çocuk istismarı ve ihmali

Transkript

çocuk istismarı ve ihmali
ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİ:
TEMEL KONULAR VE TÜRKİYE’DEKİ UYGULAMALAR
25.03.2011 tarihinde gerçekleştirilen “Çocuk İstismarı ve İhmali: Temel Konular ve Türkiye’deki
Uygulamalar” konulu konferans metnidir.
Konuşmacılar:
Dr. Mine Cihanoğlu (Atılım Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Görevlisi)
Tülin Kuşgözoğlu (Sosyal Hizmet Uzmanı, Kamu Yönetimi Uzmanı, Aile Danışmanı, Psikodrama
Yönetmeni)
Prof. Dr. Runa İdil Uslu (Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı)
Hatice Kaynak (Avukat)
Dr. Mine Cihanoğlu: Psikoloji Bölümünün düzenlediği “Çocuk İstismarı ve İhmali:
Temel Konular ve Türkiye’deki Uygulamalar” başlıklı panelimize hoş geldiniz.
Panelimize konuşmacı olarak Çocuk İstismarı ve İhmalini Önleme Derneği Yönetim
Kurulu üyelerimizi davet ettik. Çocuk istismarı ve ihmali çok boyutlu olması sebebiyle
disiplinler arası bir yaklaşımı gerektiren bir konu. Bu nedenle bugün aramızda farklı
alanların temsilcileri var. İlk konuşmacımız Sosyal Hizmet Uzmanı Sayın Tülin
Kuşgözoğlu. İkinci konuşmacımız Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
Uzmanı Prof. Dr. Runa İdil Uslu. Üçüncü konuşmacımız Avukat Hatice Kaynak.
Türkiye’de yapılan uygulamalar konusunda deneyim sahibi kişiler.
Tülin Kuşgözoğlu: Çocuk İstismarı ve İhmali Önlenmesi Derneği Yönetim Kurulu
üyeleri ve derneğimiz adına burada olmaktan biz de gerçekten çok mutluyuz. Böyle
güzel genç ve ilgili bir topluluğun karşısında biz kimiz, ne yapıyoruz ve çocuk
istismarı, ihmali konusu hem çocuklar düzeyinde hem toplum düzeyinde nelere mal
oluyor konusunu konuşmaya geldik. Üç arkadaş bugün buradayız, ama derneğimiz
1980’li yıllardan beri, yaklaşık 30 yıldır çocuk istismarı alanında çalışmalar yapıyor.
Bu çalışmalarımız hakkında da bu sunumların sonunda size bilgi vereceğiz ve
tartışmaya açmak istediğimiz bazı etkinliklerimiz ya da sizleri de davet etmek
istediğimiz bazı çalışmalarımız var.
Derneğimiz özellikle çocuk ihmal ve istismarı konusunda profesyonel olarak çalışan
meslek elemanlarının eğitimi ve onların desteklenmesi konusunda çalışmalar
yapıyor. Bir şekilde tabii ki çocukların terapistliğini de, sağlığını da üstlenmiş
bulunuyoruz. Bunlar hakkında da bilgi alacaksınız. Bugünkü panel içeriğimiz böyle.
Ben sosyal hizmet uzmanıyım. Uzun yıllar Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu’nda şiddete uğrayan çocuklarla ve kadınlarla çalışmalar yaptım. Şimdi de bu
çalışmalarımı devam ediyorum.
“İstismar çok ağır bir travmadır”
Ben biraz temel konuları nelerdir, ihmal ve istismar onlardan bahsetmek istiyorum.
Özellikle istismarın çok ağır bir travma olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum.
İçinizde psikoloji öğrencileri olduğunu biliyorum. Travmanın ne demek olduğunu belki
onlar diğerlerinden çok daha farklı bir biçimde görüyor ve yaşıyor olabilirler. Travma,
1
insan yaşamında normal gelişimin kesintiye uğratan; ani ve beklenmedik her tür
yaşam olayıdır. İnsanlar doğdukları andan itibaren birçok travmayla karşı karşıya
kalırlar. Hayatın olağan akışı içerisinde yer alan travmalarla baş etmek tabii ki daha
kolaydır. Ama ihmal ve istismar gibi çocuğun gelişiminde yapılması gereken bir şeyi
yapmamak ya da yapılmaması gereken bir şeyi yapmak şeklinde yaratılan travmalar
çocuklar üzerinde çok daha ağır sonuçlara neden olabilir. Ben bunu öncelikle
söylemek istedim; çünkü ihmal ve istismar deyince ben bazen bu tarz konuşmalarda
“Biz herkese bu olayın birey üzerindeki hasarını yeteri kadar anlatamıyor muyuz?”
duygusu da hissediyorum. O nedenle de buradan başladım.
“Çocuk tanımı 0-18 yaşını kapsıyor”
Peki, çocuk dediğimiz kim? Şiddete uğrayan insanlar kimler? Birazcık ondan söz
etmek lazım. İstismarı anlamak için bunun da çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Bugün bizim dünyada kullandığımız Türkiye’nin de imzaladığı Çocuk Hakları
Sözleşmesi’ne göre çocuk tanımı 0-18 yaşını kapsıyor. Yenilerde hatta bunu biz
yasalarımıza ve diğer uygulamalarımıza geçirmek için çaba harcamaya başladık.
Oysa bugünkü çocuk tanımına tarihin başlangıcından beri ulaşmış değildik. 17.
yüzyıldan sonra çocukların özel olarak bakılıp korunmaları gereken varlıklar olduğu
anlaşılmaya ve çocukların özel muamelelerle yetiştirilmesi gerektiği anlaşılmaya
başlandı. O nedenle biz 17. yüzyıl sonu veya 18. yüzyıldan beridir çocuk denen varlık
üzerinde daha hassasiyetle durup, onun gelişimini de birinci dereceden takip eden
kişiler haline geldik. Daha öncesinde böyle bir ayrım olmadığı için yetişkine yapılan
her muamele çocuğa da yapılabiliyordu. Örneğin: 6 yaşındaki çocuklar cinsel amaçlı
kullanılıyordu. Bunun bir sakıncası yoktu ya da çocuk eğitiminde dayak ya da
çocuğun çalıştırılması kullanılabiliyordu. Ne zamanki çocukların erken yaşlarda bu
tarz sistemlere dâhil edilmesi onların ölümlerine yol açtı ve en yüksek ölüm oranın 5
yaş altı çocuklarda olduğu bütün ülkelerde, İngiltere gibi ülkelerde fark edildi. O
zaman çocuklar daha korunmaya alındı.
Doğal olarak ihmal ve istismar kavramı da aslında 1950 ile 1960’lı yıllardan sonra
tartışılmaya başlandı. O nedenle eski tarihli bazı filmleri seyrettiğimizde sizlerde
göreceksiniz ki eğitim sisteminin içerisinde dayak var, aile sisteminin içerisinde dayak
var, çocuk daha küçük yaşlarda, ergenliğe girdiği andan itibaren evlendiriliyor ve
bunda bir sakınca görülmüyor. 1960’lı yıllarda ilk kez çocuğa karşı bu muamelenin ve
bazı davranışların çocuk üzerinde hasarları tespit edildi ve 1962 yılında Dr. Kemple’ın
tanımladığı “Dövülmüş Çocuk Sendromu” aracılığıyla çocuk istismarı diye bir olgu, bir
kavram artık dünyada tanımlanmaya
başlandı.
“Türkiye’de çalışmalar 1980’li
yıllarda başladı”
Farkındaysanız çok yeni. Bugünkü
çalışmalara baktığımızda aslında
bende 1960’dan sonrası dediğimizde
bir yüzyıl bile olmamış, çok da
gerideyiz
diye
de
açıkçası
düşünmüyorum.
Türkiye’de
bu
çalışmalar 1980’li yıllarda başladı.
Türkiye’de de bunun tanımlanması
2
oldukça yeni ama yapılan çalışmalar Türkiye’de oldukça yaygın. Bir biçimde çocuğa
zarar verildiği ya da uygulamalarla ne yazık ki karşılaşıyoruz. Amerika’da yapılan bir
araştırmadan söz etmişlerdi. Yetişkin her üç kadının birinin çocukluk döneminde
cinsel istismara uğradığına dair bir bilgi söyleniyordu. Ben iddia ediyorum, Türkiye’de
bu yetişkin her üç kadından ikidir. Bilimsel bir dayanağım var mı sadece 30 yıllık
deneyimlerden söz ediyorum. Yani bu ülkede “Ben otobüste giderken tacize
uğramadım, hayatım boyunca hiç sıkıştırılmadım, birileri oramı buramı emledi” diyen
insan sayısı kadınlarda ve erkeklerde maalesef ki çok az. O yüzden bence
oranlamayı sizde kafanızda yapabilirsiniz.
“Çocuk istismarı nedir?”
Çocuk istismarı nedir? En genel tanımıyla çocuk istismarı çocuğa bakıp gözetmek ve
onu yetiştirmekten sorumlu olan başta anne babaları olmak üzere onun yakınındaki
kişiler
tarafından
yeterince
ihtiyaçlarının
karşılanmaması,
geçimlerinin
desteklememesi ya da onların fiziksel psikolojik gelişimlerine zarar verici bazı
eylemlerde bulunulmasıdır. Bir anne baba çocuğun yetişmesi için yapılması gereken
ona bakıp korumak ve beslemek, sevgi vermek gibi eylemleri yapmıyorsa ya da
okulda öğretmen uygun eylemleri yapmıyorsa çocuğu ihmal ediyordur. Çocuğun
yetiştirilmesi için yapılmaması gereken şeyleri yapıyorsa onu da istismar ediyordur.
Biz konuşurken genellikle istismarı bazı türlere ayırıyoruz:




Fiziksel İstismar,
Cinsel İstismar,
Duygusal İstismar,
Ekonomik İstismar diyoruz.
Ama yaptığımız çalışmalarda biliyoruz ki bu istismarların hepsi her zaman da birlikte
olur. Yani fiziksel olarak dayak yiyen bir çocuğun duygusal olarak örselenmediğini
söylemek tabii öyle bir şey yok. Tecavüze uğrayan bir çocuk aynı zamanda fiziksel
olarak örselenmedi mi? Aynı zamanda duygusal olarak örselenmedi mi? Elbette ki
örselendi. Dolayısıyla biz bu istismar türlerini birbirinden çok da ayırmıyoruz. Bazı
özel durumlarda cinsel istismar olgularda olmayabilir. Ama fiziksel istismar varsa
diğer istismar türleri de vardır ya da çocuğun kötüye kullanımı ekonomik olarak da
onun haklarını kötüye kullanmak söz konusu olabilir. O yüzden bu kitabi tanımları
söylemeyeceğim, sadece cinsel istismarla ilgili bilgi vermek istiyorum.
Kaza sonucu olmayan her tür yaralanma ve ölüm olaylarına fiziksel istismar
diyoruz. İtme, sarsma, sallama, yakma, ısırma mesela inanılmaz meşhurdur.
Çimdirme diye geçenlerde Gürse Birsel yazdı. Annelerimiz eskiden bizi çimdirirdi işte
sesimiz çıkmazdı, duruma hemen müdahil olurduk diye. Hani bu ülkede öyle
çimdirmek, ısırmak anneler tarafından çok yapılan davranışlar. Ölüme neden olanları
var mı? Evet var. Ben duvardan duvara vurularak dövülen çocuklarla, komaya
sokulan çocuklarla karşılaştım. Uç nokta gibi gelebilir size ama maalesef ki bu ülkede
uç nokta değil.
Cinsel istismar çocuğun kendisinden en az 4 yaş büyük biri tarafından yetişkinin
cinsel arzu ve ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kullanılmasıdır. Çocuğu bir cinsel
ilişkiye tanık etmekte cinsel istismardır ya da çocuğa organlarını göstermek, çocuğun
3
erotik bölgelerine dokunmak, cinsel organlarını ellemek bunların hepsi cinsel istismar
içerisine girer.
Duygusal istismar çocuğun psiko sosyal gelişimine zarar veren aşağılamak, hakaret
etmek, kıyaslamak, sevgi ve ilgiden yoksun bırakmak gibi davranışlarla tanımlanıyor.
Ekonomik istismar da çocuğun çalıştırılması olarak tanımlanıyor. Yalnızca
çalıştırmak deyince aklınıza sadece sokakta çalıştırılan ya da sanayi de çalıştırılan
çocuklar gelmesin. Çocuğun ev içinde kardeşine bakmak şeklinde çalıştırması da
ekonomik anlamda istismarına ya da tarlada çalıştırılması da ekonomik anlamda
istismarına yol açar.
Neden oluyor bunlar? En genel anlamıyla mikro düzeyde anne babaların ebeveyn rol
ve becerilerini yerine getirmedeki güçlüklerinden kaynaklanıyor. Bununla ilgili şöyle
bir şey söyleyebilirim: Türkiye’de özellikle genç yaşta evliliklerde 13 ila 15’li yaşlarda
evlendirdiğiniz bir kız çocuğu ya da askere gitmeden önce evlendirdiğiniz henüz işi
gücü geliri olmayan bir delikanlı ebeveyn sorumluluğunu ne yazık ki üstlenebilecek
durumda değildir. Ama onların hemen de çocukları olur. Çoğu kez yetişkin kadınlar
çalışırken, istismara uğramış çocuklarla çalışırken onların anne ve babalarının da
istismara uğramış çocuklar olduklarını görüyorum. Belli hazırlıkları olmadan evlilik
yaşantısına giren ve çocuk sahibi olan ebeveynlerde bilgisizlik nedeniyle de çocuk
ihmal ya da istismar edilebiliyor.
Bir diğeri de tabii ki hepinizin bildiği hani ülkemizin göç, yoksulluk, kentleşme ve
bunlardan kaynaklanan birçok sorunları var. Yani belki burada şunu söylemek lazım,
hepte bunu soruyorlar hocam ama işte para yok ne yapalım çok işsiziz, yetişmiyor,
çocuğuna da bir şey alamıyor burada bir ihmal veya istismar var mıdır? Evet, vardır.
Bu ülkede koşullar çok kötüdür. Bu ülkede yoksulluk çok yoğundur ama bu çocukların
istismarı için haklı bir gerekçe değildir. Bunları düzeltmek de vatandaş
sorumluluğudur.
“İstismarın sonunda neler oluyor?”
İstismarın sonunda neler oluyor? Ruhsal sonuçları nedir? Runa biraz sonra sizlerle
paylaşacak. Ben sadece bir giriş olsun diye bunu söylüyorum. Çocukluk döneminde
hakikaten çocuğun algı ve bağlantılarını bozarak kişiliğin şekillenmesinde ciddi
güçlüklere neden olabiliyor. Erişkin yaşamda farklı belirtilerle ortaya çıkan birçok
ruhsal soruna neden oluyor. Çünkü çocukluk dönemi istismarları da çoğunlukla
çocukluk döneminde değil, özellikle 40’lı yaşlarda ya da çocuklar o evden
uzaklaştıklarında, yetişkin olduklarında ortaya çıkıyor.
Bazen insanlar istismara uğradıklarını fark etmezler bile hayatın normal akışı
içerisinde o kadar çok şey yaşamışlardır, o kadar çok dayak yemişlerdir. Ama “Bende
bir panik atak var, çok kalbim çarpıyor, anseti bozukluğu var” gibi bir sürü farklı ya da
ilişkilerde en çok ortaya çıkar; kız erkek ilişkisinde. İlişkilerde bir sorun var, “Niye
bağımlı ilişki oluyor, niye ben hep zor olan insanlarla arkadaş oluyorum, ilişki
kuruyorum?” gibi şikâyetler bize gelirler. Derinlemesine bir analiz yaptığımızda orada
çocukluk dönemindeki istismarın izlerini görüyorsunuz.
“İstismarın çok ciddi sonuçları var”
4
İstismarın çok ciddi sonuçları var. En önemli sonucu da istismar tekrarlayan bir
şeydir. Çünkü istismara uğrayan kişiler ilişkilerinde de yine aynı ortamı oluştururlar.
Bir diğeri de istismara uğrayan kişiler çocuklarına bir şekilde bunu aktarırlar. Duygu
olarak aktarırlar ya da davranışsal olarak aktarırlar. Onun için çok ciddi müdahaleler
yapıyoruz, yapmaya çalışıyoruz. Ama tek başına yapılabilecek bir sosyal hizmet, bir
ruh sağlığı uzmanının ya da bir avukatın bir meslek grubu olarak tek başına
yapabileceği ya da psikologun ya da mühendisin bir şeyi yok. Hep birlikte müdahale
etmek zorundayız. Kimlerin görevi var? Sağlık kuruluşlarının görevleri var; çünkü
hastanelerden belli olur, çocuk yaralanır ve hastaneye gider. Tedavisi ve diğer
işlemleri için tıbbî müdahale, psikiyatrik müdahale hastanelerde yapılır. Kolluk
güçlerinin biliyorsunuz çok önemli görevleri var. Şimdilerde Alo 183 var, hiç duydunuz
mu? Şiddete uğrayan kadınlar ve çocuklar ya da herkes Alo 183’ü arayıp bu konuda
bildirimde bulunabiliyor ve normalde polisin bu duruma hemen el koyması gerekiyor.
Ama sizin de tanık olduğunuz son zamanlarda sokak ortasında öldürülen kadınlardan
tahmin edebileceğiniz hani polisinde gelen kişiyi “Peki, olur öyle şeyler” deyip geri
gönderdiği birçok olayla da karşılaşıyoruz, o yüzden kolluk kuvvetleri çok önemli.
Hukukçular çok önemli; çünkü yasal düzenlemeleri de onlar yapıyorlar ama
mağdurun haklarını da onlar savunuyorlar ve gerektiğinde suçluyla olan işlemleri de
onlar yapıyorlar ve tabii ki sosyal hizmetler çok önemli.
“Sosyal Hizmetler neden çok önemli?”
Sosyal Hizmetler neden çok önemli? Çünkü Türkiye’de çocuğu gerektiğinde ailesine
karşı korumaktan sorumlu tek kurum. Birincil bu işin sahibi Sosyal Hizmetler Çocuk
Esirgeme Kurumudur. Eğer çocuk istismara uğruyorsa aileden çocuğu alma hakkına
sahiptir, böyle bir yetkisi vardır. Ama ihmal ve istismar olaylarında her istismar edilen
çocuk böyle bir devlet korumasına alınmasına gerek yoktur. Bazen aile içerisinde,
bazen farklı düzenlemelerle de müdahale edebilirsiniz.
Hüseyin Üzmez vakasındaki yine aynı konuya geldik. Çocuğun oradan evden alınıp
Sosyal Hizmetlere bağlı olan bir kuruluşa yerleştirilmesi, ondan sonra o kuruluştan
annenin gelip bir şekilde çocuğu alması gibi olaylardan sürecin de ne kadar zor bir
biçimde işlediğini belki sizlerde farkındasınız. Basından da haberdar oluyorsunuz.
Ama sonuç olarak Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bu tür
durumlarda çocukla ve aileyle ilgili yapılması gereken her türlü işlemi yapması lazım.
Sosyal
Hizmetler’in
yapılanması
hakkında bir bilginiz olsun diye bir tablo
göstereceğim. Eğer aile içerisinde
yaşayamayacak durumda ise Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
bu çocuğu oradan alıp bir başka ailenin
yanına ya da bir kuruluşun yanına
yerleştirebilir, böyle bir yetkisi vardır.
Ama
Sosyal
Hizmet
müdahalesi
dediğimizde bugün sadece SHÇK
müdahalesinden söz etmiyoruz. Çünkü
çocuk ihmal ve istismarı hani orada
çocuğun aileden alınması düzeyinde
değil, birçok düzeyde ortaya çıkabilir.
Çok çeşitli biçimlerde ortaya çıkabilir,
5
çok farklı sürelerle ortaya çıkabilir. Yani bir eski danışanlarımdan biri çocuğuyla
birlikte kuaföre gitmişti. Kuaförde anne saçına fön çektiriyorken 5 yaşındaki kızı da
benimde saçım deyince onu da tamam senin saçına da fön çeksin ağabey deyip,
çocuğu içerideki bir ağabeye teslim ediyorlar. Orada ağabeyle bir temas yaşanılıyor
tabii ki, hiç kimsenin ondan haberi yok. Kuaförden çıktıktan sonra o 5 yaşındaki
çocuk annesine sadece şöyle bir cümle kuruyor: Saçımı yıkarken ağabeyin benim
ağzıma soktuğu, pantolonundan çıkarttığı şey neydi, anne? Bu bir istismardır. Ama
çocuk burada o istismarı anlamadı; çünkü çocuk, ne olduğunu bilmiyor. Ama anne ve
babanın gösterdiği tepki biraz sonra Runa Hanım bunu paylaşacak. Çocuğun orada
yaşadığı durumu değiştirdi. Bu bir kereye mahsus olmuş bir olaydır. Bunun etkisi
farklıdır, ama 4 yıl boyunca babasından hem anal olarak hem orijinal şekilde
tecavüze uğramış bir çocuktaki etkiyle bu çocuktaki etki elbette ki aynı değildir. Öyle
bir olguya müdahale biçimimiz ne? Böyle bir olguya müdahale biçimimiz elbette ki
aynı değildir, birbirinden farklı uygulamalar, birbirinden farklı tedavi planı
oluşturmanız gerekir. Sonuçlarına bakarak da farklı yöntemler kullanabilirsiniz. Bazı
ailelerde çocuk istismara uğruyordur ya da şiddet uygulayan bir baba vardır, alkol
sorunu, madde sorunu olan bir baba vardır, kadını güçlendirerek o ailenin yapısını
değiştirebilirsiniz ve oradaki şiddet olaylarını durdurabilirsiniz. Sonuçları da
birbirinden farklıdır.
“Her şeyden önce istismarı durdurmak lazım”
Ne yapıyoruz biz? Her şeyden önce istismarı durdurmak lazım. Tamam, bu işte
tacize de uğruyorsun da sen, evdeki bir ağabey, bir baba, bir dayı veya bir başka
komşu bunu yapıyor. Hele biz bir düşünelim, tedavi planı hazırlayalım, ondan sonra
seninle ilgilenelim deme şansımız yok. Değil mi? Önce orayı bir durdurmanız lazım,
her şekilde durdurabilirsiniz. Tek örneğimiz çocuğu aileden almak değil, örneğin ben
bazı ailelere “Her gece babam benim yanıma geliyor” diyen bir genç kıza kapını kitle
yat. Kapısını kilitlemeyi bile o istismar nedeniyle bazen akıl edemeyebilirler ya da
anneyle birlikte yat diyebiliriz. Erkek arkadaşlar bana hani hep mi erkekler istismar
yapıyor diye bakıyor olabilirler. Meslek hayatım boyunca ben sadece iki tane anne
cinsel istismarına tanık oldum. Evet, genellikle daha çok istismar edenler cinsiyet
olarak erkeklermiş gibi görünüyor, daha önemli bir şey belki de kadınların yaptıkları
hiç açığa çıkmıyor, onu da bilmiyoruz. Peki, sonra ne yapıyoruz? Önce o istismara
neden olan koşulları durduruyoruz, dayak atıyorsa baba uzaklaştırıyoruz vs. Ondan
sonra çocukla ilgili bir tedavi planı ya da aileyle ilgili bir tedavi planı hazırlamanız, bir
müdahale planı hazırlamanız lazım; çünkü şöyle bir şey yapamazsınız. Tamam,
madem bu adam da bu kadar kötü o zaman gitsin bu evden. Peki, kadın nasıl
geçinecek? Çocuk nasıl geçinecek? Aile ne olacak? Aile dağılmış olur. Bazı
durumlarda aileyi hiç bozmadan sorunu çözebilirsiniz. O yüzden daha çok aile
içerisinde düzeltilebilecek ileri düzeyde hayatî tehlikeyi yaratmayan bir istismar varsa
diğer müdahale yöntemlerini tercih ediyoruz. Koruyucu önleyici şeyler yapıyoruz.
“Çocuk sahibi olan anneleri eğitmek de bir müdahale biçimidir”
Almanya’da yapıyorlar diye kadının bir tanesi bana fena halde bozuk çalmıştı. “Ben
doğum yaptığımda geldiler, çocuğa bakıp bakamayacağıma baktılar, siz de gidip
Sosyal Hizmetler olarak doğum yapan her kadına bakabilirsiniz” dedi. Bende dedim ki
80 milyon insan 3 bin tane sosyal hizmet uzmanı var. Evet, “Ana Çocuk Sağlığı” diye
yerlerimiz var, ebe hemşireler var, onlar dolaşıyor ve oradan biz istismara ilişkin
verileri almak istiyoruz. Ama çocuğun ihmalini ve istismarını önlemek adına çocuk
6
sahibi olan anneleri eğitmek de bir müdahale biçimidir. Çocuk dayak yemeye
başladıktan sonra müdahale etmek de başka bir müdahale etme biçimidir o da tedavi
etmek için yapılan müdahalelerdir. Her ikisi de önemlidir, her ikisinin de eşit derecede
ele alınması gerekir.
Ne yapıyoruz? Birincisi anne babanın
koşullarını iyileştiriyoruz. Çocuk bakımı
çok zordur. Şu anda size öyle gelmiyor
olabilir ama
anneyi desteklemek,
çocuğun bakımını kolaylaştırmak, ailenin
koşullarını iyileştirmek, ekonomik olarak
aileyi desteklemek işe yarayacaktır. Bir
diğeri anne babanın sosyal ilişkilerini
güçlendirmek işe yarayacaktır. Çünkü o
kavga dövüş ve yalnızlık duygusunu
ortadan kaldırır. Anne babayı eğitmek
hakikaten çok ciddi işe yarıyor.
Çok seneler önce Polatlı’nın bir köyünden adamcağızın bir tanesi telefon etmişti:
“Hocam ben çocuğumu dövüyorum, hiç vallahi dövmeyi istemiyorum, nasıl
dövmeyeceğim?” diyor. İnanılmaz, işe yarıyor. Yani 0-6 yaş çocuğun eğitiminde de,
mesela çişini söylemiyor çocuk, tuvalet eğitiminde ya da işte ergenlik döneminde
çocukla iletişim kuramıyor gibi bir sürü olayda anne babayı eğitmek gerçekten çok işe
yarıyor. Anne ve babaya danışmanlık hizmeti verebilirsiniz, neler yapılacağı
konusunda ve tabii daha ileri düzeyde olgularda da aile terapistine giden çalışmalar
yapabilirsiniz.
“Danışma ve danışmanlık hizmetleri daha terapatik amaçlı çalışmalardır”
Bu danışma ve danışmanlık hizmetleri daha terapatik amaçlı çalışmalardır. Aile
terapisti daha derinlemesine bir çalışma, analitik çalışmayı da içerebilir. Burada
psikiyatrik sendrom gösteren olgularda bir psikiyatriste, çocuk psikiyatrisine veya bir
yetişkin psikiyatrisiyle iş birliği halinde günlük yaşamın düzenlemesi yönünde anne ve
babaya danışmanlık hizmeti verilebilir. Bu tarz çalışan merkezler var. Kendi çocukluk
yaşantıları ya da aile içi çatışmalar nedeniyle istismar ortaya çıkıyorsa o zaman da
karı kocayı onaran ya da oradaki ilişkiyi düzelten bazı çalışmaları yapmanız lazım.
Örneğin boşanmalar çocuğun örselenmesine neden olan bir konu. Boşanma
sırasında çocuğun oradan oraya gidip gelmesi bazen icra ile çocukların alınıyor
olması da anne ve babanın çocuğu yanına çekmeye çalışması, onların istismarına
yol açıyor. Burada mesela bir aile terapisti, karı koca üzerinde yaptığımız bir çalışma
ya da bir boşanma terapisti çocuğun da istismarını önleyecektir. Eğer istimara
uğramış bir ebeveyne karşı karşıyaysanız o zaman da daha psiko dinamik bir
çalışmayla, analitik bir çalışmayla ama bunların hepsinin yapabilmek biliyorsunuz
farklı meslekî bilgileri ve becerileri gerektiriyor. O zaman o istismar eden ebeveyni
sağaltım amacıyla analitik bir tedaviye alabilirsiniz ki bu tarz çalışmalar var ve
yapılıyor. Bunların hepside gerçekten çocuk istismarının önlenmesi ya da sonuçların
hasarı azaltması açısından işe yarıyor. Kısaca çocuk istismarı, hakikaten çok
maliyetli bir şey. Yani bireyin ölüme varma sonuçlarını bir kenara bırakın toplum için
de inanılmaz hasara neden olan, ilişkilerde inanılmaz hasara neden olan bir şey ve
bütün insanlar hem vatandaş olarak hem devletin bu konudaki sorumluluğu
üstlenmesi gerekir diye düşünüyoruz. Biz dernek olarak bu nedenle yola çıktık.
7
Prof. Dr. Runa İdil Uslu: Eğer bir çocuk istismar nedeniyle ölmez de sağ kalırsa, o
zaman en sık ve en uzun süreli gördüğümüz sorunlar ruhsal sorunlar oluyor. Bu
nedenle de bu problemin ruhsal değerlendirmesi çok büyük önem taşıyor ve de çok
uzun süreli bir iş. Dolayısıyla ben bu konuşmada “Ne gibi ruhsal belirtiler görürsek biz
çocuklarda kuşkulanabiliriz?” biraz ondan söz edeceğim ve bu belirtilerin oluşturduğu
belirti gruplarını, ruhsal bozuklukları, psikopatolojileri şöyle bir kısaca sıralayacağım.
Yani ruhsal bozukluğu tanımak ve tedavi etmek neden önemli? Eğer tedavi
etmezsek, bunları tanımazsak ne olur? Tabii burada esas vurgulamak istediğim nihai
amaç şu: İstismardan ruhsal olarak etkilenmeme olasılığı yoktur. Kısa ya da uzun,
hafif ya da şiddetli mutlaka bir ruhsal etkisi vardır. Bunu neden vurguluyorum; çünkü
bugünkü uygulamada, gerçi yeni yasal düzenlemeler bu problemi sanıyorum ortadan
kaldıracak ama sürekli olarak ruhsal bozukluklarla çalışanlara sorulan şey yasal
süreçte de şudur: Bu çocuk istismara uğradı ama ruhsal olarak etkilendi mi
etkilenmedi mi? Çünkü Ceza Yasası’nda etkilendiyse daha ağır bir ceza veriliyor.
Eğer bir şekilde etkilenmedi diye bir rapor verilirse o zaman istismarcı çok fazla
cezalandırılmıyor. Üzmez vakasının en büyük komplikasyonları bundan dolayı çıktı.
Bir fakültede “Ruhsal olarak etkilenmiştir” raporu alındı. Arkasından Adli Tıp “Yok,
etkilenmemiştir” dedi, o arada dünyanın vakti geçmişti. Çocuk işte bir miktar
toparlanmıştır vs. yani oldukça karışık konular. Ama bunu baştan bilmek lazım. Bu
işten ruhsal olarak etkilenmeden kurtulmak mümkün değil.
“Davranışsal, duygusal belirtiler farklı farklı olabilir”
Ruhsal olarak etkilenmek hayatımızı etkilemek zorunda mı? Hayır, tabii ki değil,
gerekli yardımla, destekle veya tedaviyle ruhsal olarak etkilensek bile yine hayatımızı
sürdürmemiz mümkün ama tabii Tülin Hanım’ın da başta söylediği gibi bu ağır bir
travma. Davranışsal, duygusal belirtiler farklı farklı olabilir. İstismarın türüne göre
değişir, şiddetine göre, süresine göre, kronik istismar her zaman daha fazla ruhsal
belirti ve patoloji ortaya çıkartıyor. Bir de tabii istismar sırasında ve süresinde başka
çocuğu zorlayan risk etmenleri var mı ya da çocuğu koruyan etmenler var mı?
Bunların dengesine göre etkilenme değişiyor.
“Hangi belirtileri görürsek çocukta
istismardan kuşkulanırız?” dedim ama
aslında öyle bir belirti yok. Yani özellikle
cinsel istismara özgü bazı şeyler var
ama belirti olarak, semptom olarak
yakalayacağımız şeylerin hiçbirisi bize
“Tamam bu istismardır” dedirtmiyor. Bir
kısmı bir araya gelince “Acaba mıdır?”
dedirtir ama patognomonik diyeceğimiz
bir belirti yok. Göreceğiniz gibi her şey
istismarda görülebiliyor. Tabii bu
belirtileri ortaya çıkartan çalışmalar, “Bu
belirtileri gösteren çocukların kaçında
istismar görüldü?” diye değil de “İstismarı saptanan çocuklarda hangi belirtiler
görüldü?” diye yapılan araştırmalarda ortaya çıkan belirtiler.
8
“İlk bozulan işlev akademik işlevdir”
Yan tarafta gördüğünüz gibi her türlü
dışa yönelik ve içe yönelik belirtiler
istismarı
işaret
edebilir.
Özellikle
başlangıçtan olmayıp da bir süre sonra
belli bir noktada genellikle akut olarak ya
da sinsi sinsi gelişen belirtiler istismarı
düşündürüyor. Mesela en belirgini bir
çocuk herhangi bir nedenle ruhsal olarak
etkilendiğinde ilk bozulan işlev akademik
işlevdir. Okul başarısını oldukça iyi
götüren, idare eden bir çocuk birden bire
konsantrasyon bozukluğu, dalgınlık,
davranış sorunları, işte başarı da azalma
gösterdiği zaman “Ne oluyor bu çocuğa, hayatında ne var?” diye mutlaka düşünmek
gerekir.
Çocuk büyüdükçe tabii sosyal etkileşim, sosyal alan daha önemli hale geliyor. İlkokul
çocuğu için akademik başarı, akademik işlevler çok önemli olabilir, arkadaş ilişkileri
de nispeten önemlidir ama esas arkadaşlık ilişkilerinin ön plana geçtiği dönem
ergenlik dönemi. Bu dönemde çocuklarda sosyal becerilerde de bozulma görülüyor.
Kronik olarak istismara uğrayan çocuklarda tabii sosyal beceriler hiçbir zaman iyi
gelişmiyor. Ama bazı çocuklarda da çocuk işte arkadaşları varken, onlarla zaman
geçirirken birden bire onlardan çekildiğini görüyorsunuz, içe kapandığını
görüyorsunuz. O zaman akla gelebilecek bir sürü nedenin arasında “Bu çocuğun
hayatında acaba istismar da söz konusu mu? diye düşünmek lazım.
“Ensest çok yaygın bir olgu”
Cinsel istismar ve fiziksel istismarla ilişkili bazı belirtiler var. Çocuğun bedenini
göstermek istemesi, çocuğun hatta kendi kendineyken bile bedeniyle karşı karşıya
gelmek istememesi işte morlukları, yara bereyi gizlemek açısından ya da cinsel
istismar yaşantısını özellikle travma sonrası stres bozukluğu olan çocuklarda cinsel
istismar yaşantısını anımsatan bir eylem olduğu için işte beden eğitim, spor salonları,
soyunma odalarında giyinmek soyunmak, banyo vs. işler çocukta kaçınmaya yol
açabiliyor. Çocuk birden bire aile ortamından veya sık girilen ortamlardan kaçınmaya
başlıyor. biliyorsunuzdur, gerçekten göründüğünden çok çok yaygın. Çocuklar birden
bire işte amcalarının, dayılarının olduğu ortamlara ya da amcaoğullarının,
dayıoğullarının olduğu ortamlara girmek istemiyorlar, kaçınmaya çalışıyorlar. Bunlar
bizim için uyarıcı olmalı.
Cinsel İstismara uğrayan çocuklarda yaş gruplarında bazı özel belirtiler görülüyor.
Onları gördüğümüz zaman, illaki bu belirtiler cinsel istismar nedeniyle olur değil tabii
ama yine bizde soru işaretleri uyandırmalı. Cinsel etkinliklerle ilgili yaşına uymayacak
denli bilgi sahibi olan çocuklar, kışkırtıcı davranışları vs. bilen, bunları sergileyen
çocuklar, özellikle küçük çocuklarda düşünülebilir. Arkadaşlarına ya da oyuncaklarına
yönelik olarak cinsel eğilimi andıran şakalar… Bu tabii pek çok çocukta olabilir.
Özellikle dürtü kontrolü az olan çocuklarda, bu ısrarla tekrar tekrar ve çocuk
hakikaten kontrol etmeye çalıştığı halde kontrol edemiyorsa o zaman yine bir soru
işareti doğmalı. Mastürbasyon her yaş grubu çocukta belirli durumlarda ortaya
9
çıkabilen bir belirti ve biz bunu patolojik
olarak kabul etmiyoruz. En küçük
yaşlardan
itibaren
dahi
patolojik
görmediğimiz
gelişimsel
ya
da
uyaranlara, çevresel koşullara bağlı
olduğunu düşündüğümüz bir davranıştır.
Ama kompulsif derecede çocuğun
durduramadığı, kendini başka türlü
oyalayamadığı, yatıştıramadığı biçimde
mastürbasyon belki bir anlamda cinsel
istismarın da belirtisi olabilir. Dediğim
gibi
her
gördüğünüz
çocuk
mastürbasyon “Acaba çocuk istismar mı
ediliyor?”
diye
düşünmeyin.
Ama
aklınızın bir köşesinde bulunsun. Zaten
bir parantez açmak gerekirse istismarla
çalışan kişiler ve de sağlık alanında çalışacaksanız hep azıcık kuşkucu, azıcık bunu
insanlarla ilişkinize yansıtmasanız bile meslekî uygulamalarınızda azıcık kötü niyetli
olabilirsiniz, azıcık şeytanın avukatlığını yapabilirsiniz. Çünkü istismar kimsenin
alnında yazarak karşınıza gelmiyor. Siz birtakım ipuçlarını değerlendirerek ve
çocukları, insanları izleyerek bu kuşkuya varabiliyorsunuz. Onun için azıcık kuşkucu
olmanın bir sakıncası yok diye düşünüyorum.
“Travma sonrası stres bozukluğunu biliyor musunuz?”
Bu süreçte gelişebilen ve artık adını psikopatoloji olarak koyabileceğimiz ruhsal
bozukluklara değinmek istiyorum. Travma sonrası stres bozukluğunu biliyor
musunuz? Bu her türlü travma sonrasında (Ruhsal travma, fiziksel travma) karşımıza
çıkan oldukça ağır, tedavisi uzun sürebilen özel bir bozukluk. Travmaya uğrayan
herkeste görülebilir. Bütün ruhsal bozukluklarda olduğu gibi travma sonrası stres
bozukluğunu da geliştirmek için bir yapısal yatkınlık lazım. Yani bir genetik yatkınlık
gerekiyor. Ama gerçekten travmaya maruz kalanların çoğunda az ya da çok belirtiler
görülebiliyor. Korku, irkilme tepkileri. Normalde bizi irkitmeyecek bir ses veya
hareketle aniden sıçrama, her an tetikte olma hali gibi belirtiler görülebiliyor. Kişi
travmayı yeniden yaşadığı duygusuna kapılabiliyor, hatta gözünün önünden
travmayla ilgili imgeler bir film şeridi gibi geçebiliyor. Aniden o ana geri dönebiliyor.
Uyku bozuklukları, kabuslar, özellikle travma içerikli kabusları görebiliyor. Çocuk
travmayı anımsatan yerlerden, durumlardan, kişilerden kaçınıyor.
Çocukların oynadığı oyunlarında travmanın izlerini görüyoruz. Repetitif oyunlar. Oyun
çocuğun sağaltım aracıdır. Yani çocuk oynaya oynaya yaşantısındaki birtakım
olayları, iç yaşantıları, duygusal yaşantıları çözümler, yerli yerine oturtur, bir anlama
kavuşturur. Ama travma sonrası stres bozukluğunda oynanan oyunlar, bu tekrarlayıcı
oyunlar bir türlü bu amaca hizmet etmiyor. Dolayısıyla çocuğun oyunu normalde git
gide zenginleşir ama biz travma sonrası stres bozukluğunda çocuklarda aynı fakir
içerikteki o üretken olmayan oyunu tekrar tekrar oynadığını görebiliyoruz. Bu bazen
bir ipucu olabiliyor.
“Disosiyasyon aslında bilinç değişikliğidir”
10
Bir diğer klinik durum disosiyatif bozukluklar, “Disosiyasyon” aslında bilinç
değişikliğidir. Yani, bedenin yaşadıklarını, duygusal boyutuna kapılmadan zihnin
biraz uzaktan izlemesi halidir. Beyin çok ilginç ve çok yetenekli bir organ. Travma
anında, travma sonrası stres bozukluğu da, disosiyasyon da, diğer bozukluklarda
aslında kişiyi, benliği koruyucu mekanizmalar. Yani, travma sonrası stres
bozukluğunda örneğin irkilmeler oluyor. Kişi onu anımsatan yerlerden kaçınıyor.
Neden? Çünkü zihin kişiyi uyarıyor ve korumaya çalışıyor. Aynı duruma düşme,
tetikte ol, tekrar başına kötü bir şey gelebilir.
“Disosiyasyon, daha ağır travmaların ürünüdür”
O aksiyete, sinyal aksiyete kişiyi her an tetikte kılıyor. Disosiyasyon, daha ağır
travmaların ürünüdür, artık travmada kişi bu durumun özelliklerine hakikaten
dayanamayacağı noktaya geldiği zaman kendini o yaşantıdan koparabiliyor. Beden
onu yaşayabiliyor. Fakat zihin kendisini korumaya alıyor. Bu durum travmanın
olmadığı zamanlarda da otomatik olarak yinelenebiliyor. Herhangi bir tetikleyiciyle ya
da bazen tetikleyici bile olmadan kişi disosiyasyon durumuna geçiverebiliyor. Bu tabii
işin patolojik durumu; çünkü çok işlevleri bozan bir süreç. Çoğu kişilik bozuklukları
bununla ilgili.Filmler izlediniz mi? Biliyor musunuz? Mesela hangisini izlediniz?
Sigon’u izlediniz, o çok tipiktir, terapi süreciyle birlikte olduğu için ilginç bir film
gerçekten. Birçok bununla ilgili sanat eseri var. Amneziler, kaçışlar bunlar disosiyatif
durumlar olabilir.
“Depresyon, ruhsal bozuklukların en yaygın olanıdır”
Depresyon ruhsal bozuklukların en yaygın olanıdır. Yani toplumda %10-%12
oranında, Türk toplumunda da diğer toplumlarda da bulunabilen bir bozukluk. Onun
için her an hazır, kapıda. Dolayısıyla böyle ağır bir yaşantı olduğu zaman depresyon
sürecine girmek çok olasıdır. Çocuklarda ve ergenlerde saldırganlıkla giden
davranışsal problemler çok sık. Çocuklar her zaman bir travmaya maruz kaldıklarında
ya da depresyona girdiklerinde içe kapanmayla gitmiyorlar. Yani, bir erişkinde işte
dünya yıkılmış, altında kalmış halini çocuklarda görmüyoruz. Bazı çocuklarda aksine
o öfke ve çaresizlik dışa da yönelebiliyor ve saldırganlık, hırçınlık, davranış
bozuklukları, karşı olma, karşı gelmeler, öfkenin kontrolündeki güçlükler ve davranım
bozuklukları görülebiliyor. Özellikle davranım bozukluğu genetik yapısal yatkınlığı
olan çocuklarda çok şiddetli ve tedaviye dirençli bir tablo olarak karşımıza çıkabiliyor.
Hırsızlıklarıyla, yalan söylemeleriyle, kaçmalarıyla, zarar verici davranışlarla
seyreden ağır bozukluk olarak görülebiliyor. Özellikle çok fiziksel istismara maruz
kalan çocuklarda görebiliyoruz.
Kaygı
insanın
normal
günlük
yaşamında yaşadığı bir problemdir.
Kaygının kontrol dışı olması, artık
kişiyi kontrol eder hale gelmesi,
kaygı bozuklukları biçiminde kendini
gösteriyor. Bu da çok sık gelişen
bozukluklardan bir tanesidir. Yan
tarafta gördüğünüz diğer bozukluklar
da ortaya çıkabiliyor. Uzun vadede
kişilik gelişimi ergenlik dönemi
boyunca
seyreder
ve
genç
11
erişkinlikte az çok kişilik epeyce oluşmuş olur, rayına oturur. Özellikle bu süreçte
yapısal ve genetik yatkınlığı olan kişilerde anti sosyal kişilik bozukluğu, borderline,
narsistik kişilik bozuklukları gibi daha çok ağır nitelikteki kişilik bozukluklarının
geliştiğini görüyoruz.
“İstismar bilişsel ve ruhsal gelişime nasıl etki eder?”
İstismar bilişsel ve ruhsal
gelişime nasıl etki eder? Bir
kere organik etkileri olabilir,
yapısal yani travmaya bağlı
organik beyin sendromları
olabilir, buna bağlı yaralanma
ve hastanede yatış süreçleri
olabilir. Hastanede yatmak
zaten kişi için, çocuk için başlı
başına bir travmadır. Buna
eşlik
eden
ihmal.
Tülin
Hanım’ın da sözünü ettiği gibi
istismarın özellikle fiziksel
istismarın olduğu yerde ihmal
de çok olasıdır. Yani bir
taraftan çocuk dövülürken, mesela onun eğitim ihtiyacı, duygusal ihtiyaçları, sevgi
ihtiyacı, empati ihtiyacı bunlar karşılanmayabilir ve bu ihmale uğrayan çocuklarda da
istismarla birlikte bu çocukların bazıları çok başı boş bırakıldıkları için kazalar,
travmalar, yasal süreçlerle başının derde girmesi vs. gibi problemler ortaya
çıkabiliyor.
Duygusal istismar daha önce söylenmiş olduğu gibi olmazsa olmaz. Yani, ne tür
istismar veya ihmal karşınıza çıkarsa çıksın bunun bir duygusal istismar boyutu
mutlaka vardır. Dolayısıyla çocuklarda bunun istismar olduğunu fark ettiklerinde
korku, utanç ve suçluluk duyguları yaratıyor. Bazı çocuklar başlarına gelenin kötü bir
şey olduğunu az çok seziyorlar ama bunun tam da adını koyamıyorlar,
açıklayamıyorlar. Dolayısıyla böyle bir belirsizlik bir kuşku durumu oluyor. Çocuk bir
şekilde istismarı deşifre ederse, özellikle cinsel istismarlarda bunu birisine anlatırsa,
söylerse genellikle çevrenin tepkisi ne oluyor? Çocuktur deyip inanmayabiliyor,
“Senin hayal gücündür hadi sus bakayım, öyle saçma şey olur mu hiç, deden sana
öyle yapar mı?” olabiliyor. “Ne biçim konuşuyorsun” diye kızılabilir, “Sakın bunu
kimseye söyleme, itibarımız iki paralık olur” denebilir. En kötüsü “Sen kim bilir ne
yaptın da başına bunlar geldi” olabilir. Bunlar cinsel istismarda da, fiziksel istismarda
da, duygusal istismarda da söz konusu. Bu tür tepkiler nedeniyle çocuk istismara
uğradığıyla kalmaz, bir de üstelik bundan suçlu duruma da düşebilir. Şimdi bir çocuk
istismardan ne zaman nasıl etkilenecek bu birtakım faktörlerin dengesine bağlı.
Yapısal etmenler önemli, zekânın iyi olması, koruyucu faktör, mizaç bocukluklarının
olmaması, mental retardasyon ve otizm gibi gelişimsel bozukluklarının olmaması,
bunlar koruyucu ama bunların varlığı da tabii risk faktörü.
“İstismar dışı risk etmenleri var”
İstismar dışı risk etmenleri var. Yoksulluk her türlü problemi yordayan, eğer
ölçebiliyorsanız bütün regresyon analizlerinde bir numarada çıkan çevresel faktör.
12
Eğitim eksikliği, aile içi şiddet varlığı, mesela karı kocanın kendi aralarındaki şiddet
risk faktörü. Koruyucu etmenler de bunların tersi, özellikle eğitim.
Her olguda ruhsal bozukluk
gelişecek diye bir koşul yok.
Etkilenme “Evet” ama illa biz bir
psikopatoloji görmeyebiliriz. Biraz
çocuğun kendine uyguladığını
nasıl algıladığına bağlı. Mesela
çocuk eğer işte evet annemdir
babamdır döver, öğretmenimdir
döver diye algıladığında kuşkusuz
yine etkileniyor. Yani dayağı yiyen
kişi ne kadar bunu birtakım usa
vurma
mekanizmalarıyla
normalleştirmeye çalışsa da o
anda
aşağılanmışlığı,
öfkeyi
hissediyor. Dolayısıyla o duygular bir şekilde bir yerlere gidiyor. Ama gene de hiç
hayatında dayak yememiş ve dayağın çok ayıplandığı toplumda dayak yiyen bir
çocukla, günlük, sıradan olay olan dayağın olduğu durumda dayak yiyen çocuk belki
biraz daha farklı algılayabilir.
“Cinsel istismar özellikle ikna, kandırma yoluyla yapılıyor”
Cinsel istismar ise küçük çocuklarda özellikle ikna, kandırma yoluyla yapılıyor. Gel
seninle bir oyun oynayalım, bu bizim oyunumuz olsun, bu bizim sırrımız gibi
paylaşılıyor istismarcıyla. Çocuk bir süre bunu yaşıyor, eğer çok ağır bir istismar
değilse acı da duymayabiliyor. Belki bu oyundan bir miktar haz da alabiliyor. Ama bir
süre sonra, büyüdükçe, bunun farkına vardıkça, yapılan çok korkunç bir şeymiş, bunu
anlıyor. Size mesela hep bu örneği veriyorum. Çarpıcı gelen örneklerden bir tanesi.
16 yaşında bir kız geldi. 9 yaşında bir akrabası tarafından 3-4 kez tekrarlayan
biçimde bir cinsel oyuna maruz bırakılmıştı. Penetrasyon olmamıştı ama dokunma
biçiminde ve pornografi izletilme biçiminde cinsel bir istismara maruz kalmıştı. Bu
çocuk 16 yaşına geldiğinde bir dizi de benzer bir şey görüyor ve bir yanda bütün
anılar zihnine üşüşüyor. Fakat ilginç bir şekilde çocuk, 9 yaşında olduğu dönemlerde
azıcık da kuşkulanıyor. Bu tamam sırrımız olsun falan, bu akıllı da bir çocuk, pek hoş
bir şey değil belli ki benden istenen diye düşünüyor. Dolayısıyla 2-3 seferden sonra
akrabasının evine gittiklerinde annesinin yanına sığınıyor, annesinden ayrılmıyor. Bir
şekilde istismarcıyla baş başa kalmamaya çalışıyor. Fakat sonra bunun üstünü
örtüyor. Yani, kapatıyor ve bir şekilde herhalde akraba görüşmeleri de azalıyor ki
ondan sonra işte dediğim gibi bu diziyi izleme sonrasında çok ciddi ağır bir depresyon
ve öz kıyım eğilimiyle bize gelmiş bir çocuktu. “Neler gelmiş başıma, suçluluk, ben
niye bağırmadım o zaman, ben niye onu durdurmadım, ben niye anneme babama
şikâyet etmedim, nasıl ben buna izin verebilirim, kimse bunu nasıl fark etmedi, nasıl
cezalandırılmaz?” İstismarcının cezalandırılması istismar süreçlerinde çocukları ya
da mağduru diyeyim rahatlatan, ruhsal baskıyı kaldıran öğelerden bir tanesidir.
İstismarcının cezalandırılması az çok bir adalet duygusunu gerçekleştirdiği için
rahatlatıyor. Dolayısıyla böyle bir tabloyla gelmişti ve tedaviye almıştık. Açığa
çıkmayan olgularda dediğim gibi açığa çıkıp da bildirim ve sonrası aşamaları atlatan
çocukta dahi geç dönemde belirtiler ortaya çıkabilir.
13
Dolayısıyla biz diyelim ki istismardan 2 yıl sonra çocuğu gördüğümüzde o 2 yıla
kadar hiçbir şey yoksa çocukta ruhsal anlamda bizim parmak basabileceğimiz bir
belirti yoksa bile bunun 5 yıl sonrasını, 10 yıl sonrasını bilemezsiniz. O çocuk işte
ergen olduğunda, karşı cinsle ilişkiler kurma zamanı geldiğinde veya evlilik yaşı
geldiğinde, cinsel eyleme nasıl tepki verecek, bunu bilemeyebilirsiniz. Başka
tetikleyiciler yani illa evlilik, cinsellik olması şart değil, başka tetikleyiciler sıkıntı
yaratabilir, belirtileri başlatabilir.
Sonuçta çocuk dokunulmaz
olmadığını,
annesinin
babasının
çevresindekilerin
kendi
koruyamadığını,
iyi
niyetli
zannettiği
kişilerin
aslında
iyi
niyetli
olmayabileceği fark ettiğinde
bu aslında bir travma, yani
hepimiz tabii ki bunu fark
ediyoruz.
Annemizin
babamızın
bizi
koruma
kapasitesi tabii ki kısıtlı ama
böyle bir olay üzerinden bunu
fark etmek travmatik etki
yapıyor. Bu ruhsal travmayı
yaratan başlı başına bir
mekanizma.
Bir de bildirim ve sonrası süreçlerde uğranan travmalar var. Şimdi Türkiye’de bunun
giderilmesi için çalışmalar yapılıyor. Bildirim sonrasında çocuğun defa defa anamnez
verme riski söz konusu oluyor. Önce belki doktora veya öğretmenine arkasından ne
bileyim anneye babaya çocuk anlatıyor. Kim fark ettiyse doktora anlatıyor, gidiyor
kolluğa anlatıyor, oradan savcılığa gidiliyor orada anlatılıyor. Sonra mahkemede belki
birden fazla kez herkeslerin önünde anlatabiliyor. Bazen istismarcıyla
yüzleştirilebildiğini görüyoruz. “Söyle bakayım hani oldu mu olmadı mı?” gibi veya
mahkemede sorulabildiğini görüyoruz. Bunların hepsi travmatik süreçler. Bu süreç
içerisinde aile de o kadar örseleniyor ki birçok aile çocuklara anamnezi geri
çektiriyorlar veya şikâyetlerini geri çekiyorlar. Bu yüksek oranda oluyor ve bütün
dünyada öyle. Bildirimi geri çekme çabası, istismara maruz kalan, bunun bir şekilde
açığa çıktığı olguları çok büyük bir oranında görülüyor. O nedenle bu anlatımların bir
kere mümkün olduğu kadar tek sefere indirgenmesi, bu sırada da görüşmecinin ne
yaptığını biliyor olması ve bu konuda eğitim almış olması çok büyük önem taşıyor.
Sonuçta başta da söylediğim gibi çocuğun istismar yaşantısından ruhsal anlamda
olumsuz etkilenmeden yaşamını sürdürme olasılığının bulunmadığını biliyoruz. Bu
çok boyutlu psikiyatrik bulgular ve bozuklukların bir kez çocuğu görerek saptanması,
bu konuda karar verilmesi bence mümkün değil, yapan varsa kutlarım. Kesitsel
değerlendirmede saptanamamış olan bozukluklar herhangi bir dönemde baş
gösterebilir. Dolayısıyla bir risk vardır, o nedenle buna maruz kalan kişilerin bu
konuda eğitim alan uzmanlar tarafından en azından bir danışma mahiyetinde,
özellikle kendilerini kötü hissediyorlarsa veya birtakım çocuklarda belirtiler varsa bir
sıkıntı hissediyorsa kişi bunu bir uzmana danışmasında yarar var.
14
Hatice Kaynak: Bende diğer arkadaşlarım gibi İstismarı ve İhmali Önleme Derneği
Yönetim Kurulu üyesiyim, aynı zamanda Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezinde
de çalışıyorum. Yani orada da çocukların hakları için mücadeleler yapıyoruz. Benim
paylaşacağım şeyler de aslında dünyadaki ve Türkiye’deki çocukların durumunu
gördük. Hukuk buna nasıl bakıyor? Gerçekten o tıbbın Sosyal Hizmet’in tanımladığı
istismarı, ihmali hukuk da aynı biçimde tanımlıyor mu? Her birine aynı biçimde
müdahale edebiliyor mu ve gerçekten o bildirdikten sonra o çocukları yeterince
koruyabiliyor mu? İyi ki de bildirdim noktasına getirebiliyor mu? Birazcık bunlardan
bahsedeceğim.
İstismarı aslında son birkaç yıldır gazetelerde çok yoğun görmeye başladık. Yani
bunun sansasyonel etkisi mi çok fazla, onun için mi ortaya çok çıkmaya başladı?
Onun için mi çok yazılıyor? İstismar mı çoğaldı yoksa bunlar ortaya çıktıkça insanlar
daha güvenli biçimde ortaya çıkmaya mı başladı? Ben ortaya çıkarsam söylersem
bunlar daha çok durdurulabilir mi diye düşünmeye başladı. Üçüncü nedendir diye
düşünüyoruz biz; çünkü hepsinin de etkileri var. Bence istismar daha çoğalmış değil.
Bilmiyorum, diğer arkadaşlarımda söyleyecektir. İstismar aslında hemen hemen her
zaman aynı düzeyde gidiyor, hele cinsel istismar için ama bu düzey daha çok
açıklandıkça daha çok ortaya çıktıkça biz sayısının çoğaldığını düşünüyoruz. Tabii
umarız eğitimle, bilgilendirmeyle, önleme faaliyetleriyle daha çıkmadan bunları
engellemiş oluruz.
Ben
birkaç
gazete
haberi aldım. İşte 16
yaşındaki kıza üvey
babası
tarafından
yapılan taciz, karnındaki
bebeği öldürüyor 17
yaşındaki bir kız ama
sonra inceleniyor ki bir
ensest sonucu hamile
kalmış. Kendini de öldürmesi durumuna geliyor. Yine
küçük bir ilçede küçük çocukları fuhuşa zorlayan üç
tane kadın yakalanıyor. Hani sadece kendi cinsel
doyum için değil, fuhuşa aracılık etmekte aslında cinsel
istismar suçunu oluşturuyor. Burada kadınlar bu
anlamda suçlu. Yine küçük çocuğa cinsel istismarda
bulunan kişiye 17 yıl hapis cezası verildiğini gibi böyle birkaç haber sizinle paylaşmak
istedim.
“Hukuk doğru biçimde delilleri toplayabildiğinde cezalandırıyor”
Hukuk aslında fark ettiğinde ve bunun delillerini doğru biçimde toplayabildiğinde
cezalandırıyor. Ama doğru biçimde delil toplayabilmesi için de bunun erken fark
edilmesi, tanıların doğru konulması ve o ifadelerin değişmemesi, tutarlılığı vs. gibi
şeylerin çok yoğun biçimde yaşanması gerekiyor.
Tülin Hanım çocuk kimliğini tanımladı. Aslında 17. yüzyılda, hatta ilkçağlarda 8-10
yaşına kadar çocuk kabul ediliyor, ondan sonra çocuk bile kabul edilmiyor. Yani, 1112 yaşına geldikten, ergenlikten sonra hatta çocuk değil yetişkin gibi kabul edilir. Çok
erken yaşta askerlikler vs. söz konusu çocukluk, yetişkinlerin yaptığı işi yapamayan
15
yani bedensel gücü zayıf olan kişi olarak da görülüyor. Sonra bunun gelişimin
tamamlanması vs. ilişkin bilimsel verilerin çoğalmasıyla savaşlarda, hastalıklarda vs.
bir grubun daha çok zedelendiği görülmesiyle çocuk tanımları değişmeye başlıyor.
“18 yaşından küçük herkes çocuktur”
Dünyadaki en yaygın iki ülke dışında Birleşmiş Milletler’in sınırları içinde devletlerin
tamamı tarafından imzalanmış tek sözleşme Çocuk Hakları Sözleşmesi. Bu diyor ki
18 yaşından küçük herkes çocuktur. Bizde nasıl durum diye bakarsak, bizde de öyle
midir? 18 yaşından küçük herkes çocuk mudur, öyle mi kabul ediyoruz? Neyi kabul
ediyoruz, kaç yaş diyoruz? Ergenliğe kadar mı acaba? Yani 14-15 mi, belirli yaş mı,
12 mi diyoruz? Evet, bir toplumsal anlayışımız var. Şimdi anne babaların gözünde
hiçbir zaman büyümeyen kişiler çocuk. Koşullara göre, toplumsal bakış açımıza göre
değişir. Bir de hukuksal bakış açımız var. Ergenliğin bir bölümünü tamamladığı
zaman ya da cinsel olarak ergenliğe ulaştığı zaman artık o büyümüş gibi kabul
ediliyor olabilir. Ama biz bunu biliyoruz ki aslında bunların hepsi bir arada
gerçekleştiriliyor. Yani, çocuğun fiziksel, biyolojik, cinsel, ruhsal gelişiminin hepsi
tamamladığı anda onun bıçak gibi şu yaşta diyemiyoruz. Ama tamamlandığı anda biz
çocukluktan çıktığını kabul ediyoruz. O zaman da bir yaş belirlemek zorundayız ve
hukuk bunun altındakini korumak zorunda. Çünkü işte Akdeniz bölgesindeki kızlar
çabuk gelişiyorlar, Karadeniz’dekiler daha ufak tefek oluyor gibi şeylerle ölçemeyiz.
Hukuk objektif bakmak zorunda olduğu için Birleşmiş Milletler’in sınırını kabul etti,
ama ne zaman? 2005’te.
“Kanun 15 yaşında evlenmeye izin veriyordu”
2005’ten önce bizim Çocuk Mahkemelerimiz bile 15 yaş kabul ediyordu. 15 yaş 18
yaş arasında da böyle ara çocukluk gibi bir şey, yetişkinlikle çocukluk arası ama ben
çocuk gibi bakmam ona, çocuk hakları da vermem diyen bir anlayış vardı. Evlenme
yaşı 15’ti. 1960’larda doğal karşılanıyor. Filmlerde gösterilen şey gerçek hayatta da
oluyor. Kanun 15 yaşında evlenmeye izin veriyordu. Şimdi bütün bunlar değişti.
2001’de Medenî Kanun’la evlenme yaşı 17’ye çıkarıldı. Bu bile yanlış aslında 18
olması gerekirdi ve diğer kanunlarımızla Çocuk Koruma Kanunu’muz da Türk Ceza
Kanunu’muz da da bunu 18 olarak kabul etti. Çok önemli bir farkla kabul etti. Biz
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nden daha ileri bir düzenlemeyi de kabul etmiş
durumdayız. Çünkü Çocuk Hakları Sözleşmesi de diyor ki: “Daha erken reşit yaşta
olma durumu hariç 18 yaşından küçük herkes çocuktur.” Bu ne demektir? Mahkeme
kararıyla 17 yaşında reşit kılınabilir. Yani reşit kılınmak ne demek? Borç altına
girebilir, bir işe girip çalışabilir, ona mahkeme karar verecek. Senet imzalayabilir,
ipotek verebilir gibi birtakım hukukî işlemleri yapabilecek ya da işte 17 yaşında
evlendiğinde evlenmeyle reşit oluyorsunuz. 18 aslında reşit olacaksınız ama 17
yaşında evlendiğin zaman evin bütün alışverişini yapabilir, gidip ev alabilir, evini
satabilir, borç senedi imzalayabilir. Şimdi Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre bunları
çocuk saymayabilirsin diyor ama Çocuk Hakları Sözleşmesi bütün dünya devletleri
için asgarî standarttı koyuyorum. Sen daha iyi şeyler yapabilirsin, herkesin kabul
edebileceği bir şey olsun diyor.
Bizim kanunlarımız artık böyle demiyor. Erken yaşta reşit olsa bile hepsi çocuktur
diyor. Bu ne demek? 17 yaşında evlenmiş, bir şekilde anne baba izniyle evlendirilmiş
ya da kendisi evlenmiş, reşit olmuş birisi ve sokakta yürürken cinsel tacize uğradı. Biz
buna yetişkin kadın gibi davranacağız, yani onun haklarını mı vereceğiz çocuk
16
haklarını mı uygulayacağız? Buna çocuk haklarını uygulamamız gerekiyor. Çünkü
onun evlenmiş olması hukukî haklarını kullanmasını sağlamış oluyor ama aslında
bizim gerçek anlamda çocuk bakış açımız onun da korunması gerektiğini, 18 yaşının
bitirilmesine kadar da aynı haklardan yararlanması gerektiğini düzenliyor.
“Çocuk Hakları Sözleşmesi devletleri yükümlü tutuyor”
Çocuk Hakları Sözleşmesi dedik.
Çocuğun
özellikle
istismardan
korunmasına ilişkin bir maddesi de
var. Bu sözleşmede yer alan çocuk
istismarı aslında çocuğun her şeyden
korunması için devletleri yükümlü
tutuyor. Çocukları ilk koruyacak kişi
elbette ki anne, babası, ailesi ama
sözleşme diyor ki yani o istismar,
ihmal vakalarının büyük kısmı da
anne, baba ve çocukların yakınından
geliyor. O zaman senin devlet olarak
sorumluluğun gerektiğinde çocuğu
anne, babasından bile korumaktır.
Hatta dünya devletleri olarak da başka bir sorumluluk veriyor. Kendi devleti çocuğuna
istismar ediyorsa, başka devletler de bu çocuğu koruyabilmelidir. İşte mülteci hakkı
gibi vs. şeyler. Yani, devletlere karşı bile çocuklar korunabilir gibi başka devlette o
çocuğu koruyabilir ya da savaşlarda çocukların öncelikli sığınma haklarının
sağlanması, öncelikli sağlık haklarının sağlanması gibi şeyler bunun için düzenlenmiş
durumda. Devlete birçok yükümlülük vermiş, diyor ki: “Yasal, idari, toplumsal
önlemler almak zorundasın.”
İstismar dedik ki bir çocuğa yapılmaması gereken şeylerin yapılması. Ama birde
sömürü var. Çocukların sömürüsü dediğimizde istismardan farkı ne? İstismardan
farkı sömürüde bu işlen ayrıca menfaat, bir çıkar elde ediyor. Yani para kazanıyor,
birine vererek ona bir yardımda bulunuluyor gibi bir süreç yaşanıyor. Sözleşme bir
cinsel faaliyet için çocuğun kandırılması, fuhuş ya da yasa dışı cinsel faaliyette
kullanılması, pornografik nitelikteki gösterilerde ve malzemelerde kullanılması ve
sömürülmesini de önlemek için devletin birçok şey yapması gerektiğini, önlemlerin
alması gerektiğini söylüyor.
Şimdi böyle bir noktadan baktığınız zaman ortada bir suç var. Sözleşme diyor ki
çocukları istismardan korumak için istismar türlerini suç olarak kabul edeceksin.
İstismarcılar kimlerse bunları cezalandıracak düzenlemeleri de yapacaksın. Ama
bunları yaparken bunun yanında bu mağduru hukuk sistemi içinde iki boyutlu
koruyacaksın. Bir dava sürecinde koruyacaksın. Yani, o Runa Hanım’ın bahsettiği
gibi defalarca dinleme, sürekli sanıkla yüz yüze getirme, onun sorgulanması,
suçlanması gibi şeyleri yaşatmadan o süreçte koruyacaksın. Bir de toplum içinde
koruyacaksın. Tülin Hanım’ın anlattığı Sosyal Hizmet koruması da yine hukuk olarak
sen sağlamasın diyor. Ama bunu sağlamak için devletin bundan haberdar olması
gerekir. Yani, çocuğu korumak için birilerinin ona haber veriyor olması lazım. O
zaman da bildirim yükümlülükleri gündeme geliyor. Hem korumayı bildirme hem de
suçu bildirme yükümlülüğü anlamında yükümlülükler gündeme geliyor.
17
Şimdi bir suç var, bunu görüyoruz. Sokakta bir adam bir çocuğu tokatlıyor, dövüyor,
bıçaklıyor ya da kaçırmaya çalışıyor. Buna karşı biz sokaktaki vatandaşız, duyarsız
mı kalmalıyız? Değil. 2005 öncesindeki eski kanunda buna bir sorumluluk yoktu.
Yani, vatandaş bunu şikâyet etmese de bir şey olmuyordu. Ama şimdi işlenmekte
olan bir suç ama işlenirken göreceksiniz. Yani, döverken göreceksiniz, bıçağı
batırırken göreceksiniz, elinde silahı göreceksiniz, arabaya zorla bindirirken
göreceksiniz gibi tam işlenmekte olurken gören kişi bildirmezse 1 yıla kadar hapis
cezasıyla cezalandırılır diyor. Mağdur 15 yaşından küçükse, yani bir çocuğa karşı
işlendiğini görüyorsanız bu durumda ceza yarı oranında artırılıyor deniliyor. Yani
çocuğa karşı işlenmiş suçu görüp bildirmiyorsa vatandaş olarak en azından 1 yıla
kadar hapis cezasıyla cezalandırılıyoruz.
Sonra kamu görevlisi, öğretmen, sağlık görevlisi, psikolog, psikolojik danışman, tapu
memuru olabiliriz. Birçok şey olması mümkün, bu görevimizi yaptığımız sırada yine
bir suçla karşılaştık. Bu durumda işte öğretmenlerin yükümlülüğü, kolluğun
yükümlülüğü gibi yükümlülükler de burada doğuyor. Bu kişiler de bildirmezse 6 aydan
2 yıla hapis cezasıyla cezalandırıyorlar. Sizi muayeneye geldi, sağlık mensubusunuz.
Bu durumda suç belirtisiyle karşılaşmış ve bildirmemişse bu durumda da sağlık
görevlilerine 1 yıla kadar hapis cezası öngörülmüş durumda.
Suçu bildirmek gerekir ama bu çocuğun
korunmaya ihtiyacı var, ana babası
bakmıyor dövüyorlar. Hissediyorsunuz
öğretmensiniz,
psikologsunuz,
danışmanısınız bir ihtiyacı var bu
çocuğun, bir şekilde buna müdahale
edilmesi gerekir. Korumak, illa evinden
almak değildir, kuruma yerleştirmek de
değildir. Çocuğu korumak gerekiyor.
Şimdi bunu bildirsek mi bildirmesek mi,
bildirmezsek de bir şey olmaz diyoruz;
çünkü suç olarak düzenlenmemiş gibi.
Hâlbuki öyle değil. Çocuk Koruma Kanunu diyor ki: Adlî ve idari merciler, kolluk
görevlileri, yani polis, jandarma, sağlık ve eğitim kuruluşlarında çalışanlar ve sivil
toplum çalışanları korunma ihtiyacı olan çocuğun Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme
Kurumuna bildirmekle yükümlüdür. Bildirmezse yükümlülüklerini kötüye kullanmaktan
dolayı cezalandırılıyorlar. Yani bununla mutlaka bildirilmesi gerektiğini görmek
gerekiyor ve bu anlayışları yerleştirmek gerekiyor. Ama suçu bildirmek, koruma
ihtiyacını bildirmek için de neyin suç olduğunu ve neyin korunma ihtiyacı olduğunu
bilmeye de ihtiyaç var.
Hukukun tanımlarıyla tıbbın tanımları ya da sosyal hizmetin tanımları her zaman
birebir örtüşmüyor. Onların fiziksel istismar dediği şeye biz kasten yaralama diyoruz.
Yani, başka bir şey söylüyoruz. Kasten yaralama, aslında hepinizin bildiği yaralama
suçları. Bir başkasının vücuduna acı veren, sağlığını ya da algılama yeteneğinin
bozulmasına neden olan kişiye ceza veriliyor deniliyor. Yani fiziksel istismar hukukta
suç olarak kabul ediliyor. Kasten yaralama aileden birine karşı işlendiğinde ya da
beden, ruh bakımından kendini savunamayacak birine karşı işlendiğinde, tamamen
engelli, felçli birine karşı işlediğinizde de bir ağır suç haline geliyor. Silahla
işlendiğinde şikâyet aranmaksızın ceza artırılır deniliyor.
18
“Kötü muamele suçu var”
Kötü muamele suçu var. Kötü muamele aslında doğrudan yaralama gibi
göremediğimiz ama sürekli evde bir eziyet durumuna dönüşen; eve kapatıyor, yemek
vermiyor, öldürmüyor ama iyi de etmiyor gibi bir durumda aynı konutta yaşadığı
kişilerden birine karşı kötü muamelede bulunan kişiye 2 aydan 1 yıla kadar hapis
cezasıyla cezalandırılır deniliyor. Bunun hani tıptaki tam karşılığı nedir derseniz
duygusal istismara biraz benziyor. Fiziksel istismarın hafif bir haliyle benzetebiliriz.
Ama bu tam da şunun karşılığıdır diyemiyoruz, ama bu konuda benzer durumlara
göre hâkim yorum yapacaktır. İlla da aynı evde yaşıyor olmak gerekmiyor. İdaresi
altında bulunan; büyütmek, okutmak, bakmak, korumak meslek ya da sanat
öğretmekle yükümlü kişilerinde aynı biçimde davranması durumunda yine ceza
görevi kötüye kullanma anlamında kabul edilir, hapis cezasıyla cezalandırıyor. Yani,
çocuk yurtta, yatılı okulda kalıyorsa, meslek kursuna gidiyorsa, çıraklık okuluna
gidiyorsa gibi burada da başına geliyorsa böyle bir şey aynen anne babanın yaptığı
gibi aynı konuttakilerin birbirine yaptığı gibi bunlara da ceza veriliyor.
Cinsel istismar tıpla aynı kelimeyi kullandı ama aynı yerde kullanmadı; fakat farklı bir
şey olarak kullandı; çünkü çocuğun cinsel istismarı çok geniş bir alan. Çocuğa
dokunmadan önünde teşhircilik yapmakta cinsel istismar, pornografik film izletmekte
cinsel istismar, çocuğa tecavüz etmek de cinsel istismar. Hukuk bunun hepsinin
adına cinsel istismar demedi. Bunun bir kısmını ayırdı ve dedi ki birinin cinsel amaçla
çocuğu kullanması cinsel istismardır. Ama o mesela cinsel organ göstermeyi
teşhircilik içinde, pornografi izletmeyi müstehcenlik içinde, reşit olmayanlar arasındaki
ilişki aslında oda bir anlamda cinsel istismarda, cinsel oyun dediğimiz şeye reşit
olmayanla cinsel ilişki içinde, söz atma vs. düzeyde kalanı cinsel taciz içinde
düzenledi. Yani bizim tecavüz ve tecavüze yaklaşım, dokunma, sürtünme vs. gibi
düzeyinde olan cinsel edim için içeren cinsel istismar olarak tanımladı. Kanun diyor
ki çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi 15 yaşından küçük çocuğa ya da fiilin
anlam sonuçlarının kavrayamayan kişiye karşı, 17 yaşında ama ruh sağlığı problemi
var, çocuk bu durumu anlayamıyor. Buna karşı işlenmişse diğer çocuklara da cebir,
tehdit, hile ile gerçekleştirilen her türlü davranış cezalandırılır dedi. Bu ne demektir?
15 yaşından küçük çocuğun hep tartışılıyor, rızası var, yok vs. gibi şeyler. Biz 15
yaşından küçük çocuklar için rıza diye bir şey kabul etmiyoruz. 15 yaşından küçük
çocukla yapılan her türlü cinsel davranış illa o tecavüz boyutuna geçmemiş olan
davranış bile suçtur. 15-18 yaş arasında çocuklar için ise rızası geçerli, onların
rızasını kabul ediyoruz; çünkü hukuk 15 yaşından itibaren herkesin görüşlerini
açıklayabileceğini kabul ediyor.
Rızası geçerli ama o çocuğa karşı biri kandırdıysa, hile kullandıysa, tehdit ettiyse yine
suç ve kamu davası niteliğinde bir suç, şikâyete bağlı değil. 15 yaşından büyük
rızasıyla cinsel ilişkiye girdi ama sonra bundan pişman oldu, şikâyet edebilir; çünkü
yine suç ama daha az cezası olan bir suça dönüşüyor. “Bunu ağırlaştıran nedenler
nedir?” dediğimizde vücuda organ ya da cisim sokulması deniliyor. Bunun için hani
anal bölge, vajinal bölge ve oral ağız kabul ediliyor. Bunlardan üçüne karşı cinsel
amaçla bir cisim ya da organ sokulması kabul edilmiş suç olarak aileden biri
tarafından yapıldığında ağırlaşıyor. Bakım, gözetim yükümlülüğü olan kişi tarafından
yapıldığında ağırlaşıyor. Öğretmeni, müdürü, sorumlusu, uzmanı gibi kimse onun
tarafından yapılırsa ya da 15 yaşından küçük çocuğa, hile kullanılırsa, zor kullanılırsa
vücuduna yaralamaya da yol açmışsa daha ağır ceza veriliyor.
19
“Her istismar çocuğun ruh sağlığını etkiliyor”
En tartışılanı da bunun sonucunda çocuğun beden veya ruh sağlığı bozulmuşsa
daha ağır bir ceza veriliyor. Aslında bu tartışmayı çok kısa geçmek istiyorum. Runa
Hanım’ın da söylediği hep tartışılan bir şey, elbette ki her istismar çocuğun ruh
sağlığını etkiliyor. Ama buradaki terim ruh sağlığının bozulması bunu da tespit etmek
o kadar kolay, mümkün değil. Runa Hanım söyledi. Ruh sağlığı bozukluğu 2 yıl sonra
olabilir, 40 yaşında çıkabilir, 20 yaşında çıkabiliyor, evlendiğinde çıkabilir, ilk erkek
arkadaş ya da kız arkadaş ilişkisinde ortaya çıkabilir ve bu ciddi bir bozukluk olabilir.
Bunu bilme şansımız yok ama hukuk bu kadar belirsizliğe dayanamaz. Bir an önce
de ceza vermesi ve karar vermesi gerekiyor. Şimdi yapılan şey ilk bir görüşmeden
sonra 6 ay bekleniyor. Ama bu 6 ay bilimselde ne kadar doğrudur bunu bilmiyorum
ama 6 ay sonra bir kez daha bakıldığında çocuğun ruh sağlığının bozulup
bozulmadığına dair bir rapor veriliyor. Kanun çıktığında ilk gelen raporlarda genellikle
bozulmamış biçimde gelirken şimdi kamuoyunun tepkisi nedeniyle hepsinde
bozulmuştur diye gelmeye başladı. Ama bu şöyle bir şeye yol açıyor, bozulmamıştır
dediğinizde 3 yıl hapis cezası alacakken sanık bozulmuştur dediğinizde 15 yıldan az
veremiyorsunuz. Yani birden beş kat artıyor.
Bunun elbette ki istismarcılar ceza alsın vs. bunu kabul ediyoruz ama sistemde bir
yanlışlık var. Yani o 3 yılın biraz yükseltilmesiyle ve kanun gerekçesinde çok net
konması lazım. Her istismar çocuğun ruh sağlığını bozar ve etkiler ya da ne zaman
ortaya çıkacağı belli olmaz. Ama kalıcı bir hastalığa dönüştüğü tespit edilemiyorsa
bunun için belki ağır ceza verilir gibi bir şey yapılması gerekiyor. Bu konuda mecliste
öneriler var, değişir mi değişmez mi bilmiyoruz ama hukukun da en zorlandığı
konulardan birisi.
“Anayasa Mahkemesi ruh sağlığının bozulup bozulmaması meselesini reddetti”
Bunu Anayasa Mahkemesi’ne götürdüler, Anayasa Mahkemesi reddetti. Yani, ruh
sağlığının bozulup bozulmaması meselesini reddetti. İkinci tür aslında cinsel istismar
türü olan şeyi cinsel taciz olarak kabul etti. Bir kişiyi cinsel amaçlı taciz eden kişi
mağdurun şikâyeti üzerine cezalandırılır denildi. Bu cinsel tacizin sözel taciz de
olması mümkün, fiziksel taciz de olması mümkün. Bunu yapan kişi hiyerarşik
üsttüyse yani iş yerinde patronuysa kadınlara karşı bir mobing vs. anlamında ya da
eğitim alanında üsttü durumundaysa öğretmeni, müdürü vs. gibi biri tarafından
yapılıyorsa cezası arttırılıyor. Ama bu kişi bir de bu olay sonucunda okulunu,
eğitimini, işini bırakmak zorunda kaldıysa yarısı oranında daha yüksek ceza veriliyor.
Bu suç olsun olmasın mı şeklinde çok tartışılan cebir ve tehdit, hile olmaksızın 15
yaşını bitirmiş olanla cinsel ilişkide bulunan şikâyet üzerine cezalandırılır dediler.
15 yaşını bitirmiş çocuklarda özellikle lise dönemi çocukları arasında rıza gösterdi,
15’inden büyük problem yok diye düşünüyorlar. Ama bir gün kötüye de kullanılabilir.
Ayrıldıklarında diğerini tehdit etmek için kullanılıyor ya da gerçekten de olumsuz bir
deneyim oluyor. Bunu bir şekilde şikâyet etmek istiyor. Ailesi öğreniyor, ailesi şikâyet
etmek istiyor gibi durumlarda şikâyet edilebiliyor. Bu durumda da 6 aya kadar hapis
cezası veriliyor. Bundaki problem aslında diğerlerinde fiili yapan ve fiilin mağduru
durumunda olan bir kişi varken bundan iki kişi var, ikisi de hem sanık hem mağdurlar.
Çünkü cinsel ilişkide tarafılar, ikisi de rızayla olmuş. Biri şikâyet ettiğinde karşı tarafta
şikâyet ederse ikisi de ceza alır. Bunun çok farkında olmadıkları ve gençlerimizin de
20
çok bilmediği rızayla olunca da hiç suç olmayacağını zannettikleri bir durum. 15
yaşından küçükler arasında “Rızayla birlikte olduk” dediklerinde hiç kurtaran bir şey
değil; çünkü şikâyete bile bağlı değil, doğrudan kamu davası ve suç niteliğinde.
“Fuhuş aslında Türk Ceza Kanununda suç değil”
Cinsel istismarın en ağırı ensestten sonra fuhuştur diye düşünüyorum. Fuhuş aslında
Türk Ceza Kanunu’nda suç değil, yetişkinlerin kendilerinin fuhuş yapmasını suç
olarak kabul etmiyor. Ama fuhuşa teşvik, fuhuşu kolaylaştırmak, fuhuş için birilerine
temin etmek suç ama çocuğu bunun için kullanmak en ağır suçlardan düzenlenmiş.
Çocuğun fuhuş’a teşvik eden, bu maksadı sağlayan kişi cezalandırılır demiş. Bunu
yapan kişi üst soyuysa yani ana, babası, dedesi ise kayın soyuysa yani evlenmişse
kayın pederi vs. gibi birisiyse, evlat edinmişse, vasisiyse, kardeşi ise, eğitici, bakıcısı
durumunda olan kişi ise ceza, yer oranında arttırılıyor.
Biraz önce söylemiştim pornografiyi izletmek de suç ama cinsel istismar maddesi
altında değil ayrı bir madde “Müstehcenlik” maddesinde yazıyor. Bir çocuğa
müstehcen görüntü izleten, içeren ürünleri veren, okutan, dinleten, görebileceği
girebileceği yerlere alenen gösteren, işte burada bir afiş olarak asan, çocukların çok
rahat girebildiği bir yerde filmi açık olarak gösteren kişilere ya da bunu basın yoluyla
yapanlara karşı bir ceza öngörülmüş durumda.
“Bizim için en zoru herhalde ihmali hukukta değerlendirmek”
Bizim için en zoru herhalde ihmali hukukta değerlendirmek; çünkü ihmal bir çocuğa
yapılması gerekenin yapılmaması, yani gereği gibi eğitilmemesi, gereği gibi
beslenmemesi, gereği gibi giydirilmemesi, hastaysa gereği gibi tedavi yaptırılmaması
gibi şeyler Türk Ceza Kanunu’nda bunu da suç olarak düzenlemiş.
Aile hukukundan doğan bakım, eğitim ve destek hükümlülüğünü yerine getirmeyen
kişi şikâyet üzerine cezalandırılır denilmiş. Ama ben daha ihmalden ceza verilen
kişiye pek rastlamadım. En çok kullanılabilecek alan okula göndermeyen anne
babalar için kullanılabilir. Bir kısmı çünkü ihmali gerçekten ekonomik yoksulluk, bir
kısmı gerçekten bilgisizlikten kaynaklanıyor. Onu cezalandırmak yerine o aileyi
eğitmek en doğrusu. Peki, bu çocukları nasıl koruyacağız? Birincisi bunları suç kabul
ettiysek sanıklarına bildirelim ve sanıkları cezalandıralım. Yani, çocuğa sen suçlu
değilsin, biz seni devlet olarak koruyoruz diyerek onu cezalandırarak koruyacağız.
İkinci koruma biçimi suçu çocuk bildirdi ya da çocuk tarafından öğretmeni bildirdi,
birisi bildirdi, yargılama sırasında çocuğu korumamız gerekiyor. 2005’te ilk defa
yargılama sırasında korumaya ilişkin düzenlemelerle karşılaşıyoruz. Bir kez çocuğa
ücretsiz avukat tayin ediyoruz. Bu çok önemli bir şey; çünkü çocuğa karşı bu suçu
işleyen babası, annesiyse muhtemelen ona bir avukat tutmak için para
vermeyeceklerdi ya da böyle bir çabada bulunmayacaklardı. Artık anne, babaya karşı
bile koruması için barolar ücretsiz avukat veriyor, bu kanun gereği sağlanıyor.
“Çocuğun defalarca dinlenmesi en büyük problem”
Çocuğun defalarca dinlenmesi en büyük problem. Yani, bir cinsel istismarı ya da
fiziksel istismarı defalarca anlatmak ikinci bir mağduriyete yol açıyor. Bunun için de
bir defa dinlenmesi kabul edildi. Ama bu nasıl bir defa dinlenecek? Çocuğun
21
karakolda, savcılıkta ya da mahkemede bir kez dinlenirken görüntülü ve sesli kaydı
alınacak ve bu kayıt bundan sonra dinlenecek biçimde yapılması gerekiyor. Bu çocuk
dinlenirken onu koruyabilmek için yanında psikolojik, psikiyatri ya da eğitim alanından
bir uzmanın bulunması gerekiyor. Şimdi bunlar buradan söylediğimizde çok güzel
görünüyor, ama uygulamaya geçtiğimizde o kadar da rahat işleyen sistemler değil.
Çünkü çocuğun bir kez dinlenmesi dediğimiz sistemi uygulayabilmek için iyi bir
kamera sistemi vs. olması lazım. Bizim şu an Türkiye’de uygulanan biçimi işte bir
tane kâtip eline bir el kamerası alıyor. Çocuğun üstüne tutuyorlar. Sosyal Hizmet
Uzmanı psikolog yanında duruyor ama soruları onlar sormuyor, savcı soruyor.
Sadece savcı soruyu doğru anlatamadığında onlar çocuğun diline çevirip soruyorlar
gibi bir sistem uygulanıyor. Ama bunun ideali Ankara’da pilot olarak başladı. Çocuk
İzlem Merkezi adı altında Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ortak bir çalışmasıyla
Ulus Dışkapı’daki hastanenin yanında bir yerde bir aynalı odalı sistemi kuruldu.
Çocuk psikologla içeride odada görüşüyor. Orada birkaç kamerayla kayıt yapılıyor,
savcı oraya geliyor ve aynanın arkasından sorularını yöneltebiliyor ve orada alınan
kayıtlar sonra mahkeme sürecinde de kullanabiliyor. Bu bir pilot uygulama ama tüm
Türkiye’de en kısa zamanda hayata geçmesini bekliyoruz. Çünkü en doğrusu da bu
biçimde uygulanması, o tür çocuğun bir kez olması, örselenmesini önlenmesi gibi
şeyleri zaten sağlamıyor. Sadece görüntü olarak sağlamış oluyor. Yine beden
muayenesi konusunda korumalar geldi. Çocuk kendisi istemiyorsa, 15 yaşından
küçükse anne, babanın onayıyla 15 yaşından büyükse mutlaka kendi onayı alınarak
muayenesinin yapılması gerekiyor.
İkinci koruma alanı dedik ki bu çocuğu tamam mahkeme sürecinde koruyoruz ama
onun dışında çocuğa ihmal istismara uğramasına yol açan nedenleri ortadan
kaldırabilmek içinde sistem içinde korumamız gerekiyor. Neler olabilir? Çocuğun
yararına esenliğini gözetecek, haklarını güvence altına alacak, ayrımcılık
yapılmayacak ve çocuğun görüşleri de alınarak kararlar verilmesi lazım. Neler
verilecek? Danışmanlık tedbiri. Biraz önce Tülin Hanım da söyledi, koruma tedbiri ya
da sosyal hizmet sadece çocuğu alıp kuruma yerleştirmek değildir, çok önemli
tedbirlerden birisi aileye ve çocuğa danışmanlık yapılmasıydı.
Bunu özellikle ortada bir suça sürüklenme yoksa danışmanlık hizmetleri Sosyal
Hizmetler, okul çağındaysa da Millî Eğitim Bakanlığı’ndaki rehber öğretmenleri
aracılığıyla yapılıyor. Biz özellikle aile dışından istismarın olduğu ya da fiziksel
istismarın anne, babanın bilgisizliği, eğitimsizliğinden kaynaklandığı durumlarda
danışmanlık tedbiri çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu yolla anne, babanın
eğitimi yönlendirilmesi, tedaviye yönlendirilmesi, çocuğa aile içinde desteklerin
sağlanması mümkün olabiliyor.
İkinci eğitim tedbiri, yine çocuğu anne, babanın yanından almadan okula gitmesi,
okula gitmesini sağlayarak, sokakta başına bir şey geliyorsa ya da evden
uzaklaşmasını sağlayarak bir parça meslek edindirerek önleme şansı var. Bakım
tedbiri, çocuğun o kurumlara alınması. Sağlık tedbiri de çocuğun bir tedaviye ihtiyacı
varsa yine devlet kararıyla mahkeme kararıyla geçici ya da sürekli tedavi altına
alınması sağlanıyor.
Küçük çocuklu, hamileler var ergen anneler dediğimiz, onlara da mutlaka barınma
olanağını ve korunma olanaklarının sağlanması yapılıyor. Bunlar için koruma
kararları için nereye başvurabilir? Doğrudan mahkemeye. Bu doğrudan mahkemeye
çocuğun ana, babası başvurabilir, savcı başvurabilir. Biz vatandaş olarak bu çocuğu
22
koruyun diye herhangi mahkemeye gidemeyiz. Bu mahkemeleri söylemiştik: Aile,
Çocuk, Asliye Hukuk Mahkemeleri. Ama hepimiz başsavcılığa başvurabiliriz ya da
çocuk savcılığına başvurabiliriz. Diyebiliriz ki bu çocuğu koruma altına alın. Yine
Sosyal Hizmetlere herkes başvurabilir, özellikle Alo 183 hattını kullanarak ya da
Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne başvurarak herkes yapabilir. Onun dışında da yine
belki üniversitelerdeki Çocuk Koruma Merkezleri’ne başvuru yoluyla da koruma
ihtiyacını başlatmanız mümkün.
“Medeni hukukta da çocuğun korunması mümkün”
Medeni hukukta da çocuğun korunması mümkün. Anne, baba velayetini kötüye
kullanıyorsa, babanın ensestti var ve anne buna göz yumuyor, eve gelen bir misafir
tarafından gerçekleştirilen bir taciz, tecavüz bir şey var ve buna karşı çocuk
korunamıyor ya da çocuğa karşı inanılmaz büyük bir fiziksel şiddet uygulanıyor, bu
durumda çocuğun velayet hakkını kaldırmak mümkün. Hâkim birkaç şey yapabilir;
önce anne, babaya emir, direktif verir, denetim kararı verebilir, rehberlik kararı
verebilir. Bunlar başarılı olmazsa doğrudan velayeti kaldırabilir.
Sonuç olarak aslında bu iş, hepimiz biliyoruz ki birlikte çalışmakla çözülecek bir iştir.
Tek başına sanığı cezalandırmak, tek başına çocuğu aileden alıp kuruma
yerleştirmek, tek başına çocuğu alıp tedavi etmek istismar olayında sorunu
çözmüyor. Hepimizin hem sanığa cezalandırmak, hem mahkeme sürecinde çocuğu
korumak, hem aileye ve çocuğa destek verecek sosyal hizmet yaklaşımını yapmak,
hem o süreçte çocuğun tedavi ve terapistliğini birlikte yapmak gerekiyor. O yüzden de
hukuk, tıp ve sosyal hizmetlerin birlikte çalışması gerekiyor.
Soru 1: Aile içi ya da dışı bir istismar durumunda çocuk diyelim ki cinsel bir şeye
maruz kaldı. Bunun karşılığında suç ortaya çıktı, kişi hapse atıldı vs. 15 yıl yattı ya da
3 yıl yattı. Bu insan sonuç olarak o cezaevinden çıkacak. Yani onun tekrar
yapmayacağı anlamına gelmiyor ve o insanın tedavi edilmesi gerekiyor ya da bir şey
yapılması gerekiyor. O insanın tedavisi kanunlar tarafından yaptırılıyor mu? Sonuçta
ben bunu bir sapıklık olarak görüyorum.
Hatice Kaynak: Türkiye’de sanıkların tedavi edilmesi ilişkin bir şey yok. Sadece
cezaevinde olmaları onları iyileştirir diye bekleniyor, belki oradaki başka şeylerle
uğraşıyor olması. İngiltere’de CYOB adında böyle bir merkez var. Onlar
cezaevlerinde tedavi programları da uyguluyorlar. Basit cinsel istismar sonuçlarında
sanığa üç tane seçenek sunuyorlar. Ya tedaviyi kabul edeceksin, ya cezaevine
gireceksin ya da cezaevinde kısa süreli tedaviyi kabul edeceksin gibi tedavi yapılıyor.
Ama benim o katıldığım eğitimde bunların, cinsel istismarcıların çok da tedavi
edilemediği gibi, çok küçük başarılar elde edildiği gibi şeyler söyleniyor. O yüzden de
o istismarcıları teşhir ediyorlar, ilan ediyorlar, gittiği mahalleyi vs. bildiriyorlar, başka
ülkeye giderse o ülkenin makamlarına bildiriyorlar. Böylelikle de onu kontrol etmeye,
okulun, çocukların, kreşinin bulunduğu yerlerde oturamıyorlar, orada çalışamıyorlar
gibi bir sürü yasaklar getirerek, teşhir ederek bunu önlemeye çalışıyorlar. Tedavi
edilebilir mi konusunda da belki Runa ve Tülin Hanım katkıda bulunabilirler.
Prof. Dr. Runa İdil Uslu: Cinsel istismarcının tedavisi söylendi gibi çok da başarı
sağlanan bir alan değil. Fiziksel istismarda bazı durumlarda danışmanlık ve anne,
baba eğitimi mesela işe yarayabilir, süreci kökünden çözebilir. Bazı durumlarda dürtü
kontrol bozuklukları ya da anne, babada bir psikopatoloji söz konusudur. İşte
23
depresyonu olan ebeveynler, dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu olan ebeveynler
bu tür yani ruhsal bozukluklar söz konusuysa bunların tedavisi mümkün ama kişilik
bozuklukları söz konusuysa bir anti sosyal kişilik bozukluğu gibi bir durumda öfke
kontrolü sorunları çok daha kökleşmiş oluyor. Çok daha yerleşmiş oluyor. O zaman
onun tedavisi ya çok uzun soluklu oluyor. Çoğu zaman da hakikaten ne kadar
başarılı olduğu, böyle ağır bir agresyon özelliği olan kişilerin ne kadar tedavisinin
başarılı olduğu kuşkulu, yani çok da olmuyor. Cinsel istismarda eğer söz konusu olan
bir pedofili durumuysa, bildiğim kadarıyla yani cinsel sapkınlık olarak söz ettiğiniz,
çocukları cinsel obje olarak kullanma eğilimi söz konusu ise onun tedavisi hakikaten
çok da yüz güldüren bir süreç olmuyor.
Tülin Kuşgözoğlu: Hatice Hanım ve Runa Hanım’ın da söylediği gibi şimdi
Türkiye’de böyle minnacık Adalet Bakanlığı’nın yeni uygulamaya başladığı belki pilot
gibi cinsel suçlulara ilişkin tedavisi konusunda paket programları üzerinde çalışmaya
başladılar. Ama hani gelişmiş bir tedavi yaklaşımı yok. Ayrıca cezaevinden çıktıktan
sonrada herhangi bir ceza söz konusuysa o kişinin yurt dışında hani olduğu gibi
çocuk çalışması veya çocukla bir arada olmasına ilişkin toplumsal düzenlemeler de
yok. Daha da önemlisi, neredeyse kamu görevlileri düzeyinde bile mesela herhangi
bir şekilde bir cinsel istismar ya da taciz söz konusuysa bu dava yaklaşık bir 4-5 yıl
sürüyor. O dava bitene kadar eğer okulda bir öğretmen tacizde bulunuyorsa Milli
Eğitim Bakanlığı bir açığa alma talebi her zaman olmuyor. İşte o öğretmeni, o
okuldan, o sınıftan alıp bir başka sınıfa veriyor ya da işte çocukla çalışan, kreşte
çalışan bir personeli o kreşten alıp bir başka kreşe veriyor. Dolayısıyla da daha
sonraki yaşamlarında bu kadar basit bir düzenleme bile yok. Yani, bu insanların
çocukla çalışması ya da çocuğa yaklaşmasına ilişkin bunlar çok daha basit düzeyde
yapılacak düzenlemeler. Ayrıca şey de yok, mağdur olan çocuk ve kadınla ilgili
4320’de tanımlanan koruma tedbirle ve uzak tutulacak aileden ya da çocuktan gibi bir
yasamız var ama siz oradan onu uzak tutana kadar biliyorsunuz son zamanlarda kaç
kişi öldürüldü.
Soru 2: Çocuk Esirgeme Kurumları’nda mesela haberlerde görüyoruz. Bu çocuğu
bazen bir koruma biçimi olmaktan daha fazla hani onu daha kötü bir yere koymuş gibi
bir şey oluyoruz; çünkü orada çok farklı kişiler tarafından belki defalarca daha büyük
şiddete maruz kalıyor. Hani bunu nasıl engelleyebiliyoruz?
Tülin Kuşgözoğlu: Şimdi Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı yurtlarda ve yuvalarda
şiddeti önlemek zaten öyle onların geldikleri yeri dikkate almadan yapacağımız şey,
onu zaten yapmak zorundasınız. Ama şunu da unutmamak lazım: Çocuk yuvaları
toplu yaşanan yerlerin, zaten kendi doğasında çocuk üzerinde bir örseleyici etkisi var.
Artı çocuk zaten size gelene kadar inanılmaz örselenmiş olduğu için ve siz onu
onarmadığınız için ikincil bir etki yaşıyorsunuz. Ama çok açık yüreklilikle söylemekte
hiçbir sakınca görmüyorum. Senelerce çocuk yuvaya aldım, hiç almadıysam 300 tane
çocuk yuvaya almışımdır. Bir tek tanesiyle ilgili arkadaştan, bu söylediğim meslekî bir
bilgidir. “Bu çocuğu ben yuvaya almasaydım bulunduğu yer daha iyiydi” diyeceğim
çocuk yok aklımda.
Yani, şöyle düşünün çocuğu o kadar vahim bir yerden alıyorsunuz ki yani, tabii ki
çocuğu oradan alıp oraya koymak istemiyorsunuz, bu en son tedbirimiz ama öyle bir
koşuldan alıyorsunuz ki üzerinde o çocuğun bütün vücudunda sigara söndürülmüş.
Biraz önce söyledim hiç duvardan duvara vurula vurula komaya sokulmuş 2 yaşında
bir bebek gördünüz mü? Yani yuvada kim ne yaparsa yapsın böyle yapamaz.
24
Dr. Mine Cihanoğlu: Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu gerçekten içine
girdiğiniz zaman son derece zor bir işi yüklenmiş bir kurum ve orada çok özveriyle
çalışan o kadar çok personel var ki ne yazık ki medyanın işte sansasyon yaratma
ihtiyacı, böyle ön plana çıkardığı şeyler, orada çok özveriyle çalışan insanların
gerçekten gayretlerini gölgeliyor Bunu lütfen unutmayın. Yani yüzlerce binlerce
personeli bir tek şeyle değerlendirmeyin.
Tülin Kuşgözoğlu: Bir de dediğim gibi tedaviyi yapıp da çocuğu onaramıyorsanız
kabul ama hakikaten çocuk alınan yerler de inanın vahim.
Yrd. Doç. Dr. Hacer Erar (Atılım Üniversitesi Eğlenceli Bilim Merkezi Müdürü): Ben
hem katkıda bulunacağım hem de bir soru soracağım. Ben Eğlenceli Bilim Merkezi
Müdürüyüm, buradaki arkadaşlarımın da çoğu da beni tanır. Burada biz üniversitemiz
içinde çocuklara eğitim veriyoruz. Sizin derneğinizle tanıştığımdan beri benim ruhsal
dengem bozuldu. Bir paranoyak kişilik gelişti diyebilirim. Hatta benim birlikte
çalıştığım arkadaşlarımızın ne kadar titizlikle o çocuk bize emanet ediliyor ve ben
hem öğrencilerden, bahçıvandan, çalışandan çocuk işte nereye gitti, nereye geldi
yani hiç olmayacak şeyleri duyunca ne kadar böyle zor bir işi üstlenmiş olduğumuzu
da fark ediyorum.
Mesela bir şey dinlemiştim haberlerde, çocukların servis şoförlerinin çoğunluğu çocuk
istismarından suçlu kişilermiş. Yani, bu kişilerde çocukların etrafında olmayı çok
seven kişiler. Çocuk çok sevilir ya. Bunları ayırmak o kadar zor ki. Başıma gelen bir
olay vardı: Bir çocuk bu şekilde bir kaybolmuştu. O parkta çalışan adam da Rahşan
affıyla çıkmış bir çocuk istismarcısıymış. Bakın çocuk parkında bekçi olarak çalışıyor,
başka bir görev değil, ne yapıp edip çocuklarla ilgili iş yapıyorlar. Bir film sormuştunuz
ben onunla ilgili arkadaşlara “Ejderha Dövmeli Kız” izlediniz mi? O gerçekten kanun
görevlileri tarafından istismara uğrayan çocuk, onun neler yapabileceğini çok güzel
aktaran bir film.
Tülin Kuşgözoğlu: Çocuk İstismarı ve İhmali Derneği’nin gençlik kurulu çalışmaları
var. Özellikle üniversite öğrencisi gençler bizim gençlik kurulumuza üye olabilirler.
Yrd. Doç. Dr. Hacer Erar: Bu çocuklar ne yapabilir?
Tülin Kuşgözoğlu: Şöyle şeyler yapıyoruz: Keyifle ve onurla söyleyebileceğimiz bir
uygulamamız var. Gençleri ihmal ve istismar konusunda ihmal ve istismarı
anlatabilme, bu konuda görüşme yapabilme gibi konularda eğitiyoruz. 8-10 modül
gibi bir eğitim programımız var. Sonra bu eğitim programlarımız da bizim gençlerimiz,
gençlik kurulu üyeleri ilkokullara gidiyorlar ve ilkokullardaki çocuklara ihmal ve
istismarı anlatıyorlar. Çünkü biz nasıl koruyacağız çocukları? Biz 4 ila 6 yaş
arasındaki çocuklara kendini korumayı öğreterek o yoldan gidiyoruz. Yani her an
çocuğun başında duramazsınız. Ama çocuğa öğretirseniz kendisini nasıl
koruyacağını o zaman daha kolay olur sanırım. Buradaki genç arkadaşları da herkesi
de derneğimize gelmeye davet ediyoruz.
25