Siyah-Alaca İneklerin Ağız Sütü Kalitesi ve İçeriği Üzerine Bir

Transkript

Siyah-Alaca İneklerin Ağız Sütü Kalitesi ve İçeriği Üzerine Bir
Tralleis Elektronik Dergisi
http://dergi.adu.edu.tr/tralleis
e-TRALLEIS
4 (2015) 1-7
©ADÜ
Siyah-Alaca İneklerin Ağız Sütü Kalitesi ve İçeriği Üzerine Bir Araştırma
Mehmet Hoyraz1
Ramazan Sezer1
Mustafa Demirtaş1
Atakan Koç1
Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, 09100, AYDIN
ESER BİLGİSİ
Araştırma Makalesi – Tarım Bilimleri
Sorumlu yazar: Atakan KOÇ, [email protected]
Yayına Kabul Tarihi: 20.06.2015
Özet: Ağız sütü yeni doğmuş buzağılar için hayati öneme sahip bir besin maddesidir. Bu çalışmada İzmir’in Torbalı
İlçesi’nde bir işletmeden 2013 Kasım - 2014 Şubat ayları arasında doğum yapmış 51 baş Siyah Alaca inekten alınan
ağız sütü örneklerinde ağız sütü kalitesi (ASK) belirlenmiştir. Ağız sütü bileşenleri ve ağız sütü somatik hücre
sayısının değişimini belirlemek amacıyla bu örneklerden rastgele seçilen 17’si analiz edilerek ağız sütü yağ (ASYO),
ağız sütü protein (ASPO), ağız sütü laktoz (ASLO), ağız sütü toplam kuru madde (ASTKMO) oranları ile ağız sütü
somatik hücre sayısı (ASSHS) belirlenmiştir. İneklerin ASK değerleri 50 mg/mL ile 140 mg/mL arasında değişmiştir
(ortalaması, 107.16 ± 3.356 mg/mL). ASK üzerine laktasyon sırası etkisi önemsiz bulunmuş, ancak,
Log10ASSHS’nin ASK ile olan korelasyonu yüksektir (r=0.62; P>0.05). ASYO, ASPO, ASLO, ASTKMO ve
Log10ASSHS ortalamaları sırasıyla %6.99±0.588, %13.28±0.750, %3.97±0.126, %24.27±0.862 ve 5.95±0.122
(891,251 hücre/mL)’dir. Yeni doğmuş buzağıları kaliteli ağız sütü ile beslemek için süt sığırı işletmelerinin tümünde
ASK’nin belirlenmesi önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Ağız sütü kalitesi, inek, laktasyon sırası, yağ oranı, protein oranı, somatik hücre sayısı
A Research on Colostrum Quality and Constituents of Holstein-Friesian Cows
Abstract: Colostrum is a vital nutrient for new-born calves. In this study, 51 colostrum samples taken from HolsteinFriesian cows gave birth (between November 2013 and February 2014) on a private dairy cattle farm located in
Torbalı county in İzmir were used to determine colostrum quality. Of these, 17 were randomly selected for fat
(CFC), protein (CPC), lactose (CLC), and total dry matter (CTDMC) content, as well as colostrum somatic cell count
(CSCC) analysis to determine the changes of colostrum constituents and somatic cell count depending on colostrum
quality. Colostrum quality varied between 50 mg/mL and 140 mg/mL (mean, 107.16 ± 3.356 mg/mL). The effect of
parity on colostrum quality was found to be statistically insignificant. However, the correlation coefficient between
colostrum quality and Log10CSCC was determined to be high (r=0.62; P>0.05). Mean values for CFC, CPC, CLC,
CTDMC and CSCC were 6.99±0.588%, 13.28±0.750%, 3.97±0.126%, 24.27±0.862% and 5.95±0.122 (891,251
cells/mL), respectively. To feed all newborn calves with high quality colostrum, it is advised to determine colostrum
quality on all dairy cattle farms.
Key words: Colostrum quality, cow, parity, fat content, protein content, somatic cell count
1
göre değişiklik göstermektedir (Kaygısız ve
Köse, 2007; Kehoe et al., 2007; Collier et
al., 2012; Indra et al., 2012; Altuğ ve ark.,
2013).
Giriş
Memelilerde doğum sonrasında üretilen ilk
süt ağız sütü ya da kolostrum olarak
adlandırılır. Ağız sütü kalitesi (ASK) ve
bileşimi türe ve aynı tür içerisinde ırklara
göre önemli farklılık gösterir. ASK,
içerisinde bulunan bağışıklık proteini
miktarına göre değerlendirilmekte ve
bağışıklık proteinleri immünoglobulin (Ig)
olarak adlandırılmaktadır.
Kuruya ayrılmayan hayvanlarda bağışıklık
proteini salgılama-biriktirme döneminin
olmaması nedeniyle IgG yoğunluğunun ve
ASK’nin düştüğünü vurgulanmıştır (Collier
et al., 2012). Ağız sütü oluşumunun
doğumdan 15-20 gün önce başladığı ve
seçici taşıma ve immünoglobulin (Ig)
birikmesiyle ve bol miktarda protein, yağ ve
karbonhidrat
sekresyonuyla
birlikte
gerçekleştiği bildirilmiştir (Collier et al.,
2012).
Plasentadan yavruya antikor geçişinde
plasenta tipinin ve yapısının etkili olduğu,
ruminant, domuz ve atlarda gebelik sırasında
yavruya antikor geçişinin söz konusu
olmadığı, ancak bu türlerde doğum
sonrasında üretilen ilk süt olan ağız sütünde
bulunan Ig’lerin (antikorların) oral yolla
geçtiği belirtilerek bu maddelerin pasif
bağışıklıkta rol oynadığı ifade edilmiştir
(Arda ve ark., 1994; Koç, 2013). Diğer
taraftan inek eğer doğuma yakın buzağı ishal
aşısı ve enterotoksemi gibi aşılarla (Altuğ ve
ark., 2013) aşılanmışsa ve kanında yüksek
oranda bağışıklık maddeleri varsa, ASK ve
aynı zamanda bağışıklık proteini miktarının
da yüksek olacağı vurgulanmıştır (Arda ve
ark., 1994).
Ig’lerin fiziksel, biyolojik, kimyasal ve
antijenik özelliklerine göre 5 sınıfa (IgG,
IgA, IgM, IgD ve IgE) ayrılabileceği
belirtilerek maymun ve fareler dışındaki
hayvanlarda IgD’nin bulunmadığı ifade
edilmiştir (Arda ve ark., 1994). İnek ağız
sütünde üç çeşit immunoglobulin (IgG, IgM
ve IgA) bulunduğu (Koç, 2013) Ig
yoğunluğunun doğumdan 5-10 gün önce
pike ulaşıp, IgA ve IgM’nin lokal olarak
meme bezi içerisine üretilirken, meme
salgısındaki IgG’nin çoğunun humoral
(vücut sıvısı) kaynaklı olduğu bildirilmiştir
(Collier et al., 2012).
Yeni doğan buzağıların ölümlerinin kandaki
antikor miktarı ile yakından ilişkili olduğu
belirtilerek (Arda ve ark., 1994; Moran,
2005), doğum sonrasında ineğin ağız
sütünde bulunan bağışıklık proteinlerinin
büyük moleküller olduğu, bu moleküllerin
bütün olarak buzağının vücuduna ince
bağırsaklarda bulunan gözenekler tarafından
alındığı (Koç, 2013), bu gözeneklerin doğum
sonrasındaki yaklaşık 36 saat içerisinde
kapanması nedeniyle (Arda ve ark., 1994)
ağız sütünün doğum sonrasında kısa süre
içerisinde buzağıya içirilmesinin önemli
olduğu bildirilmektedir (Moran, 2005).
Sığırlarda IgG’nin IgG1 ve IgG2 gibi iki
çeşidinin bulunduğu belirtilerek, serumda
bulunan IgG’lerin Arda ve ark. (1994)
%50’ye, Indra et al. (2012) %80’e yakınını
IgG1’lerin oluşturduğunu belirtmişlerdir.
IgG1’in yüksek yoğunluğunun ağız sütünün
eşsiz özelliği olduğu ve plazmadan kan-süt
bariyerini geçerek ağız sütüne seçici olarak
taşındığı, IgG2’nin polimorfonükleer lökosit
(PMN)’ler
tarafından
bakterilerin
opsonofagositozunda ve antikor-bağımlı
PMN hücre toksisitesinde önemli bir rolü
bulunduğu ifade edilmiştir (Collier et al.,
2012).
ASK, ineğin yaşı, ırkı, kuru dönemin
uzunluğu, buzağılama mevsimi, ağız sütü
üretim miktarı, kuru dönem beslemesi, vücut
kondisyonu, stres, sürü büyüklüğü ve
gebeliğin son döneminde yapılan aşılamalara
Ağız sütündeki bağışıklık proteinlerinin
%85-90’ını oluşturan IgG’nin sistemik
2
bağışıklıkta, IgM’nin erken bağışıklık ve
septisemiden korumada etkili olduğu,
IgA’nın ise görevinin tam bilinmediği
belirtilerek, etkili bir bağışıklık için her üç
bağışıklık proteininin bulunması gerektiği
ifade edilmiştir (Koç, 2013).
çalışmada sürü büyüklüğünün ASK ve
yönetim
uygulamalarını
etkilediği,
üreticilerin ağız sütü depolama ve besleme
zamanı konusunda eğitilmesinin buzağılarda
hastalık ve ölüm oranlarının azaltılmasına
katkı sağlayacağı bildirilmiştir (Kehoe et al.,
2007).
Yeni doğan buzağıların yaşamlarının ilk 3-6
saati içerisinde yeterli bağışıklık proteini
alması gerektiği belirtilerek, kaliteli ağız
sütünün 90 mg/mL’den fazla bağışıklık
proteini içermesi gerektiği, 65-100 mg/mL
arasında bağışıklık proteini içeren ağız
sütünün iyi kalitede, 40-65 mg/mL bağışıklık
proteini içerenlerin orta kalitede, 40
mg/mL’den daha az bağışıklık proteini
içerenlerin ise kötü kalitede ağız sütü olduğu
bildirilmiştir (Moran, 2005; Indra et al.,
2012). Buzağıya verilecek ağız sütü
miktarının ise doğum sonrasındaki ilk altı
saat içerisinde en az 100 mg/mL bağışıklık
proteini alacak şekilde kalitesine göre
hesaplanabileceği belirtilmiştir (Moran,
2005).
Bu çalışmada Siyah-Alaca ineklerde doğum
sonrasında ilk sağımda alınan süt
örneklerinden ASK’nin ve içeriğinin
belirlenmesi ve ASK üzerine laktasyon
sırasının
etkisinin
araştırılması
amaçlanmıştır.
Materyal ve Yöntem
Araştırmada kullanılan ağız sütü örnekleri
İzmir’in Torbalı İlçesi’nde bulunan ve Siyah
Alaca yetiştiriciliği yapan özel bir işletmeden
2013 Kasım ve 2014 Şubat ayları arasında
doğum yapmış 51 baş inekten alınmıştır.
Ağız sütü alınırken ineklerin laktasyon
sıraları da kaydedilmiştir. Tüm ineklerde
doğum sonrasında ilk 30 dak’da yapılan ilk
sağımda alınan ağız sütleri 0.5 L’lik pet su
şişelerine konulmuş ve kalitesi belirlenene
kadar buzdolabının buzluğunda saklanmıştır.
Ağız sütü içerisinde bulunan bağışıklık
proteinlerinin
yoğunluğu
ASK’nin
belirlenmesinde kullanılan bir kriterdir.
Kolostrometre,
sütün
yoğunluğunu
belirlemede kullanılan laktodansimetreye
benzer bir şekilde ASK’yı belirlemektedir.
ASK, sığırlar için kullanılan ve 10-140
mg/mL arasında ölçüm yapan bir
kolostrometre
(Biogenics-1980
ColostrometerTM) ile oda sıcaklığında tespit
edilmiştir. Ancak araştırmada kullanılan ağız
sütlerinden kalitesi 140 mg/mL’den yüksek
olan 9 baş ineğin ASK’sı en üst değer olan
140 mg/mL olarak kabul edilmiştir. ASK’nin
kolostrometre ile belirlenmesinden sonra
rastgele olarak seçilen 17 ağız sütü örneği
içerik ve somatik hücre sayısını (SHS)
belirlemek için Bentley 150 Milk Analyser
ve Somacount 150 cihazları kullanılarak
analiz edilmiştir.
ASK’yı
belirlemede
kullanılan
Kolostrometrenin antikor yoğunluğu ile
yakından ilişkili olan ağız sütü özgül
ağırlığını belirlediği bildirilerek (Kaygısız ve
Köse, 2007), laktasyon sırasının ASK
üzerine etkisini önemli (Kaygısız ve Köse,
2007; Kaygısız ve Bayram, 2007) ve
önemsiz (Doğan, 2014) bulan araştırmalar
vardır.
Kaygısız ve Köse (2007) Siyah-Alaca
ineklerin %25’inin, Kaygısız ve Bayram
(2007) Esmer ırkı ineklerin %48.7’sinin iyi
kalitede
ağız
sütü
ürettiklerini
bildirmişlerdir. Diğer taraftan Doğan (2014)
Aydın’da bir işletmede yetiştirilen 34 baş
Siyah-Alaca inekten aldığı ağız sütü
örneklerinde kalitenin 50 mg/mL ile 140
mg/mL arasında değiştiğini bildirerek
ortalamasının
95.44±3.74
mg/mL
bulunduğunu ifade etmiştir.
Pensilvenya’da 55 süt sığırı işletmesinde
ağız sütü içeriğini belirlemek için yapılan bir
3
Log10ASSHS’yi; Log10ASSHS için ASK’yi,
eij: hata terimini ifade etmektedir.
İstatistik Analiz
ASK üzerine ineklerin laktasyon sırası ve
SHS etkisi ile ASSHS üzerine laktasyon
sırası ve ağız süt kalitesi etkisi araştırılmıştır.
SHS verileri istatistik analiz öncesinde
logaritmik transformasyonu yapılmıştır.
ASK, ağız sütü yağ oranı (ASYO), protein
oranı (ASPO), laktoz oranı (ASLO), toplam
kuru madde oranı (ASTKMO) ve modele
kovaryet
olarak
eklenen
ASSHS
(Log10ASSHS) ile Log10ASSHS özelliği için
modele kovaryet olarak eklenen ASK için
istatistik model aşağıdaki gibidir:
Ayrıca ASK, ASYO, ASPO, ASLO,
ASTKMO ve Log10ASSHS arasındaki
korelasyon katsayıları da belirlenmiştir.
Verilerin analizinde MİNİTAB 13.0 Paket
Programı’ndan yararlanılmıştır.
Bulgular
Siyah Alaca ineklerin ASK ve içeriğinin
değişimini belirlemeye yönelik olarak
yapılan bu çalışmada 51 baş inekten alınan
ASK genel ortalaması 107.16±3.356 mg/mL
olarak belirlenmiştir. Laktasyon sırasına
göre ASK’nin değişimi Çizelge 1’de,
ASYO, ASLO, ASPO, ASTKMO ve
Log10ASSHS’nin değişimi ise Çizelge 2’de
verilmiştir.
ASK üzerine laktasyon sırasının etkisi
önemsiz (P>0.05) iken Log10ASSHS etkisi
önemli (P<0.05) bulunmuştur. Birinci,
ikinci, üçüncü ve dördüncü laktasyon sıraları
için ASK ortalamaları sırasıyla 115.00±5.79
mg/mL, 108.64±9.02 mg/mL, 96.67±6.13
mg/mL
ve
105.83±5.77
mg/mL
bulunmuştur.
yij= µ + ai + b(Xij- X ) + eij
Burada yij: gözlem değerini, µ: genel
ortalamayı, ai: laktasyon sırası etkisini (i=1,
2, 3 ve 4+), b: Log10ASSHS’nin ASK,
ASYO, ASPO, ASLO ve ASTKMO üzerine
regresyon katsayısını, Log10ASSHS özelliği
için ise ASK’nin Log10ASSHS üzerine
regresyon katsayısını, X : ASK, ASYO,
ASPO,
ASLO
ve
ASTKMO
için
Log10ASSHS ortalamasını, Log10ASSHS
için ASK ortalamasını, Xij: ASK, ASYO,
ASPO, ASLO ve ASTKMO özellikleri için
Çizelge 1. Ağız sütü kalitesinin laktasyon sırası ve somatik hücre sayısına (Log10ASSHS) göre değişimi
n
Laktasyon sırası
1
2
3
4
Log10ASSHS
Genel Ortalama
16
11
12
12
51
X ± S X , mg/mL
Ö.D.
115.00±5.79
108.64±9.02
96.67±6.13
105.83±5.77
15.56±7.52*
107.16±3.36
En Küçük
En Büyük
75
50
70
80
50
140
140
140
140
140
*P<0.05’e göre önemli. Ö.D. Önemli değil, ASSHS: Ağız sütü somatik hücre sayısı
4
Çizelge 2. Ağız sütü içeriğinin laktasyon sırası ve somatik hücre sayısına (Log10ASSHS), Log10ASSHS’nin ise
laktasyon sırası ve ağız sütü kalitesine göre değişimi
n
Laktasyon
sırası
1
2
3
4
Log10ASSHS
Ağız
sütü
kalitesi
Genel
Ortalama
5
4
4
4
17
ASYO
%
X ± SX
ASLO
%
X ± SX
ASPO
%
X ± SX
ASTKMO
%
X ± SX
Log10ASSHS
Ö.D.
7.80±0.74
6.43±1.18
5.07±1.03
8.46±1.47
1.23±1.14
-
Ö.D.
4.18±0.23
4.05±0.27
3.70±0.31
3.89±0.22
0.42±0.28
-
Ö.D.
13.58±1.73
12.68±1.72
14.32±0.24
12.48±2.00
0.78±1.86
-
Ö.D.
24.32±2.08
21.77±1.38
25.66±0.77
25.34±2.01
0.82±2.17
-
Ö.D.
5.92±0.232
6.18±0.283
5.62±0.222
6.01±0.248
0.16±0.08
6.99±0.588
3.97±0.126
13.28±0.750
24.27±0.862
5.95±0.122
X ± SX
ÖD: Önemli değil. ASYO: Ağız sütü yağ oranı, ASLO: Ağız sütü laktoz oranı, ASPO: Ağız sütü protein oranı, ASTKMO: Ağız
sütü toplam kuru madde oranı
ASYO, ASLO, ASPO ve ASTKMO üzerine
laktasyon sırası ve Log10ASSHS etkisi
önemsizdir
(P>0.05).
Diğer
taraftan
Log10ASSHS üzerine ASK etkisi de
önemsizdir (P>0.05). ASYO, ASPO, ASLO,
ASTKMO
ve
Log10ASSHS
genel
ortalamaları
sırasıyla
%6.99±0.588,
%13.28±0.750,
%3.97±0.126,
%24.27±0.862 ve 5.95±0.122 (891251
hücre/mL) olarak bulunmuştur.
ASK, ASK içeriği ve Log10ASSHS
arasındaki fenotipik korelasyonlar Çizelge
3’de verilmiştir. ASK ile Log10ASSHS
arasındaki korelasyon yüksek (0.62) ve
istatistik olarak önemli (P<0.01) bulunmuş,
diğer korelasyonlar ise düşük düzeyde ve
istatistik olarak önemsizdir (P>0.05).
Çizelge 3. Ağız sütü kalitesi, içeriği ve somatik hücre sayısı (Log10ASSHS) arasındaki fenotipik korelasyonlar
ASYO, %
ASLO, %
ASPO, %
ASTKMO, %
Log10ASSHS
Ağız sütü kalitesi
g/L
0.06
0.08
0.04
0.12
0.62**
ASYO
%
ASLO
%
ASPO
%
ASTKMO
%
0.09
-0.13
0.20
0.34
0.13
-0.43
0.39
0.30
-0.07
0.01
**: P<0.01’e göre önemli. ASYO: Ağız sütü yağ oranı, ASLO: Ağız sütü laktoz oranı, ASPO: Ağız sütü protein oranı, ASTKMO:
Ağız sütü toplam kuru madde oranı
gerektiğini ifade etmiştir. Bu çalışmada
ineklerden elde edilen ağız sütü ortalama
kalitesi Özhan ve ark. (2001) ve Moran
(2005)’in belirttikleri iyi kalite sınıfına
girmektedir. Diğer taraftan bu çalışmada
bulunan ASK ortalaması Doğan (2014)’ın
bildirdiği değerden (95.44±3.74 mg/mL)
daha yüksektir. Ancak, beş inekten alınan
ASK’sının Moran (2005)’in bildirdiği
Tartışma
Bu çalışmada 51 baş ineğin ASK
ortalamasının
107.16±3.36
mg/mL
bulunması genel olarak bu işletmedeki
ineklerin ürettiği ASK’ların yeterli olduğu
şeklinde değerlendirilebilir. Çünkü Moran
(2005) buzağılara içirilecek ASK’nın en az
80 mg/mL bağışıklık proteini içermesi
5
kaliteli ağız sütü alt sınırı olan 80
mg/mL’nin altında bulunması, buzağıları
kaliteli ağız sütü ile beslemek için
ASK’sının belirlenmesi gerekliliğini ortaya
koymaktadır.
düzeyinin artmasını sağlayarak (Altuğ ve
ark., 2013) ASK’nin yükselmesine de
önemli katkıda bulunduğu söylenebilir.
Diğer taraftan bu çalışmada ağız sütünde
bulunan ASYO (%6.99±0.59) ve ASLO
(%3.97±0.13) oranları Kehoe et al.
(2007)’den yüksek, ASPO (%13.28±0.75)
ise aynı araştırıcıların bildirdiği değerden
(%14.9) daha düşüktür.
Moran (2005) doğum yapan ineklerin
hepsinin kaliteli ağız sütü üretmediğini
belirterek, ilk sağımda 8 L’den fazla süt
veren ineklerin ASK’nın düşük olacağını ve
sadece ilk sağımdan elde edilen ağız
sütlerinin
kullanılması
gerektiğini
belirtmiştir. Aynı araştırıcı ayrıca yeni doğan
buzağıların tek öğünde 3-4 L ağız sütü ile
beslenmelerinin yeterli olacağını bildirirken,
Indra et al. (2012) 3-4 öğün halinde ilk gün 6
L ağız sütü vermeyi önermişlerdir. Ayrıca
iyi kalitede ağız sütünün heba edilmeyerek
bir ya da iki litrelik plastik şişe ya da
torbalarda
depolanması
gerektiği
de
vurgulanmıştır (Moran, 2005; Kehoe et al.,
2007).
Ağız sütü içerisinde SHS’nin normal süte
göre daha yüksek bulunması, doğum
sonrasında üretilen ilk süt olan ağız sütü
miktarının düşük olması nedeniyle birim
hacimdeki SHS yoğunluğunun yüksek
bulunmasının
yanında,
ASK’sının
(bağışıklık proteini miktarının) artmasına
paralel olarak meme dokusu bağışıklık
mekanizması aktivitesinin de yükseldiği
şeklinde yorumlanabilir.
Sonuç
Buzağıları doğumdan kısa süre sonra ağız
sütü ile beslemenin öneminin yanında,
verilen ASK de büyük önem taşımaktadır.
Bu çalışmadan da açıkça görüldüğü gibi her
ineğin ürettiği ağız sütü yeni doğan
buzağıları beslemek için yeterli kaliteye
sahip değildir. Sığır işletmelerinde yeterli
miktarda bağışıklık proteini almalarının
sağlanması için yeni doğmuş buzağıların ilk
beslemesi yapılmadan önce ASK’nın
kolostrometre aracılığı ile belirlenip,
beslemenin ASK’ya göre yapılması stratejisi
benimsenmelidir. Diğer bir deyişle kaliteli
ağız sütü üreten ineklerin fazla ağız sütleri
depolanarak ASK’sı düşük olan ineklerin
buzağılarının beslenmesinde kullanılmalıdır.
Beklenenin aksine bu çalışmada laktasyon
sırasının ASK üzerine etkisinin önemsiz
bulunması, işletmede sağlık korumaya
yönelik alınan önlemlere bağlanabilirken,
ağız sütü içeriği üzerine laktasyon sırası
etkisinin önemsiz bulunması veri sayısının
az olması nedeniyle yapılacak başka
çalışmalarla
desteklenmeye
ihtiyaç
duyulmaktadır.
Bu çalışmada ineklerin %9.8’inin (5 baş)
ASK’sının 80 mg/mL’nin altında 50
mg/mL’ye kadar düşmesi Kaygısız ve Köse
(2007), Kaygısız ve Bayram (2007) ve
Doğan (2014)’ın bildirdiklerine benzer
olarak ineklerin tamamının kaliteli ağız sütü
üretmediklerini
göstermektedir.
Doğan
(2014) Aydın’da bir işletmede yetiştirilen 34
baş Siyah-Alaca inekten 8’inin ASK’sının
80
mg/mL’nin
altında
bulunduğu
bildirmiştir.
Bu çalışmada ASK üzerine laktasyon
sırasının etkisinin önemsiz bulunması Doğan
(2014) ile benzerlik gösterirken, Kaygısız ve
Köse (2007)’nin Siyah-Alaca, Kaygısız ve
Bayram (2007)’nin Esmer ırkı sığırlar için
bildirdiği sonuçları ile uyumlu değildir.
Laktasyon sırasının etkisinin bu çalışmada
önemsiz bulunması işletmede sağlık
korumaya
yönelik
alınan
önlemlere
bağlanabilir. Özellikle genç hayvanların
çeşitli hastalıklara karşı aşılanmasının
yanında ineklerde gebeliğin sonlarına doğru
yapılan kombine ishal aşısı ve enterotoksemi
aşısı gibi aşılar ağız sütünde maternal antikor
6
Kaynaklar
Altuğ, N., Özdemir, R., Cantekin, Z. 2013.
Ruminantlarda koruyucu hekimlik: I.
Aşı uygulamaları. Erciyes Üniv. Vet.
Fak. Dergisi. 10 (1): 33-44
Arda, M., Minbay, A., Aydın, N., Akay, Ö.,
İzgür, M., Diker, K.S. 1994.
İmmunoloji. Medisan Yayın Seri No:
13. Ankara.
Collier, R.J., Annen-Dawson, E.L. Pezeshki.
A. 2012. Effects of continuous
lactation and short dry periods on
mammary funtion and animal health.
Animal
6(3):
403-414.
Doi:10.1017/S1751731111002461
Doğan, Z. 2014. Siyah-Alaca buzağılarda
farklı sütten kesme yaşının büyüme
performansı üzerine etkileri. YL Tezi.
Adnan Menderes Üniv. Fen Bilimleri
Ens. Aydın.
Indra, E., Daina, K., Jeļena, Z. 2012.
Analysis of factors influencing
immunoglobulin concentration in
colostrum of dairy cows. Lucrări
Ştiinţifice - Seria Zootehnie, vol. 57,
p:256-259.
Türktarım
Tarım
ve
köyişleri
Bakanlığı Dergisi, Kasım-Aralık (178)
: 62-64. 2007.
Kaygısız, A., Köse, M. 2007. Siyah Alaca
ineklerde kolostrum kalitesi ve
kolostrum kalitesinin buzağı gelişme
özelliklerine etkisi. Tarım Bil. Der., 13
(4) 321-325.
Kehoe, S.I., Jayarao, B.M., Heinrichs, A.J.
2007. A survey of bovine colostrum
composition
and
colostrum
management practices on Pennsylvania
dairy farms. Journal of Dairy Science.
90 : 9 : 4108-4116.
Koç, A. 2013. Büyükbaş Hayvan
Yetiştiriciliği ders notları. Adnan
Menderes
Üniversitesi
Ziraat
Fakültesi, Zootekni Bölümü, Aydın.
Moran, J. 2005. Calf Rearing: A Practical
Guide. Second edition. Landlinks
Press, 150 Oxford Street (PO Box
1139) Collingwood, Vic, 3066,
Australia.
Özhan, M., Tüzemen, N., Yanar, M. 2001.
Büyükbaş Hayvan Yetiştirme. Atatürk
Üniv. Ziraat Fak. Ders notu Yayın No :
134. Erzurum.
Kaygısız, A, Bayram, M. 2007. İneklerde
kolostrum kalitesinin belirlenmesi.
7
Tralleis Elektronik Dergisi
http://dergi.adu.edu.tr/tralleis
e-TRALLEIS
4 (2015) 8-17
©ADÜ
Diyarbakır İli Arıcılığın Yapısı ve Sorunları
Hasan DEMEN1 Mete KARACAOĞLU2 Aytül UÇAK KOÇ3
1. Diyarbakır İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, DİYARBAKIR
2.
Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, 09100, AYDIN
Adnan Menderes Üniversitesi, Koçarlı Meslek Yüksekokulu, 09100, Aydın
3.
ESER BİLGİSİ
Araştırma Makalesi – Tarım Bilimleri
Sorumlu yazar: Aytül UÇAK KOÇ, [email protected]
Yayına Kabul Tarihi: 26.10.2015
Özet: Bu çalışma, Diyarbakır ilinde arıcılığın sosyo-ekonomik yapısı, koloni yönetimindeki uygulamaları,
hastalık ve zararlılarla mücadele yöntemleri, koloni kayıpları ve arıcılıkta yaşanan sorunların belirlenmesi için
yapılmıştır. Bu amaçla, Diyarbakır Arıcılar Birliği’ne üye 432 arıcılık işletmesi koloni sayısı bakımından üç
gruba ayrılarak (I. Grup: 1-99 koloniye sahip 19 arıcı, II. Grup: 100-299 koloniye sahip 44 arıcı, III. Grup: 300
ve üzeri koloniye sahip 15 arıcı) 78’i ile yüz yüze görüşme yapılmıştır.
Anket sonuçlarına göre, arıcıların yaş ortalaması 46.4±1.47 yıl, eğitim düzeyi olarak %52-63’ü ilkokul mezunu
iken arıcıların %70.5’inin tek gelir kaynaklarının arıcılık olduğu belirlenmiştir. Arıcıların %52’si ana arının
yaşını takip ettiğini, %28’i kolonilerin ana arılarını iki yılda bir değiştirdiklerini belirtmişlerdir. Kolonilerini
yılda 4’den fazla yer değiştirenlerin oranı ise %44.9’dur. Arıcıların yaklaşık %95’inin varroaya karşı kimyasal
mücadele ettiklerini ve %43.59’unun bu parazite karşı yılda dört kereden fazla mücadele ettikleri belirlenmiştir.
En yüksek bal verimi 24.53±4.28 kg ile üçüncü grupta, en düşük bal verimi ise 18.41±1.71 kg ile ikinci grupta
(P<0.05) elde edilmiş. Diğer taraftan, arıcıların 2011-2012 yılında koloni kış kayıpları %30.65 olarak
belirlenmiştir. Arıcılar, genellikle koloni yönetimi, hastalık ve zararlılara karşı mücadele, polen, arı sütü ve
propolis üretimi konularında kendilerini geliştirmek istediklerini ifade etmişlerdir. Yöredeki arıcıların öne çıkan
sorunları arasında konaklama, desteklemelerin yetersizliği, koloni yönetimi ve arıcılığın örgütlü bir yapıdan uzak
olmaları olarak sıralanabilir.
Anahtar Kelimeler: Anket, Arıcılık, Bal verimi, Koloni kayıpları, Sorunlar, Diyarbakır
Beekeeping Structure and Problems in Diyarbakır Province
Abstract: In this study, the socio-economic structure of beekeeping in Diyarbakır province, colony management
practices, disease and pest control methods, the problems and bee colony losses were determined. For this
purpose, 432 members of Diyarbakır Beekeepers Association are divided into three groups (I. Group: 19
beekeepers having 1-99 colonies, II. Group: 44 beekeepers having 100-299 colonies and III. Group: 15
beekeepers having more than 300 colonies) and 78 of the were chosen for face to face interview.
According to the survey results it was determined that the average age of beekeepers is 46.4±1.47 years and as
the group proportions 52-63% of them graduated from primary school, and 70.5% of beekeepers stated that their
main income source is beekeeping. Fifty-two percent of the beekeepers stated that they record the age of the
queen bee, 28% of them stated that they renew the queen bees of their colonies in every two years. The
percentage of the replacement frequency of the colonies more than 4 times in a year is 44.9%. About 95% of the
beekeepers struggled against to varroa with chemicals, and 43.59% of the them fight against to varroa is more
than 4 times in a year. The highest honey yield per colony were determined at the third group and the average
was 24.53±4.28 kg, and the lowest honey yield was obtained for the second group with 18.41±1.71 kg (P<0.05).
On the other hand, wintering colony looses between 2011 and 2012 was determined to be 30.65%. In general,
beekeepers usually want to develop themselves about colony management, struggle against to diseases and pests
8
and to produce pollen, royal jelly and propolis. The problems come out among the beekeepers in the region are
accommodation, insufficient supports from the government, colony management and lack of organized structure.
Key Words: Questionnaire, Beekeeping, Honey yield, Colony losses, Problems, Diyarbakır
Giriş
Öncelikli amaçları farklı olsa da arıcılığın
günümüzde hem gelişmiş refah toplumlarının
hem de gelişmekte olan toplumların önemle
üzerinde durdukları bir üretim dalı olduğu
gözlenmektedir. Gelişmiş ülkelerde arıcılık,
arı ürünleri üretim faaliyeti olması yanı sıra
öncelikle bitkisel üretimin bir girdisidir. Bitki
tozlaşmasındaki etkinliği ile bal arıları bu
ülkelerde yoğun tarım teknikleri arasında
sayılmakta ve arıcılığa her türlü destek
verilmektedir. Toprağa bağımlı olmaması,
yatırım ve işletme maliyetlerinin düşük
olması, her türlü materyal ve ekipmanın yurt
içi kaynaklardan sağlanabilmesi, diğer tarım
dallarına kıyasla az işgücü kullanması,
ürünlerinin kolayca saklanabilmesi ve değer
fiyatla satılabilmesi gibi özellikleri ile arıcılık
gelişmekte olan ülkelerde ise kırsal nüfusa iş,
gelir ve sağlıklı beslenme olanağı sağlama
aracı olarak kabul edilmektedir (Karacaoğlu
ve Uçak Koç, 2007). FAO’nun 2013 yılı
verilerine göre koloni sayısı bakımından ilk
sırayı 8 milyon dokuz yüz bin koloni ile Çin
alırken, ikinci sırada 6 milyon altı yüz bin
koloni ile Türkiye yer alır. Koloni sayıları
bakımından ilk sırada yer alan Çin, bal
üretiminde de ilk sırada (446 bin ton) yer
almakta, Çin’i Türkiye (94 bin ton), ABD (67
bin ton) ve Arjantin (59 bin ton) takip
etmektedir.
değişiklik olmamış bal verimi 14–16 kg
arasında kalmıştır.
Ülkemiz koloni varlığı bakımından dünya
ülkeleri içinde ilk sıralarda yer almasına karşın
kovan başına bal verimi düşüktür. Arıcılıkta,
istenen üretim ve ihracat rakamlarına
ulaşılabilmesi için çözülmesi gereken bazı
sorunlar olduğu açıktır. Kolonilerin verim
azlığının en önemli nedeni, ülkemiz nektar
kaynakları ile koloni varlığı arasındaki
uyumsuzluktur. Türkiye, birim alana düşen
koloni
sayısı
bakımından
sıkıntılıdır
(kilometre kareye 7 koloni). Oysa arıcılığı
gelişmiş ülkelerde bu oran çok daha azdır
(1’in altında). Arıcılığımızın diğer bir önemli
sorunu da arıcılık işletmelerinin yapısı ve
bilgilerin
yetersiz
niteliklerine
ilişkin
olmasıdır. Bal üretimimizin artması ve kovan
başına verimin üst sınırlara çıkabilmesi arıcılık
için gerekli olan nektar kaynaklarının
çoğaltılması ve arıcılığın sistemli tarzda
yapılmasına bağlıdır.
Türkiye’de 1980’li yıllardan başlayarak
üniversiteler ve araştırma kurumlarından
araştırıcılar, başta arı biyolojisi olmak üzere
arı ıslahı, koloni yönetimi, hastalık ve
zararlıların tanımlanması ve sağaltılması
konularında artan nicelik ve nitelikte
çalışmalar yapmaktadır. Yine konu ile ilgili
bilim insanları, arıcılıkta faaliyet gösteren
işletmelerin sosyo-ekonomik, teknik yapılarına
ilişkin veriler ve yayım, bilgiye ulaşma yolları
gibi
bilgiler
değerlendirilmiştir.
Bu
çalışmalarda, arıcılar genel olarak, nakliye ve
konaklama yeri, bal fiyatı, pazarlanması ve
finans sorunları, arı hastalık ve zararlılarıyla
mücadele
yöntemlerinde
karşılaştıkları
sorunları dile getirmişlerdir. Araştırıcılar ise,
arıcıların koloni yönetimindeki eksiklikleri,
kayıt tutma, ana arı kullanımı, arı ürünlerinin
çeşitlendirilmesi
ve
ürün
pazarlama
konularında sorunlar olduğunu belirtmişlerdir
Arıcılık, Anadolu insanının kültüründe yer
edinmiş geleneksel bir tarımsal faaliyettir.
Türkiye’nin
her
yöresinde
arıcılık
yapılmaktadır. Türkiye’de, 1970’li yıllarda iki
milyon olan koloni varlığı 2000’li yıllarda dört
milyon iki yüz bine, bal üretimi 20 bin tondan
70 bin tona yükselmiştir. Sonraki on beş yıllık
süreçte koloni varlığımız 2.5-3 milyon daha
artmış olmasına karşın bal üretimimiz, iklimde
yaşanan dalgalanmalar nedeniyle yıllara göre
80-100 bin ton arasında değişmiştir. Bu
süreçte koloni verimlerinde önemli bir
9
(Erkan, 1998; Cengiz, 1999; Kösoğlu ve ark.,
2000; Yaşar ve ark., 2000; Saner ve ark.,
2005; Sıralı ve Doğaroğlu, 2005; Demir, 2007;
Günbey, 2007; Ören ve ark. 2010; Uçak Koç
ve Karacaoğlu, 2015).
Bulgular
Arıcıların Sosyo-Ekonomik Nitelikleri
Bu çalışmada, 78 arıcının yaş ortalaması
46.4±1.47 yıl olarak belirlenirken, 1. grupta
49.8 ± 2.98 yıl, 2. grupta 44.9±1.96 yıl, 3.
grupta 46.3±3.36 yıl olarak belirlenmiş,
varyans analizi sonucuna göre grupların
yaşlarının benzer olduğu belirlenmiştir
(Çizelge 1). Ankete katılan arıcıların %60’ı
ilkokul mezunu, 78 arıcının %70’i arıcılığın
asıl meslekleri olduğunu belirtmelerine karşın,
arıcılığı yapma nedeni olarak 3. grup
deneklerin çoğunluğu ek gelir sağlama
cevabını vermişlerdir. Bu çalışmada arıcılık
deneyimleri ortalama 13.8±1.00 yıl olarak
belirlenirken, deneyim yılı 1. gruptan 3.gruba
doğru artarken (Çizelge 1), gruplar arasındaki
fark önemli bulunmuştur (P<0.05). Bu anket
çalışmasında arıcılar genel olarak koloni
yönetimi, arı hastalık ve zararlıları ve arı
ürünleri yetiştiriciliği konusunda kendilerini
geliştirmek istediklerini belirtmişlerdir.
Türkiye arıcılığında, TÜİK 2013 yılı verilerine
göre koloni varlığı ve bal üretimi bakımından
beşinci sırada yer alan Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde toplam 389 bin adet koloniden
5478 ton bal üretilmektedir. Bu çalışmada da
Güneydoğu bölgesinin en büyük ili olan
Diyarbakır’da arıcılığın yapısı, arıcılık
işletmelerin sosyal yapısı, teknik arıcılık
uygulamaları,
pazarlama
ve
arıcılık
sorunlarına yönelik bilgiler üretilecektir.
Materyal Yöntem
Diyarbakır İl’ine bağlı 4 merkez ilçe dahil 15
ilçede Arı Yetiştiricileri Birliği’ne üye 432
arıcı, koloni sayılarına göre gruplandırılarak
tabakalı tesadüfî örnekleme yöntemine göre
belirlenen 78 arıcı çalışmanın deneklerini
oluşturmuştur. Koloni sayısı bakımından
işletmeler üç gruba ayrılmış, her bir tabakadan
kaç işletmenin örneğe çıkacağı tabakalı
tesadüfî
örnekleme
yöntemine
göre
belirlenmiştir. Buna göre; birinci grupta 1–99
koloniye sahip 19 arıcı, ikinci grupta 100–299
koloniye sahip 44 arıcı, üçüncü grupta 300 ve
üzeri koloniye sahip 15 arıcı yer almıştır. Bu
arıcılar ile yüz yüze görüşülerek anket soruları
sorulmuştur.
Teknik Arıcılık Faaliyetleri
Diyarbakır İlinde yürütülen bu anket
çalışmasında,
arıcıların
%45’i
kayıt
tutmadığını yaklaşık %3’ü düzenli olarak kayıt
tutuğunu, %52’si ise kovan üstüne ve deftere
zaman zaman not aldığını belirtmişlerdir. Yine
arıcıların %53’ü ana arının yaşını takip ettiğini
belirtirken, ana arıyı yenileme sıklığı olarak
%69.2’si ana arıyı 2 yıldan daha uzun bir
sürede yenilediğini, %39.74’ü ana arıyı ana arı
yetiştiren
işletmelerden
satın
aldığını
belirtmiş, bu oran koloni sayıları 300’den fazla
olan 3. grupta %60’a kadar yükselmiştir
(Çizelge 1). Ana arıyı satın alan arıcıların
%32.26’sı ana arı kabulünde sorun
yaşadıklarını belirtmişlerdir. Ankete katılan
arıcıların %34.62’si kolonilerini oğul yoluyla
çoğalttığını, 61.54’ü kolonilerini bölerek
çoğalttığını belirtmişlerdir. Araştırmada elde
edilen verilere uygulanan X² testi sonucu
koloni çoğaltma yöntemleri bakımından 2. ve
3. grupların 1. gruptan farklı olduğu
saptanmıştır (P<0.05).
Arıcılara kişisel, teknik arıcılık bilgileri,
pazarlama ve organizasyon ile ilgili 112 soru
yöneltilmiştir. Anketler arıcılar ile karşılıklı
görüşmeler sonucu doldurulmuş olup, 78 adet
anketin tamamı 2012 yılı Mayıs- Ağustos
aylarında yapılmıştır. Ankete başlamadan
önce, anket sorularının doğru ve anlaşılırlığını
test etmek için deneme anketi yapılmış ve
böylece meydana gelebilecek olumsuzlukların
en aza indirgenmesi sağlanmıştır. Anket
verilerinin
değerlendirilmesinde
oransal
dağılımdan yararlanılmıştır. Ayrıca toplanan
veriler
Microsoft
Excel
programında
değerlendirilmiş ayrıca verilere varyans analizi
(Anova) ve Khi kare bağımsızlık testi
uygulanmıştır.
Ankete katılan arıcıların % 95’i sonbahar
beslemesi yaptığını belirtirken gruplar
arasında koloni sayıları 150’den fazla olan 3.
10
grubun tamamı sonbahar beslemesi yaptığını
belirtmiştir. Arıcıların % 80’inin sonbaharda
şeker şurubu ve kek beslemesi yaptığı,
%19’unun Kek (Vit.+Antibiyotik) verdiği 2.
ve 3. grubun %20’sinin keke antibiyotik ve
vitamin kattığını koloni sayısı arttıkça şeker
şurubuna vitamin ve antibiyotik katma
oranının arttığı belirlenmiştir.
çoğunluğu (%90) varroa ile mücadelede
kimyasal ilaçlar kullandığını söylemişlerdir.
Varroaya karşı mücadeleyi erken ilkbahar-geç
sonbaharda yaptığını belirten arıcıların
%12.82’si yılda 4 kez, %43.59’u da 4 kereden
fazla mücadele ettiklerini belirtmiştir (Çizelge
1). Varroa ile mücadelede yılda 4’ten fazla
kimyasal mücadele edenlerin oranı 1. gruptan
3.gruba doğru %31’den %60’a kadar çıkmış,
gruplar farklı bulunmuştur (P<0.05).
Anket çalışmasında, erken ilkbahar beslemesi
yaptığını söyleyenlerin oranı %99’dur. Erken
ilkbahar döneminde arıcıların %85’i şeker
şurubu,
%69.23’ü
kek,
%13
kek
(Vit.+Antibiyotik), %13’ü şeker şurubu
(Vit.+Antibiyotik), %1.28’i kek (polenli) ile
besleme yapmaktadır. Arıcıların hiç biri
kolonilere
glikoz
şurubu
vermediğini
belirtmişlerdir. Arıcılar son 3 yıl içerisinde
ortalama 32 çuval şeker tüketmişlerdir. Koloni
başına şeker tüketimi ise 9 kg’dır. Koloni
sayısı 100’den küçük olan 1. grupta yer alan
arıcıların koloni başına şeker tüketimi 12.5 kg,
2. grupta 10 kg ve 3. grupta 6.5 kg olup, 1. ve
2. grup 3. gruptan farklı bulunmuştur
(P<0.05).
Ankete katılan arıcılara kolonilerini yer
değiştirme sıklığı sorulduğunda, sadece 1.
grupta %5.26’sı sabit arıcılık yaparken 2. ve 3.
gruptaki arıcıların kolonilerini yılda 4 kereden
fazla yer değiştirdiği belirlenmiştir. Bu
çalışmada, erken ilkbaharda kolonilerin kaç
çerçeve arısı olduğu sorusuna arıcıların %72’si
4-6 çerçeve, %18’i 4 çerçeveden az olduğunu,
%10’u 7-10 çerçeve olduğunu belirtmişlerdir.
Arıcıların %62’si 6-8 çerçeve arı ile kıştan
çıktığını belirtmişlerdir.
Ankete katılan arıcılar genel olarak 2-3 kez bal
hasadı yaptığını, hasada temmuz başlarında
başladığını ağustos sonuna kadar devam
ettirdiklerini
belirtmişler.
Diyarbakır’da
nektarlı bitkilerden ovada üçgül ve sarıdiken
(altın diken) Karacadağ eteklerinde ağırlıklı
olarak bulunan geveni nektar kaynakları
olarak belirtmişlerdir. Bal dışında hangi arı
ürünü üretiyorsunuz sorusuna arıcıların %5’i
polen, %12’si oğul, %4 ‘ü balmumu, %3’ü ise
ana arı üretiyorum cevabını vermiştir.
Ankette, koloni kayıplarının 2009 yılından
2012 yılına doğru bir artış gösterdiği ve son
yılda üç grupta da koloni kayıplarının yaklaşık
%30 olduğu ifade etmişlerdir. Arıcılar,
varroayı, yavru hastalıklarını,
kireç
hastalığını, petek güvesini tanıdığını, arıcıların
sadece yarısının arı felci ve nosemayı
tanıdığını belirtmişlerdir. Arıcıların büyük
11
Çizelge 1. Gruplara göre arıcıların sosyal yapısı ve koloni uygulamalarına yönelik bilgiler
Özellikler
Arıcının yaşı (yıl)
Arıcılık deneyimi (yıl)
Koloni Sayıları (adet)
Ana arıyı satın alanlar (%)
Ana arı yenileme sıklığı (%)
İki Yılda Bir
İki Yıldan Fazla
Ana arı kabulünde sorun yaşayanlar (%)
Ek beslemede katkı Şeker şurubu (Vit.+Antibiyotik)
yapanlar (%)
Kek (Vit.+Antibiyotik)
Koloni Kayıpları (%) 2009-2010
2010-2011
2011-2012
Arılarınızı
nasıl Oğul yoluyla
çoğaltıyorsunuz
Güçlü kolonileri bölerek
Satın alarak
Varroa ile mücadele sıklığı
Yılda 4 kez
Yılda 4 kereden fazla
Kolonileri yer değiştirme sıklığı (%) sabit
1 Kez
2 kez
3 kez
4 ve üstü
Koloni Bal verimleri (kg)
Koloni başına şeker tüketimi (kg)
P<0.05: a,b,c
1.grup
(Koloni sayısı <100)
N=19
49.8±2.98
10.2±1.41a
59.74±5.02a
21.05 a
26.32 a
73.68 a
0a
22.22 b
11.11
18.33 b
22.9 a
29.4 a
47.37 b
36.84 a
15.79 b
10.53 a
31.58 a
5.26
10.5
36.8
26.3
21.1a
20.95±3.94 ab
2.grup
(Koloni sayısı:100–299 arası)
N=44
44.9±1.96
13.9±1.40b
157.73±7.82b
40.91 b
27.27 a
72.73 a
38.89 b
13.64 a
9.09
14.87 a
23.27 a
30.95 a
31.82 a
68.18 b
0a
15.91 b
43.18 b
0
6.8
25.0
25.0
43.2b
18.41±1.71a
3.grup
Koloni sayısı >300
N=15
46.3±3.36
18.1±2.25c
391.33±19.19c
60.0 c
33.33 b
53.33 b
33.33 b
10.0 a
10.0
13.14 a
18.78 b
31.3 a
26.67a
73.33 b
0a
6.67 a
60 c
0
0
13.3
6.7
80.0c
24.53±4.28 b
46.4±1.47
13.8±1.00
178.78±13.95
39.74
28.21
69.23
32.26
12.82
12.82
15.18
22.2
30.65
34.62
61.54
3.85
12.82
43.59
1.28
6.41
25.6
21.8
44.9
20.21±1.59
12.5b
10b
6.5a
9
12
Genel
N=78
Arıcı neler yapmalı neler yapmalı sorusuna
ise arıcıların verdiği yanıtlar aşağıda
özetlenmiştir.
Pazarlama ve Organizasyon Faaliyetleri
Ankete katılan arıcıların %87’si balı teneke
ile, %3’ü kavanoz ile, %10’u da açıkta
pazarladığını, üçüncü grup ürettiği balın
tamamını
teneke
ile
pazarladığını
belirtmiştir. Araştırmada arıcılardan elde
edilen verilere uygulanan Khi Kare testi
sonucu
balı
pazarlama
yöntemleri
bakımından grupların farklı olduğu
saptanmıştır (P<0.05). Ankete katılanların
%80’i balı tüccara, %10’u birlik, koop.
v.b., %8’i köydeki aracıya, %2’si de kendi
pazarladığını belirtmiştir. Balın teneke
satış fiyatını arıcıların %38’i 200 TL,
%44’ü 200 TL’den az, %18’i ise 300 TL
olarak yanıtlamışlar, ücretini de genel
olarak peşin aldıklarını belirtmişlerdir.
1. Dürüst davranıp sağlık bal üretmeli,
2. Birlikte hareket edip balı işleyip
pazarlayacak işletmeler kurmalı,
3. Balda kalıntı bırakan ilaçları
kullanmamalı,
4. Arıcılık ile ilgili eğitimleri talep
edip, katılım sağlamalı,
5. Hastalıklarla mücadelede kimyasal
ilaç
kullanmamalı
olarak
belirtmişlerdir.
Tartışma
Bu çalışmada da önceki çalışmalarda
belirtildiği gibi (Erkan, 1998; Parlakay ve
Esengün, 2005; Günbey, 2007; Tunca ve
Çimrin, 2012; Uçak Koç ve Karacaoğlu,
2015) arıcıların yaş ortalaması 40’ın
üzerindedir. Ayrıca, araştırmada her on
arıcıdan altısının ilkokul mezunu olduğu,
babadan kalma bir meslek olması ve aile
bireylerinin katkı düzeyleri
diğer
çalışmalar ile benzerlik göstermiştir (Çiçek
ve ark., 1993; Erkan, 1998; Çakmak ve
ark., 2003; Günbey, 2007; Pirim ve ark.,
2011; Uçak Koç ve Karacaoğlu, 2015).
Ankete katılan arıcıların tümü Arıcılar
Birliğine üye olduğunu, devletin verdiği
teşviklerden
haberdar
olduklarını
Arıcılara
arıcılığın
belirtmişlerdir.
desteklenmesi için;
Devlet ve arıcı birlikleri neler yapmalı
sorusuna arıcıların verdiği yanıtlar aşağıda
özetlenmiştir.
1. Arıcılara arı ve kovan desteğinin
yapılması,
2. Destek miktarlarının arttırılması,
koloni desteğinin 8 TL’si birlik
tarafından kesildiği ve bunun
çözülmesi,
3. Arıcıların denetlenmesi,
4. Nektarlı bitki üretiminin artırılması,
5. Balın değer fiyata satılmasının
sağlanması,
6. Faizsiz kredi desteğini arttırıp
süresinin en az 3 yıl yapılması,
7. Konaklama sorununun çözülmesi,
8. Arıcı örgütlerinin yetiştiricilik
konusunda bilgi vermesi
9. Sahte bal ile mücadele edilmesi,
10. Kamu görevlilerinin arıcıların
sorunlarına duyarlı olması,
11. Üretilen balların analizini yaparak
pazarlama sorununun çözülmesi,
Arıcıların arıcılık deneyimleri 10 yılın
üzerinde ve literatür ile uyumludur (Erkan,
1998; Özbilgin ve ark, 1998; Kösoğlu ve
ark, 2000; Erkan ve Aşkın, 2001; Şahinler
ve Gül, 2003; Parlakay ve Esengül, 2005;
Demir, 2007). Arıcıların deneyim yılı
arttıkça
koloni
sayıları
da
artış
göstermiştir. Arıcıların son üç yıldaki
koloni sayılarının ortalaması 178.8±13.95
adettir. Ülkemizin farklı illerinde yapılan
çalışmalarda ortalama koloni sayıları
arasında farklar yüksektir. Bazı araştırıcılar
koloni sayısını 50’den az (Çiçek ve ark.,
1993; Parlakay ve Esengün, 2005)
belirlerken, bazıları 50-100 adet arasında
(Özbilgin ve ark., 1998; Çakmak ve ark.,
2003), bazıları da 150-200 adet arasında
(Çelik,
1994;
Günbey,
2007)
belirlemişlerdir.
13
ekonomik sorunların önemli bir kısmı
örgütlenme eksikliğinin bir sonucudur.
Arıcıların girdi teminin yanında damızlık
materyal sağlamada ve üretilen ürünlerin
pazarlanmasında
üretici
örgütlerinin
geliştirilmesine
büyük
ihtiyaç
duyulmaktadır.
Genel olarak yıllık koloni kaybı ortalaması
%22.5, bazı araştırıcıların bulduğu
değerden yüksek bulunurken (Uzundumlu
ve ark., 2011; Tunca ve Çimrin, 2012;
Uçak Koç ve Karacaoğlu, 2015) bazı
araştırıcıların bulduğu değerden de düşük
bulunmuştur (Aydın ve ark., 2003; Sıralı
ve Doğaroğlu, 2005; Kekeçoğlu ve
Rasgele, 2013). Son yıllarda tüm dünyada
önemini koruyan konulardan birisi de kış
kayıplarıdır. Bu çalışmada %13.14 ile
%31.3 arasında değiştiği belirlenen koloni
kış kayıpları COLOSS’un 2012–2013 yılı
için yayınladığı rapora ve Tunca ve Çimrin
(2012) ile benzerlik göstermiştir. Bu
çalışmada yıllar arasında koloni kış
kaybının farklı bulunması yıllara göre
önemli iklimsel farklılıkların görülmesine
bağlanabilir.
Arıcıların önemli sorunları arasında
konaklama ve konaklamada arılıkların
yakın olması gelmektedir. Bölgeye diğer
bölgelerden
gelen
arıcıların
belli
zamanlarda çok yoğunlaşması yerli
arıcıları sıkıntıya sokmaktadır. Bölge
dışından çok sayıda arıcının gelmesi sınırlı
sayıdaki
nektar
kaynaklarını
bölüşmelerine, bölge arıcılarının göç
sayısının artmasına, kolonilerini daha sık
beslemelerine, arılıkların birbirine yakın
olması yağmacılık, varroa ve bazı
hastalıkların
bulaşmasını
hızlandırmaktadır.
Ayrıca
diğer
bölgelerden gelen arıcıların balını bu
bölgede de satışa sunması bölgedeki bal
fiyatlarının aşağıya çekilmesine neden
olmaktadır. Bu nedenle konaklama ile ilgili
yönetmelik yeniden düzenlenmeli ve belli
bölgede koloni yığılmalarını önlemek için
gerekirse sınırlamalar getirilmelidir.
Araştırma sonuçlarına göre, 3. grupta
koloni sayıları 300’den fazla olan arıcıların
son üç yıllık ortalama bal verimleri
24.53±4.28 kg, genel ortalama ise
20.21±1.59 kg olarak belirlenmiştir.
Belirlenen bal verimi (20.21±1.59)
ülkemizin bazı yörelerinde yapılan
çalışmalardan genel olarak yüksek
bulunmuştur (Çiçek ve ark., 1993;
Özbilgin ve ark., 1998; Kösoğlu ve ark.,
2000; Erkan ve Aşkın, 2001; Uzundumlu
ve ark., 2011). Araştırmada arıcıların
koloni
bal
verimlerinin
ülke
ortalamasından yüksek belirlenmiştir.
Bunun nedeni olarak, kolonilerini fazla
sayıda yer değiştirmeleri özellikle 3.
grubun yılda 8-10 kez kolonilerini yer
değiştirmesi olarak gösterilebilir.
Sonuç
Türkiye’de
arıcılık
işletmelerinin
tanımlanmasına yönelik çalışmalar Aydın
ve Muğla’dan Van’a, Tekirdağ’dan Adana
ve Mardin’e kadar tüm Türkiye’yi
kapsayacak şekilde yapılmıştır (Kösoğlu
ve ark., 2000; Erkan ve Aşkın, 2001;
Aydın ve ark., 2003; Çakmak ve ark.,
2003; Parlakay ve Esengün, 2005;
Kekeçoğlu ve ark., 2007; Pirim ve ark.,
2011; Tunca ve Çimrin, 2012; Kekeçoğlu
ve ark., 2013). Türkiye’deki ekolojik,
ekonomik ve sosyal farklara karşın,
Türkiye arıcılığı ile ilgili bilgi üretmeye
yönelik çalışmalarda ve bu araştırmada da
sorulan sorulara alınan yanıtlar, sorunlar ve
beklentiler
benzer
bulunmuştur.
Türkiye’de koloni sayısının fazlalığı ve
yoğun gezgin arıcılık, işletmelerin benzer
yapıda ve beklentide olmasının en önemli
Arıcılar genel olarak balın toptan teneke
fiyatını 200 TL’den aza sattıklarını,
nakliye
ve
şeker
masrafları
düşünüldüğünde
oldukça
düşük
bulduklarını ifade etmişlerdir. Arıcılar
balın fiyatının düşük olmasında, sahte bal
ve kaçak balın etkisi olabileceği gibi,
örgütlü bir yapıya sahip olmamanın da
payı olduğunu ifade etmişlerdir. Arı
yetiştiriciliğinde ortaya çıkan teknik ve
14
nedenleri arasındadır. Arıcılar için en
önemli sorun, konaklama yeri ve arı
nakilleridir. Türkiye’de arıcılar ortalama 4
-6 kez yer değiştirmektedir. Bu hem yerel
arıcılar hem de yerel halk arasında
sürtüşmelere yol açmaktadır. Arıcıların
diğer
en
önemli
sorunu
balın
değerlendirilmesinde yaşanan sıkıntılardır.
Bu
konuda
kamuoyunun
doğru
bilgilendirilmesi ve ek talep yaratılması
konularında arıcı örgütlerinin yetersiz
kaldığı söylenebilir. Türkiye’de son
istatistiklere
göre
100
bin
ton
üretilmektedir. Kişi başına bal tüketimi ise
1 kg’ın altındadır. Bal dışsatımı da 5-10
bin ton arasındadır. Bu durum talebe bağlı
olarak yıllar itibariyle artan oranda stok
sorunu
yaratarak
bal
fiyatlarına
yansımaktadır. Son olarak Türkiye gibi
önemli bir arıcılık ülkesinde, bal dışında
polen, arı sütü, propolis vb. gibi öteki arı
ürünleri üretiminin yok denecek kadar az
olması bu çalışmada da saptanmıştır.
15
Kaynaklar
Aydın, L., Çakmak I., Güleğen, E., Korkut
M. 2003. Güney Marmara Bölgesi
Arı Hastalık ve Zararlıları Anket
Sonuçları. Uludağ Arıcılık Dergisi,
3(1): 37- 40.
Cengiz, M.M. 1999. Erzurum Yöresinde
Arıcılığın Yapısal Analizi (Yüksek
Lisans Tezi). Trakya Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek
Lisans Tezi, Tekirdağ.
Çakmak, İ., Aydın, L., Seven, S., Korkut,
M. 2003 . Güney Marmara
Bölgesi’nde
Arıcılık
Anket
Sonuçları. Uludağ Bee Journal
Dergisi, Şubat 2003, Bursa.
Çelik, H. 1994. Kalecik İlçesinde Gezginci
Arıcıların Sorunları ve Arıcılıkta
Yararlanılan
Bilgi
Kaynakları
Üzerine Bir Araştırma. Ankara
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Çiçek, A., Yücer, A.A., Karakoyun, H.
1993. Tokat İlinde Arıcılığın Yeri,
Ekonomik Önemi ve Sorunları
Üzerine
Bir
Araştırma.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Dergisi 10:150-160.
Demir, Y. 2007. Mardin İlinde Arıcılığın
Yapısal
Analizi.
Atatürk
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Zootekni Anabilim Dalı Yüksek
Lisans Tezi. 2007,Erzurum.
Erkan, C., 1998. Van ili Bahçesaray ilçesi
arıcılık faaliyetleri, Yüzüncü yıl
Üniversitesi
Fen
Bilimleri
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,
Van.
Erkan, C., Aşkın, Y. 2001. Van İli
Bahçesaray İlçesinde Arıcılığın
Yapısı ve Arıcılık Faaliyetleri
Yüzüncü Yıl Üniv Zir Fak Tarım
Bil Derg (J. Agric. Sci.), 2001,
11(1):19-28, Van, 2001.
Günbey, V.S. 2007. Van İli Gezginci
Arıcılık
Hareketlerinin
Belirlenmesi.
Yüzüncü
Yıl
Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Zootekni Anabilim Dalı
Yüksek Lisan Tezi. 2007, Van.
Karacaoğlu, M. ve Uçak Koç, A. 2007.
Ege bölgesi arıcılığında kısıtlar ve
fırsatlar. Ege Bölgesi Arıcılık
Semineri, 15-16 Şubat 2007, s:2532.
Kekeçoğlu, M., Gürcan, E.K., Soysal, M.İ.
2007. Türkiye Arı Yetişticiliğinin
Bal Üretimi Bakımından Durumu.
Tekirdağ Ziraat Fakültesi Dergisi,
4(2): 227-236.
Kekeçoğlu, M., Rasgele, G. P. 2013.
Düzce İli Yığılca İlçesindeki
Arıcılık Faaliyetleri Üzerine Bir
Çalışma, U. Bee J. February 2013,
13 (1): 23-32.
Kösoğlu M., Karacaoğlu M., Gençer V.
2000. Aydın İli Karpuzlu İlçesi
Arıcılarının
Sosyo-Ekonomik
Nitelikleri ve Temel Sorunları,
Türkiye III. Arıcılık Kongresi.
Adana, (Poster).
Ören, N., Alemdar, T., Parlakay, O.,
Yılmaz, H. I., Seçer, A., Güngör,
C., Yağar, B., Gürer, B. B. 2010.
Adana İlinde Arıcılık Faaliyetinin
Ekonomik Analizi. TEAE Yayın
No: 178.
Özbilgin, N., Alataş, İ., Balkan, C., Öztürk,
A.İ., Karaca, Ü. 1998. Ege Bölgesi
Arıcılık Faaliyetlerinin Teknik ve
Ekonomik
Başlıca
Karakteristiklerinin Belirlenmesi.
Menemen, İzmir
Parlakay, O., Esengün, K. 2005. Tokat İli
Merkez İlçede Arıcılık Faaliyetinin
Ekonomik Analizi ve İşletmecilik
Sorunları. GOÜ. Ziraat Fakültesi
Dergisi, 2005, 22 (1), 21-30.
Pirim, L., Çan, F.M., Sönmez, M.M. 2011.
Bingöl Arıcılık Raporu, Sektörel
Araştırmalar
Serisi-4,Bingöl.
http://www.fka.org.tr/SayfaDownlo
ad/Bing%C3%B6l%20Ar%C4%B1
c%C4%B1l%C4%B1k%20Raporu.
pdf.
16
Saner, G., Engindeniz, S., Çukur, F.,
Yücel, B. 2005. İzmir ve Muğla
illerinde faaliyet gösteren arıcılık
işletmelerinin teknik ve ekonomik
yapısı ile sorunları üzerine bir
araştırma,
Tarımsal
Ekonomi
Araştırma Enstitüsü Yayın No:126,
Ankara.
Sıralı, R., Doğaroğlu, M. 2005. Trakya
Bölgesi Arı
Hastalıkları ve
Zararlıları
Üzerine
Anket
Sonuçları. Uludağ Arıcılık Dergisi,
5: 71-78.
Şahinler, N., Gül, A. 2003. Hatay İlinde
Arıcılığın
Yapısal
Analizi,
Sorunları ve Çözüm Önerileri.
Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Dergisi 8(1-2): 105-118,
2003.Hatay.
Tunca Rİ., Çimrin, T., 2012. Kırşehir
İlinde Bal Aarısı Yetiştiricilik
Aktiviteleri
Üzerine
Anket
Çalışması. Iğdır Üniversitesi Fen
Bilimleri
Enstitüsü
Dergisi,
2(2):99-108.
Uçak Koç, A., Karacaoğlu, M. 2015.
Beekeeping Structure, Problems
and Colony Losses in the Aegean
Region of Turkey. International
Scientific Symposium, Modern
Animal Husbandry-Food Safety
and Durable Development, İaşi,
Romania. October 22 – 23, 2015.
Uzundumlu, A.S., Aksoy, A., Işık, H.B.
2011.
Arıcılık
İşletmelerinde
Mevcut Yapı ve Temel Sorunlar;
Bingöl İli Örneği. Atatürk Üniv.
Ziraat Fak. Derg., 42 (1): 49-55.
Yaşar, N., Güler, A., Yesiltas, H. B., Bulut,
G., Gökçe, M. 2000. Karadeniz
Bölgesi
Arıcılığının
Genel
Yapısının Belirlenmesi. Arıcılık
Araştırma İstasyonu Müdürlüğü,
Ordu.
17
Tralleis Elektronik Dergisi
http://dergi.adu.edu.tr/tralleis
e-TRALLEIS
4 (2015) 18-25
©ADÜ
Bal Arılarında (Apis mellifera L.) Ana Arı Maiyet Feromonları
Aytül Uçak Koç
Adnan Menderes Üniversitesi, Koçarlı Meslek Yüksekokulu, Güney Kampüsü, 09100, Aydın
ESER BİLGİSİ
Derleme - Tarım Bilimleri
Sorumlu Yazar: Aytül Uçak Koç, [email protected]
Yayına Kabul Tarihi: 20.08.2015
Özet: Bal arılarında ana arı, salgıladığı maiyet feromonları sayesinde etrafında bir grup işçi arının toplanmasını
sağlar. Bu işçi arılar ana arıyı yalayarak, besleyerek, onu tımarlayarak ondaki feromonları kendi bünyelerine
alırlar. Maiyet feromonları işçi arılardan diğer işçi arılara doğrudan temas ve besin alışverişi ile aktarılır. Maiyeti
oluşturan işçi arılar belli aralıklarla sürekli değişir. Ana arının maiyet feromonları 9- oksodekanoik asit, 9hidroksi dekanoik asit, metil p-hidroksibenzoat, 4-hidroksi-3-metilloksfenietanol, metil oleat, koniferil alkol,
palmitil alkol, linoleik asit olarak tanımlanmıştır. Maiyet feromonları genel olarak, işçi arıların ana arıyla
ilgilenmesi, işçi arıların kovan içi ve kovan dışı aktivitelerinin yapılması (temizlik, petek yapımı, savunma,
nektar ve polen toplama ve yavru yetiştirme vb), işçi arıların yumurtalık gelişiminin engellenmesi, yeni ana
arıların koloniye kabulü gibi koloni yaşamının birçok durumunda etkilidir. Bu derlemede, bal arısında ana arının
maiyet feromonları ile ilgili bilgilerin derlenerek sunulması amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: bal arısı, ana arı, maiyet feromonu, 9-ODA, 9-HDA
Retinue Pheromones of Queen in Honeybees (Apis mellifera L.)
Abstract: Queen honey bee allows to collect a group of workers her around by way of pheromones. This group
constitutes queen retinue. Worker bees constituted retinue take queen’s pheromones into their own body by way
of licking, feeding or grooming. From retinue worker bees to other workers transfer via food exchange. Retinue
worker bees change consistently at regular intervals. Retinue pheromones of queen is defined as (E)-9-oxodec-2enoic-asid (R) and (S) 9-hydroxydec-2-enoic acid (9-HDA), methyl p-hydroxybenzoate (HOB), 4-hydroxy-3methoxy-phenylethanol (HVA), methyl oleate, coniferyl alcohol, palmityl alcohol and linoleic acid. Retinue
pheromones generally is effective in many cases of colony life such as workers take care of queen bee, doing
activities outside and inside of beehive (cleaning, honeycomb construction, defense, nectar and pollen collection
and brooding, etc.) the prevention of worker bees ovarian development also the acceptance of the colony of new
queen bees. In this review, it will be presented researches about the retinue pheromones from past to present.
Key Words: honeybee, queen, retinue pheromone, 9-ODA, 9-HDA
Giriş
Feromonlar, sosyal böcekler arasında
önemli
iletişim
yollarından
biridir
(Bortolotti ve Costa, 2014). Bireylerin dış
salgı bezlerinden salgılanan feromonlar,
aynı türün bireyleri tarafından algılanıp,
davranışsal ve fizyolojik olarak değişim
meydana getiren kimyasal bileşiklerdir.
Bal arılarında feromonlar, çoğunlukla aynı
koloninin bireylerini etkilese de farklı
kolonilerin üyelerini (alarm feromonu) de
etkileyen bazı mesajlar içerir (Free, 1987).
Feromonlar, tüm bal arısı kastları arasında,
18
ana arı – işçi arı, işçi arı – işçi arı, işçi arı –
erkek arı ve ergin arılarla yavrular arasında
iletişim sağlar. Bal arısı topluluğunun
kompozit yapısı, gelişim süreci boyunca
koloni bireyleri arasında birçok koordineli
aktivitede ayrıntılı bir iletişime ihtiyaç
duyar. Bu karmaşık yapıdaki sosyal
yaşamda kilit unsur olan feromonlar, bir
yavrunun ergin olma garantisini sağlar.
Ayrıca bu feromonlar değişen ve
beklenmeyen
çevresel
şartların
da
üstesinden gelebilmesi için koloniye
öncülük eder. Feromonlar kolonide
gelişme, üreme, tarlacılık davranışı,
savunma, yönelme gibi birçok aktivitede
rol oynarken, koloni yaşamının hemen her
aşamasında etkindir (Winston, 1987;
Trhlin ve Rajchard, 2011).
Ana Arı Maiyet Feromonları
Ana arı, koloni fonksiyonlarını düzenleyen
temel faktördür. Bu düzenleme, geniş bir
şekilde farklı bezler tarafından üretilen ve
karmaşık kimyasal bir karışım olan
feromonlar yoluyla sağlanmaktadır (Breed,
1981; Moritz ve Crewe, 1988; Breed ve
Stiller, 1992). İşçi arılara çekici gelen ana
arı feromonları, ana arının etrafında bir
topluluk oluşturur. Bu topluluğa ana arı
maiyeti veya ana arı heyeti de denir.
İşçi arılar, ana arının feromon harmanı
sayesinde onun etrafında toplanırken
(maiyet davranışı), ana arıya dokunarak ve
yalayarak ana arının feromonlarını kendi
bünyelerine alırlar. Kolonideki işçi arıların
bir kısmı doğrudan ana arıya temas ederek
ana arının feromonlarını kendi bünyelerine
alırken bir kısmı da kendi aralarında
duyarga teması ve besin alış verişi yoluyla
ana arı feromonlarıyla buluşurlar ve
böylece feromonlar tüm koloni bireylerine
dağıtılır (Keeling ve Slessor, 2005). Ana
arı maiyet feromonları ise en çok temas
yoluyla geçmektedir. Araştırıcılar uçucu
bileşenlerin bazılarının hızlıca balmumu
tarafından emildiğini (Naumann ve ark.,
1991), emilen bileşenlerin hava akımlarıyla
yayılması sonucu özellikle acemi genç işçi
arıların kovanlarını tanımasında bir işaret
olabileceği görüşündeler (Breed ve ark.,
1998).
Bal arılarında da diğer hayvanlardaki gibi
iki tip feromon vardır. Bunlardan biri
“primer (öncül)” diğeri de “releaser
(dağıtımcı)”
feromonlardır.
Öncül
feromonlar hem gelişimsel hem de
davranışsal değişikliklerin oluşmasında ve
kimyasal mesajı kabul eden bireyde
tetikleyici, karmaşık ve uzun dönemde
etkilidir. Dağıtımcı feromonlar, daha zayıf
bir etkiye sahip olup, oluşumu basit ve
etkisi geçicidir. Böceklerin tümünde
feromonlar, dağıtımcı tipte olup, cinsellik,
bir arada toplanma, yayılma, alarm, iz
sürme, tanıma gibi fonksiyonları vardır
(Ali
ve
Morgan,
1990).
Böcek
feromonlarının çoğu, hava akımlarıyla
taşınarak
antenler
tarafından
algılanmaktadır. Bal arıları da bu dağıtıcı
mekanizmayı
alarm
ve
nasanov
feromonunda kullanmaktadır. Benzer
şekilde ana arı çiftleşme uçuşunda
feromonlarını
erkek
arılara,
oğul
salkımında ise işçi arılar birbirlerine
mesajı bu yolla iletmektedir (Winston,
1987). Öncül feromonlar ise, koloni öz
dengesinin
sürdürülmesinde,
sosyal
harmoninin evrimleşmesinde büyük bir
olanak sağlar (Le Conte ve Hefetz, 2008).
Tüm işçi arı feromonları dağıtımcı
feromonlar olarak dikkate alınırken, ana
arı ve yavru feromonları özellikle öncül
feromonlar olarak tanımlanır.
Ana arı bileşenleri, işçi arılarda çeşitli
fizyolojik ve davranışsal değişikliklere yol
açarak, ana arının üreme üstünlüğünün
korunması
ve
sosyal
hiyerarşinin
kurulması sonucu koloninin öz dengesini
sağlarlar. Bu bileşenler işçi arı uyumunun
sürdürülmesi,
ana
arı
yetiştirme
davranışının baskılanması, işçi arıların
yumurtalık gelişiminin engellenmesi ve
işçi arı aktivitelerinin (temizlik, petek
yapımı, savunma, nektar ve polen toplama
ve yavru yetiştirme vb) uyarılmasında
etkilidir.
Ana
arı
yaşlandığında,
hastalandığında (ana arı feromonu azalır)
ya da öldüğünde (ana arı feromonu yok
olur) işçi arılar 12-24 saat içinde genç
larvalardan ana arı yetiştirmeye başlar.
Ana arı maiyet feromonları, kolonide işçi
19
arıların ana arının etrafında toplanmasını
onu beslemesi ve tımarlamasını sağlar.
Çiftleşme uçuşları boyunca erkek arılar
için cinsel çekiciliği, oğul vermeye
hazırlanan
arıların
da
bir
arada
toplanmasını sağlar. Kolonide hızlı bir
populasyon
artışı
sonucu
maiyet
feromonları koloni bireylerine yeterince
ulaştırılamaz (Naumann ve ark., 1993) ve
işçi arılar ana arı yetiştirmeye başlar
(Winston ve ark., 1991). Uçucu feromon
mesajları koloni içinde hava sirkülasyonu
ile sürdürülür. Ana arı maiyet feromonları
sinerjik bir yapıya sahiptir. Bu nedenle
mesajın tam olarak iletilebilmesi için
maiyet
feromonlarındaki
tüm
komponentlerin iletilmesi gerekebilir.
Ancak tüm komponentler bir birim olarak
algılandığında “ana arı burada ve
fonksiyonel olarak uygun” mesajı iletmiş
olur (Slessor ve ak., 2005).
alkol ve linolenik asitin 9-ODA, 9-HDA,
HVA ve HOB ile sinerjik etkiye sahip
olduğu ve toplam dokuz bileşenin ana arı
maiyet feromonlarını (ana arı maiyet
feromonları=ana
arı
mandibular
feromonları + metil oleat, koniferil alkol,
palmitil alkol, linoleik asit) oluşturduğu
bildirilmiştir (Keeling ve ark., 2003).
Ayrıca, ana arı tarafından üretilen etil
palmitat’ın larvalar tarafından da üretildiği
ve bunun işçi arıların yumurtalık
aktivitesini engelleyen aktif bir aracı
olduğu belirtilmiştir (Mohammedi ve ark.,
1998). Etil oleatın da ana arıda major bir
ester olduğu (Keeling, 2001) ana arı
maiyetine katılan işçi arıların gelişiminin
düzenlenmesinde
etkili
olduğu
(Mohammedi ve ark., 1996), aynı esteri
“gezgin feromon” olarak tanımlayan
Slessor ve ark. (2005) ana arının feromonal
yeteneklerinde son derece önemli bir ester
olduğunu da belirtmişlerdir. Etil oleat
ortalama olarak tarlacı arılarda 45 ng,
larvalarda 50 ng (Le Conte ve ark., 1989;
Leoncini ve ark., 2004) ve ana arılarda
yaklaşık olarak 6300 ng (Keeling, 2001)
olarak ölçülmüştür. Etil oleat ve etil
palmitatın
işçi
arıların
larvaları
tanımasında etkili olduğu (Le Conte ve ak.,
1994), bu esterlerin polen toplama
davranışını etkilediği belirtilmiştir (Pankiw
ve Page, 2001).
Ana Arı Maiyet Feromonlarının
Tarihsel Gelişimi
Ana arı feromonlarıyla ilgili çalışmalar
1960’lı yıllarda başlamıştır. O yıllarda
yapılan çalışmalarda, 9 ODA’nın ana
arının başlıca mandibular feromonu olduğu
ve
kolonideki
fonksiyonel
rolleri
tanımlanmıştır (Barbier ve Lederer, 1960).
Daha sonra, ana arının mandibular
bezlerinden salgılanan 9-ODA’dan başka,
9-ODA’nın 2 enantiyomeri (R) ve (S)- 9hidroksidekanoik asit (9 HDA) ile metil phidroksi benzoat (HOB) ve 4- hidroksi -3metiloksfeniletanol (HVA) adlı dört
bileşen belirlenmiş ve 9-ODA ile birlikte
birbiriyle sinerjik etkiye sahip mandibular
feromonlar olarak tanımlanmıştır (Slessor
ve ark., 1988). Ana arı mandibular
feromonlarının, koloni içinde ana arıdan
işçi arılara ve işçi arılardan diğer işçi
arılara anten, vücut teması ve beslenme
vasıtasıyla aktarıldığı Naumann (1991)
tarafından bildirilmiştir. Yapılan kimyasal
analizlerde ana arıda var olan metil oleat
(Wossler ve Crewe, 1999), palmitat, oleat,
etil stereat, etil ve metil palmitoleatın metil
oleat ile sinerjik olduğu ve ana arı
maiyetinde 7 adet esterin etkili olduğu
belirtilmiştir (Keeling, 2001). Daha sonra
ise, metil oleat, koniferil alkol, palmitil
Ana Arı Maiyet Feromonlarının Koloni
Bireyleri Üzerine Etkileri
Koloninin üreme ve işçi arı fizyolojisi
kısmen ana arı maiyet feromonunun
kontrolü altındadır (Pankiw ve ark., 1998).
Fischer ve Grozinger (2008) bu
feromonların besin depolama yollarını
şekillendirdiğini, mandibular feromonla
bulaşık işçi arıların aç kaldıklarında daha
uzun süre hayatta kaldıkları ve vücut yağ
düzeylerinin
daha
fazla
olduğunu
bildirmişlerdir.
Ana arı maiyetini oluşturan işçi arıların
sayısı değişmekle beraber ortalama 8-10
adettir. Yapılan bir gözlemde ana arı
hareket halinde iken ana arıya eşlik eden
ortalama 6 işçi arı, yumurtlarken 8 işçi arı
ve dinlenirken 10 adet işçi arı tespit
20
ortalama 200 g (E) 9 -ODA, 80 g (E) 9 HDA, 20 g HOB ve 2 g HVA
salgıladığı bildirilmiştir (Slessor ve ark.,
1988; Pankiw ve ark., 1996). Yapılan bir
çalışmada bir günlük yaştaki bakire
Karniyol ırkı ana arılarda, 9-ODA
miktarının oldukça düşük miktarda
(13.334.10 g) olduğu, ana arı 3 günlük
yaşa geldiğinde ortalama 304.1 g’a, 5
günlük yaştaki ana arılarda bu miktarın
67.2512.7 g, 8 günlük yaştaki ana
arılarda ise 84.0011.50 g’a kadar
yükseldiği bildirilmiştir. Yüksükten yeni
çıkmış ana arılarda en düşük iken, 2
yaşında yoğun olarak yumurtlayan ana
arılarda ise en yüksek düzeyde olduğu ana
arının ilk 8 günlük yaşamı boyunca 9ODA’nın miktarının hızlıca 6.5 kata kadar
arttığı, ana arının çiftleşme periyodu ve
yumurtlamaya başladığı zaman 9-ODA’nın
artış oranı yaklaşık olarak iki kat azaldığı
belirtilmiştir (Apsegaite ve Skirkevicius,
1999).
edilmiştir. Ana arı maiyetinin sayısı, ana
arının yaşına ve yumurtlama düzeyine göre
değişmektedir. Örneğin bir yaşında
yumurtlayan bir ana arıya dokunan işçi arı
sayısı yaklaşık olarak 8 iken yeni çiftleşen
ana arıda 5, bakire ana arının etrafında ise
4 işçi, yaşlanmış ya da haploid yumurta
oranı artan ana arının etrafında ise 6 işçi
arının bulunduğu belirtilmiştir (Free,
1987). De Hazan ve ark.(1989), bakire ana
arılara göre çiftleşmiş ve yumurtlayan ana
arılara işçi arıların ilgisinin daha çok
olduğunu ve belli yaştan sonra da bu
ilginin azaldığını, 0-1 günlük yaştaki ana
arıların maiyet grubunun olmadığını, 2-4
günlük yaştaki ana arılar ile orta sayıda işçi
arının ilgilendiğini, 5 günlük yaştan 18
aylık yaşa kadar olan ana arıların
maiyetindeki işçi arı sayısının diğer yaştaki
ana arılara göre daha fazla olduğunu
belirtmişlerdir. Richards ve ark., (2007)
ise mandibular bez ekstratlarının bakire ve
tohumlanmış ana arılarda maiyet davranışı
üzerine etkisini araştırmışlar ve yapay
tohumlanmış ana arıların mandibular bez
ekstratlarının bakire ana arılara göre, çok
sayıda erkek arıyla tohumlanan ana arıların
1 erkek arıyla tohumlanan ana arılara göre
daha çekici olduğunu belirtmişlerdir.
Araştırıcılar bu durumu ana arının
çiftleşmesinin,
kimyasal
bileşenleri
salgılaması açısından önemli olarak
yorumlamışlardır.
Engels ve ark. (1997) Karniyol ırkı ana
arılarda çiftleşmeden hemen sonra 9 -ODA
miktarını 180 g, 3 aylık yaştaki yoğun
olarak yumurtlayan ana arıda 190 g
olarak bildirmişlerdir. Slessor ve ark.
(1990) ise, iki yaşında yumurtlayan ana
arılarda 9 -ODA içeriğinin en fazla
miktarda salgılandığını (26514 g)
belirtmişlerdir. Apsegaite ve Skirkevicius
(1999), bir günlük Kafkas ırkı ana arılarda
9- ODA miktarının 1-19 g, 8 günlük yaşta
5-45g,
21
günlük
yaştakilerde
(çiftleştikten
sonra
yumurtlamaya
başladığında) 36-72 g ve 2 yaşındaki ana
arılarda 58-179 g arasında değiştiğini
bildirmişlerdir.
Ana arı heyetinde yer alan işçi arılar kısa
sürelerle değişmektedir. İşçi arıların
yarısından fazlası ana arıyla 30 saniyeden
daha az ilgilenirken, bazıları ana arıyla
birlikte hareket ederek 41 dakikaya kadar
birlikte olmaktadır. Ana arı maiyetini
oluşturan işçi arıların yaşı, birkaç
saatlikten
36
gün
yaşa
kadar
değişmektedir. Ana arı maiyet arılarının
sayısı yumurtlamanın azaldığı ya da
neredeyse hiç olmadığı kış aylarında ana
arıyla ilgilenen işçi arı sayısı da
azalmaktadır.
Apsegaite ve Skirkevicius, (1999), 9 -ODA
miktarının ırklar arasında (A. m. caucasica,
A.m. mellifera, ve A. m. carpatica) oldukça
yüksek varyasyon gösterdiğini bildirmiş ve
2 yaşında ana arılarda 9 -ODA miktarını
Kafkas ırkında 118.2737.38 g, Esmer’de
142.86 20.28 g, Karpat arısında ise
132.8011.36 g olarak belirlemişlerdir.
Aynı araştırıcılar, bu değerin Kafkas x
Esmer melezinde 163.1433.39 g, Kafkas
Ana Arı Feromon Miktarları
Ana arının feromon miktarının ana arının
fizyolojik durumuna göre
değiştiği,
çiftleşmiş ve yumurtlayan bir ana arının
21
x Karniyol melezinde 143.6725.76 g,
İtalyan x Kafkas melezinde 144.6724.94
g, Kafkas x Karpat melezinde ise
152.6214.16 g olduğunu, ancak
aralarındaki farklılıkların istatistiki olarak
önemli olmadığını belirtmişlerdir.
günlük yaşta olanlar tarafından 4-5 günlük
yaştaki larvalara göre daha fazla
salgılandığı, bu uçucu bileşiğin ergin işçi
arıların yumurtalık gelişimini engellediği
bildirilmiştir.
Doğal çiftleşmiş ve yapay tohumlanmış
ana
arılar
feromonlar
bakımından
kıyaslandığında yapay tohumlanmış ana
arıların mandibular feromon gelişiminin
doğal çiftleşmiş ana arılara göre daha geç
olduğunu, bu durumun da ana arıların
anasız kolonilere kabulünü olumsuz
etkilediği bildirilmiştir (Cobey, 2007).
Tergal bez salgısının üretilmeye başlaması
yapay tohumlanmış ana arılarda çiftleşme
uçuşunun eksikliğinden dolayı geciktiği ve
ana arının çıkış sonrası 40 güne kadar
gecikme eğilimi gösterdiği bildirilmiştir
(Smith ve ark., 1993).
Strauss ve ark. (2008), 16-26 günlük
yaştaki çiftleşmemiş ana arılarda (1. Grup),
yine çiftleşmemiş 7 ve 8 günlük yaşta iki
gün 5 dakikalık CO2 muamelesi gören ana
arılar, erkek arı yumurtası yumurtlamaya
başladıktan sonraki 7. günde (2. Grup),
doğal
çiftleşmiş,
yumurtlamaya
başladıktan sonraki 7. gündeki ana arılarda
(3. Grup), 9-ODA, 9-HDA, HOB, HVA,
10-HDAA ve 10-HDA miktarlarını
belirlemişlerdir. Araştırıcılar, toplam 6
bileşeni 1. grupta 124.584.0 g, 2. grupta
139.288.4 g, 3. grupta ise 160.075.2 g
olarak belirlemişlerdir.
Sonuç
Feromonların sosyo-kimyasal olması,
meydana geldiği kimyasal bileşenlerin
karmaşık yapısı, bağlamsal ilişkisi ve
ayrıca sinerjik olmaları tanımlanmasını ve
fonksiyonlarının
net
olarak
ortaya
konmasını zorlaştırmaktadır. Bal arısı
kolonisinin verimliliği ana arıya bağlıyken
ana arının verimliliği de işçi arılara
bağlıdır. Ana arı işçi arı arasındaki iletişimi
sağlayan
feromonlardır.
Ana
arı
maiyetinde işçi arıların ana arı ile
ilgilenmesi ana arının maiyet feromonlarını
tam olarak salgılamasıyla yakından
ilişkilidir. Ana arının yetişme ve gelişme
dönemindeki bakım ve besleme koşulları,
yeterli erkek arıyla çiftleşmesi gibi
faktörler ana arının maiyet feromon
salgısını etkilemekte, ana arının egemenlik
kurma ve yönetme gücü feromonların
yeterli
miktarda
salgılanmasıyla
oluşmaktadır.
Ana arı maiyet feromonlarının yanı sıra,
Gilley ve ark.,
(2006) kapalı bir
erlenmayer içinde gezinen ana arıda E-ßocimene ve feniletanol gibi bazı uçucu
bileşenler
belirlemişlerdir.
Aynı
araştırıcılar, bu iki uçucu bileşenin ana arı
tarafından salınım miktarının, ana arının
çiftleşme ve yumurtlama durumuna, koloni
şartlarına ve mevsime göre değiştiğini
bildirmişlerdir. Araştırıcılar bakire ana arı,
yeni çiftleşmiş ve bir süredir güçlü bir
kolonide yumurtlayan ana arıların E-ßocimene miktarını ve bu bileşenin uzun
süredir bir kovanda yumurtlayan ana
arılarda daha fazla üretildiğini, henüz yeni
çiftleşmiş ana arılarda düşük miktarda
olduğunu ve bakire ana arı ve işçi arılarda
ise
salgılanmadığını
bildirmişlerdir.
Maisonnasse ve ark. (2009) tarafından
uçucu primer bir feromon olarak da kabul
edilen E-ß-ocimene’in işçi arı larvaları
tarafından da salgılandığı, özellikle ilk 3
22
Comparative Biochemistry and
Physiology, 93A: 777–83.
Engels, W., Rosenkranz, P., Adler, A.,
Taghizadeh, T., Lübke, G. and
Francke, W. 1997. Mandibular
gland
volatiles
and
their
ontogenetic patterns in queen honey
bees, Apis mellifera carnica.
Journal of Insect Physiology, 43(4):
307–13.
Fischer, P., Grozinger, C.M. 2008.
Pheromonal regulation of starvation
resistance in honey bee workers
(Apis
mellifera).
Naturwissenschaften, 95:723-729.
Free, J.B. 1987. Pheromones of Social
Bees. Chapman and Hall Lmt. 11
New
Fetter
Lane,
London
EC4P4EE, Printed Great Britain at
the University Press, pp. 218
Cambridge.
Gilley,
D.C.,
DeGrandi-Hoffman,G.,
Hooper, J. H. 2006. Volatile
compounds emitted by live
European
honey
bee
(Apis
mellifera L.) queens. Journal of
Insect Physiology, 52, 520–527.
Keeling C.I., 2001. Isolation and
identification of new components
of the honey bee (Apis mellifera)
queen retinue pheromone. PHD
Dissertation,
Simon
Fraser
University, Vancouver.
Keeling C.I., Slessor K.N., Higo H.A.,
Winston
M.L.
2003.
New
components of the honey bee (Apis
mellifera L.) queens retinue
pheromone. Proceedings of the
National Academy of Sciences,
(USA) 100, 4486–4491.
Keeling C.I., Slessor K.N. 2005. A
scientific note on the aliphatic
esters in queen honey bees.
Apidologie, 36:559-560.
Le Conte, Y., Arnold, G., Trouiller, J.,
Mason, C., Chappe, B., Ourisson,
G.1989. Attraction of the parasitic
mite Varroa to the drone larvae of
honey bees by simple aliphatic
esters. Science, 245:638-639.
Le Conte, Y., Sreng, L., Sacher, N.,
Trouiller, J., Dusticier, G., Poitout,
Kaynaklar
Ali, M.F., Morgan, E.D.1990. Chemical
communication in insect communities: A
guide to insect pheromones with special
emphasis on social insects. Biological
reviews of the Cambridge Philosophical
Society, 65(3): 227–47.
Apsegaite, V., Skirkevicius, A. 1999.
Content of (E) -9-Oxo-2 decenoic
acid in pheromones of honeybees
(Apis mellifera L.) queens.
Pheromones, 6:27-32.
Barbier, J., Lederer, E. 1960. Structure
chimique de la substance royale de
la reined’abeille (Apis mellifera
L.). Comptes Rendus de I
Académie des Sciences - Series III
- Sciences de la Vie, 251: 1131–35.
Bortolotti, L., Costa, C. 2014. Chemical
Communication in the Honeybee
Society, in: Neurobiology of
chemical
communication.
Mucignat, C. & Caretta Ed. Taylor
& Francis Group, Boca Raton, FL.
pp.143–206.
Breed, M.D. 1981. Individual recognition
and learning of queen odors by
worker honeybees. Proceedings of
the National Academy of Sciences,
78, 2635–2637.
Breed, M.D., Stiller, T.M. 1992. Honey
bee, Apis mellifera, nest mate
discrimination: hydrocarbon effects
and the evolutionary implications
of comb choice. Anim. Behav., 43,
875–883.
Breed, M.D., Leger, E.A., Pearce, A.N.,
Wang, Y.J. 1998. Comb effects on
the ontogeny of honey bee nestmate
recognition. Animal Behaviour, 55:
13–20.
Cobey, S. 2007. Comparison studies of
instrumentally inseminated and
naturally mated honey bee queens
and
factors
affecting
their
performance. Apidologie, 38:390–
410, DOI: 0.1051/apido:2007029.
De Hazan, M., Lensky, Y. and Cassier, P.
1989. Effect of queen honey bee
(Apis mellifera) ageing on her
attractiveness
to
workers.,
23
S.H. 1994. Chemical recognition of
queen cells by honey bee workers
Apis mellifera (Hymenoptera:
Apidae). Chemoecology, 5/6:6-12.
Le Conte, Y., Hefetz, A. 2008. Primer
pheromones in social Hymenoptera.
Annual Review of Entomology, 53:
523–42.
Leoncini, I., Le Conte, Y., Costagliola, G.,
Plettner, E., Toth, A.L., Wang, M.,
Huang, Z., Becard, J., Crauser, D.,
Slessor, K.N., Robinson, G.E.
2004. Regulation of behavioral
maturation by a primer pheromone
produced by adult worker honey
bee. Proceedings of the National
Academy of Sciences, USA
101:17559-17564.
Maisonnasse, A., Lenoir, J.C., Costagliola,
G., Beslay, D., Choteau, F.,
Crauser, D., Becard, J.M., Plettner,
E., Le Conte, Y. 2009. A scientific
note on E-ß-ocimene, a new
volatile primer pheromone that
inhibits worker ovary development
in honey bees. Apidologie, 40: 562564.
Mohammedi, A., Paris, A., Crauser, D., Le
Conte, Y. 1998. Effect of aliphatic
esters on ovary development of
queenlessbees (Apis mellifera L.)
Natureissenschaften, 85:455-458.
Moritz R.F.A., Crewe R.M. 1988.
Chemical signals of queens in kin
recognition of honeybees (Apis
mellifera
L.).
Journal
of
Comparative Physiology, A 164,
83–89.
Naumann, K., Winston, M.L., Slessor,
K.N., Prestwich, G.D. and Webster,
F.X. 1991. The production and
transfer of honey bee (Apis
mellifera L) queen mandibular
gland
pheromone.
Behavioral
Ecology and Sociobiology, 29:
321–32.
Naumann, K., Winston, M.L. and Slessor,
K.N. 1993. Movement of honey bee
(Apis
mellifera
L.)
queen
mandibular gland pheromone in
populous and unpopulous colonies.
Journal of Insect Behavior, 6: 211–
23.
Pain, J., Roger, B., Theurkauff, J. 1972.
Sur l’existence d’un cycle annuel
de la production de pheromone
(acide ceto- 9-decene-2oique chez
les reines d’abeilles (Apis mellifica
ligustica Spinola). Comptes Rendus
des Seances de la L’Academie de
Science, Paris, 275, 2399-2402.
Pankiw, T., Winston, M.L.., Plettner, E.,
Slessor, K.N., pettis, J.S., Taylor,
O.R., Jr. 1996. Mandibular gland
components of European and
Africanised honey bee queens
(Apis mellifera L.). Journal of
Chemical Ecology, 22:605-615.
Pankiw, T., Huang, Z., Winston, M.L. and
Robinson, G.E. 1998. Queen
mandibular
gland
pheromone
influences worker honey bee (Apis
mellifera L.) foraging ontogeny and
juvenile hormone titers. Journal of
Insect Physiology, 44(7–8): 685–
92.
Pankiw, T., Page, R.E. 2001. Brood
pheromone modulates honey bee
(Apis mellifera L.) sucrose
response thresholds. Behavioral
Ecology and Sociobiology, 49:206213.
Richard, F.-J., Tarpy, D.R., Grozinger,
C.M. 2007. Effects of insemination
quantity on honey bee queen
physiology. PLOS ONE, 2(10):
e980.
Slessor K.N., Kaminski L.A., King G.G.S.,
Borden J.S., Winston M.L.1988.
Semiochemical basis for retinue
response to queen honey bees,
Nature 332, 354–356.
Slessor, K.N., Kaminski, L.A., King,
G.G.S. and Winston, M.L. 1990.
Semiochemicals of the honey bee
queen mandibular glands. Journal
of Chemical Ecology,16: 851–60.
Slessor K.N., Winston M.L., Le Conte, Y.
2005. Pheromone communication
in the honeybee (Apis mellifera L.).
Journal of Chemical Ecology,
31(11): 2731-2745.
24
Smith R.K., Spivak M., Taylor O.R.,
Bennett C., Smith M.L. 1993.
Maturation of tergal gland alkenes
profiles in European honey bee
queens, Apis mellifera L., Journal
of Chemical Ecology. 19, 133–142.
Strauss, K., Scharpenberg, H., Crewe,
R.M., Glahn, F., Foth, H. and
Moritz, R.F.A. 2008. The role of
the queen mandibular gland
pheromone in honey bees (Apis
mellifera): Honest signal or
suppressive agent? Behavioral
Ecology and Sociobiology, 62:
1523–31.
Trhlin, M., Rajchard, J. 2011. Chemical
communication in the honey bee
(Apis mellifera L.): A review. Vet
Med-Czech, 56(6): 265–73.
Winston, M.L. 1987. The Biology of the
Honey Bee. Cambridge, MA:
Harvard University Press.
Winston, M.L., Higo, H.A., Colley, S.J.,
Pankiw, T., Slessor, K.N. 1991.
The role of queen mandibular
pheromone and colony congestion
in honey bee (Apis mellifera L.)
reproductive
swarming
(Hymenopthera: Apidae). Journal
of Insect Behaviour, 4:649-660.
Wossler, T.C., Crewe, R.M. 1999. Mass
spectral identification of the tergal
gland secretions of female castes of
two African honey bee races (Apis
mellifera) Journal of Apicultural
Research, 38:137-148.
25
Tralleis Elektronik Dergisi
http://dergi.adu.edu.tr/tralleis
e-TRALLEIS
4 (2015) 26-37
©ADÜ
Organik Tarım ve Ege Bölgesinde Faaliyet Gösteren Ticari Firmaların
Potansiyeli
İlkay YAVAŞ1*, Hüseyin Nail AKGÜL2
Adnan Menderes Üniversitesi, Koçarlı MYO, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, 09100 Aydın,
2
Adnan Menderes Üniversitesi, Koçarlı MYO, Makine ve Metal Teknolojileri Bölümü, 09100 Aydın
1
ESER BİLGİSİ
Derleme – Tarım Bilimleri
Sorumlu yazar: İlkay YAVAŞ, [email protected]
Yayına Kabul Tarihi: 12.10.2015
Özet: Hızlı nüfus artışı gıda ihtiyacını artırmaktadır. Bu da, daha fazla gübre ve kimyasal kullanımına yol
açmaktadır. Yoğun girdi kullanımından dolayı, çevre, insan ve hayvan sağlığına olumsuz etkiler gözlenmektedir.
Bu olumsuz etkiler ilk olarak Avrupa ülkeleri tarafından fark edilmiş ve ekolojik dengeye zarar vermeyen
“Organik Tarım Sistemi” ortaya konmuştur. Günümüzde organik tarım uygulamaları neredeyse dünyadaki tüm
ülkelerde yapılmaktadır. Avrupa ülkeleri organik tarım öncülerindendir. Türkiye'de ise organik tarım
uygulamaları son yıllarda hızlı bir artış göstermiştir. Bu çalışmada Dünya’da, Avrupa’da ve Türkiye’de organik
tarım potansiyeli incelenmiştir. Ayrıca Ege bölgesinde organik tarımda üretim yapan firmaların sayısı ve
yetiştirdikleri ürün çeşidi belirlenmiştir. Buna göre Ege bölgesindeki firmalardan 107’si zeytin, 35’i incir, 25’i
üzüm, 11’i kestane ve ceviz, 8’i meyve-sebze ve nar, 7‘si badem, 6’sı çam fıstığı, 4’ü pamuk, mısır, narenciye ve
kiraz üretimi yapmaktadırlar.
Anahtar kelimeler: Dünya, Türkiye, Ege bölgesi, Ekolojik denge, Organik tarım.
Potential of Operating Companies in Aegean Region and Organic Farming
Abstract: Rapid population growth has revealed the need for food. This has led to use more fertilizers and
chemicals. Because of the intensive input use, it also emerged to adverse effects on environment, human and
animal health. These negative effects were first noticed by European countries, and reveal the “Organic
Agriculture System” which is not harmful to the ecological balance. Today, organic farming practices are carried
out in almost all countries in the world. The European countries are one of the pioneers of organic farming. In
Turkey, organic farming practices have shown a rapid increase in recent years. This study has examined the
potential of organic agriculture in the World, Europe and in Turkey. It also determined the number and variety of
products grown in organic farming in the Aegean region manufacturing companies. According to the company in
the Aegean region 107 of olive, 35 of fig, 25 of grapes, 11 of chestnut and walnut, 8 of pomegranate, 7 of
almonds, 6 of pine nuts, 4 of cotton, corn, citrus and cherry production are making.
Keywords: World, Turkey, Aegean region, Ecological balance, Organic agriculture.
Giriş
Organik
tarım
sistemi,
münavebe
uygulamaları, hayvan gübresi, baklagiller,
yeşil gübre kullanarak, zararlılarla organik
mücadelede bulunmayı, uygun toprak
işleme yöntemlerini kullanarak toprak
verimliliğini, çevreyi, insan, bitki ve
hayvan sağlığını korumayı amaçlamaktadır
(Yolcu ve ark., 2008; Demiryürek, 2011).
Bunun yaparken sentetik gübre, tarım
ilaçları, bitki büyüme düzenleyicileri ve
yem katkı maddelerini kullanmayı
26
yasaklamakta ya da büyük ölçüde
sınırlandırmaktadır (Demiryürek, 2011).
Organik tarım çalışmaları, 1950 sonrası
ABD’nin Marshall yardımı ile birlikte
yerini modern tarım sistemine bırakmış,
yoğun kimyasal ilaç ve gübre kullanımı ile
makineleşme dönemi başlamıştır. Tarımsal
destekleme programları ile birlikte modern
tarımın önemi artmıştır. Fakat 1979 sonrası
DDT gurubu pestisitlere yasak getirilmesi
ile birlikte organik tarım tekrar önem
kazanmıştır (Anonim, 2015a).
Organik tarım ilk kez Avrupa ve ABD’de
başlamış ve daha sonra diğer ülkelere
yayılmıştır. Günümüzde ise organik tarım
uygulamaları hemen hemen dünyadaki tüm
ülkelerde yapılmakta ve organik üretim
alanları giderek artmaktadır.
1999-2013 yılları arası dünya organik
tarım alanları hızlı bir şekilde artış
göstermiştir. 1999 yılında 11.0 milyon
hektar olan ekim alanı, 2013 yılına
gelindiğinde
43.1
milyon
hektara
ulaşmıştır. Geçen 14 yıllık süreçte, organik
tarım alanları yaklaşık 4 kat artış
göstermiştir (Şekil 1).
Dünya’da Organik Tarım
Dünyada organik tarım uygulamaları ilk
olarak bitkisel ürünler ile başlamış daha
sonra organik et ve süt ürünlerine olan
talebin artması ile birlikte organik
hayvansal
üretim
uygulamaları
da
yaygınlaşmıştır (Yolcu ve ark., 2008).
Şekil 1. Dünya organik tarım alan gelişimi (1999-2013) (Anonim, 2015b)
Dünyadaki organik tarım alanlarının 17.3
milyon hektarı Okyanusya, 6.6 milyon
hektarı Latin Amerika, 3.4 milyon hektarı
Asya, 3.0 milyon hektarı Kuzey Amerika,
11.5 milyon hektarı Avrupa ve 1.2 milyon
hektarı Afrika’da bulunmaktadır (Şekil 2).
27
20
17.3
18
16
Milyon hektar
14
11.5
12
10
8
6.6
6
2
3.0
3.4
4
1.2
0
Afrika
Asya
Avrupa
Latin
Amerika
Kuzey
Amerika
Okyanusya
Şekil 2. 2013 yılı kıtalara göre organik tarım alanı (milyon hektar) (Anonim, 2015b)
Şekil 3’te görüldüğü üzere 2013 yılı dünya
organik tarım alanlarının %66’sını otlaklar,
%19’unun işlenebilir ürünler, %8’ini daimi
ürünler, %6’sını tarımsal alan ve ürünler
ile %1’ini diğer tarımsal alanlar
oluşturmaktadır (Anonim, 2015b).
Şekil 4. Organik üretici sayısı (2013) (Anonim,
2015b)
Çizelge 1 incelendiğinde 2013 yılı en geniş
organik üretim alanına sahip ülkelerin
sırasıyla Avustralya, Finlandiya, Zambiya
ve Hindistan olduğu gözlenmektedir
(Anonim, 2015b).
Şekil 3. Organik tarım alan kullanımı (2013)
(Anonim, 2015b)
Şekil 4’te gösterilen 2013 yılı verilerine
göre dünya organik üreticilerinin %36’sı
Asya, %29’u Afrika, %17’si Avrupa,
%16’sı Latin Amerika ve %1’i Kuzey
Amerika ve Okyanusya’da bulunmaktadır
(Anonim, 2015b).
28
Çizelge 1. En geniş organik üretim alanına sahip
ülkeler (2013) (Anonim, 2015b)
Ülkeler
Avustralya
Üretim alanı
(milyon hektar)
17.2
Finlandiya
9.2
Zambiya
6.1
Hindistan
5.7
Arjantin
3.7
Çin
3.5
Namibya
2.4
Amerika
2.2
Brezilya
1.9
İspanya
1.7
Türkiye
1.4
İtalya
1.4
Romanya
1.4
Avrupa’da Organik Tarım
Organik gıda üretiminde Avrupa ülkeleri
önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle
Avrupa organik tarım öncüleri arasında yer
almaktadır. İstekli tüketici kitlesi, organik
üretim ve etiketlemede yasal koruma ve
düzenlemelerin olması, tarımsal destek
politikaları, örneğin organik üretim için
dönüşüm ve bakım ödemeleri organik
tarım sektörünün gelişimine olumlu yönde
katkıda bulunmuştur. Avrupa Birliği’nin de
desteği ile organik tarım hızlı bir şekilde
gelişim göstermiştir. Avrupa birliğinde
2013 yılı verilerine göre 10.2 milyon
hektar alan organik olup, tarım alanlarının
%5.7’sini oluşturmaktadır. Son 10 yılda
Avrupa ve Avrupa Birliği’nde organik
tarım alanlarındaki büyüme Avrupa
Birliği’ne yeni üyelerin girişi ile birlikte
2004 yılındakine oranla neredeyse 2 katına
çıkmıştır (Anonim, 2015b).
1985 yılı Avrupa’da organik tarım alan
miktarı 0.1 milyon hektar iken, 2004
yılından sonra Avrupa Birliği’ne 10 yeni
üyenin katılımı ile organik tarımsal alan
artmış, 2004 yılında 6.4 milyon hektar olan
ekim alanı 2013 yılında 11.5 milyon
hektara ulaşmıştır (Şekil 5) (Anonim,
2015b).
Şekil 5. 1985-2013 yılları arası organik tarım alanlarının durumu (Anonim,
29
2015b).
2013 yılı tarım alanlarının 43 milyon
hektarı organik olup, dünya organik tarım
alanlarının
%27’sini
Avrupa
oluşturmaktadır. 2013 yılı Avrupa’da
organik tarımsal alan 180.000 hektara
(%3’e) kadar artış göstermiştir. En fazla
organik alan açısından büyüme İtalya
(150.000 hektar), Ukrayna (120.000
hektar) ve Portekiz (71.000 hektar) de
gözlenmiştir. En yüksek nisbi artış
Bulgaristan ve Ukrayna da ve her ikisi için
%44 oranında olmuştur (Şekil 7) (Anonim,
2015b).
Avrupa’da en geniş organik tarım alanına
sahip ülkeler 2013 yılı verilerine göre
sırasıyla İspanya, İtalya, Fransa ve
Almanya’dır (Şekil 6) (Anonim, 2015b).
Şekil 6. Avrupa’da organik tarım alanlarının dağılımı (2013) (Anonim, 2015b)
Şekil 7. Organik tarımsal alanda en iyi gelişim gösteren 10 ülke (2013) (Anonim, 2015b).
2013 yılı verilerine göre Avrupa’da 4.6
milyon hektar alan (Avrupa Birliği’nde 3.9
milyon hektar) işlenebilir ürün (tarım
alanlarının %40’ı) olarak kullanılırken, 4.8
milyon hektar ya da tarım alanlarının
%42’si daimi otlak olarak kullanılmıştır.
Yaklaşık 1.3 milyon hektar veya tarım
arazilerinin %11’i daimi ürünler için
ayrılmıştır. Ekilebilir alanların büyük bir
kısmını ise tahıllar ve yem bitkileri
oluşturmuştur. Daimi ürünler içerisinde ise
zeytin, üzüm ve fındık yer almıştır. 2013
yılında işlenebilir alan ve daimi otlaklarda
önemli azalmalar gözlenmiştir. En yüksek
artış daimi ürünlerde olmuş, 2004 yılının
yaklaşık 3 katına çıkmıştır. En büyük
daimi otlak alanları İspanya’dadır ve bunu
Almanya ve İngiltere takip etmiştir. En
geniş ekili arazi alanına sahip ülkeler ise
İtalya (0.8 milyon hektar), İspanya (0.7
milyon hektar) ve Fransa (0.6 milyon
hektar) olmuştur. Tarımsal alanlar dışında,
30
Avrupa’da 13 milyon hektar doğadan
toplanan alan söz konusudur. Toplama
alanlarının çoğu Finlandiya’da yer almış
bunu Güney Doğu Avrupa ülkeleri takip
etmiştir.
(Demiryürek 2011; Anonim, 2015c). Daha
sonra bu ürünlere kuru kayısı, fındık ve
antep fıstığı gibi ürünlerde eklenerek farklı
bölgelere yayılmıştır (Kodaş ve Er, 2012).
1990’da organik tarımla üretilen ürün
sayısı 8 iken, yurtdışından gelen taleplere
bağlı olarak ürün çeşitliliği ve üretim
miktarları artmıştır (Anonim, 2015c).
Avrupa’da 2013 yılı verilerine göre
330.000 den fazla organik üretici
bulunmaktadır. Türkiye (65.042) en fazla
üretici sayısı ile ilk sırada yer almaktadır.
Bunu sırasıyla, İtalya (45.969) ve İspanya
(30.462) izlemektedir. (Anonim, 2015b).
2008-2010 yılları arasında organik üretim
alanı
3.5
kat
artış
göstermiştir
(Demiryürek, 2011). 2014 yılında ise ürün
çeşidi 208, organik üretici sayısı 71.472,
organik üretim alanı 875.835 hektar ve
üretim 1.6 milyon tona ulaşmıştır (Çizelge
2). Türkiye’de organik tarım son yıllarda
hızla gelişmiştir. Bu gelişme, üretici sayısı
ve üretim alanlarındaki artışlardan
kaynaklanmıştır.
Türkiye’de Organik Tarım
Organik tarım ile ilgili çalışmalar ilk
olarak 1980’li yılların ortalarında Ege
Bölgesi’nde, Avrupa’lı organik tarım
şirketlerinin temsilcilerinden gelen talepler
doğrultusunda, kuru üzüm ve kuru incir
üretiminin tanıtılması ile başlamıştır
Çizelge 2. Türkiye’deki organik ürün ve üretici sayısı, alan ve üretim miktarı (Anonim, 2015d)
Yıllar
Ürün sayısı
Üretici sayısı
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
150
179
174
205
203
201
247
212
216
225
204
213
208
12.428
14.798
12.751
14.401
14.256
16.276
14.926
35.565
42.097
42.460
54.635
60.797
71.472
Alan (hektar) (doğal
toplama alanları dahil)
89.827
113. 621
209.573
203.811
192.789
174.283
166.883
501.641
510.033
614.618
702.909
769.014
875.835
Türkiye’de organik tarım faaliyetlerinin
sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi amacıyla
1992
yılında
“Ekolojik
Tarım
Organizasyon Derneği (ETO) kurulmuştur.
2002 yılında “Organik Tarımın Esasları ve
Uygulamasına İlişkin Yönetmelik”, 2004
yılında ise “Organik Tarım Kanunu’nun
yürürlüğe girmesi ile organik tarımdaki
gelişmeler hızlanmıştır (Kodaş ve Er,
2012).
Üretim (ton)
310.125
323.981
377.616
421.934
458.095
568.128
530.224
983.715
1.343.737
1.659.543
1.750127
1.620.466
1.642.236
2010 yılı verilerine göre organik olarak
yetiştirilen tarla bitkilerinde (geçiş süreci
dahil) 648.719 ton üretim miktarı ile en
büyük payı yem bitkileri almaktadır.
Bunun 347.000 tonunda yonca ve 147.000
tonunda da çayır mera üretimi yer
almaktadır. Organik tahıllar ise 322.437
ton olup, bunun 243.000 tonu organik
buğday ve 40.000 tonu organik mısır
üretimidir. Organik endüstri bitkileri
üretimi ise 58.631 ton olup, en fazla
31
organik
pamuk
(51.600
ton)
yetiştirilmektedir. Yemeklik tane baklagil
bitkileri üretimi ise 17.180 ton olup en
fazla organik mercimek (9.800 ton) ve
organik nohut (6.800 ton) üretilmektedir
(Kodaş ve Er, 2012).
Bölgesi izlemektedir. İller bazında organik
tarım üretimlerinde 2014 yılı itibariyle Van
(195.396,97 ton) birinci sırada yer
almaktadır. Bu ili Erzurum (132.317,77
ton), Kars (89.898,26 ton), Muş (89.712,61
ton), Aydın (80.300,16 ton) ve İzmir
(50.282,61 ton) izlemektedir. 2014 yılı en
geniş üretim alanına sahip 5 ilde
yetiştirilen ürün ve üretim miktarları
Çizelge 3’te verilmiştir. Organik olarak
üretimi en fazla yapılan ürünlerin yonca,
buğday, korunga, fiğ, zeytin, incir ve elma
olduğu gözlenmiştir.
Organik tarım yapılan alanlar bölgeler
bazında incelendiğinde ise, Doğu Anadolu
Bölgesi organik tarım yapılan alanlar
içerisinde ilk sırada yer almaktadır. Bu
bölgeyi Ege, Güneydoğu Anadolu, İç
Anadolu, Karadeniz, Akdeniz ve Marmara
Çizelge 3. En geniş organik üretim alanına sahip iller, yetiştirilen ürün ve üretim miktarları (Anonim, 2015d)
İller
Van
Erzurum
Kars
Ağrı
Aydın
Yetiştirilen ürünler
Yonca
Buğday
Korunga
Yonca
Korunga
Buğday
Fiğ
Buğday
Korunga
Yonca
Buğday
Korunga
Zeytin
İncir
Elma
Türkiye’de çay olarak tüketilen Allium,
Origanum, Mentha ve Thymus cinslerini de
içeren 500’ün üzerinde tıbbi ve aromatik
bitki bulunmaktadır. Diğer türler gıda,
boyama ve süsleme için kullanılmaktadır.
Bunlardan bazıları da zehirli bileşikler
içermektedir. Bu bitkiler çoğunlukla İzmir,
İstanbul, Antalya ve Giresun’dan temin
edilmektedir (Koyuncu, 2015). Türkiye’de
organik keçiboynuzu, kekik, adaçayı,
kimyon ve rezene üretimi de önem arz
Üretim Miktarı (ton)
104.017,36
53.667,11
25.732,38
47.564,65
24.108,07
23.115,00
28.188,26
26.013,22
17.362,73
22.764,28
21.633,93
11.905,40
39.419,31
22.645,97
8.009,46
parazit
düşürücü
olarak
kullanılabilmektedir (Bahtiyarca Bağdat ve
Karık, 2006).
Ege Bölgesinde Organik Tarım
Ege bölgesinde organik tarımla uğraşan
çiftçi sayısı 7.159, toplam alan 186.219,16
ha, üretim miktarı 190.040,84 tondur.
Toplam alanın; 148.389 ha doğal toplama
alanı, 37.601,22 ha üretim alanı, 228,95 ha
nadas alanından oluşmaktadır (Çizelge 4).
Ege bölgesinde illerdeki organik tarımla
geçinen çiftçi sayısı ve üretim miktarlarına
göre sıralaması Aydın, İzmir, Manisa,
Afyonkarahisar, Muğla, Denizli, Kütahya
ve Uşak tır.
etmektedir (Tınmaz, 2012). Organik
tarımda tıbbi ve aromatik bitkilerin uçucu
yağ ve ekstraktlarından yararlanılmaktadır.
Yabancı otlarla mücadelede ve yem
rasyonlarında antibiyotik, mikrobiyal ve
32
Çizelge 4. Ege bölgesindeki organik tarım verileri (Anonim, 2015d)
İller
Çiftçi
sayısı
Aydın
4.231,00
İzmir
1.161,00
Manisa
1.178,00
Afyonkarahisar 248,00
Muğla
141,00
Denizli
119,00
Kütahya
34,00
Uşak
47,00
Toplam
7.159,00
Üretim
alanı (ha)
Doğal
Nadas
toplama
alanı (ha)
alanı (ha)
20.953,45
700,00
41,20
6.821,74 137.150,00
34,04
6.894,30
300,00
103,60
1.058,98
29,36
1.104,16
9.589,00
15,28
550,93
72,16
650,00
2,69
145,50
2,78
37.601,22 148.389,00 228,95
Ege bölgesi illerinden Aydın; çiftçi sayısı
(%59.10), üretim alanı (%55.73) ve üretim
miktarlarında (%42.25), İzmir; doğal
toplama alanı (%92.43) ve toplam alanda
Toplam
alan (ha)
Üretim
miktarı
(ton)
21.694,65
80.300,16
144.005,77 50.282,61
7.297,90
45.020,68
1.088,34
7.777,99
10.708,44
2.799,95
550,93
2.665,04
724,85
991,56
148,28
202,85
186.219,16 190.040,84
(%77.33),
Manisa;
nadas
alanında
(%45.25) ilk sırada yer almaktadır (Çizelge
5).
Çizelge 5. Ege bölgesindeki organik tarım verilerinin yüzdeleri (Anonim, 2015d)
İller
Aydın
İzmir
Manisa
Afyonkarahisar
Muğla
Denizli
Kütahya
Uşak
Toplam
Çiftçi
sayısı (%)
Üretim
alanı (%)
59.10
16.22
16.45
3.46
1.97
1.66
0.47
0.66
100
55.73
18.14
18.34
2.82
2.94
1.47
0.19
0.39
100
Doğal
toplama
alanı (%)
0.47
92.43
0.20
6.46
0.44
100
Ege bölgesindeki iller bazında organik
ürün olarak en fazla Aydın ilinde zeytin
(%49.09). İzmir’de incir (%57.70).
Manisa’da üzüm (%29.88).
Nadas
alanı (%)
18.00
14.87
45.25
12.82
6.67
1.17
1.21
100
Toplam
alan (%)
11.65
77.33
3.92
0.58
5.75
0.30
0.39
0.08
100
Üretim
miktarı
(%)
42.25
26.46
23.69
4.09
1.47
1.40
0.52
0.11
100
Afyonkarahisar’da buğday (%18.13).
Muğla’da zeytin (%56.00). Denizli’de
pamuk (%72.80). Kütahya’da yabani erik
(%30.26).
Uşak’ta
tütün
(%30.17)
yetiştirilmektedir (Çizelge 6).
33
Çizelge 6. Ege bölgesindeki illerinde üretilen ilk beş organik ürün ve üretim miktarları (Anonim. 2015d)
Ürün adı
Üretim miktarı (ton)
Ürün adı
Üretim miktarı (ton)
Ürün adı
Üretim miktarı (ton)
Ürün adı
Üretim miktarı (ton)
Ürün adı
Üretim miktarı (ton)
Ürün adı
Üretim miktarı (ton)
Ürün adı
Üretim miktarı (ton)
Ürün adı
Üretim miktarı (ton)
Aydın
Zeytin
İncir
Elma
39.419.31 22.645.97
8.009.46
İzmir
İncir
Zeytin
Yabani
29.013.85
4.602.33
4.001.00
Manisa
Üzüm
Zeytin
Üzüm**
13.450.48
8.252.28
5.201.15
Afyonkarahisar
Buğday
Elma
Vişne
1.410.25
1.023.45
979.98
Muğla
Zeytin
Kekik*
Portakal
1.568.06
240.00
155.86
Denizli
Pamuk
Elma
Zeytin
1.940.15
288.00
157.5
Kütahya
Yabani
Vişne
Elma
300.00
282.93
206.30
Uşak
Tütün
Arpa
Buğday
61.20
46.35
40.40
Pamuk
3.726.75
Kestane
1.896.20
Üzüm
2.746.74
Pamuk
2.254.97
Domates
3.540.26
Mısır
2.840.79
Kiraz
711.76
Arpa
492.98
Susam
150.76
Adaçayı*
140.00
Nar
81.00
Yonca
27.75
Kiraz
136.29
Yabani
50.00
Haşhaş
34.20
Kiraz-Üzüm
10.00
* Doğadan toplama ** Kurutulmuş olarak
Afyon da en az 1 farklı meyve. sebze ve
hububat vb. ürünler yetiştirilmektedir.
Uşak’ta 2 firma olmasına rağmen üretim
yapan firma bulunmamaktadır.
Ege Bölgesinde Organik Tarımda
Faaliyet Gösteren Ticari Firmalar
Ege bölgesinde 390 ticari firma organik
tarımda
faaliyette
bulunmaktadır.
Bunlardan; 201’i İzmir. 98’i Aydın. 54’ü
Manisa. 26’sı Muğla. 8’i Denizli. 2’si Uşak
ve 1’i Afyon da bulunmaktadır. Ege
bölgesinde organik tarımda faaliyet
gösteren ticari firmalar işleme. ithalat.
ihracat. paketleme. pazarlama. üretim
yapmaktadırlar. Organik hayvancılık veya
ürünleri hariç faaliyet alanı üretim olan
firmalara göre İzmir’de en az 33. Aydın da
en az 16. Manisa en az 17. Denizli ve
Ege bölgesindeki illere göre organik
yetiştirilen ürünler ve üretim yapan firma
sayıları Çizelge 7 de verilmiştir. Ege
bölgesinde firmalardan 107’si zeytin. 35’i
incir. 25’i üzüm. 11’i kestane ve ceviz. 8’i
meyve-sebze ve nar. 7‘si badem. 6’sı çam
fıstığı. 4’ü pamuk. mısır. narenciye ve
kiraz üretimi yapmaktadırlar.
34
Çizelge 7. Ege bölgesinde illere göre organik yetiştirilen ürünler ve üretim yapan firma sayıları (Anonim.
2015e)*
İl/Üretim
Zeytin
İncir
Üzüm
Kestane
Ceviz
Badem
Nar
Çam fıstığı
Pamuk
Mısır
Yonca
Fiğ
Arpa
Tritikale, Korunga**
Ayçiçeği
Buğday
Susam
Şalgam
Vişne
Elma
Kiraz
Armut
Erik
Dut
Hünnap
Sakız
Çilek
Böğürtlen, Karadut**
Karpuz
Kavun
Biber
Patlıcan, Hıyar, Kabak**
Soğan, Sarımsak
Domates
Kekik, Fesleğen, Adaçayı,
Defne, Tütün**
Lavanta, Türüf Mantarı**
Çayır-Mera
Bitkisel Üretim
Meyve-sebze
Meyve (Narenciye)
Sebze
Baharat
İzmir
33
8
13
3
4
4
2
4
2
2
2
2
1
1
Aydın
45
27
1
6
2
1
5
2
2
2
1
Manisa
17
Muğla
10
Denizli
2
Afyon
11
2
5
2
1
1
1
1
2
1
1
2
3
2
1
1
2
1
1
1
1
2
1
1
1
1
1
1
1
1
1
2
1
1
1
1
1
4
2
1
1
1
1
1
* Organik hayvancılık veya ürünlerinin üretimini yapan firmalar dahil edilmemiştir.
** Her bir ürün için bir firma bulunmaktadır
35
2
2
SONUÇ
Dünyada organik tarım uygulamaları hızlı
bir şekilde yaygınlaşmaktadır. Avrupa
organik tarım uygulamaları yönünden
dünyada
önemli
bir
yere
sahip
bulunmaktadır. Ülkemiz ise hem ekolojisi
hem de topografik yapısı ile birçok ürün
çeşidinin yetiştirilebildiği büyük bir
tarımsal zenginliğe sahiptir. Bu nedenle
çevreye. insan. bitki ve hayvan sağlığına
dost üretim sistemi olan organik tarım.
edilmesi. üretim planlamasının yapılması.
pazarlama
problemlerinin
ortadan
kaldırılması. organik ürün çeşitliliği ve
işlenmiş ürün sayısının da artırılması ile
organik tarım uygulamaları daha iyi bir
duruma getirilebilir. Ayrıca Ege bölgesinde
organik üretim yapan firmaların. ithalatı
yapılan organik ürünlere yönelmeleri
yönünde destekleme yapılabilir. Bu amaçla
ithalatı yapılan organik ürünlerden Ege
bölgesinde
yetişebilecek
olanların
belirlenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda
belirlenen
ürünlerin
yetiştiriciliğine
yönelik
olarak
hem
bilgilendirme.
danışmanlık hem de destekleme (akaryakıt.
tohum vb..) çalışmaları yapılabilir.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için
önemli bir gelir kaynağı olacaktır. Ayrıca
hayvansal üretime yem kaynağı olması
nedeniyle de önemi giderek artmaktadır.
Türkiye’de yaygın olan küçük ve parçalı
tarım işletmelerinin örgütlenmesinin teşvik
36
Kaynaklar
Anonim. 2015a. Organik Tarım Nedir?
(http://keyad.com.tr/organiktarim/ekolojik-tarim-nedir.html)
Anonim. 2015b. The World of Organic
Agriculture.
Statistics
and
Emerging
Trends.
2015.
(https://www.fibl.org/fileadmin/doc
uments/shop/1663-organic-world2015.pdf)
Anonim. 2015c. Avrupa Birliği ve Türkiye
Tarım Politikalarında Son Durum
http://www.euractiv.com.tr/ab-veturkiye/link-dossier/avrupa-birligive-turkiye-tarim-politikalarindason-durum
Anonim. 2015d. 2014 Yılı Organik
Tarımsal Üretim Verileri. T.C. Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı.
(http://www.tarim.gov.tr/Konular/B
itkisel-Uretim/OrganikTarim/Istatistikler)
Anonim. 2015e. Organik Tarımda Faaliyet
Gösteren Ticari Firmalar. T.C. Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı.
(http://www.tarim.gov.tr/Konular/B
itkisel-Uretim/Organik-Tarim)
Bahtiyarca Bağdat. R.. Karık. Ü.. 2006.
Tıbbi ve Aromatik Bitkilerin
Allelopatik Etkileri ve Organik
Tarımdaki Kullanım Alanları. Tarla
Bitkileri
Merkez
Araştırma
Enstitüsü. Türkiye III. Organik
Tarım Sempozyumu Bildiriler.
I:465-474.
Demiryürek. K. 2011. Organik Tarım
Kavramı ve Organik Tarımın
Dünya ve Türkiye’deki Durumu.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Dergisi. 28(1):27-36.
Kodaş R.. Er. C. 2012. Tahıllarda Organik
Yetiştiricilik. Uludağ Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dergisi. 26(1):103116.
Koyuncu. 2015. Medicinal and Aromatic
Plants
in
Turkey.
(http://www.fao.org/docrep/x5402e
/x5402e16.htm)
Tınmaz. A.B. 2012. Tıbbi ve Aromatik
Bitkilerin Organik Yetiştiricilikteki
Yeri.
(http:
//www.traglor.cu.edu.tr/objects/.../P
jccpe2f-13122012-15.pdf)
Yolcu. H.. Bayram. B.. Aksakal. V. 2008.
Dünya
Organik
Tarımsal
Üretiminde Avrupa’nın Yeri. Ege
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Dergisi. 1(2):155-170.
37

Benzer belgeler

HASAN demen makale en son (1)

HASAN demen makale en son (1) Tralleis Elektronik Dergisi http://dergi.adu.edu.tr/tralleis

Detaylı