PDF SAYI 50 - Hayat Online

Transkript

PDF SAYI 50 - Hayat Online
Hayat
Kutsal Beldelere Yolculuk
Avrupa’daki Kitapçýnýz
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
OKUSAN
Uluslararası Kimlik Sempozyumu
Wuppertal’de Yapıldı
Aylk Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung · Say/Nr.: 50 · Yl/Jahre: 7 · Ekim / Oktober 2010 / Zilkade 1431
T.C Frankfurt Başkonsolosu
İlhan Saygılı IGMG Hessen
Bölgesini Ziyaret Etti
15
Duisburg’da Milli Görüş’ün
Binlerce Kitap, CD, VCD, DVD
40. Yılı Kutlaması
ve Hediyelik Eþyalar
Tel: 0157-83555561 İlk Hacı Kafilesi 19 Ekim’de
www.okusan.eu Frankfurt’tan Uçuyor
HOLARAK
ayatTANINMALI
DiN
16
17
iSLAM ALMANYA’DA RESMi
'
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Aylk Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung · Say/Nr.: 45 · Yl/Jahre: 7 · Mays / Mai 2010 / Cemaziye`l Evvel 1431
KiMLiGiNi
˘ iNKAR ETMEK
Garip Olan
İslam m
Müslüman
m?...
Dr. Yusuf IŞIK
Aidiyat
Farkllğ
5 Mahmut AŞKAR
ENERGY
Enerji
İçeceği
Damaklara
Serin
Bir
Tat
Sipariş İçin: 0179-9705472
E-Mail: [email protected]
Türkiye’de Din
Özgürlügüne
Evet!
Peki Ya
Almanya’da?...
Hastaneye
Gelen ve
Gidenler...
Girenler ve
Çkanlar...
Kültürel
11 Selma ÖZTÜRK
Tefrikaya
27
Mustafa
YENEROĞLU 13 Mehmet GEDİK
Dinime
Söven de
Hayr
Kalan
Vahdete
Sağlar da
Evet
Bizdendir
Dr. Yusuf IŞIK
5 Mahmut AŞKAR
11
12
Akrabaya
Eş
Saygn
İnsanlar:
Komşularmz
M. Hulusi ÜNYE
27
Unutma!
Hacarabn
Serüvenleri
37
19 M. Salih AYDIN
29
Unutturma!
Avrupa`da
Aznlk
Olarak
Müslüman
Hayat
Beled
Suresinden
Bir Kaç
Ayet
Selma ÖZTÜRK
Ana
Dil
Eğitimi
13
Ali METE
Hacarabn
Serüvenleri
32
M. Salih AYDIN
29
“GENÇ PREIS 2010” Ödülü 2 Haziran’da
Frankfurt’ta Yapılacak Bir Törenle Geçen
Sene Dresden’de Mahkeme Salonunda
Katledilen “Marwa El-Sherbini”ye Veriliyor
HESSEN EYALETiNDE YAPILACAK
YABANCILAR MECLiSi SEÇiMLERiNE
MUTLAKA KATILIP OYUNUZU KULLANIN
CUMHURBAŞKANI WULFF:
“Ben Tabii ki
Müslümanların da
Cumhurbaşkanıyım” 17
01 Ekim - 31 Aralık 2010 tarihleri arasında havalenizi EC-Kartınız ile nakit kullanmadan yapın, hem havaleniz
Türkiye’nin 75 şehrinin 450 noktasına hızlı bir şekilde ulaşsın hem de Deniz’in avantajlarından yararlanın.
l
i
t
Ta
30 kişiye 12’şer adet ücretsiz
Türkiye havalesi
10 kişiye
Türkiye gidiş dönüş
uçak bileti
1 çifte Antalya’da 5 yıldızlı otelde
5 gece 6 gün tatil
Havale yapan herkese
10 Euro değerinde
Türk Kitabevi indirim
kuponu
30 kişiye
“Rahmi Usta’dan Lezzetli Tarifler” yemek
kitabı ya da “Geographica Ansiklopedik
Dünya ve Ülkeler Büyük Atlası”
HAVALE NOKTALARIMIZ
Reisebüro Sema
Kervan Reisen
Kemal Akkaya
Reisebüro Şenel
Reisebüro Keskin
Reisebüro Ergin
Erverdi Reisen
Reisebüro Aktaş
Reisebüro Bahar
AS Reisebüro
Future Reisen
Rising Sun Reisebüro
Reisebüro Şen
Güven Reisen
Mittelmeer Reisen
Eurotürk Mehmet Kuşçu
Reisebüro Sunshine Dr. Genç
Hanauer Str. 60, 63755 Alzenau
Spiesgasse 43, 55532 Alzey
Goldbacher Str. 11a, 63739 Aschaffenburg
Viktoriastr. 33, 55543 Bad Kreuznach
Schlossstr. 18, 32108 Bad Sulzuflen
Industriestr. 10, 35216 Biedenkopf
Bismarkstr. 12a, 32756 Detmold
Bahnhofstr. 2, 35683 Dillenburg
Josef-Schregel-Str. 47, 52349 Düren
Lindenstr.2, 63906 Erlenbach
Peterstor 10, 36037 Fulda
Sudetenstr. 27, 35390 Giessen
Landstr. 108, 45968 Gladbeck
Kühlhausstr. 11, 35708 Haiger
Deisterstr. 22, 31785 Hameln
Lautenschlägerstr. 23, 63450 Hanau
Bahnhofstr. 31, 69115 Heidelberg
06023 310350
06731 947855
0163 3035555
0671 34325
05222 4544
06461 3426
05231 29898
02771 6729
02421 409550
09372 72 700
0661 9012263
0641 9723738
02043 371843
02773 9168238
05151 609979698
06181 252512
06221 23044
İstanbul Market
Türkei Reisebüro
Reisebüro Biçer
Star Juwelier
Vivamedia im Realmarkt
Fırat Reisen
Reisebüro Munzur
Reisebüro Polat
Reisebüro Mutlu
Alişan Reisen
Eray Reisen
Reisebüro Bayrak
C&C Coşkun Reisen
Anadolu Tuna
Ha-De Immobilien
Reisebüro Enes
Hindenburgstr. 21, 85057 Ingolstadt
Königstr. 43, 67655 Kaiserslautern
Herberichstr. 44, 56070 Koblenz
Dr. Wolff Str. 2, 65549 Limburg
Amselstr. 10, 68307 Mannheim
Darmstädter Str. 28, 64372 Ober Ramstadt
Grabenstr. 11, 65428 Rüsselsheim
Zum Wildgehege 3, 57078 Siegen-Geisweid
Grandweg 9, 59494 Soest
Konrad-Adenauer Str. 41, 42651 Solingen
Albert-Schweitzer-Str.2, 35260 Stadt Allendorf
Bahnhof Str. 2/B, 69190 Walldorf
Hauptstr. 1, 69469 Weinheim
Niedergirmeser Weg 13, 35576 Wetzlar
Wellritzstr. 59, 65183 Wiesbaden
Gerberstr. 8, 97070 Würzburg
0841 8854868
0631 76346
0261 81441
06431 25327
0621 7899971
06154 52132
06142 15019
0271 82119
02921 344757
0212 209855
06428 93090
06227 2607
06201 4690248
06441 47149
0611 451541
0931 55106
Ücretsiz danışma hattı
0800 488 66 00
Kampanyanın tüm içeriği ve kuralları, www.denizbank.de
adresinde ve tüm kampanyaya katılan DenizBank acentelerinin
ofislerinde yer almaktadır.
Niederlassung Frankfurt/Main
Münchener Str. 7, D-60329 Frankfurt/Main
Tel.: +49(0)69-427 26 030 · Fax: +49(0)69-427 26 03 31
[email protected]
www.denizbank.de
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
editörden
hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal
Sinan AKTÜRK
İslam Almanya’da Resmi
Din Olarak Tanınmalı
Sevgili dostlar!
Almanya`nın ve dünyanın gündemi
oldukça yoğun ve karmaşık meselelerle
meşgul durumdadır. Özellikle yılbaşından bu yana geçen zamanda Almanya`da bir Sarrazin fırtınası esti geçti.
Sonunda akl-ı selim galip geldi ve Sarrazin`in görevi sona erdi. Yaptığı absürt
açıklamalarla gündemi meşgul ediyordu. Gerçi bu Almanya`daki bazı politikacıların işine de gelmiyor değildi hani.
Özellikle son yapılan ekonomik açıklamalarda Almanya`nın dünyanın en
borçlu 5 ülkesi arasındaki yeri dikkatlerden kaçmıyordu. Ama insanların
dikkatini başka yerlere çekmek için
Sarrazin gibi figüranlara her zaman ihtiyaç olmakta idi. Almanya gibi dünya
devi bir ekonomi bile son dönemde yaşanan küresel ekonomik krizden oldukça etkilenmiş ve bunun göstergelerini
insanlar gündelik hayatta fazlasıyla hisseder olmuşlardı.
Özellikle son 5 sene içerisinde Almanya`nın gündemi göçmenlerle bağlantılı olarak İslam ve Müslümanlarla
alakalı oldukça meşgul edilmektedir.
Bu meşguliyeti Sarrazin gibi figüranlar
zaman zaman insanların bamteline basar gibi kasti olarak yapmaktalar. İnsanlar bununla uğraşırken öteki tarafta
temel haklarla alakalı talepler kulak ardı edilmekte veya toplum buna hazır
değil bahaneleriyle gündemden düşürülmeye çalışılmaktadır.
Merkel Koalisyon hükümetinin Sayın Federal İçişleri Bakanı De Maiziere
son dönemde yaptığı açıklama ve uygulamalarla sanki bir şeyleri yapmak değil de yıkmak çabası içerisindedir.
Özellikle camilerle alakalı yaptığı son
dönemdeki açıklamaları akla ziyan
açıklamalardır.
Bir dönem Türkiye`de bazı aklı evvellerin kavramların içerisini boşaltmak istedikleri gibi sanki Sayın Bakan`ın danışmanları da farklı kültür ve
dinlere ait kavramların içerisini boşaltarak veya kendilerine göre yeniden tanımlayarak gündeme getirmektedirler.
Aslında Sayın Bakan`ın danışmanları
bu şekilde hem kendilerine ve hem de
Sayın Bakana kötülük yaptıklarının farkında değiller herhalde.
Örnek olarak; Sayın Bakanın yakin
zamanda yapmış oldugu açıklamada ol-
dugu gibi. “Biz tam anlamıyla camilerden Şeriatı çıkarmak istiyoruz”. Burada kastedilen şeriat belli medya gurupları tarafından kamuoyuna pompalanmaya çalışıldığı gibi el kesmek kol kesmek gibi tiksindirici bir uygulama yolu
mu yoksa “Şeriat” kavramsal olarak
“yol” manasına geldiğini ve Kur`an-ı
Kerim’de de “Allah’ın gösterdiği yol”
olarak geçtiğini (5:48), din veya vahiy
edilen öğreti olarak tercüme edilebileceğini ve Müslümanlar arasında “İslam’ın vahiy yoluyla gelen öğretisinin tamamı” olduğunu mu kastediyorlar.
Maalesef birbirimizi tam manasıyla
dinlemediğimiz için ve birbirimizin
inanç ve ihtiyaçlarına saygıyı zaman
zaman ihmal ettiğimiz için kavramları
bile asli mecralarından çıkararak açıklamaya çalışıyoruz. Aynı “Cihad” kavramını belli bir dönem gerçek manasından farklı göstermeye çalışanların buna
kısa bir süre de olsa muvaffak olunmasının getirdigi sıkıntılar gibi.
İlk önce birbirimizin kutsal, milli ve
buna benzer tanımlalamar içerisine giren kavramlarını detaylı bir şekilde öğrenmeli ve uygulamalarının ne gibi sonuçlar içerdiğini görmeli ve ona göre
davranmalıyız.
Aslında toplumlarin pek çok ortak
değerini ifade eden kavramlar herkesin
kelime dağarçığında mevcuttur. Belki
bunlar pratikte farklılıklar göstermektedir. Hristiyanlar yeni doğan çocuklarını
vaftiz ettirirken, müslümanlar ise yeni
doğan çocukların kulaklarına ezan ve
kamet okumaktadırlar. Uygulama farklı görülse bile yapılmak istenen dini ritüellerdir.
Sayın Başbakan Mercel`in son dönemde birbiriyle çelişen iki uygulaması
dikkatlerden kaçmadı. Sarrazinin açıklamalarını kabul edilemez olarak
niteleyen Merkel; sözde düşünce özgürlüğü adı altında Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed`e hakaret içerek
karikatürlerin çizeri Kurt Westergaard`a verdiği ödül ile kafaları karıştırdı.
Bu ne perhiz bu ne lanaha turşusu dedirten uygulama yine politikanın çirkin
yüzünü gösterdi. Hiç bir fikir özgürlüğü kutsal değerlere hakareti içermez.
Ve sorumluluk makamındaki devlet
yetkilileri de bu tür bir yanlışlığa önayak olmamalıdır. Asıl görevleri toplu-
mun huzur ve sükununu korumak olanlar bu tür bozucu davranışlardan kaçınmalıdırlar.
Yukarıda maalesef olumsuz bazı örnekler verdik. Bunun yanında Almanya`da güzel gelişmeler ve açıklamalar
olmuyor mu? Evet yine son dönemde
Cumhurbaşkanı Sayın Cristian Wulff`un açıklamaları hem gündemi yumuşattı ve Almanya`nın şu anki toplum yapısının asli unsurlarının artık farklılıklarının farkına varılması gerektiğini bir kere daha gözler önüne serdi. Sayın Cumhurbaşkanı “Ben tabii ki müslümanların da cumhurbaşkanıyım” sözüyle bir
devlet büyüğünün birleştirici ve bütünleştirici görevini ortaya koymuş oldu.
Wulff: “Tüm farklılık ve gerilimlerin
ortasında toplumumuzu bir arada tutacak ortak bir ağ örmeliyiz. Alman birliğinin amacının bir yandan çeşitliliklere değer vermek, diğer yandan ise toplumdaki çatlakları kapatmak olduğunu
söyleyerek sorumlu bir açıklama yapmış oldu.
Bu bilgilerden sonra şu teklifte bulunmak istiyoruz. Almanya`da artık politikacılar kabul etmeye yanaşmasalar
bile nüfusun yaklaşık % 10`luk kısmını
müslümanlar teşkil etmekteler. Ve bu
nüfusun yaklaşık % 80`inin gençler yani burada doğup büyüyenler teşkil etmektedir. Müslüman nüfüsun ekonomiye katkıları artık milyarlarca euro rakamlarına ulaşmış durumdadır. Müslüman işverenlerin yıllık ciroları artık 5070 milyar eurolarla ifade edilmektedir.
Müslüman kimliğine sahip gençler her
ne kadar inkar edilse de bu topluma her
yönden olumlu katkılar yapmaktalar.
Ama bunun yanında dini ihtiyaçlar açısından devlet imkanlarından yeterince
faydalanamamaktalar. Galiba işin son
noktası da burası oluyor. Bu imkanlardan yararlanabilmek için Alman Anayasasına göre İslam`ın resmi din olarak
tanınması durumu ortaya çıkıyor. Tamam son açıklamalarda Sayın Cumhurbaşkanı Wulff İslam`ın Almanya`nın
bir gerçeği olduğunu dile getirdi. Ama
bu tür açıklamalr havada kalıyor. Bunun somut hale gelebilmesi için resmi
tanımanın da yapılması gerekiyor. Artık sığ politik düşünceleri bir tarafa bırakıp şu an Almanya`nın gerçeklerini
gözönüne alıp İslam`ı resmi din olarak
[email protected]
tanıma zamanı gelmiş ve bize göre geçmektedir de.
Bunun için Almanya İslam Konferansı çalışması yeniden canlandırılmalı
ve bu çalışmaya bütün İslami Sivil Teşkilatlar müdahil edilmelidir.
Son olarak; Hessen Eyaletinde 7
Kasım tarihinde Yabancılar Meclisi seçimi var. Bu eyaletteki okuyucularımıza mutlaka seçimlere katılım sağlayıp
oylarını kullanmalarını tavsiye ediyoruz. Demokratik bir kazanım olan bu
seçimlere çevrenizdekileri de mutlaka
teşvik etmenizi istiyoruz.
Cenab-ý Allah çalýþmalarýmýzý bereketlendirsin, þuurlandýrsýn.
Çalýþmak bizden baþarý Allah`tandýr.
Allah`a emanet olun.
Impressum / Künye
hayat
Aylýk Ücretsiz Gazete
Ekim - Oktober 2010
Zilkade 1431
Sahibi ve Genel Yayýn Yönetmeni
Sinan AKTÜRK
Yayýn Kurulu
Dr. Yusuf Iþýk, Mehmet Ateþ,
Bilal Demiroðlu, Fikret Ekin,
Selma Öztürk, Mahmut Aþkar,
Cengiz Þahbaz, Sinan Aktürk,
M. Salih Aydýn
Merkez
Königsbergerstr. 16
61169 Friedberg
Tel: 06031-162411
Fax: 06031-738644
E-Mail: [email protected]
Web: www.hayatonline.eu
Baský: Sunprint GmbH Offenbach
Gazetemizde Yayýnlanan Yazýlarýn ve
Reklamlarýn Ýçeriðinden Sorumlu Deðiliz.
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
sayfa 3
haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
ZMD Kongresi Köln’de Yapıldı
TİB’in kurucu üyesi olduğu nunda yapılan ZMD- Almanya MüslümanZMD’nin kongresi Köln’de yapıldı. lar Merkez Konseyi genel kurul toplantısınATİB Genel Merkezi toplantı salo- da yeni yönetim kurulu seçimi yapıldı.
ZMD’ye üye olan 19 üst kuruluş
temsilcilerinin katıldıkları kongrede,
yapılan faaliyetleri yönetim kurulu
adına Genel Başkan Dr. Eyüp Köhler
okudu. Okunan faaliyet raporunda,
ZMD’nin iki yıl içerisinde yaptığı
çalışmalar anlatıldı. Raporda, Almanya’da IRU-İslam Din Dersleri,
Müslüman Cemaatlerin ‘Dini Cemaat’ olarak tanınması, ‘Helal Kesim’,
DIK -Alman İslam Konferansı,
KRM -Almanya Müslümanlar Koordinasyon Konseyi çalışmaları gibi
konularda yapılan çalışmalara ve
gösterilen çabalara değinildi. E.
Köhler’den sonra söz alan YK Üyeleri Aiman Mazyek, Yakup Tufan,
Meryem Weiss ve Burhanettin Dağ
ise, ZMD’nin yaptığı diğer faaliyetler hakkında geniş bilgi verdiler.
Yapılan seçimler sonunda Aiman
Mazyek ZMD Genel Başkanlığına,
Yakup Tufan (ATİB)1.Genel Başkan
Yardımcılığı ve Mustafa Hadzic
(Bosna İslam C) 2.Genel Başkan
Yardımcılığı, Nurhan Soykan Genel
Sekreterlik ve Burhanettin Dag YKÜ
görevine getirildiler. Randolf Hamza
Wördemann ise mali konularda çalışmalar yapmak üzere görevlendirilmiştir.
Yapılan konuşmalar, dilek ve temennilerden sonra, ATİB Genel Merkezinde birlikte yenen öğle yemeğine
mütakiben kongre erdi.
A
GMG Hessen Bölgesi
Gençlik Teşkilatı bu dönem Orta Öğretim Gençliği Yatılı Eğitim Seminerininin
(YES) ilk ayağını Felsberg´de
yaptı.
Cumartesi başlayıp Pazar
günü biten seminere başta
Felsberg olmak üzere Kassel,
Stadtallendorf ve Lollar´lı
gençlerin ilgilerinin büyük olması sevindiriciydi.
Hessen Gençlik Teşkilatı
adına açılış ve selamlama konuşmasını yapan Üniversiteliler Başkanı Gençlerin önemine ve dikkat etmesi gereken
hususlara dikkat çekti. “Kendinize karşı dürüst olun” ve
“Farkınızın farkına varın”
derken, Avrupa´da yaşarken
Kültürümüzü ve özbenliğimizi bırakmamamız gerektiğine
I
sayfa 4
Almanların çoğu
Müslümanları bir
yük olarak görüyor
llensbach Enstitüsü tarafından yapılan
geniş çaplı bir kamuoyu araştırması, Alman halkının çoğunun Müslüman göçmenleri ülke için bir yük olarak gördüğünü ortaya koydu. “Financial Times Deutschland” gazetesinde yer alan haberde, araştırma sonuçlarına
göre Alman halkının yüzde 55'inin, Müslüman
göçmenlerin “ülkeye ekonomik kazanç sağlamaktan çok sosyal ve maddi zarara neden olduğuna inandığı” belirtildi. Ankete katılanların sadece yüzde 20’sinin bu görüşün aksine Müslüman göçmenlerin Almanya için faydalı olduğuna
inandığı belirtildi.
“Financial Times Deutschland” gazetesinde
araştırma sonuçlarının yer aldığı haberde, Almanya'nın doğusundaki eyaletlerde yaşayanların
bu konudaki endişelerinin daha fazla olduğu belirtilirken, burada yaşayanların yüzde 74'ünün,
batı eyaletlerde yaşayanların ise yüzde 50'sinin
Müslüman göçmenler hakkında olumsuz görüşlere sahip olduğu kaydedildi. Öte yandan araştırma sonuçlarının verildiği haberde, Almanya
Merkez Bankası Yönetim Kurulunun eski üyesi
Thilo Sarrazin'in “Almanya'nın eğitimsiz göçmenlerden dolayı doğal olarak aptallaştığı" görüşüne de halkın üçte birinden fazlasının inandığı”
belirtildi. Bu görüşe özellikle de ülkenin doğusundaki eyaletlerde halkın yüzde 37'sinin inandığı, yüzde 33'ünün ise bu tezleri reddettiği ifade
edildi.
Araştırma sonuçlarına göre Sarrazin'in tezlerinin genel olarak doğru olduğuna inananların
oranının yüzde 60, bunlara karşı çıkanların oranının ise sadece yüzde 13 olduğu kaydedildi.
A
IGMG Hessen Orta Öğretim Gençliği
Yatılı Eğitimlerinin Açılışını Felsberg’de Yaptı
de ayrıca değindi.
Akşam namazı ve akşam
yemeğinin ardından Gençlik
Teşkilatı Tanıtma Başkanı tarafından verilen “Ben, Gençliğim ve İslam” adlı dersi
dinleyen geleceğin Musab´ları sordukları sorularla ve yaptıkları dialoglarla gençliğin
emin elde olduklarını yansıttılar. Akabinde katılımcı genç-
ler Kassel Şubesinin programına katılıp oradaki gençlerle
kaynaştılar. Gecenin sonunda
ise “Avusturalya´lı bir gencin
kendi ağzından Müslüman olma” hikayesini izleyip fikirlerini söylediler.
Seminerin ikinci gününe
Sabah Namazı ve kahvaltıyla
başlayan Orta Öğretim YES´e
Üniversiteliler Başkanının
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
Hayat
“Avrupa´da Mus´ab bin
Umeyr olmak” konulu dersi
ile devam edildi. Musab bin
Umeyr´ın hayatından bölümler anlatarak şu andaki Avrupa düzeninde gençlerin sıkıntılarıyla o zaman Mus’ab bin
Umeyr’in çektiği sıkıntıların
pekiştiğini ve bunları aşmanın
yolunun Mus´ab bin Umeyr
gibi özde inanmak olduğunu
söyledi. Hz. Musab´ın başarısının sırlarını sıralarken “boğazdan çıkan kelimelerin
muhatabın kulağına, yürekten çıkan kelimelerin muhatabın yüreğine” gideceğini
vurguladı.
İkinci bölümün sonunda
gençler aralarına büyükleri de
alarak oynadıkları sosyal ve
pedagojik grup oyunları ve
sonrasında kılınan öğle namazı ile Yatılı Eğitim Semineri
sona erdi.
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
dosya
Dr. Yusuf IŞIK
Garip Olan
İslam mı Müslüman mı?...
Yirmibirinci asrýn
Ümmeti, ayný þekilde,
ilhad ve dinsizliðin
fikri, teorik, ahlaki,
ibadet, medeniyet,
kültürel, sosyal ve
siyasal yapýsýyla tehdit
edildiði korkunç fitneler sürecinden
geçmektedir. Bu
sýnavdan baþarýlý
çýkmanýn tek yolu dün olduðu gibi bu
gün dePeygamberimizin ve
Eshabýnýn anladýðý
Asr-ý Saadet mantýðýna
göre þekillenen Ýslam`a
yeniden dönmektir.
slam Peygamberi Hz. Muhammed
(s.a.v), Ýslam Dini`nin, içinde
doðduðu
toplumca
garip
karþýlandýðý gibi, günün birinde tekrar
baþladýðý gibi, garip karþýlanacaðýný
buyurmuþtur. Dinlerine sadýk kalýp,
Dini Allah`ýn ortaya koyduðu
prensiplere baðlý kalarak yaþayanlarý -
Ý
bulunduklarý hal üzere direnenlerikutlamýþ, bu nedenlerle onlar için de
yaþadýklarý toplumlar arasýnda garip
duruma düþmüþlerdir. (Yani ölçü,
Müslüman -hangi asýrda olursa olsuniçinde yaþadýðý toplum tarafýndan garip
karþýlanmaya baþlanýnca, Ýslamý
yaþamaya baþlamýþ demektir. Öyleyse
iyice garip davranmaya devam
etmelidir. Sahne sahne, gün be gün
Ýslam`ýn herbir esasýný hayatýna dayanak ve rengini kendine renk seçmelidir.
Her yönüyle Allah`ýn boyasýna
bürününceye dek...).
Ýslam Peygamberi Hz. Muhammed
(s.a.v) þöyle buyurmuþtur; gariplere !..
“Günümüzde “Dinin garip olmasý”
demek, yaþadýðý son asrýnda dinin Peygamber zamanýnda olduðu gibi batýlýn hakim unsur ve satvet sahibi
olduðu, sapýk düþünce ve fikirlerin, uydurma sistem ve ideolojilerin
tahakkümüne maruz kaldýðý, cahiliyyenin güçlenip hakimiyyetini kurduðu ilk
asrýna dönmesi demektir. Fakat doðru
fikrin taþýyýcýsý ve buna davet edici
makamýnda olanlar -çoðunlukça ve
sürü
kalabalýklar
tarafýndanrahatsýzlýk kaynaðý olarak görülmüþ ve
hüsnü kabul görmemiþtir. Böyle bir
durumda insanlarla dolup taþan her
þehir (genel olarak her yer) ahlaken
çöker ve Allah`ý anmaktan uzaklaþýr.
Yeryüzünde din ile hükmedenler azalýr
ve Rablerini unuturlar.
Eski bir Arap Þairi þöyle der;
- “Ýnsanlar ne kadar da çoðaldý.
Hayýr, aksine ne kadar da azaldý. Allah
þahittir ki, ben yalan söylemiyorum.
Çok kiþiyi görmek için gözlerimi
açýyorum. Fakat hiçbirini göremiyorum.”
Tam da bu konuda Mevlana Celaleddini Rumi`nin sözü adeta yukardaki
þairin sözünü þerhetmektedir;
- “Yeryüzünde çok insan gördüm
üzerinde elbise yok !.. Buna karþýn çok
da elbise gördüm içinde adam yok!..”
Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimize
“Bu gariplerin kim olduðu” sorulunca
þöyle cevap verdiler;
- “Halký kötülüklere maðlup olmuþ
ve isyankarlarý, itaat edenlerinden
daha çok bir toplumun arasýnda kalan
salih kiþilerdir.”
Peki bu salih kiþiler kimdir Ey
Allah`ýn Resulü denilince;
- “Ýnsanlarýn (Kitap ve Sünnetten)
bozduklarýný
düzeltmeye
çalýþanlardýr” diye buyurdu.
Peygamberimizin bu sözleriyle
ifade etmek istediði bu salih kiþiler,
içinde yaþadýklarý toplum içinde
yabancý garipler durumuna düþerler.
Herkes tarafýndan garip karþýlanýr,
düþünceleri hoþ karþýlanmaz
ve
görüþleri yadýrganýr.
Allame Ýbnü’l Esir “Din garibi”
Hadis-i Þerifini þöyle açýklar;
- “Ýslam, doðduðu asýrda -o gün
Müslümanlarýn azlýðý nedeniyleyanýnda hiç bir kimsesi olmayan tek
baþýna kalan garip kimse gibiydi. Yine
garip doðduðu güne dönecek. Yani son
zamanlarda gerçek Müslümanlar azalacak ve garipler gibi olacaklar . Ne
mutlu o gariplere!.. Yani Ýslam`ýn
doðuþunda
yaþayan
o
garip
Müslümanlar nasýl ki cenneti
haketmiþler,
sonunda
onlarýn
durumuna düþen garip Müslümanlar
da
cennete
girmeye
hak
kazanacaklardýr. Bunlarýn ‘garipler'
diye tercih ve tahsis edilmeleri,
baþlangýçta olduðu gibi sonuçta da
inkarcýlarýn eziyet ve baskýlarýna karþý
sabretmeleri ve Ýslama baðlý kalmakta
ýsrar etmelerindendir.”
Bir baþka Ýslam büyüðü ‘gurbet‘
kelimesini derinlemesine inceliyerek
daha geniþ yer vermiþ ve þöyle
demiþtir;
- “Ýnsanlar arasýnda Müslümanlar
gariptir. Müslümanlar arasýnda kamil
mü’minler
gariptir.
Mü’minler
arasýnda ilim sahipleri gariptir. Bid’at
ehli ve nefislerinin arzularýný kanun
yapýp bu arzulara uyanlar içerisinden
ayrýlýp sünneti yaþayanlar gariptir...
Fakat bunlar Allah-ü Tealanýn hakiki
yakýnlarýdýr. Aslýnda onlar asla garip
deðildirler. Onlarýn gariplikleri ancak
çoðunluk
arasýnda
görünüþ
itibariyledir.”
Hadis-i Þeriflerde geçen “Dinin
garip olma zamaný”, “Fitne zamaný”
diye adlandýrýldý. Hikmet açýsýndan
bakýldýðýnda görülecektir ki, insan fikri ve ameli yönden bu dönemlerde
sýnavdan geçer. Kör dimaðlar ve basiretsizler bu fitnelerden kurtulmadýkça,
bazý dönemlerde ise, azim sahibi ihlaslý
kiþiler bu fitnelerden emin olmadýkça
fitne tehlikesi hüküm sürer. Kasýga ve
fýrtýnalar gibi yayýlarak her tarafý kasýp
kavurur.
Tarihe
bakýldýðýnda,
Ýslam
Ümmetinin böyle fitne asýrlarýnýn
çoðunu yaþadýðý, Dinin ve Ýmanýn
çeþitli tehlike ve zorluklara maruz
kaldýðý görülecektir.
Yirmibirinci asrýn Ümmeti, ayný
þekilde, ilhad ve dinsizliðin fikri, teorik, ahlaki, ibadet, medeniyet, kültürel,
sosyal ve siyasal yapýsýyla tehdit
edildiði korkunç fitneler sürecinden
geçmektedir. Bu sýnavdan baþarýlý
çýkmanýn tek yolu -dün olduðu gibi bu
gün de- Peygamberimizin ve
Eshabýnýn anladýðý Asr-ý Saadet
mantýðýna göre þekillenen Ýslam`a yeniden dönmektir.
Hz. Muhammed (s.a.v) bir
hutbesinde
tüm
Müslümanlara
kýyamete kadar uymalarý gereken þu
mesajý verdi:
- “Benden sonra yaþayacak
olanlarýnýz çok ihtilaflara þahit olacak.
Böyle bir zamanda size düþen, Benim
ve hidayet üzere olan Raþit
Halifelerimin uygulamalarýna sýmsýký
sarýlmanýzdýr. Bu tatbikat üzere
kalmakta -ýsrar ederek- diþlerinizi
sýkýnýz. Sizleri, iþlerin uydurmasýndan Dinde olmayan asýlsýz þeylerdensakýndýrýrým. Þüphesiz ki, Dinde
olmayan herþey bid’attýr. Her bid’at
ise sapýklýktýr. Her sapýklýk ise cehenneme götürür.”
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
sayfa 5
röportaj
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Röportaj: Ünal Koyuncu
Geride bıraktığımız yaz
döneminde Almanya kamuoyu ilginç bir yasaklama olayına şahit oldu.
Uluslararası İnsani Yardım
Kuruluşu IHH e.V. Federal
İçişleri Bakanlığı tarafından yasaklandı. Kuruluşun eski Başkanı Mustafa
Yoldaş’a yasaklamayla ilgili sorularımızı yönelttik.
Öncelikle yasaklanmış olan
IHH e.V.’ı biraz daha yakından tanımak için temel bir soruyu yöneltmek istiyoruz. IHH hangi
alanlarda hizmet veriyordu?
IHH, Avrupa’da yaşayan Müslümanların kurmuş olduğu din, dil ve
ırk gözetmeksizin dünyanın dört bir
yerinde mazlum ve mağdurlara hizmet veren bir hayır kurumu idi.
Dünya çapında toplam 679 su kuyusu vurmuş ve içinde toplam 4600
çocuğun barındığı 10 tane yetim
yurdunu inşa etmişti. Filistin’de kefalet usulü ile her ay 3200 yetim çocuğun ve onlarca ailenin bakımını
sağlamakta, Etiyopya’da 2000 kişilik bir okul yaptırmaktaydı. Ayrıca
Sierra Leone ve Haiti gibi ülkelerde
de yine okul inşasının projesiyle
meşguldü. IHH nihai olarak, dünyada deprem, sel felaketi ve savaş
bölgelerine acil yardımda bulunarak, eğitim, sağlık, inşaat ve su temini gibi alanlarda mazlum ve
mağdurların yanında olmaya çalışan bir insani yardım kurumuydu.
Peki bu kadar geniş alanda hizmet eden bir kuruluş Federal İçişleri Bakanlığı tarafından hangi
gerekçelere dayanarak yasaklandı?
IHH malesef anlaşılması zor bir
gerekçe öne sürülerek yasaklanmıştır. Bu yasak nedeniyle de maalesef
binlerce insan mağdur edilmiştir.
IHH yurtdışında bürolar kurarak
değil, yardım ettiği ülkelerde güvenilir ve saygınlığı olan partner kuruluşlar vasıtası ile faaliyetlerini
gerçekleştirmekteydi. Gazze’de ise
İslamic Society isimli partner kuruluşla çalışıyorduk. Alman İçişleri
Bakanı’nın iddiasına göre, IHH
Gazze’de yetim çocuklara bu kurum vasıtasıyla yardım ederek, HAMAS’ı maddî açıdan rahatlatmış ve
dolaylı olarak HAMAS’ın İsrail’e
karşı yürüttüğü silahlı mücadeleye
destek vererek ‘terörü’ destekle-
sayfa 6
Hayat
YOLDAŞ: “IHH’nın Yasaklanması
Utanç Verici ve Hukuki Değil”
miş. Bu iddiayı hangi akl-ı selim
sahibi insana açıkladıysam, herkes
şaşkın ve hayret içinde kaldı.
Yasak kararından önce bu yönde herhangi bir belirti var mıydı.
Örneğin İçişleri Bakanlığı veya
devletin başka bir kuruluşu sizi
uyarmış mıydı?
Hayır, hiç öyle bir işaret almadık. Federal Anayasayı Koruma
Dairesi’nin son raporunda da IHH
ile alakalı her hangi bir iddia yoktu.
Üstelik herhangi bir uyarıya da
gerek yoktur. Çünkü biz tüm faaliyetlerimizi, herkese ilan ederek yapıyorduk. Acil olarak yaptığımız
yardımlar hariç diğer programlarımız önceden planlanıyor ve programlarımız da kamuoyuna önceden
duyuruluyordu.
Kaldı ki, Alman makamlarından
birisi bu duruma rağmen, kendilerine göre olumsuz bir durum karşısında bizleri uyarmış olsaydı, bizler
bundan ziyadesiyle memnun olurduk. Çünkü biz de faaliyetlerimizle
Almanya’nın dünyadaki itibarına
olumlu katkıda bulunuyorduk. Bakan, bu kararı ile Almanya’nın imajını ciddi manada zedeledi.
Biraz daha somutlaştırmak gerekirse, yasak kararı neyi kapsamaktadır?
IHH’nın ismini ve logosunu kullanmak, IHH yerine yedek bir dernek kurmak yasak kapsamına giren
hususlar. Ayrıca derneğimizin tüm
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
mal varlığına da el konulmuştur.
IHH e.V.’ın HAMAS’ı desteklediği iddiası hakkında ne söyleyeceksiniz?
Biz bir yardım kuruluşuyuz. Siyasî bir organize değiliz. Yardım
yaparken o ülkenin siyasal yapısı
veya idarede kimin, hangi siyasî
partinin olduğu bizim için bir kriter
değildir. Bizim için önemli olan
oradaki insanların ihtiyaç sahibi olmadığı meselesidir.
Onun için biz, faaliyet gösterdiğimiz ülkelerin siyasî meselelerine
zaten karışmıyoruz. Yani, IHH ne
bir direniş örgütü, ne siyasî bir örgüt, ne de bir insan hakları örgütü
idi; IHH sadece insanî yardım kuruluşu idi. Hatta İsrail’de bile deprem veya sel felaketi olsa, biz İsrail halkına da yardım ederdik. Ben
doktorum, bana kan revan içinde
birisi gelse, ben onu tedavi ederim.
Hastanın siyasi görüşü veya sigorta
durumu benim için önemli değildir.
Ne gariptir ki, Alman İçişleri Bakanı, Gazze’de binlerce çocuğu öksüz
bırakanları değil de, onlara yardım
edenleri cezalandırmayı tercih etti.
Yasak kararından sonra karşı
girişim olarak ne gibi adımlar attınız?
Hukukî mücadelemizin yanında,
yasağın ilan edildiği gün hemen bir
basın bildirisi hazırladık, iki gün
sonra Berlin’de bir basın toplantısı
yaptık ve her fırsatta bu ayıbı dile
getirmekteyiz. Şu an kapsamlı bir
dosya hayırlayıp, kamuoyunu daha
da geniş bilgilendirmeyi amaçlıyoruz; tüm milletvekillerine, yabancı
ülkelerin Almanya’da bulunan dış
temsilciliklerine ve siyasi etkinliği
olan her kurum ve şahsa müracat
etmeye niyetliyiz.
Bu arada IHH e.V.’ın yasaklanmasına karşı diğer kurum ve
kuruluşlardan ne gibi tepkiler aldınız? Ayrıca yardım edilen bölgelerde birlikte çalıştığınız yardım
kuruluşları yasak kararını nasıl
karşıladı?
Bizi ve faaliyetlerimizi tanıyanlar bu kararı şaşkınlıkla karşıladılar.
Hatta CDU’ya üye olan onurlu bir
Alman dostumuz, IHH yasağını gerekçe göstererek partisinden istifa
etti. Yurt dışındaki partner kurluşlarımızda ise, şaşkınlık ve nefret hakim.
Ben şahsen bunca yetimin bedduasını almak istemem. Düşünün
ki, IHH yasaklanmamış olsaydı,
ben eminim ki mesela Pakistan’daki sel felaketi mağdurlarına geçen
Ramazan ayında en az bir milyon
Euro’dan fazla yardım edebilirdik.
Bu yardımı gerçekleştirememiş olmamızın sorumlusu Alman İçişleri
Bakanı sayın Thomas de Maizière’dir.
Son olarak, bundan sonraki süreç hakkında ne gibi tahminlerde
bulunmak mümkün? Yasak kararına yönelik itirazın başarı olasılığı ne kadar?
Bu karar siyasî ve hukuka aykırı
bir karar olduğu için elbette hukukî
mücadelemizi de yoğun bir şekilde
yürütmekteyiz. Hedefimiz, ihtiyati
tedbir kararını elde ederek bir an
evvel yasağın ve davanın esasının
neticesinde bu ayıbın tamamen ortadan kaldırılmasını sağlamaktır.
Alman medyası neredeyse istisnasız Alman İçişleri Bakanı’nın fikrini benimsemiş olsa da, bu kararın
yanlışlığını bizim gönüldaşlarımız
çok iyi bilmektedir. Bizim için
önemli olan, Allah bizi bu konuda
yargılamasın. Bu karar Alman kamuoyu vicdanında kara bir leke
olarak kalacaktır. Ne yaptığımızın
bilincinde olduğumuz için de bizim
vicdanımız rahattır.
2010
Hacc 1431
UÇUŞ PLANI 2010 / 1431
IGMG Hadsch-Umra & Reisen GmbH
Boschstr. 61-65 . D-50171 Kerpen
Telefon: 02237-9746-0 . Faks: 02237-9746-19
www.igmghacumre.com . [email protected]
BANKA HESAP NUMARASI.
IGMG Hadsch-Umra&Reisen GmbH
Kreissparkasse Köln
Kontonr.: 149 27 77 81 . BLZ: 370 502 99
haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
az sezonunu zengin bir
programla sürdürmekte
olan Avrupa’nın En Büyük
Türk Uçak Seyahat Şirketi ÖGER
TÜRK TUR 2010 / 2011 kış programını satışa açmış bulunmaktadır.
“Yolcumuzdan Sorumluyuz”
sloganıyla yıllardır Almanya - Türkiye arasında charter konseptinin
öncüsü haline gelen ÖGER TÜRK
TUR, 2010–2011 kış programı ile
piyasanın nabzını ne kadar yakından tuttuğunu açıkça sergilemektedir. Uygun fiyatlarla ile desteklenen
zengin kış programının başka bir
amacı ise yolcuların uçuş sıklığını
ve alışkanlığını arttırıp konforlu ve
sorunsuz seyahat etmelerini sağlamaktır.
2010 / 2011 kışını karşılamaya
hazırlanan ÖGER TÜRK TUR “daha çağdaş ve akılcı” bir programla
yolcu ve acentesine hitap etmenin
mutluluğunu ayrıca yaşamaktadır.
Güvenilir havayolu partneri
SUN EXPRESS HAVAYOLLARI
başta olmak üzere yıllardır ortak
uçuşlarını sürdürdüğü Germania
Havayolları ile birlikte oluşturduğu
kış programında Avrupa’nın 16 havalimanından TÜRKİYE’NİN 13
Y
Hayat
ÖGER TÜRK TUR
2010/2011 Kış Programı
havalimanına DİREKT olarak çok
zengin ve geniş bir uçuş yelpazesi
sunmaktadır.
Yandaki programdan da görüleceği üzere kış döneminde İSTAN-
BUL ATATÜRK HAVALİMANI,
İSTANBUL SABİHA GÖKÇEN,
İZMİR, ANKARA, ADANA, GAZİANTEP, KAYSERİ, SAMSUN,
TRABZON, DİYARBAKIR, ELA-
ZIĞ, MALATYA, ANTALYA hatlarına aktarmasız uçuşlarını Merkez
Büro ve acentelerinden ve
www.ogerfly.com resmi internet
sitesinden de temin edebilirsiniz.
İSTANBUL BEYLİKDÜZÜ
SAĞLIKKENT KONUTLARI
% 25 Peşinat - 24 Aya Varan Faizsiz Vade - Hemen Tapu Teslim
37.500
Euro
46.600
Euro
55.900
Hayalini Kurduğunuz Tüm Sosyal
Donatıları Planlanmış Sağlıkkent’te
- 24 Saat Güvenlik
- Süs Havuzları
- Çocuk Oyun Sahaları
- Basketbol Sahası
- Yürüyüş Yolu
- Açık ve Kapalı Otopark
- Tıbbi Bitkiler Bahçesi
- Erişkinler İçin Çok Amaçlı
Spor Alanı
- Görüntülü İnterkom
(Daire Girişi İle Bina Girişi
sayfa 8
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
Arasında İletişim Sistemi
- Site Alanının Üç Tarafı
Parklarla Çevrili
- İlköğretime, Kültürel Alanlara
ve Kliniklere Komşu
- TÜYAP, Büyükçekmece
Kültürpark, Beylikdüzü ve
Gürpınar`daki AVM`lerin
Yanıbaşında
- Depreme % 70 Daha
Dayanıklı Tünel Kalıp Sistemi
Euro
Almanya Satış
0178-7142423
Sağlıkkent Tanıtım ve Satış Ofisi
Atatürk Mah. 520 Sk. No: 4
Esenyurt / İstanbul
www.saglikkent.com
Nesiller boyu...
yıllık
dostunuz
Avrupa'nın
en büyük Türk uçak
seyahat şirketi
Avrupa‘dan
uçuş noktaları
ile memleket hiç bu kadar
yakın olmamıştı.
Biletlerinizi size en yakın
acentelerinden
alabilirsiniz.
Türkiye‘ye
uçuş noktaları
NOT: ÖGER TÜRK TUR`un uçuş listesi daha bazı başka
havalimanlarını da içermektedir. Ama burada sadece Gazetemizin
dağıtıldığı bölgelerdeki havalimanları dikkate alınmıştır.
Partnerlerimiz
haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
slam Toplumu Milli Görüþ Hessen
Bölgesine
baðlý
olarak
faaliyetlerini
sürdüren Elsenfeld Cemiyetinin 30. Kuruluş
Yıldönümü güzel bir
programla icra edilmişti.
Elsenfeld Fatih Camiinin bina müştemilatı burada bulunan cemaatin ihtiyacına cevap veremez hale gelmişti. Bunun sonucu
olarak da Elsenfeld Fatih Camii cemaati aldıkları karar ile yan taraflarında bulunan arsalarına bodrum dahil
3,5 katlı güzel ve kullanışlı bir bina yaptılar.
Bu binanın resmi açılışı 01.10. 2010 tarihinde ve güzel bir gün
olan Cuma gününde
seçkin ve resmi davetlilerin katılımıyla ve
kalabalık bir cemaat
toplumunun iştirakiyle
yapıldı.
Programın
açılışı
Kur`an-ı Kerim ile yapıldı. Açılış konuşmasını yapmak üzere
IGMG Elsenfeld Fatih
Camii Başkanı Bilal
Sargın mikrofona geldi.
Sargın caminin bugüne
gelişinde emeği geçen
herkese teşekkür etti.
Özellikle resmi makamlara
kendilerine
verdikleri desteklerden
dolayı teşekkür etti. Elsenfeld Belediye Başkanı Mathias Luxen`e
ve Miltemberg Kaymakamı Roland Schwing`e özellikle teşekkürlerini ve şükranlarını sunduğunu belirtti.
Caminin yapım aşamasında ve özellikle camii binasına yapılan
Ý
sayfa 10
IGMG Elsenfeld Fatih Camiinin
Yeni Binası Dualarla Hizmete Girdi
çirkin saldırı olayında
her türlü şekilde yanlarında olmalarından dolayı minnettarlıklarını
dile getirdi.
Birbirimizi tanımamız lazım bunun için
de diyaloglarımızı sürdürmemiz lazım. Almanya buraya gelen birinci nesil için ikinci
vatan oldu. Ama ikinci
ve üçüncü nesil için ar- etti.
tık anavatan oldu.
Programın moderaGençlerin sorunlarını törlügünü yapan Bekir
azaltabilmek için biz Güzel camii hakkında
camimizde çalışmaları- kısa bilgilendirmeler
mızı daha da yoğunlaş- yaparken bir yandan da
tıracağız bu konuda be- konuşma yapacak mireber çalışmalarımızın safirleri mikrofona daartmasının
önemini vet ediyordu.
vurgulamak istiyorum” Elsenfeld Belediye
dedi.
Başkanı Mathias LuHavanın yağmurlu xen de mikrofona geleolması sebebiyle cami- rek şunları söyledi:
nin bahçesinde yapıl- “Bu caminin açılışının
maya başlanan tören entegrasyon için iyi bir
bina içerisinde devam katkı olacağını umuyo-
ruz. İslam artık Almanya`nın yadsınamaz bir
gerçeğidir. Camilerde
eğitim gören çocukların almancalarının iyi
olması okullardaki öğrenim durumlarının da
iyi olmasına katkı sağlayacaktır. Camilerin
sadece müslümanlara
değil herkese açık olmasının önemine değindi.
Başından beri binanın yapımına her türlü
desteği veren Miltem-
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
berg Kaymakamı Roland Schwing de yaptığı konuşmada: “Bu caminin yapılmasına her
türlü desteği vermekten mutlu olduğunu belirtti. Cami binasının
sadece ibadet için değil
her türlü kültürel faaliyet için de kullanılmasının takdire şayan olduğunu söyledi. Bu tür
yapıların merkez fonksiyonunun önemine değindi. Camiler entegrasyona katkı noktasın-
da artık merkez konumdadırlar. Camiler
artık Almanya`nın bir
gerçeğidir. Bu binaları
yapanlar buralarda artık kalıcıdırlar ve burada hem hayatlarını ve
hem de işlerini kalıcı
olarak idame ettirmek
istiyorlar” dedi.
Daha sonra Kilise
temsilcileri de birer konuşma yaptılar.
Son olarak IGMG
Genel Başkanı Yavuz
Çelik Karahan da bir
konuşma yaptı. Karahan konuşmasında kısaca şunlara değindi:
“Öncelikle bu caminin
yapımında emeği geçen
herkese teşekkür etmek
istiyorum. Binanın yapımına destek veren
başta Sayın Miltemberg
Kaymakamına ve Elsenfeld Belediye Başkanına
şükranlarımı
sunmak istiyorum. Camiler ibadet yerleri ol-
Hayat
manın yanında birbirimize hoşgörü ile bakmamıza vesile olan mekanlardır. Bizler içinde
bulunduğumuz toplumun her yönden gelişmesi için elimizden gelen her şeyi yapmak
mecburiyetindeyiz.
Bunları yaparken yanyana değil beraberce
omuz omuza vererek
yapmalıyız. İslam artık
Almanya`nın yadsınamaz bir gerçeğidir.
Müslümanlar bu topluma her türlü katkıyı
yapmaktadırlar. Birbirimize hoşgörüyle yaklaşmak mecburiyetimiz
vardır. Camiler müslümanların bulundukları
toplumlara entegrasyonu için önemli mekanlardır. Bu vesile ile bir
kere daha bu binanın
yapımına destek veren
ve emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum” dedi.
Daha sonra Miltemberg Kaymakamı Roland Schwing, Elsenfeld Belediye Başkanı
Mathias Luxen, IGMG
Genel Başkanı Yavuz
Çelik Karahan ve Elsenfeld Fatih Camii
Başkanı Bilal Sargın
birlikte açılış kurdelasını kestiler.
Kurdela kesiminden
sonra camii imam hatibinin yaptığı dua ile bina resmen hizmete girmiş oldu.
Misafirler hep birlikte camii binasının müştemilatını gezerek idarecilerden
bilgiler
aldılar.
Son olarak IGMG
Hessen Bölge Başkanı
Mehmet Ateş de kısa
bir selamlama konuşması yaptı.
Mehmet Ateş`in konuşmasından sonra misafirlere cemiyetin hazırlamış olduğu ikramlar sunuldu.
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
dosya
Mahmut AŞKAR
Kültürel
Aidiyat Farklılığı
Avrupalı’nın, ülkesindeki
müslüman göçmenler üzerinden; onları karalama,
hor görme, dışlama pahasına, kendi kimliğini yeniden keşfetme arayışları,
Batı’nın içine düştüğü zaafiyetin göstergesidir. İnancı gereği başını örten kadının, kız çocuğunu yüzmeye gördermek istemeyen
ailenin, evlenene kadar bakireliğini muhafaza eden
kızın, Allah’a ibadet için
camiye giden müslümanın
ve anavatanı Türkiye ile
kültürel bağlarını canlı tutmaya gayret eden Türk`ün
bu ülkenin hukuki ve sosyal-kültürel düzeni ile bir
alıp veremeyeceği, yerli
halkına karşı bir husumeti
yok ve olmaz da!
lmî araştırmalar, yedi yaşına
kadar insanda kültürel proğramlanmanın büyük ölçüde tamamlandığını ortaya koymaktadır.
Dün almış olduğu kültürel değerler
ve terbiyeye göre, başka toplumlardaki farklı davranış biçimlerini
“tuhaf” veya “ayıp” olarak katego-
İ
rize eden bizler, bugün bunları birlikte yaşadığımız toplumların olağanları (normal) arasında görebilmekteyiz. Dünya ölçekli Müslüman-Doğu ile Hıristiyan-Batı veya
kıta ölçekli Batı Avrupa Müslüman
Göçmenleri ile Hıristiyan-Yerliler
arasındaki kültür (din) eksenli tartışmalarda Batı ise, müslümanın
‘normal’ini kendi kültürel normlarına aykırı bulduğundan, “anormal” olarak kategorize ettiği gibi,
kabullenmekte de zorlanıyor.
Bu tek taraftan (Batı) başlatılan
kültürel çatışma, tartışma ve taarruzlar, uyuma hizmet etmekten ziyade, kimliğini muhafaza gayreti
içinde olan Türk/Müslüman azınlığın bu noktadaki direncini zayıflatarak, kendi kimliklerini güçlendirmektir.
Avrupalı’nın, ülkesindeki müslüman göçmenler üzerinden; onları
karalama, hor görme, dışlama pahasına, kendi kimliğini yeniden
keşfetme arayışları, Batı’nın içine
düştüğü zaafiyetin göstergesidir.
İnancı gereği başını örten kadının,
kız çocuğunu yüzmeye gördermek
istemeyen ailenin, evlenene kadar
bakireliğini muhafaza eden kızın,
Allah’a ibadet için camiye giden
müslümanın ve anavatanı Türkiye
ile kültürel bağlarını canlı tutmaya
gayret eden Türk`ün bu ülkenin
hukuki ve sosyal-kültürel düzeni
ile bir alıp veremeyeceği, yerli halkına karşı bir husumeti yok ve olmaz da! Fakat bu değerlere hakim
kültürün temsilcilerince sözkonusu
azınlığa karşı başlatılan bir saldırı
var.
Uzun yıllar Almanya’da yaşamasına rağmen ve “Euro-İslam”ın
fikir babası olmakla övünen Prof.
Bassam Tibi, umduğunu bulamayınca giderayak; “Geçirdiğim bunca yıla rağmen hala yabancı olarak
muamele görüyorum. Almanya bana bir kimlik veremedi” demiş ve
A.B.D’ne göçetmişti. Bundan bir
süre önce Deutschlandradio kendisiyle bir röportaj yaptı. Soruları yönelten spiker (Bayan Maria Sagenschneider), bu demecini kendisine hatırlattıktan sonra, Almanya’daki Türklerin yerli topluma
uyumuyla ilgili düşüncelerini soruyor. Nihayet kendisi de yaşadıktan
sonra, çok gecikmeli de olsa, bir
Almanya gerçeğini Suriye asıllı
Profesör dile getiriyor: “Üçüncü
nesil Türkler hâlâ, ben Türküm, diyor. Niçin? Uyum sağlamak niyetinde olmadıklarından dolayı değil,
toplumun onları Türkler olarak
görmeğe devam etmesindendir.
Toplum onlara kimlik vermiyor”
Voltair´e göre; “Güç, başkalarını kendi istekleri doğrultusunda
hareket etmeğe zorlamaktır (Hannah Arendt, Macht und Gewalt)”.
Elinde devlet gücünü tutan, arkalarına siyasî gücü almış olanlar veya
medyanın, geniş halk yığınlarının
desteğine sahip olanlar işi, “uyum”
adına fakat ondan da öte, Almanya
Türklerinin kimliğini sorgular noktaya getirdiler.
Din faktörü
Yerli toplum içinde Türk/Müslüman azınlığın dışarıdaki hâl ve
hareketleri, davranış biçimleri sözkonusu olunca; şöyle bir bağlantıyla konuyu izaha çalışıyoruz: Namaz bitince sağımızdaki ve solu-
[email protected]
muzdaki bizi gözetleyen, günahımızı ve sevabımızı kayıt altına alan
meleklere, inancımız gereği, selam
veren bizler bilmeliyiz ki, hanemiz,
derneğimiz veya camimizden ayağımızı dışarıya atar atmaz, bu toplum da bizim her hareketimizi not
ediyor, kayıt altına alıyor ve “Hesap Günü”nü beklemeden, aynı günün akşamına veya ertesi günün
sabahına televizyon ekranlarına,
internet sitelerine, gazete ve daha
sonra kitap sayfalarına bazen abartarak, bazen çarpıtarak taşıyor. Burada ilahî adalet aramayın, “defteri
sol taraftan verilen” olmaktan kurtulmanız mümkün değil, çünkü bu
kültür coğrafyasının ortak inancı;
müslüman olarak siz, zaten doğuştan beri günahkârsınız ve Hz.
İsa’nın dininden olmadığınızdan
dolayı da cehennemliksiniz... Başka bir ifadeyle; sen Almanya veya
herhangi bir hıristiyan ülkesine
ayak basmadan evvel hüküm verilmiştir: Sen günahkârsın!
Sizinle ilgili bu hükme varan insan, sizi kendisinin dahil olduğu
kültür havzasından görmeyen insandır.
Uzun yıllar siyasî mültecilere,
müslüman göçmenlere hizmet vermiş, danışmanlık yapmış bir Müslüman Alman hanımefendiyle yapılan söyleşideki anektodu dikkatimi çekmişti. Şöyle diyordu:
Sıkça gidip geldiğim otobüs ve
tramvaylarda bir grup Türk ve Faslı gencin uygunsuz hareketlerinden
rahatsızlık duyuyordum. Bağıra çağıra ve küfürlü konuşmalarına, oturuş duruş biçimlerine günün birinde dayanaymayıp yanlarına giderek müdahale ettim. Konuşmalarından müslüman olduklarını bildiğimden direkt sordum; “Siz müslüman mısınız?” diye. Hepsi birden
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
sayfa 11
haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
biraz da iftiharla; “Elhamdülillah”
dediler. O zaman bunun gereğini
yapın, dedim. Biraz şaşırdılar. “Seni ne ilgilendirir?” dediler. Ben de;
çünkü ben de müslümanım, dedim.
Bu gençlere müdahale eden, onları yanlış hareketlerinden dolayı
uyaran insan rahatsızlığını dile getirirken; “Çünkü ben de müslümanım” diyor. Müslüman Alman dışlamıyor, onları lanetlemiyor; benzeri hareketler içinde olan müslümanları adeta davul-zurnayla aleme duyuranların aksine, onları cehennemin kapısından geri çevirip
cennete yönlendirmeğe gayret ediyor. Kendisi Alman olan bu hanımefendi, Türk ve Faslı gençleri ikaz
ederken, onlarla aynı kültür havzasına ait oluğunu, “Ben de müslümanım” diyerek zaten ilân etmiştir.
Birisi, madem benden değilsin,
o hâlde sen hep yanlış yaparsın
derken; diğeri, madem sen bendensin, o hâlde sen yanlış yapmamalısın demektedir.
Tanjev Schultz ve Rosemarie
Sackmann’ın Almanya’daki Türk
gençleriyle yaptıkları bire bir görüşmelerin neticesinde; “Dinin yanısıra misafirperverlik, cömertlik
ve ailevî bağlar, kimlik belirleyen
özellikler ve davranış biçimleri
rabzon Belediye Başkanı
Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu
ve beraberindeki heyet, Cumartesi günü başladıkları temaslarına Pazartesi günü de devam etti ve
Duisburg Trabzonlular Kültür ve
Dayanışma Derneğini ziyaret etti.
Heyet Başkan Erdal Osmançelebioğlu ile bir süre görüştü. Trabzon
ilinin sorunlarının çözümü konusunda görüş alış verişinde bulunulan
görüşmede İl Kültür ve Turizm Müdürü İsmail Kansız, İl Gençlik ve
T
sayfa 12
olarak öncelik kazanıyor” denilmektedir. Dinin şekillendirdiği bu
meziyetleri, Türklerden başka herhangi bir müslüman millette de
görmek mümkündür.
Alman üniversitelerinde tahsil
yapan Türk öğrenciler olarak, bizim dönemimizde (1970-1980’li
yıllar) az veya çok, Alman arkadaş
çevremiz vardı. Lise mezunu olarak Türkiye’den gelmiş, sonradan
Almanca’yı zar zor öğrenmiş bizler için Almanlar arasında arkadaş
çevresi edinmek daha da zordu.
Aradan bunca yıl geçti, bizim burada doğan çocuklarımız şimdi üniversitelerde okuyorlar. Kendisi burada doğup büyüme, Alman vatandaşı ve hukuk talebesi, aile çevresinden bir gencimizin anlattıklarını
hayretle dinliyorum:
Bize, yani üniversitede okuyan
her milletten müslüman talebelerin
topuna birden Almanlar, “Yallas”
diyorlar, dedi. İlk defa duyduğum
bir kelime, kelimeden de öte bir sıfat... Manâsını soruyorum: Biz
müslümanların sıkça kullandığı,
“Ya Allah”tan türetilen veya ikisinin birleştirilmesinden ortaya çıkan bu “Yallas” yakıştırmasının bir
bakıma, “Şu Ya Allah’çılar” türünden, önyargılı ve aşağılayıcı bir
sözcük olduğu ortaya çıkıyor.
Özellikle üçüncü nesil müslüman göçmenlerde, Türk, Arap veya İranlı gibi millî kimliğin yerini
din kimliği almış durumda. Bir taraftan dünya çapında din merkezli
kültürel çatışmaların körüklenmesiyle Batı’nın müslümanlara karşı
aldığı malûm tavır, diğer taraftan
göç alan ülkelerin, farklı milliyetlerden müslümanların tamamını dinî aidiyete göre tanımlaması neticesinde, müslümanlık bir üst kimlik olarak kabul edildi ve kabul
gördü.
Geride bıraktığımız yüzyıldan
günümüze kadar dünya çapındaki
göç olgusunu araştıranlar; “Göç
kabul eden ülkede kültürel asimilasyon süreci genellikle üç veya
dört nesil sonrası için zikredilir
(Kultur Migration Psychoanalyse,
s.53)” tesbitinde bulunuyorlar. Gerek Almanya ve benzeri ülkelerdeki tahminler ve beklentilerin ve gerekse milletlerarası göç, göçmenlik
sürecini araştıranların aksine; bazen ay-yıldızlı kolyesini birilerine
gösterircesine göğsünde taşıyanların veya “Yallas” yaftasına karşılık
olarak, (sadece yerli-çoğulcu topluma göre değil, bize göre de) kabul edilemez, yanlış davranışlar
Hayat
içinde olan müslüman gençler gibi
iftiharla “Elhamdülillah Müslümanım!” diyenlerin, “kültürel istimlak” niyet ve girişimlerine karşı,
çok da şuurlu olmayan bir millî ve
dinî direnişleri olarak değerlendiriyoruz. Bu kendini tanımlama anlayışı, üçüncü neslin hatırı sayılır bir
kesimi için “protesto” kimliği mahiyetindedir.
Yukarıda kullandığımız “Kültürel İstimlak (Kulturelle Enteignung)” kavramı, kendisi de müslüman olan Alman Sosyolog Imgard
Pinn’e aittir. Bayan Pinn,“İslâm’ın
ikinci ve üçüncü nesil müslüman
göçmenlerde, bir önceki (nesildeki)
gibi değerini muhafaza etmiş olması, Alman kamuoyunu şaşırtıyor.” demektedir. Imgard Pinn, Almanya’nın iflas etmiş, başarısızlığı
artık bütün kesimlerce kabul görmüş uyum politkasıyla ilgili değerlendirme yaparken; “Bu başarısızlığın sebebini telafi edilebilir kültürel farklılıkta aramak yerine, dine
ve katı kurallara fatura edilmektedir.(Imgard Pinn, Verlockende Moderne)” diyor.
Bize göre de, bu kördüğüm ancak kültürel farklılıkları kabullenmek ve hayat hakkı tanımakla çözülebilir.
Trabzon Belediye Başkanı Gümrükçüoğlu
Duisburg Trabzonlular Derneği’ni ziyaret etti
Spor Müdürlüğü Başkanı Esra Kılıç
Alemdaroğlu, Karadeniz Teknik
Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Prof. Dr. Orhan Aydın da hazır bulundu.
Gümrükçüoğlu,
‘Avrupa`da
yaşayan herkesi Trabzon’a yatırım yapmaya davet ediyorum. Turizm özelikle Trabzon’un geleceği
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
için önemli. Trabzon şehri çok çalışkan ve müthiş dinamiği olan bir
şehir’ dedi. Trabzonlular Kültür ve
Dayanışma Derneği Başkanı Erdal
Osmançelebioğlu konuşmasında
dernek ile alakalı bilgiler verdi.
Osmancelebioğlu 1996 yılında
kurulan derneklerinin başlıca
amacının üyeler arasındaki bir-
lik-beraberlik bağlarını güçlendirmek, Avrupa`da doğup-büyüyen genç nesle öz kültürlerini öğretmek, güçbirliği oluşturarak
Trabzon`un ve Türkiye`nin sorunlarının çözümüne yardımcı olmak, yardıma muhtaç kişilere
yardım etmek ve eğitime önem veren bir nesil yetiştirmek olduğunu
vurguladı.
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
dosya
Mustafa YENEROĞLU
Türkiye’de Din Özgürlügüne Evet!
Peki Ya Almanya’da?...
Sayın Bakan, din özgürlüğünün bireysel hayatla
birlikte kurumsal alanı da
kapsadığını ifade ettiğinde
Almanya’yadaki duruma
göz atmak aydınlatıcı olacaktır. Çünkü Türkiye için
öne sürülen eksikliklerin
Almanya’da yok olduğunu var saymak iki yüzlülük olacaktır. Almanya’da, İslamî dinî cemaatlerin, kurumsal din özgürlüğü bağlamındaki haklarını sudan bahanelerle teslim etmeyi reddeden devlet değil midir?
lmanya Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maizière,
Türkiye ziyareti esnasında
Hristiyan cemaatlerin temsilcilerine ülkedeki durumlarını konuşmak
için epey zaman ayırdı. Görüşmelerin ardından yaptığı değerlendirme çekimserdi. Muhatapları kendisine, Türkiye’de yaşayan Hristiyanların dumunda ilerlemenin olduğunu aktarmış, ancak bu yönde
olumlu eylemlere ihtiyaç olduğunu
bildirmişlerdi. Gerçekten de Türkiye’de insan hakları meselesinde
eskiden olduğu gibi büyük eksik-
A
likler sözkonusudur.
Fakat Türkiye hükümeti bu
alanda asker ve bürokrasinin engellemelerine rağmen oldukça
önemli ilerlemeler sergileyebildi.
On yıl öncesinde dile getirilmesi
halinde ülkeden kovulma ya da
hapse atılma sebebi sayılabilecek
düşünceler, bugün büyük ölçüde
devlet baskısına maruz kalma korkusu olmadan rahatça ifade edilebiliyor. Ülkede, askerin siyaset
üzerindeki etkisi gerilemeye devam ederken, devlet her gün daha
da şeffaflaşmakta, ideolojik olarak
kendine devleti koruma vazifesi biçen kurumlar da demokratikleşmekte ve halkın kendilerine değil
kendilerinin halka hizmet etmekle
sorumlu olduklarının farkına varmaktadırlar.
Ne var ki, tüm bu gelişmelere
rağmen, hedeflenenle realitenin
arası önceden de olduğu gibi hala
açıktır. Bu çerçevede hükümet, din
ve vicdan özgürlüğü alanında hâlâ
kapsamlı reformları gerçekleştirebilmiş değildir. Bu durum sadece
azınlıklar için değil, aynı zamanda
toplumun çoğunluğunu oluşturan
Müslümanlar için de geçerlidir.
Özellikle okul ve üniversitelerde
Müslümanları hedef alan kıyafet
düzenlemeleri, başörtülü Müslüman bayanların genişce tanımlanan
“kamusal alandan” uzak tutulmaları, dindarlığın laikçi devlet men-
Federal İçişleri
Bakanı Thomas
de Maiziere
supları tarafından sürekli aşağılanması, çocukların devletin kontrolündeki din eğitimine tabi tutulması ve temel bir hak olan devletin dışında dini eğitimi gerçekleştirme
imkanının eksikliği gibi olgular
Müslüman çoğunluğunda maruz
kaldığı zorluklara gösteren sadece
bir kaç örnektir.
Alevi vatandaşların, Cem evlerinin statüsü ve devletin öngördüğü
din derslerine katılmama imkanının
olmaması gibi haklı endişeleri,
yaygın ve kurumsal ayrımcılıklardan yalnızca ikisini oluşturmaktadır.
Türkiye’deki dinî azınlıkların
durumu maalesef daha da zordur.
Türkiye kamuoyu, bir tabu olan Ermeni meselesini daha kısa süre önce tartışabilmeye başladı. Kendi tarihi ve özellikle de Cumhuriyetin
kurulma döneminde yaşanan trajediler ile hesaplaşma eğilimleri yeni
yeni ortaya çıkmaktadır. Bunlar
temkinli, fakat dikkat çekmeden
devam ettirilmesi gereken meselelerdir. Yahudi vatandaşlar için de
toplumsal iklim iyileştirilmelidir.
Hristiyan dini cemaatler de Türkiye’de din adamı yetiştirme imkanına kavuşamama sorununun çözümünü beklemektedirler. Meselâ,
Heybeliada Ruhban Okulu’nun yıllardır yeniden açılması konuşuluyor, fakat somut bir gelişme sözkonusu olmadı. Aynı şekilde, Kiliselerin hukukî durumunun açıklığa
kavuşturulmamış olmasının yanı
sıra, yeni kiliselerin inşa edilmesi
konusu da açık ve net değildir.
Diğer taraftan Türkiye’de bu
problemlerle ilgili hassasiyetlerin
arttığı görülmektedir. İşin ilginç
yanı, sorunların çözümünde belirleyici faktör, AB’ne üyelik hedefi
değildir. İktisadi kalkınma, toplumun demokratikleşmesi ve jeostratejik önemin artmasına paralel olarak Türkiye’de artık AB kriterlerinin yerine ülkenin kendi kriterleri
ön plana çıkmaktadır. Sivil toplum
[email protected]
geçmişte hiç olmadığı kadar güçlenirken, sivil toplum kuruluşları
seslerini daha fazla çıkarmakta ve
daha fazla dinlenir hale gelmektedirler.
Tüm bu gelişmeler geleceğe dair ümitler veriyor. Dolayısıyla Türkiye’ye uyarı yapılması gereken
noktaların artık azalacağından
emin olabiliriz.
Burada umarız ki, Türkiye’ye
uyarılarda bulunanlar, kendi insan
hakları noktasındaki noksanlıklarını artan bir şekilde hatırlatma fırsatı vermezler. Bu ülkelerin, kendilerine duydukları hayranlıktan dolayı, kendi kusurlarını görüp göremiyecekleri üzerinde düşünülmesi
gereken bir konudur.
Bu bağlamda Federal İçişleri
Bakanı de Maizière’nin, din özgürlüğü kapsamına “sadece dinin kişisel olarak yaşanması değil, aynı
zamanda kurumsal olarak yaşanabilmesinin” de dahil olduğunu
açıklaması, doğal olan da bu olduğu için dikkate değerdir. Lakin
cümlenin devamında , “tüm bunlar
Avrupa ailesine dahil olmak isteyen devletler için doğal olmalıdır”
ifadesinin kullanılması, sayın Bakan’ın düşüncesini alay eder konuma getirmektedir.
Bu sözleri, Türkiye’nin AB üyeliğine hararetle karşı çıkan bir
CDU temsilcisi mi söylüyor? Hani
“tavşana kaç, tazıya tut” siyaseti
geçmişte kalacak, Türkiye’ye karşı
samimi olunacaktı? Bu politikanın
bir getirisinin olup olmadığı tartışmalıdır. Zira Türkiye artık tavşan
gibi kaçmamaktadır.
Sayın Bakan, din özgürlüğünün
bireysel hayatla birlikte kurumsal
alanı da kapsadığını ifade ettiğinde
Almanya’yadaki duruma göz atmak aydınlatıcı olacaktır. Çünkü
Türkiye için öne sürülen eksiklikle-
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
sayfa 13
dosya
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
rin Almanya’da yok olduğunu var
saymak iki yüzlülük olacaktır. Almanya’da, İslamî dinî cemaatlerin,
kurumsal din özgürlüğü bağlamındaki haklarını sudan bahanelerle
teslim etmeyi reddeden devlet değil midir?
Almanya’da İslamî dinî cemaatlerin kendi tanımlamaları reddedilerek, bu cemaatler, küçümseyici
bir ifade ile “dernekler” şeklinde
nitelendirilmiyorlar mı?
Din dersleri anayasa hukuku
atı Avrupa Türk Göçmenlerinin sosyo-kültürel meselelerine çözüm yolları
arayan faaliyetlerden birisi olan,
“Göçün 50. Yılında Aile, Gençlik
ve Geleceğimiz” paneli, ATİBDarmstadt Türk-İslam Kültür
Derneği/Emir Sultan Külliyesi,
Remscheid Türk Kültür Ocağı,
Mülheim Türk Kültür Merkezi ve
Wuppertal Eğitim ve Kültür Mekezi’nde gerçekleştirildi.
Konuşmacı olarak İstanbul’dan Marmara Üniversitesi,
İlahiyat Fakültesi’nde Sosyoloji
Profesörü olarak görev yapan
Prof. Dr. M. Tayfun Amman ve
ATİB Genel Başkan Yardımcısı
Yazar Mahmut Aşkar katıldı.
Almanya’daki Türk aile yapısındaki arızaların çok tehlikeli bir
boyuta ulaştığı ve iki farklı kültür
arasında yetişen nesillerin kimlik,
eğitim ve benzeri sorunlarının
gündemden düşmediği bugünlerde, aile ve gençlik sorunlarının
tartışılması ayrı bir önem kazanıyordu. Nitekim ATİB’e bağlı değişik şehirlerdeki kuruluşlarda sunulan proğramları ebeveynler kadar gençler de ilgiyle dinlediler.
Proğramın ilki Darmstadt’da
başladı. Hessen Bölge Başkanı
Şaban Duran’ın selamlama konuşmasından sonra panelistlerin
yaptıkları konuşmalar dikkatle takip edildi.
İkinci günü Remscheid’de salonu dolduran her yaştan kadın ve
erkeği Harun Kılıç’ın selamlamasından ve konuşmacıları takdim
etmesiyle yaklaşık üç saat boyunca konuşmalar ve karşılıklı bilgi
akışı devam etti.
Aile, Gençlik ve Geleceğimiz
paneli, son gününde önce bir sabah kahvaltısıyla ATİB-Mülheim
Türk Kültür Merkezi derneğinde
ve aynı gün öğleden sonra da,
B
sayfa 14
açısından en son kabul edilebilecek
bir şekilde devlet tarafından verilmiyor mu? Sayın Bakan daha kısa
süre önce, “İslam din derslerinin
camilerin arka bahçelerinde verilmesini istemiyoruz” sözleriyle cami cemiyetlerinin din dersi vermesini tartışmaya açmadı mı? Ayrıca
bundan daha bir süre öncesinde camilerden İslam öğretisini kovmak
istediğini dillendirmedi mi? Özgürlükçü tarafsız bir devlette, dinî
cemaatlerin özerklik garantisini
nasıl anlamalıyız ki?
Peki, CDU’nun Müslüman kadınların örtüsünü yasaklarken öne
sürdüğü gerekçede başörtüsünü
anayasaya aykırı bir davranış tarzı
olarak değerlendirmesi çabucak
unutuldu mu? Bu arada Sayın İçişleri Bakanı, son yıllarda yüzlerce
cami cemiyetinin isimlerini “entegrasyon dernekleri” olarak değiştirmesine hangi baskıların neden
olduğunu acaba kendisine soruyor
Hayat
mu? Yoksa kurumsal din özgürlüğü Müslümanlara karşı yürütülen
ve sınırını aşan güvenlik politikalarına kurban mı edildi? Tüm bu sorulara kuramsal çerçevede kolayca
cevap vermek mümkündür, ancak
realitedeki durum çok farklıdır. Bu
açıdan bakıldığında Türkiye için
söylenenler, Almanya için de geçerlidir. Din özgürlüğü iddiası normatifdir ve ortaya konulan icraatlarla ölçülmek zorundadır.
ATiB’de Aile, Gençlik
ve Geleceğimiz Tartışıldı
Wuppertal Eğitim ve Kültür Mekezinde dernek başkanı Yavuz
Aktaş’ın kısa konkuşması ve misafirleri selamlamasıyla başladı.
Aile fertleri arasındaki münasebetler ve kuşaklararası ihtilaflar,
Marmara Üniversitesi öğretim
üyelerinden Prof. Dr. M. Tayfun
Amman tarafından işlenirken,
ATİB Genel Başkan Yardımcısı,
Yazar Mahmut Aşkar da, farklı bir
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
kültür coğrafyasında azınlık olan
Türk’ün karşılaştığı sosyo-kültürel konulara ağırlık verdi.
Prof. Dr. M.Tayfun Amman
yaptığı konuşmada, toplumlar
varlığını ancak cemaatleşmeyle
sürdürebilir, dedi. Daha sonra konuşmasının devamında; “Her insan değerledir. Her insanı bir pırlanta olarak görmeliyiz. Bunu aileden başlayarak halkayı genişle-
tebiliriz. Mutlu yuva ve sağlıklı
aile yapısı için duygu ve düşünceleri eşlerin paylaşması, sen dili
yerine ben dili ile konuşulması gerekir” dedi.
Mahmut Aşkar, kültürel taaruza karşı varlığını muhafaza etmeğe çalışan Türk aile yapısının hergün biraz daha zorlandığını ifade
ettikten sonra; “Hakim medeniyet
anlayışı, Batı tipi hayat tarzı, dininden ve milliyetinden bağımsız
olarak insanı, cemiyet, cemaat ve
hatta aileden koparmış, yalnızlığa
terketmiştir.” dedi.
Yalnış çocuk sevgisi ve eğitimine dikkkat çeken Aşkar; “Evlat
beslemeyin, evlat yetiştirin” dedi.
Hemen hemen her panelin sonunda özellikle kadın dinleyicilerin Prof. M.Tayfun Amman’a ailevi konularda sorular yönelttiler
ve bu tip aydınlatıcı konferansların devam etmesini arzu ettiklerini dile getirdiler.
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
sayfa 15
haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
BMM Baþkaný Mehmet Ali
Þahin Duisburg´da Türk vatandaþlarýyla bir araya gelerek onlarýn sorunlarýný dinledi.
Duisburg -Alman Federal Meclis
Baþkaný Norbert Lammert´in davetlisi
olarak Almanya´da bulunan ve bir dizi toplantýlara katýlan Türkiye Büyük
Millet Meclisi (TBMM) Baþkaný
Mehmet Ali Þahin, Duisburg´da Türk
vatandaþlarýyla bir araya gelerek
sorunlarýný dinledi.
Şu anda Almanya’daki Türklerin
sayýsýnýn 9 Avrupa Birliði ülkelerinin
nüfusundan fazla olduðunu da
vurgulayan Şahin: „Bu nüfusun
hakkýný vererek daha etkin olmalýsýnýz. Her iki ülkenin yararýna
olan iþler yapmalýsýnýz. 3 milyonun
üzerindeki nüfusunuzla ve Alman iş
piyasasýndaki 50 Milyar Euro’luk
katkýnýz ile daha etkin bir çalýþma
içerisinde olmanýz her iki ülkenin de
menfaatine olacaktýr“ dedi.
Duisburg´da bulunan ve DÝTÝB´e
baðlý olarak faaliyet gösteren Duisburg Merkez Camii´nin konferans salonunda yapýlan toplantýda Mehmet
Ali Þahin´e, heyetinin yanýsýra T.C
Essen Baþkonsolosu Dr. Hakan Akbulut, Düsseldorf Baþkonsolosu Fýrat
Sunel, Köln Baþkonsolosu Mustafa
Kemal Basa ve Münster Baþkonsolsu
Gürsel Evren de eþlik etti.
Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti´nde
faaliyet gösteren çok sayýda sivil
toplum
kuruluþ
temsilcilerinin
katýldýðý toplantýya IGMG Genel
Baþkaný Yavuz Çelik Karahan, IGMG
Düsseldorf Bölge Baþkaný Yaþar Erim de katýldýlar.
Açýlýþ konuþmasýný, Duisburg
Merkez Camii Dernek Baþkaný
Muhammed Al yaptý. Muhammed Al,
cami binasýnýn tarihi ve yapýmýný
içeren konuþmasýyla Mehmet Ali
Þahin ve heyetini bilgilendirdi.
T
sayfa 16
Hayat
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin
Daha Etkin Olmalısınız
Salonda bulunan davetlilere hitap
etmek için kürsüye gelen TBMM
Baþkaný Mehmet Ali Þahin, Almanya
seyahatýnýn resmi bölümleri hakkýnda
kýsaca bilgi vererek, konuþmasýna
baþladý.
Duisburg Merkez Camii´nin önemine deðinen Þahin, “burada dinler
arasý, kültürler arasý dialog toplantýlarýn yapýldýðýný duydum ve bundan
dolayý da çok memnun oldum. Almanya´nýn en büyük camisi ve böylesine bir külliyenin burada varoluþu,
beni ziyadesiyle memnun etti. Baþta
DÝTÝB idaresi olmak üzere, katkýsý
olan herkese yürekten teþekkür ediyorum diye konuþtu.
Resmi ziyaret için gelmiþ olsam da
siz deðerli vatandaþlarýmýzý selamlamadan dönmek olmazdý diyen
Mehmet Ali Þahin, daha sonra salonda bulunan davetlilerin sorularýný
yanýtladý.
Yurtdýþýnda yaþayan vatandaþlarýn
Türkiye´deki seçimler için, yaþadýklarý ülkelerde oy kullanýp kullanamay-
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
acaðý ile ilgili bir soruyu Mehmet Ali
Þahin, “yurtdýþýnda yaþayan vatandaþlarýn oy kullanabilmesi için
hazýrlanan yeni düzenleme, meclisten
geçti. 2011 genel seçimleri için,
Türkiye tarafýndan bir sorun yok. Söz,
Yüksek Seçim Kurulu´nda. Ama baþta Almanya olmak üzere bazý ülkeler,
konsolosluklarda sandýk kurulmasýnýn
güvenlik açýsýndan sýkýntý olabileceðini öne sürüyor. Yurtdýþýnda yaþayan
vatandaþlarýn temsil edilebilmesi için,
milletvekili kontenjanýnýn nasýl olacaðýný ise, iktidar ve YSK´nýn çalýþma
alanýna girer” ifadeleriyle yanýtladý.
Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti´nde
bulunan Köln, Düsseldorf, Essen ve
Münster
baþkonsolosluklarýnda,
Eðitim Ateþesi kadrosunun bulunmadýðýný öðrenen ve bunun için
hemen Milli Eðitim Bakaný Nimet
Çubukçu´yu
aradýðýný
belirten
Mehmet Ali Þahin, yetersizliklerinden
dolayý Essen ve Düsseldorf baþkonsolosluklarý
için,
yeni
bina
çalýþmalarýnýn iyi yolda olduðunu
bildirdi.
TÜRKÝYE ÝLE BAÐLARINIZI
KOPARMAYIN
Konuþmasýnýn son bölümünde ise
Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak
Almanya’da yaþayan Türklerin anadil,
kültür ve anavatanlarýna baðlarýný koparmamalarýný istediklerine vurgu yapan Þahin, bu baðlarýn güçlendirilmesi
için Dýþ Türkler ve Akraba Topluluklarý Baþkanlýðý isimli bir kurumun hayata geçirildiðini ve bu kurumun çok faydalý iþler yapacaðýna inandýðýný da vurguladý. Konuþmanýn ardýndan sivil toplum örgütü temsilcileri ile vatandaþlarýn istek ve sorunlarýný da dinleyen
TBMM Baþkaný Mehmet Ali Şahin’in
sorularýn her birini not alarak cevaplamasý vatandaþlarýmýzdan tam not aldý.
Borussia Dortmund´ta forma giyen
milli oyuncu Nuri Þahin´le de toplantý
sýrasýnda bir araya gelen ve samimi
sohbet eden Mehmet Ali Þahin, daha
sonra Almanya´nýn en büyük ve en
modern camisi olarak bilinen Duisburg
Merkez Camii´ni gezdi.
Toplantý Mehmet Ali Þahin´e, cami
idaresi tarafýndan taktim edilen hediyelerle son buldu.
haber
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Bilim Adamları Entegrasyondan
Değil Demokrasiden Yana
mektedir ve bunun sorumlularının
kimler olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bariz olan bazı şeylerin altını çizelim. Biz bir göç toplumunda yaşıyoruz. Yani, toplumdaki ilişkilerden ve
birlikte yaşamaktan bahsedeceksek
entegrasyon lakırdısını ağzımıza almaktan vazgeçmeliyiz. Entegrasyon;
bu ülkede çalışan, çocuk sahibi olan,
yaşlanan ve ölen insanlara eşit muamele görmeleri için zorlanan davranış
kalıplarından başka bir şey değildir
çünkü. Ancak demokrasi de bir golf
kulübü değildir. Demokrasi bütün insanların birlikte nasıl yaşamak iste-
ilim adamları, sanatçılar ve aktivistlerden oluşan bir grup,
göçmenlerin entegrasyon tartışmaları ile sınırlanmasına karşı ortak
mücadele yürütüyor. “Entegrasyon
değil demokrasi” sloganı ile yola çıkan grup, insanları maliyet hesapları
üzerinden değerlendirmeyen bir siyasi
anlayış talebinde bulundu. Entegrasyon bahsinin demokrasinin düşmanı
olduğu görüşünde birleşen grup, yaptığı açıklamada entegrasyonun eşit
haklara sahip olmadan önce
kendisine mecbur bırakılan
bir takım davranış kurallarından ibaret olduğunu belirtti.
Bilim adamları, sanatçılar ve aktivistlerden oluşan
grubun açıklamasında özetle
şunlar yer aldı: “Almanya
Merkez Bankası Thilo Sarrazin’den kurtuldu. Ancak
mesele bununla bitmiyor.
Zira huzursuzluk uyandıran
sadece bu bankacının tezleri
değil, aynı zamanda bu tezlerin bir uygulanabilirliğinin
bir takım insanlar tarafından
makul görülmesidir. Şaşılacak kadar çok sayıda bilim
adamı, siyasetçi ve toplum
mühendisi şu konuda mutaBiz bir milletiz”. Bu
bakata varmış durumdalar:
çağrı 1989 sonbaharınSarrazin’in biyolojizmi Alda Doğu Alman halkımanya’da kuşkuyla karşının birlik isteğini dile getirlansa da kendisi son tahlilde
diği çağrıydı. Almanya
haklı.
Cumhurbaşkanı Christian
“İleri görüşlülüğü” ile
Wulff Doğu ve Batı AlmanAlmanya’nın geleceği için
ya’nın birleşmesinin 20.
tabuları yıkan bu şahsı desYıldönümünde yaptığı kotekleyenlerin sayısı az değil.
nuşmada bu çağrıyı merkeze
Peki, hangi tabu bu? Göçten
alarak; “Biz Almanya’yız.
skandal üretmek AlmanEvet, biz bir milletiz” dedi.
ya’da artık sıradan bir vakıa.
Bunun, küreselleşmenin yeSarrazin’in esef verici iddiani köprüler kurduğu ve farklarına karşı bilimsel olgularlı kültürlerin endişeye neden
dan hareket ederek göçmenolduğu bugünkü Almanya
lerin neleri yapıp yapmadıkiçin de geçerli olduğunu
larını ispata kalkışmak ise
söyledi.
bir o kadar saçmadır.
Bu tartışma üzerinden bir
Almanya Cumhurbaşkayere varılamaz zira temelinnı Christian Wulff, yurtdıden yanlıştır. Toplumsal müşından gelenleri ve yabancı
nasebetleri maliyet hesapları
kökenlileri de Alman milleüzerinden değerlendiren ve
tine dâhil ettiği konuşmasınfakirlerle göçmenleri nakıs
da kendisinin Müslümanlaolarak gören bir anlayışı karın da cumhurbaşkanı olduti surette kabul etmiyoruz.
ğunu vurgulayarak, MüslüBu ise küresel ekonomik
manların kendisine çok sayıkriz çerçevesinde gerçekleş-
B
diklerine kendileri için ve birlikte tayin etme hakkına sahip olmalarıdır.
Entegrasyonun bahsi bile demokrasi
düşmanlığıdır.
Henüz kısa bir süre önce göçmenler kadın haklarına riayet etmemekle
suçlanıyorlardı. Ancak aktüel histeri,
eleştiren şahısların derdinin hak eşitliği olmadığını bir kez daha göstermiştir: bu bağlam içerisinde kadınlardan
daha az ya da daha fazla çocuk veren
doğurganlar olarak bahsedilmektedir.
Artık yapılması gereken şey yabancılara kendi hayatlarını özgürce şekillendirmeye imkân verecek hukuki ve
siyasi yapıların yaratılmasıdır ki bu
Yabancılar Hukuku‘nun değiştirilmesini de kapsamaktadır.
Bir takım atanmışlar kendilerinde
başkalarının varoluşları hususunda
hüküm verme hakkını görüyorlarsa
neoliberalizm ile ırkçılığın yeni bir karışımı ile karşı karşıyayız demektir.
Şimdiye kadar göçmenlerin dili, kültürü ve dini vecibeleri onların yaşam
koşullarının sebebi olarak görülüyordu, şimdi ise genleri. Daha önceleri
beceri, çalışma azmi ve uyum ile toplumda bir yer edinilebileceği öğretiliyordu.
Şimdi ise bütün bu gruplara sadece
imkânlarının değil, aynı zamanda istidatlarının da olmadığı söyleniliyor. Kabul
edilemez olan sadece Sarrazin’in ve yandaşlarının gördükleri işlerde saklı olan
ırkçılık değil, aynı zamanda
toplumdaki hiyerarşileri değiştirilemez olarak lanse
eden mantık ve böylece de
daha iyi bir hata için yapılan
mücadelelerin, pazarlıkların
ve kavgaların manasız olduğunu dillendiren siyasettir.
Toplumun büyük kısmının sınıfsal olarak aşağıya
indirilmesinin ve fakirliğin
nedeni siyasi kararlardır. Almanya’nın yıllarca göçmenlerin sosyal ve siyasi haklarına sınır çektiğinden ve ontoplumumuzu bir arada tutaların eğitim, ikamet ve iş picak ortak bir ağ örmeliyiz”
yasalarında; resmi dairelerşeklinde konuşan Wulff,
de ve futbol kulüplerinde
Alman birliğinin amacının
önlerinin
kesilmesinden
bir yandan çeşitliliklere debahsediyoruz. Burada meğer vermek, diğer yandan
sele ne göçmenler ne de faise toplumdaki çatlakları kakirlerdir, bilakis problem fakirliğin ve ırkçılığın kaynapatmak olduğunu kaydetti.
ğı olan siyaset ve kendisini
Toplumdaki çatlakları
sınırlandırmalar üzerinden
öncelikle genç ve yaşlı, zentanımlayan toplumdur.
gin ve fakir, güvenceli ve
Hemen Sarrazin’in imgüvenceli olmayan işler oladadına koşanlar ve sanki
rak gördüğünü ifade eden
tezlerini topluma açıklamaWulff, bu noktada sadece
sının önünde engeller varentegrasyon için çalışan
mış gibi ifade özgürlüğü çığırtkanlığı yapanlar da gözgöçmenlerin değil, karar
den kaçmamaktadırlar. Sarmerciindekilerin de sorumrazin’e yönelik eleştiriler
luluklarını vurguladı.
ifade özgürlüğüne yapılmış
Wulff daha görevi devsaldırı olarak lanse edilmekraldığı zaman federal meclis
te ve saldırgan mağdur gibi
ve federal konsey önünde
gösterilmektedir. Maalesef
yaptığı konuşmalarda, enbu da çok aşinası olduğutegrasyon ve toplumsal birmuz bir sahne. Sarrazin’in
nüfus politikasını benimseliğin görevi süresince en
yenler toplumumuzun parönemli konuları teşkil edeçalanmasına da çanak tutceğini söylemişti.
muş olurlar”.
Cumhurbaşkanı Wulff: Ben Tabii ki
Müslümanların da Cumhurbaşkanıyım
“
da mektup gönderdiğini ve
"Siz bizim Cumhurbaşkanımızsınız" şeklinde yazdıklarını, bunun karşılığında kendisinin de içtenlikle "Tabii
ki sizin Cumhurbaşkanınızım. Bu ülkede yaşayan herkesin cumhurbaşkanıyım"
şeklinde yanıt verdiğini söyledi. İslamiyet’in de Almanya’ya ait olduğunu belirten
Wulff, Almanya’nın güncel
tartışmaların empoze ettiğinden çok daha ileride olduğunu vurguladı.
“Yabancı kökenli bu insanların bizim için çok değerli olduklarından, gereksiz
tartışmalardan incinmelerini
istemem” diyen Wulff, efsane uydurmalarına, önyargılarla yaftalamalara ve dışlamalara izin verilmemesi gerektiğini, ayrıca ulusal menfaatlerin de bunu gerektirdiğini belirtti. “Tüm farklılık
ve gerilimlerin ortasında
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
sayfa 17
sayfa 18
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
dosya
Dipl.Päd. Mehmet GEDiK
Anadil Eğitimi
İlk dil dediğimiz anadil,
çocuğun bulunduğu
toplum içerisindeki
kimliğinin iyice pekiştirilmesinde önemli rol
oynar. İlk dil olan anadilin yanında edinilecek
dillerin yeri ne olursa
olsun bunlar ikinci dillerdir ve anadil temeli
üzerine inşa edilirler.
Sonradan edinilen dillerin yeri ne olursa olsun,
anadilin yerine oturtmaya çalışmak, bireyin gelişim sürecini olumsuz
yönde etkileyip ikilemler yaşamasına neden
olacaktır.
Anadil’ teriminin, kavram olarak bir çok değişik izahları,
açıklamaları, birçok kitap ve
sözlüklerde bulabilmeniz mümkündür. Aşağıda işlemiş olduğum giriş
bölümünde ‘Anadil’ teriminin kav-
‘
ramına, insanoğlunun yaradılışındaki ve ‘Anne–ana’ ile olan ilk irtibatın önemini vurgulamakta yarar
olacağını düşünüyorum.
Ahmet Topluoğlu, terimler sözlüğünde, ‘kişinin önce annesinden
ve ailesinden, daha sonra da sosyal
çevresinden öğrendiği, şuur altına
yerleşen ve onun toplumla kendi
arasındaki bağlarını oluşturan dil’
olarak açıklamaktadır. (Topaloğlu
1989: 24).
İnsanoğlun ilk gelişim süreci,
anarahmine düşmesi ve hücrelerin
hızla sistematik gelişimi ile başlamaktadır. Kur’an-ı Kerim’de (Sizi
annelerinizin karnında, bir yaratılıştan sonra başka bir yaratılışla
(halden hale geliştirip dönüştürerek) üç karanlık içinde yaratık.)
(Zummer Suresi Ayet: 6) Anarahmindeki bu evreler (dönemler), insanın yaradılışındaki mükemmelliği ortaya koymakta ve insanın gelişimindeki üç karanlığın önemini
açıkça ortaya koymaktadır.
İnsanoğlunun anarahmindeki
gelişim sürecinde, plasenta vasıtası
ile anne ile bütünleşmekte ve kendisini ‘ANA’ ile özdeşleştirmektedir. Üç karanlık olarak adlandırılan
anarahmindeki gelişim sürecinin
ilk evresi, 3 hafta süren Pre-embriyonik dönemdir. İkinci evresini,
embriyonik dönem olarak adlandırılan, döllenmiş yumurtanın, ana
rahmine ulaştığı zamandan başlayarak, ana rahmindeki yaklaşık 5 haftalık dönemdir. Üçüncü olarak da
Fetal dönem olarak adlandırılan. 8.
Haftanın sonundan itibaren embriyonik dönemin son bulmasından
bebeğin (fetus) dünyaya gelişine
kadar olan dönemdir.
Yukarıda bahsettiğimiz bu 3 karanlık evrede, insanoğlu yaradılışının ilk anından itibaren bütün gelişmelerini ANNE’ye bağımlı olarak
sürdürmektedir. Annenin olumlu ve
olumsuz yaşadığı tüm gelişmeleri
birlikte yaşamaktadır. Bilimsel
araştırmalar, bebeğin anarahmindeki fetal dönemde, 7. ayından (28. –
33. Hafta)’ından sonra bebek ile
konuşulabileceğini ve bunun bebeğin gelişimi için önemli olduğu
vurgulanmaktadır. Burada görülmektedir ki, bebek anadil eğitimini
anarahminde 7. ayından sonra bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde şuur
altı kayıtlarla algılamaktadır.
Dil, insanoğlunun doğuştan itibaren toplumsallaşması sürecinde
kullandığı bir iletişim aracıdır. Kişisel gelişimin en önemli faktörlerinden olan dil, bilinçli ve geliştirilerek kullanılır ve muhafaza edilebilirse başarılı olmanın temellerini
pekiştirir. Anadili üzerinde birçok
bilimsel araştırmalar yapılmış ve
bu araştırma sonuçları kurum kuruluş ve bireyler ile paylaşılmıştır.
Annenin konuştuğu dil, kendisini sürekli gelişmekte olan çocuğun
anadilidir. Yani çocuğun anaokul
veya okul çağına kadar anneden veya evdeki fertlerden öğrendiği ilk
dildir anadili. Çocuk, ilk anneden
öğrendiği dil ile kimlik kazanır.
Anadil aracılığı ile de çevresi ile
ilişki kurarak toplumsal kuralları
anlamaya, kavramaya çalışır. İlk
gelişimlerin temellerini anadil üzerine kurar.
[email protected]
İlk dil dediğimiz anadil, çocuğun bulunduğu toplum içerisindeki
kimliğinin iyice pekiştirilmesinde
önemli rol oynar. İlk dil olan anadilin yanında edinilecek dillerin yeri
ne olursa olsun bunlar ikinci dillerdir ve anadil temeli üzerine inşa
edilirler. Sonradan edinilen dillerin
yeri ne olursa olsun, anadilin yerine
oturtmaya çalışmak, bireyin gelişim sürecini olumsuz yönde etkileyip ikilemler yaşamasına neden
olacaktır. Anadil, gelişmekte olan
çocuğun, daha yeni yeni oluşturduğu düşüncesini, taşıyan bir araç olduğu unutulmamalıdır.
Bu temel kaide ve kuralları yakinen takip eden ve önem veren eğitim başkanlığımız, IGMG eğitim
merkezleri ve camiler bünyesinde
çocukların eğitim sürecini anadillerini temel alarak planlamaktadır.
Bu vesile ile, gerek eğitim materyallerini gerekse sınıf sistemi ile
uyguladıkları eğitim müfredatlarının temelini anadil eğitimine dayalı
olarak TÜRKÇE oluşturmaktadır.
Yerel lisanlarda da eğitim çalışmaları düzenlenen eğitim merkezlerinde, çocukların kimliklerinin muhafaza edilmesini, evde öğrenilen ilk
dil olan anadilin muhafazası hususunda bir çok çalışmalar yapılmıştır. Özellikle sempozyumlar düzenlenmiş, seminer ve konferanslar ile
anadil eğitiminin önemi vurgulanmıştır. Veliler evde konuşulan dilin
mutlaka anadilin geliştirilmesi ve
muhafaza edilmesi açısından
TÜRKÇE olması gerektiği sürekli
vurgulanmıştır.
Kurumlarımızda yapmış olduğumuz araştırmalar neticesinde
anadillerine hakim olan talebelerimizin, yaşadıkları sosyal toplum
içerisindeki ikinci yerel dilleri de
çok iyi konuştukları ve okullarda
daha başarılı oldukları tesbit edil-
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
sayfa 19
dosya
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
miştir. Son yıllarda entegrasyon
kavramında dillerinde ele alındığını, ve anadil olgusu ile yerel dillerin maksadı aşarak karıştırıldığı ortadadır. Bu tür girişimler, çocukların eğitim sürecini olumsuz etkileyeceği bir gerçektir.
Bugün Batı Avrupa toplulumlarına göç etmiş Türkiye’li göçmenlerin içerisinde oldukları en büyük
sorunlarından bir tanesi, anadillerini muhafaya etme sorunlarıdır. Bugüne kadar göç edilen ülkelerin
eğitim sistemlerinde, anadil derslerinine gereken ilgi gösterilmemesi,
sürekli ders sistemleri ve müfredatları dışında tutulması, hatta birçok
federal ve eyalet eğitim sistemlerine alınmamış olması bugünkü anadil noktasında içinde olduğumuz
sorunları doğurmuştur.
Biryandan bu haksızlıklarla mü-
cadele eden kurumumuz, anadil
çerçevesinde anayasal hakların elde edilmesi mücadelesini verirken,
bir yandan da kendi kurumlarında
sağlıklı anadil derslerini işlemesi
noktasında eğitim müfredatlarında
yer vermiştir.
IGMG Eğitim Başkanlığımız
olarak anadil derslerinin daha sağlıklı yürümesi noktasında çocukların daha küçük yaşlarda eğitim sürecine alınması gerektiği bilinci ile
mevcut Temel Eğitim Müfredatları
öncesinde hazırlık olarak Anasınıf
eğitim müfredatları çıkararak 03 –
06 yaş grubu çocuklara, anasınıfı
eğitimleri sunmaktadır. Bu eğitimlerle birlikte, Aile Eğitim Seminerleri düzenleyerek, Anadil eğitiminin önemini velilere anlatmaktadır.
Bu konuda özelliklere velilere
sesleniyoruz ve anadil eğitiminin
yabana atılmaması, anadilden kastımızın televizyon dili olmadığını
ve çocukları ile dil noktasında ilişki kurarlarken bilinçli ve olması
gerektiği gibi kurmalarını söylüyoruz. Onun için de anadil gelişimi
ile ilgili velilerin bilgi almaları ve
çocuklarına bu konuda nasıl yardımcı olabileceklerini ilgili kurumlardan bilgi alarak yapmaları gerektiği hatırlatılmaktadır. Sağlıklı
bir anadil gelişimi, çocuklarının
sağlıklı bir şekilde ikinci yerel dili
öğrenmelerine yardımcı olacaktır.
Birçok öğretmenler, evde de velilerin çocukları ile yerel dili konuşmaları gerektiğini vurgulayarak
anadilin önemini bertaraf etmektedirler. Bu tamamen bilim dışı bir
tavırdır. Bu konu bilimsel çerçevede defalarca tartışılmış ve sakıncaları ortaya konulmuştur. Çocukların
Hayat
okuldaki başarısızlıkların sebepleri,
evde yerel dilleri konuşmamaktan
değil, anadilleri noktasında gelişimlerinin sağlanmamasından kaynaklanmakta olduğu bilinci iyice
kavranılmalıdır. Sürekli konuştuğu
dilinden dolayı, kendi kültür ve
kimliğinden dolayı toplum içerisinde horlanan çocukların toplum içerisinde uyum problemi yaşadığı ortadadır. Ailenin temel iletişim aracı
olarak kullandığı anadili dikkate
alınarak eğitim müfredatları bünyesinde bireylerin geliştirilmesi programlanırsa bilimsel adımlar atılmış
olacaktır. Bu vesile ile anadil eğitimleri mevcut federal ve eyalet
eğitim bakanlıkları tarafından yeniden ele alınmalı ve bilmsel temellere oturtularak, ilgili kurum ve kuruluşlarla bir çalışma içerisinde yürütmeleri gerektiğini vurgulamak
isteriz.
öreve yeni başlayan T.C.
Mainz Başkonsolosu Alper Yüksel`e hoş geldin
ziyaretinde bulunmak
üzere
IGMG Rhein Neckar Saar Bölge
Başkanı Yaşar Cimşit başkanlığında bir heyetle ziyarette bulunuldu.
Ziyarete IGMG RNS Bölge
Başkanı Yaşar Cimşit, Bölge Tanıtma Başkanı Erkan Ergün, Mainz Cemiyet Başkanı Aziz Yılmaz
ve Cemiyet yöneticileri de katıldı.
Bu nazik ziyarettten dolayı
Başkonsolos
Alper
Yüksel
IGMG heyetine teşekkür ederek
Rheinland Pfalz ve Saarland Eyaletlerindeki sivil toplum kuruluşları ile diyalog içinde olacaklarını
belirtti.
Heyet adına konuşma yapan
IGMG RNS Bölge Başkanı Yaşar
Cimşit, göreve yeni atanan Baş-
IGMG RNS Bölgesinden Mainz
Başkonsolosluğuna Ziyaret
9 Temmuz 2010 tarihinde
İsviçre’nin Zürih kentinde,
serinlemek için girdiği gölde boğularak hayatını kaybeden
Frankfurt-Bad Hersfeld DİTİB
Camii Din Görevlisi Ömer Faruk
Sayar’ın eş ve çocuklarına yardım
amacıyla, Frankfurt Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşeliği öncülüğünde başlatılan kampanya
neticesinde toplanan miktar,
Frankfurt Başkonsolosu İlhan
Saygılı ve Din Hizmetleri Ataşesi
Dr. Yaşar Seracettin Baytar tarafından Merhum Din Görevlisi’nin
eşine takdim edildi.
Din Görevlisine Vefa
G
1
sayfa 20
konsolos Alper Yüksel`e görevinde ve çalışmalarında başarılar dileyerek, IGMG Rhein Neckar Saar Bölgesi içinde yapılan faaliyetler ve çalışmaları hakkında bilgi
sundular. Eğitimin önemine vurgu
yaparak buradaki sorunlar ve çözümler hakkında düşüncelerini
belirtti.
Sıcak bir ortamda yapılan ziyaretten memnun kalan Başkonsolos Alper Yüksel; “sorunlarımızı
ve çözümlerimizi beraberce yapılan görüşmeler ve burada bulunan
tecrübelerden faydalanarak ortaya
koymamız gerekir” dedi.
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
dosya
Selman DiLEK
Dini Cemaatler ve
Kimlik Tartışmaları
Göçmenliğin getirdiği
yabancılık hissi dinî
inanca ve topluluğa sığınma ihtiyacını beraberinde getiriyor. Yabancılık hissiyatını
bastıran dinî maneviyat
ve bu çerçevede örgütlenen cemaatlere göçmenler, kendilerine bu
yeni mekanlarda anlam vermenin bir ihtiyacı olarak sığınıyorlar. Bu bakımdan İslamî cemaatler yabancılaştırmıyor, aksine
göçmene toplum içerisinde bir mana ve varlık alanı açıyor.
imlik, insanoğlunun içerisinde bulunduğu tarihi süreç, coğrafi mekan ve sahip olduğu ilmi ve kültürel bağlamlar ekseninde inşa ettiği bir anlamlandırma sürecidir. Yaklaşık üç
K
asırdır müslümanların modernliğin
toplumsal ifadeleri ve felsefi arkaplanı ile toplumun farklı katmanlarından ilmi hayatına kadar
yaşamakta olduğu etkileşim, farklı
kimlik tanımlamalarının yanında
bir kimlik bunalımına da yol açtı.
Özellikle memleketlerinden modern medeniyetin merkez şehirlerine göç eden müslümanlar tüm bu
farklı kimlik tanımlamaları arasında kendilerine sosyal ve siyasal hayatta bir varlık sahası açacak anlam arayışlarına giriştiler. Aslında
ikinci dünya harbi neticesinde bilhassa aidiyet kimliğini esas alan
nasyonel paradigmaların dağılması, küresel iletişim ve ekonomik refahın yeni toplumsal kimlikleri
zorlaştırdığı bir dönemde, kimlik
arayışları batıda da özellikle yeni
nesiller için ciddi bir tartışma konusunu teşkil etmekteydi. Bu bakımdan Avrupa ülkelerinde siyasî
partilerden, vakıflar ve dinî cemaatlere kadar göçmenler hakkında
yaklaşım farklılıkları bir tarafa
kendi kimlikleri hususunda da derin bir ihtilafla karşılaşmaktayız.
Bunun en bariz örneğini Avrupalılığın ne olduğu sorusuna cevap aradığımızda ortak bir cevap bulama-
makta buluyoruz.
Bir zihniyet inşasının yansıması
olarak beliren kimlikler, göçmenler
arasında da batı toplumuna tam entegre olanından, dinî yahut millî
kimliği temel alan yaklaşımlara kadar farklılaşıyor. Fakat bu süreci
genel hatlarıyla okuduğumuzda bilhassa 80’lerden sonra müslüman
göçmenler ekseriyetle cemaatsel
kimliklerle kendilerini tanımlamaya yöneldiklerini görüyoruz. Bu
durumun, dünya konjonktüründeki
‘doğu bloğu’na doğru bir dindarlaşma rüzgarının tesirinden kaynaklandığı gibi bizatihi göçmenliğin getirdiği ve kendini yabancı bir
toplumda tanımlama ihtiyacından
da ileri geldiği görülüyor. Mensup
oldukları cemaatler ekseninde kendilerini Alman toplumu içerisinde
tanımlayan müslüman göçmenler
böylece farklı bir toplumda kök salacak yeni aidiyet kimlikleri inşa
etmekteydiler. Cemaat, kendisini
anlamlandırmak için bir aidiyet
arayışında olan göçmenin hissiyatının ifadesi ve yeni mekana ve
topluma intibakta bir vasıta olarak
tecelli etmekteydi. Farkında olmadan cemaatler, ekseriyetle taşra kökenli ve bir şehir tecrübesinden
yoksun olan göçmenlerin sanayileşmiş Alman şehir ve toplum yapısına uyum sürecini belirli bir
dengeye ve anlama oturtmaktaydılar. Halen bu denge Alman toplumu içerisinde dinî anlayış ve yaşamın imkanını ve sınırlarını belirliyor. Bu açıdan değerlendirildiğinde
cemaatler bir paralel toplum arzetmediği gibi bilakis fertlere toplum
içerisinde bir anlam dünyası açmaktalar. Yaşadıkları ülkenin atmosferine bağlı olarak oluşan bu
kimlikler Alman toplumundan
farklılaşmanın değil bilakis entegrenin imkanını sağlıyorlar. Neticede sistemin içerisinde kendilerine
bir anlam dünyası ve yaşam alanı
açıyor ve böylece sistemin birer
[email protected]
parçası haline geliyorlar. Dinî dernekler siyasal sistemin sorunlarıyla
muhatab oluyor, tavır belirliyor ve
bazen muhalefeti tercih ediyorlar.
Özellikle son süreçte yaşananlar
hatırda tutulduğunda unutmamak
gerekir ki muhalefet siyasal sisteme entegrenin en muhim açılımlarından birisi haline geliyor. Bütün
bir süreç yeniden değerlendirildiğinde aslında Alman siyasîlerinin
muhalefeti siyasal sistemin dışına
çıkarmadıkları sürece, muhalefetin
sisteme entegreyi sağladığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz.
Siyasî entegrasyonun yanında
dinî cemaatler yeni nesiller açısından belirli bir sosyal çevre sahibi
olmanın gerektirdiği sınıfsal kimlik ve bu kimliğin neticesi olarak
toplum içerisinde başarılı modeller
geliştirebiliyorlar. Bu bakımdan
göçmenlerin yerleşik topluma geçişin bir derecesini oluşturan farklı
sahalarda ortak ve öncü modeller
geliştirilmesini de farkında olmadan teşvik etmekteler. İmamlar, cemaatlerde yetişen öğretmen, doktor
ve akademisyenler intibak sürecinin prototiplerini oluşturuyorlar.
Bu süreci okurken İbn Haldun’a
müracaat ettiğimizde; Avrupa tarihinde sıklıkla tecrübe edilen göçmenlerin kendilerini ifade de başarıyı hedeflemeleri, şehirleşmenin
temel dinamiklerinden birisini
oluşturuyor. Yerleşik toplum bir
göçmen dinamizmiyle kendi varlık
ve değerlerinin istikrarını temin
ediyor. Camii dernekleri insanların
toplum içerisinde daha aktif roller
almaya teşvik etmenin yanında
göçmenlerin sosyalleşme imkanını
da sağlıyor. Bu etkenler hatırda tutulduğunda cemaatlerin batı toplumuna intibakta bir engel teşkil etmedikleri, bilakis bu sürecin psiko-
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
sayfa 21
dosya
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
lojik arkaplanını ve toplumsal ifadesini oluşturdukları müşahede
ediliyor.
Fakat siyasî çevrelerde ve özellikle medyada, göçmenlerle ilgili
tartışmaların temel meselesini dindarlığın yahut dinî bir cemiyete
mensubiyetin batı toplumlarına entegre olmaya mani olup olmadığı
hususu oluşturmakta. Bu bağlamda
Türkiye Araştırmaları Merkezi, Internatıonal Crisis Group, Religionsmonitor ve son olarak da Niedersachsen Kriminologisches Institut tarafından yaptırılan araştırmalar İslamî yaşantı ve dindarlık derecesi ile Avrupalı topluluklar ve
batılı değerler arasındaki münasebeti araştırıyor. Akademik çevrelerdeki hakim kanaat modern değerlerin İslamî hayat tarzından
uzaklığı yahut uzlaşmazlığı kaburankfurt’ta 7 Kasım’da
gerçekleştirilecek Yabancılar Meclisi seçimlerine
katılacak olan listeler hummalı
bir şekilde hazırlanıyor. Bu listelerden Emigranten Union da
seçmenlerin huzuruna yine deneyimli, sorunları bilen ve çözüm yolları konusunda yoğun
çaba harcamaya kararlı isimleri
bünyesinde buluşturuyor.
Liste üylerinden Asım Tozoğlu
konuyla ilgili olarak bir açıklama
yaparak seçmenlere şu çağrıda
bulundu: “7 Kasım 2010 günü
Frankfurt Yabancılar Meclisi
(Kommunale Ausländervertretung) seçimleri yapılacaktır. Bugünlerde Frankfurt Seçim Dairesinden (Wahlamt) büyük beyaz
zarflar içinde ‘Wahlbenachrichtigungskarte’ ve ‘Musterstımmzettel’ gelmektedir. Bu seçimlere katılım oranı maalesef çok düşüktür.
2005 yılında Frankfurtta katılım
oranı sadece yüzde 5,7 idi. Bu demektir ki, biz yabancılar kendi sorunlarımıza dahi ilgisiz kalıyoruz.
Bu seçimlerde 37 sandalye için 35
Liste aday olmaktadır. Sizden ricamız, hem sizin hem de arkadaş
ve komşularınızın mutlaka oy
kullanmasıdır. 7 Kasım günü
okullarda oy kullanmayı beklemeden, daha önce evinizde ‘mektupla oy kullanma kolaylığına sahipsiniz. Bunun için gelen ‘Wahlbenachrichtigungskarte’nin arkasını imzalayıp Wahlamt`a faxlamanız veya postayla göndermeniz
F
sayfa 22
lünden hareket ediyor. Ve hatta bu
önkabulün siyasî atmosfere medeniyetler çatışması tezi benzeri yansımaları hesaba katıldığında, dindarlık bir alternatif kültür olmasının yanında, bir çatışma sebebi olarak telakki ediliyor. İslamî hayatta
derinleşmekle ne derece seküler
hayat algısından ve pratik neticelerinden uzaklaşıldığı ciddi bir tartışma konusu. Fakat müslümanlığın
seküler toplumla yaşamakta olduğu etkileşimin felsefi boyutunu hariçte tutarak sosyolojik bir çerçevede değerlendirdiğimizde, bu etkileşimin dindarlaşma ile daha sıhhatli
bir çerçeve kazandığını görüyoruz.
Göçmen psikolojisi yeni bir aidiyet
kimliği inşa ederken aynı süreç dahilinde dindarlaşıyor. Dinî maneviyat, göçmen psikolojisindeki yabancılığın getirdiği sığınma ve ye-
ni bir sosyalleşme ihtiyacını temin
ediyor. Yeni coğrafyaya intibak sürecinde ‘yerlilere’ karşı dil, kültür
vesair sebeplerden kaynaklanan
yabancılık hissi ve bizatihi yerlilerin göçmen tecrübelerinin zayıflığı
farklı kimlik arayışlarına sebebiyet
veriyor. Max Weber Avrupa’dan
yeni kıtaya göç eden toplulukların
dindarlaşmalarını ve Amerika’daki
farklı dinî ve hatta mesihî örgütlenmelerin artışını yorumlarken, dindarlığı bir intibak süreci olarak değerlendirmekteydi. Benzer bir süreci Avrupa’ya göç eden müslümanlarda görmekteyiz. Ekseriyetle
seküler hayatı tercih eden göçmenlerin yanında, dinî hassasiyetlerde
artışın gözlemlendiği, özellikle cemaatleşen topluluklar da bulunuyor. Göçmenliğin getirdiği yabancılık hissi dinî inanca ve topluluğa
Hayat
sığınma ihtiyacını beraberinde getiriyor. Yabancılık hissiyatını bastıran dinî maneviyat ve bu çerçevede
örgütlenen cemaatlere göçmenler,
kendilerine bu yeni mekanlarda anlam vermenin bir ihtiyacı olarak sığınıyorlar. Bu bakımdan İslamî cemaatler yabancılaştırmıyor, aksine
göçmene toplum içerisinde bir mana ve varlık alanı açıyor. Bu bağlamda oluşan kimlikler de öncelikle manevi bir dünyanın toplumsal
izdüşümü olarak beliriyor. Dinî cemaatler bir farklılaşmanın yahut
ayniliğin sebebinden ziyade toplumda mekan edinme ve böylece
bağlılığın sosyolojik ifadeleri olarak beliriyorlar. Bir sonraki aşamayı da bu sosyolojik imkanın tarihi
istikrarını temin edecek felsefi bir
toplum ve kimlik paradigması inşa
etmek oluşturuyor.
Emigranten Union
Oylarınızı Bekliyor
Frankfurt’ta 7 Kasım`da yapılacak
Yabancılar Meclisi Seçimlerine EU yine iddialı giriyor
yeterlidir.
Veya daha pratik olarak Wahlamt Frankfurt`un internet sayfasından online olarak da mektupla
oy belgelerini isteyebilirsiniz.
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
Listemizin adı ‘EMiGRANTEN
UNION kısaca EU seçim belgesinde 9 numaradır.
Bu konuda yardımcı olmamı
istiyorsanız, beni aramanız
yeterlidir. 069 / 73 19 19 veya
0178-2696978`i arayabilirsiniz.
Hatta mail de yazabilirsiniz:
[email protected]
haber
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
ürk Hava Yolları 22 Eylül
2010 tarihinde Frankfurt’ta
1200 kişinin katıldığı Eski
Opera binasında Almanya’dan
uçuşlarının 50. yıl anısına Gala düzenledi.
Siyasi ve ekonomi çevrelerinden katılımının gerçekleştiği galaya Hessen Eyalet Bakanı Michael
Boddenberg, Almanya Federal Yeşiller Başkanı Cem Özdemir de katıldı.
Galaya akrobatların muhteşem
gösterileri, Kaberist Fatih Çevikkolun sunumu ve sanatçı Sertap Erenerin konseri ayrı bir renk kattı.
Türk Haya Yolları Genel Müdürü Temel Kotil Türk Hava Yollarının 50 yıldır Almanya’dan Türkiye’ye uçuş gerçekleştirdiğini Almanya’nın kendileri için önemli bir
pazar olduğunu vurguladı.
Türk Hava Yolları 144 uçağıyla
dünyanın 166 noktasına uçuş gerçekleştirmektedir. Almanya’dan 9
noktadan haftalık 220 uçuşun Türkiye’ye yapıldığı ifade edildi.
50. yıl jübilesi anısına türk Hava
Yolları’nın bir orta gövdeli Airbus
A-321 uçağı özel renklerle boyandı.
T
THY’nin Almanya’daki 50. Yıl
Galası Frankfurt’ta Yapıldı
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
sayfa 23
haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
öln DİTİB Hanımlar Kolu
tarafından gelirleri Merkez
Camii ve Kompleksi`nin yapımında kullanılmak üzere düzenlenen “Merkez Camii`ne Yardım Kermesi”, Herkulesstr. 42, 50823 Köln
adresinde geçici olarak hizmet veren
Merkez Camii’nin bahçesinde kadın-erkek, genç-yaşlı 7`den 70`e
binlerce kişinin katılımıyla büyük
bir coşku ve bayram havası içerisinde gerçekleşti.
Adeta bir yardım yarışına dönüşen etkinliğe, DİTİB Yönetim Kurulu Üyeleri Orhan Bilen ve Şinasi
Akyürek, Köln Din Hizmetleri Ataşe V. Şaban Kondi, DİTİB birim müdürleri ile çok sayıda davetli iştirak
etti.
DİTİB Hanımlar Kolu`ndan Zeynep Ceşen kermes programının açılışında yaptığı konuşmasında: “Yeni
K
avuk ve et dönerin, pizzanın,
kebabın birçok çeşidini
Marxloh’da Saraykapı restaurant`ında bulabilirsiniz. Çok sayıdaki personelle hızlı ve güleryüzlü
hizmet veren ve 250 kişilik kapasitesi bulunan iki katlı mekan sabah erken saatlerden gece geç saatlere kadar açık. Mekanda kablosuz internet
bağlantısı, mescit ve çocuklar için
oyun odası bulunuyor.
İki ortak; Volkan Dikmen ve Servet Günay`ın işlettigi Saraykapı Restaurantına yolumuz düşüyor. Gözünüzün önünde şu manzarayı bir canlandırın. Karnınız çok aç ve kendini-
T
sayfa 24
Hayat
DiTiB Köln’de Kermes Coşkusu
yapılacak olan Merkez Camimizin
yapımına katkı sağlamak amacıyla
düzenlediğimiz bu kermesimize,
uzaktan ve yakından davetimize icabet ederek gelen hayırsever insanlarımıza teşekkür ediyor, başta DİTİB
ZSU GmbH olmak üzere, bütün
sponsorlarımıza huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum” dedi.
Güzel bir havada gerçekleşen,
çok farklı aktivitelerin yer aldığı, katılımcıların hoşca vakit geçirdikleri,
eğlendikleri, zengin Türk mutfağının sergilendiği, el emeği göz nuru
hediyelik eşyaların cami yararına satıldığı etkinlikte, barış, huzur ve dayanışmanın en güzel örnekleri sergilendi.
Duisburg’da Helal Tadın Adı
“Saraykapı Restaurant”
zi en yakın bir mekana atıyorsunuz.
Hemen girişteki ocakta bir sacın üzerinden nefis dumanlar yükseliyor.
İçerisinde kuzu etinin en güzel halini
aldığı şişler pişiyor.
Kebabın birçok çeşidini, tereyağlı
İskender’i, güzelim pideleri mideye
indirebilirsiniz. Bu kadar güzel yemeğin üzerine leziz bir tatlı gitmez
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
mi peki? Gider elbette. Burma kadayıf, künefe ya da fıstıklı muskayı
mutlaka deneyin.
Marxloh`daki bu mekana Avrupalı Türklerin çok sayıda ragbet ettigi bu yeri bir de, Volkan Dikmen
bey`den dinleyelim: “Uzun yıllardır
bu işin içindeyiz. Menülerimizde
hem her kebapçıda bulabileceğiniz
seçenekler hem de bize özgü speziyaller var. Ayrıca Susurluk ayranımız mevcut. Her türlü organizeler
yapmak için yerimiz çok müsait, ailenizle hoş bir zaman geçireceginizi
düşünüyorum” dedi.
Saraykapı Restaurant: Ottostr.1 .
47169 Duisburg
İBADETE DAHA FAZLA
ZAMAN AYIRIN DİYE...
HACI ADAYLARININ DİKKATİNE
HEDİYELİK HAC MALZEMELERİNİ
HİZMETİNİZE SUNUYORUZ
Daha Pek Çok Çeşit Hediyelik Hac Malzemesi İle Hizmetinizdeyiz
www.hacdunyasi.de
- HAC'DA YÜK
PROBLEMİNE SON
- KALİTE GARANTİSİ
- İADE GARANTİSİ
- LÜX HEDİYELİK PAKET
- 20 SET VE ÜZERİ
SİPARİŞLERDE POSTA
ÜCRETİ BİZDEN
11.90
HEDİYELİK SETİMİZDE
BULUNAN MALZEMELER
seccade - takke - kina - tesbih - esans
- misvak - sürme - namaz başörtüsü
iTiBAR
EN
euro'dan
HED
HAC S İYELİK
ETLER
İMİZ
Bonner Straße 40 . 65428 Rüsselsheim Tel: 06142-2309224
Web: www.hacdunyasi.de . E-Mail: [email protected]
haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
GMG Kuzey Bavyera Bölgesi
Nürnberg Merkez Camiisinde
gerçekleştirilen
uyuşturucu
seminerine ilgi yoğundu.
IGMG Kuzey Bavyera Kadınlar
Teşkilatı tarafından hazırlanan Se- tin Brauer, davetlileri bilgilendirdi. tı buldu.
minere, Mudra – Alternative JugendKonu, uyuşturucunun çeşitleri ve
Seminer sonrasında Celal Bey ve
und Drogenhilfe e.V. tarafından ge- zararlarından oluşurken, davetliler Kerstin Hanım İslam Toplumu Milli
len katılımcılar Celal Ocak ve Kers- özel sorular sorarak bilgilenme fırsa- Görüş Kuzey Bavyera Teşkilatının
I
Hayat
IGMG Nürnberg Merkez Camiinde
Uyuşturucu Semineri Yapıldı
duyarlılığına teşekkür ederken, Camiinin müştemilatında yapılmakta
olan kermesi de gezip ikramlıkların
tadına baktılar.
Frankfurt’ta Yabancılar Meclisi
Seçimlerine İlginç Teşvik
abancılar Meclisi Seçimlerine geçmiş yıllarda seçime katılım oranı çok düşük (yüzde
5,7) olduğu için, meclis tanıtımı çok değişik
yöntemlerle yapmaya karar verdi ve Ağustos ayında
Museumuferfest`de bu akrobatları yürüterek Yabancılar Meclisi ile ilgili broşürleri dağıttılar. Hatta şeker ve kalem de hediye ettiler.
Yabancılar Meclisi Frankfurt (KAV) broşür dağıtırken çocuklara balon ve anahtarlık da hediye ettiler.
Sırıklı insanlar seçimden önceki günlerde Frankfurt`un çeşitli semtlerinde yürüyerek Yabancılar
Meclisinin tanıtımına devam edecekler. Yabancılar
Meclis Başkan Yardımcısı ve Entegrasyon Komisyon üyesi Asım Tozoğlu`nun verdiği bilgiye göre;
“Frankfurt`un alış veriş merkezlerinde ve bazı cad-
Y
sayfa 26
delerinde yürüyecekler ve aşağıda belirtilen plana
göre tanıtıma devam edecekler:
1. Infostand Nordwestzentrum
(vor der Telekom)
Samstag, den 30. Oktober 2010
11:00 - 16:00
Stelzenläufer (2 Personen) 12:00 - 14:00 Uhr
2. Kundgebung Münchener Straße
und Kaiserstraße
Freitag, den 05. November 2010
11:00 - 15:00 Uhr
Stelzenläufer (2 Personen) 12:00 - 14:00 Uhr
3. Infostand Bornheim (Merianplatz)
Samstag, den 06. November 2010
11:00 - 16:00 Uhr
Stelzenläufer (2 Personen) 11:00 - 13:00 Uhr
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
Bir Garip
Rastlantı
ayatın garip cilvelerine bakın ki
hiç ummadığınız anda karşınıza
çıkıyor.
İsmail Yılmaz 1992 yılında doğmuş
ve Asım Tozoğlu tarafından adı kulağına ezan okunarak söylenmiş.
Şimdi 18 yaşına girmiş ve Liste 9`a
oy kullanacağını söylüyor.
Frankfurt`ta yaşayan yabancıların
seçimlere ilgi göstermediklerini duyduğu ilanla gelen İsmail Yılmaz, gelecek
seçimlerde aday olacağını da dile getirdi.
Gençlerin yabancılar meclisi seçimlerine gösterdikleri ilgi önemli diye düşünüyoruz.
H
Özel Köșe
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Hastaneye Gelen
ve Gidenler...
Girenler ve Çıkanlar...
Hayatta herşey anlık meselesidir. Bir
varmış bir yokmuşum misali. Her
an, her dem insanın hayatı olumlu
veya olumsuz değişebiliyor. Bir an
önce gülen bir yüz
anında değişiyor
ve hüsranlara boğuluyor. Hayat budur işte, Fani dünyanın acımasız tarafı ve gerçeği budur işte.
amazan öncesi (Allah’a şükür çok ciddi olmayan fakat
beni tefekküre yöneltip ibret
veren) ani bir rahatsızlıktan dolayı
bir haftalığına hastahaneye yatmak
mecburiyetinde kaldım. Hastahane... Hiç kuşkusuz kimsenin sevmediği bir mekan. Ve kimsenin düşmek istemediği bir mekan. Hastahane... İnsanoğlunun acizliğini ve sınırlılığını yanında, bir de muhtaçlığını hatırlatan bir mekan. İnsanoğlu... Ahsen-i Takvim bir yana duruversin. Ne zavallı, ne basit ve ne küçük bir varlıktır aslında o insanoğlu...
Hayatta herşey anlık meselesidir.
Bir varmış bir yokmuşum misali.
Her an, her dem insanın hayatı
olumlu veya olumsuz değişebiliyor.
Bir an önce gülen bir yüz anında değişiyor ve hüsranlara boğuluyor.
Hayat budur işte, Fani dünyanın
acımasız tarafı ve gerçeği budur işte.
R
Babam hep hastahane ve mahkemeler hakkında şunu derdi ve hala
der: “Allah kimseyi düşürmesin, fakat yokluğunu da vermesin.” Ve her
daim bu ülke halkına dua eder. Evet,
Allah kimseyi düşürmesin diye dua
etsek de, düşenlerin sayısı hiç de az
değil. Ne tür hastalıklar ve rahatsızlıklar var şu dünyada. Ne yaş tanıyor, ne cinsiyet ve en önemlisi, ne de
mevki makam. Hastalık işte. Hastalığın hedefi her sağ olan baştır.
Başka hastalara baktığınızda
kendinizi ister istemez onunla kıyaslıyorsunuz, kendinizi onun yerine koyuyorsunuz ve empati gözüyle
“Beterin beteri varmış” diyorsunuz.
Gerçi ben bu kanaati paylaşmıyorum. Bence herkesin beteri kendinindir. Fakat yine de bu tabiri hastahane gibi mekanlarda daha iyi anlıyabiliyor insan. Aklıma şu söz geldi: “Ayakkabılarım yok diye ağlıyordum, ta ki ayakları olmayan birine rastlayana kadar.” Ve Allah Rasul’u (s.a.v) neden hastaları sık sık
ziyaret etme tavsiyesinde bulunduğunu, hastalık temas etmeden sağlığın kıymetinin bilinmesini neden insanoğluna hatırlattırdığını yine buralarda daha bilinçli bir şekilde içime sindirdim. Almancada şöyle bir
deyim biliriz: “Es gibt tausend
Krankheiten, aber nur EINE Gesundheit” Evet. Binbir hastalık vardır, fakat sadece bir tane sağlık...
Bu yazımda ise özellikle hastahane günlerimden bahsetmemin sebebi farklıdır. Sizlere hastahanedeki
müddetim esnasında tanıştığım iki
genç kızdan bahsetmek istiyorum,
sevgili okuyucularım. İki ayrı ayrı
günlerde –ki bu olayların ikisi de
sabahları saat beş civarında gerçekleşti– kaldığım odaya genç kızları
yerleştirdiler. İkiside Alman kızı ve
yaşları 22 ve 26 idi. İlk odama gelen
ve aynı gün bir kaç saat sonra taburcu olan kız 22 yaşında olanıydı.
Üniversite talebesiymiş. Muallime
(öğretmen) olacakmış. Sabahın köründe hastahaneye gelmesinin sebebi ise sol omuz kemiğinin çatlama-
sıymış. Kırık yoktu Allah’a şükür.
Sırf çatlaktı. Kızcağızın çatlağına
başka bir ‘çatlaklık” sebeb olmuş.
Kendi çatlaklığı. Acıdan kıvranıyordu baştan. İlaçlar hafifleştirdi
ağrılarını. Meğerse genç kız paten
sürerken düşmüş. Sabahın beşinde
mi? diye soracaksınız. Evet, sabahın
beşinde. Sebebi ise sarhoşluğu. Yani bu kız sarhoş olarak alkolün etkisi altında sokakta paten sürmüş ve
tepe takla gitmiş. Allah’tan ki kırık
filan yoktu. Sinirsel bir “hasarı” da.
Her neyse! Biraz ağladı, sızladı, alkolün tesiriyle uyudu. Kendine geldi ve kahvaltıdan sonra doktor müsaadesiyle odadan ve hastahaneden
ayrıldı.
Aradan iki gün geçti. Mübalağa
etmiyorum. Sadece iki gün. Ben o
gece odamda yalnız kalıyordum ve
yine sabah vakti beş buçuk altıya
doğru kapı tekrar açıldı. Bu kez yine genç sarışın bir kız girdi hemşire
ile beraber odama. Hemşire kıza yatağı gösterdi ve kız yatağa olduğu
gibi yığılı kaldı. Şuuru yerindeydi,
yan yana yatarak sohbet ettik. İşte o
an dudağındaki şişliği farkettim. Kızın üst dudağı tamamen şişmişti.
Fakat yüzünde başka yaralar yoktu.
Hastahaneye geliş sebebini anlattı
bana. Bunun hikayesini dinledikten
sonra beraber güldük, fakat benim
gülüşümde biraz da acı ve üzgün bir
gülüş gizliydi. Haftasonu olduğu
için kız erkek arkadaşı ile eğlenceden geliyormuş. İkisi de sarhoşmuş.
Sarhoş halleriyle bisiklete binip eve
gidiyorlarmış. İtirafına göre bu ilk
kez olmamış. Yani bir kaç kez alkollü bir şekilde bisiklet kullanmışlar. Hızları da oldukça fazla imiş.
Velhasıl, bizim bu akıllı alkolün etkisi altına önündeki kocaman otobüs durağının camını görmemiş ve
bisikleti ile duvarı kucaklayıp öpmüş. Neticesi ortada idi. Kanayıp,
patlamış şiş ve acı veren bir üst dudak ve bir kaç sıyrık. ‘Ağrılarımdan
ve ağladığımdan başka hiç bir şey
hatırlamıyorum. Nasıl oldu?’ diyip
duruyordu. Ben de bu ara kendisine
Selma ÖZTÜRK
[email protected]
olayın hukuki boyutunu izah ettim.
Ceza Kanunu’ na göre bir suç işlemiş olduğunu anlattım. Bir yandan
korktu. Zira Almanya’da sarhoş
halde (araba zaten) bisiklet kullanırsanız bir ceza maddesini gerçekleştirmiş oluyorsunuz. Ehliyet sahibi
iseniz, ehliyetiniz bile zarar görebiliyor. Eee, bir kaç da ceza puanı derken... Bu kanınızdaki bulunan alkol
değerlerine (BAK) bağlıdır. Bu kız
da aynı kendisinden iki gün önce
gelen kız gibi yattı, hemen uyudu,
horladı ve dört saat sonra hemşire
tarafından uyandırıldı. (UYANDIRILDI. UYANAMADI. Kendisine
kalsa kalkacağı yoktu). Bir taksi çağırıp evine gitti. Benim daha da ilgimi çeken olay şu oldu. Hemşireler
olsun, doktorlar olsun. Bu tür “konuklarından” veya “misafirlerinden” pek memnun değiller ve biraz
rahatsız olmuş gibiydiler. Aslında
“ev sahibi” kısa kalan misafirlerini
severmiş. Ama... Hastahanede durum farklıydı. Bu konuklar kısa bir
müddet kalmalarına rağmen, doktor
ve hemşire tarafından sevilmediler,
hatta kınandılar. Herkes gizli gizli
köşelerde sohranıyordu.
Evet efendim! İki genç kızın birbirine benzeyen hikayesi. Ve ben
kendi kendime düşündüm. Şu bir
hafta içinde Hannover’in sadece tek
bir hastahanesinde ve tek bir odasına iki tane şahıs alkol sebebiyle kendi vücutlarına olduğu gibi, etrafına
da -maddi ve manevi- zarar verdi.
Ve yanımda yatan yaşlı Alman bayanın kocası, savaş görmüş yıpranmış bir beyefendi, benim sonradan
yaptığım ‘O AN içmeseler olmaz
mıydı?’ yorumuma ‘HİÇ içmeseler
olmaz mı?’ yorumunu yaptı.
Evet efendim, başımdan böyle
olaylar geçti. Bunların değerlendirmesine veya yorumuna girmek istemiyorum. Bu kez sadece anlatmakla yetiniyorum.
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
sayfa 27
dosya
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Mustafa YENEROĞLU
Hayat
Alman Federal İçişleri Bakanı:
Biz Tam Anlamıyla
Camilerden Şeriatı
Çıkarmak İstiyoruz?!?!
[email protected]
lman hukukçular günü dolayısıyla 21.09.2010 tarihli FAZ,
Federal Almanya İçişleri
Bakanı De Maiziere ile yaptığı bir
röportajı yayınladı.
De Maiziere’nin bu röportajda
yaptığı açıklamalar, kendisinin çok
“ciddi” manada din hukuku meselelerine daldığının bir işareti gibi görünüyor. Ancak yine de başörtüsünü duvardaki haç sembolü ile karşılaştırması
hukuki açıdan bir sakatlık ortaya çıkarıyor. Haç sembolü okulların duvarlarını süsleyebilir; ancak bir bayanın
temel haklarından birini kullanması
ile devletin bir dini sahiplenmesi arasında önemli bir fark vardır. İki
durumda da aslında uzlaşmaya ihtiyacımız var, ama lütfedin de bu uzlaşma
temel haklardan feragat ederek olmasın.
Vergi ve askerlik mükellefiyetinin
yüzme dersi ile karşılaştırılması biraz
komik, ama enteresan. Sayın bakan
hem vergi mükellefliği ve hem de
askerlik mükellefiyeti ile ilgili belirlenmiş istisnaları gayet iyi biliyor,
peki yüzme dersi ile ilgili istisnaları
niye bilmiyor? Ayrıca şu soru akla
geliyor; Maiziere için konu bu kadar
önemli idiyse neden Saksonya Adalet
Bakanı iken karma yüzme dersini
uygulamaya koymadı? Yoksa sayın
bakan bu konuyu gündemine sadece
Müslüman kız çocuklarını düşünerek
mi aldı? Bir güney eyaletinde şüphesiz
kendisine, Bavyera’da paralel toplum
oluşturmak amacıyla değil de, aksine
eşitliği teşvik amacıyla yüzme derslerinin ayrı yapılmasının neden tercih
edildiğinin açıklamasını yapacak biri
çıkardı.
Okulda namaz olayı da sayın bakanın elini ayağına dolaştırmış gibi
görünüyor ki, kendisi namaz olayını
yasaklamak için sözde okul hayatının
karışıklığı ve değiştirilmiş ders planları iddialarıyla ilgileniyor. Ancak
Bakan’ın açıklamalarının fiilî durumla
örtüşmesi pek de mümkün görünmüyor. Öncelikle bir yandan olayların
ekserisinde böyle bir karar alma ihti-
A
sayfa 28
yacı bulunmazken, diğer yandan
namaz okulda bir karışıklığa vesilesi
olacak olan bir ibadet değil ve namaz
en ufak bir dikkat çekmeden yapılabilecek bir ibadet. Taki birileri namaz’ı
bir tahrik unsuru olarak kullanıp devlet meselesi haline getirmek isteyen
kimseler ortaya çıkana kadar.
Şimdiye kadarki hususlarda belki
farklı görüşler ortaya atılabilir. Ancak
Sayın İçişleri Bakanı bir diğer noktada
ciddi bir gafa imza atarak: “Biz tam
anlamıyla camilerden şeriatı çıkarmak istiyoruz. Ve biz şüphesiz bunu,
din dersi örtüsü altında devlet okullarına sokmak istemiyoruz” dedi.
İçişleri Bakanı’nın hangi bilgisizlikle
böyle bir yaklaşımı öne sürdüğü ve
pratik olarak İslami öğretiyi camiden
dışarı çıkarmaktan başka manaya gelmeyen bir ifadeyi nasıl da dile getirdiği anlaşılır bir şey değil! Düşününki
bir bakan çıkıyor ve Hristiyan öğretisini Kiliselerde yasaklamak istiyoruz
diyor! Ülkede feryad çığlıkları çıkmaz
mıydı? Ama görülüyor ki bu tür skandal dolu açıklamalar Müslümanlarla
ilgili olduğunda doğal olduğu kabul
ediliyor.
Bu açıdan bakıldığında sözde anayasa koruyucularının her camide gizlice tehlike avında olmalarına, en büyük
şeflerinin İslami öğretinin camilerden
dışarı çıkarılması yönündeki niyetini
açıklamasından sonra hayret etmemek
gerekir. Sanırım Maiziere bu argümanları sadece konu hakkındaki bilgisizliğinden dile getirmiş. Ancak bu
açıklamaları özellikle de onun konumundaki biri olarak kendisinin sorumsuzluğa varan rahatlığını gün yüzüne
çıkarmıştır. Tam da kamuoyunda var
olan Müslüman karşıtı bir ortam içerisinde bir İçişleri Bakanından, açıklama yapmadan önce yapacağı açıklamalar ile yanılgılara ve hatta önyargılara teşvikte bulunmaması için bilgi
sahibi olması ve buna bağlı olarak
sağlıklı ayrımlar yapması beklenmez
mi?
Danışmanları kendisine “Şeriat”
kavramsal olarak “yol” manasına
geldiğini ve Kur`an-ı Kerim’de de
“Allah’ın gösterdiği yol” olarak geçtiğini (5:48), din veya vahiy edilen
öğreti olarak tercüme edilebileceğini
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
ve Müslümanlar arasında “İslam’ın
vahiy yoluyla gelen öğretisinin
tamamı” anlamına geldiğini açıklayabilirlerdi. Şu durumda Müslümanlar,
Federal İçişleri Bakanı’nın basmakalıp bir şekilde formüle edilmiş söz
konusu açıklamalarını nasıl anlamalılar? Bunun yanı sıra sayın bakanın,
Anayasayı Koruma Raporlarına bir
göz atması da konuyla ilgili bilgi sahibi olması için yeterli olabilirdi. Zira
Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti (NRW)
Anayasayı Koruma Dairesi adı geçen
kavramı, “İnsanların davranışlarını
Kur`an ve Sünnete dayanarak şekillendirme metodu… Şeriat metotlarının uygulandığı alanlar inanç, diyanet ve hukuk alanlarıdır” şeklinde
tanımlayarak, hukuk alanını “bazı
noktalarda Alman anayasal düzenine
aykırı olduğu gerekçesiyle” problematize ediyor. Buradan da anlaşıldığı
gibi Anayasayı Koruma Dairesinin
dahi “Şeriat” kavramı noktasında daha
nesnel bir ayrıma gittiği ve en azından
İçişleri Bakanının ifadelerini paylaşmadığı görülebilir.
Yukarıda belirtildiği şekilde düşünmeden ortaya konan ifadeler Federal
İçişleri Bakanının saygınlığını yitirmesine neden olmakla birlikte,
Müslümanlara yönelik önyargıları da
körüklüyor. Her şeyden evvel devlet
eliyle
din
dersi
konusunda
Müslümanlar üzerinde bir güvensizlik
ve şüphe teşvik ediliyor. Aslında
Federal İçişleri Bakanının din dersi
konusunu ilk etapta koruyucu güven-
Vergi ve askerlik
mükellefiyetinin yüzme
dersi ile karşılaştırılması biraz komik, ama
enteresan. Sayın bakan
hem vergi mükellefliği
ve hem de askerlik
mükellefiyeti ile ilgili
belirlenmiş istisnaları
gayet iyi biliyor, peki
yüzme dersi ile ilgili
istisnaları niye bilmiyor? Ayrıca şu soru
akla geliyor; Maiziere
için konu bu kadar
önemli idiyse neden
Saksonya Adalet
Bakanı iken karma
yüzme dersini uygulamaya koymadı?
lik önlemleri arasında değerlendirmesine bakılırsa buna da şaşmamak
lazım. Ancak bu anlayışın Anayasanın
7. Maddesinin 3. Fıkrası ile bağdaşmaması kendisi için kötü bir sürpriz
olabilir. Yazık ki, Federal İçişleri
Bakanının bundan da haberi yok.
http://www.faz.net/s/RubD5CB2DA481C04D0
5AA471FA88471AEF0/Doc~E88413C14C0CC4F1
9AF214AF89A464102~ATpl~Ecommon~Scontent.
html
Federal İçişleri
Bakanı Thomas
de Maiziere
Photo: FAZ.NET
Hayat Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
dosya
M. Salih AYDIN
Hacarabın Serüvenleri 37
Bir zamanlar her köyde bir radyo bile bulunmazken şimdi her
evde sinema hatta teknolojinin en yenileri.
Aslında konum teknoloji değil. Bizim o
günlerimiz saf ve temizdi ard niyet yoktu.
Saf ve berrak bir hattı
o hat şu anda simsiyah. Kişilerle konuşurken her kelimeden
bir eksi çıkarmaya çalışıyor insanımız. Demekki Osmanlıdan kalan son kırıntılar da
böylece harcanmış bulunmakta.
ine bir yazıya başlık atarken hamdimiz RABBİMİZE, Resuluna salavat, sizlere de Selamün Aleyküm dostlarm. Yine arkamızda bir Ramazanı
Şerifi bırakırken o mübarek günleri nasıl degerlendirdik dersem İnşaALLAH hayırlı olmuştur. ALLAH c.c. bütün mümin kardeşlerime hayırlı ömür hayırlı kazançlar
ve kabul olmuş ibadetler nasip etsin. Gelelim konularımıza.
Geçmişe Bakış
Sırlarına eremediğim o güzel
anılar varya beni büyülü bir aleme
götürür gider. Sanki küçük iken
başka bir alemde yaşadım, şimdi
ise başka bir alemde, bu kadar hızlı bir değişim bana uzay filmlerini
hatırlatır. Bir zamanlar her köyde
bir radyo bile bulunmazken şimdi
her evde sinema hatta teknolojinin
en yenileri. Aslında konum teknoloji değil. Bizim o günlerimiz saf
ve temizdi ard niyet yoktu. Saf ve
Y
berrak bir hattı o hat şu anda simsiyah. Kişilerle konuşurken her kelimeden bir eksi çıkarmaya çalışıyor
insanımız. Demekki Osmanlıdan
kalan son kırıntılar da böylece harcanmış bulunmakta. O güzelim düşünceler insanların zehiri olmuş ve
o zehirle vatanım, kardeşlerim zehirlenmiş idi. Küçükken hep annemin köyüne gitmek isterdim. Kırlara çıkmak o tabiatın berrak sade
rengi içinde kaybolup gitmek isterdim. Kaç kere 10 yaşında bir çocuk
olarak köye gitmek için kendi başıma 15 km yürümüşümdür. Büyüklerimden azar işitmişimdir. Tabii
haklılardı. Ama ben de hep sakin
yerleri şeçmişimdir. Ama bunun
sebeblerini şimdi çok iyi anlıyorum. Yalnız kalınca insan daha sakin düşünüp daha doğru karar alma
oranı yüksek oluyor. RABBİM
cümlemize hep doğru zamanda
doğru yerde olmayı nasip etsin.
Şimdi gelelim 3`üncü taşlamamı
sizlerle paylaşmaya.
Taşlama 3
Aldı Salih.
Kardaş Ömer, kardaş Ömer,
Gönlünde çiçekler açsın,
Yağmurlar yağsın yurduna,
RABBiM bereketler versin.
Emeğin boşa gitmesin,
Dünyan olsun Gülistanın.
Hayatında bahar olsun,
Emeğin boşa gitmesin.
Aldı Ömer.
Âmin kardaş âmin derim,
Ben de RABBİMİ severim,
Seni de kardeşim bilirim,
Âmin Kardaş Âmin olsun,
Âmin Kardaş Âmin derim.
Aldı Salih.
Karanlığa ışık tutalım,
Kardaş gel sevgi satalım,
Yangına biz, su tutalım,
Kötülük bir şey vermez,
Kötüden iyi bulalım.
Aldı Ömer.
Gel kardaşım, doğru dersin,
Yanlışları söyle kesin.
Dost olmuşum, dost olanla,
Gel kardaşım, dost kalanla.
Gel kardaşım, dost sevenle,
Hakikat marifet gerek.
Aldı Salih.
Seni şimdi anlıyorum,
Sana dostumsun diyorum.
Sırrım ile gidiyorum,
Sen benim aynamsın, dostum.
Kardeşlerim gelelim, bugünkü
hikâyelerimize bakalım, bizleri nerelere götürecek, neyi hatırlatacak.
Karasakal Hoca
ve Çanakkale.
Birisi Karasakal Hoca`ya sorar:
-Şimdiki nesilde Çanakkale Ruhu
var mı desin Hocam?
Karasakal Hoca cevap verir.
- Elbette var. Olmaz olur mu?
-Nasıl yani? Karasakal Hoca
konuşmasına devam eder.
- Şimdiki nesilde Çanak yalama
ruhu var.
Daha önceki yazımda söz verdiğim üzere Karasakal Hoca’dan hatıra ve nüktelerini sizlerle paylaşacağım.
Karaman’da zamanımızın Nasrettin Hocası diye bilinen Karasakal Hocayı tanımak ve her sözünün
muhakkak bir hikmete dayandırdığını görürsünüz.
Her halükarda tanımakta fayda
var.
Eyvah! Adam çocuğunu okumaya gönderir.
Çocuk büyük şehirde öğrendiği
dil ile konuşunca anasının hoşuna
gider.
- Ay dudu dilli kuzum ne diyon
bakayım?
- Büllüler nuş eyliyor.
Anası baksa ki, tavuk ve civcivleri kuruması için serdiği bulgurun
içinde hem deşiniyorlar hem de yiyorlar.
- Hay dilini eşek arısı sokasıca,
bulgura tavuk girdi. Desene! Diyor.
Nasıl bre?
Mısır seferine çıkacakları gün
kayıkla Üsküdar’a geçerler.
Nedendir bilinmez Sultan, yol-
[email protected]
daşına takılır.
- Hasan Can kahvaltı yaptın mı?
Hasan Can cevap verir:
- Beli (evet) Sultanım!
-Yumurta seversin değil mi?
- Beli Sultanım!
Aradan yıllar geçer.
Yollar, muharebeler, insanlar,
şehirler…
Nihayet Mısır Seferi biter, İstanbul’a gelirler.
Şimdi yine sandaldadırlar.
Ama bu kez yönleri Sarayburnu’nadır.
Sultan ansızın Hasan Can’a döner.
- Nasıl bre?
Cevap ışık hızıyla gelir,
- Rafadan Sultanım!
Birlikte düşünmek, beraber hissetmek…
”Hemhal olmak” denilen şey bu
olsa gerek!
Eee bu kadar yazdıktan sonra
Hacarap`tan yazmadan olmaz.
Ahmet Aydın Kim?
Hacarabın arkadaşlarından biri
Karaman’da Hacarabı arıyormuş.
Ama Hacarap olarak değil de nüfus
cüzdanındaki ismi ile Ahmet Aydın. Ahmet Aydın’ı kim bilir. Kime
sorduysa bilememiş. Sonunda Hacarabın babasına rast geliyor ve
ona soruyor.
Namı diğer Hacarabın babası
Kaymakam Kel Halil Efendi adama şöyle bir bakıyor Ve:
-Demek bizim oğlanı arıyorsun
da kimse tanımadı. Ona burda Hacarap derler kendisi benim mahdumum olur. Ben de babası Kel Kaymakam Halil efendi der. Adamda
şaşkın bir şekilde bakakalır.
Efendim bu yazımızda burada
noktalanırken ALLAH’a emanet
olun.
Selam ve dua ile.
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
sayfa 29
bulmaca
sayfa 30
Ekim · Oktober 2010 · Zilkade 1431
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Hayat

Benzer belgeler