Erbil, Kerkük gibi bir Türk şehridir. Türkmenlerin yoğun yerleşim

Transkript

Erbil, Kerkük gibi bir Türk şehridir. Türkmenlerin yoğun yerleşim
Erbil, Kerkük gibi bir Türk şehridir. Türkmenlerin yoğun yerleşim merkezlerinden biridir. Erbil
şehri altın çağını Erbil Atabeği’nin Türk hükümdarı Muzafferüddin Gökbörü (Mavi Kurt) döneminde yaşamıştır. 1438 yılında da Türkmenlerin kurduğu Karakoyunlu Devletinin yönetimine girmiştir. Erbil, Aşağı ve Yukarı Zab suları arasında kurulmuştur. Musul, Altunköprü,
Bağdat-Basra yollarının kavşak noktasında bulunan şehir, Irak Selçukluları idaresinden sonra
1144 tarihinden itibaren Beytekin hanedanından Küçük Ali’nin ve Erbil Atabeklerinin
başkenti olmuştur.
Muzafferüddin Gökbörü devrinde (1136-1190) imar edilen Erbil, iki kısımda gelişmiştir.
Aşağı Erbil nehir kenarında, geniş bir vadide yayılırken, Yukarı Erbil tepe üzerinde kale içine
sıkışıp kalmıştır. Erbil’in merkezinde olan kale, üç mahalleden oluşmaktadır. Doğuda Saray,
güney batıda Tophane ve Kuzeyde Tekye (Tekke) Mahalleleridir. Kalenin surları, eski
kalıntıları üzerine Gökbörü tarafından yeniden yaptırılmıştır. Gökbörü’nün evladı
olmadığından, vasiyeti üzerine Abbasi halifesine kalan Erbil, Moğol istilasından sonra uzun
müddet karışık ve sıkıntılı dönemler yaşamıştır. 1731’de, Nadir Şah’a karşı uzun süre
dayanan kale, şehrin düşmesinden sonra harabe haline gelmiş, 1849’da esaslı bir şekilde
tamir edilmiştir. Erbil, Osmanlı döneminde, 19. yy. başlarına kadar Bağdat’a bağlı bir kaza
merkezi olarak idare edilmiştir.
Ulu Camii (Muzafferiye- Çöl) Minaresi ve Erbil Kalesi
Türk hükümdarı Muzafferüddin Gökbörü, devletinin ve saltanatının küçük olmasına rağmen,
İslam dünyasında büyük bir üne kavuşmuştur. Aşağı Erbil’de yüksek minareli bir ulu cami
(1190 yılında), bir medrese, 4 darul-aceze, dul ve yetim yurtları ile ribatlar yaptırarak şehri
mimari eserlerle donatmıştır. Ulaşım yollarının kavşak noktasında bulunan Erbil, 12-15.
yy.larda büyük bir ticaret merkezi durumundaydı. 1309 (Rumi) Musul Salnamesi’ne göre,
4.000 nüfuslu Erbil merkezinde 4 bin nüfus yaşadığını ve bunların Türkçe konuştuğunu, 2
cami, 10 mescid, 6 medrese, 5 sıbyan mektebi, 5 darul-aceze, 1 kışla ve 3 hamam
bulunuyordu. Kale içindeki Kale Camii, Hacı Molla İbrahim Camii, Ömerağa Medresesi ile
Şeyh Şerif Tekkesi halen kullanılmaktadır. Erbil’deki en önemli tarihi kalıntılar, Erbil Kalesi,
Kapalı Çarşısı, Seyit Ahmet tepesi ve Ulu Camii (Muzafferiye- Çöl) Minaresi’dir. Erbil’de Türk
mührü eser aramaya gerek yok. Erbil’de her şey, Erbil’in kendisi Türk mührü.
Türk Diyarı Erbil
Selahattin Eyyubi’nin (Muzefferüddin Gökbörü’nün eniştesi) Kürt olduğunu iddia ediyorlar.
Oğulları, Ağar Şerefeddin, Zahir Mücireddin, Muzaffer Kutbeddin, Eşref Muizzeddin,
Muazzam Fahreddin, Muhsin Zahireddin, Rükneddin…. Ve kardeşlerinin adlarına
baktığımızda, ağabeyinin adı Turanşah‘tır. Kardeşlerinin adları ise, Tuğtekin ve Böri‘dir, öz
be öz Türk adlarıdır. Acaba bu iddialara tarihçiler ne diyor. Irak’ta Babillilerin yaptığı Babil’in
asma bahçelerinin Kürtler tarafından yapıldığını ileri sürüyorlar. Yarın Fatih Sultan Mehmet’in de Kürt olduğunu iddia ederlerse kimse şaşırmasın. Zira tarihsizler, yapay geçmiş yaratmaya çalışıyorlar. Kürt tarihçileri ve aydınları bir dala tutunmak ve yeni bir tarih yaratmak
istiyorlar, ama tarihi dayanakları yok ve iddialarını da hiçbir tarihi kaynak doğrulamıyor. Yapabildikleri tek şey, başka milletlerin tarihi şahsiyetlerini ve kültürel varlıklarını kendilerine
mal etmeye çalışmak.
Arapça yayın yapan Lübnan Televizyon kanalı anb’de Türk şehri Erbil hakkında bir televizyon
programı yayınlanmıştı. 1190’da Erbil Atabeyliğinin Türk hükümdarı Muzefferüddin Gökbörü (Mavi Kurt) tarafından yaptırılan camii tamamen yıkılmasına karşılık minaresinin büyük
kısmı sağlam olarak günümüze kadar gelebilen ve Erbil’in kaleden sonra en önemli tarihi yapısı olan bu eser hakkında (Muzafferiye olarak adlandırılan çöl minaresi), anb televizyonu
kanalının sunucusuna kendini Kürt tarihçisi olarak tanıtan biri, “Muzafferiye minaresinin
motiflerine dikkatlice bakınız, tamamen Kürt motifiyle yapılmıştır” diye anlatıyordu. Tarih
bu kadar çarpıtılabilir mi? Camii ve minare motiflerinde Kürt motifi var mıdır?
Kürtler şimdi de yeni bir tiyatro oyunuyla ve tarihi gerçekleri çarpıtarak öz be öz Türkmen
şehri Erbil’in adını Kürtleştirmek için Hawler diye değiştirdiler, neden mi? Çünkü
Kaynaklarda ve arşivlerde Erbil’in Türkmen olduğunu yazıyor. 1976 yılında diktatör Saddam
Hüseyin Türkmen şehri Kerkük’ü Araplaştırmak için adını Al-Tamim olarak değiştirmişti.
Kerkük’ün adı değişti mi? Değişmedi, şimdi Saddam nerede! Zindanlara atsalarda, kanımızı
dökselerde, Erbil hep Erbil Kalacaktır. Bu tarih hırsızları Türkmen Şehri Erbil’in adını
değiştirmekle kendilerini ele vermiyorlar mı? Sizce tarihi olan bir toplum bu gibi dayanıksız
ve gülünç işlere tenezzül eder mi? Yorumu sizlere bırakıyoruz.
Türkmen Kenti Erbil’den Bir Görüntü
Erbil, Irak Türklerinin folklor ve halk edebiyatı bakımından çok zengin merkezlerinden
biridir. Geleneklerine ve göreneklerine sıkı sıkı bağlı olan Erbil Türkmenleri, uzun hava
türünden olan hoyrat ezgileri ve Türküler bakımından da renkli bir yöredir. Özellikle Erbil’in
en büyük ses sanatçısı olarak ün yapan Şahaba (1885 – 1945)’dan sonra rahmete kavuşan
Muşko adı ile de tanınan Şevket Sait (1915 – 1990), Erbilli Haydar Abdurrahman (1926 –
1986). Bütün Irak Türkleri tarafından çok sevilmiş okuyucular idi. Ayrıca Hacı Cemil Kapkapçı
(doğ. 1904), Faik Bezirgan (doğ. 1918), Mehmet Ahmet Erbilli (doğ. 1933) ve Yunus Hattat
(doğ. 1933) gibi değerli ses sanatçısı ve bestekarlar yetiştirmiştir.
Tarihte de ün yapmış olan Erbil’in eski çağlardan beri varlığı biliniyor. Irak’ta yurt edinen
Türkmenlerin de ilk kalesi Erbil sayılır. Hatta ve hatta Irak’ta Türklüğün çatısının ilk defa
Erbil’de kurulduğunu söylemek daha doğrudur. Onun içindir ki Erbil ve onun Türkmen
kimliği Irak’ta yaşayan her Türkmen’in en büyük övünç kaynağı olmuştur.
Rus araştırmacı Vladimir F.Minorsky “Türkmenler; Telafer, Erbil, Altunköprü, Kerkük,
Tazehurmatu, Tavuk, Tuzhurmatu, Kifri ve Karatepe gibi şehir ve kasabalarda ve Musul
bölgesinin güneyinden geçen tarihi “İpek Yolu” denilen yol üzerindeki bölgede çoğunluğu
teşkil etmektedirler.”
Dr. Fazıl Hüseyin’in “Musul Sorunu” kitabının 2’nci baskısının 92’nci sayfasında, Erbil, Kerkük
ve diğer Türkmen bölgeleri hakkında Milletler Cemiyeti raporunda şunu yazmıştır: “Milletler
Cemiyeti komisyonu bu şehirlerin sakinlerinin asıllarının Türk olduklarını belirterek Erbil’de,
Türklerden beş, yarısı Türk, yarısı Kürt olan ve bir de Yahudi mahalle vardır. Komisyonun ifa-
desinde, hükümet denetiminde tek gazete basıldığını, burada yayınlanan resmi fermanlarda
Arapça ve Türkçe dillerinin kullanıldığını belirtmiştir.”
Erbil’in Kalesinde Tarihi Bir Türk Evi
Amerikalı yazar Khristina O’Donelly “The Horseman” adlı kitabında Irak Türklerini ve maruz
kaldıkları haksızlıkları şöyle anlatıyor: “Irak’ın üçüncü milliyeti olan Türkmenler, Orta Asya’dan 1000 sene önce göç edip Musul, Kerkük ve Erbil’e yerleşmişlerdir. Kimse de bunların
çektikleri acıları hatırlamaz, haksızlığa uğrayan bu insanların ise hiç mi yaşamaya hakları
yok? Acaba bunlar ikinci sınıf insanlar mı? Hükümetler ise hep gerçek sayılarını sakladı, ki
Türkmenler gerçekte 2 milyonun üzerinde bir nüfusa sahipti. Allah aşkına bilmiyor musunuz? bunlar Türk asıllıdırlar, Türkiye, eski Sovyetler Birliğinin güneyinde yaşayanlar gibi
(Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan). Bazı Irak Hükümetleri tarafından asimilasyona ve yok edilmeye maruz kalmışlardır. Bu topluma karşı Baas rejimi tarafından yoğun insan hakları ihlalleri yapılmıştır (Şimdi de Kürtler daha beterini
yapmaktadırlar, Ne yazık ki Türkmenlerin kaderi bu gün bile değişmemiştir). Özellikle
öğrenci ve aydın kesimine baskı, hapis ve idamlar yapılmıştır”.
Eski Erbil’den Bir Resim
Eğer Türkmenlerin dışında Erbil ve çevresine Türkmenlerden daha önce başka bir topluluk
yerleşmiş ise, neden kendi dillerinde adlar kullanmamışlardır? Eğer bu topraklar iddia ettikleri gibi çok eskiden beri Kürtlere ait ise, o kadar çok verimli toprak, mera ve su var iken
Kürtler neden dağları mekan seçmişlerdir? Kaldı ki, Türkmenler vatan haline getirdikleri bu
topraklarda tarih içerisinde altı tane devlet ve beylik kurmuşlardır.
Bölgede Türkler tarafından kurulan Türkmen devlet ve beylikleri şunlardır:
a. Irak Selçuklu Devleti 1118-1194
b. Atabeylikler
(1) Musul Atabeyliği 1127-1233
(2) Erbil Beyliği 1144-1233
c. İlhanlılar Devleti 1258 -1339
d. Celayirliler Devleti 1339 -1410
e. Karakoyunlu Devleti 1411 -1468
f. Akkoyunlu Devleti 1468 -1508
Bu bölge eski uygarlıkların beşiği olmuştur. Bu nedenle buranın eski yerlisi olan
Türkmenlerin yarattığı uygarlığın kalıcı izlerine her adımda rastlanmaktadır. Şayet Kürtler,
Erbil’in yerel halkı iseler tarih, medeniyet ve kültür mirasları nerede? Buna karşılık bölgede
Kürt topluluklarına ait bir tane bile medeniyet eseri bulunmamaktadır. Bugün dahi Irak’ta
yaşayan kitleler arasında kültür düzeyi en yüksek olan topluluğun Türkmenler olması
iddiamızın bir ispatıdır.
Kerkük’teki demografik yapının Kürtler tarafından değiştirilmek istenmesinin nedeni, aynı
politika daha önce Türkmen Şehri Erbil’de uygulandığı için biliniyordu. Amaç, gelecekte yapılacak olan herhangi bir nüfus sayımında üstünlüğü sağlayarak avantajlı bir durumu yakalamaktı. Böylece rahatlıkla Kerkük’ün bir Kürt kenti olduğunu iddia edip ve Kerkük petrollerine
el koyabileceklerdi. Nitekim 1. Körfez Savaşı’ndan sonra Kürt grupların kontrolüne geçen
Türkmen Şehri Erbil’de de aynı planı başarıyla uygulamışlardı. 1991’den beri Erbil şehrini
Kürtleştirmek amacıyla yürütülen demografik yapıyı değiştirme politikaları semeresini vermiş ve bugün gelinen noktada Kürt nüfusu Türkmenlere yaklaşmaktadır. Erbil’de Türkmen
kimliğini silmek için yoğun şekilde çalışmalar sürmekte. Erbil’in en eski yeri olan kale
içerisinde yer alan ve Türkmenlerin yoğun şekilde yaşadığı yerler Kerkük’teki gibi
boşaltılmıştır. 2005 Seçimlerinden bir kaç gün önce şehrin Türk olduğunu kanıtlayan
kitapların olduğu kütüphane yakılmıştır.
KÜRTLER ARASINDA ÇATIŞMA VE BİRBİRİNİ BOĞAZLAMA SÜRECİ
Mayıs 1994’te KDP ( Mesud Barzani) ve KYB (Celal Talabani) arasında kanlı bir çatışma başladı. Çatışma nedeni Habur Sınır Kapısı’ndan elde edilen gelirin paylaşılamamasıydı. Kürtler
arasında bu çatışmalar ve birbirini boğazlamalar yıllarca devam etti, bu çatışmalar
sonucunda binlerce Kürt öldü.
Irak Türkmenleri 1. Körfez Savaşı sonrası maruz kaldıkları katliamların bir yenisini de, 31
Ağustos 1996’da Erbil’de yaşadı. Güvenlik bölgesi içinde olan Türkmen şehri Erbil, silah zoru
ile Talabani’nin kontrolünde iken, Barzani, Saddam’la gizli işbirliği yapıp Talabani’yi Erbil’den
çıkarma planını uyguladılar. Erbil’de bulunan Irak Türkmenlerinin önde gelen insanlarını,
Barzani’nin peşmergeleri ve Kürt Kıyafeti giyimli Irak muhaberatı (Irak istihbaratı)
tarafından, sığındıkları büro ve evlerden alınarak Bağdat’a götürülüp, vahşice katledildiler.
Olaylarda Türkmen kurum ve kuruluşları, enformasyon, siyasi, yardım, radyo ve televizyon,
matbaa ve Türkmeneli gazetesi büroları, ayrıca 22 Türkmen okulu yağmalanarak tahrip
edildi.
Irak Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz, 31 Ağustos 1996 tarihinde yaptığı açıklamada “22
Ağustos 1996 tarihinde Mesut Barzani, Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin’e bir mektup
gönderdi. 17 Ağustos 1996 tarihinden beri Celal Talabani güçleri ile İran tarafından Çoman
ve Sidekan bölgeleri ciddi saldırılara maruz kalmışlardır. Mesut Barzani mektubunda; bu
olay çok büyük bir planın başlangıcıdır. Bu hususta zat’ı alinizden Irak ordusuna emir verip
tehlike saçtıran yabancı güçlerle, işbirlikçi Celal Talabani’nin ihanetine de son vererek Irak
ordusunun Erbil’e girmesini rica ederiz.”
2 Eylül 1996 Tarihli AL-IRAQ Gazetesinin Manşeti, Mesud Barzani, Çağrısına Yetişen
Saddam ve Liderliğine Teşekkür Ediyor. Resimde Mesud Barzani, Saddam Hüseyin ve İzzet
El Duri’ye, Irak Ordusunun Türkmen Şehri Erbil’e Girmesi ve Kendisine Hediye
edilmesinden Dolayı Teşekkür Ziyaretinde Bulunuyor.
Bölgede İsrail ve ABD’nin en güvendiği adamı Mesud Barzani’nin Irak hükümetiyle temasa
geçmesi ABD’yi telaşlandırmıştı. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı R. Pelletreau, Mesud Barzani
ve Celal Talabani’ye birer mektup göndererek çatışmalara son vermeleri çağrısında bulundu.
ABD iki Kürt grubunu 30 Ağustos’ta Londra’ya davet etti. Londra’daki ABD büyükelçiliğinde
yapılan görüşmede bir ilerleme kaydedilemedi. 31 Ağustos 1996 günü Irak ordusu Barzani’nin isteği doğrultusunda saldırıya geçti. Irak’ın 10. zırhlı tugayı, 40 bin askeri, tankları,
uçak savarları ve her türlü silah donanımıyla silah zoru ile Talabani’nin elinde olan Türkmen
Şehri Erbil’i kuşattı. Kısa sürede Erbil’i Talabani peşmergelerinin elinden aldı. Telefona sarılan Talabani, Dışişleri Bakanı Yardımcısı Pelletreau’yu arayarak ABD’nin müdahalede bulunmasını istiyordu. 2 Eylül’de Irak ordusu Erbil’den geri çekilerek buranın denetimini Mesud
Barzani ve KDP’li peşmergelere bırakıp giderken Erbil’deki her yere Irak bayrağını asmıştı.
Olan yine Türkmenlere olmuştu. İsrail ve ABD’nin işbirlikçileri ve İsyancıları cezalandıması
beklenen Saddam’ın hedefinde Türkmenden başka düşman yoktu. Irak istihbaratı, Kürt kıyafeti giymiş KDP peşmergelerinin yardımıyla yüzlerce Türkmeni tutuklayıp, kurşuna dizdi ve
bir kısmını da Bağdat’a götürdü, akıbetleri ise bugüne kadar meçhul kalmıştır. Kürtler her
zamanki gibi Türkmenlerin siyasi parti, kurum, kuruluş ve okullarını yağmalayıp talan ettiler.
Erbil’de Türkmenlere yapılan bu katliam, Irak’ın devrik Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in
idam cezasına mahkum edildiği Duceyl davasına konu olan olaydan farklı değildir, Davada
Saddam 148 Şii’nin ölümünden sorumlu tutuldu ve idam edildi. Türkmenlerde Erbil’deki
katliamın peşinde olacaklardır ve bu olaydan sorumlu olanlardan mahkemelerde hesap
soracaklardır. Kimsenin hakkı kimsede kalmayacaktır. Türkmenlere yapılan bu katliamın
hesabını mutlaka ödeyeceklerdir, diktatör Saddam Hüseyin’in ödediği gibi.
Bu sırada Celal Talabani, hiçbir çağrıya kulak asmayarak Mesud Barzani ile her türlü diyalogu
reddediyordu. “Barzani haindir.” diye avazı çıktığı kadar bağırıyor ve: “O, Bağdat’ın ajanıdır.
Efendisiyle görüşmeyi tercih ederim.” diyordu. Kimin kimi hain ve ajanlıkla suçlamaya hakkı
vardı? ”Karga kargaya, yüzün kara” diyordu. Zaten Mesud Barzani ve Celal Talabani, Kürtler
arasında isimlerinin önünde taşıdıkları sıfatları olan hain, işbirlikçi anlamına gelen Cahş diye
anılmıyorlar mı? Cahşın cahşa söz söylemeye hakkı var mıdır? Belki tek bir şey söyleyebilirler: Acaba hangimiz daha büyük cahştır?
“BİR TÜRKMEN ŞEHRİ ERBİL’İN TARİHÇESİ”[1]
“Erbil, Zağros Dağları’nın batı eteklerinde Büyük ve Küçük Zap nehirlerinin arasında Musul–
Bağdat yolu ile Anadolu ve İran’dan gelen başlıca kervan yollarının birleştiği askeri ve ticari
açıdan önemli bir noktada yer alır.[2] Kuzeyinde Türkiye ile Musul’un bir kısmı, Güneyinde
Kerkük, Doğusunda İran ve Süleymaniye, Batısında Musul ile sınırlanmıştır. Yüzölçümü
15.870 km ve 1957 yılı sayımına göre nüfusu 272.527’dir. Bağdat’ın 350 km kuzey
doğusunda yer alan Erbil, çok eski bir şehir olup M.Ö. 2000’lerde Sümer yazıtlarında
“Urbelü” ve “Er-bul” olarak geçmektedir. Babil ve Asurlar zamanında adı iki kelimeden
ibaretti: “Arba-iylü[3] Erbil’in ortasında bulunan Erbil Kalesi eski tarihli kaynaklarda
“Erbaelü” olarak zikredilmektedir ve şehrin büyük bölümünü kapsar. Kale, şehrin yeni
kurulan bölgesinden 39 m yüksekliktedir. Muhkem ve sağlam surla çevrili olan kalenin iki
kapısı vardır. Bu özellikleriyle (Halep kalesine benzemektedir). Osmanlı zamanında yapılan
kalenin kapalı çarşısını Muzafferüddin Gökbörü yaptırmıştır. Doktor Efez, Erbil Kalesini şöyle
tanımlamaktadır:
“Aynen Kerkük Kalesi gibidir. Bir yüksek yuvarlak tepe üzerine kurulmuş ancak Kerkük Kalesi’nden 20 feet (fit) daha yüksektedir. 60 bin m2 bir alanı kapsar ve içinde tophane, tekke ve
saray, üç de mahalle vardır”.[4]
Kale içinde 4.000 ev bulunmakta olup ana dil olarak Türkçe konuşulmakta idi.[5] Kerkük ve
Erbil bölgesini yurt edinen Haclu kabilesi ve Doğan topluluklar.[6] bu Türklerdendi. Eski
yabancı ve Arap kaynaklarında ve komisyon raporlarında Erbil şehir halkının Türk olduğuna
dair birçok belgeye rastlanmaktadır.
Bir gezgin, Kerkük’ü güzel ve muazzam bir şehir olarak tanıtmış ve halk arasında yaygın
olarak kullanılan dilin Türkçe olduğunu vurgulamış, Erbil’in de her bakımdan gerek doğa
gerekse insanları ve sosyal hayat bakımından Kerkük’e benzediğini ifade etmiştir.[7] Erbil’in
Siyasi valisi W. R. Hay, “Belli bir şerit üzerinde bazı şehirler vardır. Bu şehirlerde yerleşik vatandaşlar Türkçe konuşurlar. Kerkük şehri de Türklerin yoğun olduğu merkezdi. 1.Dünya Savaşı’ndan önce nüfusu 30 bin olan şehrin etrafında da Türkçe konuşulan bir çok köy vardı.”
Yazar kitabının başka bir yerinde ise “Halkının Türkçe konuştuğu önemle zikredilmesi
gereken iki ayrı yerleşim yeri de Erbil ve Altunköprü’dür”,[8] şeklinde ifade de
bulunmaktadır. Bir Arap yazarı ise Erbil için “Son dönemde Osmanlı kalesi hâlen şehrin
ortasında olup üç yerleşik mahallesi mevcuttu. Bunlar Doğuda Saray, Güneybatıda Tophane
ve Kuzeybatı’da Tekke’dir.” Yerleşim adlarından da anlaşıldığı üzere Erbil’in Türklerle
meskun bir şehir olduğu anlaşılmaktadır. Prof. Dr. Hüseyin Fadıl “Musul Meselesi” adlı
kitabında ise Kerkük ve Erbil’in Türk nüfuslu olduğunu tespit etmiş ve milattan sonraki Türk
yerleşim bölgelerine komşu şehirlerin de asıl menşelerinin Türk olduğunu ve bölgede en
popüler kişilerin Türk olduğunu teyit etmiştir ki bu şehirlerinden biri de Erbil’dir. Bunun yanı
sıra Kerkük’teki hükümet kontrolündeki tek resmi gazetenin de Türkçe olduğu resmi
yazışmaların da Türkçe ve Arapça olduğu yine tespitleri arasındadır.[9] Yabancı müelliflerden Feric, eserinde, “Tikiri kasabası ve civarı Kürt iken Mendeli, Bakuba, Şehriban, Bende ve
Erbil kazaları İlhanlılar zamanından kalma Türklerle meskun idi. Diğer unsurların tazyiklerine
rağmen milli lisanları ve vicdanlarını tamamıyla kaybetmemişlerdi.”[10] şeklinde ifadede
bulunmuştur.
Tarih Fışkıran Türk Şehri Erbil
Başka bir kaynağa göre ise: Dicle’nin doğusunda Musul-Bağdat anayolunun çevresindeki
yerleşim birimlerinden 1920’li yılların başlarında Altunköprü bütünüyle, Erbil, Karatepe, Tuzhurmatu, Taza Hurmatu, Tavuk ve Kerkük, çoğunlukla Türklerin yaşadığı kentler olup bunun
dışında Kifiri, (Salahiye) ve Hanakin’de de önemli miktarda Türk bulunmakta idi.[11] Komisyon İnceleme raporlarında (s.39) nüfus bilgileri ile ilgili olarak açıkça bilgi verilmektedir: Erbil
kentindeki yedi mahalleden beşinin muhtarının Türk olduğu birinin yarı Türk yarı Kürt, birinin ise Yahudi olduğu belirtilmektedir. Bundan da Erbil kentinin büyük bir çoğunluğunun
Türklerden oluştuğu anlaşılmaktadır. Nitekim İngiliz yazışmalarında da genellikle Erbil’in bir
Türkmen kenti olduğu belirtilmektedir. Yine aynı komisyon raporlarında geçen Irak nüfus
verilerinde Erbil Livasında 2.780 Türk’ün yaşadığı ileri sürülmektedir. Liva (kent) merkezi dı-
şında hiçbir yerde Türk olmadığı varsayılsa bile ki bu varsayım yanlış olur, yine de kent merkezinde yaşayan Türklerin sayısının 4-5 kat fazla olması gerekmektedir.[12] “Münş’ü Bağdadi” adlı eserde Erbil kalesinde 4.000 ev bulunduğu ve ana dillerinin de Türkçe olduğu bildirilmektedir.[13] 1919 yılında İngiliz Yazarlarından Wilson, Noel’in yazdığı kitapta Erbil’in bir
Kürt kenti olduğu yolundaki savının da gerçeği yansıtmadığına, kent nüfusunun çoğunluğunun Türk soylu olduğuna ve kentte Türkçe konuşulduğuna dikkat çekmektedir.
06.12.1919’da İngiltere’nin Hindistan Bakanlığı, düzenlediği toplantıda, katılımcılardan Albay Leachman, Bir Türkmen şehri olan Erbil’in kesinlikle Kürt yönetimini yeğlemeyeceği görüşünde idi.[14] Margaret Bainbidge “Dünya Türkleri” adlı kitabında (s.163): “Bazı kuzey
kentlerinde Türkmenlerin Kürt nüfusu içindeki payları değişmiştir. Bazı Türkmenler Bağdat,
orta ve güney Irakta ki kentlere göçmüşlerdir. 30-40 yıl öncesine kadar büyük Türkmen nüfusa sahip Kerkük, Erbil, Hanekin gibi kuzey kentlerine de Kürtler ve Arapların iç göçleri olmuştur. 30 yıl önce Kerkük’te pek az Kürt vardı ve kent sakinlerinin büyük çoğunluğu Türkmen’di. Bunun gibi 1958 yılına kadar Erbil nüfusunun %75’i Türkmendi.[15] Türkmen toplulukları Irak’ın Kuzey dağlarının eteklerinde ve Bağdat, Musul eski karayolu boyunca bir dizi
kent ve köyde yaşamaktadırlar. Bu yerleşim birimleri arasında Karatepe, Kifri (Salahiye), Tuzhurmatu, Tavuk, Kerkük, Altunköprü, Erbil ve Musul ötesinde de Telafer bu merkezlerdendir.[16]
Tarihi bakımdan Irak’ta Türklüğün çatısı ilk önce Erbil’de kurulmuştur. Gökbörü dönemine
ait kalıntılar bulunmaktadır. Kentte Türk adı taşıyan mahallelerin olması ve halkının da
kendilerine has öz Türkçe şiveleri kullanmaları şehre Türk damgası vurmuştur.
Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra Erbil’de Zeyneddin Küçükoğulları
(1144-1233), Musul’da Atabeyler ve Kerkük’te Kıpçakoğulları adını taşıyan Türk beylikleri
kurulmuştur. Erbil, 1190’dan 1233’e kadar geçen yıllarda hüküm süren Muzafferüddin
Gökbörü zamanında altın çağını yaşamıştır. Böylece bölgeye 1514’e kadar Türk hanedanları
hükmetmiştir.[17]
Erbil Kalesinden Şehrin Görüntüsü
Osmanlı devrinde ise Yavuz Sultan Selim döneminde Bıyıklı Mehmed Paşa (1518) Mardin’i
fethetti. Sonra Bedri Bey’in yardımıyla Musul Osmanlı hakimiyetine girdi. Musul ile beraber
Telafer, Sincar, Hasankeyf, Ormu, Oşnu, Erbil ve İmadiye, Osmanlı Devleti’ne bağlandı.[18]
Böylece bu dönemde Diyarbakır, Irak’ın kuzeyi, Erbil ve Kerkük sancakları ile Irak-ı Arap Bağdat Eyaleti, Düleyim ve Divaniye sancaklarını kapsayan bölge Mehmed Paşa tarafından Osmanlı Devleti sınırlarına katılmıştır. Böylece Safavilerin en kıymetli topraklarından 121.000
km’lik kısım ve Musul, Erbil ve Kerkük Osmanlı topraklarına katılmış oldu. Bu dönemde
Irak’ın kuzeyinde Türkmenler çoğunluk, Arap ve Kürtler azınlık konumunda idiler.[19]
Kanuni Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi (1534) dönüşünde Göktepe’de iken Erbil’e Dasnı
Hüseyin Beyi tayin etmiştir.[20]
Erbil Kalesinin Giriş Kapısı
529’da Erbil, Bağdat’a bağlanmıştır.[21] 1560 yılında Erbil, Kerkük ve Şehri-zor’un birleşmesi
için hüküm gönderilmiş,[22] 1568’de Şehrizor’a bağlanmıştır.[23] H 977 1569 yılında Şehrizor sancağına Erbil Beyi Bege Bey tayin olmuştur.[24] (Ayni Ali Efendi Risalesi’nde Şehrizor
Eyaletinde, Kerkük Sancağı’na bağlı olarak gösterilmektedir.)[25]
17. yüzyılda Erbil Sancağı iki kısımdan ibaretti; tepe üzerinde kale ve diğeri de düzlük
kısımdaki idi. Şehir surlarla çevrili idi. Akarsular bakımından zengin olan şehirde iki kehriz ve
bir cami vardı. Erbil kalesinin çevresi bir hendekle çevrili idi. Nehrin ikiye böldüğü şehrin halkı ziraatla meşguldü.[26]
18. yüzyıl başlarında Kerkük, Erbil, Köysancak, Şarabazar, Revanduz ve Harir sancakları Musul eyaletinden ayrılarak Şehrizor adıyla Merkezi Kerkük olan yeni bir eyalet kurulmuştur.
1850’de Musul, Bağdat Eyaleti’ne bağlı bir mutasarrıflık, 1867’de ise Şehrizor yine Bağdat’a
bağlı bir sancak düzeyine indirilmiştir.[27] Aynı yıl Musul tekrar vilayete tahvil olunarak
Kerkük (Şehrizor) de Musul’a ilhak olunmuştur.[28] 1897’de Erbil, Musul vilayetinde Kerkük
Sancağına kaza olarak bağlanmıştır.[29]
Erbil’in Türk Tarihi Evleri
20. yüzyılın başlarında eski büyük vilayetlerin yerine teşkil olunan sancaklar (liva) esas
alındığında Erbil de bu sancaklar arasında yer almıştır.[30] Daha önceden kaza düzeyine
indirilen Erbil’in 1919’da eyalet yapılmasıyla tekrar Osmanlı modeline dönülmüştür.[31]
Ekonomik yönden Erbil 1600’lerin üçüncü çeyreğinde Musul’la aynı düzeyde idi. Erbil,
Kerkük, Zaho gibi kasabaların geçim kaynağı olan hayvancılık ve tarım, buna bağlı olarak
deri, et, yün ve tarım ürünleri sadece kendi şehirleri için değil bölge için de önem arz
ediyordu.[32] Bunun yanı sıra Musul, Erbil, Altunköprü, Kerkük ve Hanekin’de bazı
Türkmenler ticaret yaparken bazıları da küçük zanaat, küçük esnaflıkla uğraşmakta idiler. Bir
kısmı ise mesleklerini icra etmek veya memuriyet için Irak’ın değişik şehirlerine göç
etmişlerdir.[33]
Erbil’de Türkmen kültür ve sanatının köklü ve zengin bir geçmişi vardır. Türkmen folkloru ve
sanatı açısından da önemli bir yerleşim birimi olan Erbil bir çok şair ve edebiyatçı
yetiştirmiştir. Bunlar arasında Cercis, Mail (Abdi), Garibi, Nesrin Erbil yıllarca Erbil’de
Türkmenlerin kimliği ve varlığının korunması için mücadele etmişlerdir. Erbil’de 1970 yılında
Türkmen Türkçe’siyle eğitime başlanmıştır.[34] 1980’de Kerkük ve Erbil’de Araplaştırma
kampanyası çerçevesinde buralarda yapılan Türkçe eğitime son verilerek, Türkçe eğitim yapan okullar kapatılmıştır. Hâlbuki 1922’de Irak’la İngiltere arasından yapılan anlaşmanın 3.
maddesi gereğince Anayasada vatandaşlar arasında fark gözetilmemesi, okullarda ana dilde
tahsil görülmesi teminat altına alınıyordu. Bu prensipleri göz önünde tutan hükümet, 1925
yılında yayınladığı ilk anayasa metnini Arapça, Türkçe ve Kürtçe olarak basmış, 1931 yılında
yayımlanmış olan “74” numaralı “yerli diller” kanunu ile tespit edilmiştir. Bu kanun gereği
başta Kerkük ve Erbil olmak üzere bazı Türkmen bölgelerinde muhakemenin Türkçe olarak
yapılması kabul edilmiştir. Türkmenlerin çoğunluğu teşkil ettiği okullarda da eğitimin tamamen Türkçe yapılması kararlaştırılmıştı.[35] Son olarak, Dizayi, Erbil’de asıl millet unsurunu
Türklerin teşkil ettiğini yazarken neden bir grup Kürtün kendi aralarında ve özel görüşmelerinde Türkmence konuştuklarını izah edememektedir. Kaldı ki bu bağlamda asil ailelerin adlarına örnek verirken Avcılı ve Doğramacı gibi ailelerin adlarını zikrederken bunların da Kürt
olduğunu söylemekte bir mahzur görmemiştir.[36]
TÜRKİYE’DE HACETTEPE VE BİLKENT ÜNİVERSİTESİ’NİN KURUCUSU ERBİLLİ TÜRKMEN
İHSAN DOĞRAMACI
Yüksek Öğretim Kurulu’nun kurucu başkanı, Hacettepe Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi
kurucusu rahmetli Prof. Dr. İhsan Doğramacı Erbillidir. 3 Nisan 1915’te Irak’ın Erbil kalesinde
doğan İhsan Doğramacı, İlk tahsilini Erbil’de Türkçe Yaptı. Lozan antlaşmasına göre Irak’ın
Türk şehir ve kasabalarında eğitimin Türkçe yapılması gerekiyordu. Bu sebeple İhsan Doğramacı tahsilini Türkçe yapmış oldu. Ondan sonra İngilizlerin baskısı üzerine Lozan antlaşmasının bu şartı göz ardı edilerek Türkçe eğitim yasaklandı. Bunun üzerine İhsan’ı ailesi orta tahsil için Beyrut’a, yüksek tahsil için İstanbul’a gönderdi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini
1938’de birincilikle bitirdi. Londra’da 1971’de Kraliyet Tıp Koleji üyeliği yapmış, Ankara
Üniversitesi Tıp Fakültesinde 1947-1954 yılları arasında öğretim görevlisi, doçent ve
profesör olarak hizmet vermiştir. 1963-1965 yılları arasında Ankara Üniversitesi
Rektörlüğü’nde bulunmuştur. Prof. Dr. Doğramacı, ODTÜ Mütevelli Heyet Başkanlığı (19651967), Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü (1967-1975), Tıp ve Sağlık Bilimleri Milli Konseyi
Başkanlığı (1974-1981) yapmıştır. Doğramacı, Yüksek Öğretim Kurulu’nun ilk başkanlığını
(1981-1992) da üstlenmiştir. Değişik üniversitelerden fahri doktora unvanı verilen
Doğramacı, birçok uluslararası akademi ve pediatri cemiyeti üyesiydi.
Prof. Dr. Doğramacı’yı akademik camia için ayrıca önemli kılan, 1985’te Türkiye’nin ilk özel
üniversitesi Bilkent Üniversitesini kurması ve diğer birçok üniversitenin kurulmasına da
destek vermesi olmuştur. İhsan Doğramacı, uluslararası birçok kuruluşta ve örgütte onursal
başkanlık, başkanlık, yönetim kurulu üyeliği, üyelik, danışmanlık görevlerini de yürütmüştü.
Çok sayıda makalesi ve kitapları yayımlanan Doğramacı, ulusal ve uluslararası düzeyde
birçok ödül kazanmıştır.
Soru: Sizin Irak yerine Türkiye’de yerleşmenizin sebebi nedir?
Cevap: Bütün Erbilliler gibi ben de Türk ailesine mensubum. Anamın, babamın, dedelerimin,
ninelerimin evde konuştukları dil Türkçe idi. İngilizlerin baskısı ile okullarda Türkçe eğitim
yasaklanınca tepki olarak ailem beni Beyrut’a sonra da İstanbul’a okumaya gönderdi. Aslında milletlerin türünü bildiren en başta gelen husus hatta unsur evde konuştukları dildir.
Soru: Türkmenlere bir mesajınız var mı?
Cevap: Irak’taki Türkmenler bulundukları bölgenin bütünlüğünü bozmamalı, öte yandan
dillerini muhafaza edip geliştirmeleri ve bu sebeple Türkçe eğitim veren ilk okulların açılması
için yerel otoritelerle (Erbil’de) temasa geçmeli ve bunun sağlanması için çalışılmalı.”
ERBİL’İN TARİHİ SİMGELERİ
Türkmenler, Erbil kalesinde nüfusun hemen hemen tamamını oluşturuyordu. Kaledeki
onlarca evde hayat 2007 yılına kadar sürdü. O yıl başlayan onarım adı altında kale yerleşime
kapatıldı.
Kerkük Kalesinde oturanların hemen hemen tamamı Türkmendi. Türkmenlerin simgesi
Kerkük Kalesi, en eski tarihi eserleri de surları içerisinde saklamaktadır. Saddam rejimi 1990
yılında Kerkük Kalesinin tarihi eserlerini onarmak adı altında Kaleyi yıkma ve sakinlerini
boşaltma planını uygulamaya koyar. Kale, 1995 yılında Saddam Hüseyin’in talimatıyla zorla
tamamen boşaltılır ve 1997′den itibaren 2003′e kadar yüzlerce geleneksel Türk tarihi evleri
ve eserleri dozerlerle yerle bir edilir. Türkmenlere ait ne varsa, evleri, tarihi eserleri, hatta
mezar taşları bile yok edilir. Amaç Kerkükün Türkmen özelliğini ve izlerini silmekti.
Kalenin karşısında ve Şehir meydanının bir diğer köşesinde ise Erbil’in geleneksel Kayseri
çarşısı bulunuyor. Osmanlı döneminde yaptırılan ve Erbil’in en önemli ticari merkezleri
arasında yer alıyor. Yaklaşık 200 yıllık geçmişe sahip ” Kapalı (Kayseri) Çarşısı” içerisinde her
çeşit ürünün bulunduğu 600 iş yeriyle Erbil’e gelenlerin uğrak mekanları arasında yer alıyor.
Erbillilerin ‘Bazar’ dediği çarşı, kentin ekonomik can damarlarından biri.
Şimdiki hali 1850’li yıllarda Suriyeli yapı ustaları tarafından klasik Osmanlı çarşısı şeklinde
inşa edilen Kapalı çarşısı, o dönemde Çin’den, Afganistan ve Pakistan’dan gelen kervanların
hem konaklama hem de mallarını sergileme mekanı olarak kullanıldı.
Erbil Kapalı (Kayseri) Çarşısı’nı ziyaret eden yabancıların uğramadan geçemediği çarşının
çaycısı Halil Salih, 64 yıldır çaycılık yaptığı pazarda, içindekilerin sürekli değiştiğini fakat
çarşının asıl yapısında hiçbir değişikliğin olmadığını söylüyor.
Işıl ışıl kuyumcular, farklı baharat kokuları ve rengârenk züccaciyeciler, Tarihi Kapalı
Çarşısı’nı süslüyor. Bu çeşitlilik çarşıyı Erbil’in en renkli mekânı kılıyor. Erbil’in merkezinde
yer alan Kayseri Çarşısı şehirde görülmesi gereken ilk duraklardan biri.
Tarihi Kapalı Çarşısı’nın İstanbul’daki Kapalı Çarşı ve Mısır Çarşısı‘nı andıran bir havası var.
Kentin en büyük çarşısı olarak bilinen Kayseri Çarşısı, yüzyıllardır altın, hediyelik
eşya, baharat, şifalı otlar, köylerden gelen organik ürünler, kahve, pekmez, bal,
şekerleme, kuruyemiş, bakliyat ve geleneksel kıyafet arayanların uğrak yeri. Çarşıda ayrıca
küçük eşyalar üreten marangoz ile terzilere de rastlamak mümkün. Kayseri Çarşısı’nın
sokakları, satılan ürünlere göre sınıflandırılıyor. Kuyumcular, aktarlar ve süs eşyaları satan
dükkânların hepsi farklı sokaklarda. Tarihi çarşının esnafı, çeşitli bölgelerden ziyaretçiler
ağırlıyor.
Erbil’in tarihini en iyi yansıtan bir başka yapı da Muzafferiye-Çöl Minaresi. 12. yüzyılda Türk
hükümdarı Muzafferüddin Gökbörü tarafından inşaa ettirilen minarenin birçok kısmı ve
hatta minarenin bulunduğu ana camii yıllar içerisinde yıkıldı. Ancak doğuya eğilmiş 36 metre
yüksekliğindeki Muzafferiye-Çöl Minaresi, asırlara meydan okumayı başardı.
Muzafferiye-Çöl Minaresi
Sekiz köşeli bir kaide üzerinde yükselen Muzafferiye-Çöl Minaresi aslında çift şerefeli inşa
edilmişti. Ancak bugün minareden geriye sadece bir şerefe kaldı. Minare geçtiğimiz yıllar
içerisinde daha fazla yıkıma uğramaması için güçlendirildi.
Erbil Kalesi, Kayseri Çarşısı ve Muzafferiye-Çöl Minaresi birçok savaş görmüş olsalar da
yıllara meydan okuyan binalar arasında yer alıyor. Zira şehrin Türk tarihi hâlâ bu yapılarda
yaşıyor.
ERBİL’DE TÜRKMEN GERÇEĞİ
Araştırmacı-yazar Dilşat Terzi’nin “Erbil’de Türkmen Gerçeği” yazısında, güzelim Erbil şehrini
bakın nasıl anlatıyor: “Dün Erbil kapalı çarşısına yolum düştü. Eşim ve çocuklarımla birlikte
bir şeyler almaya gittik. Kala kapısının hemen karşısındaki Bakkallar çarşısına girdik.
İlk anda gözüme bir şeyler çarptı. Buradaki esnafın kimi eski mesleğini koruduğunu,
kimilerinin mesleğini değiştirdiğini gördüm. Bu çarşıda genellikle Irak çapında meşhur olan
Erbil peynir ve yoğurdu satılır.
Fakat bazı esnaf artık eski mesleğinden vazgeçerek süt ürünleri satmıyorlar, bunun yerine
dükkanlarını beyaz eşya veya elektrik malzeme tezgahına dönüştürmüşler. Yani burada bir
meslek değişimi söz konusudur. Bu böyle olunca çarşının çehresi de değişiyor. Artık burada
o nefis Erbil peyniri ve yoğurdunun koksunu fazla almıyor insan.
Türkmen Şehri Erbil’in Kapalı (Kayseri) Çarşısı
Erbil kapalı çarşısındaki esnafın hepsi olmasa da yüzde yetmişi Türkmen’dir. Ben bunu şimdi
için söylüyorum. Bu oran yetmişli ve seksenli yıllarda yüzde doksanın üzerinde idi. Bu
çarşıda yetişip büyüyen birisi olduğum için bunu rahatça söyleyebiliyorum.
Çarşıda rahmetli babamın terzilik dükkanı vardı. Yanlız babam değil amcamın da dayı ve
teyze oğullarımın da dükkanları vardı.
Erbil’deki önemli mesleklerin hepsi Türkmenler’in elinde idi. Çünkü kentin yerleşik sakinleri
Türkmen’dir. Bu bir oranda şimdi için de geçerlidir. Erbil’in en zengin tüccarı
Türkmenlerden’dir.
Erbil’de aynı zamanda bürokraside de güçlü bir Türkmen varlığı söz konusudur.
Erbil Türkmenleri çok iyi eğitim görmüş bir toplumdur. Bunun için eskiden olduğu gibi kentin
en tanınmış doktorların, mühendislerin, avukatların, yargıçların ve diğer meslek erbabların
çoğu Türkmen’dir.
Dün Bakkallar çarşısında kızım Sevgil, naylon takı ve süs eşyası satan bir dükkanda
sergilenen eşyalar dikkatini çekince hemen “Baba bana biraz takı” al dedi. Ama ben takıdan
anlamam bunun için annesi devreye girerek pazarlık yapmaya başladı. Dükkan sahibi
Türkmen olduğumuzu hissetti ve mahalli şiveyle bizimle konuştu.
Erbil Türkmenleri diğerlerinden kolay fark ediliyorlar. Uzaktan da olsa birisini görsem
Türkmen olup olmadığını hemen farkedebilirim.
Bir de Erbil’de Türkmenler içinde şöyle bir kanı var. “Hepimiz birbirimize akrabayız” deriz.
Yani Erbilli Türkmenler’in aile şeceresi araştırılırsa gerek baba gerek ana tarafından olsun
hepsi birbirlerine akraba çıkar. Bu birinci belden veya ikinci veya üçüncü belden olabilir.
Av. Sanan Ağa Kasap’ın Erbil ve Erbilli Kitabının Kapağı
Erbilli Türkmenler’in hepsinin birbirlerini tanımaları, bir zamanlar kentin tek sakinleri
olmalarından kaynaklanıyor. Bu durum Erbil’in Hıristiyanların yaşadığı Ankava mahallesi için
de geçerlidir. Mahalledeki Hıristiyan vatandaşların hepsi birbirlerini tanırlar. Çünkü burada
kendilerinden başka milletler yaşamıyor.
Bir kaç yıl önce Erbil’in tanınmış simalarından sayın avukat Sanan Ahmet Ağa “Erbil ve
Erbilli” adlı eserinde Erbil’in Türkmen gerçeğini gündeme getirdiğinde kıyamet koparıldı.
Erbil’de Kürt medyası adama ağızlarına geleni söylediler, onu kötülediler, ama o sırf
gerçekleri yazdı, hem de belgelere dayanarak.” Sanan Ahmet Ağa “Erbil ve Erbilli” adlı
eserinde belgelere dayanarak Erbil’in kökeninin Türkmen olduğunu belgeler. Türkmen
karşıtları, Kürtler ve Barzani’nin güdümündeki medya, Sanan Ağa’ya karşı büyük bir saldırıya
geçerler. Bu sırada Sanan Ağa’nın evi de bombalanır. “Her zalim gerçeklerden korkar ve
onların üstünü örtmeye çalışır.”
Dost ve düşman bilmelidir ki, Türkmen şehri Erbil Irak Türklerinin Kalesidir ve ata yurdudur.
Türkmenler yerinden, yurdundan, toprağından ve haklarından asla vazgeçmeyecek, kimseye
de boyun eğmeyecektir.
Ali KERKÜKLÜ
(Irak’taki Türkmenlerin Sessiz Çığlığı Kitabının Yazarı)
[status publish]
[geotag on]
[publicize off|twitter|facebook]
[category güvenlik]
[tags IRAK DOSYASI, ERBİL, TÜRK KİMLİĞİ, TARİHİ GERÇEKLER]

Benzer belgeler

Mustafa Sandal Tazminat Ödeyecek!

Mustafa Sandal Tazminat Ödeyecek! Harekat bastırıldıktan sonra toprağa verilen Molla Efendi’nin Hizmetleri nedeniyle II. Sultan Bağdat’a dönen Kral takdir ve vasiyeti üzerine 8 hatip mezarı Abdülhamit’ten “Hadimül haremeyn elşerife...

Detaylı