Gelecek Trendler

Transkript

Gelecek Trendler
195_CP_07
6/24/11
4:01 PM
Page 1
&
Gelecek Trendler
Yenilikçilik ve gelecek araşt›rmalar› dergisi l Temmuz 2011
www.siemens.com.tr
Siber uzayda
bilimsel toplantı
Siemens, önde gelen
uluslararası üniversitelerin
işbirliğiyle ezber bozan
teknolojiler geliştiriyor.
Hibrid öngörüler
Örnek bir takım
çalışmasıyla geliştirilen
Biyograph mMR,
hastalıkların teşhisinde
çığır açıyor.
AR-GE’nin geleceği
Avrupa’dan Çin’e AR-GE’ye yatırım artarken,
uluslararası araştırma ağları sayesinde yeni
teknolojileri geliştirmek giderek kolaylaşıyor.
196_CP_07
6/27/11
7:02 PM
Page 2
2
GELECEK&TRENDLER
Değer
yaratmanın
yolu
Editör - İçindekiler
eçtiğimiz günlerde Tayvanlı HTC şirketinin CEO’suyla yapılmış bir
Gsöyleşi yayınladık. Orada HTC’nin nasıl dünya çapında bir marka
haline geldiği açıkça ortaya konuluyordu.
İşe önce Nokia, Motorola gibi şirketlere fason üretim yaparak
başlayan şirket, ardından AR-GE ve inovasyona verdiği önemli
yetkinliğini geliştirmiş ve üretimde belli bir düzeye ulaşmıştı.
Sonunda, ürettiği telefonlarla dünyanın önde gelen şirketlerinin
başarı kazandığını görünce, inovasyon gücüne markalaşmayı da ilave
edip global marka olmayı hedefledi. Şimdi bu yolda ilerlemeye devam
ediyor.
HTC sadece bir örnek… Çinli Lenovo, Güney Koreli Samsung, Hintli
Tata ve diğerleri… Bütün bunlar son yıllarda Doğu’dan yükselen
büyük AR-GE atağının temsilcileri… Hepsi de dünya çapındaki dev
şirketlerle rekabete soyunmuş durumdalar…
İlerleyen bölümlerde de göreceğiniz gibi Booz & Company’nin yaptığı
araştırmalar da benzer sonuçlar çıkarıyor. Bir rapora göre sadece
Hindistan ve Çin, 2009’da AR-GE bütçelerini yüzde 41,8 oranında
artırdı.
Bu iki ülkenin AR-GE’de aldıkları mesafe ve inovasyon kabiliyetlerini
artırmalarını, Türkiye’nin de örnek alması gerekiyor. Böylece hep
peşinden koştuğumuz “değer yaratma” hedefine daha rahat
ulaşabileceğiz.
Saygılarımla...
M. Rauf Ateş
İÇİNDEKİLER
Fark kapanıyor! ......................................................................3
Siber uzayda bilimsel toplantı ............................5
Hibrid öngörüler ..................................................................7
Kozmik gizem ..........................................................................9
Yay›nc›
Doan Burda Dergi Yay›nc›l›k ve
Pazarlama A.
cra Kurulu Bakanı
Mehmet Y. Y›lmaz
Yay›n Direktörü (Sorumlu)
M. Rauf Ate
Yayın Yönetmeni Sedef Seçkin Büyük
Yaz›ileri Müdürü Ebru F›rat
Haber Müdürü Hande Demirel
Görsel Yönetmen A. Bertu Pat›r
Yayın Kurulu (Alfabetik srayla)
M. Rauf Ate, Özlem Aksoy,
Hande Demirel, Hüseyin Gelis,
Sedef Seçkin
Marka Müdürü Gökçe Aykaç
Ankara Temsilcisi Erdal pekeen
Tel: 0 312 467 14 37-38-39
Yönetim
Genel Yayın Koordinatörü Yeim Denizel
Tüzel Kii Temsilcisi Murat Köksal
Sat› Direktörü Orhan Takn
Finans Direktörü Didem Kurucu
Üretim Direktörü Servet Kavasolu
Yönetim yeri
Hürriyet Medya Towers 34212 Güneli-‹STANBUL
Tel 0 212 410 32 28 Faks 0 212 410 32 27
DB Okur Hizmetleri hatt› Tel: 0212 478 03 00
[email protected]
DB Abone Hizmetleri hatt›
Tel: 0212 478 03 00 Faks: 0212 410 35 12-13
[email protected]
Pazar hariç her gün saat 09.00-18.00
aras›nda hizmet verilmektedir.
Reklam Grup Bakan›
Cem M. Baar
Grup Bakan Yard›mc›s› Nil Ertan
Satı Koordinatörü Emel Sönmez
Teknik Müdür Nusret K›r›ml›olu
Tel: 0 212 336 53 60 (3 hat) Faks: 0 212 336 53 90
Rezervasyon
Tel: 0 212 336 53 00-57-59 Faks: 0 212 336 53 92-93
Ankara Reklam Tel: 0 312 467 14 37-38
[email protected]
Maya Akar Center, Kat: 7 Büyükdere Cad.
No: 100-102 34394 Esentepe/STANBUL
197_198_199_200_201_CP_07
6/27/11
7:05 PM
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME
Page 3
Gerçekler ve tahminler
Fark kapanıyor!
Uluslararası araştırma ağları sayesinde gelişmekte
olan piyasalardan endüstrileşmiş toplumlara doğru bir
teknoloji transferi yaşanıyor. Hindistan ve Çin gibi
gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş Avrupa ülkelerinin
AR-GE harcamaları arasındaki fark da hızla daralıyor.
ilim insanlarının Pekin’de, Bombay’da,
Princeton’da veya Münih’de yaşayıp yaşamadıklarını önemsiz kılan uluslararası araştırma ağlarının önemi 1980’lerden bu yana hızla artıyor. Üniversiteleri birbirine bağlayan bu
ağlar, başlangıçta ürünlerin gelişmekte olan
piyasaların ihtiyaçlarına uygun üretilmeleri
amacıyla tasarlanmıştı. Oysa günümüzde, gelişmekte olan piyasalardan endüstrileşmiş ileri toplumlara doğru bir teknoloji transferinin
yaşandığını görüyoruz. Örneğin Deutsche Research’e göre, 2004 yılından bu yana Hindis-
B
tan’dan AB’ye yapılan AR-GE hizmetleri ihracatı 2,5 kat artarken, Çin’den yapılan bu gibi
hizmetlerin hacmi üç katına çıkmış durumda.
Strateji danışmanlığı firması Booz & Com-
pany, 2009 yılında dünyanın en büyük 1.000
şirketi tarafından araştırma ve geliştirmeye
harcanan 503 milyar doların üçte ikisinin elektronik/bilgisayar (yüzde 28), sağlık/ilaç (yüzde
21) ve otomobil (yüzde 16) sektörlerine yatırıldığını bildiriyor. Avrupa Komisyonu’nun geçen yıl yayınladığı Yatırımlar Puan Cetveli raporunda açıklandığı üzere, global AR-GE yatırımları kriz yılı olan 2009’da yüzde 1,9 oranında düşmüş.
Çin ve Hindistan’daki gelişmeler ise tamamen farklı. Booz & Company’nin raporu,
bu ülkelerin 2009’da AR-GE bütçelerini yüzde
41,8 oranında artırdıklarını gösteriyor.
Global AR-GE harcamalarının dağılımındaki bu şaşırtıcı değişiklik, UNESCO’nun Bilim Raporu 2010 tarafından
da destekleniyor. Çin ile Hindistan birer araştırma merkezi olarak her geçen
gün önemini artırıyor. DB Research,
uluslararası şirketlerin 2007 yılında bu
ülkelerin AR-GE birimlerine yaklaşık 40
milyar dolarlık yatırım yaptığını bildiriyor.
Endüstrileşmiş uluslar, bu trende
dur demek için hükümet fonlarından
Gelecek&Trendler
3
197_198_199_200_201_CP_07
6/27/11
7:05 PM
Page 4
4
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME
faydalanıyor. Örneğin 2007- 2013 dönemi için
AB’nin AR-GE yatırımları 50,3 milyar Euro’yu
bulacak. Bu fonlar iklim değişikliğiyle mücadele, yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve sağlık ile gıda güvenilirliğinin iyileştirilmesi projelerine harcanacak. ABD’de de
ise askeriye dışındaki araştırma ve geliştirme-
Gerçekler ve tahminler
lere akıtılacak fonlar, 2011 yılında yüzde 5,9
oranında artırılarak 65,8 milyar dolara yükseltildi. Bu yatırımların çoğu sağlık sektörü,
temel araştırmalar, havacılık, ham maddeler
ve çevreci araştırmalar ve enerji ile ulaştırma
projelerine tahsis edilecek.
UNESCO’nun Bilim Raporu’na göre, 2010
yılında dünya genelinde araştırmaya harcanan paranın üçte biri ABD’den geldi. Onu yüzde 23 ile Avrupa izledi. Çin’in katkısı ise yüzde 9’un altında kaldı. Ancak UNESCO Genel
Direktörü Irina Bokowa, herşeye rağmen,
“ABD, AB ve Japonya üçlüsünün boyunduruğu altındaki teknoloji ve bilim dünyasının yavaş yavaş çok kutuplu bir kümelenmeye
doğru evrimleştiğini” söylüyor.
Çin ve Hindistan’ın yanı sıra Brezilya,
Meksika ve Güney Afrika gibi ülkeler de artık araştırma ve geliştirmeye daha fazla yatırım yapıyor. ABD’deki Battelle Memorial
Institute’e göre, Çin’in 2010 yılında 141,4
milyar dolar olan AR-GE harcamaları, 2011
yılında 153,7 milyar dolara çıkacak. Böylece Çin, AR-GE’ye 144,1 milyar dolar harcayan Japonya’nın önüne geçecek. Bugün pek
çok ulus yüksek eğitime de daha fazla yatırım yapmayı planlıyor. Örneğin Hindistan
30 yeni üniversite kuracak ve 2012 başına
kadar bu ülkedeki öğrenci sayısını 21 milyona yükseltecek.
Çin’deki bilimsel alışverişler de artışta.
DB Research, 2001 ila 2008 yılları arasında
Çin’i yurtdışından ziyaret eden veya Çinli
araştırmacılarla birlikte çalışan bilim insanı
sayısının üçe katlandığını söylüyor. Çin hükümeti 2050 yılı itibarıyla bu ulusu önde gelen bilimsel bir güç haline getirmeyi planlıyor. Hükümetin resmi hedefi, 2020 yılına kadar AR-GE harcamalarının yurtiçi gayri safi
milli hasıladan bugün aldığı yüzde 1,6 civarındaki payı yüzde 2,5 seviyesine çıkarmak
ve içlerinde enerji, IT, biyoteknoloji ve uzay
sektörlerini barındıran teknoloji kümelenmelerine hedefini bulan fonlar sunmak.
Sylvia Trage
197_198_199_200_201_CP_07
6/27/11
7:06 PM
Page 5
Üniversite işbirlikleri
Münih’teki Siemens araştırmacıları,
Boston’daki MIT bilim insanlarıyla birlikte
bina otomasyonunda kullanılacak akıllı
kontrol sistemleri üzerine çalışıyor.
Aralarındaki 6 bin 500 kilometrelik mesafeye,
video konferans ile köprü kuruyorlar.
Siber uzayda bilimsel toplantı
Siemens, önde gelen uluslararası üniversitelerin işbirliğiyle, aralarında enerjinin akıllı
ve etkin yönetiminin de olduğu bir dizi alanda ezber bozan teknoloji geliştiriyor.
Aslında pratikte böylesi bir kültürler arası yardımlaşma, özellikle aradaki mesafeler
düşünüldüğünde bir hayli zor olabilir. Ancak araştırmacılar açısından muazzam
bilgilendirici bir deneyim olduğuna hiç kuşku yok.
r. Yan Lu, “Farklı zaman dilimlerinden takımlarla birlikte çalışmak, çok daha erken
kalkmak veya öğle yemeğinden fedakarlık etmek anlamına gelebilir” diyor. O, 2010 yazından bu yana Berkeley’deki University of
California (UCB) ile kurulan araştırma işbirliğinin başkanlığını yaptığı Princeton’daki Siemens Kurumsal Teknolojiler’de (CT) çalışıyor.
Farklı zaman dilimlerindeki insanlarla çalışmak zorunda kalmasına rağmen, bu tür bir
kültürler arası çalışmayı çok seviyor. Zaten
doktora tezini yazarken de dünyanın dört bir
yerinden öğrencilerle birlikte çalışmış. Düşünce tarzı farklılıklarına ise nadiren rastlıyor.
Çin’den gelen Lu, “Benim program yöneticim
Alman ve o çok güçlü sezgileri olan, sözünü
sakınmayan bir insan. Biz Asyalılar o kadar
dobra değilizdir. Ancak bir takımın içinde ça-
D
lışıyorken insanların nasıl düşündüklerini ve
nasıl hissettiklerini bilmek çok önemlidir” diyor.
Çin, Hindistan, Almanya ve ABD’den gelen araştırmacılardan oluşan 9 kişilik takımıyla Lu, şebekenin ihtiyacına cevap verebilmek
için otomatik yük kontrolünden faydalanan
bir bina yönetim sistemi üzerinde çalışıyor.
Arz ve talep arasındaki uyumsuzlukların bu
şekilde ele alınmasıyla enerji şebekelerinin yükü hafifletilmiş oluyor. Enerji şebekesi ile bina sistemi arasındaki arayüze akıllı enerji kutusu deniyor. Bu cihaza akıllı denilmesinin nedeni, herhangi bir anda elektriğin kaça mal
olduğunu bile hesaplayarak bina sakinlerinin
günlük rutin işlerini yaparken enerji tüketimlerinin maliyetini minimuma indirebilmesi. Bu
sistem şu anda Berkeley kampüsündeki bir bi-
nada test ediliyor. Üniversite, dağınık yük
kontrol sistemlerindeki araştırma ve geliştirme uzmanlığını sunuyor. Siemens ise merkezi yük yönetimi, binanın teçhizatlarla donatılması ve proje sonuçlarının analiz edilmesinden sorumlu.
Berkeley, 2009 yılından bu yana Siemens’in Bilgi Paylaşımı Merkezi (CKI) programına katılıyor. CKI, sürdürülebilirlik gibi
önemli araştırma alanlarında, seçkin üniversitelerle yapılacak uzun vadeli ortaklıkları destekliyor. Siemens Kurumsal Teknojiler’de Kuzey Amerika’daki üniversitelerle yapılacak ortak projelerden sorumlu Jack Hurley, “Bu klasik bir kazan-kazan vakasıdır. Üniversite, endüstri için nelerin sorun olduğunu bulur ve
kendi kaynaklarını ona yöneltir. Siemens için
de temel ve uygulamalı araştırmalara olduğu
Gelecek&Trendler
5
197_198_199_200_201_CP_07
6/27/11
7:06 PM
Page 6
6
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME
kadar öğrencilere ve geleceğin araştırmacılarına da erişebilmek çok önemlidir” diyor.
Bir araştırma grubu içinde kültürel çeşitlilik olması, özellikle söz konusu inovasyon geliştirme olduğunda üretkenliği fevkalade artırır. Örneğin Almanya’daki son bilimsel gelişmelere veya Çin piyasasındaki gereksinimlere ya da Hintli tüketicilerin ihtiyaçlarına çok
daha hızlı erişebilirsiniz. Sonuçta geliştirme
aşamasındaki ürünlerin nihai hedefi, dünyanın her köşesindeki pazarlardır. Berkeley adına projeyi yöneten Profesör Dave Auslander,
“Sınırları olmayan araştırmalar yaşamsal öneme sahiptir çünkü ürünlerle bilgiler önünde
sonunda, global anlamda herkesin
kullanımına açılır. İzole bir ortamda çalışmanın hiç bir anlamı yoktur” diyor.
Üniversite işbirlikleri
ya getirmek” diyor. Obradovic, 2008 Ekim’inden bu yana Siemens’in Münih’teki Araştırma
Merkezi’nde çalışan 5 kişilik bir transatlantik
takıma liderlik yapıyor. O, global araştırma
toplumunun tipik üyelerinden biri. Sırbistan’da doğmuş, doktorasını MIT’de yapmış,
Almanya’da yaşıyor, İtalyan pasaportu taşıyor
ve Almanca cümlelere bile İngilizce kelimelerle “Bildiğiniz gibi …” diye başlıyor.
Obradovic, ABD’den saygın araştırmacılarla birlikte örneğin Lu’nun takımı tarafından geliştirilmekte olan bina otomasyon sisteminde can alıcı bir rol oynayan akıllı kontrol sistemleri ile enerji şebekeleri için kendi-
“Bildiğiniz gibi…” Siemens’in ayrıca kontrol teorisi alanında dünyanın önde gelen uzmanlarından bazılarına ev sahipliği yapan dünyaca ünlü Boston’daki Massachusetts Institue of Technology (MIT) ile de bir CKI ortaklığı var. Oradaki araştırmacılarla yakın çalışan Dr. Dragan Obradovic,
“MIT’deki hedefimiz bilgiyi bir ara-
TÜRKİYE’DEN ÖRNEK UYGULAMALAR
Hacettepe ile radyoloji işbirliği Siemens AG ile AR-GE işbirliği çerçeve anlaşması ve
Siemens Sağlık Türkiye ile proje anlaşması çerçevesinde Hacettepe Radyoloji Departmanı
ile nörogirişimsel radyoloji ve vasküler girişimsel radyoloji alanlarında, Siemens anjiyografi
ürünlerinin geliştirilmesi çalışmaları yapılıyor. Bilgisayarlı tomografi konusundaki bu
işbirliğinin yanı sıra yine aynı üniversiteden nörogirişimsel radyoloji uzmanı Prof. Dr.
Saruhan Çekirge, Siemens AG’nin klinik danışma kurulu üyesi.
Boğaziçi ve Bilkent’teki çalışmalar Siemens AG Boğaziçi Üniversitesi’ne görüntüleme
laboratuvarı için altyapı desteği verdi. Bilkent Üniversitesi’nde ise Elektrik Elektronik
Bölümü ile ameliyatlarda X ışını yerine artık MR teknolojisinin kullanılmasını sağlayacak
yeni nesil cihazların Türk bilim adamları ile birlikte geliştirilmesi konusunda işbirlikleri
yürütülüyor. Günümüz ameliyatlarında özellikle damardan yapılan girişimlerde, örneğin
stent, anjiyo ya da biyopsi gibi işlemlerde halen X ışınları kullanılıyor. Çünkü mevcut
teknolojide ameliyatlarda kullanılan araçlar X ışını altında görüntülenmesine rağmen, MR
cihazlarında görüntülenemiyor. Başka bir neden MR'ın mıknatıs özelliğinden dolayı
ameliyat araçları ile uyumlu değil. Ameliyat araçlarını manyetik rezonans alanına uyumlu
hale getirmek ve günümüzde tedavisi zor ya da imkansız olan bazı hastalıkların bu
teknoloji sayesinde tedavisini sağlamak için Prof Dr. Ergin Atalar önderliğinde Bilkent
Üniversitesi'nde Devlet Planlama Teşkilatı'nın desteğiyle kurulan UMRAM’daki ( Ulusal
Manyetik Rezonans Araştırma Derneği) çalışmalar, Siemens Magnetom Trio A Tim MR
sistemi ile gerçekleştiriliyor.
kendini düzenleyebilen kontrol sistemlerini
geliştiriyor. Bu sistemler hep birlikte bir tür
akıllı sinir sistemini oluşturan sensörlerle uyarıcıları temel alıyor. Ancak çıktıların işlenebilmesi için, akıllı bir sinir merkezine gerek duyulur. Bu merkez sensörler ağı tarafından üretilen ölçüm verilerini güvenilir ve hassas bir
şekilde işleyebilmek için akıllı algoritmalar
kullanan bir kontrol ünitesi aslında. Bu da
özellikle enerji şebekesindeki güneş ve rüzgar gibi istikrarsız enerji kaynaklarının etkilerinin azaltılmasında ciddi sorunlara neden olabilir. Ayrıca akülerini şarj eden elektrikli arabaların sayısı arttıkça gelecekte şebeke üzerindeki baskı da artacaktır. Diğer
yandan bu gibi arabaların aküleri,
elektrik şebekesinin istikrarlı olmasına katkıda bulunabilir. Akıllı birer
kontrol sistemi ile donatılarak ana
şebekeye elektrik geri beslemesi de
yapabilir hale gelecekler.
Obradovic, “Şebeke yönetimi
gibi konular evrenseldir. Bu nedenle araştırmaların da global olmaları gerekir” diyor. Ekibindeki
araştırmacılar, kontrol algoritmaları geliştirmenin yanı sıra, gerekli veri paketlerinin aşağı yukarı gerçek
zamanlı veri kaybına uğramaksızın,
değiş tokuş edilebilmesinin yollarını da araştırıyor. Uluslararası bir takımın üyeleri arasında en temel matematik kuralları bile fikir farklılıklarına konu olabilir. Obradovic, “Bugün de yarın da farklı kültürel bakışlar sürtüşmelere neden olacaktır. Ancak bu iyi
bir şeydir çünkü bu sayede yeni yaklaşımlar
öğrenebilirsiniz” diye konuşuyor.
Global araştırmaların önü açık. Artık internet sayesinde dünyanın neresinde
olursa olsun herkesle gerçek zamanlı olarak
iletişim kurabiliriz. Obradovic daha şimdiden
sanal 3B laboratuvarların hayalini kurmaya
başlamış bile. 20 yıl içinde yerkürenin dört bir
yanındaki takım üyeleri arasında sanal toplantılar ya da çevrimiçi platformlarda ortak
projeler yapılmasının, günlük yaşamın bir gerçeği olacağına inanıyor. “Bildiğiniz gibi”yle
söze başlayarak, “Gerçekten teknolojinin sınırlarının ne olduğunu bilmiyorum. Birileri
uçak yolculuğu sonrası sersemliğe iyi gelebilecek bir şeyle aniden ortaya çıkabilir ya da
çok daha hızlı uçaklar icat edebilir!” diyor.
Silke Weber
ber
197_198_199_200_201_CP_07
6/27/11
7:06 PM
Page 7
Biograph mMR
Hibrid öngörüler
Münih’te test edilen Biograph mMR, dünyada ilk defa manyetik rezonans görüntüleme
ile pozitron emisyon tomografisini tek bir tarayıcıda birleştiriyor. Bu yeni nesil tıbbi
görüntüleme sistemi, artık iç organların konumu, işlevi ve metabolizmasını aynı anda
tek görüntü içinde görme imkanı veriyor.
ünih’teki “Klinikum rechts der Isar” üniversite hastanesinin bilimsel yeniliklerde uluslararası itibarı oldukça yüksek. Bu hastanede 2008 yılında yapılan iki kol nakli ameliyatı dünya çapında büyük yankı uyandırmıştı. 2010 Kasım’ında hastane, Siemens Sağlık
Sektörü'nün, dünyanın tek ve ilk tüm vücudu
görüntüleyebilen MRPET sistemini kurmasıyla bir ilke daha sahne oldu.
Biograph mMR (küçük m molekülerden
gelmektedir) denilen 3-tesla hibrid sistemin
en önemli özelliği, iki önemli görüntüleme
tekniği olan pozitron emisyon tomografisi
(PET) ile manyetik rezonans görüntülemeyi
(MRI) tek sistemde birleştirmesi.
Bu iki tekniğin işlevleri arasında çok ciddi
farklılıklar var ancak her ikisi de hastalıklar
hakkında birbirinden bağımsız tamamlayıcı
bilgiler sunuyor. Bir MR sistemi insan anatomisini milimetre ölçeğinde çözünürlükte yansıtan görüntüler üretirken, bir PET sistemi
özellikle hücrelerin metabolizmasının analizinde çok kullanışlıdır.
Klinikum rechts der Isar Nükleer Tıp Kliniği Direktörü Profesör Markus Schwaiger,
“Biograph mMR sayesinde artık vücudun tamamını MR ve PET ile aynı anda görüntüleyebiliyor ve resimleri üst üste getirip çakıştırabiliyoruz” diyor. Schwaiger’in klinik deney-
M
ler hakkında beklentileri oldukça yüksek.
“Onkoloji veya bir başka ifadeyle kanser hastalıkları alanındaki uygulamalara konsantre
oluyoruz. Burada bizi asıl ilgilendiren, bu sistemin mevcut teşhis yöntemlerine kıyasla sunduğu ekstra değer. Çok daha hassas ve kesin
teşhislerde bulunmamıza yardımcı olmasını
ümit ediyoruz” diyor.
Schwaiger ümitlenmekte haklı, çünkü bir
teşhiste Biograph mMR kullanan doktorlar sadece bir tümörün küçülüp küçülmediğini değil, aynı zamanda onun enerji tüketiminin ve
dolayısıyla metabolizmasının hız kesip kesmediğini de görebilir.
Biograph mMR, nörodejeneratif hastalıkların teşhisinde de yararlı olabilir. Bu örneğin,
diğer hastalıkların yanı sıra bir bunama göstergesi olan metabolik faaliyetlerde azalma
yaşanan beynin belirli alanlarının tanımlanmasıyla gerçekleştirilebilir.
Siemens Sağlık Sektörü CEO’su Profesör
Hermann Requardt, PET ile MR’ın tek bir sistemde birleştirilmesinin ciddi getirileri olacağına inanıyor. Eğer hastalıklara olabildiğince
erken tanı konulması sağlanabilir ve uygun
tedavi süreci başlatılırsa, ülkelerin sağlık sorunlarının üstesinden gelebileceğine ve maliyetlerin böylece azaltılabileceğine dikkat çekiyor.
Schwaiger, “Klinik uygulamalar, bizim
hastalıkların seyrini izlememize yardımcı olacak. Elimize geçecek nihai bilgilerden, her bir
hastanın tedavisi için özel bir plan geliştirmekte faydalanacağız. Üstelik birleştirilmiş bu
yeni teknolojinin, tümörleri tanımlamakta ve
biyopsi yapmakta eskiye kıyasla çok daha büyük bir hassaslıkta işimizi yapmamıza yardımcı olacağını, hastanın da konforunu artıran
ciddi ilerlemeler sunacağını ümit ediyoruz”
diye konuşuyor.
Bu yeni makinanın aynı zamanda yeni biyo işaretleyicilerin geliştirilmesinde ve kanser,
kalp rahatsızlıkları ile nörolojik hastalıkların
yeni yollardan tedavi edilmelerine yardımcı
olacak ciddi öngörüler sunmasında önemli
ilerlemeler getirmesi de bekleniyor. MR’lar vücudu görüntülemek için iyonlaşan radyasyon
yerine manyetik alanlardan faydalandıklarından, bu teknik özellikle çocukların muayenesinde ve tedavi sonrası takip incelemelerinde
oldukça kullanışlı.
Biograph mMR, üç boyutlu ve dakik hassaslığına ilaveten vücudun tamamının sadece
30 dakika içerisinde MR ve PET görüntülerinin aynı anda elde edilmesi gibi eşsiz bir avantaja da sahip. Eskiden, iki görüntü üst üste çakıştırıldıktan sonra iki ayrı muayene gerekirdi. Her iki muayene arasında da organlar yer
Gelecek&Trendler
7
202_203_204_CP_07
6/27/11
7:06 PM
Page 8
8
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME
Biograph mMR
MANYETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEME (MRI) NASIL ÇALIŞIR?
MRI, yumuşak doku karşılaştırması olarak tanımlandığından organlardaki patolojik
değişikliklerin teşhisinde idealdir. Çünkü MRI, organları oluşturan yağdokuları ile
proteinlerin içindeki hidrojen atomlarını görebilir. Hidrojen atomlarının çekirdeğini
manyetik alan hatları yönünde aynı hizaya getirmek için, örneğin 3 tesla (dünyanın
manyetik alanından 60 bin kat daha büyük) gibi çok kuvvetli bir manyetik alan
kullanılabilir. Aynı anda, bu dizilimi bozmak için bir radyo sinyali kullanılır. Bu ekstra
radyo sinyali kesildiğinde ise hidrojen atomları uygulanan manyetik alanla birlikte orjinal
dizilimlerine geri döner. Parçacıkların yerleştirildiği bölgeye (örneğin karaciğer, deri altı
yağı veya vücut sıvısı) bağlı olarak, bu yeniden dizilim farklı sürelerde gerçekleşir ve MRI
aracılığıyla ölçülür.
değiştirdiklerinden bu muayenenin hassasiyeti düşüktü ve zaman alıcı bir süreçti.
Profesör Schwaiger gibi doktorlar
Biograph mMR ile tam vücut MR-PET
tarayıcılarından edindikleri yüksek
çözünürlüklü görüntülerden onkoloji,
kardiyoloji ve nöroloji alanlarında yeni
öngörüler kazanmak için faydalanmak
istiyor. Bu sayede hastalıkların erken
teşhisi yapılabilecek ve çok daha etkili
tedaviler sunulabilecek.
Birleşen güçler. MR ile PET’in tek sistemde birleştirilmesi nasıl gerçekleştirildi? Siemens Sağlık Sektörü’nde Manyetik Rezonans
Birimi’nin başkanı olan Walter Marzendorfer,
“Çok büyük iki makinanın birleştirilmesi konusunda olabildiğince teknik sorun söz konusuydu. Ama herşeyin ötesinde teknolojinin
sınırlarını zorlamamız gerekiyordu” diyor. Bunu başarabilmek için Siemens’in Illionis’deki
Moleküler Görüntüleme (MI) İş Birimi ile Almanya, Erlangen’deki Marzendorfer’in MR İş
Birimi’nin uzmanlıklarını bir havuzda toplamaları ve aralarında Tübingen’deki Üniversite Hastanesi, Almanya’daki Jülich Araştırma
Merkezi, Boston’daki Athinoula A. Martinos
Merkezi ve Georgia, Atlanta’daki Emory Üniversitesi’nden araştırmacıların da bulunduğu
devasa bir global geliştirme ortaklarının uzmanlıklarından faydalanmaları gerekmişti.
Marzendorfer, “Gerçekten örnek bir takım çalışmasıydı” diyor.
Araştırmacıların önemle üzerinde durduğu konu ise PET dedektörü üzerinde ciddi değişiklikler yapmak. PET taramaları, hastanın
vücudunda gama ışını izleri yaratır. Bu ışın dedektörünün ön yüzünde bulunan ışıldama
kristallerinde foton emisyonu oluşmasına neden olur. Eskiden bu fotonlar, ölçülmeden önce elektronik olarak (birkaç santimetre uzunluğundaki elektron tüpleri olan) fotoçoklayıcılarla büyütülürdü. Ancak bir MR sisteminin
manyetik alanı fotoçoklayıcılarca üretilen
elektron dalgalarını o kadar güçlü yolundan
çevirir ki, iki teknolojinin birleştirilmesinin
önünde başa çıkılmaz bir engel olarak, herhangi bir net sinyal alınmasını imkansız hale
getirir.
Çözüm mü? Siemens Sağlık Sektörü’nde
PET Detector Araştırma ve Geliştirme programının başkanı Dr. Matthias Schmand, “Biograph mMR’da fotoçoklayıcıların yerine elektron tüplerinin boyutunun küsuratı kadar
olan çığ fotodiyodları (APD) koyduk” diyor.
Her ne kadar APD’ler de fotonların neden olduğu bir elektron akımını ölçüyor olsalar da,
bu işlem harici manyetik alanlara tepki vermeyen bir yarıiletken katmanı sistemi içinde
gerçekleşmektedir.
Schmand, APDlerin aynı zamanda ikinci
bir engelin üstesinden daha geldiğini söylüyor. “Bir MR’ın içine entegre edilebilecek kadar küçükler” diyor.
Kişiselleştirilmiş tedaviye doğru.
Avrupa pazarı için 2011 yılının ikinci yarısı olarak planlanan, Biograph mMR’nin seri üretimine geçilmeden önce Siemens ile Klinikum
rechts der Isar’daki Nükleer Tıp Kliniği, bu sistemin aralarında personel eğitimi ve hasta
muayenelerinin planlanması gibi konuların
bulunduğu günlük hastane işlerine nasıl uyum
sağlayacağını gözden geçirecekler. Alman
Araştırma Vakfı da (DFG), Almanya’da MR-PET
alanındaki araştırmalara yüklü bir finansal
destek sunarak önemli bir rol oynuyor.
Münih’teki Biograph mMR’nin yanı sıra
2011 yılı boyunca Tübingen, Essen ve Leipzig’de birkaç ünite daha kurulacak. Marzendorfer, “Kişiselleştirilmiş tedaviye giden yolda ve alzheimer gibi hastalıkların daha iyi anlaşılmasında, Biograph mMR çok önemli bir
araç olacak” diyor. Yani Klinikum Rechts der
Isar’da teknolojik bir devrim gerçekleştiriliyor.
Ancak bu hastanenin tıp dünyasında yeni
standartlar belirlemekle dolu 177 yıllık tarihinde bu bir ilk olmayacak.
Sebastian Webel
202_203_204_CP_07
6/27/11
7:07 PM
Page 9
Senaryo 2030
Kozmik gizem
Yıl 2030. Uluslararası uzay istasyonu BRSS’de astronotlar zamanımızın temel sorularına
cevap bulmaya çalışıyor. Az önce uzayda yeni mikro organizmalar buldular ve yeni bir
araştırma çağının başladığını hissediyorlar. Ama önce bu mikropların analiz edilmesi
gerekiyor. Dünya yüzeyinde uluslararası bir araştırmacılar ağı onlara bu keşiflerinde
yardımcı oluyor.
9
202_203_204_CP_07
6/27/11
7:07 PM
Page 10
10
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME
stasyon Başkanı Desmond Blacc, Uluslararası Sınırsız Araştırma Uzay İstasyonu (BRSS)
bilgisayarındaki seyir defterine şöyle yazmaktadır: Bugün bir ziyaretçimiz var, dünyaca ünlü mikrobiyolog Prof. Aleksandr Miller.
Bize Rusya’nın “bilim kenti” Skolkovo’dan bir
hologram aracılığıyla az önce katıldı, ancak
halen ses bağlantısının kurulmasını bekliyoruz. Profesör Miller’ın da şu anda yeni bir araştırma çağının eşiğinde durduğumuzu onaylayacağından eminiz. Niçin böyle düşündüğümüzü tam olarak açıklamak isterim. Üç ay önce, “Uzay uçuşu” isimli uzay araştırma aracımız Mars ile Jüpiter arasındaki asteroid kuşağının içinde dolaştıktan sonra ilk defa BBRS’ye
iniş yaptı. Bu aracın dış yüzeyine yapışmış toz
parçacıkları arasında mikro organizma bileşenleri vardı. Acaba dünya dışında yaşam belirtileri mi bulmuştuk? Derhal “Microcosm”
araştırma modülümüze bir numune gönderdik. Orada araştırmalarımızı sıfır yerçekimi koşullarında gerçekleştirebiliyoruz ve ana birimimiz kendi etrafında dönerek kaslarımızın
ve kemiklerimizin deformasyona uğramasını
engelleyecek suni bir yerçekimi gücü yaratıyor ki 10 yıl önce bu güvenlik önlemi bir hayaldi.
“Microcosm”umuza geri dönelim: Çinli
ortaklarımız ondan biyomedikal araştırmalar
yapmakta faydalanıyor. Geçtiğimiz yıllarda
ABD ve Avrupa üniversitelerinden bilim insanlarından oluşan bir araştırma ağı ile birlikte hastalıkların erken teşhisi ve kanser tedavisinde yeni maddeler geliştirmek için yepyeni bir biyo işaretleyiciler sınıfı keşfetmek
amacıyla mikro yerçekimi koşulları altında
protein analizleri yapmışlardı. Bu çalışmalarıyla Nobel Ödülü kazanmışlardı. Onların başarısı aslında bu tür bir uluslararası ağ içinde
ve hedefli çalışmayla ne kadar devasa miktarlarda bilgi üretilebileceğini gösteriyordu.
Bu bizim burada her gün faydalanabildiğimiz bir avantaj. Burada ayrıca kültürel yanlış anlaşılma potansiyelini de minimuma indiriyoruz. Araştırmacılar için her ne kadar bu
kurslar sadece uzay kazanına alıştırma derslerini içeriyor olsalar da, kültürler arası sanal
eğitim kurslarına katılımı zorunlu kılacak kurumsallaştırmalara gitme niyetindeyim. Şaka
bir yana, size mikroplardan bahsetmek istiyorum. Araştırmacılarımız bu muazzam keşifle birlikte müthiş heyecanlandı. Bu mikropların DNA yapılarını analiz ettiler, biyokimya uzmanı Rus araştırmacılarımızla tartıştılar ama
İ
Senaryo 2030
henüz kesin bir sonuca ulaşamadılar. Ellerindekiyle kafaları olağanüstü karışmıştı. Burada, iki yıl önce ısıya dayanıklılıklarıyla dünyada ilk defa faaliyete geçen füzyon enerji istasyonunun kurulmasına olanak sağlayan inovasyoncu bileşikler alanında dünyanın en iyi
uzmanlarından bazılarını bir araya getirdik.
Ayrıca kemik büyümesi ve hücre iskeletlerinin
yapısı alanlarında da birinci sınıf bilim insanlarımız var. Üniversitelerden, araştırma organizasyonlarından ve şirketlerden oluşan global araştırma ağımızla birlikte artan ham
madde kıtlığı, iklimin korunması ve yaşlanan
dünya nüfusunun sağlık sorunları gibi günümüzde insanoğlunu endişelendiren soruların
çoğuna cevaplar buluyoruz.
Ancak keşfettiğimizin ne türden bir yaşam formu olduğu sorusuna kabul edilebilir
bir cevap bulmakta kelimenin tam anlamıyla
yetersiz kalmıştık. İşte bu yüzden ABD, Rusya
ve Çin tarafından ortaklaşa geliştirilen uzay
aracının halefi Circinus sınıfı bir tedarik gemisi ile Skolkovo’ya bir mikrop örneği göndermiştik. Orada bu mikrobun Profesör Miller’in yönetiminde bir ekip tarafından analiz
edilmesi gerekiyordu. Bu minicik mahlukatlar
sayesinde acaba hastalıklarla daha etkili mücadele edebilir miyiz? Ya da onlar bize yeni
enerji kaynaklarını keşfetmemizde yardımcı
olabilirler mi? Bunlar BRSS’de sık sık sorduğumuz sorulardı. İskoç meslektaşım James Farquharson o sıralar çok komik bir yorumda bulunmuş, bunların bizi yanlış yöne sürüklemek
için dünyadan gönderilmiş mikro organizmalar olduğundan emin olduğu yorumunu yapmıştı. Yanıldığına dair onunla kaliteli bir şişe
viskisine bahse girmiştim ve şimdi Profesör
Miller’ın kendi düşüncesini açıklamasıyla bu
bahsi kazanacağımı ümit ediyorum. İşte şimdi onun önünde bir hologram olarak resmedilen mikrobun bir iç kesitini görebiliyorum,
ancak tek eksiğimiz ses bağlantısı. Tamam
şimdi bir şeyler duyabiliyorum.
“Kkkkrrrzzz… merhaba-krrzzz… Merhaba BRSS, şimdi beni duyabiliyor musunuz? Ben
Skolkovo’dan Aleksandr Miller. Haftalarca süren araştırmalar, tartışmalar ve analizlerden
sonra sizin sorunuza bir cevap bulmayı başarabildik. Numuneniz gerçekten şimdiye kadar
bilinmeyen mikroplar içeriyor. Aslında onlara
’genel olarak’ bilinmeyen mikroplar demeyi
tercih ederim. Sizin de önümdeki hologramdan görebileceğiniz gibi, bazı bakımlardan bizim burada dünya üzerinde bildiğimiz yaşam
formlarından farklılar, ancak buna rağmen ortak bir faktöre sahipler. Bunlar dünya kökenliler. Ancak en 500 milyon yaşında olduklarını tahmin ediyoruz. Bu ultra dayanıklı türler
muhtemelen bir meteorun çarpmasıyla uzaya fırlatılmışlar. Dünya kökenli olmalarına
rağmen bu keşif çok enteresan, çünkü bizim
daha önce hiç görmediğimiz gen dizilimlerine
sahipler. Bunlardan biyoteknik endüstrisi veya enerji teknolojileri alanında kesinlikle faydalanılabilir. Bu alanlarda sizin de yardımınızla araştırma projeleri başlatmak isteriz.
Princeton, Şangay, Bangalore ve Skolkovo’dan
bazı meslektaşlarım şimdiden başlamaya hazır. Ayrıca Birleşmiş Milletler’in uluslararası
araştırmalar kuruluşundan finansal destek
alabileceğimizden de eminiz. Size birkaç gün
içinde protein yapıları ve hücre konfigürasyonlarının olduğu DNA analizleri göndereceğiz. İşbirliğinize güvenebilir miyiz?“
“Profesör Miller, ben tüm ekibim adına
konuşan Desmond Blacc’im. Sınırları olmayan
yeni bir işbirliğine dayalı proje önerinize hepimiz çok sevindik ve katılmaktan onur duyarız. Sizinle irtibat halinde olacağız. Mesaj
sonu! Bilgisayar seyir defterine not düşüldü:
Zannedersem Farquharson’a en kalitelisinden
bir şişe İskoç viskisi borcum var”.
Sebastian Webel
Early_Detection_Europe_magazine_205x275_GD.indd 1
24/06/2011 11:21 AM

Benzer belgeler