amalia rodrigues
Transkript
amalia rodrigues
Amalia Rodrigues www.solakkedi.com PORTEKÝZ: KIRSAL, YOKSUL VE GERÝ KALMIÞ 20. yüzyýlýn baþýnda Portekiz 5 milyonluk bir nüfusa sahipti. Esas itibariyle kýrsal bir ülkeydi, yoksul ve geri kalmýþtý. Her yýl 40 bin kiþi dýþarýya göç ediyordu ve okuryazarlýk oraný yüzde 30’du. 5 Ekim 1910’da Portekiz Avrupa’nýn ilk Cumhuriyetlerinden biri oldu. Yeni rejim ülkeyi harekete geçirdi ve kamuoyu yeni hükümete büyük destek veriyordu. Okullara ve eðitime öncelik veriliyordu. Yasama özgürlüðü ve yurttaþlarýn haklarýný koruyan yasalar çýkarýyordu. Ne var ki, bu haklarýn kullanýmý büyük çeliþkiler içeriyordu. Ýktidarda olan Cumhuriyetçi Parti kýsýtlayýcý ve baskýcý bir tutum içerisindeydi. Portekiz Birinci Dünya Savaþý’na (19141918) katýldý. Siyasi gerginlikler Sidónio Pais’in diktatörlüðüne yol açtý. 1917’de Portekiz ordusu Fransa’daki La Lys Savaþý’nda büyük bir yenilgiye uðradý. Sanayileþme sürecindeki þehir toplumuyla geleneksel bir yaþam süren kýrsal alanlar arasýndaki gerilimler kötüleþti. Fatima’da üç küçük çocuk bir zeytin aðacýnýn üzerinde Meryem Ana’yý gördü. Lizbon’da Sidónio Pais 14 Aralýk 1918’de Rossio Tren Garý’nda uðradýðý suikastte öldü. Anarþist-sendikacý lider Bento Gonçalves Bolþevik Devrimi sýrasýnda Rusya’ya bir yolculuk yaptý. 1921’de Komünist Parti’nin kurucusu olacaktý. 1920’de Katolik Kilisesi, Teixeira Lopes’in yaptýðý Fatima Meryem Ana heykelini Küçük Amália ailesiyle birlikte tenselliði dolayýsýyla kabul etmedi. Gardunha daðýnýn eteðinde bir trompet çalgýcýsý vardý. Bir müzisyenin yaþamý garantili deðildi; üç çocuðuna ve yine hamile olan karýsýna bakmak zorundaydý. Aslýnda ayakkabý tamircisiydi ama trompet çalmak zamanýnýn çoðunu aldýðý için pek ayakkabý iþi yapamýyordu. Geri kalmýþ Beira bölgesinden ayrýlmaya ve þansýný baþkentte denemeye karar verdi. Lizbon’da kirazlarýn çiçeðe durma zamanýydý (Mayýs ve Haziran); Martim Vaz caddesinde otururlarken karýsý bir kýz çocuðu dünyaya getirdi: Amália da Piedade Rodrigues. yükseklere doðru týrmanmaya baþlamýþtý. Önce Maliye Bakaný ve sonunda Baþbakan oldu. Amália utangaç bir küçük kýzdý. Onu þarký söylemeye ikna edebilen tek kiþi büyükbabasýydý. Evdeyken ve etrafta kimse yokken Carlos Gardel’in popüler hale getirdiði tangolarý ve baþka bazý þarkýlarý söylüyordu. Pencere kenarýnda oturan büyükbabasý onun sesinden etkilenen Ýyi bir dinleyiciydi ve çobucak öðreniyordu. Ama öðrenemediði tek bir þey vardý: Coðrafya! Öðretmeni ders kitabýný almasý konusunda ýsrar etti — bu onun ilk kitabý olacaktý. Bir süre sonra bir baþka kitap daha almasý gerektiðinde anneannesi sormadan edemedi: “Öbürü hala yeni, ne diye bir tane daha istiyorsun?” Aile için yaþam koþullarý kötüydü ve müzisyen/ayakkabý tamircisi bir iþ bulamamýþtý. Bunun üzerine eskisinden daha da yoksul olarak Fundão’ya döndüler. 14 aylýk Amália Lizbon’da anneannesinin yanýnda kaldý. “ÞARKIYI BÝR DAHA SÖYLE ÞÝMDÝDEN ALTI KÝÞÝ DÝNLEMEK ÝÇÝN DURDU...” Amália ailenin beþinci çocuðuydu. Kendisinden önceki dört erkek kardeþi küçük yaþta hayatlarýný kaybettiler. Kendisinden sonra dört kýzkardeþi oldu. Bu kardeþlerinden ikisi yine küçük yaþta hayatýný kaybederken kendisinden iki yaþ küçük Celeste ve Maria Odete hayatta kaldýlar. Askerî bir darbe oldu. Parlamenter Cumhuriyet yýkýldý. Yeni rejim konuþma ve toplantý özgürlüklerini sýnýrlandýrmaya baþladý. Zaman içerisinde siyasi partiler ve sendikalar yasadýþý ilan edildi. Salazar bilmeyen anneannesi onu ilkokula gönderdi. Okula gitmeyi seviyordu ve hiçbir þey, hatta gözündeki astigmatý bile onu okula gitmekten alýkoyamazdý. Evde kalmayacaktý! Okulda zaman onundu ve hayaller kurma þansý vardý. Ona toz almasýný, bulaþýklarý yýkamasýný veya yerleri silmesini söyleyen kimse yoktu. Okulda elbise üzerine beyaz bir önlük giyiyorlardý. Birgün Amália koruluðun içinden kuþ seslerini dinleye dinleye okula giderken eski püskü elbiseler giymiþ küçük bir kýz gördü. Kendisinden çok daha yoksul olduðu belliydi. Amália önlüðünün altýndaki elbiseyi çýkarýp kýza verdi. Eve döndüðünde anneannesi yýkamak için önlüðünü çýkarmasýný istedi. Amália utandý ve güya þaþýrmýþ gibi yaptý: “Hay Allah, elbisemi kaybetmiþim!” Anneannesinin buna tepkisi onu bir güzel pataklamak oldu: “Giysilerini önüne gelene daðýt bakalým zengin kýz!” kiþileri sayýyordu: “Onu bir daha söyle þimdiden altý kiþi dinlemek için durdu...” Amália altý yaþýna geldiðinde okuma-yazma Amália ilkokuldan mezun oldu. Mezuniyet gününde üzerinde çok güzel duran yepyeni bir elbise giymiþti. Pilili turkuaz mavisi bir Yoksul sýnýflar arasýnda adetten olduðu üzere, yetiþkinler kadar çocuklar da evin geçimine katkýda bulunurlardý. Bir iþ öðrenmek veya bir meslek edinmek gerekiyordu. Amália nakýþçýlýðý seçti. Günde iki Portekiz escudosu kazanýyordu. Bu para yol masraflarýný bile karþýlamadýðý için sabahýn erken saatinde evden çýkýyor ve yokuþ yukarý uzun bir yolu yayan yürüyordu. Ýþteyken aylar boyunca elbise ütüleyip durdu. Nakýþçýlýk ne olacaktý peki? Bu konu gündeme bile gelmiyordu. Burada bir meslek öðrenemeyeceði anlaþýlýnca anneannesi iþi býrakmasýný söyledi. O da öyle yaptý. Amália, Cumartesi günleri Alcântara Sinemasýndaki film gösterimlerini keþfetti. Bunlar Lizbon’un baþlýca sinemalarýnda oynatýldýktan çok sonra gösterilen filmlerdi. 1937’de Greta Garbo’nun baþrolünü oynadýðý Camille adlý filmi seyretti. Kadýn kahramaný gibi tüberküloz olabilmek için sirke içti ve kendini soðuk hava akýmlarýna maruz býraktý. elbiseydi. Bu bir terzi tarafýndan onun için dikilen ilk elbiseydi. Ve bir diðer önemli gün için sakladýðý bu elbiseyi bir daha giyemeyecekti, çünkü bu arada, büyüyordu. Oniki yaþýndaydý ve okul onun için bitmiþti. Teyzelerinden biri fýrýncýlýk iþindeydi. Kekler ve þekerlemeler yapýyordu. Þekerlemelerin kaðýda sarýlmasý ve meyvelerin soyulmasý gerekiyordu. Bunun için birine ihtiyacý vardý. Amália bu iþte günde 6 escudo kazanmaya baþladý ve ne kadar çok iþ çýkarýrsa o kadar çok para kazanýyordu. “HAYATTAN HÝÇ ÞÝKAYET ETMEDÝK” Artýk 14 yaþýndaydý ve yakýn zamanda Lizbon’a dönmüþ olan ailesiyle birlikte yaþamaya karar verdi. Anneannesinin evinde her þey çok düzenliydi. Burada ise her þey tam bir karmaþa içindeydi. Ev beþ çocuklu bir aile için çok küçüktü. Disipline ihtiyaç vardý. Beira Baixa bölgesi insanlarý arasýnda adet olduðu üzere uyulmasý gereken sýký bir hiyerarþi vardý. En büyük erkek kardeþi çocuklar arasýnda patrondu ve cezayý da o veriyordu. Amália sokakta yürürken þarký söylediði için aðabeyinden pekçok kez tokat yedi. Kýzlarýn ondan izinsiz hiçbir þey yapmaya izni yoktu. Amália, en büyük kýz olarak, annesine ev iþlerinde yardým etmek zorundaydý. Erkek kardeþlerinin pantolonlarýný ve gömleklerini ütüler ve öðle yemeklerini 77’ye götürürdü. Burasý, masada yemek yiyebilmek için þarap sipariþ ettikleri Alcântara’da bir meyhaneydi. Anneannesi 16 çocuk doðurmuþ bir kadýndý ve birçok torunu olmuþtu. Her Pazar günü aileyi toplardý. Herkes bir þeyler getirir ve öðle ve akþam yemeklerini hep birlikte yerlerdi. Güzel zaman geçirirlerdi. Yaþlýlar memleketleri Beira Baixa þarkýlarýný, gençlerse fado söylerlerdi. Fado bir yüzyýldan biraz fazladýr vardý. Bu Lizbon’un iþçi mahallelerinde doðmuþ ve geliþmiþ bir þehir müziðiydi. Radyo ve kayýt teknolojisinin geliþmesiyleErcília Costa, ve Ermelinda Vitória gibi fado þarkýcýlarýnýn sesleri daha geniþ kesimlere ulaþmaya baþladý. Amália’nýn annesi Cais da Rocha’da bir meyve tezgahý açtý. Amália annesine yardým edebilmek için Pampulha’daki fabrikadan ayrýldý. Þimdi, bu gürültülü ortamda, rengarenk meyve ve sebze tezgahlarý arasýnda satýcýlarýn çýðýrmalarý duyuluyordu. Bunlar gerçekte kýsa, eski zamanlara ait melodilerdi; Beira Baixa, Trás-os-Montes, Minho’dan gelmiþ kýrsal kesim insanlarýnýn hatýralarýydý. Bu insanlar öylesine yoksuldu ki, yoksulluk onlar için çok doðal bir bir þeydi. Hiç kimse þikayet etmiyordu. Hava soðuksa içinde kömür yanan tenekelerin yanýna iliþiyorlardý; yaðmur yaðdýðýnda, yaðmur suyunu biriktirmek için çömleklerini ve kazanlarýný ortalara yayýyorlardý. Eðer yaðmur onlarý uykudayken yakalayacak olursa yoldan içeriye doðru yer deðiþtirirlerdi ve “battaniyenin altýnda hep pire olurdu.” Sonradan yazdýðý anýlarýnda Amália böyle diyecekti. “Ama hayattan hiç þikayet etmedik. Elbette bizden farklý insanlar olduðunu biliyorduk, aksi halde devrimler olmazdý. Ama kimsenin bundan söz ettiðini duymadým. Böyle þeyleri konuþanlar ayrýcalýklý sýnýflardý, yoksullar deðil. Ve her þeyin ötesinde yoksullar arasýnda da sýnýf farký bulunuyordu. Bizler paryalar gibiydik.” Amália, Cumartesi günleri Alcântara Sinemasýnda film gösterimlerini keþfetti. Bunlar Lizbon’un baþlýca sinemalarýnda oynatýldýktan çok sonra gösterilen filmlerdi. 1937’de Greta Garbo’nun baþrolünü oynadýðý Camille adlý filmi seyretti. Kadýn kahramaný gibi tüberküloz olabilmek için sirke içti ve kendini soðuk hava akýmlarýna maruz býraktý. Artýk 16 yaþýndaydý ve birbirlerinden hiç ayrýlmadýklarý kýzkardeþi Celeste 14’ündeydi. Gemiyle, kaçak yolcu olarak kaçmaya karar verdiler, kimse tarafýndan rahatsýz edilmemek için erkek elbisesi giyeceklerdi. Erkek kardeþlerinin elbiselerini giydiler. Dýþarý çýktýklarýnda sabahýn altýsýydý. Ama yarým saat sonra gerisingeri evdeydiler. Devlet” fado þarkýcýlarý için profesyonel kimlik kartý olmasýný zorunlu hale getirmiþti, bu olmadan kamusal alanda þarký söylenemiyordu. Fado artýk Lizbon’un caddeleri ve ara sokaklarýyla veya köhne meyhaneleriyle sýnýrlý deðildi. Artýk Solar da Alegria, Retiro da Severa, Luso gibi “fado 1938’de, kazananýn “Fadonun Kraliçesi” ünvanýný alacaðý Bahar Yarýþmasýnda, yaþadýðý Alcântara semtinin temsilcisi olarak yarýþtý. Çeþitli yerlerde þarkýlar söyledi; Aziz Anthony, John ve Peter adýna düzenlenen festivallerde çok yaygýn olan popüler þarkýlarýn yanýsýra geleneksel þarkýlarý ve kýrsal melodileri seçiyordu. Kendini her zaman bu aktivitelerin ruhuyla özdeþleþtirecekti. Bir gitar çalgýcýsý ve tornacý olan Francisco Cruz’la karþýlaþtý ve ona aþýk oldu. Karþýlýksýz aþký onu intiharý denemeye sevketti. “FADO SÖYLENEN BÝR ÞEY DEÐÝL, OLAN BÝR ÞEYDÝR” Guernica, Alman uçaklarý tarafýndan bombalandý. Ýber yarýmadasýnda her yerde diktatörlük vardý. Portekiz’de Salazar hala iktidardaydý; Ýspanya’da Franco Devlet Baþkanlýðý görevine baþlýyordu. Hitler Polonya’yý iþgal etti. Portekiz rejimi, “Yeni Amália (solda) 16 yaþýndaydý ve birbirlerinden hiç ayrýlmadýklarý kýzkardeþi Celeste (saðda) 14’ündeydi. Gemiyle, kaçak yolcu olarak kaçmaya karar verdiler; kimse tarafýndan rahatsýz edilmemek için erkek elbisesi giyeceklerdi. Erkek kardeþlerinin elbiselerini giydiler. Dýþarý çýktýklarýnda sabahýn altýsýydý. Ama yarým saat sonra gerisingeri evdeydiler. evleri”nde iþitilebiliyordu. Ve buralar satýn alma gücü daha yüksek olan daha eli yüzü düzgün ve burjuva dinleyicilere hitap ediyordu. 1939 yýlýnda Amália, “fado evleri”nden birinde, Retiro da Severa’da profesyonel olarak sahneye ilk kez çýktý. Ertesi yýl Solar da Alegria’da ayrýcalýklý bir kontratla ve kendi repertuarýyla þarký söyledi. Büyük bir dramatik yoðunlukla þarký söylüyordu. Çünkü, “asýl olan tek þey fadoyu hissetmektir. Fado söylenmez, olur. Anlamaz ya da açýklamazsýnýz, hissedersiniz.” 1939 yýlýnda Amália, bu “fado evleri”nden birinde, Retiro da Severa’da profesyonel olarak sahneye ilk kez çýktý. Ertesi yýl Solar da Alegria’da ayrýcalýklý bir kontratla ve kendi repertuarýyla þarký söyledi. Maria Vitória Tiyatrosunda Ora vai tu adlý bir revüde ilk kez sahneye çýktý ve burada geleneksel siyah þal giyen bir fado þarkýcýsýný canlandýrdý. Tornacý ve amatör gitar çalgýcýsý Francisco’la evlendi. Savaþ yýllarýnda Lizbon’un zenginleri la dolce vita [tatlý hayat] yaþýyorlardý. Entellektüeller hoþnutsuzdu. Demokratlar nazi belasýyla savaþan Avrupalýlardan yana olmuþlardý. Salazar’ýn iktidarý sallandý. Her tarafta, her iki tarafýn, Nazilerin ve Müttefiklerin, casuslarý vardý; Lizbon gece hayatýnýn en gözde gece klüplerinde ve fado evlerinde geziniyorlardý. Genç Amália dinleyen herkesi etkiliyordu. Amália boþandý. 23 yaþýndaydý. Baðýmsýzdý, günlerde popüler olan her türlü þarkýyý okuyordu ve herkes çok hoþnuttu. Modaya göre her dansý yapýyordu: paso doble, tango, samba veya vals... Amália herkes tarafýndan beðeniliyordu ve fado sevenler tarafýndan nereye giderse gitsin takip ediliyordu. 1943’te Portekiz elçisinin davetiyle Madrid’te sahneye çýktý, ilk kez yurtdýþýnda sahne alýyordu. Bu, çok baþarýlý bir uluslararasý kariyerin baþlangýcýydý. 1944’te Brezilya’ya gitti. Burada altý hafta kalmasý planlanmýþtý ama yoðun ilgi üzerine kalýþý üç aya uzatýldý. Burada ilk 78 devir taþ plak kayýtlarýný yaptý. 1943’te Portekiz elçisinin davetiyle Madrid’te sahneye çýktý, ilk kez yurtdýþýnda sahne alýyordu. Bu, çok baþarýlý bir uluslararasý kariyerin baþlangýcýydý. gençti ve iyi zaman geçiriyordu. Lizbon’da iyi para kazanýyordu ve rahattý. Hayat bir partiydi. Lokantalar ve gece klüpleri arasýnda mekik dokuyordu. Buralarda savaþ göçmenleri ve Ýspanyol kýzlar vardý. O 1945’te Naziler yenildi. Salazar’a yönelik muhalefetin dozu iyece arttý. Mitingler, manifestolar ve dilekçeler ortalýðý sardý. Demokratik Birlik Hareketi (Movimento de Unidade Democrática) örgütlendi. LopesGraça ve Carlos de Oliveira, José Gomes Ferreira ve João José Cochofel gibi þairler Lizbon sokaklarýnda söylenmesi için "Heróicas"ý yazdýlar. Ama bunlarýn hepsi hayalden baþka bir þey deðildi. Yýl 1949. António Ferro, Salazar hükümetinin bir tür kültür bakaný gibiydi ve aralarýnda ressam Almada Negreiros gibi isimlerin olduðu sanat dünyasýnýn modernist ulusalcý kanadý tarafýndan destekleniyordu. Bu sýralarda Amália, Brezilya ve Madrid’de herkes tarafýndan beðeniliyor ve plaklarý 16 ülkede satýlýyordu. Kendisinin büyük bir þarkýcý ve akýllý bir kadýn olduðunu düþünen António Ferro’nun daveti üzerine ilk kez Londra ve Paris’e gitti. Ne zaman ki resmî bir davete canlý bir hava katýlmasý gerekiyorsa orada bulunanlarý þarkýlarýyla büyülemesi için Amália’yý davet ediyordu. “Beni sunabilecekleri en iyi þey olarak gösterdi, ama hiçbir zaman Amália Rodrigues olmama yardým etmedi.” Ve hükümetten hiç kimse tarafýndan övülmedi. António Ferro gerçekten de ona saygýlý davranan tek kiþiydi. Salazar’ýn kendisi de ondan “küçük yaratýk” biçiminde söz ediyordu. Muhalefet haykýrýyordu: “Baskýcý ve dar kafalý bir toplumda yaþýyoruz.”Lizbon kafelerindeki tartýþma gruplarý baþkaldýrýnýn kaleleriydi. Portekiz’de iþlerin gidiþatýyla ilgili bir fikir söylemenin en iyi yolu fýkralar ve aðzýna geleni söylemekti. YeniGerçekçiler ve Gerçeküstücüler kendi ideolojik savaþlarýný veriyorlardý. 1953’te, þair Mário Cesariny öncülüðündeki Portekiz Gerçeküstücüleri “Afiþ Asmak Yasaktýr” adlý manifestolarýný yayýnladýlar. Sonradan Yeni Gerçekçi olan Manuel da Fonseca Ateþ ve Küller’i ve Carlos de Oliveira Yaðmurda Bir Arý’yý yayýnladýlar. “OLDUÐUM KÝÞÝ OLMASAYDIM, PEK ÇOK ÞEY OLABÝLÝRDÝM” 1950’de, harabeye dönmüþ olan Avrupa’nýn ekonomik imarýna destek olmak amacýyla bir dizi gösteriler düzenlendi. Marshall Planý yürürlükteydi. Ýlk gösteriler acýlar çekmiþ Berlin þehrindeydi. Amerikan Planýna katýlan bir çok ülkeden insanlar vardý. Gösteriler için opera þarkýcýlarý seçiliyordu ama Portekiz’in bu kategoride ünlü bir þarkýcýsý yoktu. “Bazý plaklarýmý iþitmiþlerdi, böylece beni seçmeye karar verdiler.” Portekizli þairler Pedro Homem de Mello ve David Mourão Ferreira’nýn þiirlerinden þarkýlar okudu. Amália Roma’daki Arjantin Opera Evi’nde þarký söyleyerek bir tabuyu kýrmayý baþardý. Programda ayný zamanda opera þarkýcýsý Maria Caniglia, kemancý Fiorenzo Tasso vardý ve bir senfoni orkestrasý eþlik ediyordu. Kontrast bundan daha büyük olamazdý. Amália tek popüler müzik þarkýcýsýydý. Yanýnda sadece Portekiz gitarý çalan Raul Nery ve bas gitar çalan Santos Moreira bulunan Amália yaprak gibi titriyordu: “Büyük bir senfoni orkestrasýnýn çaldýðý müzik hakkýnda hiçbir þey bilmeyen üç önemsiz kiþiydik.” Sahneye yürüdüðünde gözleri korku doluydu ama ön sýralarda oturanlar ona sevecenlikle bakýyordu: “Sanýrým dinleyici benim tarafýmdaydý, hatta baþlamadan önce bile.” Konseri çok bir baþarýlý oldu. Sahneden ayrýlýrken ayný zamanda hem gülüyor hem de aðlýyordu. “Hayatýmdaki tek isteri krizini o zaman geçirdim. Kulisteki etrafýma toplanmýþ herkes yelpazeleriyle beni serinletmeye çalýþýyorlar ve þöyle diyorlardý: ‘Niye aðlýyorsunuz? Baþardýnýz! Bir zafer! Niye aðlýyorsunuz?’ Ve ben bir yandan aðlýyor, aðlýyor ve gülüyordum. Çok korkutucuydu... çünkü eski günlerde fado þarkýcýlarýnýn bugün olduðundan çok daha fazla aþaðýlýk kompleksleri vardý. O gece farkýna varmaksýzýn çok þey yaptým. Bu benim için olaðanüstü bir gösteriydi ve eleþtiriler harikaydý. Tiyatrodan ayrýldýðýmda herkes beni bekliyor ve ‘Bravo! Bravo! Bravo!’ diye baðýrýyorlardý.” sevmedim.” Bir fado ve flamenko kaydý yaptý. Bir süre daha kalmasý için bir banka hesabý açtýlar ve Cole Porter, Gershwin, ve Jerome Kern’in yazdýðý þarkýlarý seslendireceði iki albüm kaydetmesi için davet edildi. Davete müteþekkirdi ama geri çevirdi, Amerika’da yeterince kaldýðýný düþünüyordu: “Þarký söylediðimi düþünmeden þarký söylemeyi seviyorum. Eðer Ýngilizce þarký sözlerinden endiþe duymak zorunda kalsaydým, içimden geleni söylemekten uzaklaþýrdým.” New York’ta kaldýðý zamanlardan birinde Danny Kaye onu bir Broadway gösterisinde kendisiyle birlikte olmaya davet etti. “Kimbilir, belki kabul etseydim ve þimdiye dek hep olduðu gibi iþler yolunda gitseydi, gerçekten çok büyük bir noktaya eriþebilirdim. Birçok þey olabilirdim, eðer olduðum þey olmasaydým. Ama o sahnede çok iyi iki arkadaþ olacaðýmýz Danny Kay ile þarký söyleyemezdim.” 1954’te Meksika’da bir turneye çýktý. O günlerin ünlü Hollywood köþe yazarlarýndan Hedda Hopper Amália’ya beyaz elbise giymesini, siyah þalýný býrakmasýný ve saçýna kýrmýzý gül takmasýný önerdi. Bunun üzerine Amália kýrmýzý gülün o þekilde takýlmasýnýn Ýspanyollara özgü olduðunu ve kendisinin ise Portekiz’li olduðunu açýklamak durumunda kaldý. herhangi bir hata yapmasýna müsaade edilmezdi, çünkü sahneleri birden fazla tekrarlamak için yeterli film yoktu. Hollywood stüdyolarýnda Judy Garland ve James Mason’ýn oynadýðý Someone at Last filminin çekimlerini izledi. Her þey çok garipti, çünkü sahnelerden biri tam onyedi kez tekrarlanmýþtý. Portekiz’de bir aktörün Birleþik Devletler’de kalmayý caný istemedi. New York’ta, Coca Cola’nýn sporsorluðunu yaptýðý, NBC’nin Eddie Fisher Show’unda ilk kez televizyona çýkýp þarký söyledi. “Coca Cola’yý içmek zorundaydým, ama hiç Bazý insanlar homurdandýlar: “Çok kaprisli, ne de olsa Güney Avrupalý.” Diðerleri þöyle dedi: “Ýberya ruhunun büyük yorumcusu!” Lizbon’a döndüðünde yeniden Madrid’deki Portekiz büyükelçiliðinde þarký söylemesi için davet edildi. Burada, kendi deyiþiyle: “Flamenko düþkünü biri olup çýktým. En iyi flamenko þarkýcýlarýyla tanýþtým.” Fado ve flamenkonun ayný orijinaliteye sahip olduðunu hissetti: “Þu ya da bu þekilde her ikisinin de kendi gerçekliði var.” Yýllar sonra, Portekiz’den Fado ve Ýspanya’dan Flamenko baþlýklý bir albüm yaptýðýnda bütün Ýberyalý duygularýný ifade etme fýrsatýný bulacaktý. ESEN RÜZGARIN TÜRKÜSÜ Kimileri onu baðrýna bastý, kimileri de yuhaladý, ama hiç kimse onu görmezden gelemedi. Fado söylerken yeni ve daha cüretkar bir söyleme tarzý geliþtirdi. Eski fadolarýn basitliðiyle karþýlaþtýrýldýðýnda daha karmaþýk bir müziksel yapýya sahip olan, Frederico Valério, Raul Ferrão ve Frederico de Freitas’ýn bestelediði fadolarý büyük bir þevkle söyledi. Amália fadoya yeni bir ýþýltý kattý. Müzikolog Raul Nery’ye göre, “Melodinin düzenli ritmini þiirsel diksiyonun kaprislerine boyun eðdirerek ve Beira Baixa þarkýlarýnda gördüðü þaþýrtýcý duraklamalar ve yeni süslemelerle” geleneksel repertuvarý farklý bir dokunuþla söylüyordu. Bütün engelleri ve kültürel önyargýlarý geçti. Amália, müziksel duyguyla dolu kendine özgü sesiyle kentsel olaný kýrsal olanla, seçkin olaný popüler olanla uzlaþtýrdý. Derin sezgisini izleyerek halk ozanlarýndan Camões’e, Bocage’den Pedro Homem de Mello ve David Mourão gibi çaðdaþ þairlere kadar büyük Portekiz þairlerinden þarkýlar söylemeye baþladý. Fransýz-Portekizli besteci Alain Oulmain ile karþýlaþtý: “Bir gün bir kamp alanýndaydým ve beni düþünerek Vagamundo (Gezgin) adlý þarkýyý bestelemiþ olan Alain Oulmain ile tanýþtýrýldým. Þarkýyý dinlediðim ve sevdim. Birkaç parça daha gösterdi ve orada bulunan ve bu tarz bir müziðin çok karmaþýk olduðunu düþünen birçok kiþinin görüþüne karþý çýktým. Doðru, gitaristler, Alain’in bize getiriyor olduðu fadoya yabancý olan yeni armonileri öðrenmek durumundaydýlar. Alain Portekiz’de Dafunda’da doðmuþtu ama anlayýþý geliþtirmiþlerdi. Amália kendisi ve yeteneði hakkýnda þakalar yapardý. 1958 yýlýnda Portekiz Televizyonu’na ilk çýkýþýný anlatýyor: “Çevremde výzýldayan bir sinek vardý. Benden daha iyi þarký söylüyordu. Orada ne zaman sinek olsa, ki bence hep oradaydýlar, insanlar onlarý görmemiþ gibi yaparlardý. Ama ben görmüþtüm ve onu kýþkýþladým. Bundan sonra konuþtuklarý tek þey sinekti.” Ne zaman kendini zor durumlar içinde bulsa, hazýr cevaplýlýðýyla cesaret kazanýrdý. Bir keresinde biri kendisine Salazar diktatörlüðü sýrasýnda aldýðý niþanlar hakkýnda sorunca cevabý yapýþtýrdý: “Bana kalsaydý oturduðum yerden kýpýrdamazdým. Ben hayatýn üstüne gitmedim; hayat benim üstüme geldi.” Fransýz’dý. Büyük bir sanatsal duyuþu vardý; özel bir çevrede yetiþmiþti. Sonra benim þarký söyleyiþimi duymuþ ve duyarlýlýðýmýn kendisininkine çok yakýn olduðunu hissetmiþti. O benim uçmamý mümkün kýlýyor.” Amália'nýn Lizbon’daki Alcântara semtine özgü bir mizah duygusu vardý. Burasý iþçilerin oturduðu bir semtti ve burada bir hayat tarzý olarak acýmasýz bir mizah 60’lý yýllarda ekonomik ve politik sebeplerden dolayý birçok Portekizli toplu halde Avrupa’daki daha zengin ülkelere göç etti. O yýllarda hala Portekiz sömürgesi olan Angola’da baðýmsýzlýk savaþý patlak verdi. Salazar’ýn baskýsýna karþý öðrenci gösterileri yapýldý. Rejime muhalif olan birçok Portekizli sürgüne gitmeye zorlandý. Cezayir’de sürgünde bulunan þair Manuel Alegre, arkadaþý Alain Oulmain’dan bir mektup aldý. Oulmain, Amália’nýn, Trova do vento que passa’yý (Esen Rüzgarýn Türküsü’nü) okumasý için izin istiyordu. Bu þiir Adriano Correia de Oliveira tarafýndan okunduðunda Portekiz’deki anti-faþist direniþ için bir referans noktasý olmuþtu. Þarkýnýn yeni versiyonu Amália'nýn 1970’teki Com que Voz (Hangi Sesle) adlý albümünde yer alacaktý. O'Neill, David Mourão-Ferreira gibi solkanat þairlerin þiirlerinden þarký okumayý sürdürdü. 1962’de Alain Oulmain’in þarkýlarýyla yapýlan ilk kayýt piyasaya çýktý ve kültürel seçkinler tarafýndan iyi karþýlandý. Bazýlarýna göre bu fado deðildi. Gitaristler Oulmain'in müziðini çalarken zorlandýlar. José Nunes hep þöyle diyecekti: “Operaya gidiyoruz.” Derin duyarlýlýðý ve sezgisi, Povo que lavas no rio (Siz nehirde yýkanan insanlar) adlý fado þarkýsýna belli bir politik boyut kattý. Bu, Pedro Homem de Mello'nun þiirlerinden biriydi ve Amália tam olarak nedenini bilmeden bu parçayý seçmiþti. Ayný þey Armandinho'nun eski fadolarýndan biri için de olmuþtu. Bu parça, Peniche þehrinde hapsedilen muhalifler için bir þarký haline gelmiþti. Çok geçmeden Peniche Fadosu olarak bilinmeye baþladý ve satýþý hükümet tarafýndan yasaklandý. Amália þöyle diyor: “Ben söylediðimde, bu yalnýzca aþkýn hüznüydü ve devrimler hakkýndaki herhangi bir fikirden çok daha güzel bir histi ve çok daha acý doluydu. Hiçbir þey hapsedilmiþler fikrinden daha uzak olamazdý zihnimde.” 1966’da bir kez daha Birleþik Devletler’e seyahat etti. Lincoln Center ve Hollywood Bowl gibi genelde popüler þarkýcýlara kapýlarý kapalý mekanlarda sahneye çýktý. Telefonda, Alain Oulmain’in Portekiz Gizli Polisi tarafýndan tutuklandýðý haberini aldý. Serbest býrakýlmasý ve Portekiz-Ýspanya 1969’da Amália, Brüksel Dünya Fuarý’nda Marcelo Caetano’dan niþan aldý. sýnýrýna götürülmesi için elinden gelen her þeyi yaptý. Papa VI. Paul, Fátima Tapýnaðý’ný ve Meryem Ana’yý gören üç kýzkardeþten tek hayatta kalan Hemþire Lúcia’yý ziyaret etti. Ayný zamanda Gizli Polis müdürüne niþan verdi. Fotoðraflar, gerçekler, fadolar... Amália Ary dos Santos, Manuel Alegre, 1968’de diktatör Salazar þezlongtan düþtükten sonra felç geçirdi ve yerini bir üniversite profesörü olan Marcelo Caetano’ya býraktý. Gizli Polis geçici olarak Instituto Superior Técnico’yu kapattý. Ertesi yýl seçimler yapýldý. Bu seçimlere ilk kez rejime muhalif iki önemli grup katýldý: MDP/CDE (Portekiz Demokratik Hareketi/ Demokratik Seçim Komitesi) ve CEUD (Demokratik Birlik için Seçim Komitesi). Ama seçimlerde hile yapýldý ve Ulusal Meclis’e sadece “Liberal Kanat”tan temsilciler seçildi. Bunu ülke çapýnda bir grev dalgasý izledi. 1969’da Amália, Brüksel Dünya Fuarý’nda Marcelo Caetano’dan niþan aldý. Ayný yýl Sovyetler Birliði’nde turneye çýktý. Bir kez daha dinleyiciler onun olaðanüstü sesinden büyülendiler. Amália yaþamýndaki olumlu geliþmelerden çok da etkilenmedi, her zaman kendine karþý gerçekçi oldu. Baþarýsý ve yeteneðiyle ilgili olarak hep ilgilisiz davrandý. Kendi deyiþiyle: “Ömrümü baþýma gelenlere þaþýrarak geçirdim, ama hiçbir zaman insanlarýn “baþarý” dediði þeyi elde etmek için mücadele etmedim. Belki de yaþamda sahip olduðum þeylerin keyfini doya doya doya sürmemiþimdir. Yine de yurtdýþýnda ünlü olan tek Portekizli sanatçý olduðumun farkýndayým.” söyleyiþi öylesine ateþli olurdu ki aðlamaya baþlardý. “Bir seferinde Vila Franca’da bir gemideydim. O gece Fado Cravo’yu söyledim ve çevremdeki insanlar ayaklarýmýn ucunda diz çöktüler. Niye diz çöktüler? Çünkü çok güçlü bir duygu hissetmiþtim... Bunu nasýl ifade edeceðimi bilmiyorum. Belki yaratýcý biri deðilim, ama þarký söylerken yaratýyorum. Ve yaratmak için müziðe ihtiyacým var. Þarký söylemeye baþladýðýmda fado tek odalý bir ev gibi çok sýnýrlýydý ve benim þarký söyleme tarzým fadoya iki oda daha kazandýrdý. O odada hiçbir þey bana özgür olma þansý veremezdi. Sesim kaçmak istiyordu ama kapý hep kilitliydi. Dolayýsýyla kendi yolumda þarký söylemeliydim.” “BANA ACI VEREN AKLIBAÞINDALIK” 1971 yýlýnda Amália Paris’teydi. Burada Alain Oulmain’i ziyaret etti ve Alain’in evinde saklanan ve ciddi bir hastalýðý yeni atlatmakta olan þair Manuel Alegre’yle karþýlaþtý. Bu, büyük bir arkadaþlýðýn ve sýký bir iþbirliðinin baþlangýcýydý. Manuel Alegre, Amália hakkýnda þöyle diyor: “Cezayir’de sürgündeyken Amália’nýn plaklarýný dirlerdim ve onlarla Portekiz’i bir parça hissedebilirdim. Çünkü doðruyu söylemek gerekirse Amália’dan baþka hiç kimse benim “Atlantik özelliðimiz” dediðim þeyi, o melankolik ve nostaljik duyguyu ifade edemez. Ýçinde bir duygu kýpýrdandýðýnda, þarký 60’lý yýllarda turizm Portekiz’deki en giriþken faaliyetlerden biriydi. Her ne kadar ülke birkaç yýldýr savaþ içerisinde olsa bile, Fado, Futbot ve Fatima ile barýþ içinde bir ülke imajý veriyordu. Bu üçü Salazar faþizminin desteklediði F’lerdi. Amália bu yüzdendir ki bazý radikal solcu militanlar tarafýndan saldýrýya uðradý (bu militanlardan bazýlarý sonradan saðcý partilerin üyeleri olacaktý). Çoðu kiþi, Faþizmin hüküm sürdüðü yýllarda Amália’nýn Siyasi Mahkumlara Yardým Ulusal Komitesi’ne katkýlarýndan habersizdi. Amália 60’larda Angola ve Mozambik’te söylemiþ olduðu Mãe Negra, embalando o filho branco do senhor’u (Zenci dadý efendisinin beyaz bebeðini uyutuyor) bir kez daha söyledi. Direniþ’in repertuvarýnýn bir parçasý olan bu þarký Salazar’ýn sansürünün kara listesindeydi. Ve 1974’teki Nisan Devrimi’nde Fado de Peniche’yi söyledi. Bu devrim Batý Avrupa’da en uzun süre ayakta kalmýþ olan otoriter rejime son vererek ülkeye demokrasi getiriyordu. David Mourão-Ferreira Amália hakkýnda þunlarý söylemiþti: “Kabaran dalgalarýn büyüklüðü ve gizli mabedlerin dokunaklý inceliðiyle Portekiz diasporasýnýn sesi, yeryüzünün sesi, uzaklarýn ve kalbin sesi...” Portekiz demokrasisi nihayet Amália’ya en büyük ve en içten hürmetlerini sundu. 1980’de kendisine o günkü devlet baþkaný Mário Soares tarafýndan Prens Henry niþaný verildi. Mário Soares onun hakkýnda þöyle düþünüyordu: “Tanrý’ya inanan muhafazakar bir kadýn. Yapmacýksýz bir þekilde apolitik ve Nisan Devrimi’yle nasýl geçineceðini iyi biliyor.” Amália ise onu þunu söyledi: “sizinle önceki rejim arasýndaki fark þu: siz beni masanýza davet ediyorsunuz. Eski günlerde, beni her zaman çok iyi karþýlarlardý, beni çok severlerdi ve þarkýlarýmý dinlemekten hoþlanýrlardý, ama bu farklýydý — sadece toplantýlarýn sonunda, þarký söylemek için kabul edilirdim.” Amália dizeler yazmayý severdi. Bir þair olmadýðýný kabul ederek bunlar için “Hissettiðim þeyler” diyordu. Kendi þiirlerinden oluþan þarkýlar söylediði Olduðum Kiþi Olmayý Sevdim baþlýklý bir albüm çýkardý. 1977’de þiirsel damarýný teyit eden bir þiir kitabý yayýnladý: “Ah, nasýl da mutsuzdu çocukluðum / Ah, aþkým nasýl da beyhudeydi / Ah, yaþam neresinden baksan kötüydü / Ah, bana acý veren aklýbaþýndalýk.” 1999’da Amália sevgili dostu ressam Maluda’nýn ölümüyle derinden sarsýldý. Kýsa süre önce kocasý César Seabra’yý, bestecisi Alain Oulmain’i ve söz yazarý David Mourão-Ferreira’yý kaybetmiþti. David Mourão-Ferreira onun hakkýnda þunlarý söylemiþti: “Kabaran dalgalarýn büyüklüðü ve gizli mabedlerin dokunaklý inceliðiyle Portekiz diasporasýnýn sesi, yeryüzünün sesi, uzaklarýn ve kalbin sesi...” “ÞARKI SÖYLEDÝÐÝMDE KENDÝMÝ DÝNLÝYORUM...” São Bento Lizbon’un eski bir mahallesidir. Burada geleneksel güzel kokular uzak kýyýlardan, Cape Verde’den gelenlerle karýþýr. Geniþ basamaklarýn tepesinde, iki mermer aslan tarafýndan korunan, klasik tarzda büyük bir bina vardýr. Portekiz Parlamentosu’dur bu. Sol tarafta, caddenin biraz uzaðýnda 18. yüzyýl tarzýnda yapýlmýþ çiçekli trabzanlarý olan bir ev vardýr. Ve burasý da Amália'nýn evidir. Kendisine özgü melankolik duruþuyla geçtiðinde bulaþýcý Amália yolda yürürken þarký söylemeyi severdi: “Þarký söylediðimde, kendimi dinliyorum ve kendimi dinlediðimde aðlamayý býrakýyorum.” gülümseyiþi çevredeki herkesi aydýnlatýrdý. Amália yolda yürürken þarký söylemeyi severdi: “Þarký söylediðimde, kendimi dinliyorum ve kendimi dinlediðimde aðlamayý býrakýyorum.” Bakkal, fýrýn ve geleneksel dükkanlar mahalledeki sýradan insanlarýn buluþma yerleriydi. Komþularýndan biri Amália’nýn ihtiyaç sahipleriyle yakýndan ilgilendiðini söylüyor: “Cömertliði onu mali zorluklarý olanlara yardým etmeye zorlardý.” Günün birinde São Bento’daki ev sesizleþti. Timorlular için dayanýþma sembolü olan beyaz ketenden bir masa örtüsü verandanýn parmaklýklarýna serilmiþti. Amália’nýn cenazesinin geçtiði yol boyunca São Bento’dan Estrela Bazilikasý’na kadar bütün pencereler ve verandalar beyaz masa örtüleriyle donanmýþtý. Lizbon aðlýyordu. Çiçekler ve beyaz mendiller veda için sallanýyor ve her yerde, caddelerde, arabalarda, dükkanlarda Amália'nýn fadolarý duyuluyordu. Lizbon halkýnýn gönlünün derinliklerinde acý ve keder vardý. Akþamüstü saat altýydý ve þehri bir hüzün kaplamýþtý. Estrela Meydaný’ndaki Büyük Bazilika’ya giden geniþ merdivenleri büyük bir kalabalýk doldurmuþtu. Çalan çanlar Amália'nýn cenazesinin geldiðini haber veriyordu; ortalýðý büyük bir duygu seli kaplamýþtý. Erkekler, kadýnlar, çocuklar — hepsi hýncahýnç tek bir büyük bütün oluþturmuþtu. Amália görkemli bir þekilde kilisenin ortasýnda yatýyordu. Ve her þey ona odaklanmýþtý. Elinde bir beyaz papatya demeti olan bir kadýn duruyor ve bekliyordu. Bu “Portekiz’in dünya elçisine” vedaydý. Bir diðer gözü yaþlý kadýn þöyle fýsýldýyordu: “Yaþamýmýzýn bir parçasý koptu. O, gençliðimizin referans noktasýydý.” Þafak vaktinden önceki gece soðuðuna raðmen hiç kimse ayrýlmamýþtý. Herkes tabuta varmak ve tabuta dokunmak için sabýrla sýrasýnýn gelmesini bekliyordu. Kadýnlarýn sessiz iç çekiþleri duyuluyordu. Bu, binlerce insanýn “fadonun divasý”na vedasýydý. O þimdi Tanrý’nýn huzurundaydý. “Ýsterse var olmasýn, O’na inanýyorum” derdi. 2000 yýlýnýn sonbaharý. Bir Lizbon öðleden sonrasýnýn sýcak parlaklýðý. Príncipe Real Bahçeleri. Hava büyük sedir aðacýndan gelen tatlý kokuyla dolu. Ýhtiyar adamlar kaðýt oynuyorlar. Çocuklar oyun oynamakla meþguller ve kadýnlar yarý kapalý gözleriyle onlara göz kulak oluyorlar. Bir kuþ gibi aðaç dallarýndan birine asýlmýþ seyyar radyoda Amália’nýn sesi duyuluyor: “Garip bir hayat.”