OKU

Transkript

OKU
Sahibi
Editör
Yayın
Yaşar,
Kurulu
Nihan
Tasarım
: Doç. Dr. Gün Kut
: Gökhan Sümer
: Merve Mert, Defne Mete,
Haziran 2004
Ruşen
Toprakkıran
:
Anıl
Mertol
Tambur "Yayın Kolu"
yayınıd ı r.
Lisemizde Spor
Erkek Basketbol
Ekoloji Kulübü
Geçtiğimiz öğretim yılı çalışmalarına başlayan Ekoloji
Kulübü, 3-7 Nisa tarihleri arasında Fransa'nın Nice şehrinde
Centre de Deco verte du Monde Marln ekibinin düzenled iği
"Assises Jeunes etkinliklerine katıldı. 3 Nisan Cumartesi
günü Nice'e gid~n Ekoloji Kulübü üyeleri ve Fransızca
öğretmeni David Cordlna pazar akşamı gerçekleşen tanışma
yemeğinden son a pazartesi ve salı günleri konferanslara
ve atölye çalışmrıarına katıl dı . Kulüp üyelerinin biyoloji
öğretmeni Laur
t Chapdelalne ve Davld Cordina'nın
yard ım larıyla ts anbul Boğazı üzerine yaptıkları çalışmalar
büyük beğen i to ladı . 7 Nisan Çarşamba gOnO TOrklye'ye
dönen Ekoloji K lübü üyelerinin şimdiki amacı çalışmalarını
bir serg i haline etlrmek.
12. Gelen kseı Ga latasaray Lisesi Tiyatro Günleri 3-7
Mayıs tarihleri a ası nda gerçekl eşti. Oku lumuz haftasonu
ve haftaiçi tiyat o gruplarını n yanı sıra başka okul ların
t iyatro toplulukl rı ve amatör tiyatro grupların ı Tevfik
Fikret'te izleme ansı bu lduk. 3 Mayıs Pazartesi günü
haftasonu grub nun " Nemo Bankası• isimli oyunla açı lışını
yaptığı tiyatro g nlerl Yıldız Teknik Üniversitesi Tiyatro
Topluluğu ve Go ot'nun Eğlence OçlOsO'nOn oyunla rıyla
sürdü. 5 Mayıs arşamba akşamı haftalçl grubu " Bu Hesapta
Yoktu" isimli oy nu sahneye koydu. Sarıyer Halk Eğitim
Mer kezi'nin sah elediği Zoraki Hekim oyununun ardından
kapanış, 7 Mayı akşamı kadrosu okulumuzun eski
öğrencilerinden luşan Archltruc'le gerçekleşti.
Tiyatro
Seherdir, bahardır, kühsardır,fasl-ı Rebi'dir.
Bu yerlerde dajan bir şair olmak pek tabiidir.
Lisemiz basketbol takımı, bu sene Mart ayında Bekir
Salgın'ın antrenörlükten ayrılmasıyla beraber, aynı zamanda
Galatasaray Basketbol Kulübü'nde de görev yapan Sertan
Çakırer ile çalışmalarına devam ediyor. Mayıs ortası nda
çalışmaları bırakarak bayrağı küçüklere devreden Büyük
takım (A takımı) sene içinde Milli Eğitim turnuvasında ilk
16'ya kalmış aynca Frankofon ve Beyoğlu İlçe turnuvalarında
birincilik elde etm iştir. Hazırlık sınıfı ve g, sınıflardan
ol uşan küçük takı m ise pazartesi öğ l e arasında ve cuma
günü okul bitiminde çalışıyor.
Erkek Futbol
İsta nbul benliğini rahat bırakmaz
i.nsan ın.
Etkiler, değiştirir, harmanlar,
Istanbulluluk alt kimli1jini çıkarır ortaya.
"Asıl İstanbul , yani surlardan beride olan
minare ve camilerin şehri, Beyoğlu,
Boğaziçi, Üsküdar, Erenköy tarafları,
Çekmeceler, Bentler, Adalar bir şehrin
içinde adeta başka coğrafyalar gibi kendi
güzellikleriyle bizde ayrı ayrı duygular
uyandıran, hayalimize b aşka türlü yaşama
şekilleri ilham eden peyzajlardır... Beyoğlu
hamlesi yarı yolda kalmış Pa r is taklidiyle
Takımı
Galatasaray Lisesi Futbol Takı m ı geçen sene önemli
imza attı: Yabancı Dille Eği ti m Yapan Liseler
Turnuvası , Galatasa ray Kültür Festivali ve Darüşşafaka Spor
Festivali turnuvalarında şampiyon olan takı m, bu sene
Galatasaray Spor Kulübünün alt yapısı nı da yend i. Göksel
Gündüz öncül üğünde hafta içi her gün antrenman yapan
futbolcular, aynı zamanda ha~ada bir defa Florya Metin Oktay
Tesisleri'nde de çal ışıyorlar.
başa rı lara
Tiyatro Topluluğu
ızca
Ta kımı
Toplu l uğu
15-22 Ni n 2004 tarihleri arasında Bruno'da, liseler
arasında düzeni nen 8. Uluslararası Tiyatro Festlvali'ne
katılan lisemiz Rransızca tiyatro ekibi, en iyi oyun ödülünü
kazandı. Toplul k, geçen sene Touıouse'da, iki sene önce
St. Petersburg' a oyunlarını sergilemişti.
Lisemiz fel efe öğretmeni Olivier Chartier ve Galatasaray
llkö1jretim Okul 'nda Fransızca Oğretmenll1ji yapan eşi
Maryam Chartle tarafından çalıştırılan Fransızca Tiyatro
Topl uluğu, haftada bir veya iki gün çalışma yapıyor. Topluluk
üyeleri, bu etki 111jln onlara Fransı z kOltürünO sadece teorik
olmaktan çıkarı daha yakından tanıma ve Fransızca pratik
yapma olanağı unduğunu belirtiyorlar. Ayrıca, katıldıkla rı
uluslararası fest valler sayesinde kendilerini farklı ülkelerden
gelen aynı yaşt ki gençlerle kıyaslama şansı bu lduklarını
da ekliyorlar.
İngilizce Kulübü
Her yıl A~erlka Birleşik Devletlerl'nln Boston şehrinde
g erçekl eşen Ha vard Model Unlted Nation s konferanslarına
katılan Inglllzc Kulübü, bu yıl da Kasım ayında yapıl an
konferansta, oı~emızı ve okulumuzu başarıyla temsil etti.
Bunun yanı sıra iki yıldır gerçekleşen Robert Lisesi Gençlik
Forumu'na katıl n lng lllzce Kulübü üyeleri, atölye
çalışmalarında er aldılar.
Ruşen Yaşar
Erkek Voleybol
Ta kımı
1gg9 yılında Türkiye şampiyonu olan Galatasaray.Lisesi
erkek voleybol takımı, bu senenin ard ından iki kez İstanbul
şampiyonluğunu elde etti. Geçen yıl kurulan yeni takımsa
ilk senesinde Beyoğlu ikincisi olurken; bu yıl Beyoğlu
birinciliğine yükseldi, aynı zamanda yaptığı tüm özel maçları
kazandı. Ta kımın aslan hafta içi her gün antrenman
yaparlarken; takıma yeni giren hazırlık sınıfı öğrencileri
salı, çarşamba ve perşembe günleri antrenmanlara
katılıyorla r.
Kız
Büyük bir
Voleybol
Takımı
kısmını hazırlık sınıfı öğrencilerinin
oluşturduğu
yeni voleybol takımı, Bülent Meriç'le beraber 2004-2ü05
sezonuna hazırlanıyor. Salı, çarşamba ve perşembe günleri
öğle arasında antrenman yapan lisemiz kız voleybol takımı,
sene başından bu yana pek çok maça katıldı. Mart ayının
başında St .Benoit Lisesi 'nde düzenlenen dostluk turnuvasında
tecrübeli takımlar karşısında başarılı bir performans
sergiledi. izmir'de katı ldığı t urnuvada ise ilk gü nlerdeki
başarısını sürdüremed iği için iyi bir sonuç alamadı.
Atletizm
başardı.
Sarper Kunter
Buse GOnerl
ZORLU YILLARIMDI ... ''
hayatımızı n y o ksullu ğ unu hatırl atırken;
İstanbul, Üsküdar sem tleri kendisine
değerler dünyasının son
miraslarıyla, biz farkında olmadan içimizde
bir ruh bütünlüğü kurar, hülyalarımız,
isteklerimiz değişir. Boğaziçi'nde,
yetebilen bir
••
•
Üsküdar'da, lstanbul'da, Süleymaniye veya
hisarların karşısında Van iköy iskelesinde
veya Emirgan Kahvesi 'nde sık sık bakan
insanlar oluruz. Hangi İstanbullu, Beykoz
korusunda ve Bebek sırtlarında dolaşırken
kendisini dış alemin o kavurucu
zaruretlerine karşı müdafaa edecek zengin
ve çalışka n bir uzleti özlememiş, kısa bir
an için olsa bile onun çelik zırhlarını
giyinmemiştir.• der Ahmet Hamdi Tanpınar.
Sayfa 7
Bugün yaşatmak ve daha da ileri
götürmek için çabaladığımız bir değer olan
Galatasaraylılık'a birçok açıdan
yaklaşılabilir. Biz bu yaklaşımlara bir
farklılık getirmek amacıyla uzun yıllardır
aynı çatı altında bulundu1jumuz okulumuz
çalışanlarının Galatasaray'a ve
Galatasaraylılık'a ilişkin düşüncelerini
öğrenmek
isted ik. Bu bağl amda Recep
Akyıld ız, Ayşe Çapraz, Hüseyin Şeker,
İbrahim Cinbek, Müslim Kerim Ökten ve
Hasan Çavuş gibi çalışanlarl a bir dizi
söyleşi yaptık.
Deniz Ku t ve Nadir Atal ay'ı n çalıştırdığ ı atletizm
takım ı, pazartesi öğle arası ; salı ve perşembe gOnıerı ise
okul çı kışınd a antrenman yapı yor. Haftada bi r kez Kadıköy
Burhan Felek Spor Salonu'na giden sporcular, çeşitl i
yarışma.ıa ra da katılmaya başl adılar. Mayıs ayı nın ilk
haftası I nönü Stadı'nda yapılan lstanbul Turnuvası'nda
Mertcan Özdemir 100 metrede birinci olurken; Murat Doğu
da kendi serisinde birinciliği elde etti. Pelin Tokcan, 400
metrede kendi serisinde ikinci, geneldeyse dördüncü ol mayı
''LİSE MÜDÜRLÜGÜM EN
Sa yfa 8
"Galatasaray Llsesi'nde öğrenim görmenin, öğrencisini diğerlerinden
ayıran özelliklerinden biri yatılı okumaktır. Bugün sizlere baktığımda, yatılılık
ile gelen dayanışmayı, yarattığı birlik olma etkisini görüyorum; bu gerçekten
çok güzel bir şey.• Bu yıl YÖK Başkanlığı görevine getirilen Erdo1jan Tezlç, öne
çıkan Galatasaraylılar arasında ilk akla gelen isimlerden. Yoğun çalışma
programına rağmen Tambur'a zaman ayıran Teziç ile, iş hayatında ve kişisel
yaşamında sahip olduğu değerler, günümüz Türkiye'sinde eğitim sistemi, YÖK'ün
yapısı ve ortak noktamız Galatasaraylılık üzerine bu keyifli söyleşiyi yaptık.
Sayfa 2
"Küreselleşme sürecinde insanı korkutabilecek iki şey var:
yalnızlık ve parasızlık."
Okulumuzun mezunlarından Çetin Altan ile hayatı,
edebiyata bakış açısı, günümüzde yazarlığa ve edebiyata
verilen önem ve küreselleşme sürecine giren dünyadaki
sorunlar üzerine sohbet ettik.
Sayfa 5
Bayka n Sezer v e
hayatı
üzerine ..
Öğrenciliği sırasında Galatasaray Lisesi Sinema Kolu'nun kurucularından olan
Baykan Sezer, Türk sosyolojisinde çok farklı ve özgün bir yere sahip oımuştur. · 19 71
yılında sosyoloji doktorasını tamam lamış, 1976'da doçent, 1989 yılında da profesörlük
unvanı almıştır. Ziya Gökalp'ln ülkemizde kurduğu ilk sosyoloji kürsüsünde otuz yı la
yakın ders veren ve bilimsel çalışmalar yapan Baykan Sezer, emekli olduktan sonra da
üretkenliğini sürdürmüş, bir çok toplantıya katılmış ve pek çok yeni çalışma hazırlamıştır.
Sayf a 4
Tambur
Ta mbur
Erdoğan
Teziç ile
Söyleşi
ve Milli Eliitim Bakanlığı yaptığı işblrli!ilyle okulumuza gelen
Fransız 6!iretmenler sayesinde e§itlm seviyesi arttı. Ben
~rencilerin olabildiğince çok dil bilmesınden yanayın. Bu nedenle
Latince'yı ders programına koyduk, lngillzce e!iitlm seviyesini
yükselttik. Ama İtalyanca derslerini yerteştirmede çok zorlandık,
çOnkO ister istemez ÖSS'ye çalışmaktan başka dOşOncesi kalmayan
~rendler İtalyanca'yı bir külfet olarak görmOştO. Neyse ki,
bugün ltalyanca'nın diğer derslerle aynı statOde işlenmesi
salilanmış durumda, bu da bizim için bir başan.
GSL'nin sizlere sunduğu sonsuz olanaklann de!jerini bilmeniz,
size Oniversitede ve sonraki hayatınıza pek çok kapı açacak.
Çünkü mutluluk insanın yaratablldlOI OlçOde sahip oldu!ju bir
başarıdır ve hayata iyi bir donanımla başlayacak olan sizlerin,
karşılaşaca!iınız tom zorluklara g~Os germede en önemli silahınız
birikiminiz olacaktır.
Galatasaray
esi, yetiştirdiği öğrecllerin yOksek mevkilere
gelmesiyle tanınır. ône çıkan Galatasaraylılar arasında ilk akla
gelen isimlerden b ri de bu yıl YÔK BaşkanlıOına getirilen Prof.
Dr. Erdolian Tezlç' lr.
ıg36 yılında olian Teziç, 19SS'te Galatasaray Usesl'nden
mezun olduktan s nra, 1959'da lstanbul Onıversltesl Hukuk
Fakültesl'nl bitirm , akademik çalışmalarına devam ederek
Anayasa Hukuku ~fesörO olmuştur.
GSÜ Hukuk F kOltesı Anayasa Hukuku Anabillm Dalı
Başkanlığı, GSO R ktör YardımcılıOı, GSL mOdürtoğO ve ardından
GSO RektörlOğO g revinde bullunmuş ve Parls l ve Rennes l
Üniversitelerinde rıılsafir öğretim Oyeliğl yapmıştır. TOm bunlann
yanısıra, Avrupa V'c leybol Konfederasyonu Hukuk Komisyonu
Üyeliği, Galatasara Spor KulübO'nde ve Milli Voleybol Takımı'nda
kaptanlık, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi lsuınbul Olimpiyat
Oyunları ve DOzen eme Komitesi Üyellğl gibi görevleri olmuştur.
YÖK Başkanlı ı gibi yoğun çalışma gerektiren bir konumda
bulunan Tezle;, Ta bur'a zaman ayırdı ve böylece onunla hayatı
ve Gatatasaraylılı Ozerlne bu keyifti söyleşiyi yaptık.
Eski bir sporcu o larak b izimle sporla ilgi li
d Oşüncel erinizi paylaşır mısınz7
Hayatım boyunca şiddete dayanan, rakibinle vücut vücuda
çarpışmayı gerektiren sporlardan uzak durdum. Bu sebeple
barışçı , gerginlikten uza k fakat azim ve bol çalışma gerektiren
voleybolda karar ka l d ı m . Lisede voleybol oynamaya başladım,
ıı. sın ıfta milli takıma girdim. G'alatasaray'ın bana sunduğu en
büyük şanslardan biri de spordur. Katıldığım voleybol müsabakaları
sayesinde başanyı da başarısızlığı da tattım. Başarısızlıklar,
insanlar ders alabilsin diye vardır. Ben de bu sayede başarının
bir tercih meseıest olduğunu, mücadele eden, çabalayan insanın
her zaman hedefine ulaşacağını öğrendim. Bu yıllarda spor bana
pek çok dost kazandırdı. Paylaşmacı takım ruhuna sahip oldum.
Hırçın değil fakat kararlı olmak gerektiğini anladım.
Sadece spor değil, diğer sanatsal raıtyctler de tOm hayatım
boyunca insanlardan bir adım önde ol mamı sağladı. İlk ve orta
öğretim bir gencin klşillğlnln oluşması için üniversiteye göre çok
daha önemli bir süreç. Bu Clöneml kendinizi en çok
zenginleştlrebileceğiniz şekilde çalışarak, okuyarak, paylaşarak
geçirirseniz ileride pişmanlıklarınız az, deneyimlertnlz razla olur.
GSL' de
öğre
Y atı lı lı k hakk ın
ci otdu!ju nu z yılla rda yatılı
a n e d Oş O nOyo rsunu z?
Görevi ni ze nasıl g eld in iz? Siz ce YÖK Tü rkiye' y c ne
i fade ediyor'?
kaldınız.
Onıversitede kalmak ve akademik kariyer yapmak benim
tercihimdi. Bu sırada özel bir isteğim olmamasına re§men
yöneticilikte de yol atmış oldum. 2000 yılında GS Oniversltesl'nde
Rektörlük görevini üstlendim. Bir süre sonra Cumhurbaşkanımız
Sayın Ahmet Necdet Sezer YÖK başkanı olmamı istediğini bellrttl.
Ama GS Üniversitesindeki yeni başladıOım rektörlük görevini
bırakıp gitmem uygun olmazdı, bu nedenle kabul edemezdim.
2003 yılının Aralık ayında, Sayın Cumhurbaşkanı YÖK başkanlığı
makamının boşalmasıyla beni tekrar buraya davet etti. Ben de
kabul ettim ve çalışmalara başladım.
Yüksek Öğretlm Kurumları Kanunu 1981 yılında, kargaşanın
hakim olduğu bir dönemde üniversitelere bir dOzen getirmek,
ortalı!iı sakinleştirmek için yOrOrlOğe girdi. Amaç Onlversltelerl
dlslpllne etmek olduğundan, haliyle YOK pek sıcak karşılanmadı.
ı 982 Anayasası'nda yer alarak •anayasal kurum• olma sıfatını
kazanan YÖK'On sahip olduğu sevimsiz On, başı na geçerken
beni de düşündürdü . Ancak son iki buçuk yıldır eski baskıcı
özetılğl giderilmeye çalışılıyor. Ben de bu göreve geldiğimden
bert gözlemleyici ve öğrencilerle birebir ileti şim içinde olarak
sıkıntıla rın kaynağına inmeye çalıştım. ÇOnkO yapılacak yasal
düzenlemelerin yanlış adım atmadan gerçekleştlrilmesı; nesnel,
güvenilir bir yapılanma sürecine yol açıcı niteliklere sahip olması
gerektl!jl kanaatindeyim. Bu sebeple de rektörlerin, öğretmenlerin
ve ö!irencilerin görüşlerinin alındığı bir platformda istek ve
ihtiyaçlar do!jrultusunda gelişen kararlar verebllmek için
çalışmalara devam etmekteyiz .
GSL'de öğren
görmenin sızı dl§erler1nden ayıran
özelliklerinden bl yatılı okumaktır. Böylece GSL öğrencisi kendi
başına ayakta du
ayı, arkadaşlarıyla dayanışma halinde olmayı
öğrenir. Bencillikte uzak, paylaşımcı bir bakış açısına sahip olur.
Benim öljrenci old §um yıllarda yatılılık çok yaygındı; fakat
bugünkO devre b ındaki kardeşlik olgusu o zaman aynı sınıfta
okuyan ö§rencller arasındaydı. Ama bugOn sizlere baktığımda,
gereken dayanış ayı, birlik olabilme yetisini görüyorum; bu
gerçekten çok gü et bir şey.
Ben mOdOr ol nca kızlann yatakhanelerinin de Beyolilu'ndaki
binaya getlrilmesı i n çalışmaya başladım. Tabi ki pek çok tepkiyle
karşılaştık ama ö encller kısa sürede uyum saOladılar. özellikle
ıgg9-2000 mezu larında kız-erkek dayanışması gözle görülür
bir hal aldı, bu da ok gurur verici bir şey. GSL öljrenclsi değişen
koşu llara uyum s
lamada sahip olduğu beceri ile diğerlerinden
bir adı m önde yer al ıyor. Hep erkek okulu olarak algılanan bu
kurumun za man ı inde karma hale gelişi de bunun bir simgesi.
ptığınız d ön emde v e son ras ı nda
göztemled iğlnlz ö ne mli şeyler n ele rdl r7
Müd Orl Ok y
GSL' de
içinde yaşadı ın ız ortamdaki de!llşlmlert gözlemlemek hep
çok zordur. üstelik en, müdür olduğum dönemde, 8 sene boyunca
tatile bile çıkmadı , tOm zamanımı okulda geçirdim. Ama genel
bir yorum yapars m başarının giderek yOkseldli!inln açıkça fark
edildiğini söyleyeb tirim. MOdOrlOğOm sırasında Fransız HOkOmeti
2
oturttu. Bir siyahi, bana a!!aç tas içinde biraz kısrak sOtO ile biraz
da kızarmış kuzu eti getirdi. DördOncO ay lllel şehrine gittim
orada bir ay kaldım, gökte ay kOçOlmeye başlayınca sıkıldım.
Çıkıp şehrin sokaklannda dolaşmaya koyuldum ve derken şehrin
tannsının bahçesine geldim. Rahıplerden birisi bana doOru gelip
arkamda durdu. Rahibe "Tann nerede?" diye sordum. O da şu
cevabı verdi: •şu gördü!iün aynadan başka Tann yoktur çOnkO
bu bir bilgelik aynasıdır. içine bakan bilgelik kazansın diye kendi
yüzü dışında gökte ve yerde ne varsa hepsini yansıtır. Bu aynaya
sahip olanlar her şeyi bilirler, onlara hiçbir şey gizli kalmaz işte
bunun için o ayna Tanrıdır ve biz ona taparız.• Bunun Ozerlne
ben de aynaya baktım, tıpkı bana söyledı!ii gibiydi. Buradan bir
gOnlOk yoldaki bir vadide bilgelik aynasın ı sakladım. Yalnız izin
ver de ben yine içine girip senin kulun olayım sende tOm
bılgeliklerlnden daha bilge olasın. Ne var ki gene; balıkçı gülerek,
"AŞk bilgelikten iyidir, küçük deniz kızı da beni seviyor• diye
bağırdı. ikinci yılın sonunda ruh, deniz kıyısına inip genç balıkçıyı
çağırdı. Balıkçı da cıerin suıarc!an çıkıp • seni niçin c;aOırıyorsun•
diye sordu. Ruh ona şöy l e dedi: ·senden ayrılınca yüzümO
Güney'e çevirip yola çıktım . Değerli olan herşey Güney'den gelir.
A l tı gü n Ashter şehri n e giden ana yollarda yürüdüm. Hacıların
geçtlı!I tozlu, kızıl kır yollanndan geçtim. Yedinci günün sabahında
gözlerimi kaldı rı p ba ktı m ki bir de ne göreylml Şehir a y akl arım ı n
a l tınd a uza n ıyord u, çünkü bir vadiye k u rul muş tu. Şe h rin
imparatoruyla tanıştı m. Bana attıöı her okun bedenimin içinden
geçip gittiğini ve beni öldOremedlğl nl görünce, tahtına sahip
çıkabileceğimden korkarak: "işte hazine dairem burası,
içindekilerin yarısı senin, bOtOn hazineleri istediğin yere götOr.
Bu iş bu gece hallolacak. Babam Güneş'in, benim şehrimde,
benim öldüremeyeceğim bir adamın bulunduğunu görmesini
istemem.• Fakat Genç Balıkçı gülerek "Aşk zenginlikten daha
iyidir, küçük cıenizkızı da beni seviyor." dedi. Üçüncü yıl da
geçtikten sonra ruh, deniz kıyısına gelip genç balıkçıya seslendi.
Balıkçı da derinlerden çıkıp, "Niçin beni çağırıyorsun?" diye sordu.
Ruhu ona şöyle dedi: •ranıdığım bir şehirde ırmak kıyısına
kurulmuş bir kervansaray vardı. Orada yüzü peçeli bir kız koşa
koşa içeriye girip dans etmeye başlamıştı . Yüzü bOrümcekten
bir peçeyle örtülü ama ayaklan çıplaktı. Çıplak ayaklan seccadenin
üzerinde küÇOk beyaz güvercinler gibi oynaşıyordu. Hiç bu kadar
harika bir şey görmemiştim. Dans etti!ji şehir bordan topu topu
bir günlOk yolda. Şimdi genç Balıkçı, ruhunun bu sözlerlnl duyunca,
küçük deniz kızının ayaklannın oımadı!jını ve dans edemedl§lnl
hatırladı. içini büyük bir arzu kapladı ve kendi kendine ·şunun
şurası bir günlük yol, hem sonra yine sevgilime dönebillrlm.•
dedi. Gülerek sığ sahilde ayağa kalkıp, kıyıya doğru yOrOdü.
Böylece bir şehre girip sokaklardan geçtiler. Kuyumcular
soka§ından geçerlerken genç balıkçı bir vitrinde teşhir edilen
gOzel bir gOmOş fincan gördü. Ruhu ona •şu gümüş fincanı al,
sakla" dedi. O da aldı. Şehirden bir fersah uzaklaştıktan sonra
Genç Balıkçı, kaşlarını çattı ve fincanı fırlatarak ruhuna, •Niçin
bu fincanı alıp saklamamı söyledin, çok fena bir şey oldu bul"
dedi. ikinci günün akşamında bir şehre geldiler. Genç balıkçı
ruhuna, •bana anlattı!iın kızın dansettiği şehir bu mu?" diye
sordu. Ruhu da, •su delili, o başka bir şehir. Yine de biz girelim."
dedi. Böylece şehre girip sokaklarından geçtiler. Çarıkçılar
sokağı ndan geçerken genç balıkçı bir su küpünün yanında duran
bir çocuk gördü. Ruhu "Şu çoculiu patakla!" dedi. Balıkçı da onu
ağlayıncaya kadar patakladı. Sonra hemen şeh irden ayrıldılar.
Şeh i rde n bir fersah uzak l aştıkta n sonra genç Balıkç ı kızd ı ve
öfkeyle ruhuna niçin bana o çocuğu pataklattırdın, bu çok fenaydı."
dedi. Ama ruhu, "Rahat ol!" diye karşılık verdi . Genç balıkçı
•Hayır• diye haykırdı. BütOn bana yaptırdıklarından IOrenlyorum.
Hadi söyle ne diye beni bu işlere bulaştırdın? O zaman ruhu
cevap verdi: "Kendinden uzaklaştırdı§ın sırada bana kalp vermedin,
ben de bu şeyleri severek yapmayı ö§rendlm. "Balıkçı ruhunu
tekrar defetmeye çalı ştı, ama olmadı. Ruhu ona "insan hayatı
boyunca ruhunu ancak bir kere kovabilir ama ruhunu geri alan
sonsuza dek muhafaza etmeye mecburdur. Bu onun hem cezası
hem de ödülOdOr.• dedi. GOn boyunca genç Balıkçı, kalkıp ruhuna
şöyle dedi: ·senin buyruklarını yapmamak için ellerim!
bağlayacağım, senin sözlerini konuşmamak için ağzımı
kapatacağım, sonra sevgilimin yaşadığı yere dönece!ilm." Nihayet
deniz kıyısına varınca ellerinden ipin düğümünü, dudaklarından
sesslzll§ln mOhrOnü çözdO. KOçOk deniz kızına seslendi. Ne var
ki bOtOn gün ona yalvanp seslenmesine rağmen denizkızı c;alinsına
cevap vermedi. Bir kayanın ovuğunda kendine balçıktan bir ev
yaparak bir yıl boyunca orda yaşadı. Mağaralarda, gelgit göllerinde
ve englnlerdekl derin kuyularda onu aradı ama denizin hiçbir
yerinde bulamadı. Aşkının gücü o kadar büyüktü ki, her sabah
denizkızına seslendi, her ~le vakti yine çağırdı, geceleri adını
söyledi. Bir gOn denizden bir yas çığlığı yükseldi. Bu, deniz
halkından birisinin öldO§O zaman duyulan türden bir çı§lıktı.
Genç balıkçı yerinden fırlayıp balçı k kulübesinden çıkarak deniz
kıyısına koştu. Simsiyah dalgalar gümüşten daha beyaz bir yük
taşıyarak hızla sahile do!jru geliyorlardı. Köpükler kadar beyaz
bir yük dalgaların OstOnde bir çiçek gibi sallanıyordu. Onu mavi
dalgalardan beyaz dalgalar, beyaz dalgalardan köpükler
köpüklerden sahil aldı. Genç balıkçı küçük denizkızı nı n gövdesini
aya klarının dibinde uzan mış buldu. Ayaklarının dibinde sevgilisi
ölO olarak yatıyordu. Yüreğine hançer saplanmış gibi acıdan
yanıbaşına yı!jıldı, buz kesmiş kırmızı d udaklarını öptO, onları
acı bir lezzetle tattı. Kapalı gözlerini öptü. O küçük ellerlnl kendi
boynuna doladı. Parmaklarıyla o saz gibi narin boynuna dokundu.
Acı bir neşe duydu. Acısı, tuhaf bir mutlulukla doluydu. KOçük
Denızkızı'na seslenerek şöyle dedi: •Aşk bilgelikten daha iyi
hazinelerden daha değerli, havva kızlarının ayaklarından daha
güzeldir. Onu ateşler yakamaz, sular söndüremez. Seni seher
vakti çağırdım ama çağrıma gelmedin. Ay adını duydu ama sen
bana aldırış etmedin. ÇOnkO kötülük edip seni terketmlştlm.
Senden uzaklaşmanın cezas ı nı kendim çektim. Ama aşkın dalma
benimleydi, hep gOçtO kaldı, hiçbir şey onu sarsmadı. Halbuki
şu gözlerim lylll!ii de gördü, kötülüğü de; ve şimdi madem ki
sen öldün, ben de seninle beraber öleceğim. ·ve deniz, genç
Balıkçı'yı dalgalanyla yuttu. Ertesi sabah Rahip denizi kutsamaya
gltt.i ; çOnkO deniz çok rahatsızdı. KeşiŞterte çalgıcılar, şamdancılarta
buhurdancılar büyük bir kalabalık halinde Rahip1e bir11kte geldi.
Sahile vardıklarında, sı!i sularda yatan genç Balıkçı"yı gOrdüler.
Kollanyla küçük Denlzkızı'nın vücudunu sımsıkı sarmıştı. Ahali,
Rahlp'in emrini yerine getirdi. üzerinde ot bitmeyen Çırpıcılar
Tartası'nın bir köşesinde derin bir çukur kazıp içine ölOlerl koydular.
OçüncO yıl da geçtikten sonra Rahip, kutsal bir günde Kurtancı'nın
yararlarını göst.e rmek ve Tanrı'nın gazabından bahsetmek için
kiliseye gitti. Suna§ın o ana kadar hiç görülmemiş garip çtçelderle
örtOIO olduğunu gördO. Görünüşleri tuhaftı, ilginç bir güzellikleri
vardı. Güzellikleri Rahip'I tedirgin etti. Burnuna çiçeklerin tatlı
kokusu geldi. İçini bir sevinç kapladı, ama niçin sevindiğini
anlamadı. Dudaklarına bambaşka bir sözcük geldi ve Rahip,
Tanrı'nın gazabından değil de adı Sevgi olan Tanrı'dan sözetmeye
başladı. Niçin böyle konuştuğunu kendisi de bilmiyordu. SözOnO
bitirince insanlar ağladı. Hücresine döndüğünde Rahlb'tn gözleri
de yaşlarla doluydu. Çiçeklerin ot bitmeyen Çırpıcılar Tarlası'ndan
geldlğlnl öğrendi. Sonraki sabah henüz gün doğarken, keşişler,
çalg ı cı l ar, şa m da n c ı ıar, bu h urda n c ı l a r ve büyük bir ka l aba lı k ile
birlikte deniz k ı y ı s ı na geldiler. Denizi ve içindeki tüm varl ı k l arı
kutsad ı lar. Hayvanları da, ormanlarda cıans eden kOçOk şeyleri,
yapra kların arasından etrafı gözetleyen bütün parlak gözlO şeyleri
de kutsadılar. rom çiçekler kuruduktan sonra, hiç solmayan iki
gül kalmıştı mezarın üzerinde ...
11
Oscar
W//de'ın
lSykOsOnden
kısaltan:
AbdO/kad/r Kalkan
Tambur
Balıkçı
ile Ruhu
Tek deni kızıma; küçüğüme,
Her akşam g nç Balıkçı denize açılır, ağlarını sulara atardı.
Rilzgar karadan e !yorsa ya hiçbir şey yakalayamaz ya da pek
az şey tutabilirdi; ira bu, kara kanatlı acı bir rüzgardı. Derken
bir akşam allı öyle !!ırlaşmıştı ki kayığına onu güçlükle çekeblldi.
Gülerek kend i ken ine, "Galiba denizdeki bütün balıkları tuttum
yahut i nsan l arı m raka düşürecek hantal bir canavar yaka l amış
olmalıyım." dedi. ncak içinde ne balık vardı ne canavar ne de
korkunç bir şey. Y lnızca derin uykuya dalmış küçük bir deniz
kızı uzanmış yatıy rdu. Saçları, ıslak altın tüyleri andırıyordu;
saçının her tefi, sı ·a bir kasede duran incecik altın sırma tellerine
benziyordu. VOcu u beyaz fildişi gibiydi. Kuyrulju da gümüş ve
incidendi; bu gOm ş ve inciden kuyruğun etrafına denizin yeşll
yosunlan dolanmış ı. Deniz kabuklan gibi kulakları, deniz mercanı
gibi dudakları var ı. Soğuk dalgalar buz gibi gllğsOne çarpıyor,
göz kapaklarında ~ z ışıldıyordu. Öylesine güzeldi ki genç Balıkçı
onu görünce şaşa aldı. Balıkçı'nın dokunmasıyla kız OrkmOş bir
martı gibi çı!!lık ko ararak uyandı. O mor yakut gözleriyle dehşet
içinde genç adam bakt ı ve kaçmak için çabalamaya başladı .
Fakat Balıkçı onu ı msıkı tutuyor, kurtulmasına izin vermiyordu.
'
Denizkızı ondan k çış yolunun olmadığını görünce, a!!lamaya
başlayarak "Yalva ı rı m sana bırak beni gideyim; çünkü ben bir
kralın tek kızıy ı m, babam da yaşlı ve yapayalnız" dedi. Fakat
genç Balıkçı, şöyl karşılık verdi: "Seni ne zaman çağırırsam
çağırayım, gelip ba a şarkı söylemeye söz verirsen seni bırakırım;
zira balıklar, deniz halkının şarkısını dinlemeye bayılırlar, böylece
benim de ağlarım olar." Denizkızı, ~şayet bu sllzO sana verirsem
sahiden beni bıra r mısın?" diye bağırdı. Genç Balıkçı, "Sahiden
bırakınm." dedi.
k her aksam denize açılıp denizkızını çağırıyor,
kız da sudan çıkıp gelerek ona şarkı sllylüyordu. Çevresinde
yunus balıklan yüz yor, başının üzerinde vahşi martılar dönüyordu.
Denizkızı şarkı sö lerken bütün ton balıkları derinliklerden onu
dinlemeye çıkar g nç Balıkçı da ağlarını üzerlerine atıp onları
tutar, diğer balıkla ı ise zıpkınlardı . Kayığı iyice dolunca denizkızı
ona gülümseyere denizin içine çekilirdi. Asla Balıkçı'nı n
dokunabllecel)i ka~ar yakınına gelmiyordu. Genç adam çoğu
zaman ona sesle erek yalvarırdı, ama boşuna. Onu yakalamaya
kal kışsa kız aynı lr fok balığı gibi suyun içine dalar, o gü n bir
daha ortaya çıkm zdı. Sesinin ahengi, Balıkçı'nın kuial)ına her
giln daha tatlı gel yordu. Sesi öylesine tatlıyd ı ki, Balıkçı ağını
da kurnazlıl)ını da unuttu, işini umursamaz oldu. Bir akşam
Denizkızı'na sesle erek "Küçük denizkızı, küçük denizkızı, seni
seviyorum! Beni al senin güveyin olayım, çünkü seni seviyorum!"
dedi. Denizkızı ba ını iki yana sallayarak, "Sen bir insan ruhuna
sahipsin, ancak ru unu atarsan seni sevebilirim." dedi. O zaman
genç Balıkçı "Ruh mu atacağım, denizin derinliklerinde beraber
yaşayacal)ız. Şar larında terennüm ettiğin her şeyi bana
göstereceksin, ben de senin her istediğini yapaca!jım, yaşamlarımız
asla birbirinden a nlmayacak," dedi. Ertesi sabah erkenden,
daha güneş da!jın OstOnde bir karış yükselmeden genç Balıkçı
Papaz'ın evine gi ip kapıyı Oç defa çaldı. içeri girdikten sonra
yerdeki güzel kok lu hasırın üstünde diz çöktü. Kutsal kitabı
okumakta olan pa aza seslenerek, "Peder, ben deniz halkından
birisine aşıl) ım a a r uhum mu radı ma ermeme engel oluyor.
Söyleyin bana, ru umu kendimden nasıl uzaklaştırablllrlm? Zaten
ona muhtaç değili • Ruhumun benim icin ne önemi varkl? Öyle
ya onu göremiyor m, tanımıyorum, ona dokunamıyorum• dedi.
Papaz göğsOnO dö erek cevap verdi: "Yazık, yazık! Sen çıldırmışsın
veya zehirli bir ot filan yemişsin; çünkü ruh, insanın en yüce
parçasıdır. Deniz alkına gelince onlar lanetlenmiş ve kötü
kavimlerdir". Gen Balıkçı, "Peder, sen ne söylediğini bilmiyorsun•
dedi. Bir gün ağıma bir kralın kızı takıldı. Sabah yıldızından daha
güzel, aydan daha beyaz. Onun bedeni için ruhumu veririm, onun
aşkı için cennetten vazgeçerim. Sen benim soruma cevap ver de
huzura kavuşay ı m." Bunun üzerine papaz adamı evinden kovdu.
Öğle üzeri deniz rezenesi toplamakla geçinen bir arkadaşının,
ona körfezin al)zındakl bir mağarada yaşayan çok yetenekli genç
bir Büyücü Kadından söz ettiğini hatırladı. Genç balıkçı sarp
yokuşu soluk solul)a çıkıp cadının önünde başını öne eğdiği
zaman, Büyücü Kadın "Neyin eksik? Neyin eksik?" diye bağırdı.
"Ruhumu kendimden uzaklaştırmak istiyorum• diye yanıtladı
genç. " Güzel oğlan, güzel oğlan, korkunç bir şey olur bunu
yapmak!" diye mırıldandı büyücü. "Bana ne verirsin bunun bedeli
olarak?" diye de sordu. O da •ae.ş altınla beraber ağlarımı, içinde
oturduğum çiti, bir de içinde denize çıktığım boyalı kayığımı•
dedi. Büyücü kadın, alaylı alaylı gülerek elindeki baldıran dalıyla
Balıkçı'ya vurdu.• Güz yapraklarını altına çevirebilirim ben. Canım
isterse solgun ay ışığını da gOmOşe dönüştürebilirim" diye karşılık
verdi. Bunun üzerine genç balıkçı, "peki öyleyse sana ne vereyim?
istediğin bedel ne altın ne de gümüş madem• diye inledi. Büyücü
kadın " Benimle dans etmelisin güzel oğlan• diye ona gülümsedi.
Genç balıkçı "Peki ama ruhumu kendimden nasıl uzaklaştıracağımı
bana söyleyeceğine yemin ediyor musun?" diye sordu. Büyücü
güneş ışığına çıktı. Rüzgar, o kızıl saçlarını dalgala ndırıyordu
"Keçinin tırnak l arı üzerine yemin ediyorum.• dedi. Geceyarısı
olunca cadılar havadan yarasalar gibi uça uça geldiler. Büyücü
kadın Balıkçı'yı elinden tutup ay ışı!jına çıkardı ve dans etmeye
başladı. Döndükçe döndüler. Genç BOyOcO öyle bir sıçrıyordu ki
o1)1an ayakkabılarının kırmızı tabanlarını görebiliyordu. Daha
sonra Büyücü Kadın "Hadi tapına1ım• diye fısıldıyarak Balıkc;ı'nın
elinden tuttu ve onu ileri çekti. Ama ona yaklaşınca ne yaptığını
bilemeden istavroz çıkardı ve kutsal ismi andı. O bunu yaptı!jı
anda cadılar bir atmaca g ibi çığlık atıp uçup gittiler. Kızıl saçlı
Büyücü de uçup g itmeye kalktı ama Balıkçı onu bileklerinden
yakalayıp sımsıkı tuttu. • sana verdiğin sözü tutmazsan seni
sahte bir büyücü diye öldürürüm" dedi. Büyücü Ka d ın y ı lan
derisiyle kaplı küçük bir bıçak çıkararak Balıkçı 'ya verdi. Sonra
saçla rını alnından arkaya atıp tuhaf bir gülüşle, "İnsanların,
bedenin gölgesi dedikleri şey, aslında bedenin gölgesi değil,
ruhun bedenidir. Deniz kenarında sırtını aya dönüp ayaklarının
çevresinden gölgeni kes, ruhunun bedenidir o; ruhuna seni
bırakıp gitmesini söyle, bırakıp gider• dedi. O esnada içinden
ruha seslenip dedi ki: •yazı k ! Bunca yıldır senin içinde yaşadım,
hem sana ne kötülük yaptım ki? Beni gerçekten uzaklaştıracaksan
bari kalpsiz gönderme. Dünya zalimdir, kalbini bana ver de onunla
gideyim.• Genç adam, "Kalbim aşkımındır, onun için hiç bekleme,
git" diye karşılık verdi. Ruhu "Yılda bir kez buraya gelir, seni
çağırırım, bakarsın bana ihtiyacın olur" dedi. Genç adam •istedil)in
gibi olsun• diyerek suya daldı. Denlzerleri borularını öttürdüler,
küçük deniz kızı onu karşılamaya geldi, kollarını boynuna sararak
dudaklarından öptü. Ruh ise tenha sahllde durup on l arı
seyrediyordu. Onlar denize dalı nca ağlaya ağlaya bataklıkların
üzerinden çekilip gitti. Aradan bir yıl geçtikten sonra ruh, deniz
kıyı sı na gelerek, genç balıkçıyı çağırdı. Balıkçı da derin sulardan
çıkıp gelerek, "Beni niçin çağırdı n?" diye seslendi. Ruh da ona
şöyle söyledi. •senden ayrıldığ ım zaman yüzümü doğuya çevirip
yola çıktım. Tüm bilgelikler Doğu'dan gelir. Altı gün yol gittim,
yedinci günün sabahında Tatarlar diyarındaki bir dağa geldim.Bir
tacirler kafilesi ile karşılaştım ve kabile reisi bana tanrının
peygamberinin kim olduğunu sordu, bende "Muhammed" dedim.
O da peygamberin adını duyunca elimden tutarak beni yanına
10
Tambur
Hü k ümetin tavrı YÖK'Un yapısını ve aldığı kararları
etkiliyor.
Lise Binamızdaki
Tadilatlar
nasıl
YÖK de, tüm kurumlar gibi hOkOmetıe iletişim içinde
çalışmalarını sürdürüyor. Yalnız hOkOmet son 2 yıldır
üniversitelerle ilgili yasal düzenlemelerde bir anda kendi terciğini
ortaya koydu. Oysa ki değişik talepleri Onlversitelerıe karşılıklı
göreüşmeler sonucu ortaya çıkmalıydı. Böyle bir emirvakinin
o luşu üniversiteleri zorladı. Bu yolun baş ı nda o lu şan gerginlik
bugün de i zlerini koruyor. Geliştirilmesi gereken konular, öneriler
halinde üniversitelerden gelseydi iktidarla daha kolkola, barış
içinde bir ortamda yol alınablllrdl. Bu tip ilişkilerin yürümesi
için güven ortamı o l uşması şarttır. Hem hükümet hem de
üniversite çevreleri, hem de YÖK kamuoyunu daha açık bilgilerle
daha sık bilgilendirerek; orta ve yOkseköğretlm bütünlüğü
içinde, partiler üstü bir politikayla sorunlar çözOlebllir. Bu çalışma
bir devlet politikası olarak ele alınmalı. Geleceği llgllendlreceği
için geniş bir bakış açısıyla yaklaşmak gerekiyor. Hükümet,
Oniversiteler ve YÖK gllrOş alışverişini ve tartışarak çözümlere
ulaşmayı başarana dek çalışmaktan başka yol göremiyorum.
Karşılıklı güven ortamının oluşturulması ancak zaman içinde
hareketler gözlenerek sağlanabllecek. Dayatmalarla de!jil, nesnel
yaklaşımlarla masaya oturulup çalışmaya başlandığı zaman
sorunlar çözülecektir. Burada gözden kaç ı rı l mamas ı gerek bir
nokta da, yasal düzenlemelerin inandı rıcı olduğu oranda
uygulanabilir olm asıdır. Çünkü öğretim görevlileri t atmin olur,
inanır ve heyecan duyarsa yenilikler hayata geçlrlllr, yoksa kağıt
üzerinde kalı r.
Bir daha dünyaya gelseni z hangi
istersiniz?
mesleği
1868
yılından
beri Beyoğlu'nun en görkemli binalarından
biri oıma özelliğine sahip olan okulumuzu korumak, ayakta
kalmasını sağla mak için sürekli yenileme çalışmaları yapılıyor.
özellikle son iki yıld ır okulu mu z büyük bir değişim süreci
için e girdi. Gal atasaraylıların bağış larıyla biyoloji laboratuarı
ve biyoloji anflsl sıfırdan inşa edildi. Kimya laboratuarı, kimya
anfisi ve bllglsayarlı fen laboratuarı kuruldu. Yeni bir bllglsayar
laboratuarı oluşturuldu. Eski dördüncü yemekhane tamamen
değişti, Dokümantasyon Merkezi oldu.
İşte son dönemde yapılan yenilikle hakkında size daha
ayrıntılı bilgi verebilmek için okulumuz Dahiliye Şfi Altan
Altul)'un yardımıyla kısa bir liste hazırladık:
Arşiv odası yapıldı. Şu anda, Galatasaray arşivinin
kataloglanması için profesyonel bir çalışma yapılıyor.
Tüm okul tuvalet ve banyoları yeniden yapıldı .
Tribün yeniden kol faaliyetleri için kullanılır hale getlrlldl.
Okulda bütün tarihi mobilyalar ve eşyalar restore edlldl.
Beden sel engellller için asansör yapıldı. Aynı zamanda
bedensel engellil ere yöneli k tuva let ve banya a l tyapısı
hazırlandı.
Güvenlik kamera sistem i kuruldu.
Bina, sınıf ve koridorla r boyandı.
Koridor ve sın ıfların aydınlatma sistemi yenllendl.
yapmak
Son derece eminim ki yine aynı mesle!jl yapmak isterdim.
TOm zorluklarına, aCllarına rağmen, bana sonsuz tecOrbe,
in anılmaz bir iç zenginlik kazandırdı. Hayatımdaki yöneticilik
yaptığım yılları da asla bir kayıp olarak görmüyorum. GSL'deki
mOdOrlOğOm en büyük zorlukları yaşadığım yıllardı ama geri
dönsem ama hepsini yaşamak isterim.
Üniversite sürecinde de farklı zorlukla karşılaştım. Sistem
farklılıkları ile olu şan sorunları çllzmek gerekli bir süreç ve bu
hem yönetime hem öğrenciye büyük bir deneyim kazandırıyor.
YÖK'teki görevinizden sonra ne yapmayı
planlıyorsunuz?
öncelikle kalıcı olmasını istediğim "Anayasa Hukuku•nu
tamamlamayı planlıyorum. Projelerim arasında kitap yazmak
da var. Bunlardan sonra sağlığım el verirse gezmek en büyük
arzum.
Esasında proje yapmaktan korkuyorum çünkü şu ana dek
hiçbir şey benim kişisel tercihlerime kalmad ı. MOdOrlOk, rektörlük,
YÖK başkanlığı; hepsi talepler sonucu bir yerlere sürüklenmem
şeklinde oldu. O nedenler tek temennim sa!jlığımı koruyabilmek.
Haya tını zda
sizi mutlu eden
gu r urlandıran
Rehberlik Servisi
Rehberlik servisinin kullandığı oda yeniden yapıldı.
Balkonda bulunan yazı İlhamı Tuğ tarafından restore edildi.
Yangın söndürme, güvenlik ve acil tahliye sistemleri kuruldu.
Şehitlik yeniden düzenlend i.
Şu sı ralarda, bütün istinat duva rla rı tamir ediliyor.
Ayrıca Abdulrahman Şeref Efendi Sa lonu, Tevfik Fikret
Sa lonu'nun fuayesi haline getirildi.
olaylar
nelerdir?
Spor
Dünya ve Avrupa Şamplyonl u kları , Akdeniz
Oyunları ve turnuvalarda kazandıl)ım dostluklar benim içi n çok
şey i fade eder. Meslek hayatım da ıse her ilerleyi şim ayrı bir
mutluktur. Yakın zamanda ise, Parls Sorbonne 1 Ünlversitesi'nin
verdl!jl Fahri Doktora ünvanı beni çok gururlandırdı. Çünkü ilk
kez bir Türk bu mükafatla gururlandırılmış oldu.
haya tı m da
Sevil Altınöz
Ezgi Yıldız
Burçin ErgOI
Merve Mert
Ruşen Yaşar
3
Tambur
Tambur
ürk Sosyolojisinde Bir Dönüm
Baykan Sezer
Baykan Sez4r, 7 ağ ustos 1939 Malatya doğumlu olup
//semizin 1959 mezpnlarındandır. ô{Jrenclll{jl sırasında Galatasaray
Lisesi Sinema Koıu·nun kurucularından biri olmuştur. 1939·2002
yılları arasında ya amış, oldukça erken yaşta vefat etmiştir.
Baykan Sezer'ln r, fklye'de mensubu olduğu bilim dalının
doru{junda bir şah iyet oldu{ju sosyoloji çevrelerinde sıklıkla dile
getirilen bir glküştür.
Baykan Sezer'in mesleki
yaşamı açısı n dan dikkat
çekilmesi gereken en önemli
nokta; Olkemlzdeki sosyoloji
çevreleri arasında az sayıda kişi
tarafından tanınma sına rağmen
çalışmalarına
özel önem
verilmesi ve adından saygıyla
söz edilmesidir. Ülkemizde Ziya
GOkalp tarafından İstanbul
Üniversitesi'nde kurulan ilk
sosyoloji kürsüsünde ö!)renim
gören, orada otuz yı l a yak ı n
Baykan Sez r'in lise
ders veren ve bilimsel çalışmalar
yıllarından bi fotoğrafı
yapan ağabeyimiz Bay kan
Sezer, gOnOm!izün en etkili ve en önemli sosyologu sayılmaktadır.
1968 yılında lstan ul Üniversitesi Edebiyat Fak ültesi Sosyoloji
BölOmOnden mez n olan Baykan Sezer, 1971 yılında sosyoloji
doktorasını tama ~amıştır. 1976'da doçent, 1989'da da profesör
olmuştur. 1999 yıl nda emekliye ayrılan Baykan Sezer, 7 Eylül
2002 tarihinde de kalp k rizi geçirmiş ve vefat etmiştir.
Baykan Sez r, yazı hayatına yirmili yaşla rda başlamıştır.
Bu yazılarının bir Rısmı 1960 yılından önce Pazar Postası 'nda,
altmışlı yıllarda d~ Yön dergisinde yayınlan mıştır. Galatasaray
Lisesi Sinema Kol 'nun kurucu üyeler inden olan Baykan Sezer,
l stanbul Onıverslt si Edebiyat FakOltesi'nden mezun olup 1960'1ı
yılların başında Fr~sa•ya gitmiş ve uzun süre de orada kalmıştır.
Aynı zamanda Ke al Tahir'in öğrencisi olan Baykan Sezer onun
düşOncelerlne yoğ n ilgi duymuş ve onları içten benimsemiştir.
Kemal Tahir'in no arının yayınlanmasına yardımcı olmuş ve
bunlara Cengiz Ya oğlu ile birlikte önsöz yazmıştır. Bu önsOzde
bildiği herşeyl Ke
1Tahir'den öğrendiğini söylemesi onun Kemal
Tahir'den ne kada etkilendiği n! açıkça göstermektedir. Fransa'da
bulunduğu dönem e ortaya atılan ATÜT(Asya Tipi ü retim Tarzı )
konusunda, Türkiy 'deki yaklaşımlarla karşılaştırıldığında Baykan
Sezer'ln yaklaşım t rzının bellrgln bir şekilde farklı olduğu görOIOr.
Türklye'ye döndü •ten sonra Edebiyat Fakültesi Sosyoloji
BölOmO'nde öğreti üyesi olarak göreve başlayan Baykan Sezer'ln
kendi döneminde sosyologlardan belli farkları vardır. Ona bu
farklılı!jı kazandıran; Türk tarihçlferlnl kendi yorumlarını
destekleyen, hamj malzeme toplayan kişiler olarak gören di!jer
sosyologların tersıne, onların metinlerini, yargılarını, tespit ve
yorumlarını kabul~nilebilir ve tartışılabilir olarak ele almasıdır.
Sonuç olarak bu y klaşımla dönemin sosyal bilimcilerinden farklı
bir yere ulaşmıştır. endi dönemindeki TOrk sosyologları Türklye'nin
farklılığ ından ve o~· günlüğünden hiç bir zam an söz etmezken
Baykan Sezer; dO üncelerini bu alanda yoğunlaştırmıştır. Bu
nedenle Türk sos loj isinde çok farklı ve özgün bir yere sahip
olmuştur. Tarih m rakı, Türk sosyolojisini Türk tarihi üzerine
kendi soyutlamala ıyla oturtma amacı onun farklı yanını daha
da b<!llrginleştirm kle beraber Baykan Sezer'in metinlerini
OstOnkOrO okuyanı1r ve yüzeysel bir şeklide de!jerlendirme yolunu
seçenler o metini rde Türkiye'nln düşünce dünyasının temel
J
4
Noktası:
yıllara baktığında öğrencilerin oldukça şımarıklaştığını
belirtiyor ve artan sigara tüketimine
dik kat çekiyor.
1952 senesinde okulu muza
gelen Hasan Zengin ise ömrünün
neredeyse tama mı nı
Galatasaray'da geçirmiş. Okula bir
yarım asır veren Hasan Çavuş,
Musllm Çavuş gibi 1986'dan beri
Galatasaray Eğitim Vakfı
tarafından çalıştırılıyor. Şu anda
voleybol salonunda görevli. Okulda
eski disipli nin o lm adı!jından ve
öğrencilerin i şlerine eskisi kadar
tartışmalarına gönderm e yapıldığının fa rkı nda olmıımışlard ır.
Bayka n Sezer'ln kit ap ve makaleleri yoğ un ve teorik metinlerdir.
Bu yüzden onu anlayabilen kişiler s a yıca çok az ol muştur.
Baykan Sezer ders verdiği müddetçe bir çok bllimsel
kitap ve metnin de yazarı olmuştur. Halen üniversitelerde ders
veren onlarca sosyoloji öğretim üyesinin yetişmesine rehberlik
etmiştir. Ayrıca üniversitelerde otuz yıl boyunca yüzlerce Oğrend
yetiştirmiştir. Ülkemizin sosyoloji çevrelerince insan olarak Baykan
Sezer ile ilgili söylenen yal nız ve çalışkan bir insan olduğudur.
Emek li olduktan sonra bilimsel çalışmalarını sürdürmüş, bir çok
topla n tıya katılm ış, bllimseı bildiriler sunmu ş ve yeni bir çok
ça lışmasını yayımlamıştır. Günümüzde de İstan bul Üniversitesi
Edebiyat Fak ültesi Sosyoloji Bölümü'nün koridorunda Baykan
Sezer anısına kendi eserlerinden ve fotoğranarından ol uşan bir
köşe bulunmaktadır. Bu, onun fakülte içinde ne kadar önemli ve
değer verilen bir blllm adamı olduğunun göstergesidir.
Baykan Sezer TOrk sosyolojisine yeni bir biçim, yeni bir
yön ve yeni bir nitelik kazandırmayı başarmıştır. Kendisi Türk
sosyolojisinde oldu!ju gibi TOrk düşüncesinde de bir dönüm
noktasını ifade etmektedir. Yaşadığımız yüzyı lın adı ndan en çok
bahsedilen sosyologu olaca?)ı n a i nan dığımız ağabeyimiz Baykan
Sezer'i saygıyla an ıyoruz.
N ecatı
Erbil Ertürk
Galatasaray Lisesi
19. Kültür ve Sanat Festivali
7-10 Haziran 2004
Galatasaray Lisesi 19. Kültür ve Sanat Festivali, 7- lü
Haziran 2ü04 tarihleri arasında gerçekleşecek. Festival
kapsamında halk oyunları ve dans gösterileri, sergiler, paneller,
film gösterimleri, sahaflar sergisi, futbol ve basketbol
tumuvaları ve konserter düzenlenecek. Aynı zamanda aralarında
okulumuz tiyatro topluluğunun da bulunduğu gruplar oyunlannı
sergileyecekler. Festivale katılacak olan konuşmacılar arasında
Erkan Cem, Nebil özgentOrk, Metin Uca, Selçuk Erdem, Yiğit
Özgür, Erbii Yaşaroğlu , Doç. Dr. Gün Kut, Mehmet Al i Blrand
ve Cemal Ünlü yer alıyor. Sa hne alacak müzik grupları ise
~
Kolpa, Versus, Mat,
Gripln, Mor ve ötesi,
Laço Tayfa ve Baba
Zula . Bunların
yanında Bülent
Ortaçgif'in de bir
konser vereceği
festivalin kapanışı nı
Erkin Koray yapacak .
Ayrıca festival
boyunca Sergi
Satonu'nda Süha
Derbent'in •vahşi
Yaşam•, Ami Vitale'nln "Keşmir, Sorunlu Cennet• ve Coşkun
Aral'ın •çerçevelenmiş Ressamlar" adlı fotoğraf sergiler!
görOlebilecek.
.
sayg ı göste rmediğind e n yakın ıyor.
Galatasaray'a olan sevgisini şu
sözlerle ifade ediyor : "Ben bu okulu
kalbimin içinden seviyorum. Bu
kadar sevmeseydim bu okula 50
MOslfm Kerim Ökten
yılımı verir miydim?
Okulumuz kantininde 18 yıldır bulunan Hüseyin Şeker
de uzun süredir Ga latasaray'la iç içe yaşıyor. 126 devresi
mezun ları tarafında n
I
Bu y ıl Rehberlfk Servisi ta rafından ilk kez düzenlenen
" Üniversitelerle Tanışıyoruz" etklnliklerl kapsamında İstanbul
Bilgi Üniversitesi, Boğaziçi Üni versitesi, lstanbul Kültür
Üniversitesi ve Galatasaray Üniversitesi öğretim üyelerinin
katılımıyla okulumuza gelerek üniversitelerin! ve bölümlerini
tanıttılar. İlk konuğumuz 26 Nisan Pazartesi gOnO lstanbul
Bilgi Üniversitesi oldu. Toplantıya konuşmacı olarak Hukuk
Fakültesi öğretim Oyesi Prof. Dr. Niyazi Öktem, iktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Asaf Savaş
Akat, Ooç. Or. Remzi Sanver ve İletişim Fakültesi öğreti m
üyesi Serha n Ada katıl dı. ikinci konuğumuz Boğaziçi
Üniversitesi idi. Toplantı Ö?jretim Üyesi Prof. Dr. Zeynep Atay
v e Araştırma Görevlisi Sinan Geylani'nin katı lımıyla 4 Mayıs
Salı günü gerçekleşti. Üçüncü topla ntıda Doç. Or. Nilüfer Sarı
itanbul Kültür Oniversltesi'nl tanıttı. 6 Mayıs Perşembe günü
ise Galatasaray Üntversitesi'ni Genel Sekreter Dilek Karagülle,
Araştırma Görevlileri Ihsan Batur (Felsefe BölOmO), Savaş
Biçer (Uluslararası lllşkller BOiümü) ve Gülsün GOvenli (iletişim
Fakültesi) ile tanıdık.
Öğrenci değişi m programı gerçekleşti
kendllerlnden biri
b
sayılan Hüsey in Şeker
İ "
' 1
ay nı zamanda devre
•·•
yüzüğüne de sahip.
ı;"
Galatasaray hayatında -F--r---4 o kadar önemli bir yer
kaplıyor ki
"Galatasaray benim
bütün dünyam• diyor.
Kendisine okulda
kal dığı bu kadar süre
içinde ne gözlemlediğini
Hüseyin Şeker
sord ul!umuzda 5 yıllık lise sistemine geçişin okulu çok
etkilediğini söylüyor. Ayrıca son birkaç yılda okuldaki disiplinde
biraz yükselme olduğuna dikkat çekiyor.
Son olarak ise dokuz
yılı Kurs Bürosu, yedi yılı
muhasebe memurluğunda
olmak Ozere onalıı yıldır
okul umuzda görev yapan
Recep A kyı l dız' a
Galatasaray ile ilgili
fikirlerini sordu k. Şamata,
havuza atma gibi
geleneklerin ilk başta
kendisine çok farklı ve
sıradışı geldiğini söyleyen
Akyıldız, görev yaptığı
sOre boyunca öğrenciler
Uzun süredir yapılmayan ö ğrenci değişim programı 16·
22 Mayıs tarihler! arasında gerçekleşti. Yeni ve eski 9.
sınıflardan toplam 22 ö!lrenci, okulumuz Franszıca öğretmeni
Asuman Ergüner ve eşi milli güvenlik öğretmeni Hulki ErgOner
16 Mayıs Pazar gOnO Fransa 'ya gitti. Paris şehrinin prestijli
okullarından Victor Ouruy Lisesi'yle gerçekleştirilen programın
ilk bölümünde okulumuz öğrencileri fransız öğrencilerin
evlerinde kon akladılar. Pazartesi ve Cuma günleri derslere
giren öğrenciler çarşamba günü Paris Galatasaraylılar
Derneği'nln d üzenlediği akşa m yemeğ i ne katıldıl ar. Hafta
boyu nca gezdikten sonra cumart esi günü Türklye'ye döndüler.
Programın ikinci bölümünde ekim ayında Frans ız öğrenciler
Türkiye'ye gelecekler.
PST' nin 2003-2004
Çalı şma la rı
Plastik Sanatlar Topluluğu her sene olduğu gibi 2003-04
eğitim öğretim yılında da çalışmala rına aralıksız devam etti.
Yoğun ders programları na rağmen çalışmalarını sürdüren
topluluk üyeleri, Milli Ei!itim Bakanl ığı'nın düzenlediği "Okulda
Avrupa " konulu resim yarışmasına katıldıl ar. Avrupa çapında
gerçekleşen yarışmanın 14·16 yaş grubunda yarışmaya katılan,
hazırlık sını fı öğrencisi Burcu Uğur, İstanbul birincisi oldu.
17· 19 yaş grubunda, Lise 2. sınıf öğrencilerinden, Uğur özer
İstanbul birinciliği, Gözde Cangazi ise Türki ye ikinciliği
dereceleri ile döndüler.
Bunların yanı sıra Hava Kuvvetleri'nin dOzenledi!li resim
yarışmasında, kış pilavı kapsamında kişisel sergisi gerçekleşen
hazırlık sınıfı öğrencisi Yunus Taylan, Jüri özel Ödülü'nü aldı.
5· 6 Haziran 2004 tarihlerinde ilk kez düzenlenen Tebeşir
Festlvali'ne GSL Plastik Sanatlar Toplul uğu üyeleri de katıldılar.
Katılı mcıların mal zeme olarak te beşir kulland ığı festi val,
Beşiktaş'ta yer alan Barbaros Hayrettin Paşa Parkı'nda
ge rçek leşti. Yurt içi ve yurt dışında eğiti m almak isteyenlere
bilgi vermek amacıyla kurulmuş olan Tebeşir.Com adlı lnternet
sitesinin organize ettiği festival kapsamında bazı TOrk
ressamlar ve yabancı konuk sanatçılardan Julle Kirk, Melanie
Stimmel, Mark S.Cummlngs de atölye çalışmaları düzenlendi.
arasındaki ilişkilerin
saygıya dayandığın ı
da
gözlemlediğini belirtiyor.
; Ayrıca yı ll a r Recep Bey'in
Recep Akyıldız
n u mara sını söyleyen her
öğrencinin adı ve soyadım ezbere bilmesini saljlamış.
Nihan
Ünivers itelerle Tanışıyoruz !
Toprakkıran
Defne Mete
Ruşen Yaşar
9
Ta mbur
başlamıştı. Çeşitliliıi oluşturan
kaçıyordu
Lisemizden Ta n ıctık
Simala r
milletler, soylu aileler
Istanbu l'dan. ~Katdlik/Levanten, Ermeni, Rum, Arap, Fransız,
.
Iranh, Kürt, Yahudit.' .. pek çok ırk ve dinin mıknatıs gibi bağrına
çekildiği bu şehird~n uzaklaşmakta bu luyorlardı çareyi. Eski
dünya başkenti dağ lıyor, boşa lı yor, çözOIOyordu. Mavrokardatoıar,
Testalar, Hidi v Aile 1, en sonda Osmanlı H anedanı terkedecektl
ista nbul 'u. •ourma~dan gidiyor, gidiyor, gidiyorlar., .• diyordu bi r
lstanbul Ermenisi " i ye yazar Mustafa Armağan •ıstanbul Mavi
Kırpar Gözlerini• kit bında. Bir de güzeller güzelinin maruz kaldığı
'urbanizasyon• plarııan vardı. 1933 yılında. İstanbul ve Boğaziçi'ni
planlamas ı
için getjrilen
Fransız şehir pla n cıs ı
Tam bur
Bugün
ve daha da i leri götürmek içi n
çaba l adığımız bir değer olan Gala tasaraylıl ı k'a birçok açıdan
yaklaşı l abilir. Biz bu yaklaşım l ara bir farkl ıl ı k getirmek amacıyla
uzun yıllardır aynı çatı altında bulund uğumuz okulu muz
çalışan l arının Galatasaray'a ve Ga l atasaraylılı k 'a ilişki n
düşüncelerini öğrenmek istedik.
İlk olarak onikl
yıldır lisemizde
kütüphane memuru
olarak ça l ışan ve
görevini dört ayrı
müdür dönem inde
sürdürm üş olan
İbrahim Cinbek ile
Henri Prost ile,
lstanbul' u Paris gi~· t asavvur ederek, el değmemiş, özellikle
korun muş doyums z şehir içi tabiat doku la rı, bulvarlar açı la ra k
traş edildi. 1940 so ras ı ndan başlaya ra k sanayi alan ı olarak inşa
edilen Boğaziç i ve allç çevresi medeniyetin a ı amet-i fari kas ı
olan fabrikalar ve ~ u nla rı n çevresinde oluşmaya başlayan
gecekondularla doı;ııuştu. Hüseyi n Cahi t, Boğaziçi dergisinde
.. Burası barbar bir f.Odernliği n pürüzsüz soğuk bu lvarlarından
uzak, kendi mazis i fıi n haya tın ı de ko r ları ve a nnaneleri için bir
şiir ve hayal ülkesiı_°larak yaşama lı ."der.
yaşa t mak
görüştük.
Ahiret (Jy/e yakın K( seyredl/en manzarada,
O kadar komşu ki qünyaya, duvar yok arada,
Geçer insan bir ad'f' atsa birinden birine,
Kavuşur karşıda kaybettiği bir sevdiğine. 3
Galatasaray'dakl
öğrencileri n· ça lıştığı
d iğer
oku llardakilere
nazaran çok daha
fazla hak ve i mkana
sahip olduğunu
d ü şünen Cinbek,
' Tekrar öğrenci olmak
isterdimN diyor.
brahim Clnbek
Bu nun yanısı ra
İbrahim Bey'e göre ilk senelerinde özelli kle yatılıl ık konusunda
bazı sorunlar yaşayan öğrenciler oluyor ancak bu öğrencil er
ileriki yı llarında okula tam ol arak a lışıyorlar. Öyle ki okula
geldiğ ind e öğrencilik y ı llarındaki o rtamı arad ı ğını ve onun
değeri n i gittikçe da ha iyi anladığı n ı ifade eden mezun say ı sı
oldukça fazla. Ça l ışma hayatı boyunca çok sayı d a şa m ata ve
pilava tanıklık eden Cinbek, 1995·1996 mezunları şamatası nd akl
kütüphane canla nd ı rmas ın ı hala hat ı rlıyor. Pilavlarda mezunlar
a rası ndaki sevgi ve saygı bağın ın aradan yılllar geçmesine
rağmen korunduğunu görmek onun için oldukça ilgi nç ve hoş .
Ayrıca llsemlzln 29 Ekim ve 19 Mayıs gibi bayram kutlamalarına
iştira k etmemesi de İbrahim Bey'i şaşırtıyor.
Bu gö rüş med e n sonra bir de Galatasaray bünyesindeki
görevine 1973 y ı l ı nda Ortaköy b i nasında başl am ış olan Ayşe
Çapraz ile kon u şmaya karar verdi k. Ayşe Çapraz, Ortaköy'de
yatakhane temlzll\ii ve öğretme n l ere yemek veri lmesinden
soru m l uymuş . Kızlar yatakhanesini n bugOnkO binaya
taşın ma sından sonra ise 1994 y ı l ı nda yeni yatakhanelerde
yatakhane bekçisi olarak göreve getirilmiş. Öğrenciler açısından
ve idari açı dan birçok del)işik li ğe ta n ık olmuş olan Ayşe Çapraz,
öğrenciler arası ndaki sevgi ve saygı bağı nın ona da yansıd ığını
ve bu durumdan oldukça hoşnut olduğunu söylüyor. Ayşe Teyze
olarak tan ı nan Çapraz, Galatasaray'daki otuz yılı aşkın görevi
süresince yaşa m ı n ı kendi i m kan l arı yla sürd ü rm üş ve ona göre
hayatta önemli olan da kimseye muhtaç olmamak. Ayşe H anım,
bu yıl sonunda Konya'ya geri dönmeyi p lanlıyor.
Ayşe Hanı m' ı n ardından okulumuzda yılla rd ı r emek veren
çavuş lardan bazılarıyla ko nuştuk. 1966'dan bu yana okulumuzda
bulunan çavuş Müsli m Kerim Ökten (Muzo) son S yıldır
Galatasaray Eğitim Vakfı tarafından çalıştırılıyor. Okulun hemen
her yeri nde görev alan Ökten, son yıllarında Grand Cour'un
sorumlusu. Galatasaray'a olan sevgisini 'Bu okulun bir çivisine
bi le zarar gel mesi ni istemem· sözleriyle ifade ediyor. Geçm iş
Faruk Nafız qamlıbel, 'Boğazlçi'nde gezmek biraz da şiiri n
içi nde seyahat gib\dir.• diyor. Boğaziçi el değmemiş tabiatı,
çayırları, selvi liklef~ı dereleri, korulan, meyve ağaçları, günün
her saatinde renk ~eğiştiren denizin oynadığı oyunla kend isini
herkese sevdirmişlbir cennet köşesidir. 1719 yılında i stanbul 'a
gelip kalan bir Ma~ar seyyah ı o günlerin Boğaz' ı n ı ve ba lıkların ı
bakı n n asıl anıatıy r : 'Size Asya'dan yazıyorum . .. Ya nı mızdaki
kasa ban ın eski adı da ş i md iki de Beykoz'dur, meşhu r Bltlnye'de
bulunmaktadır... A lacığım, bulunduğum yer gerçekten güzeldir.
Çadırlarımız deniz ıyısına sıralanmış, güzel Bo§az'ı boydan boya
görüyoruz, Karade iz'in iniltisini mükemmel işitiyo ru z . O dehş e tli
koca tekneler önü üzden geçerek Karadeniz'e gidiyorlar. Bu
Boğaz'ın benzeri bFlki bOt On dünyada yoktur. Bunun ge n i şliği
her yerinde bir tOP. atımı kadard ır; uzunluğu bir fersah, her i ki
ucunda bir büyük ~eniz; böyle bir boğaz başka nerde bulunu r?
Sevgili ablam, bu poğazdaki kadar çok balığı daha başka bir
yerde blrarada görr,ek imkansızdır. Balıkçılar her vakit bunlardan
binlercesini tutuyorlar. Bunun kaç bin tanesi Ista nbul'da satı lır
ve sadece Yeniköytde kaç bi n tane kurutul ur? Ya o hesapsız
yunus b a l ığ ı kim b/ lir ne ka da rdır? Bir kere belki bin tanesini
blrarada suyun yOr Onde geçerken gördüm."
Istanbul'u dinlly01ym gözlerim kapalı
Bir kadtntn suya o'rğiyor ayakları ..
Abdül kadir Kal kan
'2 Yahya Kemal - Az.il İstanbul
Abdulhak Hamit T: 'rhan
ı Yahya Kemal - Koc Mustafa Paşa
8
Çetin Altan ile
1927 yılında istanbul'da doğan Çetin Altan, Galatasaray
Lisesi'ni ve Ankara Hukuk Fakültesi'ni b i t i rm i ştir. Yazı l arı lise
yıllarından itibaren çeşitli dergilerde yayınlanmıştır. i lk kitabı
Üçüncü Mevki'dir (1946). Aynı yıl Ul us gazetesinde muhabi r
olarak başladığı gazetecilik mesleği ne Mi lliyet gazetesi nde
köşe yazarı olarak devam etmektedi r.
Başlıca
pek bi r değeri yok; ama ben önceleri bunu bilmiyordum, fark
ettiğimde ise artı k yazı yaz ma y ı seviyordum.
Yazarl ı k
Eserleri
yazmaya ne zaman,
nas ı l başlad ı nız?
İlk şiirimi yazdığımda 7-S yaşlarındaydım ve Galatasaray'ın
i l kokul unda yatılı okuyordum. özelli kle haftasonla rı
arkadaşlarımın ailel eri onları okuldan a ld ığı zaman çok yalnız
kal ıyo rd u m. Şöyle bi r gerçek var ki ta n ı d ı kları tarafından
sevildiğin! hissetmeyen çocuk başkaları tarafından be\jeni lmek
ister.
Tabi i ki herkesin doğuştan bazı eğllimlerı vardır ama ben
bugün düşündüğüm zaman belki de o ilk şiirimi yazmamda bu
beğenilme isteğini n de etkisi olmuştur diyorum.
Aileniz yazar olmanız ı istiyor muydu?
Hay ı r, babam benim büyükelçi ol mam ı isterdi ve
sevdiğimi
görünce serseri o l duğ umu düşünerek bana çok
Onunla ancak ölüm döşeğinde barıştık.
sizin için bir meslek mi?
ayakta ka l mamızı sağ la yacak,
tökezlediğim izde bizi tekrar yürütecek kol değneğimizdir. Bir
insanın mesleğini doğ ru seçmesi çok önemlidir çünkü en büyük
tembellik sevdiğin işi yapmaktı r ve ancak yaptığın işten aldı\iın
zevk kazandığın paradan büyükse yaşam oş sayılırsın. Ayrıca
meslek dediğin evrensel olmalı ve somut bir çaba gerektirmelidir.
Doktorluk, eczacılık, kuyumculuk, marangozluk, terzil ik; bunlar
gerçek mesl eklerdir.
Yazarlığa gelince; insan yazar olmak istemez, kendiliğinden
yazar olunur. Na sıl Mozart beste yapmayı sonradan öğ renmed i yse,
o beş yaşınızda içi nizdedir.
Meslek,
Üçüncü Mevki, Suçlana n Yazılar, Zurnada Peşrev Olmaz,
Ben Milletvekili İken, Bir Yumak insan, BOyük Gözaltı, Bi r Avuç
Gökyüzü, Viski, Küçük Bahçe, Enseyi Karartm ay ı n, Dünyada
Bırak ı l m ış Mektuplar, Kavak Yelleri ve Kasırgalar.
Yazı
Söyleşi
yaşamda
yazmay ı
kızmı ştı.
Kend i yaşantınızı anlattığınız kitabın önsözünde
" 'Kavak Yelleri ve Kasırgalar' küçük bir adamın
hayallerindeki umutlu kulaçlarla yaşlı bir adamın
hayallerindeki kulaçların ortak şıpırtılarıdır" diyorsunuz.
Çocukluğunuzda kurduğunuz hayellerle bugün ulaşmış
Günümüzde yazarlığa ve edebiyata verilen önemi
nasıl
görüyorsunuz?
Edebiyata önem vermek bir bi ri kim meselesid ir. Gerekl i
birikimin o l uşmasında önemli olan merak etmek, gözlemlemek
ve ilgilenmektir. Bu konuda i n sanı en çok etkileyen ise ailesinde
içinde olduğu ortamdır. Çünkü her çocuk ister istemez anne·
babasını model alı r.
olduğunuz noktayı karşılaştırır mısınız?
insan hayatı boyunca mutl uluğu ve başarıyı hayal eder.
Bana göre mutluluk zaman ı unutmak, onun nası l geçtiğini
anlamamak; başa rı ise yalan söylemek zorunda kal mayacağın
bir konuma gelmektir. Bun ları n ikisinin aynı anda o l mas ı
neredeyse im kansızdır.
A slında genellikle hayatta hiç akla gelmeyen şeyle r olur.
Mesela benim yazdıklarımdan dolayı yargı la naca {iım, hapis
yatacağım; kitaplarımın toplatılacağı; bir hafta sonra ayrılacağım
diye evlenip 43 yıl evli kalacağım veya babamla ölüm döşeğinde
ba rı şac.ağımız h iç aklıma gelmezdi.
Yazdıklarınız
için
Sizce iki kuşak arasında önemli farklar olması
kaçınılmaz mıdır?
Bana göre kuşak fark ı diye bir kavramdan söz etmek pek
doğru d eğil çünkO insana dair doğal gerçekler ve insan ömrü
hep ayn ı d ı r. Sadece bu ömrün nası l yaşanacağı teknolojideki
gelişime paralel olarak bazı farklı lı kla r gösteri r. Başka bir deyiş l e
de\jişen yalnızca koşullanma lard ır, insan değişmez. Mesela 60
yıl sonra belki dünya üzerinde üç saatte gidilemeyen yer
kal mayacak, ülkeler semtler gi bi olacaktır ama i nsan aynı kalır.
Bir de değişmeyen bi r gerçek vard ır ki her kuşak kendi
za man ı n ı n sonrakilerden daha iyi oldu~una inanır. Ama a sl ı nd a
her ku şa kt an vazgeçi lmezler ç ı kar.
yargılanmanızı, kitaplarınızın
toplat ı lmasını, kısacası anlaşılmak
problemleri bugün nasıl
hiç vazgeçme noktasına
' yazan
Yazı
için yaşadığınız
yorumluyorsunuz? Bunlar sizi
getirdi mi?
i n san ı n karşısına
iki seçenek
çıkar:
Ya gerçek
düşünceleri ni yazarsın ya da bi rtakım kalıplaşmış fikirleri
tekrarlars ı n . E\ier gerçe\ji yans ı tmaya çal ı ş ı yorsan tepki çekmen
ve anlaşılmaman doğaldır çünkü ıskalamış adamlar ıskalamamış
ola n la rı kötüleyerek veya yeri ge l diğinde yok sayarak kendi
kendilerini raha tla tı r lar. Yazmak yerine yazan la rı ve yazı l an l arı
eleştirmek her zaman daha kolaydır. Kısacası Türkiye'de yazın ı n
Vazgeçilmezler derken, sizce vazgeçilmez
ölçüsü nedir?
olmanın
Vazgeçil mez insanlar, insa n l ığın ortak mirasına bi limde
olsun, güzel sanatlarda olsun bir fz bırakmış i nsanlard ı r. Su
5
Ta mbur
sahtekarlığa başvuran
noktada Onemlf ol n insanın kendi döneminden 100-200 sene
sonra bile ligi topl~· abilmesidir. Ben Moliere'i, Nietsche'yl bugün
lstanbul'da okuyo'lam, bu onların vazgeçilmez oldu!Junu gösterir
çünkü eserleri za ana, mekana ve mesafeye dayanmıştır.
Biraz önce me ak ve ilgiden bahsediyordum; işte lnsanlı!lın
ortak mirası ve b mirasa katkıda bulunmuş insanlar merak
edilecek ve araştı ılacak önemli konulardır.
Sizce Türk t pl u mu nda bu merak ve
va r
Tambur
insan
sayısı
•
çok fazla.
Size göre Türkiye bu sorunun üstesinden nasıl
gelebilir?
21 . yüzyılı yaşadı!lımız şu günlerde teknolojinin ilerlemesine
ve enerji kaynaklarının delJlşmeslne bağlı olarak ulus-devlet
m odeli hızla aşılıyor. DOnya'da kOreselleşme rüzgarl arı esiyor
ve bizim de bakış açım ı zı bir an önce evrensele kaydırmamız
gerekiyor.
Bu noktada toplumumuzdaki sorunlan tekrar tekrar tartışmak
işe yaramaz çünkü hiçbir zaman kuyunun içinden kuyu gözükmez.
Her ne kadar Türkiye evrensel boyutları sevmese ve bunları
farketmek isteyenler bazı engellerle karşılaşsa da ben, dünyayı
saran küreselleşme ve saydamlaşma hareketlerinin bir gün
Türkiye'yi de etkileyecel)lne inanıyorum. İşte bu saydamlaşma
hareketinin
etkisiyle tüm
araştırma isteği
mı?
Bence Türk toplumunda genel olarak bir ligi çekmeye
çalışma e!llllml va . Ama bu eğilim merak ederek, araştırarak,
kültürel yollarla d ğll maddi şekilde ilgi çekmeye yönelik
maalesef. Bunun ebebi olarak ise ben enerji ekslklll)lnl
görüyorum çOnkD izim beslenme olanakları ve alışkanlıklan
konusunda da
tığ ı
işten
önemli
problemlerim iz k azandığın
var, dolayısıyla
çoğumuzun
''Anca k ya p
n
a 1d ı ğ ı n zevk
paradan büyükse ya ş a m 1ş sahtekarlıklar
yararsız hale
s a y ı l ı r s ı n . ''
gelecektir. Bu
kültürel bir çabay ayıracak gücü yok.
Aslında çevref;izde merak edilmemiş, kurcalanmamış o
kadar çok konu b lmak mü mkün ki bunları n bizi araştırmaya
ve kültürel konu la da çaba göstermeye yönlendirmesi gerek.
Mesela lstanbul gl ı bir şehirde yaşadığımız halde onun tarihiyle
ve sahip olduğu g zelliklerle llgllenen insan yok denilecek kadar
az. Neredeyse hiç kimse İstanbul'da paşalı semt isimlerinin
neden fazla oldu§ nu veye Fatih Camii'ni kimin ne zaman
yaptırdığını mera etmiyor. Oysa önemli olan yaşadı§ın yeri ve
hayatı hak etmek, na layık olmaktır. Ama bugün toplumumuzda
yaygın olan istek
aalesef hiçbir bedel ödemeden, arkasında
bir iz bırakmadan u dünyadan geçip gitme istel)i.
Ayrıca bence
erakın yanısıra Türk toplumundaki en önemli
eksiklerden biri d saydamlık. Bir türlü gerekli saydamlaşmayı
sağlayamıyoruz v çeşitli sahtekarlıklarla dolu bir ortamda
yaşamaktan kurtu amıyoruz. özellikle para kazanmak için
süreçte
ve uyum problemlerinin
ama bunlar zamanla aşılı r.
çeşitli zorlukların
kaçınılmazdır
ISTANBUL
bir yazısında lstanbul'un semtlerinin, kendilerine mahsus renkleri,
ışıkları, sesleri, kokuları olduğundan bahseder. "Daha elli sene
evveline kadar lstanbul, Eyüp, Üsküdar ve Boğaziçi semtleri,
yeryüzünde görülmüş semtlerin en güzelleriydi. Her biri diğerinden
başka, kendine benzer, şekl i ve havası biribirinden çok farklı
semtlerdi. Bir semtten diğerine geçerken bir yıldı zdan bir yıldıza
geçmiş kadar başkalık duyulurdu." Ruhu şadolsun üstadın. Bir
de dillere destan yalıları vardır istanbul'un. Refi Cevat Ulunay
bu güzelim yalılardan biri olan Said Halim paşa Yalısı hakkında
şöyle yazmıştır: "Burası TOrkiye'nin ve Türk musikisinin bir
akademisi idi. l stanbul'un en büyük üstadları buraya toplanır,
muazzam salonda avizelerden süzülen ziyalar nur şela lerl gibi
denize dökOIOr, yalının önü hanım iğnesi kayıklar, piyadeler,
kiklerle dolar; Nedim, Üsküdarlı Fuat Beyler, Hacı Kerameler,
Hafız Omailler arkadaki koruda bülbülleri çatlatırlar, setreli a§alar
bOyOk gOmOş tepsilerde nhtıma yanaşan yüzlerce kayılja
dondurmalar, şerbetler ikram ederlerdi.· Ne hazindir ki Osmanlı
Oevleti'nin ölOm fermanı olan 1914 Alman İttifakı bu yalıda
Phillp Mansel "Dünyanın arzuladılJı şehir" der İstanbul için.
Byzantium, Byzantion, Antoniopolls, Yeni Roma, Konstantlnopolis,
lstlnpolin, Çarigrad, Oersaadet, Derallyye, Asitane, İstanbul ...
ismi ne olursa olsun yaşamış olan herkes veya yaşayacak olanlann
gönlünde aynı özlemi, aynı aşkı karşılar o. Megara kolonisi olarak
kuruldulJu tarihten bu yana geçen 2700 yıl , Büyük Konstantin
tarafından kuruluşundan bu yana geçen 1678 yıl ve Fatih sult an
Mehmet'ln fethinden sonraki sso yıl suyun taçlandığı bu güzelliği
ölümsüz yapar tarih sahnesinde. Üzerine kuruldu!Ju yedi tepe,
Hal iç, Boğaziçi'yle, kubbe ve minarelerin benzersiz siluetiyle
yeryüzünün en gönül çelen yerlerinden biridir. Binlerce yılın
katmer katmer eşyaya sinmiş sesleridir söz konusu olan. Sakalar,
saraçlar, bakırcı ustalan, kellelerini cellata teslim etmiş olan
yeniçeriler, çocuklannı "ince hastalığa• kaptırmış olan ebeveynler,
padişahı güzelliğiyle büyüledilli için rakipleri tarafından denize
atılan talihsiz cariyeler... Selvllerin boyunun yelken direğiyle
ölçOldüğü devirde, kahramanlar çol)alır, del)işir ama o hep
güzeldir.
imzalanmış.
Seherdir, bahardır, kühsardır, fasl-ı Rebi'Clir.
Bu yerlerde doğan bir şair olmak pek tabiidir.. 2
yaşanması
lstanbul benlllJini rahat bırakmaz insanın. Etkiler, değiştirir,
harmanlar, lstanbulluluk alt kimliğini çıkarır ortaya. "Asıl lstanbul,
yani surlardan beride olan minare ve camilerin şehri, Beyoğlu,
Boğaziçi, ÜskOdar, Erenköy tarafları, Çekmeceler, Bentler, Adalar
bir şehrin içinde adeta başka coğrafyalar gibi kendi güzellikleriyle
bizde ayrı ayrı duygular uyandıran, hayalimize başka tOrlO yaşama
şekilleri ilham eden peyzajlardır.. . Beyoğ lu hamlesi yarı yolda
kalmış Parls taklidiyle hayatımızın yoksulluğunu hatırlatırken;
İstanbul, Üsküdar semtleri kendisine yetebilen bir değerler
dünyasının son miraslarıyla, biz farkında olmadan içimizde bir
ruh bOtOnlO§O kurar, hülyalarımız, isteklerimiz delJlşlr.
Boğaziçi'nde, OskOdar'da, İstanbul'da, Süleymaniye veya hisarların
karşısında Vanlköy iskelesinde veya Emirgan Kahvesl'nde sık sık
bakan insanlar oluruz. Hangi İstanbullu, Beykoz korusunda ve
Bebek sırtlarında dolaşırken kendisini dış alemin o kavurucu
zaruretlerine karşı mOdafaa edecek zengin ve çalışkan bir uzleti
özlememiş, kısa bir an için olsa bile onun çelik zırhlarını
giyinmemiştir." der Ahmet Hamdi Tanpınar.
sürecinde dünyada neler değişiyor?
Öncelikle teknolojinin ilerlemesine bağlı olarak iletişim
olanakları genişliyor. Mesela lnternet bu konuda bize çok önemli
imkanlar sunuyor. Ülkeler arası ulaşımın kolaylaşıp hızlanmasıyla
sınırlar gittikçe ortadan kalkıyor, dünya vatandaşlığı fikri ağır
basmaya başlıyor ve insanlar yavaş yavaş yaşamlarının evrensel
boyutunu fark ediyorlar.
Küreselleşme
Bu değişimler süresince neler insanı korkutabilir?
Bu değişimler süresince insanı korkutabilecek iki şey var:
yalnızlık ve parasızlık.
Nihan
Toprakkıran
Buse Günerl
••
•
--- • ,
Sodexho'ya tüm
teşekkür
·-···••ıı••
katkıları
ederiz.
··· •
•
ıçın
Edmundo de Amicis, Constantlnople (1874) adlı kitabında
bize şehirlerin kraliçesine layık bir tablo sunar: "Asya yakası yine
yaldızlı, çırpıntılı sularda şimşekler çakıyormuş gibi, istanbul'dan
gelen kocalar, sevgililerle dolu bir sürü ufak sandal, ya lıl ardan
gelen h a n ım larla, çocuklarla dolu başka sandallara rastlayarak,
durdurularak, etrafı çevrilerek Avrupa sahiline doğru koşuyorlar.
Büyükdere kahvelerinden kula!Jımıza kopuk kopuk musiki ve
şarkı sesleri geliyor; kartallar Yuşa tepesinin etrafı nda uçuyor,
martılar suları sıyınyor, yunus balıklan geminin etrafında yüzüyor,
Karadenlz'den gelen serin hava yüzümOze çarpıyor. Nerdeyiz?
Nereye gidiyoruz? Bu hülya ve sarhoşluk anında, boğaz sahilleri
Ozerinde iki saattir gördüğümüz her şeyin bıraktığı hatıralar,
zihnimizde İstanbul'dan on defa bOyOk, dünyanın dört bir
tarafından gelmiş insanların oturduğu, Tanrının bütün
nimetlerinden nasibini almış ve daimi bir bayramı yaşayan tek
mucizevi şehir tasvirinde birbirine karışıyor. Ve bu tasvir bizi
hüzün ve imrenme duygusuyla dolduruyor.•
-~-:- ·J~ ~
--·
~~
•',,,,_ . - •'\." • ~·~
•1
~ .'!:,;
~~
......_. ~.: -ı'J'WC,t ·. 'il:..
.
- ~
. -~ - ; . }!';;.
~-.'i ~:
Sana dün bir tepeden baktım aziz lstanbul!
Gl:irmedlğlm gezmediğim sevmediğim hiçbir yer.
ÔmrOm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul.
Saele bir semtini sevmek bile bir l:imre Cleğer.
Hem
kara
yolları,
hem de kuzey-güney deniz
yollarının dOlJOm noktası nda bulunan Eski İstanbul, kozmopolitliğini
biraz da ekonomik gOcOne borçludur. 12. yüzyılda şehri ziyaret
eden, Yahudi tüccar Tudelalı Benjamin, "Buraya Babll'den,
lran'dan, Hlndlstan'dan, Mısır'dan, Kenan ülkesinden, Rusya'dan,
Macarlstan'dan, Peçenek ve Hazar ülkelerinden, Lombardlya ve
İspanya'dan her ırktan tOccar geliyor.• diyerek şehrin haiz oldulju
bOyOk ticari potansiyeli gözler önüne sermek istemiştir. Fakat
Cihan Harbl'nin ve Cumhuriyetin hemen öncesi ve sonrasında
Osmanlı başkenti dağılıyordu. Her türlü ekonomik gOcOnO yitirmeye
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratıtn
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada,
Sende çok yıl yaşayan, sende ôlen, sende yatan 1
!stanbul'un güzelliklerini şiirleriyle zikreden şairler deyince
aklımıza İstanbul şairi Yahya Kemal geliyor doğal olarak. Şair
6
doğu -batı
-
7

Benzer belgeler