Hemingways restoran ihtiyat

Transkript

Hemingways restoran ihtiyat
ABD hegemonyasına ve ambargosuna, vahşi kapitalizme karşı mücadelesini
sürdürüyor
Küba 50 yıldır direniyor
© Havana’da düzenlenen bir uluslararası kongreye davet edildim.
Toplantının konusu benim ilgi alanım olan nöromüsküler (sinir-kas)
hastalıklar idi. Benden istenen ALS/MND hastalığı konusundaki bildirime
yaz boyunca hazırlandım. 7 Kasım günü eşimle birlikte Air France ile
Paris’ten 10 saati aşan bir uçuştan sonra Havana’ya vardık. 500 kişilik
uçakta tek boş koltuk yoktu.
Vatan gazetesinde Sadun Tanju’nun satırları belleğimde yer etmiştir,
“Batista gidinceye kadar demiştim fazla uzamadı sakallarım”. Gerçekten
diktatör Batista çok dayanamadı dağdaki devrimcilerin ve onları
destekleyenlerin baskısına ve ülkeyi terk ederek Dominik’e sığındı. Fidel 13
arkadaşı ile birlikte 8 Ocak 1959’da Havana’ya girdi. 1958’de kurulmuş olan
Hilton Oteli’ni işgal edip 22’nci katta karargâhlarını kurdular ve yaptıkları
basın toplantısıyla Küba’da sosyalist devrime ilk adımlarını atarak, bunu
dünyaya ilan ettiler. Nâzım Hikmet’in hiç gecikmeden ülkeyi ve Castro’yu
ziyaret ettiğini, Kübalı ozanlarla bir söyleşi yaptığını biliyoruz. Devrimden
sonra ülkeyi ilk ziyaret edenlerden biri de Sakallı Celal, Tevfik Fikret, Ziya
Gökalp adlı ilginç kitapların yazarı arkadaşımız Orhan Karaveli’dir. Bu Türk
gazeteci öteki ülkelerden farklı bir muamele görerek ülkeye girebilmek için
vize almış ve ziyareti gerçekleştirmiştir. Ekim ayında İstanbul’da Jose Marti
Küba Dostluk Derneği Nâzım Hikmet Kültür Merkezi ile birlikte bir hafta
düzenleyerek devrimin 50. yıl kutlamalarına katıldı. Bu bilgiyi bir Küba
sevdalısı dostumuz Bertan Onaran’dan edindim.
Soğuk savaşın gerginliğini yaşayan dünyanın devrimcileri, bu başarıyı büyük
sevinçle karşıladı. Küba yüzlerce yıl süren koloni yaşamını ilk kez geride
bırakıyor ve bağımsızlığına kavuşuyordu. Amerika’nın yanı başındaki bu
ülke acaba bunu koruyabilecek miydi? Sovyetler Birliği doğaldır ki, Küba
Devrimi’ni destekliyordu. 1961’de Amerika’ya sığınan Kübalıların katıldığı
Domuzlar Körfezi çıkartması başarı ile geri püskürtüldü. 1962’de füze
çatışması krizi yaşandı. Küba direniyordu. Ekonomi başlıca Sovyetler
Birliği’ne dayanıyordu. İhracatın yüzde 85’i bu ülkeye yapılmaktaydı.
Küba’nın tütünü, şekeri, purosu, rom içkisi ve turizmi vardı.
1990’da Sovyetler’in çöküşü bir dönüm noktası olmuştur. En büyük destek
yitirilmişti. Amerika’nın 1962’den beri süregelen amansız ambargosu zor
günler getirdi. Bu ambargo bütün şiddeti ile sürüyor. Küba dayanıyor.
Dünyadaki Amerikan hegemonyasına, vahşi kapitalizme karşı durma
mücadelesi veren insandan, halklardan, emekten yana tüm devrimcilerin
sempatisini, desteğini yanına alarak direnişini sürdürüyor. Ama çok zor, çok
çetin bir direniş bu.
Obama’nın başkanlığı seçilişi Latin Amerika’da umutlar yarattı. Bolivya
Cumhurbaşkanı Morales bunlar arasında en iyimser olanı. Obama’nın
seçimini tarihi zafer olarak tanımlıyor. Obama’nın “Raul Castro ile
görüşebilirim” dediği kaydediliyor. Ancak ABD nin siyah başkanı Küba’da
insan hakları eksikliği olduğu yargısını dile getirmekten geri kalmıyor.
HER YERDE JOSE MARTİ
Küba’nın nüfusu 11 milyon kadar. 2.5 milyon Havana’da yaşıyor. 1492’de
Cristophe Colomb (Onu ilk turist olarak anıyorlar) tarafından keşfedilen ada,
yüzlerce yıl bir İspanyol kolonisi olarak yaşıyor. Tıpkı Amerika’da,
Avustralya’da Yeni Zelanda’da olduğu gibi bu adada da yerliler, Kızılderililer
var. İspanyollar Küba’ya 500 bin kadar siyah insanı köle olarak getiriyorlar.
Onlar köle olarak yerlilerden daha yararlı. Yerliler yavaş yavaş yok ediliyor.
1868’de köleliğe son veriliyor. 1968 ile 78 arasında bir bağımsızlık savaşı var.
1895’te ikinci özgürlük savaşı yer alıyor. Jose Marti tüm özgürlüklere ilham
veren bağımsızlığın öncüsü bir insan, onun heykelleri her yerde ve herkesten
fazla, 1895’te öldürülüyor Jose Marti.
Turistin pesoları çok değerli
Küba’da iki türlü para var. Birisi bizim gibi yabancıların, turistlerin dolar,
Avro bozdurarak elde ettikleri konvertible peso. Onların aldıkları ise farklı,
ulusal peso. Maaşlar, ücretler çok düşük. 25 yerli peso 1 dolara karşılık
geliyor. O nedenle bizim taşıdığımız pesolar çok cazip, çok değerli. Sokakta
yürürken sıklıkla bu paradan isteyen insanlarla karşılaşıyoruz. Yolda iki
öğretmene rastlıyoruz. Birlikte yürüyoruz, bize alışveriş için yardımcı
oluyorlar. Castro’ya suikast yapılan üniversiteye ait bir lokalde birlikte
mojito içiyoruz. Castro’ya 600 kadar suikast yapıldığı biliniyor.
Öğretmenlerden ya da kendilerini öyle takdim edenlerden ayrılırken eşim,
“Size bir hediye alalım, ne istersiniz” diyor. “Hediye değil, para verin, yiyecek
alırız” diyorlar. Öyle yapıyoruz.
Havana’da ortalama sıcaklığın 27-28 derece olduğunu öğrenmiştik. Ama o ne!
Yağmur var, rüzgâr var, biz ise güneşli bir hava bekliyorduk. Paloma adını
alan kasırga (hurricane) vuruyor ülkeyi. Doğuda yıkıp geçiyor her şeyi. 1
milyon 250 bin kişi evlerini boşaltıyor. Bizim de rastladığımız beklenmedik
hava, bu yıkıcı doğa olayının yansıması.
OTELLER, RESTORANLAR TURİSTLER İÇİN
Sokaklarda sıvaları dökülmüş, aşınmış, yıpranmış binalarla karşılaşıyoruz.
Binalarda perde pek göze çarpmıyor. Balkonlarda ve pencerelerde çamaşırlar
asılı. Sokaklarda 3 renkten insanlara rastlıyorsunuz. Beyazlar var, onlar
azınlık; siyahlar var ve de çikolata renkli melezler. Bizim pesolardan
isteyenler çoğunlukla son iki gruptan. 5 yıldızlı oteller var, restoranlar var.
Ama onlar turistler için. Peki, Kübalı oralara girip yemek yiyemez mi?
“Hayır” diye cevap veriyor meslektaşlarımız, konuşabildiklerimiz. Şehir turu
bileti aldığımız oteldeki hanım, “Siz davet ederseniz, lokantaya girebilirim”
diyor. Onların aldıkları yerli para ile buralarda ödeme yapmak mümkün
değil. Bu yüzden birçok öğretmenin turizm sektörüne geçtiğini söylüyorlar.
Turizm için ayrılan bir devlet fonu varmış.
İçişleri Bakanlığı duvarında CHE
1898’de adaya Amerika el atıyor. 1900’lü yıllarda Amerika ile karmaşık
ilişkiler süregeliyor, kumarhaneleri ile ünlü Amerika’nın arka bahçesinde
Amerika’nın desteklediği diktatörlükler dönemi başlıyor. Gerardo Machado,
Fulgencio Batista gibi. Benim akranlarım hatırlayacaklar, bizim
çocukluğumuzda Havana’da Bayram adlı ve benzeri filmler vardı. Siyah
şarkıcı Carmen Miranda’yı hatırlıyorum. Havana, Amerika ve dünya
zenginlerinin eğlence kenti. Ama halktan, onların yaşamından bahis yok
Amerika şirketlerinin toprakları artarken, binlerce Kübalı öldürülüyor.
Batistan’in diktatörlüğü döneminde. Fidel Castro bir hukuk öğrencisi. Daha
o en genç yaşlarında çeşitli eylemlere öncülük ediyor. Başlangıçta o bir asi,
oradan bir devrimciye dönüşüyor. Aradığı şey özgürlüktür, bağımsızlıktır. Bu
eylemlerden birinde, 1953 Moncada Kışlası baskınında tutuklanıyor ve 16 yıl
hapse mahkûm oluyor. Mahkemede mahkûmiyetinin ardından söylediği söz
çok anlamlıdır: “La historia me absolvera (Tarih beni beraat ettirecektir)” 21
ay bir adada hapiste kaldıktan sonra bir afla serbest kalıyor. Meksika’ya
gidiyor, bir süre orada kalıyor. Meksika’da Che Guavera ile buluşuyor.
Gerilla savaşını öğreniyorlar, 1956’da Granma adlı gemi ile yurduna
dönüyor. Çıkan çatışmalarda birçok dava arkadaşı öldürülüyor. O sırada
Batista, Küba’da diktatörlüğünü sürdürmektedir. Fidel mücadelesini 13
arkadaşı ile sığındığı Sierra Maestra Dağları’nda sürdürüyor. Bağımsızlık
savaşı onun çevresinde gelişmekte ve yoğunlaşmaktadır. Nihayet Batista,
Küba’da daha fazla dayanamayacağını anlayarak ülkeyi terk ediyor. 1 Ocak
1959’da Dominik’e gidiyor. Fidel Castro 8 Ocak 1959’da arkadaşları ile
Havana’ya giriyor ve 1 yıl önce açılmış olan Hilton Oteli’ne girerek orayı
karargâh yapıyor. 9 bin gerilla da onlara katılarak Havana’ya giriyor.
SOKAKLARDA KLASİK
OTOMOBİLLER
Küba tarihi ile de
tanışıyorsunuz. Çok güzel,
geniş, ferah yapılarda Güzel
Sanatlar ve Küba Sanatları
müzelerini gezdik. Burada
İsa’nın sünneti konulu bir
resme ilk kez rastladım.
Yukarıda sözünü ettim. Tiyatro
binasında Carmen operası
vardı, onu görmek istedik.
Acaba Küba’da Carmen nasıl
sunuluyordu. İzlediğimiz Carmen müziği ile nefis bir flamenko idi. Güney
İspanya’da, Andaluzia’da gördüğümüzden çok daha etkileyici idi, bu gösteri.
Sokaklarda benim yaşımdakilerin çocukluğumuzda gördüğümüz 50’lili yıllardan
kalma eski model arabalar var. Oldsmobil, Buick, Chevrolet ve benzerleri.
Bunlar devrim öncesinden kalan arabalar, şimdi ulaşımda kullanılıyor. Bir de
çok şirin küçücük Coco taksiler var. Arabalar ait oldukları yere göre değişik
renkte plakalar taşıyorlar, resmi olanlar kırmızı, özel olanlar sarı gibi. Yeni
arabalar az da olsa var, tabii onlar resmi arabalar.
Yurtdışına doktor ihraç eden ülkede eğitim gibi sağlık da ücretsiz veriliyor
Küba’da sağlık çok iyi
Küba’nın sağlık göstergeleri çok iyi. Çocuk ölümleri, açtıkları sağlık istasyonları
ve aşılama ile belirgin bir şekilde azalmış. Çok sayıda doktor yetiştiriyorlar. 70
bin doktor olduğu söylendi bize. Ama çok sayıda doktor ihraç ediyorlar. 18 bin
doktor Venezüella’da. Öteki Güney Amerika ülkelerinde ve Afrika’da da binlerce
Kübalı doktor var. 9 yıl eğitim zorunlu. Sağlık gibi eğitim de elbette ücretsiz.
11 Kasım günü kongre başladı. İlk gün yeni yapılan nöroloji, nöroşirurji
binasında idik. Kongreye başkanlık yapan Dr. Joel Gutierrez iyi yetişmiş, iyi
İngilizce konuşan bir nörofizyolog. Beyin sapı refleksleri ile ilgili özgün bir bildiri
sundu. Kongreye konuşmacı olarak davet edilen ve katılan Amerikalılar,
İngilizler, Kanadalılar, İrlandalılar var. Biz de Türkiye’den çağrılı olan 3 kişiyiz.
Kongre başkanı Kübalı meslektaşımızın aylığı da 25 dolara karşılık gelen 700
yerli peso idi. Doğaldır ki, peki nasıl geçiniyorlar sorusu geliyor akla. Yetersiz
olabilir ama aç kaldıkları izlenimini almadım. Aylık istihkakları var, 900 gr. et, 3
kilo pirinç, 1 tavuk, yağ, fasulye, ekmek, yumurta gibi. Bunlar çok ucuza
edinilebiliyor. Ev sahibi olmayanları için kiralar çok ucuz. Sağlık ve eğitim için
ödeme yok. Sadece bazı ilaçlar için küçük bir miktar ödüyorlar.
70 BİN DOKTOR
Küba’nın sağlık göstergeleri çok iyi. Çocuk ölümleri, açtıkları sağlık istasyonları
ve aşılama ile belirgin bir şekilde azalmış. 1 yaşına kadar binde 6-7 civarında.
Ortalama yaşam süresi 74 yıl. 14 province (eyalet) var. Küba’da her birinde bir
üniversite ve tıp fakültesi bulunuyor. Okuma-yazma bilmeyen artık yok. Çok
sayıda doktor yetiştiriyorlar. 70 bin doktor olduğu söylendi bize. Ama çok sayıda
doktor ihraç ediyorlar. 18 bin doktor Venezüella’da. Öteki Güney Amerika
ülkelerinde ve Afrika’da da binlerce Kübalı doktor var. 9 yıl eğitim zorunlu.
Sağlık gibi eğitim de elbette ücretsiz. Ülkede 3 MR aleti olduğunu öğreniyoruz.
Kongre, ikinci günde Genetik ve Biyoteknoloji Enstitüsü’nde resmi açılışla devam
etti. Kongre salonunda ilginç ve kaliteli sunuşlar yapıldı. Ancak Kübalıların
oluşturduğu dinleyicilerden belli başlı bir soru ya da katkı gelmeyişi dikkatimizi
çekti. Davetli konuşmacılar aramızda soru soruyor ve cevaplıyorduk.
Konuşmacılar dışında yabancı kongre delegesi yoktu.
DÜŞ KIRIKLIĞI
Ben konuşmamı ilk gün yaptım, Doğrusu büyük emek verdiğim bu bildirinin ilgi
ile karşılanmasını beklerdim. Aynı duyguyu Ankara Hacettepe’den gelen ve
kaliteli bildiriler sunan genç meslektaşlarım Dr. Haluk Topaloğlu ve Dr. Beril
Talim de yaşadılar. Bu durum bizde bir düş kırıklığı yarattı. Ama işte Küba’nın
gerçeği bunlardı. Ben kendi hesabıma Küba’ya gelmekle büyük bir deneyim
kazandığımı düşündüm. Amansız bir ambargo ile bu ülkeyi kuşatmaya alan
Amerika’nın vatandaşı bilim insanları kongre gerekçesi ile buraya gelmek için
izin alabiliyorlar. Kübalıların da Amerika’da akrabaları varsa oraya
gidebildiklerini öğrendim. 23’üncü cadde üzerindeki eski Hilton, yeni Havana
Libre otelini sıkça ziyaret ettik. Alt kattaki büyük salonda Castro’nun silah
arkadaşları ile buraya gelişi resimlerle sergileniyordu. Güzel bir restoran ve
kafeteryası vardı. Akşamları çok defa orada yedik. Doğaldır ki, alışveriş
merkezlerine rastlamadık.
PURO VE ROM
Puro Küba’nın başlıca ihracat ürünlerinden. Onun fabrikasına götürdüler bizi.
Tanesi 20 dolara kadar purolar gördük, ben onlardan alamadım ama arkalarına
geçip fotoğraf çektirdim. Fiyatı uygun olanlardan dostlar için bir miktar aldım.
Çok daha pahalıları varmış. Puro fabrikasında bir de çeşitli rom şişeleri vardı.
Küba’nın en ünlü içkisi Mojito da onunla yapılıyor.
Küba’da Türk işçiler
Türk işçilere rastladık otelimizde.
Küba’da adanın doğusunda Mua’da
linyit maden ocaklarında
çalışıyorlarmış. Bir Kanadalı firma
(Intexa) Türkiye’den taşeron bir firma
(teknokom) ile işbirliği yapıyor. Ama
krizden dolayı bu faaliyet durmuş,
işçiler yurda dönüyorlardı. Onlar da
ülkedeki yaşam zorluklarından söz
ettiler ama müzikten ve danstan hiç
vazgeçmediklerini ilave ettiler.
DEKOLTE GİYİMLİ İRANLILAR
Otelimizde açık saçık, dekolte giyimli
İranlılarla karşılaştık. Bize çok ilgi
gösterdiler. “İran’da yaşam nasıl” diye sorduk, “Keşke bizim de bir Atatürkümüz
olsaydı” dediler. “Musaddık kalsaydı, Rıza Pehlevi var olsaydı” diye eklediler.
Küba’da bir Atatürk büstünün var olduğu biliniyor. Devrimci bir lider kimliği ile
duruyor orada. Bizim soldan dönüp Cumhuriyet devrimlerini küçümseyen
entellerimizin kulakları çınlasın.
Küba dayanıyor. Ambargo baskısı altında yaşam savaşı veriyor. Bugünün
dünyasında destek çok yetersiz. Chavez, Bolivya Cumhurbaşkanı Morales ilgisiz
değil elbette, Venezüella doktor alıyor petrol veriyor.
Çin cumhurbaşkanı yakında ülkeyi ziyaret etti. Obama’nın durumu
değiştireceğine inananlar var. Buna hiç inanmayanlarla birlikte.
KÜBA’DA İLK BATILI GAZETECİ BİR TÜRK’TÜ
Yılların gazetecisi, son zamanlarda yayımladığı kitaplarla da tanınan Orhan
Karaveli anlatmıştı:
... Dış politika yazarı olduğum Vatan gazetesi adına ve beş ay kalmak üzere 1959
yazında Amerika’ya gitmiştim. Başbakan Menderes’in ve Sovyet lideri Kruşçev’in
bu ülkeye yapacakları gezileri gazetem adına izleyecek, bu arada Küba’ya da
giderek Amerika’nın kuklası diktatör Fulgencia Batista’yı deviren Fidel Castro
ve arkadaşlarıyla görüşmeye çalışacaktım. Ne var ki, o tarihlerde Amerika-Küba
ilişkileri kopma noktasındaydı ve Havana tek bir Batılı gazeteciyi bile ülkesine
sokmuyordu. Washington’ın bir punduna getirip ‘sakallı ihtilalcileri’ devirmesi
Amerikalılara göre gün meselesi idi. Zaten, Küba’nın önemli bir bölümü -şimdi
de olduğu gibi- Amerika’nın elindeydi...
... Gene de New York’taki Küba Konsolosluğu’na gittim. Genç başkonsolos ve
yardımcıları kentin gökdelenlerinden birindeki mütevazı dairelerinde
çalışıyordu. Vize almak istediğimi öğrenince ‘Batılı gazetecilere vize
vermediğimizi bilmiyor musunuz?..’ dediler. ‘Batılıyım ama Türküm,’ dedim.
‘Atatürk’ün Türkiyesi’nden geliyorum ve devriminizi yerinde incelemek
istiyorum.’
Birden havaları değişti. Kahve ikram ettiler. Yaktığım ucuz ‘sigarillo’yu görünce
de ‘Lütfen söndürün onu!..’ diye gülümseyerek kocaman bir Havana purosu
getirdiler... ‘Başkentimize bir soralım!..’ demeleri üzerine pasaportumu bırakarak
ayrıldım. Çok sıcak insanlardı ama doğrusu pek umudum yoktu...
Gün bitip de Colombiya Üniversitesi Tarih Bölümü’nün konuğu olduğum başkanı
Prof. Garraty’nin Massachusett’teki ‘rezidans’ına döndüğümde beni bir sürpriz
bekliyordu. Kalabalık ailenin tamamı hayret içindeydi. Küba Konsolosluğu’ndan
arayarak vizemin hazır olduğunu ve ‘Başkan Fidel’in beni Havana’da beklediğini’
bildirmişlerdi. Atatürk’ün gizemli adı sanırım bir mucize daha yaratmıştı.
Küba’ya giren ilk Batılı gazeteci oluyordum. Gazetemin Genel Yayın Yönetmeni
Naim Tirali’ye hemen bir telgraf çektim. Menderes de Kruşçev de ikinci plana
düşmüştü. ‘Sakallı İhtilalciler Memleketinde’ başlıklı dizimi birkaç güne kadar
gönderecektim...
Müzik her zaman her yerde
Ünlü Amerikalı romancı Ernest Hemingway 7 yıl Küba’da yaşamış ve İhtiyar
Balıkçı’yı burada yazmış. Old Town’da Hemingway’in yaşadığı binada şimdi ünlü
bir restoran var. Orada bir öğlen yemeği yedik. Küba’da müziksiz bir yer yok.
Her yerde, her köşede canlı müzik ve dans. Orada da bir üçlü güzel bir müzik
yapıyordu. Bizim masaya da geldiler ve ne istediğimizi sordular. “Comandante
Che Guavera” dedim. Müzik yapanlar çok zaman geçmeden para topluyorlar, bu
her yerde böyle. Müzik her zaman ve her yerde.
Küba’da dikkat çeken bir özellik hiçbir şiddet gösterisine tanık olmuyorsunuz.
Kavga eden, tartışan, gerginlik yaratan, yüksek sesle konuşana
rastlamıyorsunuz. Sükûnet var, peso istiyorlar ama izlenimim o ki aldatma yok.
Taksi şoförü hilekârlık yapmıyor, fazla para istemiyor. Gündüz yerine gece
tarifesini açmıyor. Yalnız Küba’da “Biz emperyalizme, kapitalizme karşı
onurluca direniyoruz ve bununla övünüyoruz” diyen insanlara rastlamadım. Bu
benim bir beklentimdi. Kuşkusuz Küba’da böyle insanlar vardır. Biz onlarla
beraber olamadık. Revolusyon Müzesi’ni gezdik. Uzun yıllar süren bağımsızlık
savaşlarının, çekilen acıların, baskıların, sömürünün hikâyesi resimler eşliğinde
sergileniyor orada.

Benzer belgeler

adom rehber

adom rehber hastalıklar idi. Benden istenen ALS/MND hastalığı konusundaki bildirime yaz boyunca hazırlandım. 7 Kasım günü eşimle birlikte Air France ile Paris’ten 10 saati aşan bir uçuştan sonra Havana’ya vard...

Detaylı

www.gezilerimiz.com Küba Gezi Notları Havana Küba`ya daha

www.gezilerimiz.com Küba Gezi Notları Havana Küba`ya daha Avustralya’da Yeni Zelanda’da olduğu gibi bu adada da yerliler, Kızılderililer var. İspanyollar Küba’ya 500 bin kadar siyah insanı köle olarak getiriyorlar. Onlar köle olarak yerlilerden daha yarar...

Detaylı