onu dün zirvede olduğu için değil, bugün yeniden

Transkript

onu dün zirvede olduğu için değil, bugün yeniden
ONU DÜN ZİRVEDE OLDUĞU
İÇİN DEĞİL, BUGÜN
YENİDEN ZİRVEYE ÇIKMAYI
HEDEFLEYECEK KADAR
AZİMLİ OLDUĞU İÇİN
SEVİYORUZ.
AR
N
PI
ZI
YA
T
LE
Ö
KB
BE
FO
TO
ĞR
AF
CEKET, PANTOLON,
GÖMLEK VE KRAVAT:
HUGO BOSS
SNEAKER: NIKE
EM
RE
ÜN
AL
Yemyeşil bir ovada görkemli bir dağ gibi yükselir. Zirvesindeki kar kibirden
değil ama oldukça mağrur. Sis perdesinin arkasına saklanır, sessizce
“o anı” bekler. Göremeseniz de zamanı gelince, olması gereken yerde
olacağını bilirsiniz. Dev cüsseden beklenmedik bir şekilde hızlanır. Ne
yapması gerektiğini düşünmez, bilir. Kaleye bakmaz, kaleciyle muhatap
olmaz. Ayağından çıkan topun nereye gideceğinden şüphe duymaz.
Gollerini boş kaleye atar Mario Gomez. Futbolda da, hayatta da boş kaleye
gol atmak kolaydır. Kaleyi boş yakalamaksa maharetin doruk noktasıdır.
1.74 metre boya 80 kilo ağırlığı, gövdesinden kısa bacakları ve o kısacık bacakların
taşıdığı kalın baldırlarıyla genç bir oyuncu
getirdiler Bayern Münih tesislerine. “Başkan
çok ısrar etti, mutlaka denemenizi istiyor”
dediler. Dönemin antrenörü Zlatko Cajkovski, kendisine doğru yaklaşan genç adamı
görür görmez bastı kahkahayı: “Çıldırdınız
mı siz? Bundan futbolcu değil olsa olsa
halterci olur, alın götürün şunu gözümün
önünden.”
Bu alaycı tavır, 20’nci yüzyılın en büyük
golcüsünün kariyerinin başlangıcı oldu.
Kariyeri boyunca 585 maçta 533 gol atan
bu oyuncu, üstünden kırk yıl geçse kırılamayacak rekorlara imza attı. İkinci lig takımı
Bayern Münih’i futbolun devlerinin arasına
taşıdı. Kulübüne üç sezon arka arkaya
Şampiyonlar Ligi Kupası kazandırırken, milli
takımını dünyanın zirvesine çıkardı. Attığı
gollerin nelere kadir olduğunu en iyi anlatan
sözcükler, dönemin bir diğer efsanesi Franz
Beckenbauer’e aittir: “Bayern Münih, bugün
sahip olduğu her şeyi ona borçlu. Onun golleri olmasa hepimiz antrenman sahasında
eski bir tahta sıranın üzerinde kariyerimizi
tamamlardık.”
Bu hikayenin kahramanı Gerd Müller,
bugün hâlâ Almanya’nın yetiştirdiği gelmiş
geçmiş en büyük golcü kabul edilir. Aynı takıma ve ülkeye kazandırdığı kupalarla onun
veliahdı olmaya en çok yaklaşmış isimse bu
sene ülkemizde arzı endam etmekte. Farklı
devrin oyuncuları olduklarını ve fiziksel
açıdan birbirlerinden çok farklı olduklarını
söyleyebilirsiniz. Ceza sahası içi golcüsü
olarak sınıflandırılsalar da oyun stillerinde
öne çıkan detayların benzeşmediğine vurgu
yapabilirsiniz. Ancak şuna itiraz edemeyeceğinizi biliyorum: Mario Gomez, aynı Gerd
Müller gibi, topu iki kale direğinin arasından
geçirmekle ilgili engellenemez bir dürtüye
sahip. Bu, onun en büyük yeteneği ve o, bu
yeteneğinin fazlasıyla farkında.
Aslında insanın kendisine bahşedilen
yeteneğin farkında olması tehlikelidir. Yeteneğini gözünde fazla büyütenler, zaman
içinde küçülerek yok olur gider. Hayat
sadece sahip olduğu yeteneğin bedelini
ödeyebilmek için canla başla çalışanlara
adil davranır. Karşınızda duran adam, tam
da böyle biri. Yeteneğinden çok, yeteneğine
layık olabilmek için yaptıklarıyla takdiri hak
16 (->) ŞUBAT 2016 (->) GQ.COM.TR
ediyor. Ve sahip olduklarını kaybetme korkusuyla yüzleştiği halde pes etmediği için.
Löw ve Trapattoni’ye
minnet borcu
Kariyeri boyunca attığı bunca güzel gol dururken, kaçırdığı en kötü pozisyonla başlıyorum. O pozisyonun kariyerine büyük katkı
sağladığını itiraf ettiğini okumuştum. 2008
Avrupa Şampiyonası, Avusturya maçı. Bir
önceki sene ülkesinde yılın futbolcusu seçilen genç oyuncunun, o dönemde Stuttgart
formasıyla performansı ne kadar iyiyse, milli takım formasıyla da bir o kadar kötü. Öyle
ki, babasından aldığı İspanyol genlerinin
psikolojik açıdan kırılgan olmasına neden
olduğu bile söylenmiş: “Kim ne derse desin,
sırtımdaki formayı hak ettiğimi biliyordum
ve bunu kanıtlamaya kararlıydım. O pozisyon, benim motivasyon kaynağım oldu.
Bir o pozisyon, bir de Joachim Löw. İkisinin
de milli takım kariyerim üzerimde önemli
katkısı var. Löw o dönemde her şeye kulaklarını tıkadı, arkamda durdu. Uluslararası
düzeyde bir oyuncu olacağıma dair inancını
hiç kaybetmedi.”
onu birlikte çalıştığı teknik
adamlardan açılınca, kariyerinde baba figürü olarak
konumlandırdığı bir isim olup
olmadığını soruyorum. Hiç
tereddüt etmeden Stuttgart
yıllarında bir süre birlikte çalıştığı İtalyan
teknik adam Giovanni Trapattoni’nin adını
veriyor: “Göreve başlayınca bir süre beni
uzaktan izledi. Sonra karşısına alıp potansiyelimin sergilediğim performanstan çok
daha fazla olduğunu söyledi ve benimle
yakından ilgilenmeye başladı. Bana özel
zaman ayırması futbolumu bir üst seviyeye
taşımamı sağladı. Ona minnettarım, aramızda hâlâ sağlam bir bağ var.”
Trapattoni’nin gözbebeği, 2009 yılında
altı senelik Stuttgart kariyerini Bundesliga
için rekor bir rakamla taçlandırdı. Futboluna yaşından büyük rakam biçilmiş; Bayern
Münih, 24 yaşındaki oyuncu için 35 milyon
euro’yu gözden çıkarmıştı. Ancak yönetimin
Gomez’le paylaşmadığı küçük bir ayrıntı
vardı: Takımın teknik direktörü Louis van
Gaal’in o mevki için transferini istediği üç
adaydan biri değildi. İlk antrenmanda hisse-
dilen soğuk rüzgarlar hiç dinmedi. Bu durum
performansına da yansımış gibi görünüyordu, takıma beklenen katkıyı sağlayamıyordu. Taraftar hayal kırıklığını saklayacak
değildi, homurtular yükselmeye başlamıştı.
İlk sezonunda hiçbir şey hayal ettiği gibi
gitmiyordu.
“Hayaller gerçekleşmez, gerçekleştirilir”
derler. Gomez’in takımdaki ikinci sezonunda yaptığı tam da buydu. “Küçük takımların büyük golcüsü” etiketi yapıştırmaya
heveslenenleri yerin dibine soktu. Ligde
attığı 28 golle gol kralı olurken, Şampiyonlar Ligi’nde 8, Almanya Kupası’nda 3 defa
fileleri havalandırdı. O sezon, tüm dünyaya
özel bir yeteneği olduğunu resmi olarak
ilan etti. Onu özel yapan şeyin ne olduğunu
kendisinden duymak istiyorum: “Sanırım en
güçlü yanım, sezgilerim. Topun ceza sahası
içinde nereye geleceğini tahmin etmekte
zorlanmıyorum, o nedenle nerede durmam
gerektiğini biliyorum.”
Gol atmanın yaşattığı his
Sahada nerede durması gerektiğini bilen
adamlar, hayatta da nerede duracağını
bilen zeki adamlardır. Bu içgüdüsünü vuruş
kalitesiyle birleştiremeyenlere takımın en
gösterişli mevkiini emanet etmekse büyük
bir kumardır. Bayern Münih kumar oynayacak bir kulüp değildi. Uzun yıllar takip ettiği
bir oyuncuyu transfer etmişti, yanılıyor olamazdı. Gomez’in üçüncü sezonundaki performansı, Gerd Müller’in takdirini kazanacak
seviyedeydi. “Bu delikanlı benim rekorlarımı
kıracak bir oyuncuya benziyor. Bunu Bayern
Münih forması giyen bir oyuncunun yapması
bana mutluluk verir” demişti efsane golcü.
Zor olanı yapan; basit oynayan, o yüzden de gollerini bu kadar “kolay” atan bir
oyuncuya gol atmanın nasıl bir his olduğunu
soruyorum: “Sırtımdaki formanın da, rakibin
de, pozisyonun da önemi yok. Attığım her
golde aynı hissi yaşıyorum; önce bir anlık bir
huzur, ardından mutluluk. Gol atmanın bana
yaşattığı his, hayatımda olan biten her şeyi
unutturabilecek kadar güçlü.”
Mario Gomez’in hikayesi, parladığı bu
iki sezonun ardından, aniden yön değiştiriyor. Sakatlığı nedeniyle 2012 Avrupa
Şampiyonası’na gidemediği gibi, Bayern
Münih’teki dördüncü sezonunun ilk üç ayında da sahada olamıyor. Takımın yeni teknik
CEKET VE PANTOLON:
HUGO BOSS
TİŞÖRT VE SNEAKER: NIKE
“Öncelikle oyunu iyi okumanız lazım, topun
size ulaşmasını sağlamak için nerede durmanız
gerektiğini iyi bileceksiniz. Top size geldiğindeyse
rakip takımın kalecisine iyi pozisyon alabilmesi
için gereken zamanı tanımayacaksınız. Topa
vururken de şunu aklınızdan çıkarmayın; kuvvet
her şey değildir. Hedefi tutturma oranı, topa hızlı
vurmaktan daha kıymetli bir özelliktir.”
CEKET VE PANTOLON: HUGO BOSS
SWEATSHIRT VE SNEAKER: NIKE
DENİM CEKET: HUGO BOSS
TİŞÖRT: NIKE
CEKET VE PANTOLON: HUGO BOSS
SWEATSHIRT: NIKE
direktörü Pep Guardiola, Gomez’in yerini,
kaçırdığı şampiyonanın yıldızı olan Mario
Mandzukic’i transfer ederek dolduruyor.
“Üst düzey kulüplerde sakatlık geçiren
santraforlar için tehdit daha da fazla diyebilir miyiz? Ne de olsa her çocuk golcü olma
hayaliyle geçiyor topun başına…” diye soruyorum. Bunu arkasına sığınılacak bir bahane
gibi kullanmaya yeltenmiyor: “Bence bunun
hangi bölgede oynadığınla bir alakası yok.
Herkes için geçerli olan basit bir denklem
var. Biri senden daha iyi olduğunu kanıtlayana kadar en iyisi sensin.”
Söylemesi kolay, hazmetmesi zor bir
denklem bu. “Bu sadece performansla
alakalı olmayabilir. Futbol evrim geçiren
bir oyun. Eskiden teknik direktörler ne
yapacağından emin oldukları golcüleri
tercih ederdi. Artık rakiplerin ne yapacağını öngöremediği isimleri tercih ediyorlar”
diyorum. Nazikçe pivot santraforların eskisi
kadar revaçta olmadığını ima ettiğimi fark
edince kısa ama derin bir açıklama yapıyor:
“Buna son yıllarda ortaya çıkmış bir akım
gibi bakmak doğru olmaz. Geçmişte de
ufak tefek ama çok iyi golcüler dünya futboluna damgasını vuran işler yaptılar. Mesela
benim idolüm olan Romario. Ama bu nasıl ki
benim profilimdeki golcülerin neler yaptığını
gölgelemedi; bundan sonra da neler yapacağımızın önünde bir engel oluşturmaz.
Çünkü bir futbolcunun kalitesi boyla bosla
ölçülebilecek bir kavram değildir.”
Bana şans verilmesini
talep etmem
Gomez, Bayern Münih’te tamamına yakınını
yedek kulübesinde geçirdiği son sezonunda, nadiren şans bulduğu her dakikayı
değerlendirmiş, takımın en golcü üçüncü
oyuncusu olmuştu. Sezonun sonundaysa
onu lig şampiyonluğu ve Şampiyonlar Ligi
Kupası bekliyordu. “Böyle bir dönemde
yedek oturmanın kolay olduğunu söyleyemem ama oyuna her girdiğimde gol atmak,
huzurlu olmamı sağlıyordu” dediğinde, her
an hazır olmasını neye borçlu olduğunu
soruyorum. “Fiziksel ve zihinsel olarak o
zamana kadar maçlara nasıl hazırlanıyorsam, o dönemde de aynı şekilde hazırlanıyordum. Zaten zihinsel olarak hiçbir
zaman alışagelmişin dışında bir hazırlanma
yöntemim olmadı. Futbol sonuçta bir oyun,
gereğinden fazla ciddiye almanın oyuncuya
yararı değil zararı olur” diyor. Aslında son
cümlesiyle bazı futbolseverlerin “Biraz gamsız mı görünüyor ne?” sorusuna da cevap
vermiş oluyor.
Yıldız oyuncunun Bayern Münih’ten
ayrılmayı hiçbir zaman istemediğini tahmin
etmek zor değil. Taraftarlar da onu çok
seviyor, her ne kadar forma şansı bulamasa
da onu başka bir takım formasıyla görmek
istemiyorlardı. Ama takım arkadaşlarının
“boğa” lakabını taktığı golcüyü, dünyanın
en iyi kulübü bile olsanız yedek kulübesinde
zaptetmeniz mümkün değildi. Gol atamadığı her maç zaman kaybıydı. Üstelik bir
sezonu daha yedek kulübesinde geçirirse
2014 Dünya Kupası kadrosu açıklandığında
hüsran yaşayacağının da farkındaydı.
Guardiola’ya ne hissettiğini ve ne
16 (->) ŞUBAT 2016 (->) GQ.COM.TR
istediğini anlatınca, başarılı teknik adam
ona dostça bir tavsiyede bulundu: “Gelen
transfer tekliflerinden senin için en iyisini
seçelim.” Gomez, Guardiola’nın bu dürüstlüğü takdir ettiğinin altını çiziyor: “Kimseden
bana şans vermesini talep etmem. Elimden
gelenin en iyisini yapabilmek için yeterince
çalışırsam zaten hak ettiğim şansı bulacağıma inanırım. Benden daha iyi bir alternatifi
olduğunu düşünen teknik direktörün kararına da saygı duyarım. Bunu sindirebilecek
kadar tecrübeli bir oyuncuyum.”
lman oyuncunun takımdan
ayrılacağı haberleri basında
yer almaya başlayınca,
ailesinin Real Madrid taraftarı olduğu bilindiği için
La Liga’yı tercih edeceği
söylentileri hararetlendi. İspanyolların, yarı
İspanyol olan ve gerçek anlamda rakip
gördükleri tek ülke Almanya’da yetişen
oyuncuya sevgi ve saygı beslediği biliniyordu. Ancak Gomez, tercihini tek başına
sırtlayabileceği bir takımdan yana kullandı.
Fiorentina kulübünün düzenlediği imza
törenine 20 binden fazla taraftar katıldı. Sezona iyi başladı. Buradan iyi bir geri dönüş
hikayesi çıkacak denmeye başlanmıştı ki,
Cagliari ile oynanan maçta, dizinden çok
ağır bir şekilde sakatlandı. Beş ay sahalardan uzak kalan golcünün sakatlığı, belki de
olması gerekenden biraz erken sahalara
dönmesinin de etkisiyle, Napoli maçında
nüksetti. Sezonu kapatmak zorunda kaldı.
Bu, Almanya’nın Brezilya’da düzenlenen
Dünya Kupası’na onsuz gitmesi anlamına
geliyordu. Ve malum, Almanya turnuvadan
kupayla döndü.
Dünya Kupası’nı kazanana kadar
Messi’nin bile dünyanın en büyük futbolcusu olarak gösterilemeyeceğinin iddia
edildiği bu oyunda, hem Şampiyonlar Ligi
hem de Dünya Kupası sahibi bir oyuncu
olmayı kıl payı kaçırmanın büyük bir travma
olduğu kesin. Yine de Gomez, geçmişte
yaşadığı talihsizlikler üzerine fazla kafa
yormuyor. Çünkü başına hiç gelmemiş
olmasını arzuladığı sakatlıklar için hayıflanmanın, iç huzurundan ve geleceğinden
çalmaktan başka bir işe yaramayacağının
farkında. “İnsan kendine inandığı, içindeki
gücü keşfettiği ve sahip olduğu yeteneğe
güvendiği sürece er ya da geç başarıyı
yakalar. Bunun aksi mümkün değil. Ben
bu oyunu ve gol atmayı çok seviyorum. Ne
kadar çok gol atarsam atayım yetmiyor, hep
daha fazlasını istiyorum. Bir şeyi bu kadar
çok istediğinizde hiçbir şey sizi yıldıramaz”
diye anlatıyor yaşadığı sakatlıklarla nasıl
mücadele ettiğini.
Fiorentina yönetimi, transfer tekliflerini
değerlendirmeye razı oldu. Beşiktaş yönetimi, çok büyük bir transfer başarısına imza
atıyordu. Sohbet sırasında ne kadar kıymet
verdiğini daha iyi anladığım Trapattoni’nin
de dediği gibi, İtalya çok büyük bir golcüyü
kaybederken, Beşiktaş taraftarı meşalelerle
havaalanına akın ediyordu.
Kariyerinde açtığı bu yeni sayfanın
Gomez’e daha ilk günden iyi geldiği ortada.
Bir takımı tarihinin en heyecan verici dönemlerinden birinde yakalamak, hangi düzeyde olursa olsun bir oyuncu için önemlidir.
Arkasında fiziğine bu kadar yakışan gol sevincini sık sık sergilemesini sağlamaya hazır
bir oyuncu grubu var. Bireysel performans
yönetimi ve forma adaleti gibi yönetilmesi
çok zor iki kavramı bu kadar iyi dengede
tutabilen bir teknik direktörle yollarının
kesişmiş olması da en büyük şansı.
Tabii Gomez’in de şampiyonluk kutlamalarını yeni stadı Vodafone Arena’da
yapmayı hedefleyen Beşiktaş’a iyi geldiğini söylemeye gerek yok. Üstelik skora
ve oyuna katkısı bir yana, hayat görüşü ve
tecrübesiyle de “alana” çok şey vereceği
aşikar. Sadece Beşiktaş altyapısının değil,
günün birinde futbolcu olmayı hayal eden
her gencin, onun sporcu disiplinini rol
model alması şart. O gençler adına, golü
koklayan santrafor olmanın sırrını soruyorum: “Öncelikle oyunu iyi okumanız lazım,
topun size ulaşmasını sağlamak için nerede
durmanız gerektiğini iyi bileceksiniz. Top
size geldiğindeyse rakip takımın kalecisine
iyi pozisyon alabilmesi için gereken zamanı
tanımayacaksınız. Topa vururken de şunu
aklınızdan çıkarmayın; kuvvet her şey değildir. Hedefi tutturma oranı, topa hızlı vurmaktan daha kıymetli bir özelliktir.” Gomez
bu sözleriyle kolay gol atmakla, golü kolay
atmak arasındaki farkı da çizmiş oluyor.
Son olarak, ilk profesyonel sözleşmesini imzaladığı yıllardaki halini gözünde
canlandırmasını ve o genç delikanlıyı birkaç
kelimeyle tarif etmesini istiyorum. Gülüyor.
“Atılgan ve aç” diyor. Kendisiyle ilgili çıtayı
nereye koyduğunu daha iyi anlamamızı
sağlamak için de “Ve inanın hâlâ o zamanki
kadar açım” diye ekliyor.
Onun hikayesi, güçlü bir adamın nasıl
tökezlediğinin değil, tökezledikten sonra
nasıl yeniden ayağa kalkacağının hikayesi.
Ama bu sefer yolun sonuna odaklanmak yerine, yolculuğun tadını çıkarmaya da kararlı.
Atılgan ve aç bir adam
Aslında Fiorentina kulübü de oyuncusunun
yılmayacağının farkındaydı, o yüzden de
Gomez’den vazgeçmek istemiyordu. Ancak
ünlü futbolcu, İtalya’da yaşadığı uzun sakatlık döneminin üzerinde yarattığı yükten
tamamıyla sıyrılabilmek için, yeni bir sayfa
açması gerektiğine inanıyordu. Maddi açıdan da kulübe ciddi bir yük getiren oyuncuyu kalmaya ikna edemeyeceğini fark eden
STİLİST: TUĞBA ANSEN
PRODÜKTÖR: AHMED ÇAYLI
SAÇ-MAKYAJ: ONUR MARANGOZ
(TONI&GUY ÜRÜNLERİYLE)
FOTOĞRAF ASİSTANLARI: SABER AZAMİ,
TURAN ERTEKİN, ENGİN ALBAYRAK
MODA ASİSTANI: GİZEM GÖKTEPE
POST PRODÜKSİYON: SEZER ARICI