Eylül 2012 - Sayı: 166 - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası

Transkript

Eylül 2012 - Sayı: 166 - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
TMMOB
İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI
İZMİR ŞUBESİ
haber bülteni
Yıl: 27 - Sayı: 166 - Eylül 2012
İki ayda bir yayınlanmaktadır.
BAŞYAZI
Başyazı
2
YAYIN KURULUNDAN
Sahibi:
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi adına
İnş. Müh. Ayhan EMEKLİ
Sorumlu Yazı İşleri Yönetmeni:
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi adına
İnş. Müh. Hülya ALTUN
Yayın Kurulu
Ayhan EMEKLİ
Hülya ALTUN
Erhan ARSLAN
Şahin TÜZEN
Gürkan ERDOĞAN
Ilgaz CANDEMİR
Erkin ÖZER
Yayın Koşuları:
Gönderilen yazıların yayınlanıp yayınlanmamasına Yayın Kurulu karar verir. Yazılardaki görüşler
yazarlarına aittir. Gönderilen yazılar geri verilmez.
Yazılar yaygın kullanılan kelime işlem programlarından birinde yazılmış olarak CD ile veya [email protected] adresine e-posta ekinde
gönderilmelidir.
İyi bir baskı kalitesi için yazılarda kullanılan fotoğraf, şema, tablo gibi görsel malzemeler tek sütun
için en az 8 cm eninde, çift sütun için 16,5 cm
eninde ve en az 300 dpi çözünürlükte olmalıdır.
Bültenimizin bir sayfasında görsel malzeme bulunmayan yazılar yaklaşık 580 kelime (4.500 boşluklu karakter) içermektedir. Yazıların sayfa düzeni yeniden yapıldığı için yazar tarafından bültene
uygun bir sayfa düzeni yapılmasına gerek yoktur.
Yönetim Yeri:
Anadolu Cad. Tepekule İş Merkezi,
No: 40, Kat: 1 Bayraklı/İZMİR
Telefon : 232 462 56 55 - Faks: 232 462 11 67
web: www.imoizmir.org.tr
e-posta: [email protected]
Dizgi ve Sayfa Düzenleme:
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi
Bu sayı 6000 adet basılmıştır.
Şube üyelerine ücretsiz dağıtılır.
Yayın Türü: Mesleki, Yerel, Süreli Yayın
Baskı: Altındağ Grafik Matbaacılık
2839 Sokak No: 28
1. Sanayi Sitesi / İZMİR
Tel: 0 232 457 58 33 - Faks: 0 232 457 89 99
Basım Tarihi: 20 Ekim 2012
Merhaba
4
ŞUBEDEN
“Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında
Kanunun Uygulama Yönetmeliği “ Hakkında Şube Görüşümüz
6
Ağustos-Eylül 2012 Etkinliklerimiz
7
17 Ağustos 2012 Tarihli Anket Sonuçları
12
43. Dönem İşyeri Temsilciliği Seçimlerimiz
17
43. Dönem İşyeri Temsilcilerimiz
18
43. Dönem İlçe Temsilcilerimiz
19
2012 Sonbahar Kış Dönemi Etkinliklerimiz
20
Yasa ve Yönetmelikler
24
İMO’dan
26
TMMOB’den
27
TMMOB İKK’dan
31
İNCELEMELER
Ulaşım Sistemlerinin Güvenlik Açısından Analizi
35
Ülkemizde Üretilen Donatı Çeliklerindeki
Kalite Problemleri ve TS708
41
HUKUK
Yasa Yapma Süreci Üzerine
46
genç-İMO
4. genç-İMO Yaz Eğitim Kampı
50
KÜLTÜR ve SANAT
Kitaplar Arasında
51
Tarihte Bugün
52
Şiir
53
Mizah
55
OYUN
Bulmaca
56
Başyazı
Ayhan EMEKLİ
İMO İzmir Şube Başkanı
Değerli Meslektaşlarım,
Hepimizin bildiği üzere yaşam koşullarının daha da
zorlaştığı, demokrasinin daraltıldığı, sosyal devlet anlayışının terkedildiği günlerden geçiyoruz. Son kırk yılda
giderek artan ve ikibinli yılların başlarından itibaren
bugün ustalık dönemine ulaşan siyasi gericiliğin emperyalizm ile tam işbirliği, toplumsal kazanımlarımızı,
cumhuriyet devrimlerinin ve bağımsızlık mücadelemizin bizlere kazandırdıklarını geri döndürülemez
boyutlarda yok ettiği bir süreci yaşıyoruz. Son on yılda
kamunun tasfiye edilmesi ve özelleştirme politikalarıyla ülke kaynaklarımız uluslararası sermaye ve yerli işbirlikçilerine mirasyedi anlayışıyla devredilerek medya,
eğitim, sağlık alanları başta olmak üzere kamusal olanakların kullanımında el değiştiren sermaye, iktidara
yakınlığıyla gözle görülür halde öne çıkmıştır. Eğitim
ve sağlık hizmetleri devletin tüm vatandaşlarına eşit ve
parasız sağlaması gereken en baştaki görevleri arasında anayasal ve evrensel bir sosyal ilke iken, özel eğitim
kurumları, özel dershaneler ve özel sağlık kurumları ile
alınıp satılan bir hizmete yani piyasalaşan bir düzene
halk mahkûm edilmiştir. Medya ise iktidar yanlısı tek
sesli bir yayın organı kimliğine dönüşmüştür.
Yakın geçmişte 70’li yıllardaki uygulamalarla belirginleşen siyasi gericiliğin son dönemlerde geldiği nokta yıkıcı boyutlara ulaşmıştır. Bugüne gelinen süreçte 12 Eylül
Askeri Darbesiyle artarak devam eden dışa bağımlılık
ve gericiliğin siyasi iktidarlarda etkin rol alması liberal
politikalarla birlikte daha üst boyuta taşınmıştır. Son
olarak 12 Eylül 2010 referandumu yasama, yürütme ve
yargının kuvvetler ayrılığı ilkesinin yerine yürütmenin
etkinliğini ve belirleyiciliğini öne koyan düzenlemeler
içermiştir. Bu çerçevede otuz yıl sonrasında 12 Eylül
1980 darbesi Anayasası hükümlerinin iyileştirilmesi
olarak sunulmuş olmasına rağmen, aslında birçok demokratik hakkın ve özgürlüklerin daha da geriye götürülmesine yönelik uygulamaların önü açılarak darbenin
tamamlayamadığı eksiklikler düzenlenmiştir. Eğitimde
4+4+4 şeklinde formüle edilen imam hatip liselerine
dönüşüm amaçlı kesintili eğitim Başbakanın kendi ifadesiyle bir dindar nesil yetiştirme projesi olarak getirilmiştir. Kamuda kadrolaşma üst düzeylere ulaşmış, Yargı ve Üniversitenin bağımsız ve özerk yapıları oldukça
hasar görmüştür. Çalışma yaşamında, sendikal haklar,
toplu iş sözleşmesi süreçleri ve işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin düzenlemeler, taşeronlaşma, esnek çalışma
gibi liberal piyasaya, işverenlerin beklentilerine uygun,
çalışanların, emekçilerin aleyhine daha baskıcı bir anlayışın gelmesinin yolu yine 12 Eylül 2010 referandumu
ile açılmıştır. Demokratik tepkilerin acımasızca bastırıl-
2
Eylül 2012 - 166
dığı, tutuklamalar, gözaltılar ve yargılamaların hukuku
gözardı ederek sürdüğü, tutukluluk sürelerinin cezaya
dönüştüğü, cezaevlerinin aydınlar, öğrenciler, gazeteciler, demokrasiden emekten yana olanlarla doldurulduğu, savunma haklarının kullandırılmadığı, yoksulluk ve ölümlerin arttığı, Üniversitelerin susturulduğu,
TMMOB ve bağlı Odaların işlevsizleştirildiği, kentsel
alanların belirli kesimlere rant sağlamak adına dağıtıldığını hergün yaşıyoruz. Ülkemiz daha dün sıfır sorun
politikasında iken; Arap baharı diye adlandırılan Mısır,
Tunus, Libya süreçlerinde üstlendiği rolünün ardından
Suriye ile savaşa sürüklendiği bugünlere geldi. BOP’ta
üstlendiği göreviyle ABD’nin belki de beklemediği kadar gönüllü taşeronluğunu yapmaya soyunan siyasi
iktidar, bu süreçte ve gelinen son aşamada Ülkemiz ve
bölgemizde yıllarca onarılamayacak tarihsel bir hataya
imza atmıştır.
Değerli Meslektaşlarım,
Van’da 23 Ekim 2011’de meydana gelen Depremin ardından dillendirilmeye başlanan ve Mayıs ayında yasalaşan Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi
hakkında kanun ile Ağustos ayı başında Resmi gazetede yayınlanan Uygulama Yönetmeliği son yıllarda ülkemizde sıklıkla gündeme getirilen Kentsel dönüşüm
tartışmalarının düzenlemesi olarak yürürlüğe girdi. Öncelikle TMMOB ve bağlı Odalarımızın etkisizleştirilmesi,
güçsüzleştirilmesine dönük kamusal denetimi ortadan
kaldıran Nisan ayındaki yönetmelik değişikliklerinin
yapılmasının ardından Kentlerin Dönüştürülmesine
ilişkin Afet Yasasının çıkarılması dikkat çekicidir ve tesadüf değildir.
Yönetmelik Afet riski başlığı altında yalnızca depremi
esas alan anlayışta hazırlanmış, sel, heyelan, çığ, kaya
düşmesi vb. diğer afetler gözardı edilmiştir. Yine bu
yasa ile yalnızca konutlar hedeflenmiş fabrikalar, büyük sanayi tesisleri, Okullar, Hastaneler, Vilayet, Kaymakamlık, yerel yönetim binaları gibi Kamu yapıları,
Köprü, viyadük, tünel, altgeçit, havaalanı, garlar gibi
ulaşım yapıları, su depoları, arıtma tesisleri, pompa
istasyonları vb. altyapı tesisleri, müzeler, anıtlar, tescilli yapılar gibi koruma kapsamındaki Kültürel ve tarihi
yapılar, iletişim, haberleşme ve enerji yapıları kapsam
dışı kalmıştır.
Yasa Van depreminin bir yıl öncesinde AFAD’ın Ulusal
Deprem Stratejisi ve Eylem Planındaki “mevcut binaların sayısı ve tipolojisinin belirlenmesini”, “Bina kimlik sisteminin oluşturulmasını”, “Bina envanterinin ve
binaların hasar görebilirliklerinin değerlendirilmesini”
öncelikli olarak gerekli gören ve eylem planı olarak
2012-2017 yılları arasındaki 5 yıllık sürede öngörülen
Başyazı
çalışmayı yok saymıştır. Oysaki Kentsel dönüşüme ve
imar uygulamalarına ileriye dönük olarak karar oluşturacak bilimsel temelli tek veri tabanı çalışması “Yapı
stoğu Envanteri”nin çıkarılmasıdır. Yasanın özünde
Riskli alan, Rezerv yapı alanı ve Riskli yapı olmak üzere üç tanım öne çıkmaktadır. Özellikle Riskli yapıların
belirlenmesinin yürürlükteki tek mevzuat olan 2007
Deprem Bölgelerinde yapılacak binalar hakkında yönetmelik Bölüm 7’ye göre yapılacağı belirtilmiştir. Bu
bölüme göre Mevcut binaların deprem performanslarının belirlenmesi sonucu “riskli yapı” olarak değerlendirilen binaların yıkımı esas alınmış aynı bölüme göre
binaların güçlendirilmesi yok sayılmıştır. Yasada 3 yılı
proje deneyimi olmak üzere 5 yıllık İnşaat Mühendislerinin riskli yapı değerlendirmesi için lisanslandırılması
hükme bağlanmıştır. Deprem yönetmeliği 7. Bölüme göre mevcut binaların deprem performanslarının
belirlenmesi mesleki derinliği, meslekte yetkinliği ve
uzmanlaşmayı gerektirmektedir. 2001 yılında yapı denetim yasasında yapı denetçisi olabilmek için denetim
konusunda yetkinliği ve uzmanlığı yok sayarak, sadece
12 yılı esas alan anlayış, aynı yanlışı tekrarlayarak biçimsel bir kriter koymayı yeterli görmüştür.
Bu yasa tüm yetkileri Çevre ve Şehircilik Bakanlığında
toplamakta, kentlerin dönüşümünü denetlenemeyen
TOKİ üzerinden yapmayı kurgulamakta ve yürürlükteki
13 yasayı sayarak “bu Kanunun uygulanmasını engelleyici hükümleri ve diğer kanunların bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz” hükmüyle diğer yasaların
üstünde uygulayıcısı Bakanlığa ve dolayısıyla iktidara
özel yetkiler sağlamaktadır. Uygulamadan doğan tüm
maliyetleri ve sorumlulukları yasanın muhatabı olan
vatandaş üzerine yıkmasına karşın hukuki haklarını
ortadan kaldıran ve gerektiğinde zor kullanmayı öngören ve “YIKIM”a dayalı bir mantıkla hazırlanmıştır. Kentleşme adına uydu kentler, rezidanslar, AVM’ler, devasa
iş merkezleri, TOKİ binaları dayatmasıyla Toplumsal yapımızın parçalanarak dönüştürülmesi, sosyal yapımızın
kimliksizleştirilmesi hedeflenmektedir.
Hiç kuşkusuzdur ki afet riski altında olduğu tespit edilen alanlarda kentsel dönüşüm uygulamaları ile planlı,
sağlıklı, nitelikli, güvenli, depreme dayanıklı ve sürdürülebilir yaşam alanları oluşturulması kentlerin ve ülkemiz insanlarının öncelikli gereksinimidir. Ancak 6306
sayılı kanun ve yönetmeliği Anayasanın temel hükümlerine ve insan haklarına aykırıdır. Hukuka uygun olmayan bu yasa evrensel hukuk kuralları ve sosyal devlet
ilkesine göre yeniden düzenlenmelidir. Önümüzdeki
günlerde sürekli gündemimizde kalacak olan Kentsel
dönüşümü değerlendirmeye devam edeceğiz.
Değerli Meslektaşlarım,
Yaklaşık 60 yıl önce 1954’de 12 Avrupa ülkesi biraraya gelerek bilimsel alanda işbirliğini amaçlayan bir
çalışma başlattılar. Bu çalışma hepimizin bildiği üzere
CERN kısaltılmış adını taşıyan kurumla İsviçre ile Fran-
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
sa sınırında kurulan parçacık fiziği laboratuarında, hızlandırmaya dayalı ileri teknolojik ve bilimsel araştırma
deneyleri temelinde öne çıkmaya başladı. Türkiye’nin
de bazı üniversitelerinden akademisyenlerin son yıllarda yer almaya başladığı proje son olarak atom altı
parçacıkların parçacık hızlandırıcısında çarpıştırılması
sonucu 1960’larda teorisi ortaya atılan “Higgs bozonu”
parçacığının varlığına ilişkin temel bilim araştırmalarıyla gündemde yerini aldı. Sözkonusu deneyleri sıkça
konuşmaya başladığımızda nano teknolojiden, günlük
yaşamımızda vazgeçilmez olarak kullandığımız internete varan çok sayıda gelişmenin bu merkezde yapılan
temel bilimsel ve teknolojik araştırmaların sonucu bulunduğunu ve geliştirildiğini öğrendik.
Bilim Avrupa’da ve gelişmiş ülkelerde özerk yapısıyla
ve ileri düzeyde çalışmalara verilen desteklerle teşvik edilirken ülkemizde ise tamamen farklı bir yönde
şekillendirilmektedir. Üniversitelerimizin yeni bir öğretim dönemine başladığı bugünlerde, öğretim üyesi
kadrolarında değişiklik olmaz iken %50-%100 arasında
arttırılan öğrenci kontenjanları, akademik kadroları belirlemede yapılan yanlışlıklar, öğretim üyesi olmadan
açılan programlar, akademik kadrosu yetersiz ve binası
olmaksızın kurulan yeni üniversiteler, bilimsel çalışmalar için gerekli olan laboratuarların ödeneksizlik nedeniyle yoksunluğu ya da araştırma ekipman eksiklikleri
ve daha sayılabilecek pekçok olumsuzluklar ülkemizin
gerçekleridir. Açılan çok sayıda vakıf üniversitesiyle eğitimin kalitesinin düşmesine yol açılmış, paralı eğitimle
hoca-öğrenci ilişkisi dershane düzeyine indirgenmiştir.
TUBA Türkiye Bilimler Akademisinin siyasi iradeye bağlanarak bilimin bağımsızlığının ortadan kaldırılması,
Üniversite rektörlerinin ve dekanlarının belirlenmesinin iktidarı elinde tutan otoritenin icazetine bağlı kılınması ülkemiz üniversitelerinde bilimin hangi şartlarda
yapıldığını göstermektedir.
Bütün bunların yanında olumsuzluklara, dayatmalara, antidemokratik uygulamalara karşı tepki gösteren,
ülke sorunlarına duyarlı demokrasiyi savunan antiemperyalist üniversite gençliğine polisin cop, biber gazı,
basınçlı su vb. orantısız güç kullanımı, gözaltı ve tutuklamalarla ağır hapis cezası istemli yargılamalar uygulanmaktadır. Gözaltına alınıp 10-15 yıl hapis cezası
istemiyle yargılanan ve ayları hatta yılları aşan tutuklulukları süren öğrenci sayısı 700’ü aşmıştır. Üniversite
öğrencisi gençlerimize tüm zorluklara karşın başarılar
dilerim.
Emperyalizmin ve ülkemizdeki işbirlikçileri siyasi gericiliğin kuşatması ve saldırısının artarak devam etmesine
rağmen, örgütsel birliğimizi korumadaki kararlılığımızı,
daha güçlü bir şekilde ve dayanışma içinde sürdürmemize Ülkemizin her geçen gün daha çok ihtiyacı olduğunu vurgulamak istiyorum.
Saygılarımla.
Eylül 2012 - 166
3
Yayın Kurulundan
Merhaba;
Bir gün dönümünü daha geçirdik; günler kısalmaya başladı çoktan. Yine bir Eylül ayını, darbecilerle mücadele
anlamında havanda su döverek geçirdik, siyasiler sayesinde. Bu ortamda, yeni bir sayımızda sizlere merhaba
diyoruz.
Bültenin son sayısından bu yana geçen sürede ülkemiz, halkımız, mesleğimiz ve örgütümüz siyasi iktidarın
kendi ideolojisini yaşama geçirmeye yönelik uygulamalarına muhatap oldu. Öncelikli olarak, mesleğimiz,
piyasanın bir piyonu haline getirilerek kamusal yönü ve
niteliğinin aşındırılmakta olduğu Odalarımızın ve Birliğimizin kamusal yarar niteliğinde olan yetkileri, elimizden
alınarak piyasaya terk edilmekte, ticarileştirilmekte olduğu; toplumsal denetim hak ve görevleri yok sayılarak
siyasi iktidarın uygulamalarını denetimden kaçırma yollarını açtığının artık ayan beyan ortaya çıktığını belirtmek gerekmektedir.
Bu kapsamdan olarak; 17
Ağustos depreminden bu yana onlarca yıl geçmiş olmasına rağmen; ülkemizin gerçekliği olan deprem,
depreme dayanıklı yapı, deprem öncesi ve sonrasında
alınacak tedbirlere yönelik elle tutulur bilimsel verilere
dayalı herhangi bir şey yapılmazken; arkasındaki niyet,
amaç ve sonuçlar gizlenilerek kentsel dönüşüm projeleri yaldızlı paketlerle halka sunulmakta, aslında rantsal
çıkarlar ihaleye çıkartılmaktadır. Bu işlemler yapılırken
de; siyasi iktidar takiyye yapmaktan çekinmemekte,
bunu fark eden üniversiteler deklarasyon yayınlayarak
kentsel gelişim projelerine vermiş oldukları destekleri
çekip, kandırıldıklarını beyan etmektedir. Ya da mesleğimizi yapmamıza yönelik uygulamalara hız kesmeden
devam etmektedir siyasi iktidar. Son olarak 1 Eylül tarihinde yürürlüğe giren “Yapım İşleri İhaleleri Uygulama
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile anahtar teknik personel uygulamasına son verilerek yapım işlerinde mühendislerin çalışmaları adeta
engellenmektedir. Bu gidişle geçmişte olduğu gibi,
yapım işleri mühendisin dışında her meslekten insanın
iştigal alanı olacaktır. Siyasi iktidarın bu uygulamasının,
müteahhitlik müessesesinin kurumsallaşmasını engelleyeceği, mühendislerin hak kaybına uğrayacağı, yapı
güvenliği ve Kamu çıkarları açısından olumsuz sonuçlar doğuracağı da açıktır. Güvence sağlama gerekçesi
ile kamuoyuna sunulan, ancak sonuçları itibariyle daha
güvencesiz bir konuma karşılık gelen bu düzenlemeler,
yapım işinde ihaleye girecek olan firmaların sürekli mühendis çalıştırma zorunluluğunu ortadan kaldırmaktadır. İşletilmek istenen bu süreç, güvencesiz mühendislerin yanı sıra güvensiz yapılara da neden olacağı gibi; bu
4
Eylül 2012 - 166
anlamda, mesleğimizin ve istihdam alanlarımızın daraltılması, bizler için olduğu kadar tüm toplum için de risk
oluşturacaktır. Ancak, bir kez daha ifade etmek isteriz
ki; TMMOB ve bağlı Odalar dışarıda tutularak; deprem,
kentleşme, imar planları, inşaat uygulamaları, denetim
vb. konularda yıllardır söyleyegeldikleri dikkate alınmayarak yapılacaklar halkın çıkarına olmayacaktır.
Aslında, kendi sorunlarının ve çıkarlarının halkın sorunları ve çıkarlarından ayrı olmadığı bilincindeki mühendisler; ülkenin gelişmesi ve kalkınması, halkın çıkarlarının savunulması ve korunması anlamında, siyasi
iktidarların uygulamalarına karşı mücadele vermekte
hiçbir dönem geri durmamışlardır. 19 Eylül 1979 tarihinde insanca yaşam koşulları ve grevli, toplu sözleşmeli
sendika hakkı için ülke çapında bir günlük iş bırakma
eylemi gerçekleştirilmiştir. Geçen yıldan itibaren 19 Eylül TMMOB üyelerinin Dayanışma günü olarak, ülkemizin örgütlü olduğumuz dört bir yanında “Mesleğimize,
Halkımıza, Ülkemize, Haklarımıza Sahip Çıkıyoruz” söylemiyle alanlarda kutlanılmaktadır.
Geçmiş sayılarımızda; “demokrasinin en iyi ve tek savunucusu olduğu söylemindeki siyasi iktidarın, geldiği
günden bugüne ortaya koyduğu uygulamalar tam bir
tenafür göstergesi olmuştur. Yani siyasi iktidarın uygulamalarına alkış tutmayan her kesim ve statüdekiler
tu-kaka ilan edilmiştir siyasi iktidar tarafından. Kimi zaman öğrenciler kötü olurken kimi zaman çiftçiler, kimi
zaman işverenler kötü olurken kimi zaman işçiler kötü
olabilmektedir. Bizlerin dahil olduğu meslek örgütleri ve
bizler ise her daim kötü ilan edilmiştir siyasal iktidar tarafından” tespitinde bulunmuştuk. Bu tespitimiz de halen geçerliliğini korumaktadır. Sanki demokrasiymiş gibi
meclisteki sayısal çoğunluğunu kullanarak yasalaştırdıkları 4+4+4 eğitim sistemiyle, bir taraftan zorunlu eğitim
fiilen 4 yıla indirilirken, öte yandan tıp fakültesi öğrencilerinin tutuklulukları halen devam etmektedir. Ya da
komşularımızla “0” sorun demeçleri atılırken, komşumuz Suriye’nin Devlet Başkanı kardeş ilan edilip, ailevi
tatiller yapılırken, bugün sorun yaşamadığımız komşumuz kalmadığı gibi; Ülkemiz Ortadoğu’daki adı konmamış emperyalistler arası bölüşüm savaşının içerisine
fiilen çekilmekte, Suriye de masum insanların öldüğü iç
savaş sürerken; Emperyalizmin Suriye politikası kapsamında ülkemiz bir işgal üssü haline getirilmektedir.
1 Eylül Dünya Barış günü olarak kutlanırken; siyasi iktidar ülkemizin yaşamakta olduğu barış ve kardeşlik
sorunu olan “Kürt Sorunu” konusunda da işine geldiği
gibi davranmakta, bu sorunu da oy potansiyeli gözüyle
değerlendirmektedir. Bu nedenle, patlayan her bomba,
Yayın Kurulundan
sıkılan her kurşun geleceğin kaybedilmesine, barış ve
kardeşlik umutlarının yok olmasına yol açmaktadır.
Bugün ülkemizde ekonomi politikalarına yön veren anlayış, işsizliği, yoksulluğu büyütmekte, emek alanını esnek, serbest, güvencesiz bir hale getirilerek sömürüyü
derinleştirmektedir. Tüm işçiler ve emekçiler sermayenin gücü karşısında zayıflamış bir halde ucuz emek sömürüsüne tabi tutulmak istenmektedir. Siyasi iktidarın
uygulamaya koymayı planladığı Ulusal İstihdam Stratejisi ve İş İlişkileri Kanunu Tasarısına bakıldığında bu durum tüm çıplaklığı ile görülmektedir.
Dünya ve ülkemizin yaşamakta olduğu süreç; mesleğin
ve üyelerin sorunlarının toplumsal sorunlardan ayrılamayacağı bilinci ve tavrıyla, doğru politikalar üreten,
mücadele veren ve yaşama geçiren; birlikte karar alma,
birlikte üretme ve birlikte yönetme ilkesini gerçek anlamıyla yürütebildiğimiz örgütlenmelerin gerekliliğini
ve verilecek mücadelenin tüm emekçi kesimleri kapsayacak örgütlenmelere geçmişten gelen anlayışımızla
katkıda bulunma zorunluluğunun gerekliliği de bir kez
daha gözler önüne sermektedir. Genel anlamda belirleyeceğimiz tutum, davranış ve eylem biçimi her zamankinden önemli hale gelmiştir.
Bu anlamda; meslek alanımızda, çalışma hayatında, örgütsel yapılarımızda sürekli hak kayıplarına uğradığımız,
saldırıların, baskıların örgütsel anlamda da arttığı dönemler yaşadığımız süreçte mesleki örgütlülüğümüzü
farklı değerlendirmeliyiz. Öte yandan doğru zamanda,
doğru şeyleri söyleyerek doğru bir mücadele mesleki
örgütümüzün meşruiyetini ve haklılığını kitlelere gösterecektir. O halde her türlü gelişimi üretim ilişkileri açısından inceleyip yorumlayarak, yaşamın her alanını olduğu
gibi mesleğimizin uygulanabilirliğini de mesleki çalışma
anlayışlarının dışında ve üstünde siyasetle ilişkilendirilerek duruş, davranış ve tercihlerimizi belirlemeliyiz her
şeyden önce.
ği ve bedelleri bulunan mesleki örgütümüzün; siyasi
iktidarın yapmış olduğu tüm uygulamaları için elbette
söylenecek sözü de bulunmaktadır. Bu söz söylemekteki kastımız kakofoni yapmak değildir. Bizler bu ülkenin aydınları olarak aynı zamanda; dünyayı, ülkemizi ve
yaşadıklarımızı bilen, düşünen, sorgulayan, yorumlayıp
toplumun çıkarlarını koruyacak bilgi ve becerideki meslek mensupları olarak elbette yapılacak işimiz çıkaracak
sesimiz vardır. Hepimiz; karanlığı aydınlatacak birer alev
olmasını da biliriz.
Mesleğini bilen, onu halkın hizmetinde kullanan inşaat
mühendislerinden, ülkesinin her işini yapabilecek nicel
ve nitel gücü bulunan teknik elemana, kalkınmamızın
ve gelişmemizin denetiminden meslek düzeyimizin geliştirilmesine, ülke meslek ve meslektaş sorunlarının çözümüne kadar amaç, iş ve eylemleri gerçekleştirmek için
elbette çıkaracak sesimiz, söyleyecek sözümüz vardır.
Meslek Odamızda birlikte üretmenin, birlikte yönetmenin, mesleğimize ve yaşam hakkımıza sahip çıkmanın,
insan olmanın onuru ile toplumsal olaylarda taraf olmanın, hak aramanın, birlikte başarmanın ve kazanmanın,
mesleki bilimsel birikimleri ile geleceği bugünden kurmanın ortak paydasını büyütmek üzere ses çıkarmaya
devam etmeliyiz. Hepimiz birer alev olabilmeliyiz, geleceğimiz için.
Sevgilerimizle………..
Daha kitlesel katılım sağlayıp, meslek örgütümüze, meslek alanlarımıza, kişisel özgürlüklerimize karşı saldırılara
kitlesel örgütsel gücümüzle karşı durmalıyız. Toplumsal
güç olabilmemiz için örgütsel yapılarımızı kullanmalı,
kendi haklarını ileriye götürmek veya daha fazla hak
kaybına uğramamak için kitlesel gücümüzü göstermeliyiz. Bunun yolu da; her bir üyenin her türlü egodan sıyrılarak “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” temrinini
yaşama geçirmekten ibarettir. Başka bir ifade ile siyasi
iktidarın uygulamalarına karşı en geniş toplumsal muhalefete katkı koyabilmek için, birliktelikten oluşacak
gücümüzü parçalayıcı, zaafiyete uğratacak ayrıştırıcı,
görüş, davranış ve politikalar yerine; birleştirici, bütünleştirici, ortak mücadele hedefine yönelik ortaklaştırıcı
görüş, davranış ve politikaları yaşama geçirmek bir zorunluluk olmaktadır.
Ülkemizin siyasi, ekonomik, toplumsal gelişiminde eme-
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166
5
Şubeden
4 Ağustos 2012 tarihli Resmi Gazetede Yayınlanan
“AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ
HAKKINDA KANUNUN UYGULAMA YÖNETMELİĞİ”
HAKKINDA ŞUBEMİZİN GÖRÜŞÜ
Afet riski altında olduğu tespit edilen alanlarda, kentsel dönüşüm uygulamaları ile planlı, sağlıklı, nitelikli
ve sürdürülebilir yeni yaşam alanları oluşturulması, kentlerimizin öncelikli ihtiyacıdır. Ancak gerek
16/5/2012 tarihinde kabul edilerek yasalaşan 6306
sayılı Kanun, gerekse söz konusu yönetmelik maddeleri Anayasanın temel hükümlerine ve insan haklarına aykırıdır. Evrensel Hukuk Kuralları ve Sosyal Devlet
ilkesine göre yeniden düzenlenmelidir.
Yasa bütün olarak ele alındığında, gerek kanun gerekse yönetmeliğin, birçok belirsizliği barındırması
nedeni ile, hem uygulayıcı İdareler, hem de yurttaşlarımız açısından telafisi imkansız zararlar doğuracaktır. Afet riskinden korunmak gerekçesi ile hazırlanan
yasaların, yeni kentsel ve sosyal riskler yaratmaması
açısından yeniden gözden geçirilmesi, özellikle yasanın temel politikasının çok net, tartışmasız olması,
muğlak ifadelerden, ihtimallerden arındırılması gerekir. İdarenin veya Bakanlığın güç kullanan insiyatifi
/ takdiri yerine, yurttaş ve kamu haklarını koruyacak
şekilde kesin ve net hükümler, hem yasada hem de
yönetmelikte yerini almalıdır.
Uygulamadan etkilenen yurttaşların hakkını gözeten,
uzlaşma temelinde çözümler oluşturulmalı ve bu çözümler yasa ve yönetmelikte açıkça yer almalıdır.
Rezerv yapı alanı hakkında yasa ve yönetmelikte hiçbir kriter tanımlanmamıştır. Rezerv yapı alanları belirlenirken, planlama esasları, şehircilik ilkeleri, kamu
yararı, bilimsel ve teknik veriler dikkate alınmalı, özellikle doğal sitler yasada ve yönetmelikte güvence altına alınmalıdır.
Riskli alan ve rezerv alanların belirlenmesi çalışmaları
öncesinde TMMOB ve bağlı odaların, Üniversitelerin
ve taşınmaz sahiplerinin görüşleri alınmalıdır.
Buna göre aşağıda belirtilen konu başlıkları, uzman
kurum kuruluşların katkısı alınarak, yasa ve yönetmelik maddelerinde yerini almalıdır:
6
3- Planlama süreçlerinin bütüncül planlama anlayışını nasıl sağlayacağı kurgulanmalıdır.
4- Düzenleme alanındaki sosyal konut üretim politikasının nasıl kurgulanacağı belirtilmelidir.
5- İmar artışı yapılacak ise bunun üst sınırının ne olacağı belirtilmelidir.
6- Düzenleme Alanı büyüklük kriterinin ne olacağı belirtilmelidir.(5393 s. Yasada, 5 ha – 500 ha sınırı
mevcut)
7- Uygulamalarda, Devlet olanakları ile yapılan kamulaştırmanın, hangi koşullarda, hangi amaçla yapılacağı, kamulaştırma ile elde edilen alanlar veya kamusal
taşınmazlar, özel sektör için değil, kamusal hizmetlerde değerlendirileceği hüküm altına alınmalıdır.
8- Düzenleme sonrası elde edilen değer artışının hakkaniyetli bir bicimde kentliye, kamuya dönüşümünün sağlanması kural altına alınmalıdır.
9- Katılım ve yönetim modelinin nasıl kurgulanacağı
yasa ve yönetmelikte açıkça belirtilmelidir.
10- Yerinde dönüşüm koşulu getirilmelidir.
11- Teknik açıdan mümkün olması halinde, riskli yapıların güçlendirilmesine öncelik veren kurgu yasada
ve yönetmelikte yer almalıdır.
12- Riskli yapı tespit bedeli, yıkım bedeli, sosyal teknik altyapı bedeli yurttaşlara ödetilmemelidir.
13- İnşaa edildiği tarihteki mevzuata uygun olarak
ruhsatlandırılmış olan yapı stokunun, riskli yapı olarak tespiti halinde, yasadan doğan her türlü bedel
Bakanlık / İdare tarafından karşılanmalıdır.
14- Sonradan ruhsata bağlanmış yapı stokunun, riskli
yapı olarak tespiti halinde, yasadan doğan her türlü
bedel Bakanlık / İdare tarafından karşılanmalıdır.
15- Yapım işinin yürütülmesi şeffaf ihale usulü ile yapılması gerekmektedir.
1- Riskli alan ve rezerv alan sınırlarının hangi kriterlere göre belirleneceği belirtilmelidir.
16- Riskli yapı tespitinde görevlendirilecek yetkili laboratuvarlara ilişkin düzenlemeler yönetmelikte yer
almalıdır.
2- Riskli yapı tespitinin hangi kriterlere göre belirleneceği belirtilmelidir.
İMO İZMİR ŞUBESİ
Eylül 2012 - 166
Şubeden
17 Ağustos Depremi Yıldönümü Etkinlikleri
17 Ağustos 1999 depreminin yıldönümünde İMO İzmir Şubesi ve TMMOB İzmir İKK tarafından çeşitli etkinlikler düzenlendi.
Basın Toplantısı
16 Ağustos tarihinde İnşaat Mühendisleri Odası’nın
tüm Şubeleriyle birlikte Şubemizde de “Deprem Gerçeği de Çözümsüzlük de Halen Sürmekte” başlıklı basın açıklaması yapıldı (Basın açıklaması metni Bültenimizin İMO’dan bölümünde yer almaktadır).
Basın toplantısı sonrasında NTV televizyonu Şube
Başkanımız Ayhan Emekli ile deprem konulu bir röportaj yaptı.
Depreme Duyarlılık Yürüyüşü
TMMOB İzmir İKK`nın düzenlediği ve yürütücülüğünü İMO İzmir Şubesi’nin yaptığı TMMOB Depreme
Duyarlılık Yürüyüşü 16 Ağustos 2012 tarihinde gerçekleştirildi.
TMMOB Depreme Duyarlılık Yürüyüşü için onlarca
Mühendis, Mimar, Şehir Plancısı 17 Ağustos Depreminin yıldönümünde Gündoğdu Meydanı’nda bir araya
geldi. Cumhuriyet Meydanı’na doğru meşalelerle
yapılan sessiz yürüyüşe halk da alkışlarıyla destek
verdi.
Cumhuriyet Meydanı’nda Şube Başkanımız Ayhan
Emekli ve TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Dönem Sözcüsü Ferdan Çiftçi
deprem bilinci, sağlıklı yapılaşma, kentsel dönüşüm
ile ilgili açıklamalarda bulundular. Özellikle kentsel dönüşüm konusunda
TMMOB İzmir İKK’nın daha
önce 6 maddeyle açıkladığı
önerilerin dikkate alınması
gerektiği bir kez daha vurgulandı.
Pankart, Stand, Anket Etkinlikleri
Halkın yoğun olarak yaşadığı merkezi cadde ve meydanlarda görsel olarak depreme karşı güvenli yapının
önemi ve bütün yapıların İnşaat Mühendisliği hizmeti alınarak inşa edilmesi gerekliliğini vurgulayan büyük boy afiş ve pankartlar asıldı. Bu pankart ve afişler
10-17 Ağustos tarihleri arasında asılı kaldı.
17 Ağustos 2012 Cuma günü ise İnşaat Mühendisleri
Odası İzmir Şube temsilcilikleri dahil olmak üzere toplam 12 yerde stand açıldı. Bu standlarda görev alan
üyelerimiz İMO İzmir Şubesi tarafından hazırlanan
deprem broşürünü vatandaşlara dağıttılar. Standlarda yapı stoğumuzun durumu konusunda vatandaşların farkındalığını ölçmek için düzenlenen anketler
uygulanarak deprem ve yapı güvenliği ile ilgili merak
edilen konularda bilgilendirme yapıldı. Standlarda
ayrıca bulunulan bölgenin afet sonrası toplanma bölgelerini gösteren haritalar asıldı.
Gazete Özel Eki
Cumhuriyet Gazetesi ile yapılan ortak çalışmayla
içeriği tümüyle Şube tarafından hazırlanan 4 tam
sayfalık İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Cumhuriyet Deprem Özel Eki çıkarılarak gazeteyle birlikte
dağıtıldı.
Açıklamaların ardından Ege
Üniversitesi Tiyatro Topluluğundan genç Mühendislerin kısa tiyatro gösterimi
ilgiyle izlendi. Tiyatro gösteriminin sonra yapılan saygı
duruşuyla etkinlik sona erdi.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166
7
Şubeden
17 AĞUSTOS 2012 CUMA
PARASIZ ÖZEL EK
İMO İzmir Şubesi Başkanı Emekli, kamu denetimi olmaksızın yapılan binaların ayakta kalamayacağını vurguladı
Denetimsiz yapıların deprem sınavı
B
İLİNEN GERÇEK...
a şn depÜlkemizin bildiğimiz bu gerçeğine kar
ar
karşn
reme hazrlkl olab
a ilmemiz için; day
ab
a an
ay
a kl ve güolabilmemiz
dayankl
yap
a lar
ap
a tasar
ar
a lam
ar
a a ve inşa etm
am
t e, mevcut
tm
u yaut
venli yaplar
tasarlama
etme,
a mzn du
ddurumunu
uru
rum
umu
mun
unu
nu ort
r ay
a a çkar
arm
rma ve iyileşplar
ar
ur
rt
ar
plarmzn
ortaya
çkarma
r e adna için son 15 yldak
a i gelişmeleri sratirm
rm
ak
tirme
yldaki
a sak
a :
lar
ar
ak
larsak:
Bay
a ndrlk ve İskân
ay
â Bak
ân
a an
ak
a lğ (son olar
a ak
ar
a
Bayndrlk
Bakanlğ
olarak
yay
a nladğ) “Afet
ay
“Afe
f t Bölgelerinde yafe
1975 ylnda yaynladğ)
a yaplar
a lar
a hakknda
akk
kknda yönetmeliği”
t eliği” 1997 yak
yap
ap
ar
hak
ak
yönetm
tm
placak
Prof. Dr. ÖMER ZAFER ALKU
İİMO
MO Onur
Onur Kurulu
Kuru
ullu Üyesi
Üyesi
K
f z deprem fe
ffelaketinin
a etinin üzerinden neöörfez
rfe
fe
lak
ak
n eş yl geçti. Acaba
a a körfez
fz
rredeyse
edeyse onbeş
onb
nb
Acab
ab
körfe
fe
depreminden ders alabildik
alab
a ildik mi? Körfez
ab
Körfe
f z depfe
reminden hemen sonra
sonr
n a deprem bölgelerinde
nr
bölgeleri
r nde
ri
yaplacak
a lac
a ak
a binalar
ina
nal
alar
a hakkndaki
hak
akk
kk
kn
nd
nda
dak
aki
ki yönetmeliğimizi
n tm
t eliğim
imi
mizi
yap
ap
ac
bin
in
ha
yöne
ne
im
yeniledik. 1975 yl başnda yürürlüğe
yür
ürü
rür
ürlüğe giren
yü
betonarme
arm
rme binalarn
a n deprem kuvvetine
kuv
uvvetine göre hesaplanmas
a lan
anm
nmas ve
betonar
ar
binalar
ar
ku
hesap
ap
an
projelendirilmesine
proj
o elendi
oj
d ri
di
r lmesine ait olan
a basit yönetmeliğimizi
an
yönetm
t eliğimizi detayl,
tm
detay
a l, çağay
daş bir yönetmelik
t elik haline getirerek 1998 ylnda yay
a nladk ve
yönetm
tm
ay
yaynladk
hemen uygulamaya
u gulam
a ay
a a geçtik. 1975 ylnda yürürlüğe
yür
ürü
rür
ürlüğe giren depuy
am
yü
rem yönetmeliğimiz
t eliğimiz hesap
a yapma
a ma açsndan
a basitti,
t i, ama
a a ilkeyönetm
tm
ap
yap
ap
an
basitt
tt
am
leri açsndan yetersiz değildi. Biz inşaat mühendisleri 1975
deprem yönetmeliğine uygun projeler
o eler ürettik. Ancak uyguproj
oj
lamada, yani inşaat mahallinde inşaat Devamı 2. sayfada
sayfa
f da
fa
K
a saml olarak revize ederek 1 Ocak
kap
ap
lnda kapsaml
yyürürlüğe
ürü
rür
ürlüğe koydu
d . Yap
a stoğum
umu
muzun
u çok
1998’de yü
ür
du
ap
um
un
koydu.
Yap
stoğumuzun
büy
üyü
üy
yük
ük bölüm
ümü
üm
mün
ünü
nü oluştu
tur
tu
uran
a betonar
arm
ar
rme binalar
a n
ar
büyük
bölümünü
oluşturan
betonarme
binalarn
a iht
h en itibar
a en yeni yap
a lacak
a yap
a lar
a da uy
uuy-bu tar
ar
ht
ar
ap
ak
ap
ar
tarihten
itibaren
yaplacak
yaplarda
anm
nmak
a üzere depreme day
a an
a kl olar
a ak
a stat
a ik
gulan
an
ay
ar
at
gulanmak
dayankl
olarak
statik
a ve tasar
a mnda önemli değişiklikler getirilhesap
ap
ar
tasarmnda
di. Yönetmeliğin 2007 ylnda revize edilerek
“Mevcut
u binalarn
a n değerlendirilmesi ve güçlenut
binalar
ar
dirilmesi” bölüm
bölümünün
eklenmesiyle
yap
ümü
mün
ünü
nün
ün eklenm
n esiyle yap
a stoğuüm
nm
ap
tur
uran binalarn depreme karş dayamuzu oluştu
tu
oluşturan
perfo
f rm
fo
r an
a s değerlendirilmesine yönelik
nkllk performans
a düzenlemesi
d zenlemesi oluşturuldu.
tur
uru
ruldu
d .
at
dü
oluştu
tu
du
elimizdeki tek mevzuat
Büy
üyü
üy
yük
ükşehir Belediyesi,
1997 ylnda İzmir Büyükşehir
a Mühendisleri
ü endisleri Odas İzmir
at
Müh
üh
Üniversite ve İnşaat
u esi ortak
r ak
a çalşmasyla İzmir’de yaplan
a lan
a RAR Şub
ub
ort
rt
yap
ap
an
RA
Şubesi
proj
o esiyle şehrimizin
oj
şehr
h imizin yap
hr
yap
a stoğunun
ap
stoğun
unu
un
nun
un depDİUS projesiyle
reme hazr olmas adna sivil yap
yaplarla
kamu
a lar
a la kam
amu
mu yaap
ar
am
plar
altyapsna
ilişkin
veriler
ediar
r ve kent
n alty
t ap
a sna ilişki
k n ilk veri
r ler elde edi
dplar
ar
nt
ty
ki
ri
di
lerek afe
f t öncesi ve sonr
fe
n asnda yap
nr
a lmas gereap
afet
sonrasnda
yaplmas
kenler değerlendirildi. 2009 ylnda ise İzmir Vau esinin İzliliği ve Üniversite ile İMO İzmir Şub
ub
Şubesinin
f t Semp
m ozyu
yum
umu
mu çerçevesinde Kent
n imizin
mir Afe
fe
mp
yu
nt
Afet
Sempozyumu
Kentimizin
üç semt
m inde dar
mt
a bölgeleme ile env
ar
n an
nv
ant
nter çkar
a lar
semtinde
envanter
çkarl-
a al hzl tar
a am
a a tekmasna yönelik gözleme day
ay
ar
dayal
tarama
a al çalşma gerçekleştirilmiştir. İzmir
niğine dayal
day
ay
üyü
yük
ükşehir Belediyesi, Dokuz
k z Eylül ÜniversiteBüy
üy
Doku
ku
Büyükşehir
a Mühendisleri
ü endisleri Odas İzmir Şubesi
u esi birat
Müh
üh
Şub
ub
si ve İnşaat
k eliğiyle 5 Kasm 2011’de başlayan
a an
a ve Balçolikt
kt
başlay
ay
likteliğiyle
Sefe
f rihisar
fe
a ilçelerinin tamamn
ar
tam
a am
am
a n kapsayan
kap
a say
ap
a an
ay
a
va ile Seferihisar
a stoğu env
n an
ant
nteri çalşmas halen sür
ürm
rmekt
k edir.
ap
nv
ür
kt
yap
yap
envanteri
sürmektedir.
Kocaeli depreminin ert
r esinde 2000 ylnda
rt
ertesinde
r ikt
k e 20’den fazla
f zla ilde 595 sayl
a l olumu birl
rl
kt
fa
say
ay
olum
um
İzmir ile birlikte
hük
hü
ükü
küm
ümler içeren kararnameyle
kar
a ar
ar
arn
rnam
a eyle binalarda
binalar
a da Yap
ar
Yap
a ap
lu hükümler
u gulam
a as başlatld
a ld ve yine ayn
ayn
yn yl
uy
am
başlat
at
ay
Denetimi uygulamas
ürü
rür
üryür
ür
Anayasa Mahkemesi’nde iptal edilerek yürürlük
ükt
ük
kten kaldrld.
lükten
sonr
n ak
nr
a i yl ise bugün
ü de yürürlükte
ün
yür
yü
ürü
rür
ürlük
ükt
ük
kte olan
a
an
Bir sonraki
Kar
a ar
ar
arn
rnam
a eye göre daha
dah
a a sorunlu
ah
soru
run
ru
unlu 4708 say
a l
ay
ve Kararnameye
sayl
Yap
a Denetimi hak
ap
akk
ak
kknda Kan
anu
an
nun
un çerçevesinde İzYap
hakknda
Kanun
u du
un
d ğu 19 pilot ilde binalar
aar
mir’in de içinde bulun
bulunduğu
binalara ld. Uzun
u deneme sür
ü eciyle zada denetim başlat
at
un
ür
başlatld.
süreciyle
a kay
ayb
ybedilmesinin yan
a nda soru
run
unlar
a n giderilman
an
ay
an
ru
ar
kaybedilmesinin
yannda
sorunlarn
a am
a am
a ş, yoğun
u bürokrasi
ü okr
k asi işlemleri
sağlan
an
un
bür
ür
kr
mesi sağlanamamş,
yap
a larn yerinde denetlenmesinin önüne
ap
önün
ü e geçün
yaplarn
a 2011’de tüm
tüm
üm Türkiye’ye
ürk
rkiye’ye yaygna gnak
tü
Tür
ür
yay
ay
miştir. 1 Ocak
a denetimi; önümüzdeki aylarda
yap
ap
laştrlan yap
HÜLYA ALTUN
İMO İzmir
İzmir Şube
Şu be Yönetim
Yönetim Kurulu
K ur ul u
İMO
SSekreter
ekreter Üyesi
ekr
Üyes
yesi
1
7 Ağustos 1999 Körfe
Körfez
f z depreminin
fe
ü demimiz
üzerinden 13 yl geçti. Gün
ün
Gündemimiz
a veren, can
a ve
yine depremler, yine hasar
ar
an
ayb
ybna yol açan
a ykc
k c depremler…
mal kay
ay
an
yk
k
kaybna
d şündü
d ren, kayglandran
dü
dü
Bizleri esas düşündüren,
yap
a stokumuz…
ap
stoku
k muz… Düzensiz,
ku
ise depremler değil, mevcut yap
yap
a stokumuz
ap
stoku
k muz elbette bir anda
ku
sağlksz ve güvensiz bu yap
oluşmad. Ülkemiz siyasi ve ekonomik nedenlerle, uzun
a bilim
i sel ve tekn
k ik
i veri
r lerd
rde
den yoksun
u plan
anl
nlam
a a ve im
iimar
a
yllar
ar
im
kn
ri
rd
un
an
ar
bilimsel
teknik
verilerden
planlama
ffaaliyetleri
fa
aliyetleri ile afetler
afe
f tler ülkesi haline getirildi. İster merk
fe
r erk
merkezi, ister yerel olsun, tüm iktidarlar kendilerine ksa vadeü ler geliştirm
r iş, gün
ünü
nü ku
kkurtaran
urt
rtar
a an
a eylemlere yönelmiş,
li çözüm
üm
rm
ün
ur
çözümler
geliştirmiş,
günü
sayfa
ffada
ancak o günün çözüm gibi ortaya Devamı 2. sayfada
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Dünyann etkin deprem kuşaklarndan biri
üzerinde bulunan ülkemizde birçok yerleşim
merkezi, sanayi kuruluşlar, barajlar ve insanlarmzn büyük bir
ksm deprem riski ile
karş karşyadr. Son
yetmiş yl içinde büyük depremler yaşayan insanmz ve ülkemiz, maddi ve manevi olarak büyük kayplara uğramştr. Gönül istemez ama, bundan sonra da depremden uzakta durmak mümkün olmayacaktr. Depremi kadercilik anlayş ile değil, bilimsel olarak karşlamaya hazrlanmak bu konuda yaplacak en doğru hareket olacaktr.
Deprem sonrasnda hasar gören binalarda yaplan incelemelerde hep ayn hata
ve ihmallerin belirlenmiş olmas, sanki
depremle inatlaşma yaplyormuş düşün-
cesine götürüyor bizleri. Ya da kaderciliğe. Konu ile ilgisi olmayan insanlar bile artk depremde betonarme binalarda oluşan
hasarlarn nedenlerini sralayabilmektedir.
Peki, bu inat niye, mühendislik hizmeti almamak niye. Yönetmelik ve şartnamelere uymamak niye.
D
ünyada tüm büyük şehirlerde bina yapılacak yerler azalınca bina yüksekliky e olyl
leri artmaktadır. Bu şehrimizde de böyl
böyle
muştur. Öncelikle
Öncelikl
k e Bostanlıda başlayan yükkl
yılılmaktadır. Son
yapılılıar giderek şehrin diğer bölgelerine yayılmaktadır.
yayı
yı
sek yapılar
zamanlarda özelikle yeni kent merkezi olarak imara açılan esk salhane
alh
lhan
a e bölgesi ile
iman
a arkasındaki
r asın
ı dak
aki
ki bölümde yoğunluğu
y ğunluğu çok
sal
al
ili e liman
lilim
ark
rk
ın
ak
yo
ki
ve yüksekliği serbest olması nedeni ile yeni yüksek yapılar yalmak
akt
ktadır. Yapıl
lmak
akt
kta olan
a bin
i al
a ar 44 kat ve
vveya
a olan
a
pılılılm
ılılm
an
in
ya yapıl
ılıacak
ak
an
pılmaktadır.
Yapılmakta
binalar
yapılacak
50 kat hatta 55 katlı binalar tasarlanmaktadır. Bu binaların
yüksekliğini düşündüğünüzde 132m.,150m. veya 165m. gisayfa
ffada
bi yükseklikler karsımıza çıkmaktadır. Devamı 3. sayfada
D
EPREM SENARYOLARI
Mevcut yönetmeliklere uygun olarak
yaplmş ve mühendislik hizmeti almş
olan betonarme binalar ile usulüne uygun
yaplmş olan yğma binalar, depremi hasarsz ya da az hasarla geçiştirmektedirler.
Ancak krsal kesimlerde ve büyük kentlerin varoşlarndaki yaplardan çok aznn
yönetmelik ve şartnamelere uygun olduğu ve çoğunun mühendislik hizmeti almamş olduğu ve dolaysyla bu yaplarn
deprem ve sel basknlar sonrasnda büyük
hasar gördüğü de gözler önündedir. Bunlarn yan sra, kentsel yerleşim ve sanayi
bölgelerinde depremin oluşturacağ tehlikelerin önceden belirlenmesi riskin azaltlmasnda büyük önem taşmaktadr. Bu
amaçla hazrlanacak olan mikro bölge-
lendirme haritalarnda, deprem kuvveti ve
yer hareketi parametrelerinin ulaşacağ seviyelerin belirlenmesi, depremden kaynaklanacak svlaşma, toprak kaymalar
vb gibi etkilerin snrlarnn çizilmesi, yaplmas gereken önemli çalşmalarn başnda gelmektedir. Bu haritalar ayn zamanda kentsel arazi kullanm planlarnn
ve deprem senaryolarnn hazrlanmas
için de esas teşkil ederler.
Deprem mühendisliği alanndaki bilgi
seviyeleri ile ünlenen ve övünen Japonlar
bile 1995 Kobe depreminde büyük kayplara uğramşlar, ancak deprem sonrasnda nerede hata yaptklar konusunda
ciddi çalşmalarda bulunmuşlar, geçen yl
olan o büyük depremi hasarsz atlatmşlar
ancak bu kez de, önceden düşünüp önlem
almş olmalarna rağmen Tsunami nedeniyle büyük kayplar vermişlerdir. Afete
karş hiçbir çalşma yapmadan oturmak
felaket getirir. Sürekli çalşmak ve yeni
çözümler üretmek gerekir. Çünkü doğal
afetler çok karmaşk problem gibidir. Sürekli yenileşmeyi çalşmay gerektirir. Söz
konusu olan deprem Devamı 3. sayfada
C M Y B
Eylül 2012 - 166
NECATİ ATICI
İnş.
İnş. Yük.
Yük
ük. Müh.
Müh.
TMMOB
T
MMOB İnş.
MM
İnş. Müh.
Müh. Odası
Müh
Odası
Meslekiçi
M
esleki
kiçi Eğitim
Eğitim Kurulu
Kurul
ulu
lu Üyesi
Üyes
yesi
ADER DEĞİL BİLİM
Prof. Dr. YILDIRIM ERTUTAR
8
a an
a yasa değihazrlan
an
Meclise getirilmek üzere hazrlanan
şikliği taslağna göre radikal değişikliklere uğrayacak
a , bu kez de yap
ak
yap
a denetimi yani
ap
yan
a i teknik
an
tekn
k ik hizkn
yacak,
a i şirket
r et yaplanmas
a lan
anm
nmas yaklaşmnn
a laşmnn yaticar
ar
şirk
rk
yap
ap
an
yak
ak
met; ticari
oldu
d kça göz ard edilecektir. TOKİ’nin
du
nnda oldukça
yaplarn
inşa ettiği yap
a larn özel yasa ile denetim dş tu
ap
ttu-ttulmas,
lmas, Kamu binalarnn yap
a denetim kap
ap
a saap
tu
yap
kapsan am
a as, özelleştirm
r e yasasyla veya yamna alnm
nm
rm
alnmamas,
özelleştirme
a lan yap
a lar vb
vvb.. özel dü
ddü-banc yatrmlarla yap
ap
ap
yaplan
yaplar
n cu önemli bir yap
nu
a stoğu mü
ap
m
ühenüh
zenlemeler sonu
sonucu
yap
mühendislik denetiminden uzak
a tu
ak
ttutulmuştur.
utu
ut
tulmu
m ştu
mu
tur
tu
ur. Merk
r ezi
rk
Merkezi
a ar
a lar
a na son olar
a ak
a nü
nnüfuf yönetimin bu siyasi kar
ar
ar
ar
fu
kararlarna
olarak
su 5000’i aşmay
a an
ay
a belediyelerde 500 m2.’nin alaşmayan
tndaki
a i yaplarn
a lar
a n da yap
a denetim yasas kapsam
a sam
a tndak
ak
yap
ap
ar
yap
ap
kap
ap
am
dşna alnmasyla yaplan
a lan çok sayda binann
yap
ap
ü enliği sorgulanr
üv
sorgulan
a r hale gelmiştir.
an
deprem güv
güvenliği
a Denetim uygulamasna başlanlan ilk
ap
Yap
Yap
yllarda önemli bir hatada başvuran tüm mümeslekt
k eki ylna
kt
hendis ve mimarlara yalnzca meslekteki
baklarak denetçi belgesi verilmesiydi. Oysaki
tur
uru
rulup
u mesleki
oluştu
tu
up
mesleki yeterlilik kstaslar oluşturulup
eğitim ve snama yöntemiyle belgelendirilme
f da
sayfada
fa
yaplmalyd. Öngörülen Devamı 3. sayfa
C MY B
YAPI DENETİMİNDEN
BEKLENTİMİZ KALMADI
ü 17 Ağus13 yl önce bugün
ün
a ihinde 20.000’den
tos 1999 tar
ar
tarihinde
ffazla
fa
zla insanmz yitirdiğimiz
7,4 büyüklüğündeki Kocaeli
ü geün
depremini yaşadk. Bugün
ride brak
akt
ak
ktğmz bu sür
ü ede bir
ür
braktğmz
sürede
d ğum
umu
muz gerdeprem ülkesi oldu
du
um
olduğumuz
çeğiyle ve tü
ttüm
m yaşamsal dea alan
a lar
a mzda
ğerleriyle yaşam
am
an
ar
alanlarmzda
n lerimizde deprem riski
ve kent
nt
kentlerimizde
u an
a toplum
u olar
a ak
a neler yap
a tk? Yap
a altnda bulun
un
um
ar
ap
ap
bulunan
olarak
yaptk?
Yapa mz doğru
r ve yeterlimi? Kent
n lerimiz bektklar
ar
ru
nt
tklarmz
Kentlerimiz
a hazr? 17 Ağuslenen olas depremine ne kadar
ar
a mzn
insan
an
tos‘ta ve diğer depremlerde binlerce insanmzn
ayb
yb bizlerin, siyasi ikt
k idar
a lar
a n ve yerel yönekay
ay
kt
ar
ar
kayb
iktidarlarn
ffelaketten
a ett
t en gerekli dersleri almasna
timlerin bu fe
lak
ak
tt
d mu
m
du
neden oldu
mu??
a acağmz gerçekçi sorgulam
a alar
a la eksikleYap
ap
am
ar
Yapacağmz
sorgulamalarla
a alar
a mzn tespiti ve yapmamz
a mam
a z gerehat
at
ar
yap
ap
am
rimiz ve hatalarmzn
k iğine dair elde edegerekt
kt
kenlerin neler olmas gerektiğine
a tlar
arl
rla bilimin yol gösteri
r ciliğinde ulayan
an
ar
ri
ceğimiz yantlarla
göstericiliğinde
hayata
şacağmz ak
aaklc
lc değerlendirm
r eler hay
rm
a at
ay
a a geçiredeğerlendirmeler
uuygulamalara
a alar
a a şk tu
ttutacaktr.
utacak
akt
ktr.
ceğimiz uy
gulam
am
ar
ut
ak
ürk
rkiye’nin yü
yyüzde
üyü
yük
üklük
ükt
kte olaTür
ür
zde 92’si çeşitli büy
üy
ük
Türkiye’nin
büyüklükte
a ş kar
a şyadr. Bu
bilecek deprem tehlikesi ile kar
ar
ar
karş
karşyadr.
ddurumda
uru
rum
umda birinci safh
f ada binalar
a n taşyc sistem
du
ur
fh
ar
safhada
binalarn
a m ve stat
a ik hesap
a lar
a nn yap
a lar
a ak
a proj
o etasar
ar
at
ap
ar
ap
ar
oj
tasarm
statik
hesaplarnn
yaplarak
projef a olar
a ak
a yap
a lan
a prolendirilmesinde, ikinci safh
fh
ar
ap
an
safha
olarak
yaplan
jenin şan
ant
an
ntiyede uy
uuygulanmasnda
gulan
anm
an
nmasnda ve üçün
ü cü olaün
şantiyede
üçüncü
a da ilk iki aşam
a an
a n kam
amu
musal denetiminin yaak
am
am
rak
aşamann
kamusal
plmasnda gerekli inşaat
a mühendisliği
at
müh
mü
ühendisliği hizmetini
güv
ü enli yaplar
üv
yap
a lar
ap
a için zoru
ar
run
ru
unludu
dur
du
ur.
almas güvenli
zorunludur.
İZMİR’DE YÜKSEK
YAPI GERÇEĞİ
İİnşaat
nşaat
at Mühendisi
Mühendisi / İİMO
MO İzmir
İzmir ŞŞubesi
ubesi B
ub
Başkanı
aşkanı
KAMU YARARININ
ÜSTÜNLÜĞÜ....
AYHAN EMEKLİ
Aliağa Standı
Şubeden
Buca Standı
Gaziemir Standı
Balçova Standı
Üçyol Standı
Konak Standı
Alsancak Standı
Karşıyaka Standı
Bornova Standı
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166
9
Şubeden
İzmir Vali Yardımcısı ile Görüşme
25 Temmuz 2012
Şubemiz ve TMMOB İzmir İKK tarafından gerçekleştirilecek olan etkinliklerle ilgili bilgi vermek ve gerekli başvurularda bulunmak üzere İzmir Vali Yardımcısı Sayın Mustafa Aydın Şube Yönetim Kurulu üyelerimiz tarafından
ziyaret edildi.
Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Toplantısı
26 Temmuz 2012
Şubemiz Afet Komisyonumuz ve Yönetim Kurulumuzun
İzmir’deki kentsel dönüşüm uygulamalarıyla ilgili bilgi
alması amacıyla Şube Konferans Salonumuzda gerçekleştirilen toplantıda Harita Mühendisi Fatma Kocabaş
Coşan tarafından uygulanmış projeler hakkında bir sunum yapıldı.
bir dünya ve Türkiye mümkündür` diyoruz. Mücadele
ruhumuzun bizlere kattığı güvenle bu inanca sahip çıkıyoruz. Artık kimsenin ölmediği, bombalardan ve silahlardan temizlenmiş bir ülke, bir dünya istiyoruz.” dendi.
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Toplantısı
5 Eylül 2012
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu toplantısı TMMOB
Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Yönetim Kurulu Üyesi İrfan İnan ile TMMOB Denetleme Kurulu Üyesi
Kirami Kılınç`ın katılımıyla 5 Eylül 2012 tarihinde Ziraat
Mühendisleri Odası Şube Lokali`nde gerçekleştirildi.
Toplantıya Şube Başkanımız Ayhan Emekli ile Şube Yönetim Kurulu Sekreter Üyemiz Hülya Altun katıldılar. İKK
çalışmaları ve önümüzdeki döneme ilişkin eylem programının değerlendirildiği toplantıya TMMOB`ye bağlı
odaların İzmir şubelerinin temsilcileri katıldı.
81. İzmir Enternasyonal Fuarı Standımız
31 Ağustos - 9 Eylül 2012
31 Ağustos - 9 Eylül 2012 tarihlerinde düzenlenen 81.
İzmir Enternasyonal Fuarı’na TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak katıldık. On gün boyunca
süren Fuar’da standımıza ilgi oldukça yoğundu. Şapka,
düdük ve Şubemiz ajandalarını dağıtarak yine Şubemiz
tarafından hazırlanan deprem broşürüyle halkımızı bilgilendirirken yaptığımız anket çalışmasıyla İnşaat Mühendislerinin ve İnşaat Mühendisleri Odası’nın önemini
anlattık. Standımızda ayrıca Afet sonrası toplanma bölgelerini gösterir haritalarla vatandaşlara bilgi verdik. 81.
İzmir Enternasyonal Fuarı’nda Stant çalışmamızda yer
alan üyelerimize ve öğrenci üyelerimize yaptıkları katkılardan dolayı teşekkür ederiz.
TMMOB, KESK ve DİSK`ten Barış İçin Mücadele Çağrısı
31 Ağustos 2012
TMMOB İzmir İKK, KESK İzmir Şubeler Platformu ve DİSK
Ege Bölge Temsilciliği, 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla bir basın toplantısı düzenledi. İKK Sözcüsü Ferdan
Çiftçi tarafından yapılan açıklamada “Bizler, ‘Barış içinde
10 Eylül 2012 - 166
4+4+4 Protestosu
11 Eylül 2012
4+4+4 Sistemi karşı 11 Eylül 2012 tarihinde Basmane Meydanı`nda KESK, DİSK, TMMOB üyeleri buluştu.
TMMOB İzmir İKK ve DİSK tarafından da desteklenen
eylem Konak Meydanı`nda yapılan basın açıklamasıyla
son buldu. 15 Eylül 2012 tarihinde Ankara`da gerçekleştirecek eyleme çağrı niteliğinde yapılan açıklamada;
`4+4+4 sistemi eğitim sisteminin ticarileştirilmesi, dinselleştirilmesi ve kamusal eğitimin tasfiye edilmesi anlamına gelmektedir` denildi.
Şubeden
12 Eylül Askeri Darbesinin Yıldönümünde TMMOB,
KESK ve DİSK’den Kitlesel Basın Açıklaması
12 Eylül 2012
Konak YKM önünde toplanan TMMOB, KESK, DİSK ve çeşitli parti ve demokratik kitle örgütü üyeleri sloganlarla
AKP İzmir İl Başkanlığı`na yürüdü. Burada TMMOB İzmir
İl Koordinasyon Kurulu Dönem Sözcüsü Ferdan Çiftçi tarafından bir basın açıklaması yapıldı.
Şehitleri Caddesi girişinde toplanarak sloganlarla cadde
boyunca bir meşaleli yürüyüş gerçekleştirdi. Etkinlikte
TMMOB İzmir İKK Dönem Sözcüsü Ferdan Çiftçi tarafından okunan basın açıklaması Bültenimizin TMMOB İzmir
İKK’den bölümünde yer almaktadır.
Çiğli Kentsel Dönüşüm Konferansı
13 Eylül 2012
Aleviyol Kültür Derneği Güzeltepe Şubesi tarafından düzenlenen Halk Şenliği kapsamında yapılan “Kentsel Dönüşüm” konulu panele Şube Başkanımız Ayhan Emekli
konuşmacı olarak katıldı.
Enerji Kimlik Belgesi Uzmanı Eğitimi
20-21 Eylül 2012
Şubemizde gerçekleştirilen, Şubemiz Enerji Kimlik
Belgesi Uzmanı Eğitmenleri Soner Bilge ve Elçin Oray
Karadeniz’in eğitmen olarak katıldığı iki günlük eğitime
25 meslektaşımız katılarak eğitim sonrası yapılan sınav
sonucunda EKB Uzmanı olmaya hak kazandı.
Engelsizmir Toplantısı
13 Eylül 2012
2013 yılında İzmir’de düzenlenecek olan ve Şube olarak
Danışma Kurulunda yer aldığımız Uluslararası Engelilerin Kentsel Sorunları ve Çözümleri konulu ENGELSİZMİR
Kongresinin hazırlık toplantısına katıldık.
TMMOB İzmir İKK Kentsel Dönüşüm Komisyonu
Toplantısı
13 Eylül 2012
Ekim ayında düzenlenecek olan Mimarlık Mühendislik
haftası kapsamındake Kentsel Dönüşüm konulu etkinliklerin planlanması amacıyla Şehir Plancıları Odası’nda
yapılan toplantıya ŞubeYönetim Kurulu Sekreter üyemiz
Hülya Altun katıldı.
TMMOB Mimar Mühendis ve Şehir Plancıları
Dayanışma Günü
19 Eylül 2012
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu bileşenleri,
TMMOB tarihinde önemli bir yere sahip olan 19 Eylül
1979 bir günlük iş bırakma eyleminin yıldönümüne
denk gelen “TMMOB Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Dayanışma Günü”nde “Mesleğimize, Halkımıza,
Ülkemize Sahip Çıkıyoruz” sloganıyla Alsancak Kıbrıs
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
TMMOB İzmir İKK Kadın Çalışma Grubu
26 Eylül 2012
Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nde yapılan
TMMOB İzmir İKK Kadın Çalışma Grubu toplantısına
Şube Yönetim Kurulu Sekreter Üyemiz Hülya Altun ile
üyemiz Şefika Seyhan Has Katıldı.
İZOTAŞ Ürün Tanıtım Semineri
27 Eylül 2012
Şubemiz Konferans Salonunda gerçekleşen seminerde
Molümer ve İzoleser yalıtım ürünleri tanıtıldı.
Eylül 2012 - 166 11
Şubeden
17 AĞUSTOS 2011 TARİHLİ ANKET SONUÇLARI
Derleyenler: İnş. Müh Abdullah İNCİR, İnş. Müh. Eyüp KAVUNCUBAŞI
Düzenleyen Kurum
Düzenlenme Tarihi
Konu
Denek Sayısı
Değerlendirilen Denek
Soru Sayısı
Anket Noktası
Denek İlçe Sayısı
Yöntem
: İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi
: 17 Ağustos 2012
: Marmara Depremi , İzmir ve İzmirliler
: 1064
: 1064
: 14
:9
:8
: Yüz Yüze Görüşme
ANKET YAPILAN NOKTALAR ve ANKET SAYILARI
İLÇE
KONAK
K.YAKA
BORN.
MERKEZ
BORN.
METRO
BUCA
G.EMİR
BALÇ.
ÜÇYOL
ALSANCAK
TOPLAM
KATILIMCI
SAYISI
169
67
170
113
202
40
108
128
67
1064
ANKETE KATILANLARIN İLÇELERE GÖRE DAĞILIMI
İLÇE
KONAK
KARŞIYAKA
K.BAĞLAR
BORNOVA
BUCA
BAYRAKLI
BALÇOVA
DİĞER
TOPLAM
KATILIMCI
SAYISI
156
92
111
193
234
55
122
101
1064
SORU 3: Oturduğunuz binanın kaç yaşında olduğunu biliyor musunuz?
SEÇENEK
İLÇELER
KONAK
K.YAKA
K.BAĞ
BOR
BUCA
BAY.
BALÇ
DİĞER
TOPLAM
%
0-5
8
3
8
17
14
5
6
18
79
7,54%
6 - 10
4
3
7
27
24
3
4
14
86
8,21%
11 - 15
10
9
14
20
31
8
18
16
126
12,02%
16 - 20
16
13
26
42
48
10
9
10
174
16,60%
21 +
96
42
45
50
99
21
76
21
450
42,94%
Bilmiyor
17
21
10
31
17
8
9
20
133
12,69%
SORU 4: Konut alırken veya kiralarken neye dikkat ediyorsunuz?
SEÇENEK
İLÇELER
KONAK
K.YAKA
K.BAĞ
BOR
BUCA
BAY.
BALÇ
DİĞER
TOPLAM
%
Konum
55
44
53
79
78
24
48
42
423
31,54%
Dış Gör.
19
20
7
26
18
4
12
14
120
8,95%
Zemin
67
39
47
72
79
22
34
34
394
29,38%
Proje
56
40
31
73
91
27
46
40
404
30,13%
12 Eylül 2012 - 166
Şubeden
SORU 5: ‘’Deprem’’ dendiğinde ilk aklınıza gelen kurum hangisidir?
SEÇENEK
İLÇELER
KONAK
K.YAKA
K.BAĞ
BOR
BUCA
BAY.
BALÇ
DİĞER
TOPLAM
%
Kandilli
12
17
16
27
20
3
9
19
123
13,25%
Bakanlık
0
1
6
1
6
0
2
1
17
1,83%
İMO
8
6
4
5
8
1
6
3
41
4,42%
JFMO
1
0
1
3
1
0
1
0
7
0,75%
Üniversite
1
1
0
1
0
0
0
0
3
0,32%
Belediye
10
1
10
12
13
1
3
3
53
5,71%
Kızılay
47
18
19
34
79
13
50
25
285
30,71%
AKUT
46
30
35
36
54
23
39
27
290
31,25%
Diğer
17
8
8
23
30
5
6
12
109
11,75%
SORU 6: İzmir’in 1. Derece Deprem Bölgesi olduğunu biliyor musunuz?
SEÇENEK
İLÇELER
KONAK
K.YAKA
K.BAĞ
BOR
BUCA
BAY.
BALÇ
DİĞER
TOPLAM
%
Evet
129
84
96
158
204
46
114
77
908
85,58%
Hayır
26
7
16
33
32
8
8
23
153
14,42%
SORU 7: Oturduğunuz evin depreme dayanıklı olduğunu düşünüyor musunuz?
SEÇENEK
İLÇELER
KONAK
K.YAKA
K.BAĞ
BOR
BUCA
BAY.
BALÇ
DİĞER
TOPLAM
%
Evet
77
40
63
94
85
24
54
56
493
46,12%
Hayır
46
38
29
57
70
16
46
25
327
30,59%
Fikir yok
32
14
22
40
80
14
22
25
249
23,29%
SORU 8: Evinizin depreme dayanıklı olup olmadığını İnşaat Mühendisine kontrol ettirdiniz mi?
SEÇENEK
İLÇELER
KONAK
K.YAKA
K.BAĞ
BOR
BUCA
BAY.
BALÇ
DİĞER
TOPLAM
%
Hayır
130
78
90
151
209
37
103
74
872
82,42%
Evet
25
13
22
39
25
16
19
27
186
17,58%
SORU 9: İnşaat Mühendisinin verdiği hizmetten ne anlıyorsunuz? (Birden çok seçenek işaretlenebilir.)
SEÇENEK
İLÇELER
KONAK
K.YAKA
K.BAĞ
BOR
BUCA
BAY.
BALÇ
DİĞER
TOPLAM
%
Proje
19
6
10
33
26
5
11
11
121
10,94%
Denetim
14
10
19
38
54
10
23
16
184
16,64%
Yapım
20
14
20
33
42
11
32
21
193
17,45%
Hepsi
107
65
67
94
124
30
59
62
608
54,97%
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166 13
Şubeden
SORU 10: Yaşı ya da başka nedenlerle depreme dayanıksız yapıların güçlendirilmesinin çok pahalı
olmadığını biliyor musunuz?
SEÇENEK
İLÇELER
KONAK
K.YAKA
K.BAĞ
BOR
BUCA
BAY.
BALÇ
DİĞER
TOPLAM
%
Evet
53
37
40
65
77
23
41
34
370
36,38%
Hayır
95
48
69
112
157
31
76
59
647
63,62%
SORU 11: Yapınızı güçlendirmeniz gerektiğinde müracaat edeceğiniz kişinin İnşaat Mühendisi olması
gerektiğini biliyor musunuz?
SEÇENEK
İLÇELER
KONAK
K.YAKA
K.BAĞ
BOR
BUCA
BAY.
BALÇ
DİĞER
TOPLAM
%
Evet
110
66
85
120
203
43
88
65
780
77,08%
Hayır
34
18
25
55
31
10
30
29
232
22,92%
SORU 12: ‘’Deprem’’ ile ilgili olan aşağıdaki kurumlardan aklınıza gelen ilk üç kurumu sıralayınız.
SEÇENEK
İLÇELER
KONAK
K.YAKA
K.BAĞ
BOR
BUCA
BAY.
BALÇ
DİĞER
TOPLAM
%
Kandilli
75
55
62
96
79
34
49
52
502
18,49%
Bakanlık
10
12
14
23
23
0
9
10
101
3,72%
İMO
41
27
37
46
52
11
35
28
277
10,20%
JFMO
16
16
16
22
29
4
14
16
133
4,90%
Üniversite
12
6
2
9
11
0
3
10
53
1,95%
Belediye
49
17
35
62
107
11
45
25
351
12,93%
Kızılay
81
43
63
100
111
37
91
50
576
21,22%
AKUT
101
59
75
89
123
40
74
58
619
22,80%
Diğer
5
6
4
12
58
1
7
10
103
3,79%
SORU 13: Deprem olduğunda dışarı çıkma gibi bir şansınız olmasa evin içinde nereye sığınırsınız?
SEÇENEK
İLÇELER
KONAK
K.YAKA
K.BAĞ
BOR
BUCA
BAY.
BALÇ
DİĞER
TOPLAM
%
Masa altı
25
15
19
44
49
10
40
22
224
20,16%
Kanepe
11
9
8
16
27
1
13
6
91
8,19%
Kapı Kiri
65
22
41
59
56
20
39
36
338
30,42%
Hayat Ü
58
43
48
72
75
24
37
36
393
35,37%
Hiçbir ye
7
0
3
9
39
2
3
2
65
5,85%
14. Deprem ve binanızla ilgili ençok hangi konuyu/konuları öğrenmek isterdiniz?
- Binalarının depreme dayanıklı olup olmadığı, dayanıklı değilse neler yapılması gerektiği,
-İzmir’in genel zemin yapısını ve bu bağlamda yaşadıkları semtlerin durumunu,
-İzmir’deki büyük depreme yol açabilecek aktif fay hatlarının bulunduğu bölgeler,
-İzmir’de 7 den büyük deprem olabilir mi, olursa hasar ne kadar büyük olur?
14 Eylül 2012 - 166
Şubeden
-Kent planlamasında fay hatlarının ne kadar dikkate alındığı,
-Depremlerin önceden bilinmesi konusunda yapılan çalışmaların ne aşamada olduğunu, erken uyarı sistemi
kurulması ve yaygınlaştırılması sağlanamaz mı?
-Meslek Odaları tarafından Deprem Bilgilendirme Toplantıları düzenlenemez mi?
-Afet eğitim etkinliklerinin, kentimizde yaşayan yabancı uyruklularda dikkate alınarak farklı dillerde yapılamaz
mı?
-Deprem öncesinde, deprem anında ve deprem sonrasında neler yapılması gerektiği konusunda daha yaygın
eğitim çalışmaları yapılamaz mı; TV’ler de ‘’Kamu Spotu’’ uygulaması başlatılarak sürekliliği sağlanamaz mı?
-Deprem sırasında kaçmak için merdivenler ne kadar güvenlidir?
-Deprem sırasında hayat üçgeni oluşturan alanların işe yaramayacağı söyleniyor, doğrusu nedir?
-Deprem anında ev dışında olduğumuzda neler yapmalıyız?
-Doğalgaz kullanımının yaygınlaşması deprem sonrası yangın ve zehirlenme riskini artırmaz mı; hangi tedbirler
alınmıştır?
-Deprem sonrasında iletişim nasıl sağlanacak; İzmir’in nüfusu dikkate alındığında beslenme ve barınma ihtiyaçları karşılanabilecek mi?
-Depremlerin yol açtığı büyük maddi ve manevi kayıpların gerçek sorumlularının kimler olduğu ve bunlardan
neden hesap sorulmadığı; yasal mevzuatımızın neden yetersiz olduğu;
-Deprem öncesinde, deprem anında ve deprem sonrasında hangi kurumların ne gibi görev ve sorumlulukları
olduğunu; bu anlamda personel ve donanım olarak hazırlıklıları ne düzeydedir? Acil durumlarda bu kurumlara
nasıl ulaşabilirim?
-Afetlerle ilgili mahalle, ilçe ve il bazında halkın ve kamunun örgütlülüğü ne düzeydedir; yeterli midir?
-Bakanlıkların ve belediyelerin, deprem başta olmak üzere afetler için ayırdıkları bütçeleri yeterli mi?
-Deprem sonrasında sağlıklı bir tahliye işleminin neden gerçekleştirilemediğini,
-Deprem sonrası toplanma alanlarının daha yaygın bir şekilde duyurulması için; muhtarlıklara, okullara, kamu
binalarına, çok sayıda kişinin çalıştığı büyük işyerlerine ve semtlerin önemli noktalarına, bu alanları gösterir
haritaların asılması sağlanamaz mı?
-Deprem Sigortası (DASK) uygulaması ne oranda başarılı oldu?
-İnşaatlarda kullanılan betonun ve demirin kalitesine ne kadar güvenebiliriz; yeterli denetim yapılıyor mu? Yapı
Denetim Şirketlerini de denetleyen bir sistemin kurulmasına ihtiyaç var mı?
-Bir binanın ömrünün, yıpranma üzerinde ne kadar etkili olduğunu ve dayanıklılığını kaç yılda bir kontrol ettirmek gerektiğini,
-Binamı güçlendirmek istediğimde nasıl bir yol izlemem gerektiğini; binaların güçlendirme masrafının ne kadar
olacağı konusunda bir fiyat tarifesi çıkarılmasını,
İzmir’deki yapı stoğunun durumu nedir? Özellikle eski binaların yarattığı risk nedir?
-Bina yapımında, Dünyadaki teknolojik gelişmenin neresindeyiz?
-Kentsel Dönüşüm konusunda toplantı ve açıklamalar yapılıyor ancak halk yeterince bilgilendirilmiyor,
-Kentsel Dönüşümde binaların depreme dayanıklı olup olmadıklarını hangi kuruluşlar tespit edecek ,bu uygulama ne zaman başlayacak?
-15 yaşından büyük binaların, Marmara Depreminden sonra yapıldıkları için depreme dayanıklı olmadıkları
doğru mu, yıkılmaları gerekiyor mu, risk nedir?
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166 15
Şubeden
AÇIKLAMALAR:
-17 Ağustos günü yapılan anket çalışmalarından hedeflenen; İzmir ili sınırlarında yaşayan yurttaşlarımızın, deprem başta olmak üzere, afetler konusunda
bilgi ve duyarlılık düzeyini ölçmektir. Bazı sorularda,
katılımcılara soru sorarken aynı zamanda eğitici bilgilerin verilmesi de amaçlanmıştır. Deprem ve binanızla
ilgili en çok hangi konuyu/konuları öğrenmek isterdiniz’’ şeklindeki açık uçlu soruyla, uygulama süresini
dikkate alarak ankette yer vermediğimiz konularda,
katılımcıların bilgilenme talepleri öğrenilmiştir. Ankette sorulan soruların yanıtlarıyla, katılımcıların açık
uçlu soruyla öğrenmek istedikleri birlikte değerlendirilerek, bir yargıya varılmaya çalışılmıştır.
-Bu anketin sonuçları, 2010 ve 2011 Yıllarında yapılan
anket çalışmalarından elde edilen verilerle birlikte
değerlendirilmiştir.
yanılması olduğunu göstermektedir. Daha doğrusu,
deprem öncesi ve deprem sırasında yapılacaklardan
çok, deprem sonrasına odaklanmış yanlış bir afet bilinci geliştiği izlenimini uyandırmaktadır.
AMAÇ:
-Konut alırken veya kiralarken dikkat edilen hususlarda, % 40 oranında ‘’konumu’’ ve ‘’dış görünüşü’’
seçeneklerinin işaretlenmesi, deprem riskinin hala
yeterince gözetilmediğine işaret etmektedir. ’’Zemin’’
tercihinde bulunan yaklaşık %30’luk kesim ise, sağlam zemin=sağlam bina bilgisinden hareketle bu seçeneği işaretlemiştir. Toplamdan %30’luk bir kesim
‘’yapıyı projelendirenlerin ve inşa edenlerin teknik yeterliliğine’’ doğru tercihini seçmiştir. Güvenli Yapı kavramının doğru anlatılması konusunda ciddi eksiklikler
olduğunu görülmektedir.
İzmir, yalnız ülkemizin değil, Dünyanın en yüksek risk
taşıyan deprem bölgelerinden birisidir. Bu nedenlerle
her kişi, kurum ve kuruluşun, duyarlı, bilinçli, yetkin
ve etkin olma görev ve sorumluluğu bulunmaktadır.
TMMOB ve İnşaat Mühendisleri Odası, genelde tüm
afetler ve özelde deprem konusunda, teknik ve eğitsel çalışmalarını yurt çapında etkin bir şekilde yürütmektedir. İMO İzmir Şubesi ,ilimizin afet risk durumunu da dikkate alarak bu konudaki çalışmalarını en
yoğun biçimde ve çok yönlü olarak sürdürmektedir.
Ayrıca kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyetlerine de
etkin destek vermektedir.
Şubemiz tarafından her yılın 17 Ağustos gününde,
Marmara Depreminin yıldönümü nedeniyle halkın
katılımına açık kitlesel etkinlikler düzenlenmekte ve
halkın afet bilincinin artmasına yardımcı olunmaktadır. 17 Ağustos 2012 günü, kentimizin en işlek 9 ayrı
noktasında kurulan standlarda, ‘’halkımızın depreme
duyarlığı ve bilgilenme düzeyini’’ ölçen anket çalışması yapılmıştır.
TESPİT VE DEĞERLENDİRMELER:
-Ankete ilgi ve katılımın her geçen sene artmaktadır. Kentsel Dönüşüm bağlamında, deprem riskinin
sürekli konuşulur olması ilginin artmasına yardımcı
olmuştur. Buna rağmen hedeflediğimiz seviyede olduğu söylenemez. Ancak katılımdaki artış oranı, kısa
sürede istenilen düzeye gelineceğinin işaretleri olarak
değerlendirilebilir.
-Deprem denilince ilk akla gelen kurumlar sıralaması
yine değişmemiştir. Kızılay, AKUT, Kandilli ilk sıralarda
yer almıştır. Bakanlığın ve yerel yönetimlerin sıralamada çok gerilerde kalması, deprem konusunda bir algı
16 Eylül 2012 - 166
Katılımcıların %86’lık büyük ekseriyeti, İzmir’in 1.derecede deprem bölgesi olduğunu bilmektedir. %54’lük
bir kesim de binalarının depreme dayanıklı olmadığını düşünmektedir. Bu iki tespite rağmen katılımcıların
%83’ü binalarını inşaat mühendisine kontrol ettirmediği gibi, %23’lük bir katılımcı ise binalarının depreme
dayanıklı olup olmadığını tespitinde ve gerekirse güçlendirme yapılması konusunda başvurması gereken
meslek disiplinin inşaat mühendisleri olduğunu bilmemektedir. Bu sonucun ortaya çıkmasında %64’lük
bir kesimin binaların güçlendirilmesinin pahalı bir iş
olduğunu düşünmesinin büyük etkisi olduğu değerlendirilebilir. Mesleğimizin faaliyet alanlarının toplumumuz tarafından yeterli bilinirlik düzeyinde olduğu
söylenebilse de , özellikle kentsel dönüşüm ve yapıların güçlendirilmesi konularında etkin bir tanıtım ihtiyacı gözardı edilmemelidir.
Deprem anında yapılması gerekenler konusunda hala
yeterli ve doğru bilgilendirmenin yapılamadığı, ciddi
eğitim eksikliği olduğu görülmektedir.
Açık uçlu olarak sorulan; ‘’DEPREM VE BİNANIZLA İLGİLİ ENÇOK HANGİ KONUYU/KONULARI ÖĞRENMEK
İSTERDİNİZ’’ sorusuna verilen yanıtlar; daha çok deprem sonrasına odaklanan faaliyetleri kapsamaktadır.
Şubeden
43. DÖNEM İŞYERİ TEMSİLCİLİĞİ SEÇİMLERİMİZ
43. Dönem başında başladığımız İşyeri Temsilciliği seçimlerimize yaz aylarında da devam ettik. Seçim yapılan
İşyerlerinde İşyeri Temsilcisi ve Temsilci Yardımcısı seçilen üyelerimizi kutlar, Şubemiz çalışmalarına verecekleri
katkılardan dolayı teşekkür ederiz.
Ege Üniversitesi Yapı İşleri Müdürlüğü (25.07.2012)
Karayolları 2. Bölge Müdürlüğü (27.07.2012)
İller Bankası İzmir Bölge Müdürlüğü (30.07.2012)
Türk Telekom İzmir İl Müdürlüğü (30.07.2012)
Güzelbahçe Belediyesi (02.08.2012)
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (02.08.2012)
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166 17
Şubeden
KURUM ADI
TEMSİLCİ
TEMSİLCİ YARDIMCISI
SEÇİM TARİHİ
DURKAN ÇINAR
ANDAY AKDEMİR
18.05.2012
ALPER MURAT ÖZDAĞ
HAKAN YANIK
18.05.2012
İZSU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
DİDEM USLU
DİDEM AYDIN ÖNER
HARUN SEÇKİN
MEHMET KURAK
MERVE GÜL YAPICI
RIFAT YENİGÜL
SEDEF ŞİMŞİR
21.05.2012
İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ
ONUR AÇIK
ALİ NAKKİ DOĞAN
SİBEL TATAR
21.05.2012
BATI ANADOLU ÇİMENTO SAN. A.Ş
OKAN AYGÜN
SERCAN AÇAN
23.05.2012
ULAŞTIRMA 3. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ
SERKAN BELEN
BİLGE KAHRAMAN
25.05.2012
MELEK MÜGE TEVRİZCİ
SİBEL DÖNMEZ
25.05.2012
BAYRAKLI BELEDİYESİ
ERTUĞRUL ERSAN
SİBEL BAĞIRSAKÇILAR
28.05.2012
BORNOVA BELEDİYESİ
MAHMUT YİĞİT TÜM
M. VOLKAN YILDIRIR
R. ERSİN CAMBAZ
30.05.2012
İZMİR İL ÖZEL İDARESİ
ASLI KARAARSLAN
KERİM ÇOLTU
06.06.2012
BESİM ÜNER
HAKAN ÖZEL
OSMAN FEHMİ SARIHAN
TANJU MALLI
06.06.2012
ERGUN SAKARTEPE
KEREM BOĞAN
M. ERHAN YARAR
09.06.2012
KARABAĞLAR BELEDİYESİ
SERPİL GÖRMÜŞ
ALİ OĞUZ
FIRAT YAVUZ
09.06.2012
EGE ÜNİVERSİTESİ İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ
TAYLAN GÜNAY
PELİN ÖNELÇİN
13.06.2012
K. ABİDİN ÖZTÜRK
EKREM AYDIN
13.07.2012
S. UĞUR KELEŞ
DORUK AYGÖKÇE
SERKAN AŞÇIOĞLU
13.07.2012
ERHAN DURSUN
GÜL BORAN
PELİN YORGANCIOĞLU
13.07.2012
SERPİL AKÇAY
NERMİN ÖZTORUN
ÖZLEM KOÇ
25.07.2012
KARAYOLLARI 2. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ
BARAN DEMİR ÇELİK
ALİ KURAR
ZEYNEP TOPÇUOĞLU
27.07.2012
İLLER BANKASI İZMİR BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ
SÜLEYMAN ÖZMEN
AYKUT AFYONCU
FUAT BÜYÜKABALI
30.07.2012
İZMİR TELEKOM MÜDÜRLÜĞÜ
HASAN DOĞRAR
M. MURAT ŞAHİN
MURAT MARIM
30.07.2012
İYTE
ÖZGÜR EĞİLMEZ
GÜNEŞ KARAKAYA
02.08.2012
GÖKHAN AKIN
ERAY METE
02.08.2012
T.C.D.D 3. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ
İZBETON A.Ş
İZMİR RÖLÖVE VE ANITLAR MÜDÜRLÜĞÜ
DSİ 2. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ
GAZİEMİR BELEDİYESİ
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ YAPI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ
KARŞIYAKA BELEDİYESİ
ÇİĞLİ BELEDİYESİ
EGE ÜNİVERSİTESİ YAPI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ
GÜZELBAHÇE BELEDİYESİ
18 Eylül 2012 - 166
Şubeden
İLÇE
İLÇE TEMSİLCİSİ
ALİAĞA HÜSEYİN DAMCIDAĞ
BERGAMA MUSTAFA GÜLENÇ
ÇEŞME SEMA KARADAĞ
DİKİLİ AZAM ZİYA GÜÇ
MENEMEN ZİYA İLKER ÖNCÜ
İLÇE TEMSİLCİ YARDIMCISI
YİĞİT BAĞDER
ADEM ERDEM
İSMAİL HALİL AKAY
ÇAĞLAR GÜMÜRÇİNLER
ERKAN KARADAĞ
KAAN ÖZKAN
SEZGİN ÇETİN
EMRE ERDOĞAN
AHMET DEMİRTAŞ
ORHAN EVREN
EMİN VURUŞANER
ÖDEMİŞ UFUK AYKOL
HASAN GÜRGEN
M.BÜLENT AKCA
ŞEVKET HASIRCI
ALİ RIZA BÖLÜK
SELÇUK HALİL DÜZTAŞ
ERKAN SÖZLÜ
NESİMİ EYÜP CENGİZ
VOLKAN TABAK
BURAK ALP ERSEN
TİRE TÜRKER PEŞTEMALCIOĞLU
HAKKI KIRLI
HALİL ELPEZE
MEHMET ÇAPKAN
URLA
RAŞİT DUR
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
BARIŞ SABANCI
CAN GÜLER
Eylül 2012 - 166 19
Şubeden
20 Eylül 2012 - 166
Şubeden
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166 21
Şubeden
22 Eylül 2012 - 166
Şubeden
KAYBETTİKLERİMİZ
Üyemiz
Nejat ERYİĞİT
27 Ağustos 2012 tarhinde vefat etmiştir
Üyemiz
Altan BAKOĞLU
20 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir.
Üyemiz
Halil ALTIOK
29 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir.
Üyelerimizin ailelerine,
dostlarına ve meslektaşlarımıza başsağlığı
diliyoruz.
Üyemiz Yılmaz ERSOY ve Mehmet BAYZİT’in
kayınbabaları
Hasan METE
25 Temmuz 2012 tarihinde vefat etmiştir.
Üyemiz Erdoğan KIVIRCIKOĞLU’nun annesi
Behice KIVIRCIKOĞLU
27 Temmuz 2012 tarihinde vefat etmiştir.
Üyemiz Ahmet KERVAN’ ın babaannesi
Üyemiz Süleyman Sırrı KERVAN’ın annesi
Zeliha KERVAN
1 Ağustos 2012 tarihinde vefat etmiştir.
Üyemiz Metin POLAT’ın babası
Beşir POLAT
3 Ağustos 2012 tarihinde vefat etmiştir.
Üyemiz Akın KAZANÇOĞLU’nun kayınvalidesi
Türkan ESENKAN
22 Ağustos 2012 tarihinde vefat etmiştir.
Üyemiz Ulaş SUNGÜNEŞ’in babası
Nebi SUNGÜNEŞ
03 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir.
Üyemiz Buket BERBER’in kayınvalidesi
Havva BERBER
11 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir.
Üyemiz İlker YÜKSEL’in babaannesi
Fitnat YÜKSEL
12 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir.
Üyemiz Fatoş ÖZDAL’ın dedesi
Hasan YILDIRIM
18 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir.
Üyelerimizin ailelerine,
dostlarına ve meslektaşlarımıza başsağlığı
diliyoruz.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166 23
Şubeden
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012’DE YAYINLANAN
YASA VE YÖNETMELİKLER
1. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından:
Enerji Verimliliği Hizmetlerini Yürütecek Kurum Ve Kuruluşlara Yetki Belgesi Verilmesi Hakkında Tebliğ (Sıra No:
2012/4) (25 Temmuz 2012 Tarih ve 28364 S. R.G)
2. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından:
Yapı Malzemeleri Yönetmeliği (89/106/Eec) Kapsamında, Yapı Malzemelerinin Yangına Tepki Sınıflarına, Yapı
Elemanlarının Yangına Dayanıklılığına, Çatı Ve Çatı Kaplamalarının Dış Yangın Performansına Dair Tebliğ (Tebliğ
No: Mhg/2012-05) (25 Temmuz 2012 Tarih ve 28364 s.
R.G)
3. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından:
Yapı Malzemeleri Yönetmeliği (89/106/Eec) Ve Yapı
Malzemelerinin Tabi Olacağı Kriterler Hakkında Yönetmelik Kapsamındaki Yapı Malzemelerinin Tabi Lacakları
Uygunluk Teyit Sistemleri Hakkında Tebliğ (Tebliğ No:
Mhg/2012-04) (26 Temmuz 2012 Tarih ve 28365 s. R.G)
4. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından:
Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik (31 Temmuz 2012 Tarih ve
28370 s. R.G)
5. Kültür ve Turizm Bakanlığından:
Koruma, Uygulama Ve Denetim Büroları, Proje Büroları İle Eğitim Birimlerinin Kuruluş, İzin, Çalışma Usul Ve
Esaslarına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik (3 Ağustos 2012 Tarih ve 28373 s. R.G)
6. Kültür ve Turizm Bakanlığından: İLKE KARARI
Toplantı No. ve Tarihi : 5 17/7/2012
Toplantı Yeri Karar No. ve Tarihi: 52
ANKARA
17/7/2012
Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu İlke Kararı (3
Ağustos 2012 Tarih ve 28373 s. R.G)
“Çaybaşi Yenimahalle Kentsel Dönüşüm Ve Gelişim Proje Alani” Ilan Edilmesi Hakkinda Karar (5 Ağustos 2012
T, 28375 S. R.G. )
9. Bilim, Sanayi Ve Teknoloji Bakanlığından:
Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
(8 Ağustos 2012 T, 28378 S. R.G.)
10. Kamu İhale Kurumundan:
Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (13 Ağustos 2012 T,
28383 S. R.G.)
11. Kamu İhale Kurumundan: Tebliğ
Kamu İhale Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Tebliğ (13 Ağustos 2012 T, 28383 S. R.G. )
12. İçişleri Bakanlığından: Tebliğ
Yapı Ruhsatı Ve Yapı Kullanma İzin Belgesi Kullanılmasına İlişkin Mecburi Standard Tebliği (15 Ağustos 2012 T,
28385 s. R.G.)
13. Başbakanlıktan Genelge:
Kuzey Marmara (3. Boğaz Köprüsü Dahil) Otoyolu Projesi. Genelge 2012/18 (23 Ağustos 2012 T, 28390 S. R.G.)
14. Orman Genel Müdürlüğünden:
Ağaçlandırma Yönetmeliği (23 Ağustos 2012 T, 28390
S. R.G.)
15. Bakanlar Kurulu Kararı
- İzmir İli, Karabağlar İlçesinde Bulunan Bazı Alanların
“Uzundere Mahallesi Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı” İlan Edilmesi Hakkında Karar (9 Eylül 2012 T,
28406 S. R.G.)
7. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından:
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında
Kanunun Uygulama Yönetmeliği (4 Ağustos 2012 Tarih
ve 28374 s. R.G)
16. Kültür ve Turizm Bakanlığından:
Kültür Ve Tabiat Varlıklarıyla İlgili Olarak Yapılacak Araştırma, Sondaj Ve Kazılar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (11 Eylül 2012 T, 28408
S. R.G.)
8. Bakanlar Kurulu Kararı
- İzmir İli, Gaziemir İlçesinde Bulunan Bazı Alanların “Aktepe Ve Emrez Mahalleleri Kentsel Dönüşüm Ve Gelişim
Proje Alanı” İlan Edilmesi Hakkında Karar 2012/3435
17. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından:
Dönüşüm Projeleri Özel Hesabı Gelir, Harcama, Kredi Ve
Kaynak Aktarımı Yönetmeliği (13 Eylül 2012 T, 28410 S.
R.G.)
- İzmir İli, Bayındır İlçesi Necati Uza, Yenice Ve Hatay
Mahallelerinde Bulunan Bazı Alanların Kentsel Dönüşüm Ve Gelişim Proje Alanı İlan Edilmesi Hakkında Karar
2012/3436
18. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından:
Çevre Kanununca Alınması Gereken İzin Ve Lisanslar
Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (14 Eylül 2012 T, 28411 S. R.G.)
- Izmir Ili, Torbali Ilçesinde Bulunan Bazi Alanlarin Alanin
24 Eylül 2012 - 166
Şubeden
19. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığından:
Kıyı Tesislerine İşletme İzni Verilmesine İlişkin Usul Ve
Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Yönetmelik (14 Eylül 2012 T, 28411 S. R.G.)
23. İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği’nin
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
(7 Ağustos 2012 Tarihli Yenigün Gazetesi’nde Yayımlanmıştır)
20. İçişleri Bakanlığından:
Şehir İçi Yollar - Kaldırım Ve Yaya Geçitlerinde Ulaşılabilirlik İçin Yapısal Önlemler Ve İşaretlemelerin Tasarım
Kuralları İle İlgili Tebliğ (14 Eylül 2012 T, 28411 S. R.G.)
24. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından:
Enerji Verimliliği Eğitim Ve Sertifikalandırma Faaliyetleri Hakkında Tebliğ (SIRA NO: 2012/5) (18 Eylül 2012 T,
28415 s. R.G.)
21. İçişleri Bakanlığından:
Şehir İçi Yollar - Yaya Yolu Ve Yaya Bölgeleri Tasarım Kuralları İle İlgili Tebliğ (14 Eylül 2012 T, 28411 S. R.G.)
25. Bakanlar Kurulu Kararları (10 Ekim 2012 Tarih ve
28437 s. R.G.)
• İzm�r İl�, Konak İlçes�nde Bulunan Alanın Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı İlan Edilmesi Hakkında Karar
-2012/3704
• İzm�r İl�, Karşıyaka İlçes�, Örnekköy Mahalles�nde Bulunan Alanın Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı İlan
Edilmesi Hakkında Karar -2012/3705
22. İçişleri Bakanlığından:
Şehir İçi Yollar - Yaya Kaldırımlarındaki Koruyucu Engeller İçin Tasarım Kuralları İle İlgili Tebliğ (14 Eylül 2012 T,
28411 S. R.G.)
Kendilerini kutlar, ömür boyu mutluluklar dileriz
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166 25
İMO’dan
İMO: YAPIM İŞLERİ İHALELERİNDE “ZORUNLU” MÜHENDİS
İSTİHDAMI KALDIRILIYOR
Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle yapım işinde ihaleye girecek firmaların sürekli
mühendis çalıştırma zorunluluğunun ortadan kaldırılmasına ilişkin 29 Ağustos 2012 tarihinde İMO Yönetim Kurulu
tarafından yapılan basın açıklaması.
AKP iktidarı döneminde çalışma hayatı, yasal olarak yeniden düzenlenmektedir. İş yasalarının katılığından dem
vurarak çalışanı değil işletmeyi koruyan bir anlayışla hazırlanan yeni yasal düzenlemeler çalışma hayatının çalışan aleyhine daha da katılaşmasına neden olmakta ve
satır aralarında güvence getiren hükümler yok edilmektedir.
Güvence sağlama gerekçesi ile kamuoyuna sunulan,
ancak sonuçları itibariyle daha güvencesiz bir konuma
karşılık gelen bu düzenlemeler, çalışanları “insanca bir
yaşam için çalışma”dan “hangi iş olursa olsun çalışma”ya
mahkûm etmektedir.
Siyasi iktidar “ustalık dönemi”nde mesleğimizi ve çalışma alanlarımızı tahrip eden önemli yasal düzenlemeler
yapmıştır. Son olarak 13 Ağustos 2012 tarihinde çıkarılan
ve 01 Eylül 2012 tarihinde yürürlüğe girecek olan bir düzenleme ile “Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği”
değiştirilmiş ve yapım işinde ihaleye girecek olan firmaların sürekli mühendis çalıştırma zorunluluğu ortadan
kaldırılmıştır.
Yönetmelik değişikliği ile, ihaleye girecek firmanın ekonomik ve mali yeterlilikleri yanında, teknik anlamda da
yeterliliğinin değerlendirilmesi için istenen ‘anahtar teknik personel` belgesi zorunluluğu kaldırılarak, bir yandan
firmanın yapım işlerinde iş bitirme konusunda teknik
yeterliliği sorgulanılır hale getirilirken, bir yandan da işsizler ordusuna yeni meslektaşlarımızın katılımının önü
açılmıştır. İşe devam edebilme şansına sahip olabilenler
açısından ise mühendis emeğinin değersizleşmesi ve
istihdamının da geçici hatta kiralanabilir bir niteliğe dönüşmesinin yeni zeminleri ortaya çıkmıştır.
Söz konusu değişiklik ile, yasaya aykırı bir şekilde mühendisler açısından yeni bir hak kaybına neden olurken, aynı
zamanda teknik yeterliliği ve niteliği son derece önemli
bir meslek alanı olan mühendislik alanını niteliksizleştirmektedir. Bu değişiklikle ortaya çıkan diğer bir sonuç ise,
teknik yeterliliği bilinemeyen bir firmanın yapacağı bir yapının “kullanıcılar için ne kadar güvenli olacağı” sorusudur.
İşletilmek istenen bu süreç, güvencesiz mühendislerin
yanı sıra güvensiz yapılara da neden olacaktır. Bu anlamda, mesleğimizin ve istihdam alanlarımızın daraltılması,
bizler için olduğu kadar tüm toplum için de risk oluşturmaktadır. Unutulmamalıdır ki; bu zamana kadar ülkemizde meydana gelen felaketler sonucu yaşanan acıların
çok büyük bir kısmı, yeterli mühendislik hizmeti almamış
yapılardan kaynaklı olarak ortaya çıkmakta ve bu durum
birçok insanımızın canına mal olmaktadır.
26 Eylül 2012 - 166
Sorumlu yöneticilere sesleniyoruz,
Bilim ve tekniğe aykırı çalışma yürütmek beyhude bir
çabadır. Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde
yapılan değişiklikler derhal iptal edilmeli, teknik eleman
istihdamını ve niteliğini artırıcı önlemler getirilmelidir.
İMO Yönetim Kurulu
ODAMIZ KAMU İHALE KURUMU
İLE ANAHTAR TEKNİK PERSONEL
SORUNUNU GÖRÜŞTÜ
Odamız Yönetim Kurulu Üyelerinden oluşan bir heyet,
10 Eylül 2012 Pazartesi günü Kamu İhale Kurumu (KİK)
Başkanı Mahmut Gürses`i makamında ziyaret etti.
İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç, Yönetim
Kurulu Sekreter Üyesi Levent Darı, İMO Ankara Şube
Başkanı Selim Tulumtaş ve İMO Genel Sekreter Yardımcısı Gülsüm Sönmez`in katıldığı ziyarette,1 Eylül
tarihinde yürürlüğe giren”Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile kaldırılan anahtar teknik personel çalıştırma zorunluğuna ilişkin hükümlerin meslektaşlara ve
kamuya vereceği zararlar üzerine görüş alış verişinde
bulunuldu.
Taner Yüzgeç, KİK tarafından yürütülen çalışmaların
ve kurum kararlarının inşaat mühendisliğini ve inşaat mühendislerinin örgütü olan İnşaat Mühendisleri
Odası`nı çok yakından ilgilendirdiğini, dolayısıyla iki
kurum arasında diyaloğa ve görüşmelere büyük önem
verdiklerini kaydetti.
Firmaların yapım işleri ihalelerine katılımlarında
önemli ve gerekli bir koşul olan “Bünyelerinde Anahtar
Teknik Personel Bulundurma” zorunluluğunun ortadan kaldırılmış olması ile Müteahhitliğin kurumsallaşamayacağını, mühendislerin hak kaybına uğrayacağını,
yapı güvenliği ve Kamu çıkarları açısından bu kararın
olumsuz sonuçlar doğuracağını belirten Yüzgeç, Yönetmelik değişikliğinin tekrar gözden geçirilmesini istedi ve bu konu da yapılacak çalışmalara kurum olarak
her türlü katkıyı sunmaya hazır olduklarını da kaydetti.
Mahmut Gürses ise bundan sonraki çalışmalarında
İMO ile görüş alışverişinde bulunmaya özen göstereceklerini vurguladı.
TMMOB’den
MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILARI TMMOB’NİN
BELİRLEDİĞİ ASGARİ ÜCRETİN ALTINDA
ÇALIŞTIRILAMAYACAK
31 Temmuz 2012
Mühendis, mimar ve şehir plancıları artık TMMOB
tarafından belirlenen asgari ücretin altında çalıştırılamayacak. Mühendis, mimar ve şehir plancılarının
düşük ücretle çalıştırılmaları ve alınan ücretin Sosyal
Güvenlik Kurumu’na eksik bildirilmesinin önüne geçmek için Sosyal Güvenlik Kurumu ile Türk Mühendis
ve Mimar Odaları Birliği arasında protokol imzalandı.
TMMOB‘de 31 Temmuz 2012 tarihinde gerçekleştirilen imza töreninde protokol TMMOB Yönetim Kurulu
Başkanı Mehmet Soğancı ve Sosyal Güvenlik Kurumu Sigorta Primleri Genel
Müdür Vekili Cüneyt Olgaç tarafından imzalandı.
Törene TMMOB II. Başkanı
Züber Akgöl, Yürütme Kurulu Üyeleri H. Can Doğan,
Ayşe Işık Ezer ve TMMOB
Hukuk Danışmanı Nurten
Çağlar Yakış ile SGK Kayıtdışı İstihdamla Mücadele
Dairesi‘nden Yakup Süngü
ve Sosyal Güvenlik Uzmanı Abdulkadir Kulu katıldı.
Protokole göre, TMMOB
her yıl mühendislik, mimarlık ve şehir planlama
alanlarında meslek icra
eden disiplinlere ilişkin
asgari ücret seviyesi belirleyerek Sosyal Güvenlik Kurumu‘na bildirecek.
Mühendis, mimar ve şehir
plancıları belirlenen asgari ücretin altında çalıştırılamayacak.
Sosyal güvenlik hakkından yoksun bırakan kayıt
dışı istihdam ve emeklilik
haklarının eksik tesisine etki eden ücretlerin
SGK‘ya eksik bildirimini
önlemek amacıyla imzalanan protokolle mühendis,
mimar ve şehir plancıların
sosyal güvenlik haklarının
ihlal edilmesinin önüne
geçilmiş olacak.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166 27
TMMOB’den
DİSK, KESK, TMMOB, TTB: ŞİMDİ SAVAŞ KARŞITLARININ
SESİNİ BİRLEŞTİRME ZAMANIDIR
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla ortak bir basın açıklaması yaptı.
Alman faşizminin Polonya‘yı işgal etmesi ile başlayan,
ardında milyonlarca ölü, milyonlarca yaralı, acı ve
gözyaşı bırakan insanlık tarihinin en acımasız, en kanlı ve en kirli savaşlarından biri olan İkinci Büyük Emperyalist Paylaşım Savaşı‘nın başladığı günü unutmamak, barış çığlığımızı en yüksek sesimiz ile haykırmak
için, 1 Eylül Dünya Barış Günü‘nde alanlara çıkıyoruz.
Paylaşım savaşlarının kirli tarihi bugün de ne yazık
ki aynı vahşeti ile devam etmektedir. ABD emperyalizminin başını çektiği dünyanın egemenleri, enerji
kaynaklarına ve yollarına hakim olma hırslarını ve saldırganlıklarını, “özgürlük ve demokrasi” sözcüklerinin
ardına gizleyerek, Ortadoğu‘yu kan gölüne çevirmeye devam etmektedirler. Emperyalizmin hegemonya
savaşının parçası olarak gelişen bu saldırılar Irak, Libya ve Afganistan‘dan sonra bugün Suriye üzerinden
devam etmekte, etnik ve dini farklılıklar körüklenerek
halklar birbirine düşman edilmekte, ülkelerin ve halkların tarihi, gelecekleri ve bir arada yaşama umutları
yok edilmektedir.
Suriye‘nin kaderinin Suriye halklarının elinden alınmaya çalışıldığı bu süreçte AKP ise, emperyalist
müdahalenin taşeronluğuna soyunup Suriye için
demokrasi nutukları çekmeye devam etmektedir.
Suriye‘ye demokrasi getirilmesini bu kadar önemsediğini söyleyen AKP‘nin Suudi Arabistan, Ürdün ve
Katar gibi krallık-şeyhlikle yönetilen ülkelerle hangi
zeminde yan yana gelerek Suriye‘ye karşı yürütülen
operasyonların merkezinde yer aldığını bu halka anlatması gerekmektedir.
Türkiye‘yi emperyalist müdahalelerin maşası değil,
barışın ve kardeşliğin savunucusu ve mücadelecisi
haline getirmek hepimizin görevidir. Bölgede ve dünyada barış, kardeşlik ve özgürce bir arada yaşamı savunmak için, şimdi her zamankinden daha fazla mücadeleye ihtiyaç vardır. Daha güçlü bir barış çağrısını
seslendirmek, emperyalizme karşı halkların birlikte
mücadelesini büyütebilmek için, her türlü emperyalist ilişkilerin tasfiye edildiği, tam bağımsız ve özgür
bir Türkiye çığlığımızı yükseltmenin şimdi tam zamanıdır.
Otuz yılı aşkın bir süredir on binlerce insanımızın ölümüne sebep olan Kürt sorununda girilen yeni evre,
kaygılarımızı her gün artırmaktadır. Ülkemizde yıllardır devam ettirilen otoriter, baskıcı, tekleştirici, antidemokratik devlet anlayış, bugün AKP‘nin sivil otoritesi eşliğinde Kürt halkının özgürlük alanının gittikçe
28 Eylül 2012 - 166
daralmasına neden olmaktadır. Kürtlerin demokratik
hak taleplerini yok sayan AKP, askeri ve siyasi operasyonlarla çatışma zeminlerini güçlendirmekte, barış
umutlarını her geçen gün biraz daha tüketmektedir.
Barışçıl ve demokratik çözüm için somut adımların
atılmaması şiddet ve ölümlerin sürmesine neden olmaktadır. Ölümler barış umudunu tüketmekte, halkların kalbinde onarılmaz yaraları derinleştirmektedir.
Şimdi bu yaraları barış çığlığına dönüştürme zamanıdır.
Kürt halkının temel taleplerini karşılayarak toplumsal
bir barışı kurmak yerine çatışmayı ve şiddeti esas kılan yaklaşımın çıkmaz sokak olduğu görülmelidir. Özlemimiz, kimliği, kültürü, dili, dini, mezhebi, görüşü
ne olursa olsun, üzerinde eşit haklara sahip yurttaşlar
olarak yaşayacağımız, demokratikleşmeye yönelik
çözümlerin benimsendiği, eşitlikçi ve özgürlükçü bir
Türkiye özlemidir. Bugün Kürtlere karşı dayatılan baskı ve sindirme politikaları ile barışın önüne kurulan
engeller, halkların arasındaki barış ve kardeşliğe kurulmuş barikatlardır. Şimdi diyalog ve çözüm zamanıdır. Artık sözler değil, ölümler son bulmalıdır.
Bugün gerçek bir barış iradesi, ancak nefret tohumları yerine kardeşlik duygularını pekiştirerek, ırkçı-şoven kışkırtmalara karşı anti-emperyalist dayanışmayı
ve bir arada yaşam zeminlerini güçlendirerek sağlanabilecektir. Bu topraklarda gerçek bir barışı tesis
etmek, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin
yeniden inşası ile mümkündür. Gerici güçlerin farklı
etnik ve mezheplere yönelik tehditlerini arttırmasına göz yuman, nefret siyasetini yeniden ve yeniden
üreten, insanlık suçlarını görmezden gelen, katliamlara izin veren bir iktidar, ardında acı ve gözyaşından
başka bir eser bırakamayacaktır. Unutulmamalıdır ki,
toplumsal yaşamın içerisinde, halkların arasında kurulamayan barış hiçbir yerde kurulamaz.
12 Eylül zihniyetinin pençesinde, mesnetsiz iddialarla
milletvekillerini, belediye başkanlarını, parti başkanlarını, sendikacıları, gazetecileri, aydınları ve öğrencileri, kendi kurduğu rejime muhalefet eden herkesi
cezaevlerine mahkum eden AKP hükümetine sesleniyoruz:
Bu çığlık özgürlük ve adalet isteyenlerin çığlığıdır. Artık Yeter! “Demokrasi” adı altında dayatılan baskı düzenini değil, demokratik hak ve özgürlüklerimizi istiyoruz. Artık ifade vermek değil, ifade etmek istiyoruz.
TMMOB’den
Bizler, “barış içinde bir dünya ve Türkiye mümkündür”
diyoruz. Mücadele ruhumuzun bizlere kattığı güvenle bu inanca sahip çıkıyoruz. Artık kimsenin ölmediği, bombalardan ve silahlardan temizlenmiş bir ülke,
bir dünya istiyoruz. Çağrımız, toplumsal hayatın tüm
noktalarında ülkemizde ve Ortadoğu bölgesinde
barışı mümkün kılacak, bir arada yaşam duygularını
güçlendirecek somut adımların artık derhal hayata
geçirilmesi sorumluluğunu üzerinde taşıyan örgütlü,
örgütsüz tüm insanlaradır.
Evet, şimdi daha güçlü bir barış çağrısını seslendirme
zamanıdır. Ülkede, bölgede ve dünyada barış için,
kardeşlik ve özgürce bir arada yaşamak için, şimdi her
zamankinden daha fazla mücadele zamanıdır.
1 Eylül‘de Türkiye‘de tüm savaş karşıtlarının seslerini
birleştirme zamanıdır!
1 Eylül‘de Suriye‘ye emperyalist müdahaleye ve savaş
tamtamlarına hayır deme, halkların kardeşliğini yüksek sesle hep birlikte haykırma zamanıdır!
Bizler emek ve meslek örgütleri olarak, yapılabilinen
tüm kentlerde, alanlarda ve meydanlarda savaş karşıtlarını birlikte mücadele etmeye davet ediyoruz.
DİSK-KESK-TMMOB-TTB
DİSK-KESK-TMMOB-TTB: “ÇOCUKLARIMIZA, OKULLARIMIZA,
EĞİTİME, GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ!”
KESK, DİSK, TMMOB, TTB, 4+4+4 kademeli eğitim sistemine karşı 15 Eylül’de gerçekleştirilecek mitinge çağrı yapmak
amacıyla 9 Eylül 2012 Pazar günü Mülkiyeliler Birliği’nde bir basın toplantısı düzenledi.
Basın toplantısına KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı
Tombul, Eğitim-Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız, DİSK
Yönetim Kurulu Üyesi Metin Ebetürk, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, TTB Merkez
Konsey Genel Sekreteri Bayazıt İlhan katılırken, CHP
Ankara Milletvekili Levent Gök, ÖDP PM Üyesi Haydar
İlker, BDP Ankara İl Eşbaşkanı Ahmet Aday, Halkevleri
Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut ile KESK ve
DİSK‘e bağlı sendikaların yöneticileri de destek verdi.
“Irkçı, gerici, piyasacı 4+4+4‘e karşı çocuklarımıza,
okullarımıza, geleceğimize sahip çıkıyoruz” başlığıyla
yapılan toplantıda KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı
Tombul dört örgüt adına basın açıklamasını okudu.
Başbakan‘ın “dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” sözlerini hatırlatan Tombul, bu sistemi AKP‘nin yeni nesil
oluşturma projesi olarak değerlendirdi.
Çocuklarımıza, Okullarımıza, Eğitime, Geleceğimize
Sahip Çıkıyoruz!
kanvekillerinin imzasıyla apar topar Meclis‘e sunduğu 4+4+4 düzenlemesinin daha teklif aşamasında,
konunun asıl muhatapları olan sendikaları, eğitim
alanında faaliyet yürüten kurum ve dernekleri, üniversiteleri ve diğer bilim çevrelerini sürecin dışına
itmiş, kanun teklifini adeta “tekme tokat” meclisten
geçirmiştir. Eğitim sisteminin top yekun bir dönüşüme tabi tutulmasının yanı sıra, AKP hükümetinin bu
sürecin başından itibaren izlediği tutum ve davranışlar kendi ideolojik hedeflerini açıkça ortaya koymaktadır.
Başta milyonlarca öğrenci olmak üzere, toplumun
tüm kesimlerini yakından ilgilendiren 4+4+4 kademeli eğitim düzenlemesinin yasalaşması, başta
eğitim sisteminin ticarileştirilmesi ve eğitimin dinselleştirilmesine ilişkin süreçlerin de en büyük adımları olarak bugün karşımızdadır. Bir yanı ile kamusal
eğitimin tamamen tasfiye edilmesiyle eğitimin her
kademesinin paralı hale getirilmesine neden olacak
AKP hükümetinin, toplumun geniş kesiminin bütün
itirazlarına rağmen yasalaştırarak yürürlüğe koyduğu
4+4+4 kademeli eğitim uygulaması, tüm sorunları ve
geleceğimizi hedef alan tehditleri ile başlamaktadır.
Başbakan‘ın önce “dindar nesil yetiştirmek istiyoruz”
açık beyanı ile somutlaşan AKP‘nin yeni nesil oluşturma projesi, kendi siyasal ve ideolojik amaçlarına
uygun bir şekilde biçimlendirdiği 4+4+4 kademeli
eğitim uygulaması eşliğinde bugün hızla hayata geçirilmektedir.
Hatırlanacağı üzere, AKP hükümeti kendi grup baş-
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166 29
TMMOB’den
bu sistem, sermayenin bugünkü ihtiyaçları doğrultusunda çocuk emeği üzerindeki sömürüyü de kesintisiz hale getirmekte, daha küçük yaşlardan ucuz
işgücüne taze kanlar katmayı hedeflemektedir. Diğer
yandan ise 12 Eylül faşist darbesinin ürünü olan zorunlu din derslerini “seçmeli ders” kılıfı ile dayatarak
ve eğitimin her kademesini imam hatipleştirerek, bu
sömürüye karşı sessiz kalacak “dindar nesle” giden
yolu da kolaylaştırmayı amaçlamaktadır.
Kesintili hale getirdiği eğitim sürecinin her bir dört
yılını sermayeye ve gericiliğe daha fazla teslim eden
bu düzenleme, daha henüz zihinsel, fiziksel, sosyal ve
psikolojik açıdan ilkokula hazır olmayan 5-5,5 yaşındaki çocuklarımızın zorla okullara gönderilmesine,
okullarımızın dağıtılıp dönüştürülerek öğretmen ve
öğrencilerimizin sürgün edilmesine ve velilerimizin
paralı okul servislerine mahkum edilmesine neden
olmaktadır. Anadilinde eğitim talebi yok sayılmakta,
kız çocukları eve kapatılmakta, çocuk gelinlerin, dindar ve kindar nesillerin yetişmesine neden olan bu
sistem, geleceğimiz olan çocuklarımızı ırkçı ve gerici
bir eğitime maruz bırakmaktadır.
Eğitim alanında, kamu yatırımlarının yıllardır yeterli
oranda gerçekleştirilmemesi, eğitimde eşitsizliklerin
ortadan kaldırılmasına yönelik adımların atılmaması
gibi birikmiş pek çok sorunun var olduğu herkes tarafından bilinmekte ve eleştirilmektedir. Eğitimi gericileşmeye ve ticarileşmeye mahkum eden bu anlayış
şimdi AKP‘nin 4+4+4 kademeli eğitim projesi ile daha
da derinleşmekte, bu şekilde eğitim sermayenin ve
cemaatlerin denetimine sunulmaktadır.
Tüm bu sorunlarla birlikte yeni eğitim öğretim yılı büyük bir kaos ve karmaşa ile açılmaktadır. Hastane kapılarında daha oyun çağında olan 60-71 aylık çocuklarını okula göndermek istemeyen ailelerin yaşadığı
rapor sıkıntısı, balık istifinde oturmak zorunda kalacak çocukları bekleyen kalabalık sınıflar ve okulların
alt yapı ve fiziki yetersizliği gibi pek çok sorun hala
çözümsüzlük içindedir. Ayrıca okulların dönüştürülmesi ile öğretmen ve öğrencilerin resmen sürgün
edilmesi, yeni müfredat hazırlığının olmaması, 4+4+4
sonrasında çok sayıda öğretmenin “norm fazlası” haline gelmesi ve özellikle ortaokullarda ortaya çıkacak
öğretmen ihtiyacı vb. sorunlar, 2012-2013 eğitim-öğretim yılının tam bir karmaşa ve kaos ortamında başlayacak oluşunu kaçınılmaz bir hale getirmektedir.
Her konuda olduğu gibi kendine muhalif tüm kesimleri sindirmeye çalışan AKP‘nin, toplumun tüm
kesimlerinin kaygısı haline gelen 4+4+4 düzenlemesini durdurmaya yönelik yürütülen mücadeleye karşı
sergilediği tutum, bu geleneksel anlayışın sürdürmekte olduğunu da göstermektedir. Daha yasanın
30 Eylül 2012 - 166
çıkış sürecinde kendini belli eden ve bugün tam bir
kaosa dönüşen durum, AKP‘nin temsil ettiği ideolojik
kurgusunun dışında “yeni düzenleme” için hiçbir hazırlığının bulunmadığını ortaya koymuştur. Artan ve
gittikçe toplumsallaşan tepkiler ve büyüyen sorunlarla beraber iyice köşeye sıkışan hükümetin kendisine
yöneltilen bilimsel eleştiriler karşısındaki acizliği ise,
bugünkü çaresizliğinin de boyutlarını sergilemektedir. İçine düştüğü bu durumdan ise her zaman başvurduğu takiyeler ile çıkmaya çalışmakta, kendisine
karşı yükselen muhalif sesleri toplumda prim yapacağına inandığı kodlamalar üzerinden suçlamalarla susturmaya çalışmaktadır. Kendisine sözümüz, bu nafile
çırpınışlardan sonuç alamayacağını artık biran önce
görmeli, bu tutumdan derhal vazgeçmelidir.
Artık mızrak çuvala sığmamaktadır. AKP hükümetini
bir kez daha uyarıyoruz, ailelerden, bilim insanlarından, sendikalardan ve toplumun diğer kesimlerinden
yükselen tepkilere, eleştirilere ve önerilere artık kulaklarını tıkamasınlar. Aksi halde hükümet neden olduğu bu kaosun sorumluluğundan kurtulamayacaktır. Ve şunu unutmasınlar ki, bizler eğitimde 4+4+4
dayatmasına karşı, nasıl ki yasanın çıkış sürecinde
mücadele ettiysek, bugün de geleceğimizi ipotek
altına alan bu sistemi durdurmak için sonuna kadar
mücadele edeceğiz.
Bizler emek ve demokrasi güçleri olarak, çocuklarımızın geleceğini ipotek altına alan bu tehlikeye karşı,
eğitimin ve geleceğimizin AKP hükümetinin içinde
bulunduğu ideolojik hedeflere kurban edilmesine
izin vermeyecek, mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz.
Bu mücadelede tüm anneleri, babaları, sadece eğitim alanında değil toplumsal yaşamın her alanında
yaşanan gelişmelerden kaygı duyan herkesi, 4+4+4
eğitim sistemini durdurmaya;
Eğitim Sen‘in 11 Eylül‘de yurdun dört bir yanından
yürüyüş kollarıyla başlayacak, 15 Eylül‘de kitlesel bir
mitinge dönüşecek eyleminde, 4+4+4 sisteminin gerici ve piyasacı dayatmalarına karşı kamusal, bilimsel,
laik ve demokratik eğitim mücadelesinde sesimizi
birlikte yükseltmeye davet ediyoruz.
Bizler bu zorbalık ve dayatmaları ancak sokakları doldurarak ve sesimizi birleştirerek durdurabileceğimize
inanıyor, mücadelemizin bu eylemden sonra da devam edeceğinin bilinmesini istiyoruz. Çocuklarımızın
ve ülkemizin geleceğine sahip çıkmak isteyen herkesi
bu eylemde bizlerle birlikte alanlarda olmaya çağırıyoruz!
DİSK-KESK-TMMOB-TTB
TMMOB İKK’dan
İZMİR’DE DE YAPI DENETİMİNDE KAMUSAL DENETİM
ORTADAN KALDIRILMIŞ VE KURALSIZ SAĞLIKSIZ
YAPILAŞMANIN ÖNÜ AÇILMIŞTIR
Yapı denetiminde yapılan değişikler sonrasında İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nin Temmuz toplantısında
kabul edilen “İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği” hakkında TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu
tarafından düzenlenen basın toplantısında sunulan metin. 8 Ağustos 2012
Değerli Basın mensupları,
Hepimizin bildiği ve takip ettiği gibi 3 Nisan 2012
tarihinde Bürokrasinin Azaltılması ve İşlemlerin Basitleştirilmesine Yönelik, Başbakanlık, Bakanlıklar, Bazı
Bağlı ve ilgili Kuruluşlar ve Üniversitelere ait 84 adet
yönetmelikte değişiklik yapılmıştır. Değişiklik yapılan
yönetmeliklerin arasında bina yapım ve denetim süreçlerini ilgilendiren Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği ile Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği çok dikkat çekmektedir. Bu değişikliğin ardından 14 Nisan’da
bu iki yönetmelikte alelacele bir ikinci bir değişiklik
daha gerçekleştirilmiştir. Yapılan ikinci değişiklikten
torba yasalarda olduğu gibi asıl hedefin bu iki yönetmelik maddelerinde gizli olduğu, diğer değişikliklerin bu iki yönetmelikte yapılan değişiklikleri gizlemek
amaçlı kullanıldığı ortaya çıkmıştır.
Yönetmeliklerde gerçekleştirilen değişikliklere bakıldığında asıl amacın yapı üretim sürecindeki meslek
odalarının yapmış olduğu kamusal denetimin kaldırılması olduğu çok net görülmektedir.
Yapılan bu mevzuat değişiklikleri ardından Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı tarafından yayınlanan 25 Nisan
2012 tarihli Genelge ile Meslek Odaları yapı denetiminden uzaklaştırılmış, belediye bürokratları ve meslek odaları tehdit edilmeye başlanmıştır.
Bu süreç devam ederken Başta İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz KOCAOĞLU olmak üzere diğer Belediye başkanları, Büyükşehir Belediyesi Meclis
üyeleri ve İzmir Milletvekillerine konunun önemi aktarılmış ve Odaların bu sürecin dışında bırakılmasının
yaratacağı sıkıntılar kendilerine anlatılmıştır.
Ancak tüm bu çabalarımız karşılığını ne yazık ki bulmamış ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclisinin
Temmuz toplantısında kabul edilen “İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği’’ ile TMMOB’ye bağlı
meslek odaları yalnız bırakılmış kuralsız yapılaşma
ve rantın önü açılmıştır. İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanı ve meclisi hükümetin dayattığı halktan yana
olmayan, halkın sağlıklı ve güvenli yapılarda oturma
hakkını elinden alan politikalara teslim olmuştur. İzmirli belediyelerle meslek odalarının her türlü siyasi
baskıya rağmen 1970’lerden bugünlere kurumsallaştırarak geliştirmiş olduğu kamusal denetim ortadan
kaldırılmıştır. Bu değişikliklerle kazanan İzmir halkı
değil yıllardır sürdürülen kamusal denetimden rahatsız olan rant çevreleridir.
Burada bir taraftan halkın sağlıklı ve güvenli barınma
hakkı elinden alınırken, bir yandan da 58 yıldır onurla
mesleki demokratik kitle örgütü olmanın sorumluluklarını yerine getiren TMMOB ve bağlı odalarının
üyeyle bağını kesmek ve muhalefet olarak görülen
TMMOB’yi zayıflatmak gibi bir hedefin olduğu da çok
açıktır.
Buradan bir kez daha İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu’na ve Meclis üyelerine sesleniyoruz.
Bilindiği gibi çağdaş demokrasilerde, aklın ve bilimin
rehberliğinde karar süreçlerine toplumsal kesimlerin
katılımı benimsenmekte, kentleşme ve yapılaşma politikalarında mesleki, bilimsel temelde meslek kuruluşları ile kapsamlı ve uzun soluklu programlar uygulanmaktadır. Kentlilerin yaşam kalitesine katkıda
bulunacak planlı, güvenli ve sağlıklı kentleşmeyi
sağlayabilecek en önemli demokratik araçlardan biri de katılımcılık ilkesidir. Yerel yönetimlere rehber niteliğinde yayınlanan Avrupa Kentsel
Şartı’nın da tavsiyesi olan ve sosyal demokrat belediyeciliğin temel ilkesi de budur.
Bir başka ifadeyle mimarlar, mühendisler, şehir plancıları ve onların üyesi oldukları kamu kurumu niteliğindeki meslek odaları güvenli, sağlıklı kentsel gelişmenin vazgeçilemez aktörleridir.
Ne yazık ki özetle belirttiğimiz ilkeler İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği değişikliğinde göz
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166 31
TMMOB İKK’dan
ardı edilmiş ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları
Birliği’ne bağlı mühendis, mimar ve şehir plancıları odaları ile İzmir Büyükşehir ve İlçe belediyelerinin işbirliğini öngören ve uzun yıllardır İzmir’de
örnek bir şekilde başarı ile uygulanmakta olan
mevcut yönetmelik içeriği değiştirilerek rantın ve
kuralsız yapılaşmanın önü açılmıştır. Başta İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanı olmak üzere tüm meclis
üyelerimizi bu yanlışlarından dönmeye, sosyal demokrat belediyeciliğin gereğini yapmaya çağırıyoruz.
Daha önce de söyledik bir kez daha söylemeyi görev
sayıyoruz.
1- Yapı denetimi kamusal bir denetimdir. TMMOB bu
denetimin piyasalaştırılarak müteahhitlerin insafına
bırakılmasına asla göz yummayacaktır.
2- TMMOB halkımızın can ve mal güvenliği konusunda uzmanlık alanlarına giren her konuda Anayasa’dan,
yasalardan, kendi mevzuatından, bilimden ve teknolojiden aldığı güçle var olan bütün gücüyle sözünü
söylemeye, halkımızın can ve mal güvenliğini, kent
kimliğini ve kent kültürünü korumaya kararlıdır.
3- TMMOB meslek sorunlarının ülke sorunlarından
ayrılmazlığı ilkesinden hareketle Genel ve Yerel Siyasi
İktidarların kurum ve kuruluşları yok etme saldırıları
da dahil anti demokratik tüm uygulamalara karşı durmaya, bunları deşifre etmeye, devam edecektir.
4- TMMOB Ülke yönetimine hakim kılmaya çalışılan
daha fazla kar elde etmek uğruna insan yaşamının,
can ve mal güvenliğinin, çevrenin, kent kültür ve kimliğinin yok sayıldığı, her şeyin talan edildiği baskıcı,
otoriter faşist zihniyete asla ve asla boyun eğmeyecektir.
6- TMMOB, yerel yönetimin, meslek odalarının, halkın yok sayıldığı, siyasi ranttan başka amacı olmayan,
kamu malının çarçur edildiği plansız, programsız, gecekondu statüsünde, “ben yaptım oldu” mantığıyla
yapılan plan ve projelerle kentin talan edilmesine izin
vermeyecektir.
Kamuoyuna saygılarımızla.
TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ
İZMİR İL KOORDİNASYON KURULU
BUGÜN 19 EYLÜL
MESLEĞİMİZE, HALKIMIZA, ÜLKEMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ!
TMMOB Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Dayanışma Günü dolayısıyla TMMOB İzmir İKK tarafından
Alsancak’ta yapılan meşaleli yürüyüş etkinliğinde okunan basın açıklaması metni. 19 Eylül 2012
Bugün 19 Eylül. Bugün; kendi sorunlarını ülkenin sorunlarından ayrı tutmayan mühendis, mimar ve şehir
plancılarının “Birlik, Mücadele, Dayanışma” günü.
Bundan 33 yıl önce, 19 Eylül 1979’da Sevgili Başkanımız Teoman Öztürk’ün çağrısıyla, TMMOB’nin çağrısıyla; mühendis, mimar ve şehir plancıları, insanca
yaşam koşulları ve grevli, toplu sözleşmeli sendika
hakkı için ülke çapında bir günlük iş bırakma eylemi
gerçekleştirdi.
Mühendis, mimar ve şehir plancılarının tarihe not
düştükleri o büyük günün mücadele ve dayanışma
ile özdeşleşmiş anlamını bugünün mücadelesi üzerinden geleceğe taşımak için, 19 Eylül’ü “TMMOB Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Dayanışma Günü”
olarak ilan edişimizin bugün ikinci yılındayız.
19 Eylül’ü yani dayanışma günümüzü, tarihsel anlamının yarattığı güzellikler üzerinden mesleğimiz, halkımız ve ülkemiz için kutlamayı çok ama çok isterdik.
Ancak, gerek mesleğimizin ve meslek alanlarımızın
gerekse ülkemizin ve halkımızın içinde bulunduğu
durum bizleri kutlama yapmaktan alıkoymaktadır.
32 Eylül 2012 - 166
Emekten ve insandan yana olan her şey bugün bu
ülkede emperyalizmin, piyasacılığın ve gericiliğin
ablukası altındadır. Bu nedenle “TMMOB Mühendis,
Mimar ve Şehir Plancıları Dayanışma Günü”nü “Mesleğimize, Halkımıza ve Ülkemize Sahip Çıkıyoruz”
sloganı ile ülkenin dört bir yanında sokaklara taşımış
bulunuyoruz.
AKP iktidarı tarafından uygulanan neoliberal, faşizan
politikalar mesleğimiz, halkımız ve ülkemizin içinde bulunduğu baskı ve sömürü koşullarını giderek
ağırlaştırmaktadır. Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler,
Suriye’ye emperyalist müdahale girişimleri içerisinde
ülkemize biçilen rol ve Kürt sorununda tırmandırılan
şiddet ortamı geleceğimiz açısından daha karanlık
günlerin bizleri beklediğini işaret etmektedir.
Ülkemiz Ortadoğu’daki adı konmamış emperyalistler arası bölüşüm savaşının içerisine fiilen çekilmiş
durumdadır. AKP iktidarı ile emperyalizme bağımlılık ilişkileri tarihimizde görülmemiş derecede güçlenmiş, aktif bir taşeronluk ilişkisi ile derinleşmiştir.
Ortadoğu’da rejim değişikliklerinin sağlandığı eksene
de tam uyum sağlayan AKP, ülkemizde de mezhepçi-
TMMOB İKK’dan
liği, ayrımcılığı körükleyerek toplumsal fayı germektedir.
Emperyalizmin Suriye politikası kapsamında ülkemizin bir işgal üssü haline getirilmiş olduğu artık her
kesim tarafından dillendirilmektedir. Hatay ilimiz,
mülteci görünümü verilen ve işgal kuvvetlerinin, silahlı militanların barındığı, eğitim gördüğü, gizli servis ajanlarının cirit attığı kamplar ve gizli üsler aracılığı ile lojistik bir savaş merkezi haline getirilmiştir. Son
günlerde gündeme getirilen “insani yardım hattı” ve
“özel güvenlikli bölge” kılıfı ile iç savaş tırmandırılarak
askeri bir müdahalenin kapısı aralanmak istenmektedir. AKP, Suriye politikası ile ülkemizi ve geleceğimizi
büyük bir ateşin içine atmıştır.
TMMOB’nin geleneği ve değerleri emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi verenlerin ellerinde şekil almıştır. Kimse bizden ülkemizin Suriye’nin emperyalist
işgaline ortak edilmesine ve Hatay’da olup bitenlere
sessiz kalmamızı beklememelidir. Bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancıları halkımızın ABD askeri,
ülkemizin emperyalizmin üssü ve taşeronu olmasına
izin vermeyecektir. Tüm kara propagandaya ve baskılara rağmen Suriye’de emperyalizmin işgaline karşı
çıkacağımızı ve bağımsız bir Türkiye için halkımızla
omuz omuza mücadele edeceğimizi emperyalizmin
taşeronları ve işbirlikçileri çok iyi bilmelidir.
Kürt sorununda gelinen durumu kaygı ile izlemekteyiz. Ülkemizde bir arada ve kardeşçe yaşama dair
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
beklentilerin imkânsız birer hayal ürünü olarak algılandığı bir atmosfer hâkim kılınmıştır. Patlayan her
bomba, sıkılan her kurşun geleceğin kaybedilmesine, barış ve kardeşlik umutlarının yok olmasına yol
açmaktadır. Yılların çözümsüzlüğü içerisinde şiddete
dayalı politikalar ile içinden çıkılmaz bir hale getirilen
Kürt sorunu acilen demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözüme kavuşturulmalıdır. TMMOB, kulakları sağır
eden savaş çığırtkanlarına karşı ülkemize bahar gelene kadar Kürt sorununun çözümünde barışı ve bir
arada kardeşçe yaşamı savunmaya devam edecektir.
Öte yandan AKP, hiçbir bilimsel yanı olmayan 4+4+4
sistemi ile zorunlu eğitimi fiilen 4 yıla indirmiştir.
4+4+4 düzenlemesi ile eğitim sistemi piyasaya açılırken, ihtiyaç duyulan işgücü ve itiraz etmeyen dindar bir nesil okullar aracılığı ile yaratılmış olacaktır.
Ekonomik altyapıda sağlanan neoliberal dönüşüme
eşlik edecek bir toplum yapısı oluşturulmak istendiği çok açıktır. Cemaatlerin toplumu biçimlendirmede
oynadıkları rol 4+4+4 sistemi ile eğitim kurumuna
verilmiştir. AKP iktidarı mühendislik mesleğini büyük
oranda bitirmiştir ancak kendisi çok iyi “toplum mühendisliği” icra etmektedir. 4+4+4 sistemiyle okullar
bir torna tezgâhı misali çocuklarımızı ucuz işgücü
olarak dindar bir nesle dönüştürecektir. Çocuk işçilik
ve çocuk gelinler yaygınlaşacaktır. Tek tip nesil yetişecek, sömürü ilişkileri biat ile gericiliğin baskısı altında
sürdürülecektir. 4+4+4 sistemine karşı sürekli mücadele artık örgütümüzün önünde bir büyük görevdir.
Eylül 2012 - 166 33
TMMOB İKK’dan
Bugün ülkemizde ekonomi politikalarına yön veren
neoliberal anlayış işsizliği,
yoksulluğu büyütmekte,
emek alanını esnek, serbest, güvencesiz bir hale
getirerek sömürüyü derinleştirmektedir. Tüm işçiler
ve emekçiler sermayenin
gücü karşısında zayıflamış
bir halde ucuz emek sömürüsüne tabi tutulmak
istenmektedir. Ulusal İstihdam Stratejisi ve İş İlişkileri
Kanunu Tasarısına bakıldığında bu durum tüm çıplaklığı ile görülmektedir.
AKP iktidarı, 12 Eylül referandumu sonrası elde ettiği üstünlüğü muhalefeti ezme, yok etme yönünde
kullanarak siyasal alanı adeta dikensiz gül bahçesine
çevirmiştir. Sesini çıkaran cezaevine tıkılmış, ülkemiz
bir açık cezaevine çevrilmiştir. Tayyip Erdoğan “Yargıya gerekenleri söyledik, yargı da gerekenleri yapıyor”
sözleri ile yargıyı nasıl kontrol altına aldıklarını itiraf
etmiştir. Bu sözler, “ileri demokrasi” denilen sistemin
nasıl bir tek adam diktatörlüğü olduğunu, aslında
baskının ve zorun bizzat kendisi olduğunu göstermeye yetmektedir.
AKP, aynı bakış açısıyla TMMOB’ye de müdahale etmeye çalışıyor, idari yapıda KHK’lar ile gerçekleştirilen değişim içerisinde Birliğimiz de Bakanlığa
bağlı bir kurum haline getirilmek isteniyor. AKP zihniyetinin teslim alamadığı Birliğimiz, KHK’lar ve bazı
yönetmelikler yolu ile etkisizleştirilmeye, yetkisizleştirilmeye çalışılıyor, elleri kolları bağlanmak isteniyor.
Ama bilinmelidir ki; yüreği insan sevgisi ile dolu olan
TMMOB’nin kadroları her ne pahasına olursa olsun
AKP’ye teslim olmayacak inanç ve kararlılıktadır.
Mühendis, mimar ve şehir plancılarının meslek hayatları ve meslek alanlarında sorunlar çığ gibi büyümektedir. Mesleğimiz, piyasanın bir piyonu haline
getirilerek kamusal yönü ve niteliği aşındırılmaktadır.
Odalarımızın ve Birliğimizin kamusal yarar niteliğinde olan yetkileri elimizden alınarak piyasaya terk edilmekte, ticarileştirilmektedir.
Son olarak AKP iktidarı tarafından ‘’Yapı Denetimi
Uygulama Yönetmeliği’’ ve ‘’Planlı Alanlar tip İmar
Yönetmeliği’’n de yapılan değişikliklerle odalarımızın
kamusal denetimi ortadan kaldırılmak istenmiştir.
İzmir Büyükşehir Belediyesi de yasallığın arkasına
sığınarak İmar Yönetmeliği’nde yaptığı değişiklikle
Mesleki Denetim zorunluluğunu ortadan kaldıra-
34 Eylül 2012 - 166
rak, kuralsız sağlıksız yapılaşmanın önünü açmıştır.
Buna ilişkin yapılan eleştirileri hazmedemeyen İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz KOCAOĞLU’nun
odaları gelir kaynakları kesildiği için eleştiri yapmakla
suçlamıştır. Ayrıca son olarak Şirinyer Projesi ile ilgili
olarak odalarımızın alışveriş mekanları ve ticari alan
artışları üzerinden yaptıkları değerlendirme ve itirazları dedikodu olarak değerlendirmiştir.
Sayın Aziz KOCAOĞLU, şunu iyi bilmelidir, TMMOB
ve bağlı odaları bu ülkede 58 yıldır, tüm sözlerini
halktan ve emekten yana, bilimi esas alan çerçevede
söylemiştir ve söylemeye devam edecektir. TMMOB
asla dedikodu yapmaz söylediklerini doğrudan söyler. TMMOB ve bağlı odalarında profesyonel çalışma
yoktur, çalışmalarını özveri ve dayanışma ruhuyla
yapar. Bu nedenle Sayın KOCAOĞLU TMMOB ile ilgili
değerlendirme yaparken en az iki kez düşünmelidir.
TMMOB bağlı odaları ve yönetici kadrolarına yapılacak haksız değerlendirme ve suçlamalar aynı şekilde
karşılığını bulacaktır.
Bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancıları bugün, 19 Eylül 2012’de ülkenin dört bir yanında sokakları doldurarak her yerden aynı sesi yükseltmektedir.
Örgütümüze yönelik AKP saldırılarının ve baskının
giderek arttığı, sömürünün derinleştiği, kardeşliğimizin dinamitlenerek iç savaş koşullarının geliştirildiği,
emperyalizmin taşeronluğu ile ülkemizin bölgesel bir
savaşın içine sokulduğu bir dönemde inatla, ısrarla
söylüyoruz:
“Mesleğimize, Halkımıza ve Ülkemize Sahip Çıkıyoruz! Sahip Çıkacağız!”.
TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ
İZMİR İL KOORDİNASYON KURULU
İncelemeler
ULAŞIM SİSTEMLERİNİN GÜVENLİK AÇISINDAN ANALİZİ
Dilay YILDIRIM¹, Adem EREN2, Pınar MIZRAK ÖZFIRAT3
¹Celal Bayar Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü
²İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü
3
Celal Bayar Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü
Özet
Geçmişten günümüze ülkelerin ve toplumların en önemli
konularından biri ulaştırma sistemleri olmuştur. Ulaştırma
sistemlerinde karşılaşılan sorunlar ülkelerin ekonomilerine
büyük zararlar verebilmektedirler. Ulaştırma sistemlerinde meydana gelen sorunlardan biri de trafik kazalarıdır.
Trafik kazaları yalnızca karayolu kapsamında değil, tüm
ulaştırma türleri de göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Bu çalışma kapsamında karayolu, demiryolu,
denizyolu ve havayolu trafik güvenliği irdelenmiş ve inceleme yapılırken hipotez testi istatistik yönteminden yararlanılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Ulaştırma sistemleri, trafik güvenliği,
hipotez testi
1. Giriş
Ulaştırma sistemlerinin, çok sayıda sektörü içinde barındırması ve oldukça geniş bir kapsamlı olması sebebi ile
oldukça karmaşık ve sorunlu bir yapıya sahip olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ulaştırma sistemi, “insan ve yüklerin
bir yerden başka bir yere iletimlerinin, istenen koşullara
uygun, belirli ve iyi tanımlanmış bir biçimde sağlanması
amacı ile bir araya getirilerek, işlevleri ve karşılıklı etkileşimleri organize edilen ilgili tüm fiziksel, sosyal, ekonomik ve kurumsal bileşenlerin bir araya gelmesi” olarak
tanımlanabilir [1]. Ulaştırma sistemlerinde yaşanan sorunlar, ülkelerin ekonomilerine büyük çapta zarar vermektedir. Yaşanan sorunlardan biri de ulaştırma sistemlerinin trafik güvenliğidir. Trafik güvenliği, ulaşım yolu
üzerinde seyreden trafiğin güvenli bir şekilde (ölüm, yaralanma ve maddi hasar olmaksızın) seyretmesinin ilgili
tüm bileşenler tarafından sağlanmasıdır.
Tüm dünya çapında yolcu ve yük taşımacılığı ulaşım
türlerinin yalnızca biri ile yapılmamaktadır. Hemen her
ülke karayolu, demiryolu, havayolu ulaştırma türlerinin
yanında coğrafi konumuna göre denizyolu ulaştırması
ve sıvı yük taşımacılığında da boru hatlarından faydalanmaktadır [2]. Bu durumda her ne kadar ülkemizde
karayolu taşımacılığı yaygın da olsa bazı gelişmiş ülkelerde ulaştırma türlerinin kullanım yüzdeleri birbirine
daha yakın bir dağılım göstermektedir. Tablo 1’de ABD,
Almanya ve Türkiye için yolcu taşımacılığının ulaştırma
türlerine göre karşılaştırması görülmektedir.
Tablo 1’deki yüzde değerlerine baktığımızda, ülkemizdeki ulaştırma türlerinde yolcu taşımacılığında tüm
yükün karayollarında olduğu, demiryolu, denizyolu ve
havayolu yüzdelerinin ise yok denecek kadar az olduğu
görülmektedir. Çalışma kapsamında bu ulaştırma türleri
trafik güvenliği açısından ele alınmıştır. İkinci bölümde
ülkemizde ulaştırma türlerinin durumu ve gelişimine
değinilmiş, üçüncü bölümde trafik güvenliği ile ilgili veriler sunulmuş, dördüncü bölümde analiz için kullanılan
yöntem hipotez testi anlatılmış ve son bölümde ise analiz sonucunda ortaya çıkan değerlendirme aktarılmıştır.
2. Ülkemizde Ulaştırma Türlerinin Durumu ve Gelişimi
Ülkemizde cumhuriyetin ilk yıllarında denizyolu ve demiryolu ulaştırması alanında yapılan girişimler, o yıllarda ülke ekonomisinin lokomotifini oluşturan tarımsal
nüfusun üretime ve tüketime daha fazla katılımına ve
sanayinin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur
[1]. Fakat bu başlangıç ivmesinin daha sonraki yıllarda
devam etmediği özellikle demiryolu ulaştırmasının ülke
çapına yayılmadığı görülmektedir. Demiryolu ulaşımının yaygınlaşamamasının nedeni, altyapı yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Geçen yüzyılın ikinci yarısında
ülkemizde demiryolu altyapısına neredeyse hiç yatırım
yapılmamıştır. 2000’li yıllarda ise kalkınma planlarında demiryollarının desteklenmesine yönelik stratejiler
doğrultusunda yapılan iyileştirme ve geliştirme çalışmalarında kayda değer bir artış olmuş ve yapılan çalışmalar sonucunda 1950 yılında anahat olarak 7.671 km
olan demiryolu uzunluğu 2009 yılında 9.080 (tali hatlarla 11.405 km) km olmuştur [4]. Geçen 59 yılda demiryolu
altyapısı sadece %18 oranında artmış olup, günümüzde
Türkiye, demiryolu yoğunluğu en düşük olan ülkelerden
biridir [5]. Daha hızlı ve esnek bir ulaştırma sistemi olma
Tablo 1. ABD, Almanya ve Türkiye’de yolcu taşımacılığının ulaştırma türleri yönünden karşılaştırılması [3]
Karayolu (%)
Demiryolu (%)
Denizyolu (%)
Havayolu (%)
ABD
27,2
38,3
24,0
10,5
Almanya
58,2
22,0
12,0
7,3
Türkiye
96,2
2,0
0,1
1,7
Ülkeler
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166 35
İncelemeler
özelliğine sahip olan karayolu, farklı ulaştırma seçenekleri arasından sıyrılarak çok fazla gelişmiştir. Karayolu
ulaştırmasında yaşanan bu hızlı gelişme diğer ulaştırma
türleri ile olan farkı da giderek arttırmıştır (Tablo 1).
Demiryollarını ele aldığımızda, hızla gelişen dünyada
ulaştırma sektörünün ana unsurlarından biri olduğunu,
kayda değer bir değişim ve gelişim süreci geçirmekte olduğunu görmekteyiz. Asya ve Avrupa ülkelerinin birçoğunda hareketliliği artırmak için demiryollarına büyük
önem verilmiştir. 1960’larda Japonya’da kullanılmaya
başlayan yüksek hız trenleri, 1980’lerde tüm Avrupa
ülkelerinde giderek yaygınlaşmıştır. Ülkemize baktığımızda 1950’li yıllardan itibaren izlenen karayolu ağırlıklı
ulaştırma politikaları sonucunda, demiryolu ulaştırması
günümüzün gerektirdiği kurumsal ve teknolojik yenilenmeyi gerçekleştirememiş ve ulaştırma sistemi içindeki payı sürekli olarak azalmıştır. Avrupa Birliğinde benimsenen demiryolu politikalarına baktığımızda, demiryolu kuruluşlarının bağımsızlığı, işletme ve altyapının
birbirinden ayrılması, yeni işleticilere hatlara erişim hakkı sağlanması, altyapı kullanım bedellerinin eşitlik ilkesi
dikkate alınarak belirlenmesi, demiryolu kuruluşlarının
mali yapısının düzenlenmesi esaslarına dayanmakta olduğu görülmektedir. Ayrıca farklı ülkelerde yapılan araştırmalar, özellikle yük taşımacılığında demiryollarının
çok ekonomik olduğunu ortaya koymuştur [3].
Dünyadaki ulaştırma istatistikleri de incelendiğinde,
yolcu taşımacılığında karayoluna olan talebin sürekli bir
artış gösterdiği açıkça görülmektedir. Karayolu taşımacılığı genel olarak, yolcunun seyahate başladığı yer ile bitirdiği yere daha yakın taşıma yapabilme durumundan
dolayı daha fazla tercih edilmektedir. Fakat bu olumlu
özelliğin yanı sıra karayolu sistemindeki altyapı ve denetim yetersizlikleri sebebiyle bir yandan ulaştırma
sektöründe yer alan işletmelerin maliyet yükü artarken,
diğer bir yandan da her yıl binlerce trafik kazası meydana gelmekte ve sonucunda can kayıpları yaşanmaktadır.
Ülkemizde trafik kazalarında ve sadece kaza anında yaklaşık 4500-5000 kişi yaşamını yitirmekte, yaklaşık olarak
200000 kişi de yaralanmaktadır [6].
Karayolu trafik kazaları ülkemizin sürekli gündeminde
olan ve çözülmesine gayret edilen sağlık ve sosyal sorunlarından biri durumundadır. Trafik kazalarının en
büyük nedeni olan motorlu taşıt sayısındaki hızlı artışa
karşın son yıllarda toplam kaza ve özellikle kaza sonucu
ölü sayısında azalmalar görülmesi olumlu gelişmeler olmak ile birlikte ülkemiz istatistiklerini gelişmiş ülkelerle
kıyasladığımızda, yüksek kaza ve ölüm oranları dikkat
çekmektedir. Tablo 2’de kullanım amacına göre son beş
yıldaki motorlu taşıt sayıları ve Tablo 3’de karayollarında
meydana gelen kaza sayıları ve kaza sonucu ölü sayıları
görülmektedir.
Diğer bir ulaştırma sistemi olan havayollarına baktığımızda kısa sürede çok hızlı teknolojik ve yapısal değişiklikler gösterdiği açık bir şekilde görülmektedir. Dünya
havayolu ulaştırması, 1993 yılından itibaren 1997 yılına
kadar trafik ve gelirlerde sürekli bir artış yaşamış, ancak
daha sonra özellikle küresel ekonomik kriz nedeniyle
olumsuz gelişmelere maruz kalmıştır. Ülke ekonomilerinin gelişmesi ile ekonomik güçlerinin artması, havaalanlarını kullanan yolcuların sayısında hızlı bir artışa neden
olmaktadır. Hem ABD’nin hem de dünya ekonomisinin
gelişiminin hava taşımacılığına olan talep üzerindeki etkisi çok fazla olmuş, böylece ABD ve dünya ticari havayolu şirketlerinin mali performansı da büyük ilerleme kaydetmiştir. Ülke ekonomilerinin gün geçtikçe gelişmesi
ve güçlerinin artması ile birlikte, havaalanlarını kullanan
Karayoluna seçenek olacak ulaştırma sistemlerine baktığımızda bunlar sırası ile demiryolu, denizyolu ve havayolu ulaştırmasıdır. Her ne kadar diğer ülkelerde bu
ulaştırma sistemlerinin kullanım yüzdeleri oldukça yüksek de olsa ülkemizde karayolları ile kıyaslandığında ne
yazık ki çok düşük yüzdelere sahiptirler.
Tablo 2. Kullanım Amacına Göre Son Beş Yıldaki Motorlu Taşıt Sayıları [7]
Kullanım
Amacı
Toplam
Otomobil
Minibüs
Otobüs
Kamyonet
Kamyon
Motosiklet
Özel Amaçlı
Taşıtlar
2006
10936714
6140992
357523
175949
1695624
709535
1822831
34260
2007
11695611
6472156
372601
189128
1890459
729202
2003492
38573
2008
12409818
6799629
383548
199934
2066007
744217
2181383
35100
2009
12948668
7093964
384053
201033
2204951
727302
2303261
34104
2010
13690731
7544871
386973
208510
2399038
726359
2389488
35492
Tablo 3. Karayollarında Meydana Gelen Kaza Sayıları ve Kaza Sonucu Ölü Sayıları [8]
Yıllar
2006
2007
2008
2009
2010
Kaza Sayısı
728755
825561
950120
1053346
1106201
Ölü Sayısı
4633
5007
4236
4324
4045
36 Eylül 2012 - 166
İncelemeler
yolcu sayısında hızlı bir artış meydana gelmektedir [3].
Bu artışa ilave olarak havayolu ulaştırması sektörüne
giriş koşullarının kolaylaşması ile yeni havayolu işletmeleri kurulmuş, bilet fiyatları düşmüş ve yolcu trafiği de
artmıştır. Ülkemizdeki havayolu ulaştırma sistemine bakıldığında farklı büyüklüklerde 34 havaalanı mevcuttur.
Havayolu ulaştırmasının yük taşımacılığı içindeki payına
baktığımızda ise ‰2 gibi çok düşük bir değerle karşılaşılmaktadır [1].
tüm yükü karayolu ulaştırması üzerine yığılmış durumdadır.
3. Ulaştırma Türlerinin Trafik Güvenliği Açısından
Analizi
Tüm ulaştırma türlerinde meydana gelen kaza sayısı,
kaza sonrasında da meydana gelen ölüm sayıları yıllara
göre elde edilmiştir. Yine tüm ulaştırma türleri için ölen
kişi sayısı/kaza sayısı ve ölen kişi sayısı/taşıt sayısı oranları elde edilmiştir. Tablo 4, 5, 6 ve 7 de sırasıyla 2006-2010
yılları arasında meydana gelen kaza sayıları ve sonuçları
görülmektedir.
Son olarak denizyolu ulaştırmasına değinilecek olursa,
üç tarafı denizlerle çevrili olan ve yaklaşık 8.333 km kıyı
uzunluğuna sahip olan ülkemizde denizyolu yolcu ve
yük taşımacılığı istenilen seviyeye ulaşamamıştır. Limanlar ülkelerin ekonomik yapıları üzerinde doğrudan etkili
olup, bir ülkenin dünyayla bütünleşmesinin en önemli
unsurlarından bir tanesidir. Denizyolu taşımacılığında
da doğrudan etkilidirler. Türkiye, jeopolitik konumu sayesinde limancılık açısından çok büyük avantajlara sahip olan bir ülkedir. Böyle bir avantaja rağmen, limancılık tam anlamıyla gelişemediği için gerçek potansiyelini
ortaya koyamamaktadır. Ülkemizde denizyolu taşımacılığının yurtiçi yük taşımacılığındaki payının %3 olduğu,
yolcu taşımacılığında ise neredeyse hiç yer almadığı
görülmektedir [1]. Bu ulaştırma türünün en önemli sorunu da para desteği yetersizliğidir. Dünya çapındaki
ekonomide yaşanan olumsuzluklar her sektörü olduğu
gibi denizcilik sektörünü de etkilemiştir. Sektörün finans
problemini çözecek alternatif kaynak ve uygulamaların
da bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir [3].
Bu çalışmada ölen kişi sayısı/kaza sayısı ve ölen kişi sayısı/taşıt sayısı oranları kullanılarak ulaştırma türleri
arasında %95 güven aralığında hipotez testi yapılarak,
bu iki farklı oran için çıkan sonuçlar karşılaştırılmıştır. Hipotez testi yapmak için Minitab 16 paket programından
yararlanılarak, sonuçlar elde edilmiştir.
4. Hipotez Testi
Hipotez testi başka bir deyişle tahmin sınamaları olarak
da adlandırılabilir. Hipotez testleri bir örneklem ortalaması ile bu örneklemin çekilmiş olduğu düşünülen ortalaması etrafındaki farkın anlamlı olup olmadığını (yani
önemli bir fark olup olmadığını) araştırmayı sağlayan
testlerdir.
Eğer iki anakütlenin ortalamaları arasındaki fark ile ilgileniliyorsa; bunlardan çekilen örneklemlerin ortalamalar arasındaki farka ait hipotez testleri yapılarak, farkın
doğru olup olmadığını anlaşılabilmektedir.
Ulaştırma sistemleri ile ilgili tüm bu bilgiler ışığında rahatlıkla söylenebilir ki, ülkemizde ulaştırma sektörünün
Tablo 4. Karayolu Ulaştırmasına Göre Kaza Sayıları ve Sonuçları
Yıllar
2006
2007
2008
2009
2010
Kaza Sayısı
728.755
825.561
950.120
1.053.346
1.106.201
Ölü Sayısı
4.633
5.007
4.236
4.324
4.045
Taşıt Sayısı
12.227.393
13.022.945
13.765.395
14.316.700
15.095.603
Ölen Kişi Sayısı/Kaza Sayısı
0,00636
0,00606
0,00446
0,00411
0,00366
Ölen Kişi Sayısı/Taşıt Sayısı
0,00038
0,00038
0,00031
0,00030
0,00027
Tablo 5. Denizyolu Ulaştırmasına Göre Kaza Sayıları ve Sonuçları
Yıllar
2006
2007
2008
2009
2010
Kaza Sayısı
116
117
206
147
194
Ölü Sayısı
8
18
10
18
22
Yaralı Sayısı
0
3
8
4
49
Taşıt Sayısı
1429
1551
1649
1722
1777
Ölen Kişi Sayısı/Kaza Sayısı
0,06897
0,15385
0,04854
0,12245
0,11340
Ölen Kişi Sayısı/Taşıt Sayısı
0,00560
0,01161
0,00606
0,01045
0,01238
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166 37
İncelemeler
Tablo 6. Demiryolu Ulaştırmasına Göre Kaza Sayıları ve Sonuçları
Yıllar
2006
2007
2008
2009
2010
Kaza Sayısı
455
394
386
299
194
Ölü Sayısı
101
108
111
89
69
Yaralı Sayısı
246
204
247
303
142
Taşıt Sayısı
602
597
613
614
608
Ölen Kişi Sayısı/Kaza Sayısı
0,22198
0,27411
0,28756
0,29766
0,35567
Ölen Kişi Sayısı/Taşıt Sayısı
0,16777
0,18090
0,18108
0,14495
0,11349
Tablo 7. Havayolu Ulaştırmasına Göre Kaza Sayıları ve Sonuçları
Yıllar
2006
2007
2008
2009
2010
Kaza Sayısı
10
11
2
6
5
Ölü Sayısı
1
60
3
7
3
Yaralı Sayısı
4
3
1
17
0
Taşıt Sayısı
245
250
262
297
332
Ölen Kişi Sayısı/Kaza Sayısı
0,10000
5,45455
1,50000
1,16667
0,60000
Ölen Kişi Sayısı/Taşıt Sayısı
0,00408
0,24000
0,01145
0,02357
0,00904
4.1. Hipotezler
4.1.1. Sıfır hipotezi (H0) Yokluk hipotezi olarak da adlandırılan sıfır hipotezi,
örneklemden elde edilen ortalama ile anakütleye ait
ortalamanın farkı sıfır sayılabilir anlamındadır. Yani anakütle üzerinde yapılan deformasyonların anakütle aritmetik ortalamasını değiştirmeyeceği görüşünü savunur.
Bu görüş savunulurken istatistiksel anlamlılık denilen
(%99, %97 veya %95) yanılgı payı göz önüne alınır. Yapılan işlemlerden sonra farkın çok küçük de olsa sıfırdan
farklı olduğu görülmektedir.
Karşıt hipotez ya da diğer adlandırmalarıyla alternatif,
araştırma hipotezi, yapılan deformasyonun anakütle
aritmetik ortalamasını değiştireceği öngürüsüdür.
Hipotez testlerinde Tip I (α) ve Tip II (β) olmak üzere hata
türleri bulunmaktadır.
Parametrik hipotez testlerinde, hipotezde bilinen bir
olasılık fonksiyonundaki parametresinin önceden bilinen, 0 değerine eşit, bundan büyük, küçük ya da farklı
olduğu ileri sürülebilir. Parametrik testler örneklem sayısının tek veya iki olması ve iki örneklemin varlığında, bu
örneklemin bağımsız veya bağımlı oluşuna göre sınıflandırılır. En önemli parametrik testler z ve t testleridir.
Bu çalışma kapsamında ulaştırma sistemlerinin kıyaslamasında iki kitlenin karşılaştırıldığı t testi kullanılmıştır.
Karşılaştırılan iki kitle için sıfır hipotezi;
H o : µ1 =µ 2
(1)
Karşıt hipotez ise;
H1 : µ1 ≠ µ 2
(2)
Tablo 8. Hipotez Testlerindeki Hata Durumları [9]
H0 doğru
H0 kabul edilir
H0 reddedilir
Hata yok
Tip I hata (α)
H0 yanlış
Tip II hata (β)
Hata yok
Hipotez testleri, ilgilenilen değişkenlerin değerlendirilmesinde benimsenen ölçeğe göre, parametrik hipotez
testleri ve parametrik olmayan hipotez testleri olmak
üzere sınıflandırılır. Parametrik testler değişkenlerin ölçülmesinde eşit aralıklı ya da oranlı ölçeğin kullanıldığı
hipotez testleridir. Çünkü bu iki ölçekle de elde edilen
veriler üzerinde aritmetik işlemler yapmak mümkündür.
38 Eylül 2012 - 166
olarak ifade edilir.
Örneklemin test istatistiği değeri;
t0 =
x1 − x 2
s12 s 2 2
+
n1 n 2
ile ifade edilir.
(3)
İncelemeler
t 0 istatistiği, her iki kitlenin normal dağılıma sahip ol-
ması halinde en yakın tam sayıya eşit alınan
 s12 s 2 2 
 +

n1 n 2 

m=
  s12   s 2 2  
 n   n 
1
2


+
n2 +1 
 n1 + 1




Bu durumda ise;
•
Ho hipotezine ait olan durumun tersi kabul
edilir, yani H1 hipotezi kabul edilir.
•
Bu büyüklükteki t 0 değerinin olasılığa bağlı
olarak ortaya çıkmış olması olasılığı çok düşüktür. Bu olasılık yani p değeri seçtiğimiz α’dan
da küçüktür. Bu kadar küçük bir olasılıkla ortaya çıkan bu t değerini artık rastgele olmasına
değil, anakütlenin gerçekten farklı olmasına
bağlanır.
(4)
serbestlik derecesi ile yaklaşık olarak t dağılımına sahip
olmaktadır [10].
Bir diğer deyişle, p değeri ≥ α ise Ho hipotezi kabul edilir,
p değeri< α ise Ho hipotezi reddedilir.
− t m,α / 2 ≤ t 0 ≤ t m,α / 2
5. Hipotez Testi ile Ulaştırma Türlerinin Güvenirlik
Karşılaştırması
(5)
ise, Ho hipotezi kabul edilir
( µ1 =µ 2 ) .
Bu durumda;
•
Bu iki örneklemin çekilmiş olduğu anakütle ortalamalarının birbirlerine eşit olduğu,
•
Bu iki anakütlenin aynı anakütleden çekilmiş
birer rassal örneklem olduğu,
•
İki örneklem ortalaması arasında gözlediğimiz
farkın bir olasılık eseri olarak ortaya çıkmış, istatistik bakımından anlamlı olmayan, önemli
olmayan küçük bir fark olduğu düşünülür.
t 0 ≤ − t m,α / 2 ya da t 0 ≥ t m,α / 2
ise, Ho hipotezi reddedilir
(6)
( µ1 ≠ µ 2 ) .
Tüm ulaştırma türleri için yapılan ölen kişi sayısı/kaza
sayısı ve ölen kişi sayısı/taşıt sayısı değerleri için hipotez
testi sonuçları kıyaslanmıştır. Tablo 9 ve 10’da testlerin p
değerleri görülmektedir. Tüm hipotez testlerinde kurulan hipotezler denklem 4 ve 5’teki gibidir. Tüm hipotez
testleri %95 güven düzeyindedir (α=0,05).
Tablo 9’da ölen kişi sayısı/kaza sayısı oranlarına göre
elde edilen hipotez testi sonuçları değerlendirildiğinde
karayolu ulaştırması, demiryolu ve denizyolu ulaştırması ile kıyaslandığında Ho reddedilmiştir yani aralarında
önemli bir fark vardır. Havayolunun diğer ulaştırma
türleri; karayolu, demiryolu ve denizyolu ile kıyaslandığında p değerleri ≥ α şartını sağladığından, Ho kabul
edilmiştir ve birbirleri arasında önemli bir fark olmadığı
saptanmıştır.
Tablo 10’da ise ölen kişi sayısı/taşıt sayısı oranlarına göre
sonuçlar irdelendiğinde ölen kişi sayısı/kaza sayısı oran-
Tablo 9. Ölen Kişi Sayısı/Kaza Sayısı Değerlerine Göre Hipotez Testi Sonuçları P Değerleri
µ2
µ1
Karayolu
Demiryolu
Denizyolu
Havayolu
Karayolu
-
0,000
0,007
0,139
Demiryolu
-
-
0,000
0,196
Denizyolu
-
-
-
0,156
Havayolu
-
-
-
-
Tablo 10. Ölen Kişi Sayısı/Taşıt Sayısı Değerlerine Göre Hipotez Testi Sonuçları P Değerleri
µ2
µ1
Karayolu
Demiryolu
Denizyolu
Havayolu
Karayolu
-
0,000
0,003
0,278
Demiryolu
-
-
0,000
0,103
Denizyolu
-
-
-
0,349
Havayolu
-
-
-
-
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166 39
İncelemeler
larında elde edilen sonuçlara benzerlik gösterdiği görülmektedir. Karayolu, demiryolu ve denizyolu ulaştırma
türleri arasında önemli bir farka rastlanmasının nedeni,
her ne kadar karayollarında çok sayıda kaza da olsa, bu
yanında taşıt sayısının oldukça fazla, milyon değerlerde
olmasıdır. Dolayısıyla ölen kişi sayısı/taşıt sayısı oranları
diğer ulaştırma türlerine göre çok düşük çıkmaktadır.
6. Sonuç ve Yorumlar
Çalışma kapsamında ulaştırma türleri; karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayolu ulaştırması ölen kişi sayısı,
taşıt sayısı ve kaza sayısı istatistikleri bazında birbiri ile
kıyaslanmıştır. Kıyaslama yapabilmek için Hipotez testi
yönteminden yaralanılmıştır ve her bir ulaştırma türü
için ölen kişi sayısı/taşıt sayısı ve kişi sayısı/kaza sayısı
oranları hesaplanmıştır. Analiz için hipotez testlerinden
iki örnekli t testi kullanılmıştır.
Elde edilen sonuçlar ışığında, karayolu, demiryolu ve denizyolu ulaştırma türlerinin birbirinden farklı özelliklere
sahip olduğu, havayolu ulaştırma türünün ise diğer türlere göre önemli bir farka sahip olmadığı görülmektedir.
Bunun nedeni havayolu ölen kişi sayısı/taşıt sayısı, kişi
sayısı/kaza sayısı oranlarının ve standart sapma değerinin oldukça yüksek olmasıdır. Karayolu için ise her ne
kadar ölen kişi sayısı istatistikleri fazla da olsa, taşıt ve
kaza sayısı değerlerinin fazlası ile yüksek olması oranları
KARE
BULMACA
VE SUDOKU ÇÖZÜMLERİ
hoş görülebilir
kılmaktadır.
KARE BULMACA
VE SUDOKU
ÇÖZÜMLERİ
KARE BULMACA
VE SUDOKU
ÇÖZÜMLERİ
KARE BULMACA ÇÖZÜMÜ
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
1
N
A
M
Ü
T
E
N
A
H
İ
2 3 1 4 2 5 3 6 4 7 58 69 7108
U 1 MNE UR MO EF RO OB F İ O
T 2 U A TA UY A AK Y AM K
3 Ş M İ M ŞA İ L M AA LK
NA İ U R AA U
M4 ÜN M İ
A 5 B TA A BA AK R AA KN R
L 6 E EN L İ EK NA İ KB A
T 7 NM TA L M AF LA K F
8 S AA N SA AK NA A KE A
A 9 K H AE KM A EN ME AT N
Z10 İ İ N Z İ A NK İ AL KE İ
SUDOKUSUDOKU
( kolay )ÇÖZÜMLERİ
( kolay )
SUDOKU
7 6 2 73 65 29 38
1 9 4 17 98 42 73
8 3 5 81 34 56 12
4 2 1 48 29 15 87
KOLAY
orta
6SUDOKU
5 7 62 (53
74 ) 29
9
8
3
6
1
Geçmişten günümüze baktığımız zaman karayolu ulaş9 8 37 65
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
8
tırması üzerine yapılan yüklemenin oldukça fazla oldu2 1 8 25 616 483 754
1ğu Ngörülmektedir.
U M E RGerek
O ülkemizin
F O B konumu,
İ
gerekse
3 7 9 734 272 591 146
gelişen
teknolojinin
takip
edilmesi
ile buMyükleme azaltı2
A
T
U
A
Y
A
K
BULMACA VE SUDOKU ÇÖZÜMLERİ
5 ) 4 6 359 147 968 291
ge- SUDOKU ( orta
3larak,
M özellikle
Ş demiryolu
İ M A veLdenizyolu
A ulaştırmasına
K
9 7 1 8
reken önem verilmelidir. Bu ulaşım türlerinin kullanım
A homojen
U R Ayüzdelerin elde
2 3 44yüzdeleri
5Ü 6M arttırılmalı
7 8N 9İ ve
10daha
8 6 4 7 9 53 45 81 62
enmelidir.
U M E5edilmesi
RT OAhedefl
FB OA
B İA K R A N
7 2 5 1 8 66 34 29 43
T U
Ş
M
A B
L E
T
S
A K
Z İ
6 AE YL AE KN İ MK A
B
Referanslar
F A K
İ7 MN AT L M AA KL
[1] Kaya, S., “Türkiye’de Ulaştırma Sektörünün Genel Görünümü ve
8
A
S
A
N
A
K
A
E
N Sorunları”,
İ
A UBülten,
R 2008.
A
Ar&Ge
H AA KK R AE NM A N E T
A9[2] Safel,
R., “Ulaştırma Sektörü”, Sektör Araştırmaları Serisi, 2001.
10 İ İ KZ Aİ N B A K İ L E
N
[3] Çubuk, K., “Türkiye’de Ulaşım Sistemleri Arasındaki Enerji DuruMmu”,
A Gazi
L Üniv. Müh.
F Mim.
A K
Fak.
SUDOKU
kolay Devlet
) E Demiryolları, “İstatistik Yıllığı 2004A [4]
NTürkiye
A Cumhuriyeti
K( A
2008”,
E 2009.
M A N E T
7 6 2 3 Devlet
5 9 8 1 4
N [5] Türkiye
A Cumhuriyeti
K İ L E Demiryolları, “İstatistik Yıllığı 2002-
9 10
B İ
M
A K
R A
A N
B
A K
E
E T
L E
51
86
49
93
38
14
97
6
85
2
42
7
5
3
1
94 8 1 4
25 3 6 5
67 2 9 7
56 7 3 6
41 9 8 1
72 5 4 2
39 5 1 2
3 4 7 9
68 4 9 3
1 6 5 8
53 8 7 6
8 1 2 3
2 3 6 4
9 7 2 1
7 9 8 5
3 1 9 2 4 25 58 77 36 6 8 1 4 9
9 7 1 8 5 12 93 66 54 7 4 2 3 8
1 6 5 7
5 4 8 6 3 49 87 32 91 2 ORTA
6 3 2 4 1 7 9 8 5
2 5 7 3 6 8 1 4 9
1 9 6 5 7 4 2 3 8
4 8 3 SUDOKU
9 2 1 (6 zor
5 )7
2006”, 2006.
1 9
4 7 8 2 3 6 5
8 3 Genel
5 1Müdürlüğü,
4 6 2“Trafik
9 Kazaları
7
[6] Karayolları
Özeti”, Ankara,
OKU ( kolay
KGM)Matbaası, 2010.
SUDOKU (
4 2 1 8 9 5 7 3 6
[7] TÜİK, “Motorlu Kara Taşıtları İstatistikleri”, 2010.
7 6 2 3 5 69 58 71 24 3 4 9 8 1
3 4
65 1 7 Özeti”,
5 42010.2
1 9 4 [8]
7 TÜİK,
8 9“Ulaştırma
2 83 36 İstatistikleri
9 7
89 57 6Mühendisliğinde
3 4 7 9İstatistiksel Yöntemler
8 3 5 [9]
1 Özfırat,
4 26 P.,12“Ulaştırma
1 8
Ders Notları”, 2012.
4 2 1 8 9 35 77 93 46 2 1 6 5 8
8 2
[10] Akdeniz, F., “Olasılık ve İstatistik”, Nobel Kitapevi, 2004.
6 5 7 2 3 54 49 68 91 7 8 1 2 3
6 5
9 8 3 6 1 7 5 4 2
4 3
2 1 8 5 6 3 4 7 9
7 1
3 7 40
9 4Eylül22012
1 - 166
6 5 8
5 6
5 4 6 9 7 8 1 2 3
2 9
zor )
3 4 6 2 5 9 7 1 8
9 7 5 8 3 1 6 2 4
1 8 2 7 6 4 9 5 3
8 2
ZOR
6 2 5 69 57
5 8 3 41 36
2 7 6 74 19
1 6 9 55 64
9 3 4 27 92
1
91
72
6 9 5 4 3 7
38 4 7 2 8 1
14 8 2 5 6 9
45 53 2 8 3 9 6
83 97 7 3 1 4 2
38 41 1 6 8 7 5
7 1 8 2 5 6 9
4 5 2 8 3 9 6
8 9 7 3 1 4 2
3 4 1 6 8 7 5
İncelemeler
ÜLKEMİZDE ÜRETİLEN DONATI ÇELİKLERİNDEKİ KALİTE
PROBLEMLERİ VE TS 708 (2010)
Hakan ATAKÖY
İnş. Yük. Müh.
Türkiye Prefabrik Birliği Yönetim Kurulu Üyesi
(Makale Türkiye Prefabrik Birliği Dergisi’nin Temmuz 2012 tarihli 103. sayısında yayınlanmıştır)
I) GİRİŞ;
Son yirmi yılda yaşadığımız her büyük deprem sonrası;
ülkemizde yaygın yapım türü olan betonarme yapılardaki çeşitli kusur ve eksiklikler gündeme gelmiş ve tartışılmıştır. Betonarme’yi oluşturan malzemelerden “beton” üzerinde genel ve teknik kamuoyu yoğunlukla durmuş ve bu konuda pek çok akademik çalışma üretilmiş,
nihayetinde yönetmeliklerde beton kalitesini arttırmaya
ve denetimine yönelik pek çok olumlu adım atılmıştır.
Özellikle 17 Ağustos depreminden sonra ülke genelinde
yapı malzemesi olarak beton kalitesinde ciddi düzelmeler hem talep hem de üretim boyutunda kaydedilmiştir.
Ancak; betonarmeyi kavram olarak oluşturan ana malzemelerden “donatı çeliği” diğer bileşen olan beton kadar sorgulanmamış veya zaten endüstriyel bir hammadde olduğu için yeterince dikkatle kalite anlamında ele
alınmamıştır. 17 Ağustos depremi sonrası bu satırların
yazarı tarafından yapılan bir araştırmada [1] donatı ile ilgili yaşanan somut probleme dikkat çekilmiş ve özellikle
TPB tarafından yapılan pek çok teknik seminerde “donatı kalitesi” üzerinde durulmuştur.
Yaşadığımız Van depremi sonrasında da hasar gören bir
yapıdan alınan örnekler üzerinde yapılan incelemelerde [2] benzer problemlere rastlanmıştır. Bu makalede
ayrıca vurgulanacağı üzere kapsamlı iki akademik çalışmada [3, 4] donatı çeliklerindeki sorunlara ülkemizdeki
yürürlükteki şartnameler bağlamında vurgu yapılmıştır.
Bu yazıda özellikle S 420 nervürlü donatı çeliğindeki kalite problemleri; TS 708 (Nisan 2010) “Çelik-Betonarme
İçin-Donatı Çeliği” standartı [5] referansı ile belirtilen
donatı türü özelinde ele alınacaktır.
II) Donatı Çeliği ile İlgili Yasal Mevzuat;
Türkiye’de betonarme yapım tekniği ile inşa edilen yapılarda kullanılan donatı çeliği TS 708 standardına atıfla
üretilmektedir. Ancak bu malzeme ile ilgili T.C Bakanlar
Kurulu kararı ile Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe
giren “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında
Yönetmelik”[6] ile de önemli kriterler getirilmiştir. Ayrıca
“Betonarme Yapıların Tasarım ve Yapım Kuralları” adlı TS
500 standartı da 3.2 maddesiyle [7] donatı çeliklerinin
mekanik özellikleri ile kaynaklanabilme koşullarına yer
vermektedir. Kısacası donatı çeliklerinin kalitesini ilgilendiren ve ülkemizde yürürlükte olan bir tanesi T.C Bakanlar Kurulu kararı ile yayınlanan yönetmelik ile diğer
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
ikisi de Türk Standartları Enstitüsü tarafından standart
olarak yayınlanan toplam üç adet yasal referans vardır.
II.i) TS 708 / 2010 Çelik-Betonarme İçin- Donatı
Çeliği Standartı:
Türk Standartları Teknik Kurulunun 13.Nisan.2010 tarihinde yaptığı toplantıda mevcut “ Beton Çelik Çubukları
TS 708/Mart 1996” [8] standardı yürürlükten kaldırılmış
ve yerine “Çelik- Betonarme İçin- Donatı Çeliği TS 708/
Nisan 2010” adı ile yeni bir standart yürürlüğe girmiştir.
Yaklaşık olarak 14 yıl yürürlükte bulunan TS 708/ Mart
1996 standardında nervürlü S 420 (ST IIIa) donatı çeliği minimum akma mukavemeti 420 N/mm2, minimum
çekme mukameti 500 N/mm2 ve çekme/akma dayanımı
oranı minimum 1.10 olarak mekanik özellikleri tanımlanmış, ayrıca kimyasal kompozisyonundaki kütlece
max. karbon miktarı limiti olarak %0,40 (binde 4) değeri
belirtilmiş ve herhangi bir karbon eşdeğeri limiti tanımlanmamıştır.
TS 708’in yeni versiyonu olan TS 708/ Nisan 2010’da ise; S
420 donatı çeliğinin akma ve çekme minimum değerleri
değiştirilmeksizin çekme/akma dayanımları oranı minimum 1.15 olarak değiştirilmiş ve ayrıca deneysel akma
dayanımı/karakteristik akma dayanımı maksimum oranı
1.30 olarak ilave edilmiştir. Kimyasal kompozisyonundaki kütlece maksimum karbon elementi miktarı ise %0,45
(binde dört buçuk) ile eski haline nazaran arttırılmış ve
karbon eşdeğeri limiti yine tanımsız bırakılmıştır.
Ayrıca önemli bir değişiklik olarak akma dayanımı 420
N/mm2 olan (TS 708/ 1996’daki gibi özel bir vurgu ya
da başlığın verilmemesinden dolayı sıcak haddelendiği düşünülmektedir) iki ayrı nervürlü donatı çeliği cinsi
daha( “B 420B” ve “B 420C” ) bulunmaktadır. Bunlardan
ilki olan B 420B donatısı çekme dayanımı minimum değeri belirtilmeyen ancak çekme dayanımı / akma dayanımı minimum oranı 1.08 olarak tanımlanan, deneysel
akma dayanımı / karakteristik akma dayanımı oranı verilmeyen, kimyasal kompozisyonundaki kütlece maksimum Karbon elementi miktarı %0,22 ile sınırlandırılan,
karbon eşdeğeri ise %0,50 ile tanımlanan bir yeni donatı
türüdür. B 420C ile tanımlanan diğerinde ise minimum
çekme dayanımı limiti verilmemiş ancak çekme dayanımı/akma dayanımı minimum oranı 1.15 maksimum oranı ise 1.35, deneysel akma dayanımı/karakteristik akma
dayanımı maksimum oranı 1.30, kopma uzaması miktarı
Eylül 2012 - 166 41
İncelemeler
minimum %12 olarak belirlenmiş ve kimyasal kompozisyonundaki kütlece max. Karbon elementi miktarı
% 0,22 ile sınırlandırılmış ve karbon eşdeğeri limiti de
%0,50 olarak tanımlanmıştır.
Dolayısıyla TS 708/ 2010 versiyonunda 420 N/mm2 akma
dayanımı olan nervürlü donatı çeliği çeşidi üçe çıkmış
ve bu donatıların gerek mekanik özelliklerinde gerekse
kimyasal kompozisyonlarında eski haline nazaran değişiklikler yapılarak yürürlüğe girmiştir.
II.ii) Deprem Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında
Yönetmelik;
1990’lı yıllarda dünyada ve ülkemizde sıkça yaşanan
depremlerden sonra uzun erimli çalışmalarla mevcut
1975 Afet Yönetmeliğimiz radikal değişikliklerle tamamen yeniden ele alınmış ve 02.09.1997 tarihinde resmi
gazetede yayınlanarak “Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik” adı ile yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu yönetmeliğin güncel gelişmelerle kapsamı genişletilmiş ve 06.03.2006 tarihinde bu
kez “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında
Yönetmelik” adı ile tekrar resmi gazetede yayınlanarak
yürürlüğe girmiştir. Mevcut yönetmelik ülkemizde inşa
edilecek yapıların tasarımı ve yapımı ile ilgili yasal ve
amir koşulları içermektedir.
Bu yönetmeliğin gerek 1997 özgün hali gerekse 2006
versiyonunda “malzeme” başlığı altında donatı çeliklerine önemli kriterler getirilmiştir. İlgili kriterler şöyledir;
a. Etriye, çiroz ve döşeme donatısı dışında nervürsüz
donatı kullanılmayacağı,
b. Betonarme taşıyıcı sistem (kolon-kiriş) elemanlarında
S 420’den yüksek dayanımlı çelik kullanılmayacağı;
c. Kullanılan donatının kopma birim uzamasının %
10’dan az olamayacağı,
d. Donatı çeliğinin deneysel olarak bulunan ortalama
akma dayanımının, ilgili çelik standardında öngörülen karakteristik akma dayanımının 1.30 katından
fazla olamayacağı,
e. Deneysel olarak bulunan ortalama kopma dayanımının, yine deneysel olarak bulunan ortalama akma dayanımının 1.15 katından az olamayacağını (bu kriter
1997 yönetmeliğinde 1.25 katı idi) ,
f. Kaynak yapılacak donatı çeliğinin karbon eşdeğerinin TS 500’de verilen sınırı aşamayacağı, şeklinde
olup, esasen donatı kullanımı şartlarına dair çok
önemli kriterler getirilmiştir.
II.iii) TS 500 Betonarme Yapıların Tasarım ve Yapım
Kuralları;
TS 500 standardı 1984’den 2000 yılına kadar yürürlükte
kalmış ve Şubat 2000’de önemli ölçüde revize edilerek
TS 500/ 2000 olarak yayınlanmıştır. Söz konusu standart
donatıların mekanik özellikleri konusunda yürürlükteki
TS 708 standardına atıf yapmakla beraber, kaynak yapı-
42 Eylül 2012 - 166
lacak doğal sertlikteki donatı çubuklarının karbon eşdeğerinin %0.40 (binde 4) değerini aşamayacağı koşulunu
getirmiştir. Ancak bu değer Şubat 2001 tarihli standart
tadil teklifi üzerine %0.50 değeri olarak revize edilmiş ve
yayınlanmıştır [9]. Dolayısıyla yürürlükte olan TS standartlarında ilk defa karbon eşdeğeri limiti S 420 donatı
çeliği için bu yayında belirtilmiştir.
Donatı çeliklerinin kimyasal bileşimlerinin
(kompozisyonları) mekanik özellikleri ile ilişkisi;
Donatı çeliklerinin işlenebilirlik, bükülebilirlik ve kaynaklanabilirlik özellikleri esasen doğrudan malzemenin
sertliğiyle, dolayısıyla içerdiği karbon elementi miktarı
ile bileşimine bağlı olarak tarif edilen karbon eşdeğeri ve
haddelenmiş malzemenin soğuma yöntemlerine bağlıdır. Donatıların kimyasal bileşimleri dışında özellikle çeliğin soğutulması sırasındaki uygulanan prosesinde bükülebilirlik ve türevleri fonksiyonlar konusundaki etkisi
büyüktür. Çeliğin istenen bu yeteneğinin yüksek olması
için haddelendikten sonraki soğutma işleminde temperleme adı verilen bir yöntemin uygulanması gereklidir. Temperleme 1200 derece sıcaklıktaki final tezgahını
terk eden çelik donatıların, basınçlı suyla yüzey sıcaklıklarının 300-400 derece sıcaklıklara indirilip, soğutma
platformlarına alınması işlemidir. Bu işlem neticesinde
sıcak olan çekirdekten dış kabuğa doğru tekrar ısı transferi olmakta ve böylece çeperi yüksek mukavemete sahip, iç bölümleri sünek olan yüksek mukavemetli çelik
düşük karbon eşleniği değerlerinde üretilebilmektedir.
Bu proses yöntemi ile birlikte ilgili özelliklerin sağlanabilmesi için çelik çubuklardaki kimyasal bileşimini oluşturan ana element olan karbon miktarının sınırlandırılması ve diğer elementlerin miktarının da ilgili karbon
değeri ile beraberce değerlendirildiği karbon eşdeğeri
miktarının sınırlandırılması gerekmektedir. Bu yüzdendir ki, pek çok ülke şartnamesi gerek karbon elementi
kütlece yüzdesini gerekse karbon eşdeğeri miktarlarına
bir üst limit getirmiştir, bu konuda ülkemizdeki durumu da içeren bir tablo (Tablo 1) aşağıda sunulmuştur.
Bu tablodan da görüleceği üzere Türkiye dışındaki ülke
standartlarındaki kimyasal analiz sonucu izin verilen
karbon elementi miktarı %0.22-%0.30 aralığında sınırlı
iken, TS 708’de bu rakam %0.45’dir ve yine ayrıca işlenebilirlik için önemli bir baz kriter olan karbon eşdeğeri limiti diğeri ülke standartlarında %0.50 ile %0.55 arasında
sınırlı iken, ülkemiz malzeme standardında S 420 çeliği
için herhangi bir sınır belirlenmemiştir.
Çelik donatıların bileşimindeki karbon oranının artması ile mukavemet değerlerinde görece artış oluşmakla
beraber, akma eşiği-kopma eşiğine yaklaşmakta, olması
gereken ve istenen şekil değiştirme platosu kısalmakta
bu da tasarım yönetmeliklerinin istemediği sünek olmayan gevrek davranışa yol açmaktadır. Dolayısıyla donatı
çeliklerinin içindeki münhasıran karbon miktarının ve
diğer element miktarlarının ifadesi olan karbon eşdeğerinin sınırlandırılması gereği açıktır.
İncelemeler
Ülke
Standart
Donatı Cinsi
Cmax %
CE max %
TÜRKİYE
TS 708/1996
S 420
0,40
-
TÜRKİYE
TS 708/2010
S420
0,45
-
BS 4449
GR 460
0,25
0,51
ASTM A706 M
GR 60
0,30
0,55
FRANSA
NF A35-016
Fe E 400
0,22
0,50
JAPONYA
JIS 1997
S40
0,29
0,55
ALMANYA
DIN 488
Bst 420S
0,22
0,50
İSPANYA
UNE 36068-94
B 400S
0,22
0,50
PORTEKİZ
E449 LNEC
A 400NR
0,22
0,50
ELOT 971
S 400S
0,22
0,50
UNI (D.M 2008)
B 450C
0,22
0,50
İNGİLTERE
ABD
YUNANİSTAN
İTALYA
TABLO 1 – Uluslar arası standartlardaki S 420 veya muadili donatı çeliklerinin kimyasal analizlerinde izin verilen maksimum
karbon oranları ve karbon eşdeğeri limitleri
Donatı çeliklerinin bileşimindeki karbon miktarlarına
bağlı olarak gerçekleşecek gerilme-şekil değiştirme grafiği Şekil-1’de [3] sunulmuştur. Sınırlandırılmış karbon
yüzdesi ve karbon eşdeğeri ile elde edilen sünek çelik
deformasyonunda, elastik bölgede lineer olarak artan
eğri akma gerilmesine ulaştıktan sonra yataylaşarak plato oluşturur ve daha sonra tekrar yükselerek yani pekleşerek çekme dayanımı noktasına ulaşır ve nihayetinde
alçalarak kopar. Donatıdan istenen davranış budur ve
esasen deprem yönetmeliğinin donatılardaki akma değerine üst sınır getirmesi ve akma ile kopma dayanımı
ilişkisine bir minimum sınır getirmesinin sebebi de bu
davranışın sağlanabilmesi içindir. Aksi durumda oluşması muhtemel kapasite artışları tasarım kurgusunu
bozabilecek ve nihayetinde eğilme göçmesinden önce
oluşabilecek kesme nedeniyle ani ve gevrek kırılmaya
neden olunacaktır.
Yasal mevzuat bazında çelik donatı kalite
değerlendirmeleri ;
Ülkemizde betonarme yapı tasarımında ana mevzuat
“Deprem Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik” ve TS 500 “Betonarme Yapıların Tasarım ve
Yapım Kuralları “ adlı standarttır. Önceki bölümlerde de
anlatılmaya çalışıldığı üzere tasarım ve yapıma esas bu
kaynaklar ile TS 708 standardının ilgili içeriğinde büyük
çelişkiler ve farklılıklar bulunmaktadır.
Bu konuda İTÜ’de yapılan bir çalışmada [3] mevcut deprem yönetmeliğinin çelik donatılar üzerine belirlediği
şartların ACI 318 bazlı bir karşılaştırılması yapılmış ve
uyum içinde olduğu saptanmıştır. İlgili çalışmada ACI
318 tasarım kodunun mevcut aynı ülkedeki ASTM A
706 ve ASTM A 615’deki donatı çeliği yapım standardı
ile de çelişme halinde olmadığı ortaya konmuştur. Yine
aynı çalışmanın deneysel değerlendirmelerinde teste
tabi tutulan toplam 1375 adet çelik donatı örneğinin %
74’ünün mevcut deprem yönetmeliği koşullarını sağlamadığı deneysel çalışmalarla ortaya konmuş ve yayınlanmıştır.
Benzer bir çalışma 2009 yılında Uluslararası Deprem
Sempozyumunda sunulmuş [4]ve ODTÜ, İTÜ ve Selçuk
Üniversitesi deney laboratuarlarında toplam 5693 adet
donatı çubuğu üzerinde yapılan testlerde 1997 deprem yönetmeliği (ACI 318 İLE AYNIDIR) koşullarının %
42 oranında sağlanamadığı, 2006 deprem yönetmeliği
koşullarının ise % 21 oranında sağlanamadığı saptaması
yapılmıştır.
ŞEKİL 1 – Çeliklerde Gerilme – Şekil Değiştirme [3]
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Bu satırların yazarı tarafından 17 Ağustos 1999 depremi
sonrası yapılan bir çalışmada [1] hasar görmüş yapılarEylül 2012 - 166 43
İncelemeler
dan alınan donatı örneklerinin KOSGEB laboratuarlarındaki mekanik ve kimyasal test sonuçları (Tablo 2 ve
Tablo 3) yüksek karbon yüzdesi(%0.43) ve dolayısıyla
yüksek karbon eşdeğerine sahip (%0.75) donatı çeliklerinin akmadan koptuğunu ve incelenen donatıların %
75’inin mevcut deprem yönetmeliğine aykırı olduğunu
göstermiş ve bu yayında donatı kimyasal kompozisyonuna – karbon eşdeğeri tanımına vurgu yapılmıştır.
ELEMENT
A
Geçtiğimiz yıl yaşanan Van depremi sonrasında Türkiye
Prefabrik Birliği tarafından yapılan araştırmada, tek holü
montaj esnasında hasar görmüş bir endüstriyel yapıdan
alınan donatı örnekleri ODTÜ laboratuarlarında kimyasal ve mekanik testlere (Tablo 4) tabi tutulmuş ve söz konusu donatıların tamamının mevcut deprem yönetmeliği koşullarını sağlamadığı görülmüştür [2] ( bu konudaki
TPB raporu kapsamlı olarak ayrıca yayınlanacaktır).
B
C
D
KARBON
C
0,17200
0,43000
0,10500
0,17800
SİLİSYUM
Si
0,23600
0,26000
0,12500
0,27200
MANGAN
Ma
0,56800
1,64000
0,64400
1,82000
FOSFOR
P
0,00594
0,00692
0,05120
0,00512
KÜKÜRT
S
0,02420
0,10500
0,03340
0,08540
KROM
Cr
0,05180
0,12000
0,04970
0,13300
MOLİBDEN
Mo
0,00416
0,01190
0,00100
0,00100
NİKEL
Ni
0,06950
0,09300
0,09590
0,43400
BAKIR
Cu
0,03900
0,13800
0,09260
0,06490
KARBON EŞL.
0,28529
0,75831
0,23524
0,51555
TABLO 2 – 17 Ağustos 1999 Depremi sonrası hasar görmüş yapılardan alınan donatılardaki kimyasal analiz sonuçları [1]
A
B
C
D
Numune No.
Çap (mm)
Akma Dayanımı (N/
mm2)
Çekme Dayanımı (N/
mm2)
991C
18
451.4
521.8
992C
18
551.2
589.6
996C
12
-
775.9
997
12
-
753.9
989C
22
262.5
416.8
990
22
278.2
416.8
993C
14
493.5
581.7
991C
14
509.2
583.8
TABLO 3 – 17 Ağustos 1999 Depremi sonrası hasar görmüş yapılardan alınan donatılardaki mekanik test
sonuçları [1](tablodaki A ile indislenen donatılar hariç diğerleri Deprem Yönetmeliği koşullarını sağlamamaktadır)
Numune Kod
No
Numune ilk boyutları
(mm)
Akma dayancı (Rp 0,2/
ReH) (N/mm2)
Çekme Dayancı (Rm)
(N/mm2)
** %Uzama (A)
1 - Φ 18
*Çap: 21,50
R0,2=Rm
691
9,8
2 - Φ 18
*Çap: 21,08
R0,2=Rm
730
8,2
3 - Φ 22
*Çap: 17,86
570
657
27,2
4 - Φ 22
*Çap: 17,63
626
703
***
TABLO 4 - Van depremi sonrası hasar görmüş bir yapıdan alınan donatıların mekanik test sonuçları [2]
(Donatıların tamamı deprem yönetmeliği kriterlerine aykırıdır)
44 Eylül 2012 - 166
İncelemeler
Sonuç ve Öneriler;
Yukarıda da açıklanmaya çalışıldığı üzere donatı kalitesindeki bu sorunun kaynağı ülkemizdeki ilgili üretim
standardının yüksek karbon içerikli S420 çeliği üretimine olanak sağlaması ve bu durumunda deprem yönetmeliğine aykırı bir uygulamaya kaynaklık etmesidir.
Türkiye’de üretilen S 420 kalitesindeki donatı çeliğinin
önemli bir yüzdesi mevcut deprem yönetmeliğimiz
şartlarını sağlamamaktadır, bu durum en azından 2010
yılına kadar pratik olarak süregelmiştir. Yıllık 10 milyon
ton’a varan iç piyasa donatı çeliği tüketimi içinde böylesi bir riskin var olması ülkemiz için ciddi bir tehlikedir.
Söz konusu kullanımı deprem yönetmeliği açısından sakıncalı donatıların, depremler sonrası hasar gören veya
yıkılan yapılarda da gözükmesi mevcut riskin güncelliği
ve büyüklüğü hakkında olumsuz bir kanaat oluşturmaktadır. Hasarlar sonrası yapılan saha gözlemlerinde
genellikle tasarım veya yapım hatalarının vurgulandığı tespitlerde yönetmeliklere aykırı donatı kullanımı gerçeğinin hasara olan etkisi mutlaka araştırılmalıdır.
yon Dergisi/Ekim 1999-Ocak 2000 / Sayı 52-53
2.
ODTÜ Metalürji ve Malzeme
15.12.2011 tarihli raporu
3.
“Çelik Donatıların Deprem Yönetmeliği Açısından İncelenmesi” Prof. Dr. M. Hulusi Özkul-İTÜ /TMH- Türkiye Mühendislik
Haberleri Dergisi / Sayı 426 2003-4
4.
“BÇ III-a Beton Çelik Çubuklarının Türk Deprem Yönetmelikleri Açısından İncelenmesi” Fırat F.K, Yücemen M.S / Uluslar
arası Deprem Sempozyumu – Kocaeli 2009
5.
TS 708 / Nisan 2010 “Çelik-Betonarme İçin- Donatı Çeliği”
Standardı
6.
“Deprem Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik” Bayındırlık ve İskan Bakanlığı 06.Mart. 2006 / 26100 sayılı
resmi gazete
7.
TS 500 / Şubat 2000 “ Betonarme Yapıların Tasarım ve Yapım
Kuralları” standardı
8.
TS 708 / Mart 1996 “ Beton Çelik Çubukları” standardı
9.
TS 500 / Şubat 2000 T1: Şubat 2001 standart tadil teklifi ve
standart revizyonu
Mühendisliği
Bölümü
Esasen TS 708/Nisan 2010 revizyonu deprem yönetmeliği kriterlerine yaklaşmakla beraber, yaygın kullanımın
olduğu S420 donatı çeliğinde yüksek oranda karbon
içeriğine (%0.45) izin verilmesi ve karbon eşdeğeri eşik
kriteri tanımı yapılmaması nedeni ile hala risk içermektedir, 17. Ağustos. 1999 depremi sonrasında hasarlı yapıdan alınan donatı örneğindeki %0.43’lük karbon değeri
bu riski doğrulamaktadır, bu nedenle öncelikle TS 708
standardındaki S 420 çeliği karbon elementi yüzdesi referans diğer ülke kodlarında olduğu gibi %0.25-%0.30
aralığına çekilmeli ve karbon eşdeğeri limiti de %0.50
olmalıdır. Bu koşul sağlandığı takdirde deprem yönetmeliği ilgili koşulları da asgari olarak sağlanabilecektir,
aksi durumda ise bu kez TS 708’e aykırı donatı kullanımı
söz konusu olacaktır. Şu anki hali ile gerek karbon elementi yüzdesi gerekse karbon eşdeğeri limiti ve mekanik özellikleri açısından deprem yönetmeliği koşullarını
sağlayabilecek TS 708’deki tek nervürlü donatı sınıfı ise
B 420C olarak tanımlanan sınıftır. Yeni olan bu donatı
sınıfı da tasarım ve yapım yönetmeliklerinde yer almamaktadır, bu nedenle de yukarıda belirtilen revizyonun
TS 708’de ivedi olarak yapılarak, tüm standardın amir
“deprem yönetmeliği” şartlarına uygun hale getirilmesi,
akabinde de TS 500 standardının bu revizyonlara uygun
hale getirilmesi bundan sonraki risklerin yaşanmaması
açısından gereklidir.
Son söz olarak da her durumda; yapım aşamasında
kullanılacak her türlü donatının “deprem yönetmeliği”
şartlarına uygunluğu test edilmeli, belgelenmeli bu kriterlere uymayan donatının kullanılmaması gerçeği unutulmamalıdır.
YARARLANILAN KAYNAKÇA:
1.
“17.Ağustos.1999 Marmara Depremi ve TPB üyelerince yapılan prefabrike yapılar “ Hakan Ataköy / TPB Beton Prefabrikas-
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166 45
Hukuk
YASA YAPMA SÜRECİ ÜZERİNE
Avukat Baki OKAN
Ülke yönetimini elinde tutanların çabalarıyla son on
yıla yayılarak yaşanan siyasal, ekonomik ve toplumsal
travmanın değişik bakış açılarından değerlendirmesi
yapılabilir. Bu değerlendirmeler sonucunda da olumlu/
olumsuz yeterli/yetersiz vb. değer yargıları ortaya konulabilir. Ancak, bu değer yargılarının objektif bir süzgeçten geçirilmesi olanağı olsa, kuşkusuz yasama alanında
uygulamaya konulanlar öncelik taşıyacak ve “olumsuz”
nitelemesi bu alanda yapılanlar bakımından ağırlıklı bir
çoğunluğun görüşü olacaktır. Gerçekten yasama alanında geçtiğimiz on yıllık süreçte nicelik olarak tarihsel bir
rekor kırıldığı söylenebilir. Ama kırılan bu rekorun pek de
övünülecek bir yanı olduğu söylenemez. Zira, yasama işlevinin en azından son on yılına baktığımızda, gerektiği
gibi özenli davranılmadığı, süreçlerin iyi yönetilmediği,
dağınıklığın ve umursamazlığın egemen olduğu bir zihniyetin yapılan işin önemini kavramaktan uzak olduğu,
kısır düşüncelerle yasama meclisinin itibarının sarsılmasına zemin hazırlandığı bir gerçektir.
Bütün bu söylem son günlerde sıklıkla karşılaştığımız
yasa, tüzük, yönetmeliklerde yapılan ve üstelik bürokrasinin azaltılması gibi iddialı bir gerekçeye dayandırılan
değişikliklerden kaynaklanmaktadır. O nedenledir ki,
izninizle sözü bu yazı boyunca uzatacağız.
Bilinen bir gerçektir ki, demokrasinin bir türlü kurumsallamadığı ve yerleşemediği Ülkemizde ve benzeri kimi
ülkelerde yasa yapımı, hükümet politikalarının uygulama aracı olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde mevcut
iktidar döneminde yoğun bir yasama faaliyetine tanık
olunmaktadır. Bu yoğun süreç içerisinde yasaların taşıması gerekli genellik, soyutluk ve nesnellik gibi nitelikleri gözardı edilmekte, kamu yararının gözetildiği yasalar
yerine, kişisel ve siyasal amaç taşıyan yasalar meclisten
geçirilmekte; içerik olarak da demokratik ve özgürlükçü
olmak yerine, yasaklayıcı anlayış öne çıkmaktadır. Kimi
hukukçularca ‘yasa enflasyonu’ olarak tanımlanan bu ortam nedeniyle, özellikle uygulama aşamasında birçok
sorunla karşılaşılmakta ve kuşkusuz bu durumun sonucu olarak yasalar etkinliğini yitirmektedirler. Bu bağlamda Türkiye’de yasa yapım sürecinin ele alınıp sorgulanması ivedi bir gereksinimdir.
Yasa Yapım Süreci
Parlamentoların geleneksel işlevi yasa yapmaktır ki; bu
işlevlerinden ötürü “yasama” organı olarak adlandırılırlar.
Yasama süreci, yasa yapım işlevinin gerçekleştirilmesi yolunda, işlerin Meclise girişinden başlayarak komisyonlardan ve Genel Kurul’dan geçişlerini ve süreçten çıkışlarını
içeren bütün aşamaları ve bu aşamalarda işleyişe dâhil
olan bütün birimleri ve işleyiş biçimlerini içine almaktadır.
Bu aşamaların her biri belli bir amaca hizmet etmektedir.
46 Eylül 2012 - 166
Yasa yapma sürecinde TBMM’nin, işlevsel olarak verimlilik ve performans yönünden her zaman sürece hâkim
olamadığı, toplumun beklentilerini anında yanıtlayabilen süreci her zaman yönetemediği görülmektedir. Parlamentoya yansıyan siyasal tablo, her zaman istenildiği
gibi çalışmasına izin vermemektedir. TBMM’nin çalışmalarını verimlilik ve performans açısından inceleyen bir
doktora tezinde, TBMM’nin performansında en önemli
faktörün “çoğunluk partisi” olduğu, çoğunluk partisi veya partilerin istediklerinde çok sayıda yasayı kısa
sürede çıkarılabildiği sonucuna ulaşılmıştır. Çoğunluk
partisinin hakimiyeti ve homojenliği olması durumunda yasama sürecinin belirleyicisi olduğu, çözüm olarak
siyasi parti gruplarını sorumlu hale getirecek Anayasal
düzenlemelerin yapılması, TBMM’de komisyonların parti
disiplini dışında özerk olarak çalışabilmesi, özellikle komisyonlara bilgi desteği sağlanması amacıyla uzmanlık
kurumunun yerleştirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.1
Yasal metinlerin kalite yönünden sahip olmaları gereken
en önemli özelliklerden biri, toplumun gereksinimini en
iyi karşılayacak şekilde ilişkileri düzenlemeleridir. Yasaların en sağlıklı şekilde, bu yönde sınanmaları toplumsal
gereksinmelerin sistemli ve yaygın çalışmalarla araştırılması ve yasa metni ile ihtiyaçlar arasındaki ilişkinin
karşılaştırma yöntemiyle kurulmasıdır. Yasaların sık sık
değişmesi, gereksinimlerden kaynaklanan baskıların
etkisiyle gerçekleşmektedir. TBMM’nin çıkardığı çeşitli
alanları düzenleyen yasaların büyük kısmı önceki yasal
mevzuatta değişiklik yapmıştır.
Siyasal partiler halkın taleplerinin ve isteklerinin meşru
yoldan yönetime yansımasının aracıdır. Çeşitli sebeplerle siyasal partiler, bu aracı görevini yerine getirememektedir. Bu açığı bazen baskı grupları da denilen sivil
toplum kuruluşları doldurmaktadır. Bu bakımdan baskı
gruplarının siyasette önemli yer tuttuğunu söyleyebiliriz. Baskı grupları aynı ilgi, istek ve amacı taşıyan bireyleri bir araya getirir ve siyasetin belirlenmesi sürecinde
önemli rol oynarlar. Baskı grupları güçlerini bir araya getirerek taleplerini kamu politikası haline getirmeye yönelik bir güç oluşturmak amacındadırlar. Demokrasinin
gelişimi ile sivil toplum kuruluşlarının gelişimi paralel bir
süreç izlemektedir.
İngiltere, düzenleme yapma sürecinde düzenlemeden
etkilenenlere danışma, onların görüşünü alma bakımından ileri düzeyde sayılabilecek bir ülkedir. Danışmada
önemli olan husus, düzenleme-her türlü yasa vb.için
kullanılmaktadır- hazırlama sürecinde danışma sürecini mümkün olduğunca erken başlatmak ve hazırlanan
mevzuattan etkilenmesi muhtemel kesimlerin görüşünü dikkate almaktır. İngiltere’de, düzenlemeden etkilenecek olanların görüşünün alınması için en az 12
Hukuk
haftalık bir süre ve yorum yapmalarına yardımcı olacak
şekilde düzenleme taslağına ilişkin bilgi verilmesi gerektiği düşünülmektedir.2
İngiltere’de hükümet, kamu-özel sektöre, sivil toplum kuruluşlarına ve bireylere düzenlemeden kaynaklanan bürokrasi sorununa ve bu sorunun ortadan kaldırılmasına ilişkin önerilerini değişik yollarla sunmalarını istemektedir.
Daha iyi düzenleme birimi olarak anılan bu birim, bürokratik yükün azaltılmasına ilişkin her öneriye ayrı bir
önem verdiklerini ve öneri sahiplerine yapmış oldukları
başvuru için önerileriyle ilgili bilgi verileceğini açıkça internet sayfalarında beyan etmişlerdir. İnternet sayfasındaki ibare aynen şöyledir: Düzenlemeden kaynaklanan
bürokrasinin azaltılmasına ilişkin öneriniz, ilgili kamu kuruluşuna gönderilecektir ve e-mail yoluyla yaptığınız öneriye ilişkin bir “alındı fişi” alacaksınız. Önerinize 90 iş günü
içerisinde cevap verilecektir.3
Ülkemizde ise yasa tasarılarının hazırlanmasında uyulacak esas ve usuller daha önce sözü edilen “Kanun,
Kanun Hükmünde Kararname, Tüzük ve Yönetmelik Tasarılarının Hazırlanmasına ilişkin Esaslar”da belirlenmiştir. Başbakanlık tarafından hazırlanan bu Yönetmelikte,
sadece ilgili bakanlık ve kuruluşlardan görüş alınması
konusu üzerinde durulmaktadır. Buna karşılık Üniversitelerin, yüksek yargı organlarının, sendika ve meslek
örgütlerinin bu sürece katılımları konusundan söz edilmemektedir.
Yasaların görüşülmesinde Komisyon çalışmasına gerek
duyulmasının temel nedeni, inceleme aşamasına yeterince zaman ayrılması, meclisin işyükünün hafifletilmesi ve konuların çoğu zaman uzmanlaşmayı gerektiriyor
olmasıdır.4 Ancak uygulamada bu gerekliliğin yeterince
yerine getirildiği söylenemez.
Komisyon çalışmalarının temel amacı, Genel Kurula gidecek tasarı ve tekliflerin daha teknik düzeyde incelenmesi ve yasa yapım tekniğine uygun hale getirilmesidir.
Komisyon çalışmaları, yasama faaliyetinin bir başlangıcını oluşturur ve zorunluluk olmadıkça bundan vazgeçilemez. Bunun dışında, yasaların komisyonlarda ve Genel
Kurulda görüşülmesi sırasında yeterli titizlikle çalışılmadığını gösteren bir başka örnek olarak, ülkemizde özellikle son dönemlerde yaygın olan “gece yarısı sonrası
yasaları” verilebilir.
Bilindiği gibi, yasaların temel amacı, kamu yararını gözetmek, toplumun gereksinimine yanıt vermek olmalıdır. Ne var ki, günümüzde bu nesnel amacın bir yana
bırakıldığı, kişisel ve siyasal amaçlara yönelik yasaların
sayısının giderek çoğaldığı gözlenmektedir. Kamu yararı
amacıyla çıkarılması gerekirken, aslında başka amaçlarla
çıkarılan yasalar hakkında, halka bilgi verme gereği bile
duyulmamaktadır.
Anayasa Mahkemesi, yasaların kamu yararının sağlanması amacına yönelik olmasını da aramaktadır:
“Yasaların, kamu yararının sağlanması amacına yönelik
olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
ölçütlerini gözetmesi hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu
nedenle yasa koyucunun hukuki düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet,
hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini gözönünde tutarak
kullanması gerekir” 5
Profesör Teziç, kamu yararı unsurunu, yasanın tanımlanmasıyla ilgili olmayıp, geçerlik şartı saymaktadır.
yasaların kişisel ve politik amaçlarla konulmuş olması
halinde ortada bir yetki saptırması sözkonusu olacaktır.
Yasama organındaki çoğunluk, sırf kendi politik çıkarları
için bir yasa koyarsa, bu yasa amaç unsuru bakımından
sakat olur. Yasa koyucu kamuya yararlı olanı belirlemekte serbesttir. Anayasa Mahkemesi, amaç unsurunu
değerlendirirken, yasama organının bir yasayı kamu
yararı amacıyla mı yoksa kişisel ya da politik bir amaçla
mı yaptığını araştırmalıdır. Ancak, yasaların görüşülmesi
sırasında yasa koyucunun amacının kamu yararı olmadığının açıkça ortaya konabildiği durumlarda iptal yoluna
gidilebilir. 6
Görüldüğü gibi ülkemizde son yıllarda giderek artan bu
uygulama sonucunda ortaya çıkan durum ekonomi biliminden mülhem bir deyişle ‘yasa enflasyonu’ olarak nitelendirilmektedir. Yaşamın her alanını yasayla düzenleme ve bunları günün koşullarına, daha doğru bir deyişle,
hükümet edenlerin siyasal amaçlarına göre yeniden belirlemeye soyunan çoğunluğun, yasama meclisini - deyim yerindeyse - bir ‘yasa imalathanesi’ ne dönüştürdüğü yolundaki tespit isabetli bir nitelemedir. Elbette bu
hızlı sayısal artışın hukuk devleti ilkesini de tehdit ettiği
öne sürülmektedir.6 Özetle, yasa enflasyonunun hukuk
düzenini karmaşaya sürüklediği, yaratılan bu kaotik hukuk ortamından kimi kişi/grup/cemaat/topluluk/oligarşik yapılanmaların - ne derseniz deyiniz - alabildiğine
yararlandığı da bir gerçektir.
Ülkemizde “Torba Yasa” ve “Temel Yasa” Uygulamaları
“Yasa” sözcüğünün önüne konulan “torba” sözcüğü, içine öteberi konulan taşıma işlevi gören bir gereçtir. Kim
ne derse desin, halkımızın pratik/kıvrak zekasının bir
ürünü olarak medyanın da katkısı ile yaygınlaşmış ve kamuoyunun güncel kullanımına yerleşmiştir. Kısaca, birbiri ile konu yönünden ilgisi olmayan ve bir çok yasada
değişiklikler yapan yasalara “torba yasa” denilmektedir.
Örneğin “Bazı yasa ve yasa Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair 5234 Sayılı yasa”la 64 yasada
değişiklik yapılmıştır.
Bir yasanın torba yasa olup olmadığının temel göstergelerinden birisi, yasanın başlığıdır. Torba yasaların başlığı,
içerik itibariyle yürürlükteki birden fazla yasayı etkilediği
için genellikle “çeşitli yasalarda/yasa hükmünde kararnamelerde” diye başlamaktadır.
Bu uygulamanın özellikleri kabaca, şöyle sıralanabilir:8
-Torba yasa uygulaması, geleneksel komisyon sistemini
devre dışı bırakmaktadır. Hemen her torba yasa tasarısı/
teklifi, mali nitelikli hükümler içerdiği gerekçesiyle, esas
Eylül 2012 - 166 47
Hukuk
yönünden “bütçe komisyonu” na havale edilmektedir.
Ayrı yasa teklifleri halinde sunulmuş olsa, başka ihtisas
komisyonlarının görev alanına girecek olan işler, zorunlu olarak tek komisyona gönderildiği için devre dışı
(bypass) bırakılmış komisyonların uzmanlığından yararlanmadan ve katkıları alınamadan yasalaşmış olmaktadır.
-Torba yasa görüşmelerinin, özellikle, komisyon aşamasında, metne yeni madde eklenmesi sıklıkla görülmektedir. Genel Kurulda, torba yasaya yeni madde eklenmesi Komisyon aşamasına göre çok daha zordur.
- Komisyona gelen ve komisyondan geçen madde sayısının yeni maddelerin eklenmesi yüzünden katlanarak
arttığı görülmektedir. Böylece, torbaya daha önceden
kamufle edilmek istendiği ya da kamuoyunda, ilgili
kesimlerde en azından bir süre gözlerden kaçırılmak istendiği için konulmayan bir madde veya konu son anda
eklenmiş olmaktadır. Bu bağlamda, torba yasalar, genellikle, yasadan etkilenecek kesimler bakımından sürprizlere açıktır.
-Yasa yapım sürecinde sivil toplumun etkili bir şekilde
katılması ve görüşlerini açıklaması, torba yasa yönteminde yeterince uygulanmamaktadır. Öte yandan, çok
sayıda yasa çok sayıda bakanlığı ve kuruluşu ilgilendirdiğinden yasa yapım sürecinin teknik ilgilileri arasında gereken bilgi akışı sağlanamamaktadır. Bu durum, yasama
hatalarının artmasına yol açabilmektedir.
Torba yasa uygulamasının pragmatist gerekçelerle doğduğu bir gerçektir. Hükümetler bir an önce gerçekleştirmek istedikleri, her birini ayrı bir yasa ile yapmak durumunda kalacakları düzenlemelerin hepsini geniş bir
yelpazede torba yasa uygulaması yoluyla yapabilmektedirler. Bu durum, özellikle seçimlerin yaklaşığı, yasama
dönemlerinin sona ermesine yakın zamanlarda sıklıkla
görülmektedir. Çünkü, artık sona ermek üzere olan dönemde yeni bir seçimle işbaşına geçip geçmeyeceği belirsiz olan hükümetler, yapmak istedikleri düzenlemeleri
birleştirmektedir.
Torba yasa sadece yasama süreci açısından değil, tasarı ya da teklif yasalaştıktan sonra uygulama sürecinde
de sorunlar doğurmaktadır. Torba yasa çıkarma yolu,
muhalefetin ve sivil toplum kuruluşlarının yasa yapım
süreçlerine etkili biçimde katılımının sağlanamamasını
göze almayı gerektirmektedir. Kaldı ki, konu bakımından değişik alanları kapsayabilen torba yasaların, yürürlükteki mevzuata olan etkileri hakkında, iktidar partisi
üyesi milletvekilleri bile içerik hakimiyeti bakımından
sıkıntıya düşmektedir. Uygulamada, böyle bir zorunluluk olmadığı halde, temel yasa kapsamında görüşülen
torba yasaların hızla yasalaştırılması yüzünden ortaya
çıkan yasama hatalarını düzeltmek amacıyla değişen
yasa veya yasalarda çok geçmeden yeniden değişiklik
yapılmasını körüklemektedir. Kısaca, ülkemizde torba
yasalar, değişen yasada yeni değişiklik gereksinimlerini
tetikleyici bir etken niteliği de taşımaktadır.9
48 Eylül 2012 - 166
Konuyla ilgili bir köşe yazısındaki şu alıntı her şeyi özetliyor aslında:
“...İçinde çok, çok, çok şey var. Öğretim üyesinden avukata, emeklisinden çalışana, işadamından köylüye, müteahhitten memura, bankacıdan afetzedeye, meteoroloji
çalışanından Üsküdar’ın Selimiye ve İhsaniye Mahallesi
sakinlerine kadar, herkesi ilgilendiren maddeler kanuna
doldurulmuş... İlginç olan da şu: İsimsiz ve uzun “torba” bir
yasala 64 yasada değişiklik yapılırken, değişiklik yapılan
yasaların isminden hiç mi hiç sözedilmiyor. Sadece numaraları veriliyor. Demek ki halkımız, tüm yasaları numarasından tanır durumda!.” 10
Özetle torba yasa uygulamasının, hukuk sistemimiz ile
bağdaşmadığı açıktır. Çünkü bu durum, yasa yapma
tekniğine aykırı olduğu gibi, Başbakanlık tarafından
yayınlanan, “Kanun, Kanun Hükmünde Kararname, Tüzük ve Yönetmelik Tasarılarının Hazırlanmasına İlişkin
Esaslar”ın 13. maddesine de aykırıdır. 13. maddeye göre,
“Bir tasarı ile, zorunlu olmadıkça, birden fazla kanunun
hükümleri değiştirilemez. Her yasada öngörülen değişiklikler müstakil tasarılarla düzenlenir.” Ayrık durumlarda
ve ancak zorunlu hallerde kullanılması gereken bu yöntem, bizde neredeyse kural haline gelmiştir. Gerek yasa
enflasyonu, gerekse torba yasa uygulamasının, yasal
düzenlemelerin öngörülebilirliği, ulaşılabilirliği, etkinliği gibi ilkelere aykırı olduğu ve son tahlilde de hukuk
güvenliğini tehdit ettiği bir gerçektir.
Bu bağlamda, yasaların yeterli titizlik ve ciddiyetle hazırlanmadığı, komisyon ve genel kurul aşamalarında da
benzer bir durumun yaşandığı bir ortamda çıkarılan temel yasalarımızdan olan Türk Borçlar Kanununun Geçici
2. Maddesi ile ilgili belki de hukuk tarihine geçecek traji
komik bir hatayı dikkatlerinize sunmak isterim. Bu temel
yasa 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdi. Ancak yasanın yürürlüğe girmesinden önce kira sözleşmesine ilişkin bazı hükümlerin sorun yaratacağı düşüncesiyle olsa
gerek, bir başka yasa ile T.B.Kanununa eklenen Geçici
2. Madde ile kira sözleşmesi ile ilgili bazı maddelerinin
yürürlük tarihi 8 yıl sonraya ertelenirken bu süre içinde
doğacak uyuşmazlıklara kira sözleşmesi hükümlerinin
uygulanacağı belirtildi. Aynı geçici maddenin son fıkrasında ise; kira sözleşmesinde hüküm bulunmayan
hallerde yürürlükten kaldırılan (mülga) Borçlar Kanunu
hükümlerine yollama yapılarak uyuşmazlıkların çözümü
yürürlükte olmayan bir yasaya bağlanmıştır!
Geçici madde düzenlemesinin amacı, yasanın uygulanmasından kaynaklanacak kamu yararına aykırı sonuç
ya da durumlara geçici çözümler üreterek, yeni yasanın
esas hükümlerince getirilen düzenlemelere yumuşak
geçişi sağlamaktır. Ancak, yukarıdaki örnekte bu amaç
aşılarak uyuşmazlıkların çözüm yolu geçici değil sürekli olarak yürürlükten kaldırılan bir yasaya bağlanmaktadır. Geçici maddenin yarattığı bu hukuksal hatanın
giderilmemesi, en azından 8 yıl boyunca yeni sorunlar
doğuracak ve uygulamada tartışmalı durumlara sebep
olacaktır.
Hukuk
Görüldüğü gibi temel yasalarımızdan birinde yapılan bu
vahim hata hukuk güvenliği yönünden ileri sürülen kaygıları doğrulamaktadır.
Yürütme Organının Yasama Çalışmalarındaki Rolü
Yürütme organının, yasama çalışmalarına hakim olmaya
başlamasıyla birlikte yasa, hak ve özgürlükleri düzenlemek ve güvencelemek, kamu yararı amacına yönelik
genel, kişisel olmayan kurallar içermek yerine; hükümet
politikalarının uygulamaya geçirilmesine hizmet eden,
böylece de kişisel ve siyasal amaçları kollayan bir araç
haline gelmiştir. Böylece yasa yapım yöntemlerine uyulmadan, oldukça hızlı bir biçimde mecliste oylanan tasarı ve teklifler, olağan bir uygulama halini almıştır. İkinci
olarak, bu hızlı “yasa imalatını” denetleyecek ve yavaşlatacak bir siyasal ve yargısal denetim sisteminin eksikliği
de, sözkonusu süreçte rol üstlenen çoğunluğu da cesaretlendirmektedir.
Prof. Kaboğlu’na göre, “Siyasal parti çoğunluğuna dayanan parlamentoculukta, yasama organı, hükümetler iradesinin ve idare tarafından hazırlanmış metinlerin kayıt
bürosuna dönüşmektedir. Günümüzde yasa genel iradenin ifadesi olmaktan çok, iktidar partileri ve hükümet iradesinin yansımasıdır. Artık yasanın genel niteliğinin de tartışma götürmesi Parlamento’nun işlevini örselemiştir...”11
Bu durum, kuvvetler ayrılığı ilkesi ve parlamentoların etkinliği üzerinde yeniden düşünmeyi ve yürütme organının yasama çalışmalarına hakim olmasının nedenlerini
ortaya koymayı gerekli kılmaktadır. İktidar partisi üyesi
olan Prof. Burhan Kuzu’ya göre, “parlamentolar, yasama
fonksiyonlarını tam olarak yitirmeseler bile, oldukça zayıflamışlardır ve günümüzde bir müzakere organı durumuna
indirgenmiştir”12 Bazı yazarlar ise, ülkemiz için parlamentoların bugün bir müzakere organı bile olmadığını ileri
sürmektedir.13 Zira yürütme organından gelen yasa tasarıları, çoğu zaman üzerinde değişiklik yapılmaksızın
ve muhalefet partileri kavga kıyamet sindirilerek oylanmaktadır. Bu durumda artık meclis, milletin gerçek temsilcisi sıfatıyla, temsil görevini yerine getirememektedir.
Asli görevi olan “yasa yapma”, sadece bir onay makamı
olarak “yasaları oylama” işlemine indirgenmiştir. İkinci
asli görevi olan yürütme organını denetleme işlevini ise
yerine getirmesi hukuken mümkün gibi görünse de fiilen olanaksız olduğu bilinen sebeplerle gerçekleşememektedir.
Başbakan partisinin grup toplantısında milletvekillerini bazı davranışları sebebiyle azarlamış ve şunları veciz
sözleri söylemiştir: “bizim sevkettiğimiz yasaları birtakım
önergelerle değiştirmeye çalışıyorsunuz. Biz bunları okuyarak hazırlamıyor muyuz?”14
Yürütme organının yasama çalışmalarında etkin ve hakim olmasının iki temel nedeni öne çıkmaktadır. İlki,
mevcut seçim sisteminin çoğulcu bir demokrasiye değil,
çoğunlukçu bir demokrasiye yolaçan etkisi, öncelikle
mecliste çoğunluğu elde eden partinin aşırı güç kazanmasına neden olmaktadır. Bunun sonucunda ise, yasa
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
ile çoğunluk iradesi özdeşleşebilmektedir. İkinci olarak,
parti içi demokrasi sorunu ve parti disiplini de, yasama
organının gerçek işlevini yitirmesinde etkili olmaktadır.
Parti içi demokrasi yokluğu ya da eksikliği ve parti disiplini, milletvekillerinin, partilerinden ve parti başkanlarından bağımsız olarak, özgür iradeleriyle hareket edebilmelerini engellemektedir.
Sonuç
Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler, toplumsal
yapıyı etkilemekte ve toplumsal değişim de buna bağlı
olarak hızlı bir şekilde gerçekleşmektedir. Bu nedenle
toplumsal değişime paralel bir değişim gösteremeyen
yasalarımız çok daha kısa sürede eskiyebilmektedir. Bu
cümleden olarak; ancak, toplumun değişimine uyan,
yerel ve evrensel gelişmeleri benimseyen bir anlayışla
yapılan yasaların ömrü uzun olabilir. Yeterli ön hazırlık
aşamasından geçmemiş, iyi bir yasa hazırlığı için gerekli olan ilkelere uyulmamış, ilgili çevrelerin katılımları
sağlanmamış ve hızlı bir biçimde hazırlanarak yürürlüğe
konulmuş yasalarımız, kalite unsurundan da yoksun
olacağı gibi, hataların giderilmesi için sık sık değişiklik yapılması zorunlu olacaktır. Yasa yapma sürecinin
zamanında ve verimli işlemesi kadar sürecin saydam/
açık olması, her isteyenin süreci izleyebilmesi ve gerektiğinde menfaatini etkileyen konularda muhataplarından hesap sorabilmesi de ayrı bir önem taşımaktadır.
Kaynakça :
1. Ö.Faruk GENÇKAYA, Örgütsel Özelliklerin Yasama Performansına Etkisi:
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Yapısal-Fonksiyonel Analizi-Doktora Tezi
2. İngiltere, Hollanda ve ABD’de Daha İyi Düzenleme Çalışmaları ve Bu
Çalışmalardan Türkiye İçin Çıkarılabilecek Sonuçlar – Yasama Dergisi 2008/9
3.http://www.betterregulation.gov.uk
4. BAKIRCI, 2000: 310-311; SABUNCU, 2005: 202; TEZİÇ, 1972: 59).
5. ARAÇ/İBA, 2003, 37
6. http\\:www.anayasa.gov.tr
AYM, E: 1963/124, K: 1963/243, k.t. 11.10.1963.
AYM, E.1990/31, K.1990/24, k.t. 24/9/1990;
AYM, E. 2001/353, K. 2002/87, k.t. 26.9.2002;
AYM, E. 2003/12, K. 2004/69, k.t. 16.06.2004.
AYM, E. 2002/132, K. 2003/48, k.t. 4.6.2003;
AYM, E. 2001/79, K. 2002/194, k.t. 26.11.2002.
7.TEZİÇ, 1972: 49 ve 104 vd.
8. Şeref İBA, Ülkemizde “Torba yasa” ve “Temel yasa” Uygulamaları • Ankara
Barosu Dergisi-2011/1
9.Şeref İBA (2010), Parlamento Hukuku, İstanbul, İş Bankası Kültür Yayınları,
(yenilenmiş ) 4. Baskı.
10. URAS, Milliyet 27 Eylül 2004
11. KABOĞLU, 2000: 167
12. KUZU, 1987: 121
13. ÇAKIN Akın, Yasa Yapma Süreci ve Sosyal Kontrol (Şeffaflık ve Katılım) ,
Yasama Dergisi 2008/6,7,8
14. AKÇALI, 26.7.2004: 15
Eylül 2012 - 166 49
genç-İMO
4. genç-İMO Yaz Eğitim Kampı Foça’da Gerçekleştirildi
Hazal CANPOLAT
(Dokuz Eylül Üniversitesi 4. Sınıf Öğrencisi)
28 Ağustos - 5 Eylül 2012
4. genç-İMO yaz eğitim kampı 28 Ağustos - 5 Eylül 2012 tarihleri arasında İzmir Foça’da gerçekleşti.
Türkiye’nin dört bir yanından gelen yaklaşık 90 inşaat
mühendisliği öğrencisinin katılımcı olduğu kampta,
öğrencilerin bilimsel ve mesleki bilgilerini yükseltmek, mesleki hak ve sorumlulukları konusunda bilinçli bireyler olarak yetişmelerine katkı sağlamak,
meslek örgütümüzün ilkeleri konusunda bilgi kazanmalarını sağlayarak örgütlülüğümüzü güçlendirmek
amaçlandı. Yoğun bir programa sahip olan kamp
boyunca seminerler, söyleşiler ve atölye çalışmaları
gerçekleşti. Bunların yanı sıra ortak çadırlarda konaklayan öğrenciler, yemekleri birlikte dağıtarak, ortak
alanları birlikte temizleyerek, sabahları birlikte kalkıp
akşamları birlikte eğlenerek ortak yaşam adına büyük
bir deneyim kazandılar.
Kampın ilk günü Grup Yel Değirmeni’nin gerçekleştirdiği konserde kamp katılımcıları keyifli saatler geçirdiler. Daha sonraki günlerde seminer ve söyleşilerin
yoğun olarak gerçekleştirildiği kampta TMMOB ve
Oda Politikaları, Kentsel Dönüşüm, İşçi Sağlığı ve İş
güvenliği, Ulaşım Politikaları, Van Depremi ve Tespitler, Mühendislikte Kadın, Mühendislik Eğitimi, Su
Politikaları ve HES’ler gibi toplumcu mühendislik seminerleriyle birlikte İleri demokrasi, Liberalizm, Arap
Baharı ve Suriye söyleşileri ile son dönemde ülke
gündeminde olan konular da tartışıldı. Ayrıca Ekümenopolis Belgeseli izlenerek belgeselin yönetmeni
ve yapımcısıyla kentsel dönüşüm hakkında bir söyleşi
gerçekleştirildi.
Öğrenci sorunlarının tartışıldığı forumların düzenlenmesiyle çeşitli üniversitelerden gelen genç-İMO üyeleri
yaşadıkları sıkıntıları birbirine
aktarma imkanı buldular. Forumlarda öne çıkan başlıklardan biri ikinci öğretimlerde
harçların
kaldırılmamasıydı.
İkinci öğretimlerde harçların
kaldırılması yönünde ortak bir
basın açıklaması yapıldı. Ayrıca
1 Eylül Dünya Barış Günü’nün
de kamp tarihleri içinde yer
almasından dolayı forum ve etkinliklerde barışın önemine bir
kez daha değinildi.
genç-İMO üyelerinin eğlenceli
50 Eylül 2012 - 166
vakit geçirmeleri ve kişisel yeteneklerini sergilemelerinin yanı sıra ilgi duydukları alanlarda kendilerini
geliştirmeleri amacıyla sinema, tiyatro, ritim, felsefe,
kamp gazetesi, halk oyunları atölyeleri oluşturuldu.
Öğrenciler bu atölyelerden ikisini seçip kamp süresi
boyunca hazırlanarak kampın son gününde çalışmalarını sergilediler.
Kültür ve Sanat
İnş. Müh. Alim ŞADAN
DEPREME DAYANIKLI BETONARME
BİNALARIN TASARIMINA GİRİŞ
Kutlu Darılmaz
Kitap İnşaat mühendisliği öğrencilerine ve uygulamadaki mühendislere, depreme dayanıklı betonarme sistemlerin tasarımı konusunda temel kavramların yönetmelik kuralları esas alınarak açıklanmasını
ve hatırlanmasını amaçlamaktadır. Örnekler SAP2000
analiz programı ile çözülmüştür.
Genel olarak deprem yönetmeliklerinin an ilkesi hafif
şiddetteki depremlerde binalardaki yapısal olmayan
sistem elemanlarının herhangi bir hasar görmemesi,
orta şiddetteki depremlered yapısal ve yapısal olmayan elemanlarda oluşabilecek hasarın sınırlı ve onarılabilir düzeyde kalması, şiddetli depremlerde ise can
güvenliğinin sağlanması amacı ile kalıcı yapısal hasar
oluşumunun sınırlanmasıdır.
Konular: Giriş, Temel Kavramlar ve Deprem Değişkenleri, Deprem Hesabında Kullanılan Yapı Dinamiği
Temel İlkeleri, Tasarım İlkeleri ve Deprem Etkileri, Betonarme Binaların Deprem Davranışı
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
ÖRNEKLERLE SAP 2000 - V 15
Günay Özmen
Engin Orakdöğen
Kutlu Darılmaz
Birsen Yayınevi
SAP2000 yazılımı, yapı sistemi modellerinin geliştirilmesi, analizi ve boyutlandırılması için kullanılan genel
amaçlı bir programdır. Program Windows ortamında
çalışmakta ve tüm işlemler özel grafik kullanıcı arayüzü (graphical user interface -GUI) yardımıyla SAP2000
ekranı üzerinde gerçekleştirilmektedir. Kitapta birçok
örnekle kullanılmış, temel işlemlerin yanı sıra yardımcı bilgilere de yer verilmiştir.
Kitapta Genel Kullanım İlkeleri, Koordinat Sistemleri
ve Grid Çizgileri, Çubuk Elemanlarda Uç Kuvvetleri,
SAP2000 ekranı, SAP2000 Genel Menü Düzeni, Temel
İşlemler ve Yardımcı Bilgiler, bölümlerinden sonra 21
adet örnek yer almaktadır.
Eylül 2012 - 166 51
Kültür ve Sanat
ATTİLA İLHAN (ŞAİR VE YAZAR)
11 EKİM 2005’DE HAYATINI KAYBETTİ
15 Haziran 1925’te Menemen’de doğdu. İlk ve orta
eğitiminin büyük bir bölümünü İzmir ve babasının
işi dolayısıyla gittikleri farklı bölgelerde tamamladı.
İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza yazdığı Nazım Hikmet şiirleriyle yakalanmasıyla 1941 Şubat’ında, 16 yaşındayken tutuklandı
ve okuldan uzaklaştırıldı. Üç hafta gözetim altında
kaldı. İki ay hapiste yattı. Türkiye’nin hiçbir yerinde
okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı. Danıştay kararıyla,
1944 yılında okuma hakkını tekrar kazandı ve İstanbul Işık Lisesi’ne yazıldı. Lise son sınıftayken CHP Şiir
Armağanı’nda ikincilik ödülünü pek çok ünlü şairi
geride bırakarak aldı. 1946’ta mezun oldu. İstanbul
Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Üniversite hayatının
başarılı geçen yıllarında Yığın ve Gün gibi dergilerde
ilk şiirleri yayınlanmaya başladı. 1948’de ilk şiir kitabı
Duvar’ı kendi imkânlarıyla yayınladı.
1951 yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı
kovuşturmaya uğrayınca Paris’e tekrar gitti. Fransa’daki bu dönem Attilâ İlhan’ın Fransızca’yı ve Marksizmi
öğrendiği yıllardır. 1950’li yılları İstanbul - İzmir - Paris
üçgeni içerisinde geçiren Attilâ İlhan, bu dönemde ismini yavaş yavaş Türkiye çapında duyurmaya başladı.
Yurda döndükten sonra, Hukuk Fakültesi’ne devam
etti. Ancak son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda bıraktı. Sinemayla olan ilişkisi,
yine bu dönemde, 1953’te Vatan gazetesinde sinema
eleştirileri yazmasıyla başlar.
Yazarın “olgunluk dönemi” diye tanımlanabilecek
edebiyat süreci Kurtlar Sofrası ile başlar. Sokaktaki Adam’da ne istediğini değil, ne istemediğini bilen biri anlatılırken; Zenciler Birbirine Benzemez’de
Mehmed-Ali istedikleri ile istemedikleri arasında
mütereddit bir karakteri yansıtmaktadır. Oysa Kurtlar Sofrası’nda Mahmud ne istediğini çok iyi bilen bir
karakteri çizer. Bu üç romanıyla Attilâ İlhan Türk aydınına farklı açılardan bakar, fikirlerini diyalektik-materyalist bir sentez içinde derleyerek Türkiye için bir sentez önerir- ki sonradan yazdığı yedi kitaplık Aynanın
İçindekiler serisi de bu zemine oturmaktadır. Bıçağın
Ucu, Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak, Dersaadet’te Sabah Ezanları, O Karanlıkta Biz, Allah’ın Süngüleri: Reis
Paşa ve Gazi Paşa bu seriyi oluşturan romanlardır.
1996 yılından itibaren köşe yazılarını Cumhuriyet ga52 Eylül 2012 - 166
zetesinde sürdürdü. 1970’lerde Türkiye’de televizyon
yayınlarının başlaması ve geniş kitlelere ulaşmasıyla
beraber Attilâ İlhan da senaryo yazmaya geri dönüş
yaptı. Sekiz Sütuna Manşet, Kartallar Yüksek Uçar ve
Yarın Artık Bugündür halk tarafından beğeniyle izlenilen diziler oldu.
Şiirleri arasında, yer alan ‘Mahur Beste’ Ahmet Kaya
tarafından bestelenmiştir. Bu şiir yazarken Attila İlhan
İzmir’de Konak-Karşıyaka vapurundadır. O gün Deniz
Gezmiş ve arkadaşları asılmıştır ve Atila İlhan vapurda
ağlamaktadır. Müjgan, Arapça’da göz kirpiği demektir. Şarkı da geçen müjgan bir kızın adı değil Atilla
İlhan’ın göz kirpiğidir.
MAHUR BESTE
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı
Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
Geceler uzar hazırlık sonbahara
Kültür ve Sanat
BEN SANA MECBURUM
AN GELİR
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun
Sevmek kimi zaman rezilce korkudur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun
Belki Haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin..
Attila İlhan
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür
an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür
son umut kırılmıştır
kaf dağı’nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
-lâ ilâhe illallahkanunî süleyman ölür
görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yükseksaatlı bir bombadır patlar
an gelir
attilâ ilhan ölür
Eylül 2012 - 166 53
Kültür ve Sanat
SEN İZMİR’SİN
beşbin yaşındaki sevgili
hayallere sığmayan görkeminle
daha dün girdin ergenlik çağına…
sen efsanelerde,
amazon kraliçesi mir’in kurduğu,
ionyalı tantolosun çizip karısı simirna’ya sunduğu,
büyük şair homerosun doğduğu,
victor hugo’nun prensesi olan,
kent değil misin?
ihanetlerde öldürülen,
yüreğim gibi talan edilip yağmalanan kaç kez...
...
Belkahveden gelecek nal sesleri bekleniyor,
Hasan Tahsin saate bakıyor,
ilk kurşunu attı atacak..
yürekleri ağızlarında güvercinlerin...
Cumhuriyet Meydanı’nda ki atlını ilk hedefi belli..
yangın yerini yeşile boyadın Behcet Uz,
bu kenti kimler boğazladı?
kim işledi bu cinayetleri?
biliyor musun Behcet Bey kim? ! !
Kordon Boyunun kolyesini çalanlar,
tarih hala cılız Meles Çayında akıyor...
biliyorsun,
günlerden ayrılıktı,
saçlarının rüzgara karışan isyanıyla,
tek başına,
ÇEKİP GİDEN SENDİN..
yuttu geceler Ege’nin mavisini
bir acı çöreklendi şehrin akşamlarına..
şimdi,
hangi şehrin sabahında,
hangi camdan bakıyorsun tan ağartılarına,
saçlarında onca yağmurun ıslandığı serinlikte..
uzak şehrimdesin sen,
seninle olmak,
omuz omuza yürümek vardı,
bu yorgun İzmir gecelerinde..
yeni sevgiler yaratamadım,
ihanetleri bıçaklayıp,
kendime giden bir tunel kazdım..
özlemleri demirledi Alsancak Limanı,
yalnızlığın ışıkları yandı gözlerimde,
çoğalırken karanlık köşeleri kentin,
çaresizlik çöktü kaldırım taşlarına..
kök saldı tabanlarım sokaklara..
gecelerin tuzağına düştü.....
sen kentlerce uzağımdasın,
bu şehrin bir köşesinde,
son sokak feneri oluşum,
54 Eylül 2012 - 166
yaralıyor beni,
düşüyorum ayrılıkların müzmin anaforuna..
şimdi İnciraltı’n da yıkanan gölgende,
anılarımı öldürüyorum,
ay buluta dalarken,
denizin gözlerinden öpüp,
üşümesin diye şehrin üstüne örtüyorum..
en son sen yıkmıştın giderken,
yıkıldığım o yerdeyim hala,
bindörtyüzsekseniki Muzaffer İzgü,
bindörtyüzelliüç Gazi Kadınlar Sokağı’nda,
yokluğunun günlüğünü tutuyorum...
...
biliyorum,
bu koca şehirde her şey var,
bir biz yokuz,
ne kalır ki geriye,
fotoğraflar ve anılarla sokaklarda asılı gülüşlerimiz dışında..
bir gün her şey değişecek,
gözlerimizde topladığımız yağmur bulutlarıyla,
buluşacağız bu şehrin ortasında,
biliyorsun,
hiç bir acı sürmez sonsuza dek...
şimdi,
yaralı şehrimin,
kül grisi sokaklarında,
yorgun bir adamla birlikte,
yalnızlığın adımları dolaşıyor,
buza yazılan düşler üşürken,
Sahil Evleri’ndeki salaş meyhane,
bir kanunun mızrabında ağlayacak,
hiç bir dalgakıran direnemiyecek isyanıma,
yıkacak bütün bentlerini,
yüreklerimiz aynı saate kurulduğunda,
gurbetten firar edip,
ikimizde döneceğiz bu kente..
geç kalmışlığın acısını paylaşacağız..
düşlere sığmayan,
düş bozumlarında...
zaten biz yoktuk
kimsesizdi izmir
evet
izmir’i yazdım yanında seni
seni yazdım büyük harflerle
izmir’i yazdım altı çizili
seninle izmiriz
ne zaman izmir’i düşünsem
içinden sen çıkıyorsun
izmir için ne yazsam
seni yazıyorum
Sahi bir adın da Smyrna değil miydi senin
senizmirsin
NAİL YAVUZ
Kültür ve Sanat
İnş. Müh. Tuğrul BAŞTAN
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Eylül 2012 - 166 55
Oyun
ALİ İHSAN ARGIT
İNŞAAT MÜHENDİSİ
İnş. Müh. Ali İhsan ARGIT
Bulmaca köşesi
KARE BULMACA
1
2
3
SUDOKU (Kolay)
4
5
6
7
8
9
10
1
6
2
9
3
4
5
8
4
3
4
5
5
7
2
1
7
2
3
6
2
6
8
7
5
3
5
8
1
7
5
6
3
4
3
8
3
2
1
4
9
8
8
9
10
SUDOKU ( Orta )
8
SOLDAN SAĞA
1 – Rakamlardan korkma fobisi. 2– İskambilde koz
– Bacaklarn bilekten aşağda bulunan ve yere
basan bölümü. 3 – Eski dilde kuzey – Bir renk. 4 –
Eski dilde Anne – Nikelin simgesi – İnsan bedeni
çevresindeki manyetik alan.
5 – Kuru tütün
yaprağn andran kzlms tütün rengi – Yaş
bakmndan birbirine eşit olanlardan her biri, 6 –
Modern Yunanca. 7 – Briçte sanzatu – Büyükbaş
hayvana verilen isim – Fare kapan. 8 – Boş inanç,
Hurafe. 9 – Adaletin, hukukun gerektirdiği veya
birine ayrdğ kazanç – Birine geçici olarak
braklan eşya. 10 – Bir şey yapmak için verilen
veya alnan müsaade, ruhsat – Akll anlamnda bir
kadn ad.
6
4
1
7
9
2
6
4
5
8
5
5
6
2
4
7
3
7
6
9
1
7
2
9
5
9
1
2
5
7
SUDOKU ( Zor )
YUKARIDAN AŞAĞI
4
1– Sonsuz. 2 – Klasik Türk müziğinde bir çalg –
Bira yapmak için çimlendirilip kurutularak
hazrlanmş arpa – Çok değil. 3 – Bir İlimiz –
Berilyumun simgesi – Kayak.
4 – Bir şeyin
varlğn, doğruluğunu kabul etme, güvenme. 5 –
İstanbul da bir semt – Umumî bir iş için veyahut
hasta ve muhtaç bir kişi, bir cemiyet için toplanlan
para. 6 – İnce dantel – İbra, temize çkarma. 7–
Eskiden kullanlmş bir ceza ve dayak yöntemi –
Elma kurusu. 8 – Eski çağ silah – Tümör – İnsan
gözünün algladğ şk şiddeti. 9 – Kara taşt –
Yabanc. 10 – Olanak – Anadolu da yaplan bir tür
çörek.
9
5
8
5
7
3
6
7
5
6
8
3
9
7
8
2
5
6
4
7
2
2
3
Çözümleri sayfa 40’da
56 Eylül 2012 - 166