amalia rodrigues

Transkript

amalia rodrigues
Amalia
Rodrigues
www.solakkedi.com
PORTEKÝZ: KIRSAL, YOKSUL
VE GERÝ KALMIÞ
20. yüzyýlýn baþýnda Portekiz 5 milyonluk bir
nüfusa sahipti. Esas itibariyle kýrsal bir
ülkeydi, yoksul ve geri kalmýþtý. Her yýl 40
bin kiþi dýþarýya göç ediyordu ve
okuryazarlýk oraný yüzde 30’du. 5 Ekim
1910’da Portekiz Avrupa’nýn ilk
Cumhuriyetlerinden biri oldu. Yeni rejim
ülkeyi harekete geçirdi ve kamuoyu yeni
hükümete büyük destek veriyordu. Okullara
ve eðitime öncelik veriliyordu. Yasama
özgürlüðü ve yurttaþlarýn haklarýný koruyan
yasalar çýkarýyordu. Ne var ki, bu haklarýn
kullanýmý büyük çeliþkiler içeriyordu.
Ýktidarda olan Cumhuriyetçi Parti kýsýtlayýcý
ve baskýcý bir tutum içerisindeydi.
Portekiz Birinci Dünya Savaþý’na (19141918) katýldý. Siyasi gerginlikler Sidónio
Pais’in diktatörlüðüne yol açtý. 1917’de
Portekiz ordusu Fransa’daki La Lys
Savaþý’nda büyük bir yenilgiye uðradý.
Sanayileþme sürecindeki þehir toplumuyla
geleneksel bir yaþam süren kýrsal alanlar
arasýndaki gerilimler kötüleþti. Fatima’da üç
küçük çocuk bir zeytin aðacýnýn üzerinde
Meryem Ana’yý gördü. Lizbon’da Sidónio
Pais 14 Aralýk 1918’de Rossio Tren Garý’nda
uðradýðý suikastte öldü. Anarþist-sendikacý
lider Bento Gonçalves Bolþevik Devrimi
sýrasýnda Rusya’ya bir yolculuk yaptý.
1921’de Komünist Parti’nin kurucusu
olacaktý.
1920’de Katolik Kilisesi, Teixeira Lopes’in
yaptýðý Fatima Meryem Ana heykelini
Küçük Amália ailesiyle birlikte
tenselliði dolayýsýyla kabul etmedi.
Gardunha daðýnýn eteðinde bir trompet
çalgýcýsý vardý. Bir müzisyenin yaþamý
garantili deðildi; üç çocuðuna ve yine
hamile olan karýsýna bakmak zorundaydý.
Aslýnda ayakkabý tamircisiydi ama trompet
çalmak zamanýnýn çoðunu aldýðý için pek
ayakkabý iþi yapamýyordu. Geri kalmýþ Beira
bölgesinden ayrýlmaya ve þansýný baþkentte
denemeye karar verdi.
Lizbon’da kirazlarýn çiçeðe durma
zamanýydý (Mayýs ve Haziran); Martim Vaz
caddesinde otururlarken karýsý bir kýz
çocuðu dünyaya getirdi: Amália da Piedade
Rodrigues.
yükseklere doðru týrmanmaya baþlamýþtý.
Önce Maliye Bakaný ve sonunda Baþbakan
oldu. Amália utangaç bir küçük kýzdý. Onu
þarký söylemeye ikna edebilen tek kiþi
büyükbabasýydý. Evdeyken ve etrafta kimse
yokken Carlos Gardel’in popüler hale
getirdiði tangolarý ve baþka bazý þarkýlarý
söylüyordu. Pencere kenarýnda oturan
büyükbabasý onun sesinden etkilenen
Ýyi bir dinleyiciydi ve çobucak öðreniyordu.
Ama öðrenemediði tek bir þey vardý:
Coðrafya! Öðretmeni ders kitabýný almasý
konusunda ýsrar etti — bu onun ilk kitabý
olacaktý. Bir süre sonra bir baþka kitap daha
almasý gerektiðinde anneannesi sormadan
edemedi: “Öbürü hala yeni, ne diye bir
tane daha istiyorsun?”
Aile için yaþam koþullarý kötüydü ve
müzisyen/ayakkabý tamircisi bir iþ
bulamamýþtý. Bunun üzerine eskisinden
daha da yoksul olarak Fundão’ya döndüler.
14 aylýk Amália Lizbon’da anneannesinin
yanýnda kaldý.
“ÞARKIYI BÝR DAHA SÖYLE ÞÝMDÝDEN ALTI KÝÞÝ
DÝNLEMEK ÝÇÝN DURDU...”
Amália ailenin beþinci çocuðuydu.
Kendisinden önceki dört erkek kardeþi
küçük yaþta hayatlarýný kaybettiler.
Kendisinden sonra dört kýzkardeþi oldu. Bu
kardeþlerinden ikisi yine küçük yaþta
hayatýný kaybederken kendisinden iki yaþ
küçük Celeste ve Maria Odete hayatta
kaldýlar.
Askerî bir darbe oldu. Parlamenter
Cumhuriyet yýkýldý. Yeni rejim konuþma ve
toplantý özgürlüklerini sýnýrlandýrmaya
baþladý. Zaman içerisinde siyasi partiler ve
sendikalar yasadýþý ilan edildi. Salazar
bilmeyen anneannesi onu ilkokula
gönderdi. Okula gitmeyi seviyordu ve hiçbir
þey, hatta gözündeki astigmatý bile onu
okula gitmekten alýkoyamazdý. Evde
kalmayacaktý! Okulda zaman onundu ve
hayaller kurma þansý vardý. Ona toz
almasýný, bulaþýklarý yýkamasýný veya yerleri
silmesini söyleyen kimse yoktu.
Okulda elbise üzerine beyaz bir önlük
giyiyorlardý. Birgün Amália koruluðun
içinden kuþ seslerini dinleye dinleye okula
giderken eski püskü elbiseler giymiþ küçük
bir kýz gördü. Kendisinden çok daha yoksul
olduðu belliydi. Amália önlüðünün altýndaki
elbiseyi çýkarýp kýza verdi. Eve döndüðünde
anneannesi yýkamak için önlüðünü
çýkarmasýný istedi. Amália utandý ve güya
þaþýrmýþ gibi yaptý: “Hay Allah, elbisemi
kaybetmiþim!” Anneannesinin buna tepkisi
onu bir güzel pataklamak oldu: “Giysilerini
önüne gelene daðýt bakalým zengin kýz!”
kiþileri sayýyordu: “Onu bir daha söyle þimdiden altý kiþi dinlemek için durdu...”
Amália altý yaþýna geldiðinde okuma-yazma
Amália ilkokuldan mezun oldu. Mezuniyet
gününde üzerinde çok güzel duran yepyeni
bir elbise giymiþti. Pilili turkuaz mavisi bir
Yoksul sýnýflar arasýnda adetten olduðu
üzere, yetiþkinler kadar çocuklar da evin
geçimine katkýda bulunurlardý. Bir iþ
öðrenmek veya bir meslek edinmek
gerekiyordu. Amália nakýþçýlýðý seçti. Günde
iki Portekiz escudosu kazanýyordu. Bu para
yol masraflarýný bile karþýlamadýðý için
sabahýn erken saatinde evden çýkýyor ve
yokuþ yukarý uzun bir yolu yayan yürüyordu.
Ýþteyken aylar boyunca elbise ütüleyip
durdu. Nakýþçýlýk ne olacaktý peki? Bu konu
gündeme bile gelmiyordu. Burada bir
meslek öðrenemeyeceði anlaþýlýnca
anneannesi iþi býrakmasýný söyledi. O da
öyle yaptý.
Amália, Cumartesi günleri Alcântara
Sinemasýndaki film gösterimlerini keþfetti.
Bunlar Lizbon’un baþlýca sinemalarýnda
oynatýldýktan çok sonra gösterilen filmlerdi.
1937’de Greta Garbo’nun baþrolünü
oynadýðý Camille adlý filmi seyretti. Kadýn
kahramaný gibi tüberküloz olabilmek için
sirke içti ve kendini soðuk hava akýmlarýna
maruz býraktý.
elbiseydi. Bu bir terzi tarafýndan onun için
dikilen ilk elbiseydi. Ve bir diðer önemli gün
için sakladýðý bu elbiseyi bir daha
giyemeyecekti, çünkü bu arada, büyüyordu.
Oniki yaþýndaydý ve okul onun için bitmiþti.
Teyzelerinden biri fýrýncýlýk iþindeydi. Kekler
ve þekerlemeler yapýyordu. Þekerlemelerin
kaðýda sarýlmasý ve meyvelerin soyulmasý
gerekiyordu. Bunun için birine ihtiyacý vardý.
Amália bu iþte günde 6 escudo kazanmaya
baþladý ve ne kadar çok iþ çýkarýrsa o kadar
çok para kazanýyordu.
“HAYATTAN HÝÇ ÞÝKAYET
ETMEDÝK”
Artýk 14 yaþýndaydý ve yakýn zamanda
Lizbon’a dönmüþ olan ailesiyle birlikte
yaþamaya karar verdi. Anneannesinin
evinde her þey çok düzenliydi. Burada ise
her þey tam bir karmaþa içindeydi. Ev beþ
çocuklu bir aile için çok küçüktü. Disipline
ihtiyaç vardý. Beira Baixa bölgesi insanlarý
arasýnda adet olduðu üzere uyulmasý
gereken sýký bir hiyerarþi vardý. En büyük
erkek kardeþi çocuklar arasýnda patrondu
ve cezayý da o veriyordu. Amália sokakta
yürürken þarký söylediði için aðabeyinden
pekçok kez tokat yedi. Kýzlarýn ondan izinsiz
hiçbir þey yapmaya izni yoktu. Amália, en
büyük kýz olarak, annesine ev iþlerinde
yardým etmek zorundaydý. Erkek
kardeþlerinin pantolonlarýný ve gömleklerini
ütüler ve öðle yemeklerini 77’ye götürürdü.
Burasý, masada yemek yiyebilmek için þarap
sipariþ ettikleri Alcântara’da bir
meyhaneydi.
Anneannesi 16 çocuk doðurmuþ bir kadýndý
ve birçok torunu olmuþtu. Her Pazar günü
aileyi toplardý. Herkes bir þeyler getirir ve
öðle ve akþam yemeklerini hep birlikte
yerlerdi. Güzel zaman geçirirlerdi. Yaþlýlar
memleketleri Beira Baixa þarkýlarýný,
gençlerse fado söylerlerdi.
Fado bir yüzyýldan biraz fazladýr vardý. Bu
Lizbon’un iþçi mahallelerinde doðmuþ ve
geliþmiþ bir þehir müziðiydi. Radyo ve kayýt
teknolojisinin geliþmesiyleErcília Costa, ve
Ermelinda Vitória gibi fado þarkýcýlarýnýn
sesleri daha geniþ kesimlere ulaþmaya
baþladý.
Amália’nýn annesi Cais da Rocha’da bir
meyve tezgahý açtý. Amália annesine yardým
edebilmek için Pampulha’daki fabrikadan
ayrýldý. Þimdi, bu gürültülü ortamda,
rengarenk meyve ve sebze tezgahlarý
arasýnda satýcýlarýn çýðýrmalarý duyuluyordu.
Bunlar gerçekte kýsa, eski zamanlara ait
melodilerdi; Beira Baixa, Trás-os-Montes,
Minho’dan gelmiþ kýrsal kesim insanlarýnýn
hatýralarýydý.
Bu insanlar öylesine yoksuldu ki, yoksulluk
onlar için çok doðal bir bir þeydi. Hiç kimse
þikayet etmiyordu. Hava soðuksa içinde
kömür yanan tenekelerin yanýna
iliþiyorlardý; yaðmur yaðdýðýnda, yaðmur
suyunu biriktirmek için çömleklerini ve
kazanlarýný ortalara yayýyorlardý. Eðer
yaðmur onlarý uykudayken yakalayacak
olursa yoldan içeriye doðru yer
deðiþtirirlerdi ve “battaniyenin altýnda hep
pire olurdu.” Sonradan yazdýðý anýlarýnda
Amália böyle diyecekti. “Ama hayattan hiç
þikayet etmedik. Elbette bizden farklý
insanlar olduðunu biliyorduk, aksi halde
devrimler olmazdý. Ama kimsenin bundan
söz ettiðini duymadým. Böyle þeyleri
konuþanlar ayrýcalýklý sýnýflardý, yoksullar
deðil. Ve her þeyin ötesinde yoksullar
arasýnda da sýnýf farký bulunuyordu. Bizler
paryalar gibiydik.”
Amália, Cumartesi günleri Alcântara
Sinemasýnda film gösterimlerini keþfetti.
Bunlar Lizbon’un baþlýca sinemalarýnda
oynatýldýktan çok sonra gösterilen filmlerdi.
1937’de Greta Garbo’nun baþrolünü
oynadýðý Camille adlý filmi seyretti. Kadýn
kahramaný gibi tüberküloz olabilmek için
sirke içti ve kendini soðuk hava akýmlarýna
maruz býraktý. Artýk 16 yaþýndaydý ve
birbirlerinden hiç ayrýlmadýklarý kýzkardeþi
Celeste 14’ündeydi. Gemiyle, kaçak yolcu
olarak kaçmaya karar verdiler, kimse
tarafýndan rahatsýz edilmemek için erkek
elbisesi giyeceklerdi. Erkek kardeþlerinin
elbiselerini giydiler. Dýþarý çýktýklarýnda
sabahýn altýsýydý. Ama yarým saat sonra
gerisingeri evdeydiler.
Devlet” fado þarkýcýlarý için profesyonel
kimlik kartý olmasýný zorunlu hale getirmiþti,
bu olmadan kamusal alanda þarký
söylenemiyordu. Fado artýk Lizbon’un
caddeleri ve ara sokaklarýyla veya köhne
meyhaneleriyle sýnýrlý deðildi. Artýk Solar da
Alegria, Retiro da Severa, Luso gibi “fado
1938’de, kazananýn “Fadonun Kraliçesi”
ünvanýný alacaðý Bahar Yarýþmasýnda,
yaþadýðý Alcântara semtinin temsilcisi olarak
yarýþtý. Çeþitli yerlerde þarkýlar söyledi; Aziz
Anthony, John ve Peter adýna düzenlenen
festivallerde çok yaygýn olan popüler
þarkýlarýn yanýsýra geleneksel þarkýlarý ve
kýrsal melodileri seçiyordu. Kendini her
zaman bu aktivitelerin ruhuyla
özdeþleþtirecekti. Bir gitar çalgýcýsý ve
tornacý olan Francisco Cruz’la karþýlaþtý ve
ona aþýk oldu. Karþýlýksýz aþký onu intiharý
denemeye sevketti.
“FADO SÖYLENEN BÝR ÞEY
DEÐÝL, OLAN BÝR ÞEYDÝR”
Guernica, Alman uçaklarý tarafýndan
bombalandý. Ýber yarýmadasýnda her yerde
diktatörlük vardý. Portekiz’de Salazar hala
iktidardaydý; Ýspanya’da Franco Devlet
Baþkanlýðý görevine baþlýyordu. Hitler
Polonya’yý iþgal etti. Portekiz rejimi, “Yeni
Amália (solda) 16 yaþýndaydý ve
birbirlerinden hiç ayrýlmadýklarý kýzkardeþi
Celeste (saðda) 14’ündeydi. Gemiyle, kaçak
yolcu olarak kaçmaya karar verdiler; kimse
tarafýndan rahatsýz edilmemek için erkek
elbisesi giyeceklerdi. Erkek kardeþlerinin
elbiselerini giydiler. Dýþarý çýktýklarýnda
sabahýn altýsýydý. Ama yarým saat sonra
gerisingeri evdeydiler.
evleri”nde iþitilebiliyordu. Ve buralar satýn
alma gücü daha yüksek olan daha eli yüzü
düzgün ve burjuva dinleyicilere hitap
ediyordu.
1939 yýlýnda Amália, “fado evleri”nden
birinde, Retiro da Severa’da profesyonel
olarak sahneye ilk kez çýktý. Ertesi yýl Solar
da Alegria’da ayrýcalýklý bir kontratla ve
kendi repertuarýyla þarký söyledi.
Büyük bir dramatik yoðunlukla þarký
söylüyordu. Çünkü, “asýl olan tek þey
fadoyu hissetmektir. Fado söylenmez, olur.
Anlamaz ya da açýklamazsýnýz,
hissedersiniz.”
1939 yýlýnda Amália, bu “fado evleri”nden
birinde, Retiro da Severa’da profesyonel
olarak sahneye ilk kez çýktý. Ertesi yýl Solar
da Alegria’da ayrýcalýklý bir kontratla ve
kendi repertuarýyla þarký söyledi. Maria
Vitória Tiyatrosunda Ora vai tu adlý bir
revüde ilk kez sahneye çýktý ve burada
geleneksel siyah þal giyen bir fado
þarkýcýsýný canlandýrdý. Tornacý ve amatör
gitar çalgýcýsý Francisco’la evlendi.
Savaþ yýllarýnda Lizbon’un zenginleri la
dolce vita [tatlý hayat] yaþýyorlardý.
Entellektüeller hoþnutsuzdu. Demokratlar
nazi belasýyla savaþan Avrupalýlardan yana
olmuþlardý. Salazar’ýn iktidarý sallandý. Her
tarafta, her iki tarafýn, Nazilerin ve
Müttefiklerin, casuslarý vardý; Lizbon gece
hayatýnýn en gözde gece klüplerinde ve
fado evlerinde geziniyorlardý.
Genç Amália dinleyen herkesi etkiliyordu.
Amália boþandý. 23 yaþýndaydý. Baðýmsýzdý,
günlerde popüler olan her türlü þarkýyý
okuyordu ve herkes çok hoþnuttu. Modaya
göre her dansý yapýyordu: paso doble,
tango, samba veya vals...
Amália herkes tarafýndan beðeniliyordu ve
fado sevenler tarafýndan nereye giderse
gitsin takip ediliyordu.
1943’te Portekiz elçisinin davetiyle
Madrid’te sahneye çýktý, ilk kez yurtdýþýnda
sahne alýyordu. Bu, çok baþarýlý bir
uluslararasý kariyerin baþlangýcýydý. 1944’te
Brezilya’ya gitti. Burada altý hafta kalmasý
planlanmýþtý ama yoðun ilgi üzerine kalýþý
üç aya uzatýldý. Burada ilk 78 devir taþ plak
kayýtlarýný yaptý.
1943’te Portekiz elçisinin davetiyle Madrid’te
sahneye çýktý, ilk kez yurtdýþýnda sahne
alýyordu. Bu, çok baþarýlý bir uluslararasý
kariyerin baþlangýcýydý.
gençti ve iyi zaman geçiriyordu. Lizbon’da
iyi para kazanýyordu ve rahattý. Hayat bir
partiydi. Lokantalar ve gece klüpleri
arasýnda mekik dokuyordu. Buralarda savaþ
göçmenleri ve Ýspanyol kýzlar vardý. O
1945’te Naziler yenildi. Salazar’a yönelik
muhalefetin dozu iyece arttý. Mitingler,
manifestolar ve dilekçeler ortalýðý sardý.
Demokratik Birlik Hareketi (Movimento de
Unidade Democrática) örgütlendi. LopesGraça ve Carlos de Oliveira, José Gomes
Ferreira ve João José Cochofel gibi þairler
Lizbon sokaklarýnda söylenmesi için
"Heróicas"ý yazdýlar. Ama bunlarýn hepsi
hayalden baþka bir þey deðildi.
Yýl 1949. António Ferro, Salazar
hükümetinin bir tür kültür bakaný gibiydi ve
aralarýnda ressam Almada Negreiros gibi
isimlerin olduðu sanat dünyasýnýn modernist
ulusalcý kanadý tarafýndan destekleniyordu.
Bu sýralarda Amália, Brezilya ve Madrid’de
herkes tarafýndan beðeniliyor ve plaklarý 16
ülkede satýlýyordu. Kendisinin büyük bir
þarkýcý ve akýllý bir kadýn olduðunu düþünen
António Ferro’nun daveti üzerine ilk kez
Londra ve Paris’e gitti. Ne zaman ki resmî
bir davete canlý bir hava katýlmasý
gerekiyorsa orada bulunanlarý þarkýlarýyla
büyülemesi için Amália’yý davet ediyordu.
“Beni sunabilecekleri en iyi þey olarak
gösterdi, ama hiçbir zaman Amália
Rodrigues olmama yardým etmedi.” Ve
hükümetten hiç kimse tarafýndan övülmedi.
António Ferro gerçekten de ona saygýlý
davranan tek kiþiydi. Salazar’ýn kendisi de
ondan “küçük yaratýk” biçiminde söz
ediyordu.
Muhalefet haykýrýyordu: “Baskýcý ve dar
kafalý bir toplumda yaþýyoruz.”Lizbon
kafelerindeki tartýþma gruplarý baþkaldýrýnýn
kaleleriydi. Portekiz’de iþlerin gidiþatýyla
ilgili bir fikir söylemenin en iyi yolu fýkralar
ve aðzýna geleni söylemekti. YeniGerçekçiler ve Gerçeküstücüler kendi
ideolojik savaþlarýný veriyorlardý. 1953’te,
þair Mário Cesariny öncülüðündeki Portekiz
Gerçeküstücüleri “Afiþ Asmak Yasaktýr” adlý
manifestolarýný yayýnladýlar. Sonradan Yeni
Gerçekçi olan Manuel da Fonseca Ateþ ve
Küller’i ve Carlos de Oliveira Yaðmurda Bir
Arý’yý yayýnladýlar.
“OLDUÐUM KÝÞÝ
OLMASAYDIM, PEK ÇOK ÞEY
OLABÝLÝRDÝM”
1950’de, harabeye dönmüþ olan
Avrupa’nýn ekonomik imarýna destek olmak
amacýyla bir dizi gösteriler düzenlendi.
Marshall Planý yürürlükteydi. Ýlk gösteriler
acýlar çekmiþ Berlin þehrindeydi. Amerikan
Planýna katýlan bir çok ülkeden insanlar
vardý. Gösteriler için opera þarkýcýlarý
seçiliyordu ama Portekiz’in bu kategoride
ünlü bir þarkýcýsý yoktu. “Bazý plaklarýmý
iþitmiþlerdi, böylece beni seçmeye karar
verdiler.” Portekizli þairler Pedro Homem de
Mello ve David Mourão Ferreira’nýn
þiirlerinden þarkýlar okudu.
Amália Roma’daki Arjantin Opera Evi’nde
þarký söyleyerek bir tabuyu kýrmayý baþardý.
Programda ayný zamanda opera þarkýcýsý
Maria Caniglia, kemancý Fiorenzo Tasso
vardý ve bir senfoni orkestrasý eþlik
ediyordu. Kontrast bundan daha büyük
olamazdý. Amália tek popüler müzik
þarkýcýsýydý. Yanýnda sadece Portekiz gitarý
çalan Raul Nery ve bas gitar çalan Santos
Moreira bulunan Amália yaprak gibi
titriyordu: “Büyük bir senfoni orkestrasýnýn
çaldýðý müzik hakkýnda hiçbir þey bilmeyen
üç önemsiz kiþiydik.” Sahneye yürüdüðünde
gözleri korku doluydu ama ön sýralarda
oturanlar ona sevecenlikle bakýyordu:
“Sanýrým dinleyici benim tarafýmdaydý, hatta
baþlamadan önce bile.” Konseri çok bir
baþarýlý oldu. Sahneden ayrýlýrken ayný
zamanda hem gülüyor hem de aðlýyordu.
“Hayatýmdaki tek isteri krizini o zaman
geçirdim. Kulisteki etrafýma toplanmýþ
herkes yelpazeleriyle beni serinletmeye
çalýþýyorlar ve þöyle diyorlardý: ‘Niye
aðlýyorsunuz? Baþardýnýz! Bir zafer! Niye
aðlýyorsunuz?’ Ve ben bir yandan aðlýyor,
aðlýyor ve gülüyordum. Çok korkutucuydu...
çünkü eski günlerde fado þarkýcýlarýnýn
bugün olduðundan çok daha fazla aþaðýlýk
kompleksleri vardý. O gece farkýna
varmaksýzýn çok þey yaptým. Bu benim için
olaðanüstü bir gösteriydi ve eleþtiriler
harikaydý. Tiyatrodan ayrýldýðýmda herkes
beni bekliyor ve ‘Bravo! Bravo! Bravo!’ diye
baðýrýyorlardý.”
sevmedim.” Bir fado ve flamenko kaydý
yaptý.
Bir süre daha kalmasý için bir banka hesabý
açtýlar ve Cole Porter, Gershwin, ve Jerome
Kern’in yazdýðý þarkýlarý seslendireceði iki
albüm kaydetmesi için davet edildi. Davete
müteþekkirdi ama geri çevirdi, Amerika’da
yeterince kaldýðýný düþünüyordu: “Þarký
söylediðimi düþünmeden þarký söylemeyi
seviyorum. Eðer Ýngilizce þarký sözlerinden
endiþe duymak zorunda kalsaydým, içimden
geleni söylemekten uzaklaþýrdým.”
New York’ta kaldýðý zamanlardan birinde
Danny Kaye onu bir Broadway gösterisinde
kendisiyle birlikte olmaya davet etti.
“Kimbilir, belki kabul etseydim ve þimdiye
dek hep olduðu gibi iþler yolunda gitseydi,
gerçekten çok büyük bir noktaya
eriþebilirdim. Birçok þey olabilirdim, eðer
olduðum þey olmasaydým. Ama o sahnede
çok iyi iki arkadaþ olacaðýmýz Danny Kay ile
þarký söyleyemezdim.”
1954’te Meksika’da bir turneye çýktý. O
günlerin ünlü Hollywood köþe yazarlarýndan
Hedda Hopper Amália’ya beyaz elbise
giymesini, siyah þalýný býrakmasýný ve saçýna
kýrmýzý gül takmasýný önerdi. Bunun üzerine
Amália kýrmýzý gülün o þekilde takýlmasýnýn
Ýspanyollara özgü olduðunu ve kendisinin
ise Portekiz’li olduðunu açýklamak
durumunda kaldý.
herhangi bir hata yapmasýna müsaade
edilmezdi, çünkü sahneleri birden fazla
tekrarlamak için yeterli film yoktu.
Hollywood stüdyolarýnda Judy Garland ve
James Mason’ýn oynadýðý Someone at Last
filminin çekimlerini izledi. Her þey çok
garipti, çünkü sahnelerden biri tam onyedi
kez tekrarlanmýþtý. Portekiz’de bir aktörün
Birleþik Devletler’de kalmayý caný istemedi.
New York’ta, Coca Cola’nýn sporsorluðunu
yaptýðý, NBC’nin Eddie Fisher Show’unda ilk
kez televizyona çýkýp þarký söyledi. “Coca
Cola’yý içmek zorundaydým, ama hiç
Bazý insanlar homurdandýlar: “Çok kaprisli,
ne de olsa Güney Avrupalý.” Diðerleri þöyle
dedi: “Ýberya ruhunun büyük yorumcusu!”
Lizbon’a döndüðünde yeniden Madrid’deki
Portekiz büyükelçiliðinde þarký söylemesi
için davet edildi. Burada, kendi deyiþiyle:
“Flamenko düþkünü biri olup çýktým. En iyi
flamenko þarkýcýlarýyla tanýþtým.” Fado ve
flamenkonun ayný orijinaliteye sahip
olduðunu hissetti: “Þu ya da bu þekilde her
ikisinin de kendi gerçekliði var.” Yýllar
sonra, Portekiz’den Fado ve Ýspanya’dan
Flamenko baþlýklý bir albüm yaptýðýnda
bütün Ýberyalý duygularýný ifade etme
fýrsatýný bulacaktý.
ESEN RÜZGARIN TÜRKÜSÜ
Kimileri onu baðrýna bastý, kimileri de
yuhaladý, ama hiç kimse onu görmezden
gelemedi. Fado söylerken yeni ve daha
cüretkar bir söyleme tarzý geliþtirdi. Eski
fadolarýn basitliðiyle karþýlaþtýrýldýðýnda
daha karmaþýk bir müziksel yapýya sahip
olan, Frederico Valério, Raul Ferrão ve
Frederico de Freitas’ýn bestelediði fadolarý
büyük bir þevkle söyledi.
Amália fadoya yeni bir ýþýltý kattý. Müzikolog
Raul Nery’ye göre, “Melodinin düzenli
ritmini þiirsel diksiyonun kaprislerine boyun
eðdirerek ve Beira Baixa þarkýlarýnda
gördüðü þaþýrtýcý duraklamalar ve yeni
süslemelerle” geleneksel repertuvarý farklý
bir dokunuþla söylüyordu. Bütün engelleri
ve kültürel önyargýlarý geçti. Amália,
müziksel duyguyla dolu kendine özgü
sesiyle kentsel olaný kýrsal olanla, seçkin
olaný popüler olanla uzlaþtýrdý. Derin
sezgisini izleyerek halk ozanlarýndan
Camões’e, Bocage’den Pedro Homem de
Mello ve David Mourão gibi çaðdaþ þairlere
kadar büyük Portekiz þairlerinden þarkýlar
söylemeye baþladý. Fransýz-Portekizli besteci
Alain Oulmain ile karþýlaþtý: “Bir gün bir
kamp alanýndaydým ve beni düþünerek
Vagamundo (Gezgin) adlý þarkýyý bestelemiþ
olan Alain Oulmain ile tanýþtýrýldým. Þarkýyý
dinlediðim ve sevdim. Birkaç parça daha
gösterdi ve orada bulunan ve bu tarz bir
müziðin çok karmaþýk olduðunu düþünen
birçok kiþinin görüþüne karþý çýktým. Doðru,
gitaristler, Alain’in bize getiriyor olduðu
fadoya yabancý olan yeni armonileri
öðrenmek durumundaydýlar. Alain
Portekiz’de Dafunda’da doðmuþtu ama
anlayýþý geliþtirmiþlerdi. Amália kendisi ve
yeteneði hakkýnda þakalar yapardý. 1958
yýlýnda Portekiz Televizyonu’na ilk çýkýþýný
anlatýyor: “Çevremde výzýldayan bir sinek
vardý. Benden daha iyi þarký söylüyordu.
Orada ne zaman sinek olsa, ki bence hep
oradaydýlar, insanlar onlarý görmemiþ gibi
yaparlardý. Ama ben görmüþtüm ve onu
kýþkýþladým. Bundan sonra konuþtuklarý tek
þey sinekti.” Ne zaman kendini zor
durumlar içinde bulsa, hazýr cevaplýlýðýyla
cesaret kazanýrdý. Bir keresinde biri
kendisine Salazar diktatörlüðü sýrasýnda
aldýðý niþanlar hakkýnda sorunca cevabý
yapýþtýrdý: “Bana kalsaydý oturduðum
yerden kýpýrdamazdým. Ben hayatýn üstüne
gitmedim; hayat benim üstüme geldi.”
Fransýz’dý. Büyük bir sanatsal duyuþu vardý;
özel bir çevrede yetiþmiþti. Sonra benim
þarký söyleyiþimi duymuþ ve duyarlýlýðýmýn
kendisininkine çok yakýn olduðunu
hissetmiþti. O benim uçmamý mümkün
kýlýyor.”
Amália'nýn Lizbon’daki Alcântara semtine
özgü bir mizah duygusu vardý. Burasý
iþçilerin oturduðu bir semtti ve burada bir
hayat tarzý olarak acýmasýz bir mizah
60’lý yýllarda ekonomik ve politik
sebeplerden dolayý birçok Portekizli toplu
halde Avrupa’daki daha zengin ülkelere göç
etti. O yýllarda hala Portekiz sömürgesi olan
Angola’da baðýmsýzlýk savaþý patlak verdi.
Salazar’ýn baskýsýna karþý öðrenci gösterileri
yapýldý. Rejime muhalif olan birçok Portekizli
sürgüne gitmeye zorlandý. Cezayir’de
sürgünde bulunan þair Manuel Alegre,
arkadaþý Alain Oulmain’dan bir mektup
aldý. Oulmain, Amália’nýn, Trova do vento
que passa’yý (Esen Rüzgarýn Türküsü’nü)
okumasý için izin istiyordu. Bu þiir Adriano
Correia de Oliveira tarafýndan
okunduðunda Portekiz’deki anti-faþist
direniþ için bir referans noktasý olmuþtu.
Þarkýnýn yeni versiyonu Amália'nýn
1970’teki Com que Voz (Hangi Sesle) adlý
albümünde yer alacaktý.
O'Neill, David Mourão-Ferreira gibi solkanat þairlerin þiirlerinden þarký okumayý
sürdürdü.
1962’de Alain Oulmain’in þarkýlarýyla
yapýlan ilk kayýt piyasaya çýktý ve kültürel
seçkinler tarafýndan iyi karþýlandý. Bazýlarýna
göre bu fado deðildi. Gitaristler Oulmain'in
müziðini çalarken zorlandýlar. José Nunes
hep þöyle diyecekti: “Operaya gidiyoruz.”
Derin duyarlýlýðý ve sezgisi, Povo que lavas
no rio (Siz nehirde yýkanan insanlar) adlý
fado þarkýsýna belli bir politik boyut kattý.
Bu, Pedro Homem de Mello'nun þiirlerinden
biriydi ve Amália tam olarak nedenini
bilmeden bu parçayý seçmiþti. Ayný þey
Armandinho'nun eski fadolarýndan biri için
de olmuþtu. Bu parça, Peniche þehrinde
hapsedilen muhalifler için bir þarký haline
gelmiþti. Çok geçmeden Peniche Fadosu
olarak bilinmeye baþladý ve satýþý hükümet
tarafýndan yasaklandý. Amália þöyle diyor:
“Ben söylediðimde, bu yalnýzca aþkýn
hüznüydü ve devrimler hakkýndaki herhangi
bir fikirden çok daha güzel bir histi ve çok
daha acý doluydu. Hiçbir þey hapsedilmiþler
fikrinden daha uzak olamazdý zihnimde.”
1966’da bir kez daha Birleþik Devletler’e
seyahat etti. Lincoln Center ve Hollywood
Bowl gibi genelde popüler þarkýcýlara
kapýlarý kapalý mekanlarda sahneye çýktý.
Telefonda, Alain Oulmain’in Portekiz Gizli
Polisi tarafýndan tutuklandýðý haberini aldý.
Serbest býrakýlmasý ve Portekiz-Ýspanya
1969’da Amália, Brüksel Dünya Fuarý’nda
Marcelo Caetano’dan niþan aldý.
sýnýrýna götürülmesi için elinden gelen her
þeyi yaptý.
Papa VI. Paul, Fátima Tapýnaðý’ný ve
Meryem Ana’yý gören üç kýzkardeþten tek
hayatta kalan Hemþire Lúcia’yý ziyaret etti.
Ayný zamanda Gizli Polis müdürüne niþan
verdi. Fotoðraflar, gerçekler, fadolar...
Amália Ary dos Santos, Manuel Alegre,
1968’de diktatör Salazar þezlongtan
düþtükten sonra felç geçirdi ve yerini bir
üniversite profesörü olan Marcelo
Caetano’ya býraktý. Gizli Polis geçici olarak
Instituto Superior Técnico’yu kapattý. Ertesi
yýl seçimler yapýldý. Bu seçimlere ilk kez
rejime muhalif iki önemli grup katýldý:
MDP/CDE (Portekiz Demokratik Hareketi/
Demokratik Seçim Komitesi) ve CEUD
(Demokratik Birlik için Seçim Komitesi).
Ama seçimlerde hile yapýldý ve Ulusal
Meclis’e sadece “Liberal Kanat”tan
temsilciler seçildi. Bunu ülke çapýnda bir
grev dalgasý izledi. 1969’da Amália, Brüksel
Dünya Fuarý’nda Marcelo Caetano’dan
niþan aldý. Ayný yýl Sovyetler Birliði’nde
turneye çýktý. Bir kez daha dinleyiciler onun
olaðanüstü sesinden büyülendiler.
Amália yaþamýndaki olumlu geliþmelerden
çok da etkilenmedi, her zaman kendine
karþý gerçekçi oldu. Baþarýsý ve yeteneðiyle
ilgili olarak hep ilgilisiz davrandý. Kendi
deyiþiyle: “Ömrümü baþýma gelenlere
þaþýrarak geçirdim, ama hiçbir zaman
insanlarýn “baþarý” dediði þeyi elde etmek
için mücadele etmedim. Belki de yaþamda
sahip olduðum þeylerin keyfini doya doya
doya sürmemiþimdir. Yine de yurtdýþýnda
ünlü olan tek Portekizli sanatçý olduðumun
farkýndayým.”
söyleyiþi öylesine ateþli olurdu ki aðlamaya
baþlardý. “Bir seferinde Vila Franca’da bir
gemideydim. O gece Fado Cravo’yu
söyledim ve çevremdeki insanlar
ayaklarýmýn ucunda diz çöktüler. Niye diz
çöktüler? Çünkü çok güçlü bir duygu
hissetmiþtim... Bunu nasýl ifade edeceðimi
bilmiyorum. Belki yaratýcý biri deðilim, ama
þarký söylerken yaratýyorum. Ve yaratmak
için müziðe ihtiyacým var. Þarký söylemeye
baþladýðýmda fado tek odalý bir ev gibi çok
sýnýrlýydý ve benim þarký söyleme tarzým
fadoya iki oda daha kazandýrdý. O odada
hiçbir þey bana özgür olma þansý
veremezdi. Sesim kaçmak istiyordu ama
kapý hep kilitliydi. Dolayýsýyla kendi
yolumda þarký söylemeliydim.”
“BANA ACI VEREN
AKLIBAÞINDALIK”
1971 yýlýnda Amália Paris’teydi. Burada
Alain Oulmain’i ziyaret etti ve Alain’in
evinde saklanan ve ciddi bir hastalýðý yeni
atlatmakta olan þair Manuel Alegre’yle
karþýlaþtý. Bu, büyük bir arkadaþlýðýn ve sýký
bir iþbirliðinin baþlangýcýydý. Manuel Alegre,
Amália hakkýnda þöyle diyor: “Cezayir’de
sürgündeyken Amália’nýn plaklarýný
dirlerdim ve onlarla Portekiz’i bir parça
hissedebilirdim. Çünkü doðruyu söylemek
gerekirse Amália’dan baþka hiç kimse
benim “Atlantik özelliðimiz” dediðim þeyi, o
melankolik ve nostaljik duyguyu ifade
edemez.
Ýçinde bir duygu kýpýrdandýðýnda, þarký
60’lý yýllarda turizm Portekiz’deki en
giriþken faaliyetlerden biriydi. Her ne kadar
ülke birkaç yýldýr savaþ içerisinde olsa bile,
Fado, Futbot ve Fatima ile barýþ içinde bir
ülke imajý veriyordu. Bu üçü Salazar
faþizminin desteklediði F’lerdi.
Amália bu yüzdendir ki bazý radikal solcu
militanlar tarafýndan saldýrýya uðradý (bu
militanlardan bazýlarý sonradan saðcý
partilerin üyeleri olacaktý). Çoðu kiþi,
Faþizmin hüküm sürdüðü yýllarda
Amália’nýn Siyasi Mahkumlara Yardým
Ulusal Komitesi’ne katkýlarýndan habersizdi.
Amália 60’larda Angola ve Mozambik’te
söylemiþ olduðu Mãe Negra, embalando o
filho branco do senhor’u (Zenci dadý
efendisinin beyaz bebeðini uyutuyor) bir kez
daha söyledi. Direniþ’in repertuvarýnýn bir
parçasý olan bu þarký Salazar’ýn sansürünün
kara listesindeydi. Ve 1974’teki Nisan
Devrimi’nde Fado de Peniche’yi söyledi. Bu
devrim Batý Avrupa’da en uzun süre ayakta
kalmýþ olan otoriter rejime son vererek
ülkeye demokrasi getiriyordu.
David Mourão-Ferreira Amália hakkýnda
þunlarý söylemiþti: “Kabaran dalgalarýn
büyüklüðü ve gizli mabedlerin dokunaklý
inceliðiyle Portekiz diasporasýnýn sesi,
yeryüzünün sesi, uzaklarýn ve kalbin sesi...”
Portekiz demokrasisi nihayet Amália’ya en
büyük ve en içten hürmetlerini sundu.
1980’de kendisine o günkü devlet baþkaný
Mário Soares tarafýndan Prens Henry niþaný
verildi. Mário Soares onun hakkýnda þöyle
düþünüyordu: “Tanrý’ya inanan
muhafazakar bir kadýn. Yapmacýksýz bir
þekilde apolitik ve Nisan Devrimi’yle nasýl
geçineceðini iyi biliyor.” Amália ise onu
þunu söyledi: “sizinle önceki rejim
arasýndaki fark þu: siz beni masanýza davet
ediyorsunuz. Eski günlerde, beni her zaman
çok iyi karþýlarlardý, beni çok severlerdi ve
þarkýlarýmý dinlemekten hoþlanýrlardý, ama
bu farklýydý — sadece toplantýlarýn
sonunda, þarký söylemek için kabul
edilirdim.”
Amália dizeler yazmayý severdi. Bir þair
olmadýðýný kabul ederek bunlar için
“Hissettiðim þeyler” diyordu. Kendi
þiirlerinden oluþan þarkýlar söylediði
Olduðum Kiþi Olmayý Sevdim baþlýklý bir
albüm çýkardý. 1977’de þiirsel damarýný teyit
eden bir þiir kitabý yayýnladý: “Ah, nasýl da
mutsuzdu çocukluðum / Ah, aþkým nasýl da
beyhudeydi / Ah, yaþam neresinden baksan
kötüydü / Ah, bana acý veren
aklýbaþýndalýk.”
1999’da Amália sevgili dostu ressam
Maluda’nýn ölümüyle derinden sarsýldý. Kýsa
süre önce kocasý César Seabra’yý, bestecisi
Alain Oulmain’i ve söz yazarý David
Mourão-Ferreira’yý kaybetmiþti. David
Mourão-Ferreira onun hakkýnda þunlarý
söylemiþti: “Kabaran dalgalarýn büyüklüðü
ve gizli mabedlerin dokunaklý inceliðiyle
Portekiz diasporasýnýn sesi, yeryüzünün sesi,
uzaklarýn ve kalbin sesi...”
“ÞARKI SÖYLEDÝÐÝMDE
KENDÝMÝ DÝNLÝYORUM...”
São Bento Lizbon’un eski bir mahallesidir.
Burada geleneksel güzel kokular uzak
kýyýlardan, Cape Verde’den gelenlerle
karýþýr. Geniþ basamaklarýn tepesinde, iki
mermer aslan tarafýndan korunan, klasik
tarzda büyük bir bina vardýr. Portekiz
Parlamentosu’dur bu. Sol tarafta, caddenin
biraz uzaðýnda 18. yüzyýl tarzýnda yapýlmýþ
çiçekli trabzanlarý olan bir ev vardýr. Ve
burasý da Amália'nýn evidir. Kendisine özgü
melankolik duruþuyla geçtiðinde bulaþýcý
Amália yolda yürürken þarký söylemeyi severdi:
“Þarký söylediðimde, kendimi dinliyorum ve
kendimi dinlediðimde aðlamayý býrakýyorum.”
gülümseyiþi çevredeki herkesi aydýnlatýrdý.
Amália yolda yürürken þarký söylemeyi
severdi: “Þarký söylediðimde, kendimi
dinliyorum ve kendimi dinlediðimde
aðlamayý býrakýyorum.”
Bakkal, fýrýn ve geleneksel dükkanlar
mahalledeki sýradan insanlarýn buluþma
yerleriydi. Komþularýndan biri Amália’nýn
ihtiyaç sahipleriyle yakýndan ilgilendiðini
söylüyor: “Cömertliði onu mali zorluklarý
olanlara yardým etmeye zorlardý.”
Günün birinde São Bento’daki ev sesizleþti.
Timorlular için dayanýþma sembolü olan
beyaz ketenden bir masa örtüsü verandanýn
parmaklýklarýna serilmiþti. Amália’nýn
cenazesinin geçtiði yol boyunca São
Bento’dan Estrela Bazilikasý’na kadar bütün
pencereler ve verandalar beyaz masa
örtüleriyle donanmýþtý.
Lizbon aðlýyordu. Çiçekler ve beyaz
mendiller veda için sallanýyor ve her yerde,
caddelerde, arabalarda, dükkanlarda
Amália'nýn fadolarý duyuluyordu. Lizbon
halkýnýn gönlünün derinliklerinde acý ve
keder vardý. Akþamüstü saat altýydý ve þehri
bir hüzün kaplamýþtý. Estrela Meydaný’ndaki
Büyük Bazilika’ya giden geniþ merdivenleri
büyük bir kalabalýk doldurmuþtu. Çalan
çanlar Amália'nýn cenazesinin geldiðini
haber veriyordu; ortalýðý büyük bir duygu
seli kaplamýþtý. Erkekler, kadýnlar, çocuklar
— hepsi hýncahýnç tek bir büyük bütün
oluþturmuþtu. Amália görkemli bir þekilde
kilisenin ortasýnda yatýyordu. Ve her þey ona
odaklanmýþtý.
Elinde bir beyaz papatya demeti olan bir
kadýn duruyor ve bekliyordu. Bu “Portekiz’in
dünya elçisine” vedaydý. Bir diðer gözü yaþlý
kadýn þöyle fýsýldýyordu: “Yaþamýmýzýn bir
parçasý koptu. O, gençliðimizin referans
noktasýydý.” Þafak vaktinden önceki gece
soðuðuna raðmen hiç kimse ayrýlmamýþtý.
Herkes tabuta varmak ve tabuta dokunmak
için sabýrla sýrasýnýn gelmesini bekliyordu.
Kadýnlarýn sessiz iç çekiþleri duyuluyordu.
Bu, binlerce insanýn “fadonun divasý”na
vedasýydý. O þimdi Tanrý’nýn huzurundaydý.
“Ýsterse var olmasýn, O’na inanýyorum”
derdi.
2000 yýlýnýn sonbaharý. Bir Lizbon öðleden
sonrasýnýn sýcak parlaklýðý. Príncipe Real
Bahçeleri. Hava büyük sedir aðacýndan
gelen tatlý kokuyla dolu. Ýhtiyar adamlar
kaðýt oynuyorlar. Çocuklar oyun oynamakla
meþguller ve kadýnlar yarý kapalý gözleriyle
onlara göz kulak oluyorlar. Bir kuþ gibi aðaç
dallarýndan birine asýlmýþ seyyar radyoda
Amália’nýn sesi duyuluyor: “Garip bir
hayat.”

Benzer belgeler