Yazının tümü

Transkript

Yazının tümü
Doğu Kürdistan’da 1967-68 Hareketi, Suleyman Muini ve arkadaşları
Rojgar Merdoxi
Kuzey Kürdistan'da uzun yıllardan beri Saidler meselesi(Dr.Şivan ve Said Elçi) çeşitli
aralıklarla gündeme geliyor. Kuzey Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinin bağrında açılan
bu yaranın üzerinde yaklaşık olarak 40 yıl geçmesine rağmen hala sıcağı sıcağına
tartışılıyor.
Çünkü, iki Said'ın canına mal olan ve Kuzey Kürdistan hareketine büyük zararlar veren
olay hakkında hala açığa çıkarılmayan bir dizi olay var.
Saidler olayının yaşandığı dönemin Kürd aktörleri, kişisel ve ulusal kaygılarla olay
hakkında gereken bilgileri vermiyorlar.
Saidler olayı ile doğrudan ilişkili olan IKDP resmi olarn işin sorumluğunu TKDP'sine
yüklüyor. O dönem Said Elçi ve Said Kızıltoprak ile birlikte hareket eden kadroların ezici
çoğunluğu ya konuşmuyor veya ezop diliyle bilenen çelişkili bilgileri tekrar etmekten
bıkmıyorlar.
Bazılarıda var olan bilgileri kendileriyle beraber mezara götürdü.
Saidlerle iligili araştırma yapan ve bir şeyler karalayan bir çok Kürd „Mit ayağı“ üzerine
yoruyor. Fakat, şimdiye kadar herkesin üzerine birleştiği verilerde ortaya yok.
Eğer biz Faik Bucak'ın öldürülmesinide Saidler olayı ile birlieştirirsek çok kısa bir süre
içinde Kürd ve Kürdistan davasına angaje olan 3 Kürd lideri imha ediliyor.
Faik Bucak „kan davasından“ dolayı, Said Elçi Dr. Şivan tarafından ve Dr. Şivan ve
arkadaşları Çeko ve Brusk'de Said Elçi'yi öldürdüklerinden dolayı imha ediliyorlar.
Sorunun bu kadar kolay olmadığı bilindiğinden dolayı hala sorun gündemini koruyor ve
tartışılıyor.
O dönemi yakından yaşıyan Kuzey ve Güney Kürdleri Saidler Olayına ilişkin gereken bilgi
ve belgeleri Kürd kamuouyu ile paylaşmayında tam bir kısır döngü ortamı oluştu.
O dönem Saidlerin çevreinde yer alan bir dizi kadro hakkında ciddi iddialar var.
Ama, bu kadrolar hala Kuzey Kürdistan'da ya aktif siyaset yada bazı çevrelere „akıl
hocalığı“ yapıyorlar.
Her halde bu gidişle Saidler olayı hakkında net bir bilgiye sahip olabilmemiz için Türk
Mit'inin arşivini açmasını beklememiz gerekecek.
Eğer Saidleri döneminde aktif rol alan kadrolar bu sorumluluklarını yerine getirmeseler,
başkaları belki yarın bu bilgileri/belgeleri Kürd hareketine karşı kullanır.
O zamanda farklı boyutlarda yine Kürdler zarar göreceklerdir. Gelecek Kürd kuşaklarıda
bırakılan kötü mirasla hesaplaşmak zorunda kalacaklar.
Son dönemlerde Güney Kürdistan'da yaşanan bir olayı örnek vermek istiyorum.
Doğu Kürdlerinden İrfan Qaniferd diye biri Mam Celal'ın „yaşamı ve anıları“ diye bir kitap
hazırladı ve Farsça yayınladı. Qaniferd bu kitap için dünyanın dört bir tarafından Mam
Celal ile ilişkisi olan yüzlerce insanla görüştü. Keza Mam Celal ile „yüzlerce saat boyunca“
(kend söylemi) görülüyor.
Bazı iddialara göre Mam Celal bu çalışma için Qaniferd'e 500.000 dolar vermiş!!!!
Qaniferd kitabında ve daha sonra verdiği röportajlarda „Eylül Devrimi“, Molla Mustafa
Barzani hakkında bir dizi suçlama ve hatta hakaretlerde bulunuyor. Qaniferd Savak'ın bir
dizi eski yöneticileriyle Eylül Devrimi ve Molla Mustafa Barzani hakkında röportajlar
yapıyor, yayınlıyor ve kitabında kaynak olarak kullanıyor.
Bir röportajı da Güney Kürdistan'da „Lvin Dergisi“inde yayınlanınca kiyamet koptu.
Kürdistan Din Alimleri açıklama yapıyor. Camilerde cuma hutbesinde bu mesele gündeme
geliyor.
Mam Celal bir basın toplantısı yaparak „eğer onun böyle bir adam olduğunu
bilseydim kendisiyle konuşmazdım“ diyor.
Güney Kürdistan'da bazı gazeteciler Atatürk örneğini vererek „Molla Mustafa Barzani'yi ve
Kürd kutsal değerlerini koruma yasasını“ önermeye başladılar. Aslında bu çevrelerin,
yarım yüzyıl boyunca Kürd hareketine damgasını vuran Molla Mustafa Barzani'yi, kanlı bir
diktatör olan Atatürk gibi korumaya muhtac gösteren girişimleri bir hakarettir.
Bazı Kürd çevreleri daha şimdiden Qaniferd'in İran ajanı olduğunu yazmaya başladılar.
Qaniferd'in kitabı yakında bir dizi yabancı dile de çevrilir.
Farklı kanallarla olsa diğer parçalardaki Kürdlere de ulaşır.
Belki de Türkler, bu kitabı herkesten önce çevirirler.
Başka kitaplarda gelebilir.
Çünkü Qaniferd „Eylül Devrimi ve Savak“ diye bir çalışmada yapıyormuş..
Bugüne kadar Kürd ulusal hareketi hakkında araştırma yapan Kürd kadroları şu veya bu
parti, grup ve çevrenin kaygısı ile ürünler verdiler. Bu çalışmalar gereken rolü oynadı.
Bunları „resmi tarih“ haline getirmeye gerek yok.
Bunun için akademik kaygısı olan tarihçilere büyük ihtiyaç var.
Fransız Devrimi Bastilles Meydan'ındaki hapishanenin basılması ile başladı. Yüzyıllar
boyunca „zorbalığın kalesi“ ve „siyasi tutsakların mezarlığı“ vs.. propaganda edildi.
Herkesin kafasında sanki hapishane basıldığı zaman yüzlerce siyasi tutsak kurtarılmış gibi
bir imaj oluştu. Geçen yüzyılın sonlarında ortaya çıktık ki o dönem cezaevinde 7 hükümlü
varmış ve bunların bir çoğu adli suçlardan dolayı orada bulunuyormuş.
Bunu ortaya çıkaranlar Fransız tarihçileriydi.
Ne Fransa'ya bir şey oldu ve nede Fransız devriminin oynadığı tarihsel rol yok oldu.
Yeniden konumuza dönersek „İki Said Olayı“ diye tartıştığımız sorunun bir benzerine de
Doğu Kürdleri tartışıyor. Kuzey Kürdistan'da „İki Said Olayı“na kafa yoran tüm
araştırmacılar yazılarının bir yerinde „Süleyman Muini“ arkadaşlarından da söz ederler.
Fakat bugüne kadar Doğu Kürdistan'daki bu kadrolar hakkında doğru dürüst bir şey
Kuzey Kürdistan'da çıkmadı.
Kuzey Kürdistan'da Saidlerin tasfiyesi nasıl Kuzey Kürdistan hareketine büyük zararlar
veriyse Doğu Kürdistan'da da İKDP'sinin önderlerinin tasfiyesi çok daha kanlı ve büyük
tahribatlara yol açtı.
Bunun için o süreci biraz daha iyi anlamak için bu yazıda Doğu Kürdlerinin „1967 ve 1968
Hareketi“ dedikleri olaya değineceğim.
Doğu Kürdleri o sürece ilişkin bir hayli yazmışlar. Yani anlayacağınız gibi Kuzey Kürdleri
gibi değiller.
Yazımın bundan sonrası bölümünde Suleyman Muini ve 1967-68 Hareketi hakkında özet
bilgiler aktaracağım.
Doğu Kürdlerinin Irak'a ve Güney Kürdistan'a yönelik serüvenlerine girmeden önce bazı
hususlara vurgu yapmak gerekiyor.
14 Temmuz 1958 yılında Irak'ta kralığın yıkılmasından sonra bölgede ve Kürdler için yeni
bir dönem başladı. Aslen “ Feyli Kürdlerden” olan Abdulkerim Kasım darbe yoluyla kralığa
son vermesi ve bir dizi demokratik açılımları yapmasından dolayı tarihçiler „demokratik
ve ilerici bir devrim“ yada „14 Temmuz Devrimi“ diye adlandırıyorlar. Son yıllarda bu
değerlendirmeye karşı itirazlar olmasına rağmen Kürd tarihçilerinin esası bu kanıdadırlar.
Abdulkerim Kasım, hazırladığı geçici anayasaya da Kürdleri resmen tanıması „ Araplar ve
Kürdler bu vatanda ortaklar“ gibi ibareleri Anayasa'ya yerleştirmesi, Kürd dilininin yolunu
açması ve var olan demokratik ve ilerici partileri legalleştirmesi Türkiye, İran vb
Kürdistanı işgal eden güçler tarafından tepki karşılandı.. Bu gelişmeler Kürdler tarafından
büyük bir sevinçle karşılandı. Molla Mustafa Barzani'nin Kürdistan Demokratik
Cumhuriyeti'nin(1946) yıkılmasından sonra sığındığı Sovyetler Birliğinden ulusal bir
kahraman olarak Irak'a dönmesi Kürdlerin ulusal bilinçlerini büyük oranda kamçıladı ve
büyük umutlar yarattı..
Nede olsa ilk defa Kürdistan'ı işgal eden ülkelerden birinde anayasal düzeyde „Kürdlerin
varlığı kabul ediliyor“ ve Kürdler „ortak“ olarak görülüyor.
Birde Molla Mustafa'nın Sovyetlerden Bağdat'a dönüşü ve onbinlerce İnsan tarafından
sevgi gösterileriyle karşılanması Kürdlerin tarihinde görülmemiş bir sahneydi.
Doğu Kürdistanlılar Irak ve Güney Kürdistan'da yaşanan bu gelişmeleri en yakından takip
Kürd çevresiydi..
Kürdistan Demokratik Cumhuriyeti'nin(1946) yıkılışı , Kürdistan Demokrat Partisi'nin
tasfiyesi ve Peşewa Qazi Muhamed ve arkadaşlarının idam edilmesinden sonra belli bir
dönem Doğu Kürdistan'da bir sessizlik yaşandı. 1950'lerde Doğu Kürdistan'da Peşewa ve
Cumhuriyetin mirası üzerine yeni bir devrimci dalga ortaya çıkmaya başladı. İran Şah'ının
Dr. Musadık tarafından yıkılması da bu gelişmelere yardımcı olmuştu. Fakat, 1953'te CİA
tarafından Dr. Musadık iktidarı yıkılıp Şah'ın yeniden iktidara gelmesiyle birlikte tam terör
rejimi kuruldu. 1950 yılının başlarında Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti döneminde
genç olan Qani Buluryan, Ahmed Tevfik, Abdulrahman Qasimlo, Suleyman Muini, Kerim
Hişami, Emir Qazi, Mela Aware, İsmail şerifzade, Abdullah Zeki, Mela Seyid Reşid Huseyni
ve ismini burada saymadığım bir çok kadro hareket geçerek örgütlenmeye giriştiler. Her
ne kadar bu kadrolar arasında siyasal, örgütsel ve ideolojik çelişkiler olsada hareket
gelişiyordu.
1953 yılında Kürdistan Demokrat Partisi'nin üye ve taraftarlarına karşı büyük
tutuklamalar başladı, yüzlerce insan gözaltına alındı ve tutuklandı.
Şunun altını çizmek gerekiyor. Kürdistan Demokrat Partisi o dönem İran Komunist Partisi
Tudeh'in Kürdistan seksiyonu yada komitesi konumundadır. Ve aralarında örgütsel birlik
vardır.(detaylı bilgi için Dr. Qasimlo'nun „Çil Sal Xebat“ adlı çalışmasına bakınız)
Bu çevre, o dönemler „Kürdistan“ gazetesini de devreye sokuyor. Tudeh'ın Kürdistan
bölgesi örgütü konumunda olan oluşum 1955 yılında Mahabad yakınında Birinci
Konferansını yapıyor. Abdullah Hasanzade'ye göre Kürdistan Demokrat Partisi'nin bu
konferansı aynı zaman da „Tudeh Partisine karşı örgütsel bağımsızlık konferansıydı“
diyor. Her ne kadar Hasanzade böyle bir değerlendirme yapıyorsada Partinin sorunları ve
Tudeh ile olan lişkiler daha sonra en üst boyutlarda göndeme gelecek... Sonradan bu
mesele üzerine duracağımdan dolayı şimdilik geçiyorum.
Yine Hasanzade çeşitli kaynaklara dayanarak aşağıdaki şahısların konferasta yönetime
seçildiğini yazıyor:
1)Aziz Yusufi, Qani Buluryan, Rehmetullah Şeriheti, Abdullah İshaq(Ahmet Tevfik) ve Dr.
Qasimlo... Dr. Mewlewi'de muşavir olarak seçiliyor. (Abdullah Hasanzade, Niv Sede
Tekoşan)
1959-60 yıllarına geldiğimiz zaman Şah'ın polisi, askeri güçleri ve Savak Kürdistan
Demokrat Partisi'ne büyük bir darbe vuruyor, yüzlerce üye ve yöneticisini yakalıyor.
Bunlardan örgütün merkezinde yer alan Qani Buluryan, Aziz Yusufi ve Şeriheti idam ,
bazıları ömür boyu ve diğerleri çeşitli hapis cezalarına çarptırılıyorlar.
Şah'ın İran Kürdlerine yönelik terörü ve tutuklamalarına yapıldığı ortamda başında
Abdulkerim Kasım'ın bulunduğu Irak rejimi ve basını Doğu Kürdlerinden „ Zorla İran'a
bağlanan Kürdistan'dan“ söz etmesi Doğu Kürdlerinin saflarında yankı buluyordu..
İran rejiminin teröründen kurtulan Kürdistan Demokrat Partisi önderleri, kadroları ve
taraftarları Irak'a ve Güney Kürdistan'a sığınıyorlardı.
1959 yılının sonu ve 1960 yılının başlarında Kürdistan Demokrat Partisi'nin bir dizi
yöneticisi ve kadrosu Irak ve Güney Kürdistan'a toplanmış bulunuyordu.
Bu kadrolardan , Ahmed Tevfik, Dr. Qasimlo, Qadir Şerif, Suleyman Muini, Kerim Hisami,
Yusuf Rezwani, Qasimi Sultani Haşimi Huseyinzade, Mella Baqi, Azizi Felahi, Ewlahi
İzzetpur ve Said Kawe en tanınanlardandı. Bunlardan bazıları Bağdat'ta ve diğerleride
Suleymaniye bölgesinde kalıyorlardı.
Dr. Yasin Serdeşti 1967-68 yılları arasında Kürdistan Demokrat Partisi'nin önderliğinde
gelişen hareket ile ilgili çalışmasında „O dönem 200'e yakın Doğu Kürdü Suleymaniye'nin
Serçinar mahalesinde çok kötü şartlarda 'komün' dedikleri ortak bir çatı altında
yaşıyorlardı“ diye yazıyor.
Irak'ta ve Güney Kürdistan'da bulunan Kürdistan Demokratik Partisi yöneticileri arasında
ideolojik, örgütsel ve siyasal çelişkiler daha da yoğunlaşarak devam ediyordu.
Yukarıda da vurguladığım gibi 1.Konferansta bu sorunlar çözülmemişti.
Bu ideolojik ve örgütsel kutuplaşmalarının başını çekenlerden biri Dr. Qasimlo diğeri ise
Ahmed Tevfikti. Ahmed Tevfik'in rakipleri onu „ aşırı milliyetçi, anti komunist ve
iktidarı monopoluna almakla“ suçluyor. Ahmed Tevfik ve çevreside Dr.
Qasımlo'yu „ Tudeh'in adamı, Kürdistan Demokratik Partisi'ni sonsuza kadar
Tudeh'in bir teşkilatı olarak korumaya ve Kürd milletinin amaçlarına aykırı
olmakla“ suçluyorlardı. Ayrıca Ahmed Tevfik „Sovyetlerin davulunu çalıp,
Amerika'ya karşı olan yaklaşımları“ reddediyordu.(Dr.Serdeşti, age, sayfa 7; Celil
Gadani, ba nebite droyi paş mirdu bêşuwên, r 125)
Zaten Ahmed Tevfik daha o süreçte „Arap Burjuva sınıfı Kürdlerin Haklarını tanıma yoluna
girmiştir“ diye bir yazıyor. Sovyetler Birliğine, Tudeh'a Irak komunist Partisine verip
veriştiriyor ve Kürd siyaset adamlarının „Kürd milletinin kurtuluşu için Amerika'ya
dayanması gerektiğini“ savunuyordu.(Dr. Zerdeşti, age, sayfa 7)
O dönemler o bölgede Sovyetlere karşı tavır almak ve Amerika'yi açık açık savunmak
„suç“ olarak görüyordu. Çünkü o dönem İran, Irak ve Kürdistan devrimcileri için „antiemperyalist ve anti Amerikancı olmak“ ilerici ve devrimci olmanın kriterlerinden en
önemlisiydi.
Hejar Mukriyani Ahmed Tevfik'i değerlendirirken eskide , marxist, İrancı, Irakçı ve
Türkçüydü... ….Mela Mustafa Barzani'nin dönüşü ve Irak Kürdistan'ına geldikten
sonra felsefesini değiştirdi. Hakiki bir Kürd oldu. Onun için Kürdistan ve Kürdleri
işgal edenler domuzlardan ve emperyalistlerden daha pisler“ diyor.( Dr.Serdeşti,
age, sayfa 7)
Kuzey Kürdistan'da uzun yıllardan beri Saidler meselesi(Dr.Şivan ve Said Elçi) çeşitli
aralıklarla gündeme geliyor. Kuzey Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinin bağrında açılan
bu yaranın üzerinde yaklaşık olarak 40 yıl geçmesine rağmen hala sıcağı sıcağına
tartışılıyor.
Çünkü, iki Said'ın canına mal olan ve Kuzey Kürdistan hareketine büyük zararlar veren
olay hakkında hala açığa çıkarılmayan bir dizi olay var.
Saidler olayının yaşandığı dönemin Kürd aktörleri, kişisel ve ulusal kaygılarla olay
hakkında gereken bilgileri vermiyorlar.
Saidler olayı ile doğrudan ilişkili olan IKDP resmi olarn işin sorumluğunu TKDP'sine
yüklüyor. O dönem Said Elçi ve Said Kızıltoprak ile birlikte hareket eden kadroların ezici
çoğunluğu ya konuşmuyor veya ezop diliyle bilenen çelişkili bilgileri tekrar etmekten
bıkmıyorlar.
Bazılarıda var olan bilgileri kendileriyle beraber mezara götürdü.
Saidlerle iligili araştırma yapan ve bir şeyler karalayan bir çok Kürd „Mit ayağı“ üzerine
yoruyor. Fakat, şimdiye kadar herkesin üzerine birleştiği verilerde ortaya yok.
Eğer biz Faik Bucak'ın öldürülmesinide Saidler olayı ile birlieştirirsek çok kısa bir süre
içinde Kürd ve Kürdistan davasına angaje olan 3 Kürd lideri imha ediliyor.
Faik Bucak „kan davasından“ dolayı, Said Elçi Dr. Şivan tarafından ve Dr. Şivan ve
arkadaşları Çeko ve Brusk'de Said Elçi'yi öldürdüklerinden dolayı imha ediliyorlar.
Sorunun bu kadar kolay olmadığı bilindiğinden dolayı hala sorun gündemini koruyor ve
tartışılıyor.
O dönemi yakından yaşıyan Kuzey ve Güney Kürdleri Saidler Olayına ilişkin gereken bilgi
ve belgeleri Kürd kamuouyu ile paylaşmayında tam bir kısır döngü ortamı oluştu.
O dönem Saidlerin çevreinde yer alan bir dizi kadro hakkında ciddi iddialar var.
Ama, bu kadrolar hala Kuzey Kürdistan'da ya aktif siyaset yada bazı çevrelere „akıl
hocalığı“ yapıyorlar.
Her halde bu gidişle Saidler olayı hakkında net bir bilgiye sahip olabilmemiz için Türk
Mit'inin arşivini açmasını beklememiz gerekecek.
Eğer Saidleri döneminde aktif rol alan kadrolar bu sorumluluklarını yerine getirmeseler,
başkaları belki yarın bu bilgileri/belgeleri Kürd hareketine karşı kullanır.
O zamanda farklı boyutlarda yine Kürdler zarar göreceklerdir. Gelecek Kürd kuşaklarıda
bırakılan kötü mirasla hesaplaşmak zorunda kalacaklar.
Son dönemlerde Güney Kürdistan'da
yaşanan bir olayı örnek vermek istiyorum.
Doğu Kürdlerinden İrfan Qaniferd diye biri
Mam Celal'ın „yaşamı ve anıları“ diye bir
kitap hazırladı ve Farsça yayınladı. Qaniferd
bu kitap için dünyanın dört bir tarafından
Mam Celal ile ilişkisi olan yüzlerce insanla
görüştü. Keza Mam Celal ile „yüzlerce saat
boyunca“ (kend söylemi) görülüyor.
Bazı iddialara göre Mam Celal bu çalışma
için Qaniferd'e 500.000 dolar vermiş!!!!
Qaniferd kitabında ve daha sonra verdiği
röportajlarda „Eylül Devrimi“, Molla Mustafa
Barzani hakkında bir dizi suçlama ve hatta
hakaretlerde bulunuyor. Qaniferd Savak'ın
bir dizi eski yöneticileriyle Eylül Devrimi ve
Molla Mustafa Barzani hakkında röportajlar
yapıyor, yayınlıyor ve kitabında kaynak
olarak kullanıyor.
Mela Aware
Kürdistan Demokrat Partisi içinde „Sağ“ ve „Sol“ kesimleri arasındaki çatışma
meselesinde Hasanzade şöyle yazıyor: „Qasimlo bir tarafın, Ahmed Tevfik ise diğer
tarafın başını çekiyordu. Qasimlo solculuğu, ilericiliği ve demokratlığı temsil
ediyordu. Ahmed Tevfik ise dar milliyetçiliğinin sembolu durumundaydı. Bu iki
düşünce ve tavır beraberinden iki siyaset meydana getirmişti“( Hasanzade, age
sayfa 187)
Abdullah Hasanzade Qasimlo'nun Ahmed Tevfik'e karşı Kürdistan Demokrat Partisinin
„bağımsızlığını ve bağımsız karar sahip olması gerektiğini“ savunduğunu, fakat Ahmed
Tevfik'in „Kurdistan Demokrat Partisi'nı rahmetli Molla Mustafa Barzani
önderliğindeki Irak Kürdistan Demokrat Partisi'nin bir şubesi haline getirdiğini“
söylüyor.
Güney Kürdistan'da ve Irak'ta Kürdistan Demokrat Partisi yöneticileri ve kadroları
arasındaki çelişkiler Dr. Qasimlo'nun tasfiyesi , Ahmed Tevfik ve arkadaşlarının partiye
hakim olmalarıyla sonuçlanıyor. Dr. Qasimlo partiden „tecrit“ ediyor.
Kısa bir süre sonrada o dönemin Irak hükümeti tarafından sınır dışı ediliyor. Yıllarca İran
Kürdistan Demokrat Partisi'ne sekreterlik yapmış Hasanzade Qasımlo'nun sınırdışı etme
meselesinde „Kak Ahmed ve arkadaşları burada sözünü etmeyeceğim bir yol ile Dr.
Qasimlo'yu Irak'tan uzaklaştırdılar. Dr. Qasımlo 11.Mart 1970 Otonomi Antlaşmasına
kadar geri dönmedi“ diyor. Bilindiği Dr. Qasımlo Irak'tan ayrıldıktan sonra Çekoslovakya
vb doğu ülkerinde kalıyor.(Dr. Qasımlo'ya ilişkin Aso Zagrosi arkadaşın yazdığı makale ve
çevirilere bakınız. Newroz.Com'un arşivinde var)
Dr. Serdeşti ise „ Abdulrahman Qasimlo ve Kerim Hisami Ahmed Tevfik'in
tehditleri ve Irak emniyet güçlerinin baskısı karşısında mecbur kalarak Irak'ı
terkedip Doğu Avrupa'ya gittiler“ diyor(Dr. Serdeşti, age, 8)
Var olan sorunlar Dr. Qasimlo ve Kerim Hisami'nin gitmeleriyle sonuçlanmadı. Başka bazı
kadrolarda İran Komunist Partisi Tudeh aracılığı Avrupa'da aldıkları ilticalardan sonra,
sürgün yaşamına dayanmayarak İran'a geri döndüler.. Celil Gadani o dönem Avrupa'dan
gelip İran'a teslim olan ve hapse atılan Yusuf Enweri, Qasim Sultani, Aziz Felahi ve
Muhamed Emini Rabiti durumunu „ onlar İran Şah'ının karanlık zindanlarını Ahmed
Tevfik'in tehditlerine tercih ettiler“ diyor.
O dönem Kürdistan Demokrat Partisi saflarında çeşitli öldürme olaylarıda meydana
geliyor. Örneğin „ 1960 yılında Kürdistan Demokrat Partisi'nin en iyi kadrolarından biri
olan Eshed Xudayari Ahmed Tevfik'in emirlerine aykırı olarak İran'a geri dönmek isterken
Qeladiza ve Sune arasında öldürülüyor“(Serdeşti, age, sayfa 9, Hasanzade, age, sayfa
188)
Hatta bazı kaynaklar Qasimlo'ya karşı bir suikast hazırlığından ve boşa çıkarılmasından da
sözediyorlar.(Kerim Hisami)
Ayni süreçte Irak rejimi ile Molla Mustafa Barzani önderliğindeki Güney Kürdistan hareketi
arasındaki ilişkilerde hızla bozuluyordu. Irak rejimi verdiği sözleri tutmuyor ve ilişkiler
gerginleşiyordu. Irak Kürdistan Demokrat Partisinin saflarındada bir dizi konuda farklı
yaklaşımlar vardı. 1958 yılında Abdulkerim Kasım ile girilen „sıkı ilişkiler“ konusunda
Molla Mustafa Barzani ile Politbüro üyeleri arasında farklı eğilimler vardı. Daha sonra
savaşa doğru gidilirken yine farklı eğilimler oldu. Bu çelişkiler daha sonra Güney Kürdlerin
„Celali-Melayi“ çatışması dedikleri sürece götürecektir. Konumuz olmadığından
geçiyorum..
Irak devletinin Kürdlere karşı operasyonları ve askeri saldırılarına karşı, Güney Kürdleri
1975 yılında yenilgi ile sonuçlanacak olan 11 Eylül 1961 Devrimi'ni başlattılar.
11 Eylül 1961 Devrimi, o güne kadar çağdaş Kürdistan tarihinde yapılan silah direnişlerin
en uzun olanıydı.
11 Eylül Devrimi başladığı zaman Türkiye, İran ve Suriye gibi somurgeci devletler
hareketi dört bir yandan ambargo altına alıp boğmak istediler.
Fakat süreç onların umut ve hayal ettikleri gibi gelişmedi.
Kürdistan'ının tüm parçalarında yurtsever güçler, çevreler ve şahıslar hareketi
desteklemek için seferber oldular.
Kürdistan'ın diğer parçalarıyla kiyaslandığı zaman , Doğu Kürdleri o dönem daha örgütlü
ve daha geniş boyutta ulusal bilince sahip bulunuyorlardı..
Bu durum ister istemez onların Güney Kürdistan Devrimi'ne verecekleri destek ve
gösterecekleri dayanışmayıda farklı kılıyordu.
Kürdistan Demokrat Partisi(bu yazı bayunca hep İran KDP'si için KDP dedim. Çünkü, o
dönem partinin ismi önünde yada arkasında İran yoktu. Daha sonra İran ekleniyor. Bu
yazı serisinin sonraki bölümlerinde bu konuyada döneceğim.) fiili yardım ve dayanışma
hususunda diğer parçalara göre motor rolünü oynadı diyebilirim.
Ahmed Tevfik'in önderliğndeki Kürdistan Demokrat Partisi, bir yandan Eylül Devrimi'nin
Doğru Kürdlerinin saflarında neden coşkuyu mobilize ediyor ve diğer yandan İran Şah'ının
içerde Kürdlere karşı giriştiği tutuklamalardan kaçan kadrolarla saflarını güçlendiriyordu.
Baasçıların iktidara gelmesiyle beraber savaş daha da tırmanmaya başladı.
Ahmed Tevfik, 1963 yılında Güney Kürdistan'ın Koyi şehrinde Said Kawe,
Suleyman Muini(Faiq Emin), Salehe Muhtedi(Mustafa) ve Muhamed
İlxanizade'ninde içinde bulunduğu bazı kadrolarla bir toplantı yaptı.
Bu toplantıda partinin programı veya tüzüğü üzerine konuşulmadı.
Bu toplantıda „Komiteya Rêveberîya Hizba Demokrat a Kurdistan“ı oluşturdular.
Bu toplantıda partinin en acil ve başlıca görevi olarak „Güney Kürdistan Devrimi'ne
Doğu Kürdleri arasında yardım toplamak ve devrime ulaştırmak“ olarak tespit
edildi.
Toplanıya katılan kadrolar arasında yardım için görev bölüşümü de yapıldı.
1)Suleyman Muini, Bane, Gewrik, Mengur ve Mahabad bölgeleriyle ilgilenecek,
2)S. Muhtedi, Bokan, Saqiz, Hewşar mıntıkalarından sorumlu olacak,
3) Said Kawe, Lacan, Sundis ve Şino bölgelerinden sorumlu olacak,
4) Muhamed İlxanizade(Kawe) askeri yapıdan sorumlu olacak.
5)Ahmed Tevfik ise Güney Kürdistan Devrimi ile Kürdistan Demokrat Partisi arasındaki
ilişki noktası olarak tespit edildi.(Said Kawe'den akt Serdeşti, age sayfa 10)
Kürdistan Demokrat Partisi sınır boylarında yardımların Doğu'dan ulaşabileceği üsler
oluşturdu. Bunlardan Suni, Zinweyi Şêx, Sergeseri, Ranya ve Pişder mıntıkasında
kurulanlar en bilinenleriydi.
Aynı dönemde Ahmed Tevfik Kürdistan Demokrat Partisi'nin merkezi yayın organı olan
„Kurdistan“ gazetesinin yerine „Dîsan Barzanî“ adlı bir yayını devreye soktu.
Şunun altını çizmek gerekiyor. Güney Kürdistan Devrimi'nin kuşatma altında olduğu o
dönemlerde Kürdistan Demokrat Partisi ve Doğu Kürdleri tüm güçlerini seferber ederek
devrime yardımcı oldular. Peşmergelerin tüm ihtiyaçlarını gözeten yiyecek, giyecek, para
ve diğer lojistik destekler sistemli ve sürekli bir şekilde Güney'e akıyordu. Birde İran
Şahının Doğu Kürdistan'da Kürd toprak sahiplerinin mülklerine el koyma girişimi, yapılan
yardımların kaynaklarını dahada çeşitlendiriyordu.
Doğu Kürdleri aynı zamanda Güney Kürdistan Devrimi ile çeşitli Avrupa devletleri
arasında mektuplaşmalar ve diplomatik ilişkiler konusunda da yardımcı oldular.
Molla Mustafa Barzani'nin ABD ve İngiliz devletlerine yazdığı mektupları Ahmed Tevfik
kendi e Tahran'a götürüyor ve orada öğrenci olan Saleh Muhtedi'nin tanıdığı bir Kürd
akademisyen aracılığı ile sözkonusu olan devletlere ulaştırılıyor. Yine başka devletlere
gönderilen mektupları Ahmed Tevfik kendisi hal ediyor.(Daha geniş bilgi için S.
Muhtedi'nin, Dimane.Com'a verdiği söyleşiye bakınız)
Güney Kürdistan devrimini yerinde görmek ve haber konusu yapmak için
„New York Times“ gazetesinin gazetecilerinden Dana Adams Smith bölgeye geldi.
O dönem gördüklerini ve yaşadıklarını kitaplaştırdı ve yılın gazetecilik ödülünüde almıştı.
Bu gazeteciyi gidip Lübnan'dan illegal bir şekilde Güney Kürdistan ulaştıran Kürdistan
Demokrat Partisi'nin sekreteri Ahmed Tevfiktir.
Bu süreçte KDP(İran) içinde Ahmed Tevfik'in siyasetinden memnun olmayan kadrolar
kendi aralarında gizli guruplaşmalara gidiyor. Örneğin Komiteya Rêveberîya Hizba
Demokrat a Kurdistan“ ın iki üyesi Mustafa(Salehe Mehtedi) ve Kawe(Muhamed
İlxanizade) partiden ayrılıyorlar ve daha sonra „Kürdistan Demokrat Partisi(Irak)
Politbüosunun da yardımıyla 'Komela Rizgariya Kurdistan'ı kuruyorlar.“(Dr. Serdeşti, age,
11)
Salehe Muhtedi Dimane'ye verdiği söyleşide „ Mela Rahman Aware(Mela Aware olarak
bildiğimiz Mela Ahmed Aware değil), Muhamed İlxanizade, Şeyh Cemil Merdox ve Ömer
Nigili gibi şahsiyetler“de bu partide yer alıyorlar. Yine Muhtedi'nin anlatımlarına göre
kurdukları parti: „ Kürdistan bir ülkedir. Kürdler tek millettir. Otonomi Kürdlerin sorununu
çözemez. Biz Kürdler kendi milli devletimizi kurmak için birleşmek zorundayız. Biz,
kendimize eski mırası temel alıyorduk. Hiwa partisini, Xoybun partisini ve Komelay
Jiyanewe Kurd'un tecrübelerini kendimize miras olarak alıyorduk“ diyor.
Muhtedi'nin anlatımlarına göre kurdukları parti hem Molla Mustafa Barzani'nin başını
çektiği ulusal hareketten ve hemde İran'dan kendisini gizlemek zorundaydı. Kürdistan'ın
diğer parçalarındada ilişki yakalamıyorlar. Yine Muhtedi'nin verdiği bilgilere göre Güney
Kürdistan Devrimi ile İran ilişkileri çok gelişmişti. Belli bir dönem sonra İran'a dönme
kararı alıyorlar. Fakat, dönmeden önce kurdukları partiyi tasfiye etmeye gönülleri
varmıyor. Parti kurucuları faaliyetlerini noktalıyorlar ve birbirleriyle olan örgütsel
ilişkilerini donduruyorlar. Dolayısıyla 'Komela Rizgariya Kurdistan'ın 1965'ten sonra hiç bir
faalyeti olmuyor. Şunuda vurgulamak gerekiyor ki, Salehe Muhtedi Ahmed Tevfik
tarafından partiden atılmıştı. Muhtedi ve arkadaşlarının bu siyasal girişimleri Muhtedi
ailesiyle çok yakın ilişkiler içinde olan şair Hejar tarafından da biliniyordu. Molla Mustafa
Barzani'de geçmişte Muhtedi'nin ailesiyle yakın ilişkileri olmuştu. Muhtedi bu gizli
faaliyetlerini biraz da bu ilişkilere borçluydu.
Yine aynı dönemlerde Mela Aware olarak bildiğimiz Mela Ahmed Şelmaş Doğu
Kürdistan'ın Serdeşt mıntıkasında Ahmed Tevfik'in KDP'sinden bağımsız bir
teşkilatlanmaya gitmişti. Bu yapının merkez üssü ise Güney Kürdistan'ın Şarbajer
mıntıkasındaki Mawet'teydi. İlginç olan Serdeşt mıtıkasında sürekli gelişme gösteren bu
yapının üyelerini Mela Aware'den başkası tanımıyordu.(Dr. Serdeşti, age, s 11)
Yine 1963 yılının sonbaharında Qadir Şerif, Huseyin Medini ve Said Kawe üçlüsü Ahmed
tevfik'in KDP'sinden gizli olarak „Komitey Saxkirdinewey Hizbi Demokrati Kurdistan“
kuruyor. Bu komiteyi oluşturanlar „en az bir yıl gizli çalışma“ kararınıda alıyorlar. Bu
yapılanmanın esas amacı KDP'sini yeninden örgütlemekti. Doğu Kürdistan'da faaliyet
geliştirmek istiyorlardı.. Bu kadrolar Ahmed Tevfik, „tek başına hareket etmesinden ve
örgütü keyfine göre idare etmesinden“ rahatsızdılar. Bu çevrenin bir askeri üssü Zinoi
Şeyhi köyünde vardı. Ahmed Tevfik bu çevrenin faaliyetlerinden haberdar olduktan sonra
burada bulunan silahlı güçleri silahsızlandırdı.
Burada bulunan kadroların bir çoğu 1964 Nisan'ında KDP(Irak)'nin politbürosuna
sığınıyorlar. Belli bir dönem sonra bunlar Mela Aware ve Mela Ebubekir Felsefi'yide
saflarına çekiyorlar. Kısa bir aradan sonra Mela Resul Pêşnmar, Qadri Qazi, Mela Hasan
Ristgar ve Xelil Şewbaş'ın da içinde olduğu 23 kişi bu yapılanmaya katılıyorlar.
„Komitey Saxkirdinewey Hizbi Demokrati Kurdistan“ adına Qadir Şerif 14 Haziran 1964
yılında Ahmed Tevfik'e karşı çok sert bir bildiri kaleme alıyor.
Bu bilidiri de Ahmed Tevfik'i „CİA Ajanı“, SAVAK ajanı“, „İran devleti“ ve „Irak devleti“
adına çalışmakla suçluyor. Bu suçlamaları 17 yada 18 madde halinde sıralıyor.. Bu
suçlamalar , Ahmed Tevfik'in ABD'nin Tahran Büyükelçisi W. Agleton ilişkisi, İsrail
yetkilileriyle olan ilişkileri, Newyork Times'in muhabiri Dana Adam Shmith'i Lübnan'dan
Kürdistan'a getirmesi olayı ve Molla Mustafa Barzani ile Politbüronun ilişkilerini bozmaya
çalışmak gibi maddeleride içeriyordu.
Ayrıca bildiride Kürdlere „Ahmed Tevfik ve Faiq Emin(Suleyman Muini) ekibine
inanmayın“ çağrısı da vardı.
Bilindiği gibi KDP(Irak) içinde Molla Mustafa Barzani ile Politbüro'nun ilişkileride tüm
bozulmuştu. 1964 Temmuz'unda Molla Mustafa Barzani, İbrahim Ahmed ve Celal
Talabani'nin başını çektikleri Politbüro'nun üzerine Peşmergeleri gönderdi. Politbüro
üyeleri İran'a sığındılar.
„Komitey Saxkirdinewey Hizbi Demokrati Kurdistan“, sahip olduğu KDP-Politbüro
desteğini yitirdi.
Bu arada Ahmed Tevfik'in başını çektiği KDP(İran) bir dizi açıklama yayınlayarak bu
çevrenin „satılmış, hain, devrime ve Barzani'ye düşman“ ilan etmişti. Said Kawe
anılarında „Doğu Kürdleri yüzlerimize dahi bakmıyordu“ diyor.
Bu arada „Komitey Saxkirdinewey Hizbi Demokrati Kurdistan“'dan Mela Ebubekir Felsefi
İran'a teslim oluyor. Belli bir dönem sonra Hasan Ristgar, Huseyin Medeni, Mela Resul ve
Qadri Qazi Molla Mustafa Barzani ile ilişkiye geçiyorlar. Barzani bunlara dokunmayacağına
dair söz veriyor ve Ahmed Tevfik'ten uzak bir yere yerleştiriyor.
Mela Aware, Qadir Şerif ve Said Kawe'dan oluşan 3.grup ise KDP(İran)nin ikinci
kongresinin sonrasına kadar Doğu ve Güney Kürdistan sınırlarında kaçak ve çok kötü
şartlarda gizlenerek varlıklarını sürdürdüler.(Dr. Serdeşti, age, sayfa 15)
„Komitey Saxkirdinewey Hizbi Demokrati Kurdistan“ın varlığı da böylece son buldu.
Ahmed Tevfik önderliğindeki KDP(İran) 1964 yılının kasım ayının başlarında partinin ikinci
kongresini topladı. KDP'nin Birinci Kongesi 1945 yılında yapılmıştı. İki kongre arasında
tam 19 yıl geçmişti.
Bu kongreye „Komitey Saxkirdinewey Hizbi Demokrati Kurdistan“ ve KDP(Irak)
Politbürosu ile ilişkisi olan kadrolar çağrılmadı. Ahmed Tevfik ve Suleyman Muini Doğu
Kürdistan'ın çeşitli şehirlerinden ve Güney Kürdistan'da bulunan KDP kadrolarını kongreye
çağırdılar. KDP yaklaşık olarak 100 delege ile ikinci kongresini yaptı. Kongre 12 gün
sürdü.
Bu kongede bir dizi karar alındı,merkez komitesi ve denetleme kurulu üyeleri seçildi..
1967 ve 1968 hareketinin kompozisyonunu daha net görebilmek için seçilenlerin
isimlerini aktarıyorum. Önce Merkez Komitee üyeleri:
1)Ahmed Tevfik,
2)Sadiqi Encirzade,
3)Suleyman Muini,
4)Emir Qazi,
5)Mela Rehim Werdi,
6)Neco(Bapir Şikak)
7)Mela Reşidi Huseyini,
8)Sinar Mamdi,
9)Şair Hejar,
10)Seyid Kamil Amami,
11)Dr. Rehim Qazi,
12)Hebib Wezir,
13)Aziz Yusufi,
14)Qani Biluryan,
15)Dr. Ali Mewlewi,
Denetleme Kurulunun üyeleri:
1)Rauf Mela Hasan,
2)Abdullah Muini,
3)Reşid Felahi,
4)Mela Qadir Laçini,
5)Seyid Resul Babi Gewre,
6)Mela Kerimi Sardekosani,
7)Mela Necmedini Kokeyi,
8)SEyid Tahir İmami
9) Mustafa İshaq
10)Abdullah mewlewi,
11)Seyid Haci Kelewi
Ahmed Tevfik
1964 yılında Ahmed Tevfik önderliğinde
yapılan bu kongreye ilişkin Doğu Kürdleri
arasında ve özellikle İran KPD saflarında bir
dizi tartışmalar yaşanmış ve hala da
yaşanıyor.
İran KDP'sinin 3. Kongresinde bu kongreye
ilişkin bir dizi tartışmalar yapılmış. Dr.
Qasimlo Ahmed Tevfik ve ekibi tarafından
örgütten atılmıştı.. 1960 ve 1970 yılları
arasında Dr. Qasimlo'nun KDP ile resmi bir ilişkisi yok. KDP'nin 3. Kongre'sinde Dr.
Qasimlo'nun başını çektiği bir KDP'li „2. Kongre yi KDP'nin tarihinden çıkaralım“
düşüncesindedirlar. Fakat, Kongre'ye katılan delegelerin çoğunluğu „bu kongre'de
KDP'nin kongresidir. Fakat, KDP tarihinden bir sapmadır“ diye tavır belirliyorlar.
İKDP 3.Kongre'den bu yana ikinci Kongre kararlarına sahip çıkmıyor ve „ Ahmed
Tevfik'ide parti şehidi olarak görmüyor“. (Abdullah Hasanzade age, Abdullah Hasanzade,
Dimane, 02.05.2004,) Abdullah Hasanzade „Ahmed Tevfik'in İKDP şehidi olmadığını,
halk şehidi olduğunu“ söylüyor. Çünkü „öldürüldüğü zaman KDP üyesi değildi“
diyor.
Bu ikinci tavır İran KDP'sinin aktüel olarak ta resmi tavrıdır.
Neden İKDP(İran 3.Kongre'de KDP'nin ismine ekleniyor) 2.Kongre kararlarına ve siyasal
duruşuna sahip çıkmıyor?
KDP Kasım 1964 yılında yaptığı 2. kongreden sonra Kürd kamuoyuna kongre de aldıkları
kararları bir bildiri ile duyuruyor.
Kongre'nin gidişatı ve yapılış biçimi hakkında bir hayli bilgi veriyor.
Fakat KDP'nin geçmişine eleştiriler ve KDP içinde geçmişte yer alan bazı kadrolara yönelik
suçlamalar da var.
Dr. Serdeşti'nin aktardığına göre:
1)2.Kongre'nin açıklamasında Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti döneminde
KDP'yi kuran kadroları „siyasi ve sosyal yetersizliklerden, eğitim ve idare
konusundaki tecrubesizliklerinden“ ve
partinin devamlılığını sağlamadıklarından dolayı eleştiriyor.
2) Partiye devrimci köylü ordusunun desteğini sağlamadıklarından ve toplumsal
temel oluşturmadıklarından dolayı eleştiriyor.
3)Parti yöneticilerini kendilerinden önce Simko ve Qedemxêr gibi Kürd devrimci
kahramanlarının tecrübelerinden yararlanmadıkları, Şah rejimine karşı
ellerindeki silahları kullanmadıkları ve amaçlara kavuşmak için yalnızca
parlamenter yolu seçtiklerinden dolayı eleştiriyor.
4)2.Kongre bildirisinde Sovyetler Birliğini İran yönetiminin verdiği petrol
imtiyazları sözünden dolayı Demokratik Kürdistan Cumhuriyetine(Mahabad)
verdiği desteği geri çekmesinden dolayı eleştiriyor.
5)Tudeh Partisini Kürd ulusal meselesi karşısındaki sessizliğini ve Dr. Musadiq
rejiminin darbe yoluyla yıkılması karşısındaki hareketsizliğini sert bir dil ile
eleştiriyor.
6) KDP'sinin Tudeh partisinden siyasi ve örgütsel bağımsız olması gerektiği
noktasına dikkat çekiyor ve Kürdlerin „Braman brayeti, girfanman cudayeti“
atasözüne vurgu yapıyor.
7)2. Kongre, İran, Kürdistan ve bölgedeki gelişmelere dikkat çektikten sonra
bağımsız ulusal hükümetlerden ve ilerici dünya devletlerinden yardım almak
lazımdır diyor.
8)2. Kongre, Şah rejimine karşı anlamsız parlamenter mücadelenin bir kenara
bırakılması gerektiğini, Kuba ve Cezayir tecrübelerinden yararlanarak silahlı
mücadele ile Şah rejimine karşı mücadeleyi öngörüyor.
9) 2. Kongre Molla Mustafa Barzani'yi KDP'nin Başkanı seçiyor ve yaptığı
açıklamada Molla Mustafa Barzani'nin ve Barzanilerin Demokratik Kürdistan
Cumhuriyeti sırasında İngilizlere ve İran Şahına karşı direnişlerine ve diğer
mücadelelerine övgü ile sözediyor.
10) 2.Kongre'nin açıklamasında „Komitey Saxkirdinewey Hizbi Demokrati
Kurdistan“ ın bazı üyeleri „hain“ olarak olarak değerlendiriliyor. 2.Kongre'de
„hain“ olarak değerlendirilenler Said Kawe, Qadir Şerif ve Melle Awaredir.
Dr. Qasimlo ise „hain“ ve „casus“ olarak değerlendiriliyor. Bu kadroların hepsi
kongre kararıyla partiden atılıyor.
11)Irak Komunist Partisi Abdulselam Arif ile girdiği ilişkilerden dolayı Kürd
milletinin ikinci derecede düşmanı olarak ilan ediliyor..
12)Irak KDP'sinin Politbürosunu Savak ajanlarından İsa Pijman, Serheng
Muderisi, Abbas Aram ve Mansurpur ile girdikleri ilişkilerden ve KDP'sinin
kadrolarına karşı yaptıkları düşmanlıktan dolayı sert eleştiriyor.(Dr. Serdeşti,
Culanewey Salani 1967-1968 le Kurdistani İran, s. 19-21)
Kongre'de alınan başka kararlarda var. Bu kararların hepsini buraya aktarmak zor. Çünkü
konumuzu aşıyor.
Bilindiği gibi İran KDP'si resmi olarak bu Kongre'yi „sapma“ ve önderlerini de „lader“
olarak değerlendiriyor.
Abdullah Hasanzade daha önce sözünü ettiğimiz çalışmasında bir dizi KDP kadrosunun
konge alanına gittiklerini ve Ahmed Tevfik'in taraftarı olan Peşmergeler tarafıdan geri
çevrildiklerini yazıyor.
Fakat, 2. Konge'de yönetime seçilen kadrolara baktığımız zaman Ahmed Tevfik gibi
„milliyetci“, batı dünyasına sıcak bakan, Sovyetler Birliğine ve Komunistlere karşı olan
insanlar olduğu gibi, solcu ve hatta komunist kadrolarında olduğunu görüyoruz. Bundan
dolayı Doğu Kürdistanlı bazı araştırmacılar 2.Kongre'ye katılan delegelerin ve yönetime
seçilen kadroların siyasal ve ideolojik kompozisyonunu gözönüne alarak „ikinci
Kongre'yi bir cephe“ olarak değerlendiriyorlar.
İran Kürdistan Demokrat Partisi bu kongre'yi „partinin bağımsızlığından bir sapma
olduğunu“ söylüyor.
İKDP'nın yazılı edebiyatında sık sık „İKDP'sinin IKDP'sinin bir seksiyonu haline
getirildiği“ yönünde eleştirilerde az değil.
Kaldı ki, KDP 2.Kongresinde Molla Mustafa Barzani'yi kendi partilerine Başkan olarak
seçiyorlar.
Abdullah Hasanzade 2.Kongre'nin „Molla Mustafa Barzani'yi Başkan seçmesini“
eleştiriyor. Molla Mustafa'nın Irak KDP'sinin Başkan'ı olduğunu ve aynı zamanda
„particilikten uzak kaçtığını herkes biliyor“ diye tavır belirliyor. İlginç olan durum,
Doğu Kürdistan'da 1946'da KDP kurulduğu zaman tek parça için düşünülmüyor.
Xoybun'un kendisini 1946'da lağvetmesi tesadüfi değil..(Ayrı makale konusudur)
Abdullah Hasanzade İran KDP-MK'sinin 3. Kongre'ye sunduğu raporda şu tesp iti
aktarıyor:
„2.Kongre'nin aldığı kararlar, onun siyasal seviyesinin düşüklüğünü gösteriyor.
Oluşturdukları program siyasal ve kültürel seviyenin düşüklüğü dışında, bizim
partimizin ilerici ve demokratik geçmişiyle ilişkisi olmayan milliyetçi ve gerici
bir partinin programıydı. Partinin bazı mücadeleci kadroları hakkında aldıkları
kararlar ise polisiye yönteminin parti içinde hakim olduğunu gösteriyor“.
diyor.(A. Hasanzade, 50 Sal Xebat, s. 192)
Ahmed Tevfik önderliğindeki 2.Kongre'de KDP kurucularına yönelik yukarıda ifade ettiğim
ilk 3 madde doğrudan Pêşewa Qazi Muhamed'in önderliğindeki yapıya eleştiridir.
Abdullah Hasanzade 2.Kongre'nin Parti Kurucularına karşı açıklamasından sonra KDP
çevresi ve Doğu Kürdlerinden büyük tepkiler geliyor ve 2.Kongre'de seçilen Merkez
Komitesi Demokratik Kürdistan Cumhuriyetine ve KDP kurucularına sahip çıkan bir
açıklama yapmak zorunda kalıyor diyor.( age, s. 193) Abdullah Hasanzade yapılan
açıklanın iyi bir açıklama olduğu, fakat Kongre'de aldıkları kararın günahını temizleyecek
boyutta değildi, diyor.
Adullah Hasanzade 2.Kongre'de o dönemler zindanda olan Qani Buluryan, Aziz Yusufi ve
Dr. Mewlewi'nin Merkez Komite'sine seçilmelerini eleştiriyor. Onların merkeze seçilmeleri
„ onlara yararı değil zararı vardı“ diyor.(age, s 194)
Yukarıda sözünü ettiğim KDP'ye yönelik operasyonlarda Qani Buluryan ve Aziz Yusufi de
İran devletinin eline geçmişlerdi.. İkisi idam mahkum olmuştu. İran devleti bu iki Kürd
önder kadrosunu idam etmek istiyordu. Fakat, 1958 yılında Abdulkerim Qasım'ın iktidara
gelmesiyle ve Molla Mustafa Barzani'nin Bağdat'ta dönüşü idamlarını durdurdu. Çünkü,
İran devleti Kürdlerle daha fazla sorun yaşamak istemiyordu..
Bu konuda bir iddia daha var. Son dönemlerde Kürdlerin gündemini bir hayli işgal eden
Qaniferd'in eski Savak ajanlarından İsa Pijman ile Şerq el ewset için yaptığı bir söyleşi
var.
İsa Pijman, İran devletinin Kürdlerin yurtdışında kendisine karşı yürütükleri faaliyetlerden
rahatsız olduğunu ve bu konuda Paris'te yaşıyan Dr. Kamuran Bedirxan ile görüştüğünü
söylüyor.
Dr. Kamuran Bedirxan İran'a yönelik faaliyetlerin durdurulması için iki şart koşuyor.
1) İran'da Kürdçe bir dergi,
2)Qani Buluryan ve Aziz Yusufi'nin idamlarını durdurun..
İsa Pijman idamları durdurduklarını ve dergi ile ilgili ve kimlerle görüştüğünü ve nasıl
çıkardığını geniş geniş anlatıyor.(sonuçta bu bilgilerin başka kaynaklarla doğrulanması
gerekir... İsa Pijman dezinformasiyonda yapabilir)
Qani Buluryan ve Aziz Yusufi 25'er yıl zindanda kaldılar. 1989'da serbest bırakıldılar...
Kürdistan Demokrat Partisi 2. Kongre'sini yaptıktan sonra da sorunlar bitmedi. Hem KDP
içinde ve hemde KDP dışındaki kadroların içinde ciddi bir hareketlilik yaşanıyordu.. 1967
ve 1968 yıllarında dünyada yaşanan ulusal hareketler, gençlik hareketi ve sol hareketler
içinde yaşanan ayrışmalar , Che ve Mao'nun çıkışları Doğu Kürdlerini etkiliyordu.
Bölge'de de bir dizi ayrışma yaşanıyordu.
İran sol hareketine uzun dönem rakipsiz denetim sağlayan ve hatta uzun süre KDP'sini
dahi „Kürdistan Komitesi“ haline getiren Tudeh saflarındada ayrışmalar başlamıştı.
Halkın Fedaileri oluşumu, Dr. Xulam Huseyini ve Ahmed Qasimi'nin Teduh'den
ayrılmaları , „Sazmani İnqilabi Tedeh“in oluşumu ve Tofan'ın ortaya çıkışı var olan
hareketliliği gösteriyor. Bu yapıların hepsi Mao Zedung'un uzun süreli halk savaşı
stratejisinin etkisi altındaydılar.
Ayrıca tam o dönem Tudeh'ın Sazmani İnqilab kanadı Kureşi Laşani önderliğinde
Bekirco'yu kendisine merkez haline getirmişti. Bu grup açık bir şekilde Mao Zedung'un
düşüncelerini propaganda ediyordu. Irak Kürdistan Demokrat Partisi saflarında Molla
Mustafa Barzani ve Politbüro arasında yaşanan sorunlar ve ilişkilerde Doğu Kürdlerini
etkiliyordu.
KDP 2. Kongresinden hemen kısa bir süre sonra KDP merkez komitesinden ve denetleme
kurulundan bir grup kadro daha önce Ahmed Tevfik tarafından partiden atılan „Saxker
Komitesi“nin bazı ileri kadroları arasında görüşmeler yapılıyor ve bunlar yeniden partiye
alınıyorlar.
Bu konuda sözü Abdullah Hasanzade'ye bırakıyorum:
„2.Kongre'nin seçilen yönetiminin görüşme heyetinde Kek Sıddık İnciri, Kek
Suleyman Muini, Kek Neco(Merkez Komite'den), Kek Adullah Muini, Kek Rauf
Mele Huseyin, Kek Reşid Felahi( Yüksek Denetim Kurulundan) vardı.. „Saxker
Komite'si Heyetinde ise Kek Huseyin Ristgar, Kek Seyid Huseyin Medeni, Mele
Aware ve Mele Resul Peşinmaz'dan oluşuyordu.“(Abdullah Hasanzade, Niw Sed
Tekoşan, s 196)
Sonuçta bu toplantıda „Saxker Komitesi“nin üyeleri KDP Merkez Komitesine muşavir
olarak alınıyorlar.
2. Kongre'nin kararlarına rağmen ve Partinin „Birinci Adamı“ yada „Sekreteri“ olan Ahmed
Tevfik'in bilgisi dışında gerçekleşen bu birleşme olayı Ahmed Tevfik'ı kızdırıyor.
Ahmed Tevfik bir yandan Doğu Kürdistan'da silahlı mücadeleyi örgütlemek için dış ilişkiler
arıyor, diğer yandan kendisine bağlı kadroları Doğu Kürdistan'ın içlerine göndererek
propaganda faaliyetlerini yoğunlaştırıyor. Ahmed Tevfik, o dönemler Türkiye ve İran gibi
Kürdistan'ı sömürgeleştiren devletlere karşı Cemal Abdulnasır'ın yardımını almayi
hesaplıyor.. Mısır'ın bölgede yeni bir güç olarak çıktığını ve yukarıda isimlerini zikrettiğim
devletlerin kurduğu balansı bozabileceğini hesaplıyor.
Bundan dolayı Ahmed Tevfik Bağdat'ta giderek Mısır diplomatlarıyla görüşüyor.
Ahmed Tevfik 1964 şubatında Molla Mustafa Barzani'ye hitaben yazdığı bir mektupta
durumu şöyle izah ediyor:
„Biz anlaşmaya vardık. Abdulnasır ve Abdulnasır'ın Irak kanadıyla anlaşmak
gelecekte Kürdlerin kazancınadır. Çünkü, Abdulnasır Kürdlere karşı samimidir
ve bizi anlıyor. Vatanımız Türkiye, İran ve Arap ulusal iktidarlarının işgalı
altındadır. Arap ulusal iktidarının bayraktarlığını yapan Abdulnasır Türkiye ve
İran'a komşu olmak istiyor. Bu 3 iktidar arasında (Türkiye, İran ve Mısır) er
yada geç çatışmalar çıkacaktır....... Bu ülkeler arasında çözülmemiş çelişkiler
mevcuttur“(Dr. Serdeşti, Jiyani Ahmed Tofiq, s 146)
Ayni döneme ilişkin Savak'ın Ahmed Tevfik'in Bağdat'taki görüşmelere, tutuklanmasına
ve kaçışına dair raporları var.
Ayrıca yine Savak'ın raporlarında Ahmed Tevfik'in Humeyni'nin yandaşlarıyla görüşmeler
yaptığı da yazılıyor(1965)
Ahmed Tevfik sadece ilişkiler geliştirmekle kalmıyor.. Aynı zamanda Doğu Kürdistan'ın
sınır köylerine gidiyor ve doğrudan örgütlenme ve propaganda faaliyetlerine katılıyor.
Yukarıda vurguladığım gibi KDP tarihinde ilk defa Ahmed Tevfik'in önderliğinde yapılan 2.
Kongre'de İran devletine karşı silahlı mücadele kararı alınıyor. Ahmed Tevfik, Sovyetler
Birliğine ve onun İran ve İrak'daki yandaşlarına karşı Kürd milliyetçisi ve Batı dünyasıyla
ilişki kurmak istiyen bir Kürd politikacısıydı.
O dönem KDP'nin saflarında ve çevresinde ciddi bir hareketlilik var. KDP'nin saflarında
bulunan yada çevresinde farklı gruplaşmalara giden kadroların ezici çoğunluğu Doğu
Kürdistan'da bir çıkış yapmak için çaba içindeler.
Bilindiği gibi 1966 yılında Mam Celal ve politbüronun IKDP kanadı Irak rejimiyle ilişkiye
geçtiler ve Bekirco'a yerleştiler.
Molla Mustafa Barzani önderliğindeki devrim güçleriyle Bağdat rejimi arasında savaş en
üst boyutlara varmıştı. Bu arada Molla Mustafa Barzani önderliğindeki hareketle İran
devleti arasındaki ilişkilerde çok ilerlemiş durumdaydı. Dünya ile irtibat İran üzeri yürüyor
ve İran'dan yardım alınıyordu. Savak ajanları bölgede yaşanan gelişmeleri kontrol altına
alabilmek için yoğun bir faaliyet içindeydiler.
İran'ın ve Şah'ın en büyük korkulaları Doğu Kürdlerinin İran'da girişebileceği silahlı bir
direnişti.
Bundan dolayı İran devleti, Güney Kürdistan'da bulunan Doğulu Kürdlerini etkisiz hale
getirmek için Eylül Devrimine ve onun önderi Molla Mustafa Barzani'ye karşı tüm kozlarını
ve kartlarını oynuyordu.
Biraz daha somutlaştırmak gerekirse Irak ve Güney Kürdistan'da bulunan Savak ajanları
Mısır ve Irak devletlerinin İran Kürdistan'ında silahlı mücadele başlatmak istediklerini İran
Şah'ına rapor ediyorlardı.
Yıllarca Güney Kürdistan ve Irak'ta Savak yöneticiliği yapan İsa Pijman Cezayir
Antlaşması üzerine yaptığı çalışmada şöyle diyor: „Bir gün akşam saat 21 cıvarında
Pakrewan bana telefon etti ve yanına çağırdı. Pakrewan bana Şah Kuzey Irak'ın
işlerinde o kadar rahatsız değil, fakat sınırın bu tarafına kaçan İranlıların
hareketinden korkuyor dedi“ diyor.(akt Dr. Serdeşti, Culanewey 1967-68, s 27)
Yine Savak'ın 19 Mart 1966 yılında gönderdiği gizli bir raporda KDP'sinin „ hiç
abartmaksızın aydınlar( yüksek eğitim yapanlar), öğrenciler, çiftçiler, rahatsız
olan mülk sahipleri, Şeyh aileleri, mollalar ve Mahabad'taki ticaret erbabı
safalarında büyük bir hareketlilik ve yankı yapmıştır.......... Şikayetlerini devlete
değil KDP'ye yapıyorlar“ diyor.(akt, Dr. Serdeşti, age, s 28)
Savak'ın o dönem hem Güney Kürdistan'daki KDP kadrolarına ve hemde Doğu Kürdistan
içindeki gelişmelere dair yüzlerce gizli raporu var.
Bu raporların daha fazlasını buraya aktarmak zor.
Ama İran devleti Güney Kürdistan'da kümelenen, savaş tecrübesi olan, aydın ve Kürd
ulusal bilincine sahip olan kadrolardan ciddi bir şekilde korkuyor. Zaten Doğu Kürdistan
içlerindeki faaliyetlerde büyük oran da Güney Kürdistan'da bulunan kadro tarafından
organize ediliyor.. Bu kadroların bir çoğu illegal bir şekilde sınırı geçerek iç taraflarda
örgütlenmeler yapıyorlar.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi KDP Merkez
Komitesi „Saxker Komitesi“yle görüşerek
onları Ahmed Tevfik'e rağmen yeniden
içlerine almışlardı. „Saxker Komitesi“nin
yöneticilerinden ve o süreçte Doğu
Kürdistan'ın içlerinde faaliyet gösteren
Qadir Şerif bu birleşmeye karşı çıkıyor.
KDP Merkezi ile birleşen „Saxker
Komitesi“nden Hesen Ristgar, Mele
Aware, Mamendi Qazi, Resul Peşinmaz
ve Minteqim Qazi'den oluşan bir grup
Doğu Kürdistan'a giriş yaparak Qadir Şerif'i „zorla yada gönülü“ bir şekilde partinin
saflarına geri getirmek istediler. Bu arada aralarında küçük bir çatışma çıkıyor ve Qadir
Şerif'i yakalayıp Güney Kürdistan'daki Merkezi üsse götürüyorlar.(detaylar için Abdullah
Hasanzade, age, s 196) „Saxker Komitesi“nin ömrü böylelikle son buluyor.
KDP saflarında ve çevresinde siyasal tartışmalar ve çelişkiler durmak bilmiyordu.
Fakat, bu arada başka ciddi bir siyasal gelişme yaşanıyor.
Bu siyasal gelişme de „Komitey İnqilabi Hizbi Demokrati Kurdistan“ın(KDPDevrimci Komite) oluşumudur.
İşte bu yapılanma 1967 ve 1968 yıllarında Doğu Kürdistan'da 18 ay sürecek Peşmerge
savaşana önderlik edecektir.
Abdullah Hasanzade'ye göre KDP-DK'nin temelini atan ilk kadrolar: İsmail
Şerifzade, Hemedemin Siraci, Mele Aware ve Salar Heyderidir(age, sayfa 96)
Abdullah Hasanzade'nin „aklımda kaldığı kadarıyla“ isimlerini verdiği „Komitey İnqilabi
Hizbi Demokrati Kurdistan“ın ilk kurucularına Dr. Serdeşti bu yapılanmanın kuruluş
toplantısına katılan Said Kawe'ye dayandırarak şöyle yazıyor:
„Kurdistan Demokrat Partisi'nin sıcak kanlı, marxist, solcu ve ilerici olarak
bilinen İsmail Şerifzade, Hemedemin Siraci, Mele Aware Salar Heyderi, Sinar
Mamdi, Said Kawe ve Mele Abdullah Serbazi adlı bir grup genci 14 Eylül 1966
tarihinde ….„Komitey İnqilabi Hizbi Demokrati Kurdistan“ı kurdular.“(Dr.
Serdeşti, Culanawey.... r.25)
Bu grup KDP-DK'nin kuruluş toplantısında Doğu Kürdistan'da partizan savaşı kararı
alıyor.. Bu kararın hayata geçirilmesi için ilişkiler yakalamaya ve bir „Tişk“ adlı bir yayını
devreye sokuyorlar.
Bu kadro yapılanması Tahran'da üniversite eğitimini görmüş, örgütsel faaliyelerde
bulunmuş ve Şah rejiminin baskılarından sonra Molla Mustafa Barzani önderliğinde
gelişen harekete katılmışlardı.
Süreç içinde İsmail Şerifzade ve Hemedemin Siraci gibi kadrolar Mao Zedung'dan ve uzun
süreli halk savaşı stratejisinden etkileniyor. Birde Güney Kürdistan'da yaşanan bir
Peşmerge savaşı var. KDP-DK'yi kuran kadrolar bu tecrübeyi Doğu Kürdistan'a aktarmak
istiyorlar.
Bu arada Ahmed Tevfik'in başında bulunduğu KDP'de hem sınır boylarında ve hemde
Doğu Kürdistan'ın iç kısımlarında faalyet içindedir. Ahmed Tevfik'in başında bulunduğu
2.Kongre şah rejimine karşı silahlı mücadeleyi „Tek Yol“ olarak seçmişti.
Bilindiği gibi „Saxker Komitesi“nin partiye alınması ile birlikte Ahmed Tevfik ile Merkez
Komitesi üyeleri arasında sorunlara neden olduğunu daha yukarıda ifade etmiştim.. 1966
baharında KDP Merkez Komitee üyesi Sadiqi Henciri'nin hiç bir iz bırakmadan ortadan
kayıp olmasıyla birlikte ilişkileri daha da kötüleşiyor. Suleyman Muini dahil olmak üzere ,
Hemedemini Siraci, Kerim Hisami, Said Kawe, Muhamed Xiziri ve Abdullah Hasanzade
gibi KDP içinde yöneticilik yapmış ve hatta o dönemin canlı tanıkları açık bir şekilde
dönemin Ahmed Tevfik'i bu olaydan dolayı sorumlu tutular.
Sadiqi Henciri KDP'nin sıradan bir elemanı değildi. Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti
döneminden başlayarak ödürüldüğü güne kadar aktif siyasetin içindeydi. Hatta KDP
tarihini inceleyen bazı araştırmacılara göre „İkinci Kongre'nin ideologu“ydu. Sadiqi
Henciri aynı zamanda 2.Kongre'de divan başkanıdır. Ahmed Tevfik'in rakipleri hala da onu
bu olaydan dolayı sorumlu tutuyorlar. Fakat, Kürd araştırmacılardan Dr. Yasin Serdeşti,
daha önceleri „Ahmed Tevfiki Sadiqi Henciri'nin ölümünden sorumlu“ tutarken
daha sonra onun 40.kaybediliş yılı dolaysıyla yazdığı bir makalede Ahmed Tevfik'i değil,
daha çok Irak Kürdistan Demokrat Partisi yöneticilerinden Zeki Akreyi'nin olabileceğini
söylüyor.( Makaleyi çevirmek lazım-Aso) Ayrıca Dr. Serdeşti bir dizi belgelere dayanarak
Sadiqi Henciri'nin öldürüldüğü günden bir ay önce Ahmed Tevfik'in Molla Mustafa
Barzani'nin emriyle İran sınırından uzaklaştırıldığını ve Behdinan mıntıkasındaki Kani Masi
köyüne yerleştirildiğini yazıyor.
Sadiqi Henciri'nin babası Heme Resul oğlunun akibibeti öğrenmek için 1966 yılında Güney
Kürdistan'a geçiyor ve Xelan'da Molla Mustafa Barzani ile görüşüyor. Molla Mustafa
Barzani İdris Barzani'ye bu olayı soruşturmak için talimat veriyor. Aynı zamanda Molla
Mustafa Henciri'nin babasına „ Amca rahat ol. Biz oğlunu bulmak için çaba
göstereceğiz. İnşallah oğlunu buluruz ve mutlu olursun“ diyor.( Ali Kerimi'den akt.
Dr. Serdeşti, Dimane'deki Sadiqi Henciri üzerine makalesinden)
Ayrıca 1966 Haziran'ında KDP'sinin bir grup kadrosu Ranya'nın „Dole Reqe“ adlı
bölgesinde toplanarak Sadiqi Henciri'nin iz bırakmadan oradan kayıp olması olayını
tartışıyorlar. Bu toplantıda hazır bulunanlar Sadiqi Henciri olayına ilişkin Molla Mustafa
Barzani'ye bir mektup yazıyorlar. Suleyman Muini bu mektubu kendi eliyle Molla Mustafa
Barzani'nin karargahına teslim ediyor.
Sadiqi Henciri'ye ilişkin bu iki girişimden bu güne kadar hiç bir cevap ve belge ortaya
çıkmış değildir.
Sonuçta „Sadiqi Henciri olayı“ KDP kadroları üzerinde ciddi bir etki yapıyor. Savak'ın
bölgede sahip olduğu etki ve kadroların iz bırakmadan ortadan kayıp olmaları panik
yaratıyor.
Dr. Serdeşti'nin Savak'tan aktardığı raporlara bakılırsa, İran Güney Kürdistan Devrimi ve
Molla Mustafa Barzani üzerine ciddi baskı uyguluyor.
Bu baskılardan dolayıdır ki Molla Mustafa Barzani'nin talimatı üzerine KDP Sekreteri
Ahmed Tevfik Behdinan'daki Kani Masi köyüne gidiyor.
Savak'ın bir raporunda: „ Molla Mustafa Barzani, KDP'sine bağlı Peşmergelerin
sınır boylarında giriştikleri faaliyetleri duyduğu zaman çok kızmıştı. Molla
Mustafa Ahmed Tevfik'e haber göndererek İran sınırını terketmesini canı
istediği ceheneme gitsin“ diye talimat veriyor.
Yine Savak'ın bu raporunda Ahmed Tevfik'in bir grup Peşmerge ile birlikte Hendrin
dağında bulunan Mele Emin Barzani'nin yanına gittiğini yazıyor.(akt. Dr. Serdeşti, Ahmed
Tevfik üzerine çalışması,sayfa 148)
Savak'ın bir başka raporu ise Ahmed Tevfik ile İdris Barzani'nin Gelale'deki
karşılaşmalarını konu ediyor.
İdris Barzani Ahmed Tevfik'e: „ kaç defa size ortadan görünmeyin ve kaybolun
dedik! Devrimin çıkarlarını senin ve bir kaç kişi için tehlike sokamayız ortadan
kayıp ol! Yoksa bıyığını kestirme talimatını veririm“ diyor. Yine bu raporda Ahmed
Tevfik'in İdris Barzani'ye çok sert bir şekilde cevap verdiğini yazıyor.(bir dizi hakaret
içinde olduğundan dolayı aktarmaya gerek yok)
Yine bu raporda Ahmed Tevfik'in Molla Mustafa Barzani'ye uzun bir mektup yazarak Kürd,
Kürdistan, Barzani ve Güney Kürdistan devrimi için yaptıklarını sıralamış ve rahatsızlığını
ifade etmiştır.
Kürd şairi Hejar Mukriyani'da anılarında Ahmed Tevfik meselesini gündeme getiriyor.
Hejar, Molla Mustafa Barzani'ye en yakın insanlardan biri ve o sürecin canlı tanıklardan
dır.
Hejar Güney Kürdistan devriminin „İran ile ilişkiler iyileşmişti, fakat biz İranlıların
halı kötüydü. İran devleti Molla Mustafa'dan bizleri teslim etmesini istiyordu.
İran özelliklede Kürdistan Demokrat Partisi'nin reisi Ahmed Tevfik'i istiyordu.
Onun denetimindeki Peşmergeler İran'a gidiyor, polis ve askerlere kurşun
sıkıyor.............. Barzani mecburiyet karşısında Ahmed Tevfik'i İran sınırından
uzaklaştırmak amacıyla Türkiye sınırındaki Berwari Bala'daki Kani Masi'ye
gönderdi“ diye yazıyor.
Ahmed Tevfik ile daha sonra da beraber
olacak Tahir, Ahmed Tevfik ile Molla
Mustafa'nın Haci Omran'daki bir
görüşmelerinden sözediyor. Ahmed Tevfik
Molla Mustafa'yı bekliyor. Bu arada Ahmed
yanında bulunan Selim ve Tahir'e „ Benim
bu söylediklerim hakikat değil, sadece
bir öngörüdür. Benim tanıdığım Molla Mustafa hiç bir zaman Kürdleri teslim
etmedi ve Kürd katili değil.“diyor
Ahmed Tevfik eğer böyle bir şey olursa „beni vurun“ temelinde yanında bulunan Selim
ve Tahir'e detaylara dair talimat veriyor.
Molla Mustafa ve yanında bir grup Peşmerge ile geliyor. Molla Mustafa, Ahmed Tevfik'e „
İran benden seni istiyor. Buralardan kalma be Xwedêne Barzan!( sanıyorum Molla
Mustafa burada abisi Şeyh Ahmed Barzani'nin başına yemin ediyor. Çünkü, Şeyh
Ahmed'e Xwedanê Barzan diye hitap ediliyordu-Rojgar) Senden dolayı benim üzerime
baskı var.............. Barzan'a git ve orada otur“ diyor.
Ahmed Tevfik ise Molla Mustafa Barzani'ye „Bana izin ver, Avrupa'ya çıkayım, orada
okuyacağım.“ diyor. Molla Mustafa, Ahmed Tevfik'in bu istemini kabul etmiyerek
kendisine „Oralara gidersen benden uzaklaşırsın, sana olan inanıncım oğlum
Lokman'a yoktur“ diyor.(Peyam Kurdistan, jimare 12, r. 24, İlon, 2005, akt Dr.
Serdeşti, Ahmed Tevfik Üzerine Çalışması, S. 150)
Sonuçta Ahmed Tevfik, ölümüne bağlı olduğu Devrim Önderi Molla Mustafa Barzani'nin
talimatı üzerine Kani Masi'ye gidip yerleşiyor.
İran ve bölgedeki ajanları Ahmed Tevfik'i ortadan kaldırmak için bir dizi plan yapıyorlar.
Bunlardan biri Molla Mustafa Barzani adına Esad Xoşewi'ye „en kısa zamanda ve en
yakın yerde Ahmed'i İran'a teslim ediniz“ yönündeki mektuptur.. Molla Mustafa ve
Ahmed Tevfik en yakın dostlarından biri Molla Mustafa'yı bu plandan haberdar ediyor ve
Molla Mustafa planı boşa çıkarıyor.(Detaylar için Dr. Serdeşti, age, sayfa 154)
Bu durum dahi kendi başına İran'ın bölgede sahip olduğu etkiyi açık bir şekilde
gösteriyor.
Savak belgelerindede görülüyor ki, İran Güney Kürdistan'da yaşanan gelişmeleri ciddi bir
şekilde mercek altına almıştır.
Savak'ın bir raporunda KDP-DK'nin Celal Talabani IKDP kanadıyla , Maocu Tudehciler ve
Irak devleti ile ilişki içinde olduğu ve bu yapılanma kurtarılmış bölgelerden İran'a sızarak
askeri ve siyasi faaliyetler içine giriyor, deniliyor.
Ayrıca Suleyman Muini'nin bir grup peşmerge ile Doğu Kürdistan içlerinde İran
askerleriyle girdiği çatışma, bir askerin yaralanması ve diğer askerin esir alınması
meselesini Molla Mustafa Barzani'ye bağlıyorlar. Suleyman Muini'nin Barzani tarafından
korunduğunu söylüyorlar. Savak'ın raporunda Molla Mustafa Barzani'nin sınırdan geçişleri
engelleme imkanı var, fakat yapmıyor deniliyor.
Yine Savak'ın bu raporunda İran'ın Barzani'yi uyardığını: „Devrimin denetimi altında
bulunan kurtarılmış bölgelerdeki İranlıların en kısa zaman tutuklanıp İran'a
teslim edilmesi gerekiyor. Eğer bu yapılmasa artık İran Barzani'nin hiç bir
sözüne inanmayacak“ deniliyor.(Dr. Serdeşti, Culanewey........ s. 29)
İran, Güney Kürdistan Devrimi'nin tek dışarıya açılan kapısıydı. Bir dizi alanda yardım
alınıyordu.. Irak devletinin askeri saldırılarının en yoğun yaşandığı bir dönemdi.
Ve İran'dan bu tip baskılar geliyordu.
Aslında Güney Kürdistan Devrim önderliği bu parçadaki mücadelenin geleceği için tüm
Kürdlerin enerjilerini ve çabalarını bu alana kanalize etmesi gerektiğini, Güney Kürdistan
Devrimi'nin geleceği netleşmeden diğer parçalarda silahlı mücadelelere girişilmemesi
gerektiği yönündeki düşüncelerini defalarca Doğu Kürdleriyle paylaşmışlardı.
Ahmed Tevfik'in Doğu Kürdistan sınırından uzaklaştırılması ve Kani Masi'de zorunlu
ikametgaha tabi tutulması, Sadiqi Henciri'nin hiç bir iz bırakılmadan ortadan kayıp olması
Suleyman Muini'yi yeni girişimlere sevk etti.
Bu arada Suleyman Muini „Roj“ adlı bir dergi çıkararak Sovyetlere karşı tavır alıyor, Mao
Zedung'u savunuyor ve İran Kürdistan'ında Şah rejimine karşı köylü ve emekçilere dayalı
silahlı mücadele çağrılarını yapıyordu.(Dr. Serdeşti, Culanewey...... s 26, - Dr. Serdeşti
kitabında Roj dergisinden sözediyor, düştüğü dip nottan ise Tişk'den söz ediyor-Rojgar)
Bu arada Suleyman Muini'nin en yakın çalışma arkadaşlarından olan Muneteqimi Qazi
Güney Kürdistan Devrimi'nin asayış güçleri tarafından yakalanıyor.. M. Qazi sorguda
yardım almak için Irak devleti ile ilişki kurmak amacıyla Hewlêr'e gitmek istediğini
söylüyor. Bu olay Molla Mustafa Barzani'nin Suleyman Muine'ye kızgınlığına neden
oluyor.. Suleyman Muini bu gelişmeleri duyar duymaz Güney Kürdistan'ı terk edip Doğu
Kürdistan'a kaçıyor.(Dr. Serdeşti, Culanewey....s 30)
İbrahim Celal'ın aktardığına göre Güney Kürdistan Devrim önderliği Kürdistan Demokrat
Partisi kadolarının önüne 3 seçenek koyuyor:
1)Siyasi faaliyet yürütmeksizin kurtarılmış alanlarda kalıp günlük yaşamınızı
idame edebilirsiniz,
2) Yada Devrim bölgesini terkederek Bağdat'a ve diğer Arap şehirlerine giderek
ilticaya başvurabilirsiniz,
3) Son seçenek ise İran'a gidin, Irak ve Güney Kürdistan ile tüm ilişkilerinizi
koparın...(İbrahim Celal, Xwaruy Kurdistan u Şoreşi Eylul 1961-1975, sayfa 231)
Sonuçta KDP'den bir grup yaklaşık olarak 40-50 Amir Qazi'nin önderliğinde kurtarılmış
alanda kalıyor.
Diğer bir grup ise 100 cıvarında silahlı gücüyle Doğu Kürdistan'da silahlı mücadele
yürütme inancını taşıyor. Bu ikinci grup 100 cıvarındaki askeri güçlerini iki koldan
Mahabad, Serdeşt ve Xani bölgelerine silahlı mücadeleyi hazırlamak için siyasi ve örgütsel
faaliyetleri yürütmek amacıyla gönderme kararı alıyor.
Bu ikinci gruptan bir kesimde Güney Kürdistan'da kurtarılmış alanlar dışında ve Celal
Talabani kanadının bulunuduğu Bekreco yakınlarında kalacak ve dış ilişkiler sağlayacak,
askeri malzeme tedarik edecek vs...(İbrahim Celal, age, s. 232)
Kürdistan Demokrat Partisi'nin Doğu Kürdistan'da silahlı mücadele savunan kanadı
hemen mücadeleyi başlatmak niyetinde değildi. Silahlı propaganda grupları göndermek
istiyor ve hazırlıklara ciddi önem veriyor.
Mele Aware'nın Abdullah Hasanzade'ye gönderdiği bir mektup'ta bu durum açık bir
şekilde görülüyor:
Mele Aware şöyle diyor: „ Bildiğin gibi belli bir dönemden beri silah mücadele ile
ilgili söylentiler var. Silahlı mücadele teşkilatsız ve cephe gerisi olmaksızın
düşünülemez“ (Dr. Serdeşti, Culanewey..... s. 32)
KDP-DK hazırlıklarını yaparken İran durmuyor. Savak, hem Güney Kürdistan'da, hem
Doğu Kürdistan'da ve hemde KDP'nin içine yerleştirdiği ajanları aracılığıyla var olan
hazırlıkları yakından takip ediyor.
Bu arada İran devleti Doğu Kürdistan'a 12 bin cıvarında asker gönderiyor ve 1200
cıvarında Çaşı 300 Tumen maaşla silah altına alıyor.
Aktüel durumda Güney Kürdistan'da yaşıyan Abdullah Hasanzade o döneme ilişkin
tabloyu çizerken şöyle diyor:
„Yoldaşlarımız üzerine silahlı direniş farz edildi. Çünkü Irak Kürdistan'ında
üzerlerinde büyük bir baskı vardı. Yoldaşlarımızın ülkeye geliş gidişleri ve ülke
içinde parti çalışmalarını yapmak gunah sayılıyordu. Çünkü, Şah rejimi İran
Kürdlerinin ülke içinde her türlü mücadelesinin yolunu kesmek şartıyla Irak
Kürd hareketine destek veriyordu. 1967 yılının baharına geldiği zaman Irak
Kürdistan'ından bir çok parti yoldaşımızın güvenliği tehlikeye düşmüştü.
Bazılarını tutukladılar ve belli bir dönem hapishanede kaldıktan sonra ölü yada
diri olarak İran'a teslim ettiler.“ ( Hasanzade, Niw Sede Tekoşan, sayfa 198)
Hasanzade buna örnek olarak Mele Rehimi Werdi'yi örnek veriyor. Mele Rehimi Werdi
ilk önce Güney Kürdistan'da tutuklanıyor daha sonra İran'a teslim etmek için yolla
çıkarıldığı zaman İran ve Irak sınırında Tewele'de Xebat güçlerinden Güneyli bir Peşmerge
tarafından öldürülüyor.
Bu arada Suleyman Muini ve arkadaşlarıda KDP-DK ile bütünleşiyorlar. Zaten KDP-DK'yi
kuran kadrolar baştan itibaren Suleyman Muini'yi saflarına çekmek için girişimlerde
bulunuyorlar. Saleh Muhtedi bu konudaya ilişkin olarak :“Kısa bir süre aradan
geçmeden KDP-DK'yi kuranlar Suleyman Muini'ye ihtiyaçları olduğunu
düşünmeye başladılar.Çünkü Suleyman Muini tecrübeli ve idarede anlayan bir
insandı. Aklı örgüt işlerine uygundu ve seviliyordu. Pratikte o bu yapılanmanın
başına geçti.“(Dimane, 05.10.2006, Çavpeketin) KDP-DK hazırlıklarını yaparken
örgüt içinde bazı yönetici kadrolar kendi başlarına Doğu Kürdistan'a giriş yapıyorlar.
Örneğin bunlardan Salar Heyderi ve Senar Mamdi KDP-DK'nin yönetimindeydiler.
Yönetimin diğer üylerinin haberi olmadan Doğu Kürdistan'a giriş yapıyorlar.. Bazı
faaliyetlerden sonra İran'a teslim oluyorlar. Mele Abdullah Serbazi de DK'nin önemli
kadrolarındandı, o da İran'a dönüyor ve teslim oluyor.
Belli bir dönem sonra KDP-DK önderleri Doğu Kürdistan'a giriş yapıyor ve çeşitli bölgelere
dağılıyorlar. Amaçları silahlı mücadeleyi hazırlamak için siyasal faaliyetleri
yoğunlaştırmaktır, örgüt ilişkilerini kurmaktır.
Fakat İran devleti tarafından ciddi bir şekilde takip edilen bu kadro Abdullah
Hasanzade'nin söylemiyle „kendilerini üzerlerine farz edilen“ bir savaş ortamında
bulunuyorlar. Mele Aware'nin korktuğu başlarına geliyor. „Cephe gerisi olmayan,
teşkilatsız bir silahlı mücadele“ ortamı empoze ediliyor.
Evet Doğu Kürdistan tarihinde 1967-1968 Hareketi olarak bilinen ve 18 ay sürecek olan
silahlı çatışmalar başlıyor.
İran devleti düzenli elde ettiği bilgiler ışığı altında havadan ve karadan tüm güçleriyle
hala tohum halinde olan KDP-DK'nin Peşmerge birimlerine karşı saldırıya geçiyor.
1967-1968 Hareketinin beyin takımından olan İsmail Şerifzade o dönem Bulgaristan'da
bulunan Kerim Hisami'ye gönderdiği bir mektupta kısmen de olsa var olan reel durumun
bir tablosunu çiziyor.
Şerifzade şöyle yazıyor: „ Hükümet şiddet ve terörü uyguluyor. Hükümet bir
yandan Peşmergelere ekmek vermemeleri için telak üzerine yemin ettiriyor;
diğer yandan Amerikavari helikopterlerle arkadaşları takip ediyor. Her tarafta
Çaşları oluşturuyor ve pozisyonlarını güçlendirmeye çalışıyor. Sınır boylarındaki
üslere yoğun bir şekilde asker aktarıyor. Oluşturduğu her askeri noktaya
helikopter yerleştirmeye çalışıyor. Alınan bazı haberlere göre hükümet
ilkbaharda bir yandan Kürd dilini ve elbiselerini yasaklayarak yerlerine Fars dili
ve pehlewi elbiselerini ikame etmek istiyor, diğer yandan ise Kürd
yürtseverlerini tutuklamak ve sürgün etmek istiyor“.(Kerim Hisami,
Bireweriyekanim, Bergi seyem, L. 103-104, akt Dr. Serdeşti, Culanewey Çekdaraney
Salani 1967-68, sayfa 35)
1967-1968 Hareketine önderlik eden kadrolar harekete dış destek bulmak amacıyla bir
dizi çaba içine giriyorlar.. Şah rejimine muhalif olan Tudeh gibi çevrelerle de ilişkiye
geçiyorlar. Fakat, gereken desteği sağlamıyorlar. Örneğin İsmail Şerifzade öğrencilik
yıllarında tanıdığı Tudeh'in sol kanadındaki kadrolara mektuplar yazıyor ve kendilerinden
Tahran'da silahlı eylemlere geçmelerini istiyor.. Fakat, Tudeh'ın sol kanadı ona olumlu
cevap vermiyor. Bilindiği Tudeh'in sol kanadı da Şerifzade gibi Mao Zedung'un
düşüncelerinden etkilenmiş bir yapılanmaydı.
Saleh Muhtedi Dimane'ye verdiği söyleşide Tahran vb üniversitelerdeki Kürd öğrencileride
1967-1968 hareketine yardımda bulunuduklarını söylüyor. S. Muhtedi hareketi başlatan
kadroları hem Tahran'da okudukları zaman ve hemde Güney Kürdistan'da olduğu dönem
tanıdığını ve Kürd Öğrenciler Birliği ile Peşmergeler arasında ilişkilerin onun üzerinden
kurulduğunu söylüyor.
Ayrıca Muhtedi Tahran'da bulunan Kürd öğrencileri şiir, hikaye ve çeşitli propaganda
materiellerini Peşmergelere ulaştıryor. Onlarda gittikleri yerlerde bu dokumentleri halka
okuyorlardı diyor.
Buna kendisinin kaleme aldığı „Nan û Fîşek“ ve diğer bir kaç hikayesini örnek olarak
veriyor.(Detaylar için Dimane, 05.10.2006, Çavpeketin'e bakınız)
İran devletinin saldırısına uğrayan ilk KDP-DK'ya bağlı Peşmerge birliği Neco Şikak'ın
komutasındaki 5 kişiden oluşan gruptu. İran askeri güçleri Çaşlarla birlikte havadan ve
karadan bu grubu kuşatıyor. 18 Mart 1967 tarihinde Salmas mıntıkasında yapılan bu
çatışmada Neco ve arkadaşları bir kaç askeri öldürdükten sonra şehid düşüyorlar.
Kısa bir süre sonra Mela Mahmudi Zengene komutasındaki birlik İran askeri tarafında
Mehabad yakınlarında kuşatılıyor. Mele Mahmud şehid düşüyor, arkadaşları yaralı olarak
esir düşüyorlar.
İsmail Şerifzade'nin komutasınaki bir grup KDP-DK Peşmergeleri Doğu Kürdistan'daki
Bane şehrinin yakınlarında faaliyet yürütükleri bir esnada, İran'ın KDP-DK'nin içine
yerleştirdiği Kwexa Şerif adlı bir hain, İsmail Şerifzade'yi yaralıyor ve İran birliklerine
sığınıyor. Kwexa Şerif'in İran askerlerine verdiği bilgiler ışığında Şerifzade ve arkadaşları
dört bir yandan kuşatılıyor. 18 Mart 1968 tarihinde 6 saat süren bir çatışma sonucu,
İsmail Şerifzade, Mirza Mehemed Şadumani, Huseyin Rahmanirabi ve Ali
Abdullah şehid ediliyorlar. İsmail Şerifzade ve arkadaşları dillere destan bir direniş
sergiliyorlar.
İsmail Şerifzade eğitimli, radikal düşünen ve Mao Zedung düşüncelerinden etkilenen
1967-1968 hareketinin önderlerinden biriydi. Mele Aware, Suleyman Muini, Abdullah
Muini, Mele Rehimi Werdi vb KDP önder kadroları büyük oranda mecburiyet karşısında
Doğu Kürdistan'a girdiklerinde İsmail Şerifzade ve Hemedemin Siraci gibi kadrolar Güney
Kürdistan'da kurtarılmış alanların dışında kalıyorlar. Onlarda baskı altındaydılar.
Kerim Hisami anılarında Suleyman Muini'nin kendisine mektup gönderdikten sonra
yurdışından Bağdat'ta geldiğini, Suleyman Muini, İsmail Şerifzade ve Hemedemin
Siraci'yle görüşmek istediğini yazıyor. İsmail Şerifzade tek başına Bağdat'ta gidiyor ve
Hisami'ye Suleyman Muini'nin bir mektubunu da götürüyor. Tudeh'in üyesi olan Kerim
Hisami İsmail Şerifzade için „ tecrübesiz devrimci bir aydın ve belli ölçülerde
rahmetli Mao'nun etkisi altındaydı“ diyor.
Şerifzade Bağdat'ta bazı lojistik ilişkiler yakalamaya çalışıyor, fakat başarılı olamıyor..
Şerifzade Bağdat'tan ayrıldıktan sonra Siraci ile birlikte Doğu Kürdistan'a giriş yapıyor.
Şerifzade Doğu Kürdistan'a girdikten sonra eskide ilişkide bulunduğu aydın ve öğrencileri
harekete geçirmeye çalışıyor. Yukarıda da vuguladığım gibi 18 Mart 1968 tarihinde 6 saat
süren bir çatışma sonucu yoldaşlarıyla birlikte Kürdistan şehidler kervanına katılıyorlar.(
İsmail Şerifzade'nin yaşamı ve mücadelesi üzerine ayrı bir yazıda durmak gerekiyor.)
1968 Haziran'nında Suleyman Muini'nin kardeşi Abdullah Muini'nin önderliğindeki bir grup
Peşmerge Mehabad yakınında bir köyde İran'ın askeri birlikleri ve Çaşlar tarafından
havadan ve karadan kuşatma alınıyorlar. Dr. Serdeşti'nin ifadesiyle : „bir Çaş ve bir çok
askeri öldürürerek gösterdikleri kahramanca bir savunmadan sonra Abdullah
Muini, arkadaşı Mineşem şehid düşüyorlar. Hasan Xurxuriyi adlı bir
arkadaşlarıda yaralı ele düşüyor. İran askerleri halkın gözü önünde çete ve
yolkesici diyerek kurşuna diziyor“. (Dr. Serdeşti, Culanewey....... sayfa 39)
Mele Aware önderliğindeki KDP-DK'ya bağlı Peşmergeler Serdeşt mıntıkasında faaliyet
gösteriyorlardı. Bu grubun içine İran devleti bir haini daha önce yerleştirmişti.. Mele
Aware ve arkadaşları „Dewelan“ bir köyde bulundukları sırada „Kürd haini“nin verdiği
bilgiler sonucu esir düşüyorlar. Mele Aware, Mele Keçew ve
Rehman Wetman Çawşin kısa bir süre meşhur Cildyan askeri kışlasında tutuluyorlar ve 11
Eylül 1968 tarihinde Mele Aware ve arkadaşları kanlı şah rejimi tarafından kurşuna
diziliyorlar.(burada yanlış bir bilgiyi düzeltmek istiyorum. Kuzey Kürdistan basınında Mele
Aware meselesi gündeme geldiğinde KDP-Irak tarafından İran'a teslim edildiğinden söz
edilir.. Bu bilgi yanlıştır.)
Yine 2 Ekim 1968 tarihinde Mehabad yakınlarında Seyid Fetah Nizami'nin konutasındaki
KDP-DK'nin 8 Peşmerge'den oluşan askeri bir birliği 1000 kişiden daha fazla İrani bir
askeri güç, tank ve helikopterlerle kuşatılma altına alınıyorlar. Bu çatışma 12 saat
sürüyor. Seyid Fetah Nizami ve tüm arkadaşları şehid düşüyor.
1968 sonlarına doğru Suleyman Muini, ilişki kurmak ve Peşmergelere askeri ve maddi
yardım bulmak amacıyla Doğu Kürdistan'dan ayrılıyor ve Bağdat'ta gidiyor.
Bu konuda Kerim Hisami Suleyman Muini ile Siraci'nin mektuplarından sonra Sofya'dan
Bağdat'ta geldiğini ve görüştüğünü şöyle anlatıyor: „28 Aralık'ta Suleyman ve Siraci
Bağdat'ta geldiler. Konuşmaya başladık. Suleyman dedi ki: 'Biz Tudeh Partisinin
önderleriyle görüşmeye geldik. Eğer onlar hazırlarsa biz iki farklı parti olarak
birlikte çalışmak istiyoruz. Eğer Tudeh istemese biz Baas Partisi ile ilişki
kuracağız'. Ben de kendisine bildiğim kadarıyla Tudehli arkadaşlar ve bana
anlatıkları kadarıyla yardımcı olmaya ve yakınlaşmaya hazırlar............
Suleyman Muini ve Siraci Çin Büyükelçiliğine gidip ilişki kurmak istiyorlardı. O
dönemler Mao Zedung'un yanlış düşünceleri Kürdistan dağlarına da varmıştı.
Ben bu öneriye sert bir şekilde karşı çıktım. Onlarda ilişki kurmaktan vaz
geçtiler“.(aktaran Omer Esri, Komelay JK û Kurtey Beşek le rudawekani naw Hizbi
Demokrati Kurdistan)
Sonuç olarak kimse 1967-1968 Doğu Kürdistan'daki harekete yardımcı olmadı. Tudeh
Partisi'nin verdiği sözler içi boş boş sözlerdi ve hiç bir pratik değerleri yoktu.
Suleyman Muini Bağdat'ta yürütüğü girişimlerden bir sonuç alamıyor ve Suleymani'ye
mıntıkasına geçiyor.
İran Kürdistan Demokrat Partisi önderlerinden Abdullah Hasanzade ve aynı zamanda o
sürecin canlı tanıklarından biri olarak o süreci değerlendirirken şöyle diyor: „Bizim
yoldaşlarımız 18 ay boyunca Şah rejimine karşı silahlı mücadele bayrağını
kahramanca dalgalandırdılar. Bu ayaklanma halk kitleleri içinde yer buldu,
dostları ve taraftarları çoktu. Açıkca
söylüyoruz, eğer Irak'taki Kürd
hareketinin önderliğinin Şah rejimine
yardımı olmamış olsaydı, bu askeri
ayaklanma tüm eksikliklereine rağmen
çok daha uzun bir süre ayakta
kalabilirdi Şah Hemeriza'nın rejiminin
varlığına daha etkili darbeler
vurabilirdi.“(Abdullah Hasanzade, Niw
Sede Tekoşan, sayfa 198)
Yayınlandı: September 22, 2010
Suleyman Muini
Gerçekten de KDP kadroları Şah rejimine karşı büyük direnişler göstererek inandıkları
dava uğruna canlarını verdiler.
İran'ın büyük askeri güçleri yığdığı ve Amerika'dan her türlü askeri desteği aldığı bir
ortamda var olan eşit olmayan savaşı kabul etmek, başından itibaren yenilgiyide kabul
etmekti. KDP kadroları cephe gerisi olmadan ve askeri materyelden yoksun bir şekilde
savaşa girmek istemiyorlardı. Örgüt ilişkilerini sağlamak ve savaşa hazırlanmak için alana
girmişlerdi. Fakat dayatılan bir savaşla karşı karşıya kaldılar.. İran devletinin saldırıları
altında bulunan kadrolar Güney Kürdistan'a da geri çekemiyorlardı.
Çünkü, Güney Kürdistan Devrim yönetimi onları „hain“ olarak görüyor ve ona göre
onlara karşı muamale yapıyordu.
Bu arada Güney Kürdistan Devrim yönetimi KDP'nin bazı kadrolarını sağ olarak İran'a
teslim etti. Saleh Lacini , Ali Gwereş, Suleyman Kerqeşan, Hemedemin Şirej ve
Abdullah Bayizi Qince teslim edilenlerden bir kaçıydı.. KDP'nin bu kadroları kanlı Şah
rejimi tarafından teslim edildikten sonra idam edildiler.(Abdullah Hasanzade, age, sayfa
200)
Yine Kürdistan Demokratik Cumhuriyeti döneminden kalan, KDP'yi yeniden toparlama
sürecinde önderlikte bulunan, yıllarca Güney Kürdistan'da Irak rejimine karşı savaşan,
Saxker Komitesi'nin ve KDP-DK'nin önderlerinden Qadir Şerif olarak bilinen Haşimi
Heqtalep „Savak ve Irak Kürdistan'ındaki işbirlikçileri tarafından Suleymaniye'nin
bir camisinde el bombasıyla öldürüldü“( Said Kawe Koyistani, Culanewey Salakani
1346-1347)
Yine Kawa kod adını kullanan KDP sorumlularından Mele Huseyin Marexani Qaladiza'a
bir Savak ajanı tarafından öldürülüyor. Muhamed Emin adlı bu Savak ajanı Kawa'yı
öldürdükten sonra kurtarılmış bölgeden İran'a geçiyor.
Daha sonra KDP önderlerinden Xelil Şewbaş ve Suleyman Muini Güney Kürdistan'da
Peşmergeler tarafından yakalanıyorlar. Xelil Şewbaş'ı yolda Suleyman Muini ise Devrim
önderliğinin kararı ile öldürüyorlar ve cenazesini Şah rejimine teslim ediyorlar.(Suleyman
Muini meselesine üzerine daha sonra geleceğim.)
1967-1968 yıllarında ve tam 18 ay süren bu „dayatılan savaşta“ KDP ciddi bir darbe aldı
ve bir çok değerli kadrosunu yitirdi.
KDP- Reberayeti Şoreşger bu savaşda yaşamlarını yitiren kadroların bir listesini vermişti.
Bu listeyi tümden yayınlıyorum.
İsmail Şerifzade,
Abdullah Girewi,
Mela Ahmed Şelmaşi(Mele Aware),
Mela İsmail Feqi Bisi,
Suleyman Muini,
Abdullah Muini,
Naci,
Bapir Şikak(Neco)
Feyruz Şikak(Neco'nun kardeşi)
Mam Rezay Mami,
Said Fetah Nizami,
Mirza Muhamed Şadmani,
Mela Rehim(Mirza Ahmed)
Huseyin Rahman Rabi,
Mela Mahmud Zengene,
Ali Abdullah Guli,
Xelil Mustafapur(Şewbaş)
Mineşem,
Muhamed Derweş Ahmedi,
Hasan Xurxuyi,
İbrahim Sur,
Muhamed Resuwemare,
Ali Rahim Gwereş,
Derweş Osman,
Huseyin Çilkoç
Feqi Ali Wergil,
Qadiri Şel,
Ali Yekele,
Qadir Penire,
Haci,
Hasan Sor,
Rahman Osman Çawşin,
Hemedemin Şirij,
Suleyman Kerqeşan,
Resul Piran,
Abdullah Bayiz Qincey,
Salih Abdullah Feqe,
Heme Suri Duletuy,
Murad Şirij,
Said Yakubi Baweley,
Ahmed Ali Ecem,
Reşidi Yaweri,
Muhamed Hamza Ritali,
Niko Kirmanşani,
Huseyin Hemze Ritali,
Behmen Ahmedi Reşid Beg,
Hasan Ahmedi,
Ahmed Tevfik Beg,
Hemedmin Saleh Fetahi,
Haci Niyaz,
Muhamed Menguri,
Abdullah Kuri Mela Necmeddin,
Abdullah Mecid Emirzade,
Alwetan,
Muhamed Haci Resul,
Mahmud Kuri Aziz Koxe,
İbrahim Dibukri Mahmudi,
ve Saleh Lacini(Said Kawe Koyistani, age sayfa 8)
Ayrıca bugün İran KDP'sinin parti şehidi olarak görmediği yıllarca KDP'ye sekreterlik
yapan, inandığı düşüncelere ölümüne bağlı olan, Faşist Baas rejimi tarafından işkenceler
sonucu katledilen ve ceseti kaybedilen Ahmed Tevfik'i de bu listeye katmak lazım.(Ahmed
Tevfik'in yaşamı üzerine duracağım)
Ayrıca bu listeye Sadiqi Henciri'yide katmak gerekiyor.
Bu kadro Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti'nin(DKC) yıkılmasından sonra KDP'sini
yeniden canlandıran kadroydu.. Bu listede yer alan KDP önder kadroları DKC-Mehabad'ın
yıkılışını, Peşewa Qazi Muhamed ve arkadaşlarının Çarçira Meydan'ında kaleşçe idam
edilişlerine tanık olan gençlerdi.
İşte bu gençler Cumhuriyetin yıkılışından bir kaç yıl sonra KDP'yi yeniden örgütlediler.
Doğu Avrupa'ya çıkan ve 25 yıl Hapis yatan Qani Buluriyan ev Azizi dışında diğer önder
kadroların bir çoğu bu süreçte şehid düştüler.
SULEYMAN MUİNİ OLAYI
Bilindiği gibi Suleyman Muini Güney Kürdistan Devrim önderliği tarafından idam ediliyor
ve cesedi İran devletine veriliyor.
„Suleyman Muini Olayı“ına ilişkin Irak Kürdistan Demokrat Partisi'nin resmi tavrı
Kürdistan Başkanı Kek Mesud Barzani'nin olayın üzerinden tam 32 yıl sonra
yayınladığı „Barzani ve Kürd Ulusal Özgürlük Hareketi“ adlı eserin 2.cildinde
açıklanıyor.
Her ne kadar Kek Mesud
„Suleyman Muini Olayı“nın tarihini 1967 yılı olarak veriyorsada bu bilgi yanlıştır.
Çünkü, Suleyman Muini'nin oğlu Siyabend ve daha bir çok araştırmacı Suleyman
Muini'nin ölüm tarihini 15 Mayis 1968 yılı olarak veriyorlar. Kek Mesud Barzani'de
kitabının 2.cildinin önsözünü 16 Mayis 2000 tarihinde yazıyor. Yani Suleyman Muini'nin
ölümünden 32 yıl bir gün geçtikten sonra Kek Mesud bu olayı şöyle değerlendiriyor:
„Ne yazık ki bu partinin liderleri(İran-KDP kastediliyor) 1965 yılında yaşanan
ihtilaflar partinin bölünmesine ve gücünün dağılmasına neden oldu. Bazıları
Cahşlığı tercih edip hükümetin hizmetine giren İbrahim Ahmed grubuna
katılarak Irak hükümetinin de etkisiyle İran'da yıkıcı faaliyetlerde bulunup
devrimle İran'ın ilişkilerini bozmaya çalıştılar.
Devrim hareketi 1967 tarihinde üzücü bir faaliyette bulundu ki bunu yapması
kaçınılmazdı. Ahmed Tevfik'in muhalifi ve 66 Cahşlarına katılan Süleyman
Meini'yi tutukladı. Adı geçen şahıs 66 Cahşlarına katıldıktan sonra Kürd
devrimine karşı Irak rejimiyle işbirliği yapmaya başlamıştı. Tutuklandıktan
sonra idam edildi ve cesedi İran'a gönderildi.
Süleyman Meini'nin akibetine bir parti içi mesele gibi bakmak mümkün değildir.
Çünkü o 66 Cahşlarına yardımcı olmuştu. Yani devrime düşmanlık etmişti. Ama
bir yandan da onun olayını partisel bir faaliyet olmaktan soyutlamak da
mümkün değildir. Her şeye rağmen bu adam için böylesine üzücü bir akıbet
temeni etmezdik“(Mesud Barzani, Barzani ve Kürd Ulusal Özgürlük Hareketi, Doz
Yayınları, 2005, İstanbul, sayfa 353-354)
Her ne kadar Kek Mesud Suleyman Muini'nin öldürülmesini „ bu adam için böylesine
üzücü bir akıbet temeni etmezdik“ diyorsada ölürülmesini „kaçınılmaz olduğunu“
söylüyor.
Kek Mesud'un bu olaya ilişkin yaklaşımını ve aynı zamanda Irak KDP'nin bu resmi tavrını
daha iyi değerlendirmek için Suleyman Muini'yi biraz yakından tanımak gerekiyor. Ne
yazık ki Suleyman Muini üzerine Kuzey Kürdistan'da çıkan ve yararlanabileceğimiz tek bir
makale dahi yoktur. Elde bulunan ve Suleyman Muini'nin ismi geçtiği yazılarda Irak
KDP'sini suçlamak için bir dizi insanının isminin yanında onunda ismi geçiyor.. Ayrıca
verilen bilgilerde yanlışlıklarla doludur..
Suleyman Muini'nin yaşamı ve mücadelesine geçmeden önce biraz ailesi hakkında bilgiler
vermek istiyorum.
Suleyman Muini Kuzey Kürdlerinin yanlış bir şekilde „Mahabad Kürd Cumhuriyeti“
olarak adlandırdıkları „Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti“ nin İçişleri Bakanı
Muhammed Emin Muini'nin en büyük oğludur. Mirza Muhammed Emin Muini, 1910 yılında
Mehabad'ta dünyaya geliyor. Babası Haci Abdullah Muinidir. Muhammed Emin Muini
babası Haci Abdullah Muini'yi 6 yaşlarındayken yitiriyor. Haci Abdullah o dönemler Güney
Kürdistan'a ticaret yapıyormuş.. Irak sınırında hükümetin memurları kendisine pusu
kurup öldürüyorlar, mal ve mülklerini talan ediyorlar..
Muhammed Emin Muini Birinci Dünya Savaşı'nın tam ortasında, yani 1916 yılında babasız
kalıyor. Birinci Dünya savaşı sırasında Rus ve Türk ordularının savaş meydanı haline
getirdikleri Mehabad'ın durumunu gözönüne getirdiği zaman, yetim kalmanın ne anlama
geldiği daha iyi anlaşılır. Muhammed Emin çok zor şartlarda büyüyor.
Muhammed Emin Muini, 1931 yılında Zara Hanım Qadri ile evleniyor. Bu evlilikten ilk
doğan çocuk Suleyman Muinidir. Bazı kaynaklara göre Suleyman 1932 yılında diğerlerine
göre 1933 yılında dünyaya geliyor. Muhammed Emin'in Zara Hanım ile yaptığı bu evlilikte
Suleyman'ın dışında Fatma, Perizad, Emine adlı 3 kız ve Xane olarakta adlandırılan Said
adlı bir oğlan dünyaya geliyor.
Mirza Muhammed Emin bu arada Zeri Hanım adında ikinci bir evlilik yapıyor. Bu evlilikten
Abdullah, Cafer, Newid, Mustafa adında 4 erkek çocuk ve Soreya, Rahana ve Feriba adlı 3
kız çocuğu oluyor.
Mirza Muhammed Emin'de babası gibi ticaret ile uğraşıyor ve bir hayli zenginleşiyor.
Bu arada Mirza Muhammed siyasal gelişmelerden de uzak durmuyor.. 1942 yılında Doğu
Kürdistan'da Bağımsız ve Birleşik bir Kürdistan'ı hedefleyen „Komelay Jiyanewey
Kurd“ adlı örgüte üye oluyor. Bu örgüt Kürdler arasında „Komelay Jekaf“ olarak
biliniyor.( Bu yapılanmayı tanıtmak için bir yazı serisi şart.)
Daha sonra Pêşewa Qazi Muhammed'in önderliğinden kurulan Kürdistan Demokrat
Partisi'ne üye oluyor..
Muhammed Emin Muini daha sonra kurulacak olan „Demokratik Kürdistan
Cumhuriyeti“ de Pêşewa Qazi Muhammed tarafından İçişler Bakanı olarak atanıyor.
Muhammed Emin Muini DKC'nin kısa ömrü boyunca bu görevi sürdürüyor.
Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti'nin yıkılmasından ve Pêşewa Qazi Muhammed
ve arkadaşlarının idam edilmesinden sonra Muhammed Emin Muini'de tutuklanıyor.
Verdiği ruşvetler sayesinde büyük cezalardan kurtulararak Mehabad, Tebriz ve Urmiye'de
3 yıl boyunca hapis yatıyor. Cezasını tamamladıktan sonra Şah'ın kanlı rejimi tarafından
10 yıllığına Şiraz'a sürgüne gönderiliyor. Bu arada verdiği ruşvetler sayesinde Şiraz yerine
Tahran'a sürgün ediliyor. Muhammed Muini Dr. Musadiq önderliğindeki hükümetin darbe
yoluyla yıkılmasından sonra(1953) tekrar tutuklanıyor ve belli bir süre zindanda kalıyor.
Mirza Muhammed Muini 25.12.1991 tarihinde yaşama veda ediyor. Mirza Muhammed
Muini ölmeden önce 3 oğlunun ölümlerine tanıklık etti.. Suleyman Muini, 15 Mayis 1968
yılında Güney Küırdistan Devrim önderliği tarafından öldürüldü.
Abdullah Muini, 30 haziran 1968 tarihinde arkadaşlarıyla İran ordu birlikleriyle girdiği
çatışma şehid düşüyor.
Mirza Muhammed Muini'nin şehid olan 3. oğlu Xane olarak adlandırılan Said ise
Komela'nın üyesiydi. Askeri eğitim için Güney Kürdistan'da Baas rejiminin askerleriyle
girdiği çatışmada 21 Haziran 1978 tarihinde şehid oluyor.(Muini ailesi hakkındaki bilgileri
Mehemedi Xiziri'nin Suleyman Muini'nin oğlu Siyamend Muini'ye dayandırarak yayınladığı
„Be Boney Salwegeri Şehedbuni Hawre
Edbullah Muini“ adlı yazıdan derlenilmiştir..
Ayrıca bu yakınlarda Suleyman Muini'nin oğlu
Siyamend Muini ile yaptığım bir röportajı
yayınlayacağım-Rojgar Merdoxi)
Suleyman ve Abdullah Muini
Kısaca Suleyman Muini'nin ailesinden
sözettikten sonra şimdi Suleyman Muini'nin
özel yaşamana geçebiliriz. Daha öncede
Suleyman Muini'nin doğum tarihi konusunda
çelişkili bilgilerin olduğunu vurgulamıştım..
Suleyman Muini'nin oğlu Siyamend Muini'nin
babası üzerine yazdığı „Suleyman Muini-Faiq“ adlı makalede Suleyman Muini'nin „17.02.
1933 tarihinde Mehabad'ın Seholxane mahalesinde dünyaya geldiğini“ yazıyor.
Muhammedi Xiziri ise İrani takvimine dayanarak „1311 yılı“nı veriyor, yani miladi
takvimine göre 1932 yılına denk düşüyor. Suleyman Muini „Demokratik Kürdistan
Cumhuriyeti“ döneminde küçük bir çocuktur. Babası Mirza Muhammed Emin Muini
Suleyman'ı Tebriz'e okumaya gönderiyor. İran ordusu Azerbeycan ve Kürdistan
Cumhuriyetlerini yıktıktan sonra Suleyman Tebriz'den Mehabad'a dönüyor ve orta
dereceli eğitimini Şah Muhammed Riza Pehlewi'nin okulunda devam ediyor. Cumhuriyetin
yıkılışından sonra Suleyman Muini'nin babası Cumhuriyetin İçişleri Bakanı olduğundan
dolayı tutuklanıp 3 yıl cezaevinde kaldığını daha önce vurgulamıştım.
Dr. Musadiq döneminde Suleyman Muini'de diğer Mehabad Kürd gençleri gibi bir hayli
aktif bir konumdadır. 15. 06.1953 tarihinde Kürdistan Demokrat Partisi „4.
Uluslararası Gençlik Festivaline“ Kürd gençlerinin temsilcilerini seçmek için Mehabad
şehrinin „Baxi Mikail“ de bir toplantı yapıyor. Bu toplantıya Suleyman Muini(Faiq
Emin)de katılıyor. Zaten Suleyman Muini Mehabad'ta Kürdistan Demokrat Partisi'nin
gençlik çalışmaları başladığı andan itibaren kendisini bu örgütlenmenin içinde buluyor.
İran askerleri „Baxi Mikail“de toplanan gençlere ateş ediyorlar. Bu arada Hasan
Ramazan adlı bir Kürd genci şehid ediliyor ve yaralananlarda var. KDP yöneticilerden
Ahmed Tevfik parti adına bu toplantının organizasyonu ile uğraşıyor. Bir gencin
öldürülmesinden sonra gençler bir tabutu alarak mehabad sokaklarına dökülüyor. O
dönem Mehabad'ta bulunan KDP'nin diğer yöneticilerinden Kerimi Hisami ve Rehimi
Sultanyan'da gençlerin yürüyüş yaptıklarını duyunca gidip Ahmed Tevfik ile birlikte
yürüyüşün on saflarına geçiyorlar. (Kerimi Hisami'den akt Dr. Serdeşti, Ahmed
Tevfik....... s. 26)
İran askerleri şiddet ve kurşun sıkarak yürüyüşü dağıtıyorlar. Mam Omer'in anlatımlarına
göre askerler kitleyi zorla dağıtıkları zaman Ahmed Tevfik tek başına boş tabutun başında
bekliyormuş.. Ahmed Tevfik'e „tabutun boş olduğunu bilmene rağmen sıkılan
kurşunlar karşısında niye kaçmadın?“ diye sordukları zaman, Ahmed Tevfik „ ben
nasıl kokuşmuş düşmanların önünde kaçarım, halkın cesareti kırılırsa nasıl yarın
bir iş yapabilirim?“ diye cevaplıyor.
Dr. Qasimlo 15 Haziran 1953 tarihinde Mehabad'ta yapılan bu yürüyüşü 1946(yani
Demokratik Kürdistan Cumhuriyetinin yıkılışından sonra)yılından sonra yapılan „ilk
kitlesel yürüyüş“ olduğunu yazıyor.(Dr. Qasimlo, Çil Sal Xebat, sayfa 159) Bu yürüş
esnasında 70'in üzerinde Kürd yurtseveri tutuklanıyor. KDP'nin kitle tabanıda gittikçe
genişliyor. Fakat, şu noktanın altını yeniden çizmek gerekiyor. Her ne kadar o dönemler
parti KDP olarak adlandırılıyorsada Tudeh'in „Kürdistan Komitesi“ gibi bir konumdaydı.
Tudeh „KAK“ diye bir birim oluşturmuştu... Yani „Komisyona Azerbeycan û KurdistanKAK“.. Bu örgütlenme vasıtasıyla işleri idare etmeye çalışıyordu. Tahran'daki bir Fars
Kürdistan'a geldiği zaman KDP içinde çalışıyordu. Bir Kürd Tahran'a gittiği zaman
Tudeh'te çalışıyordu.( Bu ilişki tarzı bir kaç satırla anlatılacak gibi değil)
CİA'nin Dr. Musadiq hükümetine karşı gerçekleştirdiği askeri darbeden sonra Şah yanlıları
İran'daki muhalif güçlere ve Kürdistan Demokrat Partisi yandaşlara karşı operasyonlara
giriştiler. Zaten Şah ve taraftarları için genel olarak Kürdistan ve özel olarak Mehabad
„çıban başı“ydı. Şah yanlılarıyla Dr. Musadiq tarafları arasında geçen referandum
yarışında Mehabad'ta 5000 seçmenden 2'si Şah'ın lehinde oy kullanmıştı.(Dr. Qasimlo,
age, s 160) Şah yanlılarının askeri darbe yoluyla iktidara gelmesinden sonra Kürdistan'da
bir çok Kürd yurtseveri tutuklandı.. Suleyman Muini ve Qadir Şerif gibi bir dizi KDP
kadrosu illegale geçerek kendilerini koruyabildiler ve faaliyetlerini sürdürdüler. Belli bir
dönem Suleyman Muini kırsal kesimde faaliyetlerini sürdürüyor. Bu arada Suleyman
Muini'nin babası Mirza Muhammed Muini tuklanıyor ve 20 gün cıvarında askeri
hapishanede kalıyor. İran askeri yetkilileri Suleyman'ın babasına „oğluna haber gönder
, gelsin teslim olsun. Şah kendisini af etmiştir“ diye tavsiyelerde bulunuyorlar.
Fakat, Suleyman'ın babası bu oyuna gelmiyor.(Siyamend Muini, adı geçen makale)
Bilindiği gibi KDP Tudeh'in Kürdistan komitesi gibi hareket ediyordu. İran devleti
tarafından Tudeh karşı büyük operasyonlar vardı. Bu arada yoğun bir şekilde Tudeh kadro
ve yöneticileri tutuklanıyor, hapse atılıyor ve idam ediliyor.. Tudeh saflarında devlet ile
işbirliği yapan bir dizi kadro çıkıyor. Savak ciddi bir şekilde Tudeh saflarına sızmış
durumda...
1955 yılının ilkbaharında KDP yöneticileri Tahran'da Sadiqi Henciri'nin evinde genel
durumu değerlendirmek amacıyla bir toplantı yapıyorlar. Bu konuda Qani Biluryan şöyle
yazıyor: „Ben arkadaşlardan toplantı için Tahran'a gelmelerini istedim.
Suleymani Muini, Haşim Heqtalep, Hemed Emini Ratibi, Abdullah İshaki ve
Eshad Xudayar Tahran'a geldiler. Abdulrahman Qasimlo ve Sadiqi Henciri'de bu
toplantıya katıldılar. Sadiqi Henciri Tudeh Partisinden kopmuştu ve bize çok
ciddi bir şekilde yardım ediyordu.. Abdullah İshaki ve Haşim Heqtaleb
Kürdistan'daki hareket içinde Ahmed Tevfik ve Qadir Şerif kod isimleriyle çok
ünlü olmuşlardı. Bu toplantı 1955 ilkbaharında yapıldı.“.(Qani Biluryan, Alakok,
beserhatekani siyasi jiyanim, Stockholm 1997, s 155)
Bu toplantıda KDP iki önemli karar alıyor:
1)Tudeh ile olan örgütsel birliğe son veriyorlar. Gerekçe olarak polisin Tudeh üzerinden
KDP'ye darbe vurması olayı gündeme getiriyor. Dr. Qasimlo'dan Tudeh ile olan örgütsel
ilişkilerini kesmesini istiyorlar. Qasimlo'da kabul ediyor.
2)İkinci nokta ise Tudeh'in askeri darbe karşısındaki pasif tutumunun eleştirisiydi.. KDP
bu toplantıda Tudeh'i eleştiriyor. Biri Tudeh yönetimine ve diğeri ise Sovyetler Birliği
Komunist Partisi'ne olmak üzere iki mektup yazıyor. Bu mektupları yurtdışına çıkarmak
için Dr. Qasımlo'ya veriyor..(Qani Biluryan ile Dr. Qasimlo'nun İran İslam Devrimi sonrası
ilişkileri tümden koptu. Biluryan'ın anılarında Qasimlo'ya ilişkin bir dizi suçlama var.
Konumuzla ilişkisi olmadığından şimdilik geçiyorum)
KDP'nin 1955 ilkbaharında Tahran'da gerçekleştirdiği bu toplantı, aynı zamanda KDP'nin
Tudeh Partisi'ne karşı siyasal ve örgütsel bağımsızlığını ilan ettiği toplantıdır.
Zaten illegal duruma düşen Suleyman Muini 1956 yılında Tebriz üzeri Tahran'a giderken
Şah rejiminin gizli ajanları tarafından tutuklanıyor. Fakat kimsenin Suleyman'ın
tutuklanmasından haberi yoktur. Aradan belli bir süre geçtikten sonra Abdullah
Hekimzade adlı biri Tahran'daki bir gazetede çıkan tutukluların resimleri arasında
Suleyman'ı tanıyor ve ailesinde haber veriyor. Suleyman Muini bu tutukluluk süreci
içerisinde bir dizi ağır işkencelere maruz kalıyor. Suleyman Muini'nin babası Mirza
Muhammed Muini o dönemin parasıyla 10 bin Tümen ruşvet olarak veriyor ve Suleyman
1 Mart 1957 tarihinde serbest bırakılıyor.(daha geniş bilgi için Siyamend Muini'nin daha
sözü edilen makalesine bakınız) Suleyman Muini belli bir dönem Tahran'da kalıyor. Babası
Mirza Muhammed Muini'nin kendisine verdiği maddi destekle Dr. Rehim ile birlikte
geçimini sağlamak için bir foto dükanını açıyor ve bu arada Bahri adlı bir arkadaşıyla
siyasal faaliyetlerini sürdürüyorlar.(M. Xiziri, age )
Suleyman Muini belli bir dönem Tahran'da kaldıktan sonra 1959 yılında Kürdistan'a
Mehabad şehrine geri dönüyor.
Muini, Mehabad'ta döndükten sonra Meryem adlı bir bayan ile evleniyor. Bu evlilikten
1960 yılında Siyamend Muini dünyaya geliyor.
Geçmişte Tudeh ile çalışan ve daha sonra KDP'ye katılan Dr. Qasimlo'nun akrabası İsmail
Qasimlo'nun tutuklanmasından sonra Savak ile girdiği işbirliğininde neticesinde Savak
Kürdistan Demokrat Partisine 1969 yılında büyük bir darbe vuruyor.(İsmail Qasimlo
meselesi çok uzun bir hikaye.. Ahmed Tevfik ve Dr. Qasimlo arasındaki çatışma ve
ayrışma meselesi, Tudeh ve KDP ilişkilerine değinildiği zaman bu hususa değinilecektir.)
Bazı Kürd kaynakları KDP'ye yönelik olan bu operasyonda Tudeh'inde rolü olduğu
söylenir. Çünkü, Tudeh KDP'nin 1955 yılında kendisine karşı bağımsızlığını ilan etmesini
hazmetmemiş ve intikam duygusu ile hareket ediyormuş........ Kürd kaynakları bu
operasyonun boyutları konusunda çelişkili bilgiler veriyorlar.. Celil Gadani anılarında „
200'e yakın KDP kadro ve taraftarının tutuklandığını ve 180 kişinin Güney
Kürdistan'a geçtiğini“ yazıyor.
M. Xiziri „ KDP'nin 200 üyesi tutuklanıyor ve 300 kişi Güney Kürdistan'a geçiyor“
diyor.
Siyamend Muini „ 1500'den fazla insanın Kürdistan'da tutuklandığını“ yazıyor.
Sonuçta şunu biliyoruz.. KDP Merkez Komite üyelerinden Qani Biluryan, Yusuf Azizi ve Dr.
Mewlewi gibi üyeler bu süreçte Savak'ın eline düştüler. Bilindiği gibi Qani Biluryan 25 yıl
hapis yattı.. Herhalde Kürdistan'da en uzun hapis yatan siyasi tutsaktı. Yusuf Azizi ondan
biraz az hapis yattı. Çünkü ölümcül bir hastalığa yakalanmıştı, Serbest bırakıldı ve kısa
bir süre sonra vefat etti.........
Suleyman Muini'de bir dizi KDP kadrosu gibi operasyonlardan kurtuluyor ve Güney
Kürdistan'a geçiyor. Güney Kürdistan'a geçen bu KDP kadro ve taraftarları büyük oranda
Suleymaniye'nin Serçinar
mahalesine yerleştiriliyor.( O dönem orada olan KDP kadrolarının anılarında anlatıkları
Serçinar'ın bugünkü Serçinar ile hiç bir alakası yok... Bir ve iki ev varmış) O dönem
Irak'ta Abdulkerim Kasim iktidarı var.. Her ne kadar Molla Mustafa Barzani ve Kürdlerle
ilişkileri eskisi gibi sıcak olmasada iyi bir atmosfer var. Irak devleti Doğu Kürdlerine siyasi
iltica statüsünü tanıyor.
O dönem KDP önderlerinden Ahmed Tevfik'te Güney Kürdistan'dadır. Molla Mustafa
Barzani ile çok sıcak ve yakın ilişkileri var. Yine KDP önder kadrolarından Qadir Şerif,
Mele Baqi ve Mele Said Reşid'te Suleymaniye'de bulunuyorlar.
Tam da bu süreçte KDP içindeki çelişkiler en boyutlarda seyrediyor. Ahmed Tevfik ile Dr.
Qasimlo arasındaki çelişkiler Dr. Qasimlo'nun partiden tasfiyesiyle sonuçlanıyor. Irak
devleti Qasimlo ve Kerim Hisami'yi sınır dışı ediyor.
Bu olaya ilişkin olarak Kerim Hisami anılarında şöyle yazıyor: „06.10.1338(İrani
takvim) gecesi ben, Qasimlo, Qasim Sultaniyan, Aziz Felahi, Heme Haci Said,
Mele Baqi , Cuynella Barzani ve Ahmed Tevfik toplantı halinde bulunuyorduk.
Qasimlo dediki: 'Bazı arkadaşlar ülkeden gelecekler. Onlar gelene kadar kimse
parti sorumlusu değildir. Ahmed Tevfik'e de ülkede görev verilmiştir, görev
yerine gitmiyor' diyor. Ahmed Tevfik ise Qasimlo'ya cevaben 'Ben Abdulrahman
Qasimlo'yu KDP'li olarak görmüyorum. O Tudeh'in üyesidir. Qasimlo, Kerim
Hisami ile birlikte her gün Hamza Abdullah ve Nejad Ahmed Aziz'in yanındalar.
Heme Haci Said ve Aziz Felahi'de KDP'li değiller' dedi. Molla Mustafa Barzani
Hamza Abdullah ve Nejad'ın ismimlerini duyduğu zaman kızıyor ve şöyle diyor:
'ben yalnızca Ahmed Tevfik'i KDP temsilcisi olarak görüyorum. Eğer Ahmed
Tevfik'e karşı yayın yaparlasa onları hain olarak göreceğim ve Irak'tan
çıkaracağım“demiş. Biz İbrahim Ahmed hocaya gittik. O da Barzani'nin
söylediklerini tekrarladı..diye yazıyor “( Hisami'nın Anılarından akt Mam
Ömer,Komelay J.K û Kurtey Beşek le Rudawekani naw Hizbi Demokrati Kurdistani İran,
sayfa 14).
Bu uzun alıntının daha anlaşılır hale getirmek için, Irak Kürdistan Demokrat Partisi'nin
tarihine ilişkin detay bilgilerine sahip olmayan arkadaşlara kısa bir açıklama yapmak
gerekiyor.
Bilindiği gibi Hamza Abdullah Irak Kürdistan Demokrat Partisi'nin sekreteriydi.. Irak
Komunist Partisi'yle sıkı ilişkiler içindeydi. Daha sonra IKP'sine katıldı. Hamza Abdullah
IKDP Sekterliğinden alınıyor ve yerine İbrahim Ahmed geçiyor.
Dr. Qasimlo ve Kerim Hisami komunizme inanan kadrolardı. Tudeh ile ilişkileri vardı.
Ahmed Tevfik Kürd milliyetçisiydi ve Sovyetler Birliğine ve onların kardeş partileri olan
IKP ve Tudeh'e karşıydı. Daha sonra Irak devleti Dr. Qasimlo’yu sınır dışı etti.
Kerim Hisami'nin anlatımlarına göre „Dr. Qasimlo 1 Mart 1960 günü Çekoslovak'ya
ve ben 30 Mart'ta Sofya'a uçmak zorunda kaldık“ diyor.
Yukarıda vurguladığım gibi Dr. Qasimlo sınır dışı edildi. Yaklaşık olarak 10 yada 12 yıl
boyunca Qasimlo'nun KDP ile resmi bir ilişkisi kalmadı.
Ahmed Tevfik önderliğindeki KDP kadroları partinin yeniden örgütlenmesi ve
canlandırması için harekete geçtiler.
Suleyman Muini bu süreçte KDP'nin Ahmed Tevfik'ten sonra „ikinci adamıdır“.
Molla Mustafa Barzani önderliğinde 11 Eylül 1961 Devrimi başladığı zaman Güney
Kürdistan'da ve Irak'ta bulunan KDP(İran- hala partinin ismi İran KDP değil) kadroları
büyük bir çoşkuyla kırsal alanlara çekiliyor ve silahlı mücadeleye katılıyorlar.
KDP kadro ve Peşmergeler bir yandan aktif bir şekilde Güney Kürdistan'daki silahlı
mücadeleye katılırken, diğer yandan Doğu Kürdistan'daki parti örgütlenmelerini
güçlendiriyor ve Doğu Kürdistan'dan itibaren Güney Kürdistan'a lojistik destek
sağlıyorlardı. KDP kadroları Doğu Kürdistan'ın içlerine kadar giderek, para, elbise, askeri
malzeme, yiyecek vs topluyor ve devrime ulaştırıyorlardı.
Ahmed Tevfik ve Suleyman Muini ekibi Güney Kürdistan'da baş gösteren Eylül devrimine
Güney Kürdistanlı bir dizi önder kadrodan daha fazla hizmet ediyorlardı. Irak Kürdistan
Demokrat Partisi yönetiminde bir dizi kadro Abdulkerim Kasım yönetimine karşı nasıl bir
tavır takınacakları sorununda akılları karışık olduğu bir dönemde KDP(İran) Molla Mustafa
Barzani önderliğinde savaşa kilitlenmişti. Daha öncede sözünü ettiğim gibi Ahmed Tevfik
gizli bir şekilde Güney Kürdistan'dan Lübnan'a giderek diplomatik ilişkiler sağlıyor(1962),
Newyork Times'in gazetecisi Dana Adam Shmidt'i illegal yollarla Kürdistan'a getirerek
yaşanan savaşı belgeliyor.(bölgeye giren ilk yabancı gazeteciydi.) Ahmed Tevfik İsmet
Şerif Wanli'yi Lozan'dan Beyrut'ta çağırarak Eylül Devrimine ilişkin yurtdışında yapılması
gereken hususlar üzerine tartışıyor. Gizli bir şekilde Bağdat'a giderek devrim için sağlık
malzemelerini buluyor ve Kürdistan'a aktarıyor. Behdinan bölgesine sıkışan devrimi
yaygınlaştırmak için Ahmed Tevfik ve Suleyman Muini ekibi, Suleymaniye, Ranya,
Qeladiza vb bölgelerde Kürd ileri gelenleriyle görüşerek devrime katılmalarını sağlıyor..
Ahmed Tevfik aranmasına rağmen kaçak yollarla İsfahan'a giderek devrime yardım
etmeleri için ABD Konsolosluğu ile görüşüyor, Tahran'a giderek Molla Mustafa'nın
dünyanın belli başlı devletlerine gönderdiği mektupları ulaştırıyor. Bunlardan en önemlisi
ise KDP kadrolarının Doğu Kürdistan'dan devrime ulaştırdıkları lojistik ve maddi
yardımlardı.. Bazı eski Peşmergeler o dönemi değerlendirirken Doğu Kürdistan'dan
getirilen „elbise ve yiyecekleri gördükleri zaman çocuklar gibi sevindikleri“
yönündeki belirlemeleri kayda değerdir.
Yine 1962 yılında Doğu Kürdleri „Disan Barzani“ adlı bir dergiyi çıkararak (9 sayı çıktı)
halkın ulusal bilincini yükseltmek ve devrime katmak için büyük bir çaba içinde oldular.
Bu dergiye en çok yazanlar Ahmed Tevfik ve Suleyman Muini'ydi.
Şunun altını çizmek gerekiyor. Irak KDP Politbürosu KDP(İran)nin Molla Mustafa
Barzani'yi bu ölçüde desteklemesinden rahatsızdı. Irak KDP içinde ayrışma olduğu zaman,
Ahmed Tevfik Politbüro ekibine karşı en sert tavır takınan tek tük insanlardan biriydi.
Suleyman Muini ciddi bir şekilde aranmasına rağmen Doğu Kürdistan'a sürekli ve sistemli
girişler yapıyor, örgüt ilişkileri kuruyor ve yardım topluyordu.
Örneğin İran ve Kürdistan universitelerindeki Kürd öğrencileri kendi aralarında çeşitli
örgütlenmelere gidiyorlar.
Bu arada Güney Kürdistan'da bulunan KDP önderliği ile ilişki kurmak istiyorlar..
Bu konuda o dönem öğrenci olan Saleh Muhtedi'ye sözü bırakalım:
„Yekitiya Xwendekarên Kurd İran Kürdistan Demokrat Partisi ile ilişki kurma
kararı aldı. O dönem KDP'ye önderlik eden Ahmed Tevfik olarak bilinen Said
Abdullah İshaqi IrakKürdistan'ında bulunuyordu. Suleyman Muini ise partinin
ikinci adamıydı. Bu uzun bir hikayedir. Burası bunu anlatma yeri değildir. Bu
ilişki için Kek Suleyman Muini ile bir kaç defa Kürdistan'da(Doğu Kürdistan)
görüştük. Bu görüşmeler için ben öğrencilerin temsilcisiydim“ diyor.( Saleh
Muhtedi, Dimane, Çawpeketin, sayfa, 5)
Saleh Muhtedi'nin söylediklerinden anlaşılıyor ki, Suleyman Muini KDP'nin „ikinci adamı“
ve düzenli olarak Doğu Kürdistan'daki parti örgütlenmesini oluşturmak ve
sağlamlaştırmak için giriş yaptığı anlaşılıyor.
Daha sonra KDP'nin „birinci adamı“ yada „sekreteri“ olan Ahmed Tevfik gizli bir
şekilde Tahran'a giderek geniş bir yelpazeye yayılan Yekitiya Xwendekarên Kurd'ı
KDP'ye katıyor.. Daha sonra Saleh Muhtedi dahil olmak üzerine bir dizi öğrenci
hareketinin liderleri Güney Kürdistan'a geçerek devrim hareketine katılıyorlar.
Molla Mustafa Barzani'nin maddi ve manevi desteğiyle KDP 1964 yılında ikinci kongresini
topladı. Daha öncedede geniş bir şekilde üzerine durduğum İkinci Kongre'de Suleyman
Muini merkez komitesine seçiliyor. Suleyman Muini Ahmed Tevfik'ten sonra partinin ikinci
adamı konumundadır.
Bilindiği gibi Ahmed Tevfik'in önderliğindeki 2. Kongre daha önce partiden kopan
„Komitey Saxkeri Hizbi Demokrati Kurdistan“ın yöneticilerini kongreye
çağırmamıştı. Kongre sonrası KDP Merkez Komitesi daha açık bir şekilde ifade etmek
gerekirse Suleyman Muini ve Sadiqi Henciri, Ahmed Tevfik'e rağmen „Komitey Saxkeri“
in yöneticilerini KDP Merkez Komitesine muşavir olarak alıyorlar.
Bu durum KDP Merkezi ile Ahmed Tevfik'in ilişkilerini de bozuyor.
Her „Liq“ın başına bir merkez Komite üyesini atamıştı.
KDP Doğu Kürdistan'ı dört ayrı bölgeye ayırmış ve her bölgeye „Liq“ diye bir örgütlenme
birimini oluşturmuştu.
Suleyman Muini „3.Liq“ın sorumlusuydu. Suleyman Muini başında bulunduğu „3.Liq“
Mehabad, Serdeşt ve Bokan bölgelerinde sorumluydu.. Suleyman Muini 1965 yazında
Doğu Kürdistan'a „3.liq“ sorumlusu olarak giriş yaptı ve yaklaşık olarak 6 yada 7 ay
bölgede kaldı. Suleyman Muini Güney Kürdistan'a geri döndükten sonra KDP(İran)
kendisine merkezi üs olarak seçtiği Soni köyüne geldi. Fakat, o dönemler İran'ın Eylül
Devrimi yönetimi üzerine baskılarıda yoğunlaşmıştı. Devrim önderliği KDP'lileri sınır
boylarından uzaklaştırarak „Dolereqe“ye gönderiyor.
Published on October 07, 2010
Sadiqi Henciri
Bu arada KDP önderlerinden ve İkinci Kongre'de
Merkez Komitesine seçilen Sadiqi Henceri Azer
hiç bir iz bırakmadan ortadan kayboluyor!!!!
Sadiqi Henciri Azer Olayı, bir yandan genel
olarak KDP(İran) kadro ve taraftarları arasında
paniğe neden olurken, diğer yandan ve özellikle
daha önce ilişkileri „Komitey Saxkeri“ ile
birleşme meselesinde kopan Suleyman Muini ve
Ahmed Tevfik arasındaki köprüler tümden koptu.
Bilindiği gibi Ahmed Tevfik'e rağmen Suleyman
Muini ve Sadiqi Henciri ekibi „Komitey
Saxker“in merkez üyelerini KDP'ye geri
almışlardı.
Bu arada Sadiqi Henciri Azer hiç bir iz
bırakmadan ortadan kaybolmasından sonra
Suleyman Muini Ahmed Tevfik'i bu olayın
sorumlusu olarak lanse etti.
Suleyman Muini olayı hakkında var olan bilgileri aktarmadan önce Sadiqi Henciri Azer
hakkında bazı bilgileri vermekten yarar var. Çünkü bu Kürd şahsiyeti hakkında da Kuzey
Kürdistan'da hiç bir bilgi yok. KDP 2.Kongresinde divanda bulunan, merkeze seçilen ve
bazı kaynaklara göre „2.Kongre'nin ideologu“ olan Sadiqi Henciri Azer Kimdir?
Sadiqi Henceri 1924 yılında Doğu Kürdistan'ın Mehabad şehrinde dünyaya gözlerini
açıyor. Babasının ismi Heme Resul ve annesinin ismi Ayşedir. Sadiqi Henciri ilk ve orta
dereceli eğitimini yaptıktan sonra öğretmen olarak işe başlıyor. 1945 yılında Milli Eğitim
Müdürlüğünde görevlendiriliyor ve okullarda dersler veriyor. Kürdistan Demokrat Partisi
kurulduğunda Sadiqi Henciri partiye üye oluyor. Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti
döneminde Sadiqi Henciri öğrenci örgütlenmesinde sorumlu ve „Kovari Kurdistan“
adlı dergide de önemli rolü vardı. Bazen de bu dergiye makalelerde yazardı.
Sadiqi Henciri, Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti döneminde de „Marksist ve
Leninisti“. Sadiqi Henciri „Kürdistan Matbaa“sının çalışanlarını greve teşfik
ettiğinden dolayı Heme Huseyinxani Seyfi Qazi tarafından işten atılıyor.(Dr. Serdeşti, Le
Yadi Çil Saley Şunewinkirdini Sadiqi Henciri da, Dimane 07.09.2006)
Sadiqi Henciri, Cumhuriyetin yıkılmasından sonra Tahran'a gidiyor ve bu şehrin yakınında
bir köyde öğretmenliğe başlıyor. Sadiqi Henciri 1949 yılında Tudeh Partisine üye oluyor.
Aynı dönemde Sadiqi Henciri Tahran'daki Yüksek Öğretim Kurulunda memur olarak bir iş
buluyor ve Tahran'a taşınıyor. Ayni dönemlerde Ahmed Tevfik, Qani Biluryan, Rehimi
Sultanyan, Aziz Yusufi, Abdullah Eyubiyan vb. Genç kadroların önderliğinde Kürdistan
Demokrat Partisi yeniden oluşturuyor.. 1951 yazında Tahran'da Tudeh ve KDP arasında
bir antlaşma yapılıyor. KDP, Tudeh'in „Kürdistan Komitesi“ haline geliyor. Dr. Qasimlo
dahil KDP tarihi ile ilgilenen tüm araştırmacılar sözkonusu toplantıda „Tudeh ve KDP
arasında örgütsel birlik sağlandığını“ yazıyorlar. Bu örgütsel birliğin ilginç yanı KDP
kendi ismini parti olarak koruyor, fakat örgütsel olarak Tudeh'in merkezine bağlanıyor.
Dr. Serdeşti'ye göre bu birleşme olayında Sadiqi Henciri ve Sarmeddini Sadiq Weziri
önemli rol oynuyorlar.
Qani Biluryan Anılarında Güney Kürdistan'da bulunduğu bir sırada Ahmed Tevfik'in Esad
Xudayar aracılığı ile kendisine „en kısa zamanda Tebriz dön... Parti Kurdistan
Gazetesini çıkarma kararı aldı“ diye yazıyor. (Esad Xudayar'ın ilginç bir yaşamı var.
KDP'nin eski kadrolarındandır. Ahmed Tevfik'in talimatı ile Savak'ın içine giriyor. Daha
sonra Güney Kürdistan'da öldürülüyor. İmkan bulursam onun kısa yaşamı üzerine
durmak istiyorum) Biluryan Doğu Kürdistan'a geri dönüyor. KDP, „Azerbeycan
Demokratik Fırkası“ ile anlaşarak onların matbaasında merkezi yayın organları olan
„Kurdistan Gazetesini“ çıkarma kararı alıyor.
1954 yılında Sadiqi Henciri ve Dr. Abdulrahman Qasimlo Tahran'dan Tebriz'e geliyorlar..
Bu ikili Kurdistan gazetesinin Farsça yazılarını yazıyorlar. Bu süreçte Kürdistan
Gazetesinin 5 sayısı çıkıyor. Daha sonra matbaa Savak tarafından deşifre edilince
tutuklanmalar başlıyor.. Aziz Yusufi o dönem tutuklanıyor. Matbaanın polis tarafından
ortaya çıkarılmasından sonra Kurdistan Gazetesinin yayın hayatı da duruyor.
Savak ajanları Tudeh'e ciddi darbeler vurmuş ve örgütün bir dizi yönetici kadrosu polisle
birlikte çalışıyor.
1955 yılının ilkbaharında KDP yöneticileri Tahran'da Sadiqi Henciri'nin evinde genel
durumu değerlendirmek amacıyla bir toplantı yapıyorlar. Bu konuda Qani Biluryan şöyle
yazıyor: „Ben arkadaşlardan toplantı için Tahran'a gelmelerini istedim.
Suleymani Muini, Haşim Heqtalep, Hemed Emini Ratibi, Abdullah İshaki ve
Eshad Xudayar Tahran'a geldiler. Abdulrahman Qasimlo ve Sadiqi Henciri'de bu
toplantıya katıldılar. Sadiqi Henciri Tudeh Partisinden kopmuştu ve bize çok
ciddi bir şekilde yardım ediyordu.. Abdullah İshaki ve Haşim Heqtaleb
Kürdistan'daki hareket içinde Ahmed Tevfik ve Qadir Şerif kod isimleriyle çok
ünlü olmuşlardı. Bu toplantı 1955 ilkbaharında yapıldı.“.(Qani Biluryan, Alakok,
beserhatekani siyasi jiyanim, Stockholm 1997, s 155)
Bu toplantıda KDP iki önemli karar alıyor:
1)Tudeh ile olan örgütsel birliğe son veriyorlar. Gerekçe olarak polisin Tudeh üzerinden
KDP'ye darbe vurması olayı gündeme getiriyor. Dr. Qasimlo'dan Tudeh ile olan örgütsel
ilişkilerini kesmesini istiyorlar. Qasimlo'da kabul ediyor.
2)İkinci nokta ise Tudeh'in askeri darbe karşısındaki pasif tutumunun eleştirisiydi.. KDP
bu toplantıda Tudeh'i eleştiriyor. Biri Tudeh yönetimine ve diğeri ise Sovyetler Birliği
Komunist Partisi'ne olmak üzere iki mektup yazıyor. Bu mektupları yurtdışına çıkarmak
için Dr. Qasımlo'ya veriyor..
Biluryan Dr. Qasimlo'nun mektupları Bağdat'ta bulunan Tudeh Sekreteri Radminiş'e
verdiğini iddia ediyor. Dr. Qasimlo ise mektupları yurtdışına çıkardığını, yurtdışında
bulunan Tudeh yöneticilerine ve SBKP'ye ulaştırdığını yazıyor.
Hamid Gewheri'nin aktardığına Dr. Qasimlo'nun „Tekoşer“in 27.sayısının ekine yazdığı
makalede:
„Bizim o dönemler Tudeh ile uzun bir süreden beri temaslarımız vardı. Biz güçlü
bir şekilde Tudeh'in düşüncelerinden etkilenmiştik. Bize göre Tudeh'in ülke
içindeki teşkilatının faaliyetleri yanlıştı. Bize göre Tudeh'in dışarıda olan
Radminiş ve İskender gibi kadroları daha iyiler. Bundan dolayı Kürdistan
Komitesi dışarıdakilerle ilişki kurma kararı aldı. Ben bu konuda görev aldım.
Önce Irak'a ve oradan yurtdışına çıktım. Dışarıda ben hem Tudeh Partisi'yle ve
hem de Sovyetlerle ilişki kurdum. Bu ilişki 34 yıl önce yani 1955 yılında oldu.
Onlarla uzun uzun konuştum. Onlarda bana istemleriniz doğru ve yerindedir,
tatbik edeceğiz. Sen ülkeye dön ve arkadaşlarına söyle dediler“ diyor.(Hamid
Gewheri, Hizbi Demokrati Kurdistan, beşi çarem, http://hamedgohary.kurdblogger.com)
KDP tarihini yazan veya o dönemler KDP içinde önemli pozisyonlarda bulunan ve hatta
1955 baharıda Sadiqi Henciri'nin evinde yapılan toplantıya katılan kadroların bir çoğu bu
toplantının KDP'nin Tudeh'e karşı örgütsel bağımsızlığını ilan ettiği toplantı olarak
görüyorlar. Daha sonraki süreçte KDP'ye ulusal ve milliyetçi hattın hakim olduğu biliniyor.
Tudeh yöneticilerinden Hikmetcu uzun süre Sadiqi Henciri'nin Tahran'daki evinde kalmıştı.
Hikmetcu Romanya'ya gittikten sonra Tudeh'in yakalanan kadroların verdiği bilgilere
dayanan polis Sadiqi Henciri'nin evini basıyor ve gözaltına alıyorlar. Bu baskın 14 Eylül
1955 yılında yapılıyor. Sadiqi Henciri belli bir süre tutuklu kaldıktan sonra kefalet
karşılığında serbest bırakılıyor. Dr. Serdeşti, Savak belgelerine dayanarak Sadiqi
Henciri'nin „ 1957 ve 1959 yılları arasında
KDP için çalıştığını“ yazıyor.
Nima Yuşij
Sadiqi Henciri'yi anlamak için sözü bir Fars
şairine bırakmak daha iyi olur. Çünkü, siyasal
nedenlerden dolayı Kürdler tarafından
öldürülen Kürdler hakkında bir şeyler yazmak
kolay değil. Siyasal, örgütsel ve „vatani“
çıkarlar adına onbinlerce Kürd imha edildi ve
yine aynı nedenlerle bu öldürülen insanlar
hakkında yazmakta tabulaştırılmış.
Ve aynı hatalar hep tekrarlanılır.
Şimdi yine esas konumuza geçelim.
Kürd aydınlarından Hêdî „Nima û Laweki Kurd“ başlığı altında Londra'da çıkan aylık
„Peyam Dergisi“inde(2000) bir yazı yayınlamıştı.
Nima, modern Fars şiirinin babalarından olan Nima Yuşijtir. Asıl ismi Ali Esfandiari(18971960) olan Nima Yuşij, modern ve serbest Fars şiirini oluşturanlardandır. Şiirleri „şiiri
niwe“ yada „şiiri Nima“ olarak bilinir. Fars edebiyat eleştirmenlerinin „en büyük şair“
yada „şairlerin en büyüğü“ gibi kategorilere sığdırmaya zorlandıkları Nima Yuşij
hakkında tüm dillerde yeterli kaynaklar mevcuttur. Bundan dolayı bu bölümü okuyucuya
bırakıyorum..
Hêdî'nin yazısının başlığındaki ikinci kısım, yani „........Laweki Kurd“ ise Sadiqi
Henciridir.
Fars modern şiirinin ustalarından Nima Yuşij anılarında geniş bir şekilde Sadiqi
Henciri'den söz ediyor.
Hêdî'nin Nima Yuşij'in anılarından Henciri üzerine yazdıklarından bazı bölümleri
aktarmaktan yarar vardır.
Nima Yuşij Sadiqi Henciri Azer hakkında şöyle diyor:
„Henciri Azer tek bir adamdı gördüğümde.....
Azer Henciri anlıyor............ Eğer bu necib ve akılı Kürd genci olmasaydı, ben çok
sıkılacaktım. Azeri Henciri büyük bir kabiliyet, hassas ve dikkatlidir. Daha doğru
ifade etmek gerekirse Henciri Azer çok okuyan ve alim biridir.....
Bazı kimselere benim şiir sanatımın detaylarını anlamışlar. Fakat, birileri var ki
şiirlerime ilişkin tüm kaygılarımı, dertlerimi ev çabalarımıda anlamıştı. Bazıları
benim yaşamımı biliyor. Benim yaşamımdan itibaren şiirlerimdeki gizli
dertlerimi çözemiyorlardı. Azeri Henciri beni hayretler içinde bırakan dertlerimi
tanıyan tek kişidir. Beni herkesten daha iyi tanıyor. Hatta Ali Ahmedi'dende
daha fazla beni tanıyor. Çünkü, Ali Ahmedi benim bir çok derdimi eserlerimin
aracılığıyla biliyordu.
Fakat bu şahıs beni öyle tanıyor ki ben bile kendi kendime ben kimim? diye
soruyorum. Bu şahıs asrın perişanı bir Kürd gencidir. İsmi, Henciri Azerdir. Ben
anılarımda bir kaç defa ondan söz etmiştim.. Eğer bu Kürd genciyle gece ve
gündüz bir yerlerde birlikte kalsaydık, gece ve gündüz çalışabilir ve
yazabilirdim.“......
„Bugün Eğitim Müdürlüğünün İdaresine gittim. Dr. Cenneti benim emeklilik
işlerimle uğraşıyor. Kendisine teşekkür ettim............Azer bana Sanandaj'da
yapılan bir sıgara küllüğünü hediye etti.... Azer dedi ki dün Nusret Rahmeni ve
diğer bazı kimseler Axewani(Omedi)yi bana karşı bir şiiri dergisinde yayınladığı
için eleştirdiler. Axewan onlara dedi ki Nima'nın yanına gittim bana 'muşhat'
yada „klasik serbest şiirler“ üzerine bazı yazılar verdi...........“
„Bugün eğitim müdürlüğüne Azer'in yanına gittim. Şehrudi ve diğerleride
ordaydılar. Ben emeklilik başvurumu Azer'e verdim..
Azer benim ne dediğimi iyi anlıyor. Hava çok sıcaktı. Eşim bankaya gitmişti.
Eşim benim emekliğim için bir partiyi organize etmek için hazırlıklarla
meşguldu..““
„Bu Kürd genci, gururla diyebileceğim bu yıl tanıdığım en yetenekli insandır. Bu
gencin kaç yabancı dil bildiğini söyleyemeyeceğim.... Bu gencin dünün,
bugünün, her zamanın şiirini ve şairini herkesten daha iyi anladığını da size
anlatmayacağım.... Şiir söylediğini söylemeyceğim. Fakat, şiir nedir biliyor. Nasıl
mantıklı bir kavrayışı olduğunuda size söylemeyeceğim................ Size onun ne
işle uğraştığını ve nasıl bir şahsiyet olduğunuda anlatmayacağım.
O tüm yaşamım boyunca tanıdığım en büyük insandır. Ben yaşamım boyunca
aynı perspektifleri ve aynı düşünceleri paylaştığım çok insanla karşılaştım.
Fakat, Azer hepsini aşmıştır.“
„Bu Kürd genci, özellikle insan anlamında Kürd, 1954 ve 1955 yılları boyunca
tam gönlüme göreydi... Bu Kürd genci öyle kabiliyetliydi ki, kavrayışı alimlerin
ötesindeydi, alimliği kavrayışların üstündeydi. Ben onun bilimine ilişkinde bir
şey söylemeyeceğim. O çok okumuş. Okumayi başkalarından daha iyi biliyor.
Eğer irfan lugatı ile ifade etmem gerekirse, söyleyebilirim ki, „Heq Eliqin“e
ilimine ulaşmıştır. O ilimlerin üstündedir. ….........“
„Bu alim, okumuş ve edib Kürdi genci 1948 yılında Tahran'a geldi. Öğretmen
olarak işe başladı. Sonra annesi ve babasınıda Tahran'a getirdi. Bir kardeşi öldü,
diğer kardeşide hala öğrencidir. Ailenin geçimini o sağlıyor. Güneş vuran bir oda
da çok kötü şartlarda yaşıyor.“
„Eşim ve çocuklarımla Hadi'nin yanına gidip resim çektik. Benim anlamadığım
neden hoşlandığımız elbiselerle resim çekemiyoruz. Örneğin eğer bizim
üstümüzde Kürd elbiseleri olsa fotograf makinesinin resim çekme imkanını
aşıyormu? Hadi diyor: 'Kürd elbiseleriyle resim çekmek mümkün değil... Ancak
evlerinde giyebilirler.... Dr. Cenneti diyor Hadi Bey ile perspektifleriniz farklı...
Ben tüm kavrayışımla deli olmaya başlıyorum.. Bu nasıl anlayış!!!!“
Hêdî'nin makalesinden büyük Fars şairi Nima Yuşij'in Sadiqi Henciri Azer hakkında
yazdıklarının bir bölümünü aktarmaya çalıştım. Öyle görünüyor ki, Sadiqi Henciri Azer
Tahran'da olduğu zaman oradaki entellektüel çevrelerle sıkı ilişki içindedir. Nima'nın
anlatımlarına bakılırsa Sadiqi Henciri Azer sadece politik alanda aktif değil, edebiyat ve
sanat dünyasıylada geniş ilişkiler içinde olduğu anlaşılıyor.
Sadiqi henciri Azer'in Fransızca'dan Farsça'ya bazı eserleri tercume ettiği biliniyor.
Demokratik Kürdistan Cumhuriyet'inin kuruluşundan önce „Komelay Jiyanewey
Kurd“ tarafından Mehabad'da „Dayiki Niştiman“ adlı bir tiyatro piyesi sahneye
konuldu.. „Dayiki Niştiman“ Kürdlerin ulusal bilinci üzerine büyük bir etki yaptı. Bazı
kaynaklar „Dayiki Niştiman“ ın Peşawa Qazi Muhammed tarafından, bazıları(kendi
söylemiylede) Ubeydullah Eyubiyan tarafından(Aso Zagrosi'nin Eyubiyan üzerine
yazdığı makaleye bakınız) ve bazıları da bu tiyatro piyesinin Sadiqi Henciri Azer
tarafından kaleme alındığını söylüyorlar.(Dr. Serdeşti'nin Sadiqi Henciri üzerine yazdığı
makaleye bakınız)
Nima Yuşij'in Sadiqi Henciri Azer
hakkındaki kısa testipinden sonra yeniden
Güney Kürdistan'a dönelim. 2.Kongre'de
Henciri'nin merkeze seçildiği ve yaşanan
gelişmelere vurgu yapmıştım.
1966 yılında Sadiqi Henciri Azer ile Said
Kawe Koyistan Balikan mıntıkasında
Derbend köyünün cıvarında bir ovada
kendilerine bir ev tutmuş ve orada
kalıyorlardı. Daha sonra ikisi oradan „Mama Rut“taki Şair Şêwaw'ın yani Xalid
Hisami'nin evine gidiyorlar.
Sadiqi Henciri Molla Mustafa Barzani'yi görmek amacıyla Xalid Hisami'de kalıyor ve Said
Kawe'yi Derbend köyüne gönderiyor.
İşte burada Sadiqi Henciri Azer ortadan kayboluyor. Bir daha kendisinden bir ses
çıkmıyor..
Aslında bu hususun en yakın tanığı ve ayları yalnız başına Sadiqi Henciri Azer ile geçiren
Said Kawe (Koyistani)dir. Said Kawe „Awrêk Le Beserhati Xom w Rudawakani Nêw
HDK“ adlı anınlarının 144-151 sayfalarını tümden Sadiqi Henciri Azer olayına ayırmış.
Kısaca Said Kawe'nin dediklerini özetlemek gerekirse, Sadiqi Henciri Said Kawe'ye bir
süre Soni köyünden ayrılma önerisinden bulunuyor. Bilindiği gibi KDP(İran) Soni köyünü
kendisine merkez üs olarak seçmiş ve 2.Kongresinide bu köyde yapmıştı. Sadiqi Henciri,
Said Kawe'ye Balakani mıntıkasına gideceklerini ve orada Molla Mustafa Barzani ile
görüşeceğini söylüyor. Said Kawe: „ Sadiqi Henciri sık sık Barzani'yle görüşmem
gerekir. Faik(Suleyman Muini-Rojgar) ile anlaştığımız hususları ona anlatmam
gerekir diyordu. Benim için açıktı ki Sadiqi Henciri ile Faik Emin bazı konularda
kararlar almışlar ve Henciri bunlara Barzani ile konuşmak istiyor.“(Said Kawe,
age, sayfa 144)
Said Kawe'nin anlatımlarına göre 7 yada 8 saaten fazla yoldan sonra Gelale'ye
ulaştıklarını, fakat Sadiqi Henciri „bu seferinde Molla Mustafa Barzani ile görüşme
imkanı bulmadığını“ söylüyor.
Sadiqi Henciri ile Said Kawe Derbend köyüne gidiyorlar ve o köye yakın bir derede
Mahmud Hayat'ın eniştesi Abdullah'dan bir ev alıyor. Ikisi yaklaşık olarak 6 ay bu evde
kalıyorlar. Kış aylarını o evde geçirdikleri süre içinde Sadiqi Henciri'nin istemi üzerine Said
Kawe bu arada Tahran'a da bir yolculuk yapıyor. Said Kawe'nin Tahran ve Doğu
Kürdistan'dan getirdiği mesajlar Sadiqi Henciri'yi memnun ediyor.
Said Kawe'nin anlatımlarına göre bir gün Sadiqi Henciri Molla Mustafa Barzani ile
görüşmek için hazırlıklara başladı. Ikisi birlikte „Kürdistan Radyosunun“ bulunduğu
„Mame Rut“ e gidiyorlar. Sadiqi Henciri'nin tanıdığı Xalid Hisami'ye misafir oluyorlar.
Hisami'nin evinde „Sadiqi Henciri Molla Mustafa Barzani'ye görüşmek amacıyla bir
mektup yazıyor“(Said Kawe, age, sayfa 145) O dönemler Irak uçaklarıda bölgeyi
bombalıyorlar. Said Kawe'nin anlatımlarına göre Sadiqi Henciri kendisine Derbend'e geri
dönmesini ve kendisi Molla Mustafa Barzani'ye gönderdiği mektubun cevabını almak için
bekleyeceğini söylemiş.. Bu arada Said Kawe , Xalid Hisami'nin kaldığı mağarada yatmak
için gereken malzemelerin yokluğundan da söz ediyor. Sonuçta Said Kawe'nin
anlatımlarına göre Sadiqi Henciri'nin aldığı karar gönlüne göre olmasada kendisi
„Mamerut“u terk ediyor.
Said Kawe Derbend köyünde 2 yada 3 gün Sadiqi Henciri'nin geri dönmesini bekliyor,
fakat Henciri gelmiyor.
Said Kawe Sadiqi Henciri'yi bulmak için geri „Mamerut“ e dönüyor ve Xalid Hismami'ye
gidiyor.
Burada sözü doğrudan Said Kawe'ye bırakalım: „Mamerut'a gittim, Kek Xalid'ı
gördüm ve kendisinden Kek Sadiqi sordum. Bilemiyorum Kek Xalid'a Kek
Henciri'yi sorduğum zaman niçin rahatsız olduğunu anlamadım. Kek Xalid bana
'önceki gün Kek Sadiq Barzani'nin yanından döndü, bana suyun başına gidip
yıkanacağını söyledi. Vedalaşmak içinde geri gelmedi' dedi. Sonra kendisine
'Niçin geri gelmedi?' diye sorduğumda ise cevaben 'sanıyorum uzun bir
yolculuğa çıktı'dedi“ diye yazıyor.( Said kawe, age, sayfa 146)
Said Kawe geri Derbend köyüne gidiyor ve bir kaç gün daha Sadiqi Henciri'nin yolunu
bekliyor, fakat hiç bir haber çıkmıyor.
Said Kawe bu arada Suleyman Muini'ye bir mektup yazarak Sadiq Henciri'nin Xalid
Hisami'nin evine gidişini, orada kalışını, kendisinin Xalid'a gidişini, Henciri
hakkında sordukları soruları ve aldığı cevapları bir bir not ederek izah ediyor.
Said Kawe mektubunun son bölümünde ise Suleyman Muini'den Balakani'ye
gitmesini, Xalid Hisami ile görüşmesini, fakat gece onun evinde kalmamasını
istiyor.
Suleyman Muini bir kaç gün sonra Derbend köyüne geliyor ve Said Kawe ile görüşüyor.
Suleyman Muini: „ Mamerut'e gittim Henciri'nin ortadan kaybolmasını Xalid
Hisami'ye sordum. Xalid Bana 'Bir gün Kek Henciri bana tütün kutuma tütün
doldur, önümde uzun bir yolculuk var dedi' vedalaştıktan sonra gitti.“ diyor.
Ben ile Kek Suleyman Muini Xalid'a olan sorularımızı ve aldığımız cevapları
kiyasladıktan sonra Henciri'nin başına bir şeyler geldiğini ve Xalid Hisami'de bu
meseleden haberdardır. Xalid ya korkuyor ve korkudan dolayı bize bir şey
söylemiyor, yada gerçeği bize anlatmaya hazır değildir“...
Said Kawe anlatımlarına devamla Suleyman Muini ile ortak bir düşünceye
vardıklarını Sadiq Henciri ya Devrim güçleri tarafından tutuklanmış yada İran'a
teslim edilmiştir.
Henciri'nin hayata kalması için bir yazı hazırlayarak 200 nusha basıp yurtdışına
göndermeye karar veriyorlar.
Bir iki ay sonra Irak Komunist Partisi Çoman'da başı kesilmiş bir ceset buluyor. Bu
cesedin bulunmasından sonra Suleyman Muini'den „Sadiq Henciri'nin öldürüldüğü
düşüncesi oluşuyor“..
Bu arada Suleyman Muini'nin insiyatifiyle Ahmed Tevfik'in taraftarları hariç tüm KDP
kadroları „Dole Reqe“ de durum değerlendirmesi için bir toplantıya çağrılıyor. Bu
toplantının hikayesi uzun olduğundan şimdilik geçiyorum. Bu toplantıda Sadiqi
Henciri'nin akibetinin araştırılması için bir yazı hazırlanıyor ve bu yazı Suleyman
Muini tarafından Molla Mustafa Barzani'nin karargahına teslim ediliyor.
Ahmed Tevfik
Ünlü Kürd şairi Hejar Mukriyani'de
anılarında Sadiqi Henciri Azer olayı üzerine
duruyor ve şöyle yazıyor:
„Sabilaxlı(Mehabadlı-Rojgar) Sadiqi
Henciri adlı bir Kürd belli bir
dönemden beri Tahran'dan Derbend'e
gelmişti. Okumuş ve bilgili birine
benziyordu. Kendisine güvenen sakin
ve sabırlı bir insandı. O sıralar Ahmed
Türkiye sınırına doğru
uzaklaştırılmıştı. Biz de lêwej'de
kalıyorduk. Bir Said adlı biriyle(tek
gözlüydü) bizim üssümüze misafir
oldular. 15 gün bizde kaldılar.
Gündüzleri Said ile birlikte köyün dışına çıkıyorlardı. Öğle yemeği ve akşamları
geliyorlardı. Sadiq ile tam arkadaş olmuştuk. Bizede çok yakın bir yerde bulunan
Politbüro'dan bir kaç defa bize haber gönderildi İranlılar onların isimlerini
soruyor ve bu yakınlarda kalmasınlar deniliyordu. Ben ile Sami inkar ediyor ve
cevap vermiyorduk. Bir gün 2 Alman gazeteci ve kameraman bizim yanımıza
lêwej'e gelecekti. Kek Sami Sadiq'a dediki: ' bugün hergün gittiğiniz ve
oturduğunuz ağaçlıklar içindeki kürsüye gitmeyiniz. Çünkü Alman
gazetecileriyle birlikte kimlerin geleceğini bilmiyoruz. Olurda İran ajanları
birlikte gelir.'
Sadiq Sami'nin bu söylediklerinden dolayı rahatsız oldu ve 'benim yolumu
tutmayacaksın“ dedi. Bize veda etmeden Kör Said ile çekip gittiler. Radio'nun
yerine Girdêm“e gittiler ve orada Xalid Ağa Hisami'ye misafir oluyorlar. Xalid
Ağa Sadiq'a 'yumurta var nasıl yapalım?' diye soruyor. Sadiq'da: 'nehirin
kenarına gidip yeşilikler getirip melemen yaparız'diyor. Sadiq bu gidişinden
sonra bir daha geri dönmedi, ortadan kayıp oldu ve kimsenin kendisinden haberi
yok“(Dr. Serdeşti, Ahmed Tevfik.......age, sayfa 151)
Sadiqi Henciri'nin babası Heme Resul oğlunun izini bulmak ve akibetini öğrenmek Xelat'a
gelip Molla Mustafa Barzani ile görüşüyor. Bu görüşme esnasında Molla Mustafa Barzani
İdris Barzani'ye bu meseleyi açığa çıkarması için talimat veriyor. Hatta daha öncede
vurguladığım gibi Heme Resul'a umutlandırmak için „İnşallah oğlunu buluruz birlikte
sevinirsiniz“ anlamında bir şeyler de söylüyor.
Bugüne kadar rahmetli İdris Barzani'nin Sadiqi Henciri olayına ilişkin yaptığı soruşturma
ve Suleyman Muini'nin Molla Mustafa Barzani Karargahına teslim ettiği mektubun
cevabına ilişkin hiç bir şey yok.
Zaten sonraki süreçta „ Dole Reqe“ toplantısına katılan KDPlilerin Suleyman Muini dahil
esas kadroların ezici çoğunluğu derbeder oldu, saldırılara hedef oldular ve şehid düştüler..
Fakat, Sadiqi Henciri'nin öldürülmesi meselesinde Ahmed Tevfik'in rakipleri hep onu bu
olaydan dolayı sorumlu tutular.
Dr. Serdeşti, o dönemi doğrudan yaşıyan ve o sürece ilişkin araştırma yapan bir dizi
kaynağa dayanarak Sadiqi Henciri'nin ölümünden aylar önce Molla Mustafa Barzani'nin
talimatıyla Ahmed Tevfik Berwari Bala'ya giderek Kani Masi köyüne yerleşiyor.
Mele Abdullah Hasanzade'nin anlatımına göre , Ahmed Tevfik Sadiqi Henciri'nin
ölümünden bir kaç yıl sonra birlikte Bağdat'ta sığındığı Mele Said Reşid'e bu olaya ilişkin
açılıyor ve „kendisinin izniyle yeğeni Seyid Heseni tarafından
öldürülüyor“....(Abdullah Hasanzade, Niw Sede Tekoşan, sayfa 195)
Abdullah Hasanzade'nin bu iddiasına karşı o süreci yaşıyan ve doğrudan Ahmed Tevfik .
ilişkileri olan Rauf Mele Hesen ve Heme Aziz Ahmed Tevfik'in bu olayla ilişkisi yok,
diyorlar.(Geniş bilgi için Dr. Serdeşti, Ahmed Tevfik...... sayfa 150-155 bakınız)
Dr. Serdeşti bu meseleye ilişkin olarak Yusuf Rezwani'nin Ali Kerim'e gönderdiği mektubu
dikkat çekici buluyor.
Rezwani mektubunda şöyle diyor: „Kek Sadiqi Henciri bir mazlum olarak doğdu ve
bir mazlum olarak İran Şah'ının Emniyet Güçlerinin teşviki ile Irak KDP önder
kadrolarından Zeki Kamil Akreyi tarafından............... şehid edildi“...(Dr. Serdeşti,
age 152)
Aslında Zeki Akreyi ile Sadiqi Henciri arasında daha önce bazı olaylar yaşanmış.. Dr.
Serdeşti'nin Mehemedi Xiziri'ye dayandırarak verdiği bilgilere göre ikisinin arasında
tartışmaların yaşandığı, Zeki Akreyi Sadiqi
Henciri'ye „hakkınız yok sokaklara
çıkmaya“ gibi laflar ettiği ve ikisinin
çekiştiğini yazıyor.
Dr. Serdeşti, Sadiqi Henciri olayına ilişkin
olarak bir dizi belge ve bilgi aktardıktan
sonra geçmişte kendisininde Ahmed
Tevfik'i bu olaydan dolayı sorumlu
tutuğundan yanlışlık yaptığını söylüyor.
Zeki Akreyi üzerine yoğunlaşıyor.
Serdeşti'ye göre bu olayın iki kilit insanı
konumunda olan Zeki Akreyi ve Xalid
Hisami eğer hala yaşıyorlarsa bu olaya açıklık getirebilirler, diyor.
Sonuç olarak Kürd Ulusal Kurtuluş Hareketi kabiliyetli bir kadrosunu yitiriyor.
Burada Sadiqi Henciri Azer Olayına bir nokta koyarak esas konumuza geçelim.
Suleyman Muini
Yakarıda da ifade ettiğim gibi „Dole Reqe“ toplantısı Suleyman Muini'nin çağrısı üzerine
üzerine gerçekleşiyor. Ahmed Tevfik'in yandaşları hariç herkes toplantıya çağrılıyor. Bu
toplantıda partiye yeniden çeki düzen vermek istiyorlardı. Fakat, toplantıya katılımın çok
geniş tutulduğu ve „orada bulunmaması gereken insanların oluşundan dolayı“
(Said Kawe, age, sayfa 151) fazla bir şey konuşulmuyor. Said Kawe'nin söylemiyle „ Kek
Suleyman Muini hariç diğer merkez üyeleri siyasi faaliyet erbabı değillerdi“(Said,
Kawe, age, sayfa 151)
Bu toplantıda yanyana gelen kadrolardan Suleyman Muini ve eski MK üyelerinden
bağımsız bir yapı oluşturma düşüncesi hasıl oluyor. Said Kawe'nin söylemiyle „başlarına
yeni bir Ahmed Tevfik getirmek istemiyorlarmış“..
Said Kawe'nin burada kapalı bir şekilde „ikinci bir Ahmed Tevfik“ dediği Suleyman
Muinidir.
Daha sonra 1966 yazında İsmail Şerifzade, Mele Aware, Sennar Mamdi,
Hemedemini Siraci, Mele Abdullah Serbaz ve Said Kawe tarafından Kürdistan
Demokrat Partisi-Devrimci Komitesi'nin temeli atılıyor.(bu yapılanma üzerine daha
önce durduğumdan dolayı geçiyorum)
Said Kawe'nin anlatıklarına göre bir gün Suleyman Muini KDP(Irak) Politbürosundan
görüşmek için bir mektup alıyor. Suleyman Muini bu mektubu aldıktan sonra „İran'a
teslim edileceği endişesine kapılıyor“ ve Said Kawe'yi yanına çağırıyor. Suleyman
Muini Said Kawe'yi KDP(Irak) Politbürosuna göndererek bir durum araştırmasına giriyor.
Said Kawe Politbüro'ya gitmeden önce Suleyman Muini ile anlaşıyorlar. Eğer Said
zamanında geri dönmese Suleyman Muini'nin Merkez üsleri Dergele'de bulunan Irak
Komunist Partisinin yanına gidecek. Said Kawe KDP(Irak) Politbürosuna giderek Politbüro
üyelerinden Nuri Şawes ile Ali Abdullah ile görüşüyor ve Suleyman Muini'ye gönderilen
mektuptan sözediyor. İki Politbüro üyesi gönderilen mektuptan haberleri olmadığını
söylüyorlar. Nuri Şawes Said Kawe'ye „belki Kek İdris Barzani'nin Kek
Faik(Suleyman Muini-Rojgar) ile bir işi var“ diyor.(Said Kawe, age, s.157)
Said Kawe geri dönüyor ve Suleyman Muini'ye tüm gelişmeleri aktarıyor. Said Kawe'nin
söylemiyle Nuri Şawes ve Ali Abdullah'ın anlatıklarını ona aktardığı zaman „Suleyman
Muini'nin rahatsızlığı ikiye katlanıyor“.
Daha sonra Said Kawe Kandil dağının cıvarından Suleyman Muini ve yanındaki
Peşmergelerden ayrılıyor.
Bu süreçte Suleyman Muini'nin yakın çalışma arkadaşlarından Muneteqimi Qazi(sonradan
İran'a teslim ediliyor) Güney Kürdistan Asayiş Güçleri tarafından tutuklanıyor. Yapılan
sorgusunda M. Qazi „ Yardım almak ve Irak hükümeti ile ilişki kurmak amacıyla
Hewler'e gitmek istediğini“ itiraf ediyor. (Dr. Serdeşti, Culanewey...... sayfa 30)
Bu olaydan sonra Suleyman Muini Güney Kürdistan'ın kurtarılmış alanlarını terkederek
Doğu Kürdistan'a geçiyor. Daha öncede farklı bir vesile ile sözünü ettiğim bazı
çatışmalara giriyor.
Suleyman Muini ve arkadaşları bazı yardımları elde etmek için çeşitli çevrelere mektuplar
yazıyor ve yardım talebinden bulunuyorlardı. Bunlardan biri o dönemler Bulgaristan'da
bulunan ve Tudeh saflarında yer alan Kerim Hisamidir.
Kerim Hisami, Suleyman Muini'nin yardım talebinden bulunan mektubu aldıktan sonra
1967 yılının ortalarında Bağdat'ta geliyor, görüşmek amacıyla Suleyman Muini,
Hemedemini Siraci ve İsmail Şerifzade'ye haber gönderiyor. Suleyman Muini Doğu
Kürdistan'da olduğundan Kerim Hisami ile görüşmeye gidemiyor. İsmail Şerifzade tek
başına Suleyman Muini'nin Hisami'ye yazdığı mektubu alarak Bağdat'ta gidiyor.
Kerim Hisami o görüşmeyi şöyle anlatıyor: „Uzun bir görüşmeden sonra ben şu
öneride bulundum: 'Suleyman ve Qadir Şerif ile birleşiniz. Fakat, İsmail
Şerifzade devrimci bir aydın olarak tecrübesizdi ve belli bir oranda rahmetli
Mao'nun teorisinin etkisi alındaydı. Onları milliyetçi ve gerici olarak görüyordu“(
aktaran Omer Esri, Komelay JK û Kurtey Beşek le rudawekani naw Hizbi Demokrati
Kurdistan, sayfa 20)
Kerim Hisami'nin anlatımlarına göre bu görüşmeden sonra İsmail Şerifzade ve
Hemedemini Siraci Doğu Kürdistan dağlarına geçiyorlar. Hemedemini Siraci 06.07.1967
tarihinde Kerim Hisami'ye yazdığı bir mektupta „ Kek Suleyman Muini'yle
birleştiklerini“ yazıyor.(akt. Omer Esri, age sayfa 23)
Yine Omer Esri'nin Kerim Hisami'den aktardığına göre Kerim Hisami, Said Kawe ve
Çukeli'yle de görüşüyor. Bu ikiside „Suleyman Muini'nin hala Ahmed Tevfik'in sözü
ile hareket ettiğini söylüyorlar“ diyor.(age, sayfa 20)
Şunun altını çizmek lazım. İsmail Şerifzade'nin Kerimi Hisami'ye „Suleymani Muini ve
Qadir Şerif'in milliyetçi ve gerici“ dediği ve „onlarla birleşmek istemiyordu“
hususuna bir soru işareti koymak gerekiyor. Bunun için başka kaynaklara bakmak
gerekecek. Çünkü, İsmail Şerifzade'nin siyasal olarak güvenmediği birinin mektubunu
Bağdat'ta götürmesi olayı düşündürücüdür.
Ayrıca Said Kawe'de Anılarında Kerim Hisami ile Bağdat'ta yaptıkları görüşmeden söz
ediyor. Said Kawe, Mele Muhamed Xiziri ve Çukeli Kerim Hisami'nin görüşme istemi
üzerine Bağdat'ta gidiyorlar.
Fakat bu görüşme esnasında İsmail Şerifzade yok.
Said Kawe'nin verdiği bilgiye göre bu toplantıya 7 kişi katılıyor. Bunlar Dr. Qasimlo,
Kerim Hisami, Suleyman Muini, Hemedemini Siraci, Mam Çukeli Gewheri,
Muhammed Xiziri ve Said Kawe'den ibarettir.(Said Kawe, age, sayfa 168)
Kürdler arasında yapılan bu toplantıdan önce Suleyman Muini ve Hemedemini Siraci
KDP adına Tudeh'in Politbüro sorumlusu Radmeniş ile görüşüyorlar.
Said Kawe Anılarında bu toplantıdan önce Bağdat'ta başka bir toplantıya katıldığını
yazmıyor.
Said Kawe'nin katıldığı toplantıda 1967 Aralığında yapılan toplantıdır. O sürece kadar
zaten KDP'nin ülke içindeki farklı kanatları birleşmişler. Zaten Hisami'de Şerifzade ve
Siraci'nin Doğu Kürdistan'a giriş yaptıklarını ve Muinilerle birleştikleri yazıyor.
Yani Suleyman Muini 1967 yılının Aralık ayında Bağdat'a geldiği zaman KDP-DK adına
görüşmeler yapıyor.
Daha öncede başka bir vesile ile vurguladım gibi Kerim Hisami Suleyman Muini ile
Siraci'nin mektuplarından sonra Sofya'dan Bağdat'ta geldiğini ve görüştüğünü şöyle
anlatıyor: „28 Aralık'ta Suleyman ve Siraci Bağdat'ta geldiler. Konuşmaya
başladık. Suleyman dedi ki: 'Biz Tudeh Partisinin önderleriyle görüşmeye geldik.
Eğer onlar hazırlarsa biz iki farklı parti olarak birlikte çalışmak istiyoruz. Eğer
Tudeh istemese biz Baas Partisi ile ilişki kuracağız'. Ben de kendisine bildiğim
kadarıyla Tudehli arkadaşlar ve bana anlatıkları kadarıyla yardımcı olmaya ve
yakınlaşmaya hazırlar............ Suleyman Muini ve Siraci Çin Büyükelçiliğine gidip
ilişki kurmak istiyorlardı. O dönemler Mao Zedung'un yanlış düşünceleri
Kürdistan dağlarına da varmıştı. Ben bu öneriye sert bir şekilde karşı çıktım.
Onlarda ilişki kurmaktan vaz geçtiler“.(aktaran Omer Esri, Komelay JK û Kurtey
Beşek le rudawekani naw Hizbi Demokrati
Kurdistan, sayfa 23 )
Melle Aware
amacıyla Suleymaniye'ye gidiyorlar.
Kerim Hisami, Suleyman Muini ve
Hemedemini Siraci arasında yapılan 28
Aralık 1967 görüşmesi sırasında Tudeh'in
Politbüro sorumlusu Radmeniş
Bağdat'ta değil. Her ne kadar Kerim
Hisami Tudeh adına ilişkileri sağlıyorsada
Suleyman Muini ve Hemedemini Siraci
Tudeh yöneticileriyle görüşmek istiyor ve
destek almak istiyorlar. Radmeniş'de
Bağdat'ta olmayınca görüşme
gerçekleşmiyor. Kerim Hisami yeniden
Sofya'ya dönüyor. Zaten Kerim Hisami Dr.
Qasimlo ile birlikte 1961 yılında yurtdışına
çıktığında Tudeh'in denemindeki „Peyki
İran“ radiyosunda çalışıyordu.. Sofya'daki
„TKP Sesi Radiosu“ gibi bir şeydi.
Suleyman Muini ve Hemedemini Siraci'da
Tudeh ile yapacakları toplantıyı beklemek
Tudeh, Kerim Hisami'yi 26 Ocak 1968 tarihinde Tudeh ve KDP (aslında Tudehçiler daha
çok „İranlı Kürd yoldaşlar“ ifadesini kullanıyorlar) arasındaki toplantıyı örgütlemek için
Irak'a yeniden gönderiyor.. Aslında bu 4. gelişidir. Suleyman Muini ve Hemedemini
Siraci'de Tudeh yöneticileriyle görüşmek için Suleymaniye'den Bağdat'ta geliyorlar.
Tudeh'in lideri Radmeniş ve Dr. Qasimlo'da yurtdışından Bağdat'ta geliyorlar. (bu arada
bir tarih yanlışlığını düzeltmek istiyorum. Said Kawe ve arkadaşları 28. Aralık 1967
tarihinde değil, 1968 yılının Şubat ayının başında Bağdat'ta geliyorlar)
6 Şubat 1968 tarihinde taraflar arasında bir öngörüşme yapılıyor. Bu görüşmede Dr.
Radmeniş KDP'den „Tudeh'in karar verebilmesi için ülkedeki durum, mücadele ve
istemleriniz üzerine bir rapor hazırlamalısınız “ yönünde öneride bulunuyor.
Suleyman Muini Dr. Radmeniş'in bu önerisine karşı çok sert bir tavır takınarak: „Biz iki
ayrı partinin temsilcileriyiz, kendi durumumuz üzerine size rapor veremeyiz“
diyor.
Suleyman Muini'nin bu sert tavrından sonra Dr. Radmeniş tavır değiştirerek „İranlı Kürd
yoldaşlarla“ değil, iki ayrı parti olarak görüşme yapmaya karar veriyorlar.( Hamid
Gewheri, Hizbi Demokrati Kurdistan, Beşi Çarem, http://hamedgohary.kurdblogger.com
22.10.2009)
İki taraf arasında yapılacak toplantıya geçmeden önce bir noktaya değinmek lazım.
Doğu Kürdistan'da KDP-DK önderliğinde silahlı mücadelenin başlamasıyla birlikte Tudeh
panikleniyor. Tudeh silahlı mücadeleye karşıydı. Sovyetler Birliği'de o dönemler İran Şah'ı
ile ilişkilerini iyileştirmiş ve bir çok antlaşma yapmıştı. Sovyetler Birliği'de İran'da silahlı
mücadeleye karşıydı. Kerim Hisami'nin söylemiyle „Mao Zedung'un yanlış düşünceleri
Kürdistan dağlarına varmıştı“.
Tudeh, Maocuların bölgeye yerleşmesini ve güçlenmesini istemiyordu. Zaten Dr. Kureş
Laşayi önderliğindeki bir grup Tudeh kadrosu 1963 yılında Tudeh'den ayrılarak
„Sazumani İnqilabi Hizbi Tudeh“i kurmuşlardı. Dr. Laşayi o dönem Mao'dan
etkilenerek „Şehirleri Kırdan Kuşatma“ adı altında bir kitap yayınlıyor. Bu kitap o
dönem bir hayli yankı yapıyor. Dr. Laşayi'nin kendiside Suleymaniye'de Bekreço'da
kalıyor, Celal Talabani ile ilişkileri var. Talabani'de o dönem Mao'yu savunuyor. KDPDK'ninde bu çevrelerle ilişkileri var.
Kerim Hisami, 28 Aralık 1967 tarihinde Suleyman Muini ve Siraci ile Bağdat'ta görüştüğü
zaman, „ilişki kurmak amacıyla Çin Büyükelçiliğine gitmelerini engellediğini“
yukarıda aktamıştım.. Ayrıca bu görüşmede Kerim Hisami Suleyman Muinelere „Celal
Talabani aracılığıyla Doğu Kürdistan'a giden Maocularla ilişkilerinizi kesin“
yönünde öneride bulunuyor. Hatta bu önerinin kabul gördüğünü de yazıyor. Fakat, bu
toplantıdan sonra Hemedemini Siraci Dr. Laşayi'yi kendisiyle beraber Doğu
Kürdistan'a götürüyor!!(Omer Esri, age , sayfa 23)
Tudeh silahlı mücadeleye karşı olmasına rağmen KDP-DK ile ilişkiye geçmesinin bir çok
nedeni vardı. Bunlardan birincisi, İran devletinin Doğu Kürdistan'da giriştiği terör, KDP
güçleriyle devlet güçleri arasındaki çatışmalar Tudeh saflarındaki Kürdleri de harekete
geçiririyor. Dr. Qasimlo ve Kerim Hisami gibi kadrolar, Tudeh'in KDP ile ilişkiye geçmesi
için baskı yapıyorlar.
İkincisi; yukarıda vurguladığım gibi bölgede Maocu hareketin gelişimi ve güçlenmesi
Tudehi hareketlendiriyor. Tüm görüşmelerde Tudeh KDP-DK'den Maocu kadrolarla ilişkiyi
kesmelerini şart olarak ileri sürüyor.
Üçüncüsü; Tudeh KDP-DK ile ilişkiye geçerek partiyi Kürdistani kadrolardan arındırarak
yeniden Tudeh'in Kürdistan Komitesi yani 1955 Tahran toplantısı öncesi konumuna
sokmak istiyor.
Dörtüncüsü, belki biraz tartışmalı olacak ama, bugün elimizde bulunan bazı veriler İran
devletinin ve özellikle Savak'ın Tudeh üzerinden KDP-DK'yi ve Peşmerge güçlerini kontrol
etmeye çalıştığı hususu sözkonusudur. Tudeh İran'da küçümsenmeyecek bir güçtü. 1953
askeri darbesinden önce 25000 üyesi ve 200.000 cıvarında taraftar vardı. Barışçıl
yollarlada iktidarı alabilecek konumdaydı. (Dr. Serdeşti, Helwesti Hizbi Tudeh Le Ast
Kêşey Netewayeti Geli Kurd Le İran-1941-1983- sayfa 6)
Fakat, 1953 yılında yapılan askeri darbeden sonra İran devleti Tudeh'e ölümcül darbeler
vurdu. Partinin ülkedeki üst birimlerinden bazı merkezi yöneticiler Savakla çalışmaya
başladılar. Daha öncede vurguladığım gibi Savak 1950'lerin sonuna doğru Tudeh
üzerinden KDP'ye büyük darbeler vurmuştu.
İran devletinin ve Sovyetler Birliğinin Tudeh üzerinden KDP'yi kontrol etme düşüncesine
neden olan olay Savak'ın 25 Şubat 1968 raporudur. KDP ile Tudeh arasında 9 Şubat
1968'de Bağdat toplantısı yapılıyor. Savak toplantıdan iki hafta sonra toplantının içeriğini
rapor edebiliyor.
Bu raporda şöyle deniliyor: „Sovyetler Birliği İran Kürdistan'ındaki silahlı hareketi
Maocuların kışkırtması olarak görüyor ve aktüel olarak silahlı Kürdlerin İran'da
bulunmasını hoş karşılamıyor. Bundan dolayı Dr. Radmeniş, Dr. Qasimlo ve
Kerim Hisami Bağdat'ta giderek silahlı devrimcilerin temsilcileriyle görüşüp
şimdilik devrim dönemi olmadığını, kendilerini bundan uzak tutmalarını ve
Bağdat'ta kalmalarına ikna etmeye çalışacaklar“ diyor.(Dr. Serdeşti, Helwesti Hizbi
Tudeh........,sayfa 30)
Şu noktanında altını çizmek gerekiyor. O dönem Tudeh'in ülke örgütlenmesi Abbas
Şehryari adlı bir Savak ajanı tarafından yönlendiriliyor.
KDP ile Tudeh yöneticileri arasındaki resmi toplantı 9 Şubat 1968 tarihinde başlıyor.
Toplantı yerini Irak Komunist Partisi örgütlüyor.
İki taraf arasında yapılan bu toplantıya Suleyman Muini, Hemedemini Siraci, Dr.
Radmeniş, Dr.Qasimlo ve Kerim Hisami katılıyor.
Fakat, şunu vurgulamak lazım. Dr. Qasimlo ve Kerim Hisami o dönem hala Tudeh'e
üyeler..
Hamid Gewheri Hemedemini Siraci ile 12.07.2008 tarihinde yaptığı görüşmeye dayanarak
Suleyman Muini'nin, Dr. Qasimlo'nun toplantıya katılmasına karşı çıktığını, iki günlük
çabadan sonra Irak Komunist Partisi Sekreteri Aziz Muhamed'in (kendisi de Kürd asılıdırRojgar)de yardımıyla Suleyman Muini'nin bu düşüncesinden vaz geçtiğini yazıyor.(Daha
geniş bilgi için Hamid Gewheri'nin yazı serisine bakınız)
İsmail Şerifzade
9 Şubat 1968 tarihinde KDP ve Tudeh arasında yapılan görüşmeler sonununda bazı
kararlar alınıyor.
Hamid Gewheri'nin Kerim Hisami'den aktardığı bilgilere göre şu konularda görüş birliğine
varmışlar:
1)Tudeh, Kürdistan Demokrat Partisini Marxistler yönetimine geldiği takdirde resmen
tanıyacaktır.
2) Siyasi ve örgütsel faaliyetleri güçlendirmek amacıyla İran Şah rejimine karşı silahlı
mücadeleye güçlendirecektir.
3) KDP'nin programı Tudeh'in programına aykırı olmayacaktır.
4)Bu iki partiden hiç biri diğerine danışmadan Kürd meselesi ile ilgili hiç bir parti ve hiç
bir devlet ile ilişki kurmayacaktır.
5)Barzani'ye yakınlaşmak için çaba gösterilecektir.
6)Tudeh Partisi, KDP'yi siyasi, ekonomik ve teknik olarak destekleyecektir.
7)Hemedemin Siraci ve Suleyman Muini, Celal Talabani tarafından desteklenen Maocu
düşünceleri savunan kesimlerle ilişki kurmayacaklar.
8) Dr. Qasimlo kadroların siyasi eğitimi için Kürdistan'a geri dönecek..
Ve başka bazı kararlar.(Hamid Gewheri, Hizbi Demokrati Kurdistan, Beşi Çarem,
http://hamedgohary.kurdblogger.com 22.10.2009)
İki taraf arasında alınan kararlara da bakıldığı zaman Tudeh KDP'nin elini ve kolunu
bağlamak istiyor ve dünya ile irtibatını kesmek niyetindedir..
Toplantının sonuç bildirisini hazırlama görevi Dr. Qasimlo ve Hemedemini Siraci'ye
veriliyor.
Bir bildiride iki parti arasında „örgütsel birlik umudu „ dile getiriliyor.
Kerim Hisami anılarında bu bildirinin Hemedemini Siraci'nin kaleminden çıktığını yazıyor.
Hamid Gewheri Hemedemini Siraci ile 05.07.2008 tarihinde yaptığı bir görüşmesinde bu
meseleyi soruyor. Hemedemini Siraci: „Benim ile Rahman Qasimlo'nun seçilmesi
sadece şekilseldi. Çünkü, açıklama daha önce Tudeh tarafından hazırlanmıştı“
diyor(Hamid Gewheri, Hizbi Demokrati Kurdistan, Beşi Çarem,
http://hamedgohary.kurdblogger.com 22.10.2009)
Bu toplantıda dikkat çeken husus Tudeh Suleyman Muini'ye izole etmek istiyor ve
Hemedemini Siraci'yi önplana çıkarıyor.
Daha öncede vurguludığım Kerim Hisami Bağdat'ta Said Kawe ve daha başka KDP
kadrolarıyla da görüşüyor. Omer Esri'nin Kerim Hisami'den aktardığına göre Kerim
Hisami, Said Kawe ve Çukeli'yle de görüşüyor. Bu ikiside „Suleyman Muini'nin hala
Ahmed Tevfik'in sözü ile hareket ettiğini söylüyorlar“ diyor.(Omer Esri, age, sayfa
20)
Hamid Gewheri, bu hususa dair Said Kawe ile görüşüyor. Said Kawe, Siraci'nin önplana
çıkarılması meselesinde „Kek Suleyman'ın Ahmed Tevfik ile ilişkisi vardı, bundan
dolayı daha çok Kek Hemedemini Siraci'ye odaklandılar“ diyor.(Hamid Gewheri,
age)
Aslında Tudeh bu toplantıda Kürdistan Demokrat Partisini yeniden kendine bağlamak,
bağımsız hareket etme zeminini ortadan kaldırmak, Tudeh'den kopan Maocu yapılanma
ile ilişkilerine son verme ve Celal Talabani girdikleri ilişkileri bitirmek istiyordu.
Ayrıca Tudeh, açık Maocu olarak bilinen Mele Aware ve İsmail Şerifzade'nin çevresinide
etkisiz hale getirmek amacındaydı.
Şu noktanın altını çizmek lazım. 1967-1968 Hareketinin kadroları arasında ideolojik ve
programsal birlik yoktu. Bu kadrolar dört bir yandan kuşatıldığından İran devleti ile
zamansız bir ölüm kalım savaşına girdiler. Tam 18 ay boyunca kahramanca bir direniş
sergilediler.
Bu yazının daha önceki bölümünde Savak'ın 25 Şubat 1968 tarihli bir raporundan
sözetmiştim. Bu raporda Bağdat'a gelen bazı insanlardan söz ediyor ve „Sovyetler
Birliği İran Kürdistan'ındaki silahlı hareketi Maocuların kışkırtması olarak
görüyor ve aktüel olarak silahlı Kürdlerin İran'da bulunmasını hoş
karşılamıyor.“ diyordu..
Ben Dr. Serdeşti'ye dayanarak bu bilgelerin Tudeh içindeki Savak ajanları tarafından
devletin eline ulaştığı noktasına dikkat çekmiştim.
Bir başka ihtimal de Sovyetler Birliğinin doğrudan İran devleti ile bu bilgeleri
paylaşmasıdır.
Çünkü, 1 Mart 1967 yılında İran ve Sovyetler Birliği arasında ekonomiye ilişkin bir
antlaşma yapılıyor. İran'ın Sovyet Birliğine yaptığı ihracat bir yıl içinden 20 milyondan 70
milyona çıkıyor. Sovyetler Birliği'de İran'a çimento, demir ve diğer bazı ham madderi
ihraç ediyor.. İki taraf arasında ticaret hacmi 2 yada 3 yıl içinde 1 milyar dolara çıkarma
planları var.(Dr. Serdeşti, Helwesti Hizbi Tudeh........,sayfa 30)
Böyle bir iddia hiç bir şekilde yabana atılmamalıdır. Newroz.Com'da Aris Arda'nın çevisini
yaptığı ve 33 bölüm olarak yayınladığı „Sovyet Arşivlerinde Kürdler“ adlı yazı serisin
takip eden arkadaşlar böyle bir ihtimali bir kenara bırakamazlar.
Ayrıca, Sovyetler Birliğinin Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti'nin kuruluşuna ilişkin
belgeleri incelendiği zaman, Cumhuriyet Pêşewa Qazi Muhamed gibi bazı Kürd
kadrolarının dayatması sonucusu onlara rağmen kurulmuştur..(Umut ederimki bu
yakınlarda bu belgelerde yayınlanılır)
Hamid Gewheri'nin Siraci ve Emir Qazi'ye dayanarak verdiği bilgilere göre Bağdat
toplantısı sonrası Tudeh Sekreteri Radmeniş Kürdistan Demokrat Partisine 2000 dinar
(7000 dolar yapıyor) yardımda bulunuyor. (Hamid Gewheri, age)
Tudeh, bu toplantıda KDP'ye söz verdiği halde sözünü ettiğim para dışında , ne silah, ne
ilaç, ne de basın ve yayını sürdürmesi için matbaa konusunda yardımcı oldu.
Hesen Qizilci'nin söylemiyle Bağdat toplantısında alınan kararlar ve verilen sözler „ her
şey kağıt üzerinde kaldı“ yönündeki tespiti var olan realiteyi ortaya koyuyor.(Dr.
Serdeşti, Tudeh...... sayfa 31)
Zaten sonraki süreçte Tudeh ile ilişkisi olan bir dizi Kürd kadrosu bu parti ile ilişkilerini
kesecekler.
Suleyman Muini
Tudeh ile yapılan bu toplantıdan daha önce
Suleyman Muini Doğu Kürdistan'daki
harekete destek bulmak amacıyla
Abdulrahman Zebihi(Zebihi hakkındada bir
şeyler yazmak gerekiyor. Çünkü bu Kürd
şahsiyeti hakkında Kuzey Kürdistan'da hiç bir
şey yok) ve Hilmi Arif Şerif ile Bağdat'ta
gidiyor ve bazı Irak çevreleriyle görüşüyor.
Dr. Serdeşti'nin aktardığına göre „küçük bir
miktar para dışında hiç bir şey
alamamıştı“(Dr. Serdeşti, Culanewe....
sayfa 36)
Suleyman Muini Doğu Kürdistan'daki
harekete destek bulmak amacıyla bir hayli
çaba içine giriyor.
Doğu Kürdistan'daki çatışmalar, KDP-DK'nin
Celal Talabani ve çevresiyle ilişkileri,
Suleyman Muini'nin Bağdat'ta Tudeh ve Irak
yetkilileriyle görüşmeleri bu çevreyi tümden
Irak KDP'sinin hedefi haline getiriyor.
Bu arada Tudeh Sekreteri Radmeniş rahmetli Molla Mustafa Barzani ile görüşüyor ve
kendisine „İran Kürdistan'ındaki hareketin kendisine karşı olmadığına
inandırmaya çalışıyor. Fakat Molla Mustafa Barzani bu hareketin arkasında bir
akımın olduğu“ düşüncesindedir.(Dr. Serdeşti, Culanewe..... sayfa 37)
Daha öncede vurguladığım gibi Kürdistan Başkanı Kek Mesud Barzani o dönemdeki
KDP'nin Suleyman Muini'ye ilişkin resmi politikasını „Irak rejimi ilişki“, „66 Cahşlarına
katılma“ ve „İran ile ilişkilerimizi bozma“ adlı gerekçelerle temellendirmeye çalışıyor.(
Mesud Barzani, Barzani ve Kürd Ulusal Özgürlük Hareketi, Doz Yayınları, 2005, İstanbul,
sayfa 353-354)
Daha fazla uzatmadan yeniden Suleyman Muini meselesine dönelim. Tudeh ile yapılan
toplantıdan sonra Suleyman Muini ve Hemedemini Siraci Suleymaniye'ye dönüyorlar.
Suleyman Muini'nin eşi ve iki çocuğu Irak KDP Pişder askeri sorumlularından Heso Mirxan
Jajeli tarafından esir alınıyor. Suleyman Muini 15 Nisan 1968 tarihinde İdris Barzani'ye
yazdığı bir mektupta ailesini serbest bırakmalarını istiyor. Mektup'ta ailesi hakkında
verdiği bilgilere göre eşi ve çocuğu(Meryem ve Siabend) 2 aydan beri buraya geldiğini
söylüyor. Demeki eşi ve çocuğu Şubat ayında Güney Kürdistan'a gelmişler. Suleyman
Muini'nin iki sayfalık olan bu mektubunda „eğer bir suç varsa kendisine ilişkin
olduğunu“, ailesine karşı yapılanın „Kürdlüğe ve aşiret törelerine de sığmadığını“
söylüyor.
Hejar Mukriyani ise „Faiq Muini'nin oğlu ve eşi Sengesere'de Heso Mirxan
Jajeyi'nin evindeydiler. Faiq Suleymaniye'ye gitmiş 5. ordu komutanı ile
görüşmüş. Ondan silah ve yardım sözü almış. Daha sonra Barzani'ye karşı olan
devletin silahlı güçleri olan Celal Talabani'ye gitmiş. Suleymaniye'ye gelerek
Şeyh Latife misafir olmuş. Heso Mirxan'a mektup yazarak siz benim eşim ve
çocuğumu zorla tutmuşsunuz. Bu namertçe bir tutumdur. Eğer onları zorla
tutmamışsanız, Sitek'teki Şeyh Latif'e gönderin diye yazıyor“(Mele Resul
Pêşinmaz, Çend Serincek le ser 'Çêşti Micêwir'i Hejar Mukriyani, Ruwange, 22 Nisan
2010)
Burada öyle anlaşılıyor ki Suleyman Muini Heso Mirxan'a da mektup yazıyor ve ailesini
serbest bırakmasını istiyor.
Mele Resul Pêşinmaz Hejar Mukriyani'ye çok sert eleştiriler yapıyor ve tarih gerçekleri
çarpıtığını söylüyor. (daha sonra Suleyman Muini'nin tutuklanma ve sorgusuna geldiğim
zaman
Mele Resul Pêşinmaz'ın görüşlerine baş vuracağım.)
Suleyman Muini'nin eşi ve çocukları daha sonra kurtarılıyor. Şeyh Mahmud'un oğlu Şeyh
Latif kendilerine bir ev buluyor ve yerleştiriyor.(Bu konudaki detaylı bilgileri Suleyman
Muini'nin oğlu Siamend Muini ile yapacağım röportajda bulabilirsiniz)
Burada ek bir bilgi vermek istiyorum.
Suleyman Muini ve arkadaşlarının Güney Kürdistan Devrim önderliği ile ilişkilerinin
tümden kopması sürecini doğrudan yaşıyan Irak Komunist Partisi önder kadrolarından
Mele Ahmed(Ahmedi Banixêlani)de Anılarında o sürece vurgu yapıyor.
Mele Ahmed'in anlatımlarına göre 1967 kışında Faik Emin(Suleyman Muini) ile bazı
arkadaşları bizim kaldığımız mıntıkaya gelmiş, beni ve Ebu Selam'ı sormuşlardı. Mele
Ahmed gidip Faik ile görüşüyor. Faik Mele Ahmed'e „İran hükümetinin baskısından
dolayı Molla Mustafa bizim Doğu Kürdistan'daki örgütlerimizle ilişki kurma, giriş
ve çıkışlarımızı yasaklamak istiyor. Öyle görünüyor ki, işler bununla sınırlı
kalamayacak yaşamımız da tehlikeye girecektir. Bundan dolayı biz diğer tarafa
geçmeye ve İran'da silahlı mücadele başlatma kararını aldık“ diyor.( Ahmedi
Banixêlani'den aktaran Siamend Muini, Culanewey Salakani 1967-1968 û Suleyman
Muini, sayfa 14)
Bu arada Mele Ahmed Suleyman Muini ile Doğu Kürdistan'daki durum üzerine ve KDP
örgütlenmesi konusunda sordukları sorulara ve Muini'nin verdiği cevaplara değiniyor.
Mele Ahmed bu sohbeti özetlerken Suleyman Muini'nin „çok iyimser olduğunu“ ve „
örgütüne güveniyordu“ diyor.
Mele Ahmed Irak Komunist Partisi adına Suleyman Muini'ye yardım yapacakları sözünü
veriyor. Mele Ahmed Muini'ye Peşmergelerinizi yanımıza gönderin Karadağ ve
Germiyan'daki Peşmergelerimiz içinde saklayacağız. İleri kadrolarınızı da Bağdat vb
şehirlerde koruyacağız, diyor. Fakat, Suleyman Muini kabul etmiyor ve hemen o gece
Doğu Kürdistan'a geçmek istiyor. Suleyman Muini, Mele Ahmed'e „Molla Mustafa yarın
yanına gitmemizi istiyor. Eğer gitmesek kuşkuya düşecek ve diğer tarafa
geçmemiz zorlaşacak“ diyor.(Siamend Muini, age, sayfa 14)
Mele Ahmed Suleyman Muini'ye bir kaç Peşmerge veriyor ve karşı tarafa geçiyorlar.
Bu arada Suleyman Muini 7 ay gibi bir zaman Doğu Kürdistan'da kalıyor.
Mele Ahmed'in anlatımlarına göre bir kaç gün sonra İdris Barzani kendisine görüşmek için
haber gönderiyor. İdris Barzani Mele Ahmed'e siz Faik Emin'e yardımcı oluyorsunuz. İran
onların bu bölgeden giriş yaptığını biliyor, bizim ile İran arasında sorunlara neden
oluyorlar, diyor.
Mele Ahmed Suleyman Muini ve arkadaşlarının İran'a geçmeleri konusunda yardımcı
olmadıklarını söylerken İdris Barzani ona cevapla „biz her şeyi biliyoruz, Faik ile
birlikte olanlardan biri şimdi yanımıza gelmiş, her şeyi anlattı.“ diyor.
Faik ile birlikte olan biri dedikleri Munteqim Qazidir.(daha önce sözünü etmiştim)
Mele Ahmed'in anlatımlarına göre Suleyman Muini tekrar Doğu Kürdistan'dan Güney
Kürdistan'a geçerken yine IKP'nin yanına gidiyor ve IKP kendisine sahte kimlik
hazırlıyorlar. Bu sahte kimliği Irak içindeki çeşitli seyhatlerinde kullanıyormuş.
Daha öncede vurguladım gibi Suleyman Muini Bağdat toplantısından sonra
Suleymaniye'ye dönüyor, ailesini Şeyh Latif'in yardımıyla yerleştirdikten sonra Xelil
Şewbaş ile Doğu Kürdistan'a geçmek istiyorlar.
İşte tamda bu süreçte Suleyman Muini ve Xelil Şewbaş Irak KDP'si tarafından
yakalanıyorlar.. Şimdi onların yakalanma sürecine geçebiliriz.
Suleyman Muini
Suleyman Muini'nin tutuklanması ve
öldürülmesi olayı.
Suleyman Muini Bağdat'tan döndükten
sonra Irak Komunist Partisi ve Şeyh
Mahmud'un oğlu Şeyh Latif ili ilişki
halindedir.
Suleyman Muini KDP(İran) yöneticilerinden
Xelil Şewbaş ile birlikte Doğu Kürdistan'a
silahlı mücadele içinde olan arkadaşlarına
ulaşmak istiyorlar.
Hejar Mukriyani anılarında Suleyman
Muini'nin yakalanmasını şöyle anlatıyor:
„…..Suleymaniye'ye gelerek Şeyh Latife
misafir olmuş. Heso Mirxan'a mektup
yazarak siz benim eşim ve çocuğumu
zorla tutmuşsunuz. Bu namertçe bir
tutumdur. Eğer onları zorla
tutmamışsanız, Sitek'teki Şeyh Latif'e
gönderin diye yazıyor. Bane sınırından
İran'a geçmek istiyordu. Faiq'in içinde bulunduğu cipin gittiği Sitek ve
Çwarta'nın dört yolu kesilmişti. Suleymaniye halkından olan ve eski bir
Peşmerge olan Sadiq Efendi onları tanıyor ve indiriyor.
Sadiq Efendi: Kek Faiq seninle işim var, diyor.
Faiq feqilerin elbisesi içinde „Ben Faiq değilim, benim adım Mele Qadirdır“,
diyor.
Sadiq Efendi: Her kimsen benimle gel, diyor.“(Mele Resul Pêşinmaz, Çend Serincek
le ser 'Çêşti Micêwir'i Hejar Mukriyani, Ruwange, 22 Nisan 2010)
Şair Hejar'ın bu anlatımlarından Sadiq Efendi'nin Suleyman Muini'yi tanıdığını ve araba
indirdiği sonucu çıkar.
Fakat, Suleyman Muini ve Xelil Şewbaş'ın yakalanmasına ilişkin başka ve daha detaylı
görüşlerde vardır.
Irak Komunist Partisi yöneticilerinden Mele Ahmed o süreci şöyle anlatıyor: „ Belli bir
dönem sonra duyduk ki, Kek Faiq ile Kek Hemedemini ayrılmışlar, yerini
değiştirmiş Qale Tegerani ile ilişki kurmuş. Ben Partinin işleri için
Suleymaniye'ye gittim, Kek Faiq'e haber görüşmek için haber gönderdim. Faiq'e
„Kek Faiq biz her şeyimizle hizmetindeyiz, senin Qale Tegerani ile ilişki kurmanı
istemiyoruz. Gerçi Qale Tegerani'nin Başkan Barzani ile ilişkileri var, şehir
içindeki Irak KDP Peşmergelerinin sorumlularından biridir. Fakat, Qale hem Irak
istihbaratın adamıdır ve hemde İran gizli servisi ile ilişkisi var. Bundan dolayı
senden rıca ediyoruz bu adamla ilişkini kes dedim. Para mı istyorsun, silah mı
istiyorsun verelim, yayınlarınızı buradan basar karşıya size gördeririz. Kek
Hemedemini Siraci bizim gibi düşünüyordu. O da Kek Faiq'in Qale ile olan
ilişkilerine karşıydı.
Kek Faiq bana: ' Qale ne olursa olsun bana kötülüğü dokunmaz. Bu konuda
korkmanıza gerek yok“ dedi. Qale Tegerani güya Kek Faiqleri karşı tarafa
geçirecek. Fakat, Sitek köyünün yakınlarında IKDP Bölge sorumlusu Dr. Sadiq'a
teslim ediyor.“ diyor.Ahmedi Banixêlani'den aktaran Siamend Muini, Culanewey
Salakani 1967-1968 û Suleyman Muini, sayfa 14-15)
Doğu Kürdleriyle çok yakın ve sıcak ilişkiler içinde olan Şeyh Mahmud'un oğlu Şeyh
Latif'de Suleyman Muini'yi Qale Tegerani'yle olan ilişkileri konusunda uyarıyor. Şeyh
Mahmud'un ailesinin Doğu Kürdleriyle olan ilişkileri çok eskiye dayanıyor. Şeyh Mahmud
önderliğindeki Kürd hükümeti İngilizler tarafından yıkıldıktan ve Şeyh Mahmud tutuklanıp
Hindistan'a sürüldüğü zaman Şeyh Mahmud'un ailesi Simko Şikak'a sığınıyor. Şeyh
Mahmud ailesi uzun süre Simko'nun özel misafirleri oluyor. KDP(İran) yöneticilerinden
Qani Biluryan anılarında Şeyh Lafif'in nasıl kendilerine bir matbaa yaptığını uzun uzun
anlatıyor. (1950'lilerin başlarında)
Mele Resul Pêşinmaz sözünü ettiğim makalesinde Abdullah Muini'nin Doğu Kürdistan'da
bir çatışmada yaralandığını ve gizli bir şekilde Şeyh Latif'e götürdüğünü uzunca anlatıyor.
Şeyh Latif evine bir Doktor getirerek tedavi ediyor.(Abdullah Muini, Suleyman Muini'nin
küçük kardeşi, KDP 2.Kongresinde Yüksek Denetleme Kurulu üyesi, 1967-1968
hareketinin önderlerinden biridir. Tedavi gördükten sonra yeniden mücadeleye katılıyor
ve Mehabad cıvarında arkadaşlarıyla birlikte şehid düşüyor)
Yeniden konumuza dönersek, Suleyman Muini, oğlu Siamend ve Xelil Şewbaş bir akşam
Şeyh Latif'in evine gidiyorlar. Şeyh Latif Suleyman Muini'ye Qale Tegerani'yle ilişkilerini
kes diyor. O bir çok çevre ile aynı arada çalıyor,diyor.
Suleyman Muini Şeyh Latif'e Mele Ahmed'e verdiği cevaba benzer bir cevap veriyor.
Suleyman Muini „Ben Qale Tegerani'yi uzun süreden beri tanıyorum. Onun bana
karşı kötü bir niyeti olacağını ve yanlışlık yapacağını sanmıyorum“
diyor.(Siamend Muini, age, sayfa 9)
Suleyman Muini ve Xelil Şewbaş Qale Tegerani'nin „rehberliğinden“ Doğu Kürdistan'a
geçmek isterlerken yakalanıyorlar.
Suleyman Muini doğrudan Molla Mustafa Barzani'nin karargahına gönderiliyor. Xelil
Şewbaş ise bazı kaynaklara göre Dr. Sadiq tarafından yoldan öldürülüyor. Hejar
Mukriyani'de anılarında Suleyman Muini'yi cezaevinde ziyaret ettiği zaman Xelil Şewbaş'ı
gördüğünü yazıyor.( Xelil Şewbaş'da öldürülüyor ve gömüldüğü yer bilinmiyor)
Şair Hejar'ın bu söyleminden hareketle Xelil Şewbaş'ın Suleyman Muini ile aynı dönemde
öldürüldükleri anlaşılıyor.
Suleyman Muini'nin tutuklu olduğu sürece ilişkin elimizde fazla kaynak yok.
Suleyman Muini ile cezaevinde yapılan görüşmeler ve iddialar hakkında
söyleyebileceklerim bir hayli sınırlıdır. Bu konuda daha detaylı bilgi sahibi olan o dönem
Irak Kürdistan Demokrat Partisi yöneticileridir. Fakat, ne yazık ki hala bu meseleye ilişkin
sessizliklerini koruyorlar.
Bu hususa ilişkin elimde bulunan bilgileri önümüzdeki bölümde aktaracağım.
Siyamend Muini daha önce de sözünü
ettiğim makalesinde Molla Mustafa
Barzani'nin Suleyman Muini ile
görüştüğünü, „kendisine hakaret
ettiğini“ ve kendisine „ en iyisi İran'a
teslim olup onlarla anlaşmandır“
dediğini yazıyor.
Yine Siyamend Muini'nin aktardıklarına
göre Suleyman Muini Molla Mustafa
Barzani'ye „Kürdistan Devrimi yoksuluk
dönemini yaşadığı esnada ben ve
benim gibi insanlar devrim için mücadele ettik. Hiç bir zaman işgalci hükümet ile
anlaşmaya gözümüz olmadı. Ben yine aynı pozisyondayım. Ben Kürdlük
inancının bayraktarlığını yapan bir insan olarak, inancımın peşinde gitmeye ve
uğruna canımı kurban ederim. Hiç bir zaman, elleri Cumhuriyetin kanı ile
kırmızılaşan bir rejime boyun eğmem“ diyor.(Siyamend Muini, age, sayfa 9)
Fakat, Siyamend Muini bu karşılıklı konuşmaları aktarırken kaynak vermiyor.(söyleşide bu
konuyuda kendisine soracağım)
Suleyman Muini ile hapishane'de görüşenlerden biri de ünlü Kürd şairi Hejar Mukriyanidir.
Bilindiği gibi Hejar Mukriyani'nin anıları „Çêşti Micêwir“ adı altında Paris'te basıldı. Hejar
anılarını ölümünden sonra yayınlanmasını istemişti. Bu istemine uyuldu.
Keşke Mamoste Hejar yaşadığı dönemde anılarını yayınlasaydı. Anılarıyla ilgili
tartışmalarda kendisininde cevap verme imkanı olurdu ve belkide Kürdistan'da yaşanan
bazı gelişmeler hakkında daha fazla bilgi sahibi olurduk.
Ama, olmadı.
Hejar anılarında Suleyman Muini ile cezaevinde yaptığı görüşmeye bir hayli yer veriyor.
Suleyman Muini'nin mücadele arkadaşlarından Mele Resul Pêşinmaz 1998 yılının
sonbaharında çıkan Gizing Dergisinin 21.sayısında „Çend Serincek le ser 'Çêşti Micêwir'i
Hejar Mukriyani“ adı altında bir makale yayınladı.(Ben bu makalenin sayın Hasan Qazi
tarafından 22 Nisan 2010 tarihinde Ruwange'de güncelleştirilmiş nushasına ulaşabildim)
Mele Resul Pêşinmaz, bu makalesinde Hejar'ın Suleyman Muini hakkında iddia ettiklerinin
tümünü uydurduğunu, gerçeklerle alakası olmadığını ve „birilerinin gözüne girmek
için yaptığını“ yazıyor.
Dr. Serdeşti'de 1967-1968 hareketi hakkında yaptığı araştırmasında: „Hejar Mukriyani
başka bir şekilde değerlendiriyor, hareketin önderlerine öyle şeyler söylüyor ki,
akademik bir çalışmada yer verilemez“ diyor.(Dr. Serdeşti, Culanewe.......... sayfa
38)
Hejar Anılarında matbaa işleri için Molla Mustafa Barzani'nin evine gittiğini yazdıktan
sonra Suleyman Muini ile görüşmesine geliyor ve şöyle anlatıyor:
„Barzani bana eğer istiyorsan Faiq Muini'yi gör ve kendisiyle konuş. Irak'ın
5.ordusu, Celal ve Bekirço Çaşları hakkında ne biliyorsa anlatsın. İran kendisini
istiyor ve tehlikededir diyor.
Wesan'a gittim ve Faiq'i gördüm. Xelil Şewbaş adlı bir Peşmerge ile boşaltılan
bir eve hapsedilmişlerdi. Barzani'nin iki silahlı adamı nöbet tutuyordu. Kek Faiq
kendisi ile Şewbaş'ın tutuklanma olayını bana aktardı. Ben de kendisine eğer
sen Barzani'nin Devrimine yardımcı olmasan senin akabetinden korkuyorum
dedim. Faiq bana 'Onlar bize yardımcı olmuyorlar, hatta yaralılarımızı dahi
tedavi etmiyorlar.Ben hiç bir yardıma hazır değilim'dedi.“(Mele Resul Pêşinmaz,
Çend Serincek le ser 'Çêşti Micêwir'i Hejar Mukriyani, Ruwange, 22 Nisan 2010)
Hejar Mukriyani uzun uzun Suleyman Muini'nin „korkak olduğunu“, „bu işin erbabı
olmadığını“ İran Kürdistan'ında „çocuk öldürdüklerini“, „Molla Mustafa Barzani
adına zorla para topladıklarını“, „köylere saldırdıklarını“ ve hatta „çete
olduklarını“ yazıyor.
Fakat Hejar'ın bu anlatımlarına karşı o süreci yaşıyan bir KDP'li Suleyman Muini hakkında
çok farklı şeyler anlatıyorlar. Suleyman Muini, aranmasına rağmen defalarca gizli bir
şekilde Doğu Kürdistan'a giriş yaptığını, örgütlenme faaliyetlerini yaptığını ve Güney
Devrimi ile dayanışma için kampanyalar yürütüğünü yazıyorlar. Ayrıca „çok cesaretli“
olduğunu, „çocuk öldürme diye bir olayın yaşanmadığını“ ve Güney Devrimi ile dayanışma
için topladıkları tüm yardımları Ahmed Tevfik aracılığı ile devrime ulaştırdıklarını
söylüyorlar.(Mele Resul Pêşinmaz, Çend Serincek le ser 'Çêşti Micêwir'i Hejar Mukriyani,
Ruwange, 22 Nisan 2010)
Mele Resul Pêşinmaz bu konuda İsveç'te yaşıyan bir kaç kişiyide şahid olarak
gösteriyor.(Daha geniş bilgi için Mele Resul Pêşinmaz'ın yazısına ve Said Kawe'nin
çalışmasına bakınız)
Sonuçta Suleyman Muini Eylül Devrimi'nin önderliğinin talimatı ile öldürülüyor ve cenazesi
İran devletine veriliyor.
İran devleti halkın moralını bozmak ve sindirmek için Suleyman Muini'nin cenazesini bir
gün Piranşar karakolunun kapısında teşhir ediyor. Cenazenin üzerine „İşte İhanetin
Bedeli!“ anlamında bir yazı asıyorlar. Fakat halktan gelen tepkilerden dolayı Mehabad'ta
böyle bir girişimden vaz geçiyorlar. 17 Mayıs 1968'de Suleyman Muini Mehabad'ta Budax
Sultan Mezarlığında toprağa veriliyor.
Suleyman Muini olayı nasıl değerlendirilebilinir?
Her ne kadar Kürdistan Başkanı Kek Mesud Suleyman Muini'nin öldürülmesini „ bu adam
için böylesine üzücü bir akıbet temeni etmezdik“ diyorsada ölürülmesini
„kaçınılmaz olduğunu“ söylüyor.
Gerekçe olarak da „İbrahim Ahmed grubuna katılarak Irak hükümetinin de
etkisiyle İran'da yıkıcı faaliyetlerde bulunup devrimle İran'ın ilişkilerini
bozmaya çalıştılar.“ tezini ileri sürüyor.( Mesud Barzani, Barzani ve Kürd Ulusal
Özgürlük Hareketi, Doz Yayınları, 2005, İstanbul, sayfa 353-354)
Kürdistan Başkanı „66 Çaşlar“ından söz ediyor. Bugün gelinen yerde „66 Çaşlarının
başı Mam Celal“ ile Kek Mesud iktidar ortaklarıdır. Birbirleri hakkında bir hayli övücü
şeyler söylüyorlar. Kardeş kavgası ve „Kurdkuji“ savaşları hakkında son yıllarda
takındıkları tavır ve açıklamaları tüm Kürd yurtseverleri tarafından içtenlikle
destekleniyor.
Suleyman Muini ile arkadaşlarının Irak devleti ile ilişkileri olsa dahi Güney Kürdistan
Devrimine zarar veren yıkıcı faaliyetleri yok. En azından bugüne kadar bu konuda tek bir
belge ortaya konulmuş değil. Eğer Kürdistan'ı işgal eden devletlerle ilişki kurmak suçsa
bu tüm Kürd partileri için geçerli olmalıdır. Yok eğer bu ilişkiler doğal ise yine tüm Kürd
partileri için doğal olmalıdır.
Şunun altını çizmek lazım. Doğu Kürdistan'da silahlı mücadeleyi yürütme fikri Suleyman
Muini yada KDP-DK'nin sonradan uydurdukları „Devrim ile İran'ın ilişkilerini bozmak
için“ ortaya atılmış değil.
Doğu Kürdistan'da silahlı mücadele fikri KDP'nin 2. Kongresinde 1964 yılında karar haline
getiriliyor. Bu kongre Suleymani Muini dahil olduğu Ahmed Tevfik başkanlığında ve Irak
KDP'nin desteği ile yapıldı.
Kongre kararında silahlı mücadele hakkında şöyle deniliyor:
„2. Kongre, Şah rejimine karşı anlamsız parlamenter mücadelenin bir kenara
bırakılması gerektiğini, Kuba ve Cezayir tecrübelerinden yararlanarak silahlı
mücadele ile Şah rejimine karşı mücadeleyi öngörüyor“.
Ahmed Tevfik(Abdullah İshaqi)
KDP 2. Kongresi sadece Şah'a karşı
mücadelede Parlamenter mücadeleyi
„anlamsız“ görmekle yetinmiyor, tarihe,
Peşewa Qazi Muhamed dönemine giderek
Parti yöneticilerini kendilerinden önce
Simko ve Qedemxêr gibi Kürd devrimci
kahramanlarının tecrübelerinden
yararlanmadıkları, Şah rejimine karşı
ellerindeki silahları kullanmadıkları ve
amaçlara kavuşmak için yalnızca
parlamenter yolu seçtiklerinden dolayı
eleştiriyor.
Bu kongre Ahmed Tevfik'in önderliğinin resmileştiği kongreydi. Irak KDP'nin tam
desteğine sahipti. Ahmed Tevfik Mısır devletinin desteğini alarak Türkiye ve İran'a karşı
mücadele mücadele etme planı olduğunu, Mısır yetkilileriyle görüştüğünü ve bu bilgileri
Molla Mustafa Barzani ile paylaştığı biliniyor.
Aslında sorun Doğu Kürdlerinin kanlı Şah rejimine karşı silahlı mücadeleye girişme
meselesi değildi. Sorun Eylül Devriminin önderliğinin süreç içinde İran ile girdiği ilişkilerdi.
Molla Mustafa Barzani önderliğindeki devrim Güney Kürdistan'ın bir çok alanını
kurtarmıştı. Bu alanları korumak ve geliştirmek için İran'ının yardımına ihtiyacı vardı.
Zaten 1966'lara gelindiği zaman İran ile ilişkiler bir hayli ilerlemiş durumdaydı. İran'da
Güney Devrimi'ne „yardım“ ederken karşılığında ise Güney Kürdistan'da kümelenmiş ve
oradan itibaren Doğu Kürdistan'da faaliyet içinde olan KDP(İran)nin etkisizleştirilmesini
istiyordu. Devrim Önderliği KDP'lileri sınır boylarından uzaklaştırması İran'dan
kaynaklanan baskılar sonucuydu. Süreç içinde İran ile Devrim önderliği arasında gelişen
ilişkiler Doğu Kürdlerinin saflarında büyük paniğe neden oluyor ve kadrolar kurtarılmış
alanlardan uzaklaşmaya çalışıyorlar. Bu arada bir çok KDP'li Irak rejiminin denetimi
altındaki Bekreço'ya yada Kek Mesud'un „Çaşên 66“ dediği Mam Celal'ın yanına
gidiyorlar. Bekreço'ya giden KDP'lilerden Doğu Kürdistan'a giderek silahlı mücadelede
şehit olanlar hariç, diğerleri yaşamda kalabildiler. Kurtarılmış alanlarda bulunan kadrolar
ya İran'a teslim edildiler, yada Suleyman Muini ve Qadir Şerif gibi fiziki olarak tasfiye
edildiler.(Daha önce listelerini verdiğimden dolayı geçiyorum)
İran'ın Güney Devrimine yaptığı yardımın bir bedeli olacaktı.
Zaten bunlar Savak'ın belgelerinde var.
Eğer biz KDP-DK'nin siyasi duruşunun yanlışlığını ve Devrim Önderliğinin onlara karşı
tutumunu Irak, ve „Çaşên 66“ lerle olan ilişkilerle açıklamaya çalışırsak Ahmed Tevfik
trajedisini hiç açıklayamayız.
Ahmed Tevfik, Molla Mustafa Barzani'ye ölesiye bağlı, Eylül Devrimi'nin örgütlenmesinde,
Devrim ile dünya kamuoyu arasında ilişkileri sağlamada , dünya devletleriyle ilişki
kurmada Güneyli kadrolardanda daha büyük emek veren milliyetçi, batı dünyasıyla ilişki
taraftarı, Sovyetler Birliğine ve onun bölgedeki yandaşlarına karşı olan yurtsever bir
liderdi.
Ahmed Tevfik'in o dönem sahip olduğu bu politik ve ideolojik tutum beraberinden
kendisine karşı bir dizi suçlamayı getirdi. „CİA Ajanı“ vs vs vs.... Komunist partilerin 100
binlere ve hatta milyonlara hitap ettiği bir dönemden söz ediyoruz.
Burada sözü Kürdistan Başkanı Kek Mesud'a bırakalım ve Ahmed Tevfik hakkında
söylediklerine bir göz atalım:
„Eylül Devrimi'nin başlamasından sonra bu partinin(KDP-İran-Rojgar) liderleri
ve savaşçıları devrime fiili katkıda bulundular. Burada bir nebze durup bu
partinin Genel Sekreteri Ahmed Tevfik'in eşsiz cesaretine, yiğitliğine ve
samimiyetine işaret etmek istiyorum. 1963'te Pirs Dağı Savaşında akılllara
durgunluk veren bir kahramanlık örneğini sergilediğini hatırlıyorum. Ünlü
komutanlar şehit Aziz Dolemeri ve Hacik Çemi onun kahramanlığına bizzat
şahitlik etmişlerdi. Bu iki kahraman komutan her zaman onun kahramanlığını,
yiğitliğini ve samimiyetini anlatıp dururlardı. Kahramanlığı ile ünlü birinin bir
başkasının kahramanlığına tanıklık etmesinden daha büyük bir tanıklık
olabilirmi?
Ahmed Tevfik aynı zamanda zeki bir siyasetçiydi. Devrimin başlarında çok
önemli ve parlak bir başarı sağlamıştı. O sırada Beyrut'a gitmiş ve 1963 yılında
Suriye KDP'nin yardımıyla ünlü Amerikalı gazeteci Dana Adam Shmit'i Kürdistan
kurtarılmış topraklarına getirmişti. Bu göz kamaştırıcı bir başarıydı. Devrimin
kapılarını, hakkında pek bir şey bilmeyen dış dünyaya açmıştı. Adı geçen
gazeteci „New York Times“ ve „Christian Sciens Monitor“ gazetelerinde bir dizi
röportaj yayınladı. Sonra „Cesur Adamların Ülkesine Yolculuk“ adlı kitabı
bastırdı. Bu kitapta devrimin kontrolündeki topraklardaki gözlemlerini
anlatıyordu. Bu kitapta Ahmed Tevfik'in kahramanlığına dair etkileyici bir tasvir
yer alır ki, kalemimin buna eş değer bir tasvir yapmaya gücü yetmez“
diyor.(Mesud Barzani, age, Cild 2, sayfa 353)
Kek Mesud'tan aktardığım bu uzun alıntıda da görülüyor ki, Ahmed Tevfik o dönemler
ciddi bir rol oynuyor. Kek Mesud'un Ahmed Tevfik'in „kahramanlığı, yiğitliği ve
samimiyetine“ ilişkin söyledikleri KDP(İran)içindeki rakipleride kabul ediyorlar. Ahmed
Tevfik'in Molla Mustafa Barzani ile olan ilişkilerine, „sekterliğine“ , „tekçiliğine“,
ideolojik ve siyasal duruşuna ilişkin eleştiriler var..(Şimdilik konumuzu aşıyor. Ahmed
Tevfik ile ilgili bir şeyler yazmak gerekecek)
O dönemler Molla Mustafa Barzani ile farklı cephelerde yer alan Mam Celal 2002 yılında
„Xak Dergisi“nin 58.sayısına verdiği söyleşide Ahmed Tevfik hakkında şöyle diyor:
„1961 yılının Eylül ayında KDP(Irak) yönetimi yaptığı bir toplantıda oy
çokluğuyla Devrim için değil savunma amaçlı 'Peşemerge Güçlerini' oluşturma
kararı aldı. Kek Ali Abdullah buna karşı oy kullandı ve dediki 'Kasım'ın
demokrasi yoluna getirmek için çalışmalıyız ve bizde siyasi faaliyet
yapalım'dedi. Kek Nuri Ahmed Taha'da karşıydı.Çünkü o devrimin Barzani'nin
önderliğinde hiç bir zaman başarıya ulaşmayacağını söylüyordu. Bu ise
Barzani'nin kızmasına neden oldu. Ahmed Tevfik doğru yapmadı, haberi hemen
Barzani'ye ulaştırdı.(akt, Dr. Serdeşt, Ahmed Tevfik... sayfa 123)
Yine Mam Celal bir başka yerde ise Ahmed Tevfik'i şöyle değerlendiriyor:
„Sonra Ahmed Tevfik o dönem gerçekten çok gericiydi. Bizim yanımızda onun
sahip olduğu düşünceler küfür gibiydi. Aktüel durumda buna hakkım yok. Irak
Komunist Partisi'yle ve İran Tudeh Partisi'yle her türlü dayanışmaya karşıydı.
Amerika ile dayanışma taraftarıydı. 1963 yılında gidip Dana Adam Shmit'i
Lübnan'dan getirmişti. Devrim başladığı zaman Ahmed Tevfik Barzani'nin
zurnacısı oldu ve partiye karşı konuşuyordu. Ahmed 'Disan Barzani' adı altında
bir şeyler çıkarıyordu. Hep Barzani var, Barzani mücadele ediyor, Barzani şöyle
yapıyor ve Barzani böyle yapıyor diye yazıyordu. Ahmed Tevfik Molla Mustafa
Barzani'nin kölesiydi, zurnacısıydı ve onun davulunu çalıyordu.(akt, Dr. Serdeşti,
Ahmed Tevfik......sayfa 124)
Kek Mesud ve Mam Celal'dan Ahmed Tevfik'e ilişkin aktardığım bu uzun alıntıların dilleri
farklı olsada ortak noktaları Ahmed Tevfik'in Molla Mustafa Barzani'ye ölesiye bağlı olduğu
açıktır. Zaten Kek Mesud'a „Molla Mustafa Barzani Ahmed Tevfik'e çok
güveniyordu“ diye yazıyor.
Bu yazı serisinde Ahmed Tevfik'in İran'ın baskıları neticesinden Molla Mustafa Barzani'nin
talimatıyla Berwari Bala'daki Kani Masi köyüne gidip yerleştiğini yazmıştım. Hatta Molla
Mustafa Barzani'nin bilgisi dışında İran teslim girişimleri olduğunu ve Molla Mustafa'nın
haberdar olmasıyla bu planın boşa çıkarıldığınıda yazmıştım.
Ahmed Tevfik, cıva gibi yerinde durmayan, gecesini ve gündüzünü bir birlerine katarak
bölge bölge, ülke ülke dolaşan bir insan Molla Mustafa Barzani'nin talimatıyla tam dört yıl
boyunca Kani Masi'de oturdu. Ahmed Tevfik gibi bir insan için örgütsel ilişkiler dışında
kalmak ve oturmak çok zor bir olaydı.
Şimdi Ahmed Tevfik ile Kani Masi'ye giden, orada onunla birlikte dört yıl kalan ve Ahmed
Tevfik'in yıllarca karşı mücadele ettiği Irak'a sığınma sürecinde de birlikte olan Tahir'in
anılarına yer vereceğim.
Tahir Mella Muhamedi Ahmed Tevfik ile
Kani Masi ve Bağdat süreçlerini yaşamış
korumalarından biriydi.
Tahir Ahmed Tevfik'in Suleyman Muini'nin
öldürülmesi olayını duyduğu zaman
gösterdiği tepkiyi şöyle anlatıyor:
„Suleyman Muini'nin öldürülmesinden
sonra bir gün Kek Ahmed ile bağların
içindeydik. Kek Ahmed çok huzursuzdu
ve zayıf düşmüştü. Kek Ahmed dedi ki,
'Çok kötü bir haber bana ulaştı, deniliyor ki Suleyman Muini Molla Mustafa
öldürtmüş'. Dediki: „Yarın gitmeye hazırlan!!'. Ertesi günü Gile Sure köyüne
Mam Hejar'a gittim. Mam Hejar'a dedim ki Molla Mustafa görmeye gelmişim, bir
mektup vereceğim. Mam Hejar bana haydi gidelim dedi. Yolumuz 20 dakika
sürmedi. Baktım ki Molla Mustafa eski bir kürsünün üzerinde oturuyor.
Mektubun kağıdı çok büyüktü, kalemin ucuyla açtı. Molla Mustafa bana 'oğlum
gözlerim çok zayıflanmış bana okurmusun' dedi. Bu arada kendisine 'Kek
Ahmed'in sözlü olarak söylememi istediği bir kaç şeyi var' dedim. Molla Mustafa
buyur dedi.
Ben ' Kek Ahmed dediki eğer Suleyman Muini Melle Mustafa'nın izniyle
öldürülmüşse, ben Molla Mustafa Barzani için eski Ahmed değilim artık' dedi.
Molla Mustafa: Aha...!! dedi ve ekledi: 'Ona söyle daha sonra mektubunun
cevabını vereceğim'dedi“.(akt Dr. Serdeşti, Ahmed Tevfik....... sayfa 155)
Tahir'in bu anlatımlarından öyle anlaşılıyor ki, Ahmed Tevfik Suleyman Muini'nin
öldürülmesine karşıdır.
Zaten aradan fazla zaman geçmeden Ahmed Tevfik Irak devletine sığınma kararı alıyor.
Tahir o süreci şöyle anlatıyor:
„Biz Kani Masi'den ayrıldığımız zaman Melle Reşid bizimleydi, şimdi evi Diyale'de
olan Şino'lu Dişçi Haci vardı. Ben, Hasan, Gafur ve Kek Ahmed Tevfik vardı. Kek
Ahmed iki gün boyunca mektup ve kağıtları yakıyordu.(Tahir'in anlatımlarına
göre Kuzeyli Kürdlerde sık sık Ahmed Tevfik'i ziyaret ediyorlardı. Her halde
Ahmed Tevfik'in yaktığı o kağıtlar içinde Kuzeyli Kürdlerle yapılan görüşme
notlarıda ardı-Rojgar) Ahmed Tevfik bize: 'Çocuklar hazırlıklarınızı yapın
önümüzde yolculuk var' dedi. Bu arada kendisine: 'Niçin kağıtları yakıyorsun?
Nereye gideceğiz?' diye sorduk. Ahmed Tevfik bize: 'Sizin işiniz değil' dedi. Daha
öncede bize bir köylü kadına ekmek yapması için iki torba un vermemizi
istemişti. Sabah kalktığımız zaman Kek Ahmed dediki Barzan'a gidiyoruz. Bu 4
yıldan sonra ilk defa Kani Masi'den Bağdat'ta doğru dışarı
çıkıyorduk....................... uzun bir yolculuktan sonra Kek Ahmed bana:'Tahir
biliyormusun niçin buraya geldik?' Valahi bilmiyorum dedim . Kek Ahmed:
'Devlete(Irak-Rojgar) teslim olacağım, tehlikedeyim, beni İran'a teslim
edecekler'dedi.(Tahir Mela Muhamedi, Çon Ahmed Tofiqim Nasi, beşi duyem,
http://surkew.kurdblogger.com 09.03.2006)
Kısacası Ahmed Tevfik ve beraberindekiler 1969 yılında Amediye, Duhok üzeri Musul'a
giderek Irak devletine ilticaya başvuruyorlar.
Ahmed Tevfik'i bu sürece kurtarılmış bölgeleri terkederek Irak devletine sığınmasının
nedeni İran'ın Güney Kürdistan'da sahip olduğu güç ve pozisyondu.
Ahmed Tevfik yaşamının tehlike de olduğu düşüncesine varmıştı.
Kısa bir süre önce Eyub Barzani ile yaptığım bir görüşmede Ahmed Tevfik hakkında
babası Babo'nun(Kek Mesud'un amcasıdır. Babo için daha fazla bilgi için M.Barzani, age
bakınız) kendisine anlatığı bir görüşmeyi aktardı.
Bir gün Ahmed Tevfik Babo'yla konuşurken kendisine „ kendisini Iran'a teslim
ederlerse bari 5 yada 10 tank karşılığında alsınlar, böylelikle ölüsü bir işe yarar“
diyor. Babo Ahmed Tevfik'in bu kaygılarına karşı koyuyor ve „böyle bir şey olamaz“
diyor.
Sonuçta Ahmed Tevfik kalbi Kürdistan ile birlikte çalarken Bağdat'a sığınıyor. Bağdat'ta
bulunduğu süre içinde KDP(Irak)nin Bağdat birimi aracılığıyla yeniden Molla Mustafa
Barzani'yle ilişkiye giriyor.
Ahmed Tevfik Bağdat'a olduğu dönem oradada yaşamının tehlikede olduğunu hissediyor..
Yurtdışına çıkmak istiyor.
Kimse kendisine yardımcı olmuyor.
Çünkü, o dönemler Bağdat'ta bulunan siyasi oluşumlar, aydınların ezici çoğunluğu solcu
ve komunistti..
Ahmed Tevfik ise Kürd milliyetçisi, Amerika ve batı yandaşıydı. Ayrıca Barzaniciydi ve
İran'dan dolayı kurtarılmış bölgelerden kaçmıştı.
Aslında Kürd aydınlarından Muhamedi Mella Kerim o dönemki Bağdat'ı ve Ahmed Tevfik'in
durumunu çok iyi özetliyor. M. M. Kerim şöyle diyor: „1972 yılının başlarında
Bağdat'taki KORİ ZANYARİ KURD'ı ziyaret ettiği zaman Ahmed Tevfik'i tanıdım.
Açıktır ki o daha çok Kor'un kitaplığına geliyor, kitap alıyor, götürüp okuyor ve
tekrar geri getiriyordu. O dönemler biz siyasi düşünceler bakımından KDP'nin
Qasimlo kanadıyla daha yakındık. Ahmed Tevfik hakkında anlatılan bazı şeyler
yüzünden kendisine fazla yakınlaşmıyorduk. Fakat o dönemlerde çok duygulu
bir genç olarak gözlerimin önüne geliyordu. Bizden bazı şeyler istiyordu, fakat
ne yazık ki yapamıyorduk. Ahmed Tevfik bizden o dönemler Adalet Bakanı olan
Aziz Şerif'ten Irak'tan kalmaması ve yurtdışına gitmesi için izin almamızı
istiyordu. Öyle görünüyor ki tehlikeyi hissetmişti ve yaşamı tehlikede
olduğundan dolayı bunu istemişti. Fazla zaman aradan geçmeden yakalandığını
ve iz bırakmadan kaybedildiğini duyduk. Ahmed Tevfik Kor'un kitaplığından
aldığı bazı kitaplarda onun tutuklanmasından sonra kayip olup gittiler“
diyor.(Dr. Serdeşti, Ahmed Tevfik..... sayfa 163)
Sonuç olarak Ahmed Tevfik Kürd katili Baas rejimi tarafından tutuklanıyor ve aylarca
işkencelerden sonra öldürülüyor ve ceseti yok ediliyor. O süreci birlikte yaşıyan ve
cezaevinde Ahmed Tevfik ile birlikte olan Tahir Irak Baas rejimin yöneticilerinden Seydun
Khedan ve Abdulkhaliq Samarayi Ahmed Tevfik'in yanına geliyorlar ve kendisinden „Eğer
Molla Mustafa Barzani'ye karşı bir şeyler yazarsan seni serbest bırakırız“
diyorlar.
Ahmed Tevfik bu öneriyi sert bir şekilde reddediyor.(Daha detaylar için Dr. Serdeşti,
Ahmed Tevfik.... sayfa 167-168'e bakınız)
Suleyman Muini ve arkadaşlarının tasfiyesi olayına ilişkin gösterilen gerekçeler, Ahmed
Tevfik Olayı gündeme geldiği zaman pek dayanacak sağlıklı bir zemini kalmıyor. Eylül
Devrimi sürecinde İran ile girilen ilişkiler Doğu Kürdistan'ın bir dizi devrimcisinin
yaşamına mal oldu. Suleyman Muini, Ahmed Tevfik, Qadir Şerif, Sadiqi Henciri, İsmail
Şerifzade , Mela Aware ve daha onlarca kadro ve yüzlerce Peşmerge ya Güney
Kürdistan'da öldürüldüler, ya İran'a teslim edildiler yada İran devletine karşı ölüm kalım
savaşına girerek can verdiler. Bazı KDP-DK yöneticileri de İran’a teslim olmayı tercih
ettiler.
Aynı İran 1975 Cezayir Antlaşmasıyla Güney Kürdistan'ı arkadan hancerledi ve büyük bir
yenilgiye neden oldu.
„Düşmanımın düşmanı, düşmanım“olduğu bir diyarda yaşıyoruz.
Bugün gelinen yerde tarihimizi yeniden okumaya çalışırken doğruları sahiplenmek ve
ortaya çıkan yanlışlıkları ve hataları bilince çıkarmak gerekiyor. Tarihimizde bundan sonra
bu tip trajedilerin ortaya çıkmaması için 1967-68 direnişini hakettiği yere oturmak
gerekiyor.
Şimdilik bu yazı serisine burada son vermek istiyorum. İşten boş kalan zamanımı
değerlendirerek bu yazı serisini hazırladım. Eksik ve yanlışlıkların olabileceğini daha
şimdeden kabul ediyorum. Aslında Ahmed Tevfik üzerine, İsmail Şerifzade üzerine, Mela
Aware üzerine daha detaylı durmak, yaşamlarını ve mücadelelerini anlatmak lazım.
Ahmed Tevfik'in Kürd milliyetçiliğini, mücadelesini, Margereta Şeylo kendisine yaptığı
evlilik teklifini, İsmail Şerifzade'nin Maoculuğunu, direnişini, Mela Aware'nin edebiyat ile
siyasetin birleştirmesi olayını anlatmak lazım.. Mesele Mela Aware çocuk eğitimini, parti
programı ve tüzüğünü uzun şiirlerle anlatmış... Her halde Aware'nin bu yaptığı dünyada
bir ilktir..
Not: Kaynakların tamamını verceğim
Saygılarımla
[email protected]
Rojgar Merdoxi
Newroz.com

Benzer belgeler

09.05.2014

09.05.2014 şimdi bir belediye başkanı olarak onların yerine geçip bir şey söyleme hakkını kendimde görmüyorum. Hepimizin mücadelesi özgür demokratik bir gelecek. Nasıl bir yol olacağını merkez ürütme kurulumu...

Detaylı