infovet-151 - Infovet Dergi

Transkript

infovet-151 - Infovet Dergi
AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI
SEKTÖRÜ DERGİSİ
TEMMUZ 2016
151
Çözüm için
herkes ortak
paydada
buluşmalı
Türkiye kanatlı sektörü ciddi
kapasitelere sahip ve ülkemiz de bu
potansiyeli taşıyor. Öyleyse, Avrupa
Birliği standartları üzerinde üretim
yapan bu sektörün darboğazdan
çıkması için neler yapılmalı?
Dünyada söz sahibi olan
büyük firmalara Türkiye’den
önemli yöneticiler atandı
SAYFA 28
Tecrübeli isimlerden, kanatlı
damızlık işletmelerine
dair değerli görüşler
SAYFA 50
Elanco Hayvan Sağlığı’ndan
çağımıza yön veren yeni
“Aşı İnovasyon Merkezi”
SAYFA 72
Dr. Sait Koca
Beyaz Et Sanayicileri
ve Damızlıkçıları
Birliği DERNEĞİ
Yönetim Kurulu
Başkanı
Broyler kanatlılarda deri
bütünlüğü bozuklukları ve
tüylenme anomalileri
SAYFA 98
EDİTÖR
İNFOVET
TEMMUZ SAYI 151
YAYIN TÜRÜ
Süreli Yerel
SAHİBİ
Mat Medya Tanıtım
Hizmetleri Tic. Ltd. Şti.
Mehmet Aktop
GENEL KOORDİNATÖR
Barış Kolgu
[email protected]
DÜNYA PAZARLARINA AÇILMAk için TEK ÇÖZÜM
ORTAK hareket etmekten geçiyor
Türkiye kanatlı sektörü ciddi kapasitelere sahip ve ülkemiz de bu potansiyeli
taşıyor. Öyleyse, Avrupa Birliği standartları üzerinde üretim yapan bu sektörün
darboğazdan çıkması için neler yapılmalı? Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları
Birliği Derneği (BESD-BİR) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Sait Koca’dan dinledik.
Dr. Sait Koca, Türkiye’deki sorunun kanatlı eti tüketiminin azlığı değil, toplam
et tüketiminin azlığı olduğunu, et tüketimimizi artırmak için ülkemizdeki
tek alternatifin kanatlı eti sektörü olduğunu söyledi. “Doğru ve Şeffaf Bilgi
Temelinde Mücadele” edelim diyen Sait Koca, büyük sıkıntıların ancak ciddi
fedakarlıklarla çözülebileceğini defalarca vurguladı; “devletimizin de vereceği
teşvik ve desteklerle 10 yıl içerisinde kanatlı eti tüketimini artırmamız mümkün;
sektör olarak bu potansiyeli taşıyoruz”. Bu söz, dünyanın dikkatle izlediği bir
ülke konumuna gelen Türkiye’de resmi otoriteyi de çözümün bir parçası olmaya
davet eden değerli bir söz.
Dr. Sait Koca ile röportajımızın yanı sıra, Güneşli A.Ş. sponsorluğunda
gerçekleştirdiğimiz “ Sektör Ziyaretleri”… Köşemizde bu ay, işletmeleri
değil, bu işletmelere ışık tutan deneyimli veteriner hekimleri ziyaret ettik.
Sektörün gelişimine katkıda bulunacak çalışmalar öncülük eden, mesleki
birlik ve beraberliğin sağlanmasında büyük katkıları bulunan hekimlerimiz ile
işletmelerin ekonomik olarak istikrarlı bir başarı yakalamaları için üzerinde
durmaları gereken noktaları ve aksaklıkları konuştuk.
Global hayvan sağlığı şirketlerinin yurtdışı operasyonlarında çok önemli
pozisyonlar üstlenen Türk yöneticilerin sayısı son dönemde hızla artış
gösteriyor. Türkiye pazarında durum böyle iken, hızla büyüyen pazarın
başarılı yöneticileri de mercek altına alınıyor. Ve biz de, dünya devi firmalara
Türkiye’den atanan kilit isimleri ele aldık; Cüneyt Seçkin, Füsun Güngör, Cem
Keskindil, Serkan Erkovan ve Mustafa Seçkin Sandıklı…
Son olarak elbette, dünyadan ve Türkiye’den güncel haberler ve araştırmaları
dergimizin sayfasına taşıdık. Bu ay da keyifle okuyacağımız bir sayı ile karşınızdayız.
Sevgiyle kalın…
Veteriner Hekim Gizem Kutun
İNFOVET 4-5
ADRES: İ. Karaoğlanoğlu Caddesi
Yayıncılar Sokak No: 10/4
34418 Seyrantepe / İstanbul
Tel: 0212 324 50 56 - 0212 324 50 59
Faks: 0212 324 50 06
www.infovetdergi.com
[email protected]
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
VE YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Veteriner Hekim Gizem Kutun
[email protected]
KATKIDA BULUNANLAR
Veteriner Hekim Gökçem Türkan
Veteriner Hekim Enikö Kiraly Avcı
ART DİREKTÖR
Ebru Dereli
[email protected]
GRAFİK TASARIM
Emel Vural
[email protected]
SOSYAL MEDYA SORUMLUSU
Banu Sayınç
[email protected]
DANIŞMA KURULU
Prof. Dr. Şakir Doğan Tuncer
Prof. Dr. U. Tansel Şireli
Prof. Dr. Ahmet Ergün
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
Prof. Dr. Erol Şengör
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Prof. Dr. Necmettin Ceylan
Prof. Dr. Doğa Temizsoylu
Doç. Dr. Süleyman Bacınoğlu
Yrd. Doç. Dr. Seval Çetin
RENK AYRIMI ve BASKI
Gezegen Basım Sanayi ve Ticaret Limited
Şirketi 100 Yıl Mahallesi Massit Matbaacılar
Sitesi 2. Cadde Gezegen Binası No: 202 / A
Bağcılar - İstanbul Sertifika No: 12002
Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların
sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar izinsiz
kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner hekimlere
ve ecza depolarına yönelik bilimsel içerikli, mesleki,
ücretsiz sektörel bir yayındır.
İÇİNDEKİLER
38
50
90
120
24
38
62
90
120
DSM’DEN YENİ
YOLKFAN VE YUMURTA
SARISI PİGMENTASYON
KILAVUZU
KOYUN VE KEÇİLERDE
GÖRÜLEN MASTİTİSTEN
KORUNMA YOLLARI
GAYRET İLE DÜNYA
PAZARLARINA
AÇILACAĞIZ
RUMİNANTLARDA
SAĞIM
EKİPMANLARINDA
TEMİZLİK VE
SANİTASYON
KANATLILARDA
SICAK STRESİNİN
YUMURTA
ÜZERİNE ETKİLERİ
VE ALINABİLECEK
ÖNLEMLER
SPP İLAÇ İLE
ÜST DÜZEYDE
GÜVENİLİR HİZMET
ELANCO’DAN ÇAĞIMIZA
YÖN VEREN YENİ AŞI
İNOVASYON MERKEZİ
26
İNTERHAS, 25 YILI
AŞKIN SÜREDİR
GÜVENLE HİZMETTE
44
28
46
DÜNYA DEVİ FİRMALARA
TÜRKİYE’DEN ÖNEMLİ
İSİMLER
KANATLI HAYVANLARDA
SALMONELLOZUNDA
GÜNCEL BAKIŞ
AÇILARI-1
34
GELİŞMEKTE
OLAN ÜLKELERDE
KANATLI SAĞLIĞI VE
HASTALIKLARININ
KONTROLÜ-2
İNFOVET 6-7
72
78
SIĞIRLARDA
NEOSPORA CANINUM
ENFEKSİYONLARI VE
TEDAVİ YÖNTEMLERİ
50
84
KANATLI SEKTÖRÜNÜN
tecrübeli
isimlerİNDEN
önemli görüşler
KOKSİDİYA VE
BROYLER ARASINDAKİ
MÜKEMMEL DENGE;
İYONOFORLAR
98
ETLİK PİLİÇLERDE
DERİ BÜTÜNLÜĞÜ
VE TÜYLENME
ANOMALİLERİ
106
130
KANATLI
HAYVANLARDA
HORMON
KULLANIMINA DAİR
YAŞANAN KAFA
KARIŞIKLIKLARI
DAMIZLIK KANATLI
HAYVANLARIN
YÖNETİMİ
134
İŞLETMELERDE
BÜYÜK YUMURTA
ÜRETİM PROSESLERİ
Y kromozomun
önemli zaferi;
Boğalardaki
gen çeşitliliğine
bağlı yüksek
fertilite potansiyeli
110
NOTLAR
Hayvanların aşı üretiminde kullanımını
azaltan bir proje başlatıldı
“Tek Sağlık” yaklaşımı ile tasarlanmış olan VAC2VAC Projesi,
geleneksel test methodlarının yerini alacak. Rutin aşı üretiminde
hayvanların kullanımını önemli ölçüde azaltması ön görülen bu
projede Avrupa’nın en büyük ilaç şirketleri bir araya gelecek.
Innovative Medicines Initiative (IMI2) tarafından finanse edilen
VAC2VAC projesi ile aşıların kalite kontrolleri için “Süreklilik
Yaklaşımı”ını destekleyecek verilerin elde edilmesi amaçlanmaktadır.
Şu an ise, son ürünün kalite kontrolü in-vivo yöntemlere
dayanmaktadır. Proje ile birlikte örgütler hedeflerine ulaşmak için
fizikokimyasal ve immunokimyasal yöntemleri değerlendirecek,
aşıların kalitesi, güvenirliliği ve etkinliği için testler yapacaklar.
Kuzey İrlanda kanatlı sektörü
için iki farklı biyoenerji tesisi
Kuzey İrlanda’da kanatlı dışkısından biyogaz üretilmesine
yönelik yapılması planlanan biyoenerji tesisi için hükümetin
onayı bekleniyor. Kuzey İrlanda Ekonomi ve Tarım Bakanı
Simon Hamilton’a göre, bir yılda 40 bin metrik ton kanatlı
dışkısı ile 3 megawatt yenilenebilir elektrik ve yüksek kaliteli
organik gübre üreteceklerini, bunun 4.000 evin enerji
ihtiyacını karşılayacak miktarda olduğunu belirtti. Kuzey
İrlanda kanatlı sektörü yaklaşık 6000 kişiyi istihdam ederek
ekonomiye önemli katkılar sunuyor. Ancak, yıllık 270.000
metrik ton kanatlı üretiminin çevreye etkisi karşı karşıya
olduğu en büyük zorluklardan biri.
Tüketici Güven Endeksi, son 29 ayın
en yüksek seviyesine çıktı. Haziran
ayında Endeks 5,3 puan artarak
87,6 olarak gerçekleşti. GFK’nın Türkiye’nin Haziran ayına ilişkin açıkladığı Tüketici Güven Endeksi’ne göre Mayıs ayında
0,9 puanlık artış gösteren Tüketici Güven Endeksi, Haziran ayında 5,3 puan artışla 87,6 puana yükseldi.
İNFOVET 8-9
notlar
Sınırlı mısır kaynakları
Brezilya kanatlı sektörü
için sorun teşkil ediyor
Brezilya’da kanatlı ve domuz eti sektöründe
önemli bir etkiye sahip olan mısırın, kaynakların
sınırlı olması nedeniyle içinde bulunduğumuz
2016 yılında yurt içi fiyatlarında ciddi yükselmeler
yaşandı. Para değerlerinin düşmesi ile birlikte
kurak ve sıcak mevsimlerin gelişinin etkileri
mevcut iç stoklar daha da ciddi bir şekilde
sınırlanmaktadır. Bunun sonucunda Brezilya
mısır ihracatı USDA tarafından yayınlanan yeni
“Kazançlar Raporu”na göre 2015 yılından
itibaren % 138 artış gösterdi.
Pakistan kanatlı sektörü de
büyüme hayalleri kuruyor
Pakistan Kanatlı Birliği Başkanı Dr. Muhammad Mustafa
Kamal’e göre, Pakistan kanatlı sektörü düşük fiyatlar gibi birçok
pazarlama sorunu nedeniyle geçtiğimiz yıl boyunca büyük
sıkıntılar yaşadı. Başkan Kamal, bu yılı “Tüketici Eğitim Yılı” olarak
deklare ettiklerini ve bu şekilde kanatlı endüstrisine yardım
edeceklerini bildirdi. Ayrıca önümüzdeki Eylül ayında Pakistan’ın
en önemli yatırım ve kültür merkezi Lahore’de gerçekleştirilecek
olan 17. Uluslararası Tavukçuluk Fuarı’nın (IPEX) kendilerini
umutlandırdığını belirtti. Dr. Kamal, veteriner hekimler, çiftçiler,
teknik uzmanlar ve ilaç üreticilerinin yanı sıra uluslararası kanatlı
uzmanlarının da yer alacağı bu organizasyonun interaktif bilgi
alışverişi için bir platform oluşturacağı ve Pakistan kanatlı
sektörü için destek niteliğinde olacağı kanısında.
Kanatlı etinde ihracatta büyük gerileme
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, kanatlı
sektörünün “ihracat sancısı” yaşadığına dikkati çekerek, son açıklanan verilere göre
Nisan ayında kanatlı eti ihracatının % 50, yumurta ihracatının ise % 30,3 gerilediğini
belirtti. Bayraktar, Nisan ayında tavuk eti üretiminde % 9,7, yumurta üretiminde
ise % 2,2 azalma kaydedildiğini bildirdi. Kanatlı sektörünün büyümesini sürdürmesi
için ihracatın düzenli şekilde devamının çok önemli olduğuna, ihracatın sekteye
uğramaması gerektiğine işaret eden Genel Başkan Bayraktar, “Kanatlı sektörü
ihracatındaki sıkıntılar giderilmelidir. Kanatlı sektörü ulaştığı üretim teknolojisi ve
boyutuyla yüz akı bir sektörümüz. Bu sektörün ihracatının önündeki tüm engeller
kaldırılmalıdır” ifadesini kullandı.
İNFOVET 10-11
NOTLAR
Hindistan, Pakistan’da yaşanan
zorlukları fırsata çeviriyor
Birbirine komşu olan Güney Asya ülkeleri Pakistan ve Hindistan’ın
kanatlı endüstrileri şans anlamında büyük tezatlıklar yaşıyor.
Pakistan kanatlı sektörü düşük fiyatlar ve yüksek yem maliyetleri
ile boğuşurken, Hindistan’da kanatlı ürün fiyatları hızla yükselişine
devam ediyor. Business Standard India’ya göre, son iki ayda %
25 -30 arasında yükseliş gösteren kanatlı eti ve yumurta fiyatları
Hintli üreticiler tarafından memnuniyetle karşılanıyor. Geçtiğimiz yıl
Temmuz ayında, ciddi sıcaklar nedeniyle birçok hayvanı telef olan ve
büyük hasarlar gören Hindistan, bu yıl önlemlerini almış görünüyor.
Nepal kanatlı sektörünün
yıllık cirosu 300 milyon $
Nepal Merkez Bürosu tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre,
Nepal kanatlı sektörünün yıllık cirosu 33.72 milyar NPR (314 milyon
$) buldu. Himalayan Times’ın haberine göre bu rakam, Gayri Safi
Yurtiçi Hasıla’nın % 1.5’ine eşdeğerdir. Bununla beraber Nepal’deki
kanatlı sektörü, yaklaşık % 56’sı erkek olan 55.871 kişiyi istihdam
sağlamaktadır. Toplam üretim maliyetinin -yem, veteriner hekim
masrafları, civciv ve personel ücretleri- neredeyse 27 milyar NPR
olduğu bu sektörün büyümesi, ülkenin kanatlı ürünleri üretiminde
kendi kendine yetecek ilerlemeyi kaydettiğinin bir kanıtıdır.
Yumurta sektöründe son 1 ayda 6 firma iflas etti,
birçok firma da ekonomik yönden zor durumda.
Yumurtanın ihracat fiyatı ise son 10 yılın en düşük
seviyesine geriledi ve kilosu 1 doların altına düştü.
2016’nın ilk 4 ayında yumurta ihracatı geçen yıla göre miktar bazında %20, tutar bazında %36 azaldı.
2015’in ilk 4 ayında 130 milyon $ olan ihracat bu yılın aynı döneminde 84 milyon $ olarak gerçekleşti.
İNFOVET 12-13
notlar
Bitkisel kaynaklı Salmonella
kontrolü mümkün mü?
Tavuklarda sekal kolonizasyon için kritik Salmonella
virulans genleri üzerine bitkisel moleküllerin etkisi son
zamanlarda sıklıkla araştırma konusu olmakta. Connecticut
Üniversitesi Kanatlı Uzmanı Dr. Mike Darre, 2013 Yumurta
Sanayi Sorunları Forumu’nda, yumurta kaynaklı Salmonella
enteritidisi baskılamak için olası bir yaklaşım olarak, doğal
bitkisel kaynaklı antimikrobiyallerin uygulanmasını teşvik edici
veriler sundu. İnvitro deneyler, bu tarzda çok sayıda bileşiğin
(trans-sinnamaldehit, öjenol ve kaprilik asit), Salmonella’yı
inhibe ettiğini ve virülansı etkileyen genlerin yüzeylerinde
bulunan reseptörlerin artışını deprese ettiğini göstermiştir.
Bu bileşiklerin, SE ile ovidukt epitel hücrelerinin adezyon ve
invazyonunu, laboratuvar koşullarındaki kontrol gruplarına
göre % 30 ila % 50 oranında azalttığı test edilmiştir.
ATA FEN AŞI ÜRETİM TESİSİ EN ÖNEMLİ
KALİTE BELGESİNİ ALMAYA HAK KAZANDI
Ata Fen Veteriner Aşıları Üretim Laboratuvarı ve Tesisi bugün itibariyle GMP
sertifikası almaya hak kazandı. Beklenen duyuru 20 Temmuz’da Bakanlığın
web sayfasında 49.sırada yayınlandı. Bu sertifika ile Ata Fen’in yurtiçi ve
yurtdışı aşı satışlarında kalitesi tescil edilmiş olduğundan ihracat yollarının
açıldığı öğrenildi. Ata Fen artık yurtdışına bu kalite sertifikasıyla ihracat
yapabilecek, bu sayede ülke kaynakları yurtiçinde kalırken, aşı üretimindeki
kalite herkes tarafından kabul edilmiş olacak. Ata Fen Aşı Üretim Bölümü
Direktörü Dr. Mestan Özyer ise, kararlı, özverili çalışmalarından dolayı
ekibine teşekkür ederek, “7’li Karma Antiserum”un bu sertifika ile, dünyada
bir ilk olacağını, şimdiden bunun gurur ve heyecanını taşıdığını ifade etti.
Sürdürülebilir bir yapıya sahip olan Türk
Yumurta Sektörü, birçok ülkeye yaptığı
hayvansal gıda ihracatı ile insanlığın
beslenmesine katkı sağlamaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, tavuk yumurtası üretimi Nisan ayında
bir önceki aya göre %2,6, bir önceki yılın aynı ayına göre % 2,2 oranında azaldı.
İNFOVET 14-15
NOTLAR
Şişecam-EBRD ortaklığı geri
kazanımı artırmayı taahhüt ediyor
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), Türkiye’deki
cam geri dönüşüm sektörünün sanayileşmesinde öncü
olmak amacıyla güçlerini birleştiriyor. Şişecam ve EBRD,
ortaklık kapsamında “Şişecam Çevre Sistemleri A.Ş.” adıyla
yeni bir şirketi hayata geçiriyor. Doğal kaynakları en etkin
şekilde kullanmayı, çevresel etkileri en aza indirmeyi ve
enerji verimliliğini sürekli artırmayı amaçladıklarının altını
çizen Şişecam Topluluğu Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve
Genel Müdürü Prof. Dr. Ahmet Kırman “iklim değişikliğiyle
mücadele kapsamında karbon emisyonlarının azaltılmasında
gösterdiğimiz gelişmenin anahtarlarından biri, ‘Çevre ve Enerji
Politikamızı’ bütün faaliyetlerimize entegre etmemizdir.” dedi.
Ülkemizde mevcut meralarda verimlilik
artışı sağlanamazsa, 2020 yılında
yaklaşık 400.000 hektar tarım
alanına daha ihtiyaç duyacak.
2020 yılında 5 milyon nüfus artışı olacağı tahmin edilen Türkiye’de 1920’lerin başında %56’sını oluşturan
meraların oranı bugün %19’a gerilemiştir ve bu meraların %70’inde bitki örtüsü zayıf ve verimsizdir.
AB-ABD Serbest Ticaret
Anlaşması’nda son durum
AB ile ABD arasında müzakereleri devam eden Transatlantik Ticaret
ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) Anlaşması konusunda, AB kaynaklı
olumsuz eleştiriler artıyor. Son olarak Fransa Başbakanı Manuel
Valls, ABD ile AB arasında görüşmeleri devam eden serbest ticaret
anlaşmasının iyi yönde gitmediğini belirterek, AB’nin çıkarlarına
uymadığı takdirde bir anlaşmanın olmayacağını söyledi. Temmuz’da
13. Tur müzakereleri yapılacak olan TTIP’a ilişkin olarak medya
mensuplarına açıklamalarda bulunan Fransa Başbakanı Manuel Valls,
“Bundan sonra AB’nin çıkarlarına uymadığı takdirde hiçbir serbest
ticaret anlaşmasının gerçekleşmemesi gerekir. Avrupa bu konuda
katı olmalı. Açıkça söylüyorum anlaşma sağlanamaz.” diye konuştu.
İNFOVET 16-17
NOTLAR
COBB TÜRKİYE, BROYLER DAMIZLIK PAZARINDA DA
PAYINI ARTIRMAYA DEVAM EDİYOR
Dünya damızlık tavukçuluk sektörünün en güçlü markalarından Cobb’un
Türkiye Temsilcisi Cobb Türkiye, Mart 2013’te faaliyete başlattığı kuluçkası,
satış ve teknik ekibiyle Türkiye broiler damızlık pazarında da payını
artırmaya devam ediyor. Maliyetler göz önüne alındığında en ekonomik
broyler ırkı olma iddiasını sürdüren Cobb, her geçen gün gelişen damızlık
ve broyler performanslarıyla da beklentileri gerektiği gibi karşılıyor. Bu
bağlamda geçtiğimiz günlerde, 2016 yılında Gedik Piliç’in ilk Cobb broyler
sürüsüne ev sahipliği yapan broyler üreticisi Levent Ataseven’e başarılı
performansı anısına plaketi, Cobb Türkiye Teknik Servis Müdürü Mert
Yalçınalp tarafından verildi.
Cobb Türkiye Teknik Servis Müdürü Mert Yalçınalp, Gedik Piliç’in ilk Cobb
broyler sürüsüne ev sahipliği yapan Levent Ataseven’e plaket takdim etti.
Yemlerde acı bakla
kullanımı soya
fiyatlarını düşürebilir
Hayvan yemlerinde kullanması planlanan ve
örneğin İngiltere’de hemen hemen her hayvan
çiftliğinde yetiştirilen acı baklanın, protein
açığını kapaması ve soya ithal eden ülkelerin
dışa bağımlılığını azaltması ön görülüyor.
Çiftçiler geleneksel methotlar kullanarak,
çiftliklerinde kolaylıkla işleyebilecekleri
ve depolayabilecekleri, içerisinde % 28-42
oranlarında protein ihtiva eden acı bakla
konusunda heyecanlı. Soya ile eşdeğer olan acı
bakla konusundaki engeller neredeyse tamamen
kalkmış durumda. Gelişmeleri izleyeceğiz.
Türk Saanen
ırkı yıllık
ortalama
600-700 litre
süt verimine
ulaşıyor.
İNFOVET 18-19
ÇANAKKALE KEÇİ VE
KOYUNDA GEN MERKEZİ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Ziraat
Fakültesi’nde, Türk Saanen keçisi ile Tahirova ırkı koyuna
yönelik çalışmalar sonrasında bölge bu hayvanlar
konusunda “gen merkezi” oldu. ÇOMÜ Ziraat Fakültesi
Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Türker Savaş,
“Çok rahatlıkla Türk Saanen ırkının gen merkezi olduğumuzu
söyleyebiliriz. Üniversitemiz bünyesindeki Teknolojik ve
Tarımsal Araştırma Merkezi’nde özellikle damızlık erkek
hayvan yetiştiriyoruz. Çanakkale’de sadece biz değil,
yetiştiricilerimiz de gerçekten son derece iyi durumda;
çünkü yetiştiricilerimizin çoğu bizim kontrolümüzde” dedi.
NOTLAR
ALLTECH, COPPENS INTERNATIONAL
FİRMASINI SATIN ALDI
Alltech, Hollanda’da lider konumundaki su ürünleri yemi üreticisi
olan Coppens International firmasını satın aldı. Coppens
International, 2011 yılından bu yana Alltech bünyesine katılan dünya
üzerindeki 14 firmadan bir tanesi olmuştur. Coppens firması, buluş,
teknoloji, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini bir araya getiren,
dünyadaki su ürünleri üreticilerine katkı sağlayan, su ürünleri yem
çözümlerini üreten dinamik bir firmadır. Alltech ve Coppens’in
birleşmesi ile su ürünleri yem üretimi konusunda bilimsel ve
teknolojik çözümlere daha fazla hız kazandırılması amaçlanmaktadır.
Türkiye’nin en güçlü alanı
“Kalite & Güvenlik” oldu
Küresel pazara birinci sınıf yenilikçi ürünler, malzemeler ve hizmetler sunan
bilim şirketi DuPont tarafından desteklenen ve Economist Intelligence
Unit (EIU) tarafından geliştirilen 2016 Küresel Gıda Güvenliği İndeksi’nin
bu yılki sonuçları 9 Haziran’da açıklandı. 113 ülke arasında 45. sırada yer
alan Türkiye, bulunduğu Ortadoğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgesindeki
15 ülke arasında ise 8. oldu. İndekse göre gıda güvenliği konusunda güçlü
yönlerinin; beslenme standartları, gıda güvenliği, küresel açlık sınırı altında
yer alan nüfus oranındaki iyileşmeler, gıda güvenliği programlarının varlığı
ve çiftçi finansman programlarına ulaşılabilirlik kategorileri olduğu görülen
Türkiye’nin, aynı zamanda geçtiğimiz yıla göre kentsel emilim kapasitesi ve
GSYH kategorilerinde iyileşme kaydettiği anlaşıldı.
Kullanılabilir protein kaynakları
bezelye çeşitliliği ile arttı
Hayvanların rasyonlarında daha fazla proteinin absorbe
edilmesine yardımcı olan yeni bir bezelye çeşidi keşfedildi.
Bu yeni bezelye, çiftçilerin maliyetlerini düşürecek çünkü
standart bezelye ile aynı hatta daha yüksek oranda besleyici
özellik taşıyor. Normalde, bezelye ve diğer baklagil tohumları,
insan diyetlerinde, kanatlı ve çiftlik hayvanları rasyonlarında
protein absorbsiyonunu durduracak birçok inhibitör içerir.
Çalışmayı yürüten Dr. Claire Domoney ve grubunun geliştirdiği
bu yeni bezelye türü ise bu inhibitörleri içermiyor. Bu şekilde,
hayvanların yemden yararlanımını artırmasının yanı sıra iyi bir
protein sindirimi şekillendiği için çiftliklerdeki nitrojen içeren
gübre oluşumunun da önüne geçilmiş oluyor.
İNFOVET 20-21
NOTLAR
hindistan’da Ketozise karşı yeni bir
yaklaşım; oral bitkisel jel tedavisi
Hintli araştırmacılar, süt sığırlarında ketozis ile mücadele için bitkisel bir besin
yaklaşımı ortaya koydu. Bu araştırmanın sonuçları The Journal of Veterinary
Science dergisinde yayınlandı. Rastgele seçilmiş subklinik ketozisli 18 hayvan
ile yapılan çalışmada ilk gruba dahil olan 6 hayvan, ilk 2 gün 200 gramlık oral
dozlarda, akabindeki 3 günde ise 100 gramlık dozlarda bitkisel jel ile tedavi
edildi. İkinci grup ise ilk iki gün 200 ml oral likit anaboliti takiben üç gün bu
dozu 100 ml’ye düşürerek tedavi edildi. Üçüncü grup ise, damar içi 500 ml %
25 dekstroz çözeltisi ile 3 gün boyunca tedavi edilmiştir. Çalışma sonucunda
bitkisel jel takviyesi yapılan ilk gruptaki ineklerin, 3., 7. ve 30. günlerde
sonuçları negatif çıkmış, süt veriminde önemli oranlarda artış gözlenmiştir.
Sağlıklı embriyolar için inek
rasyonlarına metiyonin takviyesi
Illinois Üniversitesi’nde yapılan yeni bir çalışmaya göre, prepartum
ve pospartum dönemde ineklerin rasyonlara metiyonin amino asidi
takviye edilmesi embriyonun hayatta kalma kapasitesini artırıyor.
Çalışmada, bir gruba doğumlarına 21 gün kala ve doğumdan sonra
72 gün boyunca metiyonin takviyesi yaptılar. Kontrol grubuna ise
hiç metiyonin verilmedi. Her iki grubun da doğumlarından 60 gün
sonra suni tohumlama yapıldı ve ilk gruptaki oositlerin sperma ile
karşılaşmasından sonra kontrol grubuna göre daha yüksek kanmetiyonin konsantrasyonu olduğu görüldü. Yaklaşık 7 gün sonra
preimplantasyon döneminde ise embriyolar toplandı. Birinci grubun
embriyolarında daha fazla lipid damlacıkları gözlemlendi. Lipidler
hidrokarbon içeren ve hücrelerin yapıtaşı olan moleküllerdir.
Amonyum nitratlı gübre tek
alternatif olmaktan çıkıyor
Toprağın verimini ve ürünün kalitesini artırmak için kullanılan
amonyum nitratlı gübrelerin Bakanlık tarafından toplatılınca
çiftçilerin kara kara düşünmeye başladığını belirten Dicle
Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrenim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Yakup
Kenan Koca, amonyum nitratın toprak ve bitkinin azot ihtiyacını
karşılayan gübrelerden biri olduğunu dile getirdi. Koca, “Üre,
amonyum sülfat ve diğer azot bakımından zengin gübreler maliyeti
yüzünden çiftçilerimizi pek cezbetmiyor. Ama içeriğine bakarsak
5 kg amonyum nitrat 3 kg üre gübresine denk geliyor.” dedi.
İNFOVET 22-23
NOTLAR
DSM, yeni
YolkFan™ ve
Yumurta Sarısı
Pigmentasyon
Kılavuzlarını
kullanıma
sunuyor
YolkFan, yumurta sarısı renginin ölçümü için basit bir yöntem
sağlıyor ve yeni bir renk tonunun eklenmesi, üreticilerin
Japonya ve Orta Doğu gibi pazarlardaki pigment içeriği yüksek
yumurta sarısı talebini karşılamasına yardımcı olacak.
KaIseraugst (CH), 02 Mart 2016 YolkFan, DSM Yolk Color Fan (Yumurta
Sarısı Renk Yelpazesi) temel alınarak ve ilk
15 rengin daha derin, 16. bir ton eklenerek
yenilenmesiyle geliştirilmiştir. YolkFan, bir
yumurta sarısının rengi test edilirken yararlanılan düşük maliyetli ve kullanımı kolay
bir araçtır ve bu yeni ton, çeşitli pazarlardaki
daha derin bir yumurta sarısı rengi eğilimini
yansıtmaktadır. Günümüzde, önde gelen
dijital yumurta test cihazlarında kalibrasyon
standardı olarak YolkFan kullanılmaktadır.
Pigmente yumurtaların sağlıklı tavuklardan elde edildiği şeklindeki bağlantı yaygın
bir şekilde kabul edilmektedir ve sonuç olarak tüketiciler, yumurta sarısı rengi için daha
derin bir ton talep etmeye başlamıştır. Parlak
bir yumurta sarısı rengi,
bir sürü için iyi sağlık
DSM, yeni Yumurta
Sarısı Pigmentasyon
durumu ve performansın
Kılavuzlarının ve
göstergesi olarak kabul
YolkFan™ için ek olan
edilebilmekte ve dolayeni rengi sundu.
İNFOVET 24-25
yısıyla bu da, yumurta sarısı renginin etkili
bir şekilde test edilmesi gerektiği anlamını
taşımaktadır. YolkFan’ı geliştirmek için,
yumurta sarıları duyusal, optik ve kimyasal
olarak değerlendirilmiş ve mükemmel 16. yumurta sarısı tonu bilim insanlarından oluşan
bir ekip tarafından seçilmiştir.
DSM Animal Nutrition & Health Global
Pazarlama Başkan Yardımcısı Dr. David Nickell bu konuda şu açıklamayı yapmıştır: “İki
yıllık çalışmadan ve tüm yumurta sarısı renk
yelpazesinin yenilenmesinden sonra, yeni
YolkFan ve 16. yumurta sarısı renk tonuna
ilişkin önerileri sunmanın büyük kıvancını
yaşıyoruz. Bu gelişme, yumurta üreticilerinin
yatırımlarını ve tüm dünyadaki müşterilerini
korumaları için bir temel oluşturacak.”
DSM’in 2016 tarihli yeni Yumurta Sarısı
Pigmentasyon Kılavuzlarına ulaşmak ve
YolkFan konusunda daha fazla bilgi edinmek
için: www.carophyll.com/eggs
DSM - BrIght ScIence.
BrIghter LIvıng.™
Royal DSM, sağlık, beslenme ve
malzeme alanında faaliyet gösteren,
bilime dayanan global bir şirkettir.
DSM, Yaşam Bilimleri ve Malzeme
Bilimleri alanındaki benzersiz
yeteneklerini birleştirerek, aynı anda
tüm paydaşları için sürdürülebilir
değerler oluşturmak üzere,
ekonomik refah, çevresel gelişim ve
sosyal gelişmeleri yönlendirmektedir.
DSM, global pazarlara besin ve diyet
takviyeleri, kişisel bakım, yem, tıbbi
gereçler, otomotiv, boya, elektrik
ve elektronik, yaşam önlemleri,
alternatif enerji ve biyolojik bazlı
materyaller gibi performansı
destekleyen, koruyan ve arttıran
yenilikçi çözümler sunmaktadır.
DSM ve bağlı şirketleri, sayıları
25.000’e yaklaşan çalışanlarıyla,
yaklaşık olarak 10 milyar
Euro tutarında yıllık net satış
sağlamaktadır. Şirket Euronext
Amsterdam’da kote edilmektedir.
Daha ayrıntılı bilgi için
www.dsm.com/animal-nutritionhealth ya da www.dsm.com
adreslerini ziyaret edebilirsiniz.
NOTLAR
İnterhas, 25 yılı aşkın
süredir güvenle hizmette
İnterhas A.Ş., hayvan sağlığı alanında 25 yılı aşkın süredir
Avrupa’dan ithal ettiği hepsi GMP’li, yüksek kaliteli aşı ve
ilaçları ülke hayvancılığımıza sunmaktadır.
GMP, “güvenli ve etkin ürün üretiminin
yapılabilmesi için geliştirme & üretim prosesleri sırasında uyulması gereken ve dökümante
edilen, bilimsel metodlar, uygulamalar ve
prensipler bütünüdür.”
Bütün bu uygulamaların gerçekleştirilmesi için
organizasyonel yapı, sorumlulukların tanımı,
prosedürler, prosesler ve kaynaklar gereklidir.
İyi imalat uygulamaları anlamına gelen
GMP’nin tarihçesine baktığımızda FDA ile olan
ilgisini ve gelişimini görebiliriz. 1900’lü yıllar ile
başlayan, hiçbir kurala uymadan ve nasıl hazırlandığı belli olmayan ilaçların halka sunulması
ile başlayan ilaç üretimi, büyüklü küçüklü
trajediler ile 1930’lu yıllara kadar sürmüştür.
1938 yılında çoğu çocuk olan 107 kişinin ölümü
ile sonuçlanan olaydan sonra, insan sağlığı için
tehlikeli olarak kabul edilen maddelerin ve karışımların listesi hazırlanmış ve “Federal, Food,
Drug and Cosmetics (FD&C)” kuralları USA
kongresinden geçerek kabul edilmiştir.
Türkiye’nin en ücra köşelerine
yüksek kalitede GMP’li ürünler
İnterhas A.Ş. 1996 yılında, Dr. Tamercan
Morkoç ve Ecz. Ümmügülsüm Morkoç tarafından kurulmuştur. Grup içinde İnterhas A.Ş.
dışında, Denge Ltd. Şti. ve İntermed Ltd. Şti. de
yer almakta ve bu şirketler birbirini teknik ve
finansal olarak desteklemektedirler.
İNFOVET 26-27
İnterhas A.Ş. bugün, Avrupa’da GMP kurallarına göre üretim yapan 5 ayrı firmanın Türkiye
exclusive distribütörü olup, bu firmalara ait
muhtelif 40 kalem aşı ve ilacı ithal etmektedir.
Geniş bir dağıtım ağı olan İnterhas A.Ş. ürünlerini, Türkiye’nin tüm bölgelerindeki en ücra
köşelere kadar ulaştırmaktadır.
İnterhas A.Ş, 25 yılı aşkın süredir
Avrupa’dan ithal ettiği hepsi GMP’li ve yüksek
kaliteli aşı ve ilaçları ülke hayvancılığımızın
hizmetine sunan, satış ve pazarlama konularında uzmanlaşmış, sektörümüzün saygın
bir kuruluşudur. Ürünler, Avrupa’nın köklü,
ilaç fabrikalarının modern üretim tesislerinde
GMP kurallarına uygun olarak üretilmektedir. Türkiye’de, kurulduğu günden bu yana
piyasadan çekilen tek bir ürünü bile bulunmayan İnterhas A.Ş’nin ürün yelpazesinde pet,
ruminant ve at ürünleri bulunmaktadır.
İnterhas A.Ş, Türk Standartları Enstitüsü
tarafından gerçekleştirilen tetkik neticesinde,
TS EN ISO 9001:2008 Kalite Yönetim Sistemi
Belgesi‘ne ilaveten, sistem belgelendirme
faaliyetleri alanında dünyanın en büyük organizasyonu olan IQNet tarafından verilen ve
tüm Avrupa Birliği ülkeleri,
Çin, Japonya, Rusya gibi 35
Tek bir ürünü bile
piyasadan çekilmeyen
ülkede geçerliliği bulunan
İnterhas A.Ş.
IQ NET Kalite Belgesi’ni de
geniş ürün yelpazesi
almaya hak kazanmıştır.
ile hizmette.
GMP gereksinimleri
1941 yılında bir firma
tarafından üretilen
sulfathiazole tabletlerinin
neden olduğu ve yaklaşık
300 kişinin ölümü ile
sonuçlanan olaydan sonra
FDA, üretim ve kalite
kontrol gereksinimlerini
tekrar gözden geçirmeye
karar vermiş ve bugünkü
GMP’nin temelleri atılmıştır.
Hazırlanan bu kurallar
1963’de “İlaçlar için GMP”
olarak ilk defa basılmıştır.
1978 yılına gelindiğinde
GMP bütün ilaçların etkinliği
ve güvenli kullanımı için
bir kaynak halini almış ve
bunu 1979 yılında GLP (İyi
Laburatuar Uygulamaları)
takip etmiştir. İlaç
üretiminin önemli bir işlevi
olan Proses Validasyonunun
Genel Prensipleri ise ilk defa
1987 yılında açıklanmıştır.
GMP’nin ana faktörleri,
“tanımlı, valide edilmiş,
gözden geçirilmiş
ve spesifikasyonlara
uygun” ilaç üretiminin
sağlanmasıdır. GMP’nin
gereksinimleri, yetkin ve
eğitimli personel, yeterli
bina ve alanlar, yeterli
cihazlar ve servisler, doğru
malzemeler-taşıyıcılar ve
etiketler, onaylı prosedürler,
uygun depolama şartları ve
transferlerdir.
İnterhas A.Ş. bugün,
Avrupa’da GMP kurallarına
göre üretim yapan 5 ayrı
firmanın Türkiye exclusive
distribütörü olup, bu
firmalara ait 40 kalem aşı
ve ilacı ithal etmektedir.
sektörden güncel
Dünya devi firmalara
Türkiye’den
önemli isimler...
Dünya devi hayvan sağlığı şirketlerinin yurtdışı operasyonlarında çok
önemli pozisyonlar üstlenen Türk yöneticilerin sayısı son dönemde
hızla artış gösteriyor. Türkiye pazarında durum böyle iken, hızla
büyüyen pazarın başarılı yöneticileri de mercek altına alınıyor.
T
ürkiye Hayvan Sağlığı Pazarı’nın büyüme
trendi dünyadaki birçok firmanın dikkatini
çekmeye devam ediyor. Ciro anlamında çok
büyük bir pazardan bahsediyor olmasak da,
dinamizmi, büyüme hızındaki artış ve bulunduğu
coğrafyadaki üs pozisyonu dikkatleri bu pazarın
üzerine çekmeye yetiyor. Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı’nın 2015 verilerine göre Türkiye Veteriner
Tıbbı Ürünleri Pazarı’nda faaliyet gösteren 44 ithalatçı firmanın
önümüzdeki yıllarda hızlı bir şekilde artışı beklenmiyor; ancak global
pazardaki şirket birleşmelerinin Türkiye’deki pazar paylarında
değişimleri etkileyeceğine kesin gözü ile bakılıyor.
Hal böyle iken, dünya devi hayvan sağlığı şirketlerin yurtdışı
operasyonlarında çok önemli pozisyonlar üstlenen Türk yöneticilerin
sayısı son dönemde hızla artış gösterdi ve Türkiye’deki görevleri
sırasında yapmış oldukları başarılı çalışmalar ile şirketlerine değer
katan isimlere dünya kapıları tek tek açıldı ve açılmaya devam edecek.
Çok değil, bundan birkaç yıl öncesine dek, bir Türk yöneticinin
yurtdışına atanması iş dünyasında büyük yankı uyandırırdı.
Pozisyona veya şirkete çok da bakılmaksızın, transfer olan yöneticiler
ilgi ile izlenirdi. Oysa, şimdi durum çok farklı… Yurtdışına birbiri
ardına atanan çok sayıda Türk yönetici var. Üstelik onlardan bazıları
uluslararası anlamdan dünya devi şirketlerde en üst noktalarda ve
kilit pozisyonlarda bulunan kilit isimler.
İNFOVET 28-29
DÜNYA DEVLERİ KAPILARINI TEK TEK AÇIYOR
Yürüttükleri projelerle Türkiye Hayvan Sağlığı Sektörü’ne
sayısız katkıda bulunmuş bu isimlerden ilki Cüneyt Seçkin.
Ceva Hayvan Sağlığı’nda Türkiye, Ukrayna, Belarus, Kafkaslar
ve Orta Asya Bölge Müdürlüğü süresince önemli projelere imza
atmış olan Seçkin, şu anda Ceva İngiltere-İrlanda Ülke Müdürü
görevini yürütmekte.
Bir diğer isim ise Cem Keskindil… Bayer Türkiye’de uzun yıllar
Pazarlama ve Teknik Servis Müdürü görevini yürüten Keskindil, şu
anda Vietnam’da Çiftlik Hayvanları İş Birimi Müdürü.
MSD firmasından Mustafa Seçkin Sandıklı MSD Dubai
Kanatlı Direktörü; Türkiye’de Ruminant Ürünlerinden Sorumlu
Pazarlama Ürün Müdürü görevini yürütmüş olan Boehringer
Ingelheim firmasından Serkan Erkovan ise Dubai Bölge
Merkezi Ofisi’nde, Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi’nden
sorumlu Pazarlama Ürün Müdürü olarak görev almakta.
Son olarak ise, Ceva Türkiye Kanatlı Pazarlama Müdürü
Füsun Güngör Ceva Fransa Kanatlı Teknik Müdürlüğü’ne
atandı. Füsun Güngör Türkiye de yaptığı başarılı projelerle
isminden söz ettirmeye başlamıştı.
Dünya hayvan sağlığı pazarına yön veren firmalarda Türk
yöneticilerin bulunması hepimiz için gurur kaynağı olmaya
devam edecek umarız bu sayı artar ve ülkemiz bu tür başarı
hikayelerinin aktörü olmaya devam eder.
Cüneyt Seçkin ve
İngiltere-İrlanda ekibi
İngiltere, dünyanın ilk beş büyük hayvan
sağlığı pazarı arasında yer almaktadır. Bu
pazara ait büyüme, birçok başka endüstrinin
aksine hızlı sayılabilecek şekilde ivmelenerek
devam etmektedir. En büyük segment,
tahmin edileceği üzere evcil hayvan
segmentidir ve hayvan sağlığı pazarının
yaklaşık yarısına yakınını oluşturmaktadır.
Evcil hayvan sağlık ürünlerinin İngiltere’deki
satış kanalları farklılıklar arz etmekte ve bazı
ürün grupları zincir marketlerde doğrudan
son tüketiciye satılmakta ve bu durum
televizyon kampanyaları gibi farklı pazarlama
araçları gerektirmektedir. İngiliz hayvan sağlığı
resmi otoritesi VMD (Veterinary Medicines
Directorate - Veteriner İlaç Müdürlüğü) dünya
çapında bir referans kurum olup, endüstriye son
derece yakın ve yol gösterici özelliğe sahiptir.
Ceva Hayvan Sağlığı’nda 2009 yılından bu yana
sırasıyla Türkiye İş Birimi Direktörü, Türkiye Ülke
Müdürü ve Türkiye, Ukrayna, Belarus, Kafkaslar,
Orta Asya Bölge Müdürü görevleri yürütmüş olan
CüneyT Seçkin 2016 Ocak ayından beri İngiltereİrlanda Ülke Müdürü olarak hizmet vermekte.
sektörden güncel
Ceva Hayvan Sağlığı’nda Aralık 2006 tarihinde
Kanatlı Ürün ve Teknik Müdürü pozisyonunda
göreve başlayan Füsun Güngör, Aralık
2011 tarihinde Kanatlı Pazarlama Müdürü
pozisyonuna atandı ve Haziran 2016 tarihi
itibari ile Ceva Global’de Ürün Müdürü
olarak görevine devam edecek.
Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü
mezunu olan deneyimli isim, mezuniyet itibari ile
toplamda 19 yıllık iş hayatının ilk 6 yılında beşeri ilaç
sektöründe, 13 yılında hayvan sağlığı sektöründe
hem satış hem pazarlama departmanlarında önemli
pozisyonlarda mesleğini icra etti. Haziran 2016 tarihi
itibariyle Ceva Global’de Ürün Müdürü olarak görevine
devam edecek ve Libourne, Fransa merkezinde
çalışacak olan Füsun Güngör Avian Influenza ve
Newcastle hastalığı aşılarının sorumluluğunu üstlenecek.
Bayer Hayvan Sağlığı’nda 2007-2016 yılları
arasında Pazarlama ve Teknik Servis
Müdürlüğü yapmış olan Cem Keskindil,
şu anda Bayer Vietnam’da Çiftlik Hayvanları
İş Birimi Müdürü (LIvestock BusIness UnIt
Manager) olarak görev almakta.
Bayer Türkiye’de çiftlik hayvanları ve ev hayvanları
pazarlama, teknik servis ve ruhsatlandırma müdürlüğü
görevi yürütmüş olan Cem Keskindil, şu anda çiftlik
hayvanları (tavuk, sığır ve domuz) ürünlerinin (ilaç, aşı ve
yem katkı) pazarlama ve satış müdürlüğünü yapmakta.
Hayvan sağlığı alanında pazar lideri konumunda olan
Vietnam’da faaliyet gösteren Bayer Vietnam ise, global
Bayer içerisinde satış bakımından dünyada 3. sırada yer
almaktadır. Üretim tesisi mevcut ve 57’si beyaz yakalı
olmak üzere toplam 111 çalışanı bulunmaktadır.
İNFOVET 30-31
sektörden güncel
Marmara Üniversitesi Almanca İşletme
Enformatiği ve Kadir Has Üniversitesi MBA
mezunu olan Serkan Erkovan, 2011-2015
yıllarında BoehrInger IngelheIm Türkiye’de
Ruminant Ürünlerinden Sorumlu Pazarlama
Ürün Müdürü olarak çalışmaktaydı.
Temmuz 2015’ten bu yana Boehringer Ingelheim
Dubai Bölge Merkezi Ofisi’nde, Ortadoğu ve Kuzey Afrika
Bölgesi’nden Sorumlu Pazarlama Ürün Müdürü olarak
çalışmakta olan Serkan Erkovan, aynı zamanda Türkiye’yi
de içine alan Ortadoğu ve Afrika Bölgesi’nin stratejik
pazarlama planlamalarına katkı sağlamaya ve ortak projeler
geliştirmeye devam ediyor. Özellikle Suudi Arabistan, Mısır,
Fas ve Cezayir gibi büyük sayılabilecek pazarlarda, BI Dubai,
bir sene gibi bir zaman dilimi içerisinde Suudi Arabistan
ve Mısır’da hem mastitis ürünlerinin bir kısmını hem de
aşılarının lansmanlarını gerçekleştirdi.
MSD Hayvan Sağlığı’nda 2013 yılından beri
13 ülkeyi kapsayan Ortadoğu Bölgesi
Pazarlama Müdürü görevi yürüten
Mustafa Seçkin Sandıklı, üretim, satış
ve proje yürütme gibi çeşitli pozisyonlarda
11 yıllık deneyime sahip tecrübeli bir isim.
13 ülke içindeki Suudi Arabistan, İran, Irak, Ürdün,
Birleşik Arap Emirlikleri ve Sudan potensiyel ve
stabilite açısından oldukça önem arz etmektedir.
Suudi Arabistan, mevcut yapısı ve ekonomik avantajları
ile dikkat çekerken İran ise ambargo noktasındaki
iyileşmeler ve gelişmeler sebebiyle çok daha dikkat
çekmekte ve ümit vaad etmektedir.
İNFOVET 32-33
KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ A.Ş.
Gelişmekte olan
ülkelerde kanatlı sağlığı ve
hastalıklarının kontrolü-2
Bu incelemede küçük ve orta ölçekli ticari kanatlı faaliyetler için
kanatlı sağlığının en iyi hale getirilmesi ve infeksiyöz ajanların yol açtığı
hastalıkların kontrol altına alınması üzerinde durulmaktadır.
Yazar: Trevor J. Bagust, Melbourne Üniversitesi, Veterinerlik Fakültesi, Kanatlı Tıbbı Bölümü, Avustralya
Diğer hastalık etkileri
Bu inceleme yazısı iki
bölümden oluşmaktadır.
Çalışmanın ilk kısmına
Haziran sayımızdan
ulaşabilirsiniz.
Solunum hastalığı kompleksi: Saha
koşullarında, patojenler sadece konakla
(kanatlı) ve konağın bulunduğu çevreyle
değil aynı zamanda birbirleriyle de sık sık
etkileşimde bulunurlar. Örneğin, kuluçkahaneden enfekte gelen ve hayatları boyunca
enfekte kalan bir günlük civcivler (dikey
bulaşma) İnfeksiyöz Bronşit veya Newcastle hastalığı gibi diğer solunum hastalıklarına
duyarlı olmaktadır. Kümes havasındaki ince
toz parçacıkları daha sonra Escherichia coli
bakterisinin süperenfeksiyonuyla birleşerek, ilave solunum hasarlarına katkıda bulunmakta; böylece otopside kompleks solunum yolu hastalığı olarak görülen (birden
çok sayıda) lezyon(lar) ortaya çıkmaktadır.
Sahadaki hastalık etkileşimleri, sıklıkla
İnfeksiyöz Bursal hastalığı, Marek hastalığı
veya Tavuk İnfeksiyöz Anemi virüsleri gibi
yaygın olarak görülen bağışıklık sistemini
baskılayıcı ajanları da içermektedir. Bunlar,
klinik olarak hastalık tablolarının ve otopside gözlemlenebilen lezyonların karmaşıklık
düzeyini artırmaktadır.
Bağışıklık sisteminin baskılanması
(immünsupresyon): Genç kanatlıların
standart aşılamalara etkili bir şekilde yanıt
verebilmesini önemli ölçüde azaltarak, onları
diğer spesifik patojenlerden kaynaklanan enfeksiyonlara meyilli hale getirir. Öte yandan,
çiftçi çoğu zaman subklinik immünsupresyonu kendiliğinden fark edemez; dolayısıyla bu
durum ciddi ekonomik kayıpların yaygın ve
“sessiz” bir nedenidir. Bu tür bulaşıcı hastalık
durumlarına neden olan patojenlere, tesis
İNFOVET 34-35
www.gunesliasi.com.tr
verimliliği bakımından “erozif” patojenler adı verilmektedir. Aksine, NDV, IBDV
veya HPAI gibi hıza yayılan ve yüksek ölüm
oranlarına yol açan başlıca patojenler, genel
olarak “katastrofik” hastalıklar şeklinde tabir
edilmelerine rağmen, uzun vadede, düşük
seviyeli ancak daha çok nüfuz ederek geniş
alanlara yayılan erozif patojenlerden daha
az ekonomik kayba yol açmaktadır. Bilinen
bulaşıcı ve bulaşıcı olmayan nedenlerden
kaynaklanan immünsupresyon sonuçları
Tablo 3’te gösterilmiştir.
Bu neden(ler)i teşhis etmek için, yetkin
otopsiler yapılmasının yanı sıra sürü
üretiminin, aşılama geçmişinin ve yönetim
uygulamalarının sistematik olarak yerinde
incelenmesi gerekmektedir. Öte yandan, bir
teşhisi doğrulamak için laboratuvar incelemelerinden elde edilen sonuçlara da sıklıkla
ihtiyaç olacaktır.
Dolayısıyla, kanatlıların sağlığı ve hastalık
kontrolü bağlamında, sürdürülebilir modern bir kanatlı sektörü geliştirmek isteyen
bir ülke hükümetinin, kanatlı hastalıklarının
teşhisi için yetkin saha ve veteriner laboratuvar kapasitesi tesis etmesi “ŞARTTIR”. Bu
önemli hedefi gerçekleştirmek için kamu
ile özel sektör arasında yakın bir işbirliğine
ciddi ihtiyaç vardır.
Tesis biyogüvenliği: Ticari uygulamada
kanatlı hastalıklarının kontrol edilmesinin ve
önlenmesinin başlıca anahtarı
Hastalığa yol açan bakterilerden, virüslerden ve protozoan parazitlerden oluşan
kanatlı patojenleri ulusal sınırları tanımaz;
sadece üretim tesislerini ve buralardaki
hastalık kontrol koşullarını tanırlar.
Dolayısıyla, bir kanatlı tesisinde sürdürülebilir ve karlı üretim için alınacak en
önemli tedbir de ileriye dönük savunmaların yani tüm bileşenlerinin birlikte işlemesi
sayesinde kanatlı patojenlerinin üretim
tesisine girme riskini azaltacak bir biyogüvenlik programının yürürlükte olmasıdır.
Ek ve patojene özgü korunma tedbirleri
için çiftçilerin, Newcastle hastalığı virüsü
ve virülan İnfeksiyöz Bursal hastalığı
virüsü suşları gibi o bölgede aktif olduğu bilinen tehlikeli (katastrofik) kanatlı
patojenlerine yönelik doğru uygulanan aşı
programlarının olması gerekecektir. Bu
sayede, bu patojenler tesise girme imkânı
bulsa bile, hastalıkların ortaya çıkması büyük ölçüde engellenebilir. Ayrıca
bazı önemli immünosupresif ajanlara ve
solunum hastalığı ajanlarına karşı ikinci
bir aşılama kademesi de oldukça yararlı
olacaktır. Gelişmekte olan ülkelerdeki
tesislerde kanatlı hastalıklarının kontrolünde en yaygın karşılaşılan problem, etkili
bir tesis biyogüvenliğine yatırım yapmak
yerine aşılama programlarına fazlasıyla bel
bağlamalarıdır. Bir üretim tesisinde kanatlı
sağlığı konusunda öncelikli yaklaşım,
patojenlerin sürülere nispeten kolaylıkla
girmesine izin verdikten sonra bağışıklık
koruması yani aşılamayla etkilerin azaltmaya çalışmaktan ziyade hastalıkları “İÇERİ SOKMAMAYA” çalışmak olmalıdır.
Kanatlı sağlığı: Gelişmekte olan bir
ülkede ağ oluşturma
Kanatlı sağlığında neden ağ yaklaşımı
belirlenmelidir? Çünkü gelişmekte olan bir
ülke için asıl zorluk, kanatlı sağlığı alanındaki
mevcut profesyonel kaynaklarını odaklayacak ve entegre edecek sürdürülebilir kanatlı
hastalığı kontrol sistemlerinin oluşturulmasıdır. Kişisel ve siyasi ağların genelde
güçlü olmasına rağmen, mesleki sağlık ağı ve
sektördeki personelin kararlaştırılmış ortak
amaçlara ulaşmak için devlet sektörüyle birlikte çalıştığı düşüncesi çok daha az belirgin
olabilmektedir. Kaynakların ve hizmetlerin
bölünmesi ve kopyalanmasının yanı sıra
hangi zayıf alanların (ve nasıl) güçlendirilmesi konusundaki anlaşmazlıklar genel
kanatlı sağlığında gerçek anlamda gelişme
sağlanamaması anlamına gelebilir.
Gelişmiş ülkelerdeki kanatlı sağlığı hizmetlerinin ayırt edici özelliklerinden biri,
(çalıştıkları şirketlerin rakip olmasına rağ-
men) sektördeki veteriner hekimler, devlet
sağlık hizmetleri (laboratuvar ve saha) ve
çoğu zaman bölgedeki üniversiteler arasında düzenli bilgi alışverişinin olmasıdır.
Sağlam gelişmiş bir sektörde bu iletişim ve
işbirliği düzenli aralıklarla, örneğin üç ayda
bir gerçekleştirilir çünkü kanatlı sağlığıyla ilgili konularda iletişim halinde olmakla elde
edilecek karşılıklı yararların, sessiz kalma
sonucunda ortaya çıkacak toplu zarardan
çok daha ağır bastığı bilinir.
Gelişmekte olan bir ülkenin devlet
kuruluşları kanatlı sektörünün gelişimini
hızlandırmak için kendilerini nasıl konumlandırabilirler? Dünyada gelişmiş kanatlı
sektörlerinde kazanılan tecrübeler, devlet
kaynaklarının belirli işlevleri olan merkezi
bir kanatlı sağlığı tesisine/birimine yatırılmasının, Şekil 1’de gösterildiği gibi, üretim
sırasında kanatlı sağlığı hizmetlerinin
sağlanmasında bütüncül, özel amaçlı bir araç
sağlayabildiğini göstermektedir. Bu, hem
devlet kuruluşlarının hem de bütün sektör
paydaşlarının yararınadır. Bu nedenle, böyle
bir birimin başarılı bir şekilde tasarlanıp
planlanması, ardından da sağlık ve hastalık
kontrolü konusundaki performansının periyodik olarak gözden geçirilmesi için devlet ve
sektör temsilcileri arasındaki etkileşim çok
önemlidir. Sektör, örneğin başlıca laboratuvar ekipmanları ve kendisine yüksek fayda
sağlamasını beklediği diğer altyapılar için fon
sağlayarak bu uygulamanın finansmanına
pekâlâ katkıda bulunabilir. Ancak, kılavuz
ilke söz konusu birimin ilgili gelişmekte
olan ülkede sürdürülebilir kanatlı üretimini
desteklemek için gerekli sağlık çıktılarını
üretmesi için odaklanmış ve bütüncül sağlık
Tablo 3. Kanatlı üretiminde bağışıklık sistemi baskılanmasına neden olan başlıca unsurlar
Bulaşıcı
Bulaşıcı olmayan
İnfeksiyöz Bursal hastalığı
Stres
Marek hastalığı virüsü
Kötü beslenme
Koksidiyoz
Mikotoksinler, örn. aflatoksinler
E. coli bakterileri
Amonyak
Newcastle hastalığı virüsü
Toz
Tavuk Enfeksiyöz Anemisi virüsü
Antibiyotiklerin yanlış kullanımı
Tavuk kolerası Pasteurella multocida
Vitamin eksikliği, örn. A, C, E
Kaynak: Horrox, 2000.
KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ A.Ş.
Şekil 1. Gelişmekte olan bir ülkede kanatlı sektörünün büyümesine destek olmak için gerekli sağlık hizmetlerinin sağlanması
Sahadan hastalık
örnekleri
Köyde
kanatlı
yetiştiriciliği
Çitfçi
hizmetleri
Uzantı
Ticari kanatlı
sektörü
Çiftçi sağlığı
hizmetleri
Otopsi
SEKTÖR 2
Üniversite
arayüzü
Merkezi
kanatlı sağlığı
birimi
Sektör
bağlantısı
Lab. tanı
araştırmaları
Uzantı ve hizmet
personelinin
eğitimi
SEKTÖR 4
SEKTÖR 3
SEKTÖR 1
Kanatlı
sağlığı hizmetleri
ve bilgileri
fonksiyonları elde etmek olmalıdır. Kanatlı
veteriner hekimleri de, hem kanatlı hem de
insan sağlığını koruyarak, kanatlı sektöründe
öncü roller üstlenmelidirler. Üst düzey devlet personelinin sektörle ortaklık kurarken
ilk işi, ülkenin kanatlı sektörünün dört bölümünde uygun sağlık hizmetleri sunabilecek
entegre faaliyetlere yönelik laboratuvar
becerilerini ve uzantı becerileri güçlendirecek insan kaynağının planlanması olmalıdır.
Devlet hizmetlerinden yararlanmayı seçen
özel sektörün gözle görülür kanıtı, başarının
ispatı olacaktır. Özel yapım büyük binaların
veya bağımsız, yeni bir tesisin inşa edilmesi
için yatırım yapmak bu uygulamanın asli
amacı olarak görülmemelidir. Ancak, mevcut
bir laboratuvara birtakım düşük maliyetli,
özel amaçlı eklemeler yapılarak bu birimin
işlevsel kapasitesi önemli ölçüde artırılabilir.
Mikrobiyolojik sağlık denetiminin güçlendirilmesi veya küçük bir spesifik patojen
içermeyen (SPF) kanatlı sürüsünün güvenli
bakımı için basit bir bina bunlara örnek verilebilir. Bu sayede, SPF yumurta ve tavukların
üretimi, saha hastalıklarının deneysel amaçlarla kopyalanması da dahil olmak üzere
yerel araştırmaları geliştirebilir.
Merkezi kanatlı hizmetleri biriminin
ana amacı, ticari kanatlı üretim faaliyetlerinde, özellikle de küçük ve orta ölçekli
çiftlik işletmelerinde görev yapan veteriner
İNFOVET 36-37
hekim ve teknik personel için erişilebilir
ve uygun maliyette olmaktır. Çalışma tarzı,
hizmet karşılığı ücretlendirme şeklinde
olmalıdır. Bununla birlikte, hizmet sağlayıcının, sağlanan hizmetlerin gelişmekte
olan sektörün ihtiyaçlarına uygun olmasını
sağlamak için personel kaynaklarını yeterli
bir şekilde yönlendirerek geliştirmek gibi
net bir sorumluluğu olacaktır. O zaman,
sektörel ve devlet tarafından yürütülen
kanatlı sağlığı alanındaki üretim faaliyetlerinin arayüz oluşturması her ikisinin de ivme
kazanmasına yardımcı olabilir. Gelişmekte
olan ülkeler için bir başka ilgi çekici gelişim
unsuru bulunmaktadır: devletin laboratuvar
bazlı hizmetlerinin yeterli kalitede olması
durumunda, büyük ölçekli yoğun sektörel
işletmeciler (Şekil 1 - Sektör 1) bu hizmetlerden yararlanmak için ödeme yapmayı tercih
edebilirler. Kaliteli hizmet sağlandığında, uluKanatlı sektörünün
gelişimi için devlet
sal düzeye ilave faydalar
ve sektör temsilcileri
akmaya başlayacaktır.
arasındaki etkileşim
Öncelikle, merkezi kaçok önemlidir.
natlı birimi, laboratuvar hizmetleri, hastalık
istihbaratı ve saha uzantısı destek kapsamı
alanındaki işlevleriyle sektör ve devlet tarafından gerçekleştirilen kanatlı sağlık planlama faaliyetleri için doğal bir odak noktası
sağlayacaktır. İkinci olarak, hastalığın girme
riskini en aza indirecek ticari zorunluluğa ve
ekonomik araçlara sahip olan ticari sektörün
bölümleri (Şekil 1’de Sektör 1, 2 ve Sektör
3’ün bir kısmı) ile çoğunlukla ticari sektörler
için önemli bir patojen havuzu riski olarak
görülen köy (aile) bazında kanatlı sektörü
(Şekil 1 - Sektör 4) arasında sağlık istihbaratına yönelik canlı bir arayüz görevi görebilir.
Köy bazındaki kanatlı ile ticari işletmeler
arasında oldukça bariz bir fark olmasına
rağmen, bu sektörün de sağlık hizmetlerine
ve denetimine dahil edilmesi çok önemlidir.
Köylerde aile bazında yapılan kanatlı üretimi
hâlihazırda birçok gelişmekte olan ülkenin
kırsal kesimlerinde yaşayan ailelerin büyük
bir bölümü tarafından gerçekleştirilmekte ve
yoksulluğun azaltılmasına ve gıda güvenliğine çok ciddi katkılarda bulunmaktadır. 
Sürdürülebilir modern bir kanatlı sektörü
geliştirmek isteyen bir ülke hükümetinin, kanatlı
hastalıklarının teşhisi için yetkin saha ve veteriner
laboratuvar kapasitesi tesis etmesi ŞARTTIR.
Sürdürülebilir
yetiştirme
Ülkemizin koyun ve keçi yetiştiriciliğinde süt üretiminin ön plana
çıkmamasının en büyük nedeni, üretilen sütün uygun fiyattan
satılamaması ve istikrarlı bir pazarlama imkanın olmamasıdır.
İNFOVET 38-39
Ülkemizde koyunculuk
sektörü, yaklaşık
892 bin tonluk süt
üretimi ile toplam süt
üretiminin % 6’sını
oluşturmaktadır.
sözü gibi her işletme için farklı yorumlanabilir.
Çevreyle ilgili sürdürülebilirlik konusunda en
güzel örneği; 2 dolarlık tahıl getirisi için 500 litre suya ihtiyaç olmasına rağmen 2 dolarlık keçi
sütü elde etmek için sadece 4 litre suya ihtiyaç
olması anlatmaktadır.
Küçükbaş hayvan yetiştiriciliği düşük kar
marjıyla çalışmakta olup, bu yetiştiricilik
kolunda birim üretim maliyetlerinin kontrol
altında tutulması ve birim hayvandan maksimum ürün elde edilip en uygun fiyata satılması,
işletmenin geleceği açısından önemli olan
temel unsurlardır.
Sürdürülebilirlik; daimi olma
yeteneği olarak özetlenebilir. Sürdürülebilir
kalkınma; ekonomik büyüme ve refah seviyesini yükseltme çabalarını; çevreyi ve yeryüzündeki tüm insanların yaşam kalitesini koruyarak geliştirme yöntemidir. Kısaca, “geleceği
tüketmeden yaşam kalitesini sağlayarak, günü
karşılamaktır”. Herhangi bir ticari işletmede
sürdürülebilirliğin her değerlendirme döneminde neyin/kimin yararına, ne kadar maliyetle
ve ne kadar süre kriterlerinin belirlenmesi
gerekir. Her işletmede farklı değerlendirilen bu
durum kalıcılık, sektörde yükselme (sıçrama)
yeteneği ya da savurganlığın önlenmesi ve
verimlilik şeklinde farklı yorumlanabilir. Yani
sürdürülebilirlik, “güzellik onu gören gözdedir”
Süt üretimi amaçlayan işletmelerde
ekonomik ve sürdürülebilir yetiştiricilik
Türkiye’de keçi sütüne olan talebin artması
sütçü keçi yetiştiriciliğinin yaygınlaşması ile
“orman düşmanı” ya da “fakir adamın ineği”
olarak algılanarak bugüne kadar gelmiş “keçi
yetiştiriciliği”nin- süt keçisi işletmesi halini
almasına neden olmuştur. Farklı kültür ırklarının ülkemizde de yetiştirilir hale gelmesi ve
verimlerin artmasıyla bu yetiştiricilik kolunda
da sürü sağlığı ve yönetimini kaçınılmaz
kılmaktadır. Bununla ilgili olarak sık karşılaşılan hastalıklar, aşılama programları, paraziter
önlemler, vb. konuların uzmanları tarafından
anlatılacaktır. Yürütülen 3 yıllık bir araştırmanın özeti olarak, Saanen ırkı keçi yetiştiriciliğinin yapıldığı Marmara Bölgesi’nde bulunan
işletmede sürüye her yıl şap, kuduz, anthrax,
çiçek, küçük ruminant vebası, brucellozis ve
pseudotuberkulozis hastalıklarına karşı aşılama uygulanmış ve hayvanlar bu hastalıklardan
başarılı bir şekilde korunmuşlardır. İşletmede
hayvanlar; sindirim sisteminden kaynaklanan
ve ishalle seyredip özellikle oğlak kayıplarına
neden olan hastalıklara yakalanma oranı %
44 ile ilk sırada; tedavi masrafı bakımından
işletmenin sağlığa ayırdığı bütçeyi kabartan ve
tedavi yönünden zaman alan; solunum yolu
hastalıklarına ise % 23 oranında ikinci sırada
yakalanmışlardır. Hastalığın ortaya çıktığı yıl
% 58,1 oranında gözlemlenen ektimaya karşı
aşılamanın yapılmasıyla ertesi yıl oran %
0.5’e gerilemiştir. Bunlar koruyucu hekimlik
ve sürü yönetim planları içerisinde üzerinde
dikkatle durulması gereken sorunlardır.
Ülkemizde ırk seçimleri ile ilgili sık sık
yanlışlara düşüyoruz
Türkiye’de üretilen küçükbaş süt miktarı
içerisinde koyun sütü miktarı keçi sütünden
fazladır. Küçükbaş işletmelerini ister koyun
Erken laktasyonda
beslemenin önemini
bir örnekle açıklamak
gerekirse, eğer bir koyun
ikiz doğum yapmış ve bu iki
kuzusunu günde 270 gr canlı
ağırlık kazandıracak kadar
süt veriyor ise bu süt sığırı
ile kıyaslandığında günlük
30 kg süt veren bir ineğe
eşdeğerdir. Bu dönemde
hayvanların 1 skor kayba
uğraması normaldir.
Kuzuların veya oğlakların
geç sütten kesilmesi
diğer bir karlılığı olumsuz
etkileyen faktördür.
Pik verim düzeyi döneminde
kuzu veya oğlak canlı
ağırlığının sadece %10’unu
tüketirken, geri kalan sütün
sağılmaması başka şekilde
karlı olarak satılabilecek
sütü değerlendirmemek
anlamına gelir.
Küçükbaş hayvan
yetiştiriciliğinde
süt üretimi amaçlı
işletmelerde besleme
son derece önemlidir.
Sürdürülebilir
kalkınma; ekonomik
büyüme ve refah
seviyesini yükseltme
çabalarını; çevreyi
ve yeryüzündeki tüm
insanların yaşam
kalitesini koruyarak
geliştirme yöntemidir.
ister keçi yetiştiriciliği olsun birlikte değerlendirmek gerekirse; kombine ırklar yetersiz
besleme ya da kuraklık dönemlerinde meranın
kötü olması söz konusu olamayabilir. Bunun
için sütçü işletmelerin özellikle sütçü ırkları
seçmesi, kombine ırklarla kar beslemesinden
daha doğru olur. Sütçü bir ırkın erkekleri de
besi kabiliyeti bakımından diğer etçi ırklara
nazaran daha düşük kabiliyettedir. Yani, sakız
ırklarıyla koyunculuk yapan bir işletmenin
koyunlarını sağmayıp kuzu besisi yaptığını söylemesi oldukça anlamsızdır. Fakat ülkemizde
bu tarz yanlışlar mevcuttur.
Küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde süt üretimi
amaçlı işletmelerde besleme (meraya ek yemleme) son derece önemlidir. Belirli kritik dönemlerde besleme daha da önemli hale gelir. Bunlar;
> Başarılı bir döl verimi ve ikizlik oranını
artırmak amacıyla sağlam ve sağlıklı bir vücut
İNFOVET 40-41
kondisyonu için vücut yapısına göre aşımdan
önceki 6-8 hafta,
> Embriyo implantasyonunun yaşaması ve
başarılı olmasını sağlamak için aşımdan sonraki 4 haftalık dönem,
> Koyun ve keçi yavrusunun ana karnındaki en hızlı büyüdüğü ve memenin gelişmesi
dönemine rastlayan kuzulamadan önceki 4-6
haftalık dönem
> Laktasyonun pike ulaştığı dönemde kondisyon kaybına en az neden olmasını sağlamak
için laktasyonun 1-6 haftalık süresi,
Yukarıda bahsedilen ilk iki madde kamçılama ya da flushing olarak adlandırılır. Genel bir
kural olarak bildirmek gerekirse flushing döneminde her 4.5 kg canlı ağırlık artışı kuzulama
oranını % 6-7 oranında artırır.
Yapılan pek çok çalışmadan da görüldüğü
üzere, flushing uygulanan popülasyonun
kondisyon skoru 3 ve altında ise uygun
flushing sonucunda kuzulama oranı % 10-20
artmıştır. Ancak ne var ki, eğer kondisyon
skoru 4 ve üzerinde ise beklenen verim artışı
gerçekleşmemiştir. Flushing etkisi kısıtlı
kalmıştır. Flushing etkisi sadece hayvanların yumurtlama oranlarına katkıda bulunmakla kalmayıp aynı zamanda kızgınlıkların
gözlenmesinde bir toplulaşma, yani kısa
zamanda kızgınlık gözlenmesi ve erken veya
aynı dönemde kuzu ya da
oğlakların toplu doğumuyTürkiye’de üretilen
küçükbaş süt miktarı
la pazara kuzu arzının topiçerisinde koyun sütü
lulaştırılmasına da pek çok
miktarı keçi sütünden
katkıda bulunmaktadır.
daha fazladır.
500
lItre
2 $ tahıl elde etmek
için gerekli su miktarı
1980’lerden bu yana
nüfus %68 artarken koyun
popülasyonu %48, keçi
popülasyonu %61 azalmıştır.
Tüm türler dikkate alındığında,
kanatlı hayvanlar dışında
populasyonda %35’lik bir
azalma söz konusudur.
Elle sağım yapılması,
memedeki sütün tamamen
boşaltılmaması ve hijyenik
süt elde edilmemesi
nedeniyle elde edilecek
kazancı azaltır. Günümüzde
sütçü işletmelerde makine
ile sağım olmazsa olmazdır.
Aynı zamanda geri dönme oranında da azalma sağlayacaktadır.
Kritik erken laktasyon dönemi
Fötal gelişimin % 70’i gebeliğin son 6
haftasında gerçekleşir. Bu dönemde beslenmenin kötü olması kuzu doğum ağırlıklarının
düşük olmasına (kuzu doğum ağırlığındaki
her 0.9 kg azalış kuzu ölüm oranında % 12artış
anlamına gelmektedir), dolayısıyla yaşama gücünün azalmasına neden olur. Vücut
rezervlerinin erken kullanılması nedeniyle
erken laktasyon döneminde de eğer sütçü
işletme ise pik veriminde istenen sütün elde
edilememesi demektir. Bu dönemde ciddi
yetersiz beslenme durumunun diğer kritik bir
noktası gebelik toksemisiyle gelen ölümlere
kadar gidebilmektedir.
Erken laktasyonda beslemenin önemini bir
örnekle açıklamak gerekirse,
Eğer bir koyun ikiz doğum yapmış ve bu iki
kuzusunu günde 270 gr canlı ağırlık kazandıracak kadar süt veriyor ise bu hayvan bir
süt sığırı ile kıyaslandığında günlük 30 kg süt
veren bir ineğe eşdeğerdir. Böyle bir dönemde bu hayvanların 1 skor kaybına uğraması
normal karşılanmaktadır.
Kuzuların/oğlakların geç sütten kesilmesi
diğer bir karlılığı olumsuz etkileyen faktördür.
Pik verim düzeyi döneminde kuzu/oğlak canlı
ağırlığının sadece % 10’unu tüketirken, geri
kalan sütün sağılmaması başka şekilde karlı
olarak satılabilecek sütü değerlendirmemek
demektir. İçerisinde bulunduğum araştırma
grubunun yaptığı bir araştırmada İvesi ırkı
koyunlarda sürü; yaş, doğum tipi ve canlı ağırlık
yönünden eşit düzeyde iki gruba ayrılmış ve bir
grup şu an sahada uygulanan klasik yöntemle
kuzular 60 gün boyunca analarını emmiş ve
sağım uygulanmamıştır. Diğer gruptaki kuzular
ise 3. günden itibaren analarından 15 saat ayrı
tutulmuş ve bu 15 saat sonunda tek sağım
yapılarak kuzular analarıyla 9 saat birlikte
kalmışlardır. Araştırma sonunda klasik gruptan
ortalama 63.59 kg süt elde edilirken, tek sağım
uygulanan gruptan 103.25 kg süt elde edilmiş ve bu grup diğerlerine göre %52.05 daha
fazla satılabilir süt üretmiştir. Konuyu kısaca
özetlemek gerekirse; laktasyonda 100 litre süt
veren bir koyun için o laktasyonda 152 litre süt elde
Kötü beslenme,
doğum ağırlığındaki
etmek demektir. Günümüz
her 0.9 kg azalış, ölüm
süt fiyatları detaylı olarak
oranında %12artış
hesaplandığında koyun
anlamına gelmektedir
İNFOVET 42-43
birim üretim
maliyetlerinin kontrol
altında tutulması
ve birim hayvandan
maksimum ürün elde
edilip en uygun fiyata
satılması, işletmenin
geleceği açısından önemli
olan temel unsurlardır.
başına 180 TL değil 273.60 TL süt geliri elde
etmek, yani 93,60 TL ekstra koyun başı gelir
elde etmek demektir. Bu fiyat sürü bazında düşünüldüğünde oldukça yüksek olan bir gelirin
yok sayılması anlamına gelmektedir. Bir başka
deyişle, günlük olarak ve her bir koyun başına
60 ml satılabilecek sütü atıyoruz demektir.
Duruma süt yağı açısından baktığımızda ise
2.26 kg yağ eksik alıyoruz anlamındadır.
Bu çalışmada, Uludağ Üniversitesi Veteriner
Fakültesi, Zootekni ve Hayvan Besleme Bölümü
Zootekni Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yardımcı Doç. Dr. Hakan Üstüner’in, 2013 yılı Koyun
ve Keçi Sağlığı Sempozyumu’ndaki bildirisinden
alıntılar yapılmıştır. 
DÖRT
lItre
2$ süt elde etmek için
gerekli su miktarı
RÖPORTAJ SPP İLAÇ
Spp İlaç Genel Müdürü
Alper Mete, insan
ve hayvan sağlığının
birbirlerinden bağımsız
değerlendirilmemesi
gereken kavramlar
olduğunu belirtiyor.
SPP İlaç ile üst düzeyde
güvenilir hizmet
SPP İlaç, 2014 yılında Türkiye pazarında exclusive (tek yetkili dağıtıcı) distribütörü olarak
56 ülkede 1368 adet pazarlama iznine sahip olan Calıer ile bir anlaşmaya imza attı.
SPP İlaç olarak veteriner hekimler
ve iş ortakları ile sürekli iletişim halinde
kalarak hizmetlerini en üst düzeyde efektif
olarak gerçekleştirmeyi amaçladıklarını
belirten SPP İlaç Genel Müdürü Alper Mete
ile yaptığımız röportajda, Calier markasının
dünya genelinde sunduğu güvenilir ürünlerinin distribütörlüğü sürecini ve gelecek
planlarını konuştuk.
İNFOVET 44-45
Distribütörü olduğunuz Calier firmasından
kısaca bahseder misiniz?
Calier, İspanya’nın veteriner sağlık ürünleri
alanında faaliyet gösteren güçlü ve köklü bir
firmasıdır. Calier firması, 1968 yılında Les Franqueses del Valles, Barselona’da kurulmuş; 2012
yılı itibarıyla 730 çalışana ve 82 Milyon € ciroya
ulaşmıştır (Ciro, 2015 yılı sonu itibariyle 100
Milyon €’ya ulaşmıştır). Toplam cirosunun %
87’sini ihracat gelirleri oluşturan Calier, dünya
genelinde 5 ayrı üretim tesisine sahiptir. Avrupa
direktifi 91/412/EEC’ye uygun olarak GMP standartlarında üretim yapmakta olan Calier, yıllık
bütçesinin % 17’sini “Ar-Ge” ve “Yeni Ürün
Geliştirilmesi”ne ayırmaktadır. 56 ülkede 1368
adet pazarlama iznine sahip olan Calier, 2014
yılında Türkiye pazarında exclusive distribütör
olarak SPP İlaç firması ile anlaşma yapmıştır.
Türkiye hayvan sağlığı pazarında hangi ürün
gruplarıyla yer alacaksınız?
Halihazırda 4 farklı ilaç; Roborante Calier (vitamin-mineral; kazein-peptidler, kalsiyum fosforil kolinklorid ve siyanokobalamin), Indigest
(veteriner koleretik; genabilik asit/menbuton),
Veteglan (veteriner hormon; d-kloprostenol),
Oxytocina Pituitaria Calier (veteriner sentetik
Oksitosin; X 2 kat etkin madde=20 IU) ve Promotor L 47.0 (L formunda a.a., vitaminler ve 470
ml maya içerir) adlı tamamlayıcı yem kategorisinde sınıflandırılan, toplamda 5 farklı ürün ile
veteriner hekimlerimize hizmet vermekteyiz.
Hedefimiz ürünlerimizin sayısını en kısa sürede artırarak, veteriner hekimlerimize Calier
markasının dünya genelinde sunduğu tedavi ve
korunma sınıfları kapsamında değerlendirebileceğimiz tüm güvenilir ürünlerini sunmaktır.
“Veteriner hekimlerimizin,
tedavilerinde etkinlik ve
güvenirliğin ön planda
olduğunu düşünüyoruz.”
Calier ürünleri ile nasıl bir farkındalık
yaratmayı düşünüyorsunuz?
Calier yıllık bütçesinin % 17’sini Ar-Ge ve yeni
ürün geliştirilmesine ayırmaktadır; bu konuda
gösterilen hassasiyetin hekimlerimiz tarafından
da takdir göreceğini değerlendiriyoruz.
Ürünlerinizin veteriner hekimler tarafından
kullanımı sonrasında ne gibi kazanımlar
yaşanacağını düşünüyorsunuz?
Veteriner hekimlerimizin tedavilerinde
etkinlik ve güvenilirliğin ön planda olduğunu
değerlendirdiğimizde; ürünlerimizi kullanan
veteriner hekimlerimizin kazanımları başta
etkinlik ve güvenilirlik olacaktır. Calier firması
hayvan refahına adanmışlığı firma olarak benimsemiş; ürünlerini geliştirirken ve üretirken
de bu ilke ile hareket etmektedir.
Ayrıca, SPP İlaç firması olarak ilkemiz veteriner hekimlerimiz ve iş ortaklarımız ile sürekli
iletişim halinde kalarak faaliyet alanımızda
hizmetimizi en üst düzeyde efektif olarak gerçekleştirmektir. Sorunuzla ilgili olarak veteriner
hekimlerimizle ve iş ortaklarımızla sürekli
iletişim halinde kalarak elde edilen sonuçları
yakından takip ediyoruz.
Son olarak söylemek istedikleriniz?
Veteriner sağlık ürünleri pazarının ortaya
çıkmasını sağlayan unsur hayvan varlığıdır ve bu
noktadan hareketle hayvan refahını hedefleyen
ürün çeşitliliğimizi artırarak üzerimize düşen
sorumluluğu en etkin şekilde gerçekleştirmeyi
hedefliyoruz. Meslektaşlarıma, sektörümüze
emek veren çalışanların tamamına ve değerli
hocalarımıza saygılarımı sunuyorum. 
SPP İLAÇ, MÜŞTERİLERİNE EN İYİ KALİTEYİ,
EN ETKİN HİZMET İLE SUNMAYI AMAÇLAYAN BİR FİRMA
Spp İlaç 2014 yılında İstanbul’da kurulmuş ve veteriner sağlık ürünleri pazarında
kurduğu önemli iş ortaklığı ile sektöre hizmet sunmaya başlamıştır. Hayvan ve
insan sağlığını birbirinden bağımsız kavramlar olarak değerlendirmeyen ve bu
kapsamda da üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye hazır bir kuruluştur.
Sektöründe etkili ve güncel çözümler sunmayı benimseyen, uluslararası alanda
söz sahibi iş ortakları ile bu amacını gerçekleştiren dinamik bir firma yapısındadır.
Müşterilerine en iyi kaliteyi, en etkin hizmet ile sunmayı amaçlamaktadır.
Kanatlı Salmonellozunda güncel
bakış açıları: Aşılar ve immün
koruma mekanizmaları-1
Bu derleme tavuklarda dünya çapında en yaygın gıda kaynaklı hastalıklardan biri olan
Salmonella’ya, aşılara ve immün koruma mekanizmalarına odaklanan kısa bir özettir.
Yazar: L. Revolledo1 ve A. J. P. FerreIra (Patoloji ABD, Vet. fak., Sao Paulo Üni., Brezilya)
Çeviri ve Derleme: Hakan Şüyün
Salmonelloz dünya çapında en yaygın gıda kaynaklı hastalıklardan biridir.
Gıda elde edilen hayvanlar tifoid olmayan
Salmonella infeksiyonları için rezervuar
olarak tanımlanmıştır. Kümes hayvanlarında, konağa spesifik Salmonella
infeksiyonları dünyanın farklı bölgelerinde ekonomik kayıplara neden olan kümes
hayvanı tifo ve pullorum hastalıklarına
neden olmaktadır. Kümes hayvanlarında
Salmonella infeksiyonlarının önlenmesi
ve kontrolü için çeşitli önlemler alınmıştır ve aşılama en çok uygulanan önlemdir
zira kümes hayvanlarından elde edilen
ürünlerin ve yan ürünlerin kontaminasyonunu ve insanlarda hastalık oluşmasını
engellemektedir.
Salmonella enterica farklı konakları
infekte etmektedir ve insanlarda ve çeşitli
hayvanlarda en yaygın gıda zehirlenmesi
nedenlerinden biridir. Özellikle gıda elde
edilen hayvanlar tifoid olmayan Salmonella infeksiyonları için rezervuar olarak
tanımlanmıştır. Kümes hayvanlarında,
konağa spesifik Salmonella infeksiyonları
sistemik hastalığa neden olmaktadır ve
esas olarak sırasıyla kümes hayvanı tifo
ve pullorum hastalıklarına neden olan
ve normalde memelilerde avirülan olan
Salmonella enterica serovar Gallinarum
ve serovar Pullorum'dan kaynaklanmaktadır. Bu hastalıklar
birçok gelişmiş ülkede
Salmonella patogenezi
memeli modelinde iyi
eradike edilmiş olsa
karakterize edilmiş olsa
da, gelişmekte olan
da, kanatlı türlerine ait
ülkelerde kümes hayspesifik bilgiler sınırlıdır.
İNFOVET 46-47
salmonella ve halk sağlığı
Salmonella aşıları üreme organlarında invazyonu da dahil olmak
üzere koloni oluşumunu ve organ invazyonunu ve dışkı yoluyla
saçılmayı ve çevresel kontaminasyonu azaltarak halk sağlığı riskini
düşürürler. Biz kümes hayvanlarında bulunan konağa spesifik olan
ve olmayan Salmonella serotiplerine ilişkin mevcut bilgileri ve
infeksiyon patogenezine ve infeksiyona verilen immün yanıta dair
artan verileri incelemekteyiz. Ayrıca, ölü ve canlı atenüe aşılara
ve bunların immün koruma mekanizmalarına dair güncellenmiş
yayınlara dayalı bazı yaklaşımları da dahil etmekteyiz.
Bu derleme üç bölümden
oluşmaktadır. Çalışmanın
diğer kısımlarına Ağustos
ve Eylül sayılarımızdan
ulaşabilirsiniz.
vanı endüstrisinde ekonomik kayıplara yol
açmayı sürdürmektedir. Bunun aksine, konağa spesifik olmayan Salmonella kümes
hayvanlarında kommensaldir ve sindirim
sisteminde kalıcılık gösterebilir. Bunlar temelde asemptomatiktir ancak insanlarda
yaygın hastalıklar ile ilişkilendirilmektedir.
Kümes hayvanları, yumurtalar ve
kümes hayvanları yan ürünleri gibi gıda
taşıyıcıları en yaygın Salmonella infeksiyonu kaynakları arasında yer almaktadır.
Kontamine kümes hayvanı eti insanlara
bakterinin bulaşmasına yol açan başlıca
taşıyıcılardan biri olarak kabul edilmiştir.
Sürü infeksiyonunun ve böylece, kümes
hayvanı ürünlerinin Salmonella enterica
ile kontaminasyonunu önleme yöntemlerine duyulan ilgi sürmektedir. Kontrol
amaçlı önlemlerin etkili şekilde alınması
zordur çünkü entegre bir kümes hayvanı
firmasında birçok potansiyel Salmonella
infeksiyonu ve ürün kontaminasyonu
kaynağı mevcuttur. Kümes hayvanı çiftliklerinde Salmonella infeksiyonlarının
kontrolüne iyi çiftçilik uygulamaları ve sıkı
sıhhi önlemlerin alındığı uygun yönetim
ile başlanmalıdır. Koruyucu ve küratif
stratejiler çiftlik düzeyinde tavuklarda
Salmonella koloni oluşumu insidansının
azaltılması için yaygın olarak uygulanmıştır. Kümes hayvanı üretiminde Salmonella
infeksiyonunun önlenmesi ve kontrolü
için çeşitli profilaktik önlemler alınmıştır
ve aşılama kümes hayvanlarından elde
edilen ürünlerin ve yan ürünlerin kontaminasyonunu ve insanlarda hastalık
VEON ANIMAL HEALTH SALMONELLA
oluşmasını engellemek için en çok uygulanan önlemdir. Ölü ve canlı atenüe aşılar kümes hayvanı üretiminde Salmonella kontrolü için kullanılmıştır ve canlı atenüe aşılar
ile aşılamanın etkili olduğu kanıtlanmıştır.
Bu derleme tavuklarda Salmonella'ya,
aşılara ve immün koruma mekanizmalarına
odaklanan kısa bir özettir.
KÜMES HAYVANLARINDA BULUNAN
SALMONELLA SEROTİPLERİ
Konağa Spesifik Salmonella
Salmonella gallinarum bilinen diğer Salmonella serovarlarından farklıdır; kümes
hayvanlarına yüksek düzeyde spesifisite
gösteren tek serovardır (Gallinarum ve
Pullorum adlı 2 biyovar da dahil). Kanatlılarda sistemik salmonelloz, kanatlı tifosu
ve pullorum hastalıkları dünya çapında
yaygın bir dağılım göstermektedir ve Batı
Avrupa'da birçok gelişmiş ülkede, Amerika Birleşik Devletleri'nde, Kanada'da,
Japonya'da ve Avustralya'da ticari amaçlı
kümes hayvan larında eradike edilmekle
birlikte Güney Amerika ve Asya'daki kümes
hayvanı sanayisinde hala yüksek ekonomik öneme sahiptir. Birçok ülke infekte
çiftliklerde yapılan testler ve kesim ile her
iki hastalığın eradike edilmesinde başarılı
olmuş olmasına karşın, gelişmekte olan
ülkeler normalde aşılama ve antibiyotikler
ile profilaktik tedavi gibi başka eradikasyon
stratejileri kullanmaktadır.
Konağa Spesifik Olmayan Salmonella
Tablo 1'de gösterildiği gibi, kümes hayvanlarında ve kümes hayvanı ürünlerinde
dünya çapında çok çeşitli konakları etkileyen farklı Salmonella serotipleri bildirilmiştir. Bu serotiplerin bazıları kısa süre
ortaya çıkmakta ve sonrasında kaybolmaktadır. Diğerleri "Salmonella çemberinde"
belirlenmektedir ve çok çeşitli kümes
hayvanı ürünlerinde ve yan ürünlerinde
bulunmaktadır. Yumurta kontaminasyonu
infekte bir overden veya ovidukttan doğrudan bulaşma ile veya yumurta kabuğunun kontaminasyonu ile gerçekleşebilir.
Dışkıda bulunan farklı Salmonella serotipleri yumurtaların içine nüfuz edebilir
ve saklama sürecinde
büyüyebilir ve bazıları
Salmonella gallinarum
kümes hayvanlarına
doğal olarak infekte
yüksek düzeyde
tavukların overlerinden
spesifisite gösteren tek
izole edilmiştir.
serovardır
İNFOVET 48-49
Salmonella aşıları üreme organlarında
invazyonu da dahil olmak üzere koloni oluşumunu
ve organ invazyonunu ve dışkı yoluyla saçılmayı
azaltarak halk sağlığı riskini düşürürler.
KANATLI HAYVANLARDA
PATOGENEZ
Bilinen Salmonella serotiplerinin çoğu
insanlar, hayvanlar veya her ikisi için
de patojeniktir. Salmonella patogenezi
memeli modelinde iyi karakterize edilmiş
olmasına karşın, kanatlı türlerde spesifik
mekanizmalara dair bilgiler sınırlıdır. Kümes hayvanı türleri konağa spesifik olan ve
olmayan Salmonella serotipleri tarafından
infekte edilebilir.
Konağa Spesifik Salmonella
Salmonella gallinarum ve Salmonella pullorum diğer bilinen Salmonella
serotiplerine göre ağır kanatlı hastalığına
ve ölüme neden olmaktadır. Chadfield
ve ark. Salmonella gallinarum'un bursayı
tuttuğunu öne sürmüştür ancak süreç
zamana bağımlı değildir ve bu araştırmacılar konağa spesifik serotip için potansiyel bir giriş kapısı için seçicilik olmadığını göstermişlerdir. Kanatlı sistemik
salmonellozu 3 aşamada gerçekleşmektedir: İnvazyon, sistemik infeksiyon ve
infeksiyonun çözülmesi. Üçüncü aşama
3 sonuca yol açabilir: Şekil 1'de gösterildiği gibi, bakterinin klerensi, infeksiyon
sonucunda kuşların ölümü ve subklinik
bir taşıyıcılık durumuna yol açan kısmi
bakteri klerensi. Pullorum biyolojisi
yüksek mortalite oranına sahip kanatlı
tifosundan belirgin şekilde farklıdır. Pullorum üreme sisteminin infeksiyonuna
yol açacak şekilde dalakta Salmonella'nın
artışını uyarmaktadır. 
Tablo 1. Dünya çapında kümes hayvanlarından veya kümes hayvanı
ürünlerinden izole edilen konağa spesifik olmayan Salmonella türleri
Grup
Serotip
Agona
Brandenburg
Bredeney
Chester
Derby
Haifa
Hato
Heidelberg
Indiana
O:4
Kiambu
Kingston
Paratyphi B
Reading
Saint-Paul
Sandiego
Schleissheim
Schwarzengrund
Stanley
Typhimurium
Augustenborg
Bareilly
Djugu
Infantis
Isangi
Lille
Livingstone
O:7
Lomita
Mbandaka
Mikawasima
Montevideo
Ohio
Oranienburg
Rissen
Singapur
Tennessee
Thompson
Virchow
Kaynak(lar)
Tavuklar
Kazlar
Hindiler
Sülünler
Donmuş tavuk,
donmuş ördek
Hindiler
Tavuklar
Hindiler
Tavuklar
Donmuş ördek
Tavuklar
Tavuklar
Damızlık tavuklar
Yumurtalar
Tavuk eti
Kazlar ve ördekler
Hindi ve tavuk eti
Tavuklar
Bahçe ördekleri
Tavuk eti
Tavuklar
Türkiye
Tavuklar
Hindiler
Hindi ve tavuk eti
Hindiler
Tavuklar
Tavuklar
Tavuklar
Tavuklar
Hindiler
Donmuş ördek
Yumurtalar
Devekuşları
Bıldırcın
Tavuklar
Tavuklar
Tavuklar
Tavuklar
Türkiye
Tavuklar
Tavuklar
Tavuklar
Devekuşları
Tavuklar
Tavuklar
Yumurtacı tavuklar
Tavuklar ve hindiler
Tavuklar
Bıldırcın
Kümes hayvanları
Tavuklar
Tavuklar
Donmuş ördek
Tavuklar
Tavuklar ve ördekler
Tavuklar
Hindiler
Bıldırcın
Referans(lar)
Serotip
Kaynak(lar)
[58]
[59]
[60]
[61]
Grup
Albany
Bardo
[62]
Bovismorbificans
[63]
[64]
[65]
[59],[66]
[62]
[67, 68]
[69]
[70]
[13]
[71]
[72]
[60, 71]
[73]
[74]
[71]
[75, 76]
[77]
[78]
[79]
[71]
[65]
[60]
[68]
[64, 80]
[79]
[75, 81]
[62]
[70]
[82]
[83]
[68]
[65]
[69]
[65]
[79]
[60]
[81, 84]
[64]
[82]
[67]
[69, 73, 85]
[86]
[79]
[59]
[87]
[66]
[88]
[60]
[62]
[65]
[60]
[79]
[81]
[89]
Chincol
Kümes hayvanları
Tavuklar
Tavuklar
Hindi ve tavuk eti
Tavuklar
Tavuklar
[66]
[59]
[64, 66]
[71]
[67]
[67]
Kümes hayvanları
Tavuklar
Bıldırcın
Donmuş tavuk,
donmuş ördek, hindi
ve tavuk eti
Tavuklar
Tabakalar
Ördekler
İşleme tesisi
Tavuklar
Devekuşları
Hindiler
Tavuklar
Emu tipi devekuşu ve
Amerikan devekuşu
Donmuş ördek
Kümes hayvanları
Kümes hayvanlarının
ürünleri
Yumurtalar
Bıldırcın yumurtaları
Hindiler
Ördek yavruları
Hindiler
Devekuşları
Donmuş ördek
Donmuş ördek
Tavuklar
Hindiler
Devekuşları
Kümes hayvanları
Tavuklar
Bahçe ördekleri
Bahçe ördekleri
Tavuklar
Donmuş ördek
Tavuklar
Kümes hayvanları
Tavuklar
Donmuş ördek
Broyler parent stoğu
Hindiler
[66]
[64, 72]
[83]
Blockley
Emek
Hadar
O:8
İstanbul
Kentucky
Kottbus
Litchfield
Muenchen
Newport
Tallahassee
Berta
Enteritidis
O:9
Javiana
Moscow
Panama
Amsterdam
Anatum
O:3,10
Londra
Newlands
Orion
Uganda
Weltervreden
Referans(lar)
[62, 71]
[68]
[90]
[60]
[91]
[67]
[82]
[65]
[58, 75]
[82]
[62]
[66]
[92]
[70]
[93]
[65]
[94]
[65]
[82]
[62]
[62]
[65]
[64]
[82]
[66]
[60]
[74]
[74]
[67]
[62]
[60]
[95]
[60]
[62, 90]
[96]
[60]
O:6,14
Zanzibar
Niloese
Parkroyal
Senftenberg
Taksony
Fischerkietz
O:11
Rubislaw
Amerikan Devekuşları
[82]
Kedougou
Havana
[97]
[88]
O:1,3,19
O:18
Cerro
Tavuklar
Tavuklar
Perakende satılan
tavuk karkasları veya
ürünleri
Tavuklar
O:30
Godesberg
Devekuşları
[82]
O:35
Alachua
Tavuklar
[99]
O:40
Johannesburg
Tavuklar
[99]
O:41
Waycross
Tavuklar
[75]
O:13
Poona
[98]
[85]
SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ A.Ş.
tecrübeli isimler
önemli görüşler
İNFOVET 50-51
www.gunesliasi.com.tr
Tecrübe öyle muhteşem bir şeydir
ki; bir hataya düştüğünüzde daha önce
de bu hatayı yapmış olduğunuzu hatırlamanızı sağlar. Anlamaya doğru atılan ilk
adımdır ve ilk anda tam kavranamayan,
zamanla, düşündükçe-gördükçe sindirilebilen; sindirildikçe yerleşen ve bir parçamız haline gelen bir yetkinliktir. Birçok
alanda tecrübe sahibi olmak ve uzmanlaşmak anlamlıdır; ancak canlıyla uğraşan bir
meslek dalında deneyim edinmek manen
de insanı başka bir noktaya taşır. Özellikle narin yapıları ile bir bebek bakımına
gereksinim duyan kanatlı hayvanlarda…
Bu hayvanlar için hekimlik yapıyorsanız,
gördüklerinizden çıkarım yapacak ve bir
sonraki seferde işinizi kolaylaştıracak bil-
giler edinmek yıllar ister. Bu ay Güneşli
A.Ş. sponsorluğunda yürütmüş olduğumuz “Kanatlı İşletmeleri Ziyaretleri” köşemizde işletmeleri değil; bu işletmelere
ışık tutan danışman veteriner hekimleri
ziyaret ettik. Sektörün gelişimine katkıda bulunacak çalışmalara öncülük eden,
mesleki birlik ve beraberliğin sağlanmasında büyük katkıları bulunan hekimlerimize, danışmanlık hizmeti verdikleri
entegresyonlar içerisinde risk oluşturan
hastalıklarla mücadele yollarını, işletmelerin ekonomik olarak istikrarlı bir başarı
yakalamaları için üzerinde durmaları gereken noktaları, gözden kaçırılan ayrıntıları ve genel management anlamında karşılaştıkları ortak aksaklıkları konuştuk.
Bu ay
Güneşli A.Ş.
sponsorluğunda
yürütmüş
olduğumuz
“Kanatlı
İşletmeleri
Ziyaretleri”
köşemizde
işletmeleri
değil; bu
işletmelere ışık
tutan danışman
veteriner
hekimleri
ziyaret ettik.
SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ A.Ş.
“Hastalıklarla birlik içerisinde
mücadele etmeliyiz”
“Hastalıklar konusunda verdiğim savaşın 2 şartı vardır; biyogüvenlik ve aşılama…
Her ikisini de eşit derecede önemsemek ve uygulamak en doğru olanıdır.”
Sektörün, çalışan en deneyimli veteriner
hekimi olarak mesleğimizi yaşatmaya devam
eden Güney Gökçelik, 1969 yılı mezuniyetinin ardından Türkiye’nin pek çok yöresinde
memur olarak çalıştı. Kanatlı hastalıkları
konusunda yurtdışında eğitim gören uzman
hekim, tecrübeleri ışığında kanatlı sektörüne
hizmet etmeye devam ediyor.
Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım.
1969 mezunu veteriner hekimim.
Yurdumuzun pek çok yöresinde memur
olarak hizmetin devamında, 1972 yılında
burs kazanarak, ”Kanatlı Hastalıkları”
konusunda staj için Fransa’ya gittim ve bir
yıl kaldım. Dönüşte, İstanbul İl Müdürlüğü
tavuk hastalıkları seksiyonunda, rahmetli
uzman Nurettin Gürsoy ile çalıştım. 1977
yılında, “Tavuk Hastalıkları Teşhisinde”
uzmanlaşmak üzere, Bakanlık emriyle
ihtisasa yollanan 2 kişiden birisi oldum.
Uzmanlık ihtisasım sırasında da, Pendik
Bakteriyoloji Enstitüsü’nde de, rahmetli
uzman Ali Babila ile çalıştım. 1983 yılında
Uzman Veteriner Hekim
Güney Gökçelik;
“Tavukçuluk, diğer
yetiştiriciliklere göre çok
daha özenle ele alınmalı.”
ise memuriyetime son verip, danışmanlık
yapmaya başladım.
1986 yılında, Tarzi İnsan Sağlığı Laboratuvarı sahiplerinin patronluğunda, “Tarzi
Gıda Yem ve Hayvan Sağlığı Laboratuvarları” ismi altında, Türkiye’nin ilk ve “1”
ruhsat no.lu özel veteriner laboratuvarını
kurdum. Müdürlüğünü yaptım. 1995’te
ise ayrılarak, Protekt Kanatlı Hastalıkları
Laboratuvarı’nı ruhsatlandırdım ve halen
sektörün, çalışan en yaşlı veteriner hekimi
olarak yaşıyor, yaşatmaya çalışıyorum.
Danışmanlık hizmeti verdiğiniz entegrasyonlar içerisindeki yetiştirme kümesleri
teknolojik açıdan ne düzeyde?
“Tavukçuluk”, diğer hayvan yetiştiriciliğinin yanında, çok daha titizlikle yapılan,
genelde, yöneticisi ve teknisyenleriyle
eğitimli şahısların işlettiği bir sektördür. Ayrıca, ekipman yönlü, sürekli yenilenen ya da
yeniliğe uyan, hatta çoğu yerde Avrupa’dan
daha lüks yapıda işletmelerdir. Ne var ki,
yenilenen sadece ekipmanlardır; aile işletmeleridirler ya da o mantıkla yürütülürler.
Üretim tesislerinde risk oluşturan enfeksiyöz kanatlı hastalıklar ile nasıl bir mücadele yolu izliyorsunuz?
Etkilendiğimizde kıyamet kopardığımız viral etkenler, örneğin ND, Aİ, IB…
Günümüzde yaşamaya alışacağımız
hastalıklar yapısına büründü. Yeni varyasyonlara/mutasyonlara da alışacağız.
Trakya sınırımızı biraz kontrollü düşünürsek, üç tarafımızın kontrolünden söz
etme olanağımız yoktur. Avrupa ile olan
sıkı ilişkiler nedeniyle de, oralarda konu
edilen enfeksiyonu, en geç, bir hafta sonra
yaşamak durumunda kalırız. Böyleyken
de, birlik içerisinde mücadele etmeyiz;
ortak biyogüvenlik, ortak aşılama programımız yoktur ya da olanı uygulamayız.
İNFOVET 52-53
www.gunesliasi.com.tr
Aşı programları hastalıklarla mücadele
prosesleri içerisindeki yeri ve önemi nedir?
Hastalıklar yapısında savaşımın 2
şartı vardır: Biyogüvenlik + Aşılama. Her
ikisini % 50 değerde tutmak ve uygulamak
doğru olanıdır. Tek tek ele alıp irdeler,
biyogüvenliğin basit önerilerini atlarsak,
sıralayacağım beş şartı programlayarak
yola çıkmak zorundayız:
İşletmeye özel mantıklı plan: İşletme
yapısında, zaman-personel-kaynaklarekonomi göz önüne serilerek, gerçekçi ve
uygulanabilir bir program hazırlamak ilk
basamak olmalıdır.
Takım çalışması: Salt sağlık ekibi değil,
tüm çalışanların programın içerisinde
görev alması gerekir.
Bireylerin rollerini anlaması: Görev
bilinci oluşturulmuş ve motive edilmiş
bireylerin işlerini öğrenmiş, sürekliliğin
önemini kavramış olmaları gereklidir.
Süreklilik: Oluşturulan programı,
sadece şartların uygun olduğu zamanlarda
değil, tüm olumsuzluklara karşın sürekliliğinin sağlanması gereğine inanmalıdır.
Kayıt tutmak: Problemler halinde, olayın
yapısını ve seyrini kayıt altında almak; gelecekteki olası benzer olumsuzluklarda nelerin
hızlıca uygulanabileceğine hazır olmak ve
zaman kazanmak çok yararlı olacaktır.
Aşı uygulamalarında ise;
> Problem etkeni, şüphe götürmeyecek
şekilde, netleştirilmiş olmalıdır.
> Olası komplikasyonlar yapısında -ki
çoğu kez vardır- hastalıklarla mücadeleyi
önem sırasında değerlendirmelidir (AIV
varken NDV ikincil, NDV varken IBV ikincil, IBV varken E.coli ikincil gibi).
> Uygun aşıya suş ve varyant göz önünde
bulundurularak karar vermelidir. En
önemli olan şey ise aşının, yöresel veya
ulusal şartlara uygun ve Bakanlığımızca
kullanıma müsaade adilmiş olmasıdır.
> Uygun yaşlarda ve aralıklarda yapılmalıdır.
> Doğru sistemle uygulanmalıdır.
> Sonuçlar özenle kontrol edilmeli ve
kayıt altında tutulmalıdır.
Sizce, işletmelerin sorumlu veteriner
hekimleri tüm bu bahsettiğiniz prosesleri ne
kadar hayata geçirebiliyor?
İşletmelerin veteriner hekimleri vardır,
danışmanları vardır ama aşı-ilaç-dezenfektan gibi alımlara, hatta bunların alınacak
yerlerine bile patronlar karar verir. Bu ko-
nudaki birkaç hatıramı sıralamak isterim;
> Danışmanlığını üstlendiğim bir işletmedeki hastalık sağaltımı için, uzun uzun
düşünüp önerdiğim bir ilacın kullanımından önce duyuyorum ki, patron ”benim
tecrübelerime göre şunu da ilave etmek
gerekiyor” der ve dediği yapılır.
> Bir diğer işletmede; laboratuvar denetimlerinin devamında, veteriner hekimlerle birlikte kullanımına karar verdiğimiz bir
aşı için, patron der ki “bunun kullanımının
taraftarı değilim”.
> Yine büyük bir işletmede problemlerle boğuşup, aşı sistemleri oluşturmaya
çalışırken patron der ki “yapıyorsunuz da
ne oluyor; yapmayın”.
> ”Ben patronum, istediğim zaman
kümeslere girer çıkarım”.
> ”Ben öyle önerdiğim için doğrusu oldu,
yoksa beceremiyordunuz”.
> ”Doğrusu seninkiyse, neden yumruğunu masaya vurmadın”.
> ”Laboratuvarda falanca testler yapılmasın-yaptırılmasın”.
Yenilikçi, yapıcı, ilerici olması ümidiyle bel
bağlanan ikinci, üçüncü kuşak ise, ne yazık
ki, bazı temelleri yerinden sökenler oldular.
Hekimliğimizin kusurları küçük mü? Staj
zorunluluğumuz yoktur, deneyerek öğreniriz. Okumayız; kulak ve göze hitabeden
doldurmaları esas alırız. Türkçe verilere
inanmayız, İngilizce olursa değer veririz.
Çok çabuk ustalaşırız; “ben de biliyorum”
deriz. Buna benzer nedenlerle, yeterli bilgi
gücüne ulaşamadığımız için de, üstekilere
”doğrusu budur ”diyerek direnemeyiz ve
sonunda da “nasıl olsa patronun dediği
oluyor” der kurtulma yolunu kanıksarız.
Değersizleşiriz, sadece söz dinleyen oluruz.
Ama, birbirimize karşı da aslan kesiliriz.
SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ A.Ş.
Veteriner Hekim Ahmet
Nuri Bilgin; “işletmeler,
sağlık koruma konusunda
veteriner hekimlerden
faydalanmalı”
“Risklerle etkili ve ekonomik
mücadele etmek”
“Yaptığım iş, herkesin kendi mevcut imkanları ile ekonomik ve sağlıklı üretim
yapabilmeleri için işin püf noktalarını tekrar hatırlatmak ve ekiplerine
yetiştirme, sevk, idare, sağlık koruma konularında eğitim vermektir.”
İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi
1982 yılı mezunu olan Ahmet Nuri Bilgin,
mezuniyetinden sonra özel sektörde besi,
süt ve koyun işletmelerinde çalıştı. 19851987 yılları arasında büyük entegrelerde çalışan Bilgin, 2003 yılından itibaren serbest
olarak damızlık, yumurtacı, etlik, ilaç, aşı
ve yem katkı firmaları olmak üzere çeşitli
firmalarda çalışmakta. 2005 yılında broyler
fason üretimi için ortakları ile yatırımlar
İNFOVET 54-55
yapan Ahmet Nuri Bilgin, 2006 yılında
kurdukları Sanita Sağlık Ürünleri şirketini
2011 yılında devretmiş ve şu anda yurtdışı
ağırlıklı olmak üzere “İyi Üretim” konusunda hizmetlerini sürdüren deneyimli bir
isim. Yaptığı işin, herkesin kendi mevcut
imkanları ile ekonomik ve sağlıklı üretim
yapabilmeleri için işin püf noktalarını hatırlatmak olduğunu söyleyen Bilgin, ekiplerine
birçok konu da eğitimler veriyor.
Entegrasyonlar teknolojik açıdan ne
düzeyde? Genel kapasite koşullarından
bahseder misiniz?
Danışmanlık hizmeti verdiğimiz firmaların yurtiçindekilerin hepsi ve yurtdışındakilerin çoğunluğu, modern, teknolojik
olarak donanımlı firmalardır. Yurtiçindekilerden tavuk eti ve yumurtası üretimi
yapanların bir kısmı tam, bir kısmı ise
yarım entegre firmalardır. Aşı, ilaç firma-
www.gunesliasi.com.tr
ları GMP standartlarında kaliteli üretim ve
hizmete önem veren, başarıyı hedef edinen
firmalardır. Yem katkı firmaları teknolojik
olarak kaliteli üretim yapan ve müşteri ihtiyaçlarını her yönüyle karşılamaya çalışan,
müşterilerinin kazanmasını hedef edinen
işletmelerdir. Yemeklik yumurta üretimi
yapan tek bir firma ile çalışıyorum. 600
binden fazla hayvanları mevcut; ancak sistem ve deontoloji gereği yumurta üretimi
yapanlara hizmet sağlayan veteriner klinikleriyle de çalışmaktayım. Danışmanlık yaptığım firmaların haftalık giriş kapasiteleri
yurtiçinde 200 bin ile 2,5 milyon arasında
değişmektedir. Yurtdışında 100 bin ile 3,5
milyon arasında değişmektedir.
Üretim tesislerinde risk oluşturan
enfeksiyöz kanatlı hastalıklar ile nasıl bir
mücadele yolu izliyorsunuz? Aşılama sizce
bu proses içerisinde nasıl bir öneme sahip?
Enfeksiyonlarla mücadele için öncelikle
problemin gerçek adını koymak, teşhisi
doğru yapmak gerekiyor. Sonra kaynağında
kurutmak ya da tedbiri baştan alıp, kümeslere girişini engellemek, girmiş olan yerlerden saçılımını engellemek hedefimizdir.
Yeni teknolojiler ve aşılar da bize büyük
fırsatlar sunmaktadır. Bazı hastalıkları
unutturabilecek özelliklerde aşılar mevcut
olduğunu belirtmemde fayda var.
Rutin teşhis yöntemleri arasında
laboratuvarlar hizmetlerinden
yardım almanın önemi nedir?
Laboratuvarlarda rutin kontrollerin
yapılması firmaların ya da kümeslerin durumunu bize en doğru şekilde anlatmaktadır. Dolayısıyla heyecana ve endişeye
kapılmadan hastalık kontrol ve mücadelelerini yapmamızda bize yol gösteren elzem
kuruluşlardır. Teşhiş aşamasında hem
hayvan, hem insan sağlığı için gereklidir.
Ancak sonuçları doğru okumayı bilmek ve
doğru yorumlama yapmak önemli.
Sorumlu olduğunuz işletmelerde
ne gibi biyogüvenlik önlemleri almayı
tercih ediyorsunuz?
Hayvanları fazla hırpalamadan, etkili ve
yeterli (fuzuli yere çok tekrardan kaçınarak) aşılama yaparız ve ihtiyaç neyse o
hastalığa karşı program hazırlarız.
Biyogüvenlik, dezenfeksiyon, ziyaretçi
kısıtlaması, tel örgü çekmek gibi uygulamalardan ibaret olarak görülüyor ve bu
nedenle problemlerin önüne hiçbir zaman
tam anlamı ile geçilemiyor. Hastalık çıkan
yerlerde, hastalığın etkenini orada yok
etmek gerekiyor. Bu da, ısı ve gübrenin
kümeste belli bir süre ve belirli şartlarda
muhafazası ile sağlanabilecek, ucuz ve
etkili bir yöntemdir.
Kapalı ya da açık her sistemde hayvan
sağlığı ve insan sağlığı yönünden risk vardır.
Önemli olan bu risklerle doğru, etkili ve
ekonomik nasıl mücadele edileceğini iyi
bilmektir. Yasaklamalarla etkili olunmaz.
Eğer “Profesyonellik” dediğimiz ifade kapalı
alanda çok hayvan tutup, yoğun üretim
yapmak ise, benim gördüğüm profesyonel
işletmeler kapasitelerini % 25-30 aşan yerlerdir. Bu da profesyonellik değildir.
İşletme sahiplerine karlılık açısından
verebileceğiniz öneriler var mı?
İşletmeler, sağlık koruma konusunda
veteriner hekimlerden istifade etmeli ve
yönetici olarak faydalanmalıdırlar, ancak
ilerleyen mühendislik teknolojilerinin tam
anlamıyla uygulanabilmesi için makine,
endüstri, malzeme ve mekatronik mühendislerinden destek almalıdırlar. Mevcut
zooteknist ve veteriner hekimleri mühen-
dislerle görüştürüp, hayvanların hangi
şartlarda yaşadığı ve sağlıklı olacağı konusunda mühendislere bilgi verip, gerekli
şartların, doğru malzeme ile cebri olarak,
ekonomik kullanımla, insan hatasına mahal vermeyecek otomasyonla uygulanması
konusunda destek ve eğitim alınmalıdır.
Geçtiğimiz aylarda yaptığımız
röportajlarda işletmelerin yeterli teşvik ve
desteği alamadıklarını çokca duyduk. Bu
durumu nasıl yorumlarsınız?
Kendime ait işletmede üretim yaptım.
Tarım Bakanlığı’nı ilgilendiren konularda
zorluk değil destek gördüm. Ancak Kültür
Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, Orman Bakanlığı, belediyeler ve DSİ gibi kurumlarda
özellikle ruhsat alma ve işletme sırasında
Türkiye’de “yatırım yapma” dedirtecek
kararlar ve düşünceler ile karşılaştım.
En cahil ve bilgisiz olan kurum ise Çevre
Bakanlığı ve mühendisleri olarak karşıma
çıktı. O yüzden işletmeyi sattım ve uğraşmaktan kurtuldum.
Şimdi “tekrar işletme kurar mısın?” diye
sorsalar, merada yetiştirilecek şekilde koyunculuk yaparım derim. Arıcılık yaparım;
belki alabalık yetiştiririm. Ya da bir tavuk
çiftliğini yeniden kurmak yerine mevcut
işletmeleri devralıp çalıştırmayı yeğlerim.
SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ A.Ş.
“Veteriner hekimlik, cesur
ve tutarlı olmayı gerektirir”
“Küçük işletmelerinde ayakta kalması gerekmektedir. Enfeksiyon riskini bu
işletmelere yüklemek bence yanlı düşünmek olur. Küçük işletmelerin ayakta
kalması ülkemizin sosyal ve ekonomik açıdan önemli bir konusudur.”
Veteriner Hekim Emin Çetinkol, farklı
çalışma şekli nedeniyle ara verdiği danışmanlık hizmetine EKOVET Veteriner
Hizmetleri adı altında yeniden başladı ve şu
anda sahada bilgi ve deneyimleri ışığında
kendisinden beklenen her türlü danışmanlık hizmetini vermekte.
Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım.
1975 yılında, o dönemde en büyük olan ve
bugünlere kadar çoğu insan için okul olarak
anılan YU-Pİ Tavukçuluk işletmesinde
çalışmaya başladım. Bu zaman içinde şu an
hayatta olmayan ya da hala sektöre hizmet
veren değerli birçok arkadaşlarımla başarılı
çalışmalar yaptık. Bugün, o günlerden aldığım ışık yolumu aydınlatmakta…
1985 yılında, ilk kez o günün koşullarında
sektörün sorunlarına çözüm getiren özel tavuk hastalıkları laboratuvarı TAV-SAĞ’ı, şu
anda hayatta olmayan Uz. Vet. Hekim Turgut Atılgan ve Uz. Vet. Hekim Erhan Uçtu
ile kurduk. TAV-SAĞ’ dan, 6 yıllık beraberlikten sonra farklı beklentiler nedeniyle
ayrıldım; DEN-VET Kanatlı Sağlığı Hiz. Dan.
Ltd. Şti.’yi kurdum. Bu firma ile 2010 yılına
kadar saha çalışmalarımı yürüttüm. Şu anda
ise, benden beklenen her türlü danışmanlık
hizmetini vermekteyim.
Üretim tesislerinde risk oluşturan enfeksiyöz kanatlı hastalıklar ile nasıl bir
mücadele yolu izliyorsunuz? Aşılama sizce
bu proses içerisinde nasıl bir öneme sahip?
Artık günümüzde kurulmuş faaliyet
gösteren kümeslerin maksimum verim
düzeyine ulaşabilecek teknik donanımları
bulunmaktadır. Risk oluşturan enfeksiyöz kanatlı hastalıklarıyla mücadelede en
temel iki unsur biyogüvenlik ve aşılamadır.
İNFOVET 56-57
www.gunesliasi.com.tr
Aşılama konusunda hala sıklıkla tekrar
eden hatalar yapılmakta, bu hatalar yeni
hatalara yol açmaktadır. Yapılan uygulama
hatası nedeniyle yeterli koruma sağlanamayacağından enfeksiyon görülmekte, miks
enfeksiyonlardan ciddi kayıplar ortaya
çıkmaktadır. Modern kümes yapılarıyla çok
yüksek üretim kapasitelerine ulaşmakla
övünen sektör, sprey aşılamalarda hatalar
yapmakta, şiddetli komplikasyonları sıkça
görülmektedir. Özellikle broyler yetiştiriciliğinde Newcastle hastalığına karşı
reaksiyon yapmayan canlı aşıların, inaktive
yağ adjuvanlı aşılarla birlikte uygulanması
en doğru yöntem olarak görülmektedir.
Broyler yetiştiriciliğinde bu kadar çok ve sık
aşının hayvanlara bağışıklık yönünden ne
kadar yararlı olduğu tartışılmalıdır.
Damızlık ve yumurtacı sürülerde hem
yetiştirme hem verim döneminde koruma
sağlayacak; hem de bazı hastalıkların yayılmasında önlem olacak, hastalığın eredikasyonunda bize katkı sağlayacak aşılara önem
verilmesi, aşı programlarının bu esaslar
doğrultusunda yapılması uygundur.
Rutin teşhis yöntemleri arasında laboratuvarlardan ne gibi yardımlar alıyorsunuz?
Laboratuvarlardan gerek serolojik
gerekse mikrobiyolojik yardım almaktayız.
Ancak benim gözlemlerim laboratuvarlara
bağışıklık düzey tespitleri için daha az başvurulduğu yönünde. Aslında bu konu çok
daha önemlidir. Yapılan aşıların ne derece
yarar sağlayacağı önceden bilinmiş olur
ve yeterli değilse tekrarı yapılır, yeterli ise
gereksiz tekrardan kaçınmış oluruz. Çiçek
aşısı uygulamalarında bile basit kontrollerin
çoğu kez yapılmadığını görmekteyiz.
İşletmenin kalbi deyince akla gelen kavram;
biyogüvenlik. Neler söyleyebilirsiniz?
Şimdi geldik en temel konuya; biyogüvenlik. Nereden tutsan elinden kayıp giden
“yılan balığı” gibi. Bu yüzden iyi niyetle
hazırlanmış biyogüvenlik yönetmenliği
amacına ulaşmamakta hatta sıkıntılara yol
açmaktadır. Biyogüvenlik deyince hastalıkların çıkış ve yayılmasının engellenmesi
aklımıza gelmektedir. Yoğun yetiştiricilik ve
insan faktörü söz konusu olunca başarısızlık sıkça görülmektedir. Niye böyle
olduğunu örneklerle açıklamak isterim; 100
bin kapasiteli bir yarka kümesinde aşılama
ya da taşıma yapılacaksa, bunun için 30-40
Veteriner Hekim Emin Çetinkol;
“Şimdiye kadar sektör ve
meslektaşlarımla çözüm ortağı oldum.
Bundan sonra da böyle olacak.”
çalışan gerekli. Temizliği nasıl sağlayacaksınız? Bazı bölgelerde bu işi yapan ve kümes
kümes dolaşan ekipler var. Bunların temizliği mümkün mü? Ya da ne kadar mümkün?
Keza broyler işletmelerinde sarımcıların
çalışma yöntemleri de biyogüvenliği zayıflatan bir durumdur.
Çoğu hastalık etkeni rüzgar marifeti ile
kilometrelerce uzağa ulaşabilmektedir. Saatte 30.000-35.000 m3 hava ekzozu yapan
onlarca dev fanın bulunduğu bir kümesteki
hastalık etkeninin nereden alınıp nereye
atılabileceği düşündürücü olmalıdır.
Hekimlikte kesin asepsi-antisepsinin
mümkün olmadığını bilmekteyiz. O halde
300 bin adet/gün kesen bir kesimhaneden
çıkan 30 bin kasa nasıl temizlenebilecek?
Bunları taşıyan 40-50 kamyon-tır nasıl
temizlenecek… Örnekleri çoğaltabiliriz.
Peki, mevcut biyogüvenlik açığı sizce nasıl
rayına oturur?
Hızlı teşhis yöntemlerini devreye sokarak, işi bilen hızlı çalışan laboratuvarlardan
da yardım alarak hastalık odaklarının orijininde sınırlandırılması ile mümkün olur.
Bunun için resmi makamların, sektörün ve
serbest çalışan veteriner hekimlerimizin
yapacakları çok iş vardır. Üzüm yemek
gayretiyle bu işler yönetilirse bundan hepimiz yarar sağlarız. Küçük işletmelerin de
ayakta kalması gerekmektedir. Enfeksiyon
riskini bu işletmelere yüklemek bence yanlı
düşünmek olur. Küçük işletmelerin ayakta
kalması ülkemizin sosyal ve ekonomik
açıdan önemli bir konusudur. Göç olgusunu hafifletmek ve gelir dağılımını tabana
yaymakta katkı sağlayabilir.
Küçük işletmelerin devamı veteriner
hekim arkadaşlara da yeni iş alanları yaratacaktır. Ayrıca bu tür işletmelerin çalışma
yöntemlerini düzenleyen bir yönetmelikte
söz konusudur. Belirtiğim gibi özel ve resmi
veteriner hekim arkadaşlarımızın gayretleri
ile risk oluşturmayacaktır. Kaldı ki, köylü de
son yıllarda kırsalda 5-10 adetlik kümeslerde her zaman var olacaktır.
Genel management anlamında işletmelerde
karşılaştığınız ortak aksaklıklar için son
olarak neler söyleyebilirsiniz?
Kendime ait kümeslerde üretim yapmaktayım. En önemli zorluk, bakış açılarının
farklı olması nedeniyle ortaya çıkan
sıkıntılar oldu. Sektöre bakışımı halihazırda
özetledim. Şimdiye kadar sektör ve meslektaşlarımla çözüm ortağı oldum. Bundan
sonra da böyle olacak. Her kişinin bir işi
var. Veteriner hekim hekimliğini yapacak.
Bu noktada daha cesaretli ve tutarlı olacak.
Bu cesaret ve tutarlılığa da işletme sahipleri
katkı sağlayacak. Çalışan veteriner hekim
arkadaşlarıma ve sektörün diğer çalışanlarına ve de çok daha önemlisi sektöre yatırım
yapmış ciddi uğraşlar veren firma sahiplerine başarı ve kolaylıklar dilerim.
Ekonomik önemi
Foot Pad Dermatitis’in
önüne nasıl geçilir?
Ticari olarak yetiştirilen kanatlılarda ayak taban derisi
lezyonlarıyla karakterize olan “Foot Pad Dermatitis”in oluşumunda
en önemli faktörü altlık kalitesi oluşturmaktadır.
Kanatlı refahı söz konusu olduğunda;
yerleşim sıklığı, yaşama gücü, tüylerin vücuttaki miktarı, eşinme, gezinti alanına çıkma
düzeyi ve kum banyosu gibi doğal davranışların
sergilenmesi, diğer hayvanlarla sosyal iletişim
kümes hayvanlarının refahının belirlenmesinde kullanılan kriterlerdendir. Tavukların ayak
tabanlarında meydana gelen ve Foot Pad Dermatitis olarak adlandırılan yaralar da bu kriterler
arasında öncelikli olarak değerlendirilmektedir.
Kümes idaresi
Üreticilere göre altlıkların neminin artmasına
neden olan sızıntıların önlenmesi amacıyla su
hatlarının yönetimi son derece önem taşımaktadır. Broiler piliçler vakitlerinin büyük bir
İNFOVET 58-59
bölümünü bu alanda harcarlar ve bu nedenle de
kümesin bu bölümünde nemi kontrol altında
tutmak son derece zordur. Filtrelerin haftalık
olarak kontrol edilmesi, biriken kalıntıların toplanması ve filtrelerin en kısa sürede değiştirilmesi gerekmektedir. Çoğu sistemde uygun basınç
büyüme sırasında kritiktir ve yükselen tüplerdeki su kolonlarının açıkça görünür olması
önemlidir. Yükselen boruların temiz tutulması
gerekmektedir. Uygun su basıncının sağlanması
ve su hattının altındaki altlığın ıslanmasına neden olan su israfını önlemek
için içme suyu seviyesinin
FPD’de asıl hedef
altlık neminden ve
belirli bir düzeyde tutulması
altlıkta bulunan
gerekmektedir. Üretici taraamonyak üretiminden
fından tavsiye edilen
uzak durmaktır.
Kuzey Karolina Üniversitesi
Kanatlı Bilimleri Bölümü’nden
Doç. Dr. Edgar O. Oviedo,
broiler piliçlerin ayaklarında
ortaya çıkan ve FPD olarak
adlandırılan dermatitin hem
sürüler arasında hem de
kümeste kontrol edilmesi
için alınması gerekli önlemler
hakkında bilgiler verdi.
Broilerlerde dermatit, doğal
ayrışma sırasında altlıktaki
amonyak gibi kimyasal
irritanların ve nemin birlikte
neden olduğu bir durumdur.
Bu durum ayak, iç diz ve
göğüs gibi derinin büyük
ölçüde altlığa maruz kalan cilt
alanlarını etkiler. Çoğu vakada
ülser de dahil deride çeşitli
yangısal reaksiyonlar gelişir.
Bu lezyonlar ayak tabanlarında
ancak 4-6 gün gibi erken yaş
döneminde görülür fakat en
çok 12 günlük yaş civarında
ortaya çıkmaktadır. Bu
hastalık, tavuk ayağının Asya
pazarları için kârlı bir ihracat
kalemi olarak değer kazanması
sayesinde yeniden önem
kazanmıştır. Günümüzde
broiler ayakları ihracat için en
karlı karkas parçalarından biri
haline gelmiştir. Buna ilave
olarak FPD broiler piliçlerde
yürüme güçlüğü, gıda alımında
ve büyümede azalma gibi
zararlara neden olduğundan
hayvan refahı açısından da
endişe yaratmıştır. FPD
insidansının değerlendirilmesi
artık hayvan refahı
denetimlerinin bir parçası
haline gelmiştir. FPD ve diğer
dermatitis problemlerinin
insidansını çiftlik düzeyinde
azaltmak için bir dizi önlem
almak gereklidir.
Ayak lezyonlarının sürünün
% 30’undan daha azında
olması hedeflenir ama bu
orana ulaşmak zordur.
FPD; broiler piliçlerde
yürüme güçlüğü, gıda
alımında ve büyümede
azalma gibi zararlara
neden olduğundan
hayvan refahı açısından
da endişe yaratmaktadır.
en düşük su basıncını kullanmaya çalışın. Düşük
su hattı basıncı altlık nemini ve FPD’nin yaygınlığını azaltabilir ama su basıncı çok düşükse,
piliçlerin su ve yem tüketiminin azaldığı ve
büyümenin yavaşladığı gözlemlenir. Hatlar arasındaki eşit olmayan yükseklik ve düzey, broilerlerin bir noktada kümesin diğer noktalarından
daha fazla birikmesine neden olur, bu durumda
nemin eşit yayılmadığı altlığın kurutulması daha
zor olmaktadır. Kümesteki dengesiz dağılım;
kümesin bazı bölümlerindeki aydınlatma problemleri veya rahatsızlık verici sıcaklık dereceleri
ile düzensiz hava akımı nedeniyle meydana
gelebilir ve nem ve FPD prevalansı üzerine
de benzer olumsuz etkiler meydana gelebilir.
Kuluçka döneminde yaklaşık 9 gün süresince
sürüye daha fazla alan sağlamak gereklidir.
Kuluçka alanında aşırı yoğunluktan kaçınılması
gerekmektedir. İlk 1-2 haftalık yaşta ayak derisinde meydana gelen lezyonlar enfekte olabilir
ve FPD gelişebilir. Kümes izolasyonu ve negatif
basınç ile yoğun nemden kaçınılmalı, kontrolsüz hava girişi azaltılmalı, elektronik sensör ve
fanların kalibrasyonu ve bakımı yapılmalıdır.
Yoğuşma genellikle yan duvarlarda meydana
gelir. Buraların günlük bir şekilde gözlemlenme-
İNFOVET 60-61
si gerekir. Higrometre kullanımı rölatif rutubetin
%50 ile %70 arasında tutulmasına yardımcı olabilir ve altlığın rutubeti %35’in üzerine çıkmaz.
Yoğunlaşma dış sıcaklık düşük olduğunda yani
kış ve baharın erken dönemlerinde daha yaygın
olarak görülür ve rölatif rutubet yüksektir. Bu
nedenle, kış dönemlerinde ve ventilasyonun
düşük olduğu zamanlarda yoğunlaşma olasılığı
daha yüksektir, özellikle de kümesin iç sıcaklığı dışarıdaki çevre sıcaklığından daha yüksek
olduğunda kuluçka döneminde yüksektir. Su
tüketiminin gözlemlenmesi problemleri tespitte
gereklidir. Eğer sürü beklenenin daha üzerinde
bir su tüketimine sahipse sağlık durumlarını,
su ve altlık kalitesini ve kümes sıcaklığını iki
kez kontrol etmelisiniz. Suyun içeriğindeki
mineraller su alımını artırabilir ve enteritis,
kızarıklık ve ıslak altlığa neden olabilir. Suyun
kompozisyonu arzu edilmeyen mineral
içeriğinin azaltılması ile düzeltilebilir. Kalibre
edilmeyen elektronik sensörler nedeniyle
kümes içi sıcaklığı elektronik kümes kontrolü
programında ayarlanandan daha fazla olabilir.
Çok sıcak ortam daha çok su alımına ve ıslak
altlığa neden olur. Fazla ıslak altlıkların normal
hızda çalışan fanlarla normal sürede kurutulması zordur. Benzer bir problem yaz ayları
boyunca veya sıcak günlerde kümes içi sıcaklığı
planlanandan daha fazla olması durumunda da
ortaya çıkar. Eğer fanın çalışma süresi normalden daha fazla tutulmazsa, kanatlıların su
içme hattındaki ve nipellerdeki su kaçakları ve
sisleyiciler nedeniyle ıslaklık kümes içerisinde
beklenmeyen bir nem oranı meydana gelir. Tüm
bunların kontrol altına alınması ile FPD önemli
ölçüde azaltılabilmektedir.
Kaynak: Tips to Reduce Dermatitis in Broilers
Altlık kalitesi
Broiler yetiştirmede
kullanılan altlığın normalden
daha nemli olması durumu
çeşitli nedenlere bağlı olarak
meydana gelmektedir. Altlık,
kış aylarında kümes duvarları
veya tabanının etraftan su
alması, kötü bir çatı yalıtımı
sonucu kümes tavanından
su damlaması, sulukların
akıtması, hayvanların ishal
olması, yem rasyonunda
hayvanların su içmesini
artıran maddeler bulunması
gibi nedenlere bağlı olarak
ıslanabilir. Altlığın nem
oranının doğru olup olmadığı
pratik olarak bir miktar
altlığın ele alınıp avuç içinde
sıkılması ile anlaşılır.
Altlık iyi kalitede ise
avuç açıldığında sıkılmış
altlık kırılarak parçalara
bölünür. Sıkıldığında
çamur topu olan
altlıkların nem oranı
uygun değildir.
Beyaz Et Sanayicileri ve
Damızlıkçıları Birliği Derneği
Yönetim Kurulu Başkanı
Dr. Sait Koca
Gayret
ile dünya
pazarlarına…
DÜNYA KANATLI ETİ İHRACATINDA 5. SIRADA YER ALAN TÜRKİYE, DÜNYANIN
DİKKATLE İZLEDİĞİ BİR ÜLKE KONUMUNA GELDİ VE PAZARDA CİDDİ BİR REKABET
YAŞANMAYA BAŞLADI. ÖYLEYSE, BU KRİTİK SÜREÇ NASIL YÖNETİLMELİ? BESD-BİR
YÖNETİM KURULU BAŞKANI DR. SAİT KOCA’DAN DİNLEDİK.
B
eyaz Et Sanayicileri ve
Damızlıkçıları Birliği
Derneği (BESD-BİR)
ve çatısı altında faaliyet
gösteren Sağlıklı Tavuk
Bilgi Platformu (STBP),
tüketicileri, medyayı
ve genel kamuoyunu
sağlıklı bilinçlendirmek,
sağlıklı beslenme açısından piliç ve hindi
etinin önemini vurgulamak konusunda
yoğun çaba göstermeye devam ediyor.
Sektörle ilgili olarak kamuoyuna sunulan bilimsel temeli olmayan iddialar ve yanlış algıları düzeltmek adına konularında uzman
bağımsız akademisyenlerin de desteğiyle
birçok çalışma yürütüyor.
BESD-BİR’in tüketicilerin konuyla ilgili
doğru ve şeffaf biçimde bilgilenmesini sağlamak amacıyla tüm sosyal medya kanallarında
hesapları mevcut ve gayet aktif durumda.
Bu hesaplar aracılığıyla BESD-BİR, hem
tüketicilerin sorularını doğrudan yanıtlıyor,
hem de doğru bilgi paylaşımlarıyla yaşanan
bilgi kirliliğini en aza indirmeyi hedefliyor. Bir
tüketici, aklını karıştıran bir iddiayla ya da soruyla karşılaştığında, direkt olarak web siteleri,
Facebook ya da Twitter üzerinden ulaşıp kısa
sürede konuyla ilgili bilgi alabiliyor.
BESD-BİR Yönetim Kurulu Başkanı Dr.
Sait Koca ile gerçekleştirdiğimiz röportajda
kendisinden “önümüzdeki dönemde de
tüketiciyi bilinçlendirerek bireylerin sağlıklı
ve dengeli beslenme hakkını korumak adına
çalışmalarının daha da geliştirerek devam
edeceklerinin haberini almak”, gelişmiş entegrasyon modeli ile AB standartları üzerinde
üretim yapan ve ciddi potansiyellere sahip
olan Türk tavukçuluk sektörünün darboğazdan çıkması açısından umut verici.
Türk kanatlı sektörünün gelişim
sürecini ele alırsak, özellikle son yıllarda
karşılaşılan zorluklar nelerdir?
Türk kanatlı sektörü, yoğun istihdam sağlayan ve tarımı destekleyen yapısıyla Türk
ekonomisine önemli ölçüde katma değer
sağlayan sektörlerden biridir. Hammadde
üreticisi çiftçi, sektörle ilgili esnaf, yem, ilaçaşı, yan sanayi, nakliye, pazarlama dalları
dâhil yaklaşık 600 bin kişinin çalıştığı ve bu
kişilerin ortalama 4 kişilik bir aileye sahip
oldukları varsayılırsa sektörden geçimini
sağlayan kişi sayısının yaklaşık 2,4 milyona
ulaştığını söyleyebiliriz.
1990 yılında 217 bin ton olan kanatlı eti
üretiminin 2015 yılında 2,12 milyon tona
çıkarak son 25 yılda yaklaşık 10 kat büyümesi sektörün büyük başarısıdır.
Son yıllarda sektörün büyümesinin yavaşladığını görüyoruz. Sektörün bu zamana
kadar göstermiş olduğu büyüme performansının altında büyük sıkıntılar ve ciddi
fedakârlıklar yatmaktadır.
Dünyada hayvancılık en çok desteklenen
sektörlerin başında gelir. Zira insanların
dengeli beslenebilmeleri için hayvansal ürün tüketimi zorunluluk olup, ülke
yönetimleri bundan hareketle hayvancılığı
desteklerler. Ülkemizde de durum böyledir.
Hayvancılık ciddi anlamda desteklenmektedir. Ancak ülkemizde diğer ülkelerden
RÖPORTAJ DR. SAİT KOCA
farklı olarak hayvancılık destekleri kapsamında kanatlı sektörüne yer verilmemektedir. Sektör, verilmeyen desteklere rağmen
üretimini sürdürmeye çalışmakta, ancak
sürekli fire vermektedir. Yıllar içerisinde
sektörde bulunan pek çok firma üretimini
sürdüremeyerek sektörden ayrılmak zorunda kalmıştır. Bu yıl da Mudurnu Tavukçuluk
ve Aytaç Firmaları üretimlerini durdurmuştur. Sektörde birkaç firma da kayyumla
yönetilmektedir. Ayrıca azımsanmayacak
kadar firma da sıkıntı içerisindedir.
Sektörün en önemli girdisi yemdir. Yem içerisinde de miktar olarak en büyük payı mısır
almaktadır. Sektör olarak mısır üreticilerine
en büyük desteği biz veriyoruz. Mısırda sağlanan üretim artışlarının bedelini sektörümüz
ödemiş olup, ödemeye de devam etmektedir.
Üreticiyi korumak adına mısıra yüksek taban
fiyat açıklanmakta, gerektiğinde bu taban
fiyatla TMO satın alım yapmakta, ancak bu
mısırların satış fiyatı yüksek belirlenerek
taban fiyat uygulamasının bedeli de sektöre
ödettirilmektedir. Sektör bu durumda bir yıllık mısır ihtiyacını sezonda karşılamak çabası
içerisine girmekte, bunun için silo yatırımları
yapmakta, banka kredisi kullanarak stoklarını
tamamlamaya çalışmaktadır. Normal üretimi
için dahi, kredi batağı içerisine girmiş olan
kanatlı sektörü, mısır stoklamak için ciddi
anlamda zorlanmaktadır.
Sektörün diğer yem girdisi olan soya
fasulyesi ve küspesinde ise tamamen dışa
bağımlıyız. Döviz fiyatlarındaki ve Şikago
borsasındaki olumsuz değişimler anında
sektöre yansıyor. Bu hammaddelerin fiyatlarının bir ay içerisinde % 50-60 artış gösterdiğini gözlemliyoruz. Böyle artışları ürün
fiyatına yansıtamayan sektör, bu konuda da
ciddi sıkıntılar yaşamaktadır.
Dünyada ticarete arz edilen soya fasulyesi
ve küspelerinin % 90’dan fazlasının GDO
olması, bunların ithalatında zaman zaman
sıkıntılar yaşanması da ayrı bir sorun. Bu
hammaddeler kırmızı et, süt, yumurta ve balık
üretiminde de kullanmasına karşın, kamuoyu
karşısında yalnız bırakılmamız oldukça üzücü.
Sektör sözleşmeli yetiştiricilik modelini
başarı ile uygulamaktadır. Diğer hayvansal ürün yetiştiricilerine ciddi destekler
verilirken kanatlı eti yetiştiriciliği yapanlara
hiç destek verilmemektedir. Bu yetiştiriciler
de bugüne kadar sektör tarafından ciddi
anlamda desteklenmiştir. Sektör, yaşadığı
sıkıntılara bağlı olarak, önümüzdeki
İNFOVET 64-65
Türkiye’de
sorun; kanatlı
eti tüketiminin
azlığı değil,
toplam et
tüketiminin
azlığıdır. Et
tüketimimizi
artırmak için
ülkemizde
tek alternatif
kanatlı eti
sektörüdür.
Türkiye Kanatlı Eti Üretimi, ton
Piliç Eti
Hindi Eti
Köy ve Yum. Tavukları,
Diğer Kanatlı Eti
Toplam
1990
162.569
500
54.190
217.259
1995
313.154
2.646
51.739
367.539
2000
662.096
23.265
57.021
742.382
2005
978.400
53.530
52.850
1.084.780
2010
1.419.000
33.000
62.000
1.514.000
2011
1.645.000
31.100
72.000
1.748.100
2012
1.716.000
45.200
80.000
1.841.200
2013
1.789.000
43.800
87.000
1.919.800
2014
1.942.000
52.800
94.000
2.088.800
2015
1.982.000
55.500
81.400
2.118.900
Kaynak: Besd-Bir
Türkiye kişi başına kanatlı eti
tüketimi, kg
Piliç
Eti
Hindi
Eti
Köy ve Yum.
Tavukları,
Diğer
Kanatlı
Eti
Toplam
1990
2,88
0,01
0,96
3,85
1995
5,04
0,04
0,83
5,91
2000
9,74
0,34
0,84
10,92
2005
13,61
0,74
0,76
15,10
2010
17,82
0,43
0,71
18,96
2011
19,50
0,39
0,68
20,57
2012
19,28
0,55
0,63
20,46
2013
19,32
0,48
0,63
20,43
2014
20,70
0,57
0,66
21,93
2015
21,67
0,63
0,58
22,88
Devletimizin
de vereceği
teşvik ve
desteklerle
10 yıl
içerisinde
kanatlı eti
tüketimini
artırmamız
mümkün.
Sektör olarak
bu kapasiteye
sahibiz,
ülkemiz de bu
potansiyeli
taşıyor.
Kaynak: Besd-Bir
Türkiye Kişi Başına Et Tüketimi, kg
1995
Kanatlı
eti
Büyükbaş
eti
Küçükbaş
eti
Toplam
et
5,9
5,7
2,5
14,1
2000 10,9
5,3
2,0
18,2
2005
15,1
4,6
1,2
21,0
2010
19,0
8,4
2,2
29,6
2015
22,9
12,9
1,7
37,5
Kaynak: Besd-Bir ve TUİK
dönemlerde yetiştiricilere verdiği desteği
maalesef masaya yatırmak zorunda kalabilir.
Gıdada bilgi kirliliği ya da başka bir deyişle yanlış bilgilendirme pek çok sektörde
sıkıntılar yaratmakla birlikte kanatlı sektöründe durum üst safhalardadır.
Bu durumların çözümü için Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı’nın devreye
girmesi zorunluluk haline gelmiştir. Hayvancılık destekleri kapsamına kanatlı eti
sektörü de alınmalı ve destekler verilmeye
başlanmalıdır. Bu destekler yetiştiricileri de kapsamalıdır. GDO konusundaki
belirsizlik ortadan kaldırılmalı, Avrupa
Birliği’ne uyumlu bir ithal düzeni kurulmalı, Avrupa Birliği’nin izin verdiği ürünler
bizde de izinli sayılmalıdır. Gıdada bilgi
kirliliği konusunda Tarım Bakanlığı taraf
olmalıdır. Yanlış ve gerçeği yansıtmayan
bilgilerle tüketicileri yanıltan, hatta yasal
düzenlemelerle belirlenmiş uygulamalara
uymamaya davet eden kişi ve kurumlara
karşı önlemler alınmalı, gerekiyorsa yasal
düzenlemeler yapılmalıdır.
İNFOVET 66-67
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
çözmesini beklediğimiz birkaç ana sorunumuzu şu şekilde özetleyebilirim; dünyada
olmayan bir uygulama ile mekanik ayrılmış
et kullanımı ülkemizde yasaktır. Tavuk kıyması satışı yasaktır. İsteğimiz “Et Ürünleri
Tebliği”nin Avrupa Birliği ile uyumlu hale
getirilmesidir. Bu talebimiz “Mikrobiyolojik
Ürünler Tebliği” için de geçerlidir.
Yem üretiminde ihtiyaç duyduğumuz
protein kaynaklı hammaddelerin büyük
bir kısmı ithal edilmek zorundadır. Buna
karşılık bu yılın sonunda hayvansal atıklardan elde edilen yem hammaddelerinin
kullanımına yasak gelmektedir. Yüksek
protein ve fosfor içeren bu yem maddelerinin yasaklanması halinde ithalatımız
daha da artacağı gibi, ortaya çıkan 1 milyon
tonun üzerindeki atıkla ilgili hiçbir önlem
alınmamıştır. Bu önlemleri sektörün
almasına manen ve madden imkân yoktur.
Yapılacak iş bu yasağın kaldırılmasıdır.
Yasağın kaldırılması mümkün olmaz ise
uygulama en az 10 sene ötelenmeli, bu
kararla birlikte 1 milyon atığın bertaraf
edilmesine yönelik yatırımlar için bir teşvik paketi oluşturulmalıdır.
Gelişmiş ülkelerdeki kanatlı eti tüketimi
ülkemizde maalesef daha istenilen düzeye
gelemedi, bunun sebepleri nelerdir?
Türkiye’nin hayvansal protein gereksinimi büyük ölçüde sektörümüz tarafından
karşılanmaktadır. Üretim artışına bağlı olarak kanatlı eti tüketimi de artmış, kişi başına
tüketilen 37,5 kg toplam et tüketiminin 22,9
kg’ı kanatlı eti olmuştur. Diğer bir deyişle
kişi başına tüketilen etin %61’i kanatlı etidir.
Kanatlı eti bu payı alırken en önemli
rolü piliç eti üstlenmiştir. Hindi eti de çok
önemli bir protein kaynağı olup, hindi
üretiminin, dolayısıyla halk arasındatüketiminin artırılması konusunda özel çaba ve
destekler gerekmektedir.
Türkiye’de sorun; kanatlı eti tüketiminin azlığı değil, toplam et tüketiminin
azlığıdır. Amerika Birleşik Devletleri kişi
başına 109 kg, Avrupa Birliği 77 kg et
RÖPORTAJ DR. SAİT KOCA
tüketirken bu rakam ülkemizde sadece 37,5
kg’dır ve dünya ortalaması olan 43 kg’ın dahi
çok altındadır.
1995 yılında 5,9 kg olan kişi başına kanatlı
eti tüketimi 2015 yılında 22,9 kg’a ulaşmıştır.
Et tüketimimizi artırmak için ülkemizde tek
alternatif kanatlı eti sektörüdür. Sektör bu
açığı kapatma konusunda çok önemli bir görev
üstlenmiştir. Devletimizin de vereceği teşvik ve
desteklerle 10 yıl içerisinde kanatlı eti tüketimini 40 kg’a ulaştırmamız mümkün. Sektör
olarak bu kapasiteye sahibiz, ülkemiz de bu
potansiyeli taşıyor.
Türkiye kanatlı eti ihracatı, özellikle 2008 yılından itibaren
hızlı bir biçimde artmıştır. Ancak 2015 yılında hem ton
hem de dolar bazında ciddi bir gerileme yaşanmıştır.
800
700
600
500
400
300
200
100
Sektörün dünya pazarındaki durumunu
değerlendirir misiniz?
Sektörün tek kapıya dayalı ihracat
gerçekleştirmesinin dezavantajları nelerdir?
İhracatın tek kapıya dayalı olması sektörümüzün en büyük darboğazıdır. İhracatımızın
yarıdan fazlası Irak’a yapılmaktadır. Irak’ın iç
sorunları bile zaman zaman ihracatımızı olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle yeni ihracat
İNFOVET 68-69
2015
2014
2013
2012
2011
2010
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
İhracat, kanatlı sektörünün olmazsa
olmazıdır ve üretim artışına bağlı olarak
ihracatımızın da artması zorunluluktur.
İhracatımızın daha da artması beklenirken,
kuş gribi nedeniyle ihracatın 3-4 ay süreyle
durması ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
yaşanan olaylarda Habur Gümrük Kapısı’nın
kapanması nedeniyle en fazla ihracat yaptığımız Irak’a yeteri kadar mal gönderemememiz
2015 yılında ihracatımızın gerilemesine neden
oldu. Bu yıl da 2015 rakamlarının üzerine
çıkabileceğimizi öngörmüyoruz.
Ülkemizde kuş gribi konusunda “Bölgeselleştirme” uygulamasına geçilmemiş olması
ihracattaki en büyük darboğazımız. İhracatta yaşanacak sıkıntıları azaltabilmek için
dünyanın hemen hemen tamamında var olan
bu uygulamaya, yeni sıkıntılar yaşamamamız
için hemen geçilmesi bir zorunluluk. Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bu konuda
başlattığı çalışmayı bir an evvel tamamlaması
sektöre derin bir nefes aldıracaktır.
Kanatlı eti için verilen ihracat desteği çok
yetersizdir. Geçmişte dolar/ton bazında
verilen ihracat desteğinin TL/tona dönüştürülmesi ile birlikte verilen desteğin artmasını
beklerken azalması söz konusu oldu. Sektörümüzün, dünya pazarlarındaki rekabette güçlü
olabilmesi, ihracatını daha da artırabilmesi
için ihracat desteğinin yeterli seviyeye çıkarılmasını bekliyoruz.
0
Türkiye Kanatlı Eti İhracatı, ton
2000
TAVUK
HİNDİ
DİĞER
AYAK
İŞLENMİŞ
TOPLAM
1.806
0
0
8.683
0
10.489
2001
12.286
341
0
11.790
0
24.417
2002
6.757
464
0
12.779
0
20.000
2003
8.381
823
0
15.818
0
25.022
2004
11.096
615
0
17.339
0
29.050
2005
28.627
1.983
0
15.710
0
46.320
2006
18.812
319
0
18.971
0
38.102
2007
24.824
767
0
26.165
0
51.756
2008
47.895
1.297
0
30.660
0
79.852
2009
81.632
953
3
32.511
0
115.099
2010
104.106
1.036
0
35.232
10.870
151.243
2011
195.937
2.081
344
36.633
12.866
247.861
2012
269.032
3.737
953
31.159
21.368
326.249
2013
322.429
6.741
529
42.039
23.955
395.694
2014
353.123
8.227
264
45.464
23.466
430.544
2015
294.128
5.522
428
41.733
17.411
359.223
Kaynak: DTM ve İhracatçı Birlikleri
Seçilmiş Bazı Ülkelerin Piliç Eti İhracatı (Ayak Hariç), (bin ton)
ABD
2011
2012
2013
2014
2015
2016 Tahmin
3.165
3.299
3.332
3.312
2.990
3.221
Arjantin
224
295
334
278
200
225
Beyaz Rusya
74
105
105
113
120
100
Brezilya
3.443
3.508
3.482
3.558
3.740
3.880
Çin
422
411
420
430
395
375
EU-27
1044
1094
1.083
1.133
1.150
1.190
Kanada
143
141
150
137
130
140
Ukrayna
42
75
141
167
180
190
Şili
90
93
88
87
95
100
Tayland
467
538
504
546
580
570
Türkiye
206
284
337
379
340
360
Diğerleri
253
244
279
330
311
337
Dünya
9.573
10.087
10.255
10.470
10.231
10.688
Kaynak: USDA October 2015 Livestock and Poultry: World Markets and Trade
RÖPORTAJ DR. SAİT KOCA
pazarları yaratılması zorunluluktur.
Avrupa Birliği, Japonya ve Suudi Arabistan öncelikli hedef pazarlarımızdır. Avrupa
Birliği’ne işlenmiş ürün ihracat izinleri alınmış, ancak çiğ etle ilgili izin işlemleri maalesef
gerçekleştirilememiştir. Tamamen siyasi
olduğuna inandığımız bu durumun çözülmesi konusunda Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı ve ilgili diğer Bakanlıkların gereken
çabayı göstermesi ve sorunu çözmesi beklentimizdir. Avrupa Birliği’ne ihracat sorunu
çözüldüğünde 900 bin tondan fazla ithalat
yapan Japonya’ya da ihracat yapabilmemiz
mümkün olacaktır.
Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri
1,1 milyon tonun üzerinde ithalat yapmaktadır. Bu ülkelere izin işlemleri tamamlanmış,
ancak fiyat konusunda rekabetçi olamadığımız için hedeflenen ihracat rakamlarına
ulaşmamız mümkün olamamaktadır. Bu
pazarlara girerek yer edinene kadar, en az üç
yıl süre ile bu ülkelere özel destek verilmesi
talebimiz vardır. Bahsi geçen bu pazarlara
girdikten sonra Müslüman olma avantajımız
ve ürün kalitemiz ile bir daha çıkmamız söz
konusu olmayacaktır.
Önemli bir ihracatımız da tavuk ayağıdır.
Çin en büyük tavuk ayağı alıcısı konumundadır. Ancak Çin ile de gereken izin işlemleri
tamamlanmadığı için ihracat dolaylı olarak
gerçekleştirilmektedir. Bu yüzden sektörün,
dolayısıyla ülkenin kaybı, yıllık 10 milyon doların üzerindedir.
Türkiye kanatlı sektörünün özellikle ihracat
ayağında yalnız kaldığını ya da kalmadığını
söyleyebilir misiniz?
Kanatlı sektörü, pek çok konuda olduğu
gibi ihracat ayağında da yalnız kalmıştır Resmi
otoritenin izinler konusunda biraz fazla gayret
göstermesini, ihracat desteklerinin dünya
pazarları dikkate alınarak yeniden düzenlemesini bekliyoruz.
“Türkiye’de plansız kapasite artırımı
gerçekleşiyor” görüşüne katılıyor musunuz?
Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Kanatlı hayvan eti tüketimi ve ihracatının,
sorunlarımızın giderilmesine bağlı olarak
önümüzdeki yıllarda üretimde ciddi artışlar
bekliyoruz. Bu artışı sağlamak için yeni
yatırımlar da gerekecektir. İçinde bulunduğumuz koşullarda ise, her firma kendi durumunu ve pazarını dikkate alarak üretimini
planlıyor olmalıdır. 
İNFOVET 70-71
“Resmi
otoritenin
izinler
konusunda
biraz fazla
gayret
göstermesini,
ihracat
desteklerinin
dünya pazarları
dikkate
alınarak
yeniden
düzenlemesini
bekliyoruz.”
Ülkelere Göre Türkiye’nin Kanatlı Eti İhracatı, ton
ÜLKELER
2010
2011
2012
2013
2014
2015
Irak
71.118
126.603
178.602
220.477
226.734
174.138
Türk Cumhuriyetleri
19.962
27.509
33.189
37.218
40.816
28.814
Suriye
131
686
745
26.446
20.405
17.708
Kongo Dem. Cum.
1.768
0
4.951
7.761
11.714
9.767
Libya
12
9.458
13.204
10.514
11.674
16.215
Kongo
3.000
10.635
12.816
7.260
9.261
5.833
Angola
721
2.438
4.860
6.090
7.987
8.198
Birleşik Arap Emirlikleri
133
578
1.673
2.095
5.316
11.246
Ürdün
393
854
907
1.671
2.657
1.032
Rusya
41
743
339
747
20.537
22.045
Kuveyt
210
242
588
838
2.105
2.241
İran
4.632
8.541
18.290
4.498
942
92
Bosna-Hersek
2.132
4.190
3.650
3.055
2.241
1.579
Suudi Arabistan
169
20
1.126
1.032
1.619
3.786
Diğer Afrika Ülkeleri
4.343
7.912
10.719
12.918
9.629
7.167
Diğer Asya Ülkeleri
6.767
9.840
8.537
9.061
8.182
5.440
Diğerleri
481
979
895
1.973
3.262
2.189
TOPLAM
116.011
211.228
295.090
353.654
385.079
317.489
Tavuk Ayağı
35.232
36.633
31.159
42.039
45.464
41.733
TOPLAM İHRACAT
151.243
247.861
326.249
395.694
430.544
359.223
Kaynak: DTM ve İhracatçı Birlikleri
Indianapolis
Greenfield’deki
yeni Elanco Aşı
İnovasyon Merkezi
Elanco Hayvan Sağlığı,
Aşı İnovasyon Merkezi
karşılanmamış hayvan sağlığı
sorunlarını çözmek için özel
olarak tasarlanmıştır.
KONU KANATLI
Elanco’dan çağımıza
yön veren yeni
Aşı İnovasyon Merkezi
Elı LIlly and Company (NYSE:LLY)’e ait, Elanco Hayvan Sağlığı, ındıanapolıs
Greenfıeld’de kurduğu yeni Aşı İnovasyon Merkezi’nin açılışını
gerçekleştirdi. Tesisteki araştırmalar antibiyotik alternatifleri dahil
olmak üzere hayvan sağlığında karşılanmamış ihtiyaçlara odaklanacak.
Elanco üst düzey yöneticilerinin katılımı ile 16 Haziran tarihinde gerçekleşen Aşı
İnovasyon Merkezi açılışı ve tesis tanıtımına,
dergimiz de dahil çok sayıda uluslararası
medya kuruluşu webcast üzerinden yoğun
ilgi gösterdi. Açılış konuşmasında, Elanco
Başkanı Jeff Simmons; Bilimsel Araştırmalar
Müdürü Veteriner Hekim Kerry Keffaber
ve Elanco Araştırma ve Geliştirme Başkan
Yardımcısı Aaron Schacht söz alarak, tesisin
Elanco açısından önemi ve Elanco’nun Antibiyotik Yönetim Planı ile ilgili vizyonlarını
dinleyicilere aktardılar. Sunumların ardından
katılımcılar, yüksek teknoloji ile donatılmış
inovasyon merkezini internet ortamında
ziyaret etme fırsatı yakaladılar.
SAĞLIKLI GIDA, SAĞLIKLI
TOPLUM VE SAĞLIKLI DÜNYA
Toplantıda ilk olarak söz alan Elanco
Başkanı Jeff Simmons konuşmasına,
Avrupa’dan Asya’ya ve Latin Amerika’ya
kadar birçok misafirleri olduğunu ve
gerçekten uluslararası bir etkinliğe şahit
olduklarını belirterek başladı; “Bugün
açılışını yaptığımız araştırma ve geliştirme
merkezi, hayvan sağlığında karşılanmamış ihtiyaçlara yönelik faaliyet gösterecek. Ancak ben önce size büyük resim
hakkında bilgi vermek istiyorum. Bir yıl
önce bu ay, Beyaz Saray’ın ev sahipliğini
yaptığı antibiyotik direnci hakkında bir
zirvede, politika düzenleyiciler, beşeri tıp
uzmanları ve veteriner tıp uzmanları ile
buluşmuş, antibiyotik kullanım yönetimini
ve hastalıkları önlemeye yönelik alternatifler oluşturulmasını konuştuk. Bugün
de bunlar hakkında konuşacağız. Sözlerime, antimikrobiyel direnç ile başlamak
istiyorum. Dünyada insan sağlığı açısından
artan bir sorun var ve inanıyoruz ki çözüm
için hayvan sağlığında uygulanacak doğru
politikalar, bu sorunun çözümüne dünya
çapında katkı yapacaktır.
Küresel bir hayvan sağlığı teknolojileri
üreticisi olarak Elanco Hayvan Sağlığı,
Aşı İnovasyon Merkezi’nin bir kısmı
işbirliği ve bilimsel etkileşim için uygun
bir ortam içeriyor. Kalan alan ise son
teknoloji ile donatılmış immünoloji,
moleküler biyoloji ve mikrobiyoloji
laboratuvardan oluşmakta.
ETKİNLİK ELANCO HAYVAN SAĞLIĞI
güvenli, yeterli ve satın alınabilir hayvansal protein üretimine katkı için yeni yollar
bulmaya kendisini adadı. Şimdi, mücadeleyi bir adım öteye taşıyarak hayvanlarda
ihtiyaç duyulduğunda, gelecek nesillerin
kullanımına cevap verecek güvenli antibiyotikler kullanma vakti. Bugün “Tek Tıp”
kavramına önem verdiğimizi söylüyoruz.
Bu kavrama bir hayvan sağlığı şirketi olarak,
sadece hayvan sağlığı için değil, sağlıklı gıda
ve sağlıklı toplum için de sahip çıkıyoruz.”
Konuşmasına, dünyada yetersiz ve
dengesiz beslenen insan sayısının yüksekliğinden bahsederek devam eden Jeff Simmons, hayvansal proteine olan ihtiyacın
artacağını belirterek; “Gelecek birkaç on
yılda, hayvansal proteine ihtiyaç, orta gelir
seviyesindeki nüfus artışıyla yüzde 60’a
tırmanacak. Orta sınıf insan sayısı üç milyara ulaşacak. Bu rakamlar önemli; çünkü
yeryüzünün kaynaklarını hali hazırda kapasitesinin üstünde kullanıyoruz. Bir yılda
kendini yenileyebilen doğal kaynakların 1,5
katını kullanıyoruz. Büyümekte olan popülasyonu dengeli beslemek için güvenli,
yeterli, satın alınabilir protein hiç bu kadar
risk altında olmamıştı. Gerçekler ortada ve
gıda yönünden güvenli 2050 hedefimize şu
anki kaygılarla ulaşamayız. Fakat verimliliği artıran, hasat öncesi ve sonrası israfı
azaltan; üretici ve tüketici seçimlerinin
önünü açan yenilikçi üretim teknikleri ve
politikaları sayesinde bu hikayenin mutlu
sonla bitmesini sağlayabiliriz.
Endüstrimizin sorumluluğu önce hayvanları sağlıklı tutmak, hasta olan hayvanları iyileştirmek ve ihtiyaç olduğunda
gelecek nesiller için güvenli antibiyotik
seçeneklerini temin etmek. Sonuç olarak
bu, sadece hayvan sağlığı ile değil tek tıp ile
alakalı. Tabloya büyük çerçeveden bakmak,
sağlıklı gıda üreterek insan sağlığını ve
dünya sağlığını korumanın önünü açacak.
Elanco’nun “8 Adımda Antibiyotik Yönetim Planı”, çiftlik hayvanları ve insanlarda
ortak kullanılan antibiyotik kullanımını
alternatiflerle değiştirmeyi ve yeni teknolojileri vaadediyor.”
Küresel Tek Tıp Antibiyotik Zirvesi
müjdesi verildi
Elanco Hayvan Sağlığı olarak Beyaz
Saray’ı ziyaret edeli bir yıl olduğunu; bir yıl
önce vadettiklerini bugün inşa ettiklerini
vurgulayan Jeff Simmons; “Vizyonumuz
İNFOVET 74-75
Büyüyen Orta Gelirli sınıf
3
Bugün:
7 milyar
MİLYAR
yeni orta gelirli
En hızlı büyüme
bugün ve
2020
2050:
9 milyar
arasında
ET, SÜT VE YUMURTAYA
OLAN İHTİYAÇ ARTIYOR
2050’ye kadar günümüzde üretilenden
%60
daha fazla
hayvansal
kaynaklı protein
ihtiyacı olacak
daha önce hiç bu kadar net olmamıştı.
Hayvan sağlığında daha az ortak sınıf
antibiyotiğe ihtiyaç duyulan bir gelecek
görüyoruz. Bu çabanın bir parçası olarak
21-22 Eylül’de Washington DC’de düzenlenecek “Küresel Tek Tıp Antibiyotik
Zirvesi”ni duyuruyoruz. Elanco; STK’lar,
fikir liderleri ve diğer paydaşlar ile küresel
protein endüstrisi liderlerinin büyük
çoğunluğunu bir araya getirecek” diyerek,
Zirve’de pratik önerilerle işbirliği kuracağı
noktaları sıraladı:
1. Veteriner ilaçların dünya çapında akılcı
kullanımını nasıl artırabiliriz?
2. Antibiyotik kullanımını hangi yollarla
ölçeklendirebiliriz?
3. Alternatif ve yenilikleri nasıl teşvik edebiliriz?
DAHA AZ HAYVAN İLE
DAHA FAZLA ÜRETİM
Bugün bir yılda kullanmamız gereken
doğal kaynakların
1.5
katını kullanıyoruz. Aşırı kaynak
kullanımı azaltmak elimizde
UZUN DÖNEM ETKİLİ VE
TEK TIP İÇİN DOĞRU OLANI
BULMAK İÇİN ÇALIŞIYORUZ
Elanco Başkanı Jeff Simmons’ın ardından
kürsüde söz alan bir diğer isim Bilimsel
Araştırmalar Müdürü Veteriner Hekim
Kerry Keffaber idi. Toplantıda bulunan herkesin büyük ilgi duyduğu en önemli başlığın,
hayvanlar ve insanlar için etkili antibiyotiğe
ulaşım konusu olduğunu belirterek konuşmasına başlayan Keffaber; “2012 yılında
Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi (FDA), çiftlik
hayvanlarında antimikrobiyal kullanım
koşullarını değiştireceğini açıkladı. FDA
bu adımları, WHO (Dünya Sağlık Örgütü)
kılavuzlarını da dikkate alarak, halk sağlığı
için atıyor. Diğer birçok hayvan sağlığı şirketi
Antibiyotikler kullanımlarına göre üç sınıfa ayrılır
İnsan ve Hayvan
sağlığında
kullanılan
antibiyotikler
Bazı antibiyotikler
hem insanlarda,
hem de
hayvanlarda
kullanılmaktadır.
Bu antibiyotiklerin
bazıları insan sağlığı
için yüksek tıbbi
öneme sahiptir.
gibi, Elanco da FDA’nın rehberliğine uyum
sağlayacağını açıkladı. Elanco olarak antimikrobiyel kullanımıyla ilgili taahhütümüzü
sadece ABD’de sınırlı tutmak istemiyoruz.
Elanco’nun bu alandaki sorumluluğu, geliştirdiğimiz inovasyonların, hayvan sağlığı
yoluyla gıda güvenliğini ve insan sağlığını
korumak ve sürdürülebilir hayvansal
protein üretimine katkı sağlamak. Örneğin,
antibiyotikler kullanıldığında veteriner
gözetiminde ve sorumluca kullanıldığından
emin olmak istiyoruz, tüm bu gelişmeleri
değerlendirerek Elanco olarak 8 adımda Antibiyotik Yönetim Planı’nı açıklıyoruz” dedi.
Politikalarının, “işbirliği ve şeffaflık oluşturmak; hayvan ve insan sağlığını korumak için
inovasyonların kullanımının gıda güvenliği
açısından da sorumluca olmasını sağlamak;
veteriner hekim gözetimine önem vermek ve
hayvan sağlığı için yeni avantajlar yaratmak,
etkisini uzun dönem muhafaza edilecek alternatifler oluşturmak” olduğunu vurgulayan
Keffaber; antibiyotik kullanımını, yenilikleri,
müşterileri ve tüketicileri bir bütün olarak ele
aldıklarını, doğru kararlar vermek için yeni
fırsatlar ve alternatif kullanımlar için sabırsızlandıklarını sözlerine ekledi.
ELANCO’NUN 8 ADIMDA
ANTİBİYOTİK YÖNETİM PLANI
Kerry Keffaber’in ardından konuşma
yapan, Elanco Araştırma ve Geliştirme Başkan Yardımcısı Aaron Schacht,
“Elanco’nun İnovasyon Modeli”nden
bahsetti; “Bugün Elanco Hayvan Sağlığı,
Sadece İnsan
sağlığında
kullanılan
antibiyotikler
Hayvan sağlığında
kullanım için
ruhsatlı değildir.
Sadece Hayvan
sağlığında
kullanılan
antibiyotikler
Hayvanlar insanlardan
farklı hastalık etkenlerine
hassas olduklarından, farklı
sağlık kontrol yöntemlerine
ihtiyaç duyarlar.
Bu antibiyotikler sadece
hayvanlarda kullanılmak
üzere geliştirilmiştir ve
insan sağlığında kullanımları
yoktur.
Küresel bir hayvan sağlığı teknolojileri üreticisi
olarak Elanco Hayvan Sağlığı, güvenli, yeterli
ve satın alınabilir hayvansal protein üretimine
katkı için yeni yollar bulmaya kendisini adadı.
Aşı İnovasyon Merkezi’nin açılışını duyuruyoruz. Bu tesis, karşılanmamış hayvan
sağlığı sorunlarını çözmek için özel olarak
tasarlandı. 4500 metrekare alanın yarısı
işbirliği ve bilimsel etkileşim için uygun bir
ortam içeriyor. Kalan alan ise son teknoloji ile donatılmış immünoloji, moleküler
biyoloji ve mikrobiyoloji laboratuvardan oluşmakta. Aşı İnovasyon Merkezi,
Elanco’nun küresel aşı Ar&Ge merkezi
olacak. Burada aşı üretimi için gerekli ana
tohumların geliştirilmesi hedefleniyor.
Bilimadamlarımız, aşı üretiminde hayvan
sağlığı için öncül yaklaşımlarda bulunacaklar. Buna yenilikçi antibiyotikler de dahil
olacak. İki kısa dönemli çalışmalarımızdan
birisi, Birleşik Devletler’de yaklaşık bir
milyon gıda kaynaklı hastalığa neden olan
Salmonella bakterisine karşı bir aşı. Aşı
İnovasyon Merkezi’ndeki çalışmalar aynı
zamanda Elanco’nun 8 adımda Antibiyotik
Yönetim Planı’nın somut bir sonucudur”.
Elanco Hayvan Sağlığı’nın geçtiğimiz yıl
Beyaz Saray’da taahhüt ettiği “8 Adımda Akılcı
Antibiyotik Planı” küresel anlamda akılcı antibiyotik kullanımı politikalarımız konusunda
ipuçları vermektedir. (bknz: gelecek sayfa)
DÜNYAnın birçok yerinden
MERAK EDİLEN SORULAR
Elanco Başkanı Jeff Simmons, Kerry
Keffaber ve Aaron Schacht’ın sunumlarının
ardından kendilerine Elanco’nun faaliyetleri
ve küresel çapta bilinçli antibiyotik kullanımının durumu ve aşı merkezi hakkında çok
sayıda soru yöneltildi. Bu sorular ve yanıtların bir bölümünü aşağıda bulabilirsiniz.
Çiftlik hayvanlarında antibiyotik kullanımını her ülke için ölçen uygun bir
çalışma var mı? Dünyada antibiyotik
kullanımı azalıyor diyebilir miyiz?
Bu konuda bir çok ülkede veriler toplanıyor ve çok detaylı haritalar çıkarılıyor.
Önemli olan bu verilerle neler yapabileceğimiz. Hem insan, hem de veteriner
hekimliğinde yanlış kullanımın azaltılmasına yönelik sürekli adımlar atılıyor. Burada
dikkat edilecek denge önce hayvan sağlığı
ve refahını sağlayarak, gıda güvenliği yoluyla
zoonozların azaltılması; son olarak ise, her
iki tıp alanında da antibiyotiklerin etkinliklerinin korunmasıdır. Konuşmanın başında
da dile getirildiği gibi, antibiyotik direnci
dünyada artan bir hassasiyet kazandı.
ETKİNLİK ELANCO HAYVAN SAĞLIĞI
Artan farkındalıkla beraber hem insan
hekimleri, hem de veteriner hekimler bu
konuya daha fazla önem veriyor. En önemli
hususlar ise, her iki branşta da teşhise dayalı
kullanım, hızlı teşhis yöntemlerinin geliştirilmesi, ortak sınıfta yer alan ve insan sağlığı
için önem taşıyan antibiyotik sınıfların etkinliğini korumak. Burada küresel uzmanların antibiyotik kullanımı ile ilgili tavsiyeleri
“Mümkün Olduğunca Az, Gerekli Olduğu
Kadar Çok” şeklinde özetlenebilir.
Bakterilerde artan çoklu ilaç direnci
hakkında bazı çalışmalar var. Bu gerçeği
ne kadar ciddiye almalıyız? Bu çalışmalara bağlı olarak antibiyotik kullanımını
yeniden değerlendirmeli miyiz?
Antibiyotik kullanımını yeniden değerlendirmemiz konusuna katılıyorum. Neyse ki,
antibiyotik direncinin kökenini gittikçe daha
fazla anlıyoruz. Süreçteki genomik değerlendirmelere bakıyoruz. Kaynağın nerede
olduğuna ve neye katkıda bulunabileceğimize bakıyoruz. Bu sorun her zaman önemli
olacaktır ve ulusal otoritelerce takibi gereke-
İNFOVET 76-77
cektir. Antibiyotikler kapsamlı bir sürü sağlık
planının yanlızca bir parçasıdır. Hayvan
sağlığı ve refahının temelinde, doğru barınak,
doğru besleme ve doğru hijyen prosedürleri
yatıyor. Bu aynı zamanda güvenli gıdanın
elde edilmesi, insanların dengeli ve sağlıklı
beslenmesi için ön şart. Veteriner hekimlerin
hayvan sağlığı ve refahının korunmasıyla ilgili
yükümlülükleri var. Antibiyotiklere ihtiyaç
olduğunda, veteriner hekim kontrolünde
kullanıldığından ve özellikle çiftlik hayvanları
ve insanlarda ortak kullanılan antibiyotiklere
ihtiyacı azaltacak sağlık planımız olduğuna
emin olmalıyız.
Antibiyotik farkındalığı için ne tür sosyal programlarınız var?
Küresel sosyal iletişim araçlarının bizi
bir adım öteye taşıdığına inanıyorum. Gıda
temininin geleceği ve inovasyonun bu alandaki önemi hakkında farkındalık yaratmaya
çalışan bir girişimimiz var ve dünya çapında
22 binin üzerinde profesyonel ile iletişim
içindeyiz; doktorlar, veteriner hekimler,
gıda uzmanları, tüketiciler ve bloggerlar.
Buradaki ana fikir, onları bilgilendirebilmek
ve onların da başkalarını bilgilendirmesini
sağlamak. Etkileşim miktarı burada anahtar
rolünde. Burada bahsettiğim gibi anahtar
üreticilerle, anahtar veteriner hekimlerle,
anahtar gıda zinciri liderleriyle inovasyonun
önemi üzerinde çalışıyoruz. Yüzyüze ve
online olarak birçok eğitimimiz mevcut. Siz
de www.enoughmovement.com adresini
ziyaret edebilirsiniz. Bu bizim tüketici
karşısında şeffaflığımızı artırdığımız ve
üreticilerin gıda güvenliğini dünya çapında
hangi şartlarda artırdığını gösterdiğimiz bir
platform. Herkesin bizi web sitemiz ve sosyal medyada ziyaret etmesini öneririm.
Burada, Aşı İnovasyon Merkezi’nde mevcut özel teknolojiden bahseder misiniz?
DNA ve nükleik asit aşı teknolojisine odaklandık. Bu, daha önce aşı üretilemeyen bazı
hastalıklar için çözüm sunmamıza yardımcı
olacak. Aynı zamanda moleküler biyoloji
üzerine modern teknoloji için de güçlü ve
odaklıyız. Bu aşamaya teknolojinin gücüyle
geldik ve çok fazla deneyim edindik.
BÜYÜKBAŞ SAĞLIK
Sığırlarda Neospora Caninum
enfeksiyonu ve kontrolü
Köpeklerin hastalığı olarak bilinen neosporozis, ara konak olarak sığırları seçmekte ve
sürülerde önemli kayıplara neden olan düşük vakaları şekillendirebilmektedir.
Neospora canInum, zayıf buzağıların
ve ineklerde abortların önemi bir nedeni olan
protozoan bir parazittir. N. caninum vakaları
dünyanın birçok bölgesinden bildirilmiş
ve Amerika Birleşik Devletleri’nde, Yeni
Zelanda’da, Hollanda’da ve Almanya’da
çalışmalara konu olmuştur. Bu çalışmalarda,
sığırlarda karşılaşılan abort vakalarının %
12-45’inin Neospora caninum sebepli olduğu
bildirilmiştir. ABD sütçü ineklerinden yapılan
serum örneklemelerinde %16-36 oranında
pozitifliğe rastlanmaktadır. Sığırlarda abort
İNFOVET 78-79
meydana getiren bilinmeyen bir etkenin
varlığının 1970’li yıllarda fark edilmesinden sonra, etkenin 1989 yılına kadar özel
identifikasyonu yapılamamıştı. Günümüzde
Neospora caninum tüm dünyada, sığır abortunda büyük bir etken olarak bildirilmektedir. Neospora caninum enfeksiyonlarının
sığırlarda gözlenen
abortlarda büyük
Bu hastalığın, immun
sistemin baskılandığı
oranda sorumlu
durumlarda daha da
olmasının sebebi,
etkili olduğu göz önünde
sığır üreticilerinin
bulundurulmalıdır.
bu tehlikeli parazitin önemini tam olarak
bilmiyor olmasıdır. Daha önceleri, atık bir
yavrudan alınmış beyin dokusu örneklerinin
mikroskobik değerlendirilmesi yapılmadan
etkenin teşhisinin yapılması imkansızdı.
Ancak günümüzde kan testleri ile etkenin
belirlenmesi mümkündür. Neosporozis,
küresel olarak birçok ülkede etkisini göstermektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde
yapılan araştırmalar, enfekte ineklerin ilk
laktasyonunda, süt veriminde %5 oranında
ve besi sığırlarının da büyüme oranlarında
BÜYÜKBAŞ SAĞLIK
az da olsa düşüş şekillendirdiği bildirilmiştir.
Neosporozis enfeksiyonlarının Avusturalya
hayvancılığına verdiği zarar, süt işletmeleri
açısından 85 milyon $, besi endüstrisi açısından
da 25 milyon $ olarak belirtilmektedir.
İneklerde Neosporozis
İnekler, Neospora caninum etkeninin ara konağıdır ve genellikle parazitin oositlerini yiyerek
enfekte olurlar. Parazit köpeklerden (veya başka
karnivorlardan) bulaşır. Enfeksiyon, ineklerden
fetuslarına plasenta aracılığı ile bulaşır. Kongenital enfeksiyon, köpeklerden sürüye yayılan
bu hastalığın idaresinde son derece önemlidir.
Hastalığın buzağılara bulaşmasında kolostrumun
da rolünün olduğu tecrübe edilmiştir. Yetişkin
inekler, hastalık süresince herhangi bir klinik
bulgu göstermez ve çoğunluğu normal gebelikler
geçirse de, Avrupa’da yapılan çalışmalar, enfekte
ineklerin, enfekte olmayanlardan 3 kat daha fazla
abort vakası gösterdiklerini ortaya koymaktadır.
Enfekte ineklerin buzağıları, her ne kadar klinik
olarak normal olsalar da, % 80-90 oranında Neospora taşıyıcısıdırlar. Dişi buzağıların yavrularını
enfekte olarak dünyaya getirmeleri kuvvetle
muhtemeldir. Bulaşmanın çiftlikler ve bölgeler
arasında olmasının önemli bir risk faktörü olduğu
bilinmektedir. Bu durum, karnivorların yoğunluğu, beslenme konsantrasyonu ve bölgelerin yapısı
ile yakından ilişkilidir. Eğer bulaşma oranı %
90’larda ise, enfekte sığırın dölünün kullanılmaması, hastalığın elimine edilmesi için önemlidir.
Enfekte sığırların damızlıkta kullanılmamasıyla
hastalığın yalnızca %9 oranında gözlenmesi
başarılmıştır. Neospora etkeninden kaynaklanan abortlar, tipik olarak inekler 4-7 aylık gebe
olduklarında şekillense de, yine de her dönemde
gözlenebilmektedir. 3 aylık gebelikten önce şekillenen düşüklere genellikle rastlanmadığından,
Neospora etkeninin gebelikteki rolü tam olarak
bilinmemektedir. Abort her zaman embriyo
öldüğünde şekillenmez, mumifiye veya kısmen
sindirilmiş fetuslar da atılabilmektedir.
Enfekte doğan buzağılarda anormalitelere
rastlansa da geneli hiç klinik bulgu göstermez.
Eğer mevcutsa anormaliteler, düşük kilo,
ayakta duramama, fleksik veya hiper ekstense
uzuvlar, koordinasyon bozuklukları, refleks eksiklikleri, uyarımlara cevapsızlık veya gözlerde
asimetri şeklinde kendini belli eder.
Anneden yavruya geçen vertikal bulaşma,
sürüde hastalığın bulaşmasında en önemli
etken olmaktadır. Yeni bir enfeksiyon belirtilmedi ise, az miktardaki bireysel enfeksiyonlar
sürüde sporadik abortların meydana gelmesine
İNFOVET 80-81
Neospora caninum yaşam döngüsü
Enfekte dokunun sindirilmesi
(ör. fetus, plasenta)
Köpeklerde Neospora caninum
oositlerinin dışkı ile saçılmasına
neden olur. Bu oositler oldukça
dayanıklıdır, çevrede aylarca
yaşayabilir.
Yeni enfekte inek
Sığırlar Neospora
caninum oositlerini
yiyerek enfekte olur.
Gebelik esnasında
sindirim
Eğer buzağılar doğarsa,
kronik enfekte olarak
yaşarlar.
Ookist saçılması
Atık yavru
Sığırlarda
N. caninum
enfeksiyonu
abort, erken
doğum, güçsüz
buzağılar ve süt
üretiminde düşüş
meydana getirir.
Eğer bu buzağılar
damızlıkta
kullanılırsa
inekten buzağıya
vertikal bulaşma
şekillenir ve
kronik enfekte
soylar oluşur.
Kronik enfekte
sağlıklı buzağı
Damızlık inek
Kronik enfekte
ineklerde abort
oranı, enfekte
olmayanlardan
2-3 kat fazladır.
neden olabilir. Sürülerde bazen kısa süre içinde
birçok hayvanda atık gözlenmesiyle ‘düşük
fırtınası’ yaşanabilir. Bu tip fırtınalar enfekte
olmayan bir sürüye, parazitin oositlerini içeren
karnivorun temasıyla gözlenir ve yoğun olarak
yaşanmasının sebebi de bağışıklığı düşük olan
sürüde parazitin re-aktivasyon göstermesidir.
Sporadik abortlar, taşıyıcı ineklerde, başka hastalıklar tarafından immun sistemin baskılanması nedeniyle ortaya çıkabilmektedir.
Sığırlarda teşhis
Aborte fetüs, atık sebebinin anlaşılabilmesinde, laboratuvara gönderilecek en önemli
örnektir. Neosporozis vakalarında fetal beyin
ve kalp, teşhiste anahtar niteliğindedir ve bu
organlar mikroskop altında incelendiğinde
enfeksiyona dair ciddi ipuçları sağlar. Mumifiye, çürümüş ve kısmen sindirilmiş fetuslarda
dahi teşhis değeri taşıyan bu organlar, %10’luk
formalin ile fikse edilerek mikroskobik
N. canınum’un sığırlarda
gözlenen abortlarda
büyük oranda sorumlu
olmasının sebebi, sığır
üreticilerinin bu tehlikeli
parazitin önemini tam
olarak bilmiyor olmasıdır.
BÜYÜKBAŞ SAĞLIK
Kontrolde uyulması
gereken tavsiyeler
muayanaye hazır hale getirilirler. Alınan örneklerin vakit kaybedilmeden uygun laboratuvara
doğru bir şeklide gönderilmesi önemlidir.
Örnekleme yapan kişinin diğer hastalıklardan
kendini koruması açısından, koruyucu eldivenler takması plastik ve sağlam poşetler kullanması ve örnekleri soğuk tutması gerekmektedir.
Alternatif olarak, kan örnekleri ve fötal sıvılar
da Neospora caninum antikorlarının gözlenmesi amacıyla teşhis değeri taşımaktadır. Fötal
sıvılardan sağlanan pozitif sonuçlar, parazite
maruz kalmanın güçlü göstergesidir ancak
erken fötal devrede gözlenen negatif sonuçlar
güvenilir değildir. Fetusun immun sisteminin yeterli olgunluğa gelmemesi nedeniyle,
savunma işlevini tam anlamıyla yerine getirememesinden kaynaklanmış olabilir. Abort
yapan ineklerin kanlarındaki antikor oranıyla,
aynı sürüdeki gebe ineklerin kan testlerindeki
antikor oranları karşılaştırılması, tek bir inekten bakılan kan testlerindeki antikor oranının
yorumlanmasından daha anlamlı olacaktır.
Neospora kontrolü
Yemlerin ve ortamın köpek dışkıları ile olan
temasının önlenmesi gerekmektedir. Özellikle
buzağılama döneminde köpeklerin aborte
fetusları yemesinin engellenmesi gerekmektedir. Vahşi köpeklerin ve tilkilerin olabildiğince
kontrolü sağlanmalıdır. Aborte fetuslar ve ölü
buzağılar gömülmelidir. Bazı araştırmacılar
abort yapan ineklerin sürüden çıkarılmasını
İNFOVET 82-83
tavsiye etmektedir. Eğer Neospora prevalansı
yüksekse, bu iyi bir seçenek olabilmektedir.
Neospora’nın sürüden eradike edilmesi ve
sığırların tekrar enfekte olmamaları için, karnivor dışkılarıyla ve enfekte ineklerle kontaminasyonu engellenmelidir. Abort yapan ineklerin
kesimine karar verilmeden önce, enfeksiyonun
sürüye yayılma şeklinin ne olduğu kesin olarak
ortaya konmalıdır. Bulaşmanın vertikal mi olduğu, yoksa vahşi karnivorların sürüye temasından
mı kaynaklandığı belirlenmelidir. Abort fırtınaları sırasında Neospora-pozitif ineklerin hepsi
kesime sevk edildiği takdirde, enfeksiyon sürüye
tekrar uğrarsa, sürüde etkene karşı herhangi bir
bağışıklık mevcut olamaz. Böylelikle enfeksiyon
şiddetli seyreder. Aşılama yapılmadığı takdirde,
hastalığı yaşanması ve savunma geliştirilmesi,
ancak birden fazla abort yapan ineklerin kesime sevk edilmesi en uygun yöntem olacaktır.
İmmun sisteminin önemi
N. caninum hem sütçü hem de etçi sığırlarda
gözlenebilmektedir. Enfeksiyon hem bireysel hem de sürü bazında hastalıklara neden
olmaktadır. Bu hastalığın, immun sistemin
baskılandığı durumlarda daha da etkili olduğu
göz önünde bulundurulmalıdır. Abort ile karşılaşıldığında, hem fetus hem
de plasenta laboratuvar
Enfekte ineklerin
buzağıları, klinik olarak
değerlendirmelerinin konormal olsalar da,
nusunda uzman hekimler% 80-90 Neospora
ce incelenmelidir.” 
taşıyıcısıdırlar.
> Tehlikeli bakteriler,
virüsler ve protozoaların
sürüye bulaşması ve
yayılmasının engelleyici
biyogüvenlik önlemlerinin
alınması gereklidir.
> Özellikle gebe ineklerin
bulunduğu alanların
temizliğine, kuruluğuna
ve havadar olmasına
dikkat edilmeli, düzenli
dezenfeksiyonu yapılmalıdır.
> Buzağılama döneminde
ineklerle köpeklerin
her türlü temasının
engellenmelidir.
> Aşı takvimleri düzenli
olarak takip edilmelidir.
Sporadik olan abort
olguları, taşıyıcı
ineklerde, başka
hastalıklar tarafından
immun sistemin
baskılanması nedeniyle
ortaya çıkabilmektedir.
KONU KANATLI
“Elanco Bağırsak
Bütünlüğü Toplantıları”
antikoksidiyaller üzerine
önemli bilgilerle doluydu.
Elanco Hayvan Sağlığı’nın
geçtiğimiz günlerde Adana, İzmir ve
Bolu’da organize ettiği “Elanco Bağırsak Bütünlüğü Toplantıları”130 kişinin
katılımı ile gerçekleştirildi. Yüksek lisans
eğitimine başladığı 1963 yılından beri
antikoksidiyaller üzerine yoğunlaşan ve
şu anda Elanco Hayvan Sağlığı’na danışmanlık hizmeti veren Thomas K. Jeffers
toplantının ilgi odağı idi.
Ticari broyler üretiminde
dünya çapında bir tehdit
Koksidiya ve
broyler arasındaki
mükemmel denge;
İyonoforlar
Elanco Hayvan Sağlığı’nın, 12-14 Mayıs tarihleri arasında
sırasıyla Adana, İzmir ve Bolu’da 130 kişilik yoğun katılımla
GERÇEKLEŞTİRDİĞİ “Elanco Bağırsak Bütünlüğü Toplantıları”
misafirler tarafından dikkatle takip edildi.
İNFOVET 84-85
Cornell Üniversitesi Hayvan Bilimi
Departmanı Öğretim Görevlisi Thomas
K. Jeffers’in konuşmasının satır başları
şöyleydi: Broylerlerin bağırsakları, optimal büyüme verimliliğinin elde edilmesinde en önemli organdır. Bağırsak,
besinlerin emilmesinden sorumlu olan
epitel hücre katmanı ile kaplıdır. Bu
hücre katmanının bütünlüğü optimal
büyüme performansının sağlanması
için zorunludur ve koksidiyozis bu
bütünlük için en büyük tehdittir. Koksidiyalar, ticari broyler üretiminde dünya
çapında dağılım gösteren yaygın intrasellüler parazitlerdir. Yedi geçerli türü
bulunmaktadır; bunların üçü (Eimeria
acervulina, E. maxima ve E. tenella)
broyler üretimi için büyük sorun teşkil
etmektedir. Bu türlerden her biri klinik
koksidiyozisin tanısında yardımcı olan
farklı lezyonlar oluşturmaktadır.
Koksidiya tüm dünyadabroylerlerde
endemik seyretmektedir. Koksidiyozis,
broylerlerin bağırsak bütünlüğüne karşı en
büyük tehditlerden biridir. Büyüme oranını ve yem verimliliğini azaltarak doğrudan
ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Bağırsak bütünlüğünü de tehdit eden nekrotik
enteritin tetikleyicisi olması nedeniyle
dolaylı maliyetlere yol açmaktadır.
Sentetik Antikoksidiyaller
Geliştirilmesi 1940’ların ortalarında
sülfür içeren bileşiklerin sentezi ile
başlamıştır. Sonraki 30 yıl boyunca, ABD
kanatlı endüstrisine yirmiden fazla yeni
antikoksidiyal ilaç tanıtılmıştır. Koksidiya buna antikoksidiyal ilaç direnci geliştirerek karşılık vermiştir. Sonuç olarak, bu
ürünlerin çoğu yalnızca kısa bir süreyle
etkili olmuştur ve bazı durumlarda ilaç
direncinin hızlı gelişimi ve koksidiyozise
karşı korumanın başarısız olması nedeniyle ilaç üretici firmalar Ar&Ge maliyetlerini telafi edememişlerdir. Bunun
üzerine yeni arayışlar başlamıştır.
“Monensin”in keşfi 1966’da Eli Lilly &
Co.’nun laboratuvarlarında yapılmıştır.
Monensin, dünyada keşfedilen, ilk iyonofor antikoksidiyal olmuştur. Sentetik antikoksidiyallerin aksine, monensin toprak mikroorganizması olan Streptomyces
cinnamonensis’in büyük fermantasyon
tanklarında fermente edilmesi yoluyla
üretilmiştir. Monensin ilk olarak 1971
yılında ABD’de broylerlerde kullanım
için onaylanmıştır ve broyler üreticileri
tarafından hızla benimsenmiştir.
Koksidiya “bakış açısından” tüm iyonoforlar benzer etkiyi göstererek doğrudan
koksidiyanın invazif evresine (sporozoitler
veya merozoitler) karşı etki etmektedir;
enerjinin tükenmesine yol açmakta ve bunun sonucunda parazitin ölümüne yol açan
iyon dengesizliği oluşmaktadır.
İyonoforların antikoksidiyal aktivitesi,
iyonoforun, Eimeriaların epitel hücrelere
invazyonundan önce bağırsak lümeninde
etkili konsantrasyonlarda bulunmasıyla çok yakından ilgilidir. Bu nedenle,
bir iyonoforun etkili olması için, ara
verilmeksizin sürekli olarak uygulanması
gerekmektedir. İyonofor uygulamasına
5 ila 7 saat boyunca ara verilmesi bile
kanatlıyı koksidiyal enfeksiyona duyarlı
hale getirmektedir.
İyonoforların uzun süreli başarısını şu
şekilde açıklayabiliriz: İyonoforlar, klinik
koksidiyozise karşı korurken, kanatlılarda koruyucu immünite sağlamak için
Katılımcılar
sunumları baştan
sonra dikkatle
takip ettiler.
Tablo: ABD’de Antikoksidiyal
olarak kullanım için onaylanmış
İyonoforların kronolojisi
İyonofor
Onay
yılı
Kullanım
düzeyi
Monensin
1971
100-121 ppm
Lasalosid
1976
75-125 ppm
Salinomisin
1983
44-66 ppm
Narasin
1988
60-80 ppm
Maduramisin
1989
5-6 ppm
Semduramisin
1995
25 ppm
Toplantı’nın İzmir ayağında, sinerjik narasin ve
nikarbazin kombinasyonunun keşfi ve piyasaya
sürülmesi üzerine bilgiler verildi. Çığır açan
bu kombinasyonunun tek gerçek sinerjistik
antikokdisiyal bileşim olduğuna değinildi.
KONU KANATLI
yeterli koksidiya gelişimine izin verdiğinden dolayı benzersizdir. İyonoforlar
koksidiya ve broyler arasında mükemmel
bir denge sağlamaktadır.
Sinerjistik narasin ve nikarbazin
kombinasyonunun keşfi ve piyasaya
sürülmesi koksidiyozis kontrolünde
önemli bir çığır açmıştır. Sinerjistik
narasin ve nikarbazin kombinasyonu
genellikle sonrasında iyonofor içeren
“Shuttle Programı”nda kullanılmaktadır. Bu program global broyler üreticileri tarafından geniş çapta benimsenmiştir. Rotasyon antikoksidiyaller
açısından önemli olan zaman içindeki
devamlılığını bölmektedir.
Kimyasal bir antikoksidiyale rotasyon
sıklıkla direnç ile sonuçlanmaktadır.
Kimyasal antikoksidiyallere karşı direnç
oluştuktan sonra, kimyasal rasyondan kaldırıldığında bile koksidiya popülasyonunda genetik olarak stabil halde kalmaktadır,
bu da uzun süreli etkililik kayıplarına
neden olmaktadır.
Elanco Hayvan Sağlığı Kanatlı İş Birimi Departmanı Ekibi
Toplantının Bolu ayağında ise, iyonofor içeren
programların bağırsak bütünlüğünün uzun
süreli korunmasını sağladığı açıklandı. Kimyasal
antikoksidiyal kullanımının direnç nedeniyle
sınırlandırılması gerektiği vurgulandı.
İNFOVET 86-87
Sık rotasyon bağırsak sağlığı üzerinde
olumsuz bir etki yaratarak performans
kayıplarına yol açar
Koksidiyoz aşılarının kullanımında;
immünite, yalnızca, aktif koksidiya enfeksiyonu nedeniyle ortaya çıkmaktadır.
Koruyucu İmmünite için, altlıktan alınan
ookistler ile çoklu enfeksiyon gerekmektedir. İmmünite türe spesifiktir. Tüm koksidiya aşıları canlı ookistler içermektedir ve
bu nedenle bu aşıların kullanılması bağırsak hasarı ve bunun sonucunda bağırsak
bütünlüğünde bozulma riski taşımaktadır.
Antikoksidiyal programların devam eden
başarısı ve alternatiflerin beklentileri
karşılamaması nedeniyle önümüzdeki
dönemlerde, iyonoforların dünyada
koksidiyoz kontrolünde en etkili seçenek
olmaya devam etmesi beklenmektedir.
Özet olarak baktığımızda;
İyonofor içeren programlar bağırsak
bütünlüğünün uzun süreli korunmasını
sağlamaktadır. Kimyasal antikoksidiyal
kullanımı direnç nedeniyle koksidiyozis salgını risklerinin önlenmesi için
sınırlandırılmalıdır. İyonoforlar yalnızca
rasyonda sürekli olarak uygulandığında
etkili olduğundan uzun süreli boş yem
kullanımından kaçınılmalıdır.
TOPLANTI ELANCO HAYVAN SAĞLIĞI
Thomas K. Jeffers, Ph.D.
Hayvan Bilimi Departmanı
Cornell Üniversitesi
Ithaca, NY, ABD
Üretimde karlılık ve
uzun süreli kontrol
“Ticari broyler üretiminde iyonofor kullanımıyla ilgili
herhangi bir direnç problemi raporu bulunmamaktadır.
Bu nedenle, iyonofor kullanımında düzenli bir şekilde
rotasyon gereksinimi bulunmamaktadır.”
WIsconsIn Üniversitesi’nde, 1963
yılında yüksek lisans eğitimine başladığından beri antikoksidiyaller üzerine yoğunlaşan Thomas K. Jeffers, 2001 yılında Lilly/
Elanco’dan ayrılmış; o zamandan beri, Cornell
Üniversitesi Hayvan Bilimi Departmanı’nda
Misafir Profesör olarak görev almaktadır. Jeffers aynı zamanda, Elanco Hayvan Sağlığı’na
danışmanlık hizmeti vermektedir.
İNFOVET 88-89
Uzun dönem antikoksidiyal programlarının
kullanılmasının başlıca avantajları nedir?
Kilit avantaj, koksidiyozun uzun sureli
kontrolü ve broyler üretimindeki karlılığı
sağlamak amacıyla bağırsak bütünlüğünün
sürdürülmesidir. Ticari broyler üretiminde
iyonofor kullanımıyla ilgili herhangi bir direnç problemi raporu bulunmamaktadır. Bu
nedenle, iyonofor kullanımında düzenli bir
şekilde rotasyon gereksinimi bulunmamaktadır. Bu da iyonofor temelli antikoksidiyal
programlarının uzun süreli kullanımının
diğer bir avantajıdır.
Kimyasal antikoksidiyallere karşı direnç
gelişimi ile ilgili tecrübeleriniz nelerdir?
Tüm kimyasal antikoksidiyallere karşı
direnç gelişmiş olup, birçoğunun broyler
üreticileri tarafından vazgeçmesine sebep
olmuştur. Bu direnç çok çabuk bir şekilde,
hatta bazı durumlarda koksidiyal üremenin
tek bir jenerasyonunda gelişebilir. Bu problem, bir kimyasala karşı gelişen direncin
uzun süre devam etmesiyle kötüleşir ve bu
broyler üreticisinin söz konusu kimyasalı
tekrar kullanması için aylar geçmesine
sebep olabilir.
Kimyasal antikoksidiyaller arasında çapraz
direnç gelişimi olabilir mi? Bu nasıl oluşur?
Evet, belirli bir kimyasala karşı dirençli
olan koksidiyal aynı zamanda kimyasal
Thomas K. Jeffers, Ph.D. VE ÇALIŞMALARI HakkındA...
Thomas (Tom) Jeffers New
York eyaletinde Syracuse
şehrinde doğmuş ve akademik
eğitimini Cornell Üniversitesi
ve Wisconsin Üniversitesi’nde
tamamlamıştır. 50 yıldan uzun
araştırma kariyeri sırasında,
koksidiyal biyolojisi alanında
sahip olduğumuz bilgilere pek
çok büyük katkı sağlamıştır
ve çalışmaları kümes
hayvanlarında görülen bu
yaygın hastalığın kontrolüne
yönelik doğrudan pratik
uygulamaya sahiptir. Lilly/
Elanco’da çalıştığı dönemde,
Dr. Jeffers narasin geliştirme
üzerinde çalışan bir araştırma
grubuna Monteban’ın etlik
piliçler için antikoksidiyal
bir ürün olarak keşfinden
ürünün dünya çapında
ruhsatlandırılmasına kadar
öncülük etmiştir. Ayrıca,
narasin ve nicarbazinin sinerjik
antikoksidiyal kombinasyonunu
bularak antikoksidiyal
ürün Maxiban®’ı ortaya
çıkaranlardan biri olmuştur.
En çok bilinen ve belki de en
kalıcı başarılarından bir tanesi
koksidiyanın prekosiyöz gelişim
olarak başka ilgili antikoksidiyale karşı direnci de gösterecektir. Bu durum, dirence
neden olan koksidiyadaki genetik değişikliklerin kimyasal yapıları yönünden ilgili
kimyasalların aynı olarak algılaması sebebi
ile her iki kimyasala karşı direnç gelişimine
neden olmasına yol açar. Bu, çapraz direncin bir tanımıdır.
Nikarbazinin sıcak iklimlerde yan etkilerinin
olması söz konusu mu?
Evet, 125 ppm düzeyinde nikarbazin
verilen kanatlılar yüksek sıcaklık ve nem
dönemleri boyunca ölüme maruz kalacaktır.
Bu nedenle, bu iklim koşullarında nikarbazin kullanılmamalıdır.
Yeni antikoksidiyal molekülleri hakkındaki
öngörünüz nedir?
Gelecekte yeni antikoksidiyal molekülleri olasılığı konusunda iyimser
değilim. Son 20 yılda Amerika Birleşik Devletleri’nde yeni antikoksidiyal
molekülleri geliştirilmemiştir. Bunun
asıl nedeni, iyonofor bazlı antikoksidiyal
programlarının uzun süreli başarısına
bağlı olarak, hayvan sağlığı firmalarının
Ar&Ge bütçelerinde diğer “karşılanmayan ihtiyaçları” çözmeye yönelik olarak
kullanmalarıdır. Bu; temel koksidiyoz
araştırma programlarının fonlamasını
önemli derecede azaltmıştır.
için seçilerek zayıflatabileceğini
göstermesi olmuş, bu buluş
doğal olarak patojenik olmayan
canlı koksidiyoz aşıların
geliştirilmesini sağlamıştır.
Bilimsel başarılarının bir
incelemesi Chapman,
H.D. (2012)’de bulunabilir
(Thomas K. Jeffers: Koksidiyoz
araştırmasının öncüsü Kanatlı
Patolojisi. 41: 123-131.)
2001 yılında Lilly/Elanco’da
Keşif ve Geliştirme Araştırması
Müdürü olarak emekliliğinin
ardından, Dr. Jeffers
Cornell Üniversitesi’nde
Hayvan Bilimleri Misafir
Profesörü olarak atandı.
Kanatlı Patolojistleri
Amerikan Birliği’nden P.P.
Levine Ödülü’nü ve Cornell
Üniversitesi’nden Üstün
Mezuniyet Ödülü’nü aldı.
60’dan fazla hakemli bilimsel
derginin ve kitap bölümlerinin
ortak yazarıdır, ayrıca Kanatlı
Patolojistleri Amerikan Derneği,
Kümes Hayvanları Bilim Derneği
ve Dünya Kümes Hayvanları
Bilim Derneği’nin birer üyesidir.
Dr. Jeffers ve eşinin, iki çocuğu
ve beş torunu bulunuyor.
Koksidiyoz aşılarının broiler sürülerde
kullanımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Broylerlerde koksidiyoz aşıları kullanıldığında, bunun bağırsak bütünlüğüne bir
tehdit olma olasılığının farkında olunması
gerekmektedir. Bunun nedeni bu aşıların
koksidiyozun canlı oositlerini içermesi
ve koruyucu bir bağışıklık elde etmek için
tekrarlanan koksidiyoz enfeksiyonlarının
oluşması gerekmektedir. Bu enfeksiyonlar
nekrotik enterit için hazırlayıcı faktördür.
Koksidiyoz aşıları, broyler damızlıklarda
kullanım için daha uygundur.
Maxiban®’ın geliştirilmesine nasıl karar
verdiniz, broyler endüstrisini nasıl etkiledi?
Narasin ve nikarbazin kombinasyonunun sinerjik etki sağladığını görmemizle
Maxiban® geliştirilmiştir. Yapılan ek
çalışmalar, 1:1 oranındaki narasin ve nikarbazinin mükemmel koksidiyoz kontrolü
sayesinde üstün gelişim performansı
sağladığını göstermiştir. Bu; global broyler
sanayisi tarafından en geniş kapsamlı
şekilde kullanılan antikoksidiyal ürünlerinden biri olan Maxiban® ürününün
gelişimine neden olmuştur.
Narasinin diğer İyonoforlara karşı
avantajları nelerdir?
Narasin kullanımının onu diğer iyonofor
antikoksidiallerinden ayıran aşağıdaki şekil-
de kritik avantajları vardır:
> Özellikle monensin kullanılan broylerlerle kıyaslandığında narasin kullanılan
broylerlerin gelişimi çok iyidir.
> Narasin; koksidiyozla birlikte seyreden
ve nekrotik enteritin etkeni olan Clostridium perfringens ile enfekte broylerlerde
etkili olması sebebiyle ayrılabilir.
> Narasin, taşlık erozyonunun şiddetini azalttığı çalışmalarda gösterilen tek
iyonofordur.
> Narasin, başlı başına veya nikarbazin ile
sinerjik bir kombinasyon halinde broyler rasyonlarına dahil edildiğinde herhangi bir zarar
verici yan etkiye neden olmamaktadır. 
Sağım ekipmanlarında
temizlik ve sanitasyon
Biyogüvenlik, temizlik ve
dezenfeksiyon uygulamaları
modern hayvancılıkta
başarıya giden en güvenli
ve en ucuz yoldur.
İşletmedeki ekipmanların
temizlik ve sanitasyonu
ise en önemli biyogüvenlik
basamaklarından birini
oluşturmaktadır.
İNFOVET 90-91
Biyogüvenlik biyolojik ajanlara
ve özellikle de bulaşıcı biyolojik ajanlara karşı
güvenlik anlamına gelir. Bu biyolojik ajanlar;
enfeksiyon yapabilme yeteneğine sahip bakteri, virüs, protozoa, mantarlar, parazitler ve
diğer maddeleri kapsar. Biyogüvenlik hayvan
sürülerinin her türlü biyolojik ajanın oluşturduğu tehlikeden korunması amacıyla sahada
ve çiftlikler arası alanlarda organizma oluşumu
ve yayılması potansiyelini azaltan bir dizi idari
uygulamaları kapsamaktadır. Günümüzde hayvancılık işletmelerinin modern bir yapı kazanmasına paralel olarak, sürülerin hastalıklardan
korunmasının önemi de artmıştır. Modern bir
hayvancılık işletmesi olmanın genel şartlarından biri de üretimin her türlü riske karşı
güvence altına alınmış olmasıdır. Hastalıklar
hayvancılık işletmeleri ve ilgili endüstrilere çok
büyük kayıplar verebilir. Gerekli koruyucu önlemler alınmadığı takdirde hem verim kayıpları
hem de sağlık masrafları nedeniyle işletmenin
ekonomik kayba uğraması söz konusudur. Bu
nedenle hayvancılık işletmelerinde hastalık
ve kayıp risklerini en aza
indirmek için koruyucu
Tüketiciye sağlıklı
sütün arzı için,
önlemlerin alınması şarttır.
üretimin her türlü
Süt sığırcılığı işletmelehastalık etkeninden ari
rinde de sürü seviyesinde
yapılması gerekmekte.
BİYOGÜVENLİK
UYGULAMAlarının
PAZAR AÇISINDAN
YARARLARI
> Alıcı ülkelere daha fazla
ihracat gerçekleştirmek
> Sağlık standardı düşük
ülkelerden hayvansal ürün
ve benzeri malların
ithalatının kısıtlanması
> İlaçlarla tedavi
edilemeyen, aşılarla veya
diğer yönetim tedbirleri ile
kontrol edilemeyen bazı
hastalıklardan kaynaklanan
ekonomik kayıpların azalması
(Örneğin: Mycoplasma bovis
mastitisleri)
> Salmonellosis, brusellosis,
tüberkülosis gibi
hastalıklardan daha iyi ve
daha etkin korunma
> Global ticaret kuralarını
ve gerekliliklerini daha
kolay sağlama
> Yabancı hastalıkların ülkeye
girişinin önlenmesi
> Zoonozlardan korunma
> Patojenlerden ari sağlıklı
et ve süt üretimi
sağım makineleri ile
depolamada kullanılan
ekipmanların yüzeyinde
meydana gelen mineral
çökeltilerinin meydana
getirdiği yapılara süt
taşları denilmektedir.
İNFOVET 92-93
karlılığın artışı ve sağlıklı ürün arzı için biyogüvenlik önlemlerinin eksiksiz uygulanması
gerekmektedir. Sağım ekipmanlarının temizlik
ve sanitasyonu ise biyogüvenlik kuralları içerisinde göz önünde bulundurulması gereken en
önemli maddelerden biridir.
Temizlik ve sanitasyon
Sağım alanında bulunan, süt, kir ve gübre ile
bulaşık tüm sağım ekipmanları, alanlar ve diğer
çiftlik ekipmanları yüzeylerinin bir sonraki
sağım öncesinde sanitasyona tabi tutulması gerekmektedir. Süt toplama tanklarının da her süt
toplama işleminden sonra temizlenmesi şarttır. Temizlikteki amaç süt, organik ve mineral
madde kalıntılarının adı geçen ekipmanlardan
uzaklaştırılmasıdır. Sanitasyondaki amaç ise
bir önceki sütten kalan bakterilerin ivedi olarak
yok edilmesidir. Yetersiz ve yanlış yapılan
temizlik veya sanitasyon işlemleri bakterilerin
ekipman yüzeylerinde kalmasına ve buralarda
hızlı bir şekilde çoğalmalarına neden olmaktadır. Sonucunda ise sütteki bakteri sayısında
kayda değer bir artış görülür.
Kalıntının türü
Organik kalıntılar sütün organik bileşenlerinden meydana gelir. Bu bileşenler yağ, protein ve şekerdir. Bu bileşenlerin zamanla sıcaklık
ve kuruma dolayısıyla yüzeylere adezyonu
artacağından, sağım sonrasında yüzeylerden
mümkün olabildiğince çabuk uzaklaştırmak
önem taşır. Kuruduktan sonra ise tortu oluşturduğundan temizlemesi zor olmaktadır. Su veya
sütte bulunan genellikle kalsiyum, magnezyum
gibi mineral kalıntılar ve organik tuzlar alkali
ortamda veya sıcakta çökerler. Sağım makineleri ile depolamada kullanılan ekipmanların
yüzeyinde meydana gelen mineral çökeltilerinin
organik kalıntılarla birlikte meydana getirdiği
yapılara süt taşları denilmektedir.
Temizlik maddeleri
Sağım aletlerini etkili bir şekilde temizlemek
için öncelikle suyun mineral bileşenleri ve
sertliği gibi bazı özelliklerini analiz etmek ve
sonrasında ise suyun yapısına uygun bir temizlik maddesi seçmek gerekmektedir. Suyun
sertliği fazla ise kullanılan deterjan miktarını
artırmak gereklidir. Alman sertlik derecesine
göre sınıflandırıldığında sertliği 30’dan daha
fazla olan çok sert sular, yumuşatıcı maddelerle birlikte kullanılmalıdır. Sert su içerisindeki
bikarbonatlar, sülfatlar ile kalsiyum klorit veya
magnezyum; deterjanların etkisini yok edip,
durulanabilirliğini azaltır, ekipmanlar üzerinde
bir film tabakası oluşturur ve suyu ısıtan sistemde problemlere neden
olur. Uyumlu temizleyiciSüt toplama
tanklarının her süt
ler, kullanım talimatlarına
toplama işleminden
göre uygun sıcaklık ve
sonra temizlenmesi
konsantrasyonlarda kullagerekmektedir.
30
DAKiKA
SON SAĞIM
SONRASINDA ORTAMIN
SANİTASYON SÜRESİ
Zararlı mikroorganizmaların
bulunduğu ortamın
30 dakika boyunca sanite
edilebilmesi, uygun ve
güçlü bir solüsyonun
kullanılması ve sanitasyon
öncesinde temizlik
yapılması ile mümkün olur.
Uygun olmayan temizlik
işlemi sonucunda ortamda
bulunan kalıntılar bakterileri
sanitasyon işlemine karşı
korumuş olur. Klorin gibi
bileşiklerin gücü zamanla
azalır, sanitasyon süresinin
uzamasına neden olur.
nılıp, yeterli süre uygulandıklarında, uygulanan
yüzeyler temizlenmiş olur. Diğer bir değişle
“etiket okumak” önemlidir. Aslında entegre
işletmelerde kullanılan temizleyici maddenin
konsantrasyonunu otomatik olarak ayarlayan
makineler mevcuttur. Bu nedenle etiket doğru
okunup, makinenin ayarı doğru yapıldığında
sorun oluşmamaktadır. Genellikle bir alkali
veya klorlu temizleyiciyi (alkali temizleyiciler
klorin katkılıdır), asidik bir temizlik maddesi
takip eder. Alkali temizleyiciler genellikle temel
alkalileri, fosfatları, nemlendirici maddeleri ve
şelatör ajanları içerir. Bu maddeler sütte bulunan yağları, proteinleri, karbonhidratları ve
çözülerek ortamda yer alan diğer partikülleri,
fırçalama gibi mekanik etki ile birlikte temizler.
Klor, protein kalıntılarını ortadan kaldırarak
ekipmanlar üzerinde tabaka oluşturmalarını
engeller. Bunlar sanitasyon amaçlı kullanılan
ajanlar değildir. Asidik temizleyiciler ise akümüle olmuş mineral maddeleri ve süt taşlarını
temizler. Boruların içini deterjanla yıkadıktan
sonra ivedi bir şekilde asidik bir solüsyonla
(örneğin bir galon su için yaklaşık 30 g asit) durulamak gereklidir. Süt taşları, tankın su hattına
uygun konsantrasyonlarda verilen deterjan solüsyonuyla yıkanmasının ardından uygulanan
asidik su ile rahatlıkla ortadan kaldırılabilir.
Temizlik prosedürleri
Ekipman ve süt tanklarına uygulanan temizlik prosedürleri sağımhane duvarlarına ve takibinde diğer dik yüzeylere uygulanır. Temizlik
İNFOVET 94-95
prosedürünün doğruluğu, kullanılan bileşik ve
su sıcaklığı ile değişebilir. Sağımda kullanılan
ekipmanlar kullanımdan hemen sonra ılık su
ile durulanmalıdır. Suyun çok sıcak olması süt
içerisinde bulunan proteinlerin ve yüzeydeki
protein tabakasının denatüre olmasına sebep
olurken, soğuk olması sütte bulunan yağların
kristalizasyonuna ve bu kristalize yağların
yüzeyde bir tabaka oluşturmasına neden
olmaktadır. Yıkama ve durulama birbirini
takip etmelidir. Yıkama suyu 50 °C civarında
olmalıdır. Başlama sıcaklığı ise yaklaşık 75
°C derecedir. Clean in place sistemi, hızlı ve
özel bir sistemdir. Etkili bir temizlik sağlaması
için gerekli olan minimum hız yaklaşık 90m/
dak.’dır. Yerinde temizleme anlamına gelen
C.I.P uygulamalarında sistem içerisine su ile
birlikte verilen hava, türbülansı artırarak temizliğin daha iyi yapılmasına ön ayak olur. Yıkama
süreci genellikle 6-10 dakika arasındadır. İşlem
uzun sürdüğünde içerideki suyun soğumasına
neden olur. Kullanılacak ilaç konsantrasyonu
suyun sertliğine ve içerdiği demir miktarına
göre değişmektedir. Hattı asidik su (pH 3.04.0) ile minimum 2-3 dakika yıkama, sistemdeki temizleme solüsyonlarının kalıntı bırakmasını engeller. Yerinde temizleme, her sağım
sonunda uygulanması gereken bir işlemdir.
C.I.P genellikle kapalı boru
sistemleri olan gıda ve süt
Temizlik prosedürünün
doğruluğu, kullanılan
işletmeleri için son derece
bileşiklerin ve suyun
uygun bir yöntemdir. Düsıcaklığına bağlı
şük konsantrasyonda
olarak değişebilir.
temizlenmelidir. Temizleme işlemine gene 75
°C ile başlanmalı ve suyun sıcaklığı tüm yıkama
işlemi boyunca 50 °C civarında tutulmalıdır.
Tank tamamen ılık su ile durulanır, deterjan ile
inorganik kalıntıların nötralizasyonu ve ortamdan
tamamen uzaklaştırılması için asidik özellikteki
solüsyonla yıkama işlemine tabi tutulur. Sütün
çıkış yerleri ve valflar manüel olarak temizlenmelidir. Tankın dışı da yıkanmalı ve son sağımdan
sonra da sanitize edilmelidir. Süt tankları da C.I.P
ile veya mekanik bir sistemle temizlenebilir.
CIP (CLEANING IN
PLACE) EKİPMANLARI
C.I.P; otomatik sağım
yapılan süt işletmeleri için
mükemmel derecede zaman
tasarrufuna neden olur.
Bununla birlikte bu sistem
uygun bir şekilde bakıma
tabi tutulmalıdır. Düzenli
olarak en azından yılda iki
kez kontrol edilmediğinde
bazen problemler ortaya
çıkabilmektedir. Ekipman
veya tankların ihmalkârca
temizlenmesi ve uygun
olmayan şekilde sanitize
edilmesi sütün kalitesinde
majör problemlere
neden olacaktır. Bu,
kullanılan su ve temizlik
maddesinin uyumlu olduğu
ve prosedürün yerinde
uygulandığı durumlarda söz
konusu değildir.
İNFOVET 96-97
temizlik maddesi kullanımı ve işgücü gerektirmemesi açısından avantajlıdır. Her sağımdan
sonra uygulanan C.I.P işlemi, borular içerisinde
mineral birikimi ve buna bağlı olarak tıkanmaları önlemesinin yanı sıra, uygulanan düşük pH
nedeni ile de bakteriostatik özelliğe sahiptir.
Tüm ekipmanlar ve kullanılan diğer malzemeler usulüne uygun, suyun drene olması ve
ekipmanların kurumasına müsaade edecek şekilde saklanmalıdır. C.I.P’de suyun drenasyonu
sistemin küçük bir noktasından yapılmalıdır.
İneğin meme başına takılan aparatlar ve diğer
kauçuk bölümler de süt ile temas ettiğinden
her sağım sonrasında yıkanmalı ve sanitasyona tabi tutulmalıdır. Süt hatları veya diğer
ekipmanlar önerilen sürede (örneğin 1200
sağım) kullanılmalı ve gerektiğinde yenileri ile
değiştirilmelidir. Aksi taktirde bu parçaların
yumuşaması, çatlaması ve pürüzlenmesi söz
konusu olacaktır. Zamanla oluşan delik ve çatlaklar, temizlik ve sanitasyon sırasında partikül
ve mikroorganizmaların etkili biçimde ortadan
kaldırılmasına engel teşkil eder.
Süt tanklarının temizliği
Tek parçalı süt tankları uygun biçimde temizlenmediğinde sakrofilik olarak tabir edilen (5-25
°C’de hızla üreyebilen) mikroorganizmaların hızlı
bir şekilde üremesine neden olur. Süt tankları
da sağım ekipmanları için öngörülen şekilde
temizlenmelidir. Sütün nakliyesinde kullanılan
ekipmanlar da sütün nakliyesi sonunda ivedi olarak durulanmalıdır. Durulama suyunun sıcaklığı
35-50 °C olmalıdır. Bunu takiben tank yıkanmalı,
durulanmalı ve sanitasyona tabi tutulmalı; mekanik temizlik yapan cihazlarla 6-10 dakika boyunca
Güvenlik Önlemleri
> Temizlik ve sanitasyonda kullanılan malzemeler yetkili olmayan personelin ulaşamayacağı kapalı bir yerde bulundurulmalıdır. Bu
maddelerin saklandığı oda serin ve üzerindeki
etiketin okunabileceği ölçüde aydınlık olmalıdır. Daldırma solüsyonlarının ve spreylerinin
bulunduğu saklama odası açıldığında içerideki
ortam havasının dışarı çıkması ve kimyasal
maddelerin dökülmesi engellenmelidir.
> İşlem yapacak kişilerin deterjan-asit rezistans eldivenler, gözleri veya yüzü korumaya
uygun maske takması gerekmektedir.
> Işletmede kullanılan tüm kimyasal maddeler uygun bir şekilde etiketlenmelidir.
> Asit veya kostik özellikteki bileşiklerle
işlem yaparken ekstra önlemler alınmalıdır. Bu
şekildeki kimyasal ve özellikle kostik maddeler
suya yavaş bir şekilde eklenmelidir.
> Klorin bileşikleri ile diğer deterjan ve asidik
maddelerin karıştırılması, ortaya çıkacak öldürücü klorin gazı nedeniyle çok tehlikelidir.
> Temizlik programı veya direktifleri sütle
muamele olan her yere asılmalıdır. Borular, süt
tankları ve ekipmanlar için uygulanacak farklı
su sıcaklıkları ve kimyasal miktarları ile uygulama süreleri belirtilmelidir.
> Kapanabilir konteynırlara özellikle süt
tanklarına tırmanmak ve içine girmek, kapakların kapanması durumunda ortamı oksijensiz
bırakacağından son derece tehlikelidir.
> Kimyasalların karıştırıldığı bölgede gözleri
yıkamak için bir düzeneğin olması gerekmektedir.
Gözlerin, kimyasalla herhangi bir kontaminasyonda akan su ile en az 15 dakika boyunca yıkanması
gerekmektedir. Hasta sonrasında en yakın doktora
götürülmelidir. Cildin kimyasal ile temas etmesi
durumunda da aynı işlemler uygulanmalıdır.
> Boş konteynırların sürekli
olarak temiz tutularak,
Kimyasal maddelerle
işlem yapacak kişilerin
uygun ve kapalı bir yerde
deterjan-asit rezistans
muhafaza edilmesine
eldivenler ile maske
özen gösterilmelidir. 
kullanmaları gerekir.
Etlik piliçlerde
deri bütünlüğü ve
tüylenme anomalileri
Tavukların tüyleri, vücuda koruma ve izolasyon sağlama
açısından çok önemli roller oynamaktadır. Çok fazla tüy kaybı,
maruz kalan ette enfeksiyonlara ya da dokularda morluklara
yol açan yaralanmaların meydana gelme olasılığını artırır.
Hayvanlar tüylerini sürekli döker
ve tekrar üretirler. Hatta broylerlerin erken
büyüme dönemlerinde 2-3 kez tüy değiştirdiği görülür. Tüyler, deri üzerinde düzenli bir
şekilde kanallar ile sıralanmış tüy foliküllerinden ortaya çıkar. Folikül sayısı inkubasyonun
yaklaşık 14. gününde belirlenir. Aslında bunun
anlamı foliküller tarafından vücudun üniform
olmayan bir şekilde kaplanmasıyla derinin bazı
bölgelerinin doğal olarak tüysüz kalacağıdır. Bu
bölgelerdeki tüylenme, bitişik alanlarda tüyler
geliştiği için sadece koruyucu bir nitelikte
olacak ve tüm vücudu kaplamak için üst üste
bineceklerdir. Hayvan ne kadar gençse, bariz
bir şekilde fark edilen tüylenmemiş alan o
kadar fazladır. Tüyler büyüdükçe vücut şekline
İNFOVET 98-99
uyum gösterir ve birbirlerine kenetlenir.
Tüylerin vücuda yakın şekillenmediği anormal
tüy gelişimi durumu, genellikle fark edilir ve
hayvanlar “kaba” veya “helikopter kanatlı” gibi
görünür. Tablo’da pazar ağırlığındaki broyler
piliçlerde bulunan tüyün bileşenleri gösterilmiştir. Tüyler esasen, folikülün epidermisinde
oluşan keratin proteininden meydana gelir.
Gerçekte bütün gelişim folikülde oluşur ve bu
nedenle folikülden 2-5 cm uzaklıkta görülen
bozukluklar günler ve hatta haftalar önce meydana gelecektir. Keratinin
yapısı sistin bakımından
Tüyler deri üzerinde
düzenli bir şekilde
çok zengindir ve her bir
kanallar ile sıralanmış
molekül 8-yarı-sistin kalıntüy foliküllerinden
tısıyla çevrilidir ve bu iyi
ortaya çıkar.
Tablo. Broylerlerde
tüy yapısı (45 günlük yaş)
Bileşenler
Oranları
(%)
Ham protein
90
Top. Amino asitler
60
Metiyonin
0.7
Sistin
5.5
Arjinin
7.1
Lizin
2.4
Treonin
4.2
Valin
6.5
Magnezyum
0.2
Sodyum
0.8
Demir
0.06
Bakır
12 ppm
Çinko
10 ppm
Selenyum
0.7 ppm
YAĞLI HAYVAN SENDROMU İÇİN
alınabilecek ÖNLEMLER
YHS’nin oluşması durumunda pratik bir
çözüm olarak sadece işleme koşullarını
özellikle de haşlama sıcaklığı ve karkasın
suda kalma süresini değiştirmek gerekir.
Kollojen çapraz bağlarının bozulmasının
kesin nedeni belirlenemediği için, rasyonda
ve çevre şartlarında yapılan değişikliklere
ait değerler soru işareti uyandırmaktadır.
Aksine rasyondaki yağ seviyeleri bir
faktör olarak görünmezken, don yağı gibi
hayvansal yağların kullanılması durumunda
çok daha fazla problemin oluşacağına
dair işaretler mevcuttur. Rasyon yeterli
seviyede bakır içermeli ve aşırı derecede
vitamin A ve çinko elementi içermemelidir.
bir tüylenme için metiyonin/TSAA seviyelerinin neden önemli olduğunu açıklar.
Diğer aminoasitlerin yetersizliği de tüylenme problemlerine neden olmasına rağmen,
metiyonin+sistin’in marjinal seviyeleri
anormal tüy gelişimi ve/veya tüylenmenin
azalmasına sebep olurlar. Genel aminoasit
yetersizliğinde primer tüyler, tüy sapının ilk
% 50’sini kaplayan anormal uzun tüy kılıfı
birikiminin neden olduğu karakteristik kaşık
görünümüne sahiptir. Ayrıca birçok esansiyel
aminoasit yetersizliği, vücutta anormal şekilde
kıvrılmış tüy oluşumuna neden olur. İlginç bir
şekilde aynı özellikler bazı B vitaminlerinin
yetersizliğinde görülür. Yemlerde T-2 toksin
(4 ppm) tüketen hayvanlarda sadece seyrek
tüylenme meydana gelir ve gelişen bu tüyler
derinin bazı alanlarında garip açılarda hayvanın
vücudundan dışarı çıkıntı yapmaya eğilimlidir.
Karakteristik olarak, beslenme yetersizliği
durumunda ilk olarak etkilenen primer tüyler
olmasına rağmen, T-2 toksininin mevcudiyeti
durumunda tüylerin çoğu etkilenir. Tüy gelişimi ayrıca tiroid fonksiyonundan da etkilenir
ve tiroid antagonistleri normal tüy gelişimini
engeller. Mısır temelli rasyondan buğday bazlı
rasyona geçiş yapan işletmelerde bazen zayıf
tüylenme görülür. Bu gibi değişimlerde birçok
rasyon kullanılırken ilginç olan, buğdayın
diğer tahıllara kıyasla iyot içeriğinin daha fakir
İNFOVET 100-101
olmasıdır. Maalesef sahada kötü tüylenmenin
görüldüğü birçok vakada formülasyon sürekliliği/değişimini göz önüne aldığımızda ve rutin
analizlerce belirlenmiş sonuçlara baktığımızda,
belirgin bir rasyon yetersizliği söz konusu değildir. Problemlerin çoğu aynı bölgede ve aynı
yemin kullanıldığı belirli sürüler için geçerlidir. Enfeksiyon etmenlerinin (muhtemelen
tüy folikülünün içinde) sebep olduğu veya
genel besin maddelerinin kötü emilimine
neden olan faktörler, kötü tüylenme kavramını destekler. Tüyler özellikle gelişimlerinin
ilk 7-14 günlük yaşlarında çok hızlı geliştikleri
için sirküle olan besin maddelerinin hazır
bulunmalarına çok duyarlıdır.
Deri mukavemeti
Kesimhanelerde deri yırtılmalarından
kaynaklanan düşük kaliteli ürünler yaklaşık % 5
civarındadır. Yırtılmanın çoğu ölüm sonrasında oluşur ve bu nedenle haşlama suyu sıcaklığı
ve muamele süresi ile ilgili bir durumdur.
Karkasların yüksek haşlama suyu sıcaklığında
kısa süreli tutulmaları, daha düşük haşlama
sıcaklığında uzun süre tutulmalarına göre daha
az deri yırtılmalarına neden
olmaktadır. Ancak işleme
Yağlı Hayvan
Sendromu, yüksek
şartlarını dikkate almaksıenerjili rasyonlarla
zın karkasın bölümleri için
beslenen yaşlı
deri yırtılması mevcuttur.
hayvanlarda gözlenir.
Yağlı Hayvan
Sendromu
(YHS), özellikle
tavukların
tüylerinin
yolunma
teknikleri ve
uygun olmayan
kesimhaneler
ile yakından
ilişkilidir.
Deri mukavemeti erkeklerde dişilere oranla
daha fazladır ve her iki cinsiyet için yaşa bağlı
olarak artar. Dolayısıyla çoğunlukla genç dişi
hayvanların karkaslarında problemle karşılaşılır. Farklı hatlardaki hayvanlar deri yırtılmaları
açısından farklılık gösterdiği için, genetik bir
etkinin de olduğu söylenebilir. Deri mukavemeti
derinin kollajen içeriği ile yüksek oranda bir
ilişkiye sahiptir ve bu nedenle kollajen içeriği ne
kadar yüksekse derinin yırtılmaya olan eğilimi
de aynı ölçüde azdır. Deri kollajen içeriğini
etkileyen herhangi bir besinsel faktör dolaylı
olarak yırtılmaya olan yatkınlığı da etkileyecektir. Prolin aminoasiti kollajenin sertliği ve
stabilitesinden sorumlu olan hidroksiprolinin
bir bileşenidir. Çinko, bakır ve C vitamini,
kollajen sentezinde rol oynarlar ve bu nedenle
bu besin maddelerinin herhangi birinde görülen
yetersizlik, derinin kollajen üretiminde azalmaya neden olur. Ancak bu besin maddelerinin
yoğun miktarlarda yetersizliği büyüme oranının
bozulmasına neden olur ve bu genelde aşırı deri
yırtılması hallerinde görülen bir özellik değildir.
Rasyonda bu besin maddelerinin hatta prolin
seviyelerinde yapılan artışlarla bile küçük bir
fayda sağlanabildiği görülmektedir. Alofugionone antikoksidiyalinin dahil olduğu, rasyonla ilgili
özel bir durum söz konusudur. Bu antikoksidiyal
ile önerilen seviyelerde yapılan yemlemede,
özellikle dişi hayvanlarda olmak üzere deri
kalınlığı ve deri mukavemetinde önemli kayıp
meydana gelir. Halofugionone (rasyonda 3ppm
düzeyinde) kullanılan bir çalışma neticesinde
deri kollajen içeriğinde % 50 azalma ve deri
yırtılmalarının oluşumunda % 50 oranında
bir artış ortaya çıkmıştır. Dişilerde genetik
olarak derinin daha zayıf olmasından dolayı
Halofugionone’nin dişi hayvanlardaki deri mukavemetini erkek hayvanlara göre daha fazla
etkilediği görülmüştür. Halofugionone’nin,
İNFOVET 102-103
deri hücrelerinde, pirolinin hidroksiprolinine
dönüşümü işlemine karıştığı ve rasyonda daha
fazla prolin eklenmesiyle bu zararlı etkilerinin
düzeltilemeyeceği gösterilmiştir. İşleme koşullarının dikkatle incelendiği halde deri yırtılmasının bir problem olduğu durumlarda, potansiyel olarak probleme yol açabilecek besinsel
faktörler halofuginone, çinko, bakır ve vitamin
C düzeyleridir. Sıcak havalarda deri yırtılması
çok daha fazla problem oluşturur. Hayvanlar bu
koşullar altında neredeyse sürekli olarak çok daha
fazla deri altı yağı taşısalar da bu durum fazladan
vitamin C kullanımının önerilmesine neden olur.
Ayrıca sebebi çok belirgin olmamasına rağmen,
ham protein seviyesi yüksek yem kullanımının
deri mukavemetini artırdığı görülmüştür. Daha
fazla ham protein kullanımı, kollajendeki aminoasitlerin % 30’unu oluşturan ve esansiyel olmayan
glisin aminoasitin daha fazla tedarik edilmesine
neden olabilir veya alternatif olarak, yüksek protein seviyesi karkas yağlılığını düşürebilir.
Yağlı Hayvan
Sendromu, sadece
sıcak iklimde
yetiştirilen broyler
piliçlerde oluşur.
Yağlı Hayvan Sendromu
Adından da anlaşıldığı
gibi YHS’li hayvanlar, dokunulduğunda yağlı veya
Yağlı Hayvan
Sendromu
(YHS)’de toplam
deri kalınlığında
gerçek bir
değişim
olmazken,
derinin kırılma
mukavemetinin
azaldığı göze
çarpar.
kaygan bir deriye sahiptirler. YHS özellikle
sıcak yaz aylarında, yüksek enerjili rasyonlarla yemlenen yaşlı hayvanlarda sıklıkla gözlemlenir. Bu problem aynı zamanda özellikle
yolma işleminde olmak üzere, tüm işleme
süresince artan gerilimin daha fazla olduğu, olağan dışı kesimhaneler ile ilişkiliymiş
gibi de görünmektedir. Bu durum ilginç bir
şekilde elle yolunan hayvanlarda nadiren görülür ve deri esnekliğinin etkilendiği karkas
bölgeleri başta olmak üzere, karkasta suyun
tutulmasıyla yakından ilişkilidir. Dişilerde bu
tür su cepleri çok daha fazla oranda görülür.
Problem geri bölgesinde ayrılan deri ceplerinde çok daha fazla fark edilir. Çünkü böyle
bir deri yırtılmaya çok daha fazla meyillidir,
bu cepler kopar ve sonrasında etrafındaki
deri çok daha yağlı bir hale gelir.
Genellikle erkekler dişilerin sahip olduğundan daha ince deriye sahip olmalarına
rağmen daha az deri altı yağına sahip oldukları için muhtemelen daha kuvvetlidir. Ayrıca
erkekler daha çok çözünmeyen deri kollajeni
ortaya koyarlar ve dolayısıyla bu durum buzlu
su tanklarında YHS’li karkaslarda sıklıkla oluşan suyun tutulması ve çözünme problemlerinin azalması açısından önemli olabilir.
YHS’li hayvanlarda ana kollajen katmanı normal vücut sıcaklığında % 30 daha zayıfken,
işleme esnasında kullanılan sıcaklıklarda %
50’ye kadar daha zayıftır. Problem bozulmuş
kollajen çapraz bağlarıyla ilişkili olabilir.
yhs bulgularından bazıları
YHS durumunda genel bir bulgu, hem deri
tabakasının yağ ceplerine ve/veya soğuk
suyun birikmesine imkan tanıması, hem de
derinin kolay yırtılması gibi deriyi oluşturan
maddelerin yapısındaki değişimdir. Belirgin
bir şekilde yağın doygunluğu YHS için
bir faktör değildir daha ziyade etkilenen
karkaslardaki deri kas sisteminden kolaylıkla
ayrıldığı için, derinin çeşitli katmanlarının
bütünlüğünde bir miktar değişim vardır.
Epidermisin altında beş kollajen tabaka
normalden daha az yoğun görünür ve en alt
tabaka daha fazla yağ hücresi içerir. YHS’de
toplam deri kalınlığında gerçek bir değişim
olmazken, derinin kırılma mukavemetinin
azaldığı görülür.
İNFOVET 104-105
Memelilerde ve yumurta kabuğu zarlarının
oluşmasında lizik oksidaz enziminin elastin
ve kollajenin çapraz bağlarının olgunlaşmasına karışan tek enzim olduğu düşünülür. Lizil
oksidaz bir ko-faktör olarak pridoksal fosfat’a
ihtiyaç duyan bakır metalloenzimidir ve bakır
yetersizliğinin normal kollajen çapraz bağ
yapısını bozduğu bilinir. Ancak bakır yetersizliği sanıldığı gibi bu duruma basit bir çözüm
oluşturur gibi görünmez.
YHS, sadece sıcak iklim koşullarında yetiştirilen broyler piliçlerde oluşur ve sendrom
deneysel olarak sadece sıcak yetiştirme koşulları kullanılarak oluşturulabilir. Daha yüksek
sıcaklıklarda hayvanlar daha fazla deri altı
karkas yağı taşıdığı için bu mekanizma tetikleyici olabilir. Karkasın yağlı doğasından dolayı
değişik rasyon bileşenleri ve besin madde
seviyeleri araştırılmalıdır. Basit bir ilişki
olduğu görülmemesine rağmen, rasyonda yağ
seviyeleri ve kaynakları daha yakından incelenmelidir. Her ne kadar araştırma sonuçları
tutarlı olmasa da daha yüksek miktarlardaki
yağ düzeyi ve/veya rasyondaki protein düzeyine bağlı enerji seviyesi daha fazla problemlere
yol açmıştır. Hayvanın derisi yağlı bir görünüme sahip olmasına rağmen, doymamış yağ
asitlerinin seviyesi ile YHS arasında bir ilişki
söz konusu değildir ve aslında don yağı tüketen hayvanlarda çok daha
fazla problem görülür. 
Metiyonin+sistinin
marjinal seviyeleri
tüylenmenin
azalmasına neden
olmaktadır.
Kaynak: Dr. Dilek Gökçeyrek/ Ticari
Kümes Kanatlı Hayvanların Beslenmesi
(Commercial Poultry NutritionS.Leeson, J.D. Summers)
beslenme
yetersizliğinden
ilk olarak
etkilenen primer
tüyler olmasına
rağmen, T-2
toksininin
mevcudiyeti
durumunda
tüylerin çoğu
etkilenir.
Kaliteli horozların
üretilmesi ve idaresinde
hedef, kümeste en yüksek
seviyede fertiliteyi
sağlamak olmalıdır.
Damızlık yönetimi
Kümeslerin sağlık düzeyi, hijyeni ve iyi yönetim uygulamaları, damızlık
kanatlıların en yüksek performansa ulaşmasında altın standart olmaktadır.
Bir damızlık kanatlı işletmesinde,
kanatlı hayvanların kümeslere sevk edilmesinden yumurtlamalarına ve bu yumurtaların
sevk edilmesine kadar geçen her aşamada
idari koşulların en ideal seviyede tutulması
gerekmektedir. Kaliteli horozların üretilmesi ve idaresinde hedef, kanatlı hayvanların
ağırlıklarını kontrollü bir şekilde artırmak ve
kümeste en yüksek seviyede fertilite düzeyini
sağlamak olmalıdır.
Başlangıç
İlk aşama civcivler varmadan önce kümesin hazırlanması ve kanatlıların performansını maksimize eden kuluçka süresinin
İNFOVET 106-107
en iyi şekilde geçmesi için kanatlılara en iyi
ortamın yaratılmasıdır. Kanatlı hayatının ilk
14 günü iyi performansı için altın anahtardır.
Stok yoğunluğu çevresel ve lokal klimatik koşullar göz önünde bulundurularak oluşturulmalıdır. Horozların kayde değer bir şekilde
tavuklardan ağır oldukları ve ağırlıklarını
taşımak için horozlara ekstra zemin gereksinimi olabileceği akılda tutulmalıdır. Kontrol
altında gerçekleştirilen ve tekrarlanan düzenli bir dezenfeksiyon programı oluşturulmalıdır. Kümesin civcivler konmadan önce
ideal sıcaklığa getirilmiş olması gerekir. Bu
sıcaklık, zeminde 28°C olacak şekilde kümesin 30-31°C olmasıdır. Kümese yeni
Sınıflandırma
Yumurtaların sınıflandırmasında, ideal durumlardaki kuluçkalık yumurtalar ile kirli ve şekli
bozuk yumurtaların ayrılmasına
odaklanılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, kümeste, transportta
veya kuluçkada yaşanabilecek
sıcaklık dalgalanmaları, yüksek
oranda embriyonik mortaliteye
neden olacaktır.
Pik sonrası beslenme
yerleştirilen kanatlıların, çevreye uyum sağlayıp sağlamadıkları kontrol edilmelidir. Civcivler kümese yerleştirildiğinde taze yem ve
suya erişebildiklerinden emin olunmalıdır.
16-24. haftalar
Bu dönem kanatlıların üretim hattına sevk
edilmesinde, üniformite kazanması ve uygun
ağırlığa gelmesi için en kritik dönemdir. Dişi
damızlıklar yumurta üretiminin artırılması ve
sürdürülmesi için, 16-20. haftalar arasında yeterli vücut ağırlığına erişmelidir. Yetiştirme kümesi bu uygun şartları sağlarsa, üretim kümesi
de en yüksek kalitelere ulaşacaktır. Broiler damızlık tavuklar uygun zaman geldiğinde günün
çoğunu kuluçkada geçirirler. Bu sorumluluk
tavuklarda ışığın etkisi, vücut ağırlığının uygun
olması ve yaş ile stimüle edilir. Kanatlı uygun
ağırlığa ulaştığında, gün ışığının arttırılması için
iyi gözlenmesi gerekir. Eğer kümesteki dişilerin
birçoğu uygun ağırlığa erişmedi ise ışık stimülasyonu nun ertelenmesi gerekir.
Horoz idaresi
Maksimum fertil kuluçkalık yumurta elde
edilmesi için kümesin % 50’sinin horozlardan
oluşması gerektiği unutulmamalıdır. Öncelikle, kümeslerden sorumlu idari personelin
eğitimli olması, kaliteli horozları gözlemlemesi
ve kaydetmesi gerekir. Kaliteli horozların
üretilmesi ve idaresinde hedef, kümeste en
yüksek seviyede fertiliteyi sağlamak olmalıdır.
Beslenmenin ve vücut ağırlığının kontrollü bir
şekilde artırılması gerekmektedir.
İNFOVET 108-109
Kaliteli horozların, uygun vücut şeklinde,
aktif, uyaranlara tepkili ve ibik rengi uygun olmalıdır. Vücutları ne çok büyük, ne de çok küçük olmalıdır. Yetersiz durumdaki horozların
kümesin oranı düzenlenirken ayrılması gerekir,
bu horozlar genellikle soluk ibik rengine sahip,
vücutları küçük ve kamburdurlar. Çok büyük
cüsseli, ağır horozların da kümesten uzaklaştırılması gerekir.
Yumurtaların toplanması
Yumurtaların toplanması ve sınıflandırılması kadar, yumurta hijyeni ve depolanması da
kuluçkadan çıkımı ve civcivlerin kalitesini artıran etkenler arasında yer almaktadır. Fertil kuluçkalık bir yumurtanın birçok canlı hücreden
oluştuğunu unutmamak gerekir. Yumurtanın
kuluçka potansiyelinin en iyi şekilde desteklenmesi ve sürdürülmesi gerekir. Yanlış bir uygulama kuluçka potansiyelinin düşmesine neden
olacaktır. Kuluçkalama kutuları, dışkı, pislik ve
kırılmış yumurtalardan temizlenmiş olmalıdır.
Yumurtaların günde en az dört kez toplanması
gerekmektedir. Yuva içerisindeki yumurtaların
sıcaklığının, sıcak havalarda bile, inkübatördekilerle aynı olması gerektiğinden, rutin olarak
yumurtaların toplanması gerekmektedir.
Kümes zeminine düşmüş yumurtaların acilen,
kuluçka hattındaki yumurtaların da rutin olarak toplanması, kuluçkaya
gelen tavuklar için de önem
Özellikle pik üretimden
sonraki dönemde
taşır, bu tavukların kuluçdamızlık kanatlıların
kalık yumurtalardan ayrı
beslenmesine özen
tutulmaları gerekir. 
gösterilmelidir.
Bir tavuğun soyundaki broiler
performansında rol oynayan
genlerin yarısını taşıdığı
unutulmamalıdır. Bu, aşırı kilo
alabilen tavukların, hayatının
gelecek aşamalarında
kuluçkaya yatma veya
fertilitede sorun yaşayabileceği
anlamına gelmektedir. Dişilerde
vücut ağırlığının kontrol altına
alınması her bir grubun çok
iyi tanınması ve ne zaman
yemin azaltılacağına doğru
karar verilmesi ile mümkündür.
Ağırlık artışı ile ilgili tavukların
periyodik bakımında,
vücut kompozisyonunun,
kondüsyonunun ve depolarının
değişimlerinin yanı sıra pik
üretim, yumurta kütlesi ve
tüketilen yem de takip
halinde tutulmalıdır.
Yumurtaların toplanması
ve sınıflandırılması kadar,
hijyeni ve depolanması
da kuluçkadan çıkımı ve
civcivlerin kalitesini
artıran etkenler arasında
yer almaktadır.
yumurta için...
büyük
Uluslararası
piyasalar baz
alındığında
yumurtalar esas
ebatlarında
satılmasına karşın,
halen birçok
tüketici seçimlerini
büyük boy
yumurtalardan yana
kullanmaktadır.
İNFOVET 110-111
Yumurta çeşitliliği için yapılan
genetik düzeltmeler, ürünlerin tüm olası verim
sonuçlarını belirlemeyi hedefler. Genetik olarak
belirlenmiş bu yelpazenin içinde bizler, yönetim
sistemlerimizi ürünlerin özellikleri yönünden en
iyi şekilde kullanarak, üretimin karakteristiğini
başkalaştırabilir, kendi piyasamız için en kârlı
hale getirebiliriz. Uluslararası piyasalar düzeyi
baz alındığında yumurtalar esas boylarında
satılıyor. Fakat birçok tercih hala yumurta
büyüklüğüne göre yapılıyor. Hindistan piyasası
yumurtaları boyutlarına göre derecelendirmemesi açısından bu yönüyle diğer pazarlardan ay-
rılmaktadır. Tüketicilerin ve piyasaların bunlar
gibi seçim farklılıkları nedeniyle bu işle uğraşan
kümes hayvanları çiftçileri, hem fazla sayıda
yumurta üretimine hem de bunların maksimum
boyutlarında olmalarına eşit derecede önem
vermek zorunda kaldılar. Seçicilerin gözünde
yumurtanın çapından ya da diğer ölçüm birimlerinden ziyade, boyutu ağırlığı için daha iyi bir
referans oluyor. Doğru
yumurta büyüklüğünü
Yumurtalar esas
boylarında satılsa da
ölçmek için yapılacak en iyi
tüketiciler tercihlerini
şey bir düzine yumurtanın
büyük olanlardan yana
net ağırlığını ölçmektir.
kullanıyorlar.
KANATLI TEKNİK
Aslında yumurta ağırlığını etkileyen faktörlere yumurta büyüklüğü için de başvurulabilir.
Üretim döngüsünün ticari yumurtacılığındaki
tavuklar, yumurtlamaya küçük yumurtalarla
başlayacak, birkaç hafta sonra orta boya ve
daha sonrasında büyük boya geçiş yapacaklardır. Herkesçe bilinen yumurta büyüklüğünün
belirlenmesindeki ana faktör gövde ağırlığıdır.
Bunun yanında yumurta üretiminde kullanılan
bütün diyet içerikleri ve besin maddeleri üretimde yumurta büyüklüğünün belirlenmesi için
kullanılabilir. Yumurta büyüklüğünü etkileyen
faktörleri şu başlıklar altında toplayabiliriz:
Genetik faktörler, besinsel faktörler ve yönetim
faktörleri.
GENETİK FAKTÖRLER
Irklar ve Islah Sistemleri
Hafif ırklar ağır ırklardan yaklaşık bir ay
kadar erken olgunlaşır. Kuşların bu vücut büyüklüklerindeki ve iştahlarındaki farklılığa bağlı
olarak yumurta büyüklükleri çeşitlilik gösterir.
Tavuklar büyük, orta, küçük boylarda yumurtalar yumurtlamaları için geliştirilebilir. Kahverengi yumurta yumurtlayanların, yumurtaları vücut
büyüklüğü ve alınan gıdalarla ilişkili olarak daha
büyüktür. Ağır cinslerin yumurta ağırlıkları da
hafif cinslerinkinden daha fazladır. Eğer gereken
vücut ağırlığına ulaşılmışsa, olgunluk sürecine
erkenden girilmesi değerli bir özellik olabilmektedir. Yumurta büyüklüğü ya da ağırlığı
İNFOVET 112-113
seçim yoluyla geliştirilebilen ve genetik olarak
miras kalan bir özelliktir. Yumurta ağırlığı gibi
geliştirilen yüksek kalıtsal özelliklerde bireylerin
seçimleri fenotipik performansları baz alınarak
yapıldığında, tatmin edici sonuçlara varılmıştır.
Bu bireysel seçim olarak bilinir. Günümüzdeki
yetiştiricilerin çoğu piyasanın ihtiyacı olan
yumurta boylarını üretmek için bu cinsleri geliştirdi. Rastgele örneklemeler piyasadaki farklı
cinslerin yumurta boylarını karşılaştırmak için
iyi bir rehberdir. Yumurta ağırlığı anneye ya da
cinsiyete bağlı olarak her ikisinden de etkilenebilir. Bu özellik poligenik ve yüksek oranda
kalıtsal özellik gösteren devamlı bir varyasyondur, ölçülebilir ve kalitelendirilebilir. Dolayısıyla
yumurtanın bu sayısal özellikleri birçok gen çifti
tarafından belirlenir.
Ekonomik Olarak Önemli
Genetik Özellikler
a) Vücut ağırlığı: Küçük yumurtaların en
yaygın birinci nedeni düşük kilodaki yarkalardır.
Üretim çemberinde normalin altındaki kilodaki
yarkaların üreteceği yumurtaların daha küçük
olacağı bilinir. Yaşın 18 haftasında vücut ağırlığına eklenen her 45 g için yumurta boyu 0.5 g
artar. Ek olarak, genellikle
düşük kilolu yarkaların 40
Düşük enerji düzeyleri
ve yüksek protein
haftadan sonra yumurta
içerikli yemlerle
kabuğu kalitesini korumak
yumurta boyunda artış
için gerekli iskelet
sağlanamaz.
Protein ve özel
aminoasitler
Yumurta boyunun artmasıyla
protein alımının artması
arasındaki ilişki bir çok
araştırmacı tarafından
saptanmış ve rapor edilmiştir.
Yumurta boylarının küçülmesi
düşük protein alımının bir
göstergesi olmuştur. Hatta
metiyonin gibi spesifik
aminoasitlerin yumurta
boyunda neredeyse doğrusal
bir etkisi vardır. Total yem,
protein ve metiyonin,
sistein gibi sülfür içerikli
aminoasitlerin alımında
azalma pik sonrası üretimde
yumurta ağırlığını kontrol
etmekte yardımcı olabilir.
KANATLI TEKNİK
çerçeveleri olmaz. Yumurta büyüklüğünde etkisi
olan vücut ağırlığı, yumurtlama süresi, ışıklandırma, beslenme, hastalık, tavuk başına düşen
alan, gaga kesme gibi parametrelerden etkilenebilir. Ağırlığın izlenmesi için yarkalar düzenli
olarak tartılmalıdır. İyi bir ağırlık takip programı
4 haftalıkken başlar ve bundan sonra her 2
haftada bir devam eder. Sürüdeki tartımlar 100
kuşluk gruplar halinde yapılabilir. Bu iş için kuşların seçileceği kafesler farklı lokalizasyonlardan
olmalıdır ve kafes içindeki bütün kuşlar tartılmalıdır. Aynı kafeslerin tartımı doğruluk payını
artırır. Vücut ağırlığındaki değişkenlik ortalama
vücut ağırlığı kadar önemlidir. Hedef kuşların
%90ının benzer olması ve%10unun ortalama
vücut ağırlığında olmasıdır. Ölçümler her hafta
yapılırsa yavaş büyümeden sorumlu faktörün
saptanması daha kolay olacaktır. Tartım yem
değişiklikleriyle aynı zamana denk getirilmelidir.
Eğer sürünün vücut ağırlığı onların yaşındaki
hedef kiloda değilse düşük ağırlıktakilerin diğerlerine yetişmeleri için bir şans daha verilmeli
ve yem değişikliği ertelenmelidir. Bir pilicin
büyümesi 6 ve 8 haftalık olduğu dönem arasında
maksimum oranda artacaktır. Bu zaman kuşun
iskelet yapısının bir erişkin boyutuna ulaştığı ve
yumurta kanalının olgunlaştığı kendini yumurta
üretimi için hazırladığı en uygun zamandır.
b) Yaş: Kuşun yaşının ilerlemesi başlangıçta
yumurtladığı yumurta boyunun üretim döngüsünün sonlarında artması anlamına gelebilir.
Çünkü yaşla beraber kuşların ağırlığı, ağırlığa
bağlı olarak da yumurta boyu artar.
c) Yumurta ağırlığı: Yumurta üretimi ve yumurta büyüklüğü arasında yakın bir negatif ilişki
vardır. Doğru işletmecilik açısından bir sürünün
tek tip vücut ağırlığına sahip olması ve sürüde
koordineli olarak benzer zamanlarda cinsel
olgunluk hedeflenmelidir. Daha az üretimi olan
bir sürünün daha fazla yumurta ağırlığı vardır. Bu
durumda yumurta büyüklüğü artar fakat yumurta
sayısında köklü bir düşüş yaşanır ki bu istenilen
bir olay değildir. Bundan dolayı öncelik, sağlıklı
bir sürü ve iyi üretimdir. Beslenme programları
vücut ağırlığı ve yumurta üretimindeki artışa göre
ayarlanmalıdır. Bu beslenme rejimini onlardaki
değişikliğe ve gelişme evrelerine göre belirlemek
önemlidir. Dişilerin pik sonrası yönetimi yumurta
üretimindeki kalıcılığı korumak esas alınarak yem
miktarını değişen vücut ağırlığı ve yumurta üretimine göre ayarlamaktır.
d) Cinsel olgunluk
Kahverengi
yumurtlacıların
ve yumurta büyüklüğü:
yumurtaları, vücut
Erken cinsel olgunluk
büyüklüğü ile ilişkili
beraberinde çok sayıda
olarak daha büyüktür.
İNFOVET 114-115
YUMURTA AĞIRLIĞI
yumurta üretimini getirir fakat yumurtaların
boyutu küçük olabilir. Tersi, eğer cinsel
olgunluk gecikirse büyük yumurtalar
üretilecek, fakat üretilen yumurtaların toplam
kütlesi azalabilecektir. Kuşların yeterli
vücut ağırlığında, optimum zamanda cinsel
olgunluğa ulaştıklarını takip etmek önemlidir.
Cinsel olgunluk yaşı cins karakteristiğine göre
farklılık gösterebilir.
e) Yumurta sarısının ağırlığı: Yaşla
beraber yumurtada albümin ve kabuk oranı
azalırken, yumurta sarısı artma eğilimindedir.
Bu da yumurta ağırlığını artırır.
BESİNSEL FAKTÖRLER
Enerji ve Yem Alımı
Genel olarak yemlerdeki enerji içeriğiyle
yumurtlamanın değiştiği varsayılmıştır. Diğer bir
deyişle yüksek enerji rasyonları düşük yem tüketimiyle sonuçlanır. Bu olay genellikle meydana
gelirken, beklenen düşüşün pek azına bütün
yönleriyle ulaşılır. Sonuç tavuk için net bir enerji
artışının olmasıdır. Düşük enerji içeriğiyle hazırlanan yemlerin alınması sıklıkla tavukların
Sofralık yumurtalar
tüketicilere normalde
1 tanesi 55-60 g. (ortalama
58 g.) arasında olacak
şekilde viollere yerleştirilerek
sunulur. Yumurta ağırlığında
aranan özellik yumurtaların
uniform olmasıdır. Yumurta
viollerine yerleştirilmeleri
güç olacağından çok büyük
ve çok küçük yumurtalar
tercih edilmez.
Yumurtaların belirlenen
ağırlık standartları:
Çok küçük: 42g’dan az
Küçük: 42-49 g arası
Orta: 49-56 g arası
Büyük: 56-63 g arası
Çok Büyük: 63-70 g arası
Jumbo: 70 g’dan büyük
18 haftada her 45 g’lık
artışta yumurta boyu
0.5 g artar. düşük kilolu
yarkaların 40. haftasından
sonra kabuk kalitesini
korumak için ise gerekli
iskelet çerçeveleri olmaz.
KANATLI TEKNİK
Stresi en aza
indirmek
iyi üretimlerini sürdürmeleri için yetersiz kalır.
Bu tavukların özellikle pik üretim dönemlerinde
kendi enerji ihtiyaçlarını bile yeteri kadar karşılayabilmeleri fiziksel olarak mümkün olmayabilir. Bazı durumlarda yumurta boyu ilk üretim
için mağdur edici bir özellik olabilir. Yumurta
boyunda küçülme diyet ve vücut proteinlerinin
enerji için kullanılması sonucu gerçekleşebilir,
bu durum yumurta kütlesinin oluşmasını engelleyebilir. Yumurtlamanın başlangıcında tavukların düzenli protein almaları yumurta boyutunun
artmasıyla sonuçlanır. Bu zaman aralığında daha
yüksek düzeyde protein beslenmesi demek
yumurta boyunun daha hızlı artacağı anlamına
gelir. Yetersiz enerji alımı yumurta boyunu sınırlandıran bir faktördür. Düşük enerji düzeyleri
ve yüksek protein içerikli yemlerin alınmasıyla
yumurta boyunda artış sağlanamaz.
Linoleik asit ve yağ düzeyi
Yarkaların üretim siklusunun erken yumurtlama döneminde artmış linoleik asit düzeyleri
yumurta boyunu büyütmede yardımcı olabilir.
Diyetteki %1lik linoleik asitin yeterli olduğu
saptanmıştır. Fakat linoleik asitin daha da yüksek
düzeylerde kullanılmasının yumurta boyu
üstünde özel bir etkisi yoktur. Yumurta boyu için
en önemli besinler linoleik asit, proteinler ve bazı
İNFOVET 116-117
spesifik aminoasitlerdir. Bunlardan birinin azalması ya da diyetteki kombinasyonlarının azalması yumurta boyunu küçültür. Enerji kaynağındaki
yağ oranının artırılması erken dönmede yumurta
boyunu arttırabilir. Bu beklenen yumurta ağırlık
artışını kontrol etmek ve bir kere de indirmek için
daha kolay ve etkili bir yöntemdir.
Enzimler
Spesifik sülfür aminoasitlerle yumurta boyunun değiştirilebilmesi araştırmacıların enzim
geliştirmelerine ve kullanmalarına neden
olmuştur. Fiber matrisin serbest proteinleri
tarafından Ksilanaz gibi enzim kombinasyonları geliştirilmiştir. Ek olarak enzimlerin
kullanılması yaşa bağlı yumurtlama gücünün
azalmasını düşürebilir.
Besleme programı
Üretim döngüsündeki bir yumurta tavuğu için
beslenme gereklilikleri değişir. Yumurtlamanın
pik dönemi boyunca ve sonrasındaki dönemde
beslenmede büyük farklılıklar vardır. Alınan yem
18 ve 35. haftalar arasında
artar, bu dönemde ihtiyaçYaşla beraber
yumurtada albümin ve
ları doğrultusunda yoğun
kabuk oranı azalırken,
olarak beslenilmelidirler. Bu
yumurta sarısı artma
aşamada fuzuli artan yem
eğilimindedir.
Olgunluk zamanındaki
stresli olayların vücut
ağırlık artışı üzerinde derin
etkileri olabilir. Mümkünse
bu dönem boyunca,
taşınma, elle aşılama,
gaga kırpma gibi stresli
yönetim uygulamalarından
kaçınılmalıdır. Gaga kırpma
işlemi 6 haftalıktan önce
tamamlanmış olmalıdır.
İlk gaga kırpımı için en
uygun zaman 7.-10. günler,
eğer gerekliyse ikincisi 6
haftalıkken yapılmalıdır.
Erken bir kırpmada kuşlar
daha çabuk iyileşecek,
daha az acı duyacak ve
daha az büyüme geriliği
yaşayacaktır. Yarkalar aşırı
kalabalıktan korunmak
için erkenden yumurtlama
evlerine taşınmalıdır. Buraya
geç taşınmaları zararlı
olabilir, bazı kuşlar için
kısıtlı yem ve su tüketimine
yol açabilir. Aşırı kalabalık
15-17. haftalarda yapılan bir
taşımayla önlenebilir.
Doğru işletmecilik
açısından bir sürünün
tek tip vücut ağırlığına
sahip olması ve sürüde
koordineli olarak benzer
zamanlarda cinsel
olgunluk hedeflenmelidir.
KANATLI TEKNİK
Mycoplasma gallisepticum
ve Mycoplasma synoviae,
Newcastle, diğer
solunum patojenleriyle
etkileşim yoluyla yumurta
kalitesi problemlerinde
rol oynayabilir. Bunlar
gibi faktörler yumurta
büyüklüğünü etkiler.
En önemlisi yumurta
tavuğunun yaşıdır. İkinci
faktör kanatlının cinsidir. Bir
diğeriyse kuşun ağırlığıdır.
fiyatları aşırı beslenmeyi engeller. Üretim döngüsü genellikle ön-yumurtlama, pik öncesi, pik ve
pik sonrası yumurtlama fazlarına bölünür.
YÖNETİM FAKTÖRLERİ
Aydınlatma programları
Yumurta üretiminin başlangıcında yarkanın
vücut ağırlığını geliştirmek ve cinsel olgunluğu
geciktirmek için bir yoldur. Eğer gerekli vücut
ağırlığı sağlanırsa erken olgunluk iyi bir özellik
olabilir. Ancak en azından standart vücut
ağırlığı 18 haftada oluşmaz, ışık stimülasyonları
sürünün bu ağırlığa ulaşma süresini kısaltabilir. Cinsel olgunluğa geç girilmesi sonucunda
genellikle daha büyük yumurtalar oluşur.
Erken yumurtlama döneminde daha fazla
yem tüketiminin teşvik edilmesi de yumurta
boyunda artışı destekler. Yem sıklığını artırmak
ya da alan sıcaklığını düşürmek gibi yönetim
uygulamaları yem tüketimini artırabilir. Cinsel
olgunluk ışıklandırma programı kullanılarak
geciktirilebilir. Bunun için 9 haftalıktan sonraki
büyüme döneminde sürüye verilen ışık miktarı
bir parça azaltılır. Ahemeral aydınlatma sistemleri araştırmasında 24 saatten daha fazla (28
saat) sürece ışık döngüsü yumurta boyu ve
özgül ağırlık artışıyla sonuçlanmış. Bu yolla
geliştirilen yumurta büyüklüğü kuşlar 24 saatlik
döngülerine döndükten sonra da devam etmiş.
İNFOVET 118-119
Yumurta kalitesini artırmak için hastalıklardan
korunma ve uygun aşılama programları
Bazı enfeksiyöz hastalıkların yumurta
kalitesi ve miktarında olumsuz bir etkisi olduğu belgelenmiştir. Herhangi bir infeksiyon
süreci, bir inflamatuar yanıt yem ve su alımı
üzerinden yumurta üretimini etkileyebilir.
Buna ek olarak amino asit ve proteinlerin
yumurta üretimi gibi faaliyetlerden başka
vücutta antikor üretimi ve immun yanıtın
diğer bileşenlerini oluşturmak gibi daha
hayati görevleri vardır. Newcastle Hastalığı, Enfeksiyöz Bronşitis ve EDS-76 zayıf ve
kusurlu yumurta kabuğu oluşumuna neden
olur çünkü bu hastalıklar doğrudan yumurta
kanalını etkiler ve buraya hasar verir. Newcastle hastalığı, yumuşak kabuklu ya da az
kabuklu yumurta üretimine yol açar. Avian
Enfeksiyöz Bronşitis üretimde birdenbire
görülür, yumurta üretimi yaklaşık 4 hafta
gecikebilir. Yumurta üretimi 1-2 ay sonra
normale dönebilir fakat yumurta kalitesi
normal olmayabilir ve kuluçka randımanı
azalabilir. Yumurtalar ince kabuklu, deforme
olmuş ya da normalden
daha küçüktürler. İç kaliYumurta büyüklüğü
ya da ağırlığı seçim
teyi gösteren kalın albüyoluyla geliştirilebilen
min kaybolmuştur, şalaz
ve genetik olarak miras
bozulmamış olabilir. 
kalan bir özelliktir.
Yarkalar cinsel olgunlukta
gereken ağırlığın önemli
ölçüde altındalarsa, küçük
yumurtalar üretirler.
Yumurta ağırlığını etkileyen
yönetim faktörleri;
aydınlatma, ısı, stres, aşırı
kalabalık ve beslenmedir. Bu
değişkenlerin tümü yumurta
üreticisi için büyük önem
taşır. Dikkatli sürü yönetimi
hem tavuklara hem de
üreticiye fayda sağlar.
0.5
GRAM
her 45 gr
vücutağırlığı
artışında yumurta
boyundaki artış
Sıcaklığın yüksek olduğu
yaz aylarında yumurta
verimindeki azalmayla
birlikte, kabuk kalitesi de
düşmektedir.
Sıcak stresi ve
yumurta kalitesi
Yumurta üreticileri için kritik öneme sahip olan yumurta kabuğu kalitesini
korumak için, sıcak havalarda bir takım önlemler alınması gerekmektedir.
Yumurtacı tavuklar yüksek sıcaklığa
maruz kaldıklarında verim düzeylerinde azalma
meydana gelir. Uygun önlemlerin alınması içinse fizyolojilerinin anlaşılması gereklidir. Stres,
canlı organizmada birçok sistemi etkileyerek
bağışıklık sisteminin baskılanmasına ve üretimde, canlı ağırlık kazancında, yem tüketiminde
azalma gibi olumsuz etkilere yol açmaktadır.
Stres, hipotalamusun uyarılmasıyla adrenokortikotropik hormonunun kan dolaşımına
karışması ve glikokortikoid hormonlarının
salınmasına neden olur. Bu da tüm hücreler
İNFOVET 120-121
üzerinde RNA’yı etkileyerek, enzim ve proteinlerin sentezini değiştirebilmektedir. Kanatlı
hayvanların üretim performanslarına etki eden
en önemli iklimsel çevre faktörlerinden birisi
de sıcaklıktır. Sıcaklık stresi terimi, genellikle
hızlı soluma gibi farklı veya anormal fizyolojik
cevapların alındığı, hayvanın sıcak çevreye karşı
gösterdiği reaksiyon olarak tanımlanmaktadır.
Yüksek çevre sıcaklığı yumurta tavukçuluğunu olumsuz yönde etkileyen faktörlerden
biridir. Çevre sıcaklığının yüksek olduğu yaz
aylarında yumurta verimindeki azalmayla
Çevre sıcaklığı 280C
üzerine çıktığında
hayvanların üretmiş
oldukları ısıyı solunum
sayılarını 10 kat
arttırarak kaybetmeye
çalıştıkları bilinmektedir.
YUMURTA KABUĞU
VE SICAK İLİŞKİSİ
birlikte, yumurta kabuk kalitesi de düşmektedir.
Çevre sıcaklığının 26.7°C’yi geçmesi yumurta
ağırlığında azalmaya ve kabuk kalınlığında
incelmeye sebep olmaktadır. Sıcaklık stresine
maruz kalan tavuklarda, yem tüketimi düşmekte
ve bunun bir sonucu olarak tavuklar optimum
performansı sağlayacak kadar besin maddesi
tüketemediğinden yumurta verimi ve yumurta
kabuk kalitesi düşmektedir. Sıcaklık stresinin
sebep olduğu verime ilişkin ekonomik kayıpları,
fizyolojik ve metabolik değişimler nedeniyle tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmadığına
göre, kümeslerde yapısal ve kümes içi yetiştirme
teknikleri ve/veya besleme konusunda alınacak
önlemler ile bu ekonomik kayıpları en aza indirmek mümkün olabilecektir.
Yem yeniden formüle edilmelidir
Yumurtacı tavuklarda sıcak stresi besin
alımı ve yumurta kalitesinde azalmaya neden
olur. Sıcak yaz ayları boyunca havalandırma
sistemine gösterilen özen oldukça önemlidir.
Diğer seçenekler sıcaklık stresini minimize
etmek için yem maddelerini yeniden formüle
etmek, yemin ve ışıklandırmanın zamanını
ayarlamak, diyetteki kalsiyum ve fosfor düzeyine dikkat etmektir. Bir yumurtacı tavuğun
optimum büyüklükte ve kaliteli kabuğa sahip
yumurtalar üretmesi
için uygun miktarlarda
Araştırmacılar,
yeterli miktarda su
enerji, protein ve kalsiyum
tüketiminin yumurta
almaları gerektiği iyice
ağırlığını artırdığını
kavranmalıdır. Yanı sıra
saptamıştır.
İNFOVET 122-123
Yazın rasyona lisin
katılması; iştahı
artırır, vücut ısısını
azaltır ve optimal bir
performans için olan
gerekli aminoasitleri
sağlamaktadır.
aşırı sıcak yaz dönemleri süresince küçük ve
zayıf kabuklu yumurta elde edilebileceği de
bilinmelidir. Yüksek çevre sıcaklığı tavuklarda
iştahı azaltır. Belirli sınırlar içerisinde düşen
yem tüketim oranlarında yeterli kalsiyum ve
proteini sağlamak için yem mümkün olduğunca yeniden formüle edilmelidir. Bununla
birlikte eğer tavukların kümesinde normalin üzerinde sıcak bir hava hakimse, yeterli
yumurta büyüklüğü veya düşük yem tüketimi
ile karşı karşıya kalındığında, yeterli kabuk
kalitesinde yumurta üretimi için yemi yeniden
formüle etmek mümkün olmayabilir.
Temel besin maddeleri
gereksinimleri
Protein ihtiyacı: Sıcaklık stresi altında bulunan
kanatlı hayvanların yem tüketimleri azaldığından dolayı günlük protein ihtiyaçlarını karşılamak için rasyondaki protein düzeyinin yükseltilmesi akla gelebilir. Fakat broyler gibi etçi ırkların
rasyonlarında zaten protein düzeyi yüksek
Sıcak çevre şartlarında
vücut yüzeyindeki damarlar
genişler ve kan akım hızı
yavaşladığında kabuğu
oluşturan bezlere daha
az kan gider. Tavuklar
vücutlarındaki fazla ısıyı
atmak için hızlı soluk alıp
verdiklerinden fazla miktarda
karbondioksit kaybı meydana
gelmekte ve kandaki CO2
yoğunluğu azalmaktadır. Bu
durumda kan pH’sı 7.7’nin
üzerine çıkar ve respiratorik
alkoloz meydana gelir. Bu
durum, kabuk oluşumu
için gerekli olan CaCO3
sentezinin aksamasına neden
olur. Böbrek ve yumurta
kabuk bezlerinde karbonik
anhidraz enzimi aktivitesi
düşer ve kemik depolarından
Ca mobilizasyonu azalır. Tüm
bu olgular yumurta kabuğu
oluşumunu negatif yönde
etkilemekte, yüksek çevre
sıcaklığı; tavukların yumurta
verimi, kabuk ağırlığı,
kabuk kalınlığı ve serum Ca
seviyesini önemli derecede
düşürmektedir. Önlem
alınmadığı takdirde, sıcak
havalarda çatlak ve kırık
yumurta oranlarında artış
yaşanmasının nedenlerinin
temelinde bu mekanizma
yatmaktadır.
Optimum büyüklükte
yumurta üretimi için
uygun miktarlarda
enerji, protein ve
kalsiyum gereklidir.
olduğundan, rasyonlarındaki aminoasitlerin
dengelenmesi daha çok önem taşımaktadır.
Yumurtacı tavuklarda ise, örneğin free range ve
altlıklı sistemde yetiştirilen kahverengi yumurtacılar için önerilen ham protein oranı, 100 g bazında düşünüldüğünde; yumurtlamaya başladığı
dönemde yani ilk fazda % 18.7, düşük protein
ve amino asit ile iyi bir yumurtlama devamlılığının sağlandığı dengeli fazda % 18.2 ve optimal
kabuk kalitesi ve yumurta ağırlığı için 3. fazda %
18 olması önerilmektedir. Aminoasit oranlarına
baktığımızda ise faz 1, faz 2 ve faz 3’te sırasıyla
önerilen miktarlar şöyledir: Metiyonin % 0.44,
% 0.40 ve % 0.38; Metiyonin ve Sistein % 0.80,
% 0.74, % 0.70 ve Lisin % 0.87, % 0.85 ve % 0.80.
Özellikle lisin yetmezliği, vücut ısısının yükselmesine neden olacağından sıcak ortamlarda bu
özelliğin üzerinde durulmalıdır. Rasyona lisin
ilavesi, iştahı artırır, vücut ısısını azaltır, optimal
bir performans için gerekli aminoasitleri sağlar,
enerjiden yararlanmayı arttırır.
Yüksek çevre
sıcaklığında belirli
sınırlar içerisinde düşen
yem tüketimi nedeniyle,
kanatlı hayvanların
rasyonları tekrar
formüle edilmelidir.
İNFOVET 124-125
Karbonhidrat ihtiyacı: Protein oranlarının
yanı sıra karbonhidratlar için yağ kullanımı
da yemin ısıyı artırıcı etkisini azaltmakta yararlı olabilir. Bu aşamada çok iyi kalitede yağ
kullanılması gerekmektedir. Ayrıca rasyonlara yağ katımı yem tüketimi üzerine arttırıcı
etki yapabilmektedir.
Vitamin ihtiyacı: Sıcaklık stresi altında
bulunan hayvanların C vitamini yedeklerinin
ve sentezlenen miktarın azalması durumu
söz konusudur. Kanatlılar sıcaklık stresinden
kurtulmak için vücut rezervlerini harekete
geçirmek üzere bol miktarda kortikosteron
hormonu salgılar. Bursa fabricius’un küçülmesine bağlı olarak bağışıklık mekanizması
zayıflar, hastalıklara direnç azalır ve ölüm
oranı yükselir. Sıcaklık stresi altındaki kanatlı hayvanların rasyonlarında yeterli miktarda
vitamin C bulunması; performansı artırır,
ölüm oranını düşürür ve bağışıklık mekanizmasını kuvvetlendirir. Ayrıca C vitamininin
yumurta ağırlığını, yumurta kabuk kalitesini
ve yumurta verimini artırdığı bilinmektedir.
Yanı sıra sıcak stresi altında kalan hayvanlara
en azından bağışıklık sistemlerinin düzeni
için E vitamini verilmesinin yararlı olacağı
öngörülmektedir.
Su ihtiyacı: Kanatlı hayvanlar günün aydınlık saatlerinde su tüketirler. Gün içerisinde
yeterli miktarda su tüketilemediğinde ilk
önce performans, daha sonra sağlık olumsuz
etkilenir. Bazı araştırmacılar susuz bırakılan
26.7
KABUKTA İNCELMEYE
NEDEN OLAN SICAKLIK
ÜST SINIRI
Yazın Mİneral
madde İhtİyacı
Yüksek sıcaklara maruz
kalan yumurtacı tavuklarda,
vücutta potasyum
tutulumunda azalma
görülmektedir. Potasyuma
ilaveten sodyum, kükürt,
selenyum ve bakır gibi
minerallerde de kayıplar
meydana gelmektedir.
Dolayısıyla yüksek
sıcaklıklarda elektrolit
dengesi bozulur ve buna
bağlı olarak büyüme oranı
daha da geriler.
KANATLI TEKNİK
yumurtlamayan tavukların 15 gün, yumurtlayan tavukların ise 8 gün yaşayabildikleri bildirmektedirler. Su ve yem tüketimi arasındaki
yakın ilişkinden dolayı bazı araştırmacılar
yem tüketimini azaltmak için su tüketimini sınırlamışlardır. Ancak uygulanan sınırlı sulama
yumurta verimini ve kalitesini olumsuz etkilememelidir. Araştırmacılar, günde 5 kez 15 dk.
veya saat başı 15 dk. su tüketildiğinde yumurta
veriminin yükselme eğilimi gösterdiğini, hatta
yumurta ağırlığının arttığını saptamışlardır.
Benzer şekilde birçok araştırmacı, yumurta
tavuklarına uyguladıkları farklı sınırlı sulama
programlarının performansı olumsuz etkilemediğini bildirmektedirler. Yem-su ve çevre
sıcaklığı-su tüketimi arasındaki etkileşim iyi
bilinmelidir. Yeterli miktarda su tüketilmediğinde önce verim ve ürün kalitesinde azalma,
daha sonra ölümler görülür. Bu faktörlerin
etkisiyle daha fazla su tüketildiğinde ise sulu
gübre problemiyle karşılaşılır. Özellikle yaz
sıcaklarında sulu gübrenin neden olduğu
olumsuzlukları azaltmak amacıyla soğuk su
kullanımı veya sınırlı sulamama gibi uygulamalara başvurulabilir.
Kalsiyum/fosfor metabolizması
Tavuklar eğer fırsat verilirse tercihen yumurta oluşumunun son günlerinde kalsiyum
Sıcaklık stresi boyunca
aşırı solunumdan ve
idrarın % 60’ın üzerinde
artmasından dolayı aşırı
su kaybederler.
tüketirler. Ayrıca sindirim sistemi içerisinde
kabuk oluşumu süresince kalsiyum varlığının
(genellikle akşam ve gece) kabuk kalitesini
arttırdığı bilinmektedir. Bu nedenle, yemdeki
bazı kalsiyum kaynaklarından büyük parçaları
ayırarak tercihen yumurta oluşum günlerinde
tavuklara vermek gereklidir. Yemlikler karanlıktan önceki dört saat süresince kalsiyum
alımını teşvik etmek için periyodik olarak
çalıştırılmalıdır. Buna ilaveten ışıklar gece bir
veya iki saat kadar açılabilir ve tavukları teşvik
etmek için yemlikler günün serin olan bu
saatlerinde çalıştırılabilir. Bu şekilde daha fazla
kalsiyum almaları sağlanabilir. Aşırı solumanın
gün boyunca gözlendiği durumlarda, kabuk
kalitesini iyileştirmek için sodyum bikarbonatlı
diyetin yerine sodyum klorürlü bir rasyon koymak gereklidir. Tavuğun klorür ihtiyacı dikkate
alınarak tavuk tüm rasyonla buluşturulmalıdır.
Bu strateji yalnızca tavuklar kabuk oluşumu
süresince yerlerse etkili oluyor.
15
gün
susuz bırakılan
yumurtlamayan
tavukların
yaşama süresi
Karbondioksit kaybının sonuçları
İştah azalması sıcaklık stresinin tek
sonucu değildir. Kanatlı hayvanlar sıcağa
çok maruz kaldıklarında hızlı hızlı solumaya başlarlar. Bu solunum şekliyle solunum
yolundan suyun buharlaşması sağlanır ve
kanatlılar rahatlar. Çünkü sıcak, suyun su
Kanatlı dışkılarındaki fosfor
düzeyleri ile ilgili çevresel
kaygılar yemlerdeki fosfor
miktarını azaltmaya teşvik
etmiştir. Bu nedenle, bitkisel
yem bileşenlerinde bulunan
fitatı fosfora dönüştürmek
için rasyona fitaz enzimi
eklemek kanatlılar için yararlı
olacaktır. Et ve kemik unu
gibi farklı kaynaklardan elde
edilen bazı yem içerikleri
fosfor içeriği açısından
oldukça geniş seçeneklerdir.
8gün
susuz bırakılan
yumurtlayan
tavukların
yaşama süresi
buharına dönüşmesiyle birlikte uzaklaşır.
Bununla birlikte hızlı solunum, sıcağa maruz
kalan kanatlıların akciğerlerindeki hava
akımını artırmaktadır. Gaz alışverişi meydana geldiğinde ve akciğerlere hava geçişi
daha çok olduğunda karbondioksit kandan
normalden daha yüksek miktarda taşınır.
Karbondioksit sulu çözeltide asidiktir, bu nedenle kandan yüksek miktarda karbondioksit
çekilmesi, kanın asit baz dengesini bozar
ve pH yükselir. Karbonat iyonları yumurta
kabuğunun majör bileşeni olan kalsiyum
karbonat formunda daha az kullanılabilir. Bu
nedenle aşırı hızlı nefes alıp vermek yumurtacı tavuklardaki yumurta kabuk kalitesini
bozabilir. Açıkçası yaz sıcakları süresince
yumurta ebat ve kabuk kalitesini korumak
için kanatlıları aşırı sıcağa maruz kalmaktan
korumak anlamında elimizden ne geliyorsa
yapmalıyız. Bu kanatlıların bulunduğu kümes için, ortamın ortalama sıcaklığını yeter
derecede düşük tutmak ve kümesin çevresindeki sıcaklık değişiminin en aza indirilmesini
sağlamak anlamına gelir.
Kümesin havalandırma sistemi
kontrol edilmelidir
Fan havalandırmalı kümesler hava geçirmez
şekilde tutulmalıdır, eğer içeriyi serinletmeye
ve su buharının dışarı atılmasına ihtiyaç duyulursa hava girişleri aracılığıyla bu sağlanabilir. 4
yanı kapalı kümeslerde içeriyi serin tutmak perdeli sisteme sahip kümeslerdekinden çok daha
kolaydır. Serinlememiş hava kapılar çevresindeki alandan veya duvarlardaki deliklerden
içeriye girebilecek ve sıcak alanların oluşumuna
İNFOVET 128-129
neden olabilecektir. Hava kaçağı da tünel havalandırmalı kümeslerdeki hava hızının düşmesine neden olur, bu da içerde ve fanlarda fazla
ısı yükselmesine önderlik etmektedir. Tavan
ve duvarda yapılacak yalıtım dışarıdan gelecek
sıcağın sınırlı nüfuzu için sağlanması gereken
bir durumdur. Bu genellikle iyi bir kemirgen
ve haşere kontrol programının sürdürülmesi
gerektiği anlamına gelir. Çünkü fare ve böcekler
yalıtım için yıkıcı olabilir. Serinletici hücre
yastıkları serbest hava akışını teşvik etmek için
temiz tutulmalıdır. Yaz ayları, fanları temiz ve
iyi çalışır durumda tutmak için en önemli dönemdir. Çünkü kümesin havalandırma ihtiyacı
bu dönemde en üst seviyeye çıkmaktadır. Hava
akımının herhangi bir eksikliği kümes içinin
son derece sıcak olmasına neden olacaktır.
Kümes içi sıcaklığı ile ilgili
tüm problemler çözülse de
Kalabalık sürülerde
yumurta kanalı da
kabuk kalitesi hala sorunetkilenmekte ve
dur ve yem değişikliğine
anormal yumurta
ihtiyaç duyulur. 
oluşumu artmaktadır.
Isı; hücrelerin onarımı,
büyüme, yumurta ve et
verimi gibi temel metabolik
faaliyetler sonucunda
ortaya çıkan bir durumdur.
Hayvan mevcudiyeti; kümes
büyüklüğü, kümes dizaynı
veya havalandırma ekipmanı
için çok fazlaysa, metabolik
aktivite sonucu ortaya çıkan
sıcaklık kümeste tahmin
edilenden daha tehlikeli
boyutlara ulaşabilir.
Civcivler, tavuklara göre
aşırı sıcağı daha iyi tolere
etmelerine rağmen yem
tüketimlerindeki azalma ve
su tüketimlerindeki artışın
önüne geçmek imkansızdır.
Çünkü sıcaklık stresini su ile
atmaya çalışırlar. Yumurtacı
tavuklarda ise sayılan
etkilerle birlikte yumurta iç
ve dış kalitesinin düşmesine
ve ölüm oranının artmasına
neden olur.
BÜYÜKBAŞ ARAŞTIRMA
Boğalardaki
Y kromozomun
önemli zaferi
Gen çeşitliliği ve aktivitesi ile
diğer memelilerdekinden üstün
olan boğa Y kromozomu, sığır
ırklarının fertilite potansiyeli
hakkında ipuçları içeriyor.
Sığırlardaki Y kromozomu diğer
primatlardan daha çok gen taşır ve daha aktiftir. Penn State Üniversitesi’nden Wansheng Liu
sığırlarda fertilitenin öneminin altını çizerek,
“ Bilim insanları olarak, geçtiğimiz 60 yıl boyunca daha çok süt ve et verimine odaklandık.
Ancak düşük fertilite süt ve et endüstrisi için
büyük bir sorundur. Süt verimi artırılırken, hayvanın döl veriminin düştüğüne şahit olmaktayız, bu da fertiliteye verilmesi gereken önemi
gün ışığına çıkartıyor.” ifadesinde bulunuyor.
Araştırmacılar erkek bir sığırın özel bir Y kromozomunda 1274 gen identifiye ettiler ve diğer
primatların Y kromozomundaki 31’den 78’e kadar genleri ile karşılaştırarak, sığır Y kromozomunun diğer memelilere oranla transkripsiyon
bakımından çok daha aktif olduğunu
Tamamlayıcı DNA
belirttiler. Transkripsiyon gen ekspresyonunun ilk basamağıdır ve DNA’nın kopyalandığı
aşamadır. Bu aşamada, genetik bilgiyi hücre
çekirdeğinden alıp protein yapımı için ileten
mesajcı RNA üretimi gerçekleşir. Bu gen kopyalanmasında görev alan 1274 gene ek olarak bilim
adamları, sığır Y kromozomunda bulunan ve
başlıca testisin çeşitli aşamalarında gözlenen 375
kopyalanmayan farklı gen daha buldular.
Bilimsel karmaşalar
Wansheng Liu, “Bazı araştırmacılar sığır
Y kromozomunun, çok fazla gen bulundurmayan ve çoğunlukla transkripsiyonel olarak
inaktif olan diğer memelilerin Y kromozomu
ile benzer olabileceği kanısındadır. Önceleri
X kromozomu ile aynı olduğu düşünülen Y
kromozomu erkeklerde başlıca testis gelişimi
ve erkek döl veriminden sorumludur.” ifadesinde bulunmaktadır.
Halen sığır Y kromozomunun, gen içeriği
ve transkripsiyon şekli araştırmacıların
derinlemesine incelediği başlıca kromozom
olduğunu belirten Lui, memelilerdeki X ve
Y cinsiyet kromozomlarının son 160 milyon
yılda değişim gösterdiğini ancak Y kromozomTranskripsiyon,
gen ekspresyonunun
da şekillenen genetik
ilk basamağıdır ve
izolasyon ve soya özgü
DNA’nın kopyalandığı
evrim sonucunda sığır
aşamadır.
İNFOVET 136
Y kromozomunun bugünkü eşsiz yapısına
kavuştuğunu belirtmektedir.
Yetiştiricilikte bilinmeyenler
Y kromozomundaki genlerin fertilitede oynadığı
role ilişkin sınırlı bilgilerle çoğu yetiştirici, boğaları
testislerinin boyutu gibi fiziksel özellikleri baz alarak seçmektedir. Çünkü Y kromozomlar yalnızca
erkeklerde bulunur ve Y bazlı testis genleri boğalarda döl veriminde görevlidir. Genetik çeşitliliğin
bilinmesinin, yetiştiricilere sürülerinin idaresinde
değişik bir bakış açısı kattığını ve fertiliteyi artırdığını ifade eden Penn State Üniversitesi Genetik
Araştırma Merkezi görevlisi Liu, günümüzde çoğunlukla Holstein ırkı sığırlardan oluşan sürülerin
temellerinin, muhtemelen 100 yıl öncesindeki
kısıtlı sayıdaki Holstein boğadan köken aldığını
bildirmektedir. Sınırlı sayıdaki boğanın fertiliteye
etkisi ve ırkın günümüze kadar taşınmış olması konusunda bilgi sahibi olmak için daha çok bilimsel
araştırmaya gerek duyulmaktadır.
Bir ırkın kökeni
Araştırmacı Liu, “Bir sığır ırkının kökenini
anlamaya, erkek sığır soylarındaki Y kromozom
varyasyonlarını araştırarak başlamalıyız. Holstein
gibi suni tohumlama yöntemiyle günümüze son
derece seçilmiş olarak gelmiş ırklarda, erkeklerde
gözlenen genetik farklılıkları ancak bu şekilde
anlayabiliriz.” söyleminde bulunmuştur. 
Araştırmacılar tüm Y
bazlı genleri, boğanın
doğumundan itibaren
analiz etmişlerdir.
Aynı zamanda boğa
testisindeki tamamlayıcı
DNA da araştırılmıştır.
Tamamlayıcı DNA,
mesajcı RNA’dan
sentezlenen bir çeşit
DNA’dır. Sığır gen
sekanslarının ilk kez
2009’da yayınlandığının
belirten Liu, sığır gen
sekansı araştırmalarının
gen projelerinin temelini
oluşturduğunu belirtiyor.
Erkek sığır ile diğer
primatların Y kromozomu
üzerinde yapılan
çalışmalar sonucunda,
sığır Y kromozomunun
diğer memelilere oranla
çok daha aktif olduğu
ortaya çıktı.

Benzer belgeler