ülkücülük nedir ülkücü kimdir?

Transkript

ülkücülük nedir ülkücü kimdir?
GAL P ERDEM’ N ÖLÜMÜNÜN
10. YILI DOLAYISIYLA
ÜLKÜCÜLÜK NED R
ÜLKÜCÜ K MD R?
TÜRK OCAKLARI
ANKARA UBES
1
Ülkücülük Nedir?
Ülkücü Kimdir?
Türk Ocakları
Ankara ubesi
Yayınları Nu : 30
ISBM: 978-975-7730-21-0
Nisan 2007 - Ankara
Basıldı ı Yer : Boyut Tan.Matbaacılık - ANKARA
(0312) 394 48 59
Bu kitap, ölümünün 10. yılı dolayısıyla Galip Erdem’in
hâtırasına arma an etti imiz, Türk Ocakları Genel Merkezi
tarafından 10 Mart 2007’de Ankara Ticaret Odası Salonunda
düzenlenen “Ülkücülük Nedir?, Ülkücü Kimdir?” konulu
paneldeki konu maları ihtiva etmektedir.
2
Ç NDEK LER
Galip Erdem’in Hayat Hikâyesi
1
Galip Erdem’den Hâtıralar
5
Emanetler Verebilen Adam
( dris YAMANTÜRK)
5
Kendi Nefsini Yenmek
(Bilge ERDEM)
7
Kendini Hatırlamayan nsan
( brahim MET N)
9
Prof. Dr. Sacit TURANLI
15
Kendini Unutan nsan
(Nevzat KÖSOGLU)
19
Ülkücülük
(Prof. Dr. skender ÖKSÜZ)
23
Ülkücülük Nedir? Ülkücü Kimdir?
(Prof.Dr. Mustafa KAHRAMANYOL)
31
Bir Yi it Adam
(Prof. Dr. Orhan ARSLAN)
35
Sacit TURANLI
41
3
Galip Erdem’in Hayat Hikâyesi
Galip Erdem, 10 Mart 1930’da Rize’nin Fındıklı ilçesinde do ar. Fındıklı 1954 yılına kadar Artvin iline ba lı eski
adı “Viçe” olan, Karadeniz sahilinde onbin nüfuslu irin bir
ilçedir.
Galip Erdem, Fındıklı'
da "Ofluo lu" adı ile bilinen bir
ailedendir. Babası, nahiye müdürlüklerinde bulunmu Rasim
Bey, annesi Pehlivan o ullarından Zekiye Hanımdır. Galip Erdem, ailenin tek çocu udur.
lkokulu Fındıklı 11 Mart lkokulunda bitiren Galip Erdem, babasının memuriyeti dolayısıyla, ortaokulu Bitlis ve Siirt
gibi illerde tamamlar. Babası Erzurum Narman nahiye müdürlü üne tâyin edilince, Galip Erdem de Erzurum'
da lise tahsiline
ba lar ve 1949 yılında liseyi pekiyi derece ile bitirir.
8 Kasım 1951'
de ba layan yedek subaylık görevi, 31
Ekim 1952'
de te men rütbesiyle biter. Ve 27 Nisan 1953'
te PTT
Genel Müdürlü ü Ankara Yeni ehir. ubesinde ilk olarak
memuriyete adımını atar. 7 Temmuz 1954 tarihinde memuriyetten istifa eden Galip Erdem, Maliye Bakanlı ı Millî Emlâk
Genel Müdürlü ünde tekrar memuriyete ba lar. 6 Ocak 1955
yılında bu görevinden ayrılır. Daha sonra ETT idaresinde takip
memuru olarak i e ba lar (7.7.1956). Ertesi yıl bu görevinden
de ayrılır ve G -MA T.A. '
ye girer. Burada sigortalı olarak 476
gün çalı ır (3.8.1959). Bu arada Ankara Hukuk Fakültesinden
mezun olur.
23 Kasım 1959'
da Bayındırlık Bakanlı ında Tevfik leri'
nin mü avirli i görevine ba lar. Bu görevi uzun sürmez.
"Tercüman" imzasıyla fıkralar yazar (1 A ustos 1961). Yeni istanbul Gazetesinde fıkra yazarlı ına devam eder (1.1.1962) ve izmir'
de avukat hsan Kolo lu'
nun yanında avukatlık stajını tamamlar (1963).
10 mart 1965'
te Zafer Gazetesinde fıkra yazarlı ını sürdürür. Aynı çalı maya Babıâlide Sabah Gazetesinde devam
4
eder. 1,7.1966 tarihinde Millî E itim Bakanlı ı Devlet Kitapları
Müdürlü üne mü avir olur. 2.4.1969'
da tekrar fıkra yazarlı ına
ba lar ve "Bizim Anadolu" Gazetesindeki bu çalı ması, 31
Aralık 1969'
a kadar devam eder.
Galip Erdem, daha sonra Ba bakanlık Plân ve Prensipler
Dairesinde danı man olarak görev alır. 31 Aralık 1969'
da, istifaen ayrıldı ı 30.06.1973 tarihine kadar, danı manlık görevini
sürdürür.
1.2.1974'
te Ortado u Gazetesinde tekrar fıkra yazarlı ına
ba lar. 10.9.1975'
te Ba bakanlık Mü aviri olur. 22.7.1981 tarihinde Turizm ve Tanıtma Bakanlı ında Genel Müdürlük Mü avirli ine nakledilir ve 24.2.1982'
de yirmi yıl üzerinden emekli
olur. Avukatlı a ba lar. Bu süre altı yıl devam eder. Mamak'
ta
görülen ünlü MHP ve Ülkücü Kurulu lar Dâvasının avukatlı ını
üstlenir, insanüstü gayretlerle fedakârane bir ekilde çalı ır.
1987'
de Meray'
da (Merzifon Ya lı Tohumlar A. ) yönetim kurulu
üyeli i, Konya eker Fabrikasında denetçilik görevinde bulunur.
1987 yılında Sosyal Güvenlik E itim Vakfı Ba kanlı ı vazifesini
üstlenir. Daha sonra bu görevinden ayrılmak zorunda bırakılır.
15.8.1989'
da Namık Kemal Zeybek'
in bakanlı ı döneminde Kültür Bakanlı ı APK Ba kanlı ına APK uzmanı olarak
tâyin edilir. Daha sonra üçlü kararname ile BakanlıkMü avirli ine getirilir.
(17.9.1990). Bilâhare, Türk kültürüne antipatisi olan Fikri
Sa lar tarafından mü avirlikten alınıp 7.5.1992'
de aynı
bakanlıkta tekrar APK uzmanlı ına tâyin edilir.
Bu görevde iken 10.3.1995 tarihinde ya haddinden
emekli olur. Böylece 26 yıl be ay hizmeti dolayısıyla birinci
derecenin dördüncü kademesinden emeklili e hak kazanır.
1966'
da evlenen ve 1974'
de bo anan Galip Erdem'
in 1969
do umlu Bilge Erdem adında bir kızı vardır.
12 Mart 1997'
de Çar amba gecesi saat 22.10'
da Ankara
Gazi Hastanesinde vefat eder. Cenazesi 14 Mart 1997 Cuma
günü ö leyin Kocatepe Camiinde kılınan cenaze namazından
sonra Cebeci Asri Mezarlı ına defnedilir.
5
Galip Erdem, Karakedi (1950), Türk Yurdu (1959),
Tercüman (1960), Ölçü (1960), Son Havadis (1961), Yeni stanbul
(1962-1963), Dü ünen Adam (1962), Babıâlide Sabah (1965), Zafer
(1966), Bizim Anadolu (1969), Devlet (1969), Töre (1971), Bozkurt
(1974), Ortado u (1974), Hergün (1977), Ocak (1971), Yeni Sözcü
(1981), Bakı (1981), gazete ve dergilerinde kö e yazıları, fıkralar
ve makaleler yazar.
1958-1960 yıllarındaki Türk Ocakları Merkez Heyetinin
yayın organı Türk Yurdu Dergisinin Genel Yayın Müdürlü ü
görevinde bulunur.
Tercüman Gazetesinde "Tercüman" imzasıyla ilk yazısını
1 A ustos 1961'
de yayınlar.
6-7 Eylül 1955'
te, hâdiseler dolayısıyla, Topkapı-Çapa
dolmu unda iken gereksiz ve sebepsiz yere içindekilerle birlikte
Emniyet Müdürlü üne getirilir. 45 gün Selimiye Kı lasında gözaltında tutulur ve daha sonra suçsuz oldu u anla ılarak serbest
bırakılır. 54 kilodan 39 kiloya dü er.
Galip Erdem'
in ilk yazısı "Be sanat" adlı bir dergide
yayınlanır. 1948'
de yayınlanan iirinin adı "Bayrak"tır.
Galip Erdem'in yayınlanmı eserleri unlardır:
Ülkücünün Çilesi (1975)
Sosyalizm ve Milliyetçilik Üzerine Mektuplar (1975)
Suçlamalar (iki cilt) (1975-1976)
Mektuplar (1984)
Galip Erdem'
in kitap haline gelmemi yüzlerce yazısı bulunmaktadır. Ayrıca yayınlanmamı altmı a yakın iiri mevcuttur.
Galip Erdem, yazılarında pek çok takma ad da kullanmı tır.
Bunlardan Bilge Erdem, Elif Bilge, Murat Bilge, lteri
Metin, Mehmet Rasim, Aptali bazılarıdır.
1997
Yücel HACALO LU
6
7
GAL P ERDEM’DEN HATIRALAR
Emanetler Verilebilen Adam
dris YAMANTÜRK∗
Efendim, Galip’in dostları, sevenleri; Allah ondan sonsuza kadar razı olsun, bizleri bir araya topladı. Her zaman dediim gibi, Galip diyorum, çünkü biz Galip’le liseden arkada ız,
lisede benden iki sene sonraydı. Erzurum Lisesinin so uk bir
diyarı kalorifersiz binasında hem okuyorduk, hem de pansiyoner olarak kalıyorduk. Kendisini o zaman tanıdım. Bir beyefendi, yani küçük bir beyefendi, övgü için söylemiyorum, bir
ömür boyunca beraber olduk. Lise sınıflarından kendisi gibi
beyefendi olan çocuklar vardı, ama her zaman yaramaz çocuklar daha a ırlıktaydı. Lise sınıflarının bir üst sınıfa girmek için
izin istedi i, herhangi bir sınıftan bir üst sınıfın salonuna, dershanesine, dersli ine girmek için izin istedi i bir dönemden geliyoruz. Yani, herkes istedi i zaman istedi i sınıfa gidip giremezdi. Böyle bir yerde terbiyeli, ölçülü, saygılı kendini gösterdi. O gün bugün Galip’i tanırım. Üniversite yıllarında ayrı okullarda okuduk. Bilmeyenler için söylüyorum, ben mühendisim,
ben Elektrik Fakültesinde okuyordum, dernekçilikte de beraber
oldum. Gerçi derneklerimiz ayrıydı ama, fikirlerimiz birdi. O,
Türk Gençlik Te kilâtı üyesiydi. Beyazıt’dan Aksaray’a do ru
inerken eski yıkık bir hanın bir odasında dernekleri faaliyet
gösteriyordu. Naçizane ben de Türk Kültür Oca ında, bugün
Sadettin Bilgiç aramızda, di er kuruculara Allah rahmet eylesin, Türk Kültür Oca ı’nda faaliyet gösteriyordum. Sonra bu
dernekler birle ti, Türk Milliyetçiler Derne i oldu, burada da
beraber olduk. Üniversite yıllarında Galip’i daha yakından tanıdım. Galip, fikri için ölümü göze alabiliyor, i kenceyi göze
alabiliyor, me akkate katlanabiliyordu. Galip için yazılan
∗
Adamı
8
kitapta “Kendini Unutan Adam” derdi. Ben Galip’in kendini
hatırladı ını hiç hatırlamıyorum, Galip kendini hiç hatırlamadı,
hiç benli i olmadı. Onun için milleti için ya amak ardı, ba ka
ey yoktu. nsanlara, özellikle hanımlara kar ı fevkalade saygılıydı ve bütün hanımlar ya ı ne olursa olsun onun ablasıydı,
abla da demezdi, abıla derdi, biz Karadenizli oldu umuz için
biraz da o iveyi kullanarak abıla derdi daha çok. Allah rahmet
eylesin.
Galip’in bana göre çetin günlerde ortaya çıkan bir vasfı
vardı; yenilmez adam, yılmaz adam. ki ihtilâlde ben bunu
gözlerimle gördüm. simler verip sizi me gul etmek istemiyorum, biri 27 Mayıs sonrasında bunu gördüm, bir de 12 Eylül’de
bunu gördüm.
Galip’te gördü üm bir ba ka ey; bunu bana bir arkada ım da hatırlattı, Galip kendisine emanetler verilebilen,
adam tipiydi. Galip, her eyi emanet edebilece iniz bir insandı.
Gerçekten bu vasıfta bir insan ke ke bu ülkede daha çok çoalsa. Ben inanıyorum ki Galip’ler, kendini unutan, hiç hatırlamayan Galipler bu ülkeye hizmet ederek gittiler. Bizim zamanımızda da bir a abeyimiz vardı, ismi Rahmi Eray, Sadettin
Bey de muhakkak biliyor. Rahmi Eray, Elbistan’lı bir Rahmi
Eray’dı, bizim Galip a abeyimiz de oydu. Sizlerin birço unun
Galip abisi benim Galip karde imdi. Benim söyleyeceklerim
Galip’le ilgili bunlardır. Galip’i kendini hatırlamayan, kendini
unutan tarafıyla, ahlakıyla, inançlarıyla, ülkeye, millete, vatana
ve insanlara ba lılı ıyla, sadakatiyle örnek almanızı gençlerden
rica ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. Galip’e de rahmetler
diliyorum.
9
KEND NEFS N YENMEK
Bilge ERDEM∗
Babamın vefatının 10. yılı nedeniyle düzenlenen bu paneli hazırlayanlara ve burada bulunan herkese te ekkür ederim.
Orhan Bey panelin yapılaca ını haber vermek için beni
aradı ında, benim de hatıralar kısmında konu ma yapmamı istedi. Ben de Orhan Beyin bu inceli inden çok mutlu olarak
kabul ettim.
Babamla ilgili hatıralarımdan size aktarmak istedi im,
ondan aldı ım ilk ülkücülük dersidir.
Babam, yapı olarak sakin bir insandı, kolay kolay sinirlenmez, sinirlense bile sesini yükseltmezdi. Bunun verdi i
rahatlıkla da ona bilmek istedi im her eyi çok kolay sorar,
acaba bana kızar mı diye de korkmazdım. Basında ülkücülerle
ilgili olumsuz haberlerin çok yo un çıktı ı bir dönemde bir gün
babama, bana sen ülkücülerin hepsini çok seviyorsun, ama iyi
bir solcuyu mu tercih edersin, kötü bir ülkücüyü mü diye sordum. Babam, bana ancak onun tanıyanların bilebilece i so uk
bakı larıyla baktı ve kızım, kavramları yanlı kar ıla tırıyorsun
ve yanlı kullanıyorsun dedi. O zaman biraz hata yaptı ımı anlamı tım, biraz a ırdım, ama i in do rusu da cevabı tam olarak
anlayamamı tım. Biraz mahcup biraz bo bo babama bakmaya
ba ladım, babam da bunun üzerine o mü fik tavırlarıyla biraz da
gülümseyerek kızım dedi, ülkücülük bir dü ünceye mahsus
de ildir, ama ülkücü olmak hayatındaki maddi bütün de erlerden vazgeçmek, en önemlisi kendi nefsini yenmektir. Bu yüzden de çok zordur dedi. Bütün bunları yapmayı ba arabilmi ve
kendisine ülkücü denilmi birisi kötü olabilir mi? O yüzden bu
iki kelimeyi yan yana kullanamazsın.
∗
Galip Erdem’in kızı
10
O zaman ne demek istedi ini anlamı tım ve bir daha hiç
unutmadım. Babam için ülkücü kelimesinin anlamı bu kadar
netti. Hayatındaki en de er verdi i gururundan çok sevdi i
ülkücüler için vazgeçmeyi bildi. Hayatında hiç önem vermedi i
paranın yine ülkücüler için senelerce pe inden ko mayı vazife
saydı. Ülkücülerin hepsini, hayata yenilmi veya yenilmemi
hepsini çok sevdi.
Benim tanıdı ım Galip Erdem, ülküsü adına yapmı
oldu u hizmetlerin huzuru içinde ülkücü tarifine uygun ya adı
ve vefat etti. Allah rahmet eylesin.
11
KEND N HATIRLAMAYAN NSAN
brahim MET N∗
Galip Erdem’i sevenler ve sayanlar; ho geldiniz…
-Bu toplantıda konu ma yapaca ımı de erli arkada ımız
bana iletince, Merkez Heyeti Toplantısı’nda Genel Ba kanımız
Nuri Bey’e:
- Beni, 500 kilometrelik mesafeden ça ırıyorlar, ama 5
dakikalık zaman veriyorlar diyerek, ikayetçi oldum. Sa olsun
Genel Ba kanımız da imdi, 45 dakikalık bir sürede, bayan
arkada larımıza ödüllerini verdi. Biz de kendilerine çalı malarından dolayı te ekkür ediyoruz. Elbette bayanlar, Galip A abey’in en çok önem verdi i insanlardı. Bayanlarımız da Galip
A abey’in çilesini çekenlerdendi veya o erefe nail olanlardandı. Bunlardan birisi de benim e im Aysel Hanım, orada en
arkada oturuyor. O da Türk Yurdu’nun Mart sayısında Galip
A abeyle ilgili hatıralarını yazdı. (Türk Yurdu abonesi olmayanlar varsa abone olmalarını tavsiye ederim. Galip a abeyle
ilgili yazılar orada devam edecek.)
Yalnız dris Yamantürk A abey benden önceki konu masında Osman Oktay’ın Galip Erdem’in hayatını romanla tırdı ı “Kendini Unutan Adam” kitabının adından bahsederek:
“Galip kendisini hiç hatırlamadı ki unutsun, kendi hiç olmadı
ki” deyince hatırladım. Ahmet Do an arkada ımıza salona
girerken, kaç tane bastıklarını sordum.
-1000 tane dedi.
-Tamamı satıldı mı?
-200 tane kaldı dedi.
Galip Erdem’le ilgili bir roman yazılıyor, üç yıl önce
basılıyor ve 200 tanesi kalıyor. Bizim gibi bir takıma da bu ayıp
yeter. (Lütfen, bu münasebetsizliklerimi mazur görün.).
∗
Devlet Gazetesi Sahibi
12
Galip A abeyle ilgili hatıralar, sizlerin de bildi i gibi
uzun sürer. Söze öyle ba lamak uygun olur kanaatindeyim: O
birikiminin, vermesi gerekenin, yüzde onunu bile veremeden
göçmü bir büyü ümüzdü. Yazıldı ı halde yayınlanmamı romanların yazarı, mısralara dökülüp de ne redilmemi iirlerin
airi idi. Bütün bu tarz yazı ve iirlerini, be endi i romancı ve
airlerin eserleriyle kar ıla tırıp, onları a amadı ı kanaatine
vardı ında yırtıp çöp sepetine atmı tır. Bunu en iyi bilenlerden
birisi de, aramızda bulunan Emine I ınsu arkada ımızdır. Yazmayı en çok arzu etti i romanların ba ında “Gaban” gelir. Gaban, sarp da lar üzerinden tırmanan keçi yoludur. Bir manada
bu ad, onun çileli ve mücadelelerle geçen hayatının adıdır. Kanaatime göre, Türkiye’de en kültürlü ilk 10 ki inin seçilmesi
yapılsa O, ilklerin içerisine girebilecek bir kültüre sahipti. adi
Pehlivano lu A abeyimizin anlatımına göre: Dünya olimpiyatlarının ba ladı ından bu yana dereceye giren, bin ki inin adını
sayma iddiasında Galip Erdem’in 500’ü geçmesi üzerine, iddiaya giren rfan Atagün A abeyimizin tutu tu u bahisten cayması, onun hafıza örneklerinden sadece birisidir.
Düzensiz bir hayatı vardı. Hangi saatte kahvaltı edip,
hangi saatte ö le, ak am yemeklerini yedi i, uyuyup-uyanaca ı
saatler belli de ildi. hayatı da bu düzensizlik içindeydi. Bütün
bu hayat tarzı içerisinde de verimli bir yazı hayatı maalesef
çıkmadı.
Bütün bunlara ra men haksızlık etmi olmayalım, 1969
Yılı’nın 7 Nisan’ında haftalık olarak çıkarmaya ba ladı ımız ve
448 Sayı devam ettikten sonra 1979 yılında yayın hayatına son
verdi imiz Devlet Gazetesi’nin yine de en çok yazı yazanıydı.
Rahmetli Dündar Ta er’in ifadesine göre:
-Galip’e, brahim Metin “Tabanca metodu ile yazı yazdırıyor” mu . Biraz önce dı arıda görü tü ümüzde skender Öksüz dedi ki
-“Galip Erdem, brahim’in elinden kurtulmak için öteki
dünyaya göçmü ” biraz sonra kürsüye çıkacak; izahını kendisi
yapsın.
13
Galip A abey genellikle, Devlet’in bütün ba yazılarını
yazardı. Vakit olsa da O’ nun ilk sayıdaki, Devlet imzalı yazıyı
ve kendisine ait olan “Mektuplar” sütunundaki “Millî Birlik
artı” yazısını, sizlere nakletmek isterdim. Bu yazıyı çok ilgi
çekici buldu um için, 50’sinden sonra okumaya ba layıp olgunla tı ı kanaatine varan, erken kifayet duygusuna ermi bir
arkada a verdim; okudu. Sonra bana
-“Herkesin söyleyece i sözler; bunu bana neden okuttunuz ki” dedi.
-Ama, unu unutma bu, 1969 yılında yazılmı , imdi
2007’deyiz; ne redildi i gazete, bir manada Milliyetçi Hareket’in fikriyatını yapan bir yayın organı. Ve zaman, henüz
tabancalı kavgaların ba lamadı ı bir tarih ve bunu yazan da bir
manada ülkücü neslin ideologu diyebilece imiz bir insan. Benim söylediklerimden O’nun fazla bir ey anladı ını sanmıyorum. Elinize geçerse, yazıyı okumanızı tavsiye ederim.
Dedik ya tembeldi, yazı hayatında öyleydi. Yine de
hakkını yemeyelim; hem üçüncü sayfadaki ba yazıyı, hem
be inci sayfadaki Mektuplar sütununu, bir de zaman zaman
tepesini attıran olaylarda o Galip Erdem, tembel dedi imiz Galip Erdem a ka gelir; bir dö enirdi ki, 5-6 sayı arka sayfada devam ederdi. Onu kızdırmak gerekiyordu zaman zaman. öyle
bir ey oldu: Birço umuzun bildi i gibi, Milliyetçi Hareket
Partisi Genel dare Kurulu’nda Sadi Somuncuo lu ile birlikte
on yıl bulunduk; kendisi de burada… Partinin yeni geli ti i
dönemlerde yeni katılacak önemli isimleri te vik maksadıyla
Genel dare Kuruluna be ki ilik bizim, be ki ilik de Genel
Ba kan’ın tayin hakkı vardı. te bu tarz seçmelerde bazı
yanlı lıklar yapılırdı. Mesela, askerlikte çok ba arılı hizmet
etmi arkada lardan bazılarının da Genel dare Kurulu’nda iyi
hizmet edece i dü ünülerek alınırdı. Bunlardan birisi Genel
Sekreter Yardımcısı da yapılmı tı. Bir gün Partiden bir bildiri
geldi, Ulus Gazetesi’nde bir ba yazı çıkmı , MHP’liler Turancıdır diye bir eyler yazmı adam. Bizim Genel Sekreter Yardımcısı da, Turancı olmadı ımızı anlatan bir parti bildirisi
14
yayınlamı . Tabii bu bildiriye biz yer vermedik ama Galip
A abeyi ate lemeye yetti bu ve “Elbette Turancıyız” diye belki
16 sayı süren bir arka sayfa yazısına devam etti. Sadece bundan
ibaret de il, yani tembel dedi imiz A abey’in böyle çalı kanlıkları da vardı.
imdi irticalen de il, yazdı ımdan anlatmaya çalı ayım
ki konuyu fazla geni letmeyeyim. Bunlardan Yılmaz Yalçıner’le ilgili olanı da anlatmak isterim, tabii konu yalnız Yalçıner ile ilgili de il. Galip A abey, geç saatlere kadar uyumaz
ve uyumak istedi i zaman da mücadele ederdi. Çünkü kafasındaki problemler bitmezdi. Bunlar, kendine ait de ildi. ahsına ait hiçbir zaman problemleri birinci planda olmamı tır, dier konu macıların da ifade etti i gibi, hep memleketi ve milleti
için olmu tur problemleri. Onlar kafasına takılınca uyuyamaz
ve zaman zaman ilaç alma ihtiyacını hissederdi. Gazi Osman
Pa a’da bodrum katında oturuyordu. Bir ak am O’nu evine
bıraktım. Ertesi gün de dergi çıkacak, Ö le saatlerine yakın zili
çaldım; kapı açılmadı. Pencereyi kıracak ekilde çaldı ım halde
içeriden ses gelmedi, tela landım. Sonra, ısrar edince çok derinden bir ses duydum.
-A abey benim, kapıyı aç!
açtı, ama kendinde de ildi.
-Neyin var
-Hastayım
yatak odasına; baktım uyku ilacı kutusu bo tu, içinde ne kadar
oldu unu bilmiyordum, ama bu uyuyamadıkça ilaçtan almı ,
uyuyamadıkça almı ve ilaç kutusunu bo altmı tı. Ne zaman
uyumaya ba ladı ını sordu umda, söyledi i saate göre, midesini yıkatmaya götürmemin faydası yoktu. -Kola içmeyi rahmetli çok severdi-; bir buçuk litrelik kola aldım. Bardak bardak
içirdim ki kana karı an ilacı atabilsin. Sonra dedim ki,
- Devlet matbaada, ba yazını bekliyor.
- Nasıl yazı yazayım bu halde?
- Sen yazma, sen söyle ben yazayım.
15
Çizgili blok nota yazardı ve kur un kalemle yazardı. Ucu çok
ince açılmı kur un kalemler olur ve o kur un kalemlerle yazısını yazardı. Galip A abey’e bir daktilo verseniz, dolmakalemi
verseniz yazı alamazdınız veya çizgisiz ka ıt verseniz, yazamazdı, yani zincirin halkaları böyle te ekkül ederdi yazı yazarken. Tabii bu yazıları da aramızdaki doktor arkada lar kusura
bakmasın, onları bile solda sıfır bırakacak ekilde çok çirkin bir
yazısı vardı. O’nun yazısını en iyi bilenlerden Osman Çakır,
Osman Oktay, Meriç Co kun, Mahir Durako lu aramızdalar;
ama bunlar da zaman zaman öyle azizlikler yaparlardı ki, dergiyi okudu umuzda bu azizlikleri görebiliyoruz. Bu azizliklerden birisi de, Dündar Bey ile bulu tu, Dündar Ta er de el yazısıyla yazardı. Herhalde müsebbibi Osman Çakır olsa gerek.
Yazı çıktıktan sonra okumu , - Osman, köylü Hüsrev kim, bu köylü Hüsrev
nereden çıktı?
- Efendim, ne köylü Hüsrev’i?
Baktık, hakikaten köylü Hüsrev... Dündar A abey’in Keyhüsrev’ ini bizim Osman, köylü Hüsrev yapmı . Galip A abey’in de yazılarında, o inci(!) gibi yazılarında, zaman zaman
böyle eyler olurdu. imdi yazıları gözden geçirdi imizde
görebiliyoruz. Ama O’nun yazılarını okuyabilmek bir manada
doktora sahibi olmak gibidir. Doktor reçetelerini okumak daha
çok marifet gerektirir. Neyse, konuyu uzatmayalım dedik ama
uzattık.
Gelelim Galip A abey’in evine, Sen söyle, ben yazayım
dedim. Tabii O söyledi ben yazdım. Ama yazı bir eye benzemedi i için yazıyı ne retmedim. Aradan biraz zaman geçti,
- Yılmaz Yalçıner’i bulun bana dedi.
Yılmaz Yalçıner de o sıralarda bizim gazetenin teknik
sekreterli ini yapıyor, aynı zamanda karikatür de çiziyordu.
- A abey ne yapacaksın Yılmaz’ı?
- Bir karikatür çizdirece im.
- O ısmarlama çizmez biliyorsun, ne çizdirmek istiyorsun?
16
- Bir taraftan Azrail gelmi bir kolumdan çekiyor, canını
diyor, öteki kolumdan da brahim Metin gelmi yazını diyor,
böyle bir karikatür çizdirece im.
dedi. Evet, zaman var mı?
Hepinizi hürmetle selâmlıyorum, bu kalan 200 tane kitabı
da lütfen yok edelim hayırlısıyla.
17
OTURUM BA KANI
Sacit TURANLI∗
Muhterem Türk Ocaklılar,
Hepinizi saygıyla selamlıyorum,
Rahmetli Galip A abeyimizin ölümünün 10. yıl münasebetiyle tertiplenen bu toplantı için kadir inaslıkları dolayısıyla
ba ta ba kanımız Sayın Nuri Gürgür olmak üzere Türk Ocakları Merkez heyetine te ekkürlerimizi sunarız.
Bir bilge öyle söylüyor: “Her dü ündü ünü söyleme
ama her söyleyece ini muhakkak dü ünerek söyle”. Galip
Erdem bu bilge ki iden daha büyük bir bilge idi, çünkü sadece
dü ünüp söylemekle kalmadı, söylediklerini ya amayı da bildi.
Kendi hayatına uygulayamaca ı, ya ayamayaca ı hiçbir eyi
söylemedi. Yazdıkları bir hareketin ö retileri olmanın yanısıra
kendi hayat felsefesinin bildirgeleridir.
1961 yılında Tercüman Gazetesinde öyle yazıyordu;
“ nandıklarımın hepsini yazmayaca ım ama inanmadı ım
bir eyi de asla yazmayaca ım.” Evet Galip Erdem ya adı ı
müddetçe inanmadı ı hiç bir eyi yazmadı, söylemedi ve
savunmadı. nandıklarını savunurken de hiç bir eyden korkmadı.
1961 yılında Tercüman’da yazdı ı “Ülkücünün Çilesi”
isimli makalede unları yazıyordu; “Ülkücülerin hayatı
bamba kadır, sözlüklerinde rahatlık kelimesinin yeri yoktur. Daimi bir mücadele içinde ömür tüketirler. Hemen
herkesle, her eyle zaman zaman çatı tıkları görülür;
arkada ları ile, aileleri ile hatta sevdikleri ile ...... Ülkücü
dünya nimetlerinden yana nasibsizdir. Gözü yoktur ki nasibi olsun. Bir lokma bir hırka O’na yeter. Ülkücünün ül∗
Prof. Dr. Gazi Üniversitesi Ö retim Üyesi
18
küsü ile münasebeti hakiki bir a kta sevenle sevgilinin münasebetine benzer.”
Galip Erdem’i bugün tanımlamaya, tanıtmaya çalı -sak,
nasıl bir ülkücü oldu unu anlatmaya u ra sak herhalde bu
kelimelerden, bu ifadelerden daha güzel bir ifadeyle tanımlayamazdık.
Dava adamı olmak, ülkücü olmak her ki inin harcı
de ildir, er ki inin harcıdır.
Galip Erdem böyle bir er ki i idi. Dava adamlı ı Galip
Erdem gibi hakikat pe inde ko an, yüre inde ülküsünün asaletini ta ıyan hakikat adamlarının harcıdır.
Galip Erdem öyle bir ülkücü idi ki bütün ömrü boyunca
yalnız Türkü sevmi , Türkü ö renmeye ve Türkü ö retmeye
çalı mı tı. Yüre inde hep Türkü özlemi , beyninde hep Türkü
dü ünmü , dili hep Türkü söylemi , kalemi hep Türkü yazmı tır.
Bu günkü konumuz ülkücülük nedir ve rahmetli Dündar
Ta er’in “Bu düzenin bozuk imalatları” olarak tarif etti i ülkücü
kimdir?
Evet gerçekten bizler bu düzenin bozuk imalatlarıydık.
Bize biçilen rolü oynamadık. Bu millete ve devlete sıkı sıkya
ba lı kaldık. Milletin ve devletin bekası için ölümüne mücadele
ettik. U runa öldü ümüz devleti yönetenlerden dayak yedik,
yargılandık, rüyalarımızı çaldılar; yılmadık. Bu tarif kendi
içinde de i ik ikilemler de ta ımakta idi. Gerçekten imalat
hataları idik. Kelimenin tam anlamıyla gerçek devrimci bizdik.
Bu düzenle çatı an bizdik, bu düzeni milletin yararına
de i tirmek isteyen bizdik, ba kaları için savunan onlardı. Bu
milletin dinini, imanını, kültürünü, tarihini, gelmi ve geçmi ini
korumaya çalı anlar bizlerdik, pazarlayanlar onlardı. Birlik ve
bütünlükten yana olanlar bizlerdik, parçalayıp pazarlamaya
çalı anlar onlardı. Ama bizim adımız gericiydi, ça dı ıydı
onların ilerici.
Di er taraftan aynaya baktı ımızda unu gördük tek tip
de ildik, hele Erol Güngörlerin, Dündar Ta erlerin, Galip Er19
demlerin tarif etti i ülkücülerde de ildik yine bozuk imalattık.
Olmamız gerekti i gibi de ildik.
Ülkücü hareket dinamiklerini ve fikir üretme kabiliyetlerini yitirmekteydi.
Türkiye 12 Eylül vakasını tüm teferruatı ile siyasal,
sosyal ve psikolojik yönleri ile henüz tam anlamıyla incelememi tir. 12 Eylül yarattı ı ciddi travmalar içinde en büyük
darbeyi Türk fikir dünyasına vurmu tur. 12 Eylülün yarattı ı
sarsıntı sürecinin sonunda Türkiye’de sa dan sola tüm fikir
hareketleri lümpenle tirilmi tir. Türk Milletine kar ı yapılan bu
travmatik darbenin asıl amacı suni olarak yaratılan karde
kavgasını durdurmak de il, Türk fikir dünyasını sı la tırmak ve
lümpenle tirmektir ki bunu da ba armı lardır. Tüm fikir hareketlerinde özgün fikir üretimini baltalamı lardır. 12 Eylül bu
yönü ile fikir dünyamızı altüst etmi tir ve elbet bundan en
büyük yarayı ülkücülük almı tır. Çünkü ülkücülük özgündü,
yerliydi, milliydi ve bize bize hastı. Di er fikir hareketleri gibi
dı arıdan ideolojik, felsefi ve maddi destekçileri yoktu. Dün
oldu u gibi bu günde yok. Ülkücüleri kimse götürüp yurt
dı ında e itmiyor, romancı yapmıyor, Nobel ödülü vermiyor.
Türk kültürüne sövmezseniz gazetelerinde kö e bile vermiyorlar.
Fikir dünyamıza öylesine sekte vurdular ki artık yeni bir
Atsızımız, yeni bir Erol Güngörümüz, yeni bir Dündar Ta erimiz, yeni bir Galip Erdemimiz yok. Daha kötüsü gençlerimiz
bu isimleri bilmiyor. Bunların yeti ece ine dair henüz bir
umutta yok. Çünkü 12 Eylül lümpenli i tüm gücü ile hüküm
sürmektedir.
Öylesine vurdum duymaz ve fikir fukarası haldeyiz ki
anayasa ihlal ediliyor diye ihtilal yapan zat anayasa suçu i leyip
Türkiye’ye eyalet sistemi teklif ediyor ve destekçi buluyor.
Demokrasiyi katledenler demokrat geçiniyor. Barzani TBMM
de 75 millet vekilim var diyor ve a zının payını almıyor.
Bu tür sapkınlıklara cevap verecek bunlara direnecek tek
güç ülkücülüktür ama imdilerde ülkücülük gerekli güç ve fikri
20
zenginlikte de ildir. Ülkücülük özgün fikir ve fikir adamı
yeti tirme gücünü yeniden kazanmalıdır.
Türkiye’yi takma akılla dü ünme zavallılı ından iktibascılıktan ve taklitcilikten kurtaracak tek güç yine de ülkücülüktür. Ülkücülük ve ülkücü hareket fikri planda aya a kalkmazsa yeni ve özgün fikirler üretmezse yeni fikir adamları
yeti tirmezse sadece Türkiye de il tüm Türk dünyası tehdir
altındadır.
Yarınlar için asla umutlarımızı kaybetmeyece iz çünkü
sizler varsınız ve hala bu düzene direniyorsunuz, okuyup,
dü ünüp, yazıp, konu uyorsunuz. Arkamızda bizimle beraber
fikir üreten ve dü ünen büyük bir Türk Dünyası var.
“Ülkü denen nazlı gelin erde an ister
Büyük devlet kurmak için büyük kan ister.”
Atsız
Ulu önder Atatürk’ün dedi i gibi “Muhtaç oldu un
kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”
21
KEND N UNUTAN NSAN
Nevzat KÖSO LU∗
Bazı sözlükleri karı tırdım, ülkü kelimesini biraz noksan
tarif etmi ler Türk Dili Kurumu sözlü ü dahil. Bir gaye u runa,
uzak bir gaye u runa çalı mak, çabalamak, ula ılması zor bir
gaye için u ra mak gibi bir tabir. Tabii bu ifade noksan. Yani,
ben bu ya ımdan sonra çok zengin olmak için u ra sam,
çabalasam ülkücü olur muyum yahut da devletin âli yerlerinden
birine çıkmak için çok u ra sam ülkücü olur muyum? Olmam.
Bizim Milli E itim Bakanlı ının çıkardı ı sözlükte a a ı yukarı
do ru tarif verilmi . O sözlü ü hazırlayanlar da bizim arkada larımız, belli oluyor. Orada yüce bir gayeye ula mak tabiri
kullanılıyor, yüce kelimesi ilave ediliyor ki do rusu budur.
Yani, ula ılması zor bir gaye için çabalamak ama, o gaye
nefsimin istedi i bir gaye de ildir, nefsi açan yüce bir gaye için
nefsini zorlama.
Galip a abeyin tarifinde de, varlı ını a an üstün bir de er
için mücadele etmek diyor; varlı ını a an üstün bir de er için.
Yani, inandı ı bir gaye u runda nefsini a mak cehdi, ülkücülük
bu.
Milliyetçilik bilindi i gibi esasında bir tavır alı tır, bir
duru tur. Milletinden yana olmak, milletinden yana tavır
almaktır. Duygusal bakımdan da böyledir. E er bir insan
normal bir e itimden geçmi se, ki ilik kazanma sürecinde bir
anormallik yoksa, patolojik bir hal yoksa, her insan içinde
yeti ti i ve ya adı ı toplumun milliyetçisidir, tabii olan budur.
Aile ba ı gibi, akrabalık ba ı gibi, hem erilik ba ı gibi asabiyet
dedi imiz ba var, millet oldu u dönemde de milletine ba lılık
eklinde tezahür eder; bu tabii bir eydir.
∗
Türk Ocakları E itim ve Kültür Vakfı Ba kanı
22
Ancak bu milliyetçili in ba kalarına kar ı, ötekine kar ı
tavrıdır; ötekine kar ı kendi milletinden yana olma, kendi
milletinden yana tavır koyma halidir.
Burada, bir de milliyetçi olmak için, milliyetçi bir gayret
içerisine girmek için, kendi nefsinden yahut nefsi gibi bildi i
yakınlarından fedakarlık etme mecburiyetinde kalınan durumlar
vardır. Ülkücülü ün ortaya çıktı ı halde bu durumdadır. Çünkü
böyle hallerde milliyetçilik zordur, milliyetçilik sıkıntılıdır.
Galip a abeyin ifadesiyle bu noktadaki ülkücülük, milletimizin
maddi ve manevi çıkarlarını milletten daha küçük ve bize daha
yakın bildiklerimiz, nihayet nefsimizin çıkarlarına üstün
tutabilme halidir.
Milletine inanmı , milletin gelece i için milliyetçilik
duyguları kabarmı bir insanın yine tabii halinde ülkücü olması
gerekir. Ama bunu her zaman görmek mümkün de ildir. Herkes
milliyetçi olabilir diyor Galip a abey, fakat ülkücü olamaz.
Ülkücülük için sevdi ine inançla ba lanacak zengin ruhlara ve
çekilen cefayı sefa gibi kar ılayacak yüreklere ihtiyaç vardır.
Ya ları müsait olanlar 1980’den önce ya adı ımız zamanları ve
mücadeleleri çok iyi bilirler. Galip a abeyimin de ya adı ı bu
dönemde ülkücüler gerçekten milli menfaatlerini, milletlerini
her eyden, kendi canlarından dahi aziz bilerek mücadelelerini
sürdürmü lerdir. Galip Erdem de o dönemlerde bütün ülkücüler
gibi kendi üstüne dü eni, kendinden beklenmeyecek bir co kunlukla, bir fedakarlıkla yerine getirdi. O dönemlerde ülkücülü ü kınayan ve milliyetçiyim deyip de kenarda oturan ve herhangi bir mücadeleye girmeyenler hakkında çok alaycı ve çok
i neli yazılar yazmı tır. Onlar için diyor ki; “Tehlikeyi
görünce korkulu bir rüya görmü cesine sırtını dönüyor ve
yine eskisinden daha derin bir uykuya dalıyorlardı.” Bu
sözlerin ne demek oldu unu 1980’den önce ya ayanlar çok iyi
bilirler. imdi sadece söz, ama o zamanlarda bir tarafta canı acıyan, ama canını ortaya koymu mücadele veren, inanmı insanlar; bir tarafta kendi nefsinin ülkücülü ünü yapan, yani
kendi nefsi için hayatını korumaya çalı an insanlar. Onlara bu
23
artlar altında bir mücadelenin yapılması gerekti ini bile anlatamazdınız, yani mücadeleye girmek bir yana o mücadeleyi yapmak gerekti ini bile anlatamazdınız. Galip a abey onlara
uykudaki milliyetçiler derdi ve i te böyle i nelerdi.
Böyle idraklerin karardı ı ve bir mânâda propagandanın
o kadar kesif yürütüldü ü dönemlerde, do runun yanlı la
karı tı ı dönemlerde gerçekten ülkücü olmak sadece büyük bir
yüre e sahip olmak de il aynı zamanda sa lam bir idrake sahip
olmayı gerektiriyordu. Her eyden önce kıblesi do ru olmayı
gerektiriyordu ve bu da kolay bir ey de ildi. Yine onun
yazdı ında, biraz evvel Sacit karde im de ifade etti; “Ülkücülerin hayatı bamba kadır diyor, sözcüklerinde rahatlık kelimesinin yeri yoktur. Daima bir mücadele içerisinde ömür tüketirler” diyor. Bu konuda en çok da aydınları suçlar. Bu genel
tutumun ötesinde 1980 htilali yapılıp da malum neticeler
tezahür ettikten sonra yine Galip abinin ki ili inde bir ba ka
ülkücülük tavrı tezahür ediyor ve zannediyorum burada olanlar
daha çok Galip a abeyi o yönüyle tanıdılar, sevdiler ve ona
ba landılar. Orada da milleti için hayatını vermeye azmetmi ,
Mamak’a dü mü , hapishanelerde eza cefa görmü ülküda larının haklarını korumak ve onların geride bıraktıklarına sahip
çıkmak ülkücülü üne ba lamı tı. Yani, 1980 olayı olmasaydı
belki de Galip a abeyin bu çok zengin, çok dolu tarafını tanıma
imkanımız pek de olmayacaktı yahut çok az insan belki
bilecekti. 80’den sonra artık o bütün hayatını ülkücü arkada larının bir nebze olsun sıkıntılarını gidermek için vakfetmi ti. Ve bildi imiz, bilmedi imiz çok büyük hizmetler
yapmı tır. Biz onun bize açılan tarafından açıldı ı kadarını
biliyoruz. Bendenizi ziyarete geldi i zamanki halini ve tavrını
bilirim. Onu bütünüyle gördü ümüz zaman, gerçekten o
insanda bir insandan beklenemeyecek ölçüde büyük bir fedakarlık, feragat, Osman’ın kitabına koydu u güzel isimle, bir
“Kendini Unutmu nsan”ın halini görürüz. Ne için? Ülkücülü e gönül vermi ülküda larının acılarına katılmak, onları
biraz olsun hafifletmek için.
24
Ülkücülük üzerine tabii daha çok ey söylenebilir, fakat
bunlar netice itibarıyla arz etti im gibi sözdür. Aslolan bu sözün
hayata intikal etmesidir, o sözün ya anmasıdır. O söze imanın
bütün eylemlerini motive edecek güçte olmasıdır. Galip
a abeyin hayatı bize yazdıklarıyla ülkücülü ün tarifini filan
vermi tir ama, o tarifleri geçin bir tarafa, hayatı bir ülkücünün
örnek hayatı olarak kar ımızda durmaktadır. Onu tanıyanların,
onun gibi olmak heyecanını duyanların ümit ediyorum ki sayısı
az de ildir.
Kendisini rahmetle anıyorum ve size te ekkür ediyorum.
25
ÜLKÜCÜLÜK
skender ÖKSÜZ∗
“Ülkücülük” kavramı bugünkü anlamını kabaca,
1969’dan sonra kazanmaya ba ladı.
Bazıları bunu birkaç yıl geriye bazıları ileriye götürecektir. (Daha ziyade ileriye...) “Ülkü”, muhakkak ki çok
önce Türk Milliyetçili i’nin kelime hazinesinde vardı. Belki de,
“kızıl elma” kavramıyla ya da tır. Atsız Bey’in makalelerini
topladı ı ve uzun yıllar ders kitabı gibi okudu umuz eserinin
adı “Türk Ülküsü”dür. Kitabın “Türk Ülküsü” ve “Türk Tarihinde Meseleler” ba lıklarıyla ikiye ayrılması daha sonraki
yıllara rastlar.
Yanılmıyorsam 1969’da, Türkiye’ye yönelen Sovyet
saldırısına kar ı Ankara’da KÜB TEM (Kültür Bilim ve Teknik
Merkezi) kuruldu. 1970’lere damgasını vuran yayınların, elit
örgütlenmenin merkezinde bu kurulu vardır. Stratejisinde,
çe itli kesimlerdeki Türk Milliyetçilerini ayrı ayrı
te kilatlandırmak vardı. KÜB TEM’in her çekmecesinde yeni
kurulan veya kurulu safhasındaki bir derne in evrakı
bulunurdu. Bu çekmecelerden biri, “Ülkü Oca ı”nınkiydi. Kim
tahmin ederdi ki, on yıl içinde bu çekmece bütün ülkeyi
kavrayacak, hattâ yurt dı ına, önce Avrupa’ya, daha sonra da
Asya Türk yurtlarına uzanacak.
Bu çalı malar her gün, bütün gün sürerdi. Bazen geceler,
bazen sabahlardık. Fakat ilk arada gitti imiz, fikir problemlerimize çözüm aradı ımız ve moral buldu umuz bir mekân
vardı: Hafta Sokak’ta Galip Erdem A abey’in evi. “Ya ayan
ansiklopedi”, “ayaklı ansiklopedi” kli e ifadelerdir. Galip
A abey, öyleydi ama ansiklopedi gibi cansız bir bilgi deposu
de il, o bilgi hazinesini aktüel problemlerimize uygulayan,
∗
Prof. Dr. Gazi Üniversitesi Ö retim Üyesi
26
yalnız gördü ümüz problemleri de il henüz algılayamadıklarımızı da tespit edip çözen fikir merkezimizdi.
1969’a kadar “ülkü” kavramı vardı ama bugünkü
anlamıyla “ülkücülük” o günlerde do du.
En büyük toplum birimi “bütün insanlık”tan, en küçük
birim “tek insan = ben”e kadar mensup oldu umuz iç içe nice
çember vardır. Sınıf, ümmet gibi büyük topluluklar arasında
“millet”i tercih edene “milliyetçi” diyoruz. Milletin çıkarını,
“Ben”, “ailem”, “yakınlarım”, “sülalem” gibi daha küçük grupların çıkarlarının da üs-tünde tutabilenlere ise “ülkücü”... Belki
bu tercih sırasında en büyük zorlu u ta ıyan, hiç olmazsa ters
örneklerin en çok oldu u kritik karar, ahsî çıkar ile milletin
çıkarı arasında yapılan tercihtir. Milli menfaati, kendi menfatinin üstünde tutmaktır. Veya Galip A abey için kulanılan,
“fena filmillet” ya ayı ıdır. Nevzat Köso lu Galip Erdem’den
de alıntılar yaparak öyle anlatıyor:
“Galip Erdem için ülkücülük, ba landı ı bir üstün
de erde kendini a mak cehtidir. Dünya zevklerinden, bedenî
hazlardan bu gaye u runa vazgeçebilmek gücüdür. Bu
tutumunla, kalabalık tarafından hor görülebilir, enayilikle
suçlanabilirsin; bütün bunlara aldırmayıp devam edebilmendir.
Budala da deseler, ‘varlı ını a an üstün bir gaye için mücadele
edeceksin”.
“Dünyevî zevklerden geçmek kolay de ildir, ‘Ama sen de,
e er nasibin varsa ve geçirece in çetin denemeyi ba arı ile
sonuçlandırırsan, “ayrılık derdine dayanamam” mânâsını
anlayacak, bir ba ka alemin sırlarına açılan kapıdan girmene
izin verilince, sahici mutlulu a ereceksin’ O zaman sokakları
süpüren çöpçü de olsan, bütün kalabalıklardan daha üstün
oldu unu göreceksin”.
“Görülece i gibi Galip Erdem, tam tasavvufî bir üslupta,
kendini ülküsüne, yani milletine adamayı anlatmakta, tasavvuf
tabiri ile, “fena filmillet” olmanın doygunlu undan ve yüceli inden söz etmektedir. Bu bakımdan onu Türk milli27
yetçili inin ermi lerinden kabul etmek yadırgatıcı olmayacaktır.”
Ne kadar do ru. Özellikle “O zaman sokakları süpüren
çöpçü de olsan, bütün kalabalıklardan daha üstün oldu unu
göreceksin” ifadesi bize hemen Atsız’ın mısralarını ça rı tırıyor:
Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir ki i bile gelmeyecektir bize.
Bir kemi in ardından saatlerce yol giden,
tler bile gülecek kimsesizli imize.
Ülkücülükle klasik Türk tipi “sa cılık” arasındaki fark bu
noktada beliriyor. 1940’lardan seslenen Atsız ile ondan yirmi
yıl kadar sonra yazan Galip Erdem’in, “okumu adam, devlet
kapısında memur olur” devrinden geldiklerini unutmamalıyız.
Gerçekten ekme in hemen hemen sadece Devlet Kapısı’ndan
kazanıldı ı o zamanların Türkiye’sinde, önce hükümet de il de
önce millet demek, adamı çöpçü yapmasa da en fazla, Süleymaniye Kütüphanesi’ne memur yapardı. Bu noktada rahmetli
Tarık Bu ra’nın sözlerini aktarmam lâzım: “Türkiye’de sa cılık
demek; devletten menfaat sa lamak demektir.” Bu ra bu fikrini
bir yerde yazdı mı bilmiyorum...
Ülkücülük dervi lik midir?
O halde bir cins dervi lik midir ülkücülük?
Evet ve hayır... Evet dersem geni bir kitleyi çok mutlu
edece imi biliyorum ama buna ra men aynı zamanda “hayır!”.
Dervi , daha büyük bir gaye u runa kendini yok eder,
fakat bunu millet için yapmaz. Son tahlilde, yine kendi a kınlı ı
için yapar.
Kontrastı ortaya koyabilmek için, rahmetli Tahir Hoca’nın (Tahir Karagöz) bir Mevlevî dervi hikâyesini tekrarlamak isterim. Mahallenin kabadayısı, dervi li e heveslenir ve
en yakın Mevlevî dergâhına giderek intisap talep eder. Konu tu u zât, kendisine bir sikke (Mevlevî külahı) verir ve, “Bunu
ba ına giy; sana kim ne derse desin, ‘Eyvallah” de. Yarın da
tekrar gel; bakalım bu i sana uygun mu?” der. Ba ındaki
28
sikkeyle dervi lik i areti veren namlı kabadayıyı görenler, artık
bir zarar gelmeyece ini bildi i için olmadık akalarla takılırlar.
Kahramanımızın hepsine cevabı, “eyvallah”tır. Derken i ler
karı ır. Bir cinayetin faili olmaktan tutuklarlar. Öyle ya,
mahallenin kabadayısı, “her zamanki üpheli”dir. ddialara da
“eyvallah” der.
— Sen öldürdün!
— Eyvallah.
— dama mahkûm ediyoruz!
— Eyvallah.
Sabah sehpaya çıkar. Tam o anda gerçek katilin yakalandı ı haberi gelir ve kabadayımız zor belâ serbest kalır.
Do ru dergâhın yolunu tutar. Kendisine sikkeyi vereni bulur.
Ba ından çıkarıp onun önüne koyar:
— Ben vazgeçtim. Al sikkeni.
Biraz durakladıktan sonra da i aret eder,
— Eyvallah’ı da içinde.
te ülkücü, bunun tam zıddıdır. Ülkücü, “eyvallahı
olmayan” adamdır. Bu yüzden gerekirse çöpçü, gerekirse peinden gülünen bir kimsesiz olur.
Ülkücü, milletinin çıkarı için, iktidara da, müdüre de,
partiye de, ba kana da ve belki en zoru, dünyayı onun gördü ü
pencereden görmeyen topluma da eyvallahı olmayandır. Milletin çıkarı için dü ündü ünü söyler; do ru bildi ini yapar. Batı’da buna “demokrasi” derler. Bizde ise bazen “hainlik” diyorlar. Galip Erdem’e de demi lerdi.
Ülkücülük isyankârlık mıdır?
Gerekti inde evet. Yine Atsız’ı hatırlıyorum:
Bir gün sabrın tükenir, silahını kapınca,
Haykırarak çıkarsın yurdunun da larına.
Allah böyle bir gerek göstermesin ama 1969’un ülkücülerinin ataları, 1919’un ülkücüleri, i te tıpkı öyle yapmı lardı.
Hemen tam yarım asır sonra, 1969’un ve 1970’lerin ülkücüleri
de gerçekten onlara lâyık evlâtlardı. Brejnev doktrini bayra ı
altında SSCB, Türkiye’de ilân edilmemi bir sava ba lattı. Ve
29
Türkiye buna sa lıklı cevabını verdi. Ne mutlu ki, Türk
toplumunun kültür geneti i, tehlike anında milletini savunacak
kahramanları çıkarabilen bir dokudur.
imdi “geri görü lülük”le, “Canım yoktu bir tehlike, zaten bir süre sonra SSCB çöküp gidecekti” demek biraz tuhaftır.
1919’un ülkücüleri için de, “Yunanlılar ilelebet Sakarya’da kalacak de ildi ya. Onlar yüzmeyi sever; bir süre sonra zmir’den
kendili inden denize atlayacaklardı.” demek gibidir. Ne gariptir
ki, “yoktu bir tehlike” diyenlerin içinde o günlerde Apo’ya,
“devrimci genç” payesini verenler oldu u gibi, kurulaca ına
kesin gözüyle baktıkları Türkiye Sovyet Cumhuriyeti’nde iyi
bir mevki kapmak için uygun çeyiz düzenler de vardı.
Fakat ülkücülük, isyankârlık de ildir. Vatanda lık sorumlulu udur. Kendisini ülkesinde olan bitene müdahaleye mecbur
ve bundan sorumlu görmektir. Bu isyandan çok farklıdır. Tebaa
olmanın tersidir. “Bu devlet benimdir” bilincidir.
Etkileme- etkilenme çemberleri
“Etkili nsanın Yedi Alı kanlı ı” ile büyük etki yaratan
Stephen Covey, Galip Erdem’den yirmi yıl sonra mensubiyet
çemberlerine bir ba ka açıdan yakla tı.
ç içe toplum çemberlerimiz bizi etkiliyor, biz de onları
etkiliyorduk. Dünyada olup bitenin en kıyıda kö edeki insanı
bile etkilemesine imdi globalle me deniyor. Bütün dünya bizi
etkiliyor; Avrupa da, slâm dünyası da, Türkistan da, Çin de.
Milletimizi kesinlikle etkiliyor. Hem erilerimiz, meslekta larımız, yakınlarımız, ailemiz... Bu etkilenme, de i ik insanlar için
de i ik derecelerde olabilir. Fakat Covey’in kritik sorusu u:
“siz onları ne kadar etkiliyorsunuz?”
te etkili insan, bu iç içe çemberleri etkileyen insandır.
En etkili insan en büyük çemberleri etkileyendir. Onlardan
aldı ı etkiden daha fazla etkileyendir. Mensup oldu u mesle i,
ya adı ı ehri, milletini etkileyen. Ve daha ötedekileri...
Emperyalistler sömürüyor, iktidar saçmalıyor, Saba-tayistler yönetiyor gibi garibanizmlerle kendini nelerin etkile30
di ini sayan de il, “peki sen kimi etkiliyorsun?” sorusuna
gerçekçi ve olumlu bir cevap verebilendir “etkili insan”.
te ülkücü, milletinin çıkarı için etkileyen insandır. Fikir
ve kanaat önderidir. Ve gerekti inde de hareket ön-deridir.
Ülkücüler, toplumun elitleridir.
Elitlerin deveranı Galip Erdem Wilfredo Pareto’nun
“Elitlerin Deveranı” teorisini sık sık anlatırdı. Onuncu yıl anma
toplantısında baktım; en az bu hatırlanıyor. Her hal-de “ileri
milliyetçilik” kategorisine giren bir kavram oldu u için.
Elitler, toplumların tehlikeyle kar ıla tıkları dönemlerde
belirir. Rahat dönemlerde ise ortadan kaybolurlar. Kurulu ve
tehlike anlarını etkileyenleridir. Rahat zamanlarda bu i i
ba kaları devralır.
Ülkücülerle Pareto’nun elitlerinin birbirine ne kadar
yakın kavramlar oldu unu anlatmama gerek yok. Pareto’nun
a a ı yukarı ça da ı sayabilece imiz Tolstoy, Harp ve Sulh aheserinde, arada sırada kahramanlar ve olaylarla okuyucunun
arasında girip, ne olup bitti ini bir de do rudan anlatır. “Ey
kaari!” tipi bu kesintilerin bir tanesi sonlara do ru Kutuzov’un
ölümünü açıklamak içindir. Tolstoy öyle der: “Kutuzov’un görevi, Napolyon’u Rusya’nın dı ına atmaktı. Napolyon, Rusya’dan def edildi. Böylece Kutuzov’un görevi sona ermi ti. Bu
yüzden Kutuzov öldü.” Elitlerin deveranının zorunlu uygulaması gibi bir ey!
Türkiye’ye Sovyet saldırısı def edildi. Mamak’takiler de
hürriyetlerine kavu tular. Galip A abey’in görevi bitmi ti. Bu
yüzden Galip A abey öldü...
Pareto haklı çıkmamalı
Hâlbuki ülkücüler görevlerini ihmal etmeseler, Pareto
teorisi do rulu unu kaybederdi. Tehlike geçti inde ortadan
kaybolmak, bir icra kabahati de ilse bile bir ihmal kabahatidir.
Yarının tehdidini, bugünün ihmali do urur ve ihmal, sonra yeni
kahramanlara gerek duyulmasına yol açar.
Kahramanlar, kötü yönetilen toplumlarda ihtiyaç haline
gelir; kötü yönetilen toplumlarda ortaya çıkar.
31
1919’un ülkücülerini ve kahramanlarını Osmanlı Devleti’nin son zamanlarındaki kötü yönetim do urdu. 1969 ve sonrasının kahramanlarını da 1960’ların kötü yönetimleri...
“Ke ke her zaman iyi yönetilsek ve kahramanlara ihtiyacımız olmasa.”
te bu son cümlem, hatalı ülkücülüktür. Do rusu: “Ke ke her zaman iyi yönetsek de sonra kahramanlara ihtiyacımız
olmasa”dır.
Elitler, her an i ba ında olmak zorundadır.
Galip Erdem’in bir sözüyle bitirmek istiyorum. Hepimizi
göreve ça ıran bir ifade: “ ç Türklere ra men Milliyetçi, Dı
Türklere ra men Turancı, Müslümanlara ra men Müslüman
olabilen insan, ülkücüdür!”
32
33
Ülkücülük Nedir, Ülkücü Kimdir?...
Mustafa KAHRAMANYOL∗
Sayın ba kan, sayın büyüklerim, de erli ve sevgili
hanımefendi ve beyefendi karde lerim. Galip Erdem Beyefendi’nin ufûl edi inin bir yıldönümünde yine bir araya gelmi
bulunuyoruz. Bu gün sizi gördüm ad oldum. Gül cemalinizi
görmek, bizatihi bu Dünya’nın büyük bir hazzı olmak bir yana,
kar ınızda konu mak bir ba ka haz, bir ba ka mutluluktur.
Ayrıca da hatırı sayılır bir sorumluluktur.
Bu vesile ile öncelikle, Galip Erdem Beyefendi’ye
Allah’tan rahmet diliyor, buradan O’na “Merhaba ey kimsesizlerin kimsesi, merhaba mektupçu a abey, merhaba her dem
genç olan ülkücü” diye sesleniyorum. Ayrıca, ülkücülü e belli
ve yüksek bir anlam katmı olan ve belli bir dönemde ehit
dü mü nice mübarek karde imize rahmet, Mamak ve benzeri
cehennemlerde çile doldurmu olan ülkücü karde lerimize sa lık ve esenlik diliyor ve önlerinde derin bir saygı ile e iliyorum.
Türk Ocakları Genel Merkezi’nden konu ile ilgili bilgi
aldı ım zaman, bu toplantının adı, âdeta bana sorulmu bir
imtihan sorusu gibi gelmi ti. Yâni, zor bir soru.
Ülkücülük üzerinde konu maya ba larken, öncelikle bu
kelimenin kökü üzerine durmak istiyorum. Diva-ı Lügat-i Türk,
Muhakemetül Lügateyn, Gülistan ve r adül Mülûk Vesselâtin
gibi eserlere göre, bu kelime “Söz verme”, “Yemin”, “Hedef”
ve “Amaç” gibi anlamlarda kullanılmı tır. bu kelime, çok
eski zamanlardan beri ve birçok dilde, ula ılmak istenen yüce
hedeflerin, gerçekle tirilmek istenen yüce fikirlerin, fedakârlı ın, sevginin ve güzel olan her eyin akıldaki ve gönüldeki
∗
Prof. Dr. Emekli Ö retim Üyesi
34
yansıması anlamında kullanılmı tır. Ziya Gökalp büyü ümüz,
bir ara, bu anlamda kullanılmak üzere, fikir kelimesinden hareketle “Mefkûre” kelimesini türetmi ve bolca kullanmı tır.
1930’lardan sonra ise, bunun yerine ülkü kelimesi kullanıma
sokulmu tur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk de “Millî birlik
duygusunu, mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle
besleyerek geli tirmek millî ülkümüzdür” derken bu kelimeyi, bizim açımızdan çok mânâlı bir yerde ve ruhuna en
uygun bir biçimde kullanmı tır.
Yukarıdaki tariften hareketle, ülkü kelimesinin muhtevası yüce hedefler ve fikirler olmak gerekir ama bunların gerçekten yüce olduklarını nasıl bilebiliriz diye bir soru aklımıza
gelebilir. Dünya’daki medeniyetlere bakacak olursak, gerçek ve
de i mez yüceli in kökeninin sadece ilâhî vahiyler oldu unu,
insanın koydu u ölçülerin ise zamana, artlara, ve hatta ki ilere
göre kolayca de i mekte oldu unu görürüz.
Ülkü kelimesinin üzerinde böylece biraz durmu
olduktan sonra, imdi de ülkücülü ün tarifini yapma a çalı alım. Böyle bir tarif, kelimenin mahiyeti göz önüne alındı ında,
zor bir i olsa gerektir. Ancak, ülkücülü ü, atalarımızın dili ile
kısaca tarif etmek mümkündür. O tarif de öyle olabilir: “Ülkücülük ana dirler kim, ülkücü âdemlerin ettikleridür”. Buradan hareketle, her millet ve her meslek içinde ülkücüler
bulunabilece ini söyleyebiliriz. Aynı ekilde, her millet ve her
meslek içinde ülkücülükle ilgisi olmayan kimselerin bulunaca ını söylemek de mümkündür. Bu ikinci türe avam dersek,
ülkücülerin havvasstan oldu u ortaya çıkmı olur.
Kendimizi ülkücü gördügümüz üphesizdir. Bu vasfımızla, bizim bu dünyadaki temel meselemiz, her konuda ve
dâima, öncelikle kendi hâlimize bakmak olmalıdır. O hâlde, biz
ba kalarının de il, kendi ülkücülü ümüze bakmalıyız. O
zaman, ülkücülü ün içeri i konusundaki anlayı ı anlı atalarımızın sözlerinde aramalıyız. Meselâ, Hacı Bekta ’ın ifadesiyle
ülkücülük, her iki anlamda olmak üzere, “Eline, diline, beline
sadık” olmaktır. Her iki anlamda diyorum, zîra, bu sözde açık
35
anlamın yanında mecazî bir anlam da vardır. Açık anlamda
denmek istendi i üzere, ülkücü, eli ile do ru i ler yapar, dili ile
kötü ve yalan söz söylemez ve fuhu tan sakınır. Mecazî
anlamda ise, Hacı Bekta atamız, ülkesini gözeten ve koruyan,
Türkçe diline ihtimam ve dikkat gösteren ve soyuna-sopuna
sahip çıkan insanları seçkin kimseler olarak görmü tür. te,
asırlar önce tarif edilmi olan bu kimselere, bugün ülkücü
denmektedir.
Allah’ın elçisi Muhammed Aleyhisselâm’ın da insan
vasıfları ülkücü vasıflardır. Efendimiz, el emin, el tabib el
kulub, el muallim, el muhacir diye ünlenmi bir kimsedir;
merhamet, yumu aklık, sabır sahibi ve ailesine efkatli bir insan
idi. El emin vasfı, kendisine risaletten çok önceleri verilmi ti;
herkes O’nun sözüne güvenir, herkes O’ndan emin idi. O,
sözleri ve hareketleri ile insanların kalplerine huzur ve mutluluk
akıtırdı ve o yüzden de muzdarip kalplerin ifa buldu u bir
tabib idi. O, hayatı boyunca, sözleri, hareketleri ve hayat tarzı
ile insanlara, aslâ usanmadan, ö retmenlik etmi ve bundan
bitmez tükenmez bir haz duymu tur. O, dü manlarını ba ı lamada bir ân bile tereddüt etmemi olan büyük bir gönül sahibi
idi ve elinde olan malı da bir ân önce sadaka etmek için hep
acele ederdi. O, imanı u runa yurdunu bırakıp hicret ta ını ba rına basmı ve uzun bir süre yurt hasretinin ate ine dayanmasını
bilmi tir. Allah Celle anuhu, Kur’an-ı Kerim’de, O’nun yumu aklı ını ve sabrını methetmektedir. Hanımlarının, kızlarının ve torunlarının dilinde O, e lerin, babaların ve dedelerin
en güzeli idi. Demek ki, Resulullah Efendimiz, bir insan ve bir
devlet adamı olarak, ülkücü idi.
Bu anlamda, Bilge Kaan, Muhammed Satık Bu ra Han,
Celalettin Harzem ah, Gazneli Mahmut, Eyüp El En-sarî, Tarık
Bin Ziyad, Alparslan, Hacı Bayram, Hacı Bekta , Ahi Evren,
Yunus Emre, Celalettin Rumî, Çaka Bey, Osman Gazi ve cümle
ahvadı, Zembilli Ali Efendi, Zeyrek Molla, Turgut Reis, Kemal
Reis, Barbaros Hayrettin, Tiryaki Hasan Pa a, Çanakkale’deki
Seyyit Çavu ile oradaki ehitlerimiz ve gazilerimiz, Kara
36
Fatma, Nene Hatun, stiklâl Sava ı’nda cephane ta ıyan
nenelerimiz, Ziya Gökalp, Mehmet Akif, Ömer Seyfettin,
Mustafa Kemal Atatürk ve arkada ları, Viyana-Cava ile PekinKanarya Adaları arasındaki alanda an almı cümle ehitlerimiz
ve gazilerimiz ve ismini saymadı ım daha nice kimseler, ülkücü
idiler. Onlardır ki, Asya’da, Avrupa’da, Anadolu’da,
Hindistan’da ve Afrika’da müstesna eserleri, fikirleri ve be erî
düzenleri olan medeniyetler kurmu lardır. Bunların mirasçıları
olmakla ne kadar ö ünsek azdır.
Ancak, atalarımıza lâyık i ler yapan kimselerden olmak,
lâfta de il, i te ülkücü olmak istiyorsak; günümüzdeki sömürgeci zulmüne ra men, yarın bizim, elbet bizimdir diyebilmek
istiyorsak; slâm ahlâk ve fazileti ile Türklük gurur ve uuruna
sarılmak zaruretindeyiz.
37
B RY
T ADAM
Orhan ARSLAN∗
Benden önce Galip A abey ve ülkücülük konusunda üç
hatıra anlatıldı, dört tane de canavar gibi konu macı fikirlerini
ortaya koydu. Bana söylenecek ne kaldı? Aslına bakılırsa bana
çok bir ey kalmadı. Ama ne yapalım ki, tekrarda iyilik ve
güzellik vardır. n allah çok tekrara dü meden sözümü tamamlarım.
Herkes ülkücülü ü ve ülkücüyü tarif ederken bir takım
kaynaklara bakmı ve bazı referansları kullanmı . Ben her hangi
bir kayna a bakmadım, daha do rusu baktım, gönlüme baktım,
yani gönlümde ne görüyorsam onları söyleyece im.
ükür ki bir Galip a abeyimiz var. Öyle bir ülkücü a abeyimiz var ki, bugün bizi hem kendisinden, hem de ülkümüzden söz etmek mecburiyetinde bıraktı. Çünkü günümüzde,
belki de Türk tarihinin hiç olmadı ı zaman kadar Galip a abeylere, ülkücülü e ve ülkücü insanlara ihtiyacımız var.
Burada herkes ülkücülü ün ve ülkünün tarifini yaptı, ben
de yapayım. Ülkücülük, ülküsü olmak demektir, bir amacı, bir
ideali, varmak istedi i bir hedefi olandır, bir mukaddesi olandır,
kutsalı olandır ülkücü. Ülkücülük kırmızı çizgisi olandır;
kırmızı çizgi, bir insanın namusudur, haysiyetidir, ırzıdır. Kırmızı çizgisi olmayan ülkücü olmaz.
De erli arkada lar, bu açıdan baktı ınız zaman, en büyük
ülkücü Peygamber Efendimizdir. Hedefinden olan a mazlı ını
en güzel O ifade etti; “Bir elime ayı, bir elime güne i verseniz
ben davamdan dönmem” diyen bir ülkücüdür Efendimiz.
Horasan erlerini Anadolu’ya yollayan Hoca Ahmet Yesevi, o
∗
Prof. Dr. Gazi Üniversitesi Ö retim Üyesi
38
öse inin arkasından Anadolu’ya gelen Hacı Bekta lar’dır,
Tapduklardır, Yunus Emre’lerdir.
Ülkücü, Çanakkale’de gözünü kırpmadan ehit olan 250
binlerdir. En son da ıtılan bir foto raf var herkesin elinde malum; iki askerin resmi, ne üste var, ne ba ta var, ne ayakta, o
vaziyette sava ıyorlar. te ülkücü olmanın, kendinden geçmenin pik noktasıdır O iki asker ve arkada ları.
Orhan aik Gökyay’ın Bu Vatan Kimin iirini hatırlıyor
musunuz? lkokuldayken bana hep bu iiri okuttururlardı,
herhalde o zamandan belliymi bizim de yolumuzun nereye varaca ı…
“Bu vatan, topra ın kara ba rında,
Sıra da lar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun u runda,
Kendini tarihe verenlerindir.”
leri atılıp sellercesine,
Gö sünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
u kara topra a girenlerindir.”
Ülkücülü ü ne güzel tarif ediyor de il mi?
Gelelim bu tarafa do ru… stiklal Sava ını ba latanlar
ülkücülerdir. Anadolu’nun her tarafında pıtrak gibi Müdafaayı
Hukuk Cemiyetlerini kuranlardır. 19 Mayıs’ta umudun tükendi i anda kıyam ederek millet u runda ba koyma erkini ve
azmini gösteren Mustafa Kemal ve arkada larıdır.
De erli arkada lar, ülkücülük her zaman uyanık olmaktır,
hep gözünün biri açık uyumaktır. Ülkücünün gözünün biri hep
bakar olacaktır. Ne zaman bir tehlike görse, hep ön siperde
bulunmaktır. Sava a girerken, mücadelesini yaparken, geride
bıraktı ı çoluk çocu unun ne olaca ını hiç dü ünmemektir.
Ülkücü, Galip A abeyin tarifiyle içimizdeki dü manları da,
dı ımızdaki dü manları da en iyi bilendir. Hatırlayınız, 3 Mayıs
1944’te tehlikeyi herkesten önce sezip komünistlerin faaliyet39
lerini anlatmak, yurtta ülkücü bayra ını açmaktır ülkücülük. Bu
bayra ı açıp tabutluklarda her türlü i kenceye gö üs geren
Alpaslan Türke , Nihat Atsız ve kader arkada larıdır.
O taraftan buraya do ru gelelim. 12 Eylül öncesinde Ülkü Ocaklarında vatanın tehlikede oldu unu görünce hiçbir eyi
dikkate almadan öne çıkanlardır ülkücü.
De erli arkada lar, her gün bir Milliyetçi Hareket il ya da
ilçe ba kanının ehit oldu u günlerde, hiç dü ünmeden o göreve
talip olup ertesi gün Hakka yürüyenlerdir. Adı üstünde, 5 bin
ülkücü ehit verilmi tir, onlardır ülkücü. 12 Eylül’de Mamak’ta
kahramanca yatan, tarihin gördü ü en alçakça i kencelere maruz kalan ve zulme boyun e meden buna dayanan 600’ü a kın
yi ittir ülkücü.
Vatanları için mücadeleden ba ka hiç bir eye zamanları
olmadan, hatta kız bile sevemeden sadece millet, devlet ve
bayrak u runa gençliklerini bitirip ço u gök ekinler gibi Hak’a
yürüyen, burçlara bayrak olacak kuma tan dokunan yi it gençlerdir. Sadece onlar mı, onları evinde bekleyen anaları, babaları,
yavruları, çocukları hepsi beraber ülkücülerdir.
12 Eylül sonrası herkesin korkup sindi i, tırstı ı, ortalıkta
kimsenin gözükmedi i günlerde MHP davasının savunuldu u
avukat bürosunda 7 yıl her zorlu a ra men bu davayı
omuzlayan avukatlardır, arka planda destek verenlerdir,
e güdümlerdir, avukat bürosunda çalı anlardır. 12 Eylül
sonrasında herkesin kaçtı ı, korktu u bir dönemde zamanın tek
gücü Kenan Evren’e; “MHP’nin yöneticilerini yakından tanırım, MHP’nin ülküsünü, fikirlerini, gayelerini, emellerini
iyi bilirim, aynı zamanda payla ırım” diye mektup yazan, yine devamla, “Ülkücü gençli i de çok iyi tanırım. Kültür ve
ülkü a ırlıklı e itimlerine Türk milletinin dünyada ya aması için nelere ba lı kalması gerekti ini ö renmelerine
elimden geldi i kadar hep yardımcı olmu umdur” diyen
Yi it Adam Galip Erdem’dir.
40
De erli arkada lar, ülkücülük bir ülkenin en vazgeçilmez
ideolojisidir, fikriyatıdır, inancıdır, ülkücülük olmadı ında bir
ülke sahipsizdir, kimsesizdir, savunulamazdır.
Günümüzde belki de Türk tarihinin ülkücülere en fazla
ihtiyaç duydu u bir zamanı ya ıyoruz. Bu toplantı tam
zamanında yapılmaktadır.
u soruyu hep sorarız; devlet kimdir, devlet nedir? Devlet, kuvvetlinin zayıfı, haksızın haklıyı, zalimin mazlumu öldürdü ü, yok etti i zaman ortaya çıkıp onları koruyan iktidardır.
Devletle millet arasında böyle bir de anla ma vardır. Ama devlet görevini yapmıyorsa, bu anla ma kendili inden bozulur. te
ülkücü, bu anla mayı bilen ve gerekti inde canı pahasına bu anla mayı uygulamak için ölümü göze alan adamdır.
Bilirsiniz, deniz kenarındaki kumsallardaki çalılıklar arasına hem deniz kaplumba ası, hem kara kaplumba ası yumurtalarını bırakır. Yumurtadan kaplumba alar çıkar, deniz kaplumba ası hiç dü ünmeden denize, kara kaplumba ası hiç dü ünmeden karaya do ru badi badi ko maya ba lar. te ülkücü,
Allah’ın kendisine bah etti i fıtrat, uur ve akıl sayesinde vatan
tehlikeye dü tü ünde a maz bir isabetle, istikametini bilip ülkü
yoluna gidendir.
in ho tarafı, Cenabı Allah ülkücülere, vatan-millet
isimli bilgisayar formatını ve programını yüklemi tir, onların
ba ka bir ey yapma ansları da yoktur. Çünkü onlar ben Türkiyeliyim demezler, gö üslerini gere gere ben Türküm derler.
Ülkücülük söz konusu oldu unda elbette ki Galip
A abeye ve Galip A abeyler olması gerekenlere hem ihtiyacımız, hem de hasretimiz vardır. Örnek ya ayı ıyla ülkücü fikrin sembolü haline gelen ve vız noktasına gelmenin keyfini süren tam ülkücü Galip abiye hep ihtiyacımız vardır. Kendisi
anlatırdı; “dört ayaklıya sormu lar masal anlat diye, ba lamı anlatmaya, 40’ı da armut üzerine. Benim de masalım
derdi hep din, devlet, vatan, millet üzerine, benim ba ka
masalım olamaz ki…”
41
De erli dostlar, hep bir eye dikkat etmi imdir; Galip
A abey hem sohbetlerinde, hem kitaplarında, O’nu dinlerken ve
de O’nu okurken bir fikri o kadar iyi anlatıyordu ki… Amacını
o kadar sarih anlatıyordu ki… Kitaplarını bir kere daha okuyun
göreceksiniz. Galip A abeyi kar ınızda olarak dü ünün ve en
çetrefilli bir konuyu size çok basit bir ekilde ortaya koyacaktır.
Galip A abeyin yanında kafanızda soru i areti olan mesele
kalmaz. Ben pek çok kavramı Galip A abeyimin bir tek cümlesiyle özümsedim, kendime mal ettim. Çünkü o anlattı ı zaman
artık anla ılmaz bir problem kalmıyor. Hep dü ündüm niye?
Niye Galip A abey en zor bir konuyu bu kadar çok net
anlatabilmektedir? Çünkü Galip A abey anlattı ı eyi ya ıyor,
sadece bilmiyor, ya ıyor. Çünkü Galip A abey gerçek anlamda
ülkücüdür
Ba kan gözüme bakıyor, bitiriyorum de erli arkada lar.
Sizlerden dile im, ne olur her birinizin evinde bir Galip
Erdem külliyatı olsun. Galip Erdem’in bütün yazıları derlensin,
toparlansın. Galip A abeyin Galip Duası diye bir yazısı var:
“Allah’ım, sana layık insanlar olalım, önce Hakka, sonra
halka hizmet etmesini bilelim. Bize büyük millet olmanın
yollarını göster, nefsimizin yerlerini, sınırlarını bildir, iyi
görünmenin de yetmedi ini anlat bize, iyi olmanın erefini
ö ret.” Bunu her gün okumalı de il miyiz?
Bana göre bu zamana kadar okudu um Allah Kelamından sonra bir fikrin en kapsamlı anlattı ına inandı ım bir
metin var. Galip A abeyin Bo azlayan Kaymakamı Kemal Beyin aziz hatırasına yazdı ı “Bir ehidin Son Arzusu” yazısı,
ne kadar güzeldir. Bu yazıyı öyle kocaman kocaman bastıralım, evimize, i yerimize, bulundu umuz her yere asalım, her
gün okuyalım, ama her gün okuyalım.
Son söz yine Galip A abeyin olsun; “Ne olur birbirimizi hep sevelim.”
Saygılar sunuyorum.
42
43
OTURUM BA KANI
Sacit TURANLI
Orhan Hocamıza da çok te ekkür ediyorum.
Toplantımızın sonuna geldik. Nevzat a abey, Galip
a abey, Mustafa a abey, Orhan abi ülkücülü ün tarifini yaptı.
Ülkücü olmak büyük bir yürek ve iman sahibi olmak demektir.
Herkes milliyetçi olabilir, ama herkes ülkücü olamaz sözlerini
hatırlattı, bunlar çok do ru.
Sevgili Hocamız ülkücülü ü dervi likle karı tırmayın
dedi, çünkü eyvallahı olmayan dervi liktir dedi altını çizerek.
Millet dı ında hiçbir eye eyvallahının olmaması gerekti ini
hatırlattı.
skender Hocamız, kar ımızdakine ailemizi koruyacak
kadar haklı oldu unu göstermezsek dayak yeriz. Türkiye ihtiyaç
duydu u zaman etkin insan çıkartacak bir genetik ifreye
sahiptir diye altını çizdi ama, sonra niye illa ihtiyaç olmasını
bekliyoruz, ihtiyaç olmadan önce de tavrımızı ortaya koysak
dedi. Atalarımız bu rehavete dü mememiz için kızıl elma
kavramını ortaya koymu lar ve bir sıkıntı bitti i zaman, önümüze yeni bir sıkıntı koymu lar. Herhalde kızıl elmamızı
kaybetti imiz için böyle sıkıntı çekiyoruz.
Mustafa Hocamız, ülkücülü e anlam kattı ı ülkücülü ün
bir ruh hali oldu unu, skender Hocamız ülkücü oldu unu
söyledi, do rudur. Ülkücülü ün bir ruh hali oldu unu ve lafta
de il i te ülkücü olmanın daha önemli oldu unu bize vurguladı.
Orhan Aslan Hocamız, iyi ki Galip a abeyimiz var dedi.
Ülkücü kırmızı çizgisi olan insandır diye çok önemli bir vurgulama yaptı. O zaman bugünkü Hükümetin halini dü ünmek
istemiyorum. Bize 1944 ruhunu hatırlattı, oradaki ülkücülerin
44
haleti ruhiyesini anlattı ülkücü ehitleri yad etti. Çok do ru
bir…
Galip a abeyi biz unuttuk mu? Hayır unutmadık.
Hatırlamak zorunda mıyız? De iliz. Çünkü hatırlamak için önce
unutmak gerekir. Unutmadı ımız için Galip a abey hep beraber
ya ıyoruz. Bir de i in kötüsü, son senelerde Be ikta ’ın hali
çok kötü oldu u için Galip a abeyi unutmamız mümkün de il.
Çünkü Be ikta ’ı kurtarılmak için acil çözümlere ihtiyaç var.
Her ne kadar ligde ikinci de olsa, ülkemizde enflasyonun iyi
gitti i söylense de, ülkemiz ve Be ikta ’ın hali hiç iç açıcı de il.
Büyük fikir adamları, sadece ya adıkları günü çok iyi
anlayan, çok iyi yorumlayan insanlar de illerdir, yıllar sonrasına atıf da yapabilen, yıllar sonra olacak tehlikeleri milleti adına görüp de bu konuda tedbir alan insanlardır. Atatürk’ün
Gençli e Hitabesini herkesin okumasını, tekrar tekrar okumasını ve hatırlamasını istiyorum. Özellikle gaflet, dalalet ve hıyanet içinde olanların bu cümlenin içinde kimin hangi yere
oturdu unu çok iyi bilmesi gerekir. 1944’lü yıllarda gayri milli
gidi in ve komünist hareketlerin ülkeyi bugünkü duruma
getirece ini nasıl hatırlattı ını çok iyi dü ünmeniz lazım.
Ülkücülük kelimesinde o dönemlerde Galip Erdem’in 1961’li
yıllarda “Ülkücünün Çilesi” diye makale yazmasının anlamını
dü ünmemiz gerekiyor.
skender Hocamın hatırlattı ı gibi, iç Türklere ra men,
dı Türklere ra men ve Müslümanlara ra men Müslüman
olmak zorundayız. Bizim ve milletimizin…
Hepinize te ekkür ediyorum.
45
TÜRK OCAKLARI ANKARA UBES YAYINLARI
1. Türk Kültürü ve Do u Türkistan"
(Yücel Hacalo lu), 44 sf. Temmuz 2002
2. Aydınlarımız ve Avrupa Birli i, (Nuri Gürgür), 64 sf.
Mart.2003
3. Ate Altındayız, (Nuri Gürgür), 16 sf. Mart 2003
4. Milli Birlik ve Milliyetçilik; (Yücel Hacalo lu), 63 sf.
Haziran 2003
5. AB - Kıbrıs - Kuzey Irak, (Süleyman Demirel), 32 sf .
Haziran 2003
6. Ankara ubesi 10. Genel Kurul Raporu, 32 sf.
Aralık, 2003
7. Mehmet Emin Resulzade'yi Anıyoruz, 40 sf. Mart
2004
8. Kuzey Irak - Kıbrıs, (Kamuran nan), 56 sf. Nisan
2004 9
9. Milli Devlet ve Büyük Ortado u Projesi, 66 sf.
Mayıs 2004
10. Milli Kültür, Mozaik Kültürler ve Bölücülük,
(Nevzat Köso lu), 46 sf. Haziran 2004
11. Ortado u ve Filistin, 83 sf. Temmuz 2004
12. Hacı Bekta Veli, (Dr. Abdülkadir Sezgin), 92 sf.
A ustos 2004 ,
13. Mar larımız ve Destanî iirlerimiz, 117 sf. Aralık
2004
14. Ses Bayra ımız: Türkçemiz, (Yavuz Bülent Bakiler),
Ziya Gökalp Yazı Yarı ması Töreni, 160 sf. ubat 2005
15. Do umunun 100. Yılında NihaI Atsız, (Yücel
Hacalo lu), 103 sf. ubat 2005
16. Türk Dünyası ki Yüzyılın Arasında, (Prof.Dr. Orhan
KAVUNCU), 65 sf. ubat 2005
17. Milliyetçiler çin Temel Eserler, 48 sf. Nisan 2005
46
18. Günümüzde ark Meselesi ve Millî Egemenlik, 58 sf.
Mayıs 2005
19. Türk Dünyasından Seçme Türkülerimiz, 200 sf.
Haziran 2005
20. Atatürk ve Çanakkale, 61 sf. Temmuz 2005
21. Ankara ubesi 11. Genel Kurul Raporu, 36.sf. Aralık
2005
22. Ölümünün 50. yılında Prof.Dr. Hüseyin Namık
Orkun, (Yücel Hacalo lu ) 48 sf. Mayıs 2006
23. Millî E itim Bakanı Tevfik leri, ( skender Okudan)
100 sf. Haziran 2006
24. 23 Nisan Millî Egemenlik ve Ba ımsızlık, 32 sf.
Haziran 2006
25. Türk Oca ının Ta ra Dergileri, (Ahmet Bozdo an),
195 sf., Temmuz 2006
26. Nejdet Sançar, Hayatı ve Eserleri (Necmeddin
Sefercio lu), 58 sf., Kasım 2006
27. mparatorluktan Millî Devlete Geçi 86 sf., ubat
2007
28. Hocalı Soykırımı 64 Sf. Nisan 2007
29. Mar larımız ve Destanla mı Siirlerimiz 46 sf.,
Nisan 2007
30. Ülkücü Kimdir? Ülkücülük Nedir? 48 Sf., Nisan
2007
47