( HAYTAP ) HAYVAN HAKLARI FEDERASYONU Boyalıköşk
Transkript
( HAYTAP ) HAYVAN HAKLARI FEDERASYONU Boyalıköşk
ULUSLARARASI HAYVAN HAKLARI MAHKEMESİ CENEVRE – İSVİÇRE DAVACI : ( HAYTAP ) HAYVAN HAKLARI FEDERASYONU Boyalıköşk sok No : 52 Arnavutköy Beşiktaş İstanbul VEKİLİ : Av. Ahmet Kemal Şenpolat ( Adres antettedir) DAVALI : TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ANKARA KONUSU : Davalı Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin sayın mahkemeniz tarafından yunus parklarının açılmasına vermiş olduğu icazet nedeniyle kınanmasını , bundan sonra deniz memelilerinin her ne isim altında olursa olsun hapsedilmesinin engellenmesini , bu yönde işletme ruhsatı ya da benzer isimler altında verilmiş ya da verilecek tüm izinlerin iptal edilmesi ve tazminat olarak hayvanların rehabilitasyonun sağlanması için bütçe ayrılarak özgürlüğüne kavuşturulması için özel bir bilimsel kurul ve tesis oluşturulmasını I- TÜRKİYE’DEKİ FİİLİ AÇIKLAMALAR DURUM : ve YUNUS PARKLARI HAKKINDA 1) Müvekkilim HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu valilik tarafından onaylanmış , resmi tüzel kişiliği olan , bünyesinde 21 dernek ve ülke çapında 70 e yakın resmi temsilciliği barındıran hayvan hakları ve çevre ihlalleri konusunda Türkiye’de faaliyet gösteren , kamuoyu oluşturan , halkla ilişkiler eğitim ve saha çalışmaları yapan gerektiğinde yargı mercileri önünde dava açan bir sivil toplum örgütüdür. Ek 1 : Istanbul Valiliği tarafından onaylanmış HAYTAP Federasyon tüzel kişilik belgesi 2) Türkiye’deki hayvan hakları konusunda en net gözle görülen ve en acı veren eziyetlerden birisi ‚yunus parkları‛ adı altında turistik bölgelerde faaliyet gösteren ticari işletmelerde yapılan 1 deniz memelilerine karşı yapılan hayvan hakkı ihlalleri gelmektedir. Altın tozu serpilmiş bir dünyanın ardındaki acı aşağıda somut delillerini de gösterdiğimiz üzere tek tek ispatlanmaktadır. Buna rağmen davalı hükümetin denetim mekanizmalarını çalıştırmamasından cesaret alınarak bu ihlaller giderek güçlenmektedir. 3) Bilindiği üzere denizlerin en sevimli canlıları yunuslar saatte 60km hız kat ettikleri ve bir havuzdan hapishaneye kilitlenmedikleri sürece günde 130 km yol alabildikleri bilimsel raporlarla teyit edilmektedir. Tutsak yunusların açık denizlerden bu şov ve terapi amaçlı olarak gösteri havuzlarına ( hapishanelerine ) uzanan hazin bir öyküsü olduğu ise buraya gelen ve yüzlerce euro para bırakan insanlar tarafından ise maalesef bilinmemektedir. Her gösteri sonrası çocukların , yetişkin insanların çığlık çığlığa el çırptığı bu yunuslar , aslında çığlık çığlığa bir av sonucunda yakalanıp bu turistik merkezlere getirilmektedir. Japonya’nın Taiji adasında yakalanan bu yunuslarla ilgili olarak geçtiğimiz yıllarda hazırlanan KOY ( THE COVE) adlı belgesel ise hayvanların dünyasındaki bu dramın nasıl yaşandığını görüntüler ve tanıklar eşliğinde kanıtlamış durumda. Richard O’barry gibi bir zamanlar Flipper adlı yunus dizi filimini çeken bir pişmanlık ve itiraf filmi olan bu yapım en iyi belgesel Oscar ödülünü almış , dünyanın dikkatinin bir anda turistik merkezlerde bulunan yunus parklarına çevrilmesine neden oldu. 4) Taiji bölgesi’nin yunusların göç yolu üzerinde olması ve Japon balıkçılar tarafından deniz altında oluşturulan yapay ses duvarı neticesinde yunuslar Taiji’deki koya ses yoluyla kıyıya doğru sürülerek sıkıştırılmaktadır. Balıkçılar bu aşamadan sonra koyun ağzını ağ ile kapatıp bu zavallı hayvanları hunharca ve canice; demir sopalarla bazılarını öldürmekte , bazılarını yaralamakta, ticari meta olarak kullanabileceklerini ise vahşice yakalamakta ve yunus parkı işletme sahibine ve eğiticisine teslim etmektedir. Taiji bölgesi her sene, ‚drive hunt‛ adı verilen yunus avı sezonu nedeniyle kan gölüne dönmekte . 5) Yeryüzünde cehennemin kendisi olarak bile adlandırılabilecek bu bölgede her yıl yaklaşık 20 bin yunus bu şekildeki bir katliama kurban gidiyor. 1963 – 1999 yılları arasında Japonya Hükümeti, 668 bin 393’un yunusun balıkçılar tarafından avlanmasına resmi olarak izin verirken , bu yunusların bazıları etleri için avlanırken, büyük bir bölümü de yakalama sırasındaki ‚ufak‛ kazalar nedeniyle hayatını yitirdi. Geri kalanlar ise, şehirlerdeki gösteri havuzlarına ve akvaryumlara hapsedilmek için yaşam sularından koparıldılar. Aynı hükümet, 2000 yılında 21 bin 775 yunusun avlanması için izin vermişti. Balıkçılar, yakaladıkları ve Japonya’da eğitilip satılan her canlı yunus için ortalama 100-150 bin dolar alırken, ölü bir yunusun fiyatı 500 dolara denk geliyor! 2 6) Yakalanan hayvan ise daha sonraki hayatını esaret altında geçeceği yolculuğa çıkmaktadır. Ardından bir ülkenin içinde faaliyet gösteren yunus parkında yaşamaya ve açlığa mahkum olarak doğal hayatında yapmadığı hareketleri yapmaya zorlanmaktadırlar. Aylarca süren bu eğitimde yunuslar çoğu zaman aç bırakılıyor , fiziksel işkenceye uğruyor , eşlerinden ayrı tutuluyor , hatta doğal hayatta canlı balık seçiminde bile rahat davranırken bu havuzlarda eğiticilerinin plastik kovalar içinden verdiği ölü balıklara yemeye mecbur kalıyorlar. Bu gösteri merkezlerinde yunuslar; yemek saatlerinde, en aç oldukları zaman gösteriye çıkarken bir gözleri hep eğitmenlerde oluyor. Bu durumun bir zamanlar sokaklarda gösteri için gezdirilen ayı eğitmenlerinin şartlı reflex gereği ayıları ayağa kaldırmalarından farkı yok. Onların da ayaklarının altında ateş yakılır ya da sirklerdeki gibi ayaklarının altından elektrik verileceğini düşündükleri için seyirciler karşısında ayağa kalkarlardı. Yunus parklarındaki tüm deniz canlıları küçücük klorlu havuzlarda iken , insanların onların da kendileri gibi mutlu olduğunu sanmaları en büyük hata olmaktadır. Oysa bu havuzlara hapsedilen hayvanların tamamı memeli hayvanlar. Yani biz insanlar gibi duyguları var , annelik dürtüleri var , sevgileri var . Onları aslında en iyi bizim anlamamız gerekirken , para kazanma dürtüsü nedeniyle onları hapsederek inanılmaz bir kötülüğe ortak oluyoruz. Yunusların en büyük dezavantajları ise; fiziksel olarak gülümsüyormuş gibi görünmelerinden ötürü insanların bu fiziksel görünüşe bakarak onların bu havuz şovlarından eğlendiği, hoşlandığı mutlu bir hayat yaşadıkları izlenimine kapılmaları. Zavallılar öldükleri zaman bile gülümsüyorlar . Muhtemelen yunuslar dünyanın en sevimli ve sürekli gülümseyen hayvanı. Onlarla yüzmek, oyunlar oynamak pek çok kişinin düşlerini süslüyor. Oysa yunuslar yalnızca ağız yapısı yüzünden gülümsüyor gibi gözüküyor! Şişeburunlu yunusların on binlercesi ne yazık ki zekaları ve gülümsemeleri nedeniyle 20. yüzyılın ilk yarısından beri insanlığı eğlendirmek için gülümseye gülümseyerek öldüğünü vurgulamamız gerek. 3 Acımasız kovalamaca sonunda denizlerden ve çok güçlü sosyal bağlarının olduğu ailelerinden çalınan yunusların çoğu daha o onda şoktan, travmalardan ölüyor. Beğenilmeyip geri atılan yunusların da çoğu şok yüzünden boğularak ya da ciğerlerine su dolması yüzünden zatürree olarak ölüyor. Bu yunusların ailelerden koparılmalarının geride kalan sosyal grubu nasıl bir şekilde etkilediği ise çoğu kez göz ardı ediliyor. Sosyal bir hayvan olup gruplar halinde yüzen yunusları, derinliği en fazla 5-6 metre olan havuzlara kapatmak ya da deniz içinde küçük bir alanı çevirip onun içine hapsetmek aslında kara sirklerinin denize yansımış hali olup , bu işin ticaretini yapanlar ciddi olarak bu eziyet üzerinden para kazanmakta, gerekli izin yollarını ise bakanlık yerine ilgili belediyelerden basit bir çalışma ruhsatı ile almakta. 7) Yunusların havuzlarda öğrenmek zorunda kaldıkları ilk şeylerden biri ölü balık yemek oluyor. Buna uzun süre direniyorlar, ilk ölü balıkları kusuyorlar. İşte tüm bu sorunlarla başa çıkarak hayatta kalmayı başaran yunuslar sonunda o ölü balıklar uğruna müzik eşliğinde çember içinden geçmeye, top çevirmeye başlıyorlar. Oysa doğada onlar, büyük ve inatçı avcılar. Zamanlarının yarısını avlanarak geçiriyorlar. Ölü balık, daha az hareket ve daha az zihin hareketi demek. Bu da bilimsel tezlere göre ‚sıkıntı‛ ve özellikle de erkeklerde ‚agresyonasabiyet‛ hali demek. Bir süre sonra bu ruh hali de, birçok bilimsel teze göre, birbirlerine veya eğitmenlerine aniden saldıran veya nefesini tutarak, betona atlayarak veya yemek yemeyerek intihar eden yunuslar demek! 4 Havuzlarda yunus ölümleri yüksek olduğu için denizlerden yeni yunuslar çalınıyor. Bu durum gösteri havuzlarına giden herkesi yeni yunusların denizlerden kopartılmasından sorumlu kılıyor. Tam bu esnada bir başka tarihsel gerçek ile insanlardaki bu beklenti örtüşüyor : ABD deniz kuvvetlerinin bir programı; mayın avlamak, gemilerin yanına yaklaşıp bomba patlatmak, su altında insanları etkisiz hale getirmek için yunusları eğitiyor. Soğuk Savaş döneminde Rusya 'Onlar yapıyorsa, biz de yaparız,' diyor ve bir yunus eğitim programı başlatıyor. Fakat sonra vazgeçiyorlar bu işten, hayvanları Karadeniz'e salıyorlar. Ve bu yunusların eğitmenleri işsiz kalıyor. İşte o Rus eğitmenler, Ortadoğu'ya, bize gelip yunus gösterileri düzenlemeye başlıyor. Sonra da bu 'yunus terapisi' olayını uyduruyorlar. Minareyi çalıp kılıfını hazırlıyorlar yani. 8) Diğer yandan yunusların ticari rant olarak kullanıldığı diğer sektör, bu hayvanların downsendromlu veya otistik çocukların ya da iletişim becerisi eksik olan kişilerin veya çişini belirli bir yaşa geldiği halde tutamayanlar çocuklar için tedavi edici bir umut kapısı olarak turizm şirketlerince paket program gibi pazarlanması. Bilimsel metotlardan umudu kesen aileler binlerce euroluk paketlere üye olmakta , seans seans çocuklarını bu havuzlara getirmekte , onların yunuslarla yüzerek ya da fotoğraf çektirerek iyileşeceği sanısını almaktalar. Oysa TC Sağlık bakanlığından bizzat gelen resmi yazıda bu tedavinin bilimsel olduğuna dair bir veri olmadığı resmi olarak teyit edilmiştir. Yani hem hastalar , hem yunuslar bu terapi adı verilen bilimsel gerçekliği olmayan metotlarla sömürülmektedir. EK 2 : TC Sağlık Bakanlığından 25.03.2011 tarihinde gelen yazı 5 9) Boğazların sokak çocukları olan yunusları; örneğin İstanbul ‘da bir euroluk Asya’dan Avrupa’ya yapılan bir vapur yolculuğu ile izlemek mümkünken , onları bu klorlu suyun olduğu, devamlı bir su altı gürültüsünün bulunduğu, hatta sonarlarını bile kullanamadıkları bu havuzlara hapis etmek , ticari ranttan gözünü hırs bürüyen tacirler ve ona izin veren davalı ülkenin bu zamana kadar yapılan tüm resmi başvurularımıza rağmen konuyu ciddiye alıp yasaklamaması anlamına geliyor. 10- Avrupa’nın bir çok ülkesinde bu gösteri merkezleri bulunmamakta, hatta dünyada bir çok ülke kara sirklerini bile yasaklamakta iken Türkiye bu pastadan pay almak için durmadan yenisini açıyor. Yunuslarla yüzmenin yarım saati 100 eurodan başlıyor. Hele ki hastalık tedavi edici bir pakete sizi üye yapıp umut tacirliği yaptılarsa bunun sonu yok. Zaten havuzda eğitim alması öngörülen bir yunusun ortalama bedeli 100-150 bin dolardan başlıyor. Milyon dolarlık tutsaklar para üretmek için tüm bu işkenceyi çekiyorlar. Yunusların havuzlarda öğrenmek zorunda kaldıkları ilk şeylerden biri ölü balık yemek oluyor. Buna uzun süre direniyorlar, ilk ölü balıkları kusuyorlar. İşte tüm bu sorunlarla başa çıkarak hayatta kalmayı başaran yunuslar sonunda o ölü balıklar uğruna müzik eşliğinde çember içinden geçmeye, top çevirmeye başlıyorlar. Fotoğraf çektirmekten , beraber yüzmeye kadar bir çok alternatif tüketiciye sunuluyor ve ciddi paraların döndüğü bu acımasız sektöre devlet ses çıkartmıyor. Havuzlarda yunus ölümleri yüksek olduğu için denizlerden yeni yunuslar çalınıyor. Bu durum dolphinarium adı verilen gösteri havuzlarına giden herkesi yeni yunusların denizlerden kopartılmasından sorumlu kılıyor. Federasyon olarak yıllardan beri konuya olan hassasiyetimizi gerek ülke başbakanı ile yaptığımız birebir toplantıda , gerekse bakanlıklara yaptığımız resmi yazılı başvurularda ve hatta yaptığımız bir çok eylemde yıllardan beri duyurmaya çalışıyoruz. Ancak tüm bu çabalarımıza rağmen karşımızda bulunan rant lobisi , Türkiye’de her yıl giderek artan bir yunus parkı sayısı ile bizleri karşı karşıya bırakıyor. Bu dava dilekçesinin yazıldığı tarihte Türkiye’nin Ege ve Akdeniz sahillerinde , İstanbul’daki de dahil olmak üzere toplam 12 yunus parkı faaliyet gösterdiğini belirtelim. 6 12) Yunus parklarında çalışan bir eski bir eğitmenin Türk basınında çıkan itirafları ise içerde yaşanan inanılmaz dramı itiraf niteliğinde. Melisa Sevim adlı eski eğitmen bırakma nedeni olarak yunus ölümlerine şahit oldum ve kaldıramadığım bir çaresizlik hissetmeye başladığını , onları kurtaramamış olmaya tahammül edemediğini belirtiyor. Tıpkı ‚Cove‛ belgeselini çeken ve bir zamanlar gönlümüzde Filipper adlı dizi filmle gönlümüzde taht kuran fakat sonradan pişman olan Richard O’barry gibi. Melisa Sevim verdiği itiraf gibi röportajda şöyle devam ediyor : “Ben yeni yakalanmış bir yunusu bizzat eğitmedim ama 2 ay içinde ölü balığa alışmış ve eğitime hazır hale geldikleri bilinir bu sektörde. Basit bir şovun çıkarılabilmesi için 6 ay civarında bir süreye ihtiyaç var. Bu süreler eğitmenlere bağlı olarak da değişir. Eğitmenler işlerinde deneyimli değilse, bu süreler daha da uzayabilir. Fakat özellikle Japonya – Taiji’den gelen yunuslar, fiziksel ve zihinsel travmaları yüzünden daha uzun sürede uyum sağlıyorlar. Eğitmenlik deneyimim sırasında aşık olduğum, çok güçlü bir bağ kurduğum bir yunus vardı. 17 yaşındaydı, diğer yunuslara göre yaşlıydı diyebiliriz. Yunus terapisi yapılan havuzda çok sıkılıp havuzun diğer tarafına çekip gidiyordu. Ne yemeği, ne de komutları umursuyordu. Onun eğitmeni olmayan tecrübeli bir eğitmen vardı uyum sağladığı, ama onunla farklı havuzlardalardı. Bu yunus, onunla kurduğum o özel bağ, gösterdiğim incelik ve sabır sayesinde beni dinliyordu. Bu benim tarzımdı. Fakat daha sonra bir eğitmenin bir yunusa şiddet uygularken yakalanışına da şahit oldum. Yani her iki tipte de eğitmen var. Bu işi para için yapan çok fazla eğitmen var ve hayvanlara büyük eziyetler ediyorlar. Özellikle Rusya’dan gelen eğitmenler genellikle en sert davrananlar olur.şiddet uygulayanlar arasında onları dövenler de vardı, vuranlar da vardı. Aç bırakanlar da. Dayak da esaretin bir gerçeği Ne yazık ki... Yunuslar, onları gerçekten sevmeyen, bu işi sadece para için yapan eğitmenlerin eline düştüklerinde şiddete maruz kalıyorlar, dövülüyorlar.” 11) Bu konuda son olarak ünlü Amerikalı yazar Jack London’ın Sevginin Katıksızı adlı kitabının önsözünden sirk gerçeğinde yaşanan korkunç dramı yüz yıl önce kaleme aldığı o güzel yazıyı yüce mahkemeye tekrar anımsatmak isteriz 7 " ....son yıllarda insan doğasına karşı bende gelişen anlayış aklı başında ve sağlıklı hiçbir insanoğlunun , bu gösterilerin ardında yatan ve onları olası kılan korkunç zulmü bilip de , bu gibi eğlenceleri hoş karşılamayacağı bilincini edinmeme yol açtı. İşte şimdi , burada şu üç şeyi önerme yürekliliğini gösteriyorum: Birincisi , bütün insanoğullları kendi ceplerinden para ödeyen seyirciler karşısında yalnız ve yalnız hayvanların yapabileceği ve yapmak zorunda bırakılabileceği bu gösterilerin , sonsuz ve kaçınılmaz bir zulümle gerçekleştiğini bilmiş olsunlar. İkincisi hayvan eğitme güzel sanat dalının temellerini kavramış olan kadın , erkek , kız, kızan , yerel ve ulusal insanlığı koruma örgütlerine ve hayvanlara işkenceyi önleme örgütlelerine üye olsun ve bu kuruluşlarla işbirliği etsinler Üçüncüsü , daha başka yüzbinlerce insan gibi , ben de başka alanlarda çalıştım, insan kitlelerini , kendi öz sefaleterlini ve perişan durumlaını gidermeleri amacıyla belli hareketleri yapmak üzere örgütllemeye çabaladım. İnsanoğlunu , herhangi bir örgütlü mücadeleye girmeye razı etmek güç ; kendi koşullarını hafifletmek üzere örgütlenmelerini sağlamak , daha da güç, ve hele kendilerinden biraz daha hayvan olan hayvanların kötü koşullarını hafifletmek üzere örgütleyip mücadeleye sokmak çok daha güç. Ama yüzde birimizin onda biri bile hayvanlara yapılan işkencenin önlenmesi yolunda hiç bir örgüte katılmayız , ve ne sözlerimizle ne de eylem ve başka katkılarımızla hayvanlara yapılan işkencenin önlenmesi yolunda çalışmayız....." 8 Aralık 1915 Glen Ellen , California Jack London 8 II- HAYTAP Tarafından Bu Konuda Yapılan Lobicilik ve Halkla İlişkiler Çalışmalarından Örnekler 1- Yukarıda anlatılan tüm bu saptamalardan sonra müvekkilim federasyon tarafından ülke çapında özellikle son 3 yıldır ciddi kampanyalar , bilinçlendirme çalışmaları ve hatta parlemento nezdinde , bakanlık ve başbakanlık nezdinde görüşmeler yapılmıştır. Bunlardan bazılarını örnekler halinde sunmak istiyoruz a) Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı , İstanbul Büyükşehir Başkanı ile Dolmabahçe sarayında 20/02/2011 tarihinde hayvan hakları ile ilgili yapılan görüşme ve sunulan rapor b) HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu 4.temsilciler toplantısı Marmaris / Ortaca bölümündeki basın açıklaması suyun altında yapılması ve kamuoyunda duyurulması 9 Etkinliğin ulusal görsel medyada özet görüntüleri : http://www.haytap.tv/index.php/videos/haytap/haytap-ozgur-yunuslar-etkinligi http://www.haytap.tv/index.php/videos/haytap/yunus-parklarini-istemiyoruz-hayvanhaklari-%E2%80%93-haytap c) Konu ile ilgili federasyon tarafından yaptırılıp dağıtılan afişler 10 11 d) Dolphinariumların kapatılması ve mutfakta yaşanan dramın anlatılması ile ilgili bir çok televizyon programı ( www.haytap.tv’de bu programların çoğu halen yayınlamaktadır ) e) Bakanlıklarla federasyon nezdinde yapılan resmi yazışmalar f) Bu konuda çalışma yapan bir çok ulusal ve uluslararası irili ufaklı platformun çalışmaları , Marmaris’te açılmak istenen yunus parkına karşı kitlesel yürüyüşün fotoğrafları 12 13 g) Türkiye’de meşhur yazar ve rol model sanatçılarla Yunus Parklarına Hayır Etkinliği Sergisi ve Filmi 14 15 Televizyon yayını için : http://videogaleri.gazetevatan.com/16916_9_Unluler-yunuslara-ozgurluk-icin-sualtinda-poz-verdi 16 h) Davalı devletin bizzat kontrolünde olan Türkiye Radyo Televizyon Kurumunda ( TRT) Yunus parklarının neden olmaması gerektiğine katıldığımız dair televizyon yayını http://www.haytap.tv/index.php/videos/haytap/trt-haber-merkezi-yunus-terapi-ve-gosterimerkezlerinde-tutsak-yunuslar-ahmet-kemal-senpolat i) HAYTAP başkanı olarak yazılı basında bu konuda çıkan makaleler, yazılı basındaki haberlerimiz Ek :3 j) Yapılan kampanyalar sonucu Yunus parkına bilet satmayı bırakan , promosyon vermeyi terkeden şirketler j-a ) OPET olarak sosyal sorumluluk bilinci ile hareket eden, çevresel ve sosyal sorunları faaliyetlerimizin bir parçası haline getiren, tüm taraflara karşı etik ve sorumlu davranan, çevreci çalışmalarımız ile doğayı korumaya katkıda bulunan ve bu yönde kararlar alarak uygulayan bir firmayız. İstanbul Dolphinarium ile yapmış olduğumuz indirim kampanyası, en az bizim kadar duyarlı bir kitle tarafından, yunusların yaşamlarına zarar veren bir uygulamaya destek olduğu düşüncesi ile tepki gördü. Biz de bu görüşleri saygıyla karşılıyor ve akaryakıt alanlara sunduğumuz İstanbul Dolphinarium indirim kuponu kampanyamızı durduruyoruz. j-b) Sayın Haytap Yetkilisi, Öncelikle şikayetinizi Bankamız ile paylaştığınız için teşekkür ederiz. 17 Şikayetiniz kapsamı gündeme getirmiş olduğunuz hususlar; Bankamız yetkili birimleri tarafından en üst düzeyde gündeme alınmış ve yapılan değerlendirmeler kapsamında gerekli aksiyonların alınması sağlanmıştır. Sahip olduğu finansal süpermarket anlayışıyla müşterilerinin ihtiyaçlarına uygun ve yenilikçi çözümler sunan Bankamızın; kredi kartımız sahiplerine yönelik olarak Dolphinarium’daki yunus gösterilerine %25 indirim ve yüzme ile dalış derslerinde 2 taksit imkânı sunduğu kampanyasını bu değerlendirmeler kapsamında sonlandırmış bulunuyoruz. Bilgilerinize sunar, değerli görüşlerinizi paylaştığınız için tekrar teşekkür eder ve esenlikler dilerim. Saygılarımla, Recep Gür DenizBank A.Ş. Müşteri Memnuniyeti Bölüm Müdürü II- HUKUKİ DURUM 1-Türkiye’de Yunuslar, küçük balıkları yedikleri gerekçesiyle 1960'tan 1980'lere kadar devletin balıkçılara dağıttığı fişeklerle öldürüldü. Yunusların vurulması o dönemde Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında sorunlara neden oldu. Ruslar o dönemlerde haftada bir Türkiye’ye protesto notası veriyorlardı. Sorun Avrupa Parlamentosu'na yansıdı. Türkiye büyük sıkıntılar yaşadı. Çünkü bütün dünya ülkeleri, yunusların denizlerdeki ekolojik denge içindeki önemini biliyordu. Bir tek Türkiye görmezden geliyordu. Türkiye uluslararası mahkemelere verilme durumuyla karşılaştığı sırada Avrupa Konseyi'nde Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi hazırlandı. 18 1979'da Bern Sözleşmesi adı altında imzalandı. Bunu imzalayan ülkeler, yunusları da koruma altına alma yükümlülüğüne girdi. Sonunda Türkiye 1984'te bu andlaşmayı onayladı.. Bu sözleşmeye göre yunusların esaret altında tutulması, ticari meta olarak kullanılması Türkiye'de yasak. Fakat 2007 yılında bir kez Türkiye 30 yunusun yakalanmasına izin verdi. Ama ancak 27 yunus yakalandı, şu anda parklarda çalışan yunusların bazıları o dönem yakalandı. Bu kararı nedeniyle Türkiye kınama cezası aldı. 2- Yunusların ekonomik değer taşıyan balık sürülerini tükettiği bilgisi de yanlış bilgilerle kamuoyu balıkçılık endüstrisinde büyük paralar kazanan sektörün uydurduğu bir başka yalan. Yunusların sayılarında artış olması aslında çok olumlu bir şey çünkü denizlerin yeniden sağlığına kavuştuğunu , ekosistemin tekrar kurulma aşamasına girdiğini gösterir. Acı olan gerçek ise Türkiye'de 222 bin balıkçıdan yüzde 10'u avlanan balığın yüzde 90'ına sahip. Bunlar bakanlık nezdinde güçlü lobiciliklerle istedikleri kararları çıkarmaya çalışıyor. Gerçekte ortada çok farklı bir tablo var. TC Tarım Bakanlığı, Türkiye'de yaygın şekilde usulsüz balıkçılık yapılmasına göz yumuyor. Işıkla balıkçılık, trolle avlanmak balık stoklarını vahim şekilde tüketiyor. Yasak olmasına karşın şu an 3 bin trolün olduğu tahmin ediliyor. Yunuslar ise hedef saptırmaca olup balık stoklarının erimesine kılıf uydurulduğu açık bir gerçek. 3-) 26.01.2007 tarihli Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na bağlı Kontrol ve Koruma Genel Müdürlüğü’nden elimize ulaşan yazıya göre, ‚zihinsel ve bedensel engellilerin terapisi ile gösteri amacıyla yararlanmak amacıyla‛ bakanlığa başvuru yapan 6 firmaya Türkiye sularında yunus avlama izni verilmiş ! durumda . Buna gerekçe olarak da Ukrayna ve Rusya’dan getirilen 5 yunusun daha önce zarar görmesi ve ithalatın zorluğu öne sürülüyor ! Yazının tarihine kadar olan -2007- süreçte, aynı yazıda belirtildiği üzere, 6 yunus yakalanarak tesislere konuluyor . Örneğin; yine 31 Mayıs 2006 tarihli aynı birimin yazısına göre, ‚O….adlı bir şirkete 4 adet yunus avlama izni veriliyor . Hükümetlerarası bir oluşum olan Avrupa Konseyi’nin düzenlediği Bern Sözleşmesi Sekreteryası’na 2010 yılında sunulan ve Türkiye tarafından hazırlanan resmi belgeye göre; 15 Nisan 2007 tarihine kadar toplam 23 yunus avlanmış, 7’sinin avlanma izni ortadan kaldırılmış ve izinler askıya alınmıştır. Resmi olarak avlanma noktaları tarafımıza açıklanmamış olsa da, SAD raporlarında, Foça, Karaburun, İskenderun Körfezi ve 19 Marmara Denizi’nde avlandıkları bilgisi belirtilmiştir. Marmaris Hisarönü’ndeki havuzda esaret altındaki yunusların ise, kendi karasularımızda, Karaburun açıklarında avlandığı ortaya çıkıyor ‚ (1983 yılında, yunusların Türkiye’de avı tamamen yasaklanmıştı oysa ki. Bu yasak, bilinen haliyle, çıkan özel izinlerle birlikte, ilk kez 2006 yılında delinmiştir.) (Bu belgeye göre; yasal izinle; Kuşadası’ndaki A... Gösteri Merkezi 9 yunus; Marmaris’teki Dolphin..... Otel ‘rehabilitasyon’ için 5 yunus; Antalya’daki T... A... gösteri amaçlı 3 yunus ve Bodrum’daki Y... Turizm ise yine gösteri amaçlı 6 yunus avlamıştır). 4-) İzinsiz, denetimsiz, ruhsatsız havuzlar Son olarak yine 2006 tarihli aynı yazıya göre, TC Tarım Bakanlığı’na bağlı il müdürlükleri, bu havuzları ve parkları kontrol etme yükümlüğünde. Oysa Şubat 2010’da 4 yunusun ardı ardına öldüğü S...A... Yunus Gösteri Merkezi’nin o tarihlerde Tarım Bakanlığı’ndan yunuslar için alınması gereken CITES belgesinin ve hatta “yunus parkı açma izninin” olmadığı bilgisi, yine Alanya Kaymakamlığı tarafından resmi yazıda belgesiyle gönderilmiş durumda ! Yalnızca Alanya/ Türkler Belediyesi’nden aldığı ‚işyeri açma izninin olduğu‛ bildirilmiştir. Yani, Türkiye’de, izinsiz ve denetimsiz, bakkal açar gibi yunus parkı açılmakta davalı devlet de bu izinlerin verilmesine ses çıkarmayarak yukardan beri açıklamaya çalıştığımız hayvan hakları ihlaline izin vermiş oluyor. ! Başta Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, ve Orman Su İşleri Bakanlığı hatta Kültür ve Turizm Bakanlığı da tüm bu izin alma prosedürlerinde müdahil olup , yine aynı hükümetin bizzat 2004 yılında çıkardığı Hayvanları Koruma Kanuna ters bir davranış sergiliyor ya da dolphinarium rantçılığı karşısında sesini çıkaramıyor . Çünkü 2004 yılında çıkan 5199 sayılı hayvanları koruma yasası 4/f maddesi ‚ Yabani hayvanların yaşama ortamlarından koparılmaması, doğada serbestçe yaşayan bir hayvanın yakalanıp özgürlükten yoksun bırakılmaması esastır.” demesine rağmen sanki bu madde yokmuş gibi de facto durumun de iuri hale gelmesine göz yumuyor. Fiili durum ses çıkartılmadığı için zaman içinde hukuki hale geliyor. 20 Diğer yandan ,Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) 2009.1'e göre statüsü Karadeniz popülasyonu için ‚tehlikede‛ (EN endangered), dünya çapındaki genel popülasyonu için ‚asgari kaygı‛ (LC – least concern) olarak belirlenmesine rağmen Türkiye’de, ‚afalina‛ türü (common bottlenose dolphin), dünyada en çok tutsak edilen yunus türü olarak karşımıza çıkıyor. Bu türler yukarıda bahsi geçen uluslararası anlaşmaların yanı sıra, 1380 sayılı su ürünleri kanunu ile de koruma altında olmasına rağmen fiiliyata bu hayvanların avlanmasına ve bakanlık korumaları altında gösteri merkezlerinde bilimsel gerçekliği kanıtlanmayan gösterilerde kullanılıyor. Yunusların, bugün baktığımızda en büyük düşmanı insandır. Her canlının bir doğal düşmanı, tehdidi vardır: Deniz memelilerinin ise insandır. Örneğin; tesadüfi ağa yakalanma (bycatch), deniz ve ses kirliliği, aşırı balık avcılığına bağlı besin kıtlığıdır. Ancak bu yabani türlerin, insanları taklit etmeye zorlanmalarının, şarkı söylemek ve göbek atmak için uzun süre aç bırakılarak eğitilmelerinin hiçbir anlamı ve mantıklı açıklaması, bugüne kadar taraflı yazdırılan güya bilimsel olan kitaplar dışında yoktur. Bu merkezler olayın ne kadar bilimsel olduğunu kanıtlamak üzere sosyal medya ya da kitaplar aracılığı ile makaleler yazdırdığı da açıktır. 5) Öte yandan davalı hükümetin bir başka bakanlığı , ( TC Sağlık Bakanlığı ) havuzlarda insanlarla beraber bu canlıların yüzmesinin yasak olduğuna dair yönetmeliği; baskılarımız ve taleplerimiz sonucu 6/3/2011 tarihli yönetmeliği ile çıkarırken , bir başka tarihteki başvurumuz üzerine de terapi adlı yapılan çalışmaların bilimsel geçerliğinin kanıtlanmadığını resmi yazıyla tarafımıza bildiriyor. TC Sağlık Bakanlığının /3/2011 tarihli ve 27866 sayılı Resmî Gazete’de “Yüzme Havuzlarının Tabi Olacağı Sağlık Esasları Hakkında Yönetmelik” : 21 BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Hukuki Dayanak, Tanımlar Amaç MADDE 1-(1) Bu Yönetmeliğin amacı, yüzme amacıyla kullanılan açık ve kapalı yüzme havuzları ile sularının hijyenik şartlara uygunluğu, yüzme havuzu suyunun kalite standartlarının belirlenmesi, denetlenmesi ve izlenmesi ile ilgili usul ve esasları düzenlemektir. Yüzme havuzunun işletilmesi MADDE 8- (1) Yüzme havuzu ile yüzme havuzu suyunun genel hijyen kurallarına uyması esastır. Yüzme havuzu, yeterli miktarda su ihtiva edecek, emniyet tedbirleri sağlanacak ve işletilmesinde aşağıdaki şartlara uyulacaktır. e) Yüzme havuzunda fok ve yunus gibi deniz hayvanları ile kedi köpek gibi evcil hayvanların insanlarla birlikte bulunmalarına hiçbir şekilde izin verilmeyecektir. Görüldüğü üzere davalı hükümetin bakanlıkları arasındaki açık koordinasyonsuzluk, birbirlerinden habersiz çalışma , izinlerin kimler tarafından verileceğinin bile belli olmaması bu işten kazanç sağlayan simsarların ve tüccarların ekmeğine yağ sürerken , onlarca deniz canlısı bir gün o kafesler ve havuzlar ardından çıkıp özgür olmayı , arkadaşları ile aileleri ile uçsuz bucaksız denizlerde yüzmeyi , karınlarını avlanarak doğal ortamlarda beslemeyi bekliyor. 6) Bu arada önemle belirtmek isteriz ki yanlış uygulama yapan kimi ülkelerde halen bu yunus parklarının olması davalı yan tarafından bir savunma olarak sunulmasını kabul etmiyoruz. Ayrıca HAYTAP olarak, KESİNLİKLE BU HAVUZLARIN standartlarını ya da devletin buralara daha iyi olanaklarla daha lüks tesisler yapmasını da tartışmıyoruz. Biz, tüm yunus parklarının ve akvaryumların kapatılmasını tartışıyor ve davalı yandan gerek söz verdiği edimleri uygulamasını , gerekse ulusal ve uluslararası mevzuat çerçevesinde ve vicdani kanaat , merhamet nedeniyle zavallı hayvanların özgürlüğünü elinde olan imza makamı gücünü kullanarak ivedilikle yerine getirmesini istiyoruz. Bu yabani türlerin, diğer hayvanlarla birlikte, gösteri işçilerine dönüştürülmesini engellemeye çalışıyoruz. Önemli olan, türlerin nesillerinin tükenme noktasına gelene kadar sömürülmesi ve ondan sonra çözüm yolları aranması olmadığını anlatmamızdan bir sonuç alınamadığından yüce mahkemenize başvurmak yolu 22 zorunluluk teşkil etmiştir. Eğer tüm anlattıklarımız ve yaptığımız çabalar bir sonuç vermiş olsaydı zaten bu davanın açılmayacağı, durumun dostane görüşmeler ve Sulh yoluyla çözüme bağlanacağı muhakkaktı. Ancak yapılan başvurulardan bir sonuç çıkmadığından ve bu yolda da bir umut olmadığından mahkemenizin bu acil durumu ivedilikle gündemine almasını bekliyoruz. SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklanan nedenlerle , davalı Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin sayın mahkemeniz tarafından yunus parklarının açılmasına vermiş olduğu icazet nedeniyle kınanmasını , bundan sonra deniz memelilerinin her ne isim altında olursa olsun hapsedilmesinin engellenmesini , bu yönde işletme ruhsatı ya da benzer isimler altında verilmiş ya da verilecek tüm izinlerin iptal edilmesi , tazminat olarak hayvanların rehabilitasyonun sağlanması için bütçe ayrılarak özgürlüğüne kavuşturulması için özel bir bilimsel kurul ve tesis oluşturulması yönünde karar oluşturulmasını saygılarımla vekaleten arz ve talep ederim.19/07/2013 VEKİLİ Av. Ahmet Kemal Şenpolat 23 EKLER ve DELİLLER: EK 1 : Federasyon Tüzüğü 24 EK 2: TC Sağlık Bakanlığından 25.03.2011 tarihinde gelen resmi yazı --- SAĞLIK BAKANLIĞINDAN GELEN CEVAP -Subject: BİMER başvurusu Date: Fri, 25 Mar 2011 15:43:54 +0200 From: [email protected] To: …. 23/03/2011 TARİHLİ ve 10508 sayılı yazımızın aslına uygun örneğidir. Konu : BİMER başvurusu. Sayın ……. Yunus Balıkları’nın havuzlarda rehabilitasyon eğitimlerine izin verilmesinin mahsurlarına ilişkin BİMER’e (Başbakanlık İletişim Merkezi) internet aracılığıyla yapmış olduğunuz iki ayrı başvurunuz incelenmiştir. Havuzda yunuslarla tedavi işlemiyle ilgili izinler Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca verilmekte olup, konu hakkında Bakanlığımızca Hacettepe Üniversitesi ile Bakanlığımız Ankara Fizik Tedavi Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden bilimsel görüş istenilmiştir. Hacettepe Üniversitesi’nden alınan görüş başvurunuzda belirttiğiniz e-posta adresine gönderilmiş olup, bir kez daha belirtilmesinde fayda görülmüştür. Hacettepe Üniversitesinin konu hakkındaki görüşünde özetle "… Bu tedavinin bilimselliğinin kanıtlanmadığı ve FDA tarafından talep edilen emniyet ve işlerliğine dair kesin kanıtlar bulunmayan bir yöntem olduğu, bu tür sözde tedavilerin FDA tarafından onaylanan farkının faydalarının bilimsel olarak onaylanmaması olduğu, ayrıca bu tür tedavilerin "Bilinmeyen risk" içerdiği, bilinmeyen riskin tedavinin faydaları yanında yan etkilerinin belirlenmemiş olması şeklinde açıklanabileceği, adı geçen tedavi ile ilgili herhangi bir kontrollü, çift kör, randomize çalışma bulunmadığı, bu konuda Pubmed taramasında saptanan tek bilimsel yazıda ise bu tedavinin olmsuz etkilerinden söz edildiği, başvurunuzda geçen linklerde de zikredilen olumsuz etkileri pekiştiren görüşler içerdiğinin düşünüldüğü ayrıca, Amerikan Gıda ve İlaç Kurulunun (FDA) resmi inernet sitesinde, adı geçen tedaviye ait bir endikasyon bulunmadığı ve bü tür tedavilerin, bazı kişiler tarafından kötüye kullanılara, hasta yakınlarının maddi ve manevi yönden kandırılabileceğinin vurgulandığı, Sonuç olarak adı geçen tedaviye izin verilmemesinin uygun olacağı kanaatinde oldukları” bildirilmiştir. Bakanlığımız Ankara Fizik Tedavi Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin konu hakkındaki görüşünde ise özetle “…Yunus yardımlı terapinin ….., Bilimsel olarak kanıtlanmış hastalığı ya da dizabiliteyi azaltıcı ya da önleyici hiçbir etkisi bulunmadığı” bildirilmiştir. Halen mevzuatımızda bu tür tedavi uygulaması bulunmamakta, Bakanlığımızca da bu tür yerlere ilişkin ruhsat düzenlenmemektedir. Bilgilerinizi rica ederim. Uzm.Dr.Bekir KESKİNKILIÇ Bakan a. Genel Müdür Yardımcısı 25 EK :3 Ölüdeniz to get its first dolphinarium FETHİYE - Hürriyet Daily News | 3/11/2010 12:00:00 AM | JANE TUNA AKATAY - ÖZLEM ÖZTÜRK Although the construction of a new dolphinarium in the Hisarönü is an opportunity for local businesses, environmentalists worry the dolphins' conditions will be poor. Although the construction of a new dolphinarium in the Hisarönü area of Ölüdeniz is a great opportunity for local businesses, environmentalists are concerned the dolphins will be kept in improper conditions. Tourists taking their holidays in the resorts of Hisarönü, Ölüdeniz and Fethiye this season will have the opportunity to swim with dolphins, according to Ölüdeniz Mayor Keramettin Yılmaz. “Owners of Kaş dolphinarium have rented land from the municipality,” the mayor told the Hürriyet Daily News & Economic Review. “Construction for the pool has commenced and will be completed for opening at the beginning of this summer season. I understand there will be two dolphins from the Mediterranean.” The mayor said local business operators are expecting an increase in tourists coming to the area after the opening of the facility. “It will be great for Hisarönü and Ölüdeniz and tourists, as they will not have to travel so far.” İbrahim Dilek, personal assistant to Alesandr Kuznetsov, general manager of Dolphintherapy Kaş, said two dolphins will be brought from the dolphinarium in Kaş to Hisarönü. The dolphins will live in a four-meter deep pool of approximately 250 square meters. “The dolphins will spend roughly six to seven months in summer season in Hisarönü and will spend the winter relaxing in Kaş,” said Dilek. The pool is being built in accordance with European standards and will be large enough for two dolphins to live comfortably, he said. 26 “The health, safety and well-being of the dolphins are our number one priority,” said Dilek. “We have a veterinarian, trainer and keepers on site. Monthly spot checks will be run by the government to ensure the dolphins are given the adequate care.” The new center will offer therapy swims, yet the main attraction will be swimming with the dolphins. “Basically each customer will have one hour,” said Dilek. “We provide information and training before they spend time with a dolphin. There will be up to 10 customers per dolphin. “There will be five sessions a day with appropriate breaks throughout the day. They will work up to three hours a day, the rest will be time for the dolphins to relax.” Hisarönü is some kilometers from the sea, so “our first priority is to transport sea water straight from Ölüdeniz. If we do not get the go ahead for this, we will look at mixing natural salt brought from the sea with fresh water,” he said. Dilek also thinks the dolphinarium is an exciting opportunity for Fethiye, Hisarönü and Ölüdeniz and it will attract more tourists to the area, thus helping businesses. Salih Taşcı, head of the Fethiye branch of the Turkish Association of Travel Agencies, or TÜRSAB, is delighted by the prospect. “It‟s a really popular activity for English tourists,” he said. “Until now, they‟ve had to travel to Kaş and pay 50 Turkish Liras for the trip, excluding entrance fees. “Currently, the Kaş dolphinarium takes a fee of 110 TL to swim with dolphins for six minutes. The lower cost of the tour will make it even more popular. “The potential in Hisarönü is greater than Kaş because it is closer to Fethiye. This will pull in the crowds.” Deniz Tangal, owner of local tourist company Activities and Homes Unlimited, is pragmatic. “I think dolphinariums are fine, provided they are constructed in a suitable place with enough space for the dolphins to live healthily. Personally, I‟d prefer to see them free.” Tangal thinks most British people living in the region would not approve of the dolphinarium. “As for the package tourists who come and go, I don‟t think they would oppose it.” Tangal became more skeptical after visiting the construction site, however, which used to be a children‟s playground. “This is a dolphin pond, not a pool, it‟s far too small. How do they propose that the dolphins will live here? This does not sit well with my views of how animals should be kept. They should be respected and not treated like a gimmick.” Murat Malli from Koral Travel, a Turkish tourism agency, accepts that not everybody feels the same about captive dolphins. “We have good sales for the dolphinariums at our Marmaris and Antalya branches,” he said. “Turks are receptive to the idea of dolphin therapy, as they are genuinely intrigued by the animals. Having said that, people‟s perceptions are changing about the way dolphins are being kept in captivity.” 27 The use of captive dolphins and whales for entertainment is a source of contentious debate, particularly following the recent death of Dawn Brancheau, a trainer who was killed by a killer whale at SeaWorld in Orlando, Florida. Özgür Keşaplı Didrickson, coordinator of Underwater Research Society's Marine Mammal Research Group, or SAD-DEMAG, recently told the Daily News that dolphins could only live safely in their natural habitat and that non-governmental organizations were trying to draw attention to the plight of dolphins in captivity in Turkey. Banu Dökmecibaşı, an oceans campaigner for Greenpeace Mediterranean, said international agreements, specifically the Bern Convention, allow the use of the sea mammals only for conservation, research and education purposes. He said their use for commercial gain under the guise of therapy, swimming or show is strictly forbidden. “The increase [of dolphinariums in Turkey] is just unacceptable. The recent death [of four dolphins in Alanya] is one example of why cetaceans shouldn‟t be exploited in this way,” she said, adding that Turkey‟s Environment Ministry should act to stop the practice as should the department responsible for conservation. “It seems that the Bern Convention‟s use of the word 'exception' provides these people with an excuse to allow these facilities,” she said. “The convention allows for exceptions of capturing [whales and dolphins] only if there is a benefit for conservation, but certainly not for fun!” Many studies suggest that keeping dolphins in concrete pools is detrimental to their health because their sonar “bounces” off the walls. Although the Dolphintherapy Kaş Web site agrees on the matter, Dilek believes the matter is ultimately unimportant. “The dolphins‟ sonar abilities will improve when they are back in Kaş, like my Turkish did when I came back to Turkey,” he said. Cathy Williamson, captivity campaigner, speaking by phone on behalf of the U.K.-based Whale and Dolphin Conservation Society, or WDCS, argued Turkey is doing itself a disservice. “Nowhere in the world do knowledgeable environmental and conservation groups condone swimming with dolphins, neither in the wild nor in artificial enclosures,” she said. “Before people participate in this sort of business they should watch „The Cove,‟ which illustrates very well the barbarity of these practices.” 28 29 30 31 WHY DONT WE WANT DOLPHINARIUMS ? Interview with HAYTAP President Ahmet Senpolat , Attorney at Law regarding Dolphinariums 32 33 34 35 36 37