
Bakan a.
Genel Müdür Yardımcısı
25
EK :3
Ölüdeniz to get its first dolphinarium
FETHİYE - Hürriyet Daily News | 3/11/2010 12:00:00 AM | JANE TUNA AKATAY - ÖZLEM
ÖZTÜRK
Although the construction of a new dolphinarium in the Hisarönü is an opportunity
for local businesses, environmentalists worry the dolphins' conditions will be poor.
Although the construction of a new dolphinarium in the Hisarönü area of Ölüdeniz is a great
opportunity for local businesses, environmentalists are concerned the dolphins will be kept in
improper conditions.
Tourists taking their holidays in the resorts of Hisarönü, Ölüdeniz and Fethiye this season will
have the opportunity to swim with dolphins, according to Ölüdeniz Mayor Keramettin Yılmaz.
“Owners of Kaş dolphinarium have rented land from the municipality,” the mayor told the
Hürriyet Daily News & Economic Review. “Construction for the pool has commenced and will
be completed for opening at the beginning of this summer season. I understand there will be
two dolphins from the Mediterranean.”
The mayor said local business operators are expecting an increase in tourists coming to the
area after the opening of the facility. “It will be great for Hisarönü and Ölüdeniz and tourists,
as they will not have to travel so far.”
İbrahim Dilek, personal assistant to Alesandr Kuznetsov, general manager of Dolphintherapy
Kaş, said two dolphins will be brought from the dolphinarium in Kaş to Hisarönü. The
dolphins will live in a four-meter deep pool of approximately 250 square meters.
“The dolphins will spend roughly six to seven months in summer season in Hisarönü and will
spend the winter relaxing in Kaş,” said Dilek.
The pool is being built in accordance with European standards and will be large enough for
two dolphins to live comfortably, he said.
26
“The health, safety and well-being of the dolphins are our number one priority,” said Dilek.
“We have a veterinarian, trainer and keepers on site. Monthly spot checks will be run by the
government to ensure the dolphins are given the adequate care.”
The new center will offer therapy swims, yet the main attraction will be swimming with the
dolphins.
“Basically each customer will have one hour,” said Dilek. “We provide information and
training before they spend time with a dolphin. There will be up to 10 customers per dolphin.
“There will be five sessions a day with appropriate breaks throughout the day. They will work
up to three hours a day, the rest will be time for the dolphins to relax.”
Hisarönü is some kilometers from the sea, so “our first priority is to transport sea water
straight from Ölüdeniz. If we do not get the go ahead for this, we will look at mixing natural
salt brought from the sea with fresh water,” he said.
Dilek also thinks the dolphinarium is an exciting opportunity for Fethiye, Hisarönü and
Ölüdeniz and it will attract more tourists to the area, thus helping businesses.
Salih Taşcı, head of the Fethiye branch of the Turkish Association of Travel Agencies, or
TÜRSAB, is delighted by the prospect.
“It‟s a really popular activity for English tourists,” he said. “Until now, they‟ve had to travel
to Kaş and pay 50 Turkish Liras for the trip, excluding entrance fees.
“Currently, the Kaş dolphinarium takes a fee of 110 TL to swim with dolphins for six minutes.
The lower cost of the tour will make it even more popular.
“The potential in Hisarönü is greater than Kaş because it is closer to Fethiye. This will pull in
the crowds.”
Deniz Tangal, owner of local tourist company Activities and Homes Unlimited, is pragmatic. “I
think dolphinariums are fine, provided they are constructed in a suitable place with enough
space for the dolphins to live healthily. Personally, I‟d prefer to see them free.”
Tangal thinks most British people living in the region would not approve of the dolphinarium.
“As for the package tourists who come and go, I don‟t think they would oppose it.”
Tangal became more skeptical after visiting the construction site, however, which used to be
a children‟s playground. “This is a dolphin pond, not a pool, it‟s far too small. How do they
propose that the dolphins will live here? This does not sit well with my views of how animals
should be kept. They should be respected and not treated like a gimmick.”
Murat Malli from Koral Travel, a Turkish tourism agency, accepts that not everybody feels the
same about captive dolphins. “We have good sales for the dolphinariums at our Marmaris
and Antalya branches,” he said. “Turks are receptive to the idea of dolphin therapy, as they
are genuinely intrigued by the animals. Having said that, people‟s perceptions are changing
about the way dolphins are being kept in captivity.”
27
The use of captive dolphins and whales for entertainment is a source of contentious debate,
particularly following the recent death of Dawn Brancheau, a trainer who was killed by a
killer whale at SeaWorld in Orlando, Florida.
Özgür Keşaplı Didrickson, coordinator of Underwater Research Society's Marine Mammal
Research Group, or SAD-DEMAG, recently told the Daily News that dolphins could only live
safely in their natural habitat and that non-governmental organizations were trying to draw
attention to the plight of dolphins in captivity in Turkey.
Banu Dökmecibaşı, an oceans campaigner for Greenpeace Mediterranean, said international
agreements, specifically the Bern Convention, allow the use of the sea mammals only for
conservation, research and education purposes.
He said their use for commercial gain under the guise of therapy, swimming or show is
strictly forbidden.
“The increase [of dolphinariums in Turkey] is just unacceptable. The recent death [of four
dolphins in Alanya] is one example of why cetaceans shouldn‟t be exploited in this way,” she
said, adding that Turkey‟s Environment Ministry should act to stop the practice as should the
department responsible for conservation.
“It seems that the Bern Convention‟s use of the word 'exception' provides these people with
an excuse to allow these facilities,” she said. “The convention allows for exceptions of
capturing [whales and dolphins] only if there is a benefit for conservation, but certainly not
for fun!”
Many studies suggest that keeping dolphins in concrete pools is detrimental to their health
because their sonar “bounces” off the walls. Although the Dolphintherapy Kaş Web site
agrees on the matter, Dilek believes the matter is ultimately unimportant.
“The dolphins‟ sonar abilities will improve when they are back in Kaş, like my Turkish did
when I came back to Turkey,” he said.
Cathy Williamson, captivity campaigner, speaking by phone on behalf of the U.K.-based
Whale and Dolphin Conservation Society, or WDCS, argued Turkey is doing itself a
disservice.
“Nowhere in the world do knowledgeable environmental and conservation groups condone
swimming with dolphins, neither in the wild nor in artificial enclosures,” she said. “Before
people participate in this sort of business they should watch „The Cove,‟ which illustrates very
well the barbarity of these practices.”
28
29
30
31
WHY DONT WE WANT DOLPHINARIUMS ?
Interview with HAYTAP President Ahmet Senpolat , Attorney at Law regarding Dolphinariums
32
33
34
35
36
37