7 - Yeni Türkiye

Transkript

7 - Yeni Türkiye
Cem Tüy­süz*
Onun­cu yüz­yı­lın ilk çey­re­ğin­de SütKent’te müs­lü­man­lı­ğı ka­bul et­miş mü­him bir
Türk top­lu­lu­ğu­nun ya­şa­dı­ğı gö­rü­lü­yor.1 Bun­
la­rın Oğuz­lar­dan ol­du­ğu­na şüp­he yok­tur.
Süt-Ken­t’in XI. yüz­yı­lın son­la­rın­da bir Oğuz
şeh­ri ol­du­ğu­nu bi­li­yo­ruz. Yi­ne X. yüz­yı­lın ilk
çey­re­ğin­de Fa­rab-Ken­ce ve Şaş (Taş Kend)
ara­sın­da Oğuz­lar­dan ve Kar­luk­lar­dan İs­lâ­mi­
ye­ti ka­bul et­miş, 1000 ça­dı­ra ya­kın bir kü­me
ya­şa­mak­ta idi.2 Bun­lar gay­rı­müs­lim Türk­le­rin
akın­la­rı­na kar­şı ya­pı­lan mü­da­faa ha­re­ket­le­
rin­de önem­li hiz­met­ler gö­rü­yor­lar­dı. İbn
Fad­lan, 922 yı­lın­da Bul­gar’a gi­der­ken gö­rüş­
tü­ğü Oğuz ile­ri ge­len­le­rin­den Yı­nal’ın, bir
de­fa Müs­lü­man ol­du­ğu­nu, fa­kat hal­kın iti­ra­
zı üze­ri­ne es­ki di­ni­ne dön­mek zo­run­da kal­dı­
ğı­nı3 ifa­de­le­rin­den çı­kar­mak­ta­yız.
Bu­nun­la be­ra­ber, Oğuz­la­rın İs­lâm­laş­
ma­sın­da esas rol Tür­kis­tan (Ma­ve­ra­ün­ne­
hir)’da hü­küm sü­ren Sa­ma­ni­ler dev­ri­ne
(874-999) ait­tir. Sa­ma­ni­ler or­du­su­nu ve
halk­la­rı­nın da bü­yük bir kıs­mı­nı Türk­ler teş­
kil edi­yor­du. As­ker­le­rin bir kıs­mı, Ab­ba­si­
ler’de­ki gi­bi, Türk kö­le­ler­den, di­ğe­ri yer­li
halk­lar­dan ve Türk­ler­den olu­şu­yor­du. Sa­ma­
ni­le­rin, Şa­ma­ni Oğuz­lar­la gi­riş­tik­le­ri mü­ca­
de­le­ler­de ken­di as­ker­le­ri ara­sın­da kar­şı ta­raf­
ta ak­ra­ba­la­rı bu­lu­nan­lar var­dı.4 İs­lâm’ın sı­nı­rı
Sa­man­lı­la­rın gay­ret­le­ri ile Ta­las’ın ile­ri­si­ne
ka­dar git­miş­ti. İs­ma­il b. Ah­med’in Ta­las se­fe­
ri ve İs­fi­cab bey­le­ri­nin fa­ali­yet­le­ri ne­ti­ce­sin­
de, Ba­la­sa­gun’un ba­tı­sın­da­ki or­du şeh­rin­de
otu­ran Türk­men me­li­ki İs­lâ­mi­ye­ti ka­bul
et­miş ve İs­fi­cab beğ­le­ri­ne ver­gi ver­me­ye baş­
la­mış­tı. Yi­ne da­ha ön­ce be­lir­til­di­ği gi­bi, Türk
ka­vim­le­ri ara­sın­da ilk ön­ce İs­lâ­mi­yet’i ka­bul
eden­ler ara­sın­da baş­lı­ca, Ba­la­sa­ğun ile
Ta­las’ın do­ğu­sun­da­ki Mir­ki ka­sa­ba­sı ara­sın­
da­ki böl­ge­de otu­ran Türk­men­ler ol­muş­tur.5
Bu Türk­men­le­rin İs­lâ­mi­ye­ti ka­bul­le­ri­nin X.
yüz­yı­lın bi­rin­ci ya­rı­sın­da ol­du­ğu ke­sin­dir.6
An­cak Ba­la­sa­gun, 942 yı­lın­da gay­ri müs­lim
Türk­ler’in eli­ne geç­miş­tir.7 Bu gay­ri müs­lim
Türk­le­rin baş­la­rın­da Ka­ra­han­lı ha­ne­da­nı­nın
bu­lun­du­ğu Yağ­ma­lar var­dı. Bu olay asıl yur­du
Kaş­gar böl­ge­si olan Ka­ra­han­lı ha­ne­da­nı­nın
Ta­raz (Ta­las) va­di­si­ne ha­kim ol­du­ğu ta­ri­hi
gös­ter­mek­te­dir.8
Mü­ver­rih­ler 960 yı­lın­da 200.000 ça­dır­
lık bir Türk top­lu­lu­ğu­nun müs­lü­man ol­du­ğu­
nu bil­di­rir­ler.9 Ka­ra­han­lı ha­ne­da­nı­nın ha­kim
bu­lun­du­ğu yer­ler­de­ki Türk ka­vim­le­ri (Yağ­
ma, Kar­luk, Çi­ğil, Tuh­si) idi­ler.10 Oğuz­lar
ara­sın­da da X. yüz­yı­lın ikin­ci ya­rı­sın­da, İs­lâ­
mi­ye­tin bü­yük oran­da ya­yıl­ma­ya baş­la­dı­ğı
söy­le­ne­bi­lir. Son Sa­ma­ni emi­ri İs­ma­il, 893’te
Türk el­le­ri­ne se­fer ya­pıp Kar­luk­la­ra ait Ta­las
(Ta­raz) şeh­ri­ni al­dı ve ora­da­ki bü­yük ki­li­se­yi
ca­mi­ye dö­nüş­tür­dü. Şe­hir hâ­ki­mi ve hal­kı da
İs­lâ­mi­ye­ti ka­bul et­ti. X. yüz­yıl­da coğ­raf­ya­cı
Mu­kad­de­si, bu bü­yük şeh­rin çar­şı­la­rın­da
ca­mi­ler bu­lun­du­ğu­nu yaz­mak­ta­dır. Bu­nun­la
be­ra­ber Şa­ma­ni Oğuz­lar mu­ka­be­le­de bu­lu­
na­rak 903’de bü­yük bir or­du ile, Ma­ve­ra­ün­
(*) Yrd. Doç. Dr., Kafkas Üniversitesi.
(**) Türkler Projesi C. 4, s. 2002.
(1) Mİ­NORSKY, Hu­dut’ul Alam, s. 118.
(2) Mİ­NORSKY, Hu­dut’ul Alam, s. 119.
(3) İBN-İ FAD­LAN, Se­ya­hat­na­me, s. 39.
(4) TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Tar­hi ve T. İ. M., s. 376.
(5) TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Tar­hi ve T. İ. M., s. 376-378; TU­RAN,
O., Türk Ci­han Ha­ki­mi­ye­ti Mef­ku­re­si Ta­ri­hi, s. 146.
(6) SÜ­MER F., Oğuz­lar, s. 59-60.
(7) BART­HOLD, W., Tür­kis­tan, s. 273-275.
(8) SÜ­MER F., Oğuz­lar, s. 59-60.
(9) İBN MİS­KE­VEYH, Te­ca­ri­bü’l-umem ve Te’aki­bü’l-Hi­mem, (İn­gi­
liz­ce çev. F. Amed­roz-D. S. Mar­go­li­oth, The Ec­lip­se of the Ab­ba­si­
te Ca­lip­ha­te), Ox­ford, 1920-1921, V/196; İBN-ÜL ESİR, El
Ka­mil Fi’t-Ta­rih, (C. S. Torn­berg, Le­iden 1851-1876’den çev. Dr.
A. Ağı­rak­çı), İs­tan­bul 1991, VI­II/. 460.
(10)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 59-60.
167
YENİ TÜRKİYE 82/2016
Türkmenler
YENİ TÜRKİYE 82/2016
168
ne­hir’i is­ti­la et­ti­ler. Sa­de­ce re­is­le­ri­ne mah­sus
“otağ”11 (kub­be Tür­kiy­ye)’la­rın sa­yı­sı­nın 700
mik­ta­rın­da ol­du­ğu ri­va­yet edil­mek­te­dir.
Fa­kat Sa­ma­ni hü­küm­da­rı, or­du­su ve Türk
gö­nül­lü­le­ri ile bir­lik­te on­la­rı çe­kil­me­ye mec­
bur et­ti. Ya­ku­bi, İs­lâm ve Şa­ma­ni Oğuz­lar
ara­sın­da, 920 se­ne­sin­de, hu­du­dun Ta­las şeh­
ri­nin 20 ki­lo­met­re şar­kın­da bu­lun­du­ğu­nu
ifa­de et­mek­te­dir. Bu da fe­tih­le­rin ve İs­lâ­mi­
yet’in, Tür­kis­tan ve Uzak-Şark ara­sın­da iş­le­
yen bü­yük ker­van yo­lu­nu ta­kip et­ti­ği­ni gös­te­
rir. Sa­ma­ni­ler, 905’de, Türk­ler­den bir­ta­kım
ye­ni fe­tih­ler­de bu­lun­du­lar; İs­lâ­mi­yet Şark­ta
Ba­la­sa­gun’a ka­dar iler­le­di. Sa­ma­ni şeh­za­de­si
İl­yas’ın 922’de is­ya­nı Türk­ler­den yar­dım gör­
dü. Fa­kat mağ­lup olun­ca Ta­las’a, da­ha son­ra
tek­rar is­yan edin­ce Kaş­gar Hü­küm­da­rı To­ğan
Te­kin’e sı­ğın­dı. Türk­ler 942’de Ba­la­sa­gun’u
kur­tar­dı­lar. Sa­ma­ni ha­pis­ha­ne­sin­de bu­lu­nan
Türk hü­küm­da­rı­nın oğ­lu da ia­de edil­di. Böy­
le­ce Ma­ve­ra­ün­ne­hir’de çok kuv­vet­len­miş
olan İs­lâm di­ni ve me­de­ni­ye­ti, hem Müs­lü­
man Türk­le­rin fe­tih­le­ri hem de ti­ca­ret ka­fi­le­
le­ri­ne ka­tı­lan alim ve şeyh­le­rin se­ya­hat­le­ri
sa­ye­sin­de sı­nır­la­rı­nı ge­niş­le­ti­yor ve Şa­ma­ni
Oğuz­lar ara­sı­na nü­fuz edi­yor­du. Ma­ve­ra­ün­
ne­hir’de yük­se­len kül­tü­rel ve eko­no­mik
ha­yat ya­vaş ya­vaş Türk­le­ri İs­lâm di­ni­nin ca­zi­
be­si içi­ne çe­ki­yor­du. Ken­di ırk­daş­la­rı­nın
Müs­lü­man ol­ma­sı da bu fa­ali­yet­le­ri ko­lay­laş­
tı­rı­yor­du. Bü­yük Tür­kis­tan şe­hir­le­rin­de ge­li­
şen sa­na­yi mah­sul­le­ri, yün­lü ve pa­muk­lu
çe­şit­li ku­maş­lar, ma­de­ni eş­ya ve si­lah­lar
Oğuz­lar ara­sın­da rağ­bet gö­rü­yor­du. Tüc­car­
lar on­la­rın mem­le­ket­le­ri­ne gö­tür­dük­le­ri ti­ca­ri
mal­la­rı sa­tı­yor; kar­şı­lı­ğın­da hay­van mah­sul­le­
ri­ni ve Uzak-Şark ti­ca­ri mal­la­rı­nı alı­yor­lar­dı.
Bu ti­ca­ret, İs­lâm kül­tür ve di­ni­nin Ma­ve­ra­
ün­ne­hir dı­şın­da, Türk­ler ara­sın­da et­ki­le­ri­ni
art­tı­rı­yor­du. Böy­le­ce or­du­la­rın ya­pa­ma­dı­ğı­nı,
di­ni neş­ri­yat, ti­ca­ri ker­van­lar ve on­la­ra ka­rı­
şan din adam­la­rı sa­ye­sin­de vu­ku bu­lu­yor­du.
Bu de­vir­de Tür­kis­tan’da her ilim sa­ha­sın­da
bü­yük Arap­ça eser­ler te’lif edi­lir­ken Türk­ler
Fars­ça şi­ir­ler de ya­zı­yor­lar­dı. Fil­ha­ki­ka, İs­lâ­
mi Fars ede­bi­ya­tı İran’da de­ğil, Sa­ma­ni­ler
ida­re­sin­de­ki Ma­ve­ra­ün­ne­hir’de ve Gaz­ne
dev­le­ti hu­dut­la­rın­da doğ­muş ve ge­liş­miş;
Ağa­cı ve Tür­ke­şi un­van ve nis­pet­le­ri­ni ta­şı­
yan bir ta­kım Türk şa­ir­le­ri Fars­ça şi­ir­ler yaz­
mış­tır.12
Türk­men Adı ve An­la­mı
XI. yüz­yıl or­ta­la­rın­da, Ya­kın Do­ğu’da
Bü­yük Sel­çuk­lu Dev­le­ti­’ni kur­mak su­re­tiy­le
Or­ta­ Çağ ta­ri­hin­de çok önem­li bir rol oy­na­
mış olan Türk ka­bi­le­le­ri­ne “Oğuz” ya­nın­da
“Türk­men”de de­nil­mek­te­dir.
“Türk­men” adı ge­rek es­ki eser­ler­de,
ge­rek­se son za­man­lar­da ya­pı­lan araş­tır­ma­lar­
da de­ği­şik şe­kil­ler­de açık­lan­ma­ya ça­lı­şıl­mış­
tır. Türk­men ke­li­me­si ilk ola­rak XI. yüz­yı­lın
Türk asıl­lı mü­el­li­fi Kaş­gar­lı Mah­mud,
-Di­van-ı Lü­gat-it Türk- ta­ra­fın­dan açık­lan­
mış­tır. Bu ad­la il­gi­li bir ef­sa­ne nak­le­den Kaş­
gar­lı’ya gö­re; Bü­yük İs­ken­der Türk Ül­ke­le­ri­
ne yö­nel­di­ği sı­ra­da Ba­la­sa­gun’da otu­ran Türk
Hü­küm­da­rı do­ğu­ya çe­kil­miş, ora­da yal­nız 22
ki­şi kal­mış (bun­lar Oğuz boy­la­rı­nı teş­kil
et­miş­ler), az son­ra bun­la­ra iki ki­şi da­ha ka­tıl­
mış İs­ken­der, üzer­le­rin­de Türk bel­ge­le­ri
bu­lu­nan bu 24 ki­şi­ye Fars­ça “türk­ma­nend”
(Tür­ke ben­zer) de­miş ve Türk­men adı böy­le­
ce dog­muş­tur.13
Da­ha son­ra­ki ta­rih­ler­de bir­çok kay­nak
eser­de Di­van-ı Lü­gat-it Türk’ten nak­len
an­la­tı­lan bu ri­va­yet, ilim ale­min­de pek rağ­bet
gör­me­miş­tir.
Re­şi­ded­din’in Ca­miü’t Te­va­re­hin’de
“Ta­cik­ler Türk­ma­nend de­di­ler”, şek­lin­de­ki
ben­zer ri­va­yet tek­rar­lan­mak­ta­dır.14 Bir baş­ka
gö­rü­şe gö­re, “Türk­men” Türk+iman’dan
gel­mek­te­dir. Bu gö­rü­şü Meh­met Neş­ri15
(11)KAŞ­GAR­LI, M., Di­van-i Lü­gat-it Türk, III/208.
(12)TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 376-378; TU­RAN,
O., Türk Ci­han Ha­ki­mi­ye­ti Mef­kü­re­si Ta­ri­hi, s. 146; TU­RAN, O.,
“Türk­ler ve İs­lâ­mi­yet”, DTCF Der­gi­si, 1946, 4/4, s. 457, 485,
SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 59-61; BART­HOLD, W., Tür­kis­tan, s.
273-275; BART­HOLD, W., Or­ta As­ya Türk Ta­ri­hi Hak­kın­da Ders­
ler, An­ka­ra 1975, s. 76-105; GRE­NARD, F., “Sa­tuk Buğ­ra Han
Men­kı­be­si ve Ta­ri­hi”, (Çev. O. Tu­ran), Ül­kü Mec­mu­ası, sa­yı: 74-80,
s. 52.
(13)KAŞ­GAR­LI, M., Di­van-i Lü­gat-it Türk, III/412-417.
(14)RE­Şİ­DED­DİN FA­ZUL­LAH, Ca­mi-üt Te­va­rih, s. 35.
(15)MEH­MET NEŞ­Rİ, Ci­han­nü­ma, (Yay. F. R. Unat. -M. A. Köy­
men), An­ka­ra 1949, s. 8-9, 16-17.
Oğuz­lar­dan Müs­lü­man­lı­ğı ka­bul eden
züm­re­le­re, on­la­rı gay­rı­müs­lim kar­deş­le­rin­
den ayırt et­mek için, Ma­ve­ra­ün­ne­hir Müs­lü­
man­la­rın­ca Türk­men adı ve­ril­miş­tir. Or­ta
As­ya’da Müs­lü­man­lı­ğı ilk ka­bul eden Türk
kav­mi Ba­la­sa­gun ile Mir­ki ara­sın­da ya­şa­yan
Türk­men­ler ol­du­ğu için Türk­men adı, Ma­ve­
ra­ün­ne­hir Müs­lü­man­la­rı ara­sın­da “Müs­lü­
man Türk” şek­lin­de özel bir ma­na­da da kul­
la­nıl­ma­ya baş­lan­dı. Böy­le­ce Oğuz­lar­dan da
Müs­lü­man olan züm­re­le­re Türk­men de­nil­di.
Türk­men adı­nın Oğuz­lar­dan Müs­lü­man
olan­la­ra ve­ril­di­ği hu­su­su Bi­ru­ni’nin söz­le­ri­
nin de gös­ter­di­ği gi­bi, her tür­lü şüp­he­den
uzak­tır. Ger­di­zi ve Bey­ha­ki gi­bi Gaz­ne­li
mü­ver­rih­le­ri Oğuz­la­rı Müs­lü­man Türk an­la­
mın­da ala­rak Türk­men adı ile zik­ret­miş­ler­dir.
Bu­na kar­şı­lık ya­kın do­ğu mü­el­lif­le­ri on­lar­dan
el-Guzz ya­ni Oğuz adıy­la söz et­mek­te­dir­ler.
Çün­kü Oğuz­lar, ken­di­le­ri­ne Türk­men de­mi­
yor­lar­dı. On­lar, Müs­lü­man­lar ta­ra­fın­dan her
yer­de ken­di­le­ri­ne ve­ri­len bu adı uzun bir
za­man be­nim­se­me­di­ler. XI­II. yüz­yıl baş­la­rın­
dan iti­ba­ren ar­tık her yer­de Türk­men
Oğuz’un ye­ri­ni al­dı. An­cak Oğuz adı da unu­
tul­ma­dı. O da şan­lı ata­la­rın adı ola­rak uzun
bir za­man ha­tı­ra­lar­da ya­şa­dı.20
Oğuz Yab­gu Dev­le­ti
X. yüz­yı­lın ilk ya­rı­sın­da Oğuz­la­rın
ba­şın­da “yab­gu” ün­van­lı hü­küm­dar­la­rı­nın
bu­lun­du­ğu bir dev­let­le­ri var­dı. Oğuz­la­rın
es­ki­den be­ri yab­gu­lar ta­ra­fın­dan yö­ne­til­mek­
tey­di.21 Ca­miü’t-Te­va­rih’te­ki Oğuz­la­rın des­
ta­ni ta­rih­le­rin­de yab­gu­la­rın ço­ğu­su­nun is­mi­
ne te­sa­düf edil­mek­te­dir.22 Yab­gu­la­rın emir­le­
ri al­tın­da çe­şit­li gö­rev­li­le­re de sa­hip ol­duk­la­
rı­nı bi­li­yo­ruz. Bu gö­rev­li­ler­den ma­kam­ca en
yük­sek olan­lar­dan bi­ri­si Köl İr­kin,23 di­ğe­ri Sü
Ba­şı­’dır.24 Sü Ba­şı25’ya ge­lin­ce, bu or­du
ko­mu­ta­nı de­mek­tir. Bü­tün Türk dev­let­le­rin­
de kul­la­nı­lan ve Or­hun ki­ta­be­le­rin­de ge­çen
bu de­yi­mi, Sel­çuk­lu­lar Ana­do­lu’ya ge­tir­di­ler.
Sel­çuk­lu­lar dev­rin­de Sü Ba­şı vi­la­yet­le­rin va­li­
le­ri ta­ra­fın­dan kul­la­nı­lan bir de­yim­di.
Os­man­lı dev­rin­de bu de­yim Su­ba­şı şek­lin­de
ve bil­has­sa şe­hir­le­rin za­bı­ta ami­ri ma­na­sın­da
kul­la­nıl­dı. Oğuz yab­gu dev­le­tin­de bun­la­rın
ya­nın­da Yı­nal26 ve Tar­han27 ün­van­la­rı­nın­da
bu­lun­du­ğu bi­lin­mek­te­dir.28 Yı­nal’ı, İnal şek­
lin­de zik­re­den Kaş­gar­lı, bu ün­va­nın sa­de­ce
ana ta­ra­fın­dan soy­lu olan genç­ler ta­ra­fın­dan
ta­şın­dı­ğı­nı bil­di­rir.29 Tuğ­rul be­yin ana bir kar­
de­şi ve am­ca­sı Yu­suf ’un oğ­lu İb­ra­him’in
(ölm.1059) Yı­nal ün­va­nı­nı ta­şı­dı­ğı­nı bi­li­yo­
ruz. Tar­han­da Köl İr­kin gi­bi kul­la­nıl­mak­tan
çı­ka­rak unu­tul­muş­tur. Ni­te­kim, Kaş­gar­lı Tar­
han hak­kın­da: “emir ma­na­sın­da İs­lâm­lık­tan
ön­ce kul­la­nı­lan ar­go­ca bir isim­dir” de­mek­te­
dir.30 Yab­gu­la­rın mü­hür­le­ri­ne ve fer­man­la­rı­na
Tuğ­rah31 (Tuğ­ra) de­nil­mek­te olup, bu ke­li­me
(16)HÜ­SE­YİN HÜ­SA­MED­DİN, Amas­ya Ta­ri­hi, 1329, II/38.
(17)B. HROZNY, “Önas­ya­nın En Es­ki Ta­ri­hi”, (Çev. Sa­im A. Di­lem­
re), DTCF. Der­gi­si, I., 1942, s. 120-121.
(18)DENY, J., Gram­ma­ire de La Lan­gue Tur­gue, Pa­ris 1921, s. 236 vd.;
Mİ­NORSKY W., Hu­dut-ul Alam, s. 311.
(19)KA­FE­SOĞ­LU, İ., “Türk­men Adı, Ma­na­sı ve Ma­hi­ye­ti”, Je­an
DENY Ar­ma­ğa­nı, An­ka­ra 1958, s. 121-123.
(20)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 60.
(21)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 61.
(22)SÜ­MER, F., “Oğuz­la­ra Ait Des­ta­ni Ma­hi­yet­te Eser­ler”, DTCF Der­
gi­si, XVII., s. 359-455.
(23)DO­NUK, A., Es­ki Türk Dev­let­le­rin­de İda­ri-As­ke­ri Un­van ve
Te­rim­ler, Is­tan­bul, 1988, s. 44.
(24)KAŞ­GAR­LI, M., Di­van-i Lü­gat-it Türk, I/108., Türk­le­rin des­ta­ni
ta­rih­le­rin­de de bu un­van “Köl Er­ki” şek­lin­de geç­mek­te­dir;
SÜ­MER, F., “Oğuz­la­ra Ait Des­ta­ni Ma­hi­yet­te Eser­ler”, s. 371-373.;
İBN FAD­LAN, Se­ya­hat­na­me, s. 41.
(25)KAŞ­GAR­LI, M, Di­van-i Lü­gat-it Türk, I/69, 249, 231, 443, 490,
II/5, 19, 29, 29, 209, 231 239, 245, III/77, 78, 81, 104, 105, 114,
192, 208, 208, 292.
(26)DO­NUK, A., Es­ki Türk Dev­let­le­rin­de İda­ri-As­ke­ri Un­van ve
Te­rim­ler, s. 7.
(27)DO­NUK, A., Es­ki Türk Dev­let­le­rin­de İda­ri-As­ke­ri Un­van ve
Te­rim­ler, s. 1, 43.
(28)İBN FAD­LAN, Se­ya­hat­na­me, s. 41-43.
(29)KAŞ­GAR­LI, M, Di­van-i Lü­gat-it Türk, I/122.
(30)KAŞ­GAR­LI, M, Di­van-i Lü­gat-it Türk, I/436.
(31)DO­NUK, A., Es­ki Türk Dev­let­le­rin­de İda­ri-As­ke­ri Un­van ve
Te­rim­ler, s. 84.
169
YENİ TÜRKİYE 82/2016
ka­bul et­miş­tir. Son de­vir Türk ta­rih­çi­le­rin­
den Hü­se­yin Hü­sa­med­din’e gö­re, “men
Türk­çe bü­yük­lük eki olup Türk­men’ bü­yük
Türk” de­mek­tir.16 Yi­ne S.A. Di­lem­re, Asur­ca
‘Tüc­car’ de­mek olan “Tug­gar” ke­li­me­si­ni
Türk ile mü­na­se­be­te ge­ti­re­rek Türk­men’in
ti­ca­ret ada­mı ker­van ada­mı ola­ca­ğı­nı be­lirt­
mek­te­dir.17 Za­ma­nı­mız­da ise Türk­men sö­zü­
nün so­nun­da­ki ‘men’in Türk­çe mü­ba­la­ğa eki
ol­du­ğu (ko­ca­man, az­man, de­ğir­men) söy­le­
ne­rek bu adın, Öz-Türk an­la­mı­na gel­di­ği
üze­rin­de du­rul­mak­ta­dır18 ki, bu gö­rüş ilim
ale­min­de ka­bul edil­miş­tir.19
öte­ki Türk­ler­ce ta­nın­ma­mak­ta idi.32 Oğuz­lar
bu ke­li­me­yi İran ve Ana­do­lu’­ya da ge­tir­di­ler.
Sel­çuk­lu dev­let­le­rin­de Tuğ­ra (ni­şan­cı­lık)
me­mu­ri­ye­ti­nin bu­lun­du­ğu­nu bi­li­yo­ruz.
Oğuz­lar ay­nı za­man­da di­ğer Türk­le­rin bi­ti(yaz­mak) fi­ili ye­ri­ne yaz-fi­ili­ni kul­la­nı­yor­lar­
dı.33 Ya­zıg­çı da ta­raf­lar ara­sın­da mek­tup ge­ti­
rip gö­tü­ren an­la­mı­na ge­li­yor­du.34 Bü­tün bun­
lar Oğuz yab­gu­la­rı­nın bir di­van­la­rı ol­duk­la­rı
fik­ri­ni ha­tı­ra ge­tir­mek­te­dir. As­lın­da Oguz­la­
rın şe­hir­ler­den ver­gi top­la­yan tah­sil­dar­la­rı
ol­du­ğu­nu­ da bi­li­yo­ruz. Yab­gu­la­rın or­du­la­rın­
da av­cı-ba­şı, ahır beg (emir-i ahur) gi­bi
me­mur­la­rın ça­vuş­la­rın (teş­ri­fat me­mur­la­rı),
bek­çi­le­rin (mu­ha­fız­lar) bu­lun­du­ğu şüp­he­siz­
dir.35 Oğuz­lar iş­le­ri­ni mec­lis­ler ku­ra­rak is­ti­şa­
re (ke­neş­me) yo­luy­la çö­zü­me ka­vuş­tu­rur­lar­
dı. Oğuz Sü-ba­şı’sı Ed­rek, Tar­han, Yı­nal gi­bi
Oğuz bü­yük­le­ri­ni ça­ğı­ra­rak ha­li­fe­lik, el­çi­lik
he­ye­ti­ne ne ya­pı­la­ca­ğı hak­kın­da on­lar­la is­ti­
şa­re et­miş­ti.36
YENİ TÜRKİYE 82/2016
170
Bü­tün bu açık­la­ma­lar­dan son­ra de­ni­
le­bi­lir ki; Oğuz Yab­gu Dev­le­ti X. yy. bi­rin­ci
ya­rı­sın­da ba­ğım­sız güç­lü bir dev­let idi. Oğuz­
lar hiç­bir za­man baş­ka bir dev­le­te ve­ya bir
kav­me ta­bii ol­ma­dı­lar, on­lar çok yi­ğit ve
sa­vaş­çı bir ka­vim ola­rak ha­ya­ti­yet­le­ri­ni de­vam
et­tir­di­ler.37
Oğuz­la­rın kom­şu­la­rı ile iliş­ki­le­ri­ne
ge­lin­ce, bu çok de­fa dost­ça ol­ma­mış­tır.
Oğuz­la­rın Pe­çe­nek­le­re kar­şı Ha­zar­lar ile it­ti­
fat et­tik­le­ri­ni bi­li­yo­ruz. An­cak iki ka­vim
(Ha­zar­lar ile Oğuz­lar) ara­sın­da­ki mü­na­se­
bet­le­rin X. yüz­yıl­da pek dost­ça ol­ma­dı­ğı
gö­rü­lü­yor. İbn Fad­lan, Oğuz­lar­dan Ha­zar­lar
nez­din­de tut­sak­la­rı bu­lun­du­ğu­nu işit­miş­ti.38
Mes’udi Oğuz­la­rın İtil’in ağ­zı­na ya­kın yer­le­
ri­ne ge­lip kış­la­dık­la­rı­nı, su­yu do­nun­ca buz
tut­muş ır­ma­ğın üze­rin­den ge­çe­rek Ha­zar
ül­ke­si­ne akın­lar yap­tık­la­rı­nı, Ha­zar kuv­vet­le­
ri­nin bu akın­la­rı dur­du­ra­ma­ma­sı se­be­bi ile
biz­zat Ha­zar me­li­ki­nin Oğuz­la­rın kar­şı­sı­na
çık­mak zo­run­da kal­dı­ğı­nı yaz­mak­ta­dır.
Coğ­raf­ya­cı­la­rın Oğuz ül­ke­si­nin hu­dut­
la­rı­nın İtil ır­ma­ğı ol­du­ğu söy­le­me­le­ri de bil­
has­sa bu­ra­dan kay­nak­lan­mak­ta­dır. Du­rum
böy­le olun­ca da Oğuz­la­rın Ha­zar­la­ra ta­bi
ol­duk­la­rı şek­lin­de son za­man­lar­da or­ta­ya atı­
lan gö­rü­şün hiç­bir de­ğe­ri kal­ma­mış bu­lun­
mak­ta­dır.39
Bu­na kar­şı­lık, Oğuz­la­rın or­ta İtil boy­
la­rın­da ya­şa­yan Bul­gar­lar ile mü­na­se­bet­le­ri­
nin dost­ça ol­du­ğu söy­le­ne­bi­lir. İbn Fad­lan’ın
922 yı­lın­da gö­rüş­tü­ğü Oğuz sü­ba­şı­sı Et­rek,
Bul­gar kra­lı Al­muş’un da­ma­dı idi.40
Oğuz­la­rın gü­ney kom­şu­la­rı Müs­lü­
man­lar, bu dö­nem­de ta­rih­le­ri­nin en mut­lu
dö­nem­le­rin­den bi­ri­ni ya­şı­yor­lar­dı. Ma­ve­ra­
ün­ne­hir, ya­ni Cey­hun (Amu Der­ya) ve Sey­
hun (Sir Der­ya) ır­mak­la­rı ara­sın­da­ki böl­ge
ve­rim­li top­rak­la­ra sa­hip bir ül­ke ol­mak­la
be­ra­ber, stra­te­jik ko­nu­mu do­la­yı­sıy­la ora­da
ti­ca­ret ve sa­na­yi de pek ge­liş­me­miş­ti. Bu ül­ke
Sa­man­lı­la­rın ida­re­si al­tın­da si­ya­sî is­tik­ra­ra
ka­vu­şun­ca, mad­de­ten ve ma­nen İs­lâm ale­mi­
nin en ge­liş­miş ül­ke­le­rin­den bi­ri ha­li­ne gel­di.
Ma­ve­ra­ün­ne­hir’li ti­ca­ret ker­van­la­rı Türk ale­
mi­nin en uzak yer­le­ri­ne ka­dar gi­di­yor­lar­dı.
Ha­rizm­ (Ha­rezm)’li­ler de on­lar­dan ge­ri kal­
mı­yor­du. Her iki ül­ke­nin sa­na­yi ma­mul­le­ri
için en bü­yük Pa­zar, İtil­’den Çin sed­di­ne
ka­dar uza­nan ge­niş Türk ale­mi idi. Hat­ta
Ma­ve­ra­ün­ne­hir hal­kı es­ki za­man­lar­dan be­ri,
Türk ale­min­de ko­lo­ni­ler mey­da­na ge­tir­miş­
ler, Türk Ka­ğan­la­rı­nın hiz­met­le­rin­de bu­lu­na­
rak on­la­rın şe­hir kur­ma­la­rın­da ve di­ğer kül­
tü­rel fa­ali­yet­le­rin­de yar­dım­cı ol­muş­lar­dır. Bu
ül­ke­ler­de ti­ca­ret ve sa­na­yi­nin ge­liş­me­si, böl­
ge halk­la­rı­nın ma­ne­vi ge­liş­me­le­ri­ni de sağ­la­
dı. İş­te bu­nun ne­ti­ce­sin­de IX-XI. yüz­yıl­lar­da
bu iki ül­ke­den Ha­riz­mi (ölm.850), Bu­ha­ri
(32)KAŞ­GAR­LI, M, Di­van-i Lü­gat-it Türk, I/462.
(33)KAŞ­GAR­LI, M, Di­van-i Lü­gat-it Türk, III/59.
(34)KAŞ­GAR­LI, M, Di­van-i Lü­gat-it Türk, III/55.
(35)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 62, ay­rın­tı­lı bil­gi için ba­kı­nız: ÖGEL, B.,
Türk­ler­de Dev­let An­la­yı­şı, An­ka­ra 1982, s. 62-107; KÖY­MEN, M.
A., Bü­yük Sel­çuk­lu İm­pa­ra­tor­lu­ğu Ta­ri­hi, I/1-6.
(36)İBN FAD­LAN, Se­ya­hat­na­me, s. 41-43.
(37)Mİ­NORSKY. V., Hu­dut-ul Alam, s. 100.
(38)İBN FAD­LAN, Se­ya­hat­na­me, s. 43.
(39)Sel­çuk­lu­lar ve Ha­zar­lar Me­se­le­si için ba­kı­nız: TU­RAN, O. Sel­çuk­
lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 34-37; KU­RAT, A. N., Pe­çe­nek Ta­ri­hi, s.
90; PRİT­SAK, R. O., “Der Un­ter­gang Des Re­ic­hes Des Ogu­zısc­hen
Yab­gu”, KÖP­RÜ­LÜ AR­MA­ĞA­NI, İs­tan­bul 1953, s. 396-410.;
SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 62-63.
(40)İBN FAD­LAN, Se­ya­hat­na­me, s. 43-44.
Eme­vi Dev­le­ti’­nin yı­kıl­ma­sın­dan son­
ra (750) çok geç­me­den (766) esa­sen za­yıf
bir du­rum­da bu­lu­nan Tür­giş Ka­ğan­lı­ğı da
Kar­luk­la­rın is­ti­la­sı­na uğ­ra­dı. Fa­kat, Kar­luk­
lar kuv­vet­li bir dev­let ku­ra­ma­dı­lar. Kar­luk­lar
ile ba­tı kom­şu­la­rı Oğuz­la­rın İs­lâm ül­ke­le­ri­ne
kar­şı yap­tık­la­rı ha­re­ket, yağ­ma akın­la­rın­dan
iba­ret ka­lı­yor­du. Müs­lü­man­lar bu yağ­ma
akın­la­rı­na kar­şı Bu­ha­ra ci­va­rın­da, Saş ile
İs­fi­cab böl­ge­le­rin­de du­var­lar yap­tı­lar.42
Hu­dut şe­hir­le­ri de sur­lar ve hi­sar­lar ile kuv­
vet­len­di­ril­di. Fa­kat böl­ge ve yö­re­le­ri ko­ru­
mak için du­var yap­mak ted­bi­rin­den, bir
müd­det son­ra vaz­ge­çil­di. Türk­le­rin za­yıf bir
du­rum­da ol­duk­la­rı an­la­şı­la­rak on­lar üze­ri­ne
se­fer­le­re gi­ri­şil­di. Bu­nun so­nu­cun­da Şaş
(Taş Kend) ve İs­fi­cab böl­ge­le­ri ile Ta­las’ın
do­ğu­su­na ka­dar uza­nan top­rak­lar İs­lâm ale­
mi­nin sı­nır­la­rı içi­ne alın­dı. Müs­lü­man­la­rın
nü­fu­zu, Çu ır­ma­ğı­nın aşa­ğı ya­ta­ğı­na, Isıg
Göl’ün ba­tı­sı­na ka­dar ulaş­tı. Bu dö­nem­de
Sey­hun boy­la­rın­da­ki Müs­lü­man şe­hir­le­rin­de
ka­la­ba­lık sa­yı­da gö­nül­lü mü­ca­hit­ler var­dı.
Ma­ve­ra­ün­ne­hir’de­ki baş­lı­ca şe­hir­le­rin hal­kı
ve bü­yük ku­man­dan­lar bu hu­dut şe­hir­le­rin­
de mü­ca­hit­le­rin otur­ma­la­rı için ri­bat­lar yap­
tı­rı­yor­lar ve on­la­rın di­ğer ih­ti­yaç­la­rı­nı da
te­min edi­yor­lar­dı. Bun­lar için zen­gin va­kıf­lar
tah­sis edil­miş­ti. Bu mü­ca­hit­le­rin en faz­la
top­lan­mış ol­du­ğu yer, İs­fi­cab şeh­ri idi. Bu
mü­ca­hit­le­rin ara­sın­da çok sa­yı­da Türk ol­du­
ğu­nu da bi­li­yo­ruz.43
942 yı­lın­da İs­lâ­mın nü­fu­zu al­tı­na gir­
miş bu­lu­nan Ba­la­sa­gun şeh­ri gay­ri müs­lim
Türk­ler ta­ra­fın­dan fet­he­dil­di. Bu Ka­ra­han­lı­
lar Dev­le­ti’­nin yük­se­li­şi­ni gös­te­ren önem­li bir
olay­dır. Da­ha ön­ce de be­lir­til­di­ği gi­bi, bu
gay­ri müs­lim Türk­le­rin baş­la­rın­da Ka­ra­han­lı
ha­ne­da­nı­nın bu­lun­du­ğu ve baş­lı­ca Kaş­gar
böl­ge­sin­de otu­ran Yağ­ma­lar var­dı. Ba­la­sa­
gun’un fet­hi­nin Sa­man­lı baş­şeh­rin­de tep­ki­siz
kal­ma­dı­ğı gö­rül­mek­te­dir. Ka­ğan’ın oğ­lu­nun
tut­sak alın­dı­ğı dik­ka­te alı­nır­sa, tep­ki­de bu­lu­
nul­du­ğu ak­la gel­mek­te­dir. Bu­nun­la be­ra­ber
şeh­rin ge­ri alın­ma­dı­ğı mu­hak­kak­tır. Böy­le­ce
Ka­ra­han­lı­lar, yük­sel­me­ğe baş­lar­ken Sa­man­lı­
lar’ın kud­re­ti de Nuh b. Nasr (934-954)’dan
iti­ba­ren çö­kü­şe doğ­ru gi­di­yor­du. Sa­man­lı
tah­tı­na bir­bi­rin­den za­yıf şah­si­yet­ler geç­ti­ği
için Türk has­sa or­du­su­nun ku­man­dan­la­rı
nü­fuz ve ik­ti­dar­la­rı­nı git­tik­çe ar­tır­dı­lar. Bu
ku­man­dan­lar ile hü­küm­dar­la­rın mü­ca­de­le­si
dev­le­tin yı­kıl­ma­sın­da en önem­li et­ken ol­du.
Türk ku­man­dan­la­rın­dan bi­ri olan Alp Ti­gin
962’de­Gaz­ne’yi fet­het­ti. Bu su­ret­le Gaz­ne­li­
ler Dev­le­ti ku­rul­du.44
Ka­ra­han­lı hü­küm­da­rı Buğ­ra Han
Ha­run b.Mu­sa, al­dı­ğı da­vet­ler üze­ri­ne, 922
yı­lın­da Ma­ve­ra­ün­ne­hi­r ’i is­ti­la et­ti. 999 yı­lın­
da gi­ri­şi­len bir se­fer ile de Sa­man­lı Dev­le­ti
so­na er­di. Ma­ve­ra­ün­ne­hir’de Ka­ra­han­lı­lar
dev­ri baş­la­dı. Ho­ra­san’a ge­lin­ce, bu­ra­sı da
Gaz­ne­li­ler’in eli­ne geç­ti.45
Ka­ra­han­lı­la­rın ba­tı kom­şu­su Ha­rizm’e
ge­lin­ce, bu­ra­da es­ki­den be­ri yer­li bir ha­ne­
dan hü­küm sü­rü­yor­du. Af­ri­go­ğul­la­rı de­ni­len
bu ha­ne­dan men­sup­la­rı Sa­man­lı­la­ra ta­bi idi­
ler. Af­ri­go­ğul­la­rı, Oğuz­la­rın ku­zey­den yap­tık­
la­rı akın­la­rı­na kar­şı da­ime ha­zır­lık­lı bu­lu­nu­
yor­lar­dı. Bu ha­ne­da­nın ye­ri­ni 995’te Me­mu­
no­ğul­la­rı Ha­rizm şah­la­rı al­dı ki, bun­la­rın
hâ­ki­mi­ye­ti de 1017 yı­lı­na ka­dar sür­dü. Bu
ta­rih­te Ha­rizm, Gaz­ne­li Mah­mud’un eli­ne
geç­ti, Mah­mud, ora­nın Va­li­li­ği­ni ku­man­dan­
la­rın­dan Al­tun Taş’a ver­di. Al­tun Taş ve oğul­
la­rı 1040 yı­lı­na de­ğin Ha­riz­mi ida­re et­ti­ler.46
171
Kay­nak­la­ra gö­re, Oğuz­lar do­ğu kom­
şu­la­rı olan Kar­luk­lar ile de sa­vaş­mış­lar­dır.
Hat­ta bu sa­vaş­lar­dan bi­rin­de Oğuz yab­gu­su
(41)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 63; TU­RAN, O., Türk Ci­han Ha­ki­mi­ye­ti
Mef­kü­re­si Ta­ri­hi, s. 146. TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M.,
s. 376-378; SÜ­MER, F, Oğuz­lar, s. 59-61; BART­HOLD, W., So­çi­
ne­ni­ya, s. 576-578.
(42)BART­HOLD, W., Tür­kis­tan, s. 216-217.
(43)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 64; TU­RAN, O., Türk Ci­han Ha­ki­mi­ye­ti
Mef­kü­re­si Ta­ri­hi, s. 144-145. BART­HOLD, W., Tür­kis­tan, s. 191,
228-229.
(44)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 64; BART­HOLD, W., Tür­kis­tan, s. 191,
273-287.
(45)BART­HOLD, W., Tür­kis­tan, s. 191, 273-287; TU­RAN, O., Sel­
çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 43-49.
(46)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 64.
YENİ TÜRKİYE 82/2016
(ölm. 869), Ma­tu­ri­di (ölm. 944), Fa­ra­bi
(ölm. 950), Cev­he­ri (ölm. ?), İb­ni Si­na (ölm.
1037), Bi­ru­ni (ölm. 1051), ve da­ha bir çok
ilim adam­la­rı ye­tiş­ti.41
öl­müş­tür. Bu ha­di­se XI. yüz­yıl­da ve­ya on­dan
da­ha ön­ce mey­da­na gel­miş ol­ma­lı­dır.47
Oğuz­la­rın ku­zey kom­şu­la­rı, Ki­mek­le­
rin bü­yük ko­lu Kıp­çak­lar (Kıf­çak) idi­ler.
Oğuz­lar ile Kıp­çak­lar ara­sın­da sa­vaş­lar ol­du­
ğu gi­bi, ba­rış za­man­la­rı da olu­yor­du. Bu ba­rış
za­man­la­rın­da Kıp­çak­lar çok so­ğuk kış­lar­da
Oğuz­lar­dan izin ala­rak ku­ze­ye göç eder­ler­di.
On­lar X. yüz­yı­lın son­la­rın­da nü­fus­la­rı ço­ğal­
mış ve do­la­yı­sıy­la da­ha güç­lü bir el du­ru­mu­
na yük­sel­miş­ler­dir.48
YENİ TÜRKİYE 82/2016
172
Oğuz Yab­gu dev­le­ti­nin han­gi ta­rih­te,
na­sıl ta­rih sah­ne­sin­den si­lin­di­ği ile il­gi­li
Ca­mi­üt-Te­va­rih’te­ki des­ta­ni ta­rih­te şu ifa­de­
ler yer al­mak­ta­dır; “Oğuz hü­küm­da­rı Ali Han,
Amu (Cey­hun) su­yu’nun öte ya­ka­sın­da ya­şa­yan
ka­la­ba­lık Oğuz kü­me­si­nin ba­şı­na ço­çuk yaş­ta­ki
oğ­lu Kı­lıç Ars­lan’ın ya­nın­da ata­be­ği Büğ­düz
Ku­zu­cu’yu gön­der­di. Ku­zu­cu çok yaş­lı bir
in­san­dı. Kı­lıç Ars­lan de­li­kan­lı olun­ca vak­ti­ni
kö­tü ha­re­ket­ler­le ge­çir­me­ğe baş­la­dı. Bu ara­da
bey­le­rin kız­la­rı­nı da ra­hat­sız edi­yor­du. Bu yüz­
den halk ona za­lim Şah Me­lik de­di­ler. O, ata­be­
ği­nin öğüt­le­ri­ne de ku­lak ver­me­miş­ti. Fa­kat
bey­le­rin ken­di­si­ni öl­dü­re­cek­le­ri­ni ha­ber alın­ca
kor­kup Ye­ni Kent’e, ba­ba­sı­nın ya­nı­na kaç­tı.
40.000 at­lı çı­ka­ran Ho­ra­san’da­ki bu Oğuz
kü­me­si­nin ba­şı­na Tuğ­rul geç­ti. O, Tok­sur­muş
İci ad­lı yok­sul bir çadr­cı­nın oğ­lu idi. Ali Han
20.000 at­lı­nın ba­şın­da oğ­lu Şah Me­lik’i, Tuğ­
rul’un üze­ri­ne yol­la­dı ise de Şah Me­lik ye­ni­lip
ba­zı bey­le­ri ile bir­lik­te tut­sak düş­tü ve Şah
Me­lik’in ha­ya­tı­na son ve­ril­di. Ali Han da iki
yıl son­ra Ye­ni Kent’te öl­dü. Onun ölü­mü üze­ri­
ne Oğuz eli da­ğıl­dı”.49
Oğuz Yab­gu Dev­le­ti­’nin yı­kı­lı­şı hak­
kın­da ta­rih kay­nak­la­rın­da ise hiç­bir bil­gi yok­
tur. Bu se­bep­le bu me­se­le­ye da­ir an­cak ba­zı
tah­min­ler ile­ri sü­rü­le­bi­lir. Bu tah­min­ler­den
bi­ri, Oğuz dev­le­ti­nin iç çe­kiş­me­ler üze­ri­ne
son bul­du­ğu­dur.
Oğuz elin­de es­ki­den be­ri iç çe­kiş­me­ler
ol­du­ğu ve bu yüz­den ba­zı Oğuz züm­re­le­ri­nin
el­den ay­rı­lıp baş­ka yer­le­re göç et­tik­le­ri da­ha
ön­ce gö­rül­müş­tü. Sel­çuk­lu­la­rın ta­rih sah­ne­si­
ne çı­kış­la­rı­nı ve ilk fa­ali­yet­le­ri­ni an­la­tan
Me­lik-na­me’ye gö­re Kı­nık bo­yun­dan Tu­kak
(Du­kak), Oğuz dev­le­ti­nin Sü Ba­şı’sı idi. O
muk­te­dir bir ku­man­dan ol­du­ğu için “Te­mur
ya­lıg” (De­mir yay­lı) ün­va­nı­nı ta­şı­yor­du, ölün­
ce ye­ri­ne oğ­lu Sel­çuk (Sal­çuk) geç­ti. Fa­kat
bey­gu (yab­gu) nun ka­rı­sı, ko­ca­sı­nı Sel­çuk’u,
ile­ri­de ken­di­si için bü­yük bir teh­li­ke teş­kil
ede­ce­ği­ni söy­le­ye­rek Sel­çuk’u or­ta­dan kal­
dır­ma­ya tah­rik edi­yor­du. Bu­nu du­yan Sel­
çuk, bey­gu ile mü­ca­de­le ede­mi­ye­ce­ği için
as­ke­ri­ni, oy­ma­ğı­nı, hay­van­la­rı­nı alıp Cend’e
gel­miş­ti. Yu­ka­rı­da gö­rül­dü­ğü gi­bi bey­gu­nun
otur­du­ğu Ye­ni Kend do­ğu­sun­da olan Cend
de bey­gu­ya bağ­lı bir şe­hir­di. Sel­çuk Cen­de
985-986 yı­lın­da gel­miş ola­bi­lir. Ay­nı yıl­da
(985) Oğuz­lar­dan bir kü­me­nin Rus pren­si ile
bir­lik­te İtil Bul­gar­la­rı­nın üze­ri­ne yü­rü­dü­ğü­
nün gö­rül­me­si50 Oğuz elin­de iç sa­vaş yü­zün­
den, bir da­ğıl­ma­nın mey­da­na gel­di­ği fik­ri­ni
des­tek­le­mek­te­dir.
İkin­ci bir ih­ti­mal de Oğuz Yab­gu dev­
le­ti­nin, Oğuz­la­rın ku­zey kom­şu­la­rı Kıp­çak­lar
ta­ra­fın­dan or­ta­dan kal­dı­rıl­mış ol­ma­sı­dır.
Fa­kat bu gö­rüş ol­duk­ça za­yıf bir ih­ti­mal­dir.51
Sel­çuk­lu Dev­le­ti’­nin ku­rul­ma­sı üze­ri­
ne Oğuz ül­ke­sin­den (Man­gış­lak ve Bal­
han=Bal­kan-İs­fi­cab ara­sı) dal­ga­lar ha­lin­de
Ya­kın Do­ğu’ya göç­ler ya­pıl­dı. Bu ara­da söz
edil­di­ği gi­bi ka­la­ba­lık bir kü­me de 1054 yı­lın­
da Ka­ra De­niz’in ku­ze­yin­de­ki top­rak­la­ra göç
et­ti. Di­ğer yan­dan Oğuz­lar ara­sın­da­ki yer­le­
şik ha­ya­ta ge­çiş de ge­liş­me­si­ni sür­dür­mek­tey­
di. Bu­nun­la bir­lik­te gö­çe­be ana Oğuz kit­le­si­
nin nü­fu­su yi­ne de çok­tu. Bu kit­le­nin sa­kin
bir ha­yat ge­çi­re­rek do­ğum yo­lu ile ka­yıp­la­rı­nı
önem­li öl­çü­de kar­şı­la­dı­ğı an­la­şıl­mak­ta­dır.52
Ya­pı­lan açık­la­ma­lar­dan an­la­şı­la­ca­ğı
üze­re, XI. yüz­yı­lın bi­rin­ci ya­rı­sı­nın or­ta­la­rın­
(47)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 64.
(48)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 64.
(49)TO­GAN, Z. V., Oğuz Des­ta­nı, İs­tan­bul, 1972, s. 71-74; SÜ­MER
F., “Oğuz­la­ra Ait Des­ta­ni Ma­hi­yet­te Eser­ler”, s. 378-379.
(50)KU­RAT, A. N., Pe­çe­nek Ta­ri­hi, s. 128; KOS­SAN­Yİ, B., “XI-XII.
Asır­lar­da Uz­lar ve Ko­man­la­rın Ta­ri­hi­ne Da­ir”, (Çev. H. Z.
KO­ŞAY), BELL, 1944/. 29, s. 120.
(51)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 66.
(52)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 66.
Sel­çuk­lu Dev­le­ti’­nin Ku­ru­luş
Aşa­ma­sın­da Oğuz­lar
X. yüz­yıl or­ta­la­rın­da Ma­ve­ra­ün­ne­hir
ve Tür­kis­tan böl­ge­sin­de Türk ve İs­lâm ta­ri­hi
açı­sın­dan çok önem­li bir olay ce­re­yan et­ti.
Oğuz­lar bü­yük bir kit­le ha­lin­de (200 bin
ça­dır hal­kı) Müs­lü­man ol­du­lar.54 İs­lâ­mi­ye­ti
ka­bul eden bu Oğuz­lar­dan, Kı­nık55 bo­yu­na
men­sup Sel­çuk­lu ha­ne­da­nı­nın or­ta­ya çık­ma­sı
ve bu Oğuz kit­le­le­ri­ne li­der­lik ya­pa­rak, on­la­
ra ye­ni he­def­ler ve is­ti­ka­met­ler çiz­mek su­re­
tiy­le ön­ce İran ve Azer­bay­can’ın Türk­leş­me­
si­ne ve İs­lâm­laş­ma­sı­na, Ya­kın Do­ğu İs­lâm
dün­ya­sı­nın bil­has­sa X. yüz­yı­lın baş­la­rın­dan
iti­ba­ren si­ya­sî ba­kım­dan za­yıf bir du­ru­ma
düş­me­sin­den fay­da­la­na­rak adım adım iler­le­
yen Bi­zans’ı ge­ri at­mak­la kal­ma­mış, onun asıl
da­ya­na­ğı olan Kü­çük As­ya’­yı fet­het­mek­le bu
dev­le­tin çök­me­sin­de ve yı­kıl­ma­sın­da en
önem­li et­ken ol­muş­tur.
Sel­çuk,56 Oğuz­la­rın Kı­nık bo­yu­na (bu
bo­yun bey ai­le­si­ne) men­sup­tur. Bi­lin­di­ği
gi­bi, Sa­man­lı Dev­le­ti’­ni 999 yı­lın­da Ka­ra­
han­lı­lar­dan İlig Han (Nasr b.Ali, Ölm. 10121013) ta­ra­fın­dan son ve­ril­miş ve ha­ne­dan
me­ne­sup­la­rı da ya­ka­la­nıp hap­se­dil­miş­ler­di.57
Bun­lar­dan b. Man­sur’un oğul­la­rın­dan Ebu
ib­ra­him ha­pis bu­lun­du­ğu yer­den ka­ça­rak
Ha­riz­me git­miş ve ora­da et­ra­fı­na bir hay­li
adam top­la­mış­tı. Ebu İb­ra­him, ha­ci­bi Ars­lan
Ba­lu’yu Bu­ha­ra üze­ri­ne gön­der­di. Ars­lan
Ba­lu’nun Ka­ra­han­lı ku­man­dan­la­rı­na kar­şı
ka­zan­dı­ğı mü­him ba­şa­rı­lar se­be­bi ile Ebu
ib­ra­him Bu­ha­ra’ya gel­di ve hü­küm­dar­lık
un­va­nı ala­rak Mün­ta­sır adı­nı al­dı. Fa­kat o
İlig Han’ın ha­re­ke­te geç­me­si kar­şı­sın­da
Ho­ra­san’a dön­dü. Ora­da ye­nil­gi­ler ile ne­ti­
ce­le­nen ba­zı sa­vaş­lar­da bu­lun­duk­tan son­ra
(1003) yar­dım­la­rı­nı el­de et­mek için. Oğuz
Türk­le­ri­nin ya­nı­na ge­le­rek yab­gu­nun ko­nu­
ğu ol­du.58 Bu yab­gu­nun, Sel­çuk’un oğ­lu
İs­ra­il ol­du­ğu Ah­bar-üt Dev­let-üs Sel­çu­kiy­
ye’nin59 ifa­de­sin­den an­la­şıl­mak­ta­dır. Bu
ka­yıt, Oğuz­lar­dan ka­la­ba­lık bir top­lu­lu­ğu
et­ra­fı­na top­la­yan Sel­çuk­lu­la­rın ken­di­le­ri­ni
Oğuz­la­rın ba­şı say­dık­la­rı ve iç­le­rin­den bi­ri­ni
yab­gu ilan et­miş ol­duk­la­rı­nı gös­ter­mek­te­dir.
Bu hu­sus, Ye­ni Kent’te­ki Oğuz Yab­gu Dev­le­
ti’­nin yı­kıl­mış ol­ma­sı ile il­gi­li­dir. Böy­le­ce
Sel­çuk­lu­lar Oğuz Yab­gu Dev­le­ti’­ni de­vam
(53)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 68.
(54)İBN’ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, VI­II/532; ABU’L FA­RAÇ,
Abu’l Fa­raç Ta­ri­hi, I/261.
(55)Sad­ru­din, Ebu’l Ha­san Ali ibn na­şır İbn Ali El HÜ­SEY­Nİ, Ah­bar
üd-Dev­let is-Sel­çu­kiy­ye, (Çev. Ne­ca­ti Lu­gal), An­ka­ra 1943, s. 3;
KAŞ­GAR­LI, M., Di­van-i Lü­gat-it Türk, I/55.
(56)RA­SON­Yİ, L., “Sel­çuk Adı­nın Men­şe­ine Da­ir”, BELL, III/10,
1939, s. 377. 384.; KA­FE­SOĞ­LU, İ., “Sel­çuk’un Oğul­la­rı ve­To­
run­la­rı”, T. M., XI­II (1958), s. 118-119.
(57)PRİT­SAK, I., ”Ka­ra Han­lı­lar” İ. A., VI/254-255.
(58)BART­HOLD, W., Tür­kis­tan, s. 288-289.
(59)EL-HÜ­SEY­Nİ, Ah­bar üd-Dev­let is-Sel­çu­kiy­ye, s. 1-2.
173
YENİ TÜRKİYE 82/2016
da Ye­ni Kent ve Cend yö­re­le­ri ba­tı­da­ki üst
yurt ve ku­zey­de­ki Ka­ra Kum gi­bi böl­ge­ler
Kıp­çak­la­rın elin­de bu­lu­nu­yor­du. Ni­te­kim
1066 yı­lın­da Cend’e ge­len Sul­tan Alp Ars­lan
ora­da Cend Han’ı, ya­ni bir Kıp­çak be­yi­ni
gör­müş­tü. Alp Ars­lan onu ye­rin­de bı­rak­tı­ğı­na
gö­re, Cend Han’ın şeh­rin da­ha ön­ce­ki sa­hi­bi
Şah Me­lik ara­sın­da her­han­gi bir ak­ra­ba­lık
iliş­ki­si söz ko­nu­su de­ğil­dir. Esa­sen Tuğ­rul
be­yin Ha­rizm se­fe­rin­de (1043-1044) Şah
Me­lik’in 40 ka­dar ak­ra­ba­sı tut­sak alın­mış­tı.
Gö­çe­be Oğuz kit­le­si­nin ka­la­ba­lık kıs­mı Kaş­
gar­lı’nın ha­ri­ta­sın­da açık­ça gös­te­ril­di­ği gi­bi,
do­ğu­da, Sey­hun ır­ma­ğı­na pa­ra­lel ola­rak İs­fi­
cab’a ka­dar uza­nan Ka­ra­çuk dağ­la­rı (Ce­bel
Ka­ra­çuk) böl­ge­sin­de otu­ru­yor­du. Hat­ta
“Ka­ra­çu­ğun Kap­la­nı” (Sa­lur Ka­zan Bey) ile
ar­ka­daş­la­rı­nın adı ge­çen böl­ge­de bu za­man­
da (ya­ni XI. yüz­yı­lın ikin­ci ya­rı­sın­da) ya­şa­mış
ol­ma­la­rı muh­te­mel­dir. Ta­bi­ki on­la­rın yi­ne
ora­da XII. yüz­yıl­da ya­şa­ma­la­rı da im­kan­sız
de­ğil­dir. Ya­tuk­lar ya­ni yer­le­şik Oğuz­lar da,
ra­hat­sız edil­me­dik­le­ri için yi­ne bu böl­ge­de­ki
şe­hir ve köy­le­rin­de ge­liş­me için­de ya­şa­yış­la­rı­
nı sür­dü­rü­yor­lar­dı. Oğuz elin­den ka­la­ba­lık
bir kü­me de 1066 yı­lın­da Üst Yurt’ta ya­şı­yor­
du. Bu Oğuz­la­rın ba­şı Ça­rığ’ın 30.000 as­ke­ri
ol­du­ğu­nun söy­len­me­si bu Oğuz­la­rın nü­fus­la­
rı­nın çok ol­du­ğu­na şüp­he bı­rak­maz. Man­gış­
lak’ta­ki Oğuz­la­rın sa­yı­la­rı da ye­ni göç­ler ile
ço­ğal­mış ve baş­la­rı­na ge­çen bir ha­ne­dan
on­la­rı si­ya­sî bir kuv­vet ha­li­ne ge­tir­miş­ti. 1066
yı­lın­da on­la­rı bu ha­ne­dan­dan Kaf­şut ida­re
edi­yor­du.53
et­tir­miş­ler ve O’nun son sü­la­le­si ol­muş­lar­
dır.60
Sel­çuk’un dört oğ­lu ol­muş­tu: Mi­ka­il,
İs­ra­il (Ars­lan), Mu­sa (İnanç), Yu­suf (Yı­nal).
Mi­ka­il, da­ha ba­ba­sı­nın sağ­lı­ğın­da gay­ri müs­
lim Oğuz­lar­la sa­vaş­mış ve bu sa­vaş­la­rın bi­rin­
de öl­müş­tü. Mi­ka­il’in iki oğ­lu var­dı: Mu­ham­
med Tuğ­rul ve Da­vud Çağ­rı Bey idi. Tuğ­rul
ve Çağ­rı Bey­ler ba­ba­la­rı­nın ölü­mü üze­ri­ne
de­de­le­ri Sel­çuk’un ya­nın­da kal­dı­lar. Sel­çuk
ve Mi­ka­il’in ölü­mün­den son­ra Oğuz­la­rın
ba­şı­na Ars­lan (İs­ra­il) geç­ti ve “Yab­gu” ün­va­
nı­nı al­dı. Ars­lan Yab­gu bu sı­fa­tı ve mev­kii ile
her ne ka­dar Oğuz­la­rın re­isi du­ru­mun­da
idiy­se de Oğuz­lar ona za­yıf bir fe­odal ba­ğı ile
bağ­lıy­dı­lar.61 Sel­çuk’un di­ğer oğ­lu Mu­sa hak­
kın­da ise; İs­ra­il’in ölü­mün­den son­ra “Yab­gu”
ün­va­nı­nı al­ma­sın­dan baş­ka bir bil­gi­ye sa­hip
de­ği­liz.
YENİ TÜRKİYE 82/2016
174
XI. yüz­yıl baş­la­rın­da, Cend çev­re­sin­de
kuv­vet­li bir si­ya­sî var­lık ola­rak or­ta­ya çı­kan
Sel­çuk­lu­lar Sa­ma­ni ve Ka­ra­han­lı sa­vaş­la­rın­da
yar­dım­la­rı ara­nan bir kuv­vet ha­li­ne gel­miş­ler­
di. Bu se­bep­le Sel­çuk’un bey­li­ği, Ka­ra­han­lı­
lar kar­şı­sın­da sı­kı­şık bir du­ru­ma dü­şen
Sa­man­lı­lar ta­ra­fın­dan res­men ta­nın­dı ve çok
geç­me­den de Sa­man­lı hü­küm­da­rı Nuh,
Ka­ra­han­lı hü­küm­da­rı Buğ­ra Han’a kar­şı ken­
di­sin­den as­ke­ri yar­dım ta­le­bin­de bu­lun­du.
Bu­nun üze­ri­ne Sel­çuk, Ars­lan Yab­gu’nun
ko­mu­ta­sın­da yar­dım bir­li­ği gön­der­di. Bu yar­
dım sa­ye­sin­de Ka­ra­han­lı­la­rı ye­nil­gi­ye uğ­ra­tan
Nuh, Bu­ha­ra-Se­mer­kant ara­sın­da, Ka­ra­han­lı
sı­nı­rı ya­kın­la­rın­da­ki Nur il­çe­si­ni Sel­çuk­lu­la­ra
yurt ola­rak ver­di.62 Fa­kat kı­sa bir sü­re son­ra
Sel­çuk’tan ikin­ci bir yar­dım ta­le­bin­de bu­lu­
na­cak olan sa­ma­ni Dev­le­ti Ka­ra­han­lı hü­küm­
da­rı Ha­run Buğ­ra Han’ın Bu­ha­ra­yı alıp
Sa­man­lı Dev­le­ti’­ne son ver­me­siy­le (999)
ta­rih sah­ne­sin­den si­li­ne­cek­ti. Böy­le­ce Sa­man­
lı­la­rın müt­te­fi­ki du­ru­mun­da bu­lu­nan Ars­lan
Yab­gu, Ka­ra­han­lı­la­rın kar­şı­sın­da yal­nız kal­dı.
Fa­kat Sa­man­lı hü­küm­da­rı, İs­ma­il Mun­ta­sır,
Ars­lan Yab­gu ile be­ra­ber Ka­ra­han­lı­lar ile tek­
rar mü­ca­de­le­ye baş­la­ya­cak­tı. İlk etap­ta, ba­şa­
rı­lı olan it­ti­fak, bir müd­det son­ra, Ka­ra­han­lı
İlig Nasr Han kar­şı­sın­da ye­nil­gi­ye uğ­ra­ya­cak
ve Bu­ha­ra’yı ter­ket­mek zo­run­da ka­la­cak­tı.
Si­ya­sî den­ge­nin ken­di aley­hi­ne de­ğiş­ti­ği­ni
gö­ren Ars­lan Yab­gu; iliğ Nasr Han’la an­laş­
mak zo­run­da kal­dı. Sa­man­lı Dev­le­ti­’ni di­rilt­
me­ye ça­lı­şan Mun­ta­sır’ın ça­ba­sı so­nuç ver­
me­di (1004).63 Nur Böl­ge­si­’ne gel­miş olan
Tuğ­rul ve Çağ­rı Bey­ler, İliğ Nasr Han’ın sal­
dı­rı­sı­na uğ­ra­yın­ca, Buğ­ra Han’ın hiz­me­ti­ne
gir­di­ler. Bu­nun­la be­ra­ber es­ki düş­man­lık­la­rı
ve hür ya­şa­ma ar­zu­la­rın­dan do­la­yı, Tuğ­rul
Bey Buğ­ra Han’ın hiz­me­ti­ne gi­rer­ken Çağ­rı
Bey ken­di­le­ri­ne bağ­lı olan Türk­men­le­rin
ba­şın­da bu­lu­nu­yor­du. Buğ­ra Han’ın hiz­me­ti­
ne gi­ren Tuğ­rul Bey, Han ta­ra­fın­dan tu­tuk­la­
nın­ca bu ted­bi­rin isa­bet­li­li­ği or­ta­ya çık­mış­tı.
Ser­best olan Çağ­rı Bey, Han’a kar­şı bas­kın
ile kar­de­şi­ni esa­ret­ten kur­ta­rı­yor­du.64 Bu
olay­dan he­men son­ra, Tuğ­rul ve Çağ­rı Bey­ler
ken­di­le­ri­ne bağ­lı Türk­men­ler­le Ma­ve­ra­ün­ne­
hir’e ge­ri dön­dü­ler. Fa­kat İlig Nasr Han’ın
(1012-1013) ölü­mü üze­ri­ne, Ka­ra­han­lı
hü­küm­da­rı Ars­lan Han ta­ra­fın­dan esa­ret al­tı­
na alın­mış olan Ka­ra­han­lı Şeh­za­de­si Ali
Te­kin’in ha­pis­ten ka­ça­rak Ars­lan Yab­gu’nun
des­te­ğiy­le Bu­ha­ra’ya ha­kim ol­ma­sı si­ya­si
den­ge­le­ri­nin ye­ni­den de­ğiş­me­si­ne, Gaz­ne­li
Dev­le­ti’­ne kar­şı ye­ni bir it­ti­fa­kın oluş­tu­rul­
ma­sı­na, do­la­yı­sıy­la bu şart­lar için­de Sel­çuk­lu­
la­rın da­ha faz­la önem ka­zan­ma­sı­na ne­den
ol­du.65
Sel­çuk­lu ai­le­si­nin ba­şın­da bu­lu­nan
Ars­lan Yab­gu ile Tuğ­rul ve Çağ­rı Bey­ler ara­
sın­da bir so­ğuk­luk ve ger­gin­lik mev­cut­tu.
Öy­le ki, Ali Te­kin’le ya­pı­lan it­ti­fak­ta Tuğ­rul
ve Çağ­rı Bey­ler da­hil edil­me­miş­ti. Bu olay­
dan he­men son­ra Ars­lan Yab­gu’nun müt­te­fi­ki
Ali Te­kin, Tuğ­rul ve Çağ­rı Bey­le­re kar­şı ha­re­
(60)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 68-69.
(61)RA­VEN­Dİ, Ra­hat’us Su­dur ve-Aye­tü’s-Sü­rur, Çev. Ah­me­tA­teş,
An­ka­ra 1977, I/185-186; El-HÜ­SEY­Nİ, Ah­bar üd-Dev­let is-Sel­çu­
kiy­ye, I/1-4; ABUL FA­RAÇ, Abu’l Fa­raç Ta­ri­hi, I/292-293, BART­
HOLD, W., So­çi­ne­ni­ya, s. 565-568; TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar
Ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 49; KÖY­MEN M. A., Bü­yük Sel­çuk­lu İmp.
Ta­ri­hi, I/30-40; KA­FE­SOĞ­LU, İ., Sul­tan Me­lik­şah Dev­rin­de
Bü­yük Sel­çuk­lu İm­pa­ra­tor­lu­ğu Ta­ri­hi, İs­tan­bul 1953, s. 1.
(62)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­ri­hi, IX, s. 362.
(63)KÖY­MEN, M. A., Bü­yük Sel­çuk­lu İmp. Ta­ri­hi, I/60-62.; TU­RAN,
O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M. s. 50.
(64)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, IX/362.
(65)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, IX/363; BART­HOLD, W.,
So­çi­ne­ni­ya, s. 567.
Sa­ma­ni Dev­le­ti­’nin yı­kıl­ma­sın­dan son­
ra Tür­kis­tan’da bo­zu­lan si­ya­sî den­ge­yi, Ali
Te­kin’in Bu­ha­ra’da kur­du­ğu, dev­let ile dol­
dur­ma­ya ça­lı­şı­yor­du. La­kin Sa­ma­ni­le­rin
mi­ra­sı­na kon­mak is­te­yen Gaz­ne­li ve Ka­ra­
han­lı­lar Ali Te­kin’e kar­şı bir it­ti­fak oluş­tur­du­
lar. Bu se­bep­le, Ka­ra­han­lı Yu­suf ka­dir Han
ile Gaz­ne­li Sul­tan Mah­mud 1025 yı­lın­da
“Bü­tün İran ve Tu­ran Me­se­le­le­ri üze­rin­de
an­laş­tı­lar. An­laş­ma­nın bir mad­de­si, Ali Te­kin
hü­kü­me­ti­ne son ver­mek, di­ğe­ri de Sel­çuk­lu­
la­rı Ho­ra­san’a nak­let­mek” idi.67 Han sul­ta­na:
“Tür­kis­tan’dan mem­le­ke­ti­ne ge­len ve yıl­lar­ca
Nur-i Bu­ha­ra ile Se­mer­kand ara­sın­da­ki ot­lak­la­
rı el­le­rin­de tu­tan bu kav­min çok as­ke­ri var­dır.
Sel­çuk’un oğul­la­rı ken­di kav­mi ara­sın­da çok
iti­bar ve say­gı­ya sa­hip olup, Pa­di­şah­lık da­va­sın­
da­dır­lar. Eğer on­lar se­nin Hin­dis­tan se­fer­le­ri­nin
bi­ri­sin­de hü­küm­dar­lık da­va­sı­na kal­kar­lar­sa
ne­ti­ce müş­kil olur” söz­le­riy­le Mah­mud’un
on­la­rı Ho­ra­sın’a nak­let­me­si­ne ra­zı edi­yor; bu
sa­ye­de Oğuz­lar­dan kur­tu­lu­yor idi.68
Ka­ra­han­lı ve Gaz­ne­li Dev­le­ti hü­küm­
dar­la­rı­nın bu­luş­ma­sın­da, Ali Te­kin ve Ars­lan
Yab­gu çöl­le­re kaç­mış­lar­dı. Gaz­ne­li Mah­mud
Sel­çuk­lu­la­ra gön­der­di­ği el­çi va­sı­ta­sıy­la, kom­
şu­luk ve dost­luk ica­bı re­is­le­rin­den bi­ri ile
gö­rüş­mek is­te­di­ği­ni bil­dir­di. Sel­çuk­lu re­isi
ko­nu­mun­da­ki Ars­lan Yab­gu, da­ve­te ica­bet
ey­le­di. Gaz­ne­li Mah­mud, Ku­tal­mış ve ai­le­nin
di­ğer ile­ri ge­len­le­ri­ni tu­tuk­la­ya­rak Ka­lin­car
Ka­le­si’ne hap­set­ti.69
Gaz­ne­li Sul­tan Mah­mud, Ars­lan Yab­
gu’­yu saf dı­şı bı­rak­tık­tan son­ra, onun li­der­siz
ka­lan Türk­men­le­ri­ne sal­dı­rı­lar dü­zen­le­yip,
ge­niş çap­ta yağ­ma ha­re­ke­tin­de bu­lun­du ve
bu Türk­men­ler­den dört bin ça­dır­lık bir kit­le­
yi Ho­ra­san Va­li­si Ars­lan Ca­zib’in mu­ha­le­fe­ti­
ne rağ­men, Ho­ra­san’a ge­ti­re­rek Ne­sa, Be­vart
ve Fe­ra­va’ya yer­leş­tir­di (1025). Irak Türk­
men­le­ri (Ars­lan Yab­gu­ya nis­bet­le Yab­gu­lu­lar,
Yav­gı­yan) baş­buğ­la­rı Ars­lan Yab­gu’­nun hap­
se­dil­me­si se­be­biy­le, Kı­zıl, Yağ­mur, Gök­taş,
Bo­ğa, Man­sur, Ana­sı Oğ­lu gi­bi bey­le­rin
yö­ne­ti­mi al­tın­da, da­ima ha­re­ket ha­lin­de
gö­rül­müş­ler­dir. Ni­te­kim çok geç­me­den bu
Türk­men­ler, özel­lik­le Gaz­ne­li ver­gi me­mur­
la­rı­nın zü­lum­ce dav­ra­nış­la­rı üze­ri­ne, ken­di­le­
ri­ne ka­tı­lan di­ğer Türk­men­ler­le bir­lik­te, yağ­
ma ha­re­ket­le­ri­ne baş­la­dı­lar ve Ho­ra­san Va­li­
si, Ars­lan Ca­zib’e kar­şı is­yan et­ti­ler.70
Bu­nun üze­ri­ne Gaz­ne­li Mah­mud, biz­
zat 1028’de se­fe­re çı­ka­rak, Türk­men­le­ri ağır
bir ye­nil­gi­ye uğ­rat­tı. Türk­men­le­rin bir kıs­mı
bu mağ­lu­bi­yet üze­ri­ne Bal­han dağ­la­rı­na ve
Di­his­tan’a sı­ğın­dı­lar. An­cak, iki bin ka­dar
Türk­men Irak-ı Acem yo­luy­la Azer­bay­can’a
gel­di­ler. Bi­zans’ın ta­ar­ruz ve teh­di­di­ne kar­şı
Türk­men­le­rin yar­dı­mı­na muh­taç olan, Azer­
bay­can hü­küm­da­rı Veh­su­dan bu Türk­men­le­ri
ta­bi­iye­ti­ne al­dı. On­lar Azer­bay­can üs­tün­den
Bi­zan­s’a kar­şı akın­lar yap­ma­ya baş­la­dı­lar.71
175
Gaz­ne­li Mah­mud’un oğ­lu ve Irak-ı
Acem va­li­si olan Me­sud, Ho­ra­san’da ka­lan
di­ğer Türk­men­le­ri ken­di ta­bi­iye­ti­ne al­dı. Sul­
tan Mah­mud’un ölü­mün­den son­ra Gaz­ne­li
tah­tı­na çı­kan Sul­tan Me­sud72 bu Türk­men­ler­
(66)KA­FE­SOĞ­LU, İ., “Sel­çuk­lu­lar”, İ. A., X/357; TU­RAN, O., Sel­
çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 53.
(67)KE­Rİ­MED­DİN Mah­mud, Mü­sa­me­rat-ul Ah­yar, (Çev. M. N. Gen­
ços­man), Sel­çu­ki Dev­let­le­ri Ta­ri­hi, An­ka­ra 1943, s. 106; TU­RAN,
O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 54.
(68)TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 54.
(69)EL-HÜ­SEY­Nİ, Ah­bar üd Dev­let-is Sel­çu­kiy­ye, s. 2.; AK­SA­RA­Yİ
Ke­ri­med­din Mah­mud, Mu­sa­me­rat-ul-Ah­yar, s. 106-107.; AH­MED
B. MAH­MUD, Sel­çuk-na­me, I/6-7, (Haz. E. MER­ÇİL), İst. 1977;
RA­VEN­Dİ, Ra­ha’t-üs-Su­dur ve Ayet-üs Sü­rur, I/88.
(70)VAR­DAN, “Türk Fü­tü­hat Ta­ri­hi”, (Çev. H. An­de­ras­yon), Ta­rih
Se­mi­ne­ri Der­gi­si, I/173, AH­MET B. MAH­MUD, Sel­çuk-na­me,
I/6-7; ZA­HO­DER, B., “Sel­çuk­lu Dev­le­ti­nin Ku­ru­lu­şu Sı­ra­sın­da
Ho­ra­san”, (Çev. İ. Kay­nak), BELL, XIX/519, 1955, s. 76;
YI­NANÇ, M. H., Tür­ki­ye Ta­ri­hi Ana­do­lu­nun Fet­hi, s. 37.
(71)YI­NANÇ, M. H., Tür­ki­ye Ta­ri­hi Ana­do­lu­nun Fet­hi, s. 37; KÖY­
MEN, M. A., Bü­yük Sel­çuk­lu İmp. Ta­ri­hi, s. 174-175.
(72)AH­MED B. MAH­MUD, Sel­çuk-na­me, I/7-8; RA­VEN­Dİ, Ra­ha’tüs-Su­dur ve Ayet-üs Sü­rur, I/92-93; AK­SA­RA­Yİ, Ke­ri­med­din Mah­
mud, Mu­sa­me­rat-ul-Ah­yar, s. 108; El-HÜ­SEY­Nİ, Ah­bar üd Dev­
let-is Sel­çu­kiy­ye, s. 3; KÖY­MEN, M. A., Bü­yük Sel­çuk­lu İmp.
Ta­ri­hi, I/176; ABUL FA­RAÇ, Abu’l Fa­raç Ta­ri­hi, I/293.
YENİ TÜRKİYE 82/2016
ket ge­çe­rek on­la­rı cid­di ve teh­li­ke­li bir du­ru­
ma dü­şür­dü. Tuğ­rul ve Çağ­rı Bey­ler, bu
du­rum kar­şı­sın­da ken­di­le­ri için da­ha gü­ven­li
ye­ni bir yurt ara­ma­ya ka­rar ver­di­ler. Bu­nu
uy­gu­la­mak için ­de Tuğ­rul Bey ve Türk­men­ler
çöl­le­re çe­ki­lir­ken Çağ­rı Bey, vak­tiy­le Ab­ba­si­
le­rin hiz­me­tin­de bu­lun­muş olan Türk soy­
daş­la­rı­nın ga­za­lar­da bu­lun­duk­la­rı, Bi­zans
yö­ne­ti­min­de­ki Ana­do­lu’ya bir ke­şif se­fe­ri­ne
çık­tı (1018).66
YENİ TÜRKİYE 82/2016
176
den hü­küm­dar­lı­ğı­nın ilk yıl­la­rın­da çok is­ti­fa­
de et­ti. Fa­kat bir müd­det son­ra Türk­men
bey­le­rin­den Yağ­mur Be­yin Rey ha­va­li­si
ku­man­da­nı Taş-ı Fer­raş ta­ra­fın­dan öl­dü­rül­
me­si di­ğer­le­ri­ni te­la­şa ve he­ye­ca­na dü­şür­dü.
Kı­zıl, Bo­ğa, Ana­sı Oğ­lu, Da­na, Gök­taş, Man­
sur gi­bi Türk­men baş­buğ­la­rı yö­ne­ti­min­de
olan bu Türk­men­ler Taş-ı Fer­raş ve Sul­tan
Me­sud’un gön­der­di­ği bü­tün kuv­vet­le­ri bi­rer
bi­rer ye­nil­gi­ye uğ­rat­tı­lar.73 Bu Türk­men­ler­den
bir kıs­mı Irak-ı Acem’de da­ğıl­mak­la be­ra­ber,
di­ğer önem­li bir kıs­mı Azer­bay­can’a yü­rü­dü­
ler ve ken­di­le­rin­den ev­vel ora­ya gel­miş olan
soy­daş­la­rı ile bir­le­şip Azer­bay­can’ın çe­şit­li
böl­ge­le­rin­de yay­lak­lar ve kış­lak­lar kur­du­lar
(1036). Bun­la­rın bir kıs­mı ge­ri dön­mek­le
be­ra­ber, di­ğer kı­sım Azer­bay­can­’da kal­dı. Bu
Türk­men­ler 1037-1038 yı­lın­da Me­ra­ga’yı ele
ge­çir­di­ler, bir müd­det son­ra, bu Türk­men­ler­
den bir bö­lü­mü He­me­dan’ı, Ebu Ka­li­car
b.Ala­üd­dev­le’den al­dı­lar. Fa­kat bu Türk­men­
ler, re­is­le­ri Kı­zıl’ın ön­der­li­ğin­de Rey’e dön­dü­
ler. 1041 yı­lın­da Veh­su­dan b.Meh­lan Teb­ri­zi’i
Türk­men­ler­den ge­ri al­dı. Bu Türk­men­ler­den
bir ço­ğu Ana­do­lu’ya Di­yar­ba­kır ve Vas­pu­ra­
ğan ta­raf­la­rı­na ha­re­ket et­ti­ler.74
Bü­tün bu ge­liş­me­ler olur­ken Sel­çuk­lu­
la­rın Ho­ra­san’ın bir kı­sım vi­la­yet­le­ri­ne ge­lip
ora­lar­da yurt tut­ma­la­rı üze­ri­ne Yağ­mur­lu,
Kı­zıl­lı Türk­men­le­ri ile Bal­han Türk­men­le­rin­
den bir bö­lüm, Sel­çuk­lu­la­ra ta­bi ol­mak is­te­
me­ye­rek, Gö­çüp, İs­fa­han ve He­me­dan hâ­ki­
mi, Dey­lem­li Alâ-ud­dev­le’nin hiz­me­ti­ne gir­
miş­ti. Son­ra bu Oğuz­lar Alâ-ud dev­le’nin
ya­nın­dan ay­rı­lıp Rey’de­ki Oğuz­lar’a ka­tıl­dı­
lar. Irak Oğuz­lar’ı 5000 at­lı çı­kar­mak­ta idi­ler.
Bun­la­rın bü­yük bir kıs­mı­nın Sel­çuk­lu Ars­lan
Yab­gu’ya bağ­lı Oğuz top­lu­lu­ğu ol­du­ğu­nu
bu­ra­da bir ke­re da­ha ha­tır­la­ta­lım; baş­la­rın­da
dört es­ki baş­buğ­dan üçü ya­ni Kı­zıl, Gök-Taş
ve Bu­ka ol­du­ğu gi­bi Dâ­nâ ve Ana­sı-Oğ­lu gi­bi
bey­ler­de var­dı.76
1035 za­fe­rin­den son­ra de­vam­lı ola­rak
Tür­kis­tan’dan göç eden Oğuz­la­rın ken­di­le­ri­
ne ka­tıl­ma­sıy­la git­tik­çe güç­le­nen Sel­çuk­lu­lar
Gaz­ne­li­ler için cid­di bir teh­li­ke ha­li­ne gel­me­
ye baş­la­dı­lar. Özel­lik­le ya­pı­lan il­ti­hak­lar­la
git­tik­çe ço­ğa­lan ve yurt sı­kın­tı­sı çek­me­ye
baş­la­yan Sel­çuk­lu­lar, Gaz­ne­ni­ler­den ye­ni
top­rak ta­le­bin­de bu­lun­ma­la­rın­dan baş­ka,
Sis­tan’a ka­dar akın­lar yap­mak­ta, ay­rı­ca
Ha­run’dan son­ra Ha­rezm­şah olan İs­ma­il ve
Ka­ra­han­lı hü­küm­da­rı Buğ­ra Han ile de si­ya­sî
iliş­ki­ler kur­ma gi­ri­şim­le­rin­de bu­lu­nu­yor­lar­
dı.75
Irak Oğuz­la­rı 428 yı­lın­da (1037), şüp­
he­siz Sel­çuk­lu­la­rın Ho­ra­san’da ka­zan­dık­la­rı
ba­şa­rı­lar­dan ce­sa­ret ala­rak ha­re­ke­te geç­ti­ler.
On­la­rın ilk ön­ce Ho­ra­san is­ti­ka­me­ti­ne yö­ne­
lip Dam­gan ve Sim­nan şe­hir­le­ri­ni yağ­ma­la­
mış ol­ma­la­rı muh­te­mel­dir. Bu­nu ta­ki­ben
tek­rar Rey ci­ha­ti­ne yö­ne­len Oğuz­lar Hu­vâr’ı
yağ­ma­la­dık­tan son­ra, Rey’e bağ­lı Müş­kû­ye
yö­re­si­ni de ta­lan et­ti­ler. On­la­rın bu ha­re­ket­
le­ri üze­ri­ne Rey’de­ki Gaz­ne­li va­li­si Taş-ı Fer­
râş, Oğuz­lar ile sa­va­şa ha­zır­lan­dı. On­lar bir
ta­raf­tan da du­ru­mu Sul­tan Me­sud’a ve Sul­
tan’ın tâ­bi­le­rin­den olan Cur­can ve Ta­be­ris­tan
va­li­le­ri­ne bil­di­rip yar­dım is­te­miş­ler­di. Taş
3000 at­lı ile Oğuz­la­rın kar­şı­sı­na çık­tı. Oğuz­
lar ise 5000 at­lı idi­ler. Ya­pı­lan sa­vaş­ta Taş,
ağır bir ye­nil­gi­ye uğ­ra­dı. Bu sa­vaş­ta, di­ğer
ba­zı ku­man­dan­lar ve Ho­ra­san­lı­lar­dan da bir­
çok me­mur öl­muş, ağır­lık ve fil­ler Oğuz­la­rın
eli­ne geç­miş­ti. Oğuz­lar Ebû Seh­li Ham­da­vi
ve Rey­li­le­ri ye­ne­rek şeh­re gi­rip ora­yı hiç­bir
şey bı­rak­ma­ya­cak şe­kil­de yağ­ma­la­dı­lar.77
Gaz­ne­li ve Sel­çuk­lu ba­rı­şı­nın ya­pıl­ma­
sın­dan bir müd­det son­ra Türk­men­ler ye­ni­
den Yağ­ma ha­re­ket­le­rin­de bu­lun­ma­ya baş­la­
dı­lar. Bu yağ­ma akın­la­rı­nın ar­dı ar­ka­sı ke­sil­
me­yin­ce Gaz­ne­li Sul­ta­nı, Su­ba­şı ko­mu­ta­sın­
da 15.000 ki­şi­lik bir or­du­yu Türk­men­ler
üze­ri­ne sevk et­ti (1036).
(73)RA­VEN­Dİ, Ra­ha’t-üs-Su­
dur ve Ayet-üs Sü­rur, I/93-94-95;
TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 55.
(74)İB­NÜ’L ESİR, El-Ka­mil Fit Ta­rih, IX/294-299; YI­NANÇ, M. H.,
Tür­ki­ye Ta­ri­hi Ana­do­lu­nun Fet­hi, s. 37; ZA­HO­DER, B., “Sel­çuk­lu
Dev­le­ti­nin Ku­ru­lu­şu Sı­ra­sın­da Ho­ra­san”, s. 520; KA­FE­SOĞ­LU, İ.,
Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi, s. 20-22, Türk­men­ler Hak­kın­da ge­niş bil­gi için
bkz: BART­HOLD, W., So­çi­ne­ni­ya, s. 569-574.
(75)TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M, s. 59-60; İBN-ÜL
ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, IX/365-366; KÖY­MEN, M. A., Bü­yük
Sel­çuk­lu İmp. Ta­ri­hi, I/228-235.
(76)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 79-80.
(77)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 80.
Bu sı­ra­lar­da Or­ta ve Ba­tı İran’ın her
bir böl­ge­si ya Dey­lem­li ya­da Kürd asıl­lı bir
hâ­ne­da­nı­nın elin­de idi. İş­te Dey­lem­li Kâ­kâ­
veyh oğul­la­rın­dan İs­fa­han ve He­me­dan hâ­ki­
mi Alâ-ud dev­le, Oğuz­la­rın Re­yi bı­ra­kıp
Azer­bay­can’a git­tik­le­ri­ni du­yun­ca Rey’e gel­
di. Fa­kat, Alâ-ud dev­le, Ebû Seh­li Ham­da­vî­
ye kar­şı Oğuz­la­rın des­te­ği­ne muh­taç ol­du­ğu­
nu an­la­ya­rak on­la­ra ha­ber gön­der­di. Oğuz
baş­buğ­la­rın­dan an­cak Kı­zıl ge­ri dön­dü. Ser­
gü­zeşt­çi ruh­lu Gök­taş, Bu­ka ve di­ğer­le­ri yol­
la­rı­na de­vam et­ti­ler. Kı­zıl’ın buy­ru­ğun­da
1500 ki­şi var­dı. Fa­kat az son­ra Oğuz­la­rın
Alâ­-ud dev­le ile ara­la­rı açıl­dı ve on­lar tek­rar
yağ­ma ha­re­ket­le­ri­ne baş­la­dı­lar.79
Azer­bay­can’a gi­den­le­re ge­lin­ce, bu­ra­
nın hâ­ki­mi Rev­vâ­dî hâ­ne­da­nın­da Vah­su­dan,
Oğuz­la­rı dost­ça kar­şı­la­mış ve hat­ta on­lar­dan
bir kız ile ev­len­miş­ti.80
Vah­su­dan’ın Oğuz­la­rı dost­ça kar­şı­la­
ma­sı hat­ta on­la­rı biz­zat ken­di­si­nin ça­ğır­ma­sı
düş­man­la­rı­na kar­şı bu sa­vaş­çı­lar­dan fay­da­
lan­mak ga­ye­si ile il­gi­li idi. Oğuz­la­rın ba­şın­da
Bu­ka, Gök Taş, Man­sûr ve Dâ­nâ var­dı. Fa­kat
Vah­su­dan’ın bek­len­ti­si bo­şa çık­tı. Oğuz­lar
bir müd­det son­ra yağ­ma­cı­lı­ğa baş­la­dı­lar; hat­
ta Me­re­ga şeh­ri­ne gi­re­rek ca­mi yak­mış­lar,
He­ze­bâ­niy­ye oy­ma­ğın­dan ve halk­tan çok
kim­se­le­ri öl­dür­müş­ler­di. Oğuz­la­rın bu işi
Vah­su­dan’ın is­te­ği üze­ri­ne yap­mış ol­ma­la­rı
da müm­kün­dür. Çün­kü onun He­ze­bâ­niy­ye
oy­ma­ğı­nın ba­şı Ebû’l-Hey­câ b. Re­bib ud-dev­
le ile ara­sı açık­tı. Ma­ma­fih her iki­si de bu
ha­di­se­den son­ra ba­rış­tı­lar ve Oğuz­la­ra kar­şı
bir­leş­ti­ler. Hal­kın da ken­di­le­ri­ne ka­tıl­ma­sı
üze­ri­ne on­lar ile sa­va­şa­bi­le­cek bir kuv­ve­te
sa­hip ol­du­lar. Bu­nu gö­ren Oğuz­lar, Azer­bay­
can’da da­ha faz­la ka­la­ma­ya­cak­la­rı­nı an­la­ya­
rak Irak’a ge­ri dön­dü­ler.81
Azer­bay­can’dan Irak-ı Acem’e dö­nen
Oğuz­la­ra ge­lin­ce, bun­lar iki ko­la ay­rıl­dı­lar.
Gök-Taş ve Man­sûr’un ida­re­sin­de bu­lu­nan
kol He­me­dan’a; Bu­ka’nın buy­ru­ğun­da­ki
Oğuz­lar da Rey’e git­ti.
Gök-Taş He­ma­dan’ı ku­şat­tı. Şeh­rin
va­li­si İs­fa­han hâ­ki­mi Ala-ud dev­le’nin oğ­lu
Ebu Kâ­li­car idi. Ku­şat­ma uzun sür­dü. Fa­kat
Ebû Kâ­li­car Oğuz­la­ra da­ha faz­la da­ya­na­ma­
ya­ca­ğı­nı gö­re­rek Gök-Taş ile an­laş­tı ve onun
ya­kın bir ak­ra­ba­sı ile ev­len­di. Rey’e gi­den
Bu­ka ise Kı­zıl ile bu şeh­ri ku­şat­tı­lar. Şe­hir’de
Alâ-ud dev­le bu­lu­nu­yor­du. Bu­veyh oğul­la­rın­
dan Fe­nâ Hus­rev b.Mecd ud-dev­le ve Dey­
lem­li emir­le­rin­den Sâ­ve hâ­ki­mi Kâm­rû­ye de
Oğuz­la­ra ka­tıl­dı. Güç bir du­ru­ma düş­tü­ğü­nü
gö­ren Alâ ud dev­le ge­ce­le­yin Rey’den çı­ka­rak
İs­fa­han’a kaç­tı. Bu­nun üze­ri­ne Oğuz­lar,
Rey’e gi­rip bu­ra­yı gö­rül­me­miş bir su­ret­te
yağ­ma et­ti­ler. Rey şeh­ri Kı­zıl’ın ha­ki­mi­ye­ti­ne
gir­di. Oğuz­lar­dan bir züm­re Ke­reç ta­raf­la­rı­nı
yağ­ma ve ta­lan et­ti­ği gi­bi, Ana­sı-Oğ­lu da
Kaz­vin’e git­ti. Kaz­vin­li­ler, ilk ön­ce Ana­sı-Oğ­
lu ile sa­vaş­tı­lar ise­ de son­ra­la­rı 7000 al­tın
ver­mek ve onun ha­ki­mi­ye­ti­ni ka­bul et­mek
üze­re an­laş­tı­lar (1037-1038). Ay­nı yıl­da
Dâ­nâ’nın buy­ru­ğun­da Azer­bay­can’da (Ur­mi­
ye’de) kal­dı­ğı­nı söy­le­di­ği­miz Oğuz­lar, Ur­mi­
ye’den çı­ka­rak Er­me­ni­ler üze­ri­ne yü­rü­yüp
on­lar­dan bir çok­la­rı­nı öl­dür­müş­ler, esir ve
ga­ni­met al­mış­lar­dı. Er­me­ni­ler at üs­tün­de
(78)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 80-81; İBN-ÜL ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih,
IX/360.
(79)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 80-81; İBN-ÜL ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih,
IX/360 v. d.
(80)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 80-81.
(81)İB­NÜL ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, IX/368,; SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s.
81.
177
YENİ TÜRKİYE 82/2016
Ebû Sehl bir kı­sım as­ker ile şe­hir ya­kı­
nın­da­ki Ta­be­rek ka­le­si­ne sı­ğın­dı. O, ya­pı­lan
bir çar­pış­ma­da Yağ­mur’un kız kar­de­şi­nin
oğ­lu ve bü­yük ku­man­dan­lar­dan olan bi­ri­ni
de tut­sak al­mış­tı. Oğuz­lar bu ku­man­da­nı
sa­lı­ver­me­si için, pek çok şey ve­re­cek­le­ri­ni
tek­lif et­ti­ler­se de Ebû Selh, hü­küm­da­rı Sul­
tan Mes’ud’a da­nış­ma­dan bu­nu ya­pa­ma­ya­ca­
ğı ce­va­bı­nı ver­di. Bu es­na­da Cur­can as­ke­ri­
nin Ebû Seh­le yar­dım için gel­miş ol­du­ğu­nu
öğ­re­nen Oğuz­lar, Rey ci­va­rın­da bir bas­kın
ya­pa­rak bu or­du­yu da boz­gu­na uğ­rat­tı­lar.
Ku­man­dan da da­hil ol­mak üze­re 2000 ki­şi­yi
tut­sak al­dı­lar.78 Oğuz­lar bu ba­şa­rı­la­rı­na rağ­
men Rey’den ay­rı­la­rak Azer­bay­can’a doğ­ru
ha­re­ket et­miş­ler­dir.
bü­yük yay­la­rı ile ga­yet iyi ok atan ve sü­rat­le
ma­nev­ra ya­pan Oğuz­la­ra kar­şı ba­şa­rı ile
sa­va­şa­mı­yor­lar­dı.82
Şim­di Oğuz­lar, göz­le­ri­ni bü­yük ve
zen­gin bir şe­hir olan He­me­dan’a dik­miş­ler­di.
Gök-Taş, Bu­ka ve Kı­zıl bir­le­şe­rek bu şeh­ri de
ele ge­çir­di­ler. Ma­iy­ye­tin­de Dey­lem­li­le­rin
bu­lun­du­ğu Bü­veyh (Bo­ye) oğul­la­rın­dan
Mecd ud-dev­le oğ­lu Fe­nâ Hüs­rev de bu bey­
le­rin ya­nın­da idi. Şeh­rin va­li­si Alâ-ud dev­le
oğ­lu Ebû Kâ­li­câr, Oğuz­lar’a bu de­fa da­ya­na­
ma­ya­ca­ğı­nı an­la­yıp bü­yük ta­cir­ler ve şeh­rin
ile­ri ge­len­le­ri ile He­me­dan’dan çı­kıp ci­var­da­
ki bir ka­le­ye ka­pan­dı. Oğuz­lar şeh­ri al­dı­lar ve
ora­yı kor­kunç bir şe­kil­de yağ­ma­la­dı­lar. Di­ne­
ver ve Esed-Abâd köy­le­ri de ay­nı şe­kil­de
yağ­ma­lan­dı. Bu yağ­ma­lar­da bil­has­sa Dey­lem­
li­ler da­ha mer­ha­met­siz­ce ha­re­ket et­miş­ler­di.
Oğuz­lar az son­ra hi­le ile ka­pan­dı­ğı ka­le­den
in­dir­dik­le­ri Ebû Kâ­li­câr’ın bü­tün ma­lı­nı da
elin­den al­dı­lar.83
YENİ TÜRKİYE 82/2016
178
Irak Oğuz­la­rı’nın tek bir ga­ye­le­ri var­
dı, o da yağ­ma­cı­lık­tı. On­lar bu­nu o ka­dar
ile­ri­ye gö­tür­müş­ler­di ki, ha­lî­fe yağ­ma­dan
vaz­geç­me­le­ri için ken­di­le­ri­ne mek­tup­lar yaz­
mış­tı. Bu Oğuz kü­me­si­nin ba­şın­da bu­lu­nan
bey­le­re, zap­tet­tik­le­ri yer­ler­de is­ter ba­ğım­sız,
is­ter bir hü­küm­da­ra bağ­lı ola­rak dir­lik dü­zen­
lik ku­rup ora­la­rı ida­re et­mek fik­ri her za­man
ya­ban­cı kal­mış­tır. Bu bey­ler­den bel­ki Rey
ha­ki­mi Kı­zıl, bir de­re­ce­ye ka­dar is­tis­na edi­le­
bi­lir. Ger­çek­ten Kı­zıl’ın Sel­çuk­lu­lar ile iş­bir­
li­ği yap­tı­ğı an­la­şı­lı­yor. Onun Tuğ­rul Be­yin kız
kar­de­şi ile ev­len­miş ol­du­ğu­nu ha­lî­fe­nin mek­
tu­bu­na Tuğ­rul Bey ile bir­lik­te ce­vap yaz­dı­ğı­nı
bi­li­yo­ruz.84 Ba­ba­sı­nın adı Yah­ya olan Kı­zıl,
İbn ul-Esir’e gö­re, 1040-1041 yı­lın­da ve­fat
et­miş Rey böl­ge­sin­de gö­mül­müş­tü..85
Dan­da­na­kan Mey­dan Mu­ha­re­be­si­ni
ka­za­na­rak (23 Ma­yıs 1040) Gaz­ne­li Dev­le­
ti’nin ta­rih sah­ne­sin­den si­lin­me­si­ni sağ­la­ya­
rak ye­ni bir Türk dev­le­ti vü­cu­da ge­ti­ren,
İs­lâ­mın bay­rak­tar­lı­ğı va­zi­fe­si­ni üst­le­nen Sel­
çuk­lu Tuğ­rul Bey (1040-1063) ma­iye­tin­de­ki
Sel­çuk­lu şeh­za­de­le­rin­den am­ca-oğ­lu Ars­lan-
oğ­lu Ku­tal­mış’ı Ha­zar De­ni­zi kı­yı­la­rı­nın, öte­
ki am­ca-oğ­lu Mu­sa-oğ­lu Ha­san ile kar­de­şi
Çağ­rı Bey’in oğ­lu Ya­ku­ti’yi Azer­bay­can’ın
fet­hi­ne me­mur et­miş­ti (1043). Ay­rı­ca ge­ne
Sel­çuk­lu ai­le­sin­den İb­ra­him Yı­nal’da Azer­
bay­can’a gön­de­ril­miş­ti.86
Tuğ­rul Bey, da­ha son­ra Ni­şa­bur’a
ha­re­ket et­miş ve ge­rek­li dü­zen­le­me­le­ri yap­
tık­tan son­ra (1041-1042) Cur­can ve Ta­be­ris­
tan’ın fet­hiy­le meş­gul ol­muş­tu. Er­te­si yıl­da
(1042-43) Ha­rezm üze­ri­ne ha­re­ket ede­cek­
ti.87
Ha­rizm’de Sel­çuk­lu­la­rın ba­rış­maz es­ki
düş­ma­nı Şah-Me­lik bu­lu­nu­yor­du. Bu­ra­nın
ha­kim­le­ri olan Al­tun Taş oğul­la­rı­nın is­yan
et­me­le­ri üze­ri­ne, Sul­tan Mes’ud, ve­zi­ri­nin
tav­si­ye­si ile Ha­rizm’i, ken­di­si­ni met­bu ta­nı­
mak şar­tiy­le, Cend me­li­ki Şah-Me­lik’e ver­
miş­ti. Şah Me­lik Cend’den ge­le­rek Ha­rizmŞah Al­tun-Taş oğ­lu İs­ma­ili ye­nip bu ül­ke­ye
ha­kim ol­du. İs­ma­il Sel­çuk­lu­la­ra sı­ğın­dı ve
on­lar­dan yar­dım is­te­di. Çağ­rı Beğ ve İs­ma­il,
bir­lik­te Ha­rizm’e yü­rü­dü­ler ise de Şah
Me­lik’e ye­nil­di­ler. Fa­kat Tuğ­rul Beğ ay­nı
ta­lih­siz­li­ğe uğ­ra­ma­dı; Şah-Me­lik, ai­le­si ve
ağır­lı­ğı ile Di­his­tan’a kaç­tı, ora­dan Kir­man
böl­ge­sin­den ge­çe­rek Mek­rân ha­va­li­si­ne gel­
di. Bu­ra­ya ge­lin­ce ar­tık kur­tul­du­ğu­na hük­
met­miş­ti. Şah-Me­lik bu uzun yo­lu ye­ni met­
buu Gaz­ne hü­küm­da­rı Mes’ud oğ­lu Mev­
dud’a sı­ğın­mak için ka­tet­miş­ti. Onun es­ki
ül­ke­si Cen­de git­me­me­si ora­da du­ru­mun
ken­di­si için mü­sa­id ol­ma­sı ile izah edi­le­bi­lir.
Fa­kat Şah-Me­lik’in Mek­rân’da Sel­çuk­lu­la­rın
elin­den kur­tul­du­ğun­dan duy­du­ğu se­vinç çok
uzun sür­me­di. Onun bu­lun­du­ğu ye­ri öğ­re­
nen İb­ra­him Yı­nal’ın kar­de­şi Er-Taş Yı­nal
4000 at­lı ile bas­tı­ra­rak Şah-Me­li­ki, ço­luk
ço­cu­ğuy­la ya­ka­la­dı ve bü­tün ağır­lı­ğı­nı ele
(82)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 81.
(83)İBN-ÜL ESİR, El Ka­mil fit ta­rih, IX/368 v. d; SÜ­MER, F., Oğuz­
lar, s. 82.
(84)ABUL FA­RAÇ, Abul Fa­raç Ta­ri­hi, I/. 296.
(85)İBN UL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, IX/368 v. d; SÜ­MER, F., Oğuz­
lar, s. 82.
(86)YI­NANÇ, M. H., Sel­çuk­lu­lar Dev­ri, s. 44, RA­VEN­Dİ, Ra­hat-üs
Sü­dur ve ayet-üs Sü­rür, I/103.
(87)İB­NÜL ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, IX/211, X/3; TU­RAN, O., Sel­
çuk­lu­lar Tar­hi ve T. İ. M., s. 70, SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 88.
Tuğ­rul Beğ Irak’a gel­di­ği za­man Irak
Oğu­zla­rı hâ­lâ bu­ra­da idi­ler. Baş­la­rın­da, Kı­zıl,
Gök-Taş, Bu­ka, Man­sur ve Ana­sı Oğ­lu bu­lu­
nu­yor­du.89
Tuğ­rul Beğ el­çi yol­la­yıp adı ge­çen bey­
ler­den, ka­tı­na gel­me­le­ri­ni is­te­di. On­lar el­çi­yi
Zen­can ça­yı­na ka­dar gö­tür­dük­ten son­ra el­çi
va­sı­ta­sıy­la Tuğ­rul Beğ’e şu ha­be­ri gön­der­dir­
ler. “Ça­ğır­mak­tan mak­sa­dı­nın bi­zi tev­kif et­mek
ol­du­ğu­nu bi­li­yo­ruz. Sen­den kork­tu­ğu­muz için
gi­de­ce­ğiz ve se­nin­le hiç­bir za­man bir ara­ya gel­
me­ye­ce­ğiz”. Bey­le­rin Tuğ­rul Beğ’in ken­di­le­ri­
ni tev­kif ede­ce­ğin­den kork­tuk­la­rı söz­le­ri bir
ba­ha­ne­den iba­ret ol­sa ge­rek­tir. On­lar, Sel­
çuk­lu­la­rın em­ri al­tı­na gir­me­ye ya­naş­mı­yor­lar­
dı. Bu­na kar­şı­lık yağ­ma­cı­lık­la ge­çen ser­gü­
zeşt­çi ha­yat­la­rı­nı sür­dür­mek is­ti­yor­lar­dı. Bu
se­beb­le, on­lar bir ta­raf­tan Azer­bay­can do­lay­
la­rı­na göç eder­ler­ken, di­ğer ta­raf­tan İb­ra­him
Yı­nal’ın ta­ki­bin­den kur­tul­mak için Gü­ney
Do­ğu Ana­do­lu’da­ki bu­gün­kü Ciz­re do­lay­la­
rı­na gel­di­ler. Bey­ler­den Man­sur bu­ra­da kal­
dı. Bu­ka, Ana­sı Oğ­lu ve Gök-Taş Di­yar­be­
kir’e git­ti­ler ve ora­da yağ­ma ha­re­ket­le­rin­de
bu­lun­du­lar, ya­pı­lan bir sa­vaş­ta Mu­sul
hü­küm­da­rı Ukayl-oğ­lu Kır­vâş ve Di­yar­be­kir
hü­küm­da­rı Mer­van-oğ­lu Nasr ud dev­le
Ah­med’in kuv­vet­le­ri ile Beş­ne­viy­ye oy­ma­ğı­nı
boz­gu­na uğ­rat­tık­tan son­ra yağ­ma­cı­lık ha­re­
ket­le­ri­ni ar­tır­dı­lar.90
Di­yar­be­kir hü­küm­da­rı Nas­rud-dev­le
Ah­med, bir hi­le ile esir alın­mış olan Mah­sûr
Be­ği ser­best bı­rak­mak ve bir mik­tar mal ver­
mek kar­şı­lı­ğın­da Oguz­la­rın ül­ke­sin­den uzak­
laş­ma­la­rı­nı is­te­di. Oğuz Bey­le­ri bu­nu ka­bul
et­ti­ler. Fa­kat son­ra söz­le­rin­de dur­ma­dık­la­rı
gi­bi, yağ­ma fa­ali­yet­le­ri­ni ge­niş­let­ti­ler. Oğuz­
lar­dan bir bö­lüm Mu­sul üze­ri­ne yü­rü­dü ve
şe­hir ha­ki­mi Kır­vâş’ı ye­nip (1043) bir müd­
det bu­ra­yı el­le­rin­de tut­tu­lar. Oğuz­lar, zapt
et­tik­le­ri Mu­sul’da hut­be­yi Tuğ­rul bey adı­na
okut­tu­lar.91 Bir müd­det son­ra Mu­sul­lu­la­rın
bir ha­re­ke­ti­ni Oğuz­lar sert bir şe­kil­de ce­za­
lan­dır­dı­lar. Bu du­rum kar­şı­sın­da Bağ­dad’ta
otu­ran Bü­vey­hi hü­küm­da­rı Ce­lâl ud-dev­le ve
Di­yar­be­kir hü­küm­da­rı Nasr ud-dev­le, Tuğ­rul
Be­ğe bu Oğuz­la­rı şi­ka­yet et­ti­ler. Tuğ­rul Beğ,
Ce­lâl ud-dev­le’ye ver­di­ği ce­vap­ta, bun­la­rın
mut­la­ka ita­at al­tı­na alı­na­ca­ğı­nı va­de­di­yor,
Nasr ud-dev­le’ye gön­der­di­ği mek­tup­ta da,
on­la­rı Di­yar­be­kir böl­ge­sin­den uzak­laş­tı­ra­ca­
ğı­nı söy­lü­yor­du. Fa­kat bu sı­ra­da Mu­sul
hü­küm­da­rı Kır­vâş, Hil­le hü­küm­da­rı Du­beys
b.Mez­yed ul-Ese­di ile bir­leş­tik­den, son­ra,
Oğuz­lar’ın üze­ri­ne yü­rü­dü. Bu­nu ha­ber alan
Mu­sul’da­ki Oğuz bey­le­ri Gök-Taş ile Man­
sur, Di­yar­be­kir böl­ge­sin­de bu­lu­nan Bu­ka ile
Ana­sı-Oğ­lu’ndan yar­dı­ma gel­me­le­ri­ni is­te­di­
ler. Ya­pı­lan sa­vaş­ta (1044) Oğuz­lar ilk ön­ce
ga­lip gel­di­ler ise de son­ra ye­nil­di­ler ve Di­yar­
be­kir böl­ge­si­ne çe­kil­di­ler. Irak Oğuz­la­rı bu
ye­nil­gi­den son­ra ar­tık Di­yar­be­kir böl­ge­sin­de
tu­tu­na­mı­ya­cak­la­rı­nı an­lı­ya­rak Azer­bay­can’a
git­me­ye ka­rar ver­di­ler. Bu mak­sat­la Van gö­lü
çev­re­si­ne gel­dik­le­rin­de, bu böl­ge­nin Bi­zans
va­li­si ge­çiş iz­ni ver­me­di­ği gi­bi üs­te­lik on­la­ra
hü­cum et­ti; fa­kat ye­ni­le­rek tut­sak düş­tü. Bu
sa­va­şı ta­ki­ben Oğuz­lar Azer­bay­can’a geç­ti­ler
ve Tuğ­rul Beğ’e ita­at et­ti­ler.92
179
İbn ul-Ez­rak’a gö­re, Tuğ­rul Beğ, Bu­ka
ile Ana­sı-Oğ­lu’nu 10.000 at­lı ile Di­yar­be­kir
böl­ge­si­ne gön­de­rib, ora­yı on­la­ra ik­ta et­miş­tir.
On­lar bu­ra­lar­da yi­ne yağ­ma­lar­da bu­lun­muş­
lar ve bir ge­ce sar­hoş iken kav­ga edip bir­bir­
le­ri­ni ya­ra­la­mış­lar ve her iki­si de al­dık­la­rı
ya­ra­lar­dan öl­müş­ler­dir. Di­ğer iki be­yin (GökTaş ve Man­sur) âkı­bet­le­ri hak­kın­da hiç­bir
bil­gi­ye sa­hip de­ği­liz. İş­te Ars­lan Yab­gu’nun
top­lu­lu­ğu olup son­ra ken­di­le­ri­ne “Irak Oğuz­
la­rı” de­ni­len Oğuz­lar’ın ta­rih­le­ri bu­ra­da so­na
er­mek­te­dir.93
(88)TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 68-69.
(89)İB­NÜL ESİR, El-ka­mil fit Ta­rih, IX/293,; SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s.
88,; TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 71.
(90)İBN ÜL-ESİR, El-ka­mil fit Ta­rih, IX/294-299; TU­RAN, O., Sel­
çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 71-72, SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 88.
(91)İBN ÜL-ESİR, El-ka­mil fit Ta­rih, IX/299-300.
(92)İBN ÜL-ESİR, El-ka­mil fit Ta­rih, IX/301-302.
(93)TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M., S. 79 vd.; TU­RAN O.,
Sel­çuk­lu­lar Za­ma­nın­da Tür­ki­ye s. 80 vd.; KA­FE­SOĞ­LU, İ., Sel­
çuk­lu­lar ta­ri­hi, s. 34 vd.; BROS­SET, Mb, His­to­rie de la Ge­or­gi­ye,
St. Pe­ters­burg 1849, I/323 vd., UR­FA­LI ME­TE­OS, Ve­ka­yi
Na­me, s. 80 vd.; VAR­DAN, “Türk Fü­tu­hat Ta­ri­hi”, I/154-242.,
EL-HÜ­SEY­Nİ, Ah­bar-üd Dev­let-i Sel­çu­kiy­ye, s. 12 vd.; AZİ­Mİ,
YENİ TÜRKİYE 82/2016
ge­çir­di. Er-Taş, Şah-Me­li­ki Çağ­rı Bey’e tes­
lim et­ti ve der­hal ha­ya­tı­na son ve­ril­di (1043).88
Tuğ­rul Bey, Rey’e gel­dik­ten (10421043) üç-beş yıl için­de, et­raf­ta­ki hü­küm­dar­
lar ta­ra­fın­dan met­bu ta­nın­dı.94 Mâ­ve­râ­un­
nehr’den ge­len Oğuz­lar umu­mi­yet­le Bi­zans
ucu­na gön­de­ri­li­yor­lar­dı. İb­ra­him Yı­nal, bun­
la­rın ba­şın­da Pa­sin ova­sın­da bir Bi­zans or­du­
su­na kar­şı par­lak bir za­fer ka­zan­dı (1048).
Bu ba­şa­rı üze­ri­ne Bi­zans im­pa­ra­to­ru İs­tan­
bul’da IX. yüz­yıl­da in­şa edil­miş olan câ­mii
ta­mir et­ti­re­rek ora­da Tuğ­rul Beğ adı­na hut­be
okut­tu, fa­kat ver­gi ver­me­yi ka­bul et­me­di­ğin­
den ba­rış ya­pı­la­ma­dı.95
YENİ TÜRKİYE 82/2016
180
1055 yı­lın­da Tuğ­rul Beğ ha­lî­fe­nin ıs­rar­
lı da­ve­ti üze­ri­ne Bağ­dad’a ha­re­ket et­ti. Tuğ­
rul Beğ câ­zip va­ad­ler­de bu­lun­ma­sı­na rağ­men
Bağ­dad’ta­ki Türk as­ker­le­ri onun ge­li­şi­ni hoş
kar­şı­la­ma­dı­lar ve bu­nu açık­ça gös­ter­di­ler.
Bu­nun se­be­bi, var­lık­la­rı­nın so­na ere­ce­ği kor­
ku­su idi. Bu Türk as­ker­le­ri­nin ba­şın­da Ars­lan
ul Be­sâ­si­ri var­dı. Ars­lan sa­hip ol­du­ğu ba­zı
me­zi­yet­ler ile ba­şın­da bu­lun­du­ğu Türk­ler ve
Bağ­dad’ın avam hal­kı ta­ra­fın­dan se­vi­li­yor­du.
Bir müd­det­ten be­ri Ars­lan ul-Be­sâ­si­ri’nin
ha­lî­fe ile ara­la­rı açık­tı. Hat­ta Ars­lan’ın ha­lî­fe­
yi ya­ka­la­yıp, Bağ­dad ve Irak’ın di­ğer yer­le­rin­
de hut­be­yi Mı­sır Fa­tî­mi ha­lî­fe­si adı­na oku­ta­
ca­ğı söy­le­ni­yor­du. Ha­lî­fe­nin Tuğ­rul Be­ği
da­vet et­me­si de bu ha­di­se ile il­gi­li idi.96
Tuğ­rul Beğ ka­la­ba­lık bir or­du­nun
ba­şın­da Bağ­dad’a gel­di. Ars­lan ul Be­sâ­sî­ri,
Türk­le­rin ço­ğu ile ev­vel­ce Bağ­dat’tan çı­ka­
rak Rah­be’ye git­miş ve Mı­sır’da­ki Fâ­ti­mi
ha­lî­fe­si­nin ta­raf­tar­lı­ğı­nı güt­me­ye baş­la­mış­tı.
Bağ­dad’da ka­lan Türk­ler ile Dey­lem­li­ler,
Oğuz­la­rın gel­me­si üze­ri­ne bü­yük en­di­şe­ye
ka­pıl­dı­lar ve Oğuz­lar­la mü­ca­de­le­ye baş­la­dı­
lar. Bu­nun üze­ri­ne Oğuz­lar bun­la­rın üze­ri­
ne yü­rü­yüp ço­ğu­nu ye­nil­gi­ye uğ­rat­tı­lar. Tuğ­
rul Beğ Bü­vey­hi hü­küm­da­rı el-Me­lik-ur-ra­
him’i ya­ka­la­ya­rak ül­ke­sin­de­ki bir ka­le­ye
gön­der­di. Böy­le­ce iki yüz­yıl­dan be­ri de­vam
eden Dey­lem­li Bü­veyh-oğul­la­rı’nın dev­le­ti
so­na er­di. Tuğ­rul Beğ Bağ­dad’da bir sa­ray
ve onun ya­nın­da emir­le­ri­ne mah­sus ko­nak­
lar, as­ker­ler için kış­la­lar ve bir ca­mi yap­tır­dı.
Ken­di­si, emir­le­ri ve as­ker­le­ri ora­da otur­du­
lar. Tuğ­rul Beğ, ha­lî­fe­nin ar­ma­ğan et­ti­ği bir
taht üze­rin­de otu­ra­rak ku­man­dan­la­rı­nı,
dev­let adam­la­rı­nı ve zi­ya­ret­çi­le­ri­ni bu­ra­da
ka­bul edi­yor­du. Bu es­na­da Tuğ­rul Beğ’in
Ars­lan üze­ri­ne gön­der­di­ği am­ca­sı oğ­lu
Ku­tal­mış Mu­sul ci­va­rın­da mağ­lup ol­du.
Bu­nun üze­ri­ne Tuğ­rul Beğ Nu­say­bin’e
ka­dar iler­le­di ve Sin­car’ı tah­rip et­tir­di. Çün­
kü, bu­ra­nın hal­kı Ku­tal­mış’a kar­şı ita­at­siz­
lik­te bu­lun­muş­lar­dı. Tuğ­rul Beğ, Mu­sul’u
İb­ra­him Yı­nal’a ver­di ve ken­di­si­de Bağ­dat’a
dön­dü. Tuğ­rul Beğ Ha­li­fe ile bir gö­rüş­me
yap­tı. Ha­li­fe Sel­çuk­lu hü­küm­da­rı­na üst üs­te
7 hil’at giy­dir­di ki bu, 7 ik­li­min ken­di­si­ne
tev­ci­hi de­mek­ti. Ha­lî­fe ay­rı­ca Tuğ­rul Beğ’e
do­ğu­nun ve ba­tı­nın hü­küm­da­rı “Me­lik
ul-maş­rik ve’l-mağ­rib” un­va­nı ile hi­tap et­ti ve
bu­nu ifa­de et­mek üze­re ay­rı­ca iki kı­lıç
ku­şat­tı. Bu, İs­lâm ale­mi­nin cis­ma­ni ha­ki­mi­
ye­ti­nin, Türk hü­küm­da­rı­na ve­ril­me­si idi ki,
o za­ma­na ka­dar böy­le bir uy­gu­la­ma hiç kim­
se­ye ya­pıl­ma­mış­tı. Fa­kat bu sı­ra­da üzü­cü bir
ha­ber gel­di. Bu­na gö­re Mu­sul’dan He­ma­
dan’a dö­nen İb­ra­him Yı­nal, Oğuz­la­rın
mü­him bir kıs­mı­nı et­ra­fı­na top­la­ya­rak is­yan
bay­ra­ğı­nı kal­dır­mış­tı. İb­ra­him Yı­nal, da­ha
ön­ce de (1049-1050) ağa­be­yi­ne kar­şı ayak­
lan­mış, fa­kat Tuğ­rul Beğ onu te­dip et­tik­ten
son­ra af­fet­miş­ti. İb­ra­him Yı­nal’ın ikin­ci
de­fa is­yan te­şeb­bü­sün­de Oğuz­la­rın kış­kırt­
ma­sı en bü­yük et­ken idi. Bu Oğuz­la­rın
bü­yük bir kıs­mı Tuğ­rul Beğ’in son za­man­lar­
da ken­di­le­ri­ne kar­şı olan tu­tu­mun­dan şi­ka­
yet­çi idi­ler. Ger­çek­ten Tuğ­rul Beğ, ida­re­si
al­tın­da­ki ele ga­ni­met te­min et­mek­le mü­kel­
lef bir baş­buğ ol­mak du­ru­mun­dan git­tik­çe
uzak­la­şı­yor, Gaz­ne­li sul­tan­la­rı gi­bi, has­sa
or­du­su Mem­lûk­ler­den ve mül­ki me­mur­la­rı
da İran­lı­lar­dan mü­te­şek­kil bir dev­le­tin
hü­küm­da­rı vas­fı­nı alı­yor­du. Teş­vik­çi­ler­den
Azi­mi Ta­ri­hi, (Çev. A. Se­vim), An­ka­ra 1989, s. 8-9 vd., CLA­UDE,
C., Türk­le­rin Ana­do­lu’ya İlk Gi­ri­şi (XI. Yy. İkin­ci Ya­rı­sı) (Çev. Y.
Yü­cel-B. Ye­di­yıl­dız), An­ka­ra 1992, s. 6 vd., YI­NANÇ, M. H.,
Sel­çuk­lu­lar Dev­ri, s. 39-44, SÜ­MER, F. Oğuz­lar, s. 89.
(94)TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 81 vd.; SÜ­MER, F.,
Oğuz­lar, s. 89.
(95)TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 81 v. d., YI­NANÇ,
M. H., Sel­çuk­lu­lar Dev­ri, s. 46 v. d., CLA­UDE, C., Türk­le­rin Ana­
do­lu’ya İlk Gi­ri­şi (XI. Yy. İkin­ci Ya­rı­sı), s. 10)v. d.
(96)TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 91-92.; SÜ­MER, F.,
Oğuz­lar, s. 89.
Tuğ­rul Bey, kar­de­şi­nin is­ya­nı­nı öğ­re­nir
öğ­ren­mez sür’at­le İran’a git­ti. İb­ra­him Yı­nal
onu He­ma­dan’da ku­şat­tı. Tuğ­rul Beğ bir fır­
sa­tı­nı bu­la­rak ken­di­si­ni dev­let mer­ke­zi Rey’e
ata­bil­di ise de, ora­da da sı­kı bir mu­ha­sa­ra
al­tı­na alın­dı. Tuğ­rul Bey pek müş­kil bir
du­rum­da kal­mış­tı. Ni­ha­yet yar­dı­ma gel­me­le­
ri için Çağ­rı Beğ’in oğul­la­rı olan ye­ğen­le­ri­ne
ha­ber gön­der­di. Baş­ta Alp-Ars­lan, Kir­man
me­li­ki Ka­ra-Ars­lan Beğ un­van­lı Ka­vurd ve
Yâ­ku­ti, as­ker­le­ri ile yar­dı­ma koş­tu­lar. Rey
ci­va­rın­da ya­pı­lan sa­vaş­ta İb­ra­him Yı­nal ye­ni­
le­rek esir düş­tü. Tuğ­rul Beğ bu se­fer kar­de­şi­
ni af­fet­me­di. Çün­kü, ken­di­si­ne sı­kın­tı ve
ız­dı­rap­lı gün­ler ya­şat­mış­tı. İb­ra­him Yı­nal,
Türk­ler­de asil kim­se­le­rin kan­la­rı­nın dö­kül­
me­me­si ge­le­ne­ği­ne98 uyu­la­rak ya­yı­nın ki­ri­şi
ile bo­ğul­du. İb­ra­him’in kar­de­şi Er-Taş’ın
oğul­la­rın­dan iki­si de öl­dü­rül­dü­ler (1059).99
İb­ra­him Yı­nal, “Yı­nal­lı” de­ni­len Oğuz bö­lü­
ğü­nün ba­şın­da, Sel­çuk­lu Dev­le­ti­’nin ku­ru­lu­
şun­da eme­ği geç­miş ve Tuğ­rul Beğ’in ba­tı­da­
ki ba­şa­rı­la­rın­da önem­li hiz­met­ler ver­miş
bi­riy­di. Oğuz­lar’ın Tuğ­rul Beğ’e kız­gın­lı­ğı ve
sal­ta­nat hır­sı onu hiç de la­yık ol­ma­dı­ğı bu
âkı­be­te gö­tür­dü.100
İki kar­deş ara­sın­da­ki bu mü­ca­de­le
es­na­sın­da Ars­lan ul-Be­sâ­si­ri de ya­nın­da­ki
Türk­ler ve Arab­lar ile Bağ­dad’a gir­miş, ha­lî­
fe, sa­ra­yı­nı yağ­ma­lan­dık­tan son­ra, ya­ka­la­nıp
çö­le gö­tü­rül­müş­tü. Bağ­dad’ta ve Irak’ın
di­ğer ba­zı yer­le­rin­de ilk ve son de­fa ola­rak
Mı­sır ha­lî­fe­si adı­na hut­be okun­du. Tuğ­rul
Beğ, ağa­be­yi Çağ­rı Beğ’in ölü­mü üze­ri­ne
(1060) Irak’a yö­nel­di. Ha­li­fe, ma­ka­mı­na ia­de
edil­di ve Ars­lan da or­ta­dan kal­dı­rı­la­rak
Irak’ın iş­le­ri dü­ze­ne so­kul­du. Bir müd­det
son­ra Tuğ­rul Bey Ha­li­fe’nin kı­zı ile ev­len­me
ar­zu­su­nu ha­li­fe­ye bil­dir­di. Ha­li­fe el-Kâ­im
Bi­em­ril­lah, Tuğ­rul Beğ’in bu is­te­ği­ne olum­lu
ce­vap ver­di. Tuğ­rul Beğ bu sı­ra­da 70 ya­şın­da
bu­lu­nu­yor­du. Bağ­dat’ta muh­te­şem bir dü­ğün
ya­pıl­dı. Ha­li­fe kı­zı­nın ay­rıl­ma­sın­dan ke­der
için­de iken, Sel­çuk­lu hü­küm­da­rı­nın sa­ra­yın­
da Türk­çe şar­kı­lar söy­le­ni­yor ve Tuğ­rul Beğ
yet­miş ya­şın­da ol­ma­sı­na rağ­men Türk ge­le­
ne­ğin­ce, beğ­le­ri ile bir­lik­te mil­li oyun oy­nu­
yor­du. Gaz­ne­li Me­su’ud’un 25-30 yıl ön­ce
bir çöl ka­sa­bı­nı çok gör­dü­ğü bu Oğuz be­yi
şim­di İs­lâm dün­ya­sı­nın en bü­yük hü­küm­da­rı
ve ha­li­fe­nin gü­ve­yi­si ol­muş­tu. Fa­kat Tuğ­rul
Beğ’in bu se­vinç­li ve mut­lu gün­le­ri çok uzun
sür­me­di. Dü­ğün­den bir müd­det son­ra es­ki
has­ta­lı­ğı tek­rar baş­gös­ter­di. Böy­le ol­du­ğu
hal­de, Bağ­dad’a ge­li­şin­den yak­la­şık iki ay
son­ra, has­ta­lı­ğı geç­me­den ül­ke­si­ne dön­dü.
Onun böy­le bir du­rum­da iken Bağ­dad’dan
ay­rıl­ma­sı, ül­ke­sin­de önem­li bir ha­di­se­nin çık­
mış ol­ma­sı ile il­gi­li idi. Bu ise Ku­tal­mış’ın
is­ya­nı­dır. Fil­ha­ki­ka Tuğ­rul Beğ’in ve­zi­ri Amid
ul-mülk Kün­dü­ri’nin Ku­tal­mış’ı Dam­ğan
ya­kı­nın­da­ki Gird-Kuh ka­le­sin­de ku­şat­tı­ğı­nı
bi­li­yo­ruz. Bu es­na­da, dü­ğün­den ye­di ay son­ra
Tuğ­rul Beğ, Rey’de ve­fat et­ti (4 Ey­lül 1063)
ve ora­da gö­mül­dü.101
Tuğ­rul Beğ, di­ra­yet­li, doğ­ru söz­lü, iyi
kalb­li, yu­mu­şak huy­lu mer­ha­met­li, merd,
ce­sur ve cö­mert bir in­san­dı.102
181
Tuğ­rul Beğ, kar­de­şi Çağ­rı Beğ ile bir­
lik­te Oğuz Türk­le­ri­ni­nin ta­ri­hi­ne yön ver­miş
bü­yük bir şah­si­yet­tir. Ağa­be­yi ile bir­lik­te
bü­yük gay­ret­le­ri sar­fe­de­rek ya­ban­cı bir ül­ke­
de bir dev­let kur­ma­la­rı ve bu dev­le­tin sı­nır­la­
rı­nın Bi­zans im­pa­ra­tor­lu­ğu­na ka­dar gö­tü­rül­
me­si, Ana­do­lu’nun fet­hi­ni ve Oğuz Türk­le­
ri’nin bu ül­ke­yi yurd edin­me­le­ri­ni sağ­la­mış­tır.
Ku­ru­lan bü­yük dev­let ken­di­si ile ağa­be­yi­nin
ese­ri­dir. On­lar ol­ma­sa idi, ida­re et­tik­le­ri
(97)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, IX/422-430; TU­RAN, O.,
Sel­çuk­lu­lar ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 94-100, SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s.
90, KA­FE­SOĞ­LU, İ., Sel­çuk­lu­lar ta­ri­hi, s. 36.
(98)KÖP­RÜ­LÜ, F., “Türk ve Mo­ğol sü­la­le­le­rin­de Ha­ne­dan Aza­sı­nın
İda­mın­da Kan Dök­me Mem­nu­ni­ye­ti” Türk Hu­kuk Ta­ri­hi Der­gi­si,
An­ka­ra 1944, I/1-9; İB­NÜL ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, IX/489490.
(99)YI­NANÇ M. H., Sel­çuk­lu­lar Dev­ri, s. 47-49; BROS­SET, M.,
His­to­rie de la Ge­or­gie, I. /327, -329, EL-HÜ­SEY­Nİ, Ah­bar-üd
Dev­let-üs Sel­çu­kiy­ye, s. 14; RA­VEN­Dİ, Ra­hat-üs Sü­dur ve Ayet-üs
Sü­rur, I/107 v. d.; TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M., s.
94-100; SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 90.
(100)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 91.
(101)BROS­SET, M, His­to­ire De La Ge­or­gia, I/323 vd.; TU­RAN, O.,
Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 95-102; AK­SA­RA­Yİ, Mü­sa­me­rat
al-Ah­yar, s. 109 vd.; YI­NANÇ, M. H, Sel­çuk­lu­lar Dev­ri s. 53-56
vd.; SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 91; EBUL FA­RAÇ, Abul Fa­raç Ta­ri­
hi, s. 215; İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, X/40-43.
(102)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, X/42-43.
YENİ TÜRKİYE 82/2016
bi­ri­nin de Ars­lan ul-be­sâ­si­ri ol­du­ğu bi­li­ni­
yor­du.97
Oğuz kü­me­si, Uz­lar, Irak Oğuz­la­rı ve Sul­tan
San­car’ı ye­nen Oğuz­lar gi­bi da­ğı­lıp gi­de­cek­
ler­di.
Tuğ­rul Be­ğin va­si­ye­ti üze­ri­ne ve­zi­ri,
ağa­be­yi­nin oğul­la­rın­dan Sü­ley­man’ı hü­küm­
dar yap­mış ise de ku­man­dan­lar ve as­ker­le­rin
is­te­ği üze­ri­ne ağa­be­yin di­ğer oğ­lu, Ho­ra­san
hü­küm­da­rı Alp-Ars­lan ona ha­lef ol­muş­tur.
Fa­kat Gird-Kuh ka­le­sin­de bu­lu­nan Ars­lan
Yab­gu’nun oğ­lu Ku­tal­mış, ba­şı­na Türk­men­le­
ri top­la­ya­rak onun kar­şı­sı­na çık­mış­tı. Ya­pı­lan
sa­vaş­ta Ku­tal­mış ye­nil­di ve sa­vaş mey­da­nı­na
ya­kın bir yer­de ölü bu­lun­du. Alp-Ars­lan, tut­
sak alı­nan Ku­tal­mış’ın kar­de­şi Re­sul Ti­gin ve
oğ­lu Man­sur ile Türk­men bey­le­ri­ni öl­dürt­
mek is­te­di ise de ve­zir Ni­zam ul-Mülk bu­na
en­gel ol­du.103
YENİ TÜRKİYE 82/2016
182
Alp-Ars­lan 1064’de Do­ğu-Ana­do­lu ve
Gür­cis­tan’a bir se­fer yap­tık­tan son­ra, 10651066 yı­lın­da Üst-Yurd ve Man­gış­lak ta­raf­la­rı­
na git­ti. An­la­şıl­dı­ğı­na gö­re, Man­gış­lak ile Aral
gö­lü ara­sın­da ka­la­ba­lık sa­yı­da bir Türk­men
kü­me­si ya­şı­yor­du ve bun­la­rın ba­şın­da Ça­rığ
ad­lı bir bey bu­lu­nu­yor­du. Bun­lar Kıp­çak­lar
ile ka­rış­mış bir hal­de idi­ler; ya­ni on­lar ile bir
ara­da ya­şı­yor­lar­dı. Türk­men­ler, Ha­ri­zim-İtil
boy­la­rı ara­sın­da­ki çok iş­lek ti­ca­ret yo­lun­dan
ge­çen ker­van­la­rı vu­ru­yor­lar­dı. Alp-Ars­lan’ın
bu se­fe­ri yap­ma­sın­da­ki mak­sat da, on­la­rın bu
te­ca­vüz­le­ri­ni ön­le­ye­rek bu önem­li ti­ca­ret
yo­lu­nu tek­rar aç­mak idi. Alp-Ars­lan,
Ha­rizm’in mer­ke­zi Gür­genç’ten çı­ka­rak
Ça­rığ’ın bu­lun­du­ğu ye­re gel­di. Ça­rığ as­ke­ri­
nin çok­lu­ğu­na gü­ve­nip kar­şı koy­ma­ğa ça­lış­tı
ise de boz­ğu­na uğ­ra­dı. Türk­men­ler, ço­luk
ço­cuk­la­rı­nı, ve da­var­la­rı­nı bı­ra­ka­rak Man­gış­
lak’a kaç­tı­lar. Bu­ra­da Kaf­şut ad­lı bir bey var­
dı (Türk­men be­yi). Kaf­şut, Alp-Ars­lan’ın
el­çi­si­ne çok iyi mu­ame­le et­ti­ği için onun
ül­ke­si­ne gi­ril­me­ye­rek Ha­rizm’e dö­nül­dü.
Alp-Ars­lan, bu­ra­dan Sey­hun kı­yı­sın­da­ki
Cend şeh­ri­ne uzan­dı. Bu­nun da ga­ye­si sa­de­
ce bü­yük de­de­si Sel­çuk’un kab­ri­ni zi­ya­ret
et­mek­ti. Şeh­rin ha­ki­mi Cend Han an­ne­si­ni
gön­de­re­rek bağ­lı­lı­ğı­nı bil­dir­di. De­de­si­nin
kab­ri­ni zi­ya­ret eden Alp-Ars­lan, bu­ra­dan tek­
rar Ha­rizm’e, ora­dan da Ho­ra­san’a dön­dü.104
Alp-Ars­lan’ın al­tı ay ka­dar de­vam eden bu
se­fer­le­ri ana yurt­ta kal­mış olan Oğuz­lar­da
Sel­çuk­lu ül­ke­si­ne göç et­mek ar­zu­su­nu doğ­
ru­muş­tur.105
Alp-Ars­lan dev­rin­de, Bi­zans top­rak­la­
rı­na ya­pı­lan akın­lar sık­laş­mış­tı. 1070 yı­lın­da
Alp-Ars­la­n’a Fa­ti­mi ha­li­fe­si­nin ve­zi­ri, Mı­sı­r ’ı
tes­lim ede­ce­ği­ni bil­di­re­rek Sel­çuk­lu hü­küm­
da­rı­nı bu ül­ke­ye gel­me­ye teş­vik edi­yor­du.
Bu­nun üze­ri­ne Alp-Ars­lan Di­yar­be­kir üze­rin­
den Su­ri­ye’ye git­ti. Bu­nu ha­ber alan Ha­leb
hü­küm­da­rı Mir­das-oğ­lu Mah­mud, Ha­leb
ka­dı­sı­nı Sul­ta­nı kar­şı­la­ma­ya gön­der­di. AlpArs­lan Ha­leb önü­ne gel­di­ğin­de Şeh­rin hâ­ki­
mi Mir­das-oğ­lu Mah­mud, kor­ku­sun­dan Sul­
tan’ın hu­zu­ru­na ge­le­me­di­ği için Ha­leb bir
müd­det mu­ha­sa­ra edil­di. Güç bir du­ru­ma
dü­şen Mir­das-oğ­lu so­nun­da Oğuz­lar gi­bi
gi­yi­ne­rek ya­ni Oğuz kı­lı­ğı­na gi­rip Alp-Ars­
lan’ın ka­tı­na gel­di; af­fa na­il olup, Ha­leb yi­ne
ken­di­si­ne ve­ril­di. Alp-Ars­lan bu­ra­dan
Di­maşk’a (Şam) doğ­ru ha­re­ket et­miş iken,
Bi­zans im­pa­ra­to­ru Ro­ma­nos Di­oge­nes’in
mu­az­zam bir or­du ile se­fe­re çık­tı­ğı ha­be­ri
gel­di. Bu­nun üze­ri­ne Alp-Ars­lan im­pa­ra­to­ru
kar­şı­la­mak için sü­rat­le ge­ri dön­dü. İki
hü­küm­dar 1071 de Ma­laz­gird’te kar­şı­laş­tı­lar.
Alp-Ars­lan Türk Sa­vaş usul­le­rin­den bi­ri­ni
tat­bik ede­rek Bi­zans or­du­su­nu gö­rül­me­miş
bir ye­nil­gi­ye uğ­rat­tı. Sa­vaş es­na­sın­da Bi­zans
or­du­sun­da bu­lu­nan Pe­çe­nek­le­rin ve Oğuz­la­
rın (Uz=Guzz), bir kıs­mı soy­daş­la­rı­nın ta­ra­
fı­na geç­ti­ler.106 Bu geç­me­de, mil­li­yet duy­gu­
su­nun se­bep ol­du­ğu bir ger­çek­tir.
Ma­laz­gird Sa­va­şı Ana­do­lu’nun Türk­
ler ta­ra­fın­dan fet­hi­ni sağ­la­mış ve bu­ra­sı
(103)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, X/43-44; RA­VEN­Dİ, Ra­hat-üs
Sü­dur ve Ayet-üs Sü­rur, s. 113-116; EL-HÜ­SEY­Nİ, Ah­bar-üd
Dev­let-üs Sel­çu­kiy­ye, s. 24 vd.; TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve
T. İ. M., s. 103-105.; SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 92.
(104)SÜ­MER, F, Oğuz­lar, s. 93; TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T.
İ. M., s. 115.
(105)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 93.
(106)EL-HÜ­SEY­Nİ, Ah­bar-üd Dev­let-üs Sel­çu­kiy­ye, s. 45 vd; İBN
ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, X/70-74; TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar
Ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 125-147; SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 93; M. Y.
YI­NANÇ, Sel­çuk­lu­lar Dev­ri, s. 71.; KA­FE­SOĞ­LU, İ. “Ma­laz­gird
Mu­ha­re­be­si”, İ. A, VII/242-248.; ABU’L FA­RAÇ, Abul Fa­raç
Ta­ri­hi, s. 220,; TU­RAN, O., Türk Ci­han Ha­ki­mi­ye­ti Mef­kü­re­si
Ta­ri­hi, s. 78.
Alp-Ars­lan’ın oğ­lu Me­lik-Şah Dev­ri
(1072-1092) Sel­çuk­lu İm­pa­ra­tor­lu­ğu’nun en
faz­la ge­niş­le­di­ği bir de­vir­dir. Sel­çuk­lu hu­dut­
la­rı bu de­vir­de Ada­lar De­ni­zi kı­yı­la­rın­dan
Cey­hun’a ka­dar uza­nı­yor­du; Ka­ra­han­lı­lar ve
Gaz­ne­li­ler de im­pa­ra­tor­lu­ğa ta­bi bu­lu­nu­yor­
du. Bu de­vir­de, bil­has­sa Ku­tal­mış’un oğ­lu
(Man­sûr ve Sü­ley­man) ile bir­çok Oğuz be­yi
Ana­do­lu’nun fet­hi­ne gi­ri­şe­rek 10 yıl için­de
bu ül­ke­nin Ada­lar De­ni­zi ve Bo­ğa­zi­çi’ne
ka­dar fe­tih ha­re­ket­le­ri­ni sür­dür­dü­ler.
Alp Ars­lan önün­den Su­ri­ye’ye ka­çan
Yav­gı­lı Türk­men­le­rin108 Kı­nık bo­yun­dan
At­sız-Beğ’in ida­re­sin­de 1070’ten iti­ba­ren,
Ku­düs’ü Mı­sır­lı­lar­dan feth ede­rek ora­da bir
Türk­men bey­li­ği kur­ma fa­ali­ye­tin­de idi­ler.
Bu Türk­men kit­le­le­ri­nin bir kıs­mı he­nüz
Azer­bay­can’da bu­lu­nu­yor­du. Bu mü­na­se­bet­
le Me­lik­şah 1075 yı­lın­da bu ta­ra­fa ha­re­ket
et­miş Ar­ran ve Ab­haz mem­le­ket­le­ri­ne var­dı­ğı
za­man Bi­zans el­çi­si de ağır he­di­ye­ler ile Sul­
tan’a gel­miş­ti. Bu, Bi­zans İm­pa­ra­tor­lo­ğu’nun
1074 Ha­zi­ra­n’ın­da Ha­lî­fe­nin Sul­tan nez­din­
de yap­ma­sı­nı is­te­di­ği sulh te­şeb­bü­sü­nün
müs­bet kar­şı­lan­ma­sı, Sü­ley­man Şah’ın Ana­
do­lu’da gi­riş­ti­ği fe­tih­le­ri ve An­tal­ya, Kon­
ya’dan son­ra ni­ha­yet 1075 İz­nik’te yer­leş­me­
siy­le ne­ti­ce­le­nen iler­le­me­si ile il­gi­li idi.109
Yav­gu­lu­la­rın Ana­do­lu’ya çe­kil­miş
ol­ma­la­rı Me­lik­şah’ın Kaf­kas­ya iş­le­riy­le meş­
gul ol­ma­sı­nı sağ­la­dı. Me­lik­şah, 1076 baş­la­
rın­da Ar­ran ve Şir­van eya­let­le­ri­ni Ser­heng
Sav-Te­kin’e ik­ta et­miş ve bu­ra­lar­da Su­tan’dan
son­ra onun adı hut­be­ler­de okun­muş­tur. Bu
su­ret­le Türk­ler Ar­ran böl­ge­si­nin bü­tün ova­la­
rın­da, dağ, na­hi­ye ve ka­le­le­rin­de yer­leş­ti­
ler.110 Sav-Te­kin, Ar­ran’da­ki Türk kuv­vet­le­ri­
ni top­la­ya­rak, Gür­cü­ler­le ye­ni­den mu­ha­re­be­
le­re baş­la­dı.
Sul­tan Me­lik­şah, ba­ba­sı Alp Ars­lan’ın
bü­yük zor­luk­lar­la ve bin­ler­ce Türk ev­la­dı­nın
kan­la­rı kar­şı­lı­ğın­da alı­nan Kür ve Aras boy­la­
rın­da, Bi­zans’ın ha­ki­mi­yet ara­yış­la­rı içe­ri­sin­
de bu­lun­ma­sı üze­ri­ne; 1080 yı­lı baş­la­rın­da
Sel­çuk­lu baş­buğ­la­rın­dan Emir Ah­me­di
mü­him bir or­du ile Ar­ran’a gön­der­di.111 Gen­
ce, Di­vin ve Ani’de­ki Şed­dâd­lı kuv­vet­le­ri­ni
de em­ri­ne olan Emir Ah­med, Ku­vel ka­le­sin­
de Gi­or­gi II’nin or­du­su­nu müt­hiş bir mağ­lu­
bi­ye­te uğ­rat­tı (1080). Ku­vel/Kol za­fe­ri üze­ri­
ne Sel­çuk­lu­lar Kür ve Ço­ruh boy­la­rı­nı ta­ma­
mıy­la ele ge­çir­di­ler.112
Ka­za­nı­lan bu za­fer­den bü­yük ga­ni­met­
le ge­ri­ye dö­nen Emir Ah­med ve ma­iy­ye­tin­de­
ki di­ğer bey­ler Ar­ran’a dö­ner­ken, Emir
Ah­med; Ebu-Ya­kup ve İsa-Bö­ri ad­lı Türk­
men bey­le­rin­den, Kür, Ço­ruh ve Pa­şa ır­mak­
la­rı boy­la­rı­na yer­leş­me­le­ri­ni ve bu­ra­la­rı Türk­
leş­ti­ril­me­le­ri­ni is­te­di. Emir Ah­med’in bu
is­te­ği bu Türk­men bey­le­ri ta­ra­fın­dan ger­çek­
leş­ti­ril­di (1080). Türk­men boy­la­rı bu böl­ge­
nin Türk­leş­ti­ril­me­si için 1081’de Mu­gan’da­ki
kış­lık­la­rın­dan tek­rar böl­ge­ye akın­lar­da
bu­lun­muş­lar ve Ka­ra­de­niz böl­ge­si­ne ka­dar
iler­le­miş­ler­dir.113
183
Me­lik­şah, 1078’de kar­de­şi Tu­tuş’u
Su­ri­ye’ye ve Emir Por­suk’u da Ana­do­lu’ya
gön­de­re­rek Ku­tal­mış oğul­la­rı ve At­sız ta­ra­
fın­dan ku­ru­lan Türk­men (Kı­nık) dev­le­ti­ni
ita­at al­tı­na al­mak is­te­miş­tir. Me­lik­şah Azer­
bay­can’da Gen­ce ve Ber­de’de ika­met eden
Tu­tuş’u ken­di­si­ne ik­ta et­ti­ği, Su­ri­ye’ye gön­
de­rir­ken, di­ğer Türk­men bey­le­ri­nin de ona
il­ti­hak et­me­le­ri em­ri­ni ver­miş­tir. 1078(107)TO­GAN, Z. V., Umu­mi Türk Ta­ri­hi­ne Gi­riş, s. 202; TU­RAN, O.,
Sel­çuk­lu­lar ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 145-151; EL-HÜ­SEY­Nİ, Ah­barüd Dev­let-üs Sel­çu­kiy­ye, s. 53-55; RA­VEN­Dİ, Ra­hat-üs sü­dur ve
Ayet-üs sü­rur, I/120-121.; SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 93; ABUL
FA­RAÇ, Abul Fa­raç Ta­ri­hi, s. 223-224 vd; İB­NÜL ESİR, El-Ka­
mil fit Ta­rih, X/78-80.
(108)İB­NÜ’L ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, X/98-99, 100-103; TU­RAN,
O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M., s. 128-131, 154.
(109)EL HÜ­SEY­Nİ, Ah­bar-üd Dev­let-üs Sel­çu­kiy­ye, s. 43.
(110)BROS­SET, M., His­to­ire de la Ge­or­gie, 343-345.
(111)HEY’ET, Azer­bay­can Ta­ri­hi, Ba­kü, 1994, s. 291.
(112)YI­NANÇ, M. H., Sel­çuk­lu­lar Dev­ri, s. 111; KA­FE­SOĞ­LU, İb­ra­
him, “Me­lik­şah” İ. A., VII/671, KA­FE­SOĞ­LU, İ., Sul­tan Me­lik­
şah Dev­rin­de Bü­yük sel­çuk­lu İm­pa­ra­tor­lu­ğu Ta­ri­hi, s. 114;
CA­HEN, C., “Türk­le­rin Ana­do­lu­ya İlk Gi­ri­şi”, s. 41.
(113)YI­NANÇ, M. H., Sel­çuk­lu­lar Dev­ri, s. 112; TO­GAN, A. Z. V.
“Azer­bay­can”, İ. A., II/101, TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Za­ma­nın­da
Tür­ki­ye, s. 38; HEY’ET, İs­to­ri­ya Azer­bayd­ja­na, s. 18; HEY’ET,
Azer­bay­can Ta­ri­hi, Ba­kü 1994, s. 291; İBN-ÜL-ESİR, El-Ka­mil
fit Ta­rih, X/154-155.
YENİ TÜRKİYE 82/2016
Oğuz Türk­le­ri­nin yur­du ol­muş­tur. Alp-Ars­
lan er­te­si yıl do­ğu­da, Cey­hun ta­raf­la­rın­da
bek­len­me­yen bir ölü­mün kur­ba­nı ol­du
(1072).107
1079’da Tu­tuş Ha­leb ka­le­sin­den çı­kıp dö­ner­
ken Fi­lis­tin’den son­ra Şam’ı fet­he­den At­sız’a
yar­dı­ma git­miş­tir. Bi­la­ha­re At­sız’ı ber­ta­raf
eden Tu­tuş, Şam’a yer­leş­ti ve Su­ri­ye Sel­çuk­lu
ida­re­si baş­la­dı.114
Sul­tan Me­lik­şah 1086 yı­lı baş­la­rın­da
bü­yük bir or­du ile tek­rar Kaf­kas­la­ra gel­di. Bu
se­fe­rin de her tür­lü mu­ha­le­fet ve mu­ka­ve­me­ti
ber­ta­raf ede­rek, Ka­ra­de­niz’e ka­dar akın­la­rı­nı
uzat­mış­tır. Sul­tan’ın bu se­fe­ri es­na­sın­da Gen­
ce uzun müd­det di­ren­miş­tir. Bu­ra­nın fet­hi
işi­ni Sul­tan, Emir Bo­zan’a ver­di. Bo­zan Gen­
ce’yi şid­det­li bir mu­ha­sa­ra­dan son­ra iş­gal et­ti
ve Fad­lûn’u esir et­ti. Gen­ce’nin alın­ma­sıy­la,
böl­ge doğ­ru­dan mer­ke­ze bağ­lan­dı.115
184
Sul­tan Me­lik­şah, Şeh­za­de Berk­ya­ruk
ye­ri­ne ken­di oğ­lu Mah­mud’u ve­li­ahd yap­
mak is­te­yen Ter­ken Ha­tun ile, Me­lik­şah’a
kır­gın bu­lu­nan ha­lî­fe el-Muk­te­di bil­lâh’ın
iş­bir­li­ği ne­ti­ce­sin­de ze­hir­le­ne­rek öl­dü­rül­dü
(1092). Me­lih­şah dev­ri, müs­lim ve gay­ri müs­
lim mü­el­lif­ler­ce bir ada­let ve yük­se­liş dev­ri
ola­rak va­sıf­lan­dı­rı­lır.116 Me­lik­şah’ın ölü­mü ile
bu par­lak de­vir ka­pa­na­cak, Sel­çuk­lu ai­le­si
ara­sın­da baş­la­yan ve yıl­lar­ca sü­re­cek sal­ta­nat
mü­ca­de­le­le­ri dev­le­ti yıp­ra­ta­cak­tı.
YENİ TÜRKİYE 82/2016
Sul­tan San­car Dö­ne­min­de Oğuz­lar
Oğuz­lar Ho­ra­sa­na gel­me­den ön­ce
Ma­ve­ra­ün­ne­hir­’de ya­şı­yor­lar ve Kar­luk­lar
gi­bi, Ka­ra­han­lı hü­küm­da­rı Mu­ham­med Ars­
lan Ha­nın (1101-1132) hiz­me­tin­de bu­lu­nu­
yor­lar­dı. Bun­la­rın Sey­hun boy­la­rın­dan Ma­ve­
ra­ün­ne­hi­r ’e in­me­le­ri, Kan­lı-Kıp­çak­la­rın sı­kış­
tır­ma­la­rı so­nu­cun­da mey­da­na gel­miş­ti. Bu
Oğuz­lar Üç-Ok ve Boz-Ok adıy­le iki ko­la
ay­rıl­mak­ta idi­ler. Üç-Ok­la­rın ba­şın­da Dad
Bey ün­van­lı, hı­zır oğ­lu İs­hak oğ­lu Tû­ti (Du­
du), Boz-Ok­la­rın ba­şın­da da Ab­dul­ha­mid
oğ­lu Kor­kut Bey var­dı. Oğuz­la­rın hiz­me­tin­de
bu­lun­duk­la­rı Ka­ra­han­lı hü­küm­dar­la­rı ile iyi
ge­çin­dik­le­ri an­la­şı­lı­yor.117
1122’de Çin’den ko­vu­lan Kı­tay­lar,
Mo­ğo­lis­tan’a git­mek ye­ri­ne, Türk ül­ke­si­ne
ge­lip kı­sa bir za­man­da, Ba­la­sa­gun mer­kez
ol­mak üze­re, kuv­vet­li bir dev­let kur­du­lar.
İs­lam ta­rih­le­rin­de, bun­la­ra Ka­ra-Hı­tay­lar
de­ni­lir. Kar­luk­lar, Ka­ra Hı­tay­lar nez­din­de,
ken­di­le­ri için kuv­vet­li bir ha­mi bul­du­lar.
1141 yı­lın­da Se­mer­kand ya­kı­nın­da­ki Kat­van
çö­lün­de Ka­ra-Hı­tay hü­küm­da­rı ile Sul­tan
San­car ara­sın­da ya­pı­lan sa­vaş­ta Ka­ra-Hı­tay
or­du­sun­da yer al­mış olan Kar­luk­lar, Sul­tan
San­car or­du­su­nun ağır bir şe­kil­de boz­gu­na
uğ­ra­ma­sın­da en önem­li et­ken ol­du­lar. Bu
sa­vaş so­nu­cun­da, Ma­ve­ra­ün­ne­hir’­de Ka­ra­
han­lı ha­ne­da­nı, Ka­ra-Hı­tay ha­ki­mi­ye­ti al­tı­na
gir­di­ği gi­bi, Kar­luk­lar da Ka­ra-Hı­tay­lar’ın
des­te­ği ile Oğuz­la­rı bu­ra­dan çı­kar­dı­lar.118
Oğuz­lar Belh’in do­ğu­sun­da­ki To­ha­ris­tan böl­
ge­si­ne ge­lip yurd tut­tu­lar.119
Oğuz­lar, Sel­çuk­lu Sul­ta­nı San­car ta­ra­
fın­dan dev­let hiz­me­ti­ne alın­ma­yıp, “ra­iy­yet”
(halk züm­re­sin­den) sa­yıl­dı­lar, ver­gi­le­ri San­
ca­r ’ın has­la­rı­na da­hil edil­di.120 Yu­kar­da söy­
len­di­ği gi­bi, Oğuz­lar, Üç-Ok ve Boz-Ok
ad­la­rı ile iki ko­la ay­rı­lı­yor­lar­dı. Üç-Ok­la­rın
ba­şın­da (Tu­tu=Du­du ku­şu), Boz-Ok­la­rın­da­
kin­de de Kor­kut Bey var­dı. Bu kol bey­le­rin­
den son­ra, Di­nar, Bah­ti­yar, Ars­lan, Ça­kır ve
Mah­mud gi­bi boy bey­le­ri ge­li­yor­du. Bun­lar­
dan baş­ka, Kor­kut’un kar­de­şi Mu­ham­med,
San­car, Da­vud ve Sel­me­ne­ci gi­bi bey­le­rin
ol­du­ğu­nu da bi­li­yo­ruz. Kay­nak­lar­da bu bey­
le­rin var­lık­lı in­san­lar ol­duk­la­rı be­lir­til­mek­te­
dir.121
San­car’ın, Belh va­li­si Kı­mac, Oğuz­la­rın
ken­di ida­re böl­ge­sin­den çı­kıp git­me­le­ri­ni is­te­
di. Oğuz­lar onun bu is­te­ği­ni ye­ri­ne ge­tir­me­di­
ler. Oğuz­lar, Kı­mac’ın ani bir hü­cu­mu kar­şı­
(114)TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi, s. 156.; Ay­rın­tı­lı Bil­gi İçin Bkz.;
SE­VİM, A., Su­ri­ye Fi­lis­tin Sel­çuk­lu Dev­le­ti Ta­ri­hi, An­ka­ra, 1989.
(115)EL-HÜ­SEY­Nİ, Ah­bar-üd Dev­let-üs Sel­çu­kiy­ye, s. 44-45; KA­FE­
SOĞ­LU, İ., Sul­tan Me­lik­şah Dev­rin­de Bü­yük Sel­çuk­lu İm­pa­ra­tor­
lu­ğu Ta­ri­hi, s. 116; VAR­DAN, “Türk Fü­tu­ha­tı Ta­rih”, s. 182.;
UR­FA­LI MA­TE­OS, Ve­ka­yi-Na­me, s. 167.
(116)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, X/181-184.
(117)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, X/80-81.; SÜ­MER, F., Oğuz­
lar, s. 102-103.
(118)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, X/81-84.; SÜ­MER, F., Oğuz­
lar, s. 103.; KÖY­MEN, M. A., Bü­yük Sel­çuk­lu İm­pa­ra­tor­lu­ğu
Ta­ri­hi, II/324-345.
(119)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, X/154-155.
(120)RA­VEN­Dİ, Ru­hat-us Su­dur, Ayet-us Sü­rur, I/173,; KÖY­MEN, M.
A., Bü­yük Sel­çuk­lu İm­pa­ra­tor­lu­ğu Ta­ri­hi, II/399-407.
(121)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 104.
Bü­tün yap­tık­la­rı tek­lif­le­ri, sul­tan San­
car ta­ra­fın­dan ka­bul edil­me­yen Oğuz­lar,
an­cak, 100 at­lı­nın ge­çe­bi­le­ce­ği bir bo­gaz­dan
gi­ri­len bir yer­de azim­le sa­va­şa ha­zır­lan­dı­lar,
bo­ğaz­da­ki yol üze­ri­ne tar­gan yap­tı­lar.126
Oğuz­lar bu­ra­da San­car or­du­su­nu bir ham­le­
de boz­gu­na uğ­rat­tı­lar (1143). San­car bir
kı­sım as­ke­ri ile pe­ri­şan bir hal­de Belh’e doğ­
ru kaç­tı. Oğuz­la­rın ar­ka­dan ye­tiş­me­si üze­ri­
ne ye­ni­den sa­va­şıl­dı ve San­car yi­ne ye­nil­di ve
zor bir hal Merv’e ulaş­tı. Oğuz­lar Merv üze­
ri­ne yü­rü­dü­ler. On­la­rın yak­laş­tı­ğı­nı ha­ber
alan San­car ve as­ker­le­ri kar­şı­laş­ma­ya ce­sa­ret
ede­mi­ye­rek ora­dan uzak­laş­tı­lar. Oğuz­lar
Merv’e gi­rip bu­ra­yı yağ­ma­la­dı­lar. Az son­ra,
Sul­tan San­car’ı el­le­ri­ne ge­çi­ren Oğuz­lar tah­
ta otur­tup onu ulu­la­dı­lar ve ona ita­at ede­cek­
le­ri­ni söy­le­di­ler.127 Ger­çek­te San­car bir tut­
sak­tan baş­ka bir şey de­ğil­di. Oğuz­lar, mev­
cud dü­ze­ni ko­ru­mak ve dış mü­da­ha­le­le­ri
ön­le­mek için San­ca­r ’ı mu­ha­fa­za et­me­yi ve
onu hü­küm­dar gi­bi gös­ter­me­yi, si­ya­set­le­ri­ne
uy­gun bul­muş­lar­dı.128
Oğuz­lar, San­car da yan­la­rın­da ol­du­ğu
hal­de Merv’e dön­dü­ler ve şeh­ri bir kez da­ha
yağ­ma­la­dı­lar. Bu yağ­ma­da hal­kın ken­di­le­ri­ni
tah­rik et­miş ol­ma­sı da müm­kün­dür. Bu es­na­
da Ni­şa­bur’a kaç­mış olan Sul­tan San­car’ın
er­kan ve üme­ra­sı ora­da San­car’ın ye­ğe­ni,
Sul­tan Mu­ham­med­ta­par oğ­lu Sü­ley­man Şa­hı
hü­küm­dar yıp­tı­lar. Sü­ley­man Şah Merv üze­
ri­ne yü­rü­dü ise de as­ker­le­ri Oğuz­lar­dan o
den­li yıl­mış­lar­dı ki Oğuz­la­rı gö­rür gör­mez,
ar­ka­la­rı­na da­hi bak­ma­dan kaç­tı­lar. On­la­rı
ko­va­la­yan Oğuz­lar, yol­la­rı üze­rin­de­ki Tus’u
yağ­ma­la­dık­tan son­ra Ni­şa­bur’a gel­di­ler
(1153-1154). Bu şe­hir de Merv gi­bi yağ­ma­
lan­dı. Bu yağ­ma­lar es­na­sın­da bir çok in­san­
da ölü­yor­du. İs­fe­ra­yin ve Cu­veyn’e ka­dar
yağ­ma­la­rı­nı uza­tan Oğuz­lar, Ni­şa­bur’u ye­ni­
den yağ­ma­la­dık­tan son­ra ora­dan uzak­laş­tı­lar.
Bü­tün bu iler­le­yiş es­na­sın­da San­car da yan­la­
rın­da idi. Kaç­ma­ma­sı için onu de­mir bir
ka­fes­te mu­ha­fa­za et­ti­ler. San­ca­r ’ın sa­ğa-so­la
da­ğıl­mış emir­le­ri Ni­şa­bur’da top­la­na­rak,
Ka­ra­han­lı Mu­ham­med Han’ın oğ­lu ve San­
car’ın baş­ka bir ye­ğe­ni olan Mah­mud’u
hü­küm­dar yap­tı­lar.129 Sul­tan Mah­mud, bu
es­na­da He­rat’ı ku­şat­mak­ta olan Oğuz­la­rın
(122)RA­VEN­Dİ, Ru­hat-us Su­dur, Ayet-us Sü­rur, I/173-174.
(123)RA­VEN­Dİ, Ru­hat-us Su­dur, Ayet-us Sü­rur, I/174,; İBN ÜL-ESİR,
El-Ka­mil fit Ta­rih, X/154,; KÖY­MEN, M. A., Bü­yük Sel­çuk­lu
İm­pa­ra­tor­lu­ğu Ta­ri­hi, II/407-408,; SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 104.
(124)RA­VEN­Dİ, Ru­hat-us Su­dur, Ayet-us Sü­rur, I/175.
(125)RA­VEN­Dİ, Ru­hat-us Su­dur, Ayet-us Sü­rur, I/175,; İBN ÜL-ESİR,
El-Ka­mil fit Ta­rih, X/155,; KÖY­MEN, M. A., Bü­yük Sel­çuk­lu
İm­pa­ra­tor­lu­ğu Ta­ri­hi, II/409-410.
(126)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 105.
(127)RA­VEN­Dİ, Ru­hat-us Su­
dur, Ayet-us Sü­rur, I/176-179,; İBN
ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, X/155-157;.
EL-HÜ­SEY­Nİ, Ah­bar üd Dev­le­ti-s Sel­çu­kiy­ye, s. 88.
(128)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 105.
(129)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, X/158-159.; KÖY­MEN, M.
A., Bü­yük Sel­çuk­lu İm­pa­ra­tor­lu­ğu Ta­ri­hi, II/414-418.
185
YENİ TÜRKİYE 82/2016
sın­da ga­fil bu­lun­ma­mak için bir ara­ya gel­dik­
le­ri gi­bi, baş­ka yer­ler­de otu­ran­lar da on­la­ra
ka­tıl­dı­lar.Türk Ars­lan Bu­ka, Oğuz­la­ra ka­tı­
lan­lar­dan bi­ri idi. Kı­ma­cın bu is­te­ğin­de, met­
buu San­ca­rın mu­va­fa­ka­tı­nı al­dı­ğı mu­hak­kak­
tır.122 Oğuz­la­rın ken­di böl­ge­sin­den gö­çüp
git­me­yi red­det­me­le­rin­den do­la­yı Kı­mac,
10.000 at­lı ile on­la­rın üze­ri­ne yü­rü­dü. Bu­nu
ha­ber alan Oğuz bey­le­ri, ya­nı­na ge­le­rek, yer­
le­rin­de kal­ma­la­rı­na rı­za gös­ter­me­si kar­şı­lı­ğın­
da, her ev­den 200 dir­hem ve­re­cek­le­ri­ni söy­le­
di­ler­se de Kı­mac bu­nu red­det­ti. Öf­ke ile ge­ri
dö­nen bey­ler at­lan­dı­lar ve Kı­ma­c’ın kar­şı­sı­na
çık­tı­lar. Ya­pı­lan sa­vaş­ta Oğuz­lar par­lak bir
za­fer ka­zan­dı­lar. Kı­mac ve oğ­lu tut­sak alı­na­
rak öl­dü­rül­dü­ler.123 Oğuz­lar bu ga­li­bi­ye­ti ta­ki­
ben Belh yö­re­le­ri­ni yağ­ma­la­dı­lar. Kı­ma­cın
mağ­lu­bi­yet ha­be­ri Merv’e ge­lin­ce Sul­tan san­
car ka­la­ba­lık bir or­du top­la­ya­rak Oğuz­la­rın
üze­ri­ne yü­rü­dü. Oğuz­lar bu de­fa da­ha bü­yük
bir kay­gı­ya ka­pıl­dı­lar ve San­car’a gön­der­dik­
le­ri el­çi­ler ile ona şu söz­le­ri söy­le­di­ler: “Biz
Sul­ta­na da­ime sa­dık kul­la­rız. Kı­mac oca­ğı­mı­za
kasd et­ti, onun­la ço­luk ço­cu­ğu­muz için za­ru­ri
ola­rak sa­vaş­tık. Bu­nun­la be­ra­ber 100.000 di­nar
ile 100 Türk de­li­kan­lı­sı ve­re­lim, Sul­tan bi­zi
ba­ğış­la­sın.”124 San­car, ba­zı emir­le­ri­nin et­ki­si
al­tın­da ka­lıp Oğuz­la­rın bu ri­ca­sı­nı ye­ri­ne
ge­tir­me­di. Hat­ta on­la­ra yak­laş­tı­ğın­da, Oğuz­
lar, ka­dın ve ço­cuk­la­rı­nı ön­le­ri­ne ka­tıp af
di­le­di­ler ve da­ha ön­ce­ki tek­lif­le­ri­ne ek ola­rak,
her ev­den ye­di bat­man gü­müş ver­me­yi ta­ah­
hüd et­ti­ler ise de, San­car yi­ne emir­le­ri­nin
ıs­ra­rı ile bu tek­li­fi de red­det­ti.125
üze­ri­ne yü­rü­dü. İki ta­raf ara­sın­da bir­çok
sa­vaş­lar ol­muş, bun­la­rın ço­ğu­nu Oğuz­lar
ka­zan­mış­lar­dı. 1155 yı­lın­da Oğuz­lar Merv’e
dön­dü­ler ve ora­dan Mah­mud’a el­çi gön­de­re­
rek onun­la ba­rış yap­tı­lar.130 Mah­mud da se­le­
fi Sü­ley­man Şah gi­bi, za­yıf bir şah­si­yet olup,
bü­tün kud­re­ti Emir Mü­ey­yed Ay-Aba’nın
elin­de idi. Ay-Aba, Ni­şa­bur’dan baş­ka Tus,
Ne­sa ve Abi­verd’i eli­ne ge­çir­di. San­car’ın
di­ğer bir emi­ri olan Ay­tak da, 10.000 at­lı top­
la­mış, Ho­ra­san, Cur­can ve Di­his­tan’da do­la­
şı­yor­du.131
YENİ TÜRKİYE 82/2016
186
Oğuz­la­rın elin­de olan yer­ler ise, Belh,
Merv ve Se­rahs böl­ge­le­ri idi, oba­la­rı da es­ki­
si gi­bi, Belh yö­re­le­rin­de ve To­ha­ris­tan’da
bu­lu­nu­yor­du. Han Mah­mud ile ba­rı­şın ya­pıl­
ma­sın­dan son­ra, San­car’ın emir­le­ri Merv’e
gi­dip onu zi­ya­ret ede­bi­li­yor­lar­dı. Yal­nız bu
zi­ya­ret es­na­sın­da oğuz bey­le­rin­den Tû­ti Bey,
Kor­kut ve­ya Sel­me­ne­ci ve bü­yük Da­vud
mut­la­ka ha­zır bu­lu­nu­yor­lar­dı. Fa­kat, Mü­ey­
yed Ay-aba, nö­bet­çi bu­lu­nan Oğuz­la­rı kan­dı­
ra­rak, San­car’ı Belh’ten Tir­miz’e ka­çır­dı.
San­car bur­da bir müd­det kal­dık­tan son­ra
ora­dan Merv’e gel­di. Oğuz­lar, Belh böl­ge­sin­
de San­car’ın ne ya­pa­ca­ğı­nı me­rak ve bi­raz da
kay­gı ile bek­le­di­ler. Ger­çek­ten San­car hiç­bir
ha­re­ket­te bu­lun­ma­dan kur­tu­lu­şun­dan 7 ay
son­ra üzün­tü ve ke­der için­de Merv’de öl­dü
(1156) ve gök çi­ni­li kub­be­si­nin bir gün­lük
yol­dan gö­rül­dü­ğü söy­le­nen muh­te­şem tür­be­
si­ne gö­mül­dü.132 İş­te kud­re­ti ve haş­me­ti şa­ir
ve ta­rih­çi­ler ta­ra­fın­dan gök­le­re çı­ka­rı­lan Sul­
tan San­car’ın aki­be­ti, böy­le bek­len­me­yen bir
şe­kil­de so­na er­di. Bu, hiç şüp­he yok ki, bir
ha­ne­da­nın ken­di öz kav­mi­ne kar­şı çev­re­sin­
de­ki İran­lı dev­let adam­la­rı­nın zih­ni­ye­tiy­le
ha­re­ket et­me­si­nin ka­çı­nıl­maz bir so­nu­cu idi.
Oğuz­la­rın bü­tün yal­var­ma­la­rı­nı ve olum­lu
tek­lif­le­ri­ni red­det­me­si, onun el­daş­la­rı­nı yok
et­mek dü­şün­ce­sin­de ol­du­ğun­da pek şüp­he
bı­rak­mı­yor. Hal­bu­ki Gaz­ne­li Sul­tan Mes’ud
bi­le, San­car’ın bu Oğuz­lar­dan da­ha az yağ­
ma­cı ve da­ha az teh­li­ke­li ol­ma­yan Oğuz
De­de­le­ri hak­kın­da bu ka­dar ka­tı bir dav­ra­
nış­ta bu­lun­ma­mış­tı.133
Sul­tan San­car’ın ölü­mü üze­ri­ne Oğuz­
lar Belh do­lay­la­rı­nı yurt edin­di­ler, hat­ta yağ­
ma­cı­lık­tan vaz­ge­çe­rek Sul­tan Mah­mud’u
ken­di hü­küm­dar­la­rı ola­rak ta­nı­ma­ya ka­rar
ver­di­ler. Oğuz­lar bun­dan son­ra Belh böl­ge­
sin­den Mer­ve gel­di­ler. Sul­tan Mah­mud ve
asıl ik­ti­da­rı elin­de tu­tan Ay-Aba Se­rahs’ta
bu­lu­nu­yor­du. Ay-Aba as­ke­ri ile Oğuz­la­rın
üze­ri­ne yü­rü­ye­rek on­lar­dan bir bö­lük ile kar­
şı­la­şıp ga­lip gel­dik­ten son­ra Merv’e gir­di. Bu
ga­li­bi­yet cü­re­ti­ni ar­tın­mış ve ona Oğuz­la­rı
or­ta­dan kal­dı­ra­ca­ğı ümi­di­ni ver­miş­ti, bu
se­bep­le ya­nın­da Sul­tan Mah­mud ol­du­ğu hal­
de Oğuz­la­rın üze­ri­ne git­ti. Fa­kat Ay-Aba’nın
bu üm­idi bo­şa çık­tı, üç gün de­vam eden
sa­vaş­ta Oğuz­lar üç de­fa ge­ri çe­kil­di­ler ise de
en so­nun­da Ay-Aba’yı ağır bir boz­gu­na uğ­rat­
tı­lar.134 Bu ga­li­bi­yet Oğuz­la­rın kuv­vet­le­ri­ni
kay­bet­me­dik­le­ri­ni gös­ter­di. On­lar bu de­fa
Merv­li­le­re iyi dav­ran­dı­lar. Fa­kat Se­rahs ve
Tus şe­hir­le­ri­ni yağ­ma­la­ma­yı ih­mal et­me­di­
ler.135 Oğuz­lar bun­dan son­ra Cur­can’a git­miş
olan Sul­tan Mah­mud’a (1159) el­çi­ler gön­de­
re­rek hü­küm­dar­la­rı ol­ma­sı için ken­di­si­ni
Merv’e da­vet et­ti­ler. Fa­kat Mah­mut Oğuz­la­
ra gü­ve­ne­me­di­ği ve kork­tu­ğu için müs­bet bir
ce­vap ver­me­di. Bu du­rum kar­şı­sın­da Oğuz­
lar, on­dan oğ­lu­nu gön­der­me­si­ni ri­ca et­ti­ler.
O, da bu­nu ka­bul et­ti. Oğuz­lar hü­küm­dar­la­
rı­nı Ni­şa­bur’da kar­şı­la­dı­lar. O’na say­gı ve
ta­zim­de bu­lun­du­lar.136 Oğuz­la­rın baş­la­rın­da
bir hü­küm­dar bu­lun­ma­sı­nı ge­rek­li gör­me­le­ri­
nin, ha­ki­mi­yet­le­ri­ni meş­ru kıl­mak hu­su­su ile
il­gi­li ol­du­ğu an­la­şı­lı­yor. Di­ğer ta­raf­tan baş­la­
rı­na ge­çe­cek bir hü­küm­dar, bey­ler ara­sın­da­ki
an­laş­maz­lık­la­rı da gi­de­re­rek bir­li­ği sür­dü­re­
cek­ti.137 Oğuz­lar meş­hur Tus şeh­ri­ni bir de­fa
da­ha yağ­ma­la­dı­lar. Çün­kü, Tus­lu­lar ha­ki­mi­
yet­le­ri­ni ta­nı­ma­yı red­det­miş­ler­di. Oğuz­lar
Tus’dan Ne­sa ve Abi­verd ta­raf­la­rı­na git­ti­ler.
(130)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, X/159.
(131)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, X/159, 187-188.; SÜ­MER, F.,
Oğuz­lar, s. 106.
(132)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, XI/187-188,; RA­VEN­Dİ,
Ru­hat-us Su­dur, Ayet-us Sü­rur, I/179-180.
EL-HÜ­SEY­Nİ, Ah­bar üd Dev­le­ti-s Sel­çu­kiy­ye, 86-89.; KÖY­
MEN, M. A., Bü­yük Sel­çuk­lu İm­pa­ra­tor­lu­ğu Ta­ri­hi II/454-459.
(133)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 106.
(134)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, XI/194.
(135)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, XI/195.
(136)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, XI/195.
(137)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 107.
Ne­sa böl­ge­si­nin bir yö­re­sin­de Ya­zır
bo­yu otu­ru­yor ve 1160 yı­lın­da baş­la­rın­da
Ev­dük (Ödek) Han oğ­lu Yağ­mur Han bu­lu­
nu­yor­du. Bu Ya­zır­lar, söz ko­nu­su Oğuz
kü­me­si­ne men­sup ol­ma­yıp, bu­ra­ya Bal­han
yo­lu ile Man­gış­lah’tan gel­miş­ler­di.139 Ay­nı yıl­
da, Ha­rizm Şah İl-Ars­lan’ın as­ker­le­rin­den bir
bir­lik bu Ya­zır­la­rın üze­ri­ne hü­cum ede­rek
on­la­rı boz­gu­na uğ­rat­tı. Yağ­mur Han Oğuz­la­
rın ya­nı­na gi­de­rek on­lar­dan yar­dım is­te­di.
Ona gö­re, Ha­rizm as­ker­le­ri­nin ken­di­si­ne sal­
dır­ma­sı, San­car’ın emir­le­rin­den Ay­tak’ın kış­
kırt­ma­sı ile il­gi­li idi. Bu­nu öğ­re­nen Ay­tak da
Ma­zen­de­ran Şa­hı­nı yar­dı­ma ça­ğır­dı. Di­his­
tan ya­kın­la­rın­da ya­pı­lan sa­vaş­ta Ay­tak ve
Ma­zen­de­ran emi­ri ağır bir ye­nil­gi­ye uğ­ra­dı­lar
(1160). Öy­le ki Ma­zen­de­ran Şa­hı Rüs­tem
b.Ali, 30.000 ki­şi ile gir­di­ği sa­vaş­tan dört ki­şi
ile çık­mış­tı. 1161 yı­lı ba­şın­da Di­his­tan ve
Cur­can’ı yağ­ma­la­yan Oğuz­lar Ho­ra­san’a
dön­dü­ler.140 Bu Oğuz­la­rın ka­zan­dı­ğı en
önem­li za­fer­ler­den bi­ri ol­muş­tur. Ni­şa­bur ve
yö­re­le­ri­ne ha­kim olan Ay-Aba Sul­tan Mah­
mud’un hü­küm­dar­lı­ğı­nı ta­nı­mı­yor­du. Bu
yüz­den Oğuz­lar yan­la­rın­da Sul­tan Mah­mud
ol­du­ğu hal­de Ay-Aba üze­ri­ne yü­rü­dü­ler. Ay
Aba asıl Ni­şa­bur’a çok ya­kın olan Şa­di­yah’ta
ku­şa­tıl­dı. Bu es­na­da Sul­tan Mah­mud, Oğuz­
lar­dan ka­ça­rak, Ni­şa­bur Hi­sa­rı­na sı­ğın­dı.
Fa­kat, az son­ra yap­tı­ğı bu ha­re­ket için de­rin
bir piş­man­lık duy­muş ol­ma­lı­dır. Çün­kü,
Ay-Aba, O’nu ve oğ­lu­nu ya­ka­la­ya­rak göz­le­ri­
ne mil çek­tir­di. Ba­ba-oğul bir­bi­ri­ni ta­ki­ben
ız­dı­rap­lar için­de ve­fat et­ti­ler (1162).141
Oğuz­la­ra ge­lin­ce on­lar Sul­tan Mah­
mud’un kaç­ma­sın­dan son­ra Merv’e dön­dü­
ler. Merv, Belh ve Se­rahs doğ­ru­dan doğ­ru­ya
ida­re­le­ri al­tın­da idi. He­rat ha­ki­mi Ay­ti­gin’de
on­lar ile dost­ça ge­çi­ni­yor­du. Oğuz­lar ha­kim
bu­lun­duk­la­rı yer­ler­de San­car’ın adı­na hut­be
oku­tu­yor­lar­dı ki, böy­le bir ge­le­nek hiç­bir yer­
de ve hiç­bir za­man gö­rül­me­miş­tir.142 Hut­be­
de, San­car’dan son­ra o ye­rin ha­ki­mi olan
Oğuz be­yi­nin adı oku­nu­yor­du. Ay-Aba’ya
ge­lin­ce, ken­di­si Ni­şa­bur böl­ge­si ile Tus, Ne­sa
ve Ku­mis’e ha­kim bu­lu­nu­yor ve hut­be­de Irak
Sel­çuk­lu Sul­ta­nı Ars­lan Şah’ın adı­na oku­tu­
yor­du. Di­his­tan ve Cur­can ise, Ay­tak’ın elin­
de idi. O da bu böl­ge­de hut­be­yi Ha­rizm Şah
İl Ars­lan’ın adı­nı oku­tu­yor­du.143 1162 yı­lın­da
Gor hü­küm­da­rı Sey­fet­tin Mu­ham­med,
Oğuz­la­rın üze­ri­ne yü­rü­dü ise de, on­lar ta­ra­
fın­dan ye­nil­di ve öl­dü­rül­dü.144 Er­te­si yıl
(1163), Oğuz­lar bu za­fer­le­rin­den is­ti­fa­de
ede­rek Gaz­ne’yi de al­dı­lar ve bu­ra­yı epey­ce
bir müd­det el­le­rin­de tut­tu­lar.145 Böy­le­ce
Oğuz­la­rın doğ­ru­dan doğ­ru­ya ida­re­le­ri al­tın­
da bu­lu­nan böl­ge­le­re (Merv, Se­rahs, Belh,
Ne­sa ve Abi­verd) Gaz­ne şeh­ri ve böl­ge­si de
ka­tıl­dı.146 Bu böl­ge­ler­den her bi­ri bey­ler­den
bi­ri ta­ra­fın­dan ida­re olu­nu­yor­du. He­rat
Ha­ki­mi Ay Ti­gin’de Oğuz­la­rın ta­bii du­ru­
mun­da ol­du­ğu gi­bi, 1163 yı­lın­da Ta­li­kan ve
Gar­cis­ta­nı fet­het­miş bu­lu­nan San­ca­r ’ın emir­
le­rin­den Sun­gur’da on­la­ra ver­gi ver­mek­tey­
di. Oğuz­lar He­rat’ı ku­şat­tı­lar. Çün­kü bu­ra­
nın ha­ki­mi olan Ay Ti­gin bir yıl ön­ce Gor­lu­lar
ile ya­pı­lan sa­vaş­ta öl­müş ve He­rat­lı­lar, şe­hir­
le­ri­nin muh­kem sur­la­rı­na ve kuv­ve­ti git­tik­çe
ar­tan Ay-Aba’nın des­te­ği­ne gü­ve­ne­rek on­la­ra
baş eğ­me­miş­ler­di. Fa­kat, Oğuz­lar Ay-Aba’nın
da Se­rahs ta­raf­la­rı­na yap­tı­ğı akın­lar ile ken­di­
le­ri­ni ta­ciz et­me­si üze­ri­ne mu­ha­sa­ra­yı bı­ra­kıp
ge­ri dön­me­ye mec­bur kal­dı­lar.147
187
Oğuz­la­rın 1164-1165 ta­rih­le­rin­den
son­ra ya­vaş ya­vaş si­ya­si önem­le­ri­ni kay­bet­
me­ye baş­la­dı­lar. Bu, on­la­rın or­tak bir li­de­re
sa­hip ol­ma­ma­la­rı ve bu yüz­den çö­zül­me­ye
doğ­ru git­me­le­ri ile il­gi­li­dir. Ay­rı­ca bü­yük bey­
le­rin öl­müş ol­ma­la­rı bu­na se­bep ola­bi­lir.148
(138)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, XI/195-197.
(139)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 107.
(140)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, XI/215-216.
(141)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, XI/223-225.
(142)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 107.
(143)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, XI/230-232-239.
(144)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, XI/239-240.
(145)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, XI/249.
(146)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 108.
(147)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, XI/257.
(148)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 108.
YENİ TÜRKİYE 82/2016
Bu­ra­da Sul­tan Mah­mud ile bu­lu­şup onun
hü­küm­dar­lı­ğı üze­rin­de an­laş­tı­lar, son­ra bir­
lik­te Ni­şa­bur ve Se­rahs yo­lu ile Merv’e dön­
dü­ler. On­la­ra ita­at et­me­yen Ay-Aba Ni­şa­
bur’a dön­dü ve o böl­ge­ye ha­kim ol­du.138
YENİ TÜRKİYE 82/2016
188
1172-1173 yı­lın­da Merv ve Se­rahs,
Oğuz bey­le­rin­den Di­nar’ın elin­de idi. Bu
es­na­da Ho­ra­san’a bi­ti­şik iki ül­ke­de iki dev­let
sü­rat­le yük­se­li­yor­du. Bun­lar­dan bi­ri, ku­rul­
du­ğu yer He­rat ile Gaz­ne ara­sın­da­ki dağ­lık
böl­ge olan Gor dev­le­ti, öbü­rü de Ha­rizm
ül­ke­sin­de­ki Ha­rizm-Şah­lar idi. 1172 yı­lın­da
Ha­rizm-şah İl-Ars­lan’ın ölü­mü üze­ri­ne ye­ri­
ne ge­çen Sul­tan Şah, Ka­ra Hı­tay­la­rın yar­dı­mı
ile ağa­be­yi Te­kiş ta­ra­fın­dan taht­tan uzak­laş­tı­
rıl­mış­tı. Ho­ra­san’a ge­len Sul­tan Şah, gö­rül­
dü­ğü gi­bi, bu böl­ge­nin mü­him bir kıs­mı­na
ha­kim olan Mü­ey­yed Ay-Aba’nın yar­dı­mı ile
Ha­rizm tah­tı­nı ele ge­çir­mek is­te­di ise de
mu­vaf­fak ola­ma­dı. Mey­da­na ge­len sa­vaş­ta
Ay-Aba ye­ni­le­rek öl­dü­rül­dü (1174) ve Sul­tan
Şah da Gor­lu­la­ra sı­ğın­dı. Fa­kat çok geç­me­
den Te­kiş ile met­buu Ka­ra-Hı­tay­la­rın ara­sı
açıl­dı. Du­ru­mu dik­kat­le ta­kip et­mek­te olan
Sul­tan Şah, mü­sa­it bir fır­sa­tın gel­di­ği­ni gö­re­
rek Ka­ra Hı­tay­la­rın ya­nı­na git­ti. Ka­ra Hı­tay
kra­li­çe­si mü­him bir or­du­nun ba­şın­da, ko­ca­sı­
nı Sul­tan Şah ile Ha­rizm’e gön­der­di. Fa­kat
hal­kın ve or­du­nun Te­kiş’e sa­da­ka­ti ve alı­nan
ted­bir­ler ile sa­vaş gü­cü eş­siz olan Ka­ra-Hı­tay
or­du­su hiç­bir şey yap­ma­dan ge­ri dön­dü.
An­cak Sul­tan Şah, Ka­ra Hı­tay kuv­vet­le­rin­
den bir mik­tar as­ker ala­rak Merv’i al­dık­tan
son­ra Se­rahs’ta bu­lu­nan Me­lik Di­nar üze­ri­ne
bas­kın yap­tı. Bu bas­kın so­nu­cun­da Di­nar’ın
adam­la­rın­dan bir ço­ğu öl­dü­rül­dü. Di­nar’a
ge­lin­ce o da ken­di­si­ni ka­le­nin hen­de­ği­ne
at­mış­tı. Bu sa­ye­de ha­ya­tı­nı kur­ta­ran. Di­nar,
ge­ri ka­lan Oğuz­lar ile Hi­sa­ra ka­pan­dı.149 Sul­
tan Şah da­ha faz­la bir şey ya­pa­ma­ya­ca­ğı­nı
an­la­ya­rak Merv’e dön­dü ve ora­da otur­du.150
Sul­tan Şah çok fa­al ve ce­sur bir in­san­dı.
Merv’den Se­rahs üze­ri­ne ar­dı ke­sil­me­yen
akın­lar­da bu­lun­du. Me­lik Di­nar bu akın­la­ra
kar­şı­lık ve­re­mi­yor­du. Bu se­bep­le buy­ru­ğun­
da bu­lu­nan Oğuz­la­rın ço­ğu on­dan yüz çe­vi­
re­rek da­ğıl­dı­lar. Se­rahs’ı Sul­tan Şa­hın
hü­cum­la­rı­na kar­şı da­ha faz­la mu­ha­fa­za ede­
mi­ye­ce­ği­ni an­la­yan Di­nar, baş­ta Ni­şa­bur
ol­mak üze­re, Ho­ra­san’ın mü­him bir kıs­mı­na
ha­kim olan Ay-Aba oğ­lu To­ğan Şa­ha Se­rahs’ı
Bis­tam ile de­ğiş­mek tek­li­fin­de bu­lun­du.
To­ğan Şah bu tek­li­fi ka­bul et­ti. Fa­kat To­ğan
Şah da şeh­ri ko­ru­ya­ma­dı. 1181 yı­lın­da ya­pı­
lan bir sa­vaş­ta Sul­tan Şah, To­ğan-Şa­hı yen­di,
Se­rahs’ı ve mü­te­aki­ben Tus’u el­de et­ti.151
Sul­tan-Şah’ın Merv’i ele ge­çi­rip
Se­rahs’a akın­lar­da bu­lun­ma­sı ve bu şeh­rin
onun ta­ra­fın­dan To­ğan Şah’a tes­li­mi, Mu­sa
ve Abi­verd’in de kay­be­dil­me­si Oğuz­la­rın
ta­ri­hin­de önem­li bir dö­nüm nok­ta­sı­dır
(1174-1181). Bu ha­di­se­ler üze­ri­ne Oğuz­lar,
ta­ma­men de­ne­bi­le­cek bir şe­kil­de da­ğıl­dı­lar.
Yi­ne bu ta­rih­ler ara­sın­da Gaz­ne şeh­ri de
on­la­rın elin­den çık­tı. Oğuz­lar, Gaz­ne’de Tar­
gan ya­pa­rak Gor­lu­la­ra kar­şı şid­det­li bir şe­kil­
de mü­da­fa­ada bu­lun­du­lar ve ilk ön­ce ga­lip
gel­di­ler­se de son­ra boz­gu­na uğ­ra­dı­lar.152
Belh’e ge­lin­ce, bu­ra­sı­nın Oğuz­la­rın elin­den
na­sıl ve ne za­man çık­tı­ğı­nı bil­mi­yo­ruz. Bu
hu­sus­ta bi­li­nen, şeh­ri 1197-1198 yı­lın­da Gor­
lu­la­rın Öz­be ad­lı bir Tür­kün elin­den al­dık­la­
rı­dır. Öz­be, Ka­ra-Hı­tay­la­rı met­bu ta­nı­yor ve
on­la­ra ver­gi ve­ri­yor­du.153
Merv ve Se­rahs’ın düş­me­si üze­ri­ne
da­ğı­lan ve Ho­ra­san’da­ki si­ya­si ta­rih­le­ri so­na
eren Oğuz­lar­dan önem­li bir kü­me Kir­
man’a,154 da­ha az ka­la­ba­lık bir kü­me de
Fars’a, el­daş­la­rı Sal­gur­lu­lar’ın155 ya­nı­na git­ti.
Bun­lar­dan önem­li bir kü­me­nin de Ana­do­
lu’ya git­ti­ği an­la­şı­lı­yor.156 Bis­tam’da bu­lu­nan
Di­nar’a ge­lin­ce O, Ha­rizm Şah Te­kiş’in
Irak’a yü­rü­me­si es­na­sın­da bu­ra­yı da ter­ke­de­
rek Ni­şa­bur’a, To­ğan Şah’ın ya­nı­na gel­di.
Di­nar, To­ğan Şah’ın kız kar­de­şi ile ev­len­di ve
onun (1185) ölü­mü­ne dek ya­nın­da kal­dı.
Di­nar ay­nı yıl için­de Kir­man’a gi­de­rek bu
ül­ke­yi ele ge­çir­di.
Di­nar Kir­man’ı hu­zur ve sü­ku­na
ka­vuş­tur­du, ora­yı hak ve ada­let ile ida­re et­ti.
(149)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, XI/301-304.
(150)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, XI/304.
(151)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, XI/304-305.
(152)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 109.
(153)İBN ÜL-ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, XII/120.
(154)Oğuz­la­rın Kir­ma­na Göç­le­ri İçin Ba­kı­nız; MER­ÇİL, E., Kir­man
Sel­çuk­lu­la­rı, An­ka­ra, 1989, s. 114.
(155)Ay­rın­tı­lı bil­gi için bkz: HA­IG, T. W., “Sal­gur­lu­lar”, İ. A., X/125126,; MER­ÇİL, E., Fars Ata­beğ­le­ri, Sal­gur­lu­lar, An­ka­ra, 1991.;
EBUL GA­Zİ BA­HA­DIR HAN, Şe­ce­re-i Te­ra­ki­me, s. 62.
(156)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 109.
Ho­ra­san’ın, Kir­man’ın ge­niş bir kıs­mı­
na ha­kim olan Oğuz­la­rın sa­de­ce ce­sur sa­vaş­
cı­lar de­ğil, sa­vaş usul­le­ri­ni bi­len ve on­la­rı
ma­ha­ret­le uy­gu­la­yan in­san­lar ol­duk­la­rı gö­rü­
lü­yor. An­cak baş­la­rın­da, Sel­çuk­lu ai­le­si gi­bi
di­ra­yet­li bir ai­le ol­ma­dı­ğı ve iç­le­rin­den dev­let
ada­mı va­sıf­la­rı­na sa­hip bir kim­se çık­ma­dı­ğı
için za­fer­le­rin­den ge­rek­ti­ği gi­bi fay­da­la­na­ma­
mış­lar ve bir dev­let ku­ra­ma­mış­lar­dır. Bey­le­ri
ya­pı­lan ge­niş öl­çü­de­ki yağ­ma­lar için faz­la
kı­na­ma­ya hak­kı­mız yok­tur. Çün­kü, buy­ruk­
la­rın­da­ki Oğuz­la­rın ken­di­le­ri­ne bağ­lı­lık­la­rı
bu hu­sus ile ya­kın­dan il­gi­li­dir. Bey­le­rin baş­la­
rın­da bu­lun­duk­la­rı top­lu­luk­lar üze­rin­de­ki
nü­fuz­la­rı hu­dud­suz de­ğil­di. Türk ta­ri­hin­de
va­kıa şu­dur ki do­yum­lu­luk ya­ni ga­ni­met var­
sa ne gü­zel, yok­sa bağ­lı­lık ve ita­at or­ta­dan
kal­kı­yor ve han, sul­tan, bey mev­ki­ini ko­ru­ya­
mı­yor­du.158
Boz Ok­lar’ın ba­şı Ab­dul­ha­mid oğ­lu
Me­lik Kor­kut Bey’e ge­lin­ce onun Merv’i ida­
re et­miş ol­ma­sı muh­te­mel­dir. Kor­kut Bey’in
Mu­ham­med ad­lı kar­de­şi­ni ta­nı­yo­ruz. Merv
ve Se­rahs’ı en son ida­re eden Me­lik Di­nar’ın
bu Mu­ham­med’in oğ­lu ol­du­ğu bi­lin­mek­te­
dir. Kor­kut Bey’in kı­zı­nın Ha­rizm-Şah
Te­kiş’in ha­tun­la­rın­dan bi­ri ol­du­ğu bi­li­ni­
yor.159 Mo­ğol­la­rın Sey­hun boy­la­rı­nı is­ti­la
et­me­le­ri üze­ri­ne ora­da­ki Türk­men­ler­den pek
ço­ğu bil­has­sa Merv yö­re­si­ne gel­di. Bun­lar­
dan sa­de­ce Merv ve Ne­sa böl­ge­si­ne ge­len­le­
rin 70.000’den faz­la as­ker­le­ri ol­du­ğu söy­le­ni­
yor.160
Ana­do­lu Sel­çuk­lu Dev­le­ti
Dö­ne­min­de Oğuz­lar
Ana­do­lu’nun ka­pı­sı açan Ma­laz­girt
Sa­va­şı’nı ta­ki­ben dal­ga­lar ha­lin­de Ana­do­lu
iç­le­ri­ne ge­len Türk­men­ler, Ada­lar De­ni­zi ve
Mar­ma­ra’ya ka­dar olan yer­le­ri fet­het­ti­ler.
Fa­kat Ana­do­lu’dan Türk­le­ri at­mak ve
Ku­düs’ü ele ge­çir­mek ama­cıy­la baş­la­yan
Haç­lı se­fer­le­ri161 yü­zün­den baş­ta Ba­tı Ana­do­
lu ve Mar­ma­ra Böl­ge­le­ri ol­mak üze­re fet­het­
tik­le­ri yer­le­rin mü­him bir kıs­mı­nı kay­be­dip,
Or­ta Ana­do­lu’ya çe­kil­mek zo­run­da kal­dı­lar.
Haç­lı se­fer­le­ri do­la­yı­sıy­la güç­le­nen Bi­zans,
Türk­le­ri, Or­ta Ana­do­lu’dan at­mak ümi­di­ne
ka­pıl­mış­tı. An­cak, II. Kı­lı­çars­lan 1176’da
Bi­zans­lı­la­rı ağır bir boz­gu­na uğ­ra­ta­rak bu
ümi­di ta­ma­mıy­le su­ya dü­şür­dü.162 Türk­ler bu
za­fer­den son­ra ya­vaş ya­vaş Bi­zans aley­hi­ne
top­rak­la­rı­nı ge­niş­let­me­ye baş­la­dı­lar. 1243
yı­lın­da­ki Kö­se-Dağ163 boz­gu­nun­dan ön­ce
ku­zey­de ve gü­ney­de de­ni­ze ula­şıl­mış ve ba­tı­
da De­niz­li ve Kü­tah­ya öte­si­ne ka­dar gi­dil­miş­
ti. Gü­ney­de Çu­ku­ro­va’da­ki Er­me­ni164 kral­lı­ğı
(157)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 111.
(158)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 109.
(159)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 109.
(160)CÜ­VEY­Nİ, Ta­rih-i Ci­han­gû­şa, (Çev. M. Öz­türk), An­ka­ra, 1988,
I/145.
(161)RUN­CI­MAN, S., Haç­lı Se­fer­le­ri Ta­ri­hi, I, II, III, (Çev. F. Işıl­tan),
An­ka­ra, 1998.
(162)MÜ­NEC­CİM­BA­ŞI, Ca­miu’d-Dü­vel, Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi II, (Yay.
Haz. A. Ön­göz), İz­mir, 2001, s. 21.; TU­RAN, O., Sel­çuk­lar Ta­ri­
hi ve T. İ. M., s. 210-211.
(163)MÜ­NEC­CİM­BA­ŞI, Ca­miu’d-Dü­vel, s. 88. İBN Bİ­Bİ, El Eva­mi­
rü’l-Ala’iye Fi’l-Umu­ri’l-Ala­iye, (Çev. M. Öz­türk), An­ka­ra, 1996,
II/62-64.
(164)Ay­rın­tı­lı bil­gi için bkz: DE­MİR­KENT, I., Ur­fa Haç­lı Kont­lu­ğu
Ta­ri­hi, (I-II), An­ka­ra, 1990.
189
YENİ TÜRKİYE 82/2016
Ken­di kav­mi­ne kar­şı da mü­la­yim dav­ran­dı.
On­lar yi­ne es­ki­si gi­bi, Ner­ma­şir, Ni­sa ve Reş­
kan’da otu­ru­yor­lar­dı. Bu­ra­sı Kir­man’ın en iyi
hu­bu­bat ye­tiş­ti­ren böl­ge­si idi. Di­nar ha­ki­mi­
ye­ti­ni de­ni­ze ka­dar uzat­tı ve es­ki za­man­lar­
dan be­ri Hind, Af­ri­ka ve Ara­bis­tan ti­ca­re­ti ile
zen­gin bir ge­li­re sa­hip bu­lu­nan Kays ada­sı­nın
hü­küm­da­rı­nı da ver­gi­ye bağ­la­dı. Ay­rı­ca Mek­
ran da ta­bi­iyet al­tı­na alın­dı. Türk­le­ri ve bil­
has­sa Oğuz­la­rı hiç sev­me­yen mü­ver­rih
Ef­dal-i Kir­ma­ni (Di­nar’ın di­va­nın­da mü­him
bir mev­ki­ye sa­hip­ti) Di­nar’ı gök­le­re çı­ka­rır.
İmad ud-din Di­nar, 8 yıl­lık bir hü­küm­dar­lık­
tan son­ra ve­fat et­ti (1195). Ye­ri­ne oğ­lu Fer­
ruh Şah geç­ti. Fer­ruh Şah, ka­bi­li­yet­siz ve ay­nı
za­man­da iç­ki­ye müp­te­la, eğ­len­ce­ye düş­kün
bir genç­ti. Mü­ver­rih, Ef­dal-i Kir­ma­ni’nin
Fer­ruh-Şah’da be­ğen­di­ği tek hu­sus, onun
Oğuz­lar­dan nef­re­ti­dir. Hal­bu­ki Me­lik Di­nar,
ni­zam ve asa­yi­şi Oğuz­la­ra da­ya­na­rak te­min
et­miş­ti. Ef­dal-i Kir­ma­ni baş­ka bir ese­rin­de,
bu Oğuz­la­ra Ka­ra-Guzz (Ka­ra-Oğuz) di­yor
ki, on­la­ra bu “ka­ra” sı­fa­tı­nın Ho­ra­san’da
si­ya­si iti­bar­la­rı­nı kay­be­de­rek ko­vul­ma­la­rı
so­nu­cun­da ve­ril­miş ol­du­ğu an­la­şı­lı­yor.157
YENİ TÜRKİYE 82/2016
190
ver­gi ve as­ker ver­me­ye mec­bur edil­miş
ol­mak­la be­ra­ber, bu kral­lık, Haç­lı­la­rın des­te­
ği ile yi­ne Tar­sus’tan Nur dağ­la­rı­na ka­dar
uza­nan böl­ge­yi elin­de tu­ta­bil­miş­ti.
ge­len ye­ni un­sur­lar ile kuv­vet­le­nen Uç Türk­
men­le­ri ken­di baş­la­rı­na, Sel­çuk­lu dev­le­ti­nin
feth ede­me­di­ği, Ba­tı Ana­do­lu ve Mar­ma­ra
böl­ge­le­ri­ni aça­rak bu­ra­lar­da yer­leş­ti­ler.170
Tür­ki­ye Sel­çuk­lu­la­rı ai­le­si­nin ata­sı
Ars­lan, Oğuz­la­rın yab­gu­su, idi. Oğ­lu Ku­tal­
mış da bu­na da­ya­na­rak sal­ta­nat da­va­sı­na
gi­riş­miş ve Ku­tal­mış’ın oğul­la­rı ise, Ana­do­
lu’da­ki fe­tih­le­ri­ni Oğuz­la­ra da­ya­na­rak yap­
mış­lar­dı. Bu­nun­la be­ra­ber ha­ne­da­nın bu
ko­lu da, di­ğer­le­ri gi­bi, Mem­lük sis­te­mi­ni
ka­bul et­ti. Çün­kü, o za­man­lar­da bir ha­ne­dan
için bu sis­te­min ka­bü­lü ade­ta bir za­ru­ret ola­
rak gö­rü­nü­yor. Ha­ne­dan­la­rın be­ka­sı ve kuv­
ve­ti bu­na bağ­lı idi. Her yer­de önü­ne ge­le­ni
mah­ve­den Mo­ğol ka­sır­ga­sı bu sis­te­mi tam
ola­rak tat­bik eden bir dev­let kar­şı­sın­da dur­
mak zo­run­da kal­mış­tır.165
Do­ğu ve Gü­ney Do­ğu Ana­do­lu­’nun
her bir böl­ge­si ve­ya yö­re­si bir Türk ha­ne­da­nı­
nın hak­mi­ye­tin­de idi.171 Bun­la­rın bir­bir­le­ri ile
iliş­ki­le­ri dost­ça ol­muş, bir­bir­le­ri­nin hak ve
hu­kuk­la­rı­na ri­ayet et­miş­ler­dir. Bu ha­ne­dan­
la­ra ait ikin­ci bir özel­lik­ de fa­ali­yet­le­ri­nin
önem­li bir kıs­mı­nı bu­lun­duk­la­rı böl­ge­le­rin
ima­rı­na ken­di­le­ri­ni ada­mış ol­ma­la­rı­dır. Bu
ha­ne­dan­la­rın baş­lı­ca­la­rı şun­lar­dır: Er­zu­rum
böl­ge­sin­de Sal­tuk­lu­lar; Har­put Er­zin­can böl­
ge­sin­de Men­gü­cek­ler; Ah­lat’da Ah­lat-Şah­
lar;172 Mar­din, Ha­san­keyf, Me­ya­fa­ra­kin (Sil­
van)’da Ar­tık­lu­lar;173 Amid (Di­yar­ba­kır)’da,
İnal (Yı­na­lo­ğul­la­rı); Bit­lis-Er­zen’de To­ğanArs­la­no­ğul­la­rı; Har­put ve yö­re­sin­de Çu­bu­
ko­ğul­la­rı bu­lun­mak­tay­dı­lar. Bun­lar­dan
Ah­lat-Şah­lar ha­riç hep­si Türk­men asıl­lı­dır.
Bu Türk­men ha­ne­dan­la­rı için­de en ün­lü­sü
Ar­tuk­lu­lar­dır.174
Bu­nun­la be­ra­ber, Tür­ki­ye Sel­çuk­lu­la­
rın­da yi­ne dev­le­tin asıl da­yan­dı­ğı as­ke­ri kuv­
vet, ha­ne­da­nın ken­di kav­mi ya­ni Türk­men­ler
idi. Türk­men­ler bu ül­ke­de gö­çe­be­li­ği bı­ra­ka­
rak yer­le­şik ya­şa­ma geç­me­ye baş­la­dı­lar. Sel­
çuk­lu or­du­su­na dir­lik­li si­pa­hi as­ke­ri­ni ve­ren­ler
de bu yer­le­şik ya­şa­ma ge­çen Türk­men­ler­di.
Yer­le­şik ha­ya­ta ge­çen Türk­men­le­re bir müd­
det son­ra ar­tık Türk­men de­nil­me­ye­rek Türk
adı ve­ri­li­yor­du.166 Gö­çe­be ya­şa­yı­şı­nı de­vam
et­ti­ren­le­rin faz­la ol­ma­sı­na ge­lin­ce, bu­nun en
önem­li se­be­bi, Azer­bay­can-Ar­ran ve Or­ta
As­ya’dan bu ül­ke­ye ar­ka­sı ke­sil­me­den vu­ku
bu­lan göç­ler­di.167 Bu du­rum, ya­ni de­vam­lı
göç­ler ay­nı za­man­da Sel­çuk­lu Dev­le­ti­’nin
Haç­lı se­fer­le­ri­nin baş­la­ma­sın­dan son­ra Ana­
do­lu’da var­lı­ğı­nı de­vam et­tir­me­sin­de ve son­ra
Ya­kın Do­ğu’nun en kuv­vet­li dev­le­ti du­ru­mu­na
yük­sel­me­sin­de en önem­li et­ken ol­muş­tur.168
Bu gö­çe­be Türk­men­ler bil­has­sa uç­lar­da otu­
ru­yor­lar­dı.169 Ora­lar­da akın­cı ve mu­ha­fız kuv­
ve­ti ola­rak va­zi­fe gör­dük­le­ri gi­bi, düş­man
top­rak­la­rın­da yurd tut­mak su­re­tiy­le fe­tih­le­ri
ko­lay­laş­tı­rı­yor­lar ve çok de­fa ken­di­le­ri de
fe­tih­ler­de bu­lu­nu­yor­lar­dı. XII. yüz­yıl­da, Ho­ra­
san’da Di­yar-ı Rum (Ana­do­lu) de­ni­lin­ce ak­la
An­ka­ra-Kon­ya ara­sın­da ya­şa­yan Türk­men­ler
ge­li­yor­du. Mo­ğol is­ti­la­sı üze­ri­ne çok sa­yı­da
1185 yı­lın­da Gü­ney Do­ğu Ana­do­lu’ya
ka­la­ba­lık bir Türk­men kü­me­si gel­miş­ti. Bu
Türk­men­ler da­ğı­lan Ho­ra­san Oğuz­la­rı­nın
Ba­tı­ya gel­miş ko­luy­du. Bun­la­rın ba­şın­da
Rüs­tem ad­lı bir bey var­dı.175 On­lar bu bey­le­
riy­le ta­nın­dı­lar ve anıl­dı­lar.
Oğuz­lar ve­ya Türk­men­ler Sel­çuk­lu
Dev­le­ti­ni kur­duk­la­rı gi­bi, bu dev­le­tin ge­niş­
le­me­sin­de de baş­lı­ca ro­lü oy­na­dı­lar. Türk
ha­ki­mi­ye­ti­nin da­im ol­ma­sın­da Or­ta As­ya­’dan
ge­len göç dal­ga­la­rı Türk­men­le­ri bu ide­al­le­
rin­de ba­şa­rı­lı kı­lı­yor­du.
(165)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 118.
(166)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 118,; TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi T.
İ. M., s. 203-204, 210-213.
(167)İBN ÜL-ESİR, El-El-Ka­mil fit Ta­rih, XII/458-467.
(168)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 188.
(169)KÖP­RÜ­LÜ, F., Os­man­lı Dev­le­ti­nin Ku­ru­lu­şu, An­ka­ra, 1991, s.
39-40.
(170)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 188.
(171)TU­RAN, O., Do­ğu Ana­do­lu Türk Dev­let­le­ri Ta­ri­hi, İs­tan­bul,
1993.
(172)MER­ÇİL, E., Müs­lü­man Türk Dev­let­le­ri Ta­ri­hi, An­ka­ra, 1991, s.
236-243.
(173)MER­ÇİL, E., Müs­lü­man Türk Dev­let­le­ri Ta­ri­hi, s. 243-251.
(174)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 188.
(175)İBN ÜL ESİR, El-Ka­mil fit Ta­rih, XI/304-305.; SÜ­MER, F.,
Oğuz­lar, s. 119.
Mo­ğol is­ti­la­sı so­nu­cun­da, Ana­do­lu’ya
Tür­kis­tan, Ho­ra­san, Ar­ran ve Azer­bay­
can’dan pek çok Türk­men göç et­ti. Ana­do­
lu’nun her ka­rış top­ra­ğı bu Türk­men­ler­le
dol­du. XI­II. yy. or­ta­la­rın­da, Ana­do­lu’ya,
“Tür­ki­ye” ve “Tür­kis­tan” adı­nın ve­ril­me­si bu
göç­le­rin bir so­nu­cuy­du. Ana­do­lu’ya gö­çen
Türk­men­ler sa­de­ce ya­rı-gö­çe­be ve­ya gö­çe­be
olan Oğuz­lar de­ğil ay­nı za­man­da yer­le­şik
ya­şa­ma geç­miş olan Oğuz­lar da var­dı. Bu
Oğuz­lar/Türk­men­ler Ana­do­lu’ya göç et­tik­le­
rin­de be­ra­ber­le­rin­de Türk kül­tür ve me­de­ni­
ye­ti­ni de ta­şı­mış­lar­dır.176
Türk­men­ler be­ra­be­rin­de şeyh ve der­
viş­le­ri­ni de ge­tir­miş­ler­di. Bun­la­rın Müs­lü­
man­lı­ğı yü­zey­sel olup es­ki Türk inanç­la­rı­nı
kuv­vet­le ta­şı­yor­lar­dı. Bu şeyh­ler­den bi­ri,
Ba­ba İs­hak,177 Ma­lat­ya’nın Su­mey­sat (Sam­
sat) yö­re­sin­de­ki Türk­men­ler ara­sın­da ya­şı­
yor­du. Ya­nın­da bir­kaç mü­ri­di ile iba­det ve
ri­ya­zet ile meş­gul olan Ba­ba İs­hak bu ya­şa­yı­
şı ve söz­le­ri ile Türk­men­ler üze­rin­de bü­yük
bir te­sir ya­pı­yor­du. Türk­men­le­rin bu gi­bi
şah­si­yet­le­re es­ki­den be­ri kor­ku ile ka­rı­şık bir
say­gı ve bağ­lı­lık du­yar­lar­dı. Ba­ba İs­hak, II.
Gı­ya­sed­din Key­hüs­rev ile bir kı­sım dev­let
ri­ca­li­nin di­ni ve ah­la­ki ka­ide­le­re, mil­li ge­le­
nek­le­re ay­kı­rı bir ha­yat sür­dük­le­rin­den bah­
se­de­rek Türk­men­le­ri ayak­lan­dır­dı.
Ba­ba İs­hak’ın pey­gam­ber­li­ği­ne ina­nan
Türk­men­ler ha­re­ke­te geç­ti­ler ve üzer­le­ri­ne
gön­de­ri­len Sel­çuk­lu kuv­vet­le­ri­ni bir­bi­ri ar­ka­
sın­dan ye­nil­gi­ye uğ­rat­tı­lar. Ba­ba İs­hak Amas­
ya ya­kı­nın­da tu­tu­lup öl­dü­rül­dü­ğü hal­de on­lar
pey­gam­ber­le­ri­nin yar­dım ge­tir­mek üze­re
gö­ğe çık­tı­ğı­nı söy­le­ye­rek ha­re­ket­le­ri­ne de­vam
et­ti­ler. Ni­ha­yet Sel­çuk­lu or­du­su Kır­şe­hir
yö­re­sin­de, Mal­ye ova­sın­da Ba­ba İs­hak Türk­
men­le­ri­nin bü­yük bir kıs­mı­nı yok et­ti
(1240).178 Bu­nun­la be­ra­ber Ba­ba İs­hak’ın
mü­rid­le­ri onun bâ­ti­nî inanç­la­rı­nı de­vam et­tir­
di­ler. Ho­ra­san’lı Ha­cı Bek­taş, bun­la­rın en
bü­yük­le­rin­den bi­ri ve­ya en bü­yü­ğü idi. Bu
ayak­lan­ma­nın ger­çek se­be­bi, Türk­men­le­rin
ik­ti­sa­den sı­kın­tı için­de bu­lun­ma­la­rı ve on­la­ra
yal­nız is­tis­mar edi­len un­sur gö­zü ile ba­kıl­ma­
sı­dır. Bu te­lâk­ki Os­man­lı dev­rin­de de de­vam
et­miş ve bu dev­le­tin­de ba­şı­na bir­çok ga­ile­ler
aç­mış­tır.179
1240 yı­lın­da­ki Ba­ba İs­hak ayak­lan­ma­sı
Sel­çuk­lu dev­le­ti­nin ma­nen ne ka­dar za­yıf bir
du­rum­da ol­du­ğu­nu açık­ça or­ta­ya koy­muş­tur.
Bu­nu an­la­yan İran’da­ki Mo­ğol kuv­vet­le­ri
ku­man­da­nı Bay­cu, 1243 yı­lın­da Sel­çuk­lu
ül­ke­si­ne yü­rü­dü.180 Si­vas’ın tak­ri­ben 80 km.
do­ğu­sun­da bu­lu­nan Kö­se­dağ’da ya­pı­lan
sa­vaş­ta Sel­çuk­lu or­du­su ken­di­sin­den sa­yı­ca
az olan Mo­ğol or­du­su­na ye­nil­di.181 Bu ye­nil­gi
üze­ri­ne Sel­çuk­lu dev­le­ti Mo­ğol­lar’ın ha­ki­mi­
ye­ti al­tı­na gir­di ve çö­kün­tü, düş­kün­lük ve
fer­yat dev­ri baş­la­dı. Sel­çuk­lu tah­tın­da bu­lu­
nan hü­küm­dar­la­rın li­yâ­kat­sız­lık­la­rı ve bir
kıs­mı İran­lı ve­ya on­la­rın oğul­la­rı olan dev­let
ri­ca­li­nin ih­ti­ras­la­rı yü­zün­den Mo­gol­la­ra kar­şı
ya­pıl­ma­sı ger­ken mü­ca­de­le­yi Türk­men­ler
yap­mak­ta idi­ler.
191
Sel­çuk­lu Sul­tan­la­rı­nın Mo­ğol ta­biy­ye­ti
al­tı­na gir­me­le­ri üze­ri­ne Türk­men­ler dev­le­te
kar­şı büs­bü­tün ita­at­siz­lik gös­ter­dik­le­ri gi­bi,
Mo­ğol­la­ra da baş eğ­me­di­ler,182 XI­II. yüz­yı­lın
ikin­ci ya­rı­sın­dan iti­ba­ren Sel­çuk­lu sul­tan­la­rı
bun­la­rı ita­at al­tı­na ala­cak bir kuv­ve­te sa­hip
de­ğil­di­ler. Bu se­bep­le İl­han­lı hü­küm­da­rı
Hü­la­gü (1256-1265) Ana­do­lu’da­ki Mo­ğol
ku­man­dan­la­rı­na Türk­men­le­ri ten­kil et­me­le­ri
buy­ru­ğu­nu ver­miş­ti.183
Mo­ğol­lar bil­has­sa Si­vas ve Kay­se­ri böl­
ge­sin­de­ki Türk­men­ler ile Ağaç-Eri­ler’e184
(176)SÜ­MER, F., “Ana­do­lu’ya Yal­nız Gö­çe­be Türk­ler mi Gel­di?”
BELL XXIV/96, s., 567-594, (1960).
(177)OCAK, A. Y., Ba­ba­iler, İs­tan­bul, 1996, s. 120.
(178)OCAK A. Y., Ba­ba­iler, s. 133 vd.; EBÜL FE­REC, Abul Fa­rac
Ta­ri­hi, c. I-II. (Çev. Ö. R. Doğ­rul), An­ka­ra.
1945, II/539-540.; İBN Bİ­Bİ, El Eva­mi­nül Ala­iye fil Umu­rul
Ala­iye, T. T. K. An­ka­ra, 1945, s. 498-504.
(179)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 133.
(180)İB­Nİ Bİ­Bİ, El Eva­mi­rül Ala­iy­ye fil Umu­rul Ala­iye, s. 514.
(181)TU­RAN O., “Gı­ya­sed­din Key­hüs­rev”, İ. A., VI/620-629.
(182)TO­ĞAN, A. Z. V., “Mo­ğol­lar Dev­rin­de Ana­do­lu’nun İk­ti­sa­di Va­zi­
ye­ti” Türk Hu­kuk ve İk­ti­sat ta­ri­hi Mec­mu­ası. I., 1931, s. 7-43,;
BART­HOLD, W., “İl­han­lı­lar Dev­rin­de Ma­li Va­zi­yet”, 1931, C. I.,
s. 135-159.
(183)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 133.
(184)SÜ­MER, F., “Ağac-Eri­ler” BELL, XXVI/103 (1962) S. 521-528.
YENİ TÜRKİYE 82/2016
Kö­se­dağ Sa­va­şı’n­dan Son­ra
Ana­do­lu’da Oğuz­lar
ağır bir dar­be in­dir­di­ler ise de on­la­rın ço­ğu
gü­ne­ye ine­rek Mem­lûk top­rak­la­rı­na sı­ğın­dı­
lar.185
YENİ TÜRKİYE 82/2016
192
1277 yı­lın­da Mı­sır-Su­ri­ye Türk Mem­
lûk­le­ri hü­küm­da­rı Bay­pars Sel­çuk­lu Dev­le­
ti’n­de ik­ti­da­rı elin­de tu­tan Per­va­ne Mu­ined­
din Sü­ley­man’ın da­ve­ti üze­ri­ne Ana­do­lu’ya
yü­rü­dü ve El­bis­tan ova­sın­da To­ku ve Tu­da­
un’un ku­man­da­sın­da­ki Mo­ğol or­du­su­nu ağır
bir ye­nil­gi­ye uğ­rat­tı.186 Mo­ğol­lar­dan Ce­lâ­yir
İl­ye­gey No­yan’ın oğ­lu olan To­ku ile Sul­dus
So­dun No­yan’ın oğ­lu Tu­da­un da sa­vaş mey­
da­nın­da kal­dı­lar.187 Bay­pars Kay­se­ri’ye gel­di,
fa­kat ken­di­si­ni dâ­vet eden Per­vâ­ne ve di­ğer
dev­let ri­ca­li onun­la iş­bir­li­ği yap­ma­ya­rak
To­kat’a kaç­tı­lar.188 Bay­pars böy­le bir ha­re­ke­ti
bek­le­me­mek­tey­di. Onu, elin­den hiç­bir şey
gel­me­yen halk ve Türk­men­ler des­tek­le­di. Bu
Türk­men­le­rin ba­şın­da Ka­ra­ma­no­ğul­la­rı ge­li­
yor­du.189 Bu Türk­men­ler Er­me­nek yö­re­sin­de
yurt tut­muş­lar­dı. On­la­rın Mo­ğol is­ti­lâ­sı üze­
ri­ne Ar­rân’dan ilk ön­ce Si­vas ta­raf­la­rı­na gel­
me­le­ri ve ora­da Ba­ba İs­hak ayak­lan­ma­sı­na
ka­tıl­dık­tan son­ra da Er­me­nek çev­re­si­ne göç
et­miş ol­ma­la­rı müm­kün­dür. Ai­le­ye adı­nı ver­
miş olan Nu­red­din Sû­fî (So­fu) oğ­lu Ka­ra­
man, İç-el böl­ge­sin­de Er­me­ni­ler ile mü­ca­de­
le et­miş ve Kon­ya ya­kı­nın­da 1261’de Sel­çuk
kuv­vet­le­ri ile kan­lı bir sa­vaş yap­mış­tır. Bu
ai­le­nin Av­şar bo­yun­dan ol­du­ğu­na da­ir Ya­zı­cı­
oğ­lu’nun ifa­de­si doğ­ru ol­ma­sı müm­kün ve
hat­ta bel­ki muh­te­mel­dir.190 Bay­pars’ın Ana­
do­lu’ya gel­me­si­ni fır­sat bi­len Ka­ra­ma­noğ­lu
Meh­med Beğ Kon­ya’yı zap­tet­ti ve ta­rih­le­rin
Cim­ri adı­nı ver­dik­le­ri bir Sel­çuk­lu şeh­za­de­si­
ni tah­ta çı­kar­dı. Meh­med Beğ de ve­zir ol­du.
İlk alı­nan ka­rar­lar­dan bi­ri bun­dan son­ra dev­
let da­ire­sin­de, sa­ray­da, top­lan­tı­lar­da, Türk­
çe­den baş­ka dil ko­nu­şul­ma­ma­sı hak­kın­da idi
ki bu, Türk kül­tür ta­ri­hi ba­kı­mın­dan çok
önem­li bir ha­di­sey­di.191
Meh­med Beğ Türk­men­le­ri kü­çüm­se­
yen Ve­zir Fah­red­din Ali’nin oğul­la­rı­nı ye­ne­
rek du­ru­mu­nu kuv­vet­len­dir­di ise de Mo­ğol­
la­rın gel­me­si ne­ti­ce­sin­de İç-el’e çe­kil­me­ğe
mec­bur kal­dı.192 Bay­pars’ın Su­ri­ye’ye dön­
me­si üze­ri­ne Mo­ğol Ha­nı Aba­ka mü­him bir
kuv­vet­le Ana­do­lu’ya gel­di. El­bis­tan sa­va­şın­
da öl­dü­rü­len Mo­ğol­la­rın öcü­nü Türk hal­kın­
dan al­dı ve Kay­se­ri’den Er­zu­rum’a ka­dar
olan yer­ler­de kat­li­am­lar ve yağ­ma­lar yap­tır­
dı.193 Ka­ra­man-oğ­lu Meh­med Beğ’e ge­lin­ce
onun üze­ri­ne Mo­ğol şeh­za­de­si Kon­gur­tay
gön­de­ril­miş­ti. Meh­med Beğ iki kar­de­şi ile
bir­lik­te şe­hid düş­tü. İş­te, Kon­ya’da Türk
di­lin­den baş­ka hiç­bir di­lin ko­nu­şul­ma­ma­sı­nı
is­te­yen Meh­med Beğ’in ha­ya­tı böy­le üzün­tü
ve­ri­ci bir şe­kil­de so­na er­di. Bu­nun­la be­ra­ber
Meh­med Beğ’in ölü­mü acı bir ka­yıp ol­muş­sa
da Ka­ra­man­lı­la­rın kuv­ve­ti kı­rıl­ma­mış ve
Mo­ğol­lar ile mü­ca­de­le azim­le­ri za­yıf­la­ma­mış­
tı. On­lar Ana­do­lu Türk­lü­ğü’nün Mo­ğol­la­ra
kar­şı en mü­ca­de­le­ci un­su­ru ol­muş­lar­dı.194
Bi­zans ucu­na ge­lin­ce, bu uzun hu­dud
böl­ge­sin­de Türk­men­ler es­ki­den be­ri ka­la­ba­
lık kü­me­ler ha­lin­de ya­şı­yor­lar­dı. Mo­ğol is­ti­la­
sı ve bas­kı­sı üze­ri­ne bu uc böl­ge­le­rin­de­ki
Türk­men kü­me­le­ri­nin nü­fus­la­rı cok­ça art­
mış­tı. Bu Türk­men­ler Bi­zans top­rak­la­rı­na
akın­lar ya­pı­yor­lar, el­de et­tik­le­ri tut­sak­la­rı
tüc­car­la­ra sa­tı­yor­lar­dı. Bu­nun­la be­ra­ber bu
Türk­men­ler ha­yat­la­rı­nı yal­nız akın­cı­lık yap­
mak­la ge­çir­mi­yor­lar, do­ku­duk­la­rı de­ğer­li
ha­lı­la­rı ih­raç edi­yor­lar, Mı­sır’a ve baş­ka yer­le­
re ke­res­te de gön­de­ri­yor­lar­dı.195
De­niz­li (asıl adı: To­nuz­lu) Türk­men­le­
ri XI­II. yüz­yı­lın ikin­ci ya­rı­sın­da de­ni­ze ula­şa­
rak bu­gün­kü Muğ­la böl­ge­sin­de Men­te­şe
Bey­li­ği­’ni196 kur­du­lar. Sel­çuk­lu Dev­le­ti‘­nin
za­yıf­la­ma­sı üze­ri­ne De­niz­li’de İnanç-oğul­la­rı
ve Is­par­ta ile An­tal­ya böl­ge­sin­de, yi­ne Türk­
(185)BAY­PARS TA­Rİ­Hİ, (Çev. Ş. Yalt­ka­ya), İs­tan­bul, 1941 s. 155.
(186)BAY­PARS TA­Rİ­Hİ, s. 85-86.
(187)BAY­PARS TA­Rİ­Hİ, s. 85-91; KAY­MAZ, N., Per­va­ne Mu’inü’ddin Sü­ley­man, An­ka­ra 1970, s. 162.
(188)BAY­PARS TA­Rİ­Hİ, s. 87-88.
(189)BAY­PARS TA­Rİ­Hİ, s. 88-89.
(190)SÜ­MER F., Oğuz­lar, s. 134.
(191)TAH­SİN, Ü., Ka­ra­ma­no­ğul­la­rı Ta­ri­hi, An­ka­ra, 1957; AK­DAĞ,
Mus­ta­fa, Tür­ki­ye’nin İk­ti­sa­di ve İç­ti­mai.
Ta­ri­hi, C. I., s. 63-67; TU­RAN O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve T. İ. M.,
s. 347-348.
(192)KAY­MAZ, N., Per­va­ne Mu’inü’d-in Sü­ley­man, s. 174.
(193)BAY­PARS Ta­ri­hi, s. 91-94.
(194)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 135.
(195)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 135.
(196)WIT­TEK, P., Men­te­şe Bey­li­ği, (Türk­çe­ye çe­vi­ren: O. Ş. Gök­yay),
An­ka­ra, 1986.
Es­ki­den be­ri Kü­tah­ya do­lay­la­rın­da da
mü­him bir Türk­men kü­me­si var­dı. 1277
yı­lın­da bu böl­ge­de Ger­mi­yan­lı­la­rın ya­şa­dı­ğı
gö­rü­lür.198 Bun­lar 1240’da Ma­lat­ya böl­ge­sin­
de otu­ru­yor­lar­dı. On­lar bu ta­ra­fa Mo­ğol bas­
kı­sı üze­ri­ne 1240’lar­dan son­ra gel­di­ler. Ba­tı
Ana­do­lu’nun di­ğer böl­ge­le­ri­ni de Ay­dın-oğ­lu
Meh­med, Sa­ru-Han ve Ka­re­si ad­lı bey­ler
aç­tı­lar ve Ay­dın-oğul­la­rı, Sa­ru­han-oğul­la­rı
(Ba­lı­ke­sir böl­ge­sin­de) bey­lik­le­ri­ni kur­du­
lar.199 Bu fe­tih­ler XIV. yüz­yı­lın ilk çey­re­ğin­de
so­na er­miş­ti. Mar­ma­ra böl­ge­si ise Sö­ğüt
yö­re­sin­de ya­şa­yan Os­man Beğ ve oğ­lu ta­ra­
fın­dan fet­he­dil­di. Os­man da bir Türk­men
be­yi idi; ba­ba­sı Er­tuğ­rul, oy­ma­ğı ile bir­lik­te
Sö­ğüd’e An­ka­ra ta­raf­la­rın­dan gel­miş­ti (Bu­
nun Mo­ğol bas­kı­sı üze­ri­ne 1277 yı­lın­dan az
son­ra ol­ma­sı muh­te­mel­dir). Os­man­lı ai­le­si­
nin ata­la­rı­nın Ana­do­lu’ya ge­liş­le­ri me­se­le­si­ne
ge­lin­ce, on­la­rın Mo­ğol is­ti­la­sı se­be­bi ile ya­şa­
mak­ta ol­duk­la­rı Merv ya­kı­nın­da­ki Mâ­hân’dan
Ana­do­lu’ya gel­dik­le­ri hak­kın­da Os­man­lı
ta­rih­le­rin­de bu­lu­nan ri­va­ye­ti red­det­mek için
esas­lı hiç­bir se­bep yok­tur.200
Uç Türk­men­le­ri, Sel­çuk­lu­la­rın Haç­lı
se­fer­le­rin­den son­ra bir da­ha ele ge­çi­re­me­dik­
le­ri Ba­tı-Ana­do­lu ile Mar­ma­ra böl­ge­si­ni
ko­lay­ca fet­het­ti­ler ve ora­da yer­leş­ti­ler; o böl­
ge­le­ri öy­le Türk­leş­tir­di­ler ki, XVI. yüz­yıl­da
Ana­do­lu’da en az Hı­ris­ti­yan nü­fu­su bu­lu­nan
yer­le­rin ba­şın­da bu böl­ge­ler ge­li­yor­du.
Ebu Sa­id Ba­ha­dır Han’ın ölü­mü üze­
ri­ne (1335) Mo­ğol­lar ara­sın­da şid­det­li bir iç
mü­ca­de­le baş­la­dı. Bu­nun so­nu­cun­da Ana­do­
lu bey­lik­le­ri tam bir is­tik­la­le ka­vuş­tu­lar. Ar­tık
hâ­ki­mi­ye­tin ız­dı­rap­lı dev­ri ge­ri­de kal­mış­tı.201
Bü­tün Ana­do­lu şe­hir­le­rin­de baş­la­rın­da “Ahi”
isim­li re­is­le­ri bu­lu­nan es­naf ve san’at­kâr der­
nek­le­ri var­dı.202
Ana­do­lu’ya iş­gal kuv­vet­le­ri ola­rak
gön­de­ril­miş olan Mo­ğol­lar baş­lı­ca To­kat,
Amas­ya, Ço­rum, Kır­şe­hir, Kay­se­ri ve Si­vas
çev­re­sin­de ya­şı­yor­lar­dı. Bun­la­ra “Ta­tar”
de­nil­mek­te­dir; ya­ban­cı eser­ler­de de Ka­raTa­tar adı ve­ril­mek­te­dir. Bun­la­ra Ka­ra sı­fa­tı­
nın ve­ril­me­si si­ya­si iti­bar­la­rı­nı kay­bet­miş
ol­ma­la­rın­dan ile­ri gel­miş­tir. Tah­rir def­ter­le­
rin­de bun­lar­dan ba­zı oy­mak­la­ra “Mu­ğâl”
adı ve­ril­mek­te­dir. Bu ta­tar­lar XIV. yüz­yı­lın
baş­la­rın­da ar­tık ta­ma­men Müs­lü­man idi­ler.
Bun­la­rın hep­si Mo­ğol asıl­lı ol­ma­yıp, ara­la­
rın­da Uy­gur ve di­ğer Türk ka­vim­le­rin­den
mü­him top­lu­luk­lar­da var­dı. 1337 yı­lın­da bu
Ta­tar­la­rın ba­şın­da Emir Eret­na bu­lu­nu­yor­
du. Eret­na Uy­gur Türk­le­rin­den­di. Eret­na
1343 yı­lın­da, Teb­riz’de­ki İl­han­lı oto­ri­te­si­nin
za­yıf­la­ma­sın­dan son­ra Or­ta ve Do­ğu Ana­
do­lu’nun ge­niş bir kıs­mı­na ha­kim ol­du.203
İda­re­si al­tın­da bu­lu­nan hal­kı, ken­di­si­ne
“Kö­se-pey­gam­ber” de­dir­te­cek de­re­ce­de
ada­let­le ida­re et­ti (Ölm. 1352)204 Ha­lef­le­ri,
Eret­na gi­bi di­ra­yet­li ol­ma­dık­la­rın­dan ik­ti­
dar, on­la­ra ka­dı­lık, ve­zir­lik ve na­ip­lik ya­pan
Ka­dı Bur­ha­ned­din’in eli­ne geç­ti (1380).205
Ka­dı Bur­ha­ned­din Oğuz­la­rın Sa­lur bo­yu­na
men­sup olup, be­şin­ci de­de­si Meh­med,
Mo­ğol is­ti­la­sı üze­ri­ne Ha­rizm’den Ana­do­
lu’ya gel­miş­ti. Bu­na gö­re Meh­med Man­gış­
lak’ta­ki Sa­lur­la­ra men­sup ol­ma­lı­dır.206
193
Ti­mur, Ana­do­lu se­fe­ri sı­ra­sın­da, Ka­ra
Ta­tar­la­rın ço­ğu­nu or­du­su ile bir yay içi­ne ala­
rak zor­la Ana­do­lu’dan gö­çür­dü. Hal­bu­ki
bun­lar, Ana­do­lu’da ra­hat bir ha­yat sü­rü­yor­
lar­dı; bu­ra­da doğ­muş ve bü­yü­müş­ler­di.
Onun için Ti­mur dö­ne­mi­ne ait kay­nak­lar­da
on­la­ra “Ka­ra Ta­tar Türk­men­le­ri” de­nil­mek­te­
dir. Ka­ra Ta­tar­lar yol­da kaç­ma­ya te­şeb­büs
et­ti­ler­se de ağır bir şe­kil­de ce­za­lan­dı­rıl­dı­
lar.207 Ka­ra-Ta­tar­la­rın az bir kıs­mı sak­lan­mak,
(197)MER­ÇİL, E., Müs­lü­man Türk Dev­let­le­ri Ta­ri­hi, s. 297-299, 309312.
(198)VAR­LIK, M. Ç., Ger­mi­yan-oğul­la­rı Ta­ri­hi, An­ka­ra, 1974, s. 1-23.
(199)MER­ÇİL, E., Müs­lü­man Türk Dev­let­le­ri Ta­ri­hi, s. 284-318.
(200)KÖP­RÜ­LÜ, F., Os­man­lı Dev­le­ti­nin Ku­ru­lu­şu, s. 71-73, 103-110.
(201)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 136.
(202)Ay­rın­tı­lı Bil­gi İçin Bkz., ÇA­ĞA­TAY, N., Bir Türk Ku­ru­mu Olan
Ahi­lik, An­ka­ra, 1989.
(203)Ay­rın­tı­lı Bil­gi İçin Bkz., GÖ­DE, K., Eret­na­lı­lar, An­ka­ra 1944, s.
1-59.
(204)Rıd­van Na­fiz, Si­vas Şeh­ri, İs­tan­bul 1928, s. 62-68.
(205)YÜ­CEL, Y., Ka­dı Bur­ha­ned­din Ah­med ve Dev­le­ti (1344-1398),
Ank, 1983, s. 34-48.
(206)AZİZ B. ER­DE­ŞİR-İ ES­TE­RA­BA­Dİ, Bezm u rezm, (Çev. M.
Öz­türk), An­ka­ra 1990, s. 52.
(207)CLA­Vİ­JO, Ti­mur Dev­rin­de Ka­dis’ten Se­mer­kant’a Se­ya­hat, (Çev.
Ö. R. Doğ­rul), s. 134-135; SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 137.
YENİ TÜRKİYE 82/2016
men­ler ta­ra­fın­dan Ha­mid-oğul­la­rı bey­lik­le­ri
ku­rul­du.197
194
sa­ğa ve so­la kaç­mak su­re­tiy­le Ana­do­lu’da
kal­mış­tı.208
ba­zı kol­la­rı da Amas­ya, Sam­sun ve Çan­kı­rı
ta­raf­la­rın­da yurt tut­muş­tur.
XII. yüz­yı­lın ikin­ci ya­rı­sı­nın or­ta­la­rın­
da ka­la­ba­lık sa­yı­da bir Çep­ni kü­me­si­nin
Si­nop ta­raf­la­rın­da ya­şa­dı­ğı gö­rü­lür. Bu Çep­
ni­ler ka­rı­şık­lık­lar­dan fay­da­la­na­rak Si­nop’u
al­mak is­te­yen Trab­zon-Rum im­pa­ra­to­ru­na
kar­şı, şeh­ri 1277 yı­lın­da ba­şa­rı ile mü­da­faa
et­ti­ler; son­ra Sam­sun’un do­ğu­sun­da Gi­re­
sun’a ka­dar uza­nan ve Ca­nik de­ni­len böl­ge­
nin fet­hin­de mü­him rol oy­na­dı­lar. Or­du böl­
ge­sin­de or­ta­ya çı­kan Ha­cı-Emir­li Bey­li­ği’nin
Çep­ni­ler ta­ra­fın­dan ku­rul­muş ol­ma­sı ge­re­kir.
Çün­kü, o böl­ge­de Çep­ni­ler­den baş­ka güç­lü
bir oy­mak yok­tur. 1398 yı­lın­da Gi­re­sun,
Ha­cı-Emir­li Sü­ley­man Beğ ta­ra­fın­dan fet­he­
dil­di. Bu ta­rih­te biz Çep­ni­le­ri Ti­re­bo­lu ön­le­
rin­de gö­rü­yo­ruz. Cla­vi­jo’nun se­ya­hat-nâ­me­
sin­den, Çep­ni­ler’in Trab­zon-Er­zin­can ara­sın­
da kuv­vet­li bir var­lık gös­ter­dik­le­ri an­la­şıl­
mak­ta­dır.209 Trab­zon böl­ge­si, 1461 yı­lın­da
Fa­tih ta­ra­fın­dan fet­he­dil­mek su­re­tiy­le Ku­zey
Do­ğu-Ana­do­lu’nun fet­hi ta­mam­lan­mış­tır.
Kö­pek-oğul­la­rı’nın ve Gün­düz-oğul­la­
rı’nın Av­şar’dan, Boz­ca-oğul­la­rı’nın Ba­yat’tan
ol­duk­la­rı an­la­şı­lı­yor. Har­ben­de-oğul­la­rı’nın
ise han­gi bo­ya men­sup bu­lun­duk­la­rı bi­lin­me­
mek­te­dir. Har­ben­de­lü te­şek­kü­lü, bil­has­sa
Ma­lat­ya böl­ge­sin­de yurd tut­muş­tur. Har­ben­
de­lü­le­rin ba­zı oba­la­rı da XVII. ve XVI­II yüz­
yıl­lar­da Or­ta Ana­do­lu­’ya ve ora­dan da Ba­tı
Ana­do­lu’ya gel­miş­ler­dir. Ba­tı’ya ge­len Har­
ben­de­lü oy­mak­la­rı da Har­man­da­lı adıy­la
anıl­mış­tır.211
YENİ TÜRKİYE 82/2016
XII. yüz­yıl­da Su­ri­ye’de ka­la­ba­lık bir
Türk­men kü­me­si ya­şı­yor­du. Bu kü­me­nin
önem­li bir kıs­mı ya­zın Si­vas’ın gü­ney yö­re­le­
ri­ne ve Uzun-Yay­la’ya çı­kı­yor­du. Bun­la­ra
Şam­lu, Şam Türk­le­ri ve­ya Şam Türk­men­le­ri
de­ni­li­yor­du. Bu Türk­men­ler Boz-Ok ve
Üç-Ok şek­lin­de­ki es­ki Oğuz iki­li teş­ki­la­tı­nı
mu­ha­fa­za edi­yor­lar­dı. Boz-Ok­lar, uzun bir
za­man geç­me­si­ne rağ­men Ha­lep çev­re­sin­de
ve Amik ova­sın­da ya­şı­yor­lar­dı. Bu Türk­men
kü­me­sin­de­ki Boz-Ok­lar baş­lı­ca şu boy­lar
ta­ra­fın­dan tem­sil edi­li­yor­du: Ba­yat, Av­şar,
Beğ-Di­li, Dö­ğer. Boz-Ok­lar’dan bir­çok
ta­nın­mış ai­le­ler çık­mış­tır. Bu ai­le­le­rin ba­şın­
da Dul­ka­dır­lı­lar gel­mek­te­dir. Fa­kat bu ai­le­
nin han­gi boy­dan ol­du­ğu ke­sin ola­rak bi­lin­
me­mek­te­dir.210
Boz-Ok­lar’dan di­ğer bir ai­le de İnançoğul­la­rı’dır. Bu ai­le­nin ba­şın­da bu­lun­du­ğu
te­şek­kül İnan­lu adı­nı ta­şı­mak­ta­dır. Bu te­şek­
kül Ak-Ko­yun­lu fa­ali­ye­ti­ne ka­tıl­mış, bir
oy­ma­ğı Şam­lu bo­yu ara­sın­da İran’a git­miş,
Üç-Ok­lar’a ge­lin­ce, bu kol­da, bir boy
müs­tes­na (Ça­vun­dur), di­ğer bü­tün boy­la­ra
men­sup oy­mak­la­rın gö­rül­me­si çok il­gi çe­ki­ci­
dir. Bu Üç-Ok­lu oy­mak­la­rın nü­fus­ça ka­la­ba­
lık olan­la­rı, Yü­re­gir, Kı­nık, Ba­yın­dır, Sa­lur ve
Ey­mir’dir. Bu ko­la men­sup ol­du­ğu­nu bil­di­ği­
miz ai­le­ler, Ra­ma­zan-oğul­la­rı (yü­re­gir) ile
Özer-oğul­la­rı (Kı­nık)’dır. Bun­lar­dan son­ra
Ka­ra İsa, Ko­sun (Ku­sun), Koş Te­mür (Kuş
Te­mür), Ulaş ile Bur­naz oğul­la­rı ai­le­le­ri ge­lir.
Bun­lar da Çu­ku­ro­va’nın fet­hin­de mü­him rol­
ler oy­na­mış­lar­dır. Üç-Ok­lar Çu­ku­ro­va’ya
göç­me­den ön­ce her hal­de Amik ova­sın­da ve
Ta­rab­lus ta­raf­la­rın­da ya­şı­yor­lar­dı.212
Şam Türk­men­le­ri, 1294 yı­lın­da Si­vas’a
gi­re­rek şeh­ri yağ­ma­la­mış­lar ve Kay­se­ri böl­ge­
sin­de de son Sel­çuk­lu hü­küm­da­rı II. Gı­ya­
sed­din Mes’ud’u uğ­raş­tı­ran ha­di­se­ler çı­kar­
mış­lar­dı. Ebû Sa­id Ba­ha­dır Han’ın ölü­mü
üze­ri­ne (1335) Mo­ğol­lar ara­sın­da baş gös­te­
ren mü­ca­de­le­den fay­da­la­nan bu Türk­men­ler,
1337’de El­bis­tan yö­re­sin­de Dul­ka­dır­lı Bey­li­
ği’ni kur­du­lar. Ay­nı as­rın ikin­ci ya­rı­sın­da,
Uzun-Yay­la’da yağ­ma ha­re­ket­le­rin­de de
bu­lun­du­lar. XV. yüz­yıl baş­la­rın­da on­lar için
bek­len­me­yen se­vin­di­ri­ci bir ha­di­se ol­du ki,
(208)Ka­ra-Ta­tar­lar hak­kın­da ay­rın­tı­lı bil­gi için bkz, SÜ­MER, F., “Ana­
do­lu Mo­ğol­lar” Sel­çuk­lu Araş­tır­ma­la­rı Der­gi­si, An­ka­ra, 1969, s.
110. 140.
(209)Çep­ni­ler hak, Ay­rın­tı­lı Bil­gi için bkz. SÜ­MER F., Çep­ni­ler, İs­tan­
bul, 1992.
(210)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 138.
(211)CLA­Vİ­JO, Ti­mur Dev­rin­de Ka­tis­ten Se­mer­kand’a Se­ye­hat, s.
77-88.
(212)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 138.
XIV. yüz­yı­lın ikin­ci ya­rı­sın­da ve XV.
yüz­yı­lın baş­la­rın­da, Tür­ki­ye Türk­le­ri­nin kı­ya­
fet­le­ri, umu­mi­yet­le Or­ta As­ya Türk­le­ri­nin­ki­
nin ay­nı idi; ayak­la­rın­da, ka­dın­lar da da­hil
ol­mak üze­re sa­rı-kır­mı­zı çiz­me­ler ve baş­la­rın­
da da kı­zıl börk var­dı. Ozan­lar XIV. yüz­yıl­da
ol­du­ğu gi­bi, bu yüz­yıl­da da el­le­rin­de ko­puz­
lar ile her ta­ra­fa do­la­şı­yor­lar ve De­de-Kor­kut
des­tan­la­rı­nı söy­lü­yor­lar­dı. Bu des­tan­lar o
ka­dar il­gi gö­rü­yor­du ki di­ni eser­ler­de da­hi
on­la­rın yan­kı­la­rı­na rast ge­li­nir.214 Sa­ray­la­ra
ge­lin­ce, du­rum bu­ra­lar­da da dı­şa­rı­da­kin­den
fark­sız­dı. Teb­riz’de­ki bir Oğuz-nâ­me’ye
da­ya­na­rak ba­ba­sı Ka­ra Yu­suf Beğ ile Sul­tan
Mu­rad’ın Oğuz-Han so­yun­dan gel­dik­le­ri­ni
söy­lü­yor­du.215
Di­yar­be­kir’de­ki Ak-Ko­yun­lu216 hâ­ne­
da­nı­na ge­lin­ce, bu hâ­ne­dan Oğuz-Han’ın
oğul­la­rın­dan Ba­yın­dır-Han’ın so­yun­dan gel­
mek­le öğü­nü­yor­du.217 Ak-Ko­yun­lu Dev­le­ti­
’nin ku­ru­cu­su Ka­ra Yü­lük Os­man Beğ, ken­
di­si­nin Sel­çuk­lu hâ­ne­da­nı ile ak­ra­ba ol­du­ğu­
nu söy­lü­yor­du; baş ha­nı­mı­nın adı da Sel­çuk
Hâ­tun idi. Bu Ak-Ko­yun­lu be­yi­nin çağ­da­şı
olan Çe­le­bi Meh­med’in kı­zı­nın ay­nı is­mi ta­şı­
dı­ğı­nı bil­di­ği­miz gi­bi, Ka­ra Yü­lük Os­man
Beğ’in to­ru­nu Uzun Ha­san Beğ’in ha­tu­nu­
nun is­mi de Sel­çuk Şah idi. Yi­ne bu hâ­ne­da­
na men­sup Kı­lıç Ars­lan ad­lı bir bey ta­nı­dı­ğı­
mız gi­bi, Ka­ra Ko­yun­lu hâ­ne­da­nı men­sup­la­
rın­dan bi­ri de ay­nı adı ta­şı­yor­du. Ak-Ko­yun­
lu­lar Ba­yın­dır bo­yu­nun dam­ga­sı­nı dev­le­ti­nin
res­mi ala­me­ti ola­rak ka­bul et­miş­ler ve onu
pa­ra­la­rı­na, ki­tâ­be­le­ri­ne ve res­mi ve­si­ka­la­rı­na
koy­dur­muş­lar­dı. Hâ­ne­dan aza­sı­na men­sup
ba­zı bey­ler de Ba­yın­dır adı­nı al­mış­lar­dır.218
Os­man­lı­la­ra ge­lin­ce, Türk­çe­yi da­ha
Or­han Beğ za­ma­nın­da res­mi dil yap­mış olan
bu hâ­ne­dan da Türk­çü­lük ve Oğuz­cu­luk
ce­re­ya­nı­nın te­si­ri al­tın­da kal­mış­tır. Pa­ul Wit­
tek, II. Mu­rad dev­rin­de Os­man­lı sa­ra­yın­da
ilk de­fa ken­di­si ta­ra­fın­dan mü­şa­he­de edi­len
bu ce­re­ya­na “mil­li ro­man­tizm” adı­nı ver­miş.
Fa­kat Ah­me­di de219 Er­tuğ­rul Beğ’in as­ker­le­
ri­nin Oğuz ola­rak va­sıf­lan­dı­rıl­dı­ğı­nı gör­mek­
te­yiz.220 II. Mu­rad dev­rin­de hâ­ne­dan, Re­şi­
ded­din’de Oğuz­la­rın en şe­ref­li bo­yu ola­rak
gö­rü­nen Ka­yı bo­yu­na bağ­lan­mış­tır.221
So­nuç ola­rak, XV. yüz­yıl­da Tu­na’dan
Cey­hun’a ka­dar uza­nan ge­niş sa­ha­da­ki Türk­
ler, tek bir ka­vim ol­duk­la­rı­nı bi­li­yor ve Oğuz­
la­rın to­run­la­rı ol­mak­tan gu­rur du­yu­yor­lar­dı.
Bu kav­mi şu­ur o ka­dar can­lı ve kuv­vet­li idi
ki, top­lu­mun hiç­bir ta­ba­ka­sı, züm­re­si ve
hâ­ne­dan­lar ve onun te­si­ri dı­şın­da kal­ma­mış­
tır. Bu kav­mi şu­ur, bil­has­sa Oğuz­la­rın ha­tı­ra­
la­rı­nı ve ge­le­nek­le­ri­ni ya­şat­mak ve Türk­çe’ye
de­ğer ver­mek­le ken­di­ni bel­li edi­yor­du. Bu
kav­mi şu­urun can­lan­ma­sı, Türk­men­le­rin XV.
yüz­yıl­da ka­zan­dık­la­rı bü­yük si­ya­si ba­şa­rı­lar
ile ya­kın­dan il­gi­li­dir.222
195
Ha­lep Türk­men­le­ri
XVI. yüz­yıl­da Ha­lep Türk­men­le­ri baş­
lı­ca: Beğ-Di­li, Har­ben­de­lü, Ba­yat, İnal­lu,
Kö­pek­lü-Av­şar­lı, Gün­dür­lü-Av­şa­rı gi­bi bü­yük
te­şek­kü­ler ile Kar­kın, Kı­zık, Uç, Acur­lu,
Ka­çı­lu, Pe­çe­nek, Dö­ğer, Kı­nık, Ey­mür, Büğ­
(213)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 138.
(214)ER­Zİ, A. S, “Ak­ko­yun­lu ve Ka­ra­ko­yun­lu Ta­ri­hi Hak­kın­da Araş­tır­
ma­lar I. Ki­tab-ı De­de Kor­kuk hak­kın­da Not­lar. II. Uzun Ha­san’ın
bi­rin­ci Ka­ra­man Se­fe­ri” BELL, XVI­II/70 (1954), s. 179-221 (193202); YÜ­CE, K., Sal­tuk-na­me’de Ta­ri­hi Di­ni ve Ef­sa­ne­vi Un­sur­lar,
An­ka­ra, 1987, s. 186-208.
(215)ŞÜK­RUL­LAH, Do­kuz Boy Türk­ler ve Os­man­lı Sul­tan­la­rı Ta­ri­hi,
İs­tan­bul, (Çev. H. N. At­sız) 1939, s. 27.
(216)EBU­BEKR-İ TİH­RA­Nİ, Ki­tab-ı Di­yar­mak­riy­ya, (Çev. F. Sü­mer,
N. Lu­gal), C I/II An­ka­ra 1993.
(217)EBU­BEKR-İ TİH­RA­Nİ, Ki­tab-ı Di­yar­bak­riy­ya, C. I/25.
(218)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 139.
(219)ÜN­VER, İ., Ah­me­di-İs­ken­der-Na­me, An­ka­ra 1983.
(220)“Da­hi Gün Olub Oğuz­lar çok ki­şi ol­muş idi ol yol­da onun yol­da­şı”,
ÜN­VER İ., Ah­me­di İs­ken­der-Na­me, s. 65b, sa­tır 7570-75717572.
(221)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 140.
(222)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 140.
YENİ TÜRKİYE 82/2016
bu da Ti­mur’un Ka­ra-Ta­tar­la­rın ço­ğu­nu Ana­
do­lu’dan gö­çür­me­si idi. Türk­men­ler ge­cik­
mek­si­zin Ta­tar­lar­dan bo­şa­lan yer­ler­de, bil­
has­sa Yoz­gat böl­ge­sin­de yurt tut­tu­lar. Bu yurt
tu­tan­lar Türk­men­le­rin Boz-Ok ko­lun­dan
ol­duk­la­rı için on­lar ora­da da Boz-Ok adı­nı
ta­şı­dı­lar. An­cak çok son­ra­la­rı Boz-Ok, böl­ge­
nin adı ol­du ve bu Boz-Ok adı Cum­hu­ri­yet
dev­ri­ne ka­dar mu­ha­fa­za edil­di. Üç-Ok­la­ra
ge­lin­ce, on­la­rın pek ço­ğu Türk-Mem­lük
or­du­su­nun ya­nın­da Çu­ku­ro­va böl­ge­si­nin fet­
hi­ne ka­tıl­mış ve bu­ra­da yurt tut­muş­lar­dır.213
düz, Ala­yurt­lu, Ba­ha­dır­lu, Ka­ra-Ko­yun­lu ve
sa­ire gi­bi oy­mak­lar­dan mey­da­na ge­li­yor­du.
Dul­ka­dır­lı: Bu el baş­lı­ca Ma­raş-El­bis­
tan böl­ge­sin­de ya­şa­mak­ta­dır. Bu ele men­sup
gö­çe­be oy­mak­lar, kı­şın Amik ova­sı­na, Ha­leb
do­lay­la­rı­na ve Çu­kur-Ova’ya iner­ler­di. Dul­
ka­dır­lı elin­de bir­çok bö­lük­ler, İran’a git­miş
ol­duk­la­rı gi­bi, ona men­sup bir kol da Di­yar­
be­kir böl­ge­sin­de­ki Boz-Ulus’a ka­tıl­mış
bu­lun­mak­ta idi. Ay­rı­ca yi­ne bu el’e men­sup
te­şek­kül­ler, Yoz­gat böl­ge­sin­de yer­leş­miş­ler ve
ay­rı­ca Si­vas’ın gü­ne­yin­de Ye­ni-İl’i mey­da­na
ge­tir­miş­ler­dir. Da­ha XVI. yüz­yı­lın baş­la­rın­da
bu el’e men­sup oy­mak­la­rın An­ka­ra böl­ge­si­ne
ka­dar so­kul­muş ol­duk­la­rı gö­rü­lü­yor. Kay­se­ri
ve Kır-Şe­hir böl­ge­le­ri de bu el’in yer­leş­me
sa­ha­la­rı ara­sın­da idi. Da­ha son­ra­la­rı on­lar­dan
mü­him bir kıs­mı­nın (Ce­rid, Te­cir­li ve Ağ­çaKo­yun­lu) Çu­kur-Ova’da yer­le­şik ya­şa­yı­şa
geç­miş­ler­dir. Bu bü­yük el, baş­lı­ca şu boy­lar­
dan mey­da­na gel­miş­tir:
196
1- Ana­mas­lı öbür adı Ka­ra­ca­lı (ba­zı
oba­la­rı: Ya­zır, Se­vinç­lü, Oruç-Beğ­lu, Ulaş­lu,
Ur­çan­lu, Ka­zın­cı­lu, Söy­le­mez­lü, Yol-Ba­san­lu,
Ka­ra-Hay­ta­lu).
2- Do­kuz, öbür adı Bı­şan­lu (Ba­zı oba­
la­rı: Kar­kın, Ka­ra­man­lu, Kürd-Mih­mad­lu,
Av­cı, Dem­rek, Ha­cı­lar, Nec­car­lu, Do­kuzDo­yun­lu, Baz­la­manç­lu, Ka­ra Gon­cü­lü)
3- Kü­re­ci­ler
4- Ce­rid (ba­zı oba­la­rı: Ya­bır-Ce­rid,
Ka­ra-Ha­san­lu, Oruç-Ga­zi­lu, Ma­ma­lu).
5- Pe­çe­nek
6- Ka­vur­ğa­lu
07- El­çi
08- Dön­ge­le­lü
09- Küş­ne
YENİ TÜRKİYE 82/2016
10- Yu­va­lı (ya­hut Ka­ra-yu­va­lu)
11- Te­ke­lü
12- Var­sak
13- Ağ­ça-Ko­yun­lu (en önem­li oba­la­rı:
Ça­lış­lı, Mu­sa-Ha­cı­lu-Mu­sa­ca­lu, Ka­zan­lu,
Ha­mid­lu).
14- Ey­mir
15- Çi­me­lü
16- Kı­zıl­lu
17- İman­lu-Af­şa­rı
18- Ça­ğır­ğan­lu
19- Av­cı
20- Gün­deş­lü
21- Te­cir­lü (Ta­cir­lu)
22- Eş­kin­ci­ler
23- Dul­ka­dır­lı eli’nin Kars (Ka­dir­li)
yö­re­sin­de ya­şa­yan oy­mak­la­rı işe şun­lar­dır.
Var­sak, De­mür­cü­lü, Ka­ra­man­lu, Sel­man­lu,
Zâ­kir­lu, Ka­vur­ga­lu, Geç­lik, Eş­kin­ci­ler. Sis
(bu­gün Ko­zan) san­ca­ğın­da da: Sav­cı-Ha­cı­lu,
Eğ­len-Oğ­lu, Ay­ru-Dam­lu, Ka­vur­ga­lı ve Av­şar
te­şek­kül­le­ri yurt tut­muş­lar­dı.223
Çu­kur-Ova Türk­men­le­ri
Bu böl­ge­yi fet­het­miş olan Üç-Ok­lar
top­ra­ğa bağ­lan­mış­lar ve kıs­men boy teş­ki­la­tı­
nı kay­bet­miş­ler­dir. Böl­ge­nin Türk­men yer­le­
şi­mi­ne açıl­ma­sın­da önem­li rol­ler oy­na­mış
olan Yü­re­ğir­ler ve Kı­nık­la­rın XVI. yüz­yıl­da
yer­leş­tik­le­ri yer­ler­de yal­nız isim­le­ri kal­mış­
tır.224
Trab­lus-Şam: Bu yö­re­de ya­şa­yan Türk­
men top­lu­lu­ğu da baş­lı­ca: Sa­lur, Ey­mir-Ga­zi­
lü, Bo­ğa­yır­lu, Sü­ley­man­lu ve sa­ir oy­mak­lar­
dan oluş­mak­tay­dı.
Boz-Ulus: Boz-Ulus. Di­yar­be­kir Türk­
men­le­ri, Dul­ka­dır­lı oy­mak­la­rı ve Ha­leb
Türk­me­ni oy­mak­la­rı ol­mak üze­re üç kol­dan
mey­da­na gel­miş­tir.
Ak-Ko­yun­lu Ka­lın­tı­sı: Es­ki Ak-Ko­yun­
lu Eli’nin ka­lın­tı­sı olan Di­yar­be­kir Türk­men­
le­ri­nin baş­lı­ca oy­mak­la­rı şun­lar­dır. Ta­ban­lu,
Oğul-Beğ­lü, Mu­sul­lu, Pür­nek, Ham­za-Ha­cı­
lu, Ko­ca-Ha­cı­lu, İz­zed­din-Ha­cı­lu, Sü­ley­manHa­cı­lu, Şeyh­lü, Da­niş­mend­lü, Sâ­lâr­lu,
Ça­vun­dur, Do­dur­ga, Dö­ğer, Kar­kın, Av­şar,
Beğ-di­li, Al­pa­vut.
(223)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 144-145.
(224)SÜ­MER, F., “Çu­kur-Ova ta­ri­hi­ne da­ir Araş­tır­ma­lar”, Ta­rih Araş­tır­
ma­la­rı Der­gi­si, 1963, I/1-98.
Dul­ka­dır­lı oy­mak­la­rı: Ce­rit Sul­tan-ha­
cı­lu, Kürd mih­mad­lu (Do­kuz’dan), Kö­çek­lu,
Küş­ne, Ana­mas­lu, Av­cı, Do­dur­ga, Ce­ce­lü,
Çi­me­lü, Av­şar, Ka­ra­ca-Arab­lu, Ey­mir, Gün­
deş­lü, Ça­ğır­ğan­lu, Kı­zıl-Ko­ca­lı, Şam-Ba­ya­dı,
Kar­kın Mu­sa­ca­lu-Mu­sa Ha­cı­lu (Ağ­ca-Koy­
lun­lu’dan)
Şark-Pâ­re: Bu kü­me­le­ri teş­kil eden oy­mak­lar
bö­lük adı­nı ta­şı­mak­ta­dır. Bö­lük­ler­den her
bi­ri bel­li kış­lak­la­ra sa­hip bu­lun­mak­ta ve
onun üze­rin­de çift­çi­lik yap­mak­ta­dır. Ulu-Yö­
rük Türk­le­ri top­lu­lu­ğu geç­mi­şi ve teş­ki­la­tı
İl­han­lı­lar dev­ri­ne ka­dar gi­der. Bu top­lu­lu­ğu
mey­da­na ge­ti­ren baş­lı­ca bö­lük­ler şun­lar­dır:
Ha­lep Türk­men Oy­mak­lar: Kö­pek­lüAv­şa­rı, Gün­düz­lü-Av­şa­rı, Har­ben­de­lü, BeğDi­li, Acûr­lu, İnal­lu, Ba­yat, Ka­ra-Ko­yun­lu
İl-Beğ­lü, Çep­ni, Ku­la­ğuz­lu, Ak-Ku­zu­
lu, Ak-Sa­lur, Tat­lu, Ge­râm­pâ, Gök­çe­lü, Şe­re­
fed­din­lü, Çun­gar (mo­ğol­ca Ca’un­gar=sol)
Bul­la, Ça­pan­lu, İkiz­lü, Ça­vur­çı (mo­gol­ca
Ca­ver­çi), Us­ta­ca­lu (Us­ta Ha­cı­lu= Us­tac­lu),
Do­dur­ga, Öz­lü, Kı­rık­tu, Ka­ra-Fa­kih­lu, Tur­
ğut­lu, Ağ­ça-Ko­yun­lu (Dul­ka­dır­lu’dan) Alibeğ­lü, Ku­zu-Gül­lü, Ka­ra-Ke­çi­lü, İnal­lu (Ha­
leb Türk­men­le­rin­den).226
Dul­ka­dır­lı: Çi­me­lü, Mu­sa­ca­lu-Mu­saHa­cı­lu-(Ağ­ça-Ko­yun­lu’dan), Boy­nu-Yo­ğun­lu,
Kürd Mih­mad­lu (Do­kuz­dan), İman­lu-Af­şar,
Ba­rak (Ce­rid’ten), Ağ­ça-Ko­yun­lu, Ta­tar-Ali­
lü, Ça­ğır­gan­lu, El­çi, Te­cir­lü, Nec­car­lu
(Do­kuz’dan)
Ulu-Yö­rük­ Türk­le­ri: Ulu-Yö­rük, baş­lı­
ca Si­vas, Amas­ya ve To­kat böl­ge­le­rin­de ya­şa­
mak­ta olup, bu top­lu­lu­ğun ba­zı oy­mak­la­rı
ba­tı­da, Kır­şe­hir ve An­ka­ra böl­ge­le­ri­ne ka­dar
ya­yıl­mış­lar­dır. Da­ha son­ra­la­rı ba­zı oy­mak­la­rı
Es­ki­şe­hir böl­ge­si­ne, ora­dan da Ba­lı­ke­sir
yö­re­si­ne git­miş­ler­dir. Ulu-Yö­rük baş­lı­ca üç
kü­me­ye ay­rı­lar: Yüz­de-Pâ­re, Or­ta-Pâ­re,
Boz-Ok: (bu gün­kü Yoz­gat böl­ge­si ve
kom­şu ba­zı yö­re­ler): Bu böl­ge Ka­ra-Ta­tar
de­ni­len Mo­ğol­la­rın baş­lı­ca ya­şa­dık­la­rı bir yer
idi. Ti­mur’un bun­lar­dan ço­ğu­nu be­ra­be­rin­de
Tür­kis­tan’a gö­tür­me­si üze­ri­ne, XV. yüz­yı­lın
ilk yıl­la­rın­da Boz-Ok Türk­men­le­ri, ya­ni Dul­
ka­dır­lı eli­ne men­sup te­şek­kül­ler bu­ra­da güç­
lü­ğe uğ­ra­mak­sı­zın yurt tut­tu­lar.227
197
Ge­dük: Ka­ra-Yah­ya­lu, De­lü-Alil­lü,
Ağ­ça­lu (en mü­him oba­sı: Ha­cı­lar), Ağ­ça-Ko­
yun­lu (Dul­ka­dır­lı’dan), Şam Ba­ya­dı (Dul­ka­
dır­lı’dan)
Ka­ra-Taş: Ali Beğ­lü, Ağ­ça­lu, Te­cir­lü
(Dul­ka­dır­lı’dan), Kı­zıl-Ko­ca­lu (baş­lı­ca
oy­mak­la­rın­dan: Ali-Şar­lu).
Ak-Dağ: Ka­ra­lu, Kırk­lu, Hi­sar-Beğ­lü,
Kı­zıl-Ko­ca­lu, Sev­gü­len (en bü­yük oy­ma­ğı:
Sa­ru-Ha­lil­lu).
Bo­ğaz­la­yan: Çi­çek­lü, Ku­la­ğuz­lu.
İli-Su: Ta­tar (Mo­ğol) Ars­lan-Beğ­lü,
Ağ­ça­lu.
Sor­gun: Zâ­kir­lu, Kı­zıl-Ko­ca­lu.228
(225)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 145-146.
(226)SÜ­MER, F., “Boz-Ok­lu Oğuz Boy­la­rı­na Da­ir”, DTCF Der­gi­si,
XI/65-103.
(227)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 147.
(228)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 147.
YENİ TÜRKİYE 82/2016
Ye­ni İl: Ye­ni-İl Si­vas’ın gü­ne­yin­de­ki
Man­cı­lık, Gü­rün ve He­kim-Han ara­sın­da­ki
böl­ge­de ya­şa­yan oy­mak­la­rın adı­dır. Man­cı­lık
ile Gü­rün ara­sın­da­ki ara­zi­ye Uzun-Yay­la
de­ni­lir. He­kim-Han’ın ku­zey do­ğu­sun­da ve
Ala­ca­han’ın gü­ney do­ğu­sun­da­ki Yey­lü­ce da­ğı
da Ye­ni-İl’in en ün­lü yay­la­la­rın­dan bi­ri idi.
Ye­ni-İl, ma­li ba­kım­dan II. Mu­rad’ın ana­sı
Nur-Bâ­nû’nun Üs­kü­dar’da yap­tır­dı­ğı Ca­mi­
inin ev­ka­fı­na bağ­lan­mış­tı. Bu se­bep­le ve­si­ka­
lar­da bu top­lu­lu­ğa “Üs­kü­dar Türk­me­ni” de
de­ni­lir. Bu top­lu­luk bi­ri Dul­ka­dır­lu­ya di­ğe­ri
Ha­leb Türk­men­le­ri­ne men­sup ol­mak üze­re,
iki kol­dan mey­da­na gel­miş­tir. Ha­leb Türk­
men­le­ri­ne men­sup ko­la es­ki­den be­ri Ya­banEri de­ni­lir. Dul­ka­dır­lu ko­lu ise umu­mi­yet­le
çift­çi­lik yap­mak­ta­dır. Ya­ban-Eri­le­rin ço­ğu­
nun Beğ Di­li bo­yu­na men­sup oba­lar­dan
mey­da­na gel­di­ği gö­rü­lür. Baş­lı­ca Ya­ban-Eri
te­şek­kül­le­ri şun­lar­dır. Beğ-Di­li, Ba­yat, Av­şar,
Ba­yın­dır, Han­ben­de­lü, Ka­ra Ko­yun­lu.225
198
At-Çe­ken­ler ve Kom­şu Oy­mak­lar
De­ve­lü: Ben­de­ri-Be­ği.
At-Çe­ken­ler baş­lı­ca Lâ­ren­de (Ka­ra­
man), Ak-Şe­hir ve Koç-Hi­sar gö­lü ara­sın­da­ki
böl­ge­de ya­şı­yor­lar­dı. Bu böl­ge üç yö­re­ye
ay­rıl­mış­tı: Es­ki-İl, Tur­ğud ve Bay­burd. Es­kiİl Koç-hi­sar gö­lün­den baş­la­yıp gü­ney do­ğu­ya
doğ­ru Ereğ­li’nin ba­tı­sın­da­ki Ak­ça Şe­hir’e
ka­dar uza­nan top­rak­la­ra de­ni­li­yor­du. Bu
yö­re­nin mer­ke­zi Koç­hi­sar gö­lü kı­yı­sı­na ya­kın
yer­de­ki Es­ki-İl kö­yü olup bu­gün de mev­cut­
tur. Kon­ya-Ak­sa­ray ara­sın­da­ki es­ki Sel­çuk­lu
ana­yo­lu üze­rin­de bu­lu­nan Eş­me-Ka­ya kö­yü
de At-Çe­ken bey­le­ri­nin otur­duk­la­rı yer­ler­de
idi ki, bu bey­le­rin nes­li za­ma­nı­mı­za ka­dar
gel­miş­tir. Tur­gud, Ak­şe­hir gö­lü­nün ku­ze­yin­
den Ka­ra­man’ın ba­tı­sın­da­ki top­rak­la­ra ka­dar
uza­nan yö­re­nin adı­dır. Bay­burd’da Ka­ra­
man’ın do­ğu­sun­da, Ereğ­li’nin gü­ne­yin­de­ki
top­rak­la­rı içi­ne alı­yor­du. Aşa­ğı­da bu yö­re­ler­
de­ki ve Ka­ra­man ili­ne bağ­lı di­ğer ba­zı yer­ler­
de­ki en bel­li baş­lı oy­mak­la­rın adı ve­ril­miş­tir.
Bun­lar ara­sın­da ge­çen Ta­tar ve Ce­lâ­yir ad­lı
oy­mak­lar Ka­ra-Ta­tar­la­rın ka­lın­tı­la­rın­dan­
dır.229
De­ve­lü Ka­ra-Hi­sar’ı: Yah­ya­lu.
Es­ki-İl: Koş-Te­mür, Söl­müş­lü, Hcan­tı­lı
(Ka­ra­man oğul­la­rı’na bağ­lı bey­ler­den bi­ri
olan Hcan­tı’dan) Dâ­vud­lar, ku­reyş-Me­likŞah, Boy­nu, Yum­ru, Ku­ru­lu
Tur­gud: Ku­sun­lu, Ya­pa (ün­lü bir
oy­mak), Çep­ni, Rey­han­lu, Sa­ru­ca-Ah­med­lü,
Şah Beğ Nö­ker­le­ri.
Bay­burd: Emîr-Ha­cı­lu, Oğul-Beğ­lü,
Ka­yı, Far­sak­lar, Pe­çe­nek, ta­tar (Mo­ğol).
YENİ TÜRKİYE 82/2016
Ak-Sa­ray: Beş­kaş­lı Ta­tar’ı (bü­yük bir
oy­mak, bey­le­ri Şey’ün­li­lah oğ­lu Ali Beğ Ba­ya­
zıd), El­çi­li ta­ta­rı.
Koş (Koç)-Hi­sar: Boz-Kır­lu, (Boz Kır
ad­lı bey­den), Boz-Do­ğan, Urun­ğuş, Hind­lü,
Cü­neyd­lu, Ce­lâ­yir.
Ür­güb: Ce­mal­lu, Ya­va­lu.
Niğ­de: Be­re­kat­lu, Dün­dar­lu, Bul­gar­lu
(Gü­ney­de­ki Bul­gar da­ğın­dan).
Il­gın: Mu­ğal Sa­ma­ğa­rı, El­çi­li (Al­çi?)
Ta­ta­rı
İs­hak­lu: Sel­çuk­lu, Kon­du, Kut­lu-Bo­ğa
Ta­tar­la­rı, Ka­pu­cu-Ta­tar­la­rı, di­ğer adı: Bo­ğaz
ta­ta­rı, Mu­ğal-Ta­tar­la­rı
Bu oy­mak­lar­dan ba­zı­la­rı İç-el’den
(Boz-Kır­lu, Boz-Do­ğan), ba­zı­la­rı da Tar­susAda­na böl­ge­sin­den (Koş-Te­mür, Ku­sun­lu,
Far­sak-Var­sak, Urun­ğuş, Dün­dar­lu, Bul­gar­
lu) gel­miş­ler­dir.230
İç-il: İç-il Sel­çuk­lu­lar za­ma­nın­da fet­
he­dil­me­ye baş­lan­mış ve bu fe­tih Ka­ra­manoğul­la­rı dev­rin­de ta­mam­lan­mış­tır. Bu ba­kım­
dan bu­ra­da­ki Türk­ler Ço­kur-Ova’da­ki­ler­den
ay­rı bir si­ya­si ma­zi­ye sa­hip­tir­ler. Bun­la­rın
he­men hep­si Ka­ra­man-oğul­la­rı’nın Türk­
men­le­ri olup, on­la­rın en gü­ven­dik­le­ri un­su­ru
teş­kil et­miş­ler ve baş­lı­ca da­ya­nak­la­rı ol­muş­
lar­dır. Bun­la­rın baş­lı­ca­la­rı şun­lar­dır: Boz-Do­
ğan (Si­lif­ke’de), Yı­va­lu-ya­hut Yu­va­lu (Ana­
mur’da), Oğuz-Han­lu (Se­lin­ti ve Ana­
mur’da), Boz-Kır­lu (Taş­lık-Si­lif­ke’de) Ho­caYu­nus­lu (Gü­nar’da), Beğ-Di­li (Gül­nar’da),
Şam­lu (Taş­lık-Si­lif­ke’de). Bu oy­mak­la­rın
ba­şın­da bu­lu­nan ai­le­ler, Ka­ra­man-oğul­la­
rı’nın emir­le­ri ara­sın­da yer al­mış­tır.231
Men­te­şe: Men­te­şe (bu­gün­kü Muğ­la
vi­la­ye­ti) san­ca­ğın­da ya­rı gö­çe­be ol­mak üze­re,
ba­zı oy­mak­lar ya­şa­mak­ta­dır. Bu oy­mak­la­rın
baş­lı­ca­la­rı şun­lar­dır: Ka­yı, Hor­zum, (her hal­
de Ho­vâ­rizm’den), Bar­za Kı­zıl­ca Ya­lınç,
Kı­zıl­ca,-Ke­çi­lü, İs­ken­der Beğ. Bu­ra­da adı
ge­çen Bar­za oy­ma­ğı Otu­rak-Bar­za ve Gö­çerBar­za ol­mak üze­re iki kol ha­lin­de ol­du­ğu
gi­bi, ay­rı­ca bir de Gü­ne-Bar­za ko­lu var­dır.232
Ay­dın: Bu san­cak­ta Ka­ra­ca-Ko­yun­lu
ad­lı bir Yö­rük top­lu­lu­ğu gö­rül­mek­te­dir. Bu
top­lu­luk ge­niş bir sa­ha­ya ya­yıl­mış olup, çok
(229)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 147.
(230)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 147.
(231)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 148.
(232)SÜ­MER, F:, Oğuz­lar, s. 148.
Kü­tah­ya: Bu san­ca­ğın bil­has­sa De­niz­li
yö­re­sin­de, ol­duk­ça mü­him bir Yö­rük top­lu­
lu­ğu gö­rül­mek­te­dir. Bu top­lu­lu­ğu mey­da­na
ge­ti­ren baş­lı­ca bü­yük oy­mak­lar şun­lar­dır:
Ka­yı, Ak-Ko­yun­lu, Boz-Guş, Kıl­can, Ak-Ke­
çi­lü, Ka­şık­çı, Mü­sel­le­mân-ı Toy­lı, Av­şar, AlaYund­lu.234
An­ka­ra: An­ka­ra san­ca­ğı­nın her ta­ra­fın­
da ya­rı gö­çe­be ve ço­ğu az nü­fus­lu oy­mak­la­ra
rast­ge­li­nir. Bu san­ca­ğın Yay­la­lu ve Aziz-Beğ­
lü, Ka­ra-Ke­çi­lü, Tos-Bo­ğa, Beğ-Pa­za­rı, siv­rihi­sar ve Sul­tan-Önü ka­za­la­rın­da da mü­him
bir kıs­mı­nı Genç­lü oy­ma­ğı­nın mey­da­na ge­tir­
di­ği Ulu-Yö­rük te­şek­kül­le­ri ya­şa­mak­ta­dır.
Yu­ka­rı­da adı ge­çen oy­mak­lar­dan Tos-Bo­ğa
es­ki Os­man­lı ta­rih­le­rin­de Mo­ğol ola­rak va­sıf­
lan­dı­rı­lır. Ka­ra Ke­çi­ler’e ge­lin­ce, bun­lar
bu­gün Es­ki-Şe­hir ve kom­şu yö­re­ler­de ya­şa­dı­
ğı­nı gör­dü­ğü­müz Ka­ra-Ke­çi­li­ler­dir. An­ka­ra
san­ca­ğın­da­ki bu Ka­ra-Ke­çi­li­ler de Ulu-Yö­
rük’e bağ­lı ve Kır-Şe­hir top­ra­ğın­da ya­şa­yan
bü­yük Ka­ra-Ke­çi­li oy­ma­ğı­nın bir ko­lu­nu teş­
kil edi­yor­lar­dı.235
Oğuz­la­rın Ta­rih­te­ki Öne­mi
Gök­türk Dev­le­ti Türk Mil­le­ti­ne yön
ve­ri­ci, mer­ke­zi bir ni­te­lik ta­şı­mış­tır. As­ya Hun
Dev­le­ti’n­den da­ha ge­niş öl­çü­de As­ya Türk­lü­
ğü­nü bün­ye­sin­de bir­leş­tir­miş, Or­ta As­ya’­nın
ba­tı sı­nır­la­rın­da Türk hal­kı­nın si­ya­se­ten za­yıf
düş­tü­ğü za­man­lar­da bi­le Türk nü­fu­zu­nun
ya­yıl­ma­sın­da bü­yük rol oy­na­mış­tır.
VI­II. yüz­yıl or­ta­la­rın­da Ma­ve­ra­ün­ne­
hir, Taş­kent, Fer­ga­ne, Hut­tal, Şu­man ve
To­ha­ris­tan’da gö­rü­len “kı­ral­lık­lar” ya Türk­ler
ta­ra­fın­dan ku­rul­muş ve­ya Türk si­ya­si ve kül­
tü­rel et­ki­si al­tın­da ge­liş­miş si­ya­si te­şek­kül­ler­
di.
Uy­gur, Tür­giş, Kar­luk Ha­kan­lık­la­rı
Gök­türk Ha­kan­lı­gı­nın de­va­mıy­dı­lar. Ba­tı­da
Ha­zar Ha­kan­lı­ğı ve Uz, Pe­çe­nek, Ku­manKıp­çak boy­la­rı Gök­türk Ha­kan­lı­ğın­dan ay­rıl­
mış züm­re­ler­di. Yu­ka­rı İr­tiş böl­ge­sin­de­ki
Ki­mek­ler;236 Aral Gö­lü’­nün ku­ze­yin­de bir
Kıp­çak Gu­ru­bu olan Kang­lı­lar; Kaş­gar’ın
ku­zey­do­gu­su, Öz­ka­kent, Ta­las ve Çu böl­ge­
le­rin­de Kar­luk­lar­dan bir ka­bi­le ol­ma­sı muh­
te­mel Yag­ma­lar;237 bir Kar­luk ka­bi­le­si olup,
Is­sık Gö­l’ün gü­ney­ba­tı­sın­da ve son­ra­la­rı
Ta­las, Bars­gan, Kaş­gar ve Ma­ve­ra­ün­ne­hir
ci­va­rın­da Çi­gil­ler;238 yi­ne Kar­luk­la­ra bağ­lı bir
ka­bi­le ola­rak, Is­sık Göl-Çu Ir­ma­ğı ara­sın­da
gö­rü­len Toh­sı­lar,239 To­ha­ris­tan, Gaz­ne, Belh,
Si­cis­tan, Ku­zey Hin­dis­tan’da Ka­laç­lar; Kaş­
gar, Ba­la­sa­gun, Ta­las, Fer­ga­na ara­sın­da:
Ar­gu, Ya­ba­ku, Ço­mul, Iğ­rak, Ça­ruk, Ez­ğiş,
Ken­çek top­lu­luk­la­rı as­lın­da hep “Do­ğu
Türk” kol­la­rı olup Gök­türk­ler­le bağ­lan­tı­lı
bu­lu­nu­yor­du. Ay­rı­ca Kar­luk, Yağ­ma, Çi­ğil
yo­lu ile Ka­ra­ha­nın ha­kan­lık­la­rı; vak­tiy­le ay­nı
top­lu­luk­ta yer alan çe­şit­li Türk grup­la­rı yo­lu
ile: ha­ne­da­nı Kar­luk men­şe­li ol­du­ğu­nu bil­di­
ği­miz Gaz­ne­li­ler Dev­le­ti, Ha­rezm­şah­lar;
Hin­dis­tan Türk Dev­let­le­ri; Oğuz Boy­la­rı
yo­lu ile: Bü­yük Sel­çuk­lu İm­pa­ra­tor­lu­ğu,
Ana­do­lu Sel­çuk­lu Dev­le­ti, Ata­bey­lik­ler,
Türk­men Bey­lik­le­ri, Ana­do­lu bey­lik­le­ri,
Ka­ra­ko­yun­lu ve Ak­ko­yun­lu Dev­let­le­ri, Ka­dı
Bur­ha­ned­din, Ra­ma­zan Oğul­la­rı, Dul­ka­dır­lı­
lar, Ber­çem-oğul­la­rı ve Ya­ruk­lu­lar, İran’da
Av­şar, Ka­çar Ha­ne­dan­la­rı, Os­man­lı İm­pa­ra­
tor­lu­ğu ve Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Dev­le­ti hep
Gök­türk ha­kan­lı­gı­nın kav­mi, sos­yal, ida­ri,
as­ke­ri ve kül­tü­rel va­ris­le­ri ol­muş­lar­dır. Bu
du­rum çe­şit­li Türk Küt­le­le­ri ara­sın­da, bil­has­
sa XI. yüz­yıl­dan iti­ba­ren 200 yıl sü­ren göç­le­ri
ile bü­tün Or­ta-Do­ğu sa­ha­sı­nı tu­ta­rak say­dı­ğı­
mız si­ya­si te­şek­kül­le­ri ku­ran ve ebe­di bir
Türk Va­ta­nı ya­ra­tan Oğuz­la­rın Türk, İs­lam ve
dün­ya ta­ri­hin­de­ki müm­taz ye­ri­ni or­ta­ya
ko­yar.
(233)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 148.
(234)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 149.
(235)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 149.
(236)Ay­rın­tı­lı Bil­gi İçin Bkz.: Mİ­NORSKY, V., Hu­dud-ul Alam, s. 304310.
(237)Mİ­NORSKY, V., Hu­dud-ul Alam, s. 277-279.
(238)Mİ­NORSKY, V., Hu­dud-ul Alam, s. 297-300.
(239)Mİ­NORSKY, V., Hu­dud-ul Alam, s. 300-304.
199
YENİ TÜRKİYE 82/2016
kü­çük oy­mak­lar­dan mey­da­na gel­miş­tir. Bu
top­lu­luk için­de Ta­ru­cu­lar, (Da­rı­cı­lar), El­li­ci­
ler, Çul­lu­lar gi­bi ba­zı bü­yük oy­mak­lar ­da
var­dır.233
Or­ta As­ya’nın step­le­rin­den baş­la­ya­rak,
Ana­do­lu’ya ve ora­dan da Bal­kan­la­ra ka­dar
de­vam eden bu Oğuz/Türk­men gö­çü ile, ta­ri­
hin sey­ri bir an­da de­ğiş­miş­tir. Bu gö­çün baş­
rol oyun­cu­su olan Oğuz­lar git­tik­le­ri, ulaş­tık­
la­rı her böl­ge­ye ge­tir­dik­le­ri kül­tür ve me­de­ni­
yet ile çağ­daş ve öz­gün bir ya­şam tar­zı­nın
oluş­ma­sı­na kat­kı­da bu­lun­muş­lar­dır. Bu
Oğuz/Türk­men kül­tür ve me­de­ni­ye­ti, Or­ta­
ça­ğın ka­ran­lık­la­rın­da ya­şa­yan Av­ru­pa’nın
ye­ni­den şe­kil­len­me­si­ne, Re­na­is­san­ce ve Üni­
ver­sal Av­ru­pa me­de­ni­ye­ti­nin doğ­ma­sı­na kat­
kı­da bu­lun­muş ve bü­tün özel­lik­le­ri ile za­ma­
nı­mı­za ka­dar çok az de­ği­şik­li­ğe uğ­ra­ya­rak
ya­şa­yıp gel­miş­tir.
Boy Teş­ki­la­tı ve Boy­lar
Oğuz­lar kav­mi ve si­ya­si bir te­şek­kül
için el (il)240 ke­li­me­si­ni kul­lan­mak­ta idi­ler.
200
Oğuz eli’ni mey­da­na ge­ti­ren te­şek­kül­
ler­den her bi­ri­ne boy de­nir ki Kâş­gar­lı241 bu
sö­zün Oğuz­ca ol­du­ğu­nu bil­di­ri­yor. Or­hun
abi­de­le­rin­de ge­çen “bad” sö­zü242 söy­len­di­ği
gi­bi, bel­ki bu ke­li­me­nin en es­ki şek­li­dir. Boy,
Tür­ki­ye’de bu an­lam­da ge­rek res­mi dil­de,
ge­rek halk ara­sın­da son za­man­la­ra ka­dar kul­
la­nıl­mış­tır.
YENİ TÜRKİYE 82/2016
Boy­lar da oba­la­ra ay­rıl­mak­ta­dır. Kâş­
gar­lı oba ke­li­me­si­nin de Oğuz­ca ol­du­ğu­nu
be­lirt­mek­te­dir.243 Oba­lar­dan son­ra da ai­le­ler
gel­mek­tey­di.
Oğuz boy­la­rı­nın Arap ve di­ğer ba­zı
ka­vim­ler­de ol­du­ğu gi­bi tek baş­la­rı­na bir
ha­yat ge­çir­dik­le­ri ve­ya tek ba­şı­na si­ya­si bir
ha­re­ket­te bu­lun­duk­la­rı na­dir ola­rak gö­rü­lür.
On­lar da­ima el ha­lin­de (ya­ni üç-dört oy­mak
bir ara­da) ya­şa­ma­yı se­ver­ler ki, bu hu­sus si­ya­
si ba­şa­rı­la­rın­da enö­nem­li bir et­ken ol­muş­
tur.244
Gö­rül­dü­ğü gi­bi X. yüz­yı­lın baş­la­rın­dan
iti­ba­ren Oğuz eli’nden kü­me­ler ha­lin­de ay­rıl­
ma­lar baş­la­mış­tır. Bu kü­me­ler­den il­ki Ha­zar
De­ni­zi kı­ya­sın­da­ki ya­rım ada­ya gi­de­rek yurt
tut­muş ve bu­ra­ya Man­gış­lak adı­nı ver­miş­ti.
İkin­ci bir kü­me ise Sel­çuk­lu­la­rın ida­re­sin­de
Ya­kın-Do­ğu ül­ke­le­ri­ne gel­di. Üçün­cü bir
kü­me de yi­ne XI. yüz­yıl­da Ka­ra-De­niz’in
ku­ze­yin­den Bal­kan­lar’a in­di.245 Di­ğer ta­raf­
tan Oğuz­lar’dan ka­la­ba­lık bir nü­fus da Sey­
hun’un or­ta ya­ta­ğın­da­ki şe­hir­ler­de yer­leş­miş­
ti. Gö­çe­be Oğuz­lar’ın bu şe­hir­li el­daş­la­rı­na,
kü­çüm­se­ye­rek, ya­tuk ya­ni ten­bel adı­nı ver­
dik­le­ri­ni bi­li­yo­ruz. Fa­kat bü­tün bun­la­ra rağ­
men Oğuz eli es­ki yur­du­nun bir kıs­mın­da el
teş­ki­la­tı­nı mu­ha­fa­za ede­rek ya­şı­yor­du. BozOk ve Üç-Ok ad­la­rı ile iki ko­la ay­rı­lan Sul­tan
San­car’ın gâ­lib Oğuz kü­me­si önem­li bir kol
ol­mak­la be­ra­ber son teş­ki­lat­lı kü­me ve­ya ana
kol de­ğil­dir. Boz-Ok ve Üç-Ok iki­li teş­ki­la­tı­
nı en son ta­şı­yan Oğuz-Türk­men kü­me­si,
Mo­ğol bas­kı­sı yü­zün­den XI­II. yüz­yı­lın ikin­ci
ya­rı­sın­da Ana­do­lu’dan Su­ri­ye’ye gö­ce­den
ka­la­ba­lık top­lu­luk­tur.246
Sey­hun Oğuz­la­rı XI. yüz­yıl­da 24 boy­
dan mü­te­şek­kil bu­lu­nu­yor­lar­dı. Bi­ze bu­nu
bil­di­ren Kâş­gar­lı Mah­mud, ay­nı za­man­da bu
boy­lar­dan 22’si­ne ait bir lis­te de ver­miş­tir.
Oğuz boy­la­rı­na ait tam lis­te XIV. yüz­yı­lın baş­
la­rın­da Re­şi­ded­din ta­ra­fın­dan ve­ril­miş­tir.247
Bu lis­te­le­rin öne­mi, bun­lar ol­ma­sı idi Oğuz
boy­la­rı­na ait tam bir lis­te yap­mak biz­ler
ol­duk­ca güç ve hat­ta bel­ki de im­kân­sız ola­
cak­tı.
Kâş­gar­lı Mah­mud, Ha­lac adı­nı ta­şı­ya­
rak ba­zı hu­sus­lar­da di­ğer­le­rin­den ay­rıl­dık­la­rı
için Oğuz­lar­dan sa­yıl­ma­dı­ğı­nı söy­le­di­ği248 iki
bo­yu lis­te­si­ne al­ma­dı­ğı gi­bi, bun­la­rın ad­la­rı­nı
da ver­me­miş­tir. Di­ğer ta­raf­tan Kâş­gar­lı’nın
“sa­yı­sı az ve dam­ga­la­rı bel­li de­ğil” de­di­ği
Ça­ruk­luğ bo­yu­nun adı­na da Re­şid-ed-din lis­
te­sin­de rast­lan­ma­mak­ta­dır. Ora­da Kâş­gar­
(240)KÂŞ­GAR­LI, M., Di­van-ı Lu­gat-it-Türk, I/48, 106, 168, 134;
II/10, 25, 238; III/21, 123, 221.
(241)KÂŞ­GAR­LI, M., Di­van-ı Lu­gat-it-Türk, I/237, 238, 338; II/209,
274; III/141, 1.
(242)H. N. OR­KUN, Es­ki Türk Ya­zıt­la­rı, I/100; KÂŞ­GAR­LI, M.,
Di­van-ı Lu­gat-it-Türk, I/412.
(243)KÂŞ­GAR­LI, M., Di­van-ı Lu­gat-it-Türk, I/86.
(244)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 163.
(245)Ay­rın­tı­lı Bil­gi İçin Bkz.; KU­RAT, A. N, IV-XVI­II. Yüz­yıl­lar­da
Ka­ra­de­niz Ku­ze­yin­de­ki Türk Ka­vim­le­ri ve Dev­let­le­ri, An­ka­ra,
1992.
(246)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 163.
(247)RE­Şİ­DED­DİN FAZ­LUL­LAH, Ca­mi­üt te­va­rih, s. 29-45.
(248)KAŞ­GAR­LI, M., Di­van-ı Lu­gat-it-Türk, III. cilt 415-416.
Re­şid-ed-din’de 24 boy iki ko­la ay­rıl­
mış­tır. Bun­lar­dan bi­ri Boz-Ok, öbü­rü Üç-Ok
ad­la­rı­nı ta­şı­mak­ta­dır. Ne bu iki­li tas­nif ne de
on­la­rın isim­le­ri Kâş­gar­lı’da var­dır. An­cak
bu­nun da ta­ri­hi bir se­be­bi ol­du­gu­na ina­nı­yo­
ruz.
Yi­ne Re­şid-ed-din’de­ki söz­le­re gö­re,
Oğuz-eli’nde hâ­kim ko­lu Boz-ok­lar teş­kil
et­miş­tir. Bu se­bep­le Boz-Ok­lar’ın ala­me­ti
yay ve Üç Ok­lar’ın­ki ok­tur. Tuğ­rul Beğ 1038
yı­lın­da Ni­şa­bur’a gi­rer­ken ko­lun­da ge­ril­miş
bir yay ve be­lin­de de üç-ok bu­lu­nu­yor­du.
Bun­lar her hal­de, ken­di­si­ni Boz-Ok ve
Üç-Ok’un, ya­ni bü­tün Oğuz-eli’nin hü­küm­
da­rı say­dı­ğı­nın bir ifa­de­si­dir.251 Da­ha ön­ce de
be­lir­til­di­ği gi­bi, bir yay ve üç ok, Oğuz yab­gu­
la­rı­nın hü­küm­dar­lık alâ­me­ti idi.252
Es­ki Türk el­le­rin­de ve or­du­la­rın­da iki­
li dü­ze­nin de­ğiş­mez bir ka­ide ol­du­ğu bi­li­nir.
Oğuz elin­de ve or­du­sun­da da, bu ka­ide
ha­kim­di. Böy­le­ce el ve or­du iki­ye bö­lün­mek­
te, bun­la­ra kol de­nil­mek­te­dir. Kol­lar da bir­
bi­rin­den sağ ve sol sı­fat­la­rı ile ay­rıl­mak­ta­dır.
Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğun­da da sağ kol, sol
kol ad­la­rı ve­ri­len bu iki­li dü­zen hem as­ke­ri,
hem de ida­ri teş­ki­lat­ta esas­lı bir dü­zen ola­rak
uy­gu­lan­mış­tı. Türk­ler­de sağ kol, Mo­ğol­la­rın
ak­si­ne ola­rak da­ha şe­ref­li sa­yı­lı­yor­du, BozOk­lar da ha­kim ko­lu teş­kil et­me­le­ri iti­ba­ri ile
on­lar sağ kol sa­yıl­mış­lar­dır. Bu ge­le­nek, bu
kol­lar var ol­duk­ça de­vam edip gel­miş­ler­dir.
Boz-Ok­la­rın ha­kim kol sa­yıl­ma­sı, İs­la­mi­
yet’ten ön­ce si­ya­si üs­tün­lü­ğün uzun bir
za­man bu ko­lun elin­de kal­ma­sı, yab­gu­la­rın
da­ha çok bu ko­lun boy­la­rı­na men­sup ol­ma­la­
rın­dan ile­ri ge­li­yor­du. Oğuz Yab­gu­la­rı baş­lı­ca
şu boy­lar­dan çık­mış­tır: Ka­yı, Ya­zır, Av­şar,
Beğ-Di­li ve Ey­mür. Bun­lar­dan yal­nız Ey­mür
bo­yu Üç-Ok­lar­dan idi. De­de-Kor­kut des­tan­
la­rın­da ise si­ya­si üs­tün­lü­ğün Üç-Ok­lar’da
ol­du­ğu gö­rü­lür. İs­lam ül­ke­le­rin­de Üç-Ok­lar
bü­yük bir var­lık gös­ter­miş­ler­dir: Sel­çuk­lu
hâ­ne­da­nı (Kı­nık), Sal­gur­lu­lar (Sa­lur), Ber­
çem oğul­la­rı (Yı­va), Ak-Ko­yun­lu­lar (Ba­yın­
dır), Ra­ma­zan-oğul­la­rı (Yü­re­gir) ve Ka­dı
Bur­ha­ned­din (Sa­lur) bu kol­da idi­ler. Şim­di­ki
bil­gi­le­ri­mi­ze gö­re, Boz-Ok­lar­dan da Ar­tukoğul­la­rı’nın (Dö­ğer), Şum­la-oğul­la­rı­nın (Av­
şar) ve Na­dir Şah’ın Av­şar­lı hâ­ne­da­nın­dan
çık­mış ol­du­ğu gö­rü­lü­yor.253
Kâş­gar­lı ve Re­şid-ed-din’de bu­lu­nan
lis­te­ler­de­ki Oğuz boy­la­rı dö­nem­le­rin­de­ki
söy­le­niş şe­kil­le­ri­ne gö­re ya­zıl­mış­tır.254
201
Kâş­gar­lı ve Re­şid-ed-din’in lis­te­le­rin­de
boy­la­rın dam­ga­la­rı da gös­te­ril­miş­tir. Bu
du­rum dam­ga­la­ra ve­ri­len öne­mi ifa­de eder.
Kâş­gar­lı bu dam­ga­la­rın da­var­la­ra, yıl­kı­la­ra
vu­rul­du­ğu­nu söy­ler.255 Re­şi­ded-din’de bun­la­
ra dam­ga ke­li­me­si ile ifa­de edil­miş­tir.256
Oğuz boy­la­rı dam­ga­la­rı­nın Ana­do­lu’da hay­
van­la­ra vu­rul­duk­tan baş­ka ha­lı, ki­lim mo­ti­fi
ola­rak kul­la­nıl­dı­ğı­nı, aşı bo­ya­sı ile ev­le­rin
du­var­la­rı­na res­me­dil­di­ği­ni, kap ka­ca­ğa ve
na­zar değ­me­me­si, uğur ge­tir­me­si için ba­zı
gi­yim eş­ya­sı­na ko­nul­du­ğu­nu ve hat­tâ me­zar
taş­la­rı­na bi­le çi­zil­di­ği­ni bi­li­yo­ruz.257
(249)RE­Şİ­DED­DİN FAZ­LUL­LAH, Ca­mi­üt Te­va­rih, s. 43.
(250)RE­Şİ­DED­DİN FAZ­LUL­LAH, Ca­mi­üt Te­va­rih, s. 39-43.
(251)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 165.
(252)KÖP­RÜ­LÜ, M. F., “Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğu­nun Et­nik Men­şei
Mes’ele­le­ri” BELL VII/28 (1943), s. 219-313.
(253)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 166.
(254)KAŞ­GAR­LI, M., Di­van-ı Lü­gat-it Türk, I/55-58; RE­Şİ­DED­DİN
FAZ­LUL­LAH, Ca­mi­üt Te­va­rih, s. 39-43.
(255)KAŞ­GAR­LI, M., Di­van-ı Lü­gat-it Türk, I/58.
(256)RE­Şİ­DED­DİN FAZ­LUL­LAH, Ca­mi­üt Te­va­rih, s. 39-43.
(257)YAL­GIN, A. R. “Ulu-Dağ Çev­re­sin­de Türk Dam­ga­la­rı”, III. T. T.
Kong­re­si, An­ka­ra1948, s. 426-433; YAL­GIN, A. R., Ana­do­lu’da
Türk Dam­ga­la­rı, Bur­sa 1943.
YENİ TÜRKİYE 82/2016
lı’da bu­lun­ma­yan şu ad­lar var­dır: Ya­par­lı,
kı­zık, Kar­kın. Kâş­gar­lı’nın lis­te­si­nin boy­la­rın
o za­man­da­ki si­ya­si şöh­ret­le­ri­ne gö­re sı­ra­lan­
dı­ğı an­la­şıl­mak­ta­dır. Me­se­lâ Sel­çuk­lu hâ­ne­
da­nı­nın men­sup ol­du­ğu Kı­nık bo­yu ora­da en
baş­ta yer al­mış­tır. Hal­bu­ki bu boy Re­şid-eddin’in lis­te­sin­de en son­da bu­lun­mak­ta­dır.249
Re­şid-ed-din’in lis­te­si­nin, Oğuz boy­la­rı­nın
es­ki si­ya­si ve iç­ti­mai mev­ki­le­ri­ne gö­re tan­zim
edil­di­ği gö­rü­lü­yor. Bu­ra­da 24 boy her bi­ri eşit
sa­yı­da ol­mak üze­re Oğuz Han’ın al­tı oğ­lun­
dan tü­re­til­miş­tir. Di­ğer ta­raf­tan Kâş­gar­lı’nın­
kin­de ol­du­ğu gi­bi bu­ra­da da boy­lar­dan her
bi­ri­nin ken­di­ne mah­sus dam­ga­la­rı ol­du­ğu
hal­de, her dört bo­yun or­tak bir on­gu­nu da
var­dır.250
Re­şid-ed-din’in lis­te­sin­de dam­ga­lar­
dan ba­şak on­gun­lar da gö­rül­mek­te­dir. Bun­
la­rın hep­si eti yen­me­yen av­cı kuş­lar­dır. Re­şi­
ded-din on­gun it­ti­haz edi­len hay­van ve­ya
ku­şun kut­lu sa­yıl­dı­ğı­nı, in­ci­til­me­di­ği­ni, eti­nin
ye­nil­me­di­ği­ni bil­dir­mek­te­dir ve on­gun (on­
kun) ke­li­me­si­nin türk­çe­de kut­lu­luk de­mek
olan oy­nuk’tan gel­di­ği­ni be­lirt­mek­te­dir.258
Ab­dül­ka­dir İnan’a gö­re259 On­gun Mo­ğol­ca
bir ke­li­me olup Türk­çe­si töz’dür. Her iki
ke­li­me de bu­gün Tür­ki­ye’de bi­lin­me­mek­te­
dir. Gör­müş ol­du­ğu­muz gi­bi, Oğuz­la­rın ta­ri­
hin­de bir to­tem dev­ri söz ko­nu­su de­ğil­dir.
Di­ğer ta­raf­tan Oğuz­la­rın on­gun kuş­la­rı ol­du­
ğu hak­kın­da ta­ri­hi kay­nak­lar­da hiç­bir bil­gi
yok­tur. Bu se­bep­le Oğuz boy­la­rı­nın on­gun­la­
rı ol­du­ğu­na da­ir on­gun­lar­la il­gi­li bil­gi­le­rin
doğ­ru­lu­ğun­dan şüp­he et­mek ge­re­kir260
202
Yi­ne Re­şid-ed-din’in lis­te­sin­den an­la­
şı­lı­yor ki es­ki za­man­lar­da boy­la­rın toy­lar­da
yi­ye­cek­le­ri ko­yun eti­nin kı­sım­la­rı da bir
ka­ide­ye bağ­lan­mış­tır. Re­şid-ed-din’de bu
kı­sım­la­ra “en­dâm-i goşt” (etin bir kıs­mı),261
Ya­zı­cı-Oğ­lu’nda “sü­nük” (ke­mik) de­nil­mek­
tey­di.262
YENİ TÜRKİYE 82/2016
Bir bo­yun top­lan­tı­lar­da ve toy­lar­da
(umu­mî zi­ya­fet­ler) otu­ra­ca­ğı mev­ki (orun) ve
yi­ye­ce­ği et kıs­mı (ülüş) yal­nız Oğuz elin­de
de­ğil, di­ğer Türk ka­vim­le­rin­de de ka­ide­le­re
bağ­lan­mış­tır.263
Re­şi­ded-din’in lis­te­sin­de boy­lar Oğuz
Han’ın 24 to­ru­nun­dan tü­re­til­miş­tir. Kâş­gar­lı
da, 24 Oğuz bo­yu­nun, ad­la­rı­nı dip de­de­le­rin­
den al­dı­ğı­nı söy­ler264 ve bu 24 dip de­de­ye
Zul­kar­neyn’in Tür­kis­tan se­fe­ri es­na­sın­da
na­sıl Türk­men adı­nın ve­ril­di­ği­ne dâ­ir bir de
hi­kâ­ye an­la­tır.265 Ona gö­re bu boy­lar çok es­ki
za­man­lar­da mey­da­na gel­miş­ler­dir. Ay­nı
mü­el­lif bu boy­la­rın oba ve oba kol­la­rı ol­du­
ğu­nu da yaz­mak­ta­dır. Fa­kat Oğuz­lar­dan hiç­
bir bo­yun oba­sı ke­sin ola­rak bi­lin­me­mek­te­
dir.266
Oğuz boy­la­rı­na ait bu özel­lik­le­ri be­lirt­
tik­ten son­ra, Kaş­gar­lı Mah­mud267 ve Re­şi­
ded­din Faz­lul­lah’ta268 ge­çen Oğuz Boy­la­rı
lis­te­ler ha­lin­de aşa­ğı­da ve­ril­miş­tir. Bi­lin­di­ği
gi­bi, Ya­zı­cı-Oğ­lu Ali’nin ve Ebû’l-Ga­zi’nin269
lis­te­le­ri Re­şi­ded­din ori­jin­li­dir. An­cak Ya­zı­cı­
oğ­lu, Re­şi­ded­din’in mü­kem­mel bir nüs­ha­sı­nı
gör­dü­ğün­den ve ay­nı za­man­da ko­nu­ya il­gi­li
ol­du­ğu için lis­te­si kay­na­ğı­na en ya­kın ola­nı­
dır. Bu ba­kım­dan onun lis­te­si­ni de ek­le­me­yi
uy­gun bul­dum.
Kaynaklar
AH­MED B. MAH­MUD, Sel­çuk-na­me, I/6-7,
(Haz. E. Mer­çil), İs­tan­bul, 1977.
AH­MET RE­FİK, Ana­do­lu’da Türk Aşi­ret­le­ri,
(966-1200), İs­tan­bul, 1998.
AK­DAĞ, Mus­ta­fa, Tür­ki­ye’nin İk­ti­sa­di ve İç­ti­
mai Ta­ri­hi, C. I., İs­tan­bul, 1995.
AK­SA­RA­Yİ KE­Rİ­MED­DİN Mah­mud, Mü­sa­
me­rat-ul Ah­yar, (Çev. M. N. Gen­ços­man), Sel­çu­ki Dev­
let­le­ri Ta­ri­hi, An­ka­ra 1943.
AL­YIL­MAZ, C., Or­hun Ya­zıt­la­rı­nın Söz Di­zi­mi,
Er­zu­rum 1994.
AS­LA­NA­PA, Ok­tay, Türk Sa­na­tı, İs­tan­bul
1993.
AY­Nİ, Bed­ret­tin, İk­du’l-Cû­mân fi Ta­rih-i Eh­li’zZe­man, Be­ya­zıd Dev­let Ki­tap­lı­ğı-Ve­li­yüd­din Efen­di
Bö­lü­mü, no: 2376, 516.
AZİ­Mİ, Azi­mi Ta­ri­hi, Çe­vi­ren A. Se­vim, An­ka­
ra, 1989.
AZİZ B. ER­DE­ŞİR-İ ES­TE­RA­BA­Dİ, Bezm u
rezm, (Çev. M. Öz­türk), An­ka­ra 1990.
B. HROZNY, “Önas­ya­nın En Es­ki Ta­ri­hi”,
(Çev. Sa­im A. Di­lem­re), DTCF. Der­gi­si, I., 1942, s. 120121.
BANG, W-R. R., ARAT, Oğuz Ka­ğan Des­ta­nı,
İs­tan­bul, 1936.
BAN­GU­OĞ­LU, T., “Oğuz Leh­çe­si Üze­ri­ne”,
Türk Di­li Araş­tır­ma­la­rı Yıl­lı­ğı, 1960, s. 23-48.
BART­HOLD, W., “İl­han­lı­lar Dev­rin­de Ma­li
Va­zi­yet”, Türk Hu­kuk ve İk­ti­sat Ta­ri­hi Mec­mu­ası C. I.,
1951, s. 135-159.
BART­HOLD, W., Mo­ğol İs­ti­la­sı­na Ka­dar Tür­
kis­tan, (Haz. H. D. Yıl­dız), An­ka­ra 1990, s. 190-194.
BART­HOLD, W., “Sel­çuk­lu Dev­le­ti­nin Ku­rul­ma­sın­dan
(258)RE­Şİ­DED­DİN FAZ­LUL­LAH, Ca­mi­üt Te­va­rih, s. 44-45.
(259)İNAN, A., Ta­rih­te ve Bu­gün Şa­ma­nizm, An­ka­ra 1954, s. 42-44.
(260)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 167.
(261)RE­Şİ­DED­DİN FAZ­LUL­LAH, Ca­mi­üt Te­va­rih, s. 42.
(262)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 167.
(263)İNAN, A., “Orun ve Ülüş Me­se­le­si” Türk Hu­kuk ve İk­ti­sat Ta­ri­hi
Mec­mu­ası, İs­tan­bul 1931, s. 121-133.
(264)KAŞ­GAR­LI, M., Di­van-ı Lü­gat-it Türk, I/58-59.
(265)KAŞ­GAR­LI, M., Di­van-ı Lü­gat-it Türk, III/414-416.
(266)SÜ­MER, F., Oğuz­lar, s. 167.
(267)EBUL­GA­Zİ BA­HA­DIR HAN, Şe­ce­re-i Te­ra­ki­me, Haz. M.
ER­GİN, s. 48-52.
(268)KAŞ­GAR­LI, M., Di­van-ı Lü­gat-it Türk, I/55-58.
(269)RE­Şİ­DED­DİN FAZ­LUL­LAH, Ca­mi­üt Te­va­rih, s. 39-43.
HEY’ET, Azer­bay­can Ta­ri­hi, Ba­kü, 1994.
HEY’ET, Me­te­ri­ali Po İs­to­rii Azer­bayd­ja­no,
Tomb II, Ba­kü 1958.
HÜ­SE­YİN HÜ­SA­MED­DİN, Amas­ya Ta­ri­hi
II, İs­tan­bul, 1329.
İBN Bİ­Bİ, El Eva­mi­rü’l-Ala’iye Fi’l-Umu­ri’lAla­iye II, (Çev. M. Öz­türk), An­ka­ra, 1996.
İBN FAZ­LAN (Fad­lan), Se­ya­hat­na­me, (Çev. R.
ŞE­ŞEN), İs­tan­bul, 1995.
İBN MİS­KE­VEYH, Te­ca­ri­bü’l-umem ve Te’aki­
bü’l-Hi­mem, (İn­gi­liz­ce Çev. F. Amed­roz-D. S. Mar­go­li­
oth, The Ec­lip­se of the Ab­ba­si­te Ca­lip­ha­te), Ox­ford
1920-1921.
İBN-ÜL ESİR, El Ka­
mil Fi’t-Ta­rih, (C. S.
Torn­berg, Le­iden, 1851-1876’den Çev. Dr. A. Ağı­rak­
çı), İs­tan­bul 1991.
İNAN, A., “Orun ve Ülüş Me­se­le­si” Türk Hu­kuk
ve İk­ti­sat Ta­ri­hi Mec­mu­ası, İs­tan­bul 1931, s. 121-133.
İNAN, A., Ta­rih­te ve Bu­gün Şa­ma­nizm, An­ka­ra,
1954.
İS­TAH­Rİ, Ki­tab’u Me­sa­lik İl-Me­ma­lik, M. J.
Dc Ge­oje, (BGA), Le­iden, 1929, s. 9-290.
İZ­Gİ, Ö., Çin El­çi­si Wong Yen-Te’nin Uy­gur
Se­ya­hat­na­me­si, An­ka­ra, 1989.
KA­FE­SOĞ­LU, İ. “Ma­laz­gird Mu­ha­re­be­si”, İ. A,
VII/242-248.
203
KA­FE­SOĞ­LU, İ. Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi, İs­tan­bul,
1972.
KA­FE­SOĞ­LU, İ., “Do­ğu Ana­do­lu’ya İlk Sel­
çuk­lu Akı­nı (1015-1021) ve Ta­ri­hi Ehem­mi­ye­ti”, Köp­rü­
lü Ar­ma­ğa­nı, İs­tan­bul 1953, s. 259-274;.
KA­FE­SOĞ­LU, İ., “Me­lik­şah”, İ. A. VII, 671.
KA­FE­SOĞ­LU, İ., “Oğuz­lar”, Türk Dün­ya­sı El
Ki­ta­bı, An­ka­ra, 1992.
KA­FE­SOĞ­LU, İ., “Sel­çuk­lu­lar”, İ. A. X, 357;.
KA­FE­SOĞ­LU, İ., “Türk­men Adı, Ma­na­sı ve
Ma­hi­ye­ti”, Je­an DENY Ar­ma­ğa­nı, An­ka­ra, 1958, s. 121123.
KA­FE­SOĞ­LU, İ., Es­ki Türk Di­ni, An­ka­ra,
1980.
KA­FE­SOĞ­LU, İ., Sul­tan Me­lik­şah Dev­rin­de
Bü­yük Sel­çuk­lu İm­pa­ra­tor­lu­ğu Ta­ri­hi, İs­tan­bul, 1953.
KA­FE­SOĞ­LU, İ., Türk Mil­li Kül­tü­rü, İs­tan­
bul, 1996.
KAŞ­GAR­LI MAH­MUT, Di­van-i Lü­gat-it Türk
I-II-III, (Çev. B. Ata­lay), An­ka­ra, 1986.
KAY­MAZ N., Per­va­ne, Mu’inü’d-din Sü­ley­man,
An­ka­ra 1970.
KOS­SAN­Yİ, B., “XI-XII. Asır­lar­da Uz­lar ve
Ko­man­la­rın Ta­ri­hi­ne Da­ir”, (Çev. H. Z. Ko­şay), BELL,
29, 1944, s. 120. 1994.
YENİ TÜRKİYE 82/2016
Ön­ce­ki Oğuz­lar” So­çi­ne­ni­ya, Tom II cast’l, Mos­ko­va,
1963, s. 558-583.
BART­HOLD, W., Or­ta As­ya Türk Ta­ri­hi Hak­
kın­da Ders­ler, An­ka­ra, 1975.
BART­HOLD, W., Ta­rih­te Arap­lar, İs­tan­bul,
1996.
BART­HOLD, W., “Türk­ler­de ve Mo­ğol­lar­da
De­fin Me­ra­sim­le­ri”, BELL, XI/43 (1947), s. 515-519.
BAY­PARS TA­Rİ­Hİ, (Çev. Ş. Yalt­ka­ya), İs­tan­
bul, 1941.
Bİ­CE, H., Kaf­kas­ya’dan Ana­do­lu’ya Göç­ler,
An­ka­ra, 1991.
BROS­SET, Mb, His­to­rie de la Ge­or­gi­ye I, St.
Pe­ters­burg, 1849.
CA­HEN, C., Türk­le­rin Ana­do­lu’ya İlk Gi­ri­şi
(XI. Yy. İkin­ci Ya­rı­sı), (Çev. Y. Yü­cel-B. Ye­di­yıl­dız),
An­ka­ra 1992.
CHANG, JAN-TANG, Tang Dev­rin­de­ki Do­ğu
Gök­türk­le­ri Hak­kın­da Ye­ni Bel­ge­ler, Ta­ipei, 1968.
CLA­Vİ­JO, Ti­mur Dev­rin­de Ka­dis’ten Se­mer­
kant’a Se­ya­hat, (Çev. Ö. R. Doğ­rul), An­ka­ra, 1985.
CÜ­VEY­Nİ, Ta­rih-i Ci­han­gû­şa I, (Çev. M.
Öz­türk), An­ka­ra, 1988.
ÇA­ĞA­TAY, N., Bir Türk Ku­ru­mu Olan Ahi­lik,
An­ka­ra, 1989.
DE­MİR­KENT, I., Ur­fa Haç­lı Kont­lu­ğu Ta­ri­hi,
(I-II), An­ka­ra, 1990.
DENY, J., Gram­ma­ire de La Lan­gue Tur­gue,
Pa­ris 1921.
DO­NUK, A., Es­ki Türk Dev­let­le­rin­de İda­ri-As­
ke­ri Un­van ve Te­rim­ler, Is­tan­bul, 1988.
EBU’L FA­RAÇ, Ebu’l Fa­raç Ta­ri­hi I/II, (Çev.
Ö. R. Doğ­rul), An­ka­ra 1987.
EBU­BEKR-İ TİH­RA­Nİ, Ki­tab-ı Di­yar­bak­riy­ya
I/II, (Çev. F. Sü­mer, N. Lu­gal), An­ka­ra 1993.
EBUL GA­Zİ BA­HA­DIR HAN, Şe­ce­re-i Te­ra­ki­
me, (Çev. M. Er­gin), İs­tan­bul, (Ta­rih­siz).
EL HÜ­SEY­Nİ, Ah­bar üd-Dev­let is-Sel­çu­kiy­ye,
(Çev. Ne­ca­ti Lu­gal), An­ka­ra 1943.
ER­GİN, Mu­har­rem, Or­hun Abi­de­le­ri, İs­tan­bul,
1970.
ER­Zİ, A. S, “Ak­ko­yun­lu ve Ka­ra­ko­yun­lu Ta­ri­hi
Hak­kın­da Araş­tır­ma­lar I. Ki­tab-ı De­de Kor­kuk hak­kın­da
Not­lar. II. Uzun Ha­san’ın bi­rin­ci Ka­ra­man Se­fe­ri”,
BELL, XVI­II/70 (1954), s. 179-221.
GÖ­DE, K., Eret­na­lı­lar, An­ka­ra 1944.
GRE­NARD, F., “Sa­tuk Buğ­ra Han Men­kı­be­si ve
Ta­ri­hi”, (Çev. O. Tu­ran), Ül­kü Mec­mu­ası, sa­yı: 74-80, s.
52.
HA­IG, T. W., “Sal­gur­lu­lar”, İ. A. X, 125-126.
HA­LA­ÇOĞ­LU, Y., XVI­II. Yüz­yıl­da Os­man­lı
İm­pa­ra­tor­lu­ğu­nun İs­kan Si­ya­se­ti ve Aşi­ret­le­rin Yer­leş­ti­ril­
me­si, An­ka­ra, 1988;.
KÖP­RÜ­LÜ, F., “Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğu­nun
Et­nik Men­şei Mes’ele­le­ri”, BELL VII/28 (1943), s. 219313.
KÖP­RÜ­LÜ, F., “Türk ve Mo­ğol sü­la­le­le­rin­de
Ha­ne­dan Aza­sı­nın İda­mın­da Kan Dök­me Mem­nu­ni­ye­ti”,
Türk Hu­kuk Ta­ri­hi Der­gi­si I, An­ka­ra, 1944, 1-9.
KÖP­RÜ­LÜ, F., Os­man­lı Dev­le­ti­nin Ku­ru­lu­şu,
An­ka­ra, 1991.
KÖY­MEN, M. A., Bü­yük Sel­çuk­lu İm­pa­ra­tor­lu­
ğu Ta­ri­hi I, II, III, IV, V., An­ka­ra 1992-93.
RID­VAN NA­FİZ, Si­vas Şeh­ri, İs­tan­bul, 1928.
RUN­CI­MAN, S., Haç­lı Se­fer­le­ri Ta­ri­hi, I, II,
III, (Çev. F. Işıl­tan), An­ka­ra, 1998.
SE­VİM, A., Su­ri­ye Fi­lis­tin Sel­çuk­lu Dev­le­ti Ta­ri­
hi, An­ka­ra, 1989.
SE­VİM, A. -E., MER­ÇİL, Sel­çuk­lu Dev­le­ti
Ta­ri­hi, Si­ya­set, Teş­ki­lat, Kül­tür, An­ka­ra 1995.
Sİ­NOR, D., “Oğuz Ka­ğan Des­ta­nı Üze­rin­de
Mü­la­ha­za­lar”, TDED, C/IV, 1-2, 1950, s. 4-6.
SÜ­MER F., Çep­ni­ler, İs­tan­bul, 1992.
KU­RAT, A. N, IV-XVI­II. Yüz­yıl­lar­da Ka­ra­de­niz
Ku­ze­yin­de­ki Türk Ka­vim­le­ri ve Dev­let­le­ri, An­ka­ra,
1992.
SÜ­MER, F., “Ağac-Eri­ler” BELL XXVI/103
(1962) s. 521-528.
KU­RAT, A. N., “Gök­türk Ka­ğan­lı­ğı”, D. T. C. F.
Der­gi­si X/1-2, 1952, s. 1-56.
SÜ­MER, F., “Ana­do­lu’ya Yal­nız Gö­çe­be Türk­
ler mi Gel­di? ” BELL XXIV/96, 1960, s., 567-594.
KU­RAT, A. N., “Pe­çe­nek”, İ. A, X/535-543.
KU­RAT, A. N., Pe­çe­nek Ta­ri­hi, İs­tan­bul, 1937.
MEH­MET NEŞ­Rİ, Ci­han­nü­ma, (Yay. F. R.
Unat. -M. A. Köy­men), An­ka­ra, 1949.
SÜ­MER, F., “Boz-Ok­lu Oğuz Boy­la­rı­na Da­ir”
DTCF Der­gi­si, XI/65-103.
SÜ­MER, F., “Çu­kur-Ova ta­ri­hi­ne da­ir Araş­tır­
ma­lar” Ta­rih Araş­tır­ma­la­rı Der­gi­si, 1963, I/1-98.
SÜ­MER, F., “Oğuz­lar”, İ. A., VI, 378.
MER­ÇİL, E., Kir­man Sel­çuk­lu­la­rı, An­ka­ra,
1989.
MER­ÇİL, E., Fars Ata­beğ­le­ri, Sal­gur­lu­lar,
An­ka­ra, 1991.
204
SÜ­MER, F., Es­ki Türk­ler­de Şe­hir­ci­lik, 1984, s.
MER­ÇİL, E., Müs­lü­man Türk Dev­let­le­ri Ta­ri­hi,
An­ka­ra, 1991.
33-37.
Mİ­NORSKY, V., The Re­
gi­
ons of the World.
(Hu­dud-ul Alam) (GMNS), Lon­don, 1937.
SÜ­MER, Fa­ruk, “Ana­do­lu Mo­ğol­lar” Sel­çuk­lu
Araş­tır­ma­la­rı Der­gi­si, An­ka­ra, 1969.
MÜ­NEC­CİM­BA­ŞI, Ca­miu’d-Dü­vel, Sel­çuk­lu­
lar Ta­ri­hi II, (Yay. Haz. A. Ön­göz), İz­mir, 2001.
Şİ­KA­Rİ, Ka­ra­ma­no­ğul­la­rı Ta­ri­hi, (Yay. Haz.,
Mes’ut KO­MAN), Kon­ya, 1946.
OCAK, A. Y., Ba­ba­iler, İs­tan­bul, 1996.
ŞÜK­RUL­LAH, Do­kuz Boy Türk­ler ve Os­man­lı
Sul­tan­la­rı Ta­ri­hi, (Çev. H. N. At­sız), İs­tan­bul, 1939.
OR­KUN, H. N., Es­ki Türk Ya­zıt­la­rı II-III,
An­ka­ra, 1940.
ÖGEL, B., İs­la­mi­yet’ten Ön­ce Türk Kül­tür Ta­ri­
hi, An­ka­ra, 1991.
ÖGEL, B., Türk Kül­tü­rü­nün Ge­liş­me Çağ­la­rı,
An­ka­ra, 1979.
ÖGEL, B., Türk­ler­de Dev­let An­la­yı­şı, An­ka­ra
1982.
ÖGÜN, G., “Türk Fet­hi Ön­ce­sin­de Bi­zans’ın
Do­ğu Ana­do­lu Si­ya­se­ti”, Ya­kın Ta­ri­hi­miz­de Kars ve Do­ğu
Ana­do­lu Sem­poz­yu­mu, An­ka­ra 1992, s. 77-78.
PRİT­SAK, I., ”Ka­ra Han­lı­lar” İ. A. VI, 254255.
YENİ TÜRKİYE 82/2016
SÜ­MER, F., “Oğuz­la­ra Ait Des­ta­ni Ma­hi­yet­te
Eser­ler”, DTCF Der­gi­si, XVII., 1959, s. 359-455.
PRİT­SAK, R. O., “Der Un­ter­gang Des Re­ic­hes
Des Ogu­zısc­hen Yab­gu”, KÖP­RÜ­LÜ AR­MA­ĞA­NI,
İs­tan­bul, 1953, s. 396-410.
SÜ­MER, F., Oğuz­lar, İs­tan­bul 1992.
TAH­SİN, Ü., Ka­ra­ma­no­ğul­la­rı Ta­ri­hi, An­ka­ra,
1957.
TAN­YU, H., İs­lâm­lık­tan Ön­ce Türk­ler­de Tek
Tan­rı İnan­cı, An­ka­ra 1980.
TA­ŞA­ĞIL, A., Gök-Türk­ler, An­ka­ra 1995.
TO­GAN, A. Z. V. “Azer­bay­can”, İ. A. II, s. 101.
TO­GAN, Z. V., Oğuz Des­ta­nı, İs­tan­bul, 1972.
TO­GAN, Z. V., Umu­mi Türk Ta­ri­hi­ne Gi­riş,
İs­tan­bul 1981.
TO­ĞAN, A. Z. V., “Mo­ğol­lar Dev­rin­de Ana­do­
lu’nun İk­ti­sa­di Va­zi­ye­ti”, Türk Hu­kuk ve İk­ti­sat ta­ri­hi
Mec­mu­ası VI., 1931, s. 7-43.
TU­RAN O., “Gı­ya­sed­din Key­hüs­rev” İ. A. VI,
620-629.
RA­SON­Yİ, L., “Sel­çuk Adı­nın Men­şe­ine Da­ir”,
BELL III/10, 1939, s. 377. 384.
TU­RAN, O., “Türk­ler ve İs­lâ­mi­yet”, DTCF Der­
gi­si, 1946, IV/4, s. 458-461;.
RA­VEN­Dİ, Ra­hat’us Su­dur ve-Aye­tü’s-Sü­rur
I-II, (Çev. Ah­met Ateş), An­ka­ra, 1977.
TU­RAN, O., “Türk­ler ve İs­lâ­mi­yet”, DTCF Der­
gi­si, 1946, 4/4, s. 457, 485.
RE­ŞİD-ED-DİN FAZ­LUL­LAH, Ca­mi ût-Te­
va­rih, Tah­ran, 1338.
TU­RAN, O., Do­ğu Ana­do­lu Türk Dev­let­le­ri
Ta­ri­hi, İs­tan­bul, 1993.
TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Ta­ri­hi ve Türk İs­lâm
Me­de­ni­ye­ti, İs­tan­bul, 1969.
WIT­TEK, P., Men­te­şe Bey­li­ği, (Türk­çe­ye çe­vi­
ren: O. Ş. Gök­yay), An­ka­ra, 1986.
TU­RAN, O., Sel­çuk­lu­lar Za­ma­nın­da Tür­ki­ye,
İs­tan­bul 1971.
YAL­GIN, A. R. “Ulu-Dağ Çev­re­sin­de Türk
Dam­ga­la­rı” III. T. T. Kong., An­ka­ra, 1948, s. 426-433.
TU­RAN, O., Türk Ci­han Ha­ki­mi­ye­ti Mef­ku­re­si
Ta­ri­hi, İst. 1969, s. 33-62.
YAL­GIN, A. R., Ana­do­lu’da Türk Dam­ga­la­rı,
Bur­sa, 1943.
UR­FA­LI MA­TE­OS, Ve­ka­yi-Na­me, (Çev. H. D.
And­re­as­yon), An­ka­ra 1962.
YI­NANÇ, M. H., Tür­ki­ye Ta­ri­hi Sel­çuk­lu­lar
Dev­ri, İs­tan­bul, 1944.;.
UZUN­CAR­ŞI­LI İ. H., Os­man­lı Ta­ri­hi II-III-IV,
An­ka­ra, 1988.
YÜ­CE, K., Sal­tuk-na­me’de Ta­ri­hi Di­ni ve Ef­sa­
ne­vi Un­sur­lar, An­ka­ra, 1987.
ÜN­VER, İ., Ah­me­di-İs­ken­der-Na­me, An­ka­ra,
YÜ­CEL, Y., Ana­do­lu Bey­lik­le­ri Hak­kın­da Araş­
tır­ma­lar, c/I-III, An­ka­ra 1991.
VAR­DAN, “Türk Fü­tu­hat Ta­ri­hi”, (Çev. H. D.
And­re­as­yon), İ. Ü. E. F, Ta­rih Se­mi­ne­ri Der­gi­si I, 1937,
154-242.
YÜ­CEL, Y., Ka­dı Bur­ha­ned­din Ah­med ve Dev­le­
ti (1344-1398), An­ka­ra, 1983.
VAR­LIK, M. Ç., Ger­mi­yan-oğul­la­rı Ta­ri­hi,
An­ka­ra, 1974.
ZA­HO­DER, B., “Sel­çuk­lu Dev­le­ti­nin Ku­ru­lu­şu
Sı­ra­sın­da Ho­ra­san”, (Çev. İ. Kay­nak), BELL, XIX/519,
1955, s. 76.
205
YENİ TÜRKİYE 82/2016
1983.

Benzer belgeler