notlar - Infovet Dergi

Transkript

notlar - Infovet Dergi
AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI
SEKTÖRÜ DERGİSİ
MAYIS 2015
137
Yumurtacılık
endüstrisinin
son 50 yılı
Uluslararası Yumurta Komisyonu bu yıl,
50. yıldönümünü kutladı ve bu yıldönümü, küresel yumurtacılığın tarihini ve gelişimini,
geçmiş son 50 yıl bazında değerlendirmek ve günümüzdeki trendleri tartışmak için iyi bir nedendi.
Biz de bu vesile ile 1962’den 2012’ye kadarki gelişmelere göz attık.
EDİTÖR
İNFOVET MAYIS SAYI 137
YAYIN TÜRÜ
SÜRELİ YEREL
SAHİBİ
Mat Medya Tanıtım Hizmetleri
Tic. Ltd. Şti.
MEHMET AKTOP
GENEL KOORDİNATÖR
Barış Kolgu
[email protected]
ADRES: İ.KARAOĞLANOĞLU CAD.
YAYINCILAR SOK. NO: 10/4
34418 SEYRANTEPE / İSTANBUL
TEL: 0212 324 50 56
0212 324 50 59
FAX: 0212 324 50 06
www.infovetdergi.com
[email protected]
Genel yayın yönetmeni
Veteriner Hekim Yağmur Ağcaoğlu
[email protected]
Yazı işleri sorumlusu
Veteriner Hekim gizem kutun
[email protected]
Veteriner Hekim Ayça Üvez
[email protected]
KATKIDA BULUNANLAR
Prof. Dr. Güven Kaşıkçı
Dr. Özge Yılmaz
Dr. Hüseyin Sungur
Hüseyin Yılmaz
Yıldıray Soylu
Yunus Emre Dikmeer
ART DİREKTÖR
EBRU DERELİ
[email protected]
GRAFİK TASARIM
EMEL VURAL
[email protected]
SOSYAL MEDYA SORUMLUSU
BANU SAYINÇ
[email protected]
DANIŞMA KURULU
PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER
PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ
Prof. DR. AHMET ERGÜN
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
PROF. DR. EROL ŞENGÖR
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Prof. Dr. Necmettin Ceylan
Prof. Dr. Doğa Temizsoylu
Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Seval Çetİn
DR. SAİT KOCA
SÜLEYMAN ÖZTÜRK
RENK AYRIMI ve BASKI
Gezegen Basım San. Ve Tic. Ltd.
Şti. 100 YIL MAHallesi MASSİT
MATBAACILAR SİTESİ 2. CADDE
GEZEGEN BİNASI NO: 202/A
BAĞCILAR/İST Sertifika No: 12002
Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların
sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar
izinsiz kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner
hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel
içerikli, mesleki, ücretsiz sektörel bir yayındır.
İNFOVET 04-05
VetERİNER Hekim
YAĞMUR AĞCAOĞLU
TVHB’den
Dünya Veteriner
Hekimler Günü
mesajı
BAHARIN GELİŞİYLE ETKİNLİKLER DE
HIZINI KESMİYOR
Uluslararası Yumurta Komisyonu – IEC, geçen yıl 50. yıl
dönümünü kutladı ve bu yıl dönümü; Danimarka, Hollanda ve
Amerika’daki küresel yumurtacılığın tarihini ve gelişimini, geçmiş
son 50 yıl bazında değerlendirmek ve günümüzdeki trendleri
tartışmak için vesile oldu. 1964’den bu yana çalışmalarını
sürdüren IEC, son 50 yıldaki fırsatlara ve olanaklara göz atmakla
birlikte, yumurtacılık sektörünün gelişimini de gözden geçirdi.
Elde edilen veriler birçok ülkeden toplanan gelişim raporlarının,
yumurtacı tavukların performansı, ürünlerin maliyetleri ve tüketim
seviyeleri bazında örneklendirilmesi ile oluşturuldu. Ne yazık ki
bu noktada, sadece Danimarka, Amerika ve Hollanda’nın son
50 yıllarını derlediği, birçok ülkenin son 20-30 yıllık geçmişi ile
ilgili bilgi depolamadığıyla karşılaşıldı. Depolanan bilgilerin ise
ana olarak çiftlik bazındaki gelişimi kapsadığı, yumurtaların
paketlenmesi ve işleme prosesleri ile ilgili bir bilginin olmadığı
fark edildi. Biz de bu sayımızda ismi geçen ülkelerin 1962’den
2012’ye kadarki gelişmelerini ve Yum-Bir Genel Sekreteri Dr.
Hüseyin Sungur’un değerli görüşleriyle geçmişten günümüze
Türkiye’nin durumunu sizlere aktarmaya çalıştık.
Geçtiğimiz ay kongrelerle, toplantılarla ve sempozyumlarla
dolu yoğun bir aydı. BESD-BİR geleneksel olarak iki yılda bir
düzenlediği Uluslararası Beyaz Et Kongresi’nin üçüncüsünü
Antalya’da gerçekleştirdi ve kongrede sektörle ilgili tüm
sorulara bilimsel yanıtlar verildi. Bunun yanında VİSAD, 22.
Dönem Olağan Genel Kurulu’nda yönetim kurulu üyeleri arasında
görev dağılımlarını yaptı. Sektörün önde gelen firmalarının da
yararlı geçen etkinliklerini dergimizden eksik etmedik. Ve yine
her zamanki gibi, dünyadan ve ülkemizden güncel sektörel
haberlerini ve makalelerini işledik; değerli hocalarımıza yer verdik.
Türk Veteriner
Hekimler Birliği Merkez
Konseyi Başkanı
Talat Gözet’in, her yıl
farklı bir temayla tüm
dünyada kutlanan
Dünya Veteriner
Hekimler Günü
açıklamasını sizler
için paylaşıyoruz.
SAYFA 30
SAYFA 72
Her yılın baharları gibi bu bahar da çağrıda bulunuyor hepimize
ve tüm canlılara… Bahar heyecanıyla hazırladığımız dergimizi,
umuyorum keyifle okursunuz.
Sevgiyle kalın!
Veteriner Hekim Gizem Kutun
SAYFA 154
İÇİNDEKİLER
34 > Mucizeler gün
geçtikçe artıyor
68 > Yem-Vit Gaziantep
buluşması gerçekleşti
124 > Pnömonik
pasteurellosis
Yapılan araştırmalar yumurta
sarısında bulunan yüksek kaliteli
antioksidanların çağın vebası
kanser gibi hastalıklardan da
koruduğunu ortaya koydu.
Düzenli bilgilendirme
toplantıları düzenleyen YemVit, bu toplantıların bir yenisini
Gaziantep’te gerçekleştirdi.
Solunum sistemi enfeksiyonları
yetiştiriciler açısından halen
ekonomik kayıplar meydana
getirmeye devam etmektedir.
36 > ELISA testleri ve sürü
sağlığı yönetimi
72 > Koyunlarda
kolostrum kalitesini ve
immünostimülasyon
130 > antibiyotiklere
alternatif yenilikler
ELISA testleri ile aşılama
programlarının etkinliği ve
biyogüvenlik uygulamalarında
kırılma olup olmadığı güvenilir bir
şekilde belirlenebilir.
Yenidoğanlarda mortalite
oranlarını azaltmak için gebe
koyunlara immünostimülasyon
uygulanmasının yararlı olacağı
düşünülmektedir.
38 > bir ksilanazdan
daha fazlası
82 > IB aşılarının kuluçka
spreyleme etkinliği
Hostazym® X, fark yaratan
ürün özellikleri ile yem ham
maddelerinden tam yarar
sağlamaya yardımcı olur.
IB’ye karşı aşılama sürecindeki
ilk adım, sprey yöntemi ile
aşılanma ile birlikte uygun sprey
kabini kullanımı adına eğitimin ve
izlemenin yapılmasıdır.
42 > LIVACOX®: Etlik piliç
10 yıllık Livacox® kullanımı
boyunca elden edilen veriler
koksidiyozun önlenmedeki
katkısını ispatlamıştır.
46 > Süt çiftçilerinde
verimli ve karlı bir
gelecek için
Bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen
Alltech Dairy Academy III
organizasyonu ile Türkiye’de
süt hayvancılığına yön veren
üreticiler Antalya’da bir araya
gelme fırsatı buldular.
54 > ışık olmaya devam
SAYFA
98
Antalya’da gerçekleştirilen
Üçüncü Uluslararası
Beyaz Et Kongresi’nin açılış
konuşmasını BESD-BİR Başkanı
Dr. Sait Koca yaptı.
Önemli mesafeler kaydeden
ve sektöre büyük desteklerde
bulunan VİSAD’ın 22.Dönem
Olağan Genel Kurulu için bir
araya gelindi.
60 > Farmasötik Denetim İş
Birliği Planı PIC/S
PIC ve PIC/S, GMP alanında ş
birliği sağlamak üzere, ülkeler
arasında kullanılan iki araçtır.
66 > Nutrivet’ten asidozise
yeni çözümler
Nutrivet’in, Celtic Sea Minerals
firması ile ortaklaşa asidozise ve
rumen sağlığına yeni çözümler
sunmaya yönelik gerçekleştirilen
toplantıya yoğun ilgi vardı.
İNFOVET 06-07
86 > Gelecek günlere
güvenle bakıyoruz
2014 yılında başladığımız
öğrenci kolektifleri projemiz IAT
adından söz ettirmeye devam
ediyor. Biz de sizler için, konuyla
ilgili bilinmeyenleri IAT Başkanı
Hüseyin Yılmaz‘la konuştuk.
90 > Yumurtacılık
endüstrisinin son
50 yılına bakış
Uluslararası Yumurta Komisyonu
bu yıl, 50. yıldönümünü kutladı
ve bu yıldönümü, geçmiş son
50 yılı değerlendirmek ve
günümüzdeki trendleri tartışmak
için iyi bir nedendi.
Son zamanlarda fungisit etkisi
de bulunan yeni yem katkı
maddelerinin geliştirilmesine
yönelik çalışmalar hızlandı.
132 > Mavi Dil, çarpık kamu
örgütlenmesi ile ilişkili
2. Koyun & Keçi Sağlığı ve
Yönetimi Sempozyumu, beş
farklı üniversitenin yoğun
katılımıyla gerçekleştirildi.
138 > VAtanka 2. kariyer
Günleri coşkusu
Ankara Üniversitesi Öğrenci
Toplulukları’ndan VetAnka
tarafından; 2. Kariyer Günleri
Sempozyumu başarılı bir
şekilde gerçekleştirildi.
142 > Rumendeki selüloz
sindirimini optimize etmek
Optimum selüloz sindirimi için
rumendeki mikroorganizmalara
gerekli olan parçalanabilir azot,
kontrollü salınıma sahip bir azot
kaynağı tarafından karşılanabilir.
144 > Yem sektörü
sorunlarını tartışıyor
Türkiyem-Bir Genel Kurulu’na,
üyelerinin yanı sıra, milletvekilleri
ve Bakanlık’a bağlı temsilciler,
STK’lar ve akademisyenler katıldı.
96 > Teşhisin değeri
Zamanında teşhisi yapılamayan
enfeksiyöz hastalıklar,
günümüzde hayvancılığın en
büyük ekonomik kaybı olmaya
devam etmektedir.
98 > Kanatlı ticaretinde
hedef dünya üçüncülüğü
BESD-BİR tarafından
geleneksel olarak iki yılda bir
düzenlenen Uluslararası Beyaz
Et Kongresi’nin üçüncüsü
Antalya’da gerçekleştirildi.
Kongrede tavukla ilgili tüm
sorulara bilimsel yanıtlar verildi.
154 > Kuru dönem boyunca
alternatif yemler
Sığırlarda kuru dönem
boyunca sunulan kaba yem
seçeneklerinin zenginleştirilmesi
ve optimum beslenmenin
sunulması mümkün olmaktadır.
162 > Kümeste büyük tehdit:
Kırmızı tünek akarı
Dünya çapında yayılım gösteren
hastalığa karşı birçok akarisit
kullanılıyor olmasına rağmen,
direnç gelişimi nedeniyle
kontrolünde güçlük çekiliyor.
NOTLAR
B
u yıl ilki İstanbul’da
gerçekleştirilen Bayer
Liseler Arası Bilim
Yarışması’nda birinciliği,
“Görme Engelliler İçin Tasarlanmış Pasif RFID Tabanlı Akıllı
Sinyalizasyon ve Navigasyon Sistemi” projesi ile görme engelliler
için ileri teknolojili bir baston geliştiren Özel Ege Lisesi öğrencileri
Berker Alpöz ve Mustafa Emin
Tos kazandı. İkinciliği “Gençler Uyansın İşe Gitsin, Yaşlılar
Rahat Etsin” projesi ile gençlerin
duyduğu ama yaşlıları uyandırmayan çalar saat geliştiren Özel
Darüşşafaka Lisesi öğrencisi
Ecem Sekban kazandı.
Üçüncülük ödülü ise “Yolun
Elektriksel Direncini Kullanarak Yol
Durumunu Tespit Etmek” isimli
proje ile araç lastiklerine monte
edilerek yol durumunu tespit
eden bir sistem geliştiren Özel Darüşşafaka Lisesi öğrencileri Nuriye
Varoğlu ve Özkan Serkek’in oldu.
Bayer Liseler Arası Bilim
Yarışması’na ilk yılında 201 liseden
650 öğrenci 401 projeyle başvurdu. İlk üçe giren projelerin dışında
ilk 10’a kalarak finalde yarışan
diğer yedi proje ise şunlar oldu:
Daha iyi bir
yaşam için bilim
Bu yıl 17 Nisan tarihinde ilki düzenlenen Bayer
Liseler Arası Bilim Yarışması’nda ilk üç dereceyi alan
öğrenciler ve okullar jüri tarafından belirlendi.
Bayer, bilimin yanında
ve ışığında
Bayer, temel olarak sağlık, beslenme ve ileri teknoloji ürünleri
alanlarında uzmanlaşmış küresel
bir şirkettir. İnsanlığa faydalı
olabilmek ve yaşam kalitesini
arttırabilmek amacıyla ürün ve
hizmetler geliştiren Bayer aynı
zamanda; inovasyon, büyüme ve
yüksek kazanma gücü ile değer
yaratır. Sürdürülebilir kalkınma
ilkelerine bağlı olan Bayer, kurumsal vatandaş olarak sahip olduğu
sosyal ve ahlaki sorumlulukların
bilincindedir. Ekonomi, ekoloji
ve sosyal sorumluluk, Bayer’in
kurumsal amaçları içinde aynı
önem derecesindedir. 2013 yılı
itibariyle 113.200’den fazla çalışana ve 40,2 milyar Avro satış cirosuna sahip olan Bayer’in, Ar-Ge
harcaması ise 3,19 milyar Avro’ya
ulaşıyor. Daha fazla bilgiye
www.bayer.com adresinden
ulaşabilirsiniz.
İNFOVET 10-11
İlk 10’a kalarak finalde yarışan diğer yedi proje
Katılımcı lise
Güneş Panellerinin Optik İletişim Alıcısı Olarak
Kullanılması ve Kaynak Tasarrufunun Araştırılması
Mehmet Metin Çaylı
İsmail Aydoğar
Kahramanmaraş Çukurova
Elektrik Anadolu Lisesi
Okulumuzda Polipropilen (Pp) Atıklardan
ve Kestane Kupulasından Biyobozunur
Polimer Biyokompozit Malzeme Üretimi,
Değerlendirilmesi ve Ekolojik Önemi
Kerem Koçer
Kaan Sarpkaya
Sarıyer Özel Mürüvvet
Evyap Fen Lisesi
Atık Bitkiler Sayesinde Isınan Kumaş
Beyza Çetin
İzel Top
Samsun Garip Zeycan
Yıldırım Fen Lisesi
Geleneksel Yönteme Modern Bir Yaklaşım:
İki Bitkinin Sinerjik Etkisiyle Yeni Bir Yanık
İyileştirici Sprey Üretimi
Ahmet Yıldız
İlhami Tanhal
Kuleli Askeri Lisesi
Atık Teknolojik Araçlardan Laboratuvara
Deney Seti Yapımı
Furkan Büyükçolak
Burak Benli
Bartın Fatih Sultan
Mehmet Anadolu Lisesi
Üçüncü Göz
Ömer Can Çolak
Yasemin Genç
Gemlik Hisar Anadolu
Lisesi
Işığım Yanıyor Para Ödemiyorum
Ahmet Cüce
Kubilay Özaslan
Özel Darüşşafaka Lisesi
NOTLAR
zın nasıl olumlu katkılar yaptığını
görerek seviniyor, ihracatçılar
olarak gurur duyuyoruz. 2023
hedeflerimize ulaşmak için var
gücümüzle çalışıyoruz” dedi.
BAŞARININ SIRRI CESARET
Azim, irade
ve cesaretle
gelen ödül
İstanbul İhracatçılar Birlikleri’nin bu yıl 11.sini
düzenlediği “En Başarılı İhracatçılar” ödül
töreninde HasTavuk, 2014 yılının başarılı
ihracatçıları arasına girmeyi başardı.
G
eçtiğimiz günlerde
Çırağan Sarayı’nda
gerçekleştirilen ödül
töreninde en başarılı ihracatçı firmalar, Ekonomi Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı ile diğer
kurum ve kuruluşların üst düzey
yetkilileriyle bir araya geldiler ve
İstanbul İhracatçı Birlikleri (İİB),
“Düşünenleri, fikir oluşturanları,
üretenleri, çalışanları, cesaret
edenleri, risk alanları, istihdam
sağlayanları, katma değer yaratanları, mücadele edenleri, kendi
dünyasından çıkıp dış dünyaya
açılanları, rekabet edenleri, bir
İNFOVET 12-13
saniye durmadan koşanları, hep
koşanları” ihracatçıları ödüllendirdi. İstanbul İhracatçı Birlikleri
Genel Sekreterliği bünyesinde
faaliyet gösteren 7 ihracatçı
birliğinin 2014 yılı ihracat kayıt
rakamlarına göre alt sektörleri
bazında en çok ihracat gerçekleştiren firmalarına ödülleri
takdim edildi.
İstanbul İhracatçı Birlikleri
Koordinatör Başkanı, Türkiye İhracatçılar Meclisi Yönetim Kurulu
Üyesi Ahmet Güleç yaptığı açılış
konuşmasında şöyle konuştu:
“Başta Ukrayna ve Ortadoğu
olmak üzere, 2014 yılını bölgesel
belirsizliklerin küresel ekonomiyi şekillendirdiği bir yıl olarak
geride bıraktık. Küresel ekonomide oluşan bu tablo yıl boyunca
ekonomiyi etkiledi. İç ve dış
piyasalarda yaşanan bu şoklara
rağmen Türkiye ekonomisi 2014
yılında da büyüme trendini sürdürdü. İhracat performansımız
da ekonomimize pozitif yönde
etki etti. İhracatçımız 2014
yılında gelişmeye, büyümeye ve
pazarlarını genişletmeye devam
etti. İhracatta yakalanan yüzde
4’lük başarı, 2014 yılı küresel
konjonktür düşünüldüğünde oldukça başarılı bir sonuçtur. Tüm
bu göstergeler ihracatın ülkemiz
için ne kadar önemli olduğunu
göstermekte. Hatta geçen yıl
toplam büyümemize ihracatımı-
Sektöründe en fazla ihracat
yapan firmaların ödül aldığı gecede HasTavuk adına ödülü, Ticaret Müdürü Cihan Genç teslim
aldı. Tören sonrasında açıklama
yapan Genç, 1972 yılından beri
kanatlı sektörünün ham maddeci
pozisyonunda yer alırken 2 yıl
önce gıda sektörüne de hızlı
bir giriş yaptıklarını dile getirdi.
HasTavuk olarak damızlık sektöründe yakaladıkları başarıyı, gıda
sektöründe de gerçekleştirmeyi
amaçladıklarını belirten Genç,
“Bugün burada sektöründe en
fazla ihracat yapan ilk 3 firmadan biri olmanın haklı gururunu
yaşıyoruz. Bence HasTavuk’un
bu başarısının ardında yatan;
cesur kararlar alıp, yola çıkmaktır. Azim, irade ve koşmaktır. Bu
başarımızı çok daha ileriye taşımak amacımızdır” dedi. İstanbul
Çırağan Sarayı’nda gerçekleşen
törene Ticaret Müdürü Cihan
Genç’le beraber dış ticaret bölüm sorumluları Mehmet Akınal
ve Ömer Karaali katıldı.
İhracat Genel Müdürü Veysel
Parlak ve TİM Başkanvekili Tahsin
Öztiryaki’nin de birer konuşma
yaptığı ödül töreninde, başarılı
ihracatçılara ödüllerini Veysel
Parlak ve sektör başkanları
olarak Ali Haydar Gören, Başaran
Bayrak, İstanbul Hububat Bakliyat Zekeriya Mete, Muhsin Çakıcı,
Ahmet Güleç, Ahmet Sagun ve
Latif Ünal takdim etti.
faaliyet gösteren ihracatçı birlikleri
İstanbul Fındık ve Mamulleri İhracatçıları Birliği, Gemi ve Yat
İhracatçıları Birliği, İstanbul Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar
ve Mamulleri İhracatçıları Birliği, İstanbul Kuru Meyve ve
Mamulleri İhracatçıları Birliği, İstanbul Mobilya, Kâğıt ve
Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği, İstanbul Su Ürünleri ve
Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği
NOTLAR
Ameraucana ve Araucanas ırklarının yaptığı
mavi yumurtalar düşük kolestrol içeriyor
Görenlerin hayrete düştüğü yumurtaları üreten Ameraucana cinsi tavuklar
elde eden Çakal, yumurtaların tane fiyatlarını 5 ile 10 lira arasında satıyor. Bu yumurtalarda kolesterol bulunmuyor ve astım hastalığının tedavisinde kullanılıyor.
Mavi yumurtlayan Ameraucana cinsi tavukları besleyen Bursa Süs Tavukları ve
Bahçe Hayvanları Yetiştiricileri Birliği Derneği Ömer Çakal, mavi ve yeşil yumurtlayan tavukların Ameraucana ve Araucanas ırkları olduğunu; Araucanas ırklarının
senede 180 – 200, Ameraucana ırklarının ise 240 adet yumurta yapabildiklerini
söyledi. Hayvanların rengine ve güzelliğine göre tavukların çifti 350 - 450 TL
arasında değişebiliyor. Yumurta fiyatları ise 5 TL, 7.5 TL ve 10 TL olarak değişiyor. Tavukların yaşam süreleri 8 ila 10 yıl arası ancak fazla yumurtladıkları için o
sürelere dayanmıyorlar. En verimli dönemleri ise de ilk 18 ay.
Rusya; Kıbrıs, Yunanistan ve
Macaristan ambargosunu
kaldırmayı düşünüyor
Rusya Tarım ve Hayvancılık Bakanı Nikolai Fyodorov
geçtiğimiz günlerde, Rus hükümetinin birçok batı ülkesine
uyguladığı gıda ambargosunu, Yunanistan, Macaristan
ve Kıbrıs için kaldırmayı düşündüğünü belirtti. Rusya
ambargosu, geçtiğimiz yılın Ağustos ayının başlarında
Ukrayna krizinde, Moskova’nın batılı yaptırımlara misilleme
yapması amacı ile koyuldu. Fyodorov’un TASS Haber
Ajansı’na verdiği demeçte, “Rus Devlet Başkanı önerisi
ile bazı ülkeler için ambargonun kaldırılması üzerine
çalışmalara başladık. Hükümet ilk olarak Yunanistan,
Macaristan ve Kıbrıs’ın
gıda ithalatı girişimlerini
kabul etti” şeklinde
konuştu. Rusya, 2014
yılının Ağustos ayı
başlarında Avrupa Birliği
ve diğer ülkelerden 9
milyar dolar değerinde
meyve, sebze, et,
kanatlı hayvan, balık
ve süt ithalatını
Rusya Tarım ve Hayvancılık
durdurmuştu.
Bakanı Nikolai Fyodorov
İNFOVET 14-15
Hayvan yeminde haşereler
soya ile eş değerde
Gıda ve Çevre Araştırma
Ajansı ve AB’nin, İngiltere’de,
ağırlıkla tavuk, domuz ve
balıklar üzerine yaptıkları bir
çalışmada haşerelerin hayvan
yemlerinde verimli bir protein
deposu olup olamayacağı
üzerinde kapsamlı bir araştırma yaptılar. AB’de soya ithalatı
hayvan yemlerinde büyük yer
kapladığından haşerelerin
kullanımı çok önemli olarak
nitelendirilmekte. Haşereler
soyanın yerini almak için aday
konumunda çünkü hem gerçek
birer protein deposu hem de
atıklar üzerinde yaşayabilmek-
teler. Araştırmacılar deneylerinde özellikle sivrisinek larvalarını
kullandılar. En optimum üretim
yöntemini bulmaya çalışarak
larvanın gelişeceği en uygun
şartları sağlamayı hedeflediler.
Soya ve balık yemi ile karşılaştırıldığında haşerelerin amino
asit ve protein oranları oldukça
fazla gözüküyor. Bu sayede
hayvan diyetlerinde de kontrol
edilebilir - sürdürebilir metodlar
izlenebilecek. Araştırmacılar
ayrıca hayvan yeminin güvenli
olmasını da test etti ve bu
araştırmalarda herhangi bir
riskli sonuca ulaşılmadı.
NOTLAR
Süt otu bitkisi ile
süt veriminin artacağı
düşünülüyor
Ata Fen, İtalyan çiftliklerinde
incelemelerde bulundu
Dr. Nuran Yavuz ve Tahir S.
Yavuz 31 Mart-5 Nisan tarihlerinde
Kuzey İtalya’da Dr. Camillo Canizzaro
ve Dr. Paola Luparia ile birlikte altlık
ve gübre ıslahı konusunda sığır çiftliklerinde ziyaretler gerçekleştirdiler.
Gübre ve altlıkların ıslahıyla mikrop,
sinek ve kokunun nasıl azaltılabileceği konusunda teorik bilgi alan
ve aynı zamanda uygulayan çiftlik
sahipleriyle görüşen Ata Fen yetkilileri mastitis, ayak hastalıkları, buzağı
ölümleri konularındaki düzelmeyi de
sürü sahiplerinden öğrenme fırsatını
buldular. Diğer yandan biyogaz ve
biyogazdan elektrik üretimini de
inceleyen yetkililer gübre ıslahıyla
biyogazdan % 10 daha fazla enerji
sağlandığını, altlık ıslahının hastalıkların azaltılmasındaki etkisinin
yanı sıra altlık olarak kullanılan sap
ve samandan tasarruf edilmesi yönünde faydalarını da izlediler. İtalya
çiftliklerindeki genel sürü yönetimi
programlarını da inceleyen Ata Fen
yetkilileri ülkemizde de bu bilgilerin
değerlendirilmesi gerektiğini ifade
ederek yapılan uygulamaların aslında
koruyucu hekimliğin bir parçası
olduğunu vurguladılar.
Süt veriminin
arttırılması amacıyla ilk
defa ekilen trinova (süt
otu) bitkisinin tanıtımı
birçok devlet temsilcisi,
bakan ve valinin
katılımı ile Burdur’da
gerçekleştirildi ve bu
bitkinin Burdur’un
markası olması gerektiği
konuşuldu. İl Gıda,
Tarım ve Hayvancılık
Müdürlüğü, Burdur’un
köylerinde deneme
amaçlı yapılan
ekimlerin üretiminin
gerçekleştiğini, yılda
beş biçim yapılan
yüksek protein değerine
sahip trivona ile
beslenen hayvanlarda
süt üretiminin
% 15 artmasının
hedeflendiğini belirtti.
Vali Hasan Kürklü,
“Burdur, çok kaliteli
yıllık 350 - 400 bin ton
süt üretiyor. Bizim de
Ezine ve Urfa peyniri
gibi markalaşmamız
gerekiyor. Üreticilere
elimizden geldiğince
destek olmaya gayret
edeceğiz” dedi.
Mevzuatı dört kere değişen
canlı hayvan ithalatı
bilmeceye dönüştü
Dışarıdan canlı hayvan getirilmesine izin verildiği 2014 Eylül
ayından bu yana sıkıntılar devam ediyor. İthalat mevzuatı sürekli
değişiyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, söz konusu mevzuatı son altı ayda dört kere değiştirdi. Et fiyatlarındaki yükselişi
önlemek için Bakanlık, 2010 yılında olduğu gibi yine ithalat
kapısını açtı. Geçen yıl Eylül ayında alınan kararla, besilik dana
ithalatına yeniden izin çıktı. Besicilik işletmelerine, her 100 yerli
hayvana karşılık 40 baş ithal etme hakkı tanındı. Çok geçmeden uygulamada değişikliğe gidildi. Yerli ırkın % 40’ı kadar ithal
hayvan getirme şartı, % 100’e çıkarıldı; yani 100 baş hayvanı
olana, 100 baş getirme izni verildi ancak bu prosedür de kısa bir
süre sonra değiştirildi. Bu kez sözleşme şartı getirildi. Entegre
bir işletmeyle, yani bir kesimhaneyle sözleşme yapan besicilere
de ithalat hakkı tanındı. Birkaç hafta önce bu mevzuatta da
değişiklik yapıldı. Canlı hayvan ithalatı ile ilgili yaşanan mevzuat
değişiklikleri bu nedenle tam bir bilmeceye dönüştü.
İNFOVET 16-17
NOTLAR
Protein paketleme sektörü
2019 yılında 11 Milyar dolar olacak
Brezilya için
Çin’in tavuk
alması çok önemli
Nüfus artışındaki değişim, daha
çok et kaynaklı hayvan ve deniz
ürünü üretimi ile ilgili daha fazla
ihracat fırsatı yakalanmasını sağlayacak. Ayrıca, tüketicilerin daha
çok hazır yemek ve az porsiyonlu
yemeğe rağbet göstereceği öngörülüyor. Araştırmaya göre esnek
ve küçük porsiyonlu paketlemeler
yakın zamanda büyük paketlerin
yerini alacak. Buna göre et ve
deniz ürünlerinde torba ya da kase
seklinde paketlemeler daha çok
rağbet görecek. Hazır yemeklerin
daha çok talep edileceği öngörüldüğü için eski katı ve büyük
paketler de değişmek zorunda
kalacak. Tüm bu değişenlerin
talep alışkanlıklarının paketleme
sektörüne yenilikçi bir yaklaşım
getireceği ve sektörün büyüme
ivmesine geçeceği düşünülüyor.
Brezilya kanatlı hayvan sektörü, Çin’in tavuk alımlarının,
sektör için öneminin altını çizdi. Brezilya’dan Çin’e
ihracatların geçen yılın Mart ayına göre % 19 artmasına
karşın, bu oranın genel Çin ithalatlarındaki yükseliş
oranının altında kaldı. Bu bilgileri sağlayan Brezilya Hayvan
Protein Birliği, Hong Kong’un ihracat fırsatlarındaki önemini
de vurguladı. Çin ve Hong Kong birlikte geçen yıl toplamda
51.000 ton tavuk alımı gerçekleştirirken bunun % 42’si
Çin’e, kalanı Hong Kong’a yüklendi. Orta Doğu hala en
güçlü ihracat merkezi konumunu korurken bu bölgede en
güçlü ülke Suudi Arabistan olarak görülüyor.
Rusya’ya üç ayda 2.6 milyon
dolarlık ihracat yapıldı
Rusya’ya son 15 yılda 10 bin
dolarlık piliç üretiminde kullanılan kuluçkalık yumurta ihracatı
gerçekleştiren Türkiye, bu ülkenin
AB’ye uyguladığı gıda ambargosunun da etkisiyle rakamı 3
ayda 2.6 milyon dolara taşıdı.
ABD ve AB’nin, Ukrayna krizinde
oynadığı rol nedeniyle Rusya’ya
karşı devreye soktuğu ekonomik
içerikli yaptırımlara, bu ülkenin gıda
ambargosu ile karşılık vermesinin
ardından Rusya’nın gıda ürünlerinin tedarikinde Türkiye’ye yönelmesi özellikle kuluçkalık yumurta
ihracatına olumlu katkı sağladı.
TÜİK verilerine göre, 2000 yılından
bugüne kadar Rusya’ya sadece
10 bin dolarlık kuluçkalık yumurta
İNFOVET 18-19
ihracatı gerçekleştiren Türkiye,
geçen yılın aralık ayından itibaren
bu alandaki ihracatını hızla artırdı.
“Geçen yılın sonlarında gıda ürünleri tedariki konusunda görüşmeler
için Türkiye’ye heyet gönderen
Rusya, 2014 yılının aralık ayında
100 bin dolar seviyesinde yumurta
satın aldı” diyen BESD-BİR Başkanı
Sait Koca, Rusya’ya kuluçkalık yumurta ihracatı konusunda izinlerin
yeni alındığını belirterek, geçen
yılın sonundan itibaren de bunun
etkisinin görüldüğünü söyledi.
İhracattaki artış Rusya’yı yumurta
ihracatında üst sıralara taşırken, söz
konusu ülke, şubat ayı sonu itibarıyla Irak’ın ardından en fazla ihracat
yapılan 2. ülke konumuna yerleşti.
NOTLAR
NIck Adams
Global Direktör,
Mikotoksin Yönetim Ekibi
Jonathan Younger
Global Pazarlama Müdürü,
Mikotoksin Yönetim Ekibi
Alltech, Mikotoksin
Yönetimi Ekibi’ne yatırım
yapmaya devam ediyor
Kenya Kanatlı Hayvan Fuarı
temmuzda açılıyor
Kenya Kanatlı Hayvan Fuarı, uluslararası 80 firmanın katılımıyla Temmuz
2015’te Nairobi’de gerçekleştirilecek.
Aviana Kenya 2015’e; Afrika, Avrupa,
Orta Doğu ve Asya’dan 20 farklı ülkeden gelecek firmalar katılacak. Tarım
ve ormancılık Kenya’nın en önemli
ekonomik sektörleridir. Hayvancılık
ise ülkenin bir diğer önde gelen
sektörüdür. Kenya’nın tavuk nüfusu
yaklaşık 32 milyondur ve bunların
% 80’i yerli hayvanlardan, kalanı
ticari olarak ithal edilen hayvan-
lardan oluşmaktadır. Hindi, ördek,
kumru, bıldırcın ve devekuşu gibi
diğer kanatlı hayvanlar da ülkenin
yükselen değerleri olarak göze çarpmaktadır. Şu anda ülke yıllık olarak
40 milyon US Dolar değerinde 20 ton
kanatlı hayvan eti ve 115 milyon US
Dolar değerinde 1.3 milyar yumurta
üretmektedir. Fuar organizatörleri bu
fuar ile birlikte yenilikçi teknolojilerin
Afrika ile buluşması ve uzun dönemli
kazançlı anlaşmalar yapılabilmesini
amaçlamaktadır.
Kapsamlı mikotoksin hizmeti ve ürün
sunumuna yatırım
yapmaya devam eden
Alltech, 2011’de kurulan
başarılı Mikotoksin
Yönetim Ekibi’nde
strateji yönetimi
yapmak üzere Nick
Adams’ı kısa bir süre
önce global direktör
pozisyonuna terfi ettirmişti. Adams, Alltech’le
toplamda on beş yılı
aşkın beraberliğine
İngiltere’de başladı ve
sekiz sene boyunca
Kaliforniya’da devam
etti. Önceden global
satış direktörlüğü yapan Adams, şirketin 50
kişiye ulaşan Mikotoksin Yönetim Ekibi’nin
kilit distribütörler ve
büyükbaş yetiştiricileri için kusursuz
değer sunmak üzerine
kurulmuş temelinin
sağlam bir şekilde devam etmesini sağlıyor.
Adams konu hakkında
yorum yaptı: “Amacım;
Alltech 37+™ Mikotoksin Analiz rogramını
daha da geliştirmek ve
MIKO risk değerlendirme hizmetini mümkün
olduğunca çok sayıda
çiftçiye ulaştırmak.
Programı başlattığımız
andan beri müşterilerimizden gelen olumlu
geri dönüşler bizi çok
teşvik etti ve sonuç
olarak işimizde büyük
bir büyüme kaydettik.”
İzmir’de meslek
büyükleri günü kutladı
İzmir Veteriner Hekimler Odası ve Ata Fen işbirliğiyle
4. sü gerçekleştirilen organizasyonda “Meslek Büyükleri Günü” kutlandı. Karşıyaka’da 8 Nisan’da buluşan
meslek büyükleri hatıralarını paylaşarak birlikte güzel
bir gün geçirdiler. Odası Başkanı Gökhan Özdemir ve
Tahir S. Yavuz’un konuşmalarının ardından tüm meslek
büyüklerine söz verilerek mesleki faaliyetleri hakkında
bilgi alındı. Gökhan Özdemir ve Tahir S. Yavuz konuşmalarında Meslek Büyükleri Günü’nün önümüzdeki
yıllarda ülke geneline yayılacağı konusunda güzel
duyumlar aldıklarını belirttiler.
İNFOVET 20-21
NOTLAR
Ata Fen, Tübitak
Başarı Hikayeleri
2015 kitabında
yer aldI
Kansas Devlet Üniversitesi subklinik
mastitis teşhisi için yeni test geliştirdi
Test, piyasadaki mevcut teknolojilere
göre daha düşük maliyet ile süt ineklerinin
erken dönem mastitis olgularını tespit
etmek amacıyla Kansas Devlet Üniversitesi
tarafından geliştirildi. Test, inek sütünde
bulunan spesifik enzimler ile subklinik
mastitisi teşhis ediyor. Anatomi ve fizyoloji
profesörü Deryl Troyer, testin piyasadaki
mevcut sistemlere göre daha az maliyetli
olan bir nanoplatform teknolojisi kullanılarak
geliştirildiğini; bu sayede hastalığın
fiziksel semptomları açığa çıkmadan önce
kanser hücrelerini ve tümörleri kolaylıkla
tespit ettiğini belirtti. Bu test ile mastitis
tespit etmek için, öncelikle pastörize süt
numunesi anılır ve nanoplatform ihtiva eden
bir tampon solüsyon içine konur; sütün
içerisindeki aminoasitler floresan boya ile
kaplı demir nanopartiküllerini oluşturur
ve boya süt enzimleri ile etkileşime girer.
Sonrasında mastitise yol açan üç enzim
yönünden test incelenir.
Ata Fen kolay ve kitlesel kullanıma uygun Konjuktival Brusellosis
aşısını ilk üreten firma olarak TÜBİTAK TEYDEP Başarı Hikayeleri 2015
kitabında yer aldı. Özel sektörün yenilikçi projelerine destek sağlayan
TÜBİTAK, TEYDEP, BİYOTEG, Tarım,
Sağlık, İlaç Veteriner - Hayvancılık,
Çevre - Gıda teknolojileri grubunda, tek veteriner firması olarak
kitapta yer alan Ata Fen, mesleki bir
gururun vesilesi oldu. Kitabın 60. ve
61. sayfalarında yer alan Ata Fen’in
çalışması hakkında “Kullanımı kolay,
riski az, sorunları çözen aşıların
geliştirilmesinin ekonomik getirisi,
hesaplanabilirin çok üzerindedir”
ifadesi kullanıldı. Ata Fen yetkililerinden, başka projeler üzerinde de
çalışmaların sürdüğü öğrenildi.
Alltech, Ridley Inc.’ı satın alarak hayvan besleme
alanında global liderliğini güçlendirdi
Alltech ve Ridley Inc. (TSX:
RCL) (“Ridley”) 23 Nisan tarihinde, Alltech’in hisse başına
CAD $ 40.75’lik değerle Kuzey
Amerika’nın ticari hayvan besleme alanında öncü şirketlerinden
biri olan Ridley’’nin tedavüldeki
hisse senetlerininin % 100’ünü
satın alacağı bir anlaşma
imzaladıklarını duyurdu. Ridley
hissedarlarına ödenecek karşılık
yaklaşık CAD $ 521 milyonu bulacak. Ridley Başkanı ve CEO’su
Steven J. Van Roekel de konu
İNFOVET 22-23
hakkında görüşlerini dile getirdi:
“Ridley’i Alltech ile birleştirmek
bizim için dünyanın dört bir yanında bulunan et süt ve yumurta
üreticilerine en iyi beslenme
çözümlerini sunmak anlamına
geliyor. Alltech büyük global
ayak iziyle teknolojik bir lider;
biz de güçlerimizi birleştirerek
büyümek için bir platform ve
üreticilerin karlılığını arttıracak
piyasa çözümleri oluşturacağız.
Aynı zamanda hayvan besleme alanında en ileri çözümler
sunabilmek için kendini bilim ve
inovasyona yatırım yapmaya
adamış finansal bakımdan güçlü
bir şirketin bünyesine katılıyoruz.” Ridley Kuzey Amerika’da yer
alan en büyük ticari hayvan besleme işletmelerinden bir tanesi.
Ridley formüle edilmiş tam yem,
premiksler, yem katkı maddeleri,
blok katkı maddeler, hayvan
sağlığı ürünleri ve yem maddeleri olmak üzere her türlü hayvan
besleme çözümünü üretmekte
ve pazara sunmaktadır.
NOTLAR
Texas A&M Veteriner İlaçları Tanı
Laboratuvarı sahibi Dr. Bruce Akey, tanı
testlerinde güvenirlilikten bahsetti.
Ata Fen, Elazığ ve Malatya’da
Avrupa Simmental ırkını anlattı
Malatya ve Elazığ’da
12-16 Nisan tarihleri arasında
gerçekleştirilen çiftlik ziyaretlerine Almanya merkezli
Bayern Genetik şirketinden
Vladimir Varchola, Ata Fen firmasından Veteriner Hekim Ali
Ünal, Mehmet Demir, Kemal
Cülhacı ve İthalat ve Ruhsatlandırma Sorumlusu Hüseyin
Karabiber katıldı. Ayrıca, 14
Nisan tarihinde Malatya Anemon Otel’de çiftlik sahiple-
rinin ve veteriner hekimlerin
büyük ilgisini toplayan bir
sunum gerçekleştirildi.
Tur süresince,
Simmental çiftliklerini ve
veteriner klinikleri ziyaret
eden Vladimir Varchola,
kombine bir ırk olan Avrupa
Simmentali’nin özelliklerini
anlattı. Yapılan ziyaretlerde
ve sunumda, pedigri okuma
ve Simmental ırkının hem et
hem de süt yönünden üstün
bir ırk olduğunu anlatmaya
çalıştı. Çiftliklerin boğa
seçim kriterleri üzerinde
bilgi veren Vladimir, Türk
çiftçisine göre aday boğa
seçeceklerini söyledi.
Ayrıca, Almanya, Avusturya
ve Çek Cumhuriyeti’nin
Simmental ırkı için ortak bir
veri tabanı oluşturdukları
ve boğa özetlerinin (proof)
bu üç ülke için ortak
yayınlandığını söyledi.
Fötal Aşırı büyüme Sendromu’nun
genetik markerleri keşfedildi
İnsanlarda ve sığırlarda benzerlik gösteren fötusun
aşırı büyümesi ile sonuçlanan hastalık ender olarak
görülse de yenidoğan hayvanın erken ölümüne, annenin
fiziksel anomalisine ve doğum esnasında sakatlanmasına neden olmaktadır. İnsanlarda Beckwith - Wiedemann
Sendromu (BWS) olarak adlandırılan bu hastalık, sığırlarda
Aşırı Büyüme Sendromu (LOS) olarak geçer ve ölümle
sonuçlanabilir. Missouri Üniversitesi araştırmacıları bu
hastalığa (Large Offspring Syndrome) sebep olan bir sizi
geni tanımladılar. MU Üniversitesi Tarım, Gıda ve Doğal
Kaynklar Doçenti Rocio Melissa Rivera, sığırlarda bu genlerin tanımlanmasının, insanlarda BWS’ye neden olan genleri
anlayabilmek için yararlı olacağını düşündüğünü belirtti.
İNFOVET 24-25
Hayvan
hastalıklarına
teşhis koymak
göründüğünden
daha zor
Her gün üreticiler ve veteriner
hekimler kümes sağlığını kontrol
etmekte tanı testlerini kullanıyor.
Doku veya kan örneklerini kullanarak onları tanı laboratuvarlarına götürme sureci görünüşte oldukça basit gözükmekte; ancak
adımlar doğru yapılmazsa yanlış
çıkacak sonuçlar yanlış teşhis
konulmasını ve doğru tedavi
yöntemlerinin uygulanmasını engelleyebilir. Texas A&M Veteriner
İlaçları Tanı Laboratuvarı sahibi
Dr. Bruce Akey, tanı testlerini sonuçlarına doğru olarak ulaşmak
için gereken adımları anlattı.
“Hayvan hastalıklarının özellikleri
için çeşitli düzenlemeler yapılırken, tanı testleri için bu düzenlemeler maalesef yapılmıyor. USDA
ve devlet otoriteleri tarafından
bazı testler için standartlar
tanımlanmışken, bu standartlar,
tanı testlerinin çok küçük bir
kısmını oluşturmaktadır”. Dr.
Akey’e göre, diğer tanı testlerini
yorumlama ve hastalık teşhisi
koymada herhangi bir ulusal
düzenleme bulunmamakta ve bu
da tanılarının farklı yorumlanmasına yol açmaktadır.”
NOTLAR
Digital dermatitis etkenleri,
koyun - keçi tırnak bıçakları
üzerinde bolca mevcut
Yeni araştırmalarla
inekler ve çiftlikler arasındaki
digital dermatit (DD)
transferine neden olan olasılık
ortaya koymuştur. Liverpool
Üniversitesi bilim adamları,
digital dermatite neden olan
etkenlerin tırnak bıçaklarında
bulunduğunu ve koyunlarda
kırpma esnasında transfer
edildiğini belirtiyorlar. Liverpool
Üniversitesi profesörleri
liderliğinde yürütülen çalışmada
kullanılan sığır ve koyunların
kesme ekipmanları dezenfekte
edildikten sonra test edilmiş ve
dezenfekte edilmesine rağmen
kırpma sonrası bıçakların
tamamında hala digital
dermatitis etkenlerinin mevut
olduğu gözlenmiştir. Daha
derin dezenfeksiyon sonrası bu
oranların % 29 - 46 oranlarına
düştüğü gözlemlenmiştir.
Araştırma, inekler
arasındaki bakteri
transferinde tırnak
bıçaklarının büyük rol
oynağını gösteriyor.
Yoncadaki kalite süt üretimi
ve verimine yansıdı
Doğum deneyimleri koyunların
davranışlarını değiştirebilir
Bristol Üniversitesi
Veteriner Fakültesi’nde yapılan
bir araştırmada koyunların
doğum esnasında ve erken
yaşamlarında yaşadıkları
deneyimlerin bir sonraki
jenerasyona geçebilme ihtimali
olduğunu ortaya koydu.
Yapılan araştırma
çerçevesinde genç kuzuların
kuyrukları aneljezik madde
verilmeden demirlenmiş ve
hayvanlar üzerinde sineklerin
oluşturduğu stres ölçülmüş.
Bu stresin yarattığı erken
yaşam zorluklarının uzun vadeli
sonuçları tam anlaşılmamış olsa
İNFOVET 26-27
da, kuyrukları demirlenen dişi
koyunların ilk gebeliklerinde,
erken yaşam döneminin
yarattığı stres nedeniyle
doğum esnasında daha fazla
acı çektikleri gözlenmiştir.
Ayrıca erken dönemlerde
hafif bakteriyel enfeksiyonlar
yaşayan koyunların kuzularının
da doğumdan sonra hayatlarının
ilk birkaç günü boyunca
ağrıya daha az duyarlı olduğu
anlaşılmıştır. Araştırma,
doğumdan öncesi yaşanan
deneyimlerin doğumdan sonraki
dönemde anneye ve kuzuya
etkileri araştırılmıştır.
Türkiye’nin önemli yonca üretim merkezlerinden
Aksaray’da yetiştirilen yoncalar, zengin protein yapısından
dolayı haralar başta olmak
üzere hayvan çiftlikleri tarafından yoğun talep görüyor.
Yoncanın bol ve yüksek kalitede olması, kenti süt işletmeleri
için cazip kılıyor. Aksaray Süt
Üreticileri Birliği Başkanı Esat
Zengin, “Yonca ve mısır silajı,
süt hayvancılığının olmazsa
olmazıdır” diyerek, her ikisinde
de Aksaray’ın bol ve kaliteli
üretime sahip olduğunu belirtti. “Sütlerinin yağ ve protein
oranlarının yüksek olduğunu;
firmaların, süt kaliteli olduğundan dolayı üreticilerine prim
verdiğini, verilen % 10’luk primin işletmelerindeki kaliteli süt
üretimini teşvik ettiğini de belirtti. İlde yeni yatırımlarla süt
işletmelerinin sayısının giderek
arttığına dikkat çeken Zengin,
ürettikleri yoncayı Ortadoğu’ya
da ihraç ettiklerini söyledi.
NOTLAR
Kanatlı rasyonlarında
maliyeti düşürmek
için ketencik bitkisi
tercih edilebilir
Kanatlı hayvanların rasyonlarına katılan
mısır ve soya küspesi gibi ham maddelerin
gün geçtikçe fiyatından artışlar şekillenmekte
ve üreticiler daha ekonomik kaynaklara
yönelmektedir. Ketencik bitkisi de (Camelia
sativa) son yıllarda popüleritesi artan yağlı
bitkilerdendir. Biodizel üretimi için yağlı bitkilere
gereksinim olduğu düşünülürse, protein içeren
yeni yem kaynaklarının bulunması da kanatlı
yetiştirme maliyetlerini azaltmaya olanak
sağlayacaktır. Ketencik küspesi içerdiği yağ,
protein ve esansiyel yağ asitlerince zengin
bir ham maddedir. Tohumun yağı çıkarıldıktan
sonra geriye kalan küspenin yağ asidi
kompozisyonu yüksek oranda esansiyel yağ
içerdiği için rasyonun % 10’unu geçmemesi
şartı ile etlik civcivlerde, piliçlerde ve yumurtacı
tavuklarda kullanım fırsatı bulmaktadır.
Son 10 yılda Zambiya’nın büyük
üreticilerinin üretim ve satış hacimleri
artarken, küçük üreticiler artan girdi
maliyetleri ile mücadele ediyorlar.
Zambiya kanatlı hayvan sektörü
yem fiyatlarına rağmen genişliyor
Yem fiyatlarındaki artışlara karşın,
Zambiya yıllık kanatlı hayvan üretimi
13 milyon adetten 43 milyon rakamına
ulaştı. Önemli bir oranla (% 42’lik seviyeler) kanatlı hayvan sektörü ülkenin
hayvancılık alanında en büyük sektörünü
oluşturmaya başladı.Tavuk güncel olarak
ülkede en çok tüketilen hayvan eti konumunda ve toplam et tüketiminin % 50’sini
oluşturmakta. Et ve protein içeren diğer
gıdaların fiyatlarındaki büyük çaptaki
yükselişler de, tavuğun aranılan konuma
gelmesini sağladı.
“Başkaldırmak” ve Alltech
Rebelation’ı Kaçırmamak İçin 7 Sebep
Alltech’in en büyük global
organizasyonu, 31. yılında, 17 - 20
Mayıs tarihleri arasında ABD, Kentucky,
Lexington’a geri dönüyor. Alltech
Rebelation, “geleneksel yaklaşımlara
başkaldırma” teması ile, Orgeneral Colin
Powell, Jim Stengel ve John Calipari’nin
de içinde bulunduğu 110 duayen
konuşmacıyı ağırlayacak.
Peki neden katılmalı?
İşte yedi basit sebep
> Mükemmel konuşmacılar
> Üç yol (bilim, tarım, hayvancılık,
işletme, pazarlama ve girişimciliği
birleştiren konferansta her biri kendi
İNFOVET 28-29
gündemine sahip üç yol izlenecek: İş
/ yatırım yolu, yiyecek – içecek yolu,
ziraat yolu)
> Network kurma imkanı,
> 2014 yılında yapılan memnuniyet
anketinde katılımcıların % 95’inin
gelecek sene katılmayı planlaması
ile gerçekleşen organizasyonunun
kendini kanıtlaması
> Katılımcı tanımlamaları: İlham
verici, bilgilendirici, etkileyici,
mükemmel, harika, eğitici, ilgi çekici,
vizyoner ve göz alıcı
> Kentuck Derby’sini hiç izlemiş
miydiniz?
> Craft biraları ve gıda
Son 10 yıla bakıldığında ülkenin kanatlı hayvan sektörüne ciddi yatırımlar
gelmekte ve sektör yılda 68 milyon adet
bir günlük civciv ve 150 milyon adet
yumurta üretimi gerçekleştirmekte. Fakat
ilk çeyrekte yem fiyatları oldukça arttı
ve bu küçük üreticilerin rekabet gücünü
düşürdü; ancak büyük ölçekli üreticiler
kapasitelerini arttırarak üretimlerini genişletmeye başladılar. Küçük üreticilerin
pazardan silinmelerini önlemek amacıyla
Zambiya Hükümeti vergisiz yem ithalatı
konusunda çalışmalar yapmaya başladı.
NOTLAR
TVHB’den Dünya
Veteriner Hekimler
Günü mesajı
Türk Veteriner Hekimler Birliği Merkez Konseyi
Başkanı Talat Gözet’in, her yıl farklı bir temayla
tüm dünyada kutlanan Dünya Veteriner Hekimler
Günü açıklamasını sizler için paylaşıyoruz.
TVHB Merkez Konseyi Başkanı Talat Gözet
D
ünya Veteriner Hekimler Birliği, her yıl nisan
ayının son cumartesi gününü “Dünya
Veteriner Hekimler Günü” olarak
kutlanmasını kararlaştırmış ve
2000 yılından günümüze kadar
bu tarih, ülkemiz de dahil olmak
üzere tüm dünya ülkelerinde
“Dünya Veteriner Hekimler Günü”
olarak kutlanmaktadır. Veteriner
hekimlik eğitiminin başlaması
ile birlikte hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar, beşeri
hekimliğin gelişmesine büyük
katkı sağlamıştır. Veteriner
hekimler; hayvan sağlığının ve
aynı zamanda insan sağlığının
korunması, hayvan refahının
iyileştirilmesi, gıda güvenliğinin
sağlanması, küresel açlığın
azaltılması, zoonoz hastalıkların önlenmesi, hayvan ıslahı,
tıbbi araştırmalar ve biyolojik
İNFOVET 30-31
çeşitliliğin korunması alanlarında
yaptıkları çalışmalarla insanlığa
büyük katkılar sağlamışlardır.
Dünya Veteriner Hekimleri
Günü her yıl farklı bir tema ile
kutlanmaktadır. 2015 yılı Dünya
Veteriner Hekimler Günü’nün
teması, “Vektörlerle Bulaşan
Zoonoz Hastalıklar” olarak belirlenmiştir. Buradan yola çıkarak
tek sağlık platformunun bir üyesi
olan Türk Veteriner Hekimleri
Birliği olarak, insan ve hayvan
sağlığını tehdit eden ”Kendileri
Küçük, Zararları Büyük” sloganıyla vektörlerle bulaşan zoonoz
hastalıklara dikkat çekmek istedik. Küresel ısınmanın da etkisi
ile iklimlerde meydana gelen
değişiklikler vektörlerle bulaşan
zoonoz hastalıkların yayılmasına
ya da yeniden ortaya çıkmasına
neden olmaktadır. Bu hastalıkların yayılabilmesi için; uygun çev-
re şartlarının yanı sıra biyolojik
evrelerini tamamlamaları, insan
veya hayvanlara bulaşmalarını
sağlayacak vektörlerle aynı
ortamda bulunmaları gerekmektedir. Toplum sağlığını tehdit
eden bu hastalıklar sadece bir
ülkede veya sınırlı bir bölgede
görülmeyip küresel boyutlarda
salgınlar oluşturma potansiyeline sahiptirler. “Tek Sağlık” kavramının temel
unsurlarından biri olan veteriner hekimler bu hastalıkların
önlenmesinde ve kontrolünde
beşeri hekimlikle beraber ülkesel
stratejiler geliştirerek etkin çözümler üretmektedirler. Bu vesile
ile veteriner hekimler, hayvan
sağlığı, gıda güvenliği ve zoonoz
hastalıklarla mücadele kapsamında doğrudan halk sağlığının
korunmasında görev alan önemli
yükümlülükleri bulunan köklü bir
geçmişe sahip, saygın bir kurumsal yapının mensubudurlar.
Ancak; 6343 sayılı yasa ile
veteriner hekimliği mesleğinin
ülke menfaatleri açısından en iyi
şekilde uygulanmasını sağlamak
ve veteriner hekimlerin hak ve
menfaatlerini korumak amacı
ile kurulmuş olan ve bu konuda
yasal düzenleme yapma yetkisine sahip Türk Veteriner Hekimleri Birliği, bu yasal yetkilerini
kullanamaz ve bu düzenlemeleri
yapamaz duruma getirilmiştir.
Son çıkartılan 6645 sayılı torba
yasanın 78. Maddesi’nde avukat,
mühendis, mali müşavir, eczacı
ve doktorların ofis ve muayenehane açılışlarında belediyelerden
izin alma muafiyeti getirilirken,
sadece veteriner hekim muayenehaneleri bu kapsam dışında
bırakılmıştır. Bunun yanında;
Resmi Gazete’de yayınlanmak
üzere Başbakanlığa gönderilen Tebliğimiz, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı’nın uygun
görüş vermemesi nedeniyle
yayımlanmamıştır. Bu durumda,
6343 sayılı yasanın Türk Veteriner Hekimleri Birliği’ne yüklediği
sorumlulukların yerine getirilmesi mümkün değildir. Bununla birlikte; her geçen gün alt yapıları
tamamlanmadan açılan veteriner
fakülteleri, kaliteyi düşürdüğü
gibi istihdam sorunlarını ve özlük
hakları kayıplarını arttırmaktadır.
Bütün bu yaşanan olumsuzluklara rağmen, özveriyle çalışan
veteriner hekimlerimizin bu özel
gününü kutlarım.
NOTLAR
önlemlerin alınmasıdır. Diğer önem verdiğim unsurlardan biri de, yöneticilerin
liderlik kapasitelerinin olması,
istenilen işin nasıl yapılacağını
gösterebilmeleridir. Yenilikçilik,
insiyatif almak ve öz sorumluluk olmazsa olmazlarımızdır.
Müşterilerimiz ise vazgeçilmez
tutkumuzdur.
Global pazar çerçevesinden
bakıldığında, Türkiye
pazarının Ceva için önemini
nedir, bahseder misiniz?
Ceva Hayvan Sağlığı
A.Ş. Türkiye, Ukrayna,
Belarus, Kafkaslar,
Orta Asya Bölge
Müdürü Cüneyt Seçkin
Ceva Türkiye,
yükselen grafiği ile
adından söz ettiriyor
Global şirket organizasyonlarında bir takım
değişikliklere giden Ceva Hayvan Sağlığı A.Ş.’den
Cüneyt Seçkin ile yeni görevini, Türkiye pazarının
Ceva için önemini ve gelecek planlarını konuştuk.
Y
arım asırlık tecrübesi ile
hayvan sağlığının korunmasına ve hastalıkların tedavisine uygun
çözümler üreten Ceva Hayvan
Sağlığı A.Ş.’den Cüneyt Seçkin,
şirketin global organizasyonlarında gidilen bir takım değişikliklerin beraberinde Türkiye,
İNFOVET 32-33
Ukrayna, Belarus, Kafkaslar,
Orta Asya Bölge Müdürlüğü
görevine atandı ve biz de sizler
için bu vesile ile kendisiyle
kısa bir sohbet gerçekleştirdik.
“Hep birlikte, hayvan sağlığının
ötesine” diyen Ceva’daki yeni
görevinde Cüneyt Seçkin’e
başarılar dileriz.
Ceva, günden güne yükselen
başarı grafiğine sahip bir
firma; bu başarıya giden
yoldaki kriterleriniz nelerdir? Başarının kesin bir formülü veya reçetesi yok; birçok
faktörün bileşkesi. Bence en
önemli olanlar; çalışanların yöneticilerine ve firmalarına karşı
güven duymaları, yaptıkları işi
sevmeleri, doğru pozisyonda
doğru insanların bulunması,
eğitime prosedür olarak değil
de gerçek bir gereksinim olarak
yaklaşmak ve bundan fayda
sağlamak. Ceva olarak hedefimiz hep en iyi takım oyuncuları
ile çalışmak ve bunu sağlayıcı
Türkiye, Ceva Hayvan Sağlığı
A.Ş.’nin en hızlı büyüdüğü ülkelerden ve grup içerisinde en
büyüklerden birisidir. Mevcut
durumda geldiğimiz nokta her
ne kadar büyük ise de hedefimiz çok daha güçlü noktalara
gelebilmektir. Birkaç yıl içinde
birçok alanda büyük müşterilerimizin stratejik ortağı haline
geleceğimizi düşünüyorum. Ceva Türkiye, grup içinde başarı grafiği ile beraber, iş kalitesi
açısından da önemli bir yere
sahiptir. Yakın zamanda Ceva
Türkiye’nin Ceva Grup için global
pozisyonlara önemli bir kaynak
olacağını öngörmekteyim.
Ceva bünyesinde sizinle ilgili
gidilen görev değişikliğinin
içeriğinden bahseder misiniz?
Ceva Hayvan Sağlığı A.Ş.’nin
bölge yapıları yakın zaman
içerisinde tekrardan dizayn
edildi. Benzerlikler bulunan
ülke ve ülke grupları ile alt
bölgeler yaratıldı. Bana bağlanan ülkelerden oluşan grupta,
Türkiye, Ukrayna, Belarus, Kafkas Ülkeleri ve Moğolistan’a
kadar olan Orta Asya ülkeleri
bulunmaktadır. Bu ülkelerden
bir kısmında doğrudan kendi
organizasyonlarımız bulunmakta; bazıları ise distribütörlükler aracılığı ile yönetilmektedir. Ceva çok dinamik ve
hızlı hareket eden bir firmadır
ve bu genetik kodlarımızda
bulunmaktadır. Buna bağlı
olarak söyleyebilirim ki Ceva
içinde değişiklikler her zaman
devam edecektir. 
KANATLI
Y
umurtanın güçlü miktarda
protein ve esansiyel
yağları içerdiği biliniyordu ama
yeni yapılan araştırmalar aynı
zamanda kardiyovasküler
hastalıkları ve kanseri önlediği
bilinen antioksidanları da içerdiğini bizlere gösterdi. Alberta
Üniversitesi’nden araştırmacılar,
ham yumurta sarısının taşıdığı
antioksidan özelliğin elmadakinin iki katı kadar, yarım porsiyon
kızılcıkla eş değer olduğunu
bildirdiler. Ancak kızartıldığında
veya kaynatıldığında antioksidan
özelliklerin yarısı kaybolmaktadır.
Yanı sıra yumurta sarısındaki
antioksidan özellikler, her tür
gıdada birçok besin maddesinin
kaybına sebep olduğu bilinen
mikrodalga kullanılarak ısıtıldığında daha da fazla kaybolmaktadır.Bir diğer önemli faktör
de yumurta sarısının yumurta
beyazı ile birlikte tüketiliyor
olmasıdır. Üniversitenin, Tarım
Ürünleri ve Beslenme Bölümü, araştırmalarını, öncelikle
buğday veya mısır ile beslenen
tavukların yumurtaları üzerine
sürdürmüşlerdir. Değerlendirmelerinde yumurta sarılarının,
yüksek antioksidan özelliği
bulunduğu bilinen triptofan ve
tirosin maddelerini içerdiğini
bulmuşlardır. Yüksek kaliteli
rasyonlarla beslenen ve organik yetiştirilen tavuklar, aynı
zamanda kaliteli yumurtalar
da üretirler ki bu yumurtalar
esansiyel besin maddeleri
açısından da zengindir.
Doğal sağlık her şeydir
Araştırmacılar, yumurtanın
tüm antioksidan özelliklerini ortaya serme amacıyla,
yumurtanın tüketim şekillerini
de göz önünde bulundurarak
yumurtanın içeriğindeki her
bir maddenin antioksidan
özelliğini irdelemişlerdir. Çiğ
yumurta sarısında bu iki amino
asidin bulunması, yumurtanın
faydaları üzerine yürütülen
çalışmaların bir başlangıcı niteliğindedir. Şu ana kadar yapılan
çalışmalar yumurtada buluna
antioksidan özelliğin sadece
İNFOVET 34-35
Mucizeleri
gün geçtikçe
artıyor
Yapılan araştırmalar
yumurta sarısında
bulunan yüksek kaliteli
antioksidanların
çağın vebası kanser
gibi hastalıklardan da
koruduğunu ortaya çıkardı.
DOĞANIN GİZEMİ
ÇÖZÜLMEKLE
BİTMİYOR
bir kısmını gözler önüne sermiştir.
Dolayısıyla araştırmalara devam
edilmelidir. Günümüzde, yumurtaya
sarısına rengini verdiği bilinen karotenoidlerin yumurta içeriğinde peptidlerle bulunduğu bilinmektedir.
Araştırmacılar yumurta sarısında
bulunan daha fazla antioksidanın
haritasını oluşturmak amacıyla
yumurta karotenoidlerinin ve
peptidlerinin araştırılması için daha
ileri çalışmalar planlamaktadırlar.
Çiğ yumurta, güçlü antioksidanlar
ve diğer besinleri içeren, tam olarak
sırrı çözülememiş doğal besinlerden sadece biridir.
Triptofanın bir diğer özelliği
Yumurtadaki triptofanın antioksidan özelliği yanında başka yararlı
özellikleri de bulunuyor, triptofan
demişken bundan da bahsetmek
yararlı olacaktır. Bu özellik sedatif
etki yaratması. Siz bir kanatlı ürünü
olan hindi etinin de doğal bir sedatif
etkiye sahip olan triptofandan
zengin olduğunu biliyor muydunuz?
Triptofan insanların bünyelerinde
üretmediği yani esansiyel bir amino
asittir. Organizma gıdalarla birlikte
triptofan ve diğer gerekli amino asitleri almak zorundadır. Triptofan vü-
cudun sakinleştirici bir ajan olarak
hareket eden ve uykuda önemli bir
rol oynayan olağanüstü bir kimyasal
B vitamini niasinin üretimine yardımcı olur. Yani hindiyi çok tüketen
kişilerde vücut daha çok serotonin
üretecek ve sakinleşerek bir uyku
haline geçecektir. Bundan yola
çıkarak, birçok insan, baş gösteren
uykusuzluk (insomnia) tedavisi
için 1980’lerde triptofanı bir besin
takviyesi olarak almış ama ABD Gıda
ve İlaç İdaresi kas ağrısı ve hatta
ölüme neden olabilen eozinofili-miyalji sendromu denilen bir hastalık
salgını nedeniyle 1990 yılında
triptofan takviyelerini yasaklamıştır.
FDA kontamine triptofan takviyelerinin salgına neden söylemiş,
ancak beslenme uzmanları ve diğer
uzmanlar triptofanın aç karnınayken
en iyi şekilde çalıştığını hindideki
triptofanın muhtemelen daha fazla
serotonin üretmek için vücudu
tetiklemediğini söylemişlerdir. Yani
hindideki triptofan diğer aminoasitlerle birlikte vücut tarafından
kullanılmaya çalışılacak ve yalnızca
beyinde serotonin üretimine yardım
edecektir. Bundan sonra hindi
yemenin neden sizde uyuma isteği
doğurduğunu bileceksiniz. 
Faydalarından son
derece emin olunan
veya henüz yararları
tam olarak bilinemeyen
besinlerden olan doğal
yiyecekler, günlük
yaşamda sağlığımızı
korumakta etkisi çok
büyük olan temellerdir.
Şimdiye kadar yürütülen
bilimsel çalışmalar,
henüz yüksek kalitedeki
organik ürünlerin
vücuttaki faydalarını
gözler önüne sermeye
yeterli olmamıştır.
Prestijli üniversiteler
organik hayvancılıkla
ilgili araştırma, geliştirme
çalışmalarına ve
doğal sağlığın yıllardır
savunucusu olmaya
devam etmektelerdir.
Doğanın bize sunduğu
mucize besinlerin
engin iyileştirme gücü
halen tam olarak
bilinmemektedir.
BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ
ELISA testleri
ve sürü sağlığı
yönetimi
ELISA testleri ile aşılama programlarının etkinliği ve aşı tekrarının
gerekip gerekmediği, maternal antikor varlığı ve seviyeleri, biyogüvenlik
uygulamalarında kırılma olup olmadığı ve hastalık ajanlarıyla karşılaşılıp
karşılaşılmadığı güvenilir bir şekilde belirlenebilir.
Test prosedürlerinin
basit ve hızlı olması,
ELISA testlerini hem
küçük hem de büyük
laboratuvarlar için
vazgeçilmez kılar.
İNFOVET 36-37
E
LISA, (enzyme-linked
immunosorbent assay)
mevcut tanı teknolojileri
ve yöntemleri arasında
en çok kullanılan, duyarlı ve
sonuçları tekrarlanabilir olan bir
testtir. Virüs, bakteri ve parazit
enfeksiyonlarının tanısında
ve bazı kalıntı ve toksinlerin
saptanmasında sıklıkla kullanılan bir test yöntemidir. Antikora
bağlanmış bir enzimin aktivitesi
saptanarak antikor - antijen
ilişkisi kantitatif veya kalitatif
olarak ölçümlenir. ELİSA testinde
direk olarak antijen veya indirek
olarak antikor aranabilir. Hastalık
tanısında kullanılabildiği gibi
canlı veya inaktif aşı yanıtlarını
ölçmek için de kullanılır. ELISA
kitleri kullanıcıya tekrarlanabilir, duyarlı ve özgün sonuçlar
sağlamak için dizayn edilir ve
üretilirler. Test prosedürlerinin
basit olması ve hızlı yapılabilmeleri ELISA testlerini hem küçük
hem de büyük laboratuvarlar
için vazgeçilmez kılar. Analizler
büyük ölçekli test programları
için kolayca otomasyona uygun
hale getirilebilir. Günümüzde
Avian Influenza ve İnfectious
Laryngotracheitis, Mycoplasma
gibi hastalıkların taranmasında
geniş ölçüde kullanılmaktadır.
ELISA test kitleri ile güvenilir
sonuçlar elde etmek için ilk önce
iyi bir örnekleme programına
gereksinim vardır. Bununla ilgili
olarak herhangi bir hastalığı kabul
edilebilir bir enfeksiyon oranında
tespit etmek veya titre ve % CV
olarak sürünün gerçek durumunu
gösteren aşılama yanıtını izlemek
için gerekli örnek sayısı tespit
edilmeli ve örnekler tesadüfi
örnekleme ile seçilmelidir.
ELISA testleri ile hastalık
yapıcı organizmaların varlığı
saptanabilmekte ve Salmonella
ve Mycoplasma gibi vertikal
bulaşan etkenler için tasarlanan uygun sürü sağlığı izleme
programları uyarınca, aşılama
ve biyogüvenlik programlarının
başarılı olup olmadığı ölçülebilmektedir. ND, IB, ART ve IBD
gibi aşılar için ELISA testleri ile
önce her duruma göre (damızlık,
Tablo 1. EU’da yumurtacı tavuklarda ve broilerlerde
Salmonella serotiplerinin bulunma oranları*
Yumurtacı Tavuklar
Broilerler
EU-wide 2007
EU-wide 2007
S. enteritidis 52.3 %
S. enteritidis 3.8 %
S. infantis 8.4 %
S. infantis 22.0 %
S. typhimurium 4.8%
S. mbandaka 8.1 %
S. mbandaka 4.1 %
S. hadar 3.7 %
S. livingstone 2.7 %
S. typhimurium 3.0 %
broiler, canlı ve/veya inaktif aşı,
uygulama yolu gibi) baz titreler
elde edilerek yapılan aşılamalar
kontrol edilebilmektedir.
x-OvO firmasının ürettiği
FLOCKSCREEN™ ELISA kitleri yüksek teknik performansla birlikte
ekonomi ve kullanım kolaylığı
sağlar. Ürün dizaynı ve üretimi en
iyi antijen ve enzim konjugatları
gibi anahtar unsurları sağlamayı amaçlar. Strip plate formatı
kullanıcıya gerekli olan kadar
kuyucuk kullanma olanağı tanır
ve antijen kaplı kuyucuklarda
birden fazla inkübasyon işlemi ile
oluşacak potansiyel bozulmalar
önlenir. Kullanıma hazır kontrollar,
enzim konjugat, substrat, stop
solusyonu ve tek tip sulandırıcı
kolaylık sağlar. 37 C0’de inkübasyon işlemi sıcaklık dalgalanmalarından etkilenmeyi önler.
YENİ ELISA KİTLERİ
x-OvO, mevcut olan ELISA
kitlerine (SE, ST, MG, MS, CAV, IBD,
EDS, NDV, IB, ART, ILT, AI, AE, HindiSE, Hindi-ST, Hindi-MG, Hindi-MS,
Hindi-NDV, Hindi-ART ve Hindi-AI)
ilave olarak ART DIFF (ayırıcı) ve
Salmonella infantis ELISA kitlerini
tavukçuluk sektörünün hizmetine
sunmaya başlamıştır.
Art diff elisa kiti: Tanımlanmış
4 alt tip ART grubu içinde global
olarak en yaygın olanları A ve B
alt tipleridir. Günümüze kadar
ART ELISA kitleri ile alt tipler
ayırt edilmeden ART’ye karşı
kombine olarak antikor varlığı
tespit edilmekteydi. Alt tip ayrımı
ancak soluk borusundan alınan
swaplarla yapılan PCR testleri
ile mümkün olmaktaydı. Virüsün
örnekleme yeri olan soluk
borusunda bulunma süresi kısa
olduğundan başarılı olma şansı
oldukça düşüktü. FLOCKSCREEN™
ART DIFF ELISA kiti ile A ve
B alt türlerine karşı oluşan
antikor varlığı ve hangisinin
major olduğu tespit edilir ve
yüksek oranda spesifik antijen
kullanımından dolayı hangi alt
türe maruz kalındığı belirlenir.
ART enfeksiyonuna karşı
korunma canlı ve inaktif aşılarla
sağlanmaktadır. Bu aşılar homolog ve heterelog enfeksiyonlara
karşı koruyucudur. ART ayırıcı
ELİSA kitinin ART’ye karşı bir
aşılama programı oluşturulmadan evvel mevcut saha enfeksiyonunu belirlemek için kullanılması önerilir. Aşıların doğal kros
koruma özellikleri nedeniyle
heterelog bir aşının seçimi ART
ayırıcı kitin kullanımıyla birlikte
yapılabilir. Bundan sonra aşılama
ve saha enfeksiyonu yanıtlarına
göre belirlenen bir aşılama programı yapma alışkanlığı oluşabilir.
ELISA testleri ile
hastalık yapıcı
organizma varlığı
saptanır; vertikal
bulaşan etkenler
için tasarlanan
aşılama ve
biyogüvenlik
programlarının
başarısı ölçülür.
Salmonella infantis ELISA
kiti: Salmonellozis gıda
kaynaklı hastalıkların baş
sıralarında yer almakta ve
ana salmonella bulaşma
kaynakları olarak ilk sırada
tavuk eti ve ürünleri, yumurta
ve ürünleri bulunmaktadır.
Avrupa’da ve diğer ülkelerde
Salmonella enteritis (Se) ve
Salmonella typhimurium (St)
kaynaklı hastalıkları kontrol
etmek için tanı, aşılama ve
pozitif damızlıkların kesimi gibi
yöntemlerle yoğun çabalar
gösterilmektedir. Ancak Se
ve St’ye karşı yoğun kontrol
çalışmaları diğer önemli gıda
kaynaklı Salmonella suşlarından
olan Salmonella infantis’e
(Si–grup C) alan açmış ve son
yıllarda Avrupa’da ve diğer
ülkelerde Salmonella infantis
özellikle broilerlerde en fazla
görülen suş haline gelmiştir
(Tablo 1).
Günümüze kadar Salmonella
teşhisi için suş spesifik olarak
yalnız Se, St ve kombine Se+St
Eliza test kitleri bulunmakta
ve yapılan ELISA testlerinde
sadece Se ve St suşları tespit
edilebilmekteydi. x-OvO firması
ön alarak Salmonella infantis
için dünyada ilk defa bir Eliza kiti
geliştirmiş ve tavukçuluk sektörünün hizmetine sunmuştur.
x-Ovo Si ELISA kiti ile Salmonella
infantis enfeksiyonu Eliza testi
ile saptanabilecek ve gerekli
önlemlerin alınması imkanları
doğacaktır. Salmonella infantis
aşısı kullanımı mümkün olduğunda aşı yanıtları izlenebilecektir.
ELISA testleri sürü sağlığı izleme
programları içinde önemli bir
yer tutmaktadır. Testlerin yaygın
kullanımı ile sürü sağlığı yönetimi
bilimsel temellere oturtulmaktadır.
Sonuç olarak, sürü sağlığı
izleme programlarında ELISA
testlerinin kullanımı ile
> Aşılama programlarının
etkinliği ve aşı tekrarının gerekip
gerekmediği,
> Maternal antikor varlığı ve
seviyeleri ve aşılama zamanları,
> Biyogüvenlik uygulamalarında kırılma olup olmadığı ve
hastalık ajanlarıyla karşılaşılıp
karşılaşılmadığı belirlenir.
> SPF sürülerin ve damızlık sürülerin negatiflik durumları izlenir.
* Results from EFSA and BfR studies on occurrence of Salmonella spp. in laying and broiler
farms (EFSA 2007a, 2007b; BfR 2005, 2006)
rta
Biyogüvenlik, sigo
dbirli
te
ni
poliçesi gibidir, ya
a
zıd
Ya
r.
bir yatırımdı
ıdır.
al
nm
la
gu
kalmamalı, uy
Saygılarımızla,
REFARM A.Ş.
www.refarm.com.tr m.tr
rm.co
biyoguvenlik@refa
işimiz
Biyogüvenlik bizim
ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ
Benzersiz bir enzimatik bir kompleks
olan Hostazym® X, sindirim sistemi
viskozitesini azaltır ve yemde
bulunan çözünebilen&çözünemeyen
NSP’leri parçalayarak, besin
maddelerini hayvanlar için daha
kullanılabilir hale getirir.
Ksilanazdan
daha fazlası
Kanatlı yetiştiriciliğinde maliyeti sürekli yükselen yem hammaddelerinden
maksimum yarar sağlamak üreticinin en büyük arzusudur. Hostazym® X fark yaratan
özellikleri ile istenilenin karşılığını tam olarak vermektedir.
YAZI: Huvepharma® & ANC Teknik SERVİSİ
İNFOVET 38-39
sek düzeydeyken, bunu domuz
yetiştiriciliği ve ruminant pazarı
takip etmektedir. Akuasektörde
ise enzimlerin halen sınırlı bir
kullanım alanına sahip olduğu
buna karşın kayda değer pozitif
etkileri olduğu bilinmektedir.
Yem enzimleri 1980’lerin sonlarından bu yana, yem maddelerinin besinsel profilini değiştirerek,
beyaz et ve yumurta üretiminin
radikal bir şekilde artırılmasındaki en büyük rollerden birini
üstlenmektedir. Enzimler, belirli
besin maddelerindeki spesifik
antinutrisyonel faktörleri hedef
alarak, kanatlıların yemdeki
besinsel öğelerden daha fazla
yararlanmasına yardımcı olur ve
yemin etkinliğini artırır. Bu şekilde
yem üreticilerine, yem formülasyonunda çok farklı hammaddelerin güvenli bir şekilde kullanımı
için olanak tanır. Buna ek olarak
yem enzimleri hayvansal atıkları
azaltmak yoluyla çevresel negatif
etkilerin ortadan kaldırılmasında
da kilit rol oynamaktadır.
Sektörde büyük bir pazar
Y
em enzimleri
endüstrisinde, hem enzim fonksiyonlarının bilimsel olarak anlaşılması
hem de ticari pazarın kapsam
ve büyüklüğü anlamında son 15
yılda kayda değer gelişmeler yaşanmaktadır. Bugün, toplam yem
enzim pazarının değeri, 2000’li
yılların başları ile karşılaştırıldığında yaklaşık dört kat daha
büyüktür. Buna karşın sahadaki
uygulamaları aynı büyüklükte
bir değişim göstermemektedir.
Yem enzimleri kullanımı kanatlı
hayvan yetiştiriciliğinde en yük-
Günümüz kanatlı endüstrisinin,
yem hammaddelerinin yüksek
fiyatları ile mücadelesi devam
etmektedir. Dahası gelecek yüzyılda da kanatlı üretiminde kullanılan geleneksel yem maddelerinin teminindeki sıkıntılar artarak
devam edecek gibi görünmektedir. Yeni yem kaynakları bulmak
ve bunların kanatlı rasyonlarına
girişini sağlamak için üstün çabalar sarf edilmektedir. Bununla
birlikte birçok yem maddesi belirli
olumsuz faktörlerin varlığı ile
karakterize edilir. Bu faktörleri
içeren yem maddelerinin rasyona
eklenmesi, kümes performansını
olumsuz yönde etkileyebilir. İşte
tam bu noktada yem enzimleri
kullanımını içeren beslenme
stratejileri, sorunların üstesinden
gelmek için muazzam bir potansiyel sunmaktadır. Özellikle genç
civcivler başta olmak üzere
büyüyen kümes hayvanları için
hazırlanan yem karışımlarında
enzimlerin kullanımı, son yıllarda birçok araştırmanın temel
konusu olmuştur.
Seçim kriteri
ne olmalı
Ksilanazlar arasında seçim
yaparken kararı in-vitro
çalışmalar veya gerçekten
yanlış yönlendirmelere
sebebiyet verebilen
gerçek enerji yanıtı
TME/AME sindirilebilirlik
çalışmalarına dayalı olarak
değil; doğru formüle
edilmiş diyetlerdeki ürünün
hayvan performansı
üzerindeki etkisini
değerlendirerek vermek
önemlidir. Bu tür net enerji
yanıtının performans
yararına çevrildiğinin
gösterilmesi gerçekten
zordur çünkü günümüz
broiler piliçleri normalden
fazla enerji ile beslenmeye
yanıt vermemektedir.
Son 8 yılın verilerine göre,
mevcut global yem enzim pazarı
büyüklüğü yaklaşık 550-600
milyon Amerikan Doları’dır. Yem
enzimleri marketinin 2020
yılında ise 1.371 milyon Amerikan
Doları pazar payına sahip olması
öngörülüyor. Fitaz satışları pazarın yaklaşık %50’sini oluştururken, nişasta yapısında olmayan
polisakkarit (NSP) enzimleri geri
kalan %50’lik kısmı kapsamaktadır. Ksilanaz, NSP enzimleri
arasında giderek daha çok pazar
payı almaktadır. b-glukanaz ve
ksilanazın monogastrik hayvanlarda kilo artışına pozitif etkisi
kadar, FCR’ın azalması ve ıslak
altlık sendromunun ortadan kaldırılması üzerine olumlu etkileri
20 yıldan daha uzun bir süredir
çok sayıda bilimsel yayın ile
kanıtlanmıştır. Kanatlılarda yeme
enzim ilavesinin diğer faydaları
arasında sindirim sistemi viskozitesi üzerine etkisi nedeniyle
kirli yumurta sayısında azalma
ve istenilen yumurta sarısı rengini elde etme gibi faktörler de
önemli yer tutmaktadır.
Ksilanazlar arasındaki temel
fark; üretim teknolojisi, üretim
prosesi ve üretimde kullanılan
mikroorganizamadan ileri gelir
Günümüz hayvan besleme
sektöründe birbirinden belirgin
farklılıklar gösteren çok sayıda
NSP enzimi bulunmaktadır. Hatta
sadece ksilanaz pazarını tek başına ele aldığımızda dahi, ksilanazların pH profili, gastrik stabiliteleri,
üretilen son ürünler ve bunların
çözünebilir ve/veya çözünemez
arabinoksilan yapılarına tutunmaları arasında bile muazzam
farklılıklar söz konusudur.
Ksilanaz, alfa amilaz, selülaz,
pektinaz, proteaz ve lipazlar
gibi enzimlerin üretimi üzerine
sürdürülen araştırmalar, uygun
bir üretici mikroorganizmanın
bulunması ve aynı zamanda
ucuz ve bol bulunabilen kaynaklardan oluşan bir üretim ortamı
kompozisyonun oluşturulması
yönünde devam etmektedir. Ksilanazların neredeyse tümü farklı
mikroorganizma türleri tarafından üretilmektedir. Üretim yöntemi olan fermantasyon şekline
bakıldığında ise iki sistemle karşı
karşıya gelinir: Derin likit ve katı
ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ
normal şartlar altında kendileri
için optimum koşullar sağlanan
mikroorganizmaların aksine
Trichoderma longibrachiatum,
Hostazym® X’i kendisi için oluşturulan zorlu ortam şartlarına karşı
yaşamını devam ettirmek üzere
verdiği mücadelenin sonucunda
üretir. Hostazym® X’in bu denli
dayanıklı bir enzim olmasının
altında yatan en önemli nedenlerden biri de budur.
Normalde çözünemeyen NSP
fraksiyonlarının parçalanması,
hücre duvarı ağında tutulan
diğer besin maddelerinin açığa
çıkmasına olanak tanır. Çözünebilir yapıdaki NSP’lerin parçalanması ise sindirim sistemi viskozitesinde azalmaya neden olur.
Hostazym® X’i diğer ksilanazlardan ayıran en önemli özelliklerden bir diğeri hem çözünemeyen
NSP türleri üzerine etki edip
normalde yararlanılamayan besin maddelerinin açığa çıkmasını
sağlaması hem de aynı anda
çözünebilir NSP’ler üzerinde
etkiye sahip olmasıdır.
Hostazym® X’in mısır bazlı rasyonlar
da dahil tüm kanatlı yemleri
üzerindeki etkisi, bağımsız araştırma
enstitüleri tarafından yapılan
analizlerle defalarca kanıtlanmıştır.
hal yüzey fermantasyonu. Katı
hal yüzey fermantasyonu birçok
üstün özellikleri nedeniyle enzim
üretimi çalışmalarında son yıllarda ayrı bir önem kazanmıştır.
HOSTAZYM® X:
BEKLENTİLERİN ÖTESİNDE
Ksilanazlar sahip oldukları etki
gücünü kaynak aldıkları mikroorganizmanın türüne ve üretim metoduna borçludurlar. Hostazym® X
GDO içermeyen, Trichoderma longibrachiatum isimli bir mantar tarafından, katı hal yüzey fermantasyonu teknolojisi ile üretilmektedir. Katı
hal yüzey fermantasyonu ve derin
likit fermantasyon arasında, ortaya
İNFOVET 40-41
çıkan son ürün anlamında büyük
farklılıklar söz konusudur. Şimdi izin
verin Hostazym® X’in bazı üstün
yönlerini sizlerle paylaşalım.
Bir enzimatik komplekstir
Hostazym® X yüksek sıcaklık
derecelerinde, buğday kepeği serili tepsilerde üretilen bir
enzimatik komplekstir ve bu
nedenle primer aktivitesi endo1,4 b-ksilanaz’ın yanı sıra yem
içerisindeki çözünebilir ve çözünemeyen NSP komponentleri
üzerine etki etmesini sağlayan
1,3,4 b-glukanaz, selülaz ve
proteaz gibi diğer önemli yan
aktivitelere de sahiptir. Çünkü
85°C’de stabilite garantisi verir
Hostazym® X’in pelletleme
sırasında yüksek ısıya gösterdiği
direnç ve garantili granülasyon
yapısı sayesinde 85°C’de stabilite
garantisi vermesi asla tesadüf
değildir. Birçok enziminin üretim
sıcaklığı olan 30-37° C’nin aksine
55° C’de üretilen Hostazym® X
pelletleme sırasındaki yüksek ısılara daha dirençli bir yapı sergilemektedir. Bu aynı zamanda uzun
bir raf ömrüne de sahip olması
avantajını beraberinde getirir.
Yapılan bir çalışmada;
Hostazym® X içeren buğdaysoya fasulyesi unu temelli bir
broiler rasyonu 85° C’de pelletlendikten sonra yapılan ölçümlerde enzim aktivitesinin hala
tavsiye edilen düzeylerin üzerinde olduğu ortaya konmuştur.
Mükemmel partikül
büyüklüğüne sahiptir
Hostazym® X optimal partikül
büyüklüğü ve toz içermeyen yapısı ile yem içerisine eşit şekilde
dağılır ve mükemmel bir akışkan-
lığa sahiptir. Genel anlamda pelet
yemlerde bir sorun yaşanmamakla birlikte, özellikle enzimlerin toz
yeme karıştırılması sonrasında
eğer enzim partikülleri normalden
küçük ya da gereğinden büyükse
yemden ayrılması sorunu ile karşı
karşıya kalınabilmektedir. Bu da
homojen bir dağılımdan bahsedilemeyeceği anlamına gelir. Hostazym® X ise mükemmel partikül
büyüklüğü sayesinde toz yemde
dahi mükemmel bir homojenizasyona sahiptir!
Hostazym® X için önemli noktalar
> Geniş enzim aktivitesi spektrumuna sahiptir.
> Geniş pH aralığında aktivite
gösterir.
> Enerji ve aminoasit yararlanılabilirliğinde artış sağlar.
> Esnek yem formülasyonu
sayesinde yem maliyetinde
azalmaya neden olur.
> Zooteknik sonuçlarda belirgin iyileşme sağlar.
> Nişasta yapısında olmayan
polisakkaritler gibi yemlerdeki
anti besinsel faktörlerin parçalanması ile yemin sindirilebilirliğinde ve besin maddelerinin
emiliminde artış sağlar.
NSP ENZİMLERİNİN
AVANTAJLARI
> Yağ sindirimini artırır.
> Protein sindirimini artırır.
> Enerji metabolizasması
üzerinde pozitif etkiye
sahiptir.
> Altlık kalitesini artırır.
> Karkas kalitesini artırır.
AŞI KÖŞESİ
Koksidiyalar, etlik
piliç besiciliğinde
performansı
düşüren ve
ekonomik açıdan
önem arz eden
protozoanlardır.
Etlik piliç besiciliğinde 10 yıllık deneyim
LIVACOX
®
Çeşitli iklim koşullarının hakim olduğu ayrı kıtalarda 10 yıllık Livacox®
kullanımı boyunca elde edilen veriler, aşının etkinliğini ve koksidiyozun
önlenmesindeki olumlu katkısını ispatlamıştır.
Yazarlar: J.Holkova, P.Bedrnik (BIOPHARM, Research InstItute of BIopharmacy and VeterInary Drugs, Czech RepublIC)
İNFOVET 42-43
www.gunesliasi.com.tr
ÖZET
Livacox®
(E.acervulina,
E.maxima ve E.tenella) canlı
atenue trivalan aşı, 1992 yılında
koksidiyozun önlenmesinde
yeni bir aşı olarak piyasaya
sürülmüştür. Aşının etkinliği ve
hastalığın kontrolüne katkısı, etlik piliç besiciliğinde on
yıllık kullanım sırasında nesnel
performans parametreleriyle
değerlendirilebilir. Çeşitli ülkelerde aşılama sonrası performansı göstermek amacıyla,
antikoksidiyaller veya başka
bir koksidiyoz aşısı ile kontrol
verileri dahil olmak üzere, ağırlıklı olarak yeni alınan sonuçlar
seçilmiştir. Aşı yaklaşık 30
ülkeye ihraç edilmekte olduğundan, farklı yetiştirme ve iklim
koşulları altında Livacox® aşısı
uygulanan sürülerde etlik piliç
performansının ortaya koyulması amaçlanmıştır.
GİRİŞ
Koksidiya, karmaşık bir
gelişim döngüsüne sahip
olan hücre içi monoksenik
parazitlere (Protozoa) verilen
addır. Koksidiya türleri; üreme
potansiyeli, biyolojik özellikler,
konak bağırsağında yerleşimi
ve patojenitesi bakımından
değişiklik gösterirler. Eimeria
acervulina (büyümeyi geciktirir,
yemden yararlanmayı düşürür),
E.maxima ve E.tenella (mortaliteye neden olur) türleri, etlik piliç besiciliğinde performansı dü-
şüren, ekonomik açıdan önem
arz eden türlerdir (Şekil 1, Şekil
2, Şekil 3). Koksidiyoz kontrolü,
üretim maliyetlerini ve kümes
hayvanının nihai et ve yumurta
kalitesini etkilemektedir.
Aşının etkinliği ve hastalığın
kontrolüne katkısı, farklı yetiştirme koşulları altında yetiştirilen evcil kümes hayvanlarında
on yıllık kullanım sırasında nesnel performans parametreleriyle değerlendirilebilir. Aşı, hedef
koksidiya türlerinde sporlu
oositlerin oluşmasını sağlar; bu
oositler 2 - 3 yaşam döngüleri
boyunca bağışıklığı indükledikten sonra, çevreye yapılan
oositlerle sürekli rapel aracılığıyla bağışıklık idame ettirilir.
Aşının kullanımında, sadece
tavukların bağırsak kanalında
hafif parazitemi görülür.
lerinden ya da kümes hayvanı
tesislerinde yapılan testlerden
elde edilmiştir. Aşı yaklaşık 30
ülkeye ihraç edilmekte olduğundan, farklı yetiştirme ve iklim
koşulları altında Livacox® aşısı
uygulanan sürülerdeki durumun
ortaya koyulması amaçlanmıştır.
AVRUPA
Çek Cumhuriyeti
Livacox®, ruhsatlandırılmasından itibaren, etlik
piliç üretiminde yaygın olarak
kullanılmaktadır. Günümüzde,
Livacox® ile birlikte yerli piyasada bulunan diğer etlik piliç
aşılarının etkinliği test edilerek,
aşılanan tavukların performansı
kıyaslanmaktadır.
Livacox® aşısı içme suyuyla (5 günlük tavuklara), diğer
ateneu aşı ise yem üzerine
püskürtme uygulamasıyla
(bir günlük tavuklarda) uygulanmıştır. Aşağıda açıklanan
(Tablo 1) besicilik sürecinde,
standart dışı ROSS 308 tavuklar
(yani genç yumurta tavuklarının yumurtalarından gelen
ve yumurtadan düşük vücut
ağırlığıyla çıkmış) kullanılmış
olup, bunun sonucunda, yerel
koşullara göre olağandan daha
yüksek mortalite ve daha düşük
performans değerleri elde edilmiştir. Bu duruma rağmen, elde
edilen sonuçlar, aşılamanın, iyi
koşullar altında yetiştirildikleri
takdirde, standart dışı tavukların besiciliğinde dahi etkili
ÇEŞİTLİ ÜLKELERDEN ALINAN
BESİCİLİK SONUÇLARI
Aşının etkinliği öncelikle antikoksidiyal ilaçların etkinliğiyle,
daha sonra ise piyasada bulunan diğer koksidiyoz aşılarının
etkinliğiyle karşılaştırılmıştır.
Etkinlik testlerinde Livacox® uygulamasının hem içme suyuyla
uygulama (1-10 gün arası) hem
de bir günlük tavuklara kalın
püskürtme şeklinde uygulama
olmak üzere her iki yöntemin
de kıyaslanmasını sağlamıştır.
Sunulan veriler, koksidiyoz kontrolünde rutin olarak Livacox®
kullanan kümes hayvanı çiftlik-
Şekil 1: E.acervulina (duodenum
bağırsak çeperindeki beyaz, uzun
veya enine merkezli lezyonlar)
Şekil 2: E.maxima (jejunumda
farklı büyüklüklerde belirgin
peteşi, çoğunlukla lumende
turuncu renkli mukus mevcuttur)
Şekil 3: E.tenella (şişen
sekumlarda kan, kazeöz odaklar
ve hemorajik kalıntılar bulunur)
TABLO 1. Livacox® (içme suyuyla) ve diğer atenue koksidiyoz aşısıyla (yem üzerine püskürtmeyle)
aşılanan tavuklarda etlik piliç performansının karşılaştırılması, Çek Cumhuriyeti (2002)
Kümes
Kanatlı sayısı
L*
Mortalite (%)
1**
L
1
Besi süresi (gün)
L
1
Yemden yararlanma
L
1
Ortalama canlı ağırlık (kg)
L
1
EPI***
L
1
1
17.400
16.500
5.09
7.63
43
40
1.95
2.08
1.83
1.68
207.13
186.51
2
16.800
16.500
6.38
11.0
40
40
2.04
2.00
1.65
1.65
189.30
183.56
3
16.730
17.100
4.81
8.0
42
40
1.84
2.09
1.78
1.80
219.25
198.08
4
16.700
15.200
5.40
9.87
39
41
1.88
1.99
1.71
1.80
220.63
198.97
5
15.900
16.130
3.41
4.59
42
39
1.96
1.72
1.98
1.80
232.32
256.01
ortalama
16.588
16.267
4.88
7.57
41.3
40.3
1.94
1.98
1.81
1.77
215.33
206.40
*Livacox®
**Diğer atenue aşı
sağkalım oranı (%) x canlı ağırlık (kg)
***EPI = ---------------------------------------------------------------- x 100
yemden yararlanma x besi süresi (gün)
AŞI KÖŞESİ
www.gunesliasi.com.tr
TABLO 2. Aynı şirkette 4 sene boyunca içme suyuna
katılan Livacox® ile aşılanan etlik piliçlerin performansı,
TABLO 3. İçme suyu içerisinde Livacox® ya da sprey kabiniyle
başka bir canlı aşı veya yemle birlikte antikoksidiyal ilaç
uygulanan etlik piliçlerin performası, Venezuela (2000)
Venezuela (1997 - 2000)
Parametreler
1997
Kanatlı sayısı
1998
1999
2000
Parametreler
Canlı
virülant aşı
Livacox®
Antikoksidiyaller
617.000
832.000
1.205.000
1.738.000
Kanatlı sayısı
18.000
17.000
16.000
Besi süresi (gün)
42.6
42.6
42.8
42.5
Besi süresi (gün)
42
42
42
Mortalite (%)
6.50
6.10
6.20
5.90
Mortalite (%)
7.04
5.12
8.38
Ortalama canlı
ağırlık (kg)
1.917
1.985
2.019
2.023
Ortalama canlı ağırlık (kg)
1.890
1.922
1.925
Yemden yararlanma
2.150
2.100
1.998
1.903
Yemden yararlanma
1.937
1.922
1.925
195.69
208.35
221.46
235.37
EPI
215.96
225.90
218.14
EPI
olduğunu kanıtlamıştır. Kullanılan aşıların her ikisi de benzer
bir performans sergileyerek
tavuklarda koksidiyozu önlemiştir (Soubustova, 2002).
GÜNEY AMERİKA
Güney Amerika’daki kümes
hayvanı çiftçileri, uzun süreli
ve deneyimli aşı kullanıcıları
olup, Livacox® ile aşılanan
etlik piliçlerin üretiminde
önemli bir konuma sahiptir.
Tavuklara püskürtme yoluyla
Livacox® uygulanmasının halen değerlendirme aşamasında olduğu Avrupa’nın aksine
(2002’de Çek Cumhuriyeti’nde
resmi olarak onaylanmıştır),
kuluçkahanelerde bir günlük
tavuklara püskürtme yoluyla
uygulama bu bölgede oldukça
yaygındır. Güney Amerika ülkelerinde de tropikal ve subtropikal iklim görüldüğünden,
tavuklar oldukça yüksek bir ısı
stresine maruz kalmaktadır.
TABLO 4. Aynı şirkette 1997 - 2001 yılları arasında yemle antikoksidiyal ilaç uygulanan
ya da sprey kabiniyle Livacox® aşı uygulanan etlik piliçlerin performansı, Brezilya
Parametreler
1997 (*)
1998 (**)
1999 (***)
2000 (***)
2001 Ocak-Mayıs (***)
Kanatlı sayısı
14.390.000
13.980.000
15.450.000
15.650.000
10.000.000
Besi süresi (gün)
46.1
46.1
45.6
45.04
45.96
Mortalite (%)
5.26
5.54
4.01
3.31
3.46
Ortalama canlı ağırlık (kg)
2.273
2.290
2.359
2.310
2.371
Yemden yararlanma
2.017
2.018
1.932
1.965
1.953
EPI
231.46
232.25
256.57
249.74
255.07
(*) Antikoksidiyaller
(**) Ocak ayında antikoksidiyal, ardından Livacox® ile aşılama
Brezilya
Brezilya’daki kullanıcılar aşı uygulanan etlik piliçlerin performansını
çok dikkatli bir şekilde takip etmiş, ayrıca Livacox® sprey uygulamasıyla bir dizi testler gerçekleştirmişlerdir. Elde edilen stabil uzun
süreli sonuçlar, Brezilya kümes hayvanı sektöründe kümes hayvanı
çiftçilerinin aşılama konusunda büyük bir deneyim sahibi olduğunu ve Livacox® aşısının etkinliğini göstermiştir (Tablo 4). Aşılanan
sürülerin artan performansını tarafsız bir şekilde değerlendirmek
için, söz konusu 5 yıllık dönemde meydana gelen diğer zooteknik gelişmeler de dikkate alınmalıdır (melez yetiştirme etkinliği,
beslenme, bakım vb.) Ancak, milyonlarca aşılanmış tavuktan elde
edilen verilere dayanan bu araştırma, Livacox® aşısının olumlu etkilerinden bahsedebilmek için yeterince inandırıcıdır (Oliveira, 2000).
İNFOVET 44-45
Venezuela
Sunulan veriler, bir şirkette
ardışık dört yıl boyunca alınan
etlik piliç performansı değerlerini
göstermektedir. 1997 - 2000 yıllarının karşılaştırıldığı incelemede, alınan performans sonucunu
olumlu etkilemiş olabilecek diğer
hususların da dikkate alınması
gerekmiştir (tavukların genetik
potansiyelinden daha iyi yararlanma, yetiştirme koşullarındaki
iyileşme, tavuk beslenmesindeki
ilerleme vb.) Yine de, alınan
sonuçlardan aşılama sonrası
elde edilen olumlu trend bariz bir
şekilde görülmekte olup, entegrasyonda uzun süreli Livacox®
kullanımı, bu doğal koşullarda
kabul edilebilir tavuk performansının bir delili olmuştur (Tablo 2).
Tablo 3’de sunulan verilerle, tavuklarda antikoksidiyal
ilaçlarla veya atenue olmayan
(virülant) aşıyla uygulama
sonucu elde edilen performans
değerleri gösterilmekte olup;
koksidiyoz kontrolünde yaygın
olarak kullanılan bu alternatifler
(***) Livacox® ile aşılama
ile Livacox® aşı uygulaması
karşılaştırılmaktadır. Elde edilen
sonuçlar, Livacox® aşısının
etkinliğini doğrulamıştır.
TARTIŞMA VE SONUÇ
Sunulan sonuçlar doğrudan
sahadan alınan sonuçlardır, yani
laboratuvar koşullarında değil
ticari besicilik faaliyetleri sonucunda elde edilmiştir. Bu nedenle besicilik sürecini net olarak
açıklayan bazı veriler mevcut
değildir. Bu eksikliğe rağmen,
belirtilen temel performans
parametreleri, etlik piliçlerin
aşılanmasındaki trendi göstermektedir. Çeşitli iklim koşullarının hakim olduğu ayrı kıtalarda
kümes hayvanı sektöründe 10
yıllık Livacox® kullanımı boyunca
elde edilen ve gerek antikoksidiyal ilaçlarla gerekse virülant
veya atenue olmak üzere diğer
koksidiyoz aşıların her iki türüyle
elde edilen sonuçlarla karşılaştırılan veriler, aşının etkinliğini ve
koksidiyozun önlenmesindeki
olumlu katkısını ispatlamıştır.
TOPLANTI Alltech Dairy Academy III
Süt çiftçileri verimli
ve karlı bir gelecek
için buluştu
Türkiye’de süt hayvancılığına yön veren üreticiler, bu yıl
9 - 11 Nisan tarihleri arasında üçüncüsü gerçekleştirilen
Alltech Dairy Academy Organizasyonu’nda bir araya geldi.
Doğal ve bilimsel
yenilikler yoluyla
hayvan sağlığına
odaklanan Alltech,
Dairy Academy’nin
üçüncüsünü
gerçekleştirdi.
A
lltech Dairy Academy III, 9 Nisan
akşamı düzenlenen hoşgeldiniz
resepsiyonu ile başladı. Alltech
şirketlerinin Türkiye ve Ortadoğu Pazarlama Müdürü Özlem Özülker, hoşgeldiniz
konuşmasında; faaliyet gösterdikleri alanı da
göz önünde bulundurarak, süt hayvancılığına farklı bakış açılarıyla katkı sağlayabilecek,
alanında uzman kişileri buluşturmayı ve bu
yolla bilgi ve deneyimlerin paylaşıldığı bir
platform sunmayı hedeflediklerini anlattı.
İNFOVET 46-47
“Toplantı programımızı oluştururken süt
üreticilerine üretimin her aşamasında optimum katma değer yaratmalarına yardımcı
olabilecek bilgileri aktarmak istedik. Dairy
Academy III, Alltech’in süt üreticilerine odaklı
en büyük yerel etkinliği olmakla birlikte bu yıl
ilk kez, Balkanlar, Ortadoğu Ülkeleri ve Türki
Cumhuriyetleri’nden 30 kişilik bir katılımcı grubunu ağırlamaktan ayrıca mutluluk
duyuyoruz. Amacımız, organizasyonumuzu
her yıl daha da geliştirerek beklentilere tam
olarak cevap verecek şekilde bir adım daha
ileriye taşımak. Bu bakımdan şimdiye kadar
aldığımız olumlu geri bildirimler ve öneriler
bizim için çok değerli.”
Alltech’in zirai üretime odaklı şirketi Alltech
Crop Science ve Türkiye’deki en büyük yatırımı Efor Yem şirketinin iş birliğiyle gerçekleştirilen Alltech Dairy Academy III, 10 Nisan’da
Alltech Türkiye Genel Müdürü Güneş Sezer’in
açılış konuşmasını yaptığı toplantı oturumları
ile devam etti.
Birçok dinamik projenin altındaki imza: Alltech
Türkiye Ruminant Teknik Satış Müdürü
Derya Bereketli “Alltech Yaklaşımı” konulu
sunumunda, Alltech’in ruminant alanında
yapmış olduğu büyük ve önemli projelerden
ve bu alandaki gelişmelerden söz etti: “Alltech
uluslararası hayvan sağlığı ve beslenmesi
alanında lider bir şirket olarak, ruminant
sektöründeki faaliyetlerini dinamik bir
şekilde sürdürmekte ve birçok farklı projeye
imza atmaktadır. Örneğin; nitelikli işgücünü
sektöre kazandırmak amacıyla süt - besi gibi
spesifik alanlara odaklı Alltech Kariyer Gelişim
Programı’nı hayata geçirmiştir. Yine, dünyaca
tanınmış gıda firması olan Nestle’nin 2014
yılında Çin’de açtığı Dairy Farming Institute
kurumuna IFM (In Vitro Fermentation Model)
teknolojisini kurarak süt endüstrisinde yem
ham maddelerinin ve süt hayvancılığının
çevreye etkilerinin daha detaylı değerlendirilebilmesine katkıda bulunmaktadır. Ruminant
sektöründe imza attığımız bir başka proje de;
İngiltere’de çevreyle ilgili bilgisayar programları yapan ve tarım - gıda endüstrisinde
üretimden kaynaklanan sera gazlarının emisyonlarıyla ilgili hizmet veren ECO2 şirketinin
satın alınmasıdır. Çiftliklerin verim ve karlılığını
iyileştirebilmek için yapılabilecek yemleme rejimleri ve manejman uygulamalarının
geliştirilmesinde gerekli fiziksel ve finansal
performans değerlendirmelerini yapan Alltech
ECO2 şirketi, McDonald’s, Arla, Dairy Co, Eblex
gibi önemli firmalarla uzun süreli işbirlikleri
yapmaktadır. Yakın bir gelecek için planladığımız bir başka projemiz de buzağı maması ve
hipokalsemi koruyucu gibi ürünlerdir.”
Üreticiye gerçek çözüm sunan Agrisense
Türkiye Ruminant Teknik Satış Müdürü Derya Bereketli’ nin ardından sözü Söktaş Bilgi
İşlem Sorumlusu Bahadır Çırpınır aldı ve süt
üretiminde teknolojiyi maksimize eden ve
süt sığırı sürülerinde performansı arttırmaya
odaklı sürü yönetim programı Agrisense’i
tanıttı: “Agrisense Sürü Yönetim Programı,
Alltech Türkiye ve Söktaş A.Ş.’nin yürüttüğü
ortak bir projenin ürünü. Bu program yoluyla
süt üreticilerine gerçek anlamda bir çözüm
ve destek sunduğumuza inanıyoruz. Sürüler
büyüdükçe ve sürü popülasyonu arttıkça,
ineklere gösterilen bireysel ilgi doğal olarak
azalmaktadır. Geniş sürülerin yönetimi ile
ilgili kararların doğru ve verimli olabilmesi için
daha etkin değerlendirme araçlarına, analiz
ve verilere ihtiyaç duyulmaktadır. Agrisense
programı üreticilere bu noktada çok büyük
bir avantaj sunmaktadır”. Bahadır Çırpınır
sonra söz alan Alltech Crop Science Satış
Müdürü Şafak Talay, firma ile ilgili kısa bir
Güneş Sezer
Alltech Türkiye Genel Müdürü
AMACIMIZ SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR GELECEĞE KATKI SAĞLAMAK
Alltech Dairy Academy’i bu yıl üçüncü kez
düzenliyoruz ve 207 kişiyle en yüksek
katılımcı sayımıza ulaştık. Bu katılımcıların
birçoğu Türkiye’den olmakla birlikte, bu
sene ilk kez; İran, Mısır, Ürdün, İsrail, Makedonya, Azerbaycan ve Kuveyt olmak üzere
yurtdışında da misafirlerimiz oldu. Son 4
– 5 yıldır Balkan ve Ortadoğu pazarlarının
yönetimi Türkiye’ye devredilmiş durumda
ve Alltech Türkiye’den de çok sayıda arkadaşımız; gerek satış gerek pazarlama alanında aktif bir şekilde bu ülkelerde görev
almakta. Bu sene programımız oldukça
kuvvetli olduğu için, onları da organizasyonumuzdan haberdar etmek istedik.
Konularımızı bir mantık çerçevesinde
seçtik ve süt hayvancılığına etki eden belli
başlı bütün alanları kapsamayı amaçladık.
Bitkisel ürünlerden, sürü performans yönetimine, bitki yetiştiriciliğinden silaj yapımına, korunmasına ve toksin problemlerine kadar geniş bir yelpazede konuları
belirlemeyi uygun gördük. Konuların belli
bir mantıkla akmasını istedik; dolayısıyla olayları geniş bir boyutta tartışmayı
hedefleyerek Alltech’in ana faaliyet alanı
olan besleme haricindeki konulara da
önem vermeyi uygun gördük. Elbette
misafirlerimizden en büyük beklentimiz
katılımcı olmaları ve sorular sormaları;
burayı profesyonel ilişkilerini geliştirebilecekleri bir platform olarak kullanmaları.
Dairy Academy’nin böyle bir misyonu var.
Alltech Türkiye’yi değerlendirirsek, geçen
seneye göre satışlarımızda artış var. Bu
artış, yeni müşteri kazanımlarından geliyor. Sadece büyükbaş ve kanatlı alanında
değil, bu sene özellikle aquakültür alanında da ürünlerimiz ön plana çıktı. Bu alanda
Alltech Türkiye’nin piyasaya sürdüğü yeni
bir teknoloji paketi var. İçerisinde birden
fazla Alltech çözümünü içeren, tamamen
işletmeye özel hazırlanan bir ürün. Yapılan
başarılı ticari çalışmalar sonucunda birden çok firmanın bu ürüne başlaması söz
konusu oldu. Bizim için en büyük öncelik,
ekibimizin eğitim faaliyetlerine önem vermek, onların bilgi seviyelerini her geçen
gün ileriye taşımak oldu. Yeni senenin
planlamasını yaparken Türkiye’de hangi
alanlarda eksiklikler olduğunu saptıyoruz.
Özellikle süt çiftlikleri anlamında ve tesis
ettiğimiz alanlardan biri olan buzağı beslemesi ve buzağı yönetimi konusunda çok
daha ileri seviyelere gelinmesi gerekiyor.
Dolayısıyla biz de elemanlarımızın eğitimi
konusunda, çiftlikleri ziyaret ettikleri
esnada yerinde doğru tavsiyelerde bulunabilmeleri için bu alanlara yatırım yaptık.
Amaç sadece Alltech ürünlerini satmak
değil; amaç bu işi bilinçli bir seviyeye
taşıyabilmek. Biz bunu hedefliyoruz.
Alltech olarak en büyük önceliklerimizden
biri sağlık konusu; yani hayvan sağlığına
gerekli önemin verilmesi, performansı da
beraberinde getirecektir.
Alltech’in amacı, üretime
giden tüm bu yolları ekonomik
olarak anlamlı bir etkinlikle
yapabilmek ve bu şekilde
sürdürülebilir bir geleceğe
katkıda bulunmaktır.
TOPLANTI Alltech Dairy Academy III
tanıtımdan sonra karlı bir çiftlik için çok
önemli olan kaba yem yetiştiriciliğine ve
kaba yemde daha fazla protein, enerji ve
mineral içeriğinin mümkün olup olmadığına
değindi. Bitkileri çeşitli hastalıklardan korumanın topraktan başladığına dikkat çeken
Talay, Alltech Crop Science’ın bu amaçla
ürettiği doğal çözümleri yem bitkileri açısından tanıtarak modern tarımda minimum
maliyet ile maksimum verim ve maksimum
kazanç elde etmenin önemini vurguladı.
Türkiye Ruminant Teknik
Satış Müdürü Derya
Bereketli Alltech’in
ruminant alanında
yapmış olduğu önemli
projelerden söz etti.
Alltech, Alltech Crop
Science ve Efor çalışanları,
organizasyon çerçevesinde
bir araya gelme şansı buldu.
İNFOVET 48-49
Yurtdışından katılan konuşmacılar
sunumlarla önemli bilgiler aktardı
Alltech Dairy Academy III’te yurtdışından
önemli isimler de vardı. Sil-All Şirketi’nden
silaj üzerine uzman Gordon Marley, silaj
olgunlaşma sürecinde gerçekleşen olaylara
değindi. Bu süreçte silaj içinde faydalı bakterilerin gelişmesi ve çoğalmasının çok önemli
olduğunu, bu aşamada fermantasyonun
yanlış yönde şekillenmesi halinde ciddi kuru
madde ve enerji kayıplarının şekillenebileceğinin altını çizdi. Sıkıştırma ve doldurma zamanı gibi silaj manejmanı ile ilgili faktörlerin
etkilerinden bahseden Marley, kötü yapılmış
silajların hayvanın üzerindeki fizyolojik ve
çiftliğin üzerindeki ekonomik negatif etkilerini aktardı ve iyi bir silaj yapabilmek için
dikkat edilmesi gereken konulardan bahsetti.
Alltech Avrupa Mikotoksin Ekibi Sorumlusu
Pedro Caramona ise çiftlikleri tehdit eden
mikotoksinler ile ilgili sunumunda belli başlı
önemli toksinlerin ruminant sağlığı ve işletme ekonomisi üzerindeki etkilerini aktardı.
Alltech’in mikotoksinlere karşı geliştirdiği
stratejiden bahseden Caramona, Türkiye’de
çeşitli bölgelerden gönderilen yem numunelerinin Alltech laboratuvarında 37+ analiz
yöntemiyle incelenmesi sonucu ortaya
çıkan tabloyu toplantıya katılan üreticiler ile
paylaştı. Caramona, karşılaşılan mikotoksin
problemlerinin altında her zaman birden çok
çeşitte mikotoksinin yer aldığını belirterek bu
soruna karşı geniş spektrumlu bir mikotoksin
bağlayıcı kullanmanın önemini vurguladı.
Dr. Stefano Vandoni ise, mineral yönetiminde yeni bir yaklaşım olan “Total Değişim
Teknolojisi (TRT)” ni anlattı. Sunumunda
ineklerin sürüden çıkarılmasında en sık
rastlanan üç sorun olan topallık, mastitis ve
infertilite sorunlarına değinen Dr. Vandoni, bu
önemli sorunların altında yatan nedenleri ve
ekonomik etkilerini detaylı bir şekilde açıkladı. Dr. Vandoni, bu sorunlardan korunmak
için iz mineral beslenmesinin süt ineklerinde
nasıl olması gerektiğini ve neden organik iz
minerallerin kullanılması gerektiğine değindi.
Dr. Vandoni’nin ardından, Alltech Avrupa
Alltech Avrupa On-Farm Ruminant Müdürü
Dr. Stefano Vandoni ineklerde iz mineral
beslemesi ile ilgili bir sunum yaptı.
Gordon Marley
BNG Tarım ve Hayvancılık İşletmesi Müdürü Alettin
Özbey, AB onaylı işletme haline gelmeleri sırasında
geçirdikleri aşamaları anlatarak tavsiyelerde bulundu.
Alltech Crop Science Satış Müdürü Şafak Talay, kaba
yemde daha fazla protein, enerji ve mineral içeriğinin
mümkün olup olmadığına değindi.aa
Alltech Avrupa Ticari Ruminant Müdürü Neil Keane,
protein kaynaklarının etkin kullanımı ve Avrupa
deneyimlerinden bahsetti.
Dünya Gazetesi Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım ile
global pazar ve Türkiye’de süt hayvancılığında
gelişme ve trendler üzerine görüşlerini aktardı.
SIL-ALL İNGİLTERE Global Ürün ve Marka Müdürü
SİLAJ, İŞLETMENİN KALBİ VE RUHUDUR
Silaj yapımında ve olgunlaşmasında en
önemli rolü bakteriler üstlenmektedir.
Her kaba yem üzerinde arzu edilen
ya da edilmeyen bir takım bakteri
türleri vardır ve biz bu bakterilerden
silaj üretiriz. Sijada arzu edilmeyen
bakteriler kayıplara neden olabilmektedir.
Bununla birlikte silajın olgunlaşma
süreci içerisinde mümkün olduğu kadar
oksijensiz bir ortam sağlanmalıdır. Ne
yazık ki, ne kadar iyi sıkıştırma işlemi
yapılırsa yapılsın, silajın içerisinde bir
miktar oksijen mutlaka kalacaktır; bu
durum da istemediğimiz bakterilerin
üremesine neden olacaktır. Ancak,
silaj proseslerine uyup, uygun katkı
maddelerini kullanarak silajı istediğimiz
ortama getirirsek, bahsetmiş olduğumuz
istenmeyen bakteri seviyesini azaltmış
oluruz. Çünkü ancak, depolama,
yapım ve saklama işlemleri sırasında
silajın kalitesini korumamız mümkün
olabilmektedir; yani bu üç öğeye dikkat
etmek gerekiyor. Silajın alınma şekli
de çok önemlidir; yani silaj açıldıktan
sonra hayvanlara verildiği esnada
yüzeyi koruyamazsak, ne kadar iyi
silaj yaparsak yapalım, tüm emekler
boşa gider. Tüm bunların yanı sıra
çevresel faktörlerin de silaj kalitesi
üzerine etkisi büyüktür. Örneğin,
silajın hakim rüzgarların aksi tarafına
bakması gerekmektedir. Böylelikle
silajın açık olan yüzü hem oksijenden
hem de yağmur suyundan korunacaktır.
Herhangi bir akıntının şekillenmesine
karşı, silaj çukurlarının sulak alanlardan
ve dere kenarlarından uzak olması
gerekmektedir. Silaj çukurları güneş
ışığına doğrudan maruz kaldığı için,
çukurları kapadığımız örtülerin renk
seçimleri de önemlidir. Biz plastik örtüler
kullanıyoruz ve eğer koyu renk plastik
malzeme kullanacak olursak, ısıyı
daha çok çekecek ve silajın daha çok
ısınmasına neden olacaktır ve bozulma
bakterilerine uygun ortam oluşacaktır. Bu
nedenle, siyah örtü yerine, açık yeşil ya
da beyaz renkte örtüler tercih etmekte
fayda vardır.
Kötü ve kalitesiz silajın üreticiye birçok
zararı vardır. Öncelikle süt verimini
azaltır. Hayvanın fertilitesi üzerine
olumsuz etkileri vardır. Mikotoksinlerin
üremesine neden olur ve mikotoksinlerin
hayvanlara zararları büyüktür; bununla
bağlantılı olarak sağlığa zararlı bakteriler
üreyebilir. O kadar büyük bir kuru madde
ve besin maddesi kaybı yaşanır ki, bu
kayıpların telafi edilmesi zor, hatta
imkansızdır. Ek olarak, yemin kalitesiyle
ilgili üreticinin üzerine ek bir stres yükü
binmiş olur; zaten üreticinin her gün
düşünmesi gereken birçok konu varken,
ilaveten kötü silajın getirdiği stres de
üzerlerine eklenecektir.
Gordon Marley, silaj yapımının
yatırıma etkisine odaklandı
ve kalitesiz silajın hayvanın
üzerindeki fizyolojik ve çiftlik
üzerindeki ekonomik negatif
etkilerini aktardı.
TOPLANTI Alltech Dairy Academy III
Güneş Sezer ve Ufuk
Talay, Tarım Gazetesi
Yazarı Ali Ekber
Yıldırım ile
Ticari Ruminant Müdürü olan Neil Keane
protein kaynaklarının etkin kullanımı ve Avrupa deneyimlerinden bahsetti. Sunumunda
rumenin sahip olduğu büyük potansiyelin
verim ve karlılığı arttırmak için doğru kullanılması gerektiğini ve rumenin süt ineklerinin
verim ve sağlık anahtarı olduğunu belirtti.
Keane, rumenin potansiyelini açığa çıkararak
protein kaynaklarını etkin kullanmak amacıyla, rumendeki protein sindirimini maksimize
etmek ve ineklerin protein gereksinimlerini
doğru karşılamak için Alltech çözümleri Optigen, Rumagen ve DEMP hakkında bilgi verdi.
Süt çiftliklerinin hastalıktan arilik ve Avrupa
Birliği onaylı olmaları
BNG Tarım ve Hayvancılık İşletmesi Müdürü
Alettin Özbey, süt çiftliklerinin hastalıktan
arilik ve Avrupa Birliği’nden onaylı işletme
haline gelişinde geçirdikleri aşamaları
anlatarak tavsiyelerde bulundu. 2010 yılında
Bu sene ilk kez; İran, Mısır,
Ürdün, İsrail, Makedonya,
Azerbaycan ve Kuveyt
olmak üzere yurtdışında da
misafirler vardı.
Toplantının
ardından
katılımcılar gala
yemeğinde bir
araya geldiler.
İNFOVET 50-51
Yeni düzenlemelerin
yanı sıra, toplantıda
paylaşılan en önemli
konulardan bir tanesi
AB’nin süt kotalarını
kaldırması ve bunun
Türkiye’deki üreticileri
nasıl etkileyeceği
konusu oldu.
kurulan çiftlik, 2012 yılında hastalıklardan
ari işletme ünvanını aldı ve 2013 yılında da
Avrupa Birliği’nden onaylı işletme haline geldi
diyen Alettin Özbey, Trakya bölgesinde çeşitli
“ilk”lere imza atan işletmenin hastalıklardan
ari işletme olmak için üç temel alandaki
sorumluluklarını yerine getirdiğini belirtti;
insan sağlığı, hayvan sağlığı ve işletme
ekonomisi. Avrupa Birliği onayının alınması
içinse, hastalıklardan ari işletme sertifikası,
doğru ve tam kayıt tutma sistemi ve
izlenebilirliğin olması gerektiğini belirtti.
Dünya Gazetesi Tarım Yazarı Ali Ekber
Yıldırım ise global pazar ve Türkiye’de süt
hayvancılığında gelişme ve trendler üzerine
görüşlerini aktardı. Ali Ekber Yıldırım, toplantıya katılan yabancı üreticiler için Türkiye’deki
hayvancılık konusunda bazı verileri paylaşarak sunumuna başladı. Türkiye’de hayvancılık sektörünün şu andaki önemli problemlerinden birinin sektördeki belirsizlik ortamı
olduğunu dile getiren Yıldırım, diğer önemli
TOPLANTI Alltech Dairy Academy III
sorunları karmaşık tarım politikaları, sektörle
ilgili alınan çelişkili kararlar, hayvancılığa
aktarılan kaynakların verimli kullanılamaması, fiyat belirleme sorunları olarak sıraladı.
Hayvancılığa verilen desteklere de ayrıntılı
bir şekilde değinen Ali Ekber Yıldırım, yeni
düzenlemeleri anlattı. Toplantı sırasında
paylaşılan en önemli konulardan bir tanesi
de AB’nin süt kotalarını kaldırması ve bunun Türkiye’deki üreticileri nasıl etkileyeceği konusu oldu.
Atasancak Acıpayam Tarım İşletmesi’nin
başarı hikayesi
Alltech her yıl referans çiftlik oturumunda üreticilerle bir çiftliğin başarı hikayesini
paylaşıyor. Toplantının bu yılki oturumunda
Atasancak Tarım İşletmesi’nde hayvansal üretim şefi olarak görev yapan ziraat
mühendisi Engin Esen işletmelerinin başarı
öyküsünü Alltech Dairy Academy katılımcılarıyla paylaştı. Engin Esen, sağımhane,
Son gün panelinde
değerli akademisyenler,
süt hayvancılığının
önemli konularından
olan buzağı beslemesi,
kuru dönem ve sağmal
inek beslemesinde
yapılan yemleme
hatalarına değindiler.
sağmal hayvan ahırları, yem hazırlama birimi,
buzağı ve düve yetiştirme birimleri, sürü
yönetim ve laboratuar birimi, hastane, suni
tohumlama birimi hakkında bilgiler vererek
burada uyguladıkları prosedürleri ve dikkat
ettikleri noktaları açıkladı. Gübre ve kaba
yem yönetiminin nasıl gerçekleştirildiğini
rakamsal verilerle ortaya koydu.
Alltech Dairy Academy III organizasyonunun ikinci gündeki toplantı programı
Cow Signals Sertifikalı Danışmanı Arda
Kovanlıkaya’nın “Çiftlik Yönetiminin Temelleri, Hayvan Refahı ve Beslemeye İlişkin
Kritik Kontrol Noktaları” sunumuyla başladı.
Süt ineklerinin 24 saat içindeki rutin
davranışlarını ve alışkanlıklarını açıklayan
Kovanlıkaya, bu davranışların bir çiftlikte
ineklerin sağlığı ve refahı ile ilgili kontrollerin başlangıç noktası olduğuna dikkat
çekti. Bir çiftlikte hayvanların sağlığı ile
ilgili denetlenmesi gereken altı esas alan
İNFOVET 52-53
Atasancak Acıpayam
Tarım İşletmesi’nden
Başak Mutlu,
çiftliklerinin başarı
hikayesinden bahsetti.
olduğunu belirten Arda Kovanlıkaya (yem,
su, ışık, hava, yataklık ve alan), fotoğraf
ve videolarla bu alanlarda yapılan hataları
gösterdi ve doğru uygulamaların ne olması
gerektiği konusunda bilgi verdi.
Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nin
değerli akademisyenleriyle gerçekleştirilen
son gün panelinde ise süt hayvancılığının
önemli konularından buzağı beslemesi, kuru
dönemdeki besleme hataları ve sağmal inek
beslemesinde yapılan yemleme hatalarına
odaklanıldı. Prof. Dr. Hakan Biricik, Prof. Dr.
İsmet Türkmen ve Doç. Dr. Hıdır Gençoğlu’nun
konuşmacı olarak yer aldığı panele ilgi büyük
oldu. Her üç değerli akademisyen de sunumları
sırasında üreticilerin merak ettikleri çeşitli konularda kendilerine yönelttikleri soruları yanıtladı ve interaktif bir oturum gerçekleştirdi. 
alltech hakkında
1980 yılında, Dr. Pearse Lyons
tarafından kurulan Alltech, doğal ve
bilimsel yenilikler yoluyla hayvan,
bitki ve insanların sağlık ve
performansını iyileştirmektedir. 128
ülkedeki 3.500’den fazla çalışanı ile
firmanın Avrupa, Kuzey Amerika, Latin
Amerika, Orta Doğu, Afrika ve Asya’da
güçlü bir varlığı bulunmaktadır. Daha
fazla bilgi için www.alltech.com.tr
adresini ziyaret edebilir;
Alltech Türkiye Facebook sayfasını
takip edebilirsiniz.
TOPLANTI
Sektöre ışık
tutmaya devam
Kurulduğu günden bu yana önemli mesafeler kaydeden ve sektöre
büyük desteklerde bulunan Veteriner Sağlık Ürünleri Sanayicileri
Derneği’nin 22. Dönem Olağan Genel Kurulu 10 Nisan tarihinde
İstanbul Sheraton Maslak Otel’de gerçekleştirildi.
Genel Kurulun açılışı yönetim kurulu adına
21. Dönem Başkanı Dr. Burhan HACI
tarafından yapıldı. Burhan Hacı, VİSAD’ın
sektördeki öneminin altını çizerek destek
veren tüm sektör paydaşlarına teşekkür etti.
olarak Antalya’da Bakanlıkla işbirliği içerisinde oldukça başarılı bir toplantı gerçekleştirdiklerini, bu tür toplantıların yeni dönemde
görev alacak yönetim kurulunun da devam
ettirmesini beklediklerini ifade ederek yeni
dönemde görev alacaklara başarılar dileyerek konuşmasını tamamladı. Genel Kurul
Divan Heyeti Başkanlığı’nı Şake Yalçın yaptı.
G
enel Kurul’un açılışı yönetim
kurulu adına Başkan Dr. Burhan Hacı tarafından yapıldı.
Burhan Hacı, katılımları
nedeniyle yönetim kurulu
adına üyelere hoş geldiniz
diyerek başladığı konuşmasında; 1991 yılında kurulmuş olan derneğin,
önümüzdeki yıl 25. yılını dolduracağını,
kuruluşundan günümüze kadar derneğin
önemli mesafeler kaydettiğini ve sektöre
her zaman destek olduğunu, bu kapsamda
dernek kurucularına, kuruluşundan bu yana
İNFOVET 54-55
görev yapan Yönetim Kurulu ve Denetleme
Kurulu üyelerine, üyelere, VİSAD (Veteriner
Sağlık Ürünleri Sanayicileri Derneği) çalışma
gruplarına ve çalışmalara destek veren
konu uzmanlarına teşekkür etti. Hacı, geçtiğimiz dönem içerisinde VİSAD standartlarını
ve etik değerlerini benimseyerek derneğe
yeni üyelerin katıldığını, onlara da VİSAD’a
sağlayacakları katkı nedeniyle teşekkür ettiğini, sivil toplum kuruluşu olarak, otoriteyle
diyalog açısından Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı ile periyodik toplantı yaparak etkin
iletişim sağlama gayretinde olduklarını, son
Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Burhan Hacı
tarafından “sektör raporu” sunuldu
Dr. Burhan Hacı konuşmasında; Türkiye
ekonomisinin büyümesi ile tarım, hayvancılık ve hayvan sağlık ürünleri pazarının
gelişim arasında kuvvetli bir ilişki olduğunu,
TUİK verilerine bakıldığında; 2014 yılı büyüme rakamlarına göre Türkiye ekonomisinin
% 2,9 oranında büyüdüğünü ancak tarım
sektörünün % 1,9 oranında küçüldüğünü,
tarım sektöründeki küçülmeye rağmen
2013 ve 2014 yıllarında hayvansal üretimin
parasal olarak % 9 oranında arttığını, toplam
canlı hayvan sayılarındaki ve hayvansal
protein üretimindeki artışın düşük düzeyde
gerçekleştiğini, sığır varlığının % 2 azaldığını, koyun varlığının % 6,5 arttığını, keçi varlığının % 12 arttığını, hayvansal protein olarak
kırmızı etin % 1, sütün % 1,6, tavuk etinin
VİSAD Genel Kurulu
sonunda üyeler
aile fotoğrafında
buluştular.
Genel Kurul’da VİSAD Yönetim Kurulu üyesi İsmail Özdemir 2013-14
gelir gider bütçesini ve yeni dönem için tahmini bütçeyi sundu.
22. Dönem VİSAD Yönetim Kurulu Başkanı Burçak Zorlu oldu.
Visad Yönetim Kurulu Üyesi Nazan Uşdu Dilsiz, 21. dönemde 93 karar
alındığını ve bakanlıkla birlikte önemli projelere imza attıklarını söyledi.
Genel Kurul Divan Heyeti Başkanlığı’nı Şake Yalçın yaparken
yardımcılıklarını Özgür Gültekin ve Ayça Kendir üstlendi.
TOPLANTI
VİSAD üyeleri ,Genel
Kurul sonunda yeni
yönetime güvenlerinin
tam olduğunu söylediler.
Denetleme Kurulu Raporu Sami Esirtgen
tarafından okundu. Yönetim Kurulu Faaliyet
Raporu ile Denetleme Kurulu Raporu ayrı ayrı
oylanarak oy birliği ile ibra edildi.
% 5,5 ve yumurtanın % 3,6 oranında arttığını, sağılan hayvan sayılarında geçen yıla
göre azalma görüldüğünü, ancak yüksek
verimli saf ırk ve melez ırkların toplam sığır
varlığının % 85’ine ulaştığını, sığır sütü üretim artışındaki yavaşlamanın 2014 yılında
da devam ettiğini, sağılan hayvan başına
yıllık ortalama süt veriminin 3 tona ulaştığını, damızlık süt sığırı fiyatlarının değişmediğini, çiğ süt fiyatlarının % 15 artış gösterdiğini, TÜRKİYEM-BİR verilerine göre 2014
yılında yem fiyatlarının % 4 - 9 oranlarında
artış gösterdiğini, süt ve kırmızı et üretiminde hayvansal ürün fiyat artışlarının yem
girdi artışlarının üzerinde seyrettiğini, 2014
yılında VİSAD üyelerinin toplam satışlarının
% 22 oranında artarak 529 Milyon TL’ye
ulaştığını, enflasyon göz önüne alındığında
2013 yılındaki reel olarak küçülen pazarın
2014 yılında % 14 düzeyinde büyüdüğünün
kabul edilebilir olduğunu, antibakteriyel
ürünlerdeki artışın pazarın büyümesinin
altında kaldığını, oral antibakteriyel tüketiminde sınırlı bir artış söz konusu olduğunu, endektositler hariç endoparaziter ve
ektoparaziter ürünlerin kullanımında geçen
yıla göre ciddi artış olduğunu, özellikle
kanatlı aşıları ve ilaçlı yem katkılarının
sektörel büyümeye katkısının çok yüksek
olduğunu, vitamin ve hormonların pazar
büyümesine parelel gelişim gösterdiğini,
toplam aşı satışlarının tüm pazarın % 28’ine
ulaştığını, geçen yıla göre % 29 büyüyen
kanatlı ürünlerinin toplam pazarın % 35’ine
ulaştığını, % 21 gelişen pet ürünlerinin
toplam pazarın sadece % 7’sini oluşturduğunu, ruminant ürünlerinin 367 milyon TL ile
pazarın % 58’ini temsil ettiğini, 2014 yılının
İNFOVET 56-57
Otoriteyle dialog açısından Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı ile toplantılar yaparak
etkin iletişimi sağlama gayretinde olan VİSAD’ın
22. Dönem Olağan Genel Kurulu’nda, yönetim
kurulu üyeleri arasında görev dağılımı gerçekleşti.
sektörün ve Bakanlığın yeni mevzuata dair
yoğun bir çalışma içerisinde olduğu bir yıl
olduğunu, 2015 yılı sektörel hedefinin GMP
üretim geçişi olduğunu, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hedeflerinin daha ileri
olduğunu ancak sektörün uyum durumunu
da dikkate alarak hedeflerin ortak noktaya
getirilmesi gerektiğini, 2015 yılının tüm
sektör için büyümenin devam ettiği bir yıl
olmasını dilediğini belirtti.
Faaliyet Raporu Yönetim Kurulu Üyesi
Nazan Uşdu Dilsiz tarafından sunuldu
Nazan Uşdu Dilsiz; üyeler ve iletişim
grubuna düzenli olarak aylık faaliyet raporu
gönderildiğini, bu nedenle çok özet bilgiler
aktaracağını belirtti. Sunumda dernek üyeliklerinden ayrılan ve yeni katılanlar konusunda
ve diğer faaliyetler hakkında bilgi verdi. 21.
dönem içerisinde; 11 üyenin görev değişikliği
nedeniyle üyelikten ayrıldığını, 19 yeni üyenin
TOPLANTI
21. Dönem VİSAD Yönetim Kurulu Başkanı
Dr. Burhan Hacı’ya plaketini sektör
duayeni Seyfettin Uğur takdim etti.
kaydının yapıldığını, bu dönem içerisinde 15
Yönetim Kurulu toplantısı yapıldığını ve 93
karar alındığını, Bakanlıkta Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür, Daire Başkanı, Çalışma
grupları ve uzmanlar düzeyinde muhtelif
ziyaretlerin yapıldığını, çalışma gruplarıyla
spesifik toplantılar düzenlendiğini, ziyaretlerin gerçekleştiğini, mevzuat ve uygulama
ağırlıklı geniş katılımlı Bakanlık-VİSAD-Sektör
toplantılarının yapıldığını, ruhsatlandırma ve
GMP konusunda eğitimlerin düzenlendiğini,
Bakanlık, mesleki kuruluşlar ve sektörel paydaşlarla işbirliğinin iyileştirildiğini, sektörle
müşterek toplantı yapıldığını, toplantı sonuçlarının Bakanlığa iletildiğini, tüm mevzuatın
bir araya getirilerek kitap haline getirildiğini
ve ilgililere dağıtıldığını, yetkili otoriteye
düzenli ziyaretlerin gerçekleştirildiğini, kurumsal kapasitenin artırılmasına çalışıldığını,
mevzuat çalışmasına aktif katılım sağlandığını, net satış bilgilerinin toplanıp değerlendirilerek veri sağlayan üyelere gönderildiğini,
etik kurul çalışmalarının yapıldığını, kurum ve
kuruluşların toplantılarına katılım sağlandığını, VİSAD bünyesinde oluşturulan çalışma
grubu sayısının artırıldığını belirtti. Bunun
yanında önümüzdeki dönem için oluşacak yönetim kuruluna önerilen ve dernek
adına planlanan çalışmalardan bahsederek
Bakanlık ve üyelerle daha spesifik çalışma
toplantıları yapılmasını, çalışma gruplarının
daha yoğun faaliyet göstermesini, danışma
kurullarının daha sık yapılmasını öneri olarak
ifade etti. Denetleme Kurulu Raporu Sami
Esirtgen tarafından okundu. Yönetim Kurulu
Faaliyet Raporu ile Denetleme Kurulu Raporu
ayrı ayrı oylanarak oy birliği ile ibra edildi.
Sektörün duayeninden VİSAD’ın
duayenine plaket verildi
Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Burhan
Hacı’ya, uzun süreli ve özverili çalışmalarıyla
VİSAD’a yaptığı çok önemli katkılar, vizyoner
ve objektif değerlendirmeleri ve derneğin
kurumsallaşmasına desteği nedeniyle 16 yıl
kesintisiz olarak VİSAD yönetiminde bulunduğu için VİSAD adına plaket takdim edildi.
Plaket, sektörün duayeni Seyfettin Uğur
tarafından verildi. Uğur yaptığı konuşmada;
kuruluşunda görev aldığı VİSAD’ın gelişmesi
için Burhan Hacı’nın yönetimde yer almasını
çok önceden önerdiğini, ilk yıllar henüz erken
diyen Hacı’nın yönetime girdikten sonra
oldukça uzun süre görev yaptığını, yönetim
kurulundan çok şey beklendiğini, yönetim
kurulunun problemleri çözmek için uğraştığını, zaman zaman kendisinin de eleştirisel
mektuplar yazdığını, 16 yıl boyunca tepkilere tahammül ettiği için de Burhan Hacı’ya
ayrıca teşekkür ettiğini, yeni yönetime de
Burhan Hacı’nın yardım etmeye devam edeceğine inandığını ifade etti.
Yönetim Kurulu ve Denetleme Kurulu
için seçimler yapıldı
Yapılan seçimlerde yönetim kurulu asıl üyeliklerine; Nazan Uşdu Dilsiz, Burçak Emre Zorlu, İsmail
Özdemir, Cüneyt Seçkin ve Ömer Diker, yedek
üyeliklere; Prof. Dr. Yusuf Şanlı, Yiğit Altav, Cem Keskindil, Mehmet Türker ve Dr. Taner Öncel, denetleme kurulu asıl üyeliklerine; Şake Yalçın, Mine Nergiz
Süzer ve Erol Baytok, yedek üyeliklere; Özgür
Gültekin, Sami Esirtgen, Utku Varoğlu seçildi.
Yönetim kurulu üyeleri arasında yapılan görev dağılımı şu şekilde sonuçlandı
Yönetim Kurulu Başkanı Burçak Emre Zorlu • Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cüneyt Seçkin,
Sekreter Üye Nazan Uşdu Dilsiz • Sayman Üye Ömer Diker • ÜYE İsmail Özdemir
İNFOVET 58-59
Araştırma
PIC/S
Farmasötik Denetim İş birliği Planı
İlaç Denetim Antlaşması (PIC) ve Farmasötik Denetim İş birliği
Planı(PIC/S), İyi Üretim Uygulamaları (GMP) alanında aktif
ve yapıcı bir iş birliği sağlamak üzere, ülkeler ve farmasötik
denetim otoriteleri arasında kullanılan uluslararası iki araçtır.
Haber: Pınar Vuran
F
armasötik Denetim İş birliği Planı (PIC/S), 1970
yılında yapılan İlaç Denetim Anlaşması’nın
(Pharmaceutical Inspection Convention - PIC)
sürdürülebilirliği ve hedeflerini geliştirmek üzere
2 Kasım 1995 yılında oluşturulmuştur. PIC/S, hayvan
ve insan sağlığı ile ilgili tıbbi ürünler için GMP alanında
faaliyet gösteren düzenleyici kurumların resmi olmayan
iş birliği anlaşmasıdır. PIC/S’nin amacı; veteriner ve tıbbi
ürünler alanında birbiri ile uyumlu hale getirilmiş, GMP
standartları ve kalite kontrol sistemlerinin uluslararası
gelişimi, uygulamaları ve sürdürülebilirliğine öncülük
etmek olarak açıklanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü, UNICEF
gibi 46 otoritenin yer aldığı PIC/S, GMP alanında ortak
standartlar geliştirerek ve denetçilere eğitim olanakları
sağlayarak teftiş prosedürlerini tüm dünyada uyum
içinde sürdürmenin yanı sıra denetim otoriteleri, ulusal
ve uluslararası kurumlar arasında işbirliği ve network
oluşturarak karşılıklı güveni arttırmayı amaçlamaktadır.
Neden PIC/S oluşturuldu?
Avrupa yasaları, PIC üyesi AB ülkelerinin, PIC üyesi
olmayan ülkeler ile herhangi bir anlaşma yapmasına
izin vermemektedir. Bu durumun yarattığı uyumsuzluğun fark edilmesi üzerine Farmasötik Denetim İş birliği
Planı’nı oluşturmaya ihtiyaç duyulmuştur. Bu nedenle
İlaç Denetim Antlaşması’nın varlığını sürdürebilmesi ve
çalışmalarının ilerleyebilmesi için daha esnek ve
İNFOVET 60-61
PIC/S, hayvan ve insan
sağlığı ile ilgili tıbbi ürünler
için GMP alanında faaliyet
gösteren düzenleyici
kurumların resmi olmayan
iş birliği anlaşmasıdır.
Araştırma
resmi olmayan bu plan oluşturulmuştur.Farmasötik Denetim
İş birliği Planı, sağlık otoriteleri
arasında yapılan iş birliğine dayalı, esnek, dinamik ve proaktif bir
sözleşme olarak kabul edilmektedir. PIC/S Komitesi, planın faaliyetini denetleyip yönetmekte, tüm
kararlar oy birliği ile alınmaktadır.
PIC/S FAALIYET ALANLARI
VE YARARLARI NElerdir?
Farmasötik Denetim İş birliği
Planı’nın ana faaliyet alanları,
yeni başlayan denetçilere ve
PIC/S, veteriner
ve tıbbi
ürünlerin GMP
standartlarının
gelişimine
öncülük etmek
amacıyla
kurulmuştur.
konusunda kendisini geliştirmek
isteyen denetçilere eğitimler
düzenlemek, seminerler ve kurs
organizasyonları düzenlemek,
denetim ve ziyaret organizasyonları ile beraberinde konusunda uzmanlaşmış gruplar oluşturmak olarak açıklanmaktadır.
Üye otoritelerin
yararlandıkları alanlar
Eğitim Fırsatları
GMP denetçileri için PIC/S seminerleri, Uzmanlaşmış Gruplar
ve PIC/S Ziyaret Programları’na
katılımları sağlayan forum üzerinden takip edebilmektedir. Bu
açıdan PIC/S, uluslararası denetim mekanizmalarının işbirliğiyle
yürütülen tek platform özelliğini
taşımaktadır. Farmasötik Denetim İş birliği Planı’nın ana faaliyet
alanı olarak GMP denetçilerine
yönelik eğitimlerin belirtilmesine
rağmen PIC/S, ayrıca denetçiler
için İyi Dağıtım (GDP – Good Distribution) ve İyi Klinik Uygulamaları (GCP - Good Clinical Practices)
gibi diğer alanlarda da eğitimler
sağlamaktadır. PIC/S denetçiler
İNFOVET 62-63
PIC/S, GMP denetim
raporları ile denetim
kaynaklarının etkin bir
şekilde kullanılmasına
olanak sağlar.
GMP Nedir?
İyi Üretim Uygulamaları
olarak tanımlanan GMP;
Veteriner tıbbi ürünler,
beşeri ilaçlar, kozmetik,
medikal cihaz, gıda gibi
insan sağlığını doğrudan
etkileyen ürünlerin güvenilir koşullarda, donanım ve
sistemlerde üretilmesini
garanti altına alır. Ürünün
ham maddelerinden başlayıp üretimine, dağıtımına,
son kullanıcıya ulaşmasına
kadar her aşamasında
bulaşma, karışma ve
karışıklık riskini azaltmak
amacıyla hazırlanmış
önlemlerin bir bütünüdür.
Türkiye’de, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı’nın
çalışmalarıyla “Veteriner
Tıbbi Ürünler Yönetmeliği”
4 Aralık 2011 tarihli Resmi
Gazete’de yayınlanarak
yürürlüğe girmiştir.
için her yıl, belirli bir konuyu ele
alan ve farklı üye otoriteler tarafından ev sahipliği yapılan eğitim
semineri düzenlemektedir.
Uluslararası GMP Uyumu:
PIC/S Komitesi toplantılarında yer
alan üye otoriteler, GMP kuralları
ve çerçevelerinin uluslararası
gelişimi ve uyumu konusunda
çalışmaktadır. PIC/S Komitesi,
ayrıca GMP Denetleme Kurulları
için GMP ve kalite sistemlerini de
yorumlamaktadır.
Ağ Oluşturma: PIC/S
aktivitelerine katılarak,
katılımcılar PIC/S’in bir parçası
olmaksızın kişisel ağlarını
genişletebilmektedir. Bu ağ GMP
ilişkili kişi ve bilgi paylaşımını
kolaylaştırmaktadır. Buna
ek olarak, PIC/S konusunda
uzmanlaşmış GMP denetçilerinin
bir araya geldiği, tartıştığı ve
deneyim ve bilgilerini paylaştığı
uluslararası bir platformdur.
Yüksek Standartlar: PIC/S,
tüm üyelerin PIC/S standartlarına
her zaman ve tam olarak
uygunluğunu garanti etmektedir.
Plana katılım göstermek veya
yeniden değerlendirmek
için GMP denetim sistemi ve
prosedürlerini en iyi şekilde
geliştirmek gerekmektedir. Bu
nedenle GMP denetim kurulunun
verimliliği artmaktadır. Kalite
kontrol sistemi ihtiyaçları
açısından PIC/S standartları
Araştırma
sınırlamalar bulunmaktadır.
Buna ragmen PIC/S içerisinde bilgi paylaşımı, kalite risk
yönetiminde yeni şartların
uygulanabilirliği açısından kendi
denetim sıklıklarını etkileyeceği
için otoriteler için önem kazanır
hale gelmiştir.
PIC/S’e Nasıl Katılınır?
Bir kurum veya otorite, PIC/S’e
kabul edilmeden önce kendisine
benzer PIC/S otoritelerine uygulanmış bir denetim sisteminden
geçerek detaylı bir değerlendirmeye tabi tutulmaktadır.
Bu inceleme, otoritenin GMP
Konusunda uzman GMP
denetçileri, PIC/S kapsamında
bir araya gelerek bilgi ve
deneyimlerini paylaşırlar.
yüksek kalmaktadır.
Bilgi Paylaşımı: PIC/S, GMP
denetim raporları aracılığı ile
denetim kaynaklarının daha
etkin şekilde kullanılmasına
olanak vermektedir. Üyelik,
özellikle farmasötik maddeler
alanında artan denetim ile
karşı karşıya kalan bir denetim
otoritesi için maliyet tasarrufu
sağlayan bir araç olmaktadır.
Hızlı Alarm Sistemi: PIC/S
üyeliği aracılığı ile otoriteler
PIC/S hızlı alarm sistemi ve
pazara sunulduktan sonra
kalite sorunları ile karşılaşan
tıbbi ürünlerin geri çağrılma
sisteminden otomatik olarak
faydalanmaktadır. PIC/S üyesi
olan otoriteler bağlı bulundukları
endüstriye, tekrar edilen denetim
PIC/S ve PIC arasında
temel farklılıklar
PIC/S
PIC
Plan
Anlaşma
Resmi
olmayan bir
sözleşme
Resmi bir
antlaşma
Yasal değil
Yasal
Sağlık
otoriteleri
arasında
Ülkeler
arasında
Bilgi
paylaşımı
Denetimlerin
karşılıklı
tanınması
sayılarının azalması, maliyet
tasarrufu ve pazar gelişimi gibi
dolaylı olarak katkıda bulunurlar.
PIC/S bir ticari anlaşma
olmamasına rağmen üyelik,
farmasötik ürünlerin ihracatını
da kolaylaştırmaktadır.
Standartlar Ve
Kılavuz Dokümanlar
Oluşturulduğundan bu yana
PIC/S GMP standartları ve kılavuz
dokümanlarının gelişimi ve teşvik edilmesi konusunda oldukça
aktif rol almaktadır. 1989 yılında
Avrupa Birliği - GMP gereklilikleri
açısından - PIC/S GMP Kılavuzunu kendi GMP kılavuzu olarak
benimsemiştir. O zamandan bu
yana AB ve PIC/S GMP kılavuzları
paralel olarak gelişim göstermiştir. GMP Kılavuzuna ek olarak
PIC/S, birçok yönetmelik ve
rehber dokumanlar geliştirmek
konusunda öncülük etmektedir.
Bilgi Paylaşımı
PIC/S katılımcısı otoriteler
arasında bilgi paylaşımı; kaynakların, araştırıcı ve mali durumun
kısıtlı olduğu zamanlarda büyük
önem taşımaktadır. Plan, GMP
denetim bilgilerinin tamamen
ihtiyari olarak paylaşılmasına
dayanmaktadır; ancak PIC/S
altında bilgi paylaşımı için önemli
İNFOVET 64-65
PIC/S’in faaliyet
alanı, konusunda
kendisini
geliştirmek
isteyen
denetçilere
eğitimler
düzenlemektir.
denetim ve lisanslama sistemi,
kalite sistemi, yasal gereklilikleri
ve denetçi eğitimleri açısından
yapılmaktadır. İnceleme sonrası
PIC/S delegasyonu tarafından bir
ziyaret düzenlenerek rutin GMP
denetimleri izlenmektedir. Üyelik
kabulü birkaç yıl sürebileceğinden PIC/S Komitesi tarafından
tavsiye edilen tüm değişiklikler
ve önerilerin doğru olarak uygulanması gerekmektedir.
Ayrıca PIC/S, üyelik ile ilgilenen
kurumlar için bir ön hazırlık prosedürü yayınlamıştır.
Mevcut Farmasötik Denetim İş
birliği Planı (PIC/S) üye otoriteleri de Yeniden Değerlendirme
Programı kapsamında düzenli
olarak denetime tabi tutulmaktadır. Böylece yeni başvuranların ve eski üyelerin de aynı
şartları sağlaması garanti altına
alınmaktadır. Üyelik koşulları ve
PIC/S tarafından düzenlenen
aktiviteler hakkında daha detaylı
bilgi için www.picscheme.org
ziyaret edilebilmektedir. 
TOPLANTI NUTRIVET
Nutrivet’ten asidozise
yeni çözümler
Nutrivet’in, Celtic Sea Minerals firması ile ortaklaşa olarak asidozise ve
rumen sağlığına yeni çözümler sunmaya yönelik gerçekleştirdiği toplantıda
çiftlik ve yem fabrikalarından yoğun katılım sağlandı.
Nutrivet geniş bir
katılımcı kitlesi ile
başarılı bir toplantı
gerçekleştirdi.
N
utrivet tarafından 14 - 16
Nisan tarihleri arasında
sırası ile Lüleburgaz
ve Bursa’da, Celtic Sea
Minerals firması ile ortaklaşa
düzenlenen “Ruminant Beslemesinde Asidozisin Kontrolü
ve Rasyonsal Yönetimi” konulu
toplantılarla çiftlik ve yem
fabrikalarından geniş bir katılımcı kitlesine bu önemli rumen
sağlığı problemlerden korunma
İNFOVET 66-67
stratejileri sunuldu.
“Ruminant Beslemesinde Asidozisin Kontrolü ve Rasyonsal
Yönetimi” konulu toplantıların
açılışında söz alan, Nutrivet
Pazarlama Müdürü Atilla Öyel,
Nutrivet’in kurulduğu günden bu
yana Türkiye hayvancılık sektöründe hayvan besleme alanında
belli ürün gruplarında tedarikçi
bir firma olmaktan çok, iş ortağı
olarak gördüğü müşterilerine
yenilikçi ürünler, çözümler ve
teknik destek sunarak ilerlemeyi
kendilerine ilke edindiklerini
belirtti. Kurulduğu 2011 yılından
bu yana, dört yıl kadar kısa bir
süre içinde ulaştıkları marka
bilinirliği ve pazar payında
kurucu ekibin, sektördeki 25
yılı aşkın deneyimi ve ilkeli iş
yapış biçimi yanında geldikleri
noktada en büyük payın, doğru
çözüm önerileri sunmayı ticari
kaygıların hep önünde tutmaya
ait olduğunun altını çizdi.
Nutrivet Pazarlama Müdür
Atilla Öyel, Türkiye ruminant
besleme alanında en yaygın
sorunlardan biri olan asidozisin
ülkemiz hayvancılığı için ciddi
ekonomik kayıplara yol açtığını,
bu kaybın sadece rumen sağlığı
ile kısıtlı kalmayıp; süt verimi
ve kompozisyonu, ayak - tırnak
sağlığı ve üreme performansını
da içine alan ciddi bir problem
listesi oluşturduğunu ifade
etti. Bu toplantıyı düzenleme
amaçlarını hem Nutrivet hem de
Celtic Sea Minerals bünyesinde bulunan güncel teknik bilgi
ve saha tecrübelerini değerli
katılımcılar ile paylaşmak ve bu
önemli problemin kontrolüne
katkı sağlamak olarak özetledi.
Rumen tamponlayıcılar
hakkında merak edilenler
Celtic Sea Minerals adına
söz alan “Ruminant Beslemede
Rumen Asidozisi Kontrolü ve Bir
Tamponlayıcı Olarak Acid Buf’ın
Rolü” adlı sunusunu katılımcılar
ile paylaşan Dr. Charlie Purcell,
rumen asidozisi ve farklı rumen
tamponlayıcılarının asidozis
kontrolündeki etkinliklerini tüm
detayları ile açıkladı. Birçok hayvan besleme uzmanı tarafından
merak edilen “Tamponlayıcılar
arasında fark var mı?”, “Bir
tampon madde asidi nasıl tamponlar?”, “Hangi tampon madde
veya hangi kombinasyon” gibi
bir çok soru Dr. Charlie Purcell’ın
sunumu ile yanıtlarını buldu.
Dr. Charlie Purcell, tampon
maddelerin rumende bu işlevi
yerine getirebilmeleri için öncelikle eriyebilir olmaları gerektiğini belirttikten sonra, sodyum
bikarbonatın çok hızla eriyerek
aktivitesini hızla kaybettiğini, buna karşın magnezyum
oksidin elde edildiği kaynaktan kaynağa çok değişken
olan eriyebilirliğinden dolayı
tampon aktivitesinin de oldukça
değişken olduğunu belirtti. Bu
noktada Acid Buf’ın rumen ortamında eriyerek, biyoyararlanılabilir kalsiyum ve magnezyum
sağlaması yanında geleneksel
tamponlayıcılara göre 2.2 kattan fazla asidi tamponlayarak
rumen pH’sını stabil tutmakta
standart ürünlerden çok daha
etkin olduğunun altını çizdi.
Ruminant sektörünün ihtiyaçları
için çalışmalara devam
Dr. Charlie Purcell’dan sonra
söz alan, Nutrivet Teknik Müdürü
Erkan Şen “Yüksek Verim Ras-
Nutrivet Pazarlama
Müdürü Atilla Öyel,
müşterilerine yenilikçi
ürünler sunmayı ilke
edindiklerini belirtti.
Nutrivet Teknik Müdürü Erkan Şen,
sunumlarıyla dikkat çekti.
Celtic Sea Minerals’ten Dr. Charlie Purcell
asidozis hakkında detaylar paylaştı.
Nutrivet, kurulduğu günden bu yana Türkiye hayvancılık
sektöründe belli ürün gruplarında tedarikçi bir firma
olmaktan çok, iş ortağı olarak gördüğü müşterilerine
yenilikçi ürünler ve çözümler sunmayı ilke edinimiştir.
yonlarında Karbonhidratlar ve
Rumen Sağlığı” konulu bir sunum
gerçekleştirildi. Sunumuna, tipik
yüksek verim rasyonlarının besin
maddeleri bileşimini irdeleyerek
başlayan Nutrivet Teknik Müdürü
Erkan Şen, süt sığırı beslenmesinde rumen pH’sını direkt olarak
etkileyen karbonhidratlar ile ilgili
olarak: farklı nişasta kaynaklarının ruminal sindirimi, süt sığırla-
rında diyetteki nişasta ve rumen
pH’sı ilişkisi, farklı tahıl proses
yöntemlerinin sindirilebilirlik ve
rumen pH’sına etkisi gibi oldukça
güncel teknik noktalara değindi.
Ayrıca sunumunda yer verdiği
“Fresh Dönemde Karbonhidrat
Beslemesi” bölümü katılımcıların
oldukça ilgisini çekti.
Gerçekleştirilen sunumlar
sonrasında kendisi ile görüştü-
ğümüz Nutrivet Pazarlama Müdür Atilla Öyel, Nutrivet’in bu tip
teknik seminerlerinin devamını
getirerek, hızla büyümekte olan
Türkiye ruminant sektöründe sahanın ihtiyaç duyduğu spesiyel
ürünler ve ihtiyaç duyulan teknik
servisle bu süreçte üzerlerine
düşen görevi aktif bir biçimde
yerine getirmeye devam edeceklerini belirtti. 
TOPLANTI YUMURTACI TAVUK YETİŞTİRİCİLİĞİ
Yem-Vit
Gaziantep
buluşması
İş ortaklarının sektördeki yenilikleri takip
edebilmesi için belli periyotlarla bilgilendirme
toplantıları düzenleyen Yem-Vit, bu toplantıların
bir yenisini Gaziantep’te gerçekleştirdi.
kaliteli yem kullanılmasının
önemi ve sahada yaygın görünen
hastalıkların nedenleri ile birlikte
doğru biyogüvenlik uygulamaları
hakkında bilgilendirme yaptı.
Sintofarm S.P.A. Firması
Satış Pazarlama Sorumlusu
Monica Dellasalda ise, Yem-Vit
distribütörlüğünde Türk kanatlı,
büyükbaş, küçükbaş ve balık
üreticileri için hazırladıkları
ürünler hakkında bilgilendirme
yaparak sözü Prof. Dr. Eugenio
Vincenzi’ye devretti. Vincenzi,
“Sintobutyl 50” ürünü hakkında
bilgilendirme yaptıktan sonra,
bu ürünün faydalarını ve ne
şekilde kullanılması gerektiğini
aktardı. Toplantı, son bölümde,
soru - cevap şeklinde sektör
katılımcılarının da aktif katılımı
sağlanarak son buldu.
Yem-ViT, ürün tanıtımı
yanında güncel durumları
da gündemine alarak
yaptığı organizayonlarda
saygıyla karşılanmaktadır.
Y
em katkı maddeleri ve
premiksler konusunda,
1987 yılından itibaren
üretici ve distribütör
şeklinde faaliyet gösteren
Yem-Vit Firması; misyonu
gereği iş ortaklarının verim,
performans ve karlılıklarını
arttırmalarında sektördeki
yenilikleri takip edebilmeleri için
belirli periyotlarda bilgilendirme
toplantıları düzenliyor. Bu
bağlamda en son 09 Nisan’da
Gaziantep’te düzenlenen
“Yumurtacı Tavuk Yetiştiriciliği”
İNFOVET 68-69
konulu toplantıya, Gaziantep ve
çevre illerden kanatlı üreticileri
ve yem tesisleri yetkilileri ile
yoğun katılım sağlandı. YemVit organizasyonunda yapılan
toplantıya, sektörlerinin önde
gelen üreticilerin yanı sıra,
Yum-Bir Başkanı Hasan Konya,
Uludağ Üniversitesi Veteriner
Fakültesi Zootekni Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin
Petek ve İtalyan Sintofarm S.P.A.
Firması’nın yetkililerinden Monica
Dellasalda ve Prof. Dr. Eugenio
Vincenzi de katılımda bulundular.
Katılımcılar toplantı sonunda
düzenlenen akşam yemeğinde
bir araya geldiler.
Aktif toplantı gerçekleştirildi
Yem-Vit Genel Müdür
Yardımcısı Cevat Ekrem
Postacı’nın açılış konuşması ile
başlayan toplantıda, ilk sözü
alan Yum-Bir Başkanı Hasan
Konya, yumurta üreticiliği ve
kanatlı sektörü hakkında genel
bir bilgilendirme yaptı. Daha
sonra sözü Prof. Dr. Metin Petek
aldı; yumurtacı tavuklarda
Toplantılarla ürün tanıtımından
ötesi amaçlanıyor
Türkiye’nin değişik illerinde
Yem-Vit tarafından organize
edilen bu toplantıların amacı ürün
tanıtımlarının yanında üreticilerin
sorunlarını ve taleplerini yerinde
dinlemek ve talepler doğrultusunda
genel bilgilendirmeler yapmaktır.
Sektördeki üreticilerin,
dünyadaki ve Türkiye’deki yeni
gelişmelerden haberdar olmasının
önemini bilen Yem-Vit, kendi
ürünlerinin tanıtımı yanında
güncel durumları da gündemine
alarak yaptığı organizayonlarda
üreticiler tarafından saygıyla
karşılanmaktadır. 
ARAŞTIRMA
Kolostrum kalitesini
etkileyen faktörler ve
immünostimülasyon
Yenidoğanlarda postnatal morbidite ve mortalite oranlarını azaltmak, canlı ağırlık artışını
arttırmak ve immünoglobulin açısından zengin kolostrum elde etmek için gebe koyunlara
gebelik sırasında immünostimülasyon uygulanmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.
Yazarlar: Özge YILMAZ, Güven KAŞIKÇI Doğum ve Jinekoloji Anabilim Dalı, Veterinerlik Fakültesi, İstanbul Üniversitesi
M
aternal antikorlar, genç
bir hayvanın immün sisteminin gelişmesinde
önemli bir rol oynamaktadır. İdeal olarak, maternal
immünitenin fetüse geçişi uterusta
gerçekleşmektedir. Bununla birlikte, ruminantlarda anneden yavruya
uterus yoluyla maternal antikor
geçişi olmadığından, kolostrumda mevcut olan antikorlar, yeni
doğan ruminantlar için son derece
gereklidir. Doğumdan sonra, genç
hayvan için sağlıksız bir yenidoğan dönemi ve anne için sağlıksız
bir puerperal dönem anlamlı mali
kayıplara neden olabilmektedir.
Hayvan yetiştiriciliğinde, hastalıkların tedavisi için ayrılan bütçeye ve
damızlıkta hastalığın oluşturduğu
uzun süren sorunlardan kaynaklanabilen ekonomik hasar, koruyucu
hekimliğe verilen önemi daha da
arttırmıştır. Bu nedenle damızlıkta,
hastalığın tedavi edilmesi yerine,
hastalık ajanına karşı direncin
arttırılması tercih edilmektedir.
Bu durum, maternal antikor ve
kolostrumdaki antikor düzeyini ve
bunun yanı sıra veteriner hekimlikte spesifik ve spesifik olmayan
immünostimülanların kullanımını
yaygınlaştırmak için daha fazla
araştırma yapılmasına yol açmıştır.
Bu incelemede, koyun kolostrumunun kalitesini etkileyen faktörler ele
alınmakta ve kolostrum kalitesinin
yeni doğan kuzu için taşıdığı önem
tanımlanmaktadır. Buna ek olarak,
günümüzde kolostrum
İNFOVET 72-73
ARAŞTIRMA
Doğumdan sonra meme
bezlerinin ilk salgısı olan
kolostrum, 72 saatte normal
süte dönüşmektedir.
Yenidoğan immün
sisteminin
gelişimi
kalitesini arttırmak için kullanılan
yöntemler sunulmaktadır.
1. Giriş
Doğumdan sonra meme bezlerinin ilk salgısı kolostrum olarak
adlandırılmaktadır. Kolostrum
renk açısından değişkenlik göstermektedir ve bileşimi normal
sütün bileşiminden farklıdır. İkinci
ve sekizinci süt verme arasında
sütün yapısı aşamalı olarak normale dönmekte ve bu dönemler
arasındaki salgı geçiş sütü olarak
adlandırılmaktadır. Yaklaşık olarak
72 saatte, kolostrum normal süte
dönüşmektedir.
Kolostrum, pasif immünizasyon sağlama açısından çok
önemli bir rol oynamakta, dolayısıyla gastrointestinal sistemin
gelişimine katkıda bulunmakta,
endokrin ve metabolik sistemleri
etkilemekte ve geç hayvana,
kendisini hipotermiden koruyacak olan ısı üretimini elde etmesi
için enerji kaynağı sağlamaktadır. Buna ek olarak, mekonyumun
bağırsaktan atılımına yardımcı
olan laksatif bir etkisi vardır.
Ruminantlar ve koyunların
normal sütü % 12 oranında katı
içerirken, kolostrum için bu oran
% 22’dir. Bu farklılık, multi-immünoglobulin yoğunluğuyla
İNFOVET 74-75
ilişkilidir. Buna ek olarak söz
konusu katı materyal, kazein,
yağ, protein ve A, B12, D ve
E vitaminleri açısından daha
zengin, ancak laktoz açısından
fakirdir. Bu bileşim, immünoglobulinlerin bağırsakta tripsin
inhibitörleriyle sindiriminin
önlenmesine yardımcı olmaktadır. Kolostrumdaki transferin
ve laktoferrin, demir bağlayarak
ve bazı bakterilerin çoğalmasını
sınırlayarak diyarenin kontrolünde rol oynamaktadır. Kolostrum
bu görevleri, içerdiği hücresel
(polimorf çekirdekli lökositler,
makrofajlar, lenfositler ve doğal
katil hücreler) ve hümoral (lakroferrin, laktoperoksidaz-tiyosiyanat-hidrojen peroksit sistemi,
lizozimler, komplemanlar ve
immünoglobulinler) faktörler
sayesinde yerine getirmektedir.
Buna ek olarak, ruminantlar ve
koyunların kolostrumu insülin benzeri büyüme faktörü I
(IGF-I), insülin (INS), büyüme
hormonu (GH), tiroksin (T4),
triiyodotironin (T3) ve prolaktin
(PRL) içermektedir. Gebeliğin
son 5 haftasında, meme bezi
epitelinin sub-mukozasındaki
plazma hücreleri tarafından IgA,
IgG ve IgM’ler sentezlenmekte
ve aynı zamanda, transüdasyon yoluyla kandan alınan
IgG’ler, pinositoz yoluyla meme
dokusuna girerek meme bezinin
sekresyonlarında konsantre olmaya başlamaktadır. Bu durum,
annedeki östrojen miktarının
artışıyla bağlantılıdır. Meme
bezi epitelyumundaki spesifik
reseptörler, IgG1’i selektif olarak
bağlamakta ve transkapiller
değişiklikle hücreye almaktadır.
IgG1, bezin lumeni aracılığıyla
taşınmakta ve aşamalı olarak
kolostruma geçmektedir. Bir
süre sonra kolostrumdaki IgG1
konsantrasyonu serum düzeylerinin 3-12 katına ulaşmakta
Ruminantların
epiteliokoriyal plasentası
antikorlar için geçirgen
değildir ve bu durum,
yenidoğanların
immünoglobulinlerden
yoksun kalmasına, yani
agammaglobulinemiye ya
da çok düşük miktarda
immünoglobuline
erişmelerine, yani
hipogammaglobulinemiye
neden olmaktadır. Bu
nedenle yeni doğan
ruminantların, immün
sistemleri gelişinceye
kadar kolostrumdan
absorbe edecekleri
immünoglobulinlere
gereksinimi vardır.
Bununla birlikte,
immünoglobulinlerin
geçişi sınıflı bir süre
içinde gerçekleşmektedir.
Kuzuların ince bağırsağı,
doğumdan sonraki 24-48
saat içinde maternal
antikorları absorbe etme
yeteneğini kaybetmeye
başlamaktadır. Yeni doğan
hayvanlarda bağırsak
duvarının makromoleküller
için geçirgenliğinin
sona ermesi “bağırsak
kapanması” olarak
adlandırılmaktadır.
Gebeliğin son 5 haftasında, meme
bezindeki plazma hücreleri tarafından
IgA, IgG ve IgM’ler sentezlenmekte
ve IgG’ler meme bezi sekresyonunda
konsantre olmaktadırlar.
ARAŞTIRMA
Bağırsak permeabilitesi
selektif değildir, bu nedenle
tüm immünoglobulin
izotiplerini absorbe edilir.
Kolostrumun
absorpsiyon
mekanizması
Koyunun vücut
ağırlığının,
doğumdan
12 saat sonra
alınan kolostrum
örneklerindeki
IgG ile doğrudan
korelasyon
gösterdiği
bildirilmiştir.
ve serum IgG1 konsantrasyonu
yaklaşık % 50 oranında azalmaktadır. Kolostrumdaki IgG1’in
bir bölümü bağırsak aracılığıyla
absorbe edilmekte, buna karşılık
bir bölümü bağırsakta kalmakta
ve patojenik bakterileri nötralize etmektedir. Ruminantlarda
kısa bir absorpsiyon döneminin
sonunda, yeterli pasif immünite
düzeyleri elde etmek için, kolostrumun iyi bir kalitesi olmalıdır. Bu
kalite, kolostrumdaki immünogloblinlerin konsantrasyonuyla
değerlendirilmektedir.
4. Bağırsak kapanmasını
etkileyen faktörler
İmmünoglobulinler, intestinal
enzimler aracılığıyla sindirilmeye karşı son derece dirençlidir.
Kolostrumdaki tripsin inhibitörü
de, bu direncin oluşumunda rol
oynamaktadır. Bağırsak kapanmasının ortalama süresi, IgG için
26.4 saat, IgM için 25 saat ve IgA
İNFOVET 76-77
için 26 saat olarak belirlenmiştir.
Bununla birlikte, kolostrumun
yenidoğan tarafından alınmaya başladığı zaman, bağırsak
kapanmasını etkileyebilmektedir.
Alınan kolostrum miktarının, bağırsak kapanması üzerinde hiçbir etkisi olmadığı bildirilmiştir.
5. Kolostrum kalitesini
etkileyen faktörler
Kolostrum kalitesi, içerdiği IgG
miktarıyla doğrudan korelasyon göstermektedir. Doğumdan sonra, zaman geçtikçe
bu kalite azalmaktadır. Sütçü
ırkların, etlik ırklara kıyasla daha
fazla kolostrum ürettiği ve bu
kolostrumun immünoglobulin
açısından daha zengin olduğu bildirilmiştir. Aynı şekilde
erişkin koyunlar ve ineklerde,
genç hayvanlara kıyasla daha
yüksek kolostrum ve kolostral immünoglobulin düzeyleri
saptanmıştır. Doğumdan önce
sağım, annenin memesinden
kolostrum sızması, annenin gebelik sırasında enerji açısından
yetersiz beslenmesi, uzun etki
süreli kortikoseroid uygulamaları ve kuzuların annelerinden
ilgi görmemesi, kolostrumun
IgG düzeyi üzerinde olumsuz bir
etki göstermektedir. Shubber
ve Doxey, sol ve sağ meme
loblarından alınan kolostrum
örneklerinde immünoglobulin
düzeyleri açısından anlamlı bir
farklılık olmadığını bildirmiştir.
Kolostrum kalitesini etkileyen
bir diğer faktör, memenin sağlık
Kolostrum absorpsiyonu,
maddelerin bağırsak
lumeninden kana
geçmesi olarak
tanımlanır. Yenidoğanlar,
kolostrumu absorbe
ederek intestinal kanala
aktarmaktadır. Kuzular,
doğumdan sonraki 48
saat içinde farklı türlerin
antitoksinleri, PVP,
kolostrum proteinleri
ve yumurta proteinleri
absorbe edebilmektedir.
Proteinler, epitelyal
hücrelerin yanında
bulunan tübüloveziküler
sistem aracılığıyla
yenidoğanların bağırsak
epiteline girmektedir.
Buradan intestinal
lenfatiklere ve kapiller
damarlara geçmektedir.
Dolayısıyla absorbe
edilen protein yapısındaki
immünoglobulinler
dolaşıma geçmekte ve
yenidoğan, maternal
immünoglobulinlerin
transfüzyonunu
tamamlamaktadır. Ancak
bu durum, selektivite ve
intestinal permeabiliteye
göre her bir evcil
hayvan için değişiklik
göstermektedir.
durumudur. Mastitis olan bir
memeden gelen kolostrum,
hiçbir zaman genç bir hayvana
verilmemelidir.
Al-Sabbagh ve Gallo ve
Davies, tekil ve ikiz gebeliği
olan koyunların kolostrumunu
karşılaştırmış ve ikiz doğuran
koyunlarda kolostrumdaki IgG
düzeylerinin daha yüksek olduğunu saptamıştır. Al-Sabbagh
tarafından yapılan bir araştırmada, koyunun vücut ağırlığının,
doğumdan 12 saat sonra alınan
kolostrum örneklerindeki IgG
konsantrasyonuyla doğrudan
korelasyon gösterdiği bildirilmiştir. Diğer araştırmalarda,
kuzunun cinsiyetiyle kolostrumdaki IgG düzeyleri arasında korelasyon olmadığı bildirilmiştir.
6. İmmünostimülasyon
Yeni doğan bir ruminantın çevresel faktörlere karşı tek savunma
mekanizması kolostrumdan
elde edilen antikorlardır. Annenin
kötü beslenmesi, immün sistem
supresyonu ve stres faktörleri,
kolostrumda yetersiz immünoglobulin titrelerine yol açabilmektedir. Beslenme ve stres koşullarının düzeltilmesi dışında, immün
sistemin ekzojen yöntemlerle
stimüle edilmesi, kolostrumdaki
immünoglobulin titrelerini arttırabilmektedir. İmmün sistemin
organizmaya ekzojen olarak
verilen bazı ajanlarla regülasyonu
“immünostimülasyon” olarak
tanımlanmakta ve bu işlemde
kullanılan ajanlara immünostimülanlar adı verilmektedir.
İmmünostimülanlar, kökenlerine göre kimyasal ve
biyolojik olmak üzere 2 ana
grupta incelenmektedir. Her iki
immünostimülan sınıfı da, çeşitli
enfeksiyonlara karşı koruma ve
bu enfeksiyonların tedavisi için
kullanılabilmelerinin yanı sıra, organizmalarda uygulanan aşılara
karşı daha güçlü immün yanıtlara neden olan adjuvanlar olarak
da kullanılabilmektedir. Bununla
birlikte, bir immünostimülandan
beklenen gerçek etki, morbidite
ve mortalite oranlarını düşürmesi
ve kilo alımını arttırmasıdır.
ARAŞTIRMA
Daha önce yapılan araştırmaların sonucu olarak, ruminantlara
ilerlemiş gebelik sırasında immünostimülanların uygulanmasıyla verimlilik açısından olumlu
sonuçlar bildirilmiştir.
Majör immünostimülanlar,
tipik olarak mikobakteriler, anaerobik korineformlar (Corynebacterium cutis, Propionibacterium acnes, vb.) ve mantar
kökenli olan bazı bitkisel karbonhidratlar gibi, makrofajlar
tarafından kolayca yakalanabilen mikrobiyel preparatlardır.
Makrofajların aktivasyonu, ilk
olarak organizmaya immünostimülan bir etki sağlaması için
verilen preparat için gerçekleşmektedir. Etki sağlamak üzere
organizmaya verilen preparat
için enflamasyon, vücudun
patojenlere karşı verdiği ilk
yanıttır. İlk olarak polimorfonükleer hücreler (granülositler) bu
bölgeye göç etmekte ve daha
sonra makrofajların invazyonu
gerçekleşmektedir. Makrofaj aktivasyonu daha sonra,
antijenlerle doğrudan etkileşimin bir sonucu olarak ya da
bakteriyel endotoksinler aracılığıyla stimüle edilmektedir. Bu
immünostimülanlar makrofajlar
tarafından yakalanarak sindirildiğinde, söz konusu ajanlar,
makrofajları interlökin-1 (IL-1),
tümör nekroz faktörü (TNF) ve
interlökin-6 (IL-6) gibi sitokinleri sentezlemeleri için stimüle
etmektedir. Bu sitokinlerin
Araştırmalar, cinsiyetle
kolostrumdaki IgG düzeyleri
arasında korelasyon
olmadığını gösterir.
Kolostrum
kalitesini
etkileyen
faktörler
Kolostrum kalitesi, içerdiği
IgG miktarıyla doğrudan
korelasyon göstermektedir. Doğumdan sonra,
zaman geçtikçe bu kalite
azalmaktadır. Sütçü ırkların, etlik ırklara kıyasla
daha fazla kolostrum
ürettiği ve bu kolostrumun immünoglobulin
açısından daha zengin
olduğu bildirilmiştir. Aynı
şekilde erişkin koyunlar ve
ineklerde, genç hayvanlara kıyasla daha yüksek
kolostrum ve kolostral
immünoglobulin düzeyleri
saptanmıştır. Doğumdan
önce sağım, annenin
memesinden kolostrum
sızması, annenin gebelik
sırasında enerji açısından
yetersiz beslenmesi, uzun
etki süreli kortikoseroid
uygulamaları ve kuzuların
annelerinden ilgi görmemesi, kolostrumun IgG
düzeyi üzerinde olumsuz
bir etki göstermektedir.
Shubber ve Doxey, sol
meme lobundan ve sağ
meme loblarından alınan
kolostrum örneklerinde
immünoglobulin düzeyleri açısından anlamlı
bir farklılık olmadığını
bildirmiştir. Kolostrum kalitesini etkileyen bir diğer
faktör, anenin memelerinin sağlık durumudur.
Mastitis olan bir memede
üretilen kolostrum, hiçbir
zaman genç bir ruminanta
verilmemelidir.
salınmasından sonra lenfositler
aktive olmakta ve interlökin-2
(IL-2) ve interferon-g (IFN-g) gibi
lenfokinler salınmaktadır. Tüm
bu aşamaların sonunda viral
enfeksiyona karşı direnç, doğal
katil hücre (NKC) aktivitesi, antikorların üretimi, enflamasyon
reaksiyonları ve yara iyileşmesi
düzeyi artmaktadır.
7. Bazı immünostimülanlar
ve mekanizmaları
niae, Streptococcus pyogenes,
Klebsiella pneumoniae, Klebsiella ozaenae, Staphylocuccus
aureus, Staphylococcus viridans
ve Neisseria catarrhalis’den elde
edilen liyofiliza bakteri lizatı içeren OM-85 (LW-50020, SL-04),
bir organizmaya verilmesinden
sonra, polimorfonükleer hücrelerin kapasitesini, makrofajların
fagositik yeteneğini aktive etme
ve dendritik hücreler ve B lenfositlerin aktivasyonunu
Bir antelmintik olarak kullanılan levamizolün immün sistem
üzerindeki etkisi, fagositoz,
kemotaksis, lenfosit üretimi,
lenfokinlerin üretimi, aşırı duyarlılığın gecikmesi ve interferon ve
antikorların oluşumu gibi olaylar
zincirinin sonucu olarak ortaya
çıkmaktadır. Fungal hücre duvarının yapısal bir bileşeni olan
b-glukanın, NKC’ler, makrofajlar
ve lenfokin salgılayan yardımcı
T hücresi aktivitesini arttırarak
immünostimülan etki gösterdiği
bildirilmiştir. Haemophilus influenzae, Streptococcus pneumo-
Tekil ve ikiz
gebeliği olan
koyunların
kolostrumu
karşılaştırmış,
ikiz doğuranların
kolostrumdaki IgG
düzeylerinin daha
yüksek olduğu
saptamıştır.
ARAŞTIRMA
Sağlıksız yenidoğan
dönemi, anne için sağlıksız
puerperal dönem ve mali
olarak kayıp anlamına gelir.
Varılan sonuç
Ruminantlarda yavruya uterus
yoluyla maternal antikor geçişi
olmadığı için, kolostrumdaki mevcut
antikorlar yeni doğan için önemlidir.
sağlama özelliğine sahiptir.
Bunların tümünün gerçekleşmesinden sonra, enfeksiyonlarla
mücadelede önemli bir rolü olan
interferon-g gibi stimüle edici
sitokinler aracılığıyla immünostimülan etki göstermektedir.
Sitokinler günümüzde rekombinant DNA teknolojisi kulanılarak elde edilebilmekte ve
immün sistemi stimüle etmek
için kullanılabilmektedir. IL-2
üretimindeki aksaklıkların ciddi
İNFOVET 80-81
immün yetersizliğe neden olabildiği bildirilmiştir. Bu nedenle,
ekzojen sitokin uygulamasının
immün sistemi aktive etmesi
beklenmektedir.
Ruminantlara uygulanan
vitamin C’nin (20 mg/kg) nötrofil
oksidatif mekanizmalarını ve
nötrofil aracılı antikora bağımlı
hücresel sitotoksisiteyi arttırdığı
bildirilmiştir. Yeme eklenebilen
ya da enjektabl olarak uygulanabilen vitamin E ve selenyum,
antikor sentezinin stimülasyonunu sağlayarak, lökositlerin
enfeksiyon bölgesine göçünü
arttırarak, fagositoz kapasitesini
güçlendirerek ve reaktif oksijenin
hücre membranı üzerindeki
zararlı etkilerini önleyerek immün
sistemi desteklemektedir .
Corynebacterium cutis commune lizatlarından ultrason
yoluyla elde edilen ajanların,
organizmaların uygulanmasından sonra kolayca makrofajlar
tarafından fagosite edildiği;
makrofajların TNF, IL-1 ve IL-6
salgılamasını stimüle ettiği ve
sekonder lenfosit fonksiyonunu etkileyerek lenfokinler IL2
ve IFN- g salımını ve dolayısıyla
immün sistemin reaktivasyonunu sağladığı bildirilmiştir.
İmmünitenin artmasıyla, bakteriyel ve viral enfeksiyonların
neden olduğu morbidite ve
mortalite oranlarının azalması
ve sağlık ve beslenmedeki
düzelmenin sonucu olarak
vücut ağırlığı artışı gözlenmesi beklenmektedir. Turna
Yılmaz ve ark. tarafından, gebe
koyunlara gestasyonun 140.
gününde C. cutis lizatı uygulanmasıyla, doğumdan 0, 36
ve 72 saat sonra kolostrumdaki IgG konsantrasyonlarının
arttığı bildirilmiştir. 
Tüm organizmalar,
doğumdan hemen
sonra çevre
koşullarında bazı zararlı
mikroorganizmalara
ve çeşitli stres
faktörlerine maruz
kalmaktadır. Yenidoğan
immün sistemindeki
zayıflık, doğumdan
sonra karşılaşılan bu
faktörlerin vücutta
bazı enfeksiyonlara
neden olmasını
kolaylaştırmaktadır.
Kolostrumdaki antikorlar,
yenidoğanlara bu
faktörlere karşı mücadele
etmek için en büyük
desteği sağlamaktadır.
Bu nedenle, postnatal
morbidite ve mortalite
oranlarını azaltmak,
canlı ağırlık artışını
fazlalaştırmak ve
immünoglobulin açısından
zengin kolostrum elde
etmek için gebe koyunlara
gebelik sırasında
immünostimülasyon
uygulanmasının yararlı
olacağı düşünülmektedir.
ADVERTORIAL
Enfeksiyöz Bronşitis
aşılarının kuluçka
sprey uygulamasında
ne kadar etkiliyiz?
Enfeksiyöz Bronşitis’e karşı korunma kanatlı
endüstrisinde sürekli bir sorundur. İşçilik ve maliyet
düşünüldüğünde bu süreçteki ilk adım, kuluçkahanelerin
sprey yöntemi ile aşılanması ile birlikte uygun sprey
kabini kullanımı adına eğitimin ve izlemenin yapılmasıdır.
Makale yazarı: Dr. BrIan Jordan / Poultry DIagnostIc and Research Center,
Department of PopulatIon Health, UnIversIty of GeorgIa, Athens, GA, 2015
K
anatlı Enfeksiyöz Bronşitisi (IB), tavuklarda
oldukça bulaşıcı bir üst
solunum yolu hastalığıdır. Bu hastalık, düşük büyüme
performansı, yumurta veriminde
azalma, sekonder enfeksiyonlara yatkınlık ve ıskarta oranında
artış nedeniyle dünya genelinde
kanatlı endüstrisinde önemli
ekonomik kayıplara neden olur.
Etken Coronaviridae ailesinden
bir Gamakoronavirüs’tür. Bu
virüsün dünya genelinde bir
düzine serotipi ve yüzlerce
varyantı bulunmaktadır.
Bazı IBV serotipleri dağılım olarak dünya çapındadır;
Massachusetts (Mass), 793B,
QX ve Q1 Avrupa, Asya ve Güney
Amerika’daki neredeyse kanatlı
üretiminin yapıldığı tüm alanlarda
bulunmaktadır. Diğer taraftan,
bazı serotiplerin dağılımı oldukça
bölgeseldir; örneğin Arkansas
(Ark) serotipi neredeyse sadece
Amerika Birleşik Devletleri’nde
bulunur. Bazı serotipler hızla
ve yüksek etkinlikle yayılırken,
diğerlerinin belli bölgelere ya da
ülkelere sınırlı kalmasının nedeni
tam olarak anlaşılmamıştır ancak
tüm serotiplerin bulaşma için
gerekli olan yüksek enfeksiyöz
niteliğe sahip olduğu söylenebilir.
IB AŞILAMALARI KULUÇKADA
SPREY YOLLA YAPILMALIDIR
Kanatlı İnfeksiyöz
Bronşitis Virüsü’nün (IBV)
tüm serotiplerinin bulaşma
için gerekli olan yüksek
enfeksiyöz niteliğe sahip
olduğu bilinmektedir.
İNFOVET 82-83
Ticari yönlü üretilen tavukların çoğu, attenüe canlı ve/veya
inaktif aşılar kullanılarak enfeksiyona karşı aşılanırlar. Her gün
üretim yapılan kanatlı populasyonu düşünüldüğünde tavukları
bireysel olarak aşılamak hem
işçilik, hem de maliyet açısından
mümkün değildir. Bu nedenle
canlı attenüe IBV aşıları, ticari
olarak mevcut sprey kabinleri
kullanılarak kuluçkahanede kalın
sprey yöntemi ile verilir, inaktif
aşılar ise yalnızca damızlık ve
yumurtacı tavuklar gibi uzun
ömürlü hayvanlarda intramusküler enjeksiyonla yapılır.
Tüm mevcut sprey kabinleri,
bir tank ya da plastik dilüent
ambalajı şeklinde olabilen bir aşı
haznesinden oluşur. Aşı, tedarik-
çi firma ve entegre veterinerlerinin talimatlarına göre hazırlanır
ve kuluçkahanenin üretim
yapılan bölümünde bulunan aşı
haznelerine yerleştirilir. Aşı haznesine bağlı olan bir şırınga (ya
da şırınga seti), aşıyı hazneden
çekip nozzle’lar aracılığıyla civcivlerin üzerine doğru püskürtür.
Plastik yapılı şırıngalar kompresyonlu bir hava sistemine bağlıdır
ve kabinden bir civciv kasası
geçtiğinde aşağı doğru hareket
ederler. Şırıngaların aktivasyonu,
manuel mekanik bir şalter ya da
civciv kasası üzerinden geçtiğinde veya çoğu kuluçkahanede
olduğu gibi elektrikle çalışan
bölmeli devreden civciv kasası
geçtiğinde olabilir. Aktivasyon
süresi bittiğinde yani civciv
kasası kabinden çıktığında,
şırınga pistonu geri çekilir ve
tekrardan hazneden gelen aşı ile
doldurulur.
Nihai sonuç, ekipman
teknolojisinden
bağımsızdır
Aşılama süreci büyük
kuluçkahanelerde gün içinde
yüzlerce kez tekrarlanır ve çoğu
kuluçkahanede haftada 4 ya da
5 gün aşılama yapılır. Tedarik
edilen sprey kabin teknolojisi,
kuluçkahaneler arasında farklılık
gösterebilir. Sprey kabinlerindeki
farklılıklar imalatçı firma ve aşı
tedarikçisinden gelen verilere
dayalı olacaktır. Bu durumdan
lokasyon bazında da bahsedilebilir; dünyanın daha kırsal
ve az gelişmiş bölgelerinde
ekipman teknolojisinin kapsamlılığı gelişmiş ülkelerdekiyle aynı
değildir. Ancak sprey aşılamanın
arkasındaki konsept ve nihai
sonuç teknolojiden bağımsız
olarak aynıdır. IBV kuluçkahanede spreyle uygulanan tek aşı değildir; Newcastle ve Koksidiyozis
aşıları da sprey yolla verilebilir,
bu da sprey uygulamayı kitlesel
aşılama için görünürde etkili bir
yöntem haline getirmektedir.
Standart sprey kabin sistemiyle, aşı uygulamanızın ne
kadar etkili olacağını etkileyen
beş ana faktör vardır:
1. Hat hızı
2. Basınç
3. Akış hızı
4. Nozzle ve şırınga sayısı
5. Uygulanan aşı miktarı
Kuluçkahane kabin
sistemlerinde nelere
dikkat edilmeli
Geniş ölçekli kuluçkahanelerin
üretim gereklilikleri yüksek iş
hacmine sahip sistemleri gerektirir. Kuluçkahanelerdeki daha
yeni işleme ekipmanları 120ft/
dk hat hızlarında çalışabilir. İdeal
olarak, bir sprey kabini de aşıyı
bu hızda uygulayabilir, böylece
kabin “hat üzerinde” güçlendirilebilir ve ek olarak konveyör hattı
kurulması gerekmez. Sprey kabini
hizasından geçen civcivlerin hızı;
şırıngadan nozzle’lar aracılığıyla
doğru miktarda civcivlere atılması
gereken aşı miktarının zamanına
eş olmalıdır. (ABD’de bir civciv kasasında 100 civciv için 100 dozluk
standart uygulama hacmi 7 ml’dir.
Avrupa ve dünyanın diğer bölgelerinde 30 ml kadar yüksek olabilir.)
Üretime eş aşılama hızlarına ulaşılabilir ancak bu yalnızca şırıngalara uygulanan basıncın arttırılması
ya da şırıngaların değiştirilmesiyle
akış hızının arttırılması sayesinde
olur. Şırıngayı değiştirmek akış
hızını belli bir miktarda değiştirecektir ve bu miktar sıklıkla gereken
aşılama hızına eş olmayacaktır.
Çoğu zaman basınç, üretim hızına
uyum sağlaması için arttırılır
ancak bu, aşıyı nozzle’dan daha
yüksek basınçlarda çıkmaya
zorlar. Daha yüksek basınçlar
virüs partiküllerine zarar vererek ve aşının aerosol damlacığa
dönüşümünü arttırarak, çoğunun
kabinin dışına püskürtülmesine ve
civcivlere ulaşmamasına neden
olur. Nitekim araştırmalar, toplu
uygulanan IBV aşı miktarının %
50’sinden fazlasının, kuluçkahanelerde civciv düzeyine ulaşmadığını göstermektedir.
Bugünkü sprey kabinlerinde
kullanılan fan-tipi nozzle’lar, belli
bir zaman aralığında, belirlenmiş
belli bir aşı miktarını (akış hızı),
spesifik bir fan açısından sprey-
Yoğun üretim yapılan işletmelerin
popülasyonu düşünüldüğünde
tavukları bireysel olarak aşılamak
mümkün olmayacağı için ticari olarak
sprey kabinleri kullanılmaktadır.
lemek için tasarlanır. Çoğu ABD
kuluçkahanesi, nozzle üzerinde
bazı spesifikasyonları belirtir.
Örneğin: 80 - 01, dakika başı
10 galon akış hızı olan 80 derece
sprey açısı anlamına gelir.
Uygun basınç ayarını
nelere dikkat ederek
ayarlamalıyız?
Kabin üreticileri, sprey kabinlerini tasarlarken bu spesifikasyonları kullanır, böylece sprey aşı,
özellikle tekli (merkezi noozle)
tasarımı düşünüldüğünde, civciv
kasasının bir başından diğerine
tamamen gönderilebilir. Ancak
çoğu kuluçkahane, noozle için
belirtilmiş uygun basınç ayarlarını kullanmamaktadır. Basıncı
arttırmak ya da azaltmak, sprey
açısını arttırır ya da azaltır ve akış
hızını değiştirir. Nozzle özellikleri
üzerinde basınç artışı, akış hızını
arttıracak ve daha hızlı hareket
eden (yüksek hat hızlarında)
civcivlerinizi aşılamanızı sağlayacaktır ancak bu sprey, açınızı
genişleterek, spreyin aslında
civciv kasasının kenarlarından
gitmesine neden olan “yüksek aşı
salınımına” neden olabilir. Bu ayrıca aerosol partikül oluşumunu
da arttıracaktır ve civcivlerinize
ulaşan aşı miktarını azaltacaktır.
Basıncınızı noozle spesifikasyonlarının altına düşürmek (bu
daha sıklıkla görülür) akış hızınızı
azaltacaktır ve daha yavaş bir hat
hızına ulaşmanızı sağlayacaktır
aynı zamanda sprey açınız da
azalır. Bu durum kasadaki tüm
civcivlerin (bir baştan diğerine)
aşı almasını olumsuz etkileyebilir.
Aşı miktarı ve etkinliği
arasındaki ilişki
Aşılama sürecini hızlandırmanız ya da yavaşlatmanız
gerekirse, ya da koksidiyozis
aşılarında olduğu gibi daha fazla
miktarda uygulamanız gerekirse, aşıyı uyguladığınız nozzle
değiştirerek sistemin akış hızını
da değiştirebilirsiniz. Yukarıdaki
örnekte olduğu gibi, IBV aşılarını
uygulamak için standart bir tekli
nozzle kurulumu, 80 derecelik
sprey açısına ve 6.7 galon/dakika akış hızına sahip olabilir
ADVERTORIAL
Aşı uygulama
hacminin etkileri
Çoğu şirketin koksidiyozis
aşısını 21 ml hacimde
uygulamasıyla birlikte, IBV
aşılarını da 21 ml hacimde
uygulaması toplamda
42 ml aşının civcivlere
verilmesi anlamına
gelmektedir. Bu durum
civcivlerin kuluçkada
aşırı ıslanmasına, vücut
ısılarının düşmesine ve
ilk hafta mortalitesini
artmasına neden olduğu
için civciv performansı için
endişe verici olmaktadır.
ancak koksidiyozis aşısını uygulamak için standart püskürtücünün akış hızı 15 galon/dakika
(80 - 015) olacaktır. Koksidiyozis
aşıları genellikle 21 ml hacminde
uygulanır ve bu nedenle aşılama
hızına erişmek için daha yüksek
akış hızlı bir noozle’a ihtiyaç
duyacaktır. Ancak yakın zamandaki araştırmalar, daha yüksek
miktarlarda IBV aşısı uygulamanın, civciv düzeyine ulaşan aşı
miktarını arttırdığını ve aşılama
sonrasında daha yüksek aşı
alımı olduğunu göstermiştir.
Bunun bir nedeni, daha yüksek
akış hızı olan püskürtücülerin,
aşı spreylenirken daha büyük
aşı damlaları üretmesidir. Daha
büyük damlalar daha ağırdır ve
civciv düzeyine daha hızlı konumlanır, bu da civcivlere ulaşan
toplam aşı miktarını arttıracaktır. Aynı zamanda IBV bir üst
solunum yolu patojeni olduğu
için, daha kalın sprey damlaları
aşının derin dokularda solunmasını önleyerek, üst solunum
yolunda kalmasını sağlayacaktır. Diğer kabin parametrelerini
etkilemeden uygulama miktarını
arttırmanın bir yolu da, iki ya
da daha fazla şırınga ve nozzle
kullanmaktır. 21 ml koksidiyozis
İNFOVET 84-85
Sahada tüm kuluçkahane sprey
kabin ayarları, ilgili tesisin hat hızına
göre geliştirilir ve çoğu kuluçkahane,
oldukça yüksek işleme hızlarında
hat fazlası sistemler kullanır.
aşısı uygulamasında durum
budur; toplam miktar daha yüksek akış hızına sahip iki plastik
şırıngadan verilecek şekilde
bölünür ve bir adet daha düşük
akış hızına sahip şırınga 7 ml IBV
aşısını uygulamak için gereken
ile karşılaştırılır. Çoğu kanatlı üreticisi aşılama sürecinin etkinliğini
arttırmak amacıyla, IBV aşısını
iki şırınga ve nozzle’dan daha
fazla miktarlarda uygulamaya
başlamıştır. Önceden referans
verilen araştırma 21ml uygulama
hacmindeki IBV aşısının en iyi
sonuçları verdiğini göstermiştir.
Kitlesel sprey aşılama etkinliği
çok fazla tanımlayıcı parametreye sahip olan devinimli bir
hedeftir. Birçok araştırma, tüm
İnfeksiyöz Bronşitis aşılarının
aynı olmadığı ve bazılarının
sprey kabin ayarlarını ne kadar
değiştirirseniz değiştirin, asla
diğerleri kadar iyi olamayacağını
göstermiştir. Ayrıca araştırmalar,
soğuk (buzdolabına konulmuş) dilüent ile seyreltilen ve
sonrasında oda sıcaklığında
ısınmaya bırakılan (kuluçkahanenin üretim katında) IBV
aşısının uygun titreleri yalnızca
1.5 saat koruduğunu göstermiştir. Sıcak dilüent ile seyreltiğinde
ise bu süre yarıya inebilir. Ancak
bunların hiçbiri, sprey kabinindeki ayarların ve spesifikasyonların da aşı etkinliğini arttırıp,
azaltabileceği gerçeğini de
değiştirmez. Sahada tüm kuluçkahane sprey kabin ayarları,
tesisin hat hızına göre geliştirilir.
Çoğu kuluçka, oldukça yüksek
işleme hızlarında “hat fazlası”
sistemler kullanır; basınç, şırınga
ve nozzle buna eş olacak şekilde
ayarlar. Bazı kuluçkalar işlem
hatlarını birden fazla aşılama
hattına böler, böylece aşırı işlem
hızlarına eşitleme yapmak zorunda kalmazlar. Sprey kabinleri
için optimizasyon parametreleri
genellikle hiçbir zaman deneysel
olarak ölçülmez; duyarlı sprey ölçüm kağıtlarıyla sarılmış boş civciv kasaları, kabin içine yollanır,
basınçlar spreyin kağıdın tamamına yayılmasına göre ayarlanır
ve bu her gün değişebilir. Sprey
kabinlerinde kullanılan plastik
şırıngalar tek kullanım için tasarlanmıştır ancak değiştirilmeden
önce yüzlerce civciv kasasının
aşılanması için kullanılır. Plastik
şırıngalar yerinden çıkabilir, sızıntı yapabilir ya da aşıdan daha
fazla hava çekebilir.
Nozzle’lar her sprey aşılama
boyunca ve sonrasında mutlaka
kontrol edilmelidir. Kişisel deneyimler bunların, aşılama paterni
etkilenmese dahi çok kolayca
aşınabileceğini ve içinden geçen
aşı virüsünün canlılığını kaybedeceğini göstermiştir.
İnfeksiyöz Bronşitis’e karşı
korunma kanatlı endüstrisinde
sürekli bir sorundur. Bu sorunla
mücadeleye yardımcı olmanın bir
yolu, civcivlere uygun ve etkili bir
şekilde aşılamak için elimizden
gelenin en iyisini yapmaktır. Bu
süreçteki ilk adım uygun sprey
kabini kullanımı adına eğitim,
sonrasında monitoring ve belirli
aralıklarla denetimdir. Çoğu şirketin koksidiyozis aşısını 21 ml
hacimde uygulamasıyla birlikte,
IBV aşılarını da 21 ml hacimde
uygulaması toplamda 42 ml aşının civcivlere verilmesi anlamına
gelmektedir. Bu durum civcivlerin
kuluçkada aşırı ıslanmasına,
vücut ısılarının düşmesine ve ilk
hafta mortalitesini artmasına neden olduğu için civciv performansı için endişe verici olmaktadır. 
GÜNCEL
Geleceğe
güvenle
bakıyoruz
IAT nedir? Kimler IAT‘ye üye olabilir? Öğrencilere
katkısı ne olur? Konuyla ilgili tüm bilinmeyenleri
IAT Başkanı Ankara Üniversitesi Veteriner
Fakültesi’nden Hüseyin Yılmaz‘la konuştuk.
i
nfovet Dergisi olarak 2014
yılında başladığımız öğrenci
kolektifleri projemiz hızla devam
ediyor. IAT (Infovet Activets
Team) sektörde adından söz
ettirmeye başladı. Türkiye’de bir
ilki gerçekleştirmek ve genç meslektaşlarımızın heyecanına ortak
olmak bizler için mutluluk kaynağı.
İNFOVET 86-87
IAT’yi kurma fikri nasıl ortaya
çıktı? Topluluğun kuruluş
aşamasında nasıl bir vizyona
ve misyona sahiptiniz?
IAT (Infovet Activets Team) iki
yıl boyunca titizlikle süren bir
çalışmanın sonucunda ortaya
çıktı. Veteriner fakültesi öğrencilerinin sektöre daha hızlı adapte
olmasını sağlamak, sektörümüzle ilgili yurtiçi yurtdışı gelişmeleri
yakından takip etmek birincil
amacımızdı. Bununla birlikte, IAT
gibi bir grubun içinde olmanın
mezun olduktan sonraki mesleki
yaşantımızdaki katkılarını düşündük ve harekete geçtik.
Vizyonumuz; Gelişen ve
değişen sektörün içerisinde yer
alan veteriner hekim adaylarının
ortak sesi olup; eğitim, araştırma
ve hizmet alanlarında, ulusal ve
uluslararası düzeyde, mesleki
etik ilkelere bağlı kalarak; akıl ve
bilimin ışığında, katılımcı, çağdaş,
dinamik ve güvenilir işler üreterek
dünyanın en büyük uluslararası
öğrenci topluluğu olmaktır.
Misyonumuz; Ulusal ve
uluslararası platformda her daim
araştıran, sorgulayan, Ar-Ge
çalışmalarında öncü olan, bilime
katkı sağlayacak projeler üreten,
sorunlara çözüm önerileri geliştirebilecek; veteriner hekimlik
nosyonunu bilgi, tecrübe ve yenilikçi bakış açısıyla temsil eden
dinamik bireyler yetiştirmektir.
Merak edilen en önemli soru:
Topluluğun bir üyesi olmanın,
veteriner hekim adaylarına
ne gibi katkılar sağlayacağını
düşünüyorsunuz?
IAT Hayvan Sağlığı alanında en
önemli sektörel yayın olan İnfovet Dergisi’nin öğrenci grubudur.
Bu grup üyelerinin kongre ve
seminerlere katılımı, uluslararası
alanlarda mesleki gelişime katkı
sağlayacak organizasyonların
içinde olması öncelikli hedefler
arasındadır. Bunun yanı sıra
GÜNCEL
3
1
4
2
7
5
6
8
9
10
öğrenci arkadaşlarımızın tertiplediği kariyer günleri ve toplantılarda IAT desteğini yanlarında
hissedeceklerini söyleyebilirim.
IAT’ye kimler üye olabilir?
Herhangi bir koşul arıyor
musunuz? Öğrenciler bir ücret
ödüyorlar mı?
IAT’nin kapıları tüm öğrenci
arkadaşlarımıza açıktır. Bulundukları veteriner fakültelerindeki temsilci arkadaşlarımıza
İNFOVET 88-89
1. Zişan Şankazan Uludağ Üni. Veteriner Fakültesi 2. Rızacan Boras Adnan Menderes
Üni. Veteriner Fakültesi 3. Dilara Yavuzcezzar İstanbul Üni. Veteriner Fakültesi 4. Fatma
Köse Erciyes Üni. Veteriner Fakültesi 5. Burak Keçeci 100. Yıl Üni. Veteriner Fakültesi
6. Latif Çetin Fırat Üni. Veteriner Fakültesi 7. Hüseyin Yılmaz Ankara Üniversitesi Veteriner
Fakültesi 8. Kübra Zengin Erzurum Atatürk Üni. Veteriner Fakültesi 9. Mustafa Yüzotuzbir
Selçuk Üni. Veteriner Fakültesi 10. Yunus Emre Dikmeer Cumhuriyet Üniversitesi Veteriner
Fakültesi 11. Yıldıray Soylu Afyon Kocatepe Üni. Veteriner Fakültesi
ulaşabilirler ve katılım şartlarını
öğrenebilirler. Katılımın herhangi
ücreti yoktur. IAT ve sektör ilgili
tüm gelişmeleri www.infovetdergi.com adresindeki IAT bölümünü
takip ederek alabilirsiniz.
IAT yi neden önemsiyoruz?
İnfovet Dergisi olarak yayın
hayatımıza başladığımızdan
bugüne kadar kurumsal çizgimizden uzaklaşmadık. Her yıl
gerçekleştirdiğimiz innovasyon-
lar çerçevesinde yayınlarımızın
güncel, okunabilir ve kaliteli
içeriklerle sizlere sunmak için elimizden geleni yaptık; yapmaya
da devam edeceğiz. Hayvan
Sağlığı Sektörü’nde kalıcı, izlenebilir ve merak uyandıran dosya
konularımızın yazarları veteriner
hekim arkadaşlarımız oldu. Bu
bizim yayın ilkemiz ve mesleğe
olan saygımızdır.
Mat Medya İnfovet Dergisi
Genel Yayın Yönetmeni Veteriner
Hekim Gizem Kutun ve Mat Medya Yazı İşleri Müdürü Veteriner
Hekim Yağmur Ağcaoğlu olarak,
her ay sizlere dünyadan son haberleri, yapılan bilimsel çalışmaları ve kaliteli içerikleri sağlamak
için canla başla çalışıyoruz.
İnfovet Dergisi olarak 2014
yılında yurtiçi ve yurtdışında ger-
çekleştirilen toplam 36 bilimsel
kongreyi sizler için takip ettik,
Genel Koordinatörümüz Barış
Kolgu adım adım Anadolu’yu
gezdi ve veteriner hekimlerimizin
sesi oldu. Mesleğe adım atacak
öğrenci arkadaşlarımızla deneyimlerimizi paylaştık. Van, Urfa,
Elazığ, Ankara ve Erzurum’da
yapılan öğrenci kongrelerinin
koşulsuz destekçisi olduk ve
olmaya devam edeceğiz.
IAT, İnfovet’in genç meslektaşlarına verdiği önemin eseridir ve
genç meslektaşlarımızın mesleki
gelişimlerine fakülte yıllarında destek olacak, sektörü daha yakından
tanıma fırsatı sağlayacakları bir
oluşumdur. Sizlerde bir IAT üyesi
olabilirsiniz, mesleki gelişiminize
en ufak bir katkımız olabilecekse
bundan büyük mutluluk duyarız. 
KONU toplantı
Yumurtacılık
endüstrisinin
son 50 yılı
Uluslararası Yumurta Komisyonu bu yıl,
50. yıldönümünü kutladı ve bu yıldönümü, küresel yumurtacılığın tarihini ve gelişimini,
geçmiş son 50 yıl bazında değerlendirmek ve günümüzdeki trendleri tartışmak için iyi bir nedendi.
Biz de bu vesile ile 1962’den 2012’ye kadarki gelişmelere göz attık.
İNFOVET XX-XX
U
luslararası Yumurta Komisyonu (The International Egg Commission - IEC) dünya çapında yumurta üretimi, dış ticaret ve
tüketim modelleri ile dinamikleri ile ilgili bir kuruluştur. IEC bu yıl, 50.
yıldönümünü kutladı. Bu yıldönümü; Danimarka, Hollanda ve Amerika’daki küresel yumurtacılığın tarihini ve gelişimini, geçmiş son
50 yıl bazında değerlendirmek ve günümüzdeki trendleri tartışmak
için oldukça iyi bir nedendi. 1964’den bu yana çalışmalarını sürdüren IEC 50. yılını kutlarken, son 50 yıldaki fırsatlara ve olanaklara
göz atmakla birlikte, yumurtacılık sektörünün gelişimini de gözden
geçirdi. Elde edilen veriler birçok ülkeden toplanan gelişim raporlarının, yumurtacı tavukların performansı, ürünlerin maliyetleri ve tüketim seviyeleri bazında örneklendirilmesi ile oluşturuldu. Ne yazık
ki bu noktada, sadece Danimarka, Amerika ve Hollanda’nın son 50
yıllarını derlediği, birçok ülkenin son 20-30 yıllık geçmişi ile ilgili bilgi depolamadığıyla karşılaşıldı. Depolanan bilgilerin ise ana olarak
çiftlik bazındaki gelişimi kapsadığı, yumurtaların paketlenmesi ve
işleme prosesleri ile ilgili bir bilginin olmadığı fark edildi. Bu yazımızda, 1962’den 2012’ye kadarki gelişmeye göz atacağız. Bahsi geçecek değerler, herhangi bir enflasyon düzeltmesi yapılmadan verilen
nominal değerler olacak.
Çiftlikte yaşayan yumurtacı tavukların performans seviyesi
Danimarka verilerine dayanarak, 1962 - 2012 yılları arasındaki çitfliklerde yaşayan yumurtacı tavuk performansları için genel bir bakış sunulabilir. 1962’den bu yana olan yemden yararlanma ve mortalite oran
yüzdelerinin verileri belgelendi. Bu belge, Danimarka çiftliklerinden
toplanan bilgilerle oluşturuldu. Zamanla yapılan çalışmalarla Danimarka’daki barındırma sistemleri mantıklı bir şekilde değiştirildi. 60’lı yılların
başlarında kullanılan döşeme sistemi 60’lı yılların sonlarında yavaş yavaş yerini, Pennsylvania tarzı eğimli telli döşeme sistemlerine bıraktı.
1985’ten sonra da bu sistem tavukların kafeslerde tutulduğu bir tarza
evrildi. Şekil 1, 1962’den 2012’ye kadarki süredeki yumurtlama yüzdeleri
ilgili genel bir bakış açısı sunuyor (günlük yumurta üretim ortalaması).
Bu figür, yumurtacı tavukların üretkenliği ile ilgili gelişimi açıkça gözler
önüne seriyor. 60’lı yıllarda yumurtlama yüzdesi % 60’lar civarındayken, 70’li ve 80’li yıllarda dikkat çekici bir gelişim göstererek, % 62’lerden % 83’lere yükselmiştir. 90’lı yılların başından günümüze ise istikrarlı bir şekilde ilerleme sağlanmıştır. Bu durumda 1962 yılından 2012
yılına kadarki yumurtlama yüzdesindeki artış, yıllık ortalama 0,67’lik bir
artış oranına denk gelmektedir.
Azalan FCR ve ölüm oranı
FCR, bir kilogram yumurta elde etmek için ihtiyaç duyulan yem
(kilogram) miktarını ifade eder. 1962 - 2012 yılları arasında, yemden
yararlanma oranı (FCR) çarpıcı bir şekilde değişmiştir. 60’larda Danimarka çiftliklerinde FCR 3,5 oranında iken (yumurtanın her bir kilosu
için 3,5 kg yeme ihtiyaç duyulduğu anlamına gelir); 60’lı yılları takiben
bu değer 2’nin altına düşmüştür. Günümüzde ise bu oran istikrarlı bir
şekilde düşmeye devam ederken, 2012’de Danimarka’daki FCR değeri
1,96 seviyelerinde seyretmiştir. Şekil 1’deki artan yumurta üretiminde de gördüğümüz gibi, yemden yararlanma da 70’li ve 80’li yıllarda
hızlı bir artış yaşamıştır. Danimarka’daki çiftliklerdeki ölüm oranlarında da, 1968 ve 2012 yılları arasında büyük oranda azalma olmuştur.
1962’den 1968’e kadarki süreç içinse kesin veriler yetersizdir; fakat
uzmanlar bu periyottaki ölüm oranlarının % 20 civarlarında olduğunun, 1968’den 1990’ların başına kadarki sürede bu oranların çarpıcı
bir şekilde azaldığının üzerinde duruyorlar. Hastalıklar nedeniyle, bu
yıllar arasındaki ölüm oranları dalgalanmalar yaşamış; günümüzde
ise % 4’lerin altına düşmüştür.
Yumurta sektörünün gelişimi
Tavuk ve yumurta evrim zincirinde insandan önce gelir ve varlığı tarih
öncesi yıllardan beri bilinmektedir. Ancak endüstriyel tavukçuluğun
gelişimi yaklaşık 100 yüz yıl öncesine dayanır. Eskiden her evde 5-10
tavuk beslenir ve ailenin yumurta ve tavuk eti ihtiyacı karşılanırdı. Bu
yetiştiricilik, tavukların evin civarında açık havada serbest dolaştıkları bir sistemdi. 1930’li yıllara gelindiğinde yerel pazarlarda yumurta talebi oluşmuş, ABD ve İngiltere başta olmak üzere birçok ülkede
400 - 500 tavuk kapasiteli küçük kümesler kurulmaya başlamıştır. Bu
tarihten sonraki gelişmeler ise daha hızlı olmuş, hayvancılığın tüm
üretim dallarında olduğu gibi kanatlı sektöründe de bir endüstrileşme süreci başlamıştır. Yüksek verimli hibritlerin geliştirilmesi, kuluçka
makinalarının kullanılması, kümeslerin mekanizasyonu, cinsiyet ayırım tekniğinin geliştirilmesi, hastalıklarla mücadele, aşı, ilaç ve besleme alanlarında sağlanan bilimsel gelişmelerin yarattığı verimlilik,
tavukçuluğun tüm dünyada hızla gelişmesini sağlamıştır. Başka bir
ifade ile ülkeler artan nüfusun hayvansal protein ihtiyacını karşılayabilmek için, üretim döngüsünün kısa olduğu ve modern yetiştirme
tekniklerinin göreceli olarak kolay uygulandığı kanatlı yetiştiriciliğine yönelmiştir. Ülkemizde ise tavukçuluğun geliştirilmesi için adım
1930 yılında Ankara’da Merkez Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü’nün
kurulması ile atılmış, ancak 1952 yılına kadar önemli bir gelişme sağlanamamıştır. 1952 yılında saf kültür ırklarının ithali gerçekleşmiş ve
A.B.D.’den günlük civcivler olarak gelen New Hampshire, Plymouth
Rock ve Leghorn gibi ırklar Tarım Bakanlığı’na bağlı kuruluşlara ve
halka dağıtılmıştır. Bu uygulama ile tavukçuluk özendirilmiş, ancak
bakım koşulları yeterli olmadığı ve bu ırklar üzerinde herhangi bir
genetik-ıslah çalışma yapılmayıp kendi hallerine bırakıldıklarından
istenilen yüksek verim düzeyine ulaşılamamıştır. 1963 yılında hibrid
ebeveynlerin,1980 yılında ise büyük ebeveyn ana ve baba hatlarının
ithaline izin verilmesi damızlık teminini kolaylaştırmış ve özel sektör
konuya ticari manada ilgi duymaya başlamıştır. Piliç eti ve yumurta üretimi olarak ayrı ayrı gelişimini sürdüren kanatlı sektörü 1990’lı
yıllara gelindiğinde bugünkü modern, kaliteli ve sürdürülebilir üretim
yapısına ulaşmıştır. 2000 yılında 7,2 milyar adet yumurta üreten Türkiye, son 15 yılda hem üretimini artırmış hem de kümes alt yapısını
iyileştirmiştir. Ne var ki 2005-2006 yıllarında yaşanılan kuş gribi salgını, büyümeyi sekteye uğratmıştır. Kuş gribi krizi sonrasında, yeni bir
yapılanmaya giden yumurta sektörü, birlikler yoluyla örgütlenmeye
başladı.2006 yılında yumurta üreticilerini tek bir çatı altında toplayan
Yumurta Üreticileri Merkez Birliği, yumurta sektöründe yeni bir dönem
başlattı. Bu yeni dönemin en belirgin özelliği, planlı hareket edilmesidir. Yumurta sektörü 2014 yılı itibariyle 1024 ticari işletme, 3141 kümes kapasitesine sahiptir. Yıllık 17,6 milyar âdet olan üretim ve 400
milyon doları aşan ihracat rakamlarıyla, sürekli büyüme eğilimindedir.
Yumurta üretimi 2006 - 2014 yılları arası % 109 büyümüş, kişi başı
üretim 226, tüketim 194 adede yükselmiştir. Ancak üreticilerin karlılığı
aynı oranda artmamıştır. Yumurta üretici fiyatları 2007 - 2014 yılları
arasında yaklaşık % 63 civarında artarken
aynı yıllar arasında yem fiyatları % 93 oranında artmıştır. Aynı dönemde toplam enflasyon ise %55 olmuştur. Yumurta sektörü
bir başka dönüşümü ise 2010 yılında AB
sürecinin hızlanması ve 12 fasıl olarak adlandırılan gıda güvenliği, veterinerlik, bitki
sağlığı politikalarının müzakereye açılması
ile yaşamıştır. Yeni mevzuatların uygulamaya girmesiyle hayvan sağlığı statüsü
Dr. Hüseyin Sungur
yükselmiş üretim kalitesi artmıştır.
Yum-Bir Genel Sekreteri
KANATLI
AB yem maliyetleri
konusunda ortak politika
izleyerek, dalgalanan
fiyatlara müdahale
etmiştir. 1992 yılındaki
müdahaleler birlikte
maliyetler düşmüştür.
Şekil 1. 1962 - 2012 yılları arasında Danimarka
çiftliklerindeki yumurtlama yüzdeleri
Dalgalanan yem maliyetleri
Yumurta üretim maliyetlerinin ana kısmını yem maliyetleri kapsar.
Şekil 2’ye baktığımızda her 100 kg yem için Danimarka Kronu bazındaki maliyetleri görüyoruz. şekli incelediğimizde, yem maliyetlerinin
1973 yılından 1984 yılına kadar ciddi bir yükselişe geçtiğini görüyoruz (yaklaşık 3 kat). Bu süreçte, AB yem maliyetleri konusunda
ortak bir pazar politikası izleyerek, dalgalanan fiyatlara müdahale
etmiştir. 1992 yılından başlayan AB fiyat müdahaleleriyle birlikte
yem maliyetleri düşmüştür. AB’nin serbestleşmesi ile, piyasanın
yem fiyatları, global piyasadan etkilenmiş ve 2008’den bu yana fiyatlar artış göstermiştir. Danimarka’da 2012 yılında, 100 kg yem 229
Dkr’a yükselerek, tarihinin rekor seviyesine ulaşmıştır. Hollanda’da
da yem fiyatları Danimarka ile benzerlikler göstermiştir. 2002’den
önce, bu maliyetler Hollanda para birimiyle (Guilder) ile ifade edilirken, şu anda tüm maliyetler Euro bazında hesaplanıyor (1 Euro =
2,2 Guilder). 1980 yılı öncesi dönemin sadece 5 yıllık ortalama verileri mevcut. Hollanda yem fiyatları 1971 (21,5 Euro) ve 1983 yılında
yükseliş göstermiş, 1983 yılında ise rekor seviyeye ulaşmıştır (32,2
Euro). 2008’den bu yana yaşanan yükselişlerin bir sonucu olarak da
2012 yılında 100 kg yemin maliyeti 29,5 Euro seviyelerini görmüştür.
Şekil 2. 1962 - 2012 yılları arasında Danimarka’daki
yumurtacı tavuk yem maliyetleri
Devlet müdahalesi yok
Şekil 3’te, Güney Kaliforniya’daki yumurtacı tavuk yem maliyetlerindeki değişimleri görüyoruz. Danimarka ve Hollanda’dan farklı
olarak, Amerika’da yem fiyatları zamanla istikrarlı bir şekilde artış
göstermiş; 1980’lerin başlarından beri herhangi bir pik yaşamamıştır. Amerika yem fiyatları herhangi bir devlet müdahalesi olmaksızın,
global yem fiyatlarını esas alır. 1962 yılında 2,90 US Dolar olan fiyatlar 2006 yılında 8,0 US Dolar seviyelerine yükselmiştir. 2006’da hızlı
bir yükselişe geçip 2008 yılında pik yaparak 13,8 US Dolar seviyelerine ulaşmış; 2012 yılında ise tüm zamanlarının rekorunu yaşayarak
16,9 US Dolar’ı görmüştür.
Şekil 3. 1962 – 2012 yılları arasında Güney
Kaliforniya’daki yumurtacı tavuk yem maliyetleri
Yumurta fiyatlarındaki değişkenlikler
Şekil 4’te, 1962 - 2012 yılları arasında, Danimarka’daki yumurta
fiyatlarının, çiftlik seviyesinde değişimlerini görüyoruz (şekilde, her
bir 1 kg yumurta Dkr para birimiyle karşılık buluyor.) 1960’lı ve 1970’li
yıllarda çiftlik seviyesinde yumurta fiyatları, 1962 yılında 2,8’den
1984 yılında 8,5’e yükseldi. Ayrıca bu yıllarda, yem fiyatları pik seviyelere ulaştı. 1984’den bu yana da yumurta fiyatları dalgalı bir şekilde düşüş göstermiştir. 2008’de ise yumurta fiyatları, yem fiyatlarının hızlı yükselişiyle birlikte tekrar yükselmiştir. Hollanda’da uzun
bir süre yumurta fiyatları her bir kilo yumurta için 0,80 ve 100 Euro
arasında dalgalanmıştır. 1981 yılında yumurta fiyatları her bir kilo
için 1,6 Euro’yu görerek en üst seviyeye ulaştı. Bu süreçten sonra
yumurta fiyatları sürekli dalgalanan bir düşüş gösterdi. Son yıllarda
ise fiyatlar, 2009’da Almanya ambargosu ve 2012’deki AB ambargosu nedeniyle yükselen yumurta fiyatlarından etkilenerek dalgalı bir
yükseliş gösterdi. Son 50 yıllık periyod için herhangi kayıtlı bir fiyat
marjı mevcut olmadığı için farklı zaman periyodlarının her biri için
iki satış fiyatı verilmiştir. ABD’deki ve Güney Kaliforniya’daki fiyat
İNFOVET 92-93
Şekil 4. 1962 – 2012 yılları arasında Danimarka’daki
yem fiyatlarının çiftlik seviyesinde değişimi (Dkr/kg)
KANATLI
seviyeleri arasındaki farklara rağmen, geçtiğimiz 50 yılın yumurta
fiyatlarındaki değişim tahlil edilebilir. 1980’li yıllarda Güney Kaliforniya’daki çiftlik yumurtası fiyatları bir düzine için 30 US Dolar civarlarındaydı. 1973 yılında 2005 yılına kadarki uzun süreçte Amerika
Birleşik Devletleri’nde bir düzine yumurta için fiyatlar 40 US Dolar
ve 60 US Dolar arasında dalgalanıyordu. 2007 yılından itibaren ise
en yüksek seviyelere ulaştı.
Üretim maliyetleri
Hollanda için üretim maliyetleri, Wageningen Üniversitesi Araştırma
Birimi standartları çerçevesinde; ABD içinse, Çevresel Bilgi Koalisyonu (EIC) standartlarıyla hesaplanıyor. Her iki ülke için de, 1962 - 2012
yılları arasının üretim maliyetleri sunuluyor. Şekil 5, Hollanda’daki yumurta üretim maliyetlerini gösteriyor (her 100 yumurta için). Rakamlar, etlik piliçlerle birlikte yem ve diğer değişken maliyetleri ile sabit
giderleri (kira, ekipman, vb.) kapsamaktadır. Çiftçilerin maaşları, mesaileri ve üretim maliyetleri de içinde yer almaktadır. 2002 yılından bu
yana tablolanmış Hollanda üretim maliyetleri Hollanda Guldeni para
birimi ile ifade edilmiştir. Tüm periyod için, maliyetler Euro para birimine çevrilmek üzere hesaplanmıştır (2.2 Gulden = 1 Euro). 1962 ve
1980 yılları arasındaki ortalama üretim maliyetleri, 100 adet yumurta
için 5 - 6 Euro arasındadır. 1983’ten bu yana ise istikrarlı bir maliyet
düşüşü vardır. Yem maliyetlerinin temel giderlerden biri olduğu düşünülürse, üretim maliyetlerindeki değişim yem maliyetlerindeki değişimlerden doğru orantılı olarak etkilenmektedir. Şekil 6’de Güney Kaliforniya’daki üretim maliyetlerindeki değişim örneklendirilmiştir. 1973
ve 2005 yılları arasında, uzun süreler bir düzine yumurtanın üretim
maliyeti 40 - 60 US Cent iken, 2006’dan bu yana yükselen yem fiyatlarının etkisiyle üretim maliyetlerinin de yükseldiğini görebilmekteyiz.
80’li yıllarda istikrarlı
bir şekilde artan
yumurta tüketimi, takip
eden yıllarda medyadaki
kolestrol oranı
tartışmaları ile birlikte
ciddi düşüşler yaşamıştır.
Şekil 5. 1962 – 2012 yılları arasında Hollanda’daki yumurta
üretim maliyetleri (Euro/100 yumurta)
Şekil 6. 1962 – 2012 yılları arasında Güney Kaliforniya, USA’daki
üretim maliyetlerinin çiftlik seviyesinde değişimleri
Satın alma gücü
1962 yılından 2012 yılına kadar ki süreçte Avrupa ve ABD’deki yaşam standartlarının ve refahın düşüş gösterdiği açık olarak bilinmektedir. Çalışanların saat başına aldıkları ücretler bu konudaki en
iyi göstergedir. Danimarka’dan alınan verilere göre 1962’de yumurtacılık sektöründeki saat başı ücretler 8,7 Dkr iken, 1969 yılında iki
katına çıkmış (18,6 Dkr); takip eden 1975 (39 Dkr), 1983 (83 Dkr) ve
1997 (161 Dkr) yıllarında da artışlar devam etmiştir. 2012 yılında ise
saat başına ödenen ücretler ortalama 269 Dkr’a yükselmiştir. Şekil
7; 1962’den 2012 yılına kadarki süreçte, işçilerin saat başına kazandıkları ücretle satın alabildikleri yumurta sayısını göstermektedir.
1962 yılında, 49 yumurta satın alabilirken, 2012’de bu rakam 516’dır.
Şekil 7.1962 – 2012 yılları arasında Danimarkalı işçilerin saat
başına kazandıkları ücretle satın alabildikleri yumurta sayısı
Tüketim alışkanlıkları
Uluslararası Yumurta Komisyonu (IEC) verilerine göre, yumurta tüketme alışkanlıklarının ülkeden ülkeye geniş çapta değişiklik
gösteriyor. Bu bakış açısında, 1962 - 2012 yılları arası baz alınarak,
sözü geçen üç ülkeden veriler toplandı. 70’li ve 80’li yıllarda, Danimarka’daki yumurta tüketimi 230 adet seviyelerine bir yükseliş
gösterirken, şekil 8’de görebileceğimiz gibi aynı yıllar içinde Hollanda’daki tüketim oranı düşüş göstermiştir. 80’li yıllarda da istikrarlı
bir şekilde artan yumurta tüketimi, takip eden yıllarda ciddi düşüşler yaşamıştır. Bunun nedeninin o yıllarda tartışılan yumurta kolestrol oranıyla alakalı olduğu düşünülmektedir. 1992 yılından sonra ise,
tüketim yavaş fakat istikrarlı bir şekilde yükselmiştir.
İngiltere’de 1962 ve 1990 yılları arasında, yumurta tüketiminde bir
gerilme yaşanmıştır. 1991 yılında tüketilen yumurta sayısı ortalama
320 iken, 1991 yılında bu rakam 234’e düşmüş; 2000 yılından bu
yana ise 248 ila 258 arasında rakamları arasındadır.
İNFOVET 94-95
Şekil 8. 1962 – 2012 yılları arasında Hollanda’daki yumurta
tüketim oranları
KONU toplantı
S
on on yıllarda
teknolojide görülen gelişmeler
hem beşeri hem
de veteriner tıbba son sürat
entegre ediliyor. Türk veteriner
sağlık sektörü son dönemlerde hem kliniklerde hem de
hastanelerde özellikle tanı ve
teşhis konusunda teknolojiyi
hayatının bir parçası haline
getirmiş durumda. Özellikle
görüntüleme cihazları ve test
kitlerinin kendini yenilediği bir
dönemi yaşıyoruz. Ayrıca çok
komplike ve her kliniğin bünyesinde bulundurmasının zor
hatta az kullanım nedeniyle
gerekmediği durumlarda tanı
merkezlerine başvurularak,
bu merkezlerdeki hizmetlerden de faydalanılmaktadır.
Yurtdışında bulunan birçok
diyagnoz merkezi ve laboratuarı hekimlerin farklı hastalıkların teşhisi için gönderdikleri
numuneleri kısa süre içerisinde değerlendirip, sonuca
ulaştırmaktadır. Elbette bu
“Son teknoloji cihazlar ve
ortaya çıkan test sonuçları
her şeydir” anlamına gelmez.
Hekimin hastalıklarla ilgili
bilgisi ve tecrübesi, sonuçları
doğru değerlendirip doğru tedavi yöntemini uygulaması da
hastalıklarla mücadelede çok
önemli bir yer tutmaktadır.
Teşhisin
değeri
Zamanında teşhisi yapılamayan enfeksiyöz
hastalıklar, günümüzde hayvancılığın en büyük
ekonomik kaybı olmaya devam etmektedir.
İNFOVET 96-97
Kısa sürede sonuca varmak
İşletmelerin tam potansiyelli çalışması isteniyorsa, itlafa
bağlı kayıplar, gelişim geriliği,
çeşitlilik ve tedavi masrafları
minimize edilmelidir. Hastalıkların durumunun daha iyi anlaşılmasının finansal yararları,
moleküler teknolojiye dayanan
yeni tanı testleri gelişmesiyle
birlikte, hayvancılıkla uğraşan
çiftçiler için teşhis yöntemleri
bakımından önemli bir deği-
şim göstermiştir. Teşhisin değeri,
hastalık yönetimini geliştirerek
iş yönetimine katkı sağlamaktadır. Moleküler testlerin hızı ve
güvenilirliği, teşhisin, hastalıkların önlenmesi ve öngörülmesi
bakımından artan bir şekilde
kullanılmasını sağlamıştır.
Hastalıkların klinik semptom
göstermeden teşhis edebilmesi,
yetiştiricilere hem biyogüvenlik
hem de sürülerin genişletilebilmesi açısından fayda sağlamaktadır. Bu, aynı zamanda subklinik enfekte olan hayvanların
teşhis edilip sürüden çıkarılması
ve diğer hayvanlara hastalığı
bulaştırmasının engellenmesi
için etkili bir yoldur. Çiftçilerin
ve veteriner hekimlerin testlerin sonucunu elde etmek için
beklediği günleri hatta haftaları
kısaltmaktadır. Yeni geliştirilen
birçok test, sonuçların saatler
içinde çıkmasına, durum daha
da kötüleşmeden sürü ile ilgili
kararların ivedilikle alınmasına
olanak sağlar.
Küresel anlamda
önem taşır
Modern yöntemlerde test
sonuçları hızlı alınmakla birlikte,
güvenilirdirler de; düşük seviyedeki enfeksiyonlarda bile yanlış
pozitiflik veya yanlış negatifliğin
önüne geçilmiştir. Dolayısıyla
yetiştiriciler sürü idaresini para
ve zaman kaybetmeden yapabilirler. Testler aynı zamanda çok
spesifiktir ve farklı patojen alt
tiplerinin dahi identifikasyonunu
sağlar. Hassas teşhis yöntemleri
hastalıkların gözetimi açısından
gereklidir ve kontrol yöntemlerinin gelişim hedefini destekler.
Teşhisin akıllıca kullanılması
sadece hastalıkların önlenmesini değil, aynı zamanda sürü veya
bölge bazında stratejik hastalık
önlenme programlarının da
geliştirilmesini sağlar. Küresel
ölçüde acil hastalıkların ve var
olan hastalıklarda şekillenen
değişimlerin gözlemlenmesi
gelişen küresel endüstrileşmede önemli bir yapı taşıdır.
TOPLANTI Uluslararası Beyaz Et Kongresi
KANATLI TİCARETİNDE HEDEF
DÜNYA
ÜÇÜNCÜLÜĞÜ
BESD-BİR tarafından geleneksel olarak iki yılda bir düzenlenen
Uluslararası Beyaz Et Kongresi’nin üçüncüsü 22-26 Nisan tarihleri
arasında Antalya’da gerçekleştirildi. Kongrede tavukla ilgili tüm
sorulara bilimsel yanıtlar verildi.
HABER: YILDIRAY SOYLU, YUNUS EMRE DİKMEER
Türkiye’nin dünya kanatlı
eti ticaretinde 5. Sırada
olduğunun altını çizen
Koca ; hedeflerinin ABD
ve Brezilya’nın ardında
üçüncülük olduğunu söyledi.
İNFOVET 98-99
Ü
çüncü Uluslararası Beyaz Et
Kongresi’nde, alanında uzman
yerli ve yabancı bilim adamları
ve kanatlı sektörünün sektör
paydaşları hem kanatlı sektörünü hem de tavuk eti ile ilgili
tüm soruları masaya yatırdı. 22-26 Nisan
tarihlerinde üçüncüsü gerçekleşen Uluslararası Beyaz Et Kongresi Antalya Starlight
Convention Center’da düzenlendi.
Kongrenin açılış konuşmalarını Kongre
Başkanı Prof. Dr. Necmettin Ceylan, Beyaz Et
Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği (BESDBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Sait Koca,
TBMM Tarım ve Köy İşleri Komisyonu Başkanı
İbrahim Yiğit ve Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı Hayvancılık Genel Müdür Yardımcısı
Dr. İbrahim Özcan gerçekleştirdi.
Beyaz Et Kongresi’nin açılışını yapan Kongre Başkanı Prof. Dr. Necmettin Ceylan, kanatlı
sektörünün yasal ve mevzuat zorluklarından
dolayı büyümesinin engellendiğini söyleyip,
biyogüvenlik yasasının Avrupa Birliği’ne
tam uyumlu olmadığını vurgularken, Sağlık
Bakanlığı’nın konusunda uzman olmayan
kişilere getirdiği ekran akreditasyonunu
desteklediklerini belirtti.
TOPLANTI Uluslararası Beyaz Et Kongresi
Hedef ABD ve Brezilya’nın
ardından üçüncülük
Antalya’da 3.sü düzenlenen Uluslararası
Beyaz Et Kongresi’ne yerli yabancı 100’ün
üzerinde akademisyen katılırken, BESD-BİR
Başkanı Dr. Sait Koca, sektörün sadece
Türkiye’de değil, dünyada da büyüyen bir
sektör olduğunun altını çizerek konuşmasına
başladı. Türkiye’nin 2014 yılı büyümesinin %
2,9 olduğunu ancak kanatlı sektörünün 2014
yılında % 8,8 büyüme kaydettiğini söyledi.
Koca, 2000 yılında 662 bin ton olan Türkiye
piliç eti üretiminin 2014 sonunda 1 milyon
942 bin tona ulaştığını belirterek; Türkiye’nin
dünya kanatlı eti ticaretinde beşinci sırada
olduğunu hedeflerinin ABD ve Brezilya’nın
ardından dünya üçüncülüğü olduğunu söyledi. Uzman olmayan kişilerin tavuk üzerinden
reyting elde etmeye çalıştıklarını belirterek;
“Bilimsel verilerden uzak açıklamalarla hem
vatandaşın kaliteli protein alması hem de
sektörün rekabet gücü engelleniyor. Kişi başına piliç eti tüketimi 1990 yılından bu yana
2,9 kg’dan, 20,7 kg’a çıkmıştır. Dünya tavuk
eti üretiminde Amerika Birleşik Devletleri, Çin
ve Brezilya açık ara öndedir. Türkiye piliç eti
üretiminde 2014 yılı itibariyle dünyada 10.
sırada yer almaktadır. Bu sektörü korumak ve
geliştirmek milli bir görevdir” diye konuştu.
Dünyada hızla artan nüfusun dengeli
beslenmesi ve hayvansal protein ihtiyacının
karşılanması için bu artışın önümüzdeki
yıllarda da devam edeceğini söyleyen Koca;
Dünyada, 2000 yılında 58,5 milyon ton olan
tavuk eti üretiminin % 62 artışla 2014 yılında
95,3 milyon tona ulaştığını açıkladı.
Dünya tavuk eti
üretiminde Amerika
Birleşik Devletleri, Çin
ve Brezilya açık ara
öndedir. Türkiye ise 10.
sırada yer almaktadır.
68.7
mİlyon ton
2014 YILI DÜNYA kanatlı eti üretimi
İNFOVET 100-101
TOPLANTI Uluslararası Beyaz Et Kongresi
Gerçeği yansıtmayan bilgiler
tüketicilerin kafalarını karıştırıyor
Sektörde 15 bin adet kayıtlı kümesle üretim
yapıldığını belirten Koca, sektörün 2014 yılı itibarıyla yıllık cirosunun 5 milyar dolar olduğunu söyledi. 600 bin kişinin istihdam edildiğini,
yan sektörlerle birlikte bu 2,4 milyon kişinin
sektörden geçimini sağladığını belirtti.
Çok değerli bir protein kaynağı olan
tavuğun ve ülke ekonomisi için vazgeçilmez önemde olan kanatlı sektörünün son
dönemlerde bilimsel olmayan tartışmalarla
baltalanmaya çalışıldığını ifade eden Dr. Sait
Koca; “Gerçeği yansıtmayan bilgilerle reyting
yapmaya çalışan bazı kişilerin varlığı bizi
üzüyor. Bu kişilerin verdiği yanlış, gerçek
dışı bilgiler tüketicileri yanıltıyor. Her türlü
besinde olduğu gibi tavuk eti konusunda da
kafalar karıştı. Bugün yediğimizi yarın yemiyoruz. İnsanları en değerli ve ucuz protein
kaynağından bilimsel olmayan görüşlerle
uzaklaştırmak yanlış ve tehlikelidir. Bu, toplumun sağlıklı beslenmesini engellerken ülke
ekonomisini de baltalıyor. Dünya’da 2030
yılında en fazla kümes hayvanları eti üretimi
artacak. 143.3 milyon ton olması bekleniyor.
Türkiye, dünyada tavuk eti üretiminde 10.
sırada. Bunun daha yukarılara çıkması ve kilo
başına Türk insanının daha fazla tavuk tüketmesi gerekiyor. Avrupa’nın çok altındayız.
İhracatta koyduğumuz hedeflere ulaşabilmek için yeni pazarlara ve bazı pazarların
geliştirilmesine ihtiyacımız var. Hedef pazarlarımızın başında Avrupa Birliği ve Japonya
bulunuyor. Diğer hedef pazarlarımız Filipinler,
Pakistan ve Çin. Sattığımız tavuk
Türkiye‘nin 2014 yılı
büyümesi % 2.9’dur.
Kanatlı eti sektöründe
ise bu oran % 8.8’dir.
Sektörün ihracattaki
başarısı tartışılamaz.
87.4
mİlyon ton
2014 YILI DÜNYA PİLİÇ eti üretimi
İNFOVET 102-103
TOPLANTI Uluslararası Beyaz Et Kongresi
TBMM Tarım ve
Köy İşleri Komisyonu
Başkanı İbrahim Yiğit
Prof. Dr.
Sacit Bilgili
ayaklarının büyük kısmı Çin’e gidiyor, ama Çin
ile ticaret yapamıyoruz. Aracılar ve ilave nakliye
nedeniyle 2014 yılında ülkemizin ekonomik
kaybı 13.6 milyon USD. Benzer kayıp Çin için de
söz konusu. Avrupa Birliği, 10 yılı aşkın süredir
hedef pazarımız ve bu pazarı önemsiyoruz.
Ancak bu birliğe ihracatla ilgili yasal izinler bir
türlü tamamlanamadı.” diye konuştu. 2023 hedefi 40 milyar dolar ihracat
Dr. Sait Koca’nın ardından konuşma yapan
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Hayvancılık Genel Müdür Yardımcısı Dr. İbrahim
Özcan ise, Türkiye’de yumurtacılık dahil
sektörün 18 bin kümesle üretim yapıldığını,
186 ülkeye 1730 çeşit tarımsal ürün ihraç
edildiğini belirterek 2023 hedefini 40 milyar
dolar ihracat olarak açıkladı.
Kanatlı sektörünün Avrupa Birliği ile rekabet eden birkaç sektörden biri olduğunu ifade eden TBMM Tarım ve Köy İşleri Komisyonu
Başkanı İbrahim Yiğit ise konuşmasında;
“Sektör hayal kırıklığına uğramasın, sorunların çözümü için konuşacağız. Tek başına
İNFOVET 104-105
BESD-BİR Genel
Sekreteri Prof. Dr.
Ahmet Ergün
Gıda Güvenliği
Derneği Başkanı
Samim Saner
olursan damla, birlikte olursan ırmak olursun.
Biz sektörle birlikte ırmak olup coşacağız”
ifadelerini kullandı.
GIDA GÜVENLİĞİNİN TEMELİ YEMDİR
Kongre, Kanatlı Yetiştirme, Yem Yasa ve
Yönetmelikleri, Tavuk Eti Kalitesi ve İşleme, Kanatlı Yetiştirme, Kanatlı Sağlığı ve
Hastalıklar, GDO, Atık Değerlendirme, Kanatlı
Besleme, Beslenme ve Beyaz Et, Kanatlı Eti
Güvenilirliği, Kanatlı Eti Kalitesi ve İşleme,
Kanatlı Hayvan Refahı ve Kanatlı Besleme
başlıklı oturumda 3 gün boyunca ele alındı.
Ülkemizde “Rendering Ürünlerine Dair Zorluklar ve AB Perspektifi“ konulu sunumunu
gerçekleştiren Prof. Dr. Nizamettin Şenköylü
‘’Hayvancılığı ve gıda sektörünü felç eden 3
krizin neden olduğunu ve bunların da BSE,
Dioxin ve GDO’nun olduğu söyledi. AB‘de 58
onaylı GD ürün bulunurken ülkemizde sadece
14’ü mısır ve 3‘ü soya olmak üzere toplam 17
onaylı GD ürünün sadece hayvan yeminde
kullanım izni bulunduğunu ekledi. Ayrıca,
gıda güvenliğinin temelinin yem
Prof. Dr.
Selim Çetiner
2014 yılında tavuk etinin
% 43.3’ ünü Amerika
kıtası sağlamıştır. Asya
Kıtası % 32.9 ile ikinci
sırada, Avrupa kıtası ise
% 17.1 ile üçüncü sırada
yer almaktadır.
108.7
mİlyon ton
2014 YILI DÜNYA kanatlı eti üretimi
TOPLANTI Uluslararası Beyaz Et Kongresi
Kongre Başkanı
Prof. Dr.
Necmettin Ceylan
Prof. Dr. İsmail Çelik
Prof. Dr. Nizamettin Şenköylü
Dünya et üretiminde
kümes hayvanları
etinin, 2030 yılında
en fazla üretilen
et konumuna
geçmesi öngörülüyor.
olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şenköylü; rendering ürünlerinin Türkiye ve AB’deki durumu
ile ilgili geniş bilgiler verdi. Kongrenin ikinci
gününde merakla beklenen oturumlardan
birisi olan 7. oturum GDO konusuyla katılımcılarının dikkatini çekti. Çok yoğun bir katılım
olan oturuma, oturum başkanlığını Prof. Dr. A.
Esat Karakaya yaptı.
58.5
Herkes korkarken neden bu teknoloji ve
bu canavar tohumlar tercih ediliyor?
Karakaya’nın ardından Prof. Dr. Selim
Çetiner ‘’GDO ile İlgili Gelişmeler, Türkiye’nin
Yaklaşımı ve Sorunlar’’ adındaki başlığıyla
söz aldı. ‘’Modern biyoteknoloji, moleküler
yöntem kullanılarak doğada bulunan canlıları
daha iyi anlayıp bunlardan yeni ürün, yeni
hizmet üretmek denmektedir. Bunlara transgenik bitki, transgenik organizma, genetiği
değiştirilmiş organizma, genetiği değiştirilmiş mikroorganizma isimleri verebiliyoruz.
Dünyada 28 ülkede dört kalem ürün yetiş-
mİlyon ton
2000 YILI DÜNYA TAVUK eti üretimi
İNFOVET 106-107
tirilmesi bu tartışmaların ortaya çıkmasına
neden oldu. Bu büyük dört kalem ürünler ise;
soya fasulyesi, mısır, kolza ve pamuktu. Bu
ülkeler arasında ABD, Kanada, Brezilya, Çin,
Arjantin ve Pakistan yer almaktadır. 19 yıllık
gelişmelerin sonucu bu ürünleri elde etmek
amacıyla 18 milyon çiftçi tarafından 185
milyon hektar arazi işleniyor” dedi. Sözlerine
“Bizdeki iddiaların aksine dünyada; GDO’larla
birlikte pestisit kullanım oranı % 36.9 azalmış
olup, verim % 1.6 yükselmiş, çiftçi gelirleri
ise karlılık oranı % 68,2 oranında artmıştır.
Bunları yetiştiren çiftçiler tohumlar pahalı
olduğu halde belirgin bir oranda karlı olmuştur. Bunlara bakıldığında ülkemizde GDO’lu
ürün üretimine izin verilmemiştir. Türkiye’de
aldığımız ürünlerde GDO bulunmamaktadır”
şeklinde devam eden Çetiner, Ebola Virüsü
için tütünde geliştirilen antikorlarla tedavi
edilen hastaların yürüyerek hastaneden
çıktığı ifadelerini kullandı.
Ülkemizde GDO algının; “Genetik delikanlıyı bozar”, “GDO kısırlık yapıyor”, “Genetik
özürlü mısırlar geldi”, “Genetiği değişmiş
tohum istenmiyor”, “İthal edilmek istenen 6
GDO’lu mısır riskli bulundu”, “Modern çağın
gerekliliği mi, yoksa gıda terörünün yeni adı
mı?” şeklinde yanlış şekillendiğini belirten
Çetiner, asıl algının “Her biyoteknoloji ürünü
GDO birbirinden farklıdır”, “Bunların her birisi
ayrı ayrı bilimsel risk analizlerinden geçer”,
“Bu analizler sonucu üretilip yetiştirilmesine
onay verilen GDO’lar en az klasik ürünler
kadar güvenlidir”, “Son 19 yıldır dünyada
üretilip tüketilen GDO’ların neden olduğu
sağlık sorunu kaydedilmemiştir” üzerinden
şekillenmesi gerektiğini belirtti.
2009 - 2011 yıllar arasında yıllık kaybın 1
milyar dolar olduğunu da ekleyen Çetiner, bu
kayıpların sağlık sorunlarına harcanan para
olmayıp gıda - tarım zincirinde meydana
gelen kayıp olduğunu söyledi ve sözlerine
TOPLANTI Uluslararası Beyaz Et Kongresi
Prof. Dr.
Necmettin Ceylan
ÇALIŞMALAR SONUCUNDA
EN ÜST NOKTAYA GELDİK
Sektörün önde gelen
isimleri sergi açılışını
birlikte gerçekleştirdi.
Poster alanları
katılımcılar tarafından
dikkatle incelendi.
Dünya piliç üretiminde
Amerika kıtasının payı
azalırken, Asya ve
Avrupa kıtalarının
payının arttığı
gözlemlenmektedir.
95.3
mİlyon ton
2014 YILI DÜNYA TAVUK eti üretimi
İNFOVET 108-109
şöyle devam etti: “Dünyada GDO’lu çeltik
üretimi yok. Lakin bunun aydınlatılmasında sorunlar bulunmaktadır. Bir zamanlar
gündemde uzun süre konu olan GDOlu çeltik
ve mercimek haberleri gerçeği yansımamaktadır. Aynı şekilde mercimekte de GDO konusu
gündeme gelmiştir. Fakat böyle bir durum söz
konusu değilken, bunun ortaya çıkmasındaki
sebep biyogüvenlik yasalarıdır. Sonuç olarak;
tek çözüm biyogüvenlik alanında yapılan çalışmaların tamamının AB müktesebatı ile tam
uyumun olması ile gerçekleşecektir’’.
KANSER VE BESLENME KONUSU ELE ALINDI
7. oturumun önemli bir konusu da Prof. Dr.
İsmail Çelik tarafından sunulan ‘’Beslenme,
GDO ve Kansere Dair Yanlış Bilinen Gerçekler’’
sunumuydu. Çelik konuşmasında kanser ve
beslenme konusunu ele aldı. Kanser yapan
sebepler arasında en büyük sorunların,
tütün, diyet / kilo, alkol, enfeksiyon ve
Ülkemizin gelişen tavukçuluk sektörünün bilimsel yüzünü bu kongrede
göstermeye çalıştık. Uluslararası kongre
olması ve kalitesinin yüksek olması yönünde pek çok çalışma yaptık. Çalışmalar sonunda bir üst noktaya ulaştığımızı
düşünüyorum. Hem yerli hem de yurt
dışından önemli üst düzey katılımcılar
geldi. Yeni gelişmeleri, ileriye dönük
olabilecek stratejileri kongremizde üreticilerle, akademisyenlerle ve sektörün
ilgili paydaşlarıyla paylaştılar. Tavukçuluk sektörü hızlı bir ivme ile büyümeye
devam ediyor. Özellikle beyaz et sektörü.
Dolayısıyla sektör bunu yaparken “en az
riskle, tüketici için gıda güvenilirliği de
düşünerek çiftlikten sofraya en kaliteli
gıdayı nasıl üretirim” yollarını arıyor. Bunun geliştirilmesi için yeniliklere de son
derece açıklar. Bundan sonraki kongrelerde daha çok uluslararası katılım konusunda çaba olacaktır. Bunun için tüm
bilim insanları ve sektörün üreticilerinin
gayret göstereceğini düşünüyorum.
Kongrenin başarılmasında gerçekten
hiçbir şeyi esirgemeyen, kongrenin kalitesini sağlayan BESD-BİR’e, yönetimine
ve Başkanımız Dr. Sait Koca’ya teşekkür
etmek istiyorum. Kendisinin vizyonu
bizlerin bilimsel kaliteyi arttırmamıza
destek sağladı. Emeği geçen herkese,
tüm katılımcılara, kurumlara, sponsorlara, bilim insanlarına BESD-BİR ve şahsım
adına teşekkür ederim.
Prof. Dr.
A. Esat Karakaya
İLERİYE DÖNÜK PLANLARI
OLUŞTURMADA VESİLE
Akademi, sektör ve çevresi, beyaz et
sektörü ve ilgili kurum ile kuruluşları bir
araya getiren, mevcut sorunları tartışan,
ileriye dönük olarak bir takım planların
oluşmasına temel teşkil edecek görüşlerin tartışıldığı başarılı bir kongre oldu.
TOPLANTI Uluslararası Beyaz Et Kongresi
CEVA Kanatlı
Ekibi kongrede
tam kadro hazır
bulundular.
UV / radyasyon olduğunu söyledi. Halk
arasında sıkça sorulan “Beslenme ürünleri
kanser yapar mı?” sorusunun cevabını “Aslında kanser yapar” olarak yanıtlayan Çelik;
kırmızı etin, yağın ve tuzun belli tüketim miktarlarını geçtiğinde kanser yapacağını; tahıl
ürünlerinin ise aslına bakıldığında kanser
yapmayacağını; ancak taşıdıkları aflatoksin
miktarlarına bağlı olarak kansere neden
olabileceklerini belirtti. Tahılların içerdikleri lif
sayesinde koruyucu olduğunu, bunun aksini
söyleyenlerin cehalet eşiğinde olduğunu
sözlerine ekledi.
Peki, koruyan yok mu?
Sebze ve meyvelerin hepsi doğal olarak
tüketildiğinde kanserden koruyucu etkisini olduğunu belirten Prof. Dr. İsmail Çelik;
“Suyun arsenik dışında hiçbir zararlı etkisi
yoktur. Yeraltı kaynaklarına arsenik karışmadıkça hiçbir sakıncası yoktur. Güneşte kaldı,
damacanada kaldı gibi dedikodular asılsızdır.
Su bir nimettir. Alkol ise sigara ile birlikte, net
olarak kansere neden olmaktadır.” dedi. Sebze ve meyveler içerdikleri vitamin - mineral
kaynaklarıyla koruyucu etki yaptığını söyleyen Çelik sözlerine şöyle devam etti: “Fakat
bu ürünlerin belli işlemlerden sonra janjanlı
paketlerde kapsül şeklinde satılması kansere
sebeptir. Sadece beslenme ürünleri değil,
bunun yanında üretim, saklama,işleme ve
pişirme aşamaları da kanser yapan nedenler
arasında yer almaktadır. Genetiği değiştirilmiş gıdaların, kanser riskini arttırdığına,
organik gıdaların kanserden koruduğuna dair
bilimsel bir bulgu yoktur. GDO’nun kansere
İNFOVET 110-111
VİSAD Genel
Sekreteri Musa
Arık stand
alanlarını
ziyaret etti.
Lilly İlaç’tan Alper Keskiner,
Abdurrahman Serdaroğlu
kongre başkanı Prof. Dr.
Necmettin Ceylan ile birlikte.
TOPLANTI Uluslararası Beyaz Et Kongresi
Prof. Dr. Ufuk
Tansel Şireli
GELİŞMELERDE SEKTÖRÜn
YAKLAŞIMInın önemi UNUTULMAMALI
Kongre, özellikle yabancı konukların
ve sunumların kalitesi ile çok iyiydi.
Genç arkadaşlarımın verdiği araştırma
projeleri ve çalışmaları geleceğe yönelik
uygulamaları son derece güzel ve mutlu
edici ve kongre her geçen gün çok iyi
noktalara ulaşıyor. Bu gelişmeler için
sektörün de yaklaşımı unutulmamalı. Bu
ortam artık beyaz etçilerin sadece kendi
sanayi kongresi dışında bilimsel niteliği
de beraberinde taşımaya başladı.
Prof. Dr.
Erol Şengör
Kongredeki KALİTENİN ARTMASI
İLE BİR ADIM ÖTEYE GEÇTİK
Beyaz et kongreleri artık geleneksel hale
geldi. 3. Beyaz Et Kongresi’ni diğer iki
kongreyle mukayese ettiğimizde katılımın
yüksek olması ve kalitenin artmasıyla bir
adım daha öne geçtik. Dünyada yapılan
kongrelerin içinde en güzellerinden birisi
olduğunu düşünüyorum. Oturum başkanı
olarak da, son oturum olmasına rağmen
katılım gayet yüksekti. Başarılı bir kongre
olduğunu düşünüyorum.
yol açabileceği iddiası bilimsel çevrelerce
kabul görmemiştir. Ve GDO’nun kanserle
uzaktan yakından ilgisi yoktur.”
Medyada ortaya çıkan haberlerin gerçeğini
yansıtmadığını, tamamen yalan olduğu dile
getiren Prof. Dr. İsmail Çelik bazı şahısların reyting amacıyla bilimsellikten uzak
açıklamalarda bulunduğunu ve kamuoyunda
yanlış bir algının ortaya çıktığını dile getirdi.
Gıda güvenilirliği konusunun
en önemli lokomotifi tüketicidir
Kongrede renkli anların yaşandığı ve
ilgiyle dinlenen oturumlardan birisi de 15.
oturumdu. Oturumda “Kanatlı Eti Güvenilirliği”
konusu işlendi. Oturum Başkanı Dr. Mehmet
Alkan: ‘’Kongrenin her sunumları çok önemli
ama bugün daha da önemli iki sunumu
İNFOVET 112-113
gerçekleştireceğiz. Aslında tüm gıda üreticilerinin hepsi saygıdeğer insanlardır. Özellikle
hayvansal gıda üreticileri bence daha da
saygıdeğer insanlardır. Onun beslenmedeki
önemini halka anlatanlar da çok saygıdeğer
insanlardır.’’ diyerek sözü Gıda Güvenliği
Derneği Başkanı Samim Saner’e bıraktı.
Samim Saner, ‘’Gıda Güvenilirliği ve Piliç Eti’’
sunumuna başlayarak tüketicide oluşan
yanlış algıları dile getirdi. “Gıda güvenliği çok
disiplinli bir konu. İçerisinde damızlık, yem,
üretici, kesimhane, lojistik, depolama ve
restoran boyutuyla tam bir çiftlikten çatalın
gerçekleştiği bir alan. Gıda güvenilirliğinin en
önemli lokomotifi tüketicidir. Tüketici dediğimizde de önemli olan algısıdır. Tüketici algısı
da internetten, sağdan soldan duydukları ve
basından oluşan bilgi kirliliğidir. Bunların
Mehmet
Keskinoğlu
Kongde SUNUMLARI KATILIMCILAR
için ÇOK VERİMLİYDİ
Önceki yıllara göre baktığımızda kongre
çok verimli geçti. Bu sene çok kaliteli
sunucular, bürokratlarımız, hocalarımız
ve bakanlığımızın yetkilileri de aramıza
katılarak güzel bir ortamın oluşmasına
katkıda bulundular. Önümüzdeki yıllarda
daha da güzel olacağını düşünüyorum ve
emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
TOPLANTI Uluslararası Beyaz Et Kongresi
Güneşi A.Ş.
binlerceyillikbirhikaye.
com adlı tarihsel sitenin
tanıtımını kongrede
gerçekleştirdi.
sonucunda da tüketicinin endişesi ortaya
çıkmaktadır. GDO, hayvan refahı, tavukların
beslenmesindeki yemler, hormonlar, antibiyotik, gıdanın kalitesi başlıkları tüketicide
önemli bir endişe oluşturmaktadır.
Türkiye’de gıdalardaki önemli sorunu
GDO’ların teşkil ettiğini ve endişenin temel
kaynağını oluşturduğunu, Avrupa Birliği
vatandaşları arasında endişenin gıdalardaki kalıntılar, sebze - meyve ilaç kalıntısı,
etlerdeki antibiyotik ve dioksin gibi spesifik
konular olduğunu, Türkiye’deki tüketicilerin
endişelerinin için ise gıda katkı maddeleri,
hile, sağlıksız üretim gibi temel konular
hakkında ortaya çıktığını belirten Saner; “Avrupa Birliği ve ülkemiz vatandaşları arasında
yapılan araştırma sonucunda ortaya çıkan
sorunların; gerçek ve spekülatif olmak
İNFOVET 114-115
TOPLANTI Uluslararası Beyaz Et Kongresi
üzere ikiye ayrıldığını, gerçek sorunların
objektif olan sorunlardan kaynaklandığını
ancak spekülatif sorunların tüketici algısından kaynaklandığını ve bilim dışı olduklarını
belirtti. Objektif sorunların başında; biyolojik,
kimyasal sorunlar ve kayıt dışı gibi konuları
olduğunu, spekülatif sorunları ise bilgi kirliliğini içerdiğini sözlerine ekledi. “Halkta doğal
bir algı var. Doğal daima yararlıdır, sentetik
daima zararlıdır. Bununla beraber insanların
bir kimya korkusu ortaya çıkmaktadır. Tuz
deyince korkmayan insanlarımız sodyum
klorür deyince korkuyor” dedi.
Mikrobiyolojik güvenlik için neler yapılmalı?
Piliç eti sektöründe mikrobiyolojik açıdan;
biyogüvenlik önlemleri alınması ve önlemlerin sürekliliğinin olması gerektiğine de
değinen Saner; “Alınan önlemlerin ne derece
Şebnur Hazımoğlu,
Fethiye Çöven ve
Şake Yalçın
2008 - 2009 finansal
krizinin arkasından
kısmi toparlanma
görülmekle beraber,
Euro Bölgesi’nde sorun
hala sürmektedir.
etkin olduğu önemlidir. Yerli veya yabancı
mevzuat çok iyi bir şekilde incelenmelidir.
İlaçlar izin verilen şekilde kullanılmalıdır.
Yasal arındırma sürelerine uyulmalıdır.
Entegreler kendi kalıntı izleme programları oluşturmalıdır. İzin dışı ilaçlara gerekli
önlemler alınmalıdır.” diyerek sektörde hangi
problemin olduğunu, nerede olduğunu ve
kıyaslama yapmanın daha güzel sonuçlar
ortaya çıkaracağını, eski mevzuatta herşeyin
sorumlusu devletken, yeni mevzuatta sorumluluğun üreticiye ait olduğunu, eskiden
düzelticilik kavramı geçerliyken şimdi ise
uygun gıdayı üretmenin hedef aldığını söyleyerek konuşmasına son verdi.
Kafa karıştıran hormon ve antibiyotik
konusuna açıklık getirildi
Aynı oturumda ikinci konuşmacı olarak söz
alan Kongre Başkanı Prof. Dr. Necmettin Ceylan ‘’Piliç Eti Üretiminde Gerçekler ve Yalanlar’’ konusuyla gündemde her zaman endişe
veren yalan haberleri gerçeği yansıtmadığını
dile getirdi. ‘’Günümüzde geldiğimiz sonuca
baktığımızda gelişmeyi sağlayan iki temel
sebep bulunmaktadır. Birincisi çok iyi besleme, diğeri ise melezleme çalışmalarıdır ve
“Broiler tavuk değil mi?”, “Hormon”, “Antibiyotik”, “Organik tavuk eti”, “Köy tavuğu”, “GDO”
İNFOVET 116-117
Hipra Türkiye kongreye
verdiği önemi bir kez
daha gösterdi.
Emre Yardibi,
Cem Yeşilyurt
NOVUS
TOPLANTI Uluslararası Beyaz Et Kongresi
DBM, Genel Müdür
Nilgün Demir
eşliğinde tam
kadro kongredeydi.
Kongresi Başkanı Prof. Dr. Necmettin Ceylan,
“Ne yediğini, ne içtiği ve nerde gezindiğini bilmiyoruz. Her türlü bulduğunu atıklar
da dahil olmak üzere tüketiyorlar” diyerek
organik piliç üretiminin, geleneksel piliç eti
üretimine göre farklarını “Temelde hayvan
refahı ve lezzeti ön plandadır; yavaş gelişen
ırklar kullanılıp, 81 günlük yaşta kesim,
metrekareye 7 piliç gerekmektedir; kümes
kapasitesi 4800’ü geçmez, dışarda gezinme
alanları vardır; kanatlı hayvanların yemlerine
ot katılır, hayvansal kökenli yem ve GDO’lu
yem kullanılmaz, organik olmayan yem %
5; aminoasit, iz element karışımı, kimyasal
üretilmiş vitamin yasak bilinse de metiyonin
kullanımı izinlidir; geleneksel üretimde 15 bin
kümes yerine 110 milyon adet piliç, yaklaşık
5 milyon ton yem; aynı miktarda tavuk eti
üretmek için 15 bin kümes yerine 230 bin
kümese ihtiyaç vardır; 6.8 milyon ton yem
gerekir; 1,956 bin ton piliç etini üretmek için
1 yıl yerine 2 yıla ihtiyaç duyarsınız; çevre
kirliliği de çabası” olarak belirtti. Ardından
soya hakkında bilgi veren Ceylan, “Soya
2005 yılından sonra
gerilemeye başlayan
hindi eti üretimi,
son yıllarda 2,27
kat oranında artış
göstermiştir.
MSD Kanatlı Birimi her zaman olduğu gibi
sektörün yanında olduğunu gösterdi.
ve “Tavuk kanser yapıyor mu?” başlıklarında
halkta oluşan yanlış algıyı açıklayıcı bilgiler
sundu ve piliç eti üretiminde hormonların
neden hiçbir zaman kullanılmadığının ve
kullanılmayacağının nedenlerini sıraladı:
> Hormon pahalıdır ve kanatlılar için üretilmiş preparat yoktur.
> Uygulaması mümkün değildir. Her
civcive uygulanması gerekir. Mevcut kümes
kapasitelerinde mümkün değildir.
> Yemle, suyla katılmaz. Sindirim sistem
aminoasitlere parçalanır, bozulur.
> FDA 1960 yılında hormon kullanımını yasaklamıştır. Ülkemizde de kullanımı yasaktır.
Hormonlarla ilgili yaptığı açıklamanın
ardından piliç eti üretiminde antibiyotik kullaİNFOVET 118-119
nımın yasak olmasının nedenlerini sıralayan
Ceylan, antibiyotiklerin 2006 yılı öncesinde büyütme faktörü olarak bitirme yemi
öncesindeki yemlere katılarak kullanıldığını
ancak 2006’da Avilamisin ve Flavomisin de
dahil olmak üzere büyütme faktörü olarak
antibiyotiklerin kullanımının yasaklandığını
ve kullanılmadığını, iyi bakım, hijyen, biyogüvenlik ve kaliteli yem uygulamaları ile yüksek
performansa ulaşıldığını sözlerine ekledi.
Organik ve geleneksel piliç eti
üretimi arasındaki farklar
Sunumuna, en çok uzağında durmamız
gereken tavuğun köy tavuğu olduğunu
belirterek devam eden Uluslararası Beyaz Et
üretiminin %82 si, mısırın % 30 GDO olarak
üretilmektedir. 2.6 milyon ton soya ithalatı
yapıyoruz. Yemlemede GDO’lu yem kullanıyoruz. Bu konuda yapılan araştırmalar sonucunda dokularda herhangi bir birikim söz
konusu bile değil. Ete, süte ve yumurtaya
hiçbir şekilde geçmiyor.” diyerek sözlerine
basının, medyanın ve konu üzerinde uzman
olmayan kişilerin bu konular üzerinde
konuşmasının suç olduğunu; çünkü piliç
etinden ancak sağlık fışkırdığını; B grubu
vitamin içeriği, esansiyel aminoasit içeriği
ve ucuz bir protein kaynağı olmasının bunun
kanıtı olduğunu vurgulayarak son verdi.
Kongrenin son gününde gerçekleştirilen
gala yemeğinde söz alan Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği (BESD-BİR)
Başkanı Dr. Sait Koca; veteriner hekimlerin
“25 Nisan Dünya Veteriner Hekimler Günü”nü
kutlayarak; daha sonraki kongrelerin daha
kalabalık, daha ilgi gören bir kongre olması
dileğinde bulundu ve sponsor firmalara
plaketlerini takdim etti. 
TOPLANTI Uluslararası Beyaz Et Kongresi
İNFOVET 120-121
TOPLANTI Uluslararası Beyaz Et Kongresi
İNFOVET 122-123
BÜYÜKBAŞ
Pnömonik
pasteurellosis
lardan biri
n
u
r
o
s
n
a
r
lan
en sık rast rıdır ve bu hastalıkla
e
d
in
iğ
il
ic
la
r
tir
Sığır yetiş sistemi enfeksiyon di ekonomik kayıpla
m
id
u
c
de solun r açısından halen
ektedir.
e
yetiştiricil etirmeye devam etm
g
meydana
Besicilikte özel
önem taşıyan
solunum sistemi
hastalıkları, birçok
etkenin bir araya
gelmesiyle oluşur.
S
ığırların solunum sistemi hastalıkları, özellikle
ABD, Kanada, İngiltere
ve Avrupa başta olmak
üzere dünyanın birçok bölgesinde et ve süt sığırcılığının
başına derttir. Ekonomik kayıplar;
sağaltım sürecinde yapılan harcamalar, verim kaybı ve ölümler
nedeni ile meydana gelmektedir.
Besicilikte ve buzağılarda özel
İNFOVET 124-125
önem taşıyan solunum sistemi
hastalıkları birçok etkenin bir
araya gelmesiyle oluşur. Sığır
ve koyunlarda görülen solunum
yolu hastalıklarından hemen
hemen en önemlisi Pnömonik
Pasteurellosis’dir. Pnömonik
pastörellozisin primer etkeni
olarak kabul edilen Mannheimia
haemolytica ya da bilinen eski
adıyla Pasteurella haemolytica,
sığırların pnömonilerinden koyun
ve kuzuların ise pnömoni ve
septisemilerinden sorumludur.
Bu enfeksiyonlar dışında nadiren
de olsa koyun ve sığırlarda mastitise de neden olmaktadır.
HASTALIĞIN PATOGENEZİ
Pasteurella haemolityca,
P.multocida ve Hamophilus somnus nazal farengeal mukozada
BÜYÜKBAŞ
HASTALIĞIN
RİSK FAKTÖRLERİ
balık
ğıların kala
enen buza
Et için besl ması pnömoni
tu
ahırlarda tu rtırır.
ia
n
si
n
e
d
si
in
normal olarak bulunurken akciğerlerde bulunmazlar. Transporta
bağlı streste veya IBR ve PI3 gibi
viral enfeksiyonlarda P. haemolityca hızla çoğalır ve toksinleri
şiddetli fibrinopurulent bronkopnömoniye yol açar. Akciğerlere
ulaştığında bakteri ile konak
arasındaki mücadele sonucu ya
doku yıkımı olur.
ETİYOLOJİ VE EPİDEMİYOLOJİ
Hastalığın morbidite oranı
genellikle % 35 olup, % 15-45
arasında değişmektedir. En
yüksek morbidite oranı besiye
alındıktan sonraki 16-21. günler
arasındadır. Hastalanan hayvanlarda ise letalite oranı % 5 ile
% 10 düzeyindedir. Hastalığın
başlıca etkeni olan Mannheimia
haemolityca, biyokimyasal ve
kültürel özelliklerine göre A ve T
olmak üzere iki biyotipe ayrılmıştır. Biyotiplendirme işlemlerinde
karbonhidrat fermentasyonu,
koloni morfolojisi, penisiline
duyarlılık, metilen mavisi, brillant
green, bazik fuksin gibi boyalara
duyarlılık ve lektin aglütinasyonu kullanılmaktadır. Pasteurella
haemolityca’nın A biyotipine
ait 13 (A1, A2, A5, A6, A7, A8, A9,
A11, A12, A13, A14, A16, A17) ve T
biyotipine ait 4 (T3, T4, T10, T152)
İNFOVET 126-127
serotipi bulunmaktadır. Hastalığın başlıca etkeni Mannheimia
heamolytica A1’dir. Etkenin en
çok 6, 2, 9 ve 11 nolu serotipleri
izole edilmektedir. Hastalıkta
daha az olarak da Pasteurella
multocida A3 rol oynamaktadır.
Bunun yanı sıra Hemophilus
somnus’a giderek daha fazla
rastlanmaktadır. Sığırlarda ayrıca
Bovine Herpes Virüs, Bovine Viral
Diarrhea Virus, Parainfluenza
Virus tip 3 ve Bovine Respiratory
Sinsitial Virus, koyun ve keçilerde Retroviruslar, erişkin keçilerde
ise Caprine Arthritis Encephalitis
Virus gibi virüsler saptanmıştır.
Mycoplasmalar olguların % 5090’ında diğer patojenlerle birlikte
belirlenmiştir. Chlamydial ajanlar
nadiren izole edilir. Diğer enfektif
ajanların patojenitesini artırır.
İMMUN SİSTEM İLE İLİŞKİSİ
Ruminantlarda hastalığın
oluşmasında birçok enfeksiyöz
ajanın, konak savunma sisteminin zayıflamasının ve çevre
şartlarının bozukluğunun rol
oynadığı bilinmektedir. Hastalığa
özellikle transport ateşi denmesinin nedeni sıklıkla nakil yapılan
hayvanlarda ortaya çıkmasıdır.
Besi sığırlarında pasteurellosis bir
yılda görülen hastalıkların % 4050’sini oluşturabilmektedir. Genellikle 6-24 aylık besi sığırlarında, özellikle besiye alındıktan kısa
bir süre sonra, 6-8 aylıklarda ve
sütten kesilen besi buzağılarında,
daha az olarak küçük buzağılarda
ve erişkinlerde görülür. Özellikle
sonbaharda meydana gelen
hastalık, ergin etçi ineklerde yaz
aylarında veya yağışlı mevsimlerde, sert fırtınalı havalar sırasında
büyük gruplar halinde hareket ettirildiklerinde oluşabilir. 2 aylıktan
küçük buzağılarda hastalıktan
korunmak için pasif antikor transferi önemli bir faktördür. Bununla
birlikte diğer risk faktörlerinin
Özellikle sonbaharda meydana gelen
hastalık, ergin etçi ineklerde yaz
aylarında veya yağışlı mevsimlerde,
fırtınalı havalar sırasında gruplar
halinde hareket ettiklerinde oluşabilir.
> Uzun süren nakiller, yorgunluk,
açlık, dehidrasyon, hayvanların
aşırı kalabalık taşınmaları,
bokslarında ve araçlarda uzun
süre bekletilmeleri
> Yetersiz havalandırma, aşırı
sıcaklık, aşırı neme maruz kalma
> Soğuk, cereyanlı, fırtınalı
ve tozlu havaya uzun süre
maruz kalma
> Hayvanların farklı bölgelerdeki
hayvan pazarlarından
sağlanması
> Ani iklim ve sıcaklık
değişimleri, sütten kesme, ani
rasyon değişikliği
> Rumen asidozu ve metabolik
asidoz gibi hastalık durumları
> Boynuz çıkarma, kastrasyon ve
benzeri stres faktörleri
> Enfeksiyon kaynakları; üst
solunum kanalının persiste
enfeksiyonu, klinik hastaların
ve taşıyıcı olanların nefesleri ve
enfekte akıntılar.
çok şiddetli bir şekilde ortaya
çıkması durumunda, pasif olarak
alınan immunoglobulin düzeyi
yüksek bile olsa hastalık oluşma
riski fazladır. Bağışıklık cevabı
için gerekli olan enerji, protein,
vitamin ve minerallerin yetersiz
miktarda alınması hayvanlarda
pnömoni oluşumuna predispoziyon yaratmaktadır. Yanı sıra bakır,
selenyum, çinko, manganez,
demir, A ve E vitaminleri eksikliklerinin hastalıklara karşı direncin
azalmasında önemli rolleri vardır.
TEMİZ HAVANIN ÖNEMİ
Süt işletmeciliğinde neonatal
ishal oluşumundan korkulduğu
için buzağılara verilen
BÜYÜKBAŞ
RİSKLERİ EN AZA
İNDİRMEK için
s,
ofloreasan
rda immun
CE
Viral olgula ksidaz boyama ve A
ro
r.
ılı
n
lla
ku
immunope
ri
ay testle
immunoass
Bağışıklık cevabı için gerekli olan
enerji, protein, vitamin ve minerallerin
yetersiz miktarda alınması
hayvanlarda pnömoni oluşumuna
predispoziyon yaratmaktadır.
farklı farklı barınaklardan gelen
hayvanlar birbirinden mümkün
olduğunca ayrı tutulmalıdır.
Beslenme ve çevre şartları iyi
olmalıdır. Operatif müdahaleler transporttan hemen sonra
yapılmalıdır. Değişik bölgelerden
getirilen çok sayıda hayvanın
bir arada tutulduğu barınaklarda
enfeksiyon ajanları çok çabuk
yayılmakta ve sürüde ölümlere
neden olmaktadır.
HASTALIĞIN BELİRTİLERİ
günlük süt miktarı azaltıldığında enerji-protein açığı meydana gelmektedir. Kapalı ahırlarda
beslenen buzağılarda havada
patojen ajanların, tozun ve
amonyak gibi gazların yoğun
olarak bulunması, ahır içindeki
ventilasyonun düzensizliği
ve kirli havanın temiz hava ile
birlikte solunması pnömoni
riskini artırır. Et için beslenen
buzağıların kalabalık ahırİNFOVET 128-129
larda tutulması, buzağıların
farklı yerlerden toplanması ve
aldıkları kolostrum miktarı ve
kalitesinin farklılığı pnömoni insidensini artırır. Neonatal ishali
bulunan buzağılarda pnömoni
oluşma riski yüksektir.
BARINAKLARIN DURUMU
Besinin yapılacağı çiftlikteki
barınaklar çok kalabalık olmamalıdır ve olanaklar dahilinde
Hastalığın başlangıç döneminde hafif depresyon belirtisi ve
iştahsızlık söz konusudur, vücut
ısısında artış söz konusudur.
Hastalarda seröz veya mukoprulent gözyaşı ve burun akıntısı,
solunum frekansında artış ve
öksürük belirlenir. Oskültasyonda
akciğer seslerinin belirginleştiği
saptanır. Sekonder bakterilerle
enfekte olanlarda klinik bulguların şiddeti artar. Bronkopnömoni
gelişen olgularda solunum sistemi yangısı ve toksemi meydana
gelir. Ateş 40°C’nin üzerindedir.
Hastalar sağlıklılardan ayrı durur,
depresyon belirtileri vardır, yeme
yaklaşmaz, baş ve kulaklarını
aşağıda tutar. Oküler ve nazal
akıntı mukopurulent bir hal alır.
Akciğerlerin oskültasyonunda
alınan ses başlangıçtakinden
Eti için beslenen buzağılarda
görülen pnömoni ile ilgili konağa
ve çevreye ait risk faktörleri;
1. Buzağıların bulunduğu çiftlik
2. Hayvanların transportu
3. Besi yapılacak yerdeki riskler
Bu risk faktörlerini en aza
indirmek için; transporttan en
az 3 hafta önce buzağıların
operatif işlemleri tamamlanmalı,
buzağılar sütten kesilmeli, toplu
beslenme şartlarına alıştırılmalı,
respiratorik enfeksiyonlara karşı
aşılar uygulanmalı ve buzağılara
bağışıklık sistemi için gerekli
besinler verilmelidir.
daha gürültülüdür ve özellikle
kronik olgularda birkaç gün içinde hırıltıların takip ettiği çıtırtılar
duyulabilmektedir. Akciğerlerin
perküsyonunda özellikle sağ
ventralde mat ses saptanır.
TANININ KONMASI
Tanı klinik bulgular ışığında konur ve etken izolasyonu yapılır.
Laboratuvar bulguları arasında
çoğunlukla lökositosis, şiddetli
olgularda lökopeni, bakteriyel
enfeksiyonlarda hafif nötrofili
ve sola kayma belirlenir. Viral
olgularda immunofloreasans,
immunoperoksidaz boyama
ve antigen capture enzyme
immunoassay testleri kullanılır.
Viral nükleik asitlerin saptanması
diğer bir tanı yöntemidir. Kan
serumundaki antikorlar serolojik
testlerle saptanabilir. Sürülerde,
hayvanlar uzaktan gözlemlenir ve
etkilenenlerin deprese olduğu ve
yüzlek ama hızlı solunum görülür.
Hayvanlar yürütüldüklerinde
öksürük şiddeti artmaktadır.
ADVERTORIAL
Rumen fermantasyonunu
etkileyen ve antibiyotiklere
alternatif olan yenilikler
Son zamanlarda rumen performansını iyileştiren, antibiyotiklere
alternatif olan ve fungisit etkisi bulunan yeni yem katkı
maddelerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar hız kazandı.
Fitojenler
Fitojenik yem katkılarına olan
ilgi son yıllarda önemli derecede
artmıştır. Fitojenik yem katkıları
genel anlamda çiftlik hayvanlarının yemlerine katılan bitki özleri,
baharatlar ve esansiyel yağlar
gibi bitki ve bitkisel kaynaklı
bileşiklerdir. Çiftlik hayvanlarının
yemlemesinde fitojenlerin kullanılması ile hayvanların gelişim ve
üretim performanslarını arttırarak
İNFOVET 130-131
üretim parametrelerinin iyileşmesini sağladığı gözlenmiştir.
Esansiyel yağlar
Lipofilik yapıları sayesinde,
esansiyel yağlar bakterilerin
hücre zarları ile etkileşime girer;
özellikle Gram - pozitif bakteriler
başta olmakla beraber bakteriler
üzerine toksik ve antimikrobiyal
etkisi vardır. Gram - negatif bakterilerin dış çeperleri kendilerini
esansiyel yağlara karşı korurlar.
Fakat küçük moleküller iç zara
kadar sirayet edebilirler ve hücre
stoplazmasının katı hale geçip
hücrenin patlamasına sebep
olurlar. Mantarlar, protozoalar ve
virüslerin gelişimini engellerler.
Esansiyel yağ karışımlarının
ruminant diyetlerindeki etkileri
protein ve nişasta kaynaklarının
çeşitleri ile doğrudan ilintilidir.
Garlic (sarmısak), cinnamaldehy-
de (tarçın), eugenol (karanfil),
carvacrol (yaban kekiği) ve
thymol (kekik) rumen fermantasyonu üzerine en etkili olan
esansiyel yağlardır. Esansiyel
yağlardan bazıları protein parçalayan bakteriler üzerine baskılayıcı etkileri sayesinde proteinin
ani yıkımlanmasını önleyerek
rumende ortaya çıkan amonyak
miktarının azalmasına neden
olurlar. Bu durum karaciğerde
Yem katkı
maddelerinin
sürü performansı
üzerinde birçok
olumlu etkisi
bulunmuktadır.
çevrilecek üre miktarını azaltarak, kan ve süt üre miktarının
düşmesini sağlar. Kan üre seviyesinin tolere edilen seviyelerde
olmasının dişi ruminantlarda
üreme performansı üzerinde
olumlu etkileri vardır. Bir grup
esansiyel yağın nişasta parçalayan bakteriler üzerinde baskılayıcı etkisi vardır. Nişastanın ani
parçalanmasını yavaşlatarak ani
pH düşüşlerine engel olur. Bu
hem rumen asidozu riskini azaltır hem de yavaş parçalanması
ve by–pass nişasta miktarını
arttırması sayesinde enerjiden
yararlanmayı geliştirir.
Amonyak ve metanın üretiminin düşürülmesi ve propiyonat
üretimi için sarf edilen asetatın
düşmesi ve asetat üretiminin artması üzerine pozitif etkileri vardır.
Optimal esansiyel yağ kombinasyonları ve rumen florası üzerine
etkileri konusunda yapılmış çok
sayıda deneme vardır. Ama esansiyel yağların çalışması ve etkileri
diyetin besin maddesel yapısı ve
kompozisyonu ile ilişkilidir.
Tanenler
İki tür tanen vardır; yoğunlaştırılmış tanenler, hidrolize olabilir
tanenler. Tanenler proteinlerle
kimyasal kompleksler oluşturarak proteinlerin rumende
parçalanma hızını yavaşlatır ve
bağırsaklarda emilen (by-pass)
protein miktarını, ince bağırsaklarda emilen amino asitlerin
biyo-yararlanılabilirliğini arttırır.
Hidrolize olabilir tanenler rumenden protein ile link oluşturarak
geçtikten sonra, abomazumda
asit ortamda çözülür ve bağırsaklarda emilen protein miktarını
arttırır. Ayrıca rumende oluşan
amonyak miktarını ve idrar ile
atılan nitrojen miktarını azaltır.
Rumende yıkımlanan protein
miktarının azaltılması besleme
performansının artmasını ve
azot kaynaklı çevre kirlenmesi
problemlerinin azalmasını sağlar.
Hidrolize olabilir tanenler dışındaki tanen türlerinde, protein ile
oluşturdukları bağların açılması
sorun oluşturabilmektedir. Antimikrobiyal etkileri ile de rumende
ve bağırsaklarda yem sindirimini
etkiler. Tanenler aynı zamanda işkembede üretilen metan
oluşumunu ve kaybını da önemli
ölçüde düşürür.
Tanenler mide bağırsak sistemindeki parazitlerin kontrolünde
kimyasal antihelmintikler yerine
kullanılabilir. Direkt antiparazitik
etkileri ile parazitlerin direncini
kırar ve sonuçta bağırsaklardan
emilen protein miktarını arttırır.
Saponinler (Steroit gliseritler)
Yonca ve soya, ruminant beslemede kullanılan iki önemli saponin miktarı yüksek bitkilerdir.
Saponinlerin kolestrol düşürücü,
kan basıncı düşürücü, kanser
hücrelerinin üremesini engelleyici, karaciğer koruyucu, kan şeker
seviyesi düzenleyici, bağışıklık
sistemi düzenleyici, sinirsel
düzenleyici, iltahap giderici ve
antioksidan etkileri vardır. Etkileri
dozaja ve rumen pH’sına göre
değişiklik gösterir. Stabil değildir.
Ruminant diyetlerine saponin
ilavesinin gelişmeyi, yemden
yaralanmayı ve sağlığı olumlu
yönde etkilediği düşünülmektedir. Saponinler nitrojen sindirimini arttırır, amonyak üretimini
azaltır, vücut sıvılarındaki üre
miktarını azaltır. Ayrıca rumen
içinde üretilen NH3‘ün konsantrasyonunu ve metan üretimini
ciddi oranda düşürür.
Organik asitler - Asitlendiriciler
Organik asitler, bağırsaklarda mantarların aktiviteleri,
asit ortamı kontrol etmeleri ve
antimikrobiyal etkileri nedeni ile
önem kazanmaktadır. Ruminantlar için önemli olan organik asitler; malat, fumarat ve
aspartattır. Asitlendiricilerin de
rumen fermantasyonu üzerinde
iyanofor grubu antibiyotikler
gibi geliştirici özellikleri rapor
edilmektedir. Aynı zamanda
karbonhidratlarca zengin diyetlerin tüketilmesinden sonra bile
rumen pH’sını düzenleyici etkileri
bulunur. Ayrıca rumen pH’sının
tamponlanması enerji etkinliğini,
protein sindirimini, kalsiyum ve
fosfor emilimini arttırır. Metan
üretimi ve bağırsaklara bağlanan
Saponinler, nitrojen
sindirimini arttırır,
bunun yanında
amonyak üretimini ve
üre miktarını azaltır.
zararlı bakterileri azaltır.
Yapılan çeşitli in - vivo çalışmalar organik asitlerin, ruminantların performansı üzerine
geliştirici etkileri olduğunu göstermiştir. Örneğin malate ilavesinin genç ve erişkin ruminantlarda nitrojen kaybını azalttığı
rapor edilmiştir. Ayrıca malate ve
fumarate gibi asit düzenleyiciler
süt verimini arttırmaktadır.
Zeolit
Klinoptrolit rumen sıvısının
asidik ve bazik durumunun
ayarlanmasında oldukça etkilidir.
Son araştırmalar göstermiştir
ki; rasyonlara klinoptrolit ilavesi
rumen pH’sını yükseltmektedir.
Yapılan kıyaslamalarda diyetlere
aynı miktarlarda sodyum bikarbonat ve klinoptrolit ilavesi işkembe
tamponlanması açısından aynı
miktarda etki göstermiştir. Bunun
yanı sıra zeolitlerin amonyak ve
aflatoksin bağlayıcı artı özellikleri
bulunmaktadır. Ayrıca buzağılarda ishal riskini azaltmaktadır.
Esansiyel yağlar
kan üre seviyesini
azaltır. Tanenler
ise proteinlerle
kompleks
oluşturarak
rumende
parçalanma hızını
yavaşlatır.
TOPLANTI 2. Koyun & Keçi Sağlığı ve Yönetimi Sempozyumu
Çiftlik Hayvanları Hekimliği Derneği
Başkanı Prof. Dr. Hasan Batmaz, koyun
ve keçi etinin öneminden bahsetti.
Uludağ Üniversitesi Dekanı
Prof. Dr. Engin Kennerman,
Mavi Dil Hastalığı’na değindi.
Mavi Dil,
Ç
çarpık kamu
örgütlenmesi
ile ilişkili
2. Koyun & Keçi Sağlığı ve Yönetimi Sempozyumu,
beş farklı üniversiteden ve bir enstitüden
19 öğretim üyesi ve uzman veteriner hekimlerin
katılımıyla, 15-18 Nisan tarihleri arasında Grand
Yazıcı Turban, Marmaris’te gerçekleştirildi.
HABER: HÜSEYİN YILMAZ IAT BAŞKANI
İNFOVET 132-133
iftlik Hayvanları
Hekimliği Derneği’nin
15-18 Nisan tarihlerinde
Marmaris’te düzenlemiş olduğu İkinci
Koyun & Keçi Sağlığı ve Yönetimi Sempozyumu’nun açılış
konuşmalarını Çiftlik Hayvanları
Hekimliği Derneği Başkanı Prof.
Dr. Hasan Batmaz başta olmak
üzere, Uludağ Üniversitesi eski
Dekanı Prof. Dr. Hazım Gökçen,
Veteriner Hekimler Derneği
Başkanı Prof. Dr. Şakir Doğan
Tuncer, Uludağ Üniversitesi
Dekanı Prof. Dr. Engin Kennerman
yaptılar. Prof. Dr. Hasan Batmaz konuşmasında dünyadaki
kırmızı et kaynağının büyük bir
kısmını sığırların oluşturduğunu,
bunu domuzların takip ettiğini,
ülkemizde ise sığırdan sonra
koyun ve keçi etinin geldiğini
belirtti. Sempozyumda özellikle
Mavi Dil Hastalığı ile ilgili panel
yapılması büyük dikkat çekti.
Başkanlığını Prof. Dr. Levent
Aydın’ın yaptığı panelde Prof.
Dr. Aykut Özkul Mavi Dil Virüs
Enfeksyonu’nu, Prof. Dr. Engin
Kennerman koyunlarda Mavi Dil
Hastalığı’nda patogenezi, klinik
bulguları ve korunmayı, Dr. Özden Kabaklı Mavi Dil Hastalığı’na
karşı aşılama ile mücadele
konularını anlattılar. Öne çıkan bir
diğer konu hastalığın etkinliğini
ve yaygınlığını gösterdiği, bunun
da asıl sebebinin veteriner hekimlerin yetersizlikleri değil kamu
hayvan sağlığı örgütlenmesinin çarpıklığı olduğu, bununla
ilgili bağımsız hayvan sağlığı
örgütlerinin yeniden kurulması
ve kamu veteriner hekimlerinin
asıl işlevlerine yeniden kavuşturulması gibi önlemler olabileceği
vurgulanmıştır.
TOPLANTI 2. Koyun & Keçi Sağlığı ve Yönetimi Sempozyumu
Değerli hocalarımız birbirinden
önemli sunumlar yaptı
Oturumlarda Prof.Dr Levent Aydın “Koyun ve Keçilerde Ektoparaziter Kontrolü”, Prof. Dr. Behiç
Coşkun ”Koyun Beslemeye Mali
Yönüyle Farklı Yaklaşımlar”, Prof.
Dr. Mustafa Oğan “Sık Kuzulatma
Sistemleri ve Uygulanabilirliği”,
Prof. Dr. Hakan Biricik “Süt Keçilerinin Beslenmesi”, Yard. Doç.
Dr. Hakan Üstüner “Koyun ve Keçilerde Nitelikli Damızlık Seçimi”,
Prof. Dr. Hasan Batmaz “Olgularla
Koyun ve Keçilerde Önemli Olan
Bazı Enfeksiyon Hastalıkları”,
Prof. Dr. Zekeriya Nur “Koyun ve
Keçilerde Yıl Boyu Döl Verimini
Arttırmaya Yönelik Uygulamalar”,
Doç. Dr. Abdulkadir Keskin “Koyun
ve Keçilerde Abort ve Nedenleri”,
Prof. Dr. Mehmet Maden “Kuzu ve
Oğlakların İshallerinin Tedavi ve
Korunmasında Güncel Yaklaşımlar”, Prof. Dr. Bayram Şenlik
“Koyun ve Keçilerde Endoparazit
Mücadelesi”, Yard. Doç. Dr. İ.
Taci Cangül “Koyun ve Keçilerde
Otopside Sindirim ve Solunum
Bulgularının Değerlendirilmesi”,
Dr. Zafer Mecitoğlu “Kuzu ve
Katılımcı geri
bildirimleri
önemliydi
Merial, desteklerini sunmak
için ekip olarak katılımcıları
yalnız bırakmadı.
İNFOVET 134-135
Sempozyumda katılımcılardan alınan geri bildirimler göz önünde bulundurularak yetiştirme, besleme,
üreme, paraziter ve enfeksiyon hastalıklar, aşılama
Programları ve nekropsi
bulgularına değinildi. Ayrıca geçtiğimiz yıl ülkemizin
batı bölgelerinde önemli
problem olan mavi dil hastalığı düzenlenen panelde
ele alındı. Sempozyumda
beş farklı üniversiteden ve
bir enstitüden 19 öğretim
üyesi ve uzman veteriner hekimi buluşturmak
amaçlanarak; canlı hayvan
üzerinde uygulamalı kurslar düzenledi.
TOPLANTI 2. Koyun & Keçi Sağlığı ve Yönetimi Sempozyumu
Oğlaklarda Pneumoniler”, Yard.
Doç. Dr. Çağdaş Kara “Kuzu ve
Oğlak Beslenmesi”, Doç. Dr. Dilek
Arsoy “Keçi Yetiştiriciliğinde Bütünsel Yaklaşım” başlıklı konuların
sunumlarını gerçekleştirdiler.
Destek Sponsorları
arasında bulunan Bayer de
ekip olarak Marmaris’teydi.
Sempozyumun Gümüş
Sponsoru Vetaş ekip olarak
sempozyumdaydı.
Hasvet Medikal, değerli
meslektaşlarıyla
sempozyumda buluştu.
İNFOVET 136-137
Sempozyumda çalıştaylara da
yer verildi
Sempozyumda Doç. Dr. Recai
Kulaksız öncülüğünde “Koyun
ve Keçilerde Laporoskobik Suni
Tohumlama” ve Doç. Dr. Gülnaz
Mecitoğlu ile Doç. Dr. Abdülkadir
Keskin öncülüğünde “Koyun
ve Keçilerde Ultrasonografi ile
Gebelik” tanısı başlıklı iki çalıştay
yapıldı. Çalıştayda öne çıkanlar
arasında, günümüzde ultrasonografi ve laparoskopi tekniklerinin de artık keçi ve koyunların
gebelik kontrollerinde ve donmuş
sperma ile tohumlanmalarında
sık başvurulan yöntemler arasına
girmiş bulunduğu üzerine yapılan
sunum vardı. Gümüş Sponsor
olarak Vetaş; Destek Sponsorları
olarak ise Bayer, Bavet CetaSoft,
C.P. Yem, Hasvet, İE ve Merial
sempozyuma desteklerini sunan
firmalar oldu. 
Koyun ve keçi
önemli geLİR
kaynaklarıMIZ
Ülkemizde halkın beslenmesinde önemli protein
kaynağı olan kırmızı etin
büyük bölümü sığırlardan
sonra koyun ve keçilerden
sağlanmaktadır. Yine elde
edilen sütün sığırlardan
sonra en büyük üreticisi koyun ve keçilerdir.
Koyun ve keçiler merayı
en iyi değerlendiren, kurak
şartlarda bile hayatlarını
sürdüren ve yavru verebilen ekonomik hayvanlardır.
Ülkemizin coğrafi ve iklim
şartlarını göz önünde
bulundurduğumuzda bu
hayvan türleri önemini
korumaktadır.
TOPLANTI Vetanka 2. kariyer günleri ve sektörle buluşma sempozyumu
Öğrenciler, “Geleceğini
kendin belirle” dedi
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğrenci Topluluklarından olan VetAnka tarafından;
Türk Veteriner Hekimleri Birliği öncülüğünde 25 - 28 Mart tarihleri arasında VetAnka 2. Kariyer
Günleri ve Sektörle Buluşma Sempozyumu başarılı bir şekilde gerçekleştirildi.
V
etAnka tarafından; Türk
Veteriner Hekimleri
Birliği öncülüğünde ve
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi desteğiyle 2528 Mart 2015 tarihleri arasında
Ankara’da; Satı Baran Konferans
Salonu’nda “VetAnka’15 2. Kariyer
Günleri ve Sektörle Buluşma
Sempozyumu” başarılı bir şekilde gerçekleştirildi.
Ankara Üniversitesi Veteriner
Fakültesi kampüsünde gerçekleştirilen organizasyon üç günlük
yoğun bir programla tamamlandı.
Sempozyumun açılış konuşmalarında sırasıyla VetAnka Öğrenci
Topluluğu Başkanı Hüseyin Yılmaz, Topluluk Danışmanı Prof. Dr.
Kemal Küçükersan; Türk Veteriner
Hekimleri Birliği II. Başkanı ve
Sempozyum Genel Koordinatörü
Prof. Dr. Ender Yarsan ile Ankara
Üniversitesi Veteriner Fakültesi
Dekanı Prof. Dr. Rıfkı Hazıroğlu,
sempozyumun önemi; yapılan
hazırlıklar, bundan önceki dönemlerde topluluğun faaliyetleri
ve mesleki sorunlar konusunda
değerlendirmeler yaptılar ve
görüşlerini ifade ettiler.
VetAnka Topluluğu Başkanı
Hüseyin Yılmaz; öğrenci topluluğu olarak, Türkiye’de veteriner hekimlik ve hayvancılık
sektörünün gelişimine katkıda
bulunmak için; veteriner hekimliğin çalışma alanlarını daha iyi
tanımak, kariyer planlamaları
yapılmasına olanak sağlamak,
aynı zamanda sektördeki
yerimizi daha iyi kavramak ve
bu sayede mesleki kariyeri maksimum verimlilikle sürdürmek,
İNFOVET 138-139
VetAnka’15
Sempozyumu’na
katılan veteriner
fakültesi öğrencileri
üç günlük yoğun
bir programı
tamamladılar.
ayrıca sosyal, kültürel ve mesleki kaynaşmayı sürekli kılarak
veteriner hekimliği mesleğinin
birlik ve beraberliğini pekiştirmek amacıyla “VetAnka’15 Kariyer Günleri ve Sektörle Buluşma
Sempozyumu” nu düzenlemeye
karar verdiklerini belirtti.
Sempozyum programı kapsamında üç günlük süre içerisinde
30’un üzerinde konuşmacı,
300 kişilik katılımcıya tecrübelerini ve tavsiyelerini aktardı.
Sempozyumda atçılık sektörü,
uzmanlık, ilaç sektörü, arı ve
balık veteriner hekimliği, sürü
sağlığı, veteriner hekimlikte danışmanlık hizmetleri, veteriner
hekimlik-medya ilişkisi, gıda
sektörü, kanatlı sektörü, hayvan
hastaneleri, hara hekimliği, yerel
yönetimlerde veteriner hekimler,
küçük hayvan hekimliği gibi
birçok konu ayrı oturumlarda ve
uzmanları tarafından değerlendirildi ve aktarıldı. Konuşmacılar arasında TJK Başkanı
Yasin Kadri Ekinci ‘’Veteriner
Hekimlerin Atçılık Sektöründeki
Yeri’’ konusunu aktardı ve aynı
otumun başkanlığını yaptı. Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Rehberlik ve Teftiş Başkanı Erdal
Sumaytaoğlu ise “Türkiye’de
Atçılık Sektörü” nü ele aldı. Aynı
oturumda Gıda Tarım ve
TOPLANTI Vetanka 2. kariyer günleri ve sektörle buluşma sempozyumu
VetAnka Topluluğu
Başkanı Hüseyin
Yılmaz, İnterhas
Pazarlama Müdürü
Gürcan Öner
Hayvancılık Bakanlığı Eğitim
ve Yayın İşleri Daire Başkanı
Halil İbrahim Gül ise, “Veteriner Hekimlikte Uzmanlık”
konusunu işleyerek sunumu
sonunda salondaki katılımcıların
sorularını cevaplandırdı. Mat
Medya Genel Koordinatörü Barış
Kolgu, mezun olma stresinden,
yabancı dil eğitiminin ne kadar
gerekli olduğuna kadar birçok
konuyu katılımcılara aktardı.
Sempozyumda dikkat çeken
konuşmacılardan biri de kuşkusuz Günaydın Et Yönetim Kurulu
Ortağı Cüneyt Asan idi; kendisi
kasap çıraklığından restoran
zincirlerine uzanan hikayesini
öğrencilerle paylaştı. Çiftçi TV
Genel Müdürü Mehmet Öztürk,
veteriner hekimlikte eksik kalınan medya konusuna değinerek
bu sektörün önemini katılımcılara vurguladı. HASVET Genel
Koordinatörü Hidayet Şimşek,
sektörün bir diğer açık yanı olan
veteriner hekimlikte yazılım konusunu “Bir Damla Kan, Bir Satır
Kod” başlığıyla irdeleyerek öğrenci arkadaşlara ilgi çekici bir
sunum yaptı. Birçok konuşmacı
da sempozyumda kendilerine
gösterilen yoğun ilgiden memnun kaldılar ve bilgi birikimlerini
katılımcılar ile paylaştılar.
Sempozyum; Türk Veteriner
Hekimleri Birliği koordinasyonunda gerçekleştirildi; bununla
birlikte birçok kurum ve kuruluş
da (Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, BESD-BİR, TJK,
DSYMB, İnterhas, Trow Nutrition,
Ceva, Vilsan, Hasvet, Elanco,
İNFOVET 140-141
İnfovet Genel
Koordinatörü Barış
Kolgu, sahadaki
izlenimlerini
öğrencilerle paylaştı.
Vetaş, Hipra, İnfovet, Nobel
Kitabevi, Güneş Kitabevi, Sultan
Sucukları) sempozyuma sponsor olarak destek sağladılar.
VetAnka’15 Sempozyumu’na
misafir olarak katılan veteriner
fakültesi öğrencileri, Ankara
Metropolitan Hotel’de ağırlandı ve akşam yemeklerinde
günün yorgunluklarını attılar.
VetAnka2015 Facebook sayfasına gönderdikleri mesajlarla
memnuniyetlerini dile getiren
katılımcılar, VetAnka ekibinin bir
sonraki organizasyonunu merakla beklediklerini dile getirdiler. VetAnka ekibi, sempozyumun
düzenlenmesinde ve gerçekleştirilmesinde emeği geçenlere,
sponsorlara ve destek olan
kurum ve kuruluşlara, bir kez
daha teşekkürlerini iletti.
Sempozyum programı kapsamında üç
günlük süre içerisinde 30’un üzerinde
konuşmacı, 300 kişilik katılımcıyla
tecrübelerini ve bilgilerini aktardı.
ADVERTORIAL
Rumendeki selüloz
sindirimini ve
mikrobiyal proteini
optimize etmek
Optimum selüloz sindirimi ve mikrobiyal protein üretimi için
rumendeki mikroorganizmalara gerekli olan parçalanabilir azot,
kontrollü salınıma sahip bir azot kaynağı tarafından karşılanabilir.
Yazar: Vaughn Holder, Araştırma Proje Müdürü, Alltech ABD Çeviri: Vet. Hek. Gülşah Baykal Yayın: Feedstuffs, 2013
Karlılığı arttırmak
açısından,
kontrollü salınıma
sahip azot kaynağı
etkili bir çözümdür.
R
uminatların gıda zincirindeki değeri, düşük
kaliteli protein kaynakları
ve protein özelliğinde
olmayan azot (NPN) kaynaklarını yüksek kaliteli mikrobiyal
proteine çevirme yeteneğinden
İNFOVET 142-143
ileri gelir. Bu özelliği sayesinde
ruminantlar, normalde gıda
zincirinde bir değeri olmayan
hammaddeleri tüketebilirler.
Böylece, tek mideli hayvanların
ve insanların beslenmesinde
kullanılan daha yüksek kaliteli
ve pahalı ham maddelerle ilişkili
maliyetler ruminant rasyonlarında azaltılabilmektedir.
Büyükbaş hayvan üretim
sistemlerinde, maksimum değeri
elde edebilmek bakımından selüloz sindirimi ve mikrobiyal pro-
tein üretiminin optimize edilmesi
için gerekli her şey ruminantlara
temin edilmelidir. Lifli yem ham
maddelerinin selüloz içeriği yüksektir. Selüloz, gezegenimizde
en bol bulunan organik polimerdir ve içerisinde çok büyük bir
enerji potansiyeli taşır.
Ne yazık ki, memelilerde
selülozu parçalayacak enzimler
bulunmaz. Bununla birlikte, bazı
hayvanlarda selülozun mikrobiyal parçalanmaya uğradığı
rumen gibi organlar bulunur.
Ruminantların ikinci bir avantajı
da, rumende bulunan mikroorganizmaların rumeni terk ettiklerinde, bezsel mideye ve besin
maddesi emiliminin gerçekleştiği ince bağırsaklara geçerek
burada protein kaynağı olarak
absorbe edilmesidir. Bu sebeple,
ruminantlar NPN kaynaklarından
da yararlanabilmektedir.
Memeliler, protein üretmek için
NPN kaynaklarını kullanamazlar.
Rumendeki mikroorganizmalar,
kendi proteinlerini üretebilmek
için NPN kaynaklarını kullanırlar
sonra hayvanlar bu mikroorganizmaları sindirirler ve böylece
mikrobiyal protein almış olurlar.
Mikrobiyal protein, ruminantlar
için mükemmel proteine en yakın
yapıya sahiptir. Rumende üretilir
bu yüzden “bypass” özelliğine
sahip olması gerekli değildir. Pek
çok protein kaynağı yemin aksine,
mikrobiyal proteinin parçalanma
oranı çok yüksektir (% 80 ve fazlası); yani proteinin çoğu, hayvan
tarafından sindirilir ve emilir.
Yaygın kullanımlı ve
düşük maliyetli NPN
Son olarak, mikrobiyal proteinin amino asit profili, hayvanın
ihtiyaç duyduğu amino asit
profili ile yakından uyumludur. Bu
sebeple, hayvan tarafından çok
etkin bir biçimde kullanılabilir.
Aksine, bitkisel kökenli
protein kaynakları, amino asit
yetersizliklerine sahiptir (en
çok metiyonin ve lizin bakımından yetersizdirler) bu nedenle
hayvanın, bitkisel kökenli protein
kaynaklarından faydalanma
etkinliği azalır.
1. Fermentatif etkinliği optimize etmek için
gerekli ideal amonyak salınım hızıyla birlikte
teorik karbonhidrat salınım hızları
A, B, C = Karbonhidratlar
X,Y, Z = Azot kaynakları
Fermantasyon hızı veya amonyak salınımı
nizmanın bulunması demektir.
Bu nedenle, düşük sindirilebilir
protein düzeyine sahip yemler
daha az sindirilmektedir. Ruminantların, tükettiği yemlerden
daha fazla yararlanmalarını ve
mikrobiyal protein üretiminin optimize edilmesini sağlamak için
rumendeki amonyak düzeylerini
koruyabilecek çözümlere ihtiyaç
vardır. Böyle bir çözüm, kontrollü
salınıma sahip azot kaynağı
Optigen olabilir.
Tablo 2’de, kontrollü salınıma
sahip azot kaynağı içeren ve
içermeyen TMR verilen ineklerdeki amonyak konsantrasyonunun
zamana yayılması gösterilmektedir. Düz olarak ilerleyen çizgi,
rumen mikroorganizmalarının
ihtiyaçlarını karşılamak için
gerekli amonyak konsantrasyonunu göstermektedir. Amonyak
konsantrasyonu bu düzeyin
altına indiğinde, rumendeki
mikroorganizmalar, artık rasyonu
sindiremez ya da etkin bir şekilde mikrobiyal protein üretemez.
Mavi renkteki çizgi, geleneksel
yemlemeye ait bir eğriyi göstermektedir. Burada, yemlemeden
birkaç saat sonra rumendeki
amonyak düzeyi söz konusu
seviyenin altına inmektedir. Bu
durumu iyileştirmek için rumendeki azot seviyesini koruyabilecek, kontrollü salınıma sahip bir
azot kaynağı kullanılmaktadır
(sarı renkli çizgi). Süt ineklerinin
rasyonlarında, doğal protein
kaynaklarıyla kontrollü salınıma
sahip azot kaynağının yer değiştirmesi ile ilgili olarak Wisconsin-Madison Üniversitesi’nden
Inostroza ve ark., 16 ticari süt
ineği sürüsü üzerinde bir deneme gerçekleştirmiştir. Bu araştırmada, deneme grubu günde
114 gram kontrollü salınıma sahip
azot kaynağı tüketirken, kontrol
grubuna da aynı miktarda, başlıca soya fasülyesi olmak üzere
doğal protein kaynağı verilmiştir.
Araştırmacılar, kontrollü salınıma
sahip azot kaynağının, günlük
süt veriminde 0,5 kg’lık bir artış
sağladığını tespit etmiştir. Ayrıca, mikrobiyal protein üretiminin
ve rasyon sindirilebilirliğinin
6
12
Zaman (saat)
24
Source: Johnson et al., 1976
2. kontrollü salınıma sahip azot kaynağı içeren
(sarı çizgi) ve içermeyen (mavi çizgi) rasyonlarda
zamana bağlı rumen amonyak konsantrasyonu
25
Rumendeki amonyak (mg/dL)
Mikrobiyal protein üretimini
maksimize etmek için, mikrobiyal
popülasyonun, protein sentezinde
yapı taşı olarak kullanması için
yeterli miktarda parçalanabilir ham
protein ile desteklenmesi gerekir.
Mikrobiyal popülasyon çoğaldıkça,
hem rasyonu parçalamak için
rumenin içinde daha fazla sayıda
mikroorganizma bulunur hem de
bu mikroorganizmalar daha sonra
mikrobiyal protein olarak hayvan
tarafından kullanırlar.
Rumendeki mikroorganizmaların ham protein ihtiyacının, %
50-80’inin amonyak formunda
olduğu hesaplanmıştır. Amonyak,
rumendeki parçalanabilir yem
proteinleri ya da NPN’nin parçalanmasıyla açığa çıkmaktadır.
Ruminant rasyonlarında en sık
kullanılan NPN kaynağı, yaygınlığı
ve düşük maliyeti sebebiyle üredir. Bununla birlikte, rumen içinde
çok hızlı parçalandığı için hayvan
üreden fazla faydalanamaz.
Sonuç olarak, hayvanlara verilen
ürenin büyük kısmı idrarla birlikte
vücuttan dışarı atılır.
Rumende azotun etkin bir şekilde kullanılabilmesi için, protein
parçalanma hızının ve enerji kaynaklarının fermentasyon hızının
benzer olması gereklidir böylece
mikroorganizmalar, hem protein
hem de enerjiden eş zamanlı
olarak yararlanabilir (Tablo 1).
Bu yüzden eğer protein kaynağı olarak üre kullanılıyorsa, enerji
kaynağı olarak da çözünür şeker
içeriği yüksek melas gibi enerji
kaynakları kullanılmalıdır.
Bununla birlikte, rumendeki
protein kaynaklarını, selülozun
ve nişastanın parçalanmasıyla
dengelemek zor bir iştir. Selüloz ve
nişasta daha uzun sürede parçalanmaktadır ve bu nedenle rumendeki amonyak konsantrasyonunun
daha uzun sürmesini sağlayacak
bir azot kaynağı kullanılmalıdır.
Azotun düşük seviyede olduğu koşullar altında enerji kaynakları fermentasyona uğradığında,
mikrobiyal protein miktarı da
düşmektedir. Bunun anlamı, mikroorganizmaların çoğalmasının
azalması ve rasyonu sindirmek
için ortamda daha az mikroorga-
Azot kaynağı yok
Azot kaynağı var
20
15
Rumen mikroorganizmalarının ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli rumen amonyam konsantrasyonu
Optigen olmadığında
Optigen olmadığında
Amonyak yetersizliği
Amonyak yetersizliği
10
5
0
sabah yemleme
0
3
akşam yemleme
6
9
12
15
18
21
24
Sabah yemlemesinden sonra geçen saatler
yükseldiği de saptanmıştır. Ek
olarak, kontrollü salınıma sahip
azot kaynağının süt ineği rasyonlarına ilave edilmesinin pek
çok durumda ekonomik açıdan
da faydalı olduğu bulunmuştur.
Daha önce de belirtildiği gibi,
yemde kullanılan ürenin büyük
kısmı idrarla birlikte çevreye atılmaktadır. Vücuttan dışarı atılan
azot, sadece ineğin besin maddesi kaybettiğini değil, yeraltı
sularının ve havanın da önemli
derecede kirlendiğini göster-
mektedir. Bu nedenle, mikrobiyal
protein üretimi için azotun daha
verimli bir şekilde kullanılması,
hem ineğin proteinden daha fazla yararlanmasını hem de çevre
kirliliğinin azalmasını sağlayabilir.
Sonuç olarak, bir yandan optimum selüloz sindirimi ve mikrobiyal protein üretimi elde edilirken
diğer yandan üreticinin karlılığını
arttırmak ve çevreye sürekli bir
katkı sağlamak açısından, kontrollü salınıma sahip azot kaynağı
etkili bir çözüm olabilir. 
TOPLANTI tUYEM
Yem sektörü
sorunlarına
odaklanıldı
Türk Yem Sanayicileri Birliği 34. Olağan Genel Kurulu’nu geçtiğimiz
günlerde gerçekleştirdi. Genel Kurul’a Türkiyem-Bir üyelerinin yanı
sıra, milletvekilleri ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı
kuruluşların üst düzey temsilcileri, STK’lar ve akademisyenler katıldı.
Murat Ülkü Karakuş,
Genel Kurul sonunda
Türk Yem Sanayicileri
Birliği yönetim kurulu
başkanlığına seçildi.
T
ürk Yem Sanayicileri
Birliği’nin 34. Olağan
Genel Kurulu 01.04.2015
tarihinde Sheraton Ankara Otel’de 200 kişilik katılımla
gerçekleştirildi. Genel Kurul
sonunda Murat Ülkü Karakuş
yönetim kurulu başkanlığına
seçildi. Yönetim kurulu üyeliklerine ise, Bekir Taşkaldıran, Önder
Matlı, Ali Çalış, Zeki Zorbaz, M.
Musa Özgüçlü, Celal Küçükçöğen, Aykut Müftüoğlu, Akif
Coşkun, Oğuz Tuna, Nihat Öztürk,
İNFOVET 144-145
Ayhan Kındap, Mehmet Sonsuz,
Mevlüt Solmaz ve Ahmet Behiç
Salt, denetim kuruluna ise Ahmet
Karakol, Bayram Yumrukaya ve
İhsan Kuzucu seçildiler.
Genel Kurul’a, Türkiyem-Bir
üyelerinin yanında, TBMM Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu
Başkanı İbrahim Yiğit, AKP Bursa
Milletvekili Önder Matlı, CHP
Mersin Milletvekili Vahap Seçer,
MHP Genel Başkan Yardımcısı
Mevlüt Karakaya, DSP Genel
Başkanı Masum Türker, Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı
adına Müsteşar Yardımcısı
İsmail Kemaloğlu, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı kuruluşların üst düzey temsilcileri,
sivil toplum örgütlerinin başkan
ve temsilcileri ile akademisyenlerimiz ve yem sektörüne hizmet
veren firma temsilcileri katıldılar.
Karakuş sektörün gelişimine
yönelik görüşlerini paylaştı
Saygı duruşu ve İstiklal
Marşı’nın ardından divan heyeti-
nin seçilmesiyle başlayan Genel
Kurul’da açılış konuşması yapan
Birlik Başkanı M. Ülkü Karakuş,
bu yıl Türkiye Yem Sanayicileri
Birliği’nin kuruluşunun 41. yılı
olması sebebiyle “41 kere maşallah” diyerek 34. Olağan Genel
Kurulu’nun gerçekleştirildiğini
söylemiş ve emeği geçen eski
ve yeni tüm yönetim denetim
kurulu üyelerine teşekkür etti.
Konuşmasına yem sektöründeki
gelişmeler ile sorunlara değinerek devam etti.
> Yem ham maddelerinin %
60’lık kısmını hububatlar ile %
30’luk kısmını yağlı tohumların
oluşturduğu, içersinde buğday,
arpa, mısır ve diğer tahılların yer
aldığı dünya hububat üretiminin
hafif bir artışla ve stokların da
korunmasıyla 2 milyar ton civarlarını bulduğunu,
> Soya, ayçiçeği, pamuk, kolza,
palm, yer fıstığı gibi ürünlerden
oluşan dünya yağlı tohumlar
üretiminin ise 550 milyon ton
civarına yaklaştığını,
> Hububat ve yağlı tohum
fiyatlarının 2008’de dünyada
yaşanan ekonomik kriz ile birlikte
aşırı attığını ancak, günümüzde
bu fiyatların krizin başlamadan
önceki seviyelerine dönme eğiliminde olduğunu, buna paralel
olarak dünya gıda fiyatlarında da
düşme eğilimi görüldüğünü,
> Dünya karma yem üretiminin
1 milyar tonu bulduğunu, karma
yem üretiminde Türkiye’de ve
dünyada benzer bir gelişimin
yaşandığını, bunun insanın ot ile
beslenmeden et ile beslenmeye
geçişmiş olmasının göstergelerinden biri olduğunu,
> Türkiye’nin dünya karma yem
üretiminde kendisine önemli bir
yer bulmaya çalıştığını ve dünya
sıralamasında 14. sırada yer
aldığını, ülkemizde 2014 yılında
resmi rakamlar itibariyle 18 milyon ton karma yem üretildiğini,
kendi yemini üretenlerde eklendiğinde bu rakamın 21 milyon
tona çıktığını, Türkiye’nin AB’nde
karma yem üretimi anlamında birincilik hedefine bu üretim hızıyla
devam etmesi durumunda 4-5
sene sonra ulaşılacağını,
TOPLANTI tUYEM
> Türkiye karma yem sektörünün üretim anlamında 2009
- 2010 yılları arasında % 22 büyüdüğünü, son 5 yılda ise % 70
civarında büyüdüğünü ve bunun
çok önemli bir rakam olduğunu,
bu büyüme sağlanırken sektörün
ihtiyacını hem içeriden hem de
yurt dışından gelen ham maddeler ile karşıladığını,
> Bu üretim artışının bir
göstergesinin de besicilerin,
sütçülerin yemin önemini daha
da kavramaya başladığının ve
Türkiye hayvancılık sektörünün
gelişimine yansıdığını,
> Ülkemizde 20 yıl önce un
üretiminin yem üretiminin iki katı
olduğunu, şu anda ise yem üretiminin neredeyse un üretiminin
iki katına çıktığını bunun da beslenme açısından bir gelişmişlik
ölçüsü olarak görülebileceğini,
> Türkiye’de 2015 yılında da ilk
üç ayda yem sektöründe % 8 - 10
arasında üretim artışı görüldüğünü,
Ekili alanların daraldığı bir
dönemde Türkiye’nin mevcut
üretimi ile sektörlerin ihtiyacına
yetmeye çalıştığını, hububat
üretimimizde 2015 yılında yağış
durumlarında önemli değişiklikler olmaz ise 2014 yılına göre
% 15 - 20 civarında bir üretim
artışı beklendiğini, bu yıl 35 - 36
milyon ton civarında hububat
üretimi beklendiğini,
> Yağlı tohum üretimimizin 3,5
milyon ton olduğunu, Türkiye’nin
2014 yılında 2,6 milyon ton soya
fasulyesi ve soya küspesi ithal
ettiğini, Türkiye’den ise sadece
100 bin ton alabildiğini, yağlı tohumlara ciddi destekler verilmesine rağmen üretimlerin istenilen
seviyelere gelemediğini,
> Dünyada hububat fiyatlarında gerileme görülmesine rağmen
ülkemizde ise fiyat artışlarının
devam ettiğini, TMO’nun piyasanın dengelenmesi amacıyla elinden geleni yaptığının farkında
olduğunu, ancak bu fiyat artışlarının sürdürülebilir olmadığını,
> Romanya’da üretim yapan bir
karma yem üreticisinin rasyonda
1 ton mısıra 140 Euro öderken,
Slovakya’da ise rasyonda mısıra
110 Euro ödediğini ve 30 Euro
da devletten destek aldığını ve
böylelikle mısır maliyetinin 80
Euro’ya geldiğini, Türkiye’de ise
bunun 300 - 350 Dolar arasında
olduğunu bu makasın mutlaka
daraltılması gerektiğini,
> Yem ham maddelerinde görülen bu fiyat artışlarına rağmen
Türkiye’de 2014 yılında karma
yem fiyatlarının artmadığını, yem
sektörünün hayvancılığın gelişimi adına kendi üzerine düşen
görevi gerçekleştirdiğini,
> Türkiye’de 2014 yılında 9
milyon ton yem ham maddesi
Yem ham maddelerinde fiyat artışı
yaşanmasına rağmen Türkiye’de
geçtiğimiz yıl karma yem fiyatları
artmadı ve yem sektörü hayvancılığı
gelişimi adına üzerine düşeni yaptı.
İNFOVET 146-147
BESD-BİR Başkanı
Dr. Sait Koca, beyaz
et sektörü ile yem
sanayisi arasındaki
ilişkiye değindi
ve kardeş kuruluş
olduklarını belirtti.
ithal edildiğini ve bunun için
3,8 milyar Dolar ödendiğini, bu
ithalatın 2 milyon tonluk kısmının
ise dahilde işleme rejimi kapsamında yapılan ithalatlardan
kaynaklandığını,
> Her sektörde olduğu gibi
yem sektöründe de bir takım
soruların olduğunu, yem ham
madde temini, dahilde işleme
rejimi, biyogüvenlik mevzuatı,
yem mevzuatlarının uygulanması ve denetleme, laboratuvar
analizleri, rendering ürünleri
mevzuatı, haksız rekabet, kırmızı
et ve kasaplık hayvan ithalatının
bu sorunların başında geldiğini,
> Türkiye’deki yem ham maddelerinin fiyatlarının dünyadaki
fiyatlardan 2 kat daha fazla
olması nedeniyle hayvancılık
sektörünün dahilde işleme rejimini tam anlamıyla işletememesi
durumunda ihracat şansının
olamayacağına,
> Biyogüvenlik konusunda
ise sektörün son dönemlerde
ciddi sıkıntılar ile yüzleştiğini,
Türkiye’nin karma yem üretim
artışı nedeniyle her yıl yem ham
madde ithalatını da artırdığını bu
nedenle Biyogüvenlik mevzuatından kaynaklanan sıkıntıların
bir an önce tüm paydaşlar ile
beraberce çözülmesi gerektiğini,
> Yem mevzuatlarının uygulanmasında karşılaşılabilinen yorum
farklılıklarından dolayı sorunların
yaşandığını, laboratuvar analizlerinde ise birbirinden bağımsız
sonuçların ortaya çıktığını,
> Rendering ürünleri ile ilgili
2016 yılında yürürlüğe girecek
olan mevzuatın tüm Türkiye’de
sorunlara neden olacağını,
> Yem sektörünün üretiminin
TOPLANTI tUYEM
CHP Mersin milletvekili Vahap Seçer, Türkiye
ekonomisi ile tarımdaki büyüme kıyaslandığında
büyümenin daha yavaş olduğunu belirtti.
yarısını besicilik ve sütçülükle
uğraşanlara sattığını bu nedenle
bu kesimdekilerin sorunlarının
direk olarak yem sektörüne yansıdığını, bu sorunların başında
da kırmızı et ve kasaplık hayvan
ithalatı konusunun geldiğini
hayvancılığımıza zarar vermesi
nedeniyle bunun tekrar edilmemesi gerektiğini,
> Yem ham maddelerinde
uygulanan yüksek gümrük vergilerinin sanayici ve tüketiciler
lehine değiştirilmesi gerektiğini,
> Yem ham madde kalitelerinde farklılıkların olduğunu, nakliye
fiyatlarının yüksek olduğunu
bunların da yem sektörümüzü
olumsuz etkilediğini,
> Biyogüvenlik mevzuatındaki anlaşmazlıklardan dolayı
ithalatçıların ve bu mevzuata
konu ürünlerin kullanıcılarının
mağdur olduğunu, çok büyük
cezalar ödendiğini, şu anda
mahkemelerde nedeni tam
TBMM Tarım, Orman, Köyişleri Komisyon Başkanı
İbrahim Yiğit, yem sanayinin hayvancılık için en
önemli sektörlerin başında geldiğini söyledi.
olarak bilinmeden dahi uğraşılan
143 davanın bulunduğunu, bu
mağduriyetlerin giderilmesi için
Biyogüvenlik mevzuatımızın AB
mevzuatı ile tam uyumlu hale
getirilmesi gerektiğini,
> Biyotek firmalarının yine
biyogüvenlik mevzuatından
dolayı başvuru yapmadıklarını,
bu firmaları da başvuru yapabilir
hale getirmek için mevzuat değişikliğine ihtiyaç olduğunu,
> Rendering mevzuatının
uygulanması için kesimhanelerin, kamunun ve belediyelerin
teknik olarak hazır olmadığını,
bu mevzuatın daha ileri tarihlere
ertelenmesi gerektiğini,
> Türkiye’de et fiyatları konusunda çeşitli spekülasyonların
olduğunu, 2010 yılında yapılan et
ithalatının hayvancılığımızı ciddi
düzeyde olumsuz etkilediğini,
ancak ülkemizde ithal besilik
hayvana ihtiyaç olabileceğini,
> Karma yeme yüzde bazında
Türkiye’ye alma başarısı gösterilen
5. Dünya Yem ve Gıda Kongresi’nin
18 - 20 Nisan 2016 tarihlerinde Antalya’da
Yem Sanayicileri Birliği ev sahipliğinde
gerçekleştirileceği müjdesi verildi.
İNFOVET 148-149
MHP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya,
Türk tarımının önemli sorunlarının nedeninin
girdi maliyetlerine dayandığını açıkladı.
destek verilmesi durumunda Bakanlığımızın hayvancılığa verdiği
bir çok desteği tek bir kalemde
toplama imkanı olduğunu,
> Yağlı tohumların üretiminin
artırılması ve alternatif yem ham
maddelerinin üretiminin teşvik
edilmesi gerektiğini,
> Yem ham maddelerinin
tamamında KDV’nin % 1’e indirilmesi, bununla birlikte haksız
rekabetin önlenmesi, yem ham
maddelerinin en etkin şekilde
değerlendirilerek israf edilememesi gerektiğini söyledi. Son
olarak Türkiye’ye alma başarısı
gösterdikleri 5. Dünya Yem ve
Gıda Kongresi’nin 18 - 20 Nisan
2016 tarihlerinde Antalya’da Yem
Sanayicileri Birliği ev sahipliğinde gerçekleştirileceği haberini
katılımcılar ile paylaştı.
Dr. Sait Koca beyaz et sektörü
ve yem sanayi ilişkisine değindi
Beyaz Et Sanayicileri ve
Damızlıkçıları Birliği (BESD-BİR)
Başkanı Dr. Sait Koca yaptığı
konuşmada; beyaz et sanayinin
girdilerinin en büyük kısmını
yemlerin oluşturması nedeniyle,
beyaz et sanayicilerinin ana
derneklerinden bir tanesinin de
Türkiye Yem Sanayicileri Birliği
olduğunu, Yem Sanayicileri Birliği
ile sorunları beraberce çözmeye
çalıştıklarını ve kardeş kuruluş
olarak gördüklerini; rendering
konusunun çözülmemesi
halinde yürürlüğe girdiği anda
büyük sorunlara neden olacağını, ne çevrenin ne de altyapının
buna hazır olmadığını, rendering
yönetmeliği yürürlüğe girmeden
önce bunun neler getireceğinin çok iyi analiz edilmesi ve
altyapısının çok iyi oluşturulması
gerektiğini, bunlar yapılmaz ise
sektörde bir kaos yaşanacağını,
yemde kullanılmayan rendering
ürünlerinin ikamesi için 300 500 bin ton daha fazla soya
fasulyesi ithalatının yapılma
zorunluluğunun doğacağını;
Türkiye’de 2 milyon ton civarında
beyaz et üretimi olduğunu bu yıl
500 bin ton ihracat hedeflerinin
olduğunu, ancak hali hazırdaki
dahilde işleme rejimi uygulaması
ile bunun çok fazla sürdürülebilir
olamayacağını, bu rejim ile ilgili
de mutlaka yeni düzenlemelerin yapılması gerektiğini; et
ithalatının beyaz et sektörünü
de oldukça olumsuz etkilediğini,
500 bin ton beyaz et ihracatı
yapılacağını ancak Türkiye’de
et açığından bahsetmenin bir
çelişki olduğunu; biyogüvenlik
mevzuatının şu anda sistemi
tıkama aşamasına geldiğini bu
mevzuatla ilgili gerekli düzenlemeler yapılmaz ise 1 - 2 sene
içerisinde Türkiye’ye hiçbir yem
ham maddesinin ve gıdanın giremeyeceğini dile getirmiştir.
TOPLANTI tUYEM
Türkiye’de hayvancılık
potansiyeli oldukça büyük
TBMM Tarım, Orman, Köyişleri Komisyon Başkanı İbrahim
Yiğit konuşmasında; Türkiye’nin
büyükbaş küçükbaş hayvan
varlığı açısından çok önemli bir
potansiyele sahip olduğunu; bu
nedenle yem sanayinin hayvancılık için en önemli sektörlerin
başında geldiğini, yem sektöründe temel sorunun ham
madde eksikliği olduğunu, dışa
bağımlılığın azaltılmasının ortak
görüşlerimizden olduğunu,
Ülkemizde karma yem üretimi
kapasitesinin artırılması hususunda ciddi ilerlemeler olduğunu
ancak henüz istenilen seviyelere
gelinemediğini; uluslararası
rekabette çekilen sıkıntıların,
teknik eleman bulma güçlüklerinin, Ar-Ge faaliyetlerine yeterince
kaynak ayrılamamasının, yeni
üretim teknolojilerinin takip
edilmesindeki zayıflıkların ülkemiz yem sektörünün istenilen
seviyeye gelmesindeki önündeki
engellerden bazıları olduğunu; ülkemiz tarım sektörünün
çıkarılan kanunlar ve uygulanan
tarım politikaları sayesinde hem
dünyada hem de AB’de önemli
aşamalar kaydettiğini; ülkemizin
62 milyar dolar tarımsal hasılası
ile dünyada 7., Avrupa’da ise 1.
sıraya yerleştiğini, yasalar konusundaki eksikliklerin farkında
olduklarını söylemiştir.
Türkiye ekonomisine göre
tarımdaki büyüme daha yavaş
CHP Mersin milletvekili Vahap
Seçer; tarımın ekonomik yönü
olduğu kadar sosyal yönünün
de önem taşıdığını milyonlarca
insanımızın aktif olarak tarım
DSP Genel Başkanı Masum Türker, ham madde
konusunda ülkenin dışa bağımlılıktan nasıl
kurtarılabileceğine değindi.
sektöründe çalıştığını istihdamın
% 26 - 27’sinin tarımda yer aldığını, son 12 yıllık süreç içerisinde
Türkiye ekonomisi ile tarımdaki
büyüme kıyaslandığında tarımdaki büyümenin daha yavaş
olduğunu; biyogüvenlik kanunu
olmadan önce biyotek ürünlerinin denetimsiz bir şekilde ülkeye
girdiğini ancak kamuoyu baskısı
ile acele bir şekilde mevzuatının
çıkarıldığını, cezai müeyyidelerin çok ağır olduğunu, bunların
iktidarın göstereceği irade ile
ortaklaşa bir şekilde çözülebileceğini söylemiştir.
Ekonominin genel durumu
yem sektörüne de yansıyor
MHP Genel Başkan Yardımcısı
Mevlüt Karakaya; Türk tarımının ve yem sektörünün önemli
sorunları olduğunu ancak
bunların önemli bir kısmının girdi
maliyetlerine dayandığını; elde
edilen son rakamların artık geriye doğru bir gidişin göstergesi
Biyogüvenlik mevzuatı sistemi
tıkama aşamasına gelmiştir ve gerekli
düzenlemeler yapılmaz ise 1 - 2 sene
içerisinde Türkiye’ye hiçbir yem ham
maddesi ve gıda giremeyecek.
İNFOVET 150-151
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşar
Yardımcısı İsmail Kemaloğlu, yem sektörünce gösterilen
büyümenin çok ciddi bir büyüme olduğunu söyledi.
olduğunu, ekonomideki genel
durumun yem sektörüne de
yansıdığını; hayvancılıkla uğraşanlara sorunları sorulduğunda
yem pahalı denildiğini; yemcilere
sorulduğunda hububat ve yem
ham maddeleri pahalı denildiğini,
hububat üreticilerine sorulduğunda ise mazot, gübre, ilaç
ve girdilerin pahalı olduğunun
söylendiğini, yerli üretimimize
kendi yerli şartlarımızın dayatıldığını, bir anlamda pahalıya
üret ucuza sat denildiğini; yem
ve un açısından bakıldığında
hububat fiyatlarının yükseldiğinin görüldüğünü ancak hububat
üreticisi açısından bakıldığında
ise tarlaların boş kaldığı ve üretimin yapılamadığının görüldüğünü; 2002 yılında 1 lt mazot için
2,5 kg buğday satan bir hububat
üreticisinin günümüzde 1 lt ma-
zot için 6 - 7 kg buğday satmak
zorunda kaldığını; Türkiye’nin
tüm yapı ve sisteminin üreten
ekonomi yaklaşımı ile yeniden
gözden geçirilip düzenlenmesi
gerektiğini, köylünün üretenin
kullandığı mazotun ÖTV ve
KDV’sinin kaldırılması için kanun
teklifi verildiğini ancak bunun
başarılamadığını söyledi.
Beyaz et sektörünün sorunları
olsa da en büyük 4. ihracatçı
AKP Milletvekili Önder Matlı
ise yaptığı konuşmada; Türkiye
yem üretiminin 2002 yılında
5 milyon ton olduğunu ancak
bugün itibariyle ise 18 milyon
tonluk bir üretim rakamına
ulaşıldığını, yine 2002 yılında
8 milyon ton civarında süt
üretilirken bugün süt üretiminin
18 milyon tonu geçtiğini, yine
TOPLANTI tUYEM
aynı yıllarda 400 bin ton kırmızı
et üretiminin bugün 1 milyon
tonu aştığını, 600 bin ton olan
tavuk eti üretiminin ise 2 milyon
tona ulaştığını, 11 milyar olan
yumurta üretiminin 17 milyar
adede ulaştığını, yem üretim
rakamları ile de bu rakamların
doğrulandığını; Türkiye’nin
sadece kendini değil yılda 35
milyon turisti ve özellikle Orta
Doğu ülkelerini de besleyen bir
ülke haline geldiğini; Türkiye’nin
yumurta ihracatı konusunda
dünyada ikinci sırada gelmesinden, bununla birlikte Türkiye
beyaz et sektörünün sorunları
olmasına rağmen dünyanın en
büyük 4. tavuk eti ihracatçısı
olmasından gurur duyulduğunu;
Türkiye’nin 2023 hedeflerinin
bir siyasi partinin hedeflerinden
olmaktan çıktığını ve Türkiye’deki herkesin inandığı, emin
adımlar ile ilerlediği bir hedef
haline geldiğini; Türkiye için
eskiden dünya tarımında kendine yeten 7 tarım ülkesinden
birisi denildiğini, ancak bunun
devam edebilmesi için hiçbir
vatandaşa hiçbir gıda ürününü
market rafından alma özgürlüğü
tanınmaması gerektiğini, dolayısıyla bu kavramın dünyanın her
yerinde geçerliliğini kaybettiğini,
bugün için Türk ekonomisinin en
büyük probleminin dış ticaret
açığı olduğunu ancak tarım ve
gıda rakamlarına bakıldığında
Türkiye’nin dış ticaret fazlası veren bir ülke konumunda
olduğunu; Hollanda’nın tarımsal
ihracatının değerinin 100 milyar
dolardan fazla olduğunu ancak
ülke içinde sadece 15 milyar
dolarlık tarımsal hasılanın elde
edildiğini bunun yanında 70 milyar dolarlık tarımsal ithalatın ise
göz ardı edilmemesi gerektiğini;
ülkemizde her şeyi yetiştirmemizin mümkün olmadığını,
mısırda, soyada, yağlı tohumlarda veyahut da her üründe
kendi kendine yeterli bir ülke
konumuna gelme gibi bir hedefimizin olmaması gerektiğini, bu
konuda cari fazlayı vermenin
daha önemli olduğunu; Türkiye
tarımında yapısal sorunların
bulunduğunu ve bu nedenle
çıkarılan tarım arazilerinin miras
yoluyla bölünmesini engelleyen
kanunun çok önemli bir kanun
olduğunu dile getirdi.
Ham madde konusunda dışa
bağımlılıktan kurtulmak gerek
DSP Genel Başkanı Masum
Türker ise; sektör tarafından dile
getirilen rendering ve biyogüvenlik mevzuatları gibi mevzuatlar ile ilgili sorunların paydaşlığın
kullanılmamasından kaynaklandığını; Türkiye’de 2002 yılında
Ar-Ge faaliyetlerine yeterince kaynak
ayrılamaması, yeni üretim teknolojilerinin
takip edilmesindeki zayıflıklar
yem sektörünün istenilen seviyeye
gelmesindeki önündeki engellerdendir.
İNFOVET 152-153
vatandaşların kredi kartı, tüketici
kredisi, konut kredisi adı altındaki
toplam borcu 6,5 milyar TL iken
şu anda 355 milyar TL olduğunu;
ham madde ithalatının özellikle
son dönemlerde bir milli politika
haline getirildiği ve ithalat devam
ederken bu bağımlılıktan ülkenin
nasıl kurtarılabileceği konusunda bir projenin olmadığını; yem
sanayinin yapmış olduğu ithalat
ve bu ithalata ödediği vergiler ile
devleti erken finanse ettiğini, bu
nedenle de yem sektörüne yönelik özel bir rejimin geliştirilmesi
gerektiğini söyledi.
Tarım, bilgi ve sermayenin
toprakla buluşabilme gücüdür
Son olarak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı adına Müsteşar
Yardımcısı İsmail Kemaloğlu; tarımın tarifinin, bilgi ve sermayenin
toprakla buluşabilme gücü olduğunu, bu anlamda yem sanayinin
de çiftçinin gelişmesinde çok
büyük bir aktör olduğunu, çiftçiye
bilgi ulaştırabilen ve finansman
anlamında katkı sağlayabilen bir
sektör olduğunu; yem sektörünce
gösterilen büyümenin çok ciddi
bir büyüme olduğunu; tarımın risk
ve belirsizlik üzerine kurulu olduğunu ve iklim faktörlerinin üretimi
etkilediğini bu anlamda tarımdaki
üretimin bir yıllık verilerle değerlendirilmemesi gerektiğini, 2014’te
tarımda % 2’lik bir büyümenin
olduğunu ancak geçmiş on yıllık
dönemdeki rakamların da göz
önüne alınmasının daha doğru
olacağını; yem sektörüyle her
zaman işbirliğine hazır olduklarını
söyledi. Açılış konuşmaları ardından gündem maddeleri genel
kurula katılan üyelerle müzakere
edildi; Yem Sanayicileri Birliği
Genel Kurulu, değerli katılımcıların
bir araya geldiği akşam yemeği ile
son buldu. 
BÜYÜKBAŞ
Kuru dönem boyunca
alternatif yemler
Sığırlarda kuru dönem boyunca ve farklı mevsimlerde uygulanacak stratejilerle,
hayvanlara sunulan kaba yem seçeneklerinin zenginleştirilmesi ve optimum
beslenmenin sunulması mümkün olmaktadır.
K
uru dönem şartları,
çiftlik hayvanları için
uygun olan kaba yem
seçeneklerini fazlasıyla
azaltır. Ayrıca ülke çapında otlak
ve mera verimini de etkiler. Kısa
ve uzun dönem sonuçları çiftlik
hayvanları yönetimini etkilemeye
devam edecektir. Satılan veya
şehir dışına yerleştirilen rekor
sayıda çiftlik hayvanının yanı
sıra geri kalan popülasyon için
alternatifler söz konusudur.
Alternatif besleme
seçenekleri
Alternatif bir besleme programına karar verirken, dikkate
alınması gereken birçok seçenek
vardır. Amaç buzağılama aralığını
değiştirmeden, inek başına düşen buzağı ağırlığını koruyarak
ve satılan buzağı birim ağırlığı
başına yem maliyetini azaltarak
yetiştiricilik yapmaktır. Besleme
seçenekleri göz önüne alındığında aşağıdaki özelliklerin değerlendirilmesi gerekmektedir:
>> Bölgesel yemlerden tamamıyla yararlanacağınız bir
besleme programı oluşturun,
>> Düşük kaliteli yemleri doğru
bir şekilde destekleyin,
>> Mera ve yem maddelerini
hassasiyetle analiz edin,
>> 1 birim ağırlıkta tane veya
konsantre yem yerine, 2 birim
ağırlıkta yonca kuru otu ya da 3
birim ağırlıkta yeşil ot kullanın,
>> Hayvanın ihtiyacına göre her
rasyonu dikkatle dengeleyin,
>> Yem kayıplarını önlemek için
her türlü çabayı gösterin,
>> En yüksek kaliteli yemler ile
daha yüksek besin ihtiyacı olan
hayvanları besleyin (örn, büyüyen düveler ya da buzağılar),
>> Daha düşük kaliteli kaba
yemler gebeliğin üçüncü döneminin ortalarındaki ineklerin
beslenmesinde kullanılabilir.
>> Daha kaliteli olan yemleri
doğumdan önceki ve sonraki
periyotlara saklayın
>> Düşük kaliteli kaba yemleri
çeşitli yem katkılar ile destekleyin. Yem katkıları lezzetlilik ve
beslenme kalitesini artırabilirler.
Kuru otu çeşitlendirmek
1 birim ağırlıkta tane ya da
konsantre yem yerine 2 birim
ağırlıkta yonca kuru otu ya da 3
birim ağırlıkta yeşil ot kullanın.
Rasyonunuzun ana bileşeni kaba
yem olduğunda, tane yem ile
besleme canlı ağırlığın % 0,4 oranını aşmasın. Tane yem besleme
için her zaman uygulanabilir
değildir ama mera ya da otlak
koşullarında dahi olsa besleme için yollar vardır. Birçok
Yetiştiricilikte artan
kaba yem kalitesi,
kuru madde tüketimini
teşvik ederek, verim
üzerine olumlu etki
göstermektedir.
İNFOVET 154-155
BÜYÜKBAŞ
SONBAHAR KABA
YEMİ PLANLAMASI
yetiştirici variller, kollara ayrılmış
boru, yatak ya da eski domuz
besleme üniteleri kullanırlar.
İnek sürüsünü kurudaki ineklerin
bulunduğu gruba taşımak,
yetiştiricilere tane yemlerin ve
yem yan ürünlerinin avantajlarını
kullanma olanağı sağlayan bir
yönetim alternatifi olabilir. Kurudaki ineklerin rasyonları, yem
maliyetini azaltırken, bu ineklerin
besin maddesi ihtiyaçlarını karşılamak üzere formüle edilmiştir.
Sonuç olarak, tüketim genellikle
sınırlıdır. İnekler konsantre yem
tüketiminin sınırlanmasından
dolayı, zayıf görünebilirler ve
aç gibi davranırlar. Ancak 14-21
gün sonra yem tüketimindeki
azalmaya adapte olacaklardır
ancak aç gibi görünmeye devam
edebilirler. İnekler yüksek tane
yem içeren rasyonlara 7-10 gün
arasında adapte olurlar ve bu
zaman boyunca yakından gözlenebilirler. Rumen fonksiyonlarının
devam etmesi için minimum
miktarda kaba yeme ihtiyaç
duyulur. Genel bir kural olarak,
inekler vücut ağırlıklarının en az
% 0,5’i kadar kaba yem (% 90
kuru madde içeren) tüketmelilerdir. Dolayısıyla yaklaşık 550 kg.
ağırlığında bir inek günde en az
2.7 kg kaba yem tüketmelidir.
Birçok durumda, yetiştiricilerin
sınırlı yemden yararlanması için
en iyi alternatif, kurudaki ya da
İNFOVET 156-157
Haziran ayında çavdar,
tritikale ya da buğdayın kış
variyetelerini ekin. Ayrıca,
yulaf, sorgum-sudan ya da
şalgam, lahana ya da kolza
gibi herhangi bir brassica
(hardal) ailesinden birini
ekin. Besleme ve hasat
stratejileri küme halinde
otlatma, yığma kaba yem,
kaba yem amoniyasyonu
ve sıvı katkı maddesi
kullanmayı içerir. Kuru
dönem normal verim
siklusunun bir kısmını
oluşturur. Bu kuru dönem
ve azalan yem tüketimi
genel yönetim planının bir
parçası olmalıdır.
Düşük kaliteli kaba yemler,
çeşitli yem katkılar ile
desteklenebilir. Yem katkı
maddeleri lezzetlilik ve
beslenme kalitesini artırmak
için kullanılabilir.
Alternatif bir besleme programına karar verirken,
dikkate alınması gereken birçok seçenek vardır. Amaç
buzağılama aralığını değiştirmeden, inek başına düşen
buzağı ağırlığını koruyarak ve satılan buzağı birim ağırlığı
başına yem maliyetini azaltarak yetiştiricilik yapmaktır.
Tablo 1. Kuru dönem ve laktasyondaki inekler için yüksek oranda tane yem içeriğine sahip,
olası rasyonlar
Kurudaki inekler - 1050 lbs.*
Laktasyondaki inekler - 1050 lbs*
1. Gereksinimler:
lbs
Fosfor - 16 gram
A - 25,000 IU
1. Gereksinimler: TDN - 9.2 lbs
Protein - 2.3 lbs
Fosfor - 24 gram Kalsiyum - 16 gram
Vitamin A - 40,000 IU
TDN - 13 lbs. Protein
- 1.3 lbs
Kalsiyum - 32 gram
Vitamin
2. Olası rasyon:
Soya küspesi - 0.5 lbs
Serbest Mineral Seçimi
(Vitamin A ile yüksek kalsiyum besi
ünitesi tipi)
2. Olası rasyon: Mısır - 10 lbs
Kuru ot ** - 4 lbs
Soya küspesi - 2.0 lbs
Serbest Mineral Seçimi
Mısır - 13 lbs Kuru
Ot** - 3 lbs
* Canlı ağırlıktaki her 100 pound artış için, günlük TDN’de 0,7 pound, proteinde 0,1 pound arttırın.
** Düşük kaliteli kuru ot ya da bitki artıkları ortalamasını varsayar. Eğer iyi kalitede yonca kuru out kullanılırsa, kurudaki inek için
ilave protein gerek kalmaz ve laktasyondaki inekler sadece 1 pound soya küspesi ya d eş değeri kadar protein ihtiyaç duyarlar. Bu
rasyonlarda yüksek enerji düzeyinden dolayı, üre protein kaynağı olarak kullanılabilir.
BÜYÜKBAŞ
ÖZET BİLGİLER
• Kuru dönem normal verim
döngüsünün bir kısmını
oluşturur. Bu kuru dönem ve
azalan yem tüketimi genel
yönetim planının bir parçası
olarak düşünülmelidir.
• Birçok durumda, yetiştiricilerin
sınırlı yemden yararlanması için
en iyi alternatif, kurudaki ya da
yarı kısıtlanmış inekleri, yüksek
tahıllı yemler ile beslemektir.
• 1 birim ağırlıkta tane ya da
konsantre yem yerine 2 birim
ağırlıkta yonca kuru otu ya da 3
birim ağırlıkta yeşil ot kullanın.
• İnekler konsantre yem
tüketiminin sınırlanmasından
dolayı, zayıf görünebilirler
ve acıkmış gibi davranırlar.
Ancak 14-21 gün sonra yem
tüketimindeki azalmaya adapte
olacaklardır.
yarı kısıtlanmış inekleri, yüksek
tahıllı yemler ile beslemektir.
Bir inek için en pahalı besin
maddesi enerjidir (TDN). Tablo
1, besi sığırlarının – buzağısı
sütten kesilmiş sonbahar veya
ilkbaharda doğum yapan ya
da günlük 6.3-7.2 kg. süt veren
laktasyondaki bir ineğin besin
maddeleri gereksinimlerini ve
tipik rasyonlarını göstermektedir.
Bu rasyonları değerlendiren birçok insanın ilk tepkisi, ineklerin
bu kadar az miktarda yem ile
hayatta kalamayacağı olur. Ama
tane yemin konsantre bir enerji
kaynağı olduğunu, 4.5 kg tane
yemin 6.8-9.0 kg. kuru ota eşit
enerji içerdiğini unutmamak son
derece önemlidir.
İnekler tıpkı besi ünitesindeki
sığırlar gibi yüksek tane içerikli
yeme yavaş yavaş adapte edilİNFOVET 158-159
İneklerin konsantre yem tüketimlerini sınırlandırıldığı
zaman rumen fonksiyonlarının devamı için minimum kaba
yeme ihtiyaç duyulur. Genel kural olarak, inekler vücut
ağırlıklarının en az % 0,5’i kadar kaba yem tüketmeliler.
melidir. Hayvan başına günlük
0.9- 1.35 kg. bütün kabuklu mısır
ve serbest miktarda kaba yem
ile başlamak önerilen bir uygulamadır. Daha sonra, son rasyona
ulaşana kadar tane yemi günlük
450 g. artırın ve kuru otu her
gün 900 g. azaltın. Tüm ineklerin
aynı anda yiyebilmesi için yeterli
alanı sağladığınızdan emin olun.
Mümkünse günde iki defa besleme yapmaya özen gösterin.
Öncelikle inekler sınırlı yeme,
tane yem bazlı rasyona alışmak
için düğmeye basarlar, vücut
kondisyonlarını (fazla kilo)
gözlemler ve mevcut durumlarını
korumak için ihtiyaç duydukları
tane yem miktarını ayarlarlar.
Tablo 1’deki oranlar, az miktarda
kullanılan kaba yem miktarını minimize etmek için yüksek düzeyde tane yem beslemesini açıkça
gösterir. Bununla birlikte, rasyon
formülasyonu, ineğin besin maddeleri gereksinimlerini karşıladığı
sürece kaba yem ilavesine bağlı
olarak diğer tane yem ve kaba
yem oranları kullanılabilir.
Alternatif yemler
Alternatif yemler dikkate
alındığında, bir beslenme analizi
yapılır. Ayrıca yıllık kaba yemlerde sorgumlar ve sorgumlardaki
prusik asit düzeyi, sudanlar
ve sorgum-sudan çeşitleri için
testler yapılır. Yonca kuru otu ve
yeşil ot bağımlılığına alternatif
olarak kullanılan yemler, mısır
sapları, mısır samanı, buğday
samanı, sorgum-sudan, pamuk
tohumu kabuğu, soya fasulyesi
Kaba yemlerin
ham protein
içeriği kalitesi ile
doğrudan ilişkilidir.
kabuğu, buğday değirmen artığı
ve mısır glütenini içerir. Pamuk
tohumu kabuğu proteinden
fakirdir (%3,5) fakat geç biçilmiş
yeşil otun enerjisine sahiptir.
Pamuk tohumu kabuğu %30-40
doğal protein ve mineral katkısı
ile 0.9- 1.35 kg kullanılabilir.
Soya fasulyesi kabuğundaki
ham protein oranı %10 ile %16
arasında değişir. Soya fasulyesi
kabuğu ilave kaba yem olmadan
kullanılabilirler, bununla
BÜYÜKBAŞ
İlkbaharda kaba
yem planlaması
Sorgum hem tane,
hem de yeşil yem
kaynağı olarak
hayvancılıkta
kullanılmaktadır.
Pamuk tohumu kabuğu proteinden fakirdir ama geç
biçilmiş yeşil otun enerjisine sahiptir. % 30-40 doğal
protein katkısı ile 0.9-1.35 kg kullanılabilir. Soya fasülyesi
kabuğundaki ham protein ise %10 - %16 arasında değişir.
beraber 2’ye 1 oranında kuru ot
ile kullanıldığında sindirilebilir
enerji artırılır. Buğday değirmen
artıkları iyi bir protein (%18)
ve enerji kaynağıdır. Buğday
değirmen artıklarını en az 2.25
kg. kaba yem ile karıştırarak kullanmak en iyisidir. Mısır glüteni,
mısır ıslak öğütme endüstrisi
yan ürünüdür ve ıslak veya kuru
formu mevcuttur. Proteinden
zengindir (%25) ve bir kaba yem
kaynağı ile canlı ağırlığın % 0,5’i
oranında kullanılabilir. Özellikle
herhangi bir alternatif yemden yararlanıldığında ve tüm
dönemlerde, ineklerde bir kalsiyum-fosfor mineral karışımı ve
tuz kullanılabilir. Ayrıca vitamin
A ilavesi de gerekebilir.
Yaz mevsiminde kaba yem
planlamasının yapılması
Yaz aylarında otlatma için
sorgum-sudan bitkisi ekilebilir.
Sorgum-sudan, mısırdan daha
az su kullanır ve iki üç biçme ya
da otlatma rotasyonu için yeterli
İNFOVET 160-161
kaba yemi sağlar. Bununla beraber sorgum-sudan ile otlatırken
ya da hasat yaparken dikkat
edilmelidir. Sorgum-sudan prüsik
asit birikimine elverişlidir. Prüsik
asit stres altındaki bitkilerde
birikir. Bitkilerde meydana gelen
stresin nedeni kuraklık, don, aşırı
gübreleme ya da rüzgar olabilir.
Çiftlik hayvanlarının prüsik asit
üreten bitkiler ile zehirlenme-
sinin en yaygın nedeni kuru
dönem boyunca bodur bitkiler
ile otlatmadır.
Sorgum-sudan yönetimi aşağıdakileri kapsar:
>> Şiddetli bir don olayından
sonra birkaç gün hayvanları
otlatmaktan kaçının
>> Filizler 38-46 cm. uzunluğa
ulaşana kadar hayvanlarınızı
otlatmamaya özen gösterin
İlkbaharda otlaklar
her zaman yüksek
kalitelidir. Yıllık çavdar,
tritikale ya da yulaf
gibi küçük tane yemler,
ilkbahar kaba yemlerinin
eksikliklerini doldurmak
için kullanılabilir. Bir
sonraki yıl için yapılan
planlamada, gelecek
baharda daha fazla
kaba yem elde etmek
için bu çeşitleri ağustos
veya eylülde ekmek
gereklidir. Eğer yıllık
kaba yem sıkıntısı
(kuraklık, rüzgar, aşırı
azotlu toprak, gölge, don,
belirli herbisitler, asitli
toprak, düşük büyüme
sıcaklıkları ve besin
maddeleri eksiklikleri)
varsa kaba yeme nitrat
testleri yapıldığından
emin olunmalıdır. Yüksek
nitrat içerikli kaba yemler,
diğer yem maddeleri ile
dilüe edilerek ya da enerji
ilavesi ile tüketilebilirler.
>> Hayvanların doyduğundan
emin olun, onları günün sonunda
geri getirin
>> Yeşil ot ya da yonca kuru otu
ile dilüe edin
Yaz aylarında otlatma için
ekilebilecek diğer bitkiler akdarı,
şalgam ya da yulaftır. Bunlarla
ayrıca kışın ve sonbaharda da
hayvanlar otlatılabilir. Kuraklık
boyunca bu kritiktir. Çünkü su ve
kaba yem yokluğu bazı yetiştiricileri meraları erkenden açığa
çıkarmaya zorlayabilir. Zamanında yapılan planlama, hayvancılık
için uygun yeterli yeşil kaba
yemin var olmasını sağlar. 
Kümeste
büyük tehdit:
Kırmızı
tünek
akarı
Dünya çapında yayılım gösteren kırmızı
tünek akarına karşı birçok akarisit
kullanılıyor olmasına karşın, direnç
gelişimi ve gıda güvenliği nedeniyle
kontrolünde güçlük çekiliyor.
H
ayvancılığın tüm dünyada ekonomik yaşamın
vazgeçilmez bir parçası
olması gerçeği ülkemiz
için de geçerlidir ve günümüzde
kırsal kesimde yaşayan halk
geçimini bu şekilde sağlamaktadır. Bilindiği gibi kalkınmayı
sağlayan en önemli hayvancılık
dallarından bir tanesi de kanatlı
sektörüdür. Kanatlı sektörü diğer
hayvancılık kollarında olduğu
İNFOVET 162-163
gibi sürekli olarak çeşitli hastalık
etkenlerinin tehdidi altında
kalmaktadır. Özellikle birçok paraziter hastalığın gizli seyretmesi neticesinde hayvan sağlığının
tehlikeye girmesi söz konusu
oluyor. Tavuk ektoparazitlerinin
yayılış oranları ile ilgili çalışmaların sonuçları ülke, bölge ve
araştırıcılara göre farklılık göstermekle birlikte % 6-84 arasında
değişkenlik kaydediyor.
Yumurtacılarda yüksek risk
Kanatlı sektöründe tehlikeli
ektoparaziterlerden bir tanesi
de kanatlılarda kırmızı tünek
akarı adı verilen Dermanyssus
gallinae’dır. Kanatlıların kırmızı biti veya tünek biti adı da
verilen Dermanyssus gallinae,
Avrupa’da yumurtacı tavuklarda
en çok ekonomik zarara yol açan
parazittir. Bu zorunlu hematofajik parazit tüm evcil ve yabani
kuşlar için zararlıdır. Tümüyle tür
spesifik olmayan kırmızı kanatlı
biti, çoğunlukla evcil yumurtacılara özgü sistemlerde büyük bir
popülasyon kurmaya müsaade
edecek yaklaşık 72 haftalık
dönemde görülür. Geçici parazit
olarak nitelendirilen bu parazit,
geniş popülasyonlar halinde
kümes ve kuş yuvalarına yerleşebilir. Gün boyunca barınakların
yarık ve çatlaklarında, toprak,
KANATLI
de yapılan diğer bir çalışmada
da görülmüştür. Bu çalışmada
yumurta üretiminde % 95’den %
75’lere varan bir düşüş ve mortalite oranında % 5’den % 52’lere
yükselme göze çarpar.
Çok sayıda etkenin
bulaşmasından sorumludur
Yayılım hızı çok yüksek
olan bu tehlikeli parazit, hem
bakteriyel hem viral çok sayıda
patojenik kanatlı enfeksiyon
etkenin de vektörü olarak görev
Genellikle geceleri
saklandıkları
yerlerden çıkarak,
kanatlılara saldıran bu
zararlı ektoparazitin
boyutları 2 mm’ye
kadar ulaşabilir.
gübre veya yuvaların altına
gizlenirler. Erişkin dişiler yaklaşık
1 mm boyunda ve 0.4 mm
enindedir. Kan emdikten sonra
2 mm’ye kadar uzar. Kutikulası
ince ve yumuşaktır. Kan ile beslenmesine bağlı olmakla birlikte
griden kırmızıya veya siyaha
değişen renklerde görülebilir.
Dişiler kan emdikten yaklaşık
12-24 saat içerisinde yumurta
bırakırlar. Her defasında çıkardıkları yumurta sayısı 4-8 arasında
değişir. Parazitin yaşam çemberi
uygun şartlar altında bir haftada
tamamlanır. Ortalama 5 ay olan
ömürlerinde kan emmeden de
bir ay kadar yaşamlarını devam
ettirebilmektedirler. İngiltere’de
yapılan bir çalışma yumurtacı tavuklarda Dermanyssus
gallinae’nın geniş bir prevalansa
sahip olduğunu % 87,5’lik bir
oranla desteklemiş ve free range
ile kafeste yetiştirme kıyasla-
dığında serbest yetiştirmede
daha fazla görüldüğü ortaya
çıkmıştır. Bununla birlikte kümes
sistemlerinde bulunan parazit
popülasyonunun varyasyonu da
göz önünde bulundurulmalı ve
kümes çevresi özelliklerinin de
paraziter enfestasyonlarda rolü
olduğu unutulmamalıdır.
Yumurta üretiminde
önemli düşüş
Kanatlılarda kırmızı bit enfestasyonunun önemi hem kanatlı
refahı hem de ekonomik açıdan
şiddetli bir şekilde ön plana çıkmaktadır. Hayvandan beslenen
parazitler irritasyona, huzursuzluğa, bazen de ölümle sonuçlanabilen hafif ya da ağır kansızlığa neden olabilirler. Bunun
yanı sıra konakların derilerinde
kızarıklık, şişkinlik ve genellikle
alopesi ve nekrotik odaklarla
karakterize dermatitis görülür,
şiddetli pruritis vardır. Enfestasyonla ilişkili olarak kanatlılarda
kanibalistik tüy yolma gibi davranış değişiklikleri de gözlemlenir.
Meydana gelen anemi gibi hematolojik bozukluklar dolayısıyla
genel bir zayıflığın yanı sıra
konakçıların diğer hastalıklara
olan duyarlılıkları artmaktadır.
Ağır enfestasyonlar hayvanların performansını da olumsuz
önde etkilemektedir. Düşük
yumurta kalitesi ve üretimde
azalma (zayıf yumurta kabuğu bütünlüğü ve kan lekesi)
görülen başlıca etkileridir. Kafes
sisteminde bulunan Ross ırkı
tavuklarda yapılan çalışmada
her ünitede bulunan kanatlıların
% 1-4 arasında kırmızı tavuk biti
ile enfeste olması sonucunda
yumurta üretiminin % 10 oranında düştüğü görülmüştür. Buna
benzer bir tablo kafes sistemi
ile yetiştirilen tavuklar üzerin-
Dermanyssus
gallinae,
Salmonella ve
benzeri birçok
önemli hastalığa
yol açabilecek
etmenler için
vektör olarak
görev alır.
yapabilmektedir. Bu hastalıklar
St Louis ensefaliti virüsü, Salmonella spp., spiroket, kanatlı
çiçeği, Newcastle hastalığı,
kanatlı tifosu, kanatlı kolerasıdır.
Tüm bu hastalıkların yanı sıra
bazı kanatlılar, insanlar ve tek
tırnaklılar gibi vertebralılarda
ölüme yol açabildiği bildirilen,
Togaviridae ailesinden alphavirus cinsi Eastern Equine
Encephalomyelitis virüsünün ilk
izolasyonunun da Dermanyssus
gallinae’den yapıldığı literatürlerde kaydedilmektedir. Kırmızı
tavuk biti enfestasyonlarının
kanatlılarda temas halinde olan
kişilerde de görüldüğü bildirilmiştir. Kanatlı biti tarafından
Kırmızı tavuk biti günümüzde
free range yetiştiricilik yapılan
işletmelerde ve kanatlı endüstrisinin
diğer sektörlerinde artan bir
problemdir. Etken genellikle yaz
aylarında çabuk bir şekilde çoğalıp
daha tehlikeli hale gelmektedir.
İNFOVET 164-165
KANATLI
ısırılan kişilerde hafif derecede
irritasyondan, deri lezyonları ve
dermatitise kadar olan semptomlar açığa çıkar.
Kontrol için
farklı yöntemler
Optimal koşullar altında parazitin yaşam siklusu bir haftada
tamamlanır. Bu nedenle hızlı
bir şekilde büyük popülasyonlara ulaşabilirler. Küçük ve dar
alanları işgal edebilme yeteneği
parazitle mücadeleyi ve kontrol
tedbirlerinin alınmasını son derece zorlaştırmaktadır. Kontrolde
fiziksel, kimyasal ve biyolojik
yöntemler kullanılır. Kırmızı tavuk
bitinin en yaygın kontrol yöntemi
ise pestisit uygulamasıdır. Ancak
kanatlı kümeslerinde uygulanmak için piyasaya sürülmüş
kayıtlı pestisit sayısı, çevrede istenmeyen etkileri olması, gıdada
antibiyotik ve kimyasal kalıntılar
ve ilaç direncine neden olduğundan göreceli olarak düşüktür.
Buna ek olarak parazitin kan
emmeden uzun süre hayatta
kalabilme yeteneği, yarık ve çatlaklarda gizlenmesi, üreme kapasitesi ve yanı sıra kısa yaşam
döngüsü eradikasyonunu zorlu
kılmaktadır. Piretroidler halen
mevcut kanatlı işletmelerinde
akarisit olarak kullanılan başlıca
Primer etkisi
doğrudan kan
emmesine
bağlı şekillenen
etkenin diğer
hayvanları da
kolaylıkla enfekte
edebileceği
görülmektedir.
Bu inatçı parazit, kümes
hayvanlarının yanı
sıra kafes kuşlarının,
güvercinlerin ve yabani
kuşların kanları ile de
beslenebilir.
İNFOVET 166-167
bileşiklerdir. Bunlar memelilerdeki toksik etkilerinin düşük olması
ve yumurtada minimal kontaminasyon riski nedeniyle tercih
edilmektedirler. Avrupa’daki
ülkeler arasında kimyasal akarisit uygulanması yönünde çeşitli
kısıtlamalar mevcuttur. Örneğin
İsveç’te ektoparazitlerin kontrolü
için kullanılabilecek hiçbir kayıtlı
bileşik yoktur. Ne yazık ki, kırmızı
kanatlı bitinin kontrolünde yapılan püskürtme şeklinde uygulama, hala en etkili yöntem olarak
kabul edilmekle birlikte hem
insan hem de havyan sağlığını
riske etmektedir. Parazit çok az
sayıdaki kayıtlı akarisit içerisindeki kimyasal maddeye direnç
geliştirmiş, henüz problem daha
kötü bir boyuta ulaşmamıştır.
Sentetik akarisitlerde problem
Akarisitlerin kullanımı ile parazit sayısında belirgin bir azalma
meydana gelmiyorsa kullanılan
akarisite direnç gelişimi riski
söz konusudur. Yeterli sayıda
parazitin ölmemesi aynı kimyasalın uzun vadede kullanımı
sonucunda oluşur. Araştırmacılar
piretroitlere karşı direnç gelişimi
olduğunu öne sürerken raporlar da DDT ve organofosfatlara
karşı direnç geliştiğinden şüphe
duyulmadığını göstermekte.
Piyasaya yeni sürülen bir akarisitin direnç gelişimi oluşabileceğinden şüphe duyuluyorsa,
kimyasalın rotasyonlu kullanımı
şeklinde bir strateji geliştirilmesi
tavsiye edilmektedir. Rotasyon için kullanılması önerilen
3 olası grup organofosfatlar /
karbamatlar, piretroitler ve y
endektositlerdir. Rotasyon uygulaması ile parazit popülasyonu
içerisinde parazitin kimyasaldan etkilenmesine engel olan
dayanıklı genlerin ortaya çıkması
sınırlandırılmış ve akarisitlerin
nüfuz etmesini sağlayan şüpheli
genlerin artırılması sağlanmış
olur. İngiltere’nin kuzeyinde 1.03
milyon yumurtacı tavuk bulunan
ticari bir yumurta işletmesinde yapılan bir araştırmada;
kırmızı tavuk biti kontrolünde
tercih edilen öncelikli metodun
Yeni bir kontrol
yöntemi daha
Newcastle
Üniversitesi’nden Dr.
Olivier Sparagano,
kuş gribi hastalığı gibi
hastalıklarda kullanılan
yeni tedavi yöntemleri
nedeniyle akarisitlerle
mücadele için kullanılan
kimyasallara direncin
geliştiğini ve bu
nedenle bu parazitlerle
mücadelede acilen yeni
yöntemlerin geliştirilmesi
gerektiğini belirtiyor.
Dr. Sparagano kırmızı
tavuk bitinin içinde
simbiyotik olarak
yaşadığını keşfettikleri
bakterinin faaliyetini
bozarak yararını
engellemek şeklinde
yeni bir kontrol metodu
geliştirilebileceğini
belirtiyor. Eğer bilim
adamları başarılı
olurlarsa kimyasal
akarisitlerin kullanımına
son verilebilir. Bu şekilde
bazı akarisitlerin hem
çevreye olan zararları
hem de uygulayan
kişilerde gelişen
zararlar engellenmiş
olacaktır. Bunun yanı
sıra bazı akarisitlerin
zararlı etkileri arasında
yumurta ile tüketiciye
geçmesi gibi bir durum da
bulunmaktadır. Bakteriler
parazitler için bariz bir
şekilde önemlidir. Akar
ile simbiyotik bir yaşam
süren bakteriye yönelik
olan bu yeni kontrol
yöntemi ile aynı zamanda
yüksek yumurta kalitesi
ve daha az hastalık geçişi
ile üretim sürecinde
ekonomik faydalar
sağlanabilecektir.
KANATLI
İLK KEŞİF
D. gallinae ilk olarak 1778
yılında de Geer tarafından
tanımlanmıştır. İnsanlarda
ilk enfestasyon şüphesi
1809’da Willan tarafından
ortaya konmuş ve 1828’de
Saint-Vincent ilk olarak
deri üzerinde etkeni
gözlemlemiştir. Ancak
1958 yılında Williams
tarafından ortaya
konana dek bu etkenin
insanlardan kan emdiği
henüz bilinmiyordu.
Birçok isimle anılan
bu zararlı etkene
geçmiş dönemlerde
gamasoidosis,
tavuk kenesi, spora
dermanyssica ve
pseudogale gibi farklı
isimler de verilmiştir.
püskürtme şeklinde yapılan uygulama olduğu buna karşın bazı
üreticilerin bu kimyasallara fazla
direnç gelişmesi gibi bir endişe
taşıdıkları bildirilmiştir.
Kontrolde dört temel bölüm
Follukların ve yemliklerin parazitlerin yerleşimine uygun
noktaları gözden geçirilmelidir.
Etkenin bir birimden diğerine taşınmasının önlenmesi
için çalışma alanı içerisinde iyi
personel hijyeni uygulanmalıdır.
Etken popülasyonunun
düzenli bir şekilde monitörizasyonu ve parazit yönünden
yoğun olan herhangi bir bölgenin
lokal tedavisinin düzenli bir şekilde yapılması sağlanmalıdır.
Düzenli kimyasal kontrol
sağlanması gerekir.
Kırmızı tavuk biti kontrolünün
sağlanması için kümese veya
kafeslere bir sonraki hayvan
grubunu koymadan önce dikkatli
bir temizlik ve dezenfeksiyon
programı yürütülmelidir. Çünkü
1
2
3
4
İNFOVET 168
Parazit şimdiye
dek çok az sayıdaki
kayıtlı kimyasal
maddeye direnç
geliştirmiştir.
yarıkların ve Dermanyssus
gallinae’nin sığınabileceği
özellikteki çatlakların ortadan
kaldırılması ile sağlanan kontrol,
kimyasal uygulama ile daha güvenli bir şekilde devam ettirilecektir. Sürü veya dışkılar ortamdan kaldırıldıktan sonra güçlü
bir su kaynağı veya buharlı bir
temizleyici kullanılarak doğrudan
temizlik yapılmalıdır. Pratikte iyi
bir temizlik sağlamak için kümes
içi bazı donanımları çıkarmak
gereklidir. Kırmızı tavuk biti doğal
olarak yabani kuşların folluk ve
tüneklerinde görülür. Bu nedenle
kanatlı işletmeleri yakınındaki
bu yuvaların oluşmasının önüne
geçmek gereklidir. Özellikle folluk
ve yemlik çevresindeki herhangi
bir açıklık derhal onarılmalı veya
doldurulmalıdır. Kümes içerisi
temizlenip (kuru-ıslak ve buhar)
iyice kurutulduktan sonra onaylanmış bir pestisit kullanılarak,
duvar ve zemindeki tüm yarık
ve çatlaklar özel bir ihtimam ile
uygun bir şekilde spreylenmelidir. Yalnız burada spreylemenin
temizlik sonrası kuru yüzeylere
doğru ekipmanla uygulanması ve ayrıca kullanılan ürünün
etkinliğinin de monitorizasyonla
belirlenmiş olması gerekmektedir. Kanatlı kümeslerine konacak
Kırmızı tavuk biti
enfestasyonlarının kanatlılarla
temas halinde
olan kişilerde de
zaman zaman
görülebildiği
bildirilmiştir.
hayvanların kırmızı tavuk biti açısından ari sertifikalı kaynaklardan alınması ve transport sırasında özel bir dikkat gösterilmesi
gerekmektedir. Tüm kümesler
haftalık rutin olarak monitorize
edilmeli, parazitin bulunması
olası yerlere spot uygulamalar
yapılmalıdır. Sistemik bir şekilde
uygulanan monitorizasyon;
tedavide zamanın maksimum
kullanımı için yardım eder, çalışma alanını daraltarak insektisit
ve işgücü bedelini düşürür. Yanı
sıra yapılan uygulamanın ve
kimyasalın değerlendirilmesini
sağlar, kontrol düzeyini geliştirir,
görünmeyen enfestasyonları belirler, karanlık noktalarda yeri tam
olarak belirlemeye yarar. Pestisitin en etkili şekilde kullanılması,
daha az sayıda yumurtanın elden çıkarılması, mortalite oranının azaltılması da maddi açıdan
kazanım sağlamaktadır.
Kaynaklar
> Biology and ecology of the poultry
red mite
> Chicken Mite- Merck Veterinary Manual
> Poultry Red Mite Control Methods in
Practice Barbara Bell ADAS
> Dermanyssus gallinae İnfestasyonunun Horozların Bazı Hematolojik Değerleri ve Canlı Ağırlıkları Üzerine EtkisiTufan Keçeci, Erol Handemir, Gülşen
Orhan. Selçuk Üniversitesi Veteriner
Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı

Benzer belgeler

notlar - Infovet Dergi

notlar - Infovet Dergi Prof. DR. AHMET ERGÜN Prof. Dr. Sezgin Şentürk PROF. DR. EROL ŞENGÖR Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Prof. Dr. Necmettin Ceylan Prof. Dr. Doğa Temizsoylu Doç. ...

Detaylı

CavalIer KIng Charles spanIel

CavalIer KIng Charles spanIel Prof. Dr. Sezgin Şentürk PROF. DR. EROL ŞENGÖR Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Prof. Dr. Necmettin Ceylan Prof. Dr. Doğa Temizsoylu Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU...

Detaylı