Uluslararası ceza adalet sisteminde iddia makaminin oynadığı temel

Transkript

Uluslararası ceza adalet sisteminde iddia makaminin oynadığı temel
Sonderdrucke aus der Albert-Ludwigs-Universität Freiburg
ALBIN ESER
Uluslararası ceza adalet sisteminde iddia makaminin
oynadığı temel rol
Originalbeitrag erschienen in:
Feridun Yenisey (Hrsg.): Uluslararası ceza divanı.
Istanbul: Ankan 2007, S. [281]-295
ULUSLARAFtASI CEZA ADALET SİSTEMİNDE
IDDIA MAKAMININ OYNADIĞI TEMEL ROL
Zur Schlüsselrolle des Anklägers für die internationale Strafju
Professor Dr. Dr. h.c. mult, M.C.J.
Albin ESER'
Savcılık makamının, bir Adalet Sisteminin dışa yansıyan itibarı açısından taşıdığı önemi ispat etme girişimi yapilsa idi, Uluslararası Ceza Mahkemelerinin yanındaki "savcılık makamının" görev ve yapısı, hem lehte, hem
de aleyhte geniş kapsamlı bir material oluştururdu. Bu konu öncelikle uluslarüstü düzeyde sözkonusu olmakta ise de, bundan çıkartılan sonuçlar,
ulusal iddia makamlarının değerlendirilmesi açısından da önemli bir veri
oluşturur. Uluslararası ceza yargılaması alanında savcının rolü konusunda
ortaya koyduğumuz gözlem ve düşüncelerin, Alman Adalet Sisteminin eşdeğerdeki en üst temsilcisinin de ilgisini çekeceğini umuyoruz. Bu konuya değinmemizin sebebi, Federal Başsavcı Kay Nehm'in, Max-Planck Enstitüsü
ile, Yugoslavya ve Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemeleri Savcılık Makamlannın işbirliği ile, Roma Konferansı öncesinde, Mayıs 1998 tarihinde düzenlenmiş olan toplantının açılış konuşmasında, kendisinin de mümkün olduğu kadar güçlü bir uluslararası iddia makammdan yana olduğunu belirtmiş olması dolayısı ile, onuruna hazırlanan bulunan bu Armağan ile kutlamak-tır'. Bu, makale aynı zamanda, Max-Planck Enstitüsünün Genel Kurulunda uzun yıllar görev yapmış bulunmasına da, candan bir teşekkür niteliğindedir.
Bu armağan yazısının niteliği itibariyle kısa olması gerektiği için, geniş
kapsamlı, uluslararası iddia makamının rolünü tanımlayan ve bütün yayınlan tüketen nitelikte olmayıp, bu kapsamda yazılabilecek ölçüde, gelişmenin
tarihi izlerini takip eden2 ve mukayeseli hukuktan genel bir bakış sergileyen
Professor Dr. Dr. h.c. mult, M.C.J., Eski Yugoslavyada işlenen Suçları yargılayan Milletlerarası Ceza Mahkemesi Hakimi ve Freiburg'daki "Max-Planck-Instltut für ausländisches und internationales Strafrechrtn" önceki direktörü..(Tercüme Prof. Dr. Feridun Yenisey tarafından yapılmıştır.)
1 Kay Nehm, Opening Remarks, in: Louise Arbour/Aibin Eser/Kai Ambos/An-
drew Sanders (eds.), The Prosecutor of a Permanent International Criminal Court, Freiburg 2000, S. 607.
2 "Für die sich selbst in der bislang umfänglichen Strafgerichtsbarkeit im 20.
Jahrhundert, Baden - Baden 1999" adlı kitabın 88, 110, 288, 323, 384 sayfalarında yeni uluslararası ceza mahkemelerinde dava takip etmek ile ilgili, kısa
açıklamalar vardır.
282
Uluslararası Ceza Divanı
bir katkı niteliğindedir3 . Bu nedenle, bu yazıda çok önemli sonuçları olan,
iddia makamının ne dereceye kadar bağımsız olması gerektiği konusundaki
temel tartışmalara yer verilmeyeceği gibi, bununla bağlantılı olarak "insiyatif kullanma hakkı" ve "kovuşturmadaki takdir yetkisi" ile ilgili tartışmalara
da değinilmeyecektir.
Değişik kavramların kullanılmasından fark edilmiş olabileceği gibi, burada sözkonusu olan, Uluslararası Adalet Sistemini yeknesak bir terminoloji ile tanımlamak kolay değildir4 , zira Nürnberg Uluslararası Askeri Mahkemesi Statüsü sadece "Başsavcı" (Chief Prosecutor) terimini kullanmışken,
mahkemeye katılmış bulunan Fransa, Ingiltere, Sovyet Rusya ve Amerika'nın dört "Başsavcısı" bulunmakta idi ve bunlar müşterek bir büro veya
makam altında birleştirilmiş değildiler 5 . Buna karşılık. Tokyo Uluslararası
Askeri Mahkemesi, yargılarnaya katılan onbir ülkenin savcılarını birleştiren
bir "Başkan" (Chief of Couneil) öngörmüştü. Uluslararası Ceza Mahkemeleri kuran yeni statülerde, mesela Eski Yugoslavya ve Ruanda mahkemeleri
ile, Uluslararası Daimi Ceza Divanı (ICC) Statülerinde ise, hem "savcı" (Prosecutor) 6 , hem de "savcılık makanu" (Office of the Prosecutor) terimleri kullanürnaktadır 7 . Bu kavramı ifade etmek üzere, Almanca'da yerleşmiş bir terim olan, 'savcılık' veya 'savcı' kelimeleri kullanılabilirse de 8 , aşağıda bu statülerin resmi tercümelerinde kullanılan terim olan, 'davacı' (Ankläger) veya
'iddia makamı' (Anklagebehörde) terimleri kullamlacaktır 9 . "Davacı" terimi,
aslında "gerçek iddia aşamasını" ifade edip, kökü olan Latincede olduğu gı3 Yukarıdaki (1) numaralı dip notta adı geçen Workshop'da sunulan 33 ülkenin
raporu vardır (S. 191-493), ayrıca Kal Ambos tarafından yazılmış bulunan sonuç raporuna da balnruz (S. 495 - 528 1. Bunun dışında bakıı-uz; Tom Vanderbeken/Michael Kllchllng (eds.), The Role of the Public Prosecutor in the European Criminal Justice Systems, Brüssel 2000.
4 Aşağıda incelenecek olan Mahkemeleı-in oluşması hakkında ayrıntılı bilgi içi baAlbin Eser, Auf dem Weg zu einem internationalen Strafgerichtshof: Entstehung und Grundzüge des Rom - Statuts, in: Zeitschrift des Bernischen Juristenvereins (ZBJV) 139 (2003), S. 1 - 42 (2, 6 ff.).
5 Bu konuda aşağıdaki kaynaklara bakamz: Morten Bergsmo/Catherine Cisse/Christopher Staker, The, Prosecutors of ıhe International Tribunals: The Cases of the Nuremberg and Tokyo Tribunals, the ICTY and ICTR, and the ICC
compared, in: Arbour/Eser/Ambos/Sanders (Fn. 1), S. 121 - 154 (125 f.).
6
Mesela, Yugoslavya Statüsü Art. 11 (b), 16, 18, 19, 25, 30, Ruanda Statüsü Art.
10 (b), 15, 17, 18, 19, 24, ve UCD Sözleşmesi Art. 14. 15 , 18, 19, 51, 54.
7 Yugoslavya Statüsü Art. 16 (3), UCD Sözleşmesi Art. 34, 42. Gelişmenin tarihçesi hakında hakınız; John R.W.D. Jones, The Office of the Prosecutor, in: Antonio Cassese/Paola Gaeta/John R.W.D. Jones (eds.), The Rome Statute of the
International Criminal Court: A Commentary, Oxford 2002, vol. I, S. 269- 274.
8 Mesala, Kal Arnbos, Zur Rechtsgrundlage des Internationalen Strafgerichtshofs,
in: ZStW 111 (1999), S. 175-210 (177). tarafından benimsenen görüş.
9 0 zamanlar görevde olan kişi olan: Carla del Ponte, Die UN - Tribunale für ExJugonlawien und Ruanda - Herausforderungen für die AnIdagebehörde, Schweizerische Zeitschrift für Strafrecht 119 (2000), S. 317 - 327. bunu tercih etmişti.
Albin Eser
283
"Iddiadan önceki araştırma ve itham etme" faaliyetlerini ifade etmez 10 .
ğlli hükürnlerde her zaman tutarlı olarak kullanılmış olmasa dahi, 'davacı'
Ankläger) terimi, bu makamla bağlantılı olan bütün hak ve görevleri ifade
etmek için kullanılacaktır. 'Iddia makamı' (Anklagebehörde) terimi ise, sadere örgütsel bir birim olan bir makamı ifade etmek için kullanılacak, 'baş davacı' (Chefankläger ve Chefanklägerin) 11 terimi de, iddia makamının en yükSek görevlisi olan kişinin özel statüsünü belirtecektir 12 .
L Gelişme aşamaları. "Ceza Adalet Sisteminin bağımsızlığının" sağlanması için, sadece hakimin değil, ondan önce, davacının da, imkan nispetinde güçlü ve üçüncü kişilerin etkisinden masun bir konumda olması gerekir.
iç Hukukta genellikle tartışılan bu konular; "kamu davasının mecburiliği",
*takdirilik sisteminin" uygulanması, veya "Adalet Bakanının emırleri ile bağlılık" gibi konularla ilgili tartışmalarla, sürekli olarak gündemde olan hususlardır. Davacının uluslararası nitelik taşıyan ceza davalarının açılmasındaki
rolü hakkındaki tartışmalara bakıldığında, bunların bir bardak suda kopartılan fırtınadan başka bir şey olmadığı görülür. 1998 yılında toplanan Roma
Konferansı sırasında bu konuda yapılan tartışmalar, aslında Milletlerarası
Ceza Adalet Sisteminin kaderini belirleyecek şekilde büyük bir önem taşır ve
sadece iç hukuku ilgilendiren bir kuvvetler ayrılığı problemi değildir. Bu tartışma, "mümkün olduğu kadar güçlü bir uluslarüstü muhakeme teşkilatı
kurulması ihtiyacı" ile, "Devletlerin bağunsızlıklannın korunması menfeatleri" arasındaki dengenin korunması amacı ile yapılan, gerilim dolu bir mücadeleyi yansıtur 13 . Neticede, Uluslararası Daimi Ceza Divanı kurularak, güçlü bir adalet sistemi gerçekleştirilmiş ise de, özellikle Amerika Birleşik Devletleri gibi büyük güçlerin, kendi milli menfaatlerini koruyamamak endişesi
ile buna karşı çıkmaları olgusu ile de karşılaşılmıştır 14 .
10 Bu nedenle; Stefan Wäspi, Die Arbeit der Internationalen Strafgerichtshofe für
das ehemalige Jugoslawien und Ruanda: Herausforderungen für die Anklage im
internationalen Umfeld, NJW 2000, S. 2449 - 2457, adlı eserinde, "araştırma
makamı" ve "iddia makamı" terimletinden bahsetmektedir.
11 Baluruz; Wäspi,
12 Özellikle Yugoslavya Mahkemesi Statüsünün 16 (4), 30 maddesine, Ruanda
Mahkemesi Statüsünün 15 (3), 29 (2) maddesine ve UCD Statüsunün 42 (2)-(8),
46, 48. 49 maddesine bakınız.
13 0 zamanlar Yugoslavya ve Ruanda Mahkemesinin Baş Davacısı olan Louise Ar
bour'un gayretleri ile toplanan ve dip not Ide belirtilen Sempozyum, Savcının
konumunu mümkün olduğu kadar kuvvetlendirmek için gayret sarfetmışti; bu
konuda bakınız; Ebenda den Prologue (S V. F.), The Summary of Dıscussıons
von Andrew Sanders (S. 619-633) ile, "Freiburg Declaration on the Position of
the Prosecutor of a Permanent International Criminal Court" (S. 667-669), a.yrıca balunız; Lousie Arbour, The Need for arı Independent and Effective Prosecution in the Permanent International Crirrunal Court, in: Windsor Yearbook of Access to Justice 17 (1999), S. 207-220 (insbes. 217 ff.).
14 Roma Sözleşmesinin oluşum tarihçesi ve bu konuda yapılan ve "most controversial issues" olarak nitelendirilen tartışmalar hakkında bakınız, Philippe
Kirsch/Darryl Robinson, Reaching Agreement at the Rome Conference; ayrıca
bakınız, Initiation of Proceedirigs by the Prosecutor, Cassese/Gaeta/Jones
284
Uluslararası Ceza Divanı
Aslında sayılan daha çok olan sorunları irdelediğimizde, ana hatları ile
üç menfaatin dengelenmesinin söz konusu olduğunu görürüz:
İlk olarak, uluslararası ceza adalet sisteminin, iç hukuk karşısındaki yetkilerinin sımrlandrılması problemi ortaya çıkar.
İkinci olarak, uluslararası nitelikte bir ceza kovuşturması başlatacak
olan iddiacırun, tek başına mı, yoksa başka bir organ ile paylaşarak
mı kullanacağının belirlenmesi gereken, sınırlı veya sınırsız "insiyatif
kullanma hakkı" gündeme gelir.
Üçüncü husus ise, iddiacının dayanağı olan ve kişisel olarak kullandığı veya görevine bağlı olan "bağımsızlığının derecesidir". Bu bağımsızlık, kendisine verilen hak ve yetkilerin kullanılması sırasındaki
"bağlılık" veya "takdir yetkisi" şeklinde tezahür eder.
Bu iç içe girmiş ve karşılıklı olarak dengelendirilmesi gereken karşıt görüşleri farklı çözüm imkanları altında birleştirebilmek için, 1945/46 yıllarında Nürnberg ve Tokyo'da kurulan Milletlerarası Askeri Mahkemeler,
1993/94 yıllarında oluşturulan Yugoslavya ve Ruanda "ad hoc" mahkemeler ve 1998 yılında oluşturulan Daimi Uluslararası Ceza Divanı ile yaşanmış
olan, üç basamaklı gelişme incelenecektir 15 .
1. Nürnberg ve Tokyo Milletlerarası Askeri Mahkemeleri 1945 - 46.
Farklı çıkarları bulunan galip güçlerin oluşturdukları bir kuruluş olduğu
için, bu mahkemelerde, yetkileri karşılıklı dengelenmiş ve sınırlandırılmış
veya görevleri net olarak belirlenmiş bir iddiacmın bulunmaması, şaşırtıcı
değildir.
Bunun neticesinde, bu mahkemelerin yetkileri sadece; suçlamanın konusunu oluşturan suçlar, suçların işlendikleri zaman dilimi ve failler balummdan sınırlandınlmıştı 16 . Buna karşılık, iç hukuk ceza adaleti ile, teorik
olsa dahi, hiç bir ilişki kurulmarruştı 17 ve sonuçta hiç bir makam ile paylaşılmayan, "münhasır bir yargılama yetkisi" kullarulnuştır 15 .
(Fn.7), S. 67 - 93 bzw. S. 657 - 664 (663 f.), Bergsmo/Cisse/Staker (Fn. 5), S.
141, morten Bergsmo/Jelena Pejic, Article 15: Prosecutor, in: Otto Triffterer
led.), Commentary on the Rome Statute of the International Cıirninal Court, Baden - Baden 1999, S. 359 - 372 (Bn. 1 ff.), Altan Eser, Das Rom-Statut des Internationalen Strafgerichtshofs als Herausforderung für die nationale Strafrechtspflege, in: Christian Grall/Ursula Medigovic (Hrsg.). Festschrift für Manfred Burgstaller zum 65. Geburtstag, Wien /Graz 2004, S. 355-373 (360 ff.), Leila Nadja Sadat, The International Criminal Court and the Transformation of International Law: Justice for the New Millenium, Ardsley/New york 2002. S. 94
ff., Allison Marston Danner. Enhancing the Legitimacy and Accontability of Prosecutorial Discretion at the International Crirninal Court, in: The American Journal of International Law (AJIL) 97 (203), S. 510 - 552 (513 ff.).
15 Bu katkı ana hatları ile, Freiburg'daki Workshop'da (dip not 1 ve 5'e bakma)
Bergsmo/Cisse/Staker tarafından yapılan açıklamaların özetinden oluşmaktadır.
16 Özellikle balumz; Art. 1, 6 IMT Charter bzw. Art. 1, 5 1MTFE Charter.
17 Bakuuz; Art. 11, 12 IMT Charter; ulusal yargı lehine benzer çekinceler, IMTFE
Charter' de yoktur.
18 Bakınız; Eser (dip not 4 deki yazı), S. 23 f.
Albin Eser
285
Özellikle Nürnberg Mahkemesi açısından geçerli olmak üzere, müşterek
bir "başsavcı" üzerinde anlaşma sağlanamadığı için, daha evvel de belirtildiği gib119 , imzacı devletlerin her biri kendi başsavcısını görevlendirmişti 20 ve
wuşmazlık çıkan hallerde "İddiacılar Komisyonu" çoğunlukla karar verdiği
Başsavcdann bağımsızlığı kısıtlanmıştı. Başsavcılar kendi devletlerinin
temsilcisi sıfatı ile görev yapıyorlardı ve devletlerine personel sağlanması ve
:büro hizmetlerinin donatılması açısından bağlı durumdaydılar 21 . Bu koşullar neticesinde, o günkü koşullar içerisinde, uluslararası nitelikte bir "bağırnsız" iddia makamından bahsetmek sözkonusu değildi.
Aynca, Nürnberg ve Tokyo Askeri Mahkemelerindeki davacılann koğuşturma yapmada sınırsız bir takdir yetkisi sahibi bulunduklan 22 ve iddianamenin hakim tarafından denetlenmediği de 23 gözönünde tutulursa, neticede uluslararası ceza koğuşturrnasmın sadece siyasetle bağlı bulunduğu görülür.
2. Yugoslavya ve Ruanda ad hoc Mahkemeleri, 1993/94. Hukuken
açıkça, siyaseten de kuvvetli bir şekilde bağımlı bir durumda bulunan Nürnberg ve Tokyo Askeri Mahkemelerindeld davacı ile karşılaştırıldığında,
1993/94 yıllarında kurulan ad hoc mahkemeler, çok farklı bir görünüş sergilerler.
Bu mahekemelerde de, görev alanı itibariyle belli, konu, yer ve zaman
bakımından sınırlandırılmış, belli bir ülkede, belli bir zaman dilimi içerisinde işlenmiş olan, "devletler hukuku suçları" yargılanmıştır 24 . Bu mahkemelere de, sadece, ikindi yetki (concurrent jurisdiction) tanınmıştı. Zira bu
mahkemeler, yaman yetki içerisinde, milli mahkemelere nazaran öncelik
hakkına sahiptiler ve milli mahkemelerde görülmekte olan bir davayı her zaman kendi üzerlerine alabilirlerdi 25 . Böylece bu uluslararası ceza mahkemelerine, görev açısından güçlü bir konum sağlanmıştı.
Ceza koğuşturrnası açısından sağlanmış bulunan görev alanı, davacının güçlü konumu ile garanti altına alınmıştı. Davacıya aşağıdaki güçler ve
haklar tarunmıştı.
- Nürnberg ve Tokyo Askeri Mahkemelerindeki davacıların hiç bir öncelik hakkı bulunmamasına karşılık, Yugoslavya ve Ruanda mahke19 Yukandald dip not 5'e bakınız.
20 Bakınız: Art. 14 INIT Charter bzw. Art. 8 1MTFE Charter.
21 Bakıruz; Bergsmo/Cisse/5taker (Fn. 5), S. 125, 127, 129.
22 Bakuuz: Art. 14 (b) 1MT Charter bzw. Art. 8 (a) IMTFE Charter; ayrıca bakınız:
Bergsmo/Cisse/Staker (Fn. 5), S. 134 f.
23 Bakıruz:. Bergsmo/Cisse/Staker (Dip not 5 deki eser). S. 234.
24 Aynntılar için balunız: Yugoslavya Mahkemesi Statüsü madde 1-8 ile, Ruanda
Statüsü madde 1-7.
25 Yugoslavya Mahkemesi Statüsü madde 9 ile, Ruanda Mahkemesi Statüsü madde 8.
Uluslararası Ceza Divanı
286
melerinde görev yapan davacı, mahkemenin müstakil bir organ ı
idi 28 . Diğer organlar, mahkemenin daireleri ve yazı işleri müdürü idi.
- Bu yapılanmanın neticesinde, davacı herhangi bir hükümetin veya
sair bir makamın talimatına bağlı değildi".
Nürnberg ve Tokyo mahkemelerindeki davacı, ilgili irrızacı devletin
takdirine göre görevlendirilebilirken 28 , bu mahkemelerdeki baş davacı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin teklifi üzerine, Güvenlik
Konseyi tarafından tayin edildiği için, Birleşmiş Mületlerdeki bir "Genel Sekreter Yardımcısı" ile aynı koşullarda görev yapmakta id1 29 .
Bunun dışında, Yugoslavya ve Ruanda Başdavacısı, iddia makamının
personelini tayin etmekte söz sahibi olup, bunlann görevlendirilmesi, onun istemi üzerine, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından
gervekleştirilmekteyd1 30 .
- Yugoslavya ve Ruanda mahkemesindeki davacının bu mahkemelerin
görev alanına giren devletler hukuku suçlarının araştırılması ve kovuşturulması açısından sınırsız bir takdir yetkisi ve re'sen harekete
geçme hakkı bulunduğu gözönünde tutulmalı ve bu düzenlemenin
daha sonra, Uluslararası Ceza Divanı Savcılığı yapılandınlırken, nazara alındığı bilinmelidir31 .
Davacıya tanınmış bulunan araştırma ve kovuşturmada takdir yetkisi 32 , sadece şekli iddianamenin düzenlenmesinde smırlandınlmışhr,
iddianamenin davacı tarafından, Duruşma Dairesinin yetkili hakim) ne kontrol ettirilmesi ve onaylatılması gerekrnektedir 33 . Ancak, daha
sonra düzenlenen Roma Sözleşmesinin aksine, kovuşturmaya son
verme kararının hakim tarafından denetlenmesi söz konusu değildi 34 .
Buna karşılık, hakimin kamu davasının açılmasından once yapacağı
26 Yugoslavya Mahkemesi Statüsü madde 11, 16 (2) S. 1 ile Ruanda Mahkemesi
Statüsü madde 10, 15 (2) S. 1.
27 Yugoslavya Mahkemesi Statüsü madde 16 (2) S. 2 ile Ruanda Mahkemesi Sta-
tüsü madde 15 (2) S. 2
28 Bergsmo/Cisse/Staker (Fn. 5), S. 127.
29 Yugoslavya Mahkemesi Statüsü madde 16 (4) ile Ruanda Mahkemesi Statüsü
madde Art. 15 (3).
30 Yugoslavya Mahkemesi Statüsü madde. 16 (3) und (5) ile Ruanda Mahkemesi
Statüsü madde Art. 15 (3).
31 Yugoslavya Mahkemesi Statüsü madde 16 (1) ICTY - Statut ile Ruanda Mahkemesi Statüsü madde 15 (1).
32 Bu konudaki ilkeler için baktruz; "Practice Direction" - vgl. Bergsrno/Cisse/Staker (Fn. 5), S. 130 f. 135.
33 Yugoslavya Mahkemesi Statüsü madde 19 ICTY - Statut ile Ruanda Mahkemesi Statüsü madde. 18.
34 Bakuuz; Bergsmo/Cisse/Staker (Fn. 5), S. 153.
Albin Eser
287
işlemler, sadece, "ceza davası= milli bir mahkemeye nakli" açısından öngörülmüştür 35 .
Yukarıda sergilediğimiz, "ad hoc" mahkemelerin görev alanı ve bunların
yanındaki davacıların kovuşturma yetkileri incelenerek, uluslararası ceza
muhakemesi alanındaki ceza adalet sisteminin bağımsızlığı açısından bazı
sonuçlar çıkartmak sözkonusu olduğunda, bugüne kadar ulaşılamamış kadar yüksek bir standartın mevcut bulunduğu görülür. Her ne kadar "ad hoc"
mahkemelerin kuruluşu ve bunlara tanınan yargı yetkisi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından verildiği için, siyasi iradeye bağlı bulunsa
da, davacının kendisine tanınmış olan görev alanı içerisinde, sınırsız bir insiyatif kullanma hakkı ve kovuşturma yapıp yapmama konusunda takdir
yetkisi sahibi olduğu için, bu yargılamanın "üst düzeyde bir bağımsızlığa"
erişmiş olduğu söylenebilir.
3. 1998 tarihli Uluslararası Ceza Divanı. Bazı Devletlerin gözu nde çok
Iyi işler başaran "ad hoc" mahkemelerin devletler üstü ceza yetkisiyle donatılmış olması, Uluslararası Daimi bir Ceza Divanı kurulurken, bu mahkemeye de geniş yetki verilmesine neden olmuş olabilir. Eski Yugoslavya ve Ruanda mahkemelerinde olduğu gibi, uluslararası davalar açan davacılarm
yetkilerini yer ve zaman itibariyle sınırlayan yöntemler uygulanmıştır. "Devletler hukuku suçları" ile mücadele ederken, milli hakimiyet ve uluslararası
Işbirliği arasında korunması gereken denge sözkonusu ise de, her tarafa saldıran ve barışı tehdit eden bir savcı modeli yaratılmasından çekinilmiştir.
Gözü kapalı bir şekilde koğuşturma yapmak arzusunda olan bir savcıya
karşı, gerekli siyasi hassasiyetin, "bir diktatörün ortadan kaldırılması gereken" hallerde gösterilmeyeceği ileri sürülmüştür 38 . Diğer taraftan, egoist bir
yaklaşımla, kendi vatandaşlarını uluslararası suçlardan dolayı yapılacak
koğuşturmalardan kurtarma amacı da güdülebilirdi 37 . Ancak. Roma toplantısındaki tartışmalar sonucunda kabul edilen sonuç bildirgesinde, "karMaşık yapıda" 38 , fakat dostca yapılandırılmış ve orta noktayı bulan bir sonuca ulaşilmıştır.
35 Yugoslavya Statüsü Ile henüz açıkça tıngörülmüş olmayan bu atıf imkanı için
balcınız: Rule 9 der Rules of Procedure and Evidence des ICTY (RPE).
36 Bu yönde olmak üzere, "loose cannon" prosecutor, denilen gelişmeye sınır konması gerektiği dünülmektedir: bu konuda bakınız: Daniel D. Ntanda Nsereko,
Article 18: Preliminary Rulings Regarding Admissibilıty, in: Trifficrer (dip not 14
delci eser), S. 395 - 404 (Rn. 3).
37 Roma Sözleşmesinin hazırlık toplantılarında ileri sürülen bu gorüşler için, yu
kanda 14 nolu dip notta belirtilen kaynaklar dışında balunız; Andrew Sanders
tarafından yahpılan "Summary of Discussions", in Arbour/Eser/Ambos/San
ders (dip not 1 delci ezser), S. 619 - 650, ayrıca bakıruz: Silvia A. Fernandez
Gurmendi, The Role of the International Prosecutor, in: Roy S. Lee (ed.), The International Court, The Making of the Rome Statute: lssues, Negotıatıons, Results, Ardsley/New York 1998, 5. 175-188, Nsereko (Fn. 36). Art. 18 Rn. 1 f., Giuliano Turone, Powers and Duties of the Prosecutor, in: Cassese/Gaeta/Jones
(Frı. 7), Vol. Il, S. 1137- 1180 (1159 f., 1179).
38 Turone (dip not 37 de belirtilen eser, S. 1147) adlı yazar da 1.1CD Sozleşmesinin
17-19 maddelerindeki karmaşık usule dikkat çekmektedir.
288
Uluslararası Ceza Divanı
UCD Sözleşmesinin bir bütün olarak incelenmesi gereken hükümlerinin detaylı olarak incelenmesine girişmeksizin 39 , bu yazıda incelediğimiz
konu olan, "adalet sisteminin bağımsızlığının sağlanması için, davacının oynadığı rol" ele alınırken, iki husus aydınlatılmalıdır: yargı yetkisinin kapsamı meselesi ve bu kapsam içinde kalmak üzere, davacıya tanınan rol.
Uluslararası Ceza Divanının görev alanı belirlenirken, bu mahkemeye
evrensellik ilkesine göre oluşturulmuş bir yargılama yetkisi verilmesi ve
dünya toplumunun hukuki menfaatlerini koruması yerinde olmuştur 49 . Ancak, ulusal çıkarları bakımından milli hakimiyetlerine önem veren ülkeler
açısından, Uluslararası Ceza Divanının görevi, üç noktada sınırlandınlmıştır:
İlk husus, ön koşul olarak mahkemenin davaya bakabilmesi için belli bir "bağlantı noktasının" gerçekleşmiş olmasının, kabul edilmiş olmasıdır. "Devletler hukuku cürmü" hangi devletin ülkesinde istenmişse, suçun işlendiği yer olarak burası kabul edilmiştir; diğer taraftan, failin bulunduğu devlet ilkesi de benimsenerek, şüphelinin vatandaşı olduğu devletin Sözleşmeye taraf olarak, Uluslararası Ceza
Divanının yargılama yetkisini kabul etmiş olması öngörülmüştür
(UCD Sözleşmesi madde 12/2); ancak, istisnai hallerde, Sözleşmeye
taraf olmayan bir devlet de, fili ile ilgili olarak kabul iradesini açıklayabilmektedir (UCD Sözleşmesi nı. 12/3).
İkinci olarak, mahkemenin yargılama yetkisini kullanabilmesi için,
belli bir "harekete geçirme mekanizması" öngörülmüştür (UCD Sözleşmesi m. 13). Buna göre, (a) bir durum Sözleşmeye taraf olan bir
devlet tarafından, "devletler hukuku suçu" oluşturduğu iddiası ile,
UCD Savcısına bildirilebilir 41 ; (b) böyle bir durum Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi tarafından davacıya duyurıllabilir; (c) diğer bir ihtimal ise, davacı= araştırmalara kendiliğinden başlamasıdır 42 . Ancak bu "harekete geçirme mekanizmasının" içerisinde de bazı sınırlar
mevcuttur".
39 Bu konu özellikle UCD Sözleşmesinin 1, 12- 19, 53, 54, 56, 57, 88, 99 maddelerini iligilendirmektedir. Bu hükümlerin Rules of Procedure and Evidence (RPE)
Ile birlikte ele alanmasuun zorunlu olduğu ileri sürülmektedir; Morten Bergsmo/Pieter Kruger, article 53: Initiation of an Investigation, in: Triffterer (Fn.
14), S. 701 - 714 (Rn. 4) und von Turone (Fn. 37), S. 1138. UCD Sözleşmesindeki hükümler ile RPE hükümlerinin birlikte incelenmesi gerektiği konusunu
ele yazarlar da vardır: Hakan Friman, Investigation and Prosecution, in: Roy S.
Lee, The International Criminal Court, Elements of Crimes and Rules of Procedure and Evidence, Ardsley/New York 2001, S. 493- 538 (özellikle sh. 494 vd).
40 Bu konuda bakır= Eser (dip not 4'de belirtilen yazı), sh. 18 f. Uluslarüstü Malıkemelerin sorumlulukları hakkmda bakınız; Albin Eser, For Universal Jurisdiction: Against Fletcher's Antagonism, in: Tulsa Law Review 39 (2004), S. 955 978 (975 f.).
41 Bu konuda UCD Sözleşmesi m. 14'e de bakma.
42 UCD m. 13 (c) ; bağlantılı olarak 15.
43 Harekete geçiren mekanizmalar "Triggermechanismen" adı verilen husus hak-
Albin Eser
289
- Üçüncü ve en önemli sınırlama ise, Uluslararası Ceza Divanına tamamlayıcı, ikincil bir yargılama yetkisi verilmiş olmasıdır. Buna göre, milli yargı makamlarının öncelik hakkı vardır. Eğer asıl yetkili
olan milli mahkemeler "devletler hukuku suçunu" ciddi bir şekilde
koğuşturmaya isteği yoksa veya bu konumda değilse, Uluslararası
44 ..
Ceza Divanı devreye girer (UCD Sözleşmesi m. 17/1 - a, b, 20/3) 44
Yukanda açıklanan smırlamalar hariç bırakıhrsa, Uluslararası Ceza Divanının yetkisini (UCD Sözleşmesi m. 13/c) harekete geçirecek olan ve davacıya tanınmış bulunan yetki, ya Güvenlik Konseyi veya herhangi bir taraf
devlet tarafından istenmesi veya davacıya tanınmış olan "kendiliğinden
araştırma yetkisi" sonunda (UCD Sözleşmesi m. 15/1) doğmaktadır. Zahiren
eşdeğerli imiş gibi gözüken bu yetkiler, bir çok noktadan sınırlandırılmıştır46 .
İlk sınırlama "ön inceleme" (Vorprüfung) ile "resmen araştırmaya
başlama" (Einleitung förmlicher Ermittlungen) arasındaki farktan
doğmaktadır. Davacı kendisine gelen bir bilgi üzerine, ağır bir suçun
işlenmiş olup olmadığı konusunda bir "ön inceleme" (prelirninary investigation) yapma yetkisine sahip olduğu için (UCD Sözleşmesi m.
15/6) 46 ve bilginin gerçeldiğini araştırmak üzere, devlet makamları
ile diğer mercilerden bilgi isteyebilir ve mahkemenin bulunduğu yerde tanıklardan yazılı veya sözlü bilgi alabilirken (UCD Sözleşmesi m.
15/2), "resmi bir araştırma" başlatabilmesi için (UCD Sözleşmesi m.
15/1), Mahkemenin Araştırma Dairesi tarafından verilen bir hakim
kararına ihtiyacı vardır (UCD Sözleşmesi en. 15/3) 47 . Buna göre, davacıya Sözleşmenin 15/1 maddesi ile tanınmış bulunan, "kendiliğinden araştırma yapma yetkisi", sadece dış görünüş itibarıyla ağırlıklı
lunda bakımı; Bergsmo/Cisse/Staker (dip not 5 deki yazı), S. 136 ff.. Matthevv
R. Brubacher, Prosecutorial Discretion within the International Criminal Court,
in: Journal of International Criminal Justice 2 (2004), S. 71 - 95 (77 ff ), Hector Olasolo, The Triggering Procedure of the International Criminal Court (etc.),
in: International Criminal Law Review 5 (2005), S. 121 - 146.
44 Roma Toplantısı sırasında son anda eklenen ikincillik ilkesi "Komplernentari
tätsprinzip" hakkında bakımı; Eser (dip not 4 deki yazı), sh. 24 vd.
45 Uzlaşma, Arjantin ve Almanya tarafından verilen teklif üzerine gerçekleşmişti,
bakma; Bergsmo/Pejic (Fn. 14), Art. 15 Ftn. 5, Kai Ambos, Zur Rechtsgrundlage des Internationalen Strafgerichtshofs, in: ZStW 111 (1999), S. 175 -211 (181
f.)
46 Savcıının bekeilik rolü "gate keeper of the ICC" hakkında bakınız: Hector Olasolo. The prosecutor of the ICC before the initiation of investigations: A quasi - judicial or political body'?, in: International Criminal Law Review 3 (2003), S. 87 150(89); ön incelemenin kapsamı ve sınırlan hakkında bakınız; llırone (dip not.
37). S. 1146 ff.
47 Nsereko tarafından (dip not 36 daki yazı). Art. 18 Rn. 15, bir Ön inceleme DairesMin oluşturulması, "the price that the advocats of an effective and independent prosecutor had to pay" şeklinde nitelendirilmelctedir. Hakim tarafından denetlenme koşulunun ayrıntıları hakkında bakuuz; Bergsmo/Pejic (Dip not 14) .
Art. 15 Rn. 1 ff., 25„ Turone (Dip not 37), S. 1156 ff.
Uluslararası Ceza Divanı
290
bir rol işgal etmekte, asıl ağırlık Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
Ile, Sözleşmeye üye olan devletlere tanınmış bulunmaktadır (UCD
Sözleşmesi nı. 13). Soruşturma evresinde hakime bu kadar büyük
bir yetki tanınması ve bunun dışında da hakime koruma tedbirleri
bakımından ayrıca yetki verilmesi, iç hukuktaki usul kanunlannda
uygulanmaz 48 . Bu düzenleme, Uluslararası Ceza Divanı yanındaki
Davacının bir tür savcı gibi görüldüğünün, fakat "vesayet altında"
bulunduğunun ileri sürülmesine neden olmuştur 49 .
Yapılan araştırmaları engelleyen diğer bir husus, davacının kendisine Sözleşmenin 13 a maddesi uyarınca bildirilen bir durumu, resmen
hakim onayına sunmak mecburiyetindedir. Hakim kararı hem Sözleşmeye taraf olan devletler, hem de Sözleşmeye taraf olmayan devletler tarafından yapılan bildirimler acısından" öngörülrnüş olup,
Davacının bazı hallerde de kendiliğinden ceza koğuşturması yapmasını mümkün kılrruştır (UCD Sözleşmesi en. 18/1) 51 . Bunun neticesi
olarak da, ilgili talepler yapıldığı takdirde, davayı nakletrnek mecburiyeti vardır (UCD Sözleşmesi m. 18/2) 52 .
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin müdahale yetkisi ise, daha
büyük bir sınırlaına niteliğindedir. iddia Makamı, Uluslararası Ceza
Divanının organlanndan biri olan Birleşmiş Milletler Genel Kurulundarı bağlayıcı emir alabilir. Bu emir, on iki ay süreyle araştırma yapmama veya dava açmama veya davaya devam etmeme konusunda
olabilir (UCD Sözleşmesi m. 16) ve bu süre uzatılabilir 53 . Yugoslavya
ve Ruanda Mahkemeleri açısından hiç bir zaman gündeme gelmiş olmayan böyle bir siyasi müdahale imkanı, sadece kağıt üzerinde kalmayabilir. Güvenlik Konseyi hızlı hareket ederek ve arka arkaya verebileceği geri bırakma kararları ile, özellikle Amerikanın askeri görevlilerinin cezai koğuşturmalannın yapılmasını engelleyebilirm.
Uluslararası Ceza Divanı yanındaki davacı dava açma konusundaki
takdir yetkisini kullanırken, Yugoslavya ve Ruanda Mahkemeleri ya48 Bakma; Nsereko (Dip not 36), Art. 18 Rn. 5, Turone (Dip not 37), S. 1160: karşıläştınnah hukuk hakkında balurnz: Kai Ambos, The Role of the Prosecutor of
an International Crirninal Court [rum a Comparative Perspective, in: The Review - International Commission of Jurists, No. 53/1994, S. 45 - 56 (50 ff.); ayrıca bakma; ZStW (En. 45 1 , S. 182. Buna göre, hakimin savcı faaliyetlerini denetlemesi, araştırmaların sona ermesinden sonra başlamaktadır.
49 Turone (Dip not 37) . S. 1142.
50 18. maddenin Rn. 9 hakkında Nsereko (dip not 36) tarafından yapılan yorum ye-
rindedir.
51 Aynntılar hakkında bakınız; Turone (dip not. 37), s. 1162 ff.
52 Oldukça karmaşık bir yapıya sahip olan bu usul hakkında balunız; Ambos inip
not 45), S. 182 ff.
53 Çok tartışmalı olan bu "geri bırakma usulünün" aynntılan hakkında bakımı;
Turone inip not 37) . S. 1141 f.
5 4 Aynntılar için bakma: Eser (dip not 14 deki yazı), S. 364 f.
Albin Eser
291
=dal(' davacının dava açma yetkisine oranla daha az serbesttir 55 .
Böyle bir hal, ulusal muhakeme kanunlannda hemen hemen hiç bilinmeyen bir durumdur 58 . Davacı bakımından, elde ettiği bilginin
kaynağı bakımından veya kendisine işin bir Devlet veya Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi tarafından bildirilmiş olması arasında
önemli farklar vardır (UCD Sözleşmesi m. 53). Davacının dava açma
kararı ve iddianame düzenlenmesi, hakimin denetimine tabi olup,
UCD'nin Araştırma Dairesi tarafından tasdik edilmesi gerekir (UCD
Sözleşmesi m. 61) 57 . Bütün bunların dışında Uluslararası Ceza Divanı Davacısı araştırma yapmama yönünde bir karar alır veya dava
açmamaya karar verirse, bu hususda da tamamen serbest olmayıp,
kararlarının hakim tarafından denetlenmesi sözkonusudur. İş kendisine Güvenlik Konseyi veya bir devlet tarafından bildirilmişse, Araştırma Dairesinin gerekçeler hakkında bilgilendirilmesi ve bu Dairenin dava açmama kararını denetlemesi için ona başvurması öngörülmüştür (UCD Sözleşmesi m. 53) 58 .
Yukarıda belirtilen kısıtlamalann dışında, Uluslararası Ceza Mahkemesi Davacısma tanınan hak ve yükümlülüklerin kullanılması ile ilgili düzenlemeler, ana hatları ile Yugoslavya ve Ruanda mahkemelerinin içtihadı ile
ulaşılan standartlara uygundur. Ancak bu içtihat, Sözleşmeye belli ölçülerde değiştirilerek yansıtılmıştır:
55 Bakma; Bergsmo/Cisse/Staker (dip not 5), s. 135 Turone (dıp not 37) S. 1157
56 Balumz; Kai Arnbos, International criminal procedure: ''adversatorial", "inquisitorial" or rnixed? in: Albin Eser/Christiane Rabenstein (eds.), Strafjustiz im Spa
nungsfeld von Effizienz und Fairness. Freiburg 2004, S. 43 - 62 (46 f.), sowie
in: Review (dip not. 48), S. 51 ff.
57 UCD Sözleşmesi, Alman Hukukundaki "iddianameden" söz etmemekle. Yugos
lavya Mahkemesi Statüsünde (m. 18, 19) olduğu gibi, "indictment" terimini de
kullanmamakta, sadece "charges" terimini kullanmaktadır. (Sözleşmenin Almanca tereümesinde bu farklı terminolojt nazara alınmıştır). nu duzenleınenın
ayruıtılan hakkında balurnz; Turone (clip not 37). S. 1177 f.
58 Ayrıca bakınız; RPE 104-110; diğer ayrıntılar için bakıma: Bergsmo/Cısse/Staker (dip not 5), 136 ff., 154, Turone (dip not 37), S. 1171 ff Kovuşturma davası şeklinde, mağdurun başvurabileceği bir yol kabul edilmesi yerinde olacak idi
ise de (nitekim Freiburg'cla yapılan Workshop'te Sanders. dip not 37 deki eserde ileri sürülmüştür. S. 629 ff.), bu husus Roma Konferansında halleclilemedi.
Buna rağmen, suç mağdurları UCD Sözleşmesinin 15 (3) maddesi uyarınca.
RPE madde 85 - 93 ile bağlantılı olarak, Adaştirma Dairesirıin yeni araştırmalar yapmasını ısteyebilırler (Kirsch/Robinson (dip not 14 ). S. 662, Turone (dip
not 37), s. 1160 f.) Bu istek için ön koşul, soruşturmanın gidışan hakkında bilgi sahibi olınalarıdır. Mağdurun hakları ile ilgili olarak genel bilgiler için bakınrz; Claude Jorda/Jerome de Hemptinne. The Status and the Role of the Victim,
in: Cassese/Gaeta/Jones (dip not 14), yol. II, S 1387 - 1419, John Holmes, Jurisdiction and Adminissibility, in. Lee (Fn. 391, S 321 -348 (331 ff.) Mağdurun
hukuki durumunu. UCD ve diğer ad hoc Mahkemeler açısından karşılaştıran
eserlere de balunız: Sam Garkawe, Vietims and the International Criminal Court: Three Major Issues, in: Internatinoal Criminal Law Review 3 (2003), S 345
- 367
292
Uluslararası Ceza Divanı
- Uluslararası Ceza Divanındaki "davacı", Divanın bağımsız ve müstakil organı olarak, "davacı" olarak değil, "iddia makamı" diye tanımlanmıştır (UCD Sözleşmesi m. 34, 42/1 S. 1) (Yugoslavya ve Ruanda
Mahkemeleri ise, "davacı" terimini kullanmıştı).
- Bu düzenlemeye uygun olarak, Yugoslavya ve Ruanda mahkemelerindeld düzenlemenin aksine 66 (dip not 59), bağımsızlık sadece baş
davacıya değil, iddia makamının kendisine tanınmıştır (UCD Sözleşmesi m. 42/1 S. 1).
Bu düzenlemelerin doğurduğu bir netice de, sadece (ad hoc mahkemelerde de olduğu gibi) baş davacıya deği1 60 , iddia makamının hiç bir
üyesine, mahkeme dışındaki bir makamın emir veya talimat verememesidir 113CD Sözleşmesi m. 42/1 S. 3).
Doğal olarak, Baş Davacı iddia makamının yöneticisi konumundadır
ve görevin icrası sırasında ve idari açıdan personel ve diğer kuruluşlar ile, araç gereç üzerinde yönetim ve gözetim yetkisine sahiptir
(UCD Sözleşmesi m. 42/2) 61 .
- Daha basitleştirilmiş bir usul uygulansa da, hakimlerde olduğu gibi,
Baş Davacıyım ve vekilinin seçimi, Sözleşmeye taraf olan devletlerin
oluşturduğu bir kurul tarafından yapılır (UCD Sözleşmesi m. 42/4 ve
36).
Bütün bu düzenlemeler, davacının ve vekilinin tarafsızlığmm (ad hoc
mahkemelere nazaran) daha garantili bir durumda olduğunu göstermektedir (UCD Sözleşmesi m. 42/5-8).
11 - Mukayese. 1945-46 yıllarında, Uluslararası Askeri Mahkemeler kuruluşu ile başlayıp, 1993-94 yıllarına oluşturulan "ad hoc" mahkemelerle
devam eden ve neticede 1998 yılında Uluslararası Daimi Ceza Divanı kurulması ile sonuçlanan gelişmenin aşamaları, "davacuun etki alanı" ve "mahkemenin müstakil ve bağımsız olup olmadığı" açısından mukayese edilirse,
belli kınlma noktalanm ortaya çıkartan, fakat olumlu veya olumsuz yönde
düz bir çizgide ilerlemeyen, bazı dikkat çekici farklar bulunduğu görülür.
Nürnberg ve Tokyo Askeri Mahkemelerinin yetkileri, Yugoslavya ve
Ruanda mahkemelerine olduğu gibi, kuruluşlarından itibaren yer ve
zaman balunundan belirli bölgesel uyuşmazlıldarla sınırlandırılmış
ve bu kapsam içinde kalmak üzere, bu mahkemelere ulusal yargıya
karşı tartışılmaz bir üstünlük de tanınmış iken, devamlı nitelik taşıyan Uluslararası Ceza Divanına global bir yetki verilmiş olup, bu yet59 Yugoslavya Mahkemesi Statüsü madde Art. 16 (2) ile Ruanda Mahkemesi Statüsü madde 15 (2).
60 Yugoslavya Mahkemesi Statüsü madde 16 (2) ile Ruanda Mahkemesi Statüsü
madde 15 (2).
61 Aynntılar hakkında bakuuz: Morten Bergsmo/Frederik Harhoff, Article 42: The
Office of the Prosecutor, in: Triffterer (dip not M), S. 627 - 636 sowie vergleichend Bersgsmo/Cisse/Staker (dIp not 5), S. 129 f.
Albin Eser
293
kinin kullanılmasında belli bölgesel veya kişisel bağlantı noktaları
kabul edilmiş ve yetkinin kullanılmasına, onu harekete gecirici bir
mekanizmanın işlemesine (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Sözleşmeye taraf bir devletin istemi veya davacının mahkeme tarafından
onaylanan iddianamesi) ve ulusal ceza yargısma öncelik tanımıştır.
Davacının, "araştırmalara başlama" ve daha sonra "koğuşturrna yapıp yapmama" konusundaki "takdir yetkisini" kullanması açısından
da, önemli farklar vardır. Nürnberg ve Tokyo Askeri Mahkemeleri açısından bu konuda açıkça verilmiş bir yetki veya sınırlama kabul edilmemiş iken, dolaylı olarak, bu mahkemelerdeki davacılarm sözkonusu hükümetlere bağımlı olduklarını ve böylece, gerek araştırmaya
başlamak, kovuşturrna yapmak ve gerekirse davayı sonuclandırmak
bakımından, siyasi karar veren makamlara karşı hesap vermek durumunda oldukları görülür. Buna karşılık, Yugoslavya ve Ruanda
Mahkemelerindeki davacılar, araştırmaya başlamak ve kovuşturma
yapmak konusunda takdir yetkisine sahiptiler. Ancak, bu yetki sanık
açısından kabul edilen hukuki garantiler ve şüphenin kuvvet derecesinin hukuken tespit edilmiş olmasının ötesinde, kendilerine tanınmış olan yetki içinde kalarak görevlerini yerine getirdikleri takdirde,
siyasi açıdan bağımlı değildiler ve kendileri dışında dava açabilecek
bir rakipleri de yoktu. Verdikleri kararların hakim tarafından denetlenmesi konusunda ise, bu denetleme, "soruşturma evresinde verilen
koruma tedbiri kararları" dışında, sadece kamu davasının açılmasından sonra gündeme geliyordu ve hakimin kararı sadece olumlu bir
karar olarak, yarı! "onaylama şeklinde" ortaya çıkıyordu. Buna karşılık, davacının kovuşturma yapmama veya kovuşturmaya son verme
kararlarını vermesi sırasında, "denetime tabi olmayan bir takdir yetkisi" kabul edilmişti. Yugoslavya ve Ruanda Mahkemelerindeki davacıya tanınmış olan bu güçlü konumun çok gerisinde kalan Uluslararası Ceza Divanı Davacısı ise, aldığı kararlar açısından hakimden
onay istemek durumunda bırakılmıştır. Uluslararası Ceza Divanı Davacısı kural olarak sahip bulunduğu "re'sen araştırma yapmak yetkisinde", Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin ve Sözleşmeye üye
olan her bir Devletin sahip bulunduğu, "Uluslararası Ceza Divanını
harekete geçirme hakkı" ile yarışmalda kalmayıp, kendisine gelen bilgileri denetime tabi olmaksızın, ön incelemeden geçirme hakkına sahip bulunmakla beraber, "resmen araştırmaya başlama kararı" verdiğinde, bu kararının araştırma dairesi tarafından, "hakim kararı" ile
tasdik edilmesi için, istemde bulunmak mecburiyetindedir. Bunun
dışında, davacının iddianamede ileri sürmek istediği iddia noktalarmın hakim tarafından onaylanması da gereklidir. Bütün bunların
ötesinde, başladığı araştırmaya son vermek veya kovuşturma başladıktan sonra iddianarne düzenlememek şeklinde "kovuşturmaya son
vermek" istediğinde, gene hakim tarafından denetime tabi tutulmuştur. Bu da yetmemiş, ayrıca Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine,
"siyasi güçler tarafından etkilenebilecek nitelikte" bir karar verme
yetkisi tanınmış ve başlamış bulunan bir kovuşturmayı tekrar uzatılabilen sürelere bağlı bir şekilde, "durdurma imkanı" da yaratılruştır.
294
Uluslararası Ceza Divanı
"Davacının hukuki statüsüne" gelince; Nürnberg ve Tokyo Askeri
Mahkemelerindeki Davacının hukuki statüsü sonraki davacılara
oranla en zayıf durumda olan idi; davacı hükümetin bir memuru olduğu için, bu sıfatı ile kişisel nitelikteki bir bağımsızlığı da yoktu, siyasi olup bittilere ve resmen verilen emirlere tabi idi. Buna karşılık,
gerek Yugoslavya ve Ruanda Mahkemeleri yanındaki davacılar ve g e
-reksUluaıCzDivnydakcı,beliöçü"ağmsız" bir konuma getirilmişlerdi. Ancak, bunlar arasında bazı farklar
da vardır. Yugoslavya ve Ruanda Mahkemeleri yanındaki Başdavacı,
ön plandaki yetkili olarak, hemen hemen hiç sınırlandınlmamış bir
takdir yetkisi sahibidir, kovuşturma yapıp yapmama konusunda, önce başvurulan koruma tedbirleri gündeme gelmediği durumlarda,
ancak kamu davası açtığı takdirde "hakim kontrolu" ile karşılaştı..
Buna karşılık, Uluslararası Ceza Divanı yanındaki iddia hak ve görevleri, Baş Davacıdan alınarak, daha ziyade "iddia makamına" verilmiş ve kovuşturrna yapma ve dava açma konusundaki takdir yetkisi, resmi araştırmaların başlamasından itibaren, olumlu ve olumsuz
her karar açısından, hakimin denetimine tabi tutulmuştur.
Kısaca belirtmek istersek, uluslarüstü ceza yargılarrıasının ortaya koyduğu bu genel yaklaşım, Nürnberg ve Tokyo Milletlerarası Askeri Mahkemelerinde "hakim tarafından kontrol edilemeyen ve siyasi açıdan bağımlı davacılar" durumundan, Yugoslavya ve Ruanda mahkemelerindeki "bölgesel yetkili ve üst düzeyde bağımsız ve kovuşturrnada takdir yetkisine sahip davacı" durumuna erişmiş, sadece iddianame düzenlediği takdirde hakim kontrolü kabul edilmiş iken, bu konumdan aşağı dogru bir iniş gözlernlenmektedir. Daimi Uluslararası Ceza Divanının iddia makamı, yetkilerini milli
mahkemelere devretmek mecburiyeti ile karşı karşıya bırakılmış ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin, "Demoklesin kılıcı" gibi üzerinde sallanan, karar verme ihtimali olasılığı yaratılrmş ve resmi araştırmalara başlamadan önce dahi, hakimin gözetimi altında tutulması yöntemi tercih edilmiştir.
III. Sonuç. Yetkilerde aşağı doğru iniş olmamalı, bunlann üst düzeyde
tutulması gerekir. Bunun aksi hatalı olur.
Milletlerarası Ceza Yargılamasında davacının rolü konusunda bir sonuca varmak için, sadece soruşturma evresini dikkate almak yeterli değildir.
Bunun dışında bir de, davacının duruşmadaki rolünün ve özellikle delillerin
ikamesi sırasındaki konumunun nazara alınması gerekir. Ancak bunu yapabilmek için, davacmın diğer muhakeme sujeleri ile birlikte değerlendirilmesi ve muhakemedeki konumuna bakılması yerinde olur. Bu husus genel
sistemin karakterini ortaya koyar. Davacının farklı rolleri taraf muhakemesi sisteminin uygulayan Anglo-Arnerikan Hukukunda veya tahkik sisteminin uygulayan Kıta Avrupasında farklıdır. Yukarıda tartıştığımız, iddiacının
taraf olup olmadığı veya her iki taraf açısından objektif olması gerekip gerekmediği ve hem lehte hem de aleyhte olarak maddi gerçeği araştırma yükümü bulunması gibi konular, bu yazımızın kapsammı aşar nitelikte olduğundan ayrıca incelenmesi gereklidir.
Albin Eser
295
Bu nedenle, geçici bir değerlendirme ile sınırlı kalmak üzere, sonuç
olarak şunlar söylenebilir. Uluslararası ceza yargılama sisteminin hakkaniyete uygun ve kabul gören bir konumda olması isteniyorsa, bu sistemin
mümkün olduğu kadar bağımsız bir statüde oluşturulması gerekir. Bu bağımsızlık sadece hakim bakımından sağlanmamalı, ayrıca davacı bakımından da gerçekleştirilmelidir. Bu kurumun siyasi güçlerin oyuncağı haline
geldiği intibaı yaratıhrsa, Milletlerarası Ceza Adalet Sisteminin bir bütün
olarak, herkese eşit davranan adil ve tarafsız bir mahkeme olma sıfatı ile
saygmlık kazanması yolunda attığı adımlar, kolaylıkla zedelenebilin Bu nedenle, davacının bağımsızlığı da olabildiğince güçlü bir konuma getirilmeli
ve siyasi baskılardan masun tutulmalıdır.
Diğer taraftan, Uluslararası Ceza Adalet Sisteminin doğası gereği, normal bir insan öldürme veya diğer "günlük suçlarla" ilgilenmeyip, siyasi bir
alt yapısı bulunan en ağır fiillerle ilgili kararlar verdiği gözönünde tutuldugunda, gelecekte barışı güvence altına alma menfeati gözönünde tutularak,
şüphelilerle ilgili işlemler öyle yapılmalıdır. Iktidarların' yeni cürümler işleyerek sürdürebilen diktatörler de sözkonusu olsa, sanıklara karşı böyle davranılmalıdır. Kovuşturrna yapıp yapmama kararı verirken bu tür faktörleri
nazara almak gerektiği için, siyasi bir makamın görüş bildirmesini anlayışla karşılamak gerekir. Zira davacının kovuşturma yapıp yapmama konusundaki takdir yetkisini adalet adına, bir adalet organı olması sıfatı ile, siyasi düşüncelerin tamamen dışında tutmak ve böyle bir düşüncenin hakimler tarafından da kullanılmayacagını bilmek, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi gibi bir kurumun, dünya barışını saglayıel değerlendirmeler yapması yolunu açık tutmayı gerektirdiğini göstermektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi. bu görevini yerine getirirken. Konseyin belli üyelerinin, kendi çıkarlarını önplanda tutmayıp, kovuşturrna yapma açısından her somut
olayda lehte ve aleyhteki hususlar' tartması gerekir. Aksi yönde bir uygulama. Adalet Sisteminin bütünlüğü açısından da zarar verici sonuçlar doğurabilir.
Siyasi baskılardan korunması demek, davacının sadece ceza kovıışturması yapmak üzere teşkilatlandınlması demek değildir. Bu tek amaç olmamalı, aksine, ilerde işlenebileeek olan ağır suçların ve uyuşmazlıgın taraflan arasında "banşmayı" sağlamak amacı da gözönünde tutulmalıdır. Yugoslavya Mahkemesinin kuruluşu sırasında bu amaç, örnek bir şekilde dile getirihnişti 62 .
Milletlerarası davaları açan davacırun not etmesi gereken bir husus daha vardır. Ne kadar çok bağımsızlık tanınırsa, tarafsız, adalet ve hakkaniyete yönelik bir kovuşturrna gücüne sahip olma konusundaki sorumluluğu da
o derecede artmaktadır. Fail ve mağdurlann gözüyle bakıldığında da, kendisinden farklı beklentilerin sözkonusu olduğu ve diğer muhakeme süjelerinin
oynadıkları role de dikkat etmesi gerektiği ve bu şekilde ulusal ve uluslararası ceza yargılama sisteminin sorumluluğunu omuzlarmda taşıdıgının bilincinde olması gereklidir.
62 Yugoslavya Mahkemesinin WEB sayfasına bakma: General Information: Objectives.