E-Bülten Sayı 4/2014

Transkript

E-Bülten Sayı 4/2014
Sayı 4/2014
E-Bülten
Editörden
Haberler – Kongre – Sempozyum – Seminer – Kitap Tanıtımı
Değerli GERDER Üyeleri,
XII. Uluslararası Türk
Germanistik Kongresi Kocaeli
Üniversitesi’nde düzenlendi
Bültenimizin dördüncü sayısı ile karşınızdayız. Katkıda bulunan üyelerimize
yönetim kurulumuz adına teşekkür ede- XII. Uluslararası Türk Germanistik Kongresi
12-14 Mayıs 2014 tarihleri arasında Kocaeli
rim. Saygılarımla… Ersel Kayaoğlu
Üniversitesinde düzenlendi. GERDER’in de
_______________________________
Diyalog’un 2014/1 sayısı yayınlandı katkılarıyla düzenlenen kongreye yurtdışınGERDER’in yayın organı olan Diyalog dan ve yurtiçinden önemli sayıda akademisdergisinin 2014/1 sayısı yayınlandı. yen katıldı. (Ayrıntılar sayfa 6’da)
_____________________________________
2014/2 sayısının hazırlıkları da kısa bir
süre tamamlanacaktır.
V. Uluslararası Karşılaştırmalı
_______________________________
Gürsel Aytaç’a
Tarabya Çeviri Büyük Ödülü
Edebiyat Bilimi Kongresi
Sekiz yıldır verilen Tarabya Çeviri
Ödülü’nün 2014 yılındaki sahibi hocamız
Prof. Dr. Gürsel Aytaç oldu. Hocamızı bu
ödülünden dolayı kutlar, sevinçli haberlerini almaya devam etmeyi dileriz.
_______________________________
________________________________
Üyelerimizin 2014 yılı yayınları
Nilüfer Tapan’a Liyakat Nişanı
Üyemiz ve İstanbul Üniversitesi emekli
öğretim üyesi Sayın Prof. Dr. Nilüfer Tapan, 6 Mart 2014 tarihinde Almanya Federal Cumhuriyeti Baskonsoloslu- ğu'nda
gerçekleşen törenle Almanya Liyakat Ni- Mersin Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi ,
şanı ile ödüllendirildi.
Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi Bölümü
_______________________________
tarafından Doç. Dr. Cemal Sakallı’nın
“Almanya-Türkiye Stereotip“
koordinatörlüğünde 15-17 Ekim 2014 tarihleri
projesi çalıştayı
arasında düzenlenen kongreye GERDER’in
“Almanya-Türkiye Stereotip“ projesi yönetim kurulu başkanı Prof. Dr. Ali Osman
çalıştayı, 24 Ekim 2014 tarihinde Mar- Öztürk ve bazı üyeler de katıldı. Kongrenin bu
mara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakül- yılki başlığı “Yerel Bağlamlar, Küresel
tesi’nde gerçekleştirildi.
Yakınlıklar: Edebiyatta, Kültürde ve Sanatta
Çalışma, her iki ülkede en az 5 bin kişiye Geçişler, Kopuşlar, Yenileşmeler” olarak
ulaşmayı hedeflemektedir. Böylece ista- belirlenmişti.
_______________________________
tistiksel olarak değerlendirilebilecek verilere ulaşmak ve Türk-Alman ilişkilerine
ve kültürlerarası iletişime etki eden
imgeler konusunda önemli sonuçlar elde
etmek amacı güdülmektedir.
Dursun Zengin:
Türk Toplumunda
Adlar ve Soyadları
Kurmay Yayınları,
Ankara 2014
Thomas Mann:
Dolandırıcı Felix
Krullun İtirafları
Çeviren: Kasım
Eğit ve Yadigar
Eğit
Can Yayınları,
2014
Joseph Roth:
Hileli Tartı
Çeviren:
Selçuk Ünlü
Palet Yayınları,
Konya 2014
(devamı sayfa 2’de)
(Ayrıntılar sayfa 3’te)
GERDER’e rekor katılım
12. Uluslararası Türk Germanistik Kongresi dolayısıyla Kocaeli'nde 14. 05. 2014
tarihinde toplanan GERDER Yönetim
Kurulu'nda rekor sayıda yeni üye başvurusu görüşülmüş ve kabul edilmiştir.
Özellikle genç Germanist arkadaşlarımızın çoğunluğunu oluşturduğu yeni üyelerimizin ülkemizin değişik illerinde
bulunan üniversitelerde çalışıyor olmaları dikkat çekici ve Germanistik camiasının geleceği açısından memnuniyet
vericidir.
Kendilerine derneğimize hoş geldiniz
diyor, başarılı çalışmalarda birlikte olmayı diliyoruz.
Üyelerimizin 2014 yılı yayınları (devamı)
Gürsel Aytaç:
Edebiyat Yazıları II
Ürün Yayınları,
Ankara 2014
Gürsel Aytaç:
Edebiyat Yazıları I
Ürün Yayınları,
Ankara 2014
Kuthan
Kahramantürk (yay.
haz.):
Festschrift für
Selçuk Ünlü zum 70.
Geburtstag
Palet Yayınları, 2014
Yeni Üyelerimiz (başvuru sırasıyla):
Araş. Gör. Melda Keser (Marmara
Üniversitesi)
Lady Mary
Montagu: Şark'tan
Mektuplar
Çeviren: Selçuk
Ünlü
Palet Yayınları,
Konya 2014
Araş. Gör. Hatice Genç (Cumhuriyet
Üniversitesi)
Drd. Mehmet Can Sander (LudwigMaximilian Universitesi)
Araş. Gör. Fatma Karaman (Çukurova
Üniversitesi)
Araş. Gör. Seval Erdoğan (Necmettin
Erbakan Üniversitesi)
Canan Şenöz-Ayata:
Bilimsel Metin
Üretimi,
Papatya Yayınları,
2014
Ahmet Sarı:
edebiyat nefreti
edebiyat yazıları
Çizgi Yayınları, 2014
Okt. M. Sami Türk (Sakarya Üniversitesi)
Öğr. Gör. İbrahim Özbakır (Cumhuriyet
Üniversitesi)
2
Drd. Erika Veresova (İstanbul
Üniversitesi)
Cemile Akyıldız
Ercan: Elfriede
Jelinek'in Seçilmiş
Romanlarında
Kadınlık. Cinsiyetin
Toplumsal Rol'deki
Yeri, Çizgi
Yayınları, 2014
Cemile Akyıldız
Ercan - Dursun
Balkaya (çev.):
Brigitte Schwaiger:
koyver gitsin, Çizgi
Yayınları, 2014
Araş. Gör. Gülay Heppınar (Marmara
Üniversitesi)
Araş. Gör. Müge Arslan (Selçuk
Üniversitesi)
Araş. Gör. Özden Alt (Namık Kemal
Üniversitesi)
Uzm. Davut Dağabakan (Atatürk
Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Abdülkerim Uzağan
(Yüzüncü Yıl Üniversitesi)
Araş. Gör. Semra Öğretmen (Yüzüncü
Yıl Üniversitesi)
Uzm. Meryem Nakiboğlu (Yüzüncü Yıl
Üniversitesi)
Dursun Balkaya:
Özerk Dil
Dizgesinden
Lacan'ın Simgesel
Düzenine
Çizgi Yayınları, 2014
Osman Toklu:
Dilbilime Giriş
Akçağ Yayınları, 2014
Akçağ Yayınları, 2014
Araş. Gör. İrem Atasoy (İstanbul
Üniversitesi)
Araş. Gör. Özge Sinem İmrağ
(Cumhuriyet Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. İclal Cankorel (Marmara
Üniversitesi)
Öğr. Selda Gürel (Dokuz Eylül
Üniversitesi)
Drd. Kenan Hochuli (Zürich Üniversitesi)
GERDER Bülteni 4/2014
Yılmaz Özbek:
bencillik ne güzel
şey, Çizgi Yayınları,
2014
Osman Toklu (çev.)
Claus Offe:
Amerika Üzerine
Düşünceler
Dost Yayınları, 2014
“GÖÇMEN ÇOCUKLARINDA
DİL DURUMU ve DİL
EDİNİM/ÖĞRENİM SORUNLARI”
SEMPOZYUMU 2014
Duisburg-Essen Üniversitesi Türkistik Bölümü öğrenci girişiminin oluşturduğu “Die
Gaste” ve “Dil ve Eğitimi Desteklemek İçin
İnisiyatif e.V.” tarafından “Göçmen Çocuklarında Dil Durumu ve Dil Edinim/Öğrenim
Sorunları” başlıklı bir sempozyum düzenlenecektir.
18 Ekim 2014 Cumartesi günü saat 10:30’da
Duisburg-Essen Üniversitesi’nin Essen Yerleşkesi’nde gerçekleşecek olan sempozyumun açılış konuşmaları; NRW Eğitim Bakanı SYLVIA LÖHRMANN, T.C. Essen
Başkonsolosu ŞULE ÖZKAYA, DuisburgEssen Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.
Dr. UTE KLAMMER, TAM Vakfı Bilimsel
Direktörü
Prof.
Dr.
HACI
HALİL
USLUCAN, Almanya Türkiye Toplumu
Başkan Yardımcısı Dr. AYSUN AYDEMİR
ve Mercator-IPC Araştırmacısı Dr. ÇİĞDEM
BOZDAĞ tarafından yapılacaktır.
2009 yılında başlayan sempozyumlar dizisinin altıncısı olan “Göçmen Çocuklarında Dil
Durumu ve Dil Edinim/Öğrenim Sorunları”
Sempozyumu’nda; özellikle göçmen çocuklarının eğitim başarımlarını belirleyen unsurlar olarak fırsat eşitsizliğinin ve dil sorunlarının ulaştığı boyutlar ve görünümler
gündeme taşınacak olup, dil desteği kapsamında yürütülen faaliyetlerin niteliği ve sonuçları irdelenecektir.
Dil desteğinin, uluslararası dil edinim kuramlarını ve başarılı modelleri hangi ölçüde
göz önünde bulundurduğu tartışmaya açılarak, yeni bakış açıları ve eleştirel bir yaklaşım geliştirilmesine olanak tanınacaktır.
Eğitimde fırsat eşitliği bağlamında ele alınan seçici ve bölümlenmiş okul sistemi tartışmaları, 20. yüzyılda uç farklı devlet sistemini yaşamış olan Almanya’nın tarihsel bir
gerçeğidir. Bu olgunun nasıl bir “Alman
eğitim anlayışı”na tekabül ettiği ve öte yandan, eğitim her zaman ekonominin ihtiyaçları ile bağlantılı olduğundan, ekonomideki
yapısal yeniliklerin eğitime yönelttiği beklentiler, tartışılması ve göçmen toplumunun
sağlıklı eğitsel tercihlerde bulunabilmesi
için bilgisine sunulması gereken önemli konulardır.
Üç alt başlık altında gerçekleşecek olan
sempozyum sunumları Almanca ve Türkçe
olarak simultane çeviri yapılacaktır.
GERDER Bülteni 4/2014
Göçmen Çocuklarının Dil Durumu
I. Oturum
Prof. Dr. Hans-Joachim ROTH (Köln
Üniversitesi), Prof. Dr. Hans H. REICH
(Koblenz-Landau Üniversitesi), Dr.
phil. Mehmet Latif DURLANİK (Hamburg
Üniversitesi),
Dr.
Almut
KÜPPERS (Mercator-IPC Araştırmacısı)
ve Engin KUNTER’in (Die Gäste) konuşmacı olarak katılacağı sempozyumun birinci oturumda; Alman eğitim
sisteminde ve iş yaşamında açık biçimde ortaya çıkan göçmenlerin dil
yetersizliğinin nedenleri ve aşılabilirliği mercek altına alınacaktır.
Bu bağlamda dil desteğinin, göçmenlerin dil edinim süreçlerini konu alan
uluslararası çokdillilik araştırmalarından hangi ölçüde esinlendiğinin ya da
bu araştırmaları göz ardı ettiğinin; Almanya’da uygulanan modellerin, pilot
projelerin ve sonuçlarının, günümüzde
enflasyonist bir boyut kazanan dil girişimlerinin her birinin kuramsal dayanağının göçmen kamuoyu tarafından
kavranmasına katkı sunulması bir gereksinime işaret ettiği bilinmektedir.
İkinci Dil Olarak Almanca Öğretim
Uygulamaları ve Okulöncesi Eğitim
II. Oturum
Fırsat eşitliği açısından göçmenlerin
duyduğu farklı gereksinimler, özellikle
PISA araştırmalarının saptadığı dilsel
eksikler, okul öncesini de kapsayan dil
destek programlarının geliştirilmesi ve
yetkinleştirilmesi sorununu da gündeme getirmiştir. Bu amaçla son on
yılda dil tanılama araştırmaları ve testleri hayata geçirilmiş olup, işlevselliği
açısından akademik düzlemde ve
okullarda tartışmalara neden olmuştur.
Dil desteğinin salt toplum diline yönelmesi ve anadilindeki yeterliklerin
göz ardı edilmesi bu tartışmalarda belirleyici bir konuma sahiptir.
Bu olgu ve tartışmalardan hareketle
sempozyumun ikinci oturumunda;
göçmenlikten kaynaklanan dil edinim
sorunlarının çözümlenmesi amacıyla
yürütülen uluslararası ve Almanya ölçekli araştırmaların, kuramsal yaklaşımların ve girişimlerin niteliği ve
ulaştığı boyutları Prof. Dr. Ernst
APELTAUER (Flensburg Üniversitesi),
Prof. Dr. phil. Johannes MAND (RWL
Protestan Yüksekokulu), Prof. Dr.
Christoph SCHROEDER (Potsdam Üniversitesi) ve Prof. Dr. Kristin KERSTEN
(Hildesheim Üniversitesi) tarafından irdelenecektir.
Alman Eğitim Sistemi ve Erken Yaşta
Dil Desteği ve Okulöncesi Dil Edinimi
III. Oturum
Göçmenlerin gereksinimleri, dilsel boyutları içinde barındıran eğitsel fırsat
eşitliğini de kapsamaktadır. Eğitsel eşitsizliğin varlığı akademik çevrelerde kabul görmekle birlikle, ya etnik ve kültürel ya da kurumsal ve siyasi boyutları
neden gösteren farklı açıklamalar bulunmaktadır. Bu farklı çıkış noktalarının
eğitim, göç ve entegrasyon politikalarına
yansısı tartışmaya açılmalıdır. Eğitsel
eşitsizliğin yerleşik hale gelmesinde
derslerin niteliği, okul, öğretim görevlileri ve kurumların rolü bu bağlamda
açıklık kazanmalıdır
Prof. Dr. Elmar SOUVINGIER (Münster
Üniversitesi), Dr. Songül ROLFFS
(Marburg Üniversitesi), Prof. Dr.
Claudia RIEMER (Bielefeld Üniversitesi)
ve Dr. Doreen PATZELT (Weingarten
Pedagoji Yüksekokulu) katılımlarıyla
gerçekleşecek olan üçüncü oturumda;
Alman politikalarının ve bilim insanlarının entegrasyona yaklaşımları, uygulamaları, yeni arayışları ve bunun eğitime
ve toplumsal yaşama yansıma biçimleri
ele alınacaktır. Sempozyum hakkında
daha
fazla
bilgi
için
[email protected] adresinden ve konuşmacılara ilişkin bilgi için
ise
http://diegaste.de/pdf/sempozyum2014.
pdf adresinden ulaşılabilir.
3
XII. Germanististik Kongresi (2014):
“Migration und kulturelle Diversität”
Atatürk Üniversitesi Kültür Merkezi’nin
Mavi Salonu’nda düzenlen konferansa
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Takkaç,
Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dilaver
Düzgün, akademisyenler ve öğrenciler
katıldı.
Yılmaz Özbek konuşmasında şunları
söyledi:
"Yaratıcı
yazarlık
üreticinin
yaşamını anlamlı kıldığı bir ruhsal arınma
yaşattığı gibi okuyucuyu da kendi kendiyle
yaşamla hesaplaşmaya olgunlaşmaya götürür. Yazarlıkla uğraşan hemen herkes ilgi
gören bir yazar haline gelmese bile aydın,
duyarlı, sağlıklı düşünen toplumda saygın
bir yer edinen birey haline gelir. Yaratıcı
yazarlık kavramını zaman bize dayatmaktadır. Çünkü edebiyatın dili en etkin dildir
ve toplumsal gerçekliği tanıklık eden daha
etkili bir dil de yoktur. İnsanın yalnız beyni
ile değil yüreği ile de düşünmesini sağlayan
edebiyata dolayısıyla yaratıcı yazarlığa
insanlığın bugün her
zamankinden
çok
ihtiyacı vardır. Yaratıcı yazarlık gelişmiş
ülkelerde bir uzmanlık alanı haline geldi.
Düşünmeyi öğrenme ve etkili bir şekilde
ifade etmenin yolunu açtığı için çok sayıda
insan bu alana yöneliyor. Yaratıcılık yolunda yürekleniyorlar. Edebiyat alanında
yaratıcı olmaları için gençler teşvik edilmemekte, onlara edindikleri bilgileri uygulamaya geçirme becerisi kazandırılmamaktadır. Zaten edebiyat fakültelerinin asıl
amacı da öğrencileri yazarlığa teşvik etmek
değildir. Buradaki boşluğu yaratıcı yazarlık
bölümleri doldurabilecektir. Bu bölümde
okuyacak gençler daha erken yaşlarda bilimsel olgunluğa ulaşacaklardır. Çünkü
yaratıcı yazarlık bir yazarın gelişme sürecini
kavramak, onu yaratırken nelerden beslendiğine tanık olmak demektir." Prof. Dr.
Yılmaz Özbek yaratıcı yazarlık ile sosyal
bilimler arasındaki ilişkiye şu sözlerle işaret
etti: "Yaratıcı yazarlık alanı sosyal bilimlerle
iç içe olmayı gerektirir. Bu alanda elde edilen donanımlar yazma aşamasında güçlü
etkili ürünler çıkmasına yol açar, Yazarlık
yaşamı yorumlamak sorgulamaktır. Yaşamın anlamını, gerçeğini yakalamak yansıtmaktır. Kısacası yaşama ayna tutmak kendi
özgün tarzında yeni yaşamlar sosyal çevreler üretmektir. İşte bu sosyal bilimlerde
derinleşmeyi gerektirir. Yaratıcı yazarlık
alanı bunu sağlayacak dersler içermektedir.
İnsanı toplumu yeteri kadar tanıyanlar
yaratım sürecinde özgün yapıtlar ortaya
çıkaracaklardır. Yaratıcı yazarlık bilim dalı
olarak okuyucuyu daha aktif hale getirecektir, çünkü onu üretici yapacaktır. Sanatların
en önemlisi olan yaşam sanatını yazarlık
sanatı geliştirecektir. Yaratıcı azarlık çalışmalarını yalnız yetenekli yazarlar değil
okuyucular da üretecektir. Belki de en
önemli katkı bu olacaktır."
(Prof. Dr. Metin Toprak koordinatörlüğünde) Kocaeli Üniversitesi, Fen
Edebiyat Fakültesi, Batı Dilleri ve
Edebiyatları Bölümü ve GERDER
tarafından Kocaeli Üniversitesi’nde
13-15 Mayıs 2014 tarihleri arasında
düzenlendi.
Kongreye ilişkin bazı veriler
Ülkelere göre katılımcı sayıları:
Ülke Adı
Almanya
Avusturya
Azerbaycan
Fas
Güney Afrika
İspanya
İsveç
İsviçre
Japonya
Kore
Macaristan
Makedonya
Polonya
Rusya
Slovenya
Türkiye
Gürcistan
Kişi Sayısı
8
3
1
1
2
6
1
1
1
1
1
1
1
1
1
65
3
Konulara göre katılımcı sayıları ve
oranları:
Üniversite
Anadolu Üniversitesi
6
Ankara Üniversitesi
1
Dokuz Eylül Üniversitesi
1
Ege Üniversitesi
2
Gazi Üniversitesi
1
Hacettepe Üniversitesi
2
İstanbul Üniversitesi
15
Kafkas Üniversitesi
1
Kocaeli Üniversitesi
3
Marmara Üniversitesi
8
Mersin Üniversitesi
2
Namık Kemal Üniversitesi
2
Necmettin Erbakan Üniversitesi
3
Niğde Üniversitesi
1
ODTÜ
1
Sakarya Üniversitesi
3
Trakya Üniversitesi
3
Uludağ Üniversitesi
6
Yüzüncü Yıl Üniversitesi
3
Ludwig Maximilians Üniversitesi
3
Leipzig Üniversitesi
1
Bochum, Ruhr Üniversitesi
2
Giessen- Justus- Liebig Üniversitesi
1
Duisburg- Essen Üniversitesi
1
Innsbruck Üniversitesi
2
Graz Üniversitesi
1
Bakü- Slavyan Üniversitesi
1
Fas, Sidi Mohammed Ben Abdellah 1
Üniversitesi
Witwaterstrand Üniversitesi
2
Valensiya Üniversitesi
3
Pablo de Olavide Üniversitesi
1
Sevilla Üniversitesi
2
Dilbilim: 23
Bern Üniversitesi
1
Almanca öğretmenliği ve DaF: 30
Kristianstad Üniversitesi
1
Kuramsal: 1
Rikkyo Üniversitesi
1
Seoul National Üniversitesi
1
Pécs Üniversitesi
1
Güney Doğu Avrupa Üniversitesi
1
Gdański Üniversitesi
1
St. Petersburg Teknik Üniversitesi
1
Ljubljana Üniversitesi
1
Gori Devlet Üniversitesi
1
Sukhumi devlet Üniversitesi (Tiflis)
2
Edebiyat bilimi: 34
Cinsiyete göre katılımcı sayıları:
(Haz. Araş. Gör. Halime Yeşilyurt)
Kadın katılımcı: 61 / erkek katılımcı: 36
GERDER Bülteni 4/2014
Üniversitelere göre katılımcı
sayıları ve oranları
Kişi
Prof. Dr. Yılmaz Özbek’in “Üniversitede
Yaratıcılık” konulu konferansı
4
Şinasi Dikmen
Bir Türk Kimdir?
Bir Türk kimdir? Nasıl tanınabilinir, birinin Türk olup olmadığını nasıl anlaşılır?
Bu soru Almanya’ya geldiğimden beri
beni ilgilendiriyor. Türkiye’deyken tanıdığım ve Türkçe konuştuğum herkes benim
için Türk’tü. Küçükken – yetişkin Türklerde bir zamanlar küçüktü – dünyada
sadece bir dilin, yani Türkçenin olduğuna
ve bu yeryüzünün bütün insanlarının da
Türk olduğuna inanırdım.
Amerikalılar, Ruslar, Fransızlar hakkında
konuşulurdu ama bu insanlar hakkında
somut tanım yoktu. Evet, öfkeli bir Rus
tehlikeli bir ayı gibi görülür, bir Amerikalı
gerçek dostluk demektir, bir Alman ise bir
çoban köpeği gibi sadıktır. Bunların hepsi
net olmayan varsayımlardı,
ve bu
insanlardan hiç birinin yüzünü bile görmemiştik. Ortaokulda canlı bir Fransız
görmeden Fransızca öğrendim. Paris’in
nerede olduğunu, kültürlerinin ne kadar
yüksek olduğunu öğrendik ve hatta Fransızca şarkılar ezberledik.
Benim Almanya’ya gelene kadar Türk
kavramım; annem babam, kardeşlerim,
akrabalarım ve köyde oturanlar ve tanıdığım ve gördüğüm diğer insanlardı.
Almanya’da önce Almanlar bana sordu
sonra ben kendi kendime: Bir Türk kimdir? Birçokları Bir Türk’ün siyah sakallı ve
Türk pasaportu taşıyan biri olduğuna
inanıyordu. Ama Avrupa’da Türk pasaportu taşımayan birçok Türk vardı, hatta
bunların arasında bazılarının sakalı da
yoktu.
O zaman bir Türk kimdi? Bir Türk konsolosluk görevlisine sorarsanız, kesinlikle
aşağıdaki cevabı alırsınız: “Sadece konsolosluğa kayıtlı olanlar Türk’tür, Almanya’daki diğer misafir işçiler Türk
değildir.” Bu şekilde bütün misafir işçilerin Türk olmadıklarını öğreniyoruz.
Ben bir Türk müyüm? Yoksa Türk değil
miyim? Türk değilsem o zaman ben neyim? Ya ben Türk isem konsolosluk memuru nasıl biridir? Ben bir Yunan misafir
işçi ile bu memurdan daha çok ortak noktaya sahibim. Lâkin bu Yunan Türkçe
bilmiyor, bilseydi de benimle diğer Yunanlıların yanında Türkçe konuşmazdı.
Yoksa ben Türkleştirilmiş bir Türk müyüm?
Almanya da bir Ford-Granada yoldaysa,
bir Türk gidiyor demektir. Bu arabayı
tasarlayan ve üreten Türk’ün adı neydi?
İlk plastik torbayı bulanların adı Ali Osman ya da Mehmet değil miydi?
Ben Türkiye’de doğdum, Türk terbiyesi ile
yetiştim. Annem babam, kardeşlerim ve
akrabalarım gibi Türk. Türk okulunda
okudum, Türk misafir işçisi olarak AlmanGERDER Bülteni 4/2014
ya’ya geldim, Türk olarak yabancılar
dairesine kayıt oldum. Hastalık sigortamda, emekliliğimde ve arabamın sigortasında uyruğum “Türk” olarak geçiyor,
ve evde mümkün oldukça çocuklarla
Türkçe konuşuyorum, Türkçeyi seviyorum, Türkçeden nefret ediyorum, Türk
yemekleri yerim ve Türkçe küfrederim ve
bu olay olana kadar bir Türk olduğuma
kesinlikle inanıyordum.
Birkaç yıl önce Hamel’deki bir oturuma
katıldıktan sonra Ulm’a giden bir trene
bindim. Hamel’de iyi geçen bir okuma
toplantısıydı bu. Halk nazikti, gayet hoş
sohbet ettik, Türklerin durumunu, Almanları, Tanrı ve dünya konularını tartıştık. Toplantıdan sonra Türk yemeklerine
benzer yemekler yediğimiz bir Yunan
restoranına gittik. Ertesi gün bir bayan
beni istasyona kadar arabasıyla götürdü.
Yaşlı evli bir çiftin oturduğu kompartımana girdim. Nazikçe yerin boş olup olmadığını sordum ve nazikçe yanıt aldım,
– Evet, lütfen; oraya oturdum ve Almanya’da böyle bir yolculukta istendiği
gibi yapıp “Die Zeit“ gazetesinin sayfalarını çevirmeye başladım, yani susmak,
susmak, susmak…. sana hiçbir şey sorulmadığı sürece hiçbir soru sormamak. Satırlar arasında, evinde konakladığım ve
kahvaltı yaptığım Elisabeth’i ve onun iki
çocuğunu
düşünüyordum.
Elisabeth
çocuklarını iki dilli yetiştiriyordu, TürkçeAlmanca. Buna rağmen liseye gidiyorlardı
ve çok başarılıydılar. Elisabeth’in Türk
eşinden ayrı yaşayıp yaşamadığını veya
ondan boşanıp boşanmadığını bu gün hala
bilmiyorum. O bir Türk Bayan gibi iyi bir
ev sahibiydi. Hatta çantama yolluk bile sokuşturmuştu. Böyle bir şeyi hiç yaşamamıştım. Hayır, hayır Türklerden bir şey
almamıştı. Birçok Alman’ın evinde konaklamıştım ama O bir şekilde başkaydı.
Elisabeth Türk müydü? Sanmıyorum.
Türkçeye hâkim olmasına rağmen Almanca konuşurduk Onunla. O bir Alman
mıydı? Bu da değil. O mükemmel bir ev
sahibi, iyi bir insandı.
Kumanyayı yedikten sonra “Die Zeit”
gazetesini
kimseye
soru
sormadan
okumaya devam ettim, bana da hiçbir şey
sorulmadı. Evli çift Fulda‘ya kadar kendi
kendilerine Oberstdorf hakkında epeyce
söylendiler. Fulda’da tam bir Türk
kompartımana geldi ve kısaca ve direk bir
şekilde
sordu:
“Boş
mu?”
Daha
konuşmasını bitirmeden yaşlı bayan
bağırdı: “Hayır, boş değil“ Ufak tefek,
tıknaz, benim Türk yeşili demeyi tercih
ettiğim itici bir yeşil renkte elde örülmüş
yelek giymiş, her iki elinde plastik torbalar
olan Türk bu kaba cevaptan sonra yoluna
devam etti. Ben ona baktım, oradaki üç
yerin boş oluşunu sorar gibi o da bana
baktı, ne olduğunu kavramadan her şey
bir anda olup bitmişti. Görebildiğim
kadarıyla tren doluydu. Türk tam bizim
kapının hemen önünde dikildi. Bayana
sordum: ”Burada üç tane boş yer var.
Neden adama boş yer olmadığını söylediniz?” Her zaman olduğu gibi Almanlar
karşılıklı buna bir bedel biçtiler ve nazik
ama konuştuğu kişiye böyle bir tiple aynı
kompartımanda birlikte olmak istemediğini belirten bir sesle cevap verdi. Israr
ettim: “Nasıl bir tip demek istiyorsunuz?”
Cevap verdi: ”Türklerin tipini” Ben devamla: “Onun bir Türk olduğunu nereden
biliyorsunuz?” “Hemen fark ediliyor” diye
cevapladı, doğru bakmalıymışım, bu karanlık bakışlar bu küstahlık. Karşılık verdim: “Adam nazikçe sormuştu.” “Bunu siz
söylüyorsunuz! Ben Türk bakışlarını tanırım.” Ben, Türklerin varlığıyla yolculuğun
bozulmasını bu bayandan isteyemezmişim.
Hiçbir şekilde bir Türk’le aynı kompartımanda oturmak istemezmiş. Ara vermeden, “Ama siz kompartımanda bir Türk’le
yolculuk ediyorsunuz.” Dedim. “Hayır”
dedi, “O benim eşim.” “Hayır siz bir
Türk’le, benimle yolculuk ediyorsunuz!”
Önce bir süre ne diyeceğini bilemedi. Eşine
baktı, yardım rica etti, ama sözünden dönmedi, ayak parmaklarının ucunu kontrol
edip hiçbir şey duymamış gibi yaptı. Bayan
sözlerimi iyi niyet gösterisi olarak algılamıştı: Keyif olsun diye insan kendini bu
kadar aşağılamamalıydı. “Aşağılamıyorum, ne dediysem ben oyum.” Türk’ü göstererek “O, olduğunuzu mu söylüyorsunuz? Alçak gönüllülüğünüz takdire değer.”
Takdire değip değmemesi beni ilgilendirmiyor; ama bir Türk’üm ve Siz bir Türk’le
birlikte yolculuk ediyorsunuz.” “Siz bir
Türk olamazsınız.” -“Niye ki? Bu böyle,
pasaportumu göstereyim mi?” “Türk olmadığınız için buna gerek yok.” “Nasıl bu
kadar emin olabiliyorsunuz?” “İlk olarak,
evet hmm ilk olarak, bilmiyorum ama siz
kesinlikle Türk değilsiniz.” “Niye ki?”
“Çünkü, çünkü nasıl söyleyeyim, çünkü siz
DİE ZEİT okuyorsunuz.”
Almanya’da ne kadar, yüz, iki yüz, üç-dört,
beş yüz belki de bir milyon Die Zeit okuyan var bilmiyorum. Almanya’da 60 Milyon insanın yaşadığı iddia ediliyor. Hepsi
“Die Zeit” okumadığı için “Zeit” okumayanların Alman olmadığını Türk olduğunu
düşünüyorum.
Şinasi Dikmen’in “Hurra ich lebe in
Deutschland” adlı eserinden ders uygulaması
çerçevesinde dönem ödevi olarak çeviren: Kemal
Mert Makinacı Öğretmen: Sevgi Tuncay
© 1995 R. Piper Gmbh & Com.KG, Münih
5
Şinasi Dikmen
Kebap Müdavimleri Merkezi
Ulm‘de Almanya’daki ilk kebap müdavimleri merkezini kurduğum için ayıplanıyorum. Ama onların bu şekilde istediğim her şeyi elde ettiğimden haberleri
yok. Bir vuruşla iki farklı kavramı bir
çatıda buluşturarak, her iki halkın – Almanlar ve Türkler – ilişkilerini doğru
yöne yönlendirdim. ”Yüksek Uluslararası
Dayanışma” sloganı sona erdikten sonra,
insanlar yönelebilecekleri farklı bir slogana ihtiyaç duydular. Almanya’daki
herkes “Yüksek Uluslararası Dayanışma”
kutlamalarına kebabın eşlik ettiğini
biliyor.
Kebap kelimesinin ne İncil’de ne de Alman Hümanizm akımından gelen
Goethe’nin eserlerinde olmadığını çok iyi
biliyorum. Türkiye’deki birkaç kebapçı,
İncil’deki keyfi et yasağının Türk düşmanlığının bir ifadesi olarak yorumlarlar.
Ancak fakir bir Yahudi çocuk olan İsa
Peygamber zamanında Kebabın ne kadar
lezzetli olduğunu bilemezdi. Keza Türk
kökenli olduğu kanıtlanmış Goethe’nin
“Kebap” kelimesini yok saymış olmasını
da yetersizlik olarak kabul ediyorum. O
zamanlar Almanya’daki yabancı düşmanlığından korkmuş olmalı ki Kebap
hakkında yazmak için kendine güvenmedi. Ne olursa olsun, Türk olarak kabul
görmenin ilk şartı Kebabı açık şekilde
dile getirmektir. Kebap Türk’tür, Türk te
kebap. Bu nedenledir ki bir Türk; Kebap
gibi doyurucu, heyecan verici ve özellikle
de canlandırıcı kokar. Alman kadınlarının Türklere acımasız olması boşuna
değildir.
Kebap sadece bir kültür eseri, bir halk
bilimi, bir damak zevki değil, anlaşma
olanakları için bir köprüdür de. Bir porsiyon kebaptan sonra Türklere karşı
düşmanlıklarını koruyabilen bir Alman
tanımıyorum. Yavuz Sultan Selim,
kilisenin kapısına 95 maddelik tezini
astığı yıllarda bir porsiyon kebap
gönderseydi, Martin Luther kuzu gibi
uysal bir Türk dostu olurdu. Ben kendi
denemelerimle bir porsiyon kebaptan
sonra daha açık, daha sakin ve daha
toleranslı olduğumu tespit ettim. Bir
insan Alman da olsa kendini dış dünyaya
açar, kardeşlerine kollarını açmaya hazır
olur. Kendi dar yuvasında oyalanmak
istemez, aksine insanlarını tanıyacağı
geniş bir dünyada, bu insanlarla önyargısız konuşmak ister. Bu yüzden ben diyorum ki, Alman Parlemantosu anayasanın
ilk maddesini değiştirse daha iyi olurdu:
“İnsan Onuru Dokunulmazdır “ yerine
mesela “Devlet her Almana bir porsiyon
Kebap almakla yükümlüdür.” Olmalı
mesela. Çünkü Almanya’da insan onuruna dokunulabildiğini biliyoruz, ve eh
bunu fena da bulmuyorum.
GERDER Bülteni 4/2014
Onur
kavramı
istenildiği
çekilebilen bir kavram.
kadar
Kebap dağıtımı nasıl yapılmalı?
Bu
konuda Kebapçılar, Humanistler ve diğer
uzmanlar karar verebilir.
Türk okuyucular Sultan Deli İbrahim’in
yirmi yedi yaşında yaşlılıktan öldüğünü
çok iyi bilirler. Onun memnun etmek
zorunda olduğu birçok cariyesi vardı. Bu
cariyelerin sömürdüğü bütün gücünü ve
enerjisini tekrar kazanmak için hiç kebap
yemedi.
Kara Musatafa Paşa Viyana kapılarında
yeterli kebap yeseydi, Almanlar Hans,
Manfred ya da Joahim adını almazlar,
aksine Hilmi, Mürteza ve Yahya olurlar
ve Almanya resmen Türk ülkesi olurdu.
O kadar da uzağa gitmeyi istememek
iyidir.
Almanya ‘da birkaç kötü dilli, kebabın
eski Yunan buluşu olduğunu iddia ediyorlar. Bunlar her şeyde bir Yunan buluşu olmasını isteyen, iflah olmaz
Hellenistlerdir… Bu bağnazlardan biri
bana bir oyuncunun sahnede bir Yunan
draması oynadığında kebap yerken gördüğünü anlatabilir mi? Hippokrates, bu
eski Yunan doktoru, son sağlık kitabında
böcek ısırmasına karşı, kebap güçlü ve
keskin koktuğundan; böcek, yeni kebap
yemiş birini sokmaya cesarete edemeyeceği için kebap yemeyi önermişti. Bu bizi
suçlu göstermek için açık bir iddiadır.
Kebap Yunan olsaydı, Cyros, Kyros,
Ciros, Kiros olmaz en fazla KEBABAKİS
olurdu. Yunanlılar ulus olarak kebaba ne
ad vereceği konusunda hem fikir değiller. Yunanlıların sarımsak bulunduktan
sonra kebabın tadını güzelleştirmek için
kullanarak katkıda bulunduğunu ve
bunun da Yunanlıların gözyaşı dolu,
hıçkıra hıçkıra ağlatan dramaları dışında
yegâne kazanımları olduğunu itiraf ederim.
Dürüstçe itiraf edeyim ki, Yunanlıların
biz Türklere göre daha çok drama çeşitleri var, ama bizim de kebap çeşitlerimiz
daha fazla: Adana Kebap, İskender Kebap, Urfa Kebap, Antep Kebap, Çöp
Kebap, Şişkebap, Kuzu Kebap, Patlıcanlı
Kebap, Patlıcansız Kebap, Yoğurtlu Kebap, Yoğurtsuz Kebap… Maalesef bütün
kebap çeşitlerini saymaya yerim yok.
Garip Yunanlı kebabı domuz etinden
yapar, çamurlu ve yavan. Gerçek kebap
dünyanın en yeşil çayırlarının bulunduğu Kars danalarından yapılır. Hiçbir
Yunan sanatçı ve yazarın eserinde kebabın Yunan kaynaklı olduğunu okuyamayız.
Plato,
Aristoteles,
Onassis,
Pythagoras, Perikles, Peloponnes, Piräus,
Persepolis, Konstantinapolis… Bunlar
görür. Yani bir parça kebap alır, ağzına
atar, çiğner, mideye gönderir ve doydum,
der. Yanlış. Kebap dilin üstünde eritilen,
keyfine varılan, nazikçe sevilen bir kadın
gibidir.
Hatta Alman Sözlüğü DUDEN, kebabın
orijinal bir kalp parçası olduğunu itiraf
eder. Pekâla Sevgili Yunan, artık bana
inanmışsındır sanırım?
Bu yüzden ben KEBAP MÜDAVİMLERİ
MERKEZİ’ni kurdum. Almanların ve
Türklerin bir porsiyon kebapla bir araya
gelmelerini istiyorum, anlaşmalarını
istiyorum, Bir porsiyonda Almanların
bizi, Türkleri, Türklerin Almanya’da
hangi problemleri olduğunu ve Türkiye’nin nasıl kurtulabileceğini anlatmalarını istiyorum. Bu yüzden sürekli turist
olarak Türkiye’yi dört hafta boyunca
gezen Almanları davet etmek istiyorum
ki onlar bana ve üyelerime Türkiye’nin
doğasını Almanların değişmez dialarıyla
tanıtsınlar.
Bundan sonra Tuna Nehri’nde bir uluslararası Kebap Fuarı organize etmek istiyorum. Ali – başka hangi adla olabilir ki –
adında bir Türk mühendisi her şeyi
planlaması için görevlendirdim. Farklı et
çeşitlerinden farklı kebap çeşitlerini
sunmak istiyorum, örneğin ayıdan,
kurttan, yılandan, örümcekten ve kangurudan, böylece dana etinden yapılan
kebabın lezzetinin en iyi olduğunu anlayacaklar. Sonra Kars‘tan danalar ihraç
edeceğim. Zengin olunca Kebap Müdavimleri Merkezini Türk- Alman Dostluk
Derneğine dönüştüreceğim. Daha sonra
Türk Kültürüne sıra gelecek. Onu da aynı
kebap gibi Almanya da tanıtacağım.
Şinasi Dikmen’in “Hurra ich lebe in
Deutschland” adlı eserinden ders uygulaması
çerçevesinde dönem ödevi olarak çeviren:
Ömer
Gökhan
Çiftçioğlu
(Anadolu
Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, İnşaat
Bölümü öğrencisi)
Öğretmen: Sevgi Tuncay
© 1995 R.Piper Gmbh & KG,München
6

Benzer belgeler