Bu sayının online kopyası için tıklayınız

Transkript

Bu sayının online kopyası için tıklayınız
TÜRKİYE CUMHURİYETİ KADIKÖY BELEDİYE BAŞKANLIĞI
İnsanca
AVRUPA KOMİSYONU DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI GİRİŞİMİ
TEMMUZ 2005
AYLIK ÜCRETSİZ DERGİ
SAYI 20
81 KİŞİ DAHA
KATILIM BELGESİ ALDI
ENGELLER
BİRER BİRER
AŞILIYOR
HAKLARIN SINIRLANDIRILMASI
Başkandan
ARAŞTIRMA
TOPLUMSAL CİNSİYET
UÇURUMU TABLOSU
Sıra
Ülke
A
1
İsveç
5.53
B
5
C
12
D
8
E
1
F
1
2
Norveç
5.39
13
2
3
6
9
3
İzlanda
5.32
17
7
2
7
6
4
Danimarka
5.27
6
1
20
5
2
5
Finlandiya
5.19
12
17
4
10
4
6
Y. Zelanda
4.89
16
47
1
11
26
7
Kanada
4.87
7
27
11
12
14
8
Britanya
4.75
21
41
5
4
28
9
Almanya
4.61
20
28
6
34
10
10
Avustralya
4.61
15
25
22
17
18
11
Letonya
4.60
4
6
10
24
48
12
Litvanya
4.58
10
11
13
19
44
13
Fransa
4.49
31
9
14
31
17
14
Hollanda
4.48
32
16
7
42
8
15
Estonya
4.47
8
5
30
18
46
16
İrlanda
4.40
37
51
12
9
12
17
ABD
4.40
19
46
19
8
42
18
Kosta Rika
4.36
49
30
9
14
30
19
Polonya
4.36
25
19
18
20
38
20
Belçika
4.30
35
37
25
15
16
21
Slovakya
4.28
14
33
29
23
35
22
Slovenya
4.25
26
15
39
22
19
23
Portekiz
4.21
27
18
31
36
20
24
Macaristan
4.19
30
3
28
39
40
25
Çek Cum.
4.19
24
4
43
25
23
26
Lüksemburg
4.15
48
8
33
21
25
27
İspanya
4.13
45
34
27
35
5
28
Avusturya
4.13
42
22
21
38
13
29
Bulgaristan
4.06
11
14
23
50
55
30
Kolombiya
4.06
41
38
15
13
52
31
Rusya
4.03
3
10
47
29
57
32
Uruguay
4.01
36
26
36
2
56
33
Çin
4.01
9
23
40
46
36
34
İsviçre
3.97
43
42
17
49
7
35
Arjantin
3.97
55
29
26
3
54
36
G. Afrika
3.95
39
56
16
30
21
37
İsrail
3.94
28
40
32
28
39
38
Japonya
3.75
33
52
54
26
3
39
Bangladeş
3.74
18
53
42
37
37
40
Malezya
3.70
40
36
51
32
15
41
Romanya
3.70
23
31
35
51
47
42
Zimbabve
3.66
2
57
34
52
41
43
Malta
3.65
56
43
45
16
24
44
Tayland
3.61
1
39
49
54
32
45
İtalya
3.50
51
49
48
41
11
46
Endonezya
3.50
29
24
46
53
29
47
Peru
3.47
50
44
38
47
31
48
Şili
3.46
52
20
44
40
45
49
Venezüella
3.42
38
13
52
33
58
50
Yunanistan
3.41
44
48
50
45
22
51
Brezilya
3.29
46
21
57
27
53
52
Meksika
3.28
47
45
41
44
51
53
Hindistan
3.27
54
35
24
57
34
54
Kore
3.18
34
55
56
48
27
55
Ürdün
2.96
58
32
58
43
43
56
Pakistan
2.90
53
54
37
58
33
57
Türkiye
2.67
22
58
53
55
50
58
Mısır
2.38
57
50
55
56
49
A) Genel Puan; puanlar, 1'den 7'ye kadar olan bir ölçektedir; eşitlikte, 1 en düşük,
7 en yüksek düzeyi temsil ediyor. B) Ekonomik Katılım C) Ekonomik Fırsat
D) Politik Güçlendirme E) Eğitime Erişim F) Sağlık ve Refah
TEMMUZ 2005
Av. Selami ÖZTÜRK
KADIKÖY'LE
GURUR DUYDUM
S
amimiyetle söylemeliyim ki, Mayıs ve Haziran aylarında
Kadıköy Belediye Başkanı olduğum için gurur duydum.
Bir an boş vaktim olmadı, Kadıköy Bölgesinde biten ya
da ilerleyen, giderek büyüyen pek çok sosyal projenin
konuğuydum. Kimin de katılım belgesi verdim, kiminde
çocuklarla birlikte resim yaptım.
Önce, Avrupa Birliği destekli Yeni Umutlar projemizde, tam
320 kişi 4 meslek grubunda (Tezgahtarlık, Hasta Bakımı,
Girişimcilik ve Ev Hizmetleri) eğitim gördüler ve katılım
belgelerini aldılar. Katılım belgelerinin dağıtıldığı törende
Kadıköy Kaymakamı Kasım Esen ve Marmara
Üniversitesi'nden projemizde eğitim veren pek çok öğretim
üyesi de bizim yanımızda yeraldılar ve Yeni Umutlar
Projesi'nin geleceğinden hep birlikte gurur duyduk. Şimdiden
30 kişi işe yerleştirilmiş durumda. İşsizliğin en büyük sorun
olduğu ülkemizde, projemizin başarısı daha da öne çıkıyor.
Öte yandan, Aile Danışma Merkezlerinin 10 ayrı biriminde bir
yıl boyunca sürdürülen Yetişkin Eğitimleri tamamlandı ve her
birimde Temel Yurttaşlık Eğitim Programını bitiren yaklaşık
4000 kişiye Eğitim Kartları dağıtılırken heyecan, sevinç doruktaydı. Aynı merkezlerde birinci kademe okuma yazma ve
ardından geliştirilmiş okuma yazma eğitimlerini bitiren yüzlerce kadın da sertifikalarını aldılar. Artık otobüslerin nereye gittiğini, sokak adlarını okumayı öğrenebildikleri için sevinçliydiler.
9 Haziran'da bambaşka bir şenlik bizi bekliyordu. Avrupa
Birliği destekli, iki buçuk yıldır Kadıköy bölgesinde İnsan
Hakları konusunda eğitim veren İnsanca Yaşam Projesi'nin
ödül töreni vardı. Kriton Curi parkı o gün her zamankinden
daha şenlikliydi, bir yandan ödül kazanan, kazanamayan
çocuklar yerlere serilmiş kartonlara resim yaparken, anneler
ve Aile Danışma Merkezi'nin hikaye yarışmasına katılan
kadınlar heyecanla sonuçları bekliyorlardı. Öte yandan, ilk kez
İnsanca Projesi'nin ana hedefi olan İnsan Hakları konusunda
eğitim alan Sivil Toplum Kuruluşu üyeleriyle, hedef kitle bir
araya gelmişti. Ve bu birliktelik ardarda yapılacak
çayıştaylarla daha genişleyecekti. Parkta tam bir bahar havası
esiyordu. İnsanca Projesi artık hedef kitlesiyle buluşmuş ve
çalışmaya başlamıştı. Sonuçta sorunların nasıl zor bir yolda,
sabırla çözülebileceğini hep birlikte öğreniyorduk.
Ayrıca Belediyemiz özellikle bu yıl içinde engeliler için yoğun
çalışmalar gerçekleştirmiş, Kadıköy Belediyesi Engelliler
Danışma ve Dayanışma Merkezi, Engelsiz İş ve İstihdam
projesini, Kadıköy Engelli Platformu hayata geçirilmişti. Ayrıca
bu yıl 10-12 Haziran'da İstanbul'da yapılan REHA
(2.Uluslararası Rehabilitasyon ve Bakım Günleri'ne katıldık ve
anında büyük bir engelli buluşmasını Kadıköy'de de yapma
fikri aklımıza düştü. Hemen tarihi bile belirledik Ekim 2005.
Evet, sadece bir başkan olarak değil, Kadıköylü bir yurttaş
olarak da, ilçemin insanlarının, çalışmalarıyla, duyarlıklarıyla ve
yaptıkları eleştirilerle bize ne kadar yardımcı olduklarını bir kez
daha anladım. İçim mutluluk doldu. Ve yeni projeler için tüm
Kadıköylülerle birlikte kolları sıvadık. Hepimize kolay gelsin
SİVİL GİRİŞİM
Engelsiz İş ve İstihdam Projesi'nde 15 engelli işe yerleştirildi; hedef 250 kişiyi iş sahibi yapmak
ENGELLER BİRER BİRER AŞILIYOR
Türkiye Sakatlar Derneği'nin liderliğinde ve Kadıköy Belediyesi ile Engelliler Eğitim Enstitüsü ve Spor Kulübü'nün ortaklığında yürütülen projeye bugüne kadar 272 kişi başvurdu.
AVRUPA Birliği'nin desteklediği ve
Mayıs ayında başlayan Engelsiz İş ve
İstihdam Projesi'nde bugüne dek 272
engelli ile görüşüldü; bunların 15'i işe
yerleştirildi. Proje sonuna kadar bin
kişiyle görüşülmesi ve 250 engellinin
işe yerleştirilmesi hedefleniyor. Bugüne
dek projeye başvuranların yüzde
60'ının ilkokul, yüzde 20'sinin ortaokul,
yüzde 20'sinin lise veya üniversite
mezunu olduğu görüldü. Engelsiz İş ve
İstihdam Projesi'ne başvuranlara,
danışmanlık, psikolojik eğitim, hukuk,
insan kaynakları eğitimleri veriliyor.
Psikolojik ve danışmanlık eğitimi altı
gün sürüyor.Bu eğitimde, kendilerini
ifade etmeyi öğreniyorlar. Eğitimlere
katılanların çoğu hayatlarında ilk kez
psikologla görüştüklerini ifade
ediyorlar. Eğitimlerde, iş başvurusu
nasıl yapılır, özgeçmiş yazma, iletişim
teknikleri, sosyal uyum ve iş hukuku
üzerine bilgi veriliyor; Türkiye'deki
işsizlik anlatılıyor. Bu eğitimlere engelli
aileleri de katılabiliyor.
VÜCUDUN YÜZDE 40'I
Engelsiz İş ve İstihdam Projesi'nde,
engelli kişiye, engelli kimliği alabilmek
için nereye baş vurması ve neler
yapması gerektiği ile ilgili bilgiler
ayrıntılı bir şekilde veriliyor.
Bir kişinin "engelli kimliği" alabilmesi
için bir sağlık kuruluşundan
vücudunun yüzde 40'nı kullanamıyor
raporu verilmesi gerekiyor.
Engelsiz İş ve İstihdam Projesi'nde işe
yerleştirmelerde bazı sorunlar
yaşanıyor.
Tekerlekli sandalye kullanan engelli, iş
yerinde tuvalete gidemiyor, kapıların
darlığı tekerlekli sandalye kullanan
engelli için sorun yaratıyor.
Çünkü iş yerlerinde alt yapı eksikliği
var. İş verenler görme özürlüleri nasıl
istihdam edeceklerini ve engellilere
nasıl iş vereceklerini bilemiyorlar.
Ancak, işe yerleştirmeler de, projenin
Kadıköy Belediyesi'nin desteklediği bir
proje olması ve İş Kur'un bu projede
yer alması, yardımcı oluyor.
KURULUŞLAR
Proje kapsamında 15 engelliye iş
olanağı yaratan kuruluşlar şöyle:
Enka, Carrefour, Yapı Kredi Emeklilik
Sigorta, Capitol, Aksa Yedek Parça,
Beymen, Finansbank, Prestif Oto
Servis, Kültür Üniversitesi,
Sultanahmet Kilim ve Halı, Saray
Kartonpiyer, Priz Fabrikası, Kadıköy
Halk Eğitim Merkezi.
BİR İŞE GİRMEK
Projeye katılan engellilerden Celal
Güvel, bugüne kadar bir iş
bulamadığını fakat Engelsiz İş Projesi
sayesinde Kültür Üniversitesi'nde işe
yerleştirildiğini belirterek şöyle diyor:
“Eskiden evde otururken hiçbir işe
yaramadığımı düşünürdüm, yarınlara
güvenerek bakamazdım, çok
mutsuzdum. Benim için çalışmak çok
önemli. Mutsuzken mutluluğa
döndüm. Kendime güvenim geldi.
Çalışmak, üretken olmak para
kazanmak çok güzel.”
ÝÞVEREN TARAFI
Engelsiz Ýþ Projesi'yle kuruluþuna
eleman alan Aksa Yedek Parça
firmasýnýn yöneticisi Aykutay Gürkaya;
konuya iliþkin görüþlerini þöyle
açýklýyor: “Bu projeye destek
vermekteki amacýmýz toplumun dýþýna
itilmiþ engellileri topluma kazandýrmak.
Onlarýn toplumdan kopmadan
yaþamlarýný idame ettirmelerini
istiyoruz. Aslýnda bu, bütün büyük
firmalarýn yapmasý gereken bir iþ.
Kanuni yaptýrýmý da var. Biz firma
olarak engellileri iþe almaya karar
verdiðimiz zaman, Ýþ Kur'dan yardým
istedik. Ýþ Kur da bizi bu projeye
yönlendirdi. Aldýðýmýz elemandan çok
memnunuz.”
TEMMUZ 2005
SİVİL GİRİŞİM
YASA NE DÝYOR?
Avukat Bilgutay Durna, İş
Kanunu'nun 30. maddesinde özürlü,
eski hükümlü ve terör mağduru
çalıştırma zorunluluğu bulunduğunu
belirterek şöyle diyor:
“Yasada, 1 Ocak 2005 ile 31 Aralık
2005 tarihleri arasında belirlenen
çalıştırma şekli şöyle ayarlanmıştır:
Kamu işyerlerinde özürlüler için
yüzde 4, eski hükümlüler için yüzde
2, özel sektör işyerlerinde özürlüler
için yüzde 3, eski hükümlüler için ise
yüzde 1, terör mağdurları için de
yüzde 1. Özel sektör işyerlerinde
kalan yüzde 1'lik oran, işverenlerin
tercihine göre, özürlü veya eski
hükümlü çalıştırma yönünde
kullanılacaktır.
Bu madde kapsamına giren özel
sektör işyerlerinde işverenler, kalan
yüzde 1'lik oranın kullanımı ile ilgili
tercihlerini, kararın yayımlandığı
tarihten itibaren 15 gün içinde,
bulundukları yerdeki Türkiye İş
Kurumu il ya da ilçe şube
müdürlüğüne bildireceklerdir.
Kararın yayımlandığı tarihten sonra
kapsama giren özel sektör işyerleri de
kapsama girdikleri tarihten itibaren
15 gün içinde bulundukları yerdeki
Türkiye İş Kurumu il ya da ilçe şube
müdürlüğüne yüzde 1'lik oranı
kullanım tercihleri ile ilgili olarak
bildirimde bulunacaklardır.
Bu maddeye aykırılık hallerinde 101.
madde uyarınca para cezası kesilir.
Özürlü ve eski hükümlü
çalıştırmamanın cezası 2005 yılı için
bin 71 yeni liradır.
Bu miktar çalıştırılmayan her özürlü
ve eski hükümlü ve terör mağduru
için her ay ödenir.
Bakanlar Kurulu'nca belirlenecek
oranların üstünde özürlü ve eski
hükümlü ve terör mağduru çalıştıran
işverenlerin kontenjan fazlası, işçiler
için özürlü ve eski hükümlü
çalıştırmakla yükümlü olmadıkları
halde özürlü çalıştıran veya çalışma
gücünü yüzde 80'den fazla kaybetmiş
özürlüyü çalıştıran işverenlerin bu
şekilde çalıştırdıkları her bir özürlü
için 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu'na göre ödemeleri gereken
işveren sigorta prim hisselerinin
yüzde 50'sini işveren, yüzde 50'sini
Hazine öder.”
TEMMUZ 2005
İnsan Halleri
Işıl ÖZGENTÜRK
ONLARDAN BÝRÝ
KAPIYI ÇALDIÐINDA
İ
çlerinden biri bir gün kapınızı
çalabilir. Uygun bir durumda
olmayabilirsiniz, hatta yaşamanın
bile bir keyfi kalmadığını düşünüyor
olabilirsiniz. Bütün bunlar olabilir, ama
siz gene de onlardan biri kapınızı
çaldığında kapınızı açın, hiçbir şey
kaybetmezsiniz, aksine, belki de umut
usulcacık sizi selamlayabilir. Bu kadar
emin konuşmamın bir nedeni var. Ben
bütün bunları yaşadım, şöyle oldu:
Günlerden cumartesi, sabahın
cumartesiye göre erken saatleri;
özellikle erken kalkıp, yakındaki bir
seraya gittim. Mor, kırmızı, beyaz bir
sürü sardunya fidesi alıp nefes nefese
eve döndüm. Her şey hazır, tam
sardunya fidelerini hazırladığım saksılara
dikmeye başlıyorum ki, zır kapı. Hay
Allah'ım bu kim? Biraz canım sıkılmış
kapıyı açıyorum. Karşımda gencecik bir
kız. Kızım yaşında bir su damlası gibi.
Elleri kolları dolu. Beni görünce güzel
yüzü kızarıyor. Utanıyor. Adeta
kekeleyerek cam eşya sattığını söylüyor.
Elindeki kutuları bir çırpıda açıp bana
içindekileri göstermeye çalışıyor. Bu işte
çok deneyimsiz olduğu her halinden
belli. Güzel yüzü kıpkırmızı, elleri,
ayakları birbirine dolanıyor; o arada
güzelim bir sürahi elinden kayıyor, hop,
neyse elbirliğiyle sürahi kurtarıyoruz. Bir
an içimden “Teşekkür ederim, hiçbir
şeye ihtiyacım yok,” deyip kapıyı
kapamak geçiyor ama onun çocuksu
telaşı karşısında vazgeçiyorum. Hemen
kapının önünde, birlikte bana uygun bir
eşya aramaya koyuluyoruz. Ben onu
rahatlatıp aradaki sessizliği kırmak için
hiç durmadan sorular soruyorum. Önce
biraz sıkılgan, sonra tüm içtenliğiyle
sorularımı yanıtlıyor. Bir yandan da
sürahileri, bardakları kapının önüne
diziyor.
O Maraş'ta doğmuş; babasının büyük
bir bakkal dükkanı varmış; dört erkek
kardeşin arasında büyüyen tek kızmış.
Babasının yüzünü görmezmiş ama
ağabeylerinin her biri sanki birer
babaymış. Sinemaya gitmesi,
arkadaşlarıyla gezmesi, kısa kollu
giymesi yasakmış. Okumasına bile zor
izin vermişler. Ortaokulu bitirdiğinde
“tamam” demişler, ”buraya kadar, artık
evde otur ve hayırlı bir kısmet bekle.”
Bu sözleri duyduğu gün, bütün dünyası
kararmış. Evde ne ilaç bulduysa içmiş,
onu baygın bir halde hastaneye
kaldırmışlar. Doktorlar “umutsuz”
demişler ama o yaşamış; gözleri korkan
ağabeyler onun liseye gitmesine izin
vermişler. Liseyi bitirdiğinde de aynı
şeyleri yaşamış. Ağabeyler “Üniversiteye
gidip başımıza bela mı olacaksın?”
demişler. Bir an gene umutsuzluğa
kapılmış ama bu kez umutsuzluk çabuk
geçmiş. Biriktirdiği birkaç kuruşuyla bir
otobüs bileti almış. Eşyalarını toplamış
ve bir akşamüstü aile bireylerine
İstanbul'a gideceğini söylemiş.
İstanbul'da öğretmenlik yapan bir amca
kızı varmış, bir süre onun yanında kalıp
daha sonra da hem çalışıp hem
okumayı planladığını, bundan ne olursa
olsun vazgeçmeyeceğini çok kararlı bir
biçimde anlatmış. Sonra aile bireylerinin
şaşkın bakışları arasında küçük
bavulunu alıp çıkmış, hiç kimse onu
durdurmaya cesaret edememiş. Şimdi
matematik okuyor, öğretmen olacak. Üç
arkadaşıyla birlikte bir ev tutmuşlar.
Parça başı iş yapıp ev kirasını, okul
parasını ancak çıkarıyormuş. İki yıldır
aileden kimse onu aramamış. Bazen
gözleri buğulansa da, açlık çekse de
halinden hoşnutmuş. Kendi yüreğinin
sesini dinlemiş. Konuşmamız, eşya
seçmemiz oldukça uzun sürdü.
Kırılmaktan kurtardığımız sürahiyi
almaya karar verdim sonunda. O da
gülerek öteki eşyaları teker teker topladı,
başka bir kapının zilini çalmaya gitti.
Bence güzel bir gündü. Sardunyaları tek
tek toprağa diktim ve suladım
SÖY
Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Sevtap Yokuş, özg
İNSAN HAKLARININ SINIRLAR
Işıl ÖZGENTÜRK
İNSAN hakları elbette sınırsız değildir,
tıpkı özgürlükler gibi. Yüzyıllar boyunca
insanoğlunun acılarla dolu mücadelesi
sonucu kazanılan haklar ve özgürlüklerin
sürekli olması için yasa maddeleriyle,
uluslararası antlaşmalarla desteklenmesi
gerekmiştir. Dünyamız zaman zaman
insan haklarının tümüyle yasaklandığı
dönemler de yaşamıştır. İşte bütün bu
konuları, Kocaeli Üniversitesi Hukuk
Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr.
Sevtap Yokuş'la konuştuk.
İnsan haklarının bugünkü anlamıyla
ortaya çıkışı ve gelişimi nasıl
açıklanabilir?
İnsan haklarının bugünkü anlamıyla
gelişiminde hareket noktası olarak doğal
hukuk anlayışı belirtilebilir. Doğal hukuk
anlayışı, insanların insan olmalarından
kaynaklanan; doğuştan, vazgeçilmez,
devredilmez hakları olduğu temelinden
hareketle ortaya çıkmış olan anlayıştır.
Doğal hukuk aynı zamanda, insan
haklarının bu günkü anlamıyla ortaya
çıkışında tarihsel bir süreci ifade
etmektedir. Doğal hukuk anlayışı, klasik
hak ve özgürlüklerin ortaya çıkışını
sağlamıştır. Siyasi iktidara-devlete
dokunmama ödevi yükleyen, devletin
bireylerin hak ve özgürlüklerini koruma
ve gerçekleştirme ana görevini belirleyen
anlayış doğal hukuk anlayışı olmuştur.
Doğal hukuk kaynaklı klasik hak ve
özgürlükleri tarihsel süreçte, sosyal haklar
ve daha sonraki dönemlerde de
dayanışma hakları (yeni haklar)
tamamlamıştır. Tarihsel süreç açısından
bakıldığında, insan haklarının sürekli
gelişmekte olduğu görülmektedir.
İnsan haklarının uluslararası hukuk
alanındaki gelişimi nasıl
sağlanmıştır?
Uluslararası hukuk alanında insan
haklarının gelişimi, evrensel boyuttaki
insan haklarının belgeler yoluyla yaşama
geçirilmesi çabası olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu belgeler; bildiriler,
sözleşmeler, paktlar, şartlar gibi farklı
şekillerde ortaya çıkmıştır. Bunlardan
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(AİHS), yüklediği yükümlülükler,
sözleşmenin niteliği (Sözleşmenin ihlalini
saptayan ve taraf devletlere yaptırım
uygulayan organları, hak ve özgürlüklerin
sağlanması yönündeki hükümleri gibi) ve
Avrupa Birliği çerçevesinde ortaya çıkan
belgeler içeriğinde uyulması gereken
sözleşme olarak belirlenmiş olması
dolayısıyla Türkiye açısından özel bir
önem taşımaktadır. Bu doğrultuda;
uluslararası insan hakları belgelerinde yer
alan hak ve özgürlükler ve bunların
sınırları incelendiğinde, AİHS içeriğinde
belirlenen hak ve özgürlükler, sınırları ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin
(AİHM) hak ve özgürlükler ile
sınırlandırma hükümlerini yorumu,
Türkiye'de hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması ölçüleri bakımından yol
göstericidir.
İnsan haklarının sınırları nasıl
belirlenmektedir?
İnsan haklarının bugünkü anlamıyla
ortaya çıkışından itibaren, sınırlarının da
tartışıldığı bilinmektedir. İnsan haklarının
gelişimine koşut olarak, hem iç hukukta
hem de uluslararası insan hakları
belgelerinde, sınırların da belirlendiği ve
benzer şekilde formüle edildiği
gözlenmektedir. 1789'dan itibaren
anayasalarda, hak ve özgürlüklerin sınırı
olarak belirlenen “başkalarının hak ve
özgürlükleri” uluslararası insan hakları
belgelerinde de yerini almıştır. Ancak
sınırlama ölçütleri de insan haklarının
gelişimi gibi gelişmiş ve günün şartlarının
da etkilemesi ile dönüşmüştür.
Demokratik düzende, özgürlüklerin
korunması ile sağlanan özgürlük
ortamında ortaya çıkabilecek olan
şiddete yönelik alınacak önlemler
arasındaki hassas denge konuları
günümüzde de önemli bir sorun olarak
karşımıza çıkmaktadır. Özellikle
çağımızda bütün dünyayı etkiler
düzeydeki terör olayları ve güvenlik
kaygısı bu sorunu son derece güncel
tartışma konusu haline getirmiştir.
Demokratik toplumlar tehditler altında
kalabilirler ve kendilerini korumak
zorunluluğu doğabilir. Ancak demokrasiyi
savunurken alınacak güvenlik önlemleri,
gerekli olduğu gibi, demokrasiyi ortadan
kaldırmaya da hizmet edebilir.
Demokratik düzende özgürlüğün kural,
güvenlik önlemlerinin istisna olduğu
gözden kaçırılmamalıdır. Dünyada son
TEMMUZ 2005
YLEŞİ
gürlük ortamında ortaya çıkabilecek şiddete yönelik önlemler konusunu anlattı
RI VE ENGELLENME HALLERİ
gelişen olaylar eşliğinde bütün bunların
tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Bu anlamda ilkelerin ve istisnaların
gözden uzak tutulmaması; özgürlükleri
sınırlayacak önlemlerin istisnai olarak ve
yargısal kontrol altında kullanılması
zorunludur. Demokratik düzende,
demokrasi düşmanları ile mücadelenin
kurumsallaşması vatandaşların
uyanıklığına ve kişisel sorumluluğuna da
bağlıdır.
İnsan haklarının başlıca sınırlama
nedenleri nelerdir?
Pozitif hukukta, hak ve özgürlüklerin
sınırlama ölçütü olarak çeşitli kavramlar
kullanılmaktadır. Bunlar; kamu düzeni,
anayasaya saygı, demokratik rejim, genel
ahlak gibi kavramlardır. Sınırlama
nedenleri, olağanüstü dönemlerde daha
katı uygulanır. Farklı koşullar göz önünde
tutulduğunda, sınırlama ölçütlerinin
yorumu son derece önem kazanmaktadır.
Bu nedenle sınırlama ölçütü olarak diğer
sınırlama nedenlerine göre daha somut
ve hukuksal sınırları kolay belirlenebilen
kamu düzeni kavramı, genel nitelikte
sınırlama nedeni olarak benimsenmeli ve
bu ölçütün uygulama alanının
belirlenmesine çaba gösterilmelidir.
Kamu düzeni kavramı, genel güvenlik ve
asayiş ile genel sağlık kavramlarını da
içermektedir. Güvenlik, özgürlüğün
kullanılmasının sınırını oluşturur.
OLAĞANÜSTÜ
REJİMLERDE
İNSAN
HAKLARI
TEMMUZ 2005
Güvenliğin olmadığı yerde kargaşa olur.
Ancak somut durumlara göre maddi
düzenin gerekleri araştırılmalı, hukuksal
çerçevedeki barışçıl nitelikteki tüm
görüşler ve tartışmalar tehlikesiz kabul
edilmeli, sınırlamalar eyleme yönelik
olmalıdır. Kamu düzeni ve özgürlükler
demokratik toplum yaşamının iki temel
unsurunu oluşturmaktadır. Demokratik
toplumda bu iki temel unsurun
dengelenmesi sırasında; kamu düzenine
gereğinden fazla ağırlık tanınmasının
özgürlüklerin zararına olması
kaçınılmazdır. Kamu düzeni gereklerini
ihmal etmek de toplumda kargaşaya
neden olabilir. Demokratik düzende
gerçekte, düzen ile özgürlük arasında
zıtlaşma değil bağlılık vardır. Çünkü
demokratik düzen özgürlük temeli
üzerine kuruludur. Özgürlük temelinin
ortadan kalkması demokratik düzen olma
niteliğini de ortadan kaldıracaktır.
Sınırlama nedeni olarak “milli
güvenlik” siyasi iktidar tarafından
hangi koşullarda ve nasıl
kullanılmalıdır?
Milli güvenlik kamu düzeninin bir öğesi
olan kamu güvenliğinden ve kamu
düzeninden farklı bir kavramdır. İç
güvenliği ilgilendiren bir olumsuzluğun
kamu düzenini de bozduğu söylenebilir
ancak kamu düzenini bozan iç güvenliğe
ilişkin her olayın milli güvenliği bozduğu
söylenememektedir. Ayrıca milli
Olağanüstü rejimlerde insan
haklarının büyük ölçüde askıya
alınması sırasında bağlı kalınması
zorunlu ilkeler nelerdir?
Olağanüstü rejim de hukuk düzeni
içinde düşünülmelidir. Siyasi
iktidarların olağanüstü yönetim
biçimine gereksinim duydukları
dönemler olabilir. Ancak, demokratik
ülkelerde siyasi iktidarlar, olağanüstü
dönem de olsa her istediğini yapabilme
olanağına sahip değildir. Olağanüstü
rejimin hukuksallığı bir takım koşulların
güvenlikle ilgili faaliyetler kolluk
faaliyetleri olarak belirlenememektedir.
Kamu düzeni, bir ülkede yaşayan halkın
günlük yaşantısının güvenlik, sağlık, dirlik
ve esenlik içinde sürdürülmesi için alınan
önlemler ile bu doğrultuda gerekli
koşulların sağlanması olarak tanımlanan
bir kavram iken; milli güvenlik, siyasi,
ekonomik ve hukuksal yönleri olan
ülkenin yerleşmiş düzeninin sürekliliğini
sağlayan üst düzeyde önlemleri içeren bir
kavramdır. Kamu düzenini bozan
faaliyetler genellikle süreklilik
göstermediği halde, milli güvenliği bozan
faaliyetler uzun süreli, içten ve dıştan
gelebilen sürekli eylemler olarak kendisini
göstermektedir. Ülkenin belli bir
bölgesinde kamu düzeninin bozulması
durumunda milli güvenlik nedenine
dayanılamaz. Milli güvenlik nedenine
dayanılabilmesi için tehlikenin ülkenin
genelini ilgilendirmesi gerekmektedir.
Kamu düzeninin devletin işleyişine hakim
olan ilkelerle birlikte bireylere uygulanan
ve uyulması zorunlu olan kurallar
bütününü anlatmasına karşın; milli
güvenlik, devletin varlığını, ulusun
yaşamını ve anayasal düzeyde siyasal
yapıyı ilgilendirir. Bu nedenle, milli
güvenliği ihlal eden faaliyetlerin
önlenmesinin kamu düzenini sağlamada
yeterli olan olağan hukuk rejiminin
öngördüğü kurallarla sağlanamadığı
hallerde olağanüstü hukuk rejimlerinin
uygulanması gerekir.
gerçekleşmesine bağlıdır. Bunlar;
olağanüstü yönetimin kısmi, geçici,
ölçülü ve yargısal denetime bağlı
oluşudur. Geçicilik, olağanüstü
dönemle amaçlanana ulaşmak için
yeterli sürenin aşılmaması anlamına
gelmektedir. Çünkü bu dönemde hak
ve özgürlüklerin büyük oranda askıya
alınması gibi, özgürlükler aleyhine bir
durumun varlığı söz konusudur. Kısmi
oluşu, ancak gerçekten gerekli olduğu
alanda uygulanması, uygulama
alanının genişletilmemesi demektir.
HABER
İnsanca Yaşam Projesi, kadınlar ve çocuklar arasında hikaye yarışması düzenledi
ÖDÜL KAZANANLAR
HER GÜN ŞENLİK OLSA
Aile Danışma Merkezlerinden eğitim alan kadınlardan ve
çocuklardan 131 kişi yarışmaya katıldı.
KADIKÖY Belediyesi'nin
önderliğinde sürmekte
olan “İnsanca Bir Yaşam
İçin İnsanca Projesi” yazı
çok farklı bir şenlikle
karşıladı. Şenlik bir ödül
şenliğiydi. İşin heyecanı
bir ay öncesinden
başlamıştı. Kadıköy
Belediyesi'nin 10 yıldır
özellikle kadınlara ve
çocuklara eğitim veren
Aile Danışa Merkezlerine
İnsanca Yaşam
Projesi'nden şöyle bir
mektup gitti:
KADINLAR KOLLARI
SIVAYIN
“Sizi yarışmamıza
bekliyoruz.
Yarışma kadınlar ve
çocuklar arasında iki
grupta yapılacak.
Kadınlar için: Gerçek
Hayat Hikayeleri. Aile
Danışma Merkezlerinde
eğitim gören bütün
kadınlar yarışmaya
katılabilirler.
Yarışmaya katılım için her
hangi yaş sınırlaması
yoktur.
Yarışmaya gönderilecek
hikayeler, iki dosya
sayfasını geçmemeli ve
hikaye biçiminde
yazılmalıdır.
Yazılacak konuların
,“insan hakları” kavramı
gözetilerek, özellikle “bir
haksızlığı” dile getirmesi
tercih nedenidir. Kazanan
ilk üç yarışmacıya çeşitli
ödüller verilecektir.
Ayrıca yarışmaya katılan
diğer hikayeler içinden bir
eleme yapılarak, seçilenler
bir kitapta toplanacaktır.
KADINLAR: Suzan Akşit, Azime
Doğan, Selda Bel, Müşkinaz
Demir, Hatice Bolat, Zeynep
Ergün, Saime Yeniaras, Semra
Uygun, Şemsi Baysal.
ÇOCUKLAR: Ecem Özyazı,
İlknur Özyazı, Cemre Dilan.
Mansiyonlar: Yasin Kurt,
Sorngül Ünaml, Betül
Kavakyanı, Zeynep Kavakyanı,
Aslı Yahşi, Songül Doğan, Esra
Kaya, Soydan Gök, Rabia Okay,
Cafer Ceviz.
verilecektir.
Ayrıca yarışmaya katılan
diğer hikayeler içinden bir
eleme yapılarak, seçilenler
bir kitapta toplanacaktır.
HİKAYE YAĞIYOR
Ve projede çalışanları
şaşırtan bir şey oldu.
ÇOCUKLAR
Yarışma koşullarını
HAZIRLANIN
gönderdiğimiz, her yıl
"Ama Bu Haksızlık"
yüzlerce kadının ve
konumuz bu. Aile
Dayanışma Merkezlerinde çocuğun her türlü eğitimi
aldığı Dumlupınar,
eğitim gören kadınların
İçerenköy, Kayışdağı,
çocukları ve merkezlerde
Yenisahra, Şaşkınbakkal,
ders alan tüm çocuklar
Eğitim, Barbaros,
yarışmaya katılabilirler.
Yarışmaya katılabilme yaşı Küçükbakkalköy, Atatürk,
İnönü mahallerindeki, Aile
7-15 yaş arasıdır.
Danışma Merkezlerinden
Kazanan ilk üç
yarışmacıya çeşitli ödüller ve Kadıköy Belediyesi
TEMMUZ 2005
Ç O C U K L A R A R A S I N DA Ö D Ü L KA Z A N A N H İ KAY E
HABER
burs biriminden hikayeler
yağmaya başladı. Seçim
yapacak kişilerin işi çok
zordu. Ellerinde 113 kadın
ve 18 çocuğun yazdığı
birbirinden ilginç hikayeler
vardı. Ve hemen hepsi,
insan hakları ve hakların
ihlalleri üstüneydi.
Özellikle kadınlar arasında
birinci, ikinci ve üçüncüyü
seçmek çok zor oldu.
Sonuçta hepsi birbirinden
ilginç dokuz hikaye seçildi.
Çocuklar için de durum
zordu. Onlardan ilk üç
seçildi ve on kişiye de
mansiyon verilmesi
kararlaştırıldı.
ÖDÜL TÖRENİ
Ve ödül günü geldi.
9 Haziran'da Kriton Curi
Parkı sonuçları heyecanla
bekleyen kadınlar ve
çocuklarla doldu. Yaklaşık
150 kadın, 120 çocuk
vardı. Çocukların
heyecanını çimenler
üstüne serilen kağıtlara
yaptıkları boyalar biraz
olsa giderdi ama kadınlar
çok heyecanlıydı. Kadıköy
Belediye Başkanı avukat
Selami Öztürk geldi ve
ödül töreni başladı.
Kadınlar altınlarını aldılar,
çocuklar fotoğraf
makinelerini ve boya
kalemlerini, ayrıca burslu
öğrenci Gözde Karataş da
bir yıllık burs ödülünü.
Sonuçta herkes çok
mutluydu.
Çünkü hep birlikte bir
farklı şenliği başarmıştık
ve yakında yazılan
hikayeler kitap olacaktı,
belki bir de güzel bir
oyun.
TEMMUZ 2005
BEN HAKSIZLIĞA UĞRADIM
Bir sabah erkenden telefon çaldı. Ben
hızla kalkıp telefona baktım. Arayan
annemin arkadaşı Dürdane teyze idi.
Dürdane Teyze, “Ecem annene telefonu
verir misin” dedi.
Annemin uyanması için sarstım.
“Anne, anne uyan Dürdane Teyze seni
arıyor” dedim.
Annem: “Efendim Dürdane?”
Dürdane Teyze: “Günaydın.”
Annem: “Günaydın ne oldu Dürdane?”
Dürdane Teyze: “Bugün hep beraber
saat 14.00'te pikniğe gidelim mi?”
Annem, “Bilmem bakarız” dedi ve
hemen babamı uyandırdı.
Annem: “Dürdane bizi pikniğe çağırdı.
Gidelim mi?”
Babam, “Tamam gidelim ama saat kaçta
gidilecek” diye sordu.
Annem: “Saat 14.00'te evlerinin önüne
gider onları da oradan alır ve gideriz.”
Babam, “Tamam olur uygun bir saat
ama ben Kadıköy'den gelince gideriz”
dedi. Ben ise gitmek istemiyordum,
nedense bir şey yapılınca benim fikrim
sorulmaz ooof. Annem hazırlık yapmış
hatta bitirmiş. Babam ise hazırlanıp
Kadıköy'e öğrencilerine ders vermeye
gitmişti bile. Anneannem de bizimle
birlikte pikniğe gelecekti.
Odama gittim ve ne göreyim,
anneannem hazırlanmıştı bile. Ben
inanamadım; büyükler karar vermiş ve
bana gidelim mi diye hiç sorulmamıştı.
Ben bu konuda haksızlığa uğradığıma
inanıyorum.
Ecem Özyazı
Sait Cordan İlköğretim Okulu 3/D
KADINL AR ARASINDA ÖDÜL KAZANAN HİKAYE
YAŞAMAK HERKESİN HAKKIDIR
Ramazan 23 yaşında bir gençti.
Babasının arabasını alıp dayısına gitmek
için yola çıktı. Ama Ramazan bilemezdi
ki, geri dönemeyecekti. Pendik'te bir
trafik kazasında hayatını kaybetti. Bu
muydu Ramazanın yaşama hakkı?
Geride gözü yaşlı anne ve baba bıraktı.
Evleri bağıran, kendini yerden yere
vuran insanlarla doluydu.
Niye trafik kurallarına uyulmaz, niye
insanların yaşama haklarına kural
tanımaz insanların yüzünden son verilir.
Ramazan'a kim sormuştu? O ister miydi
sevinerek giderken yaşamının son
bulmasını. Hayat dolu biri aramızdan
böyle acı bir şekilde ayrıldı.
Dilerim ki başka ailelerde böyle acılar
yaşanmasın. İnsanların yaşama hakları
ellerinden alınmasın.
Semra Uygun
HABER
81 kişi sertifika aldı
MUTLU
GÜNLER
SÜRÜYOR
İNSANCA Yaşam Projesinin
insan hakları eğitimlerine
katılan 81 sivil toplum kuruluşu
üyesi daha katılım belgelerini
aldı. Tam bir şenlik havasında
geçen belge dağıtım töreninde
Kadıköy Belediye Başkanı
avukat Selami Öztürk projenin
başarısından dolayı sevinç
duyduğunu söyledi ve
eğitimlere katılan sivil toplum
üyeleri ile projeye emeği
geçenlere teşekkür etti. Katılımcı belgesi alanlar şöyle:
Ayten AKBALIK, Gizem
ALTINYUVA, Melek DEMİRER,
Semra TOPA, Saadet AYAZ,
Mukadder ACET, Perran AÇIK,
Sevim YILDIZ, Muazzez
NURLU, Semra APAK, Seyhan
İSFENDİYAR, Zeynep KOREL,
Hanife BAYRAM, Semra KUZ,
Fatma ERSEYREK, Ümran
ÖZTAŞKAN, Meral
DEMİRKAN, Hüseyin FAHRİ,
Yasemin Baki, İlhan BAYKAL,
Zişan SARP, Gülsüm AKŞİRAY,
Ayla AYDINDOYUM, Ayşe
ÖZTÜRK, Azime ÇİFTÇİ,
Gülten ETYEMEZ, Hümeyra
TERTİP, Necat GÜLGÜN,
Özden BAYRAK, Sebahat
KİBRİTOĞLU, Gülseren KIR,
Nurten ÖZÇELİK, Neşegül
BAŞARSLAN, A. Yasemin ÖZ,
Ayfer SÜMER, Aysel BAŞARAN, Aysel KARAMANLI,
Berna KÖSEOĞLU, Duysal
Çöğür, Esma DEMİR, Güner
BAYCIN, Handan MURTEZAOĞLU, Hümeyra GÜNEYMAN, Hüseyin ERSÖZ, Nur
GÖRGEÇ, Nuran ARMAĞAN,
Nurten ARAMAN, Sebahat
NALBANTOĞLU, Selin ARSLAN, Serpil ÖÇMEN, Suna
SAVAŞ, Türkan SOMUNCU,
Zehra ATEŞ, Ülkü KAYASİPAHİ, Mükrime ERDOĞMUŞ,
Aysel ANDİNÇ, Ayşe AYNA,
Hilal ERDOĞAN, İnci EYGÜ,
Nehla VELİDEDEOĞLU,
Meral VARUY, Sema KORKUT,
Zeliha BAŞARAN, Esma
KAVAFOĞLU, Derya AYVAZ,
Candan DERVİŞOĞLU, F.
Seyhan YILDIRIM, A. Beyhan
ÇORUH, Nuran EVRENSEL,
Binnaz YÜCESAN, Pervin
NAİBİ, Sevim ADA, Meliha
KARAHASANOĞLU, Belgin
GÜLBAHÇELER, Ayşe UZAL,
Aydan GORAL, A. Seyli
GÜRLÜMAN, Saadet VAROL,
Işık ŞAHİNALP, Nebahat
Öztürk BEĞEN, Vildan
ÇEVİKEL.
TEMMUZ 2005
RÖPORTAJ
Sovyetler Birliği dağılınca ülkelerinden ayrılan kadınlar, kadın ticareti yapan örgütlerin tuzağına düştü
BİR ÜLKEDE BİR ANDA KAYBOLMAK
Zeynep TÜRKBEN
DİLİNİ hiç bilmediğiniz, kimseleri
tanımadığınız bir ülkede
kaybolduğunuzu düşünün. Üstelik size
en çok yardımcı olacak şey,
pasaportunuz da elinizden alınmış olsun.
Öyle kimsesiz, ne yapacağınızı bilmeden
herhangi bir yolun başında
bekliyorsunuz. Az önce, günlerdir hapis
tutulduğunuz ve bir seks kölesi olarak
çalıştırıldığınız izbe, kötü kokulu evin
pencerelerinden birinin camını kırarak
kendinizi dışarı atmışsınız. Oysa bu
ülkeye gelirken ne hayaller kurmuştunuz,
burada yaşlı bir ailenin yanında
çalışacak, Moldovya'da bakması için
annenize bıraktığınız iki oğlunuzun
geleceğini kurtaracaktınız. Hastabakıcılık
eğitimi aldığınız için sizi özellikle
istemişlerdi. Size, “Türkiye'de hasta
bakıcılık yapacak çok insan yok, bu
nedenle seni götürüyoruz, çok da iyi
para alacaksın. Kalma ve yemek parası
vermeyeceğin için aldığın bütün parayı
biriktirebilirsin. Bir yıl sonra Moldovya'ya
cebin dolarla dolu dönersin” demişlerdi.
SVETLENA'NIN KÖLELİĞİ
Svetlena, bütün bu sözlere inanmış ve
Türkiye'ye gelmişti. Ama olaylar hiç de
beklediği gibi gelişmemişti. Türkiye'ye
ayak basar basmaz, bir takım adamlar
onu karşılamış, pasaportunu almış ve bir
seks kölesi olarak çalıştırılacağı eve
götürmüşlerdi. Svetlena, üç ayın
sonunda bir pazar günü evden kaçmayı
başarmıştı. Öykümüzün başındaki gibi.
Yapabileceği tek şey, bir karakola
gitmekti. Gitti de, karakoldaki görevliler
onu hemen kadın ticareti mağduru
kadınların yaşamlarını sürdürmeleri için
açılan bir sığınma evine götürdüler.
Sığınma evinde hemen psikolojik yardım
görmeye başladı ve şu gerçeği öğrendi.
Üç aylık hamileydi.
Svetlena, önceleri ağır depresyona girdi,
ardından psikologların ve sığınma
evindeki arkadaşlarının desteğiyle bunu
atlattı ve çocuğunu doğurdu. Çocuğa
hep birlikte Melisa adı verdiler. Şimdi
Melisa sekiz aylık ve herkesin sevgilisi,
Svetlena da ülkesine dönmeye
hazırlanıyor. Orada çeşitli örgütlerin
yardımıyla yeni bir hayata başlayacak.
TEMMUZ 2005
Türkiye'de karanlık bir evde geçirdiği
acılı günleri hiç unutmayacak ama
zaman her şeyi biraz olsun hafifletecek.
TÜRKİYE HEDEF ÜLKE
Evet ne yazık ki dünya ölçeğinde yapılan
istatistikler, kadın ticaretinin, uyuşturucu
ve silah ticareti kadar yaygın olduğunu
ve bu alanda büyük paralar döndüğünü
gösteriyor. Doğal olarak bu alanda pek
çok uluslararası suç örgütü birlikte
hareket ediyor. Ayrıca pek çok az
gelişmiş ülkede devlet bir gelir kaynağı
olarak gördüğü kadın ticaretine göz
yumuyor. Ülkemiz de bu alanda hedef
ülkelerden biri. Çünkü sınırlarımız
oldukça gevşek ve yasalarımız henüz bu
ticareti önleyici yaptırımlardan uzak.
Ama son yıllarda kadın ticaretini önleme
bir devlet politikası olarak ele alınmaya
başladı ve bu alanda pek çok kazanım
söz konusu.
İRİNA'NIN YAŞADIKLARI
İşte yanlış bir şartlanmayla “Nataşa”
dediğimiz insanlardan birinin daha
hikayesi... İrina bir Beyaz Rus, bahçe
peyzajı okumuş, bitkiler ve çiçekler
konusunda uzman. Ülkesindeki bozulan
yaşam koşulları onu daha iyi işler
bulabileceğini düşündüğü Türkiye'ye
getirmiş. Ama olmamış, bir arkadaşının
tavsiyesiyle bir barda dans etmeye
başlamış ama bar sahibi onu sürekli
borçlandırarak, erkeklerle ilişki kurmaya
zorlamış. Bu arada bar sahibi İrina'nın
pasaportunu da “Emniyet için gerekiyor”
diyerek almış. Artık İrina için seks kölesi
olarak çalışmaktan başka çare kalmamış.
Yedi sekiz ay sonra birazcık Türkçe
öğrenmiş ve kendini konsolosluğa atmış.
Onu sığınma evine göndermişler. İrina
da şimdi dönüş biletinin gelmesini
bekliyor. Yurduna dönecek ve kaldığı
yerden, bahçe düzenleyerek yaşamına
devam edecek.
SOVYETLER DAĞILINCA
İrinalar, Svetlenalar, Nataşalar Sovyetler
Birliği'nin dağılmasından sonra yurtlarını
terk edip başka ülkelerde yeni hayatlar
kurmak hayaliyle yola çıktılar. Ama onlar
kadın ticareti yapan örgütler için birer
avdı. Çoğu bu örgütlerin kölesi haline
geldiler. Sadece onlar mı, her yıl 1
milyona yakın Uzakdoğulu kadın bu
örgütlerin kölesi oluyor. Evet, yapılacak
çok iş var. Önce “Nataşa” dediğimiz
insanların insan olduğunu anımsamakla
işe başlayabiliriz. Ayrıca seks kölesi
olarak çalıştırıldıklarını gördüğümüzde
polise ihbar edebiliriz. Çünkü pek çoğu
hiç beklemedikleri bir yaşamın içinde
bocalayıp duruyorlar, sadece bir elin
yardımı bile onlara yepyeni bir dünya
sunmaya yeterli olabilir.
HABER
Seks işçilerine daha güvenli bir çalışma ortamı için Üreme Sağlığı Programı doğrultusunda yeni proje
AIDS'E KARŞI 'KADIN KAPISI' AÇILDI
SEKS işçiliği konusu toplumsal
çalışmaların en tartışmalı konularından
birisi. Kimilerine göre seks işçiliği bir
cinsel şiddet biçimi ve tümüyle
engellenmesi ve yasaklanması gerekli
bir konu. Kimilerine göre ise
sömürülmediği, şiddete uğramadığı ve
kendi onayı ile çalışması koşuluyla
seks işçiliği diğer iş kollarından pek
farklı olmayan bir çalışma alanı. Bu
tartışmalar süredursun Avrupa Birliği
Üreme Sağlığı Programı çerçevesinde
İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı
tarafından yürütülen “Seks İşçilerinin
Güvenli Cinsel Davranışlarının
Desteklenmesi Yoluyla HIV/AIDS'in
Kadın ticareti konusu İstanbul'da düzenlenen uluslararası toplantıda ele alındı
TÜRKİYE'YE GÖREV DÜŞÜYOR
Son yıllardaki liberal sınır politikaları nedeniyle dünya genelinde
insan ticareti yapan suç örgütleri Türkiye'yi seçiyor.
İSTANBUL'DA 21-22 Mayıs
arasında “kadın ticareti “ konusunda
uluslararası bir toplantı yapıldı.
Avrupa Birliği Komisyonu'nun
katkılarıyla Türkiye'den Uluslararası
Mavi Hilal, Yunanistan'dan Medecins
du MondeGreece'in ortak çalışmasıyla
gerçekleşen konferanslar dizisinde,
son yıllarda artan kadın ticaretinin
önlenebilmesi için kamu
kuruluşlarına, sivil toplum
kuruluşlarına düşen görevler
belirlendi. Özellikle Avrupa
ülkelerinde bu konuyla ilgili
oluşturulan yeni yasalar, bunların
uygulamadaki başarıları gözden
geçirildi. Türkiye'nin çeşitli
nedenlerden dolayı kadın ticareti
konusunda bir hedef ülke olarak
belirlendiğini belirten uzmanlar bu
nedenleri şöyle sıraladılar:
TÜRKİYE'NİN EKSİKLERİ
Türkiye'nin, uygulanan göreli liberal
sınır politikaları nedeniyle insan
ticaretinde suç örgütleri tarafından
zayıf nokta görülmesi. Türkiye'de
geniş ve yaygın olarak cemaat
ağlarının bulunması başta ekonomik
olmak üzere bir çok alanda
dayanışma gibi olumlu yönlerin yanı
sıra bir kazanç kapısı olarak insan
ticaretinin illegal boyutunu da
destekler konumda olması. Medyanın
yarattığı “yabancı kadın” imajının,
Türkiye'ye gelen bütün yabancı
kadınların özellikle Rusların fuhuş
amacıyla geldikleri kurgusu etrafında
örülmesi toplumun konuyla ilgili
yanlış bilinçlendirilmesine ve olumsuz
yönde kışkırtılmasına yol açması.
Fuhuş konusunda konuşmanın
Türkiye'de hala bir tabu oluşu ve
sektöre yönelik ciddi ve kapsamlı bir
araştırmanın olmaması. Sivil toplum
örgütleri ile devlet kurumları arasındaki ilişkilerin geliştirilme çabalarının
çok yeni olması ve yavaş gelişme.
SUÇ ÖRGÜTLERİNİN YERİ
Konferanslarda gerek Türk gerek
yabancı uzmanlar, olayın çok boyutlu
olduğuna dikkat çekip, giderek
yoksullaşan dünyamızda hep çok
ahlaki değerin anlamını yitirdiğini ve
tüketimin kadın ticaretini özellikle
artırdığını vurguladılar. Organize suç
örgütlerinin uyuşturucudan sonra en
çok bu alanda çalıştıklarının belirten
konuşmacılar, suç örgütlerinin pek
çok ülkede devlet tarafından korunduğunu da belirtiler. Çözüm önerileri
içinde, en çok ilgi çekeni, sivil toplum
kuruluşlarının bu alanda aktif bir
işbirliği yapmaları gerektiği oldu.
Konferansların bitiminde, bu konuyla
özellikle ilgili Lukas Moodysson'un
yönettiği İsveç filmi Daima Lila ve Ali
Özgentürk'ün yönettiği Türk filmi
Balalayka gösterildi.
Önlenmesi Projesi” etkinlikleri
kapsamında seks işçilerine toplumsal
destek ve eğitimi amaçlayan “Kadın
Kapısı” danışma merkezi açıldı.
İKİ YIL EĞİTİM
Geçen Aralık ayında başlayan proje
kapsamında öncelikle seks işçilerinin
daha güvenli bir ortamda çalışmaları
amacıyla eğitim ve destek
programlarının uygulanması
gerçekleştirilecek.
Yapılan araştırmalar seks işçilerinin
sağlık konusundaki tutumlarının
özellikle cinsel yolla bulaşan
enfeksiyonlar söz konusu olduğunda
risk almaya yatkın olduklarını ortaya
koyuyor.
Seks işçileri her ne kadar hastalıklar
konusunda bir miktar bilgi sahibi
olsalar da uğradıkları ayrımcılık,
damgalanma ve zor çalışma koşulları
güvenli cinsel ilişki konusunda pazarlık
etme şanslarını azaltıyor.
“Kadın Kapısı” bu nedenle seks
işçilerinin sağlık ve toplumsal
sorunlarında danışmanlık ve eğitim
vermeyi ve seks işçilerine yönelik
özellikle medyadaki damgalayıcı ve
ayrımcı tutumların azaltılmasını
amaçlıyor.
Proje kapsamında 25 kayıtlı/kayıtsız
kadın ve travesti/transseksüel seks işçisi
“meslektaş eğitici” olarak eğitilecek ve
bu eğiticiler diğer seks işçilerini ve
müşterilerini güvenli cinsel ilişki
konusunda eğitecekler. İki yıl süreli
projenin hedefleri arasında seks
işçilerinin çalışma koşullarının
iyileştirmesini amaçlayan bir sivil
toplum kuruluşunun kurulması da
bulunuyor.
Seks işçiliği bir cinsel şiddet biçimi
olarak engellenmesi gereken bir olgu
ancak kısa zamanda seks işçiliğini
ortadan kaldırabilecek koşulların
oluşması olanaklı görülmüyor. En
azından bu koşulların gelişmesine
kadar seks işçilerinin diğer insanların
yararlandığı insan haklarından eşit ölçüde yararlanmaması için hiçbir neden
yok. Doğru, büyük olasılıkla her iki uç
düşüncenin ortalarında bir yerde.
TEMMUZ 2005
HADDİNİ DEĞİL
HAKLARINI BİL
HAYATIN İÇİNDEN
Kitaplar Arasında
ERKEK DEMOKRASİDEN
GERÇEK DEMOKRASİYE
Sekiz yıldır önce birkaç
kadının öncülüğünde
kurulan KA-DER (Kadın
Adayları Destekleme ve
Eğitim Derneği'nin
çalışmaları son hızla devam
ediyor.
Ve etmesi de gerekiyor,
meclisimize, yerel
yönetimdeki kadrolara
baktığımızda hiç de iç açıcı
bir tabloyla karşılaşamıyoruz.
Her yer silme erkek dolu ve
bu ülkenin yarı nüfusu
resmen temsil edilmiyor.
Artık herkes biliyor, dağlar
kadar birikmiş kadın
sorununu, en iyi çözecek
olanlar gene kadınlar
olacaktır.
Bu nedenle pek çok ülke
seçimlerde cinsiyet kotası
sistemini uyguluyor.
Peki cinsiyet kotası nedir ve
neden gereklidir.
Bu konuda KA-DER çok
kapsamlı bir kitap hazırlamış
“Erkek Demokrasiden
Gerçek Demokrasiye” adlı
bu kitapta pek çok bilgi var.
Örneğin cinsiyet kotası şöyle
anlatılıyor:
“Cinsiyet kotası, seçim veya
atamayla gelinen, siyasi ve
diğer karar organlarında,
sürekli ve çok belirgin
düzeyde eksik temsil edilen
büyük bir grubun, bu
organlarda eşit temsilini
sağlamaya yönelik, geçici bir
önlemdir.
Kadınlar pek çok ülkede
20'nci Yüzyılda erkeklerle eşit
seçme ve seçilme hakkına
sahip oldu.
Ancak deneyim, kadınların
fırsatlardan ve kaynaklardan
erkeklerle eşit olarak
yararlanamadığını erkek
egemen toplumlarda, seçme
ve seçilme hakkının, telafi
edici önlemler alınmadıkça,
kadınların siyasi ve diğer
karar organlarında eşit ve
etkin temsil edilmesini
TEMMUZ 2005
sağlayamadığını gösterdi.
Kadınlar, karar
mekanizmalarında
bulunmadıkça sorunların
çözülemediği anlaşıldı.
1970'li yıllarda Avrupa
ülkelerinden başlayan dünya
kadın hareketi, kadınların
karar organlarında etkin
temsilini sağlamak üzere,
toplumda yaşadıkları
eşitsizliği telafi edici bir
önlem olarak, kadın ya da
cinsiyet kotası için mücadele
verdi.
Kadın ya da cinsiyet kotası,
siyasi ve diğer karar
organlarında kadınların etkili
olabileceğini, haklarını
savunabilecekleri oranda
temsil edilmesini garanti
eder. Bilimsel bulgulara göre
bu asgari temsil oranı ya da
'kritik eşik' yüzde 30'dur.
Kota, yalnızca partilerin aday
listelerinde en az yüzde 30
kadın bulunmasını zorunlu
kılmamalı,kadın adayların
listenin başından itibaren,en
az yüzde 30 kadın adayın
seçilebilmesini garanti
edecek şekilde sıralanmalıdır.
Kadın hareketinin hedefi eşit
temsile ulaşmak, yani
kadınların ve erkeklerin
nüfustaki oranları kadar
yüzde 50 ve yüzde 50 olarak
temsil edilmesidir.
Bu temsil eşitliğine
ulaşıldığında, geçici bir özel
durum olarak kadın/cinsiyet
kotasına gerek kalmayacaktır.
Bugün ülkemizde ÖDP,
DEHAP gibi meclise
giremeyen partiler dışında ve
SHP haricinde, hiçbir partide
tüzüksel zorunluluk yoktur.
Aday listelerinde
kadın/cinsiyet kotası
uygulanmayan Türkiye,
TBMM'de yüzde 4,4, yerel
meclislerde yüzde 1 kadın
siyasi temsil oranıyla 2004'de
163 ülke arasında 150'nci
sıradadır.
Çocuk, özel olarak korunur ve yasalar ve başka
yollarla sağlıklı ve normal biçimde ve özgür ve
saygınlık koşullarında bedensel, zihinsel, ahlaki,
manevi ve toplumsal olarak gelişmesine olanak
sağlayacak fırsat ve kolaylıklardan yararlanır.
(Çocuk Hakları Bildirgesi/ İlke: 2)
Kendisine asgari ücret uygulanabilen ve
uygulanana kadar bu düzeyin altında ücret ödenen
bir işçinin, yargı yoluyla ya da yasanın yetkili
kıldığı başka yollardan, yasa ya da
düzenlemelerle belirlenebilecek olan zaman
sınırlarına bağlı olmak üzere, eksik ödenen
ücret tutarını alma hakkı vardır.
(Toplumsal Politika Sözleşmesi/ Madde: 10/4)
Kamu çalışanları örgütleri; kuruluş, çalışma ya da
yönetimlerinde kamu makamlarının herhangi bir
karışmasına karşı yeterince korunur.
(Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkı
Sözleşmesi/ Madde: 5/2)
Devlet, çocukların uyrukluğu konusunda
kadınlara erkeklerle eşit haklar tanır.
(Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Kaldırılması Sözleşmesi/ Madde: 9/2)
Devlet ilköğretim görmemiş ya da ilköğretimi
tamamlamamış kimselerin eğitilmesini ve bunların
kişisel yeteneklerine göre öğrenimlerini
sürdürebilmesini uygun yöntemlerle
özendirmeyi ve güçlendirmeyi sağlar.
(Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme/ Madde: 4/c)
Kendisine bir suç yüklenen herkesin, savunması
için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı bir
açık yargılanma yoluyla yasaya göre suçluluğu
kanıtlanana değin suçsuz sayılma hakkı vardır.
(Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi/ Madde: 11/1)
Yasadışı yakalanan ya da tutuklanan kimse,
tazminat isteme hakkına sahiptir.
(Kişisel ve Siyasal Haklar
Uluslararası Sözleşmesi/ Madde: 9/5)
İster bir savaş durumu ya da bir savaş tehdidi,
ister iç siyasal karışıklık, ister bir başka olağanüstü
durum söz konusu olsun, hiçbir ayrıksı durum
işkenceyi haklı gösteremez.
(İşkence ve Başka Zalimce, İnsanlık Dışı ya da
Onur Kırıcı Davranışa Karşı Sözleşme/ Madde: 2/2)
Musa
KART