2007 Kasım Sayı - xn--sevgiyaynlar

Transkript

2007 Kasım Sayı - xn--sevgiyaynlar
KASIM 2007 Sayý: 467 Fiyat: 3.5
Kâinat Tek Bir Bedendir
Türban Neyi Örtüyor?
Sevgideki Gizem
HÂLE ÜRKMEZGÝL ile Söyleþi
ÝÇÝNDEKÝLER
Kâinat Tek Bir Bedendir ..................... 2
Dr. Refet Kayserilioðlu
Aylýk Kültürel ve
Siyasi Dergi
Bilenle Bilmeyen Bir Olur mu? ............. 6
Cilt: 39 Sayý:467 Kasým 2007
Türban Neyi Örtüyor ......................... 17
Onur Baþkaný:
Dr. Refet Kayserilioðlu
Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna
Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:
Ayþegül Kayserilioðlu
Yazý Ýþleri Müdürü:
Nihal Gürsoy
Yayýn Kurulu:
Güngör Özyiðit
Nelda Bayraktar
Özenç Kayserilioðlu
Hale Ürkmezgil
Haberleþme Sorumlusu ve
Okur/Abone Ýliþkileri:
Kazým Erdemoðlu
0212 252 85 85
Faks: 02122491828
P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul
Yönetim Yeri:
Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1
Cihangir/Ýstanbul
Baský:
Ýnkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ.
Çobançeþme Mah. Sanayi Cad.
Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul
Fiyatý: 3.5 YTL
Yýllýk Abone: 40 YTL
Yurt Dýþý: 50 YTL
Ahmet Kayserilioðlu
Güngör Özyiðit
Hâle Ürkmezgil
ile Söyleþi ............................................ 22
Nihal Gürsoy
Daha Derinliklere Doðru
(Son Bir Kez) ........................................ 28
John Edwards/Arýn Ýnan
“Kamp Yapmaktan Nefret Ediyorum”
(Çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý) ................. 33
Carol Bowman/Nelda Bayraktar
Sevgi Üzerine ................................... 38
Özer Baysaling
SEVGÝ DÜNYASI
Sevgili Dostlar
Bir süreden beri ülkemizde insanlarý galeyana getirmek, yollara
dökmek, isyan ettirmek için açýk ya da gizli yoðun bir çaba
olduðunu sizler de fark ediyorsunuz mutlaka. Kafa tutmanýn,
kabarýp çoþmanýn, kendini koyuvermenin baþka bir tadý olsa gerek.
Ama nereye kadar? Gerçekler acý bir þekilde karþýmýza dikilene
kadar. Bu gerçeklerin arasýnda daha fazla ölüm, daha çok sayýda
genç insanýn yaþayabilecekken ölmesi, maalesef yok; çünkü ölüm
bizim insanlarýmýzýn büyük bir kýsmýný caydýrma gücüne sahip
deðil bu coðrafyada. Üzüyor, kahrediyor ama daha da çok biliyor,
korkutmuyor, durdurmuyor. Kahramanlar can korkusu karþýsýnda
gerilemezler. Ama fakirlik korkusu onlarý düþündürebilir.
Sorumsuzca kendi kendimizi zehirleyeceðimize, hiç olmazsa þunlarý
düþünelim. Diklendiðimiz, kafa tuttuðumuz insanlara ne kadar borcumuz var ve bütçemizi onlarýn parasýyla mý denkleþtirmeye
çalýþýyoruz? Devir, dövüþken kahramanlarýn devri mi yoksa haklýlýðýný, üstünlüðünü bilgisiyle, stratejisiyle, çalýþkanlýðý ve zordan
korkmayýþýyla ortaya koyan akýl cengaverlerinin devri mi? Artýk
sorunlarýný efelikle, elinde baltalar ve sopalarla vurarak parçalayarak çözmeye çalýþan insan imajýný deðiþtirmenin, terketmenin
zamaný çoktan geçti; aklýmýza ve deðerlerimize daha çok
güvenerek kararlar alabilmeliyiz.
En Derin Sevgilerimizle
SEVGÝ DÜNYASI
1
ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR
Geçen konuþmamýzda
beden içindeki
bedenlerden yani
organizasyon sisteminden bahsettik.
Organizasyonlarýn
gittikçe yükseldiðini ve
büyüdüðünü,
bunlarý idare eden
organizatörlerin,
yani o organizmalarýn
ruhlarýnýn da gittikçe
büyük kudretler
kazandýðýný
söylemiþtik.
Dr. Refet Kayserilioðlu
KÂÝNAT
TEK BÝR BEDENDÝR
SEVGÝ DÜNYASI
Özden - Geçen konuþmamýzda beden içindeki
bedenlerden yani organizasyon sisteminden bahsettik. Organizasyonlarýn
gittikçe yükseldiðini ve
büyüdüðünü, bunlarý
idare eden organizatörlerin, yani o organizmalarýn ruhlarýnýn da gittikçe büyük kudretler
kazandýðýný söylemiþtik.
Bu hususta soracaðýnýz
baþka husus var mý?
Erdem- Var dostum.
Geçen konuþmamýzda
dünyayý idare eden bir
ruhun, yani bir organizatörün de bulunduðunu
söylemiþtiniz. Bunun
vazifeleri nelerdir?
Özden - Dünya organizatörünün vazifeleri çok
çeþitli ve çok kapsamlýdýr. Bu varlýk öncelikle
dünyada bulunan bütün
canlýlarýn tekâmüllerini
düþünecektir. Sonra
dünyadaki bütün maddelerin, varlýklarýn
tekâmülüne hizmetleri
esnasýnda gösterecekleri
deðiþimlerin þartlarýný
düþünüp hazýrlayacaktýr.
Bunlardan baþka güneþ
sisteminin bir uzvu olan
dünyanýn güneþle, diðer
gezegenlerle ve baþka
yýldýzlarla iliþkilerinin
düzgün gitmesinde ken-
3
disine düþen vazifeleri
yapacaktýr. Bu üç büyük
vazifenin her birisinin de
ne büyük ve ne azametli
olduðu biraz düþünülürse
derhal anlaþýlacaktýr.
Erdem - Hakikaten bu
vazifeler çok muazzam
þeyler. Meselâ bütün
canlýlarýn tekâmülleriyle
alâkadar olmak ne
demektir?
Özden - Bu büyük varlýkta öyle büyük bir idrak
ve kavrama kabiliyeti
vardýr ki ayný saniyede
en küçük zerrelerin
içinde bulunan canlýlarýn
bile durumlarýndan ve
ihtiyaçlarýndan haberdar
olur. Onlara lâzým olan
emirleri ve yardýmlarý
gönderir. Yalnýz bu zerrelere deðil, ayný anda
nebatlara, hayvanlara ve
insanlara da tesirler gönderip onlardan tesirler
alýr. Bu arada maddelere
giden ve maddelerden
gelen tesirlerle, güneþ
sisteminden ve bütün
kâinattan gelen tesirlerle
alâkadardýr. Her birisine
lâzým olan cevabý vermekle meþguldür. Biz
insan olarak iki, üç iþi
ayný anda yapabilince
keramet göstermiþ gibi
sevinir ve böbürleniriz.
Ya bu varlýk milyar kere,
milyar kere milyardan
gökteki yýldýzlar kadar
çok sayýda, daha doðrusu
bizim ölçülerimize
girmeyen sayýda varlýkla,
tesirle ve madde ile
alâkalýdýr. Bu korkunç
kudretin milyarlarda birini bile bir insan beyni
idrak edebilmekten, hattâ
sezebilmekten âcizdir.
Erdem - Peki ama bu
muazzam iþi bu büyük
varlýklar nasýl yapabilmektedir?
Özden - Bu varlýklarýn
iþlerini kolaylaþtýran
organizasyon sistemleridir. Dünyanýn idaresiyle vazifeli büyük varlýðýn emrinde kademe
kademe küçülen varlýklar
vardýr. Meselâ ilk planda
canlýlarla uðraþan bir
varlýk, maddelerle uðraþan bir diðer ruh, kâinattan gelen ve kâinata gönderilen tesirlerle uðraþan
bir üçüncü ruh (organizatör) bulunacaktýr. Bunlarýn her birisinin emrinde
de baþka idareciler
vardýr. Meselâ canlýlarý
idare eden bedensiz varlýða baðlý bitkilerle
alâkadar olan, hayvanlarla ve insanlarla alâkadar
olan ayrý ayrý üçüncü
derecede organizatör
vardýr. Meselâ insanlarla
4
alâkadar olan organizatörün emrinde de her
milletin ve millet bloklarýnýn idarecisi olan
bedensiz varlýklar vardýr.
Bunlarýn teþkil ettiði
topluluða Yüksek Ýdare
Mekanizmasý denir.
Bunlardan çýkan tesirler
birer kademeli aðlar teþkil ederek ta aþaðýlara
kadar süzüle süzüle
uzanýr.
Erdem - Bu tesir aðlarý
ve organizasyon sistemleri, yani beden içindeki
bedenler bu büyük varlýklarýn yani Yüksek
Ýdare Mekanizmasýný
teþkil eden varlýklarýn
nasýl tesir alýp verdiklerini biraz anlatabiliyorsa
da, onlarýn bütün bu
tesirleri ayný anda nasýl
idrak edebildiklerine
katiyen aklým ermiyor.
Özden - Aklýnýz elbette
eremeyecek dostum. Bir
tek hücreli canlý, meselâ
bir amip insanýn neler
düþünüp anlayabildiðini,
ne gibi tesirleri alýp verebildiðini idrak edebilir
mi? Hattâ aklýnýn
kenarýndan geçirebilir
mi? Benim deminden
beri birazcýk ifadeye
çalýþtýðým þeyler, gene
onlarýn müsaadesiyle
insanlýða verilen, lütfedilen bilgilerden faydalaný-
SEVGÝ DÜNYASI
larak, onlarýn kudretlerinin çok küçük bir kýsmýný sezebilmemizi temine yarayacak ipuçlarýdýr.
Ama unutmayalým ki bu
azametli idareciler de
daha büyük organizatörlerin sadece birer organý
durumundadýrlar. Meselâ
Büyük Dünya Organizatörü, Güneþ sistemi organizatörünün bir organýdýr.
Güneþ sistemi organizatörü yalnýz dünyayý deðil, hem güneþi, hem
diðer 8 gezegeni, bütün
canlýlarý, cansýzlarý ve
onlara girip çýkan tesirleriyle düþünüp idare
etmektedir. Dünya organizatörü onun yanýnda
küçük bir organ durumunda kalýr. Onun kudretlerinden bizim bahsetmeye ne kudretimiz ve
ne de kelimelerimiz
yeter.
Erdem - Bahsettiðiniz
büyük varlýklar haþâ
Allah gibi bir þey oluyorlar demektir.
Özden - Hayýr, asla.
Allah'la hiçbir varlýk
kýyas edilemez. Allah,
Mutlaktýr. Her türlü nispetten ve kýyastan uzaktýr. Bütün bu büyük organizatörler ise hep
tekâmül zorunda olan,
daima tekâmül edecek
bir eksik tarafý bulunan
mahlûklardýr. Ruhta sonsuz tekâmül yollarýnda,
sonsuz olarak gidecek
imkânlar, yani sonsuz
geliþme kudret ve imkâný
vardýr. Allah ise
Ekmel'dir. Yani tekâmüle
ihtiyacý yoktur. Tekâmül
imkân ve þartlarýný halkeden, tekâmülü hudutsuzluklarýn ötesine doðru
uzatandýr.
Erdem - Birçok kimse
Allah derken sizin yüksek idareci varlýklar
dediðiniz kudrette bir
varlýðý bile düþünememektedirler. Birçok
dindarlar için peygamberlerle birleþmiþ veya
onlarýn seviyesinden bir
adým yukarýda bir büyük
ve kudretli insan derecesindedir.
Özden - Dostum, bu
hal idrak kýsalýðýnýn
zaruri neticesidir. Allah
diye taþa, topraða, maymuna ve öküze tapanlar
da var. Yukarýdan bakanlar onlara kýzmazlar,
sadece acýrlar. Þu zavallý
idrak durumundan bunlarý nasýl kurtaralým diye
düþünürler. Mamafih
idrakinin kabul edebileceði bir varlýða Allah
diye baðlanabilmesi, ona
saygý göstermesi ve onu
yüceltmesi, bu varlýk için
bir üstün davranýþtýr.
SEVGÝ DÜNYASI
Erdem - Güneþ sistemi
de içinde bulunduðumuz
Nebülöz'ün (veya galaksi) bir küçük parçasý
olduðuna göre o koskoca
nebülöz'ün de bir organizatörü olacak demektir.
Özden - Evet, içinde
milyonlarca güneþ sistemleri bulunan
Nebülöz'ümüzün idarecisi olan büyük bir organizatörü ve onun emrinde
de büyük bir idare
mekanizmasý vardýr. Bu
yalnýz bizim
Nebülöz'ümüzde de
kalmaz. Kâinatta milyarlarca nebülöz vardýr
ve bunlarýn sayýsý da gittikçe çoðalmakta. Kâinat
gittikçe büyüyüp durmaktadýr. Bütün kâinatýn
idaresiyle meþgul bir
büyük organizatör de
vardýr. Onun da emrinde
azametli bir idare meka-
nizmasý bulunmaktadýr.
Fakat Kâinatýn idaresiyle
meþgul o çok azametli
varlýk da Allah'ýn yanýnda mukayese kabul
etmeyecek kadar küçük
bir kuldur. O da Allah'ý,
Allah'ýn azametini idrak
etmekten acizdir. Þu bilgileri aldýktan sonra
Allah'ýn ismini neden rast
gele aðýza almamak icap
gerektiðini insan daha iyi
anlayabiliyor.
Erdem - Demek ki
Kâinat da tek bir organizmadýr veya bedendir?
Özden - Evet tek, yekpare bir bedendir Kâinat
da. Maddeleriyle,
Nebülöz'leri ile, yýldýzlarý
ile, büyük organizatörü,
büyük idare mekanizmasýyla ve sayýsýz varlýklarýyla bir büyük
bedendir. Bütün ruhlar,
güneþteki, dünyadaki,
5
seyyarelerdeki, nebülözlerdeki, spatyomdaki
(öbür dünya) bütün ruhlar Kâinat devletinin
büyüklü küçüklü birer
vatandaþýdýrlar. Ne mutlu
sana ki ey Ruh, ey müstakil þuur, Kâinatý dolduran sayýsýz dedikçe
sayýsýz kardeþlerin var.
Onlardan tesirler almakta, onlara tesirler göndermektesin. Onlara hizmet
etmekte, onlardan hizmet
görmektesin. Gene ne
mutlu sana ki ey Ruh, ey
Þuur kardeþ; koskoca
Kâinat önüne serilmiþ,
sonsuz imkânlarýyla, sonsuzluklarý içinde kanat
çýrpmaný bekliyor.
Hakikaten, yaratýlmýþ
olmak, Allah'a yaraþýr
nispette büyük bir lütfu
ilâhidir.
Bilenle Bilmeyen
Bir Olur mu?
Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog
SEVGÝ DÜNYASI
KAVGA MI, SEVGÝ MÝ?
1966 yýlý nisan Ayý'nýn son 11 günü
Beyoðlu, Ýstiklâl Caddesi’nde Olgunlaþma Enstitüsü salonunda açtýðýmýz
"Kavga mý, Sevgi mi?" konulu sergimiz,
60-70 bin kiþi tarafýndan ziyaret edilerek
bir rekor kýrmýþtý. Bir panoda kavga,
diðerinde sevgi resimlerinin birbirini
izleyerek sýrayla gösterime sunulduðu
sergiyi, kalabalýk dolayýsýyla zaman
zaman üç, dört sýra halinde görmeye
çalýþýyordu ziyaretçiler. Resimlerin yaný
sýra kutsal kitaplarýn, peygamberlerin,
filozoflarýn, þairlerin, Rehber Varlýklarýn,
Yunus'larýn, Mevlâna'larýn seçilmiþ sözlerinden çok etkilenen kardeþlerimiz,
büyük bir duygu atmosferine giriyor,
sorularýyla ve aný defterlerine yazdýklarýyla bunu gözyaþlarý içinde dile
getiriyorlardý. Toplumumuzun "SEVGÝ"
ye duyduðu bu yüce özlem, sergiyi tertipleyen "Dünya Sevgi Birliði"
Derneðinin ismiyle birebir örtüþüyor, bu
yoldaki hizmet arzularýný alabildiðine
kamçýlýyordu.
Bu büyük ilgiden cesaret bularak
sergimizi, Karaman Dil Bayramý'nda,
Fuar zamaný Ýzmir'de, Efes Festivali'nde
de gösterime sunmuþ ve ayný ilgi ve
duygu coþkusunu oralarda da yaþamýþtýk.
1968 yýlýnda Ýstanbul'da ayný yerde
sergimizi ikinci defa açmýþtýk. 4 gün
süren bu sergimizi yanýnda bakýcýsýyla,
tekerlekli arabasýnda ziyaret eden gencin
aný defterine yazdýðý þu satýrlar, sevgi
dolu yaklaþýmlarýn insanlarda ne büyük
deðiþiklikler
yapabileceðinin
bir
örneðiydi adeta:
" Bugüne kadar hayata kara bir perde
arkasýndan bakýyordum. Bacaklarý
olmadan yaþamanýn bence hiçbir önemi
7
yoktu. Ve inanýyordum ki, insanlar
sadece birbirlerini kýnamak için yaþýyorlar.
Oysa þimdi gördüklerim, bana gerçek
yolumu çizdi... Bundan sonra, kendini
satmýþ bir asker olmak, benden daha çok
yardýma muhtacý insan kardeþlerime
yardým etmek istiyorum..."
Ýstanbul'daki bu son sergide bir
ilâvemiz vardý. "Bizim Celselerimiz" de
okuduðunuz bir bildiriyi, büyük bir
panoya açýk seçik harflerle yazmýþ, salonun en dikkat çeken yerine itinayla yerleþtirmiþtik. Bu panodaki bildiri þöyle
idi:
“Bilinecek elbette, hayrýnýza
zamanla birlikte varedilmiþ,
zamanla birlikte yok olacak
hayýrlý gerçek. O aslýnda sizin
aslýnýzla bir, O Eriþilmez
Olan'ýn bir tek sözüdür. O
büyüyecek, büyüyecek durmadan, dinlenmeden, sizi de
götürecektir peþinden, zamanla
birlikte... O biliniz ki, siz nasýl
birbirinizle gerçekten kardeþ
iseniz, o biliniz ki, siz nasýl
O'nun sevgisinden varedilmiþ
iseniz, o, zamanla öylesine
kardeþ, zamanla öylesine bir
yerden varedildi ve sizin aslýnýzla bir. Siz varýn, onlar arasýndaki köprüyü kurun. Siz varýn,
onlar arasýndaki hakikati duyurun... Siz varýn, sizi bekleyen
kardeþlerinizi doyurun.”
8
Hani bir zamanda, bir yer vardý karanlýk... Hani bir zamanda, o karanlýktakiler
ve o karanlýk yer, topyekûn belâlar çukuruna düþmüþtü ya... Hani bir zaman, o
karanlýk yer, þimdi size bildirilen o vakte
ulaþmýþtý ya... Ýþte zamanýn zerresinin
ölçüldüðü o günden sonra, yanýnda hayvanýyla bir yolcu vardý oraya. Dedi ki,
görüp gözünün önünde serilmiþ gerçeði...
Dedi ki, görüp gözünün önünde yýkýlmýþ
her þeyi... "Varedenim, ya þimdi nasýl
yeniden onlarý halkedecek, ya þimdi nasýl
yeniden onlara can vereceksin?" Vareden
ona, gerçeði görsün, hakikati bilsin diye,
o sözü söyledi: "Dur!.." Durdu o karanlýk
yere varan, durdu o karanlýk yere varanýn,
eþyasý, azýðý. Yalnýz hayvaný için "Dur"
demedi Yaratan.
Durdu gerçeði arayan, gerçek yolcusu
adam, zaman içinde bir hayli. Sonra yine
vakit olunca, O Eriþilmez Olan, gerçek
sözü söyledi: "Kalk!" Uyandý ve baktý
etrafýna. Eþyalarý, azýðý ve kendi sanki
dün uykuya yatmýþ gibi yepyeni. Halbuki
tam yüz yýl olmuþtu yatalý. Baktý ki, hayvaný erimiþ, çürümüþ, toz olmuþ kemikleri... "Ya" dedi.. "Þimdi Varedenim, hayvaným nasýl yeniden canlanacak?"
Ýþte o zaman, bu gecenin hayrýna, size
bildirilen gerçeði söyledi, O Eriþilmez
Olan ona... Ve dedi ki: "Aslýnda hiç
ölmeyen, kaybolmayan gelecek, senin
gözünle gördüðün hepsi, her yerde bir
olanla birleþecek de, canlanacak hayvanýn." Ve öyle oldu bir anda.. Ve adam
yeniden çýktý gerçek yoluna, her þeyi bilerek...
Sergiyi dolaþtýktan sonra ziyaretçiler
hem bizlere sorular yöneltiyor, duygularýný dile getiriyor, hem de aný defterlerine izlenimlerini yazýyorlardý ya!..
Merakla bekliyorduk, acaba bu bildiri
SEVGÝ DÜNYASI
onlarda ne etki yaratacak, bizlere neler
sorup, neler yazacaklar deftere?!.. Çünkü
bildirinin sonunda anlatýlan, geçmiþ
yüzyýllardaki bir büyük yol göstericinin,
büyük bir olasýlýkla bir Ýsrail
Peygamberinin baþýndan geçen olay;
Kuran'ý Kerim'in Bakara suresinin
259'uncu âyetinde aynen þöyle dile getiriliyordu:
* Yâhut þu kimse gibisini (görmedin
mi) ki, duvarlarý, çatýlarý üstüne yýðýlmýþ
(alt üst olmuþ) ýssýz bir kasabaya
uðramýþtý: "Allah da kendisini yüz sene
öldürüp sonra diriltti. "Ne kadar kaldýn?"
dedi."Bir gün, ya da bir günün birazý
kadar kaldým" dedi. (Allah) "Hayýr, dedi,
yüz yýl kaldýn. Yiyecek ve içeceðine bak,
bozulmamýþ. Eþeðine bak, seni insanlar
SEVGÝ DÜNYASI
için (kudretimize) bir iþaret kýlalým diye
bunlarý böyle yaptýk. Kemiklere bak nasýl
onlarý birbiri üstüne koyuyor, sonra onlara
et giydiriyoruz!" Bu iþler ona açýkça belli
olunca: "Biliyorum, Allah her þeye
kadirdir" dedi.
Ýnanýr mýsýnýz? Bu bildiri ve Kuran'daki
bu âyet arasýnda baðlar kurarak düþünceler ve sorular üreten bir tek kiþi bile çýkmadý onca ziyaretçi arasýndan. Öðünüp
duruyoruz: "Elhamdülillah yüzde doksan
dokuzumuz Müslüman'ýz" diye ama iþ
bilgiye ve ilgiye geldi mi hemen yan
çiziveriyoruz. Bir zamanlar sormuþtum:
"En boynu bükük býrakýlmýþ kitap hangisidir?!.." diye ve tereddütsüz cevap vermiþtim: "Kuran'ý Kerim!.." okunup
anlaþýlmadýðý, sadece Arapça'sýyla ölüler
arkasýndan mýrýldanýlan; sadece örtüler
içinde yüksek yerlerde saklanýp, saygý ile
öpülüp alýna deðdirilen müzelik bir kitap
durumuna getirildiði için!.. Halbuki anlamadan okuyup dinledikleri kitabýn kaç
yerinde Âlemlerin Sahibi, "Biz bu kitabý
okuyup anlaþýlsýn diye gönderdik!.." diye
sürekli yinelediði halde...
1968'deki sergimiz bu acý gerçeðin
altýný bir kez daha çiziyordu. Peki aradan
geçen 40 yýl içinde deðiþen bir þey oldu
mu?!.. Ne gezer?! Türbaný, Ýran'ý,
Cezayir'i, irticayý, Malezya'yý, "Mahalle
Baskýsý"ný gün gün, saat saat tartýþýp
duruyoruz ama, bütün bunlara net cevap
bulacaðýmýz Kuran'ý Kerim'i, Ýslâm'ý ve
tarihini incelemeye kaç kiþi yanaþýyor
Allah aþkýna?!..
Sürekli görüp duyduðumuz; peþin
hükümlerle, ezbere eski bildiklerimizi
papaðan gibi tekrarlama; bilmeden, anlamadan ve dinlemeden bir maç havasýnda
karþý tarafý periþan etme gayretkeþliði!..
Doðruyu arama, empati kurma, saygý ve
9
sevgi ile yaklaþma... bunlarý çoktan unuttuk.
Bu, sokaktaki insanda da, aydýn geçinenlerde de, maalesef ve maalesef "Ýslâm
bilginiyiz" diye tafra satanlarda da aynen
sürüp gidiyor...
MÜSLÜMANLIK ARTTI MI?!..
Çok yýllar önce resmi bir mühendislik
görevi dolayýsýyla bindiðimiz arabanýn
þoförüyle saðdan soldan konuþurken söz
dini konulara gelmiþti. Bir ara arabamýzýn
þoförü: "Abi" dedi "1950'den sonra
Türkiye'de Müslümanlýk çok arttý"
"Nereden anladýn?" dedim. Bir solukta
madde madde sýraladý hepsini: Görmüyor
muymuþuz camilere giden çoðalmýþ, her
sene yeni Kuran Kurslarý, Ýmam Hatip
Okullarý, Ýslâm Enstitüleri açýlýyormuþ.
Kuran ve mevlitleri artýk radyodan
dinleyebiliyormuþuz, Ýslâmi kitaplar
basýlýyor, Müslüman gazeteleri çýkýyor,
politikacýlarýn bile aðzýndan "Allah,
Muhammed" lâflarý eksik olmuyormuþ!..
Doðrusu þoför arkadaþýmýzýn þu anlattýklarýnda itiraz edilecek hiçbir yanlýþý
yoktu. Zaten o da bizleri ikna ettiðinden
emin olduðundan susmuþ ve halkýn iyi
adamý, güvenilir adamý tarif etmek için
kullandýðý þöyle bir deyimle kendisine
karþýlýk vereceðimi herhalde hiç
ummamýþtý: "Bu söylediklerinin hepsi
doðru" dedim. "Ama söyler misin bana,
"Eline, beline, diline güvenilir adam da
arttý mý son zamanlarda?!.." Acý bir
gülümseme dolaþtý þoförün yüzünde:
"Yok abi" dedi, "O hiç artmadý, bilâkis
eksildi, gün seçtikçe de eksiliyor." Ve
birkaç defa hacca giden, para bile vermek
isteseniz, ezan okunuyorsa eðer, sizi
býrakýp camiye koþan, dinine çok baðlý bir
10
zatla yaptýðý otomobil alýþ-veriþini anlattý
uzun uzun. Sonunu þöyle baðladý: " "Biz
bunlarý görüp öylesine itimat etmiþtik ki
hacý efendiye, senet sepete bile lüzum
görmedik alýþveriþimizde. Ama sonunda
4000 liramýzýn üstüne yatýnca hanyayý
Konya'yý anladýk. Hâlâ mahkemeliðiz..."
Bütün bunlarý kendi diliyle söylediði
için artýk daha fazla üstüne varmak istememiþtim, þoför arkadaþýmýn.
Herhalde anlamýþtý; iyi, güvenilir,
etrafýna faydalý, hayýrlý insanlar artmadýkça "Müslümanlýk arttý" denilemeyeceðini...
Behçet Kemal Çaðlar'ýn o güzelim
"Kuran-ý Kerim'den Ýlhamlar" kitabýnda
Dehr suresinde; Hepimizi Sevgisinden
Yaratan Yüce Allah gerçek bir
Müslüman'ý nasýl tanýmlýyor bir bilseydi
þoförümüz bu ulu orta yargýya varýr mýydý
hiç?!.
Bunlar adaklarýný yerine
getirenler;
Kendi kýsmetlerinden
yoksullara verenler
Onlardan ne karþýlýk, ne de
minnet beklerler
Hattâ ne de Tanrý'dan ayrý
rahmet beklerler
Güldükleri yerlerde inilti
dinsin diye,
Ýçlerine Allah'ýn nimeti sinsin
diye...
Allah böyle kulunu korumaz
olur mu hiç?
Ötede de var ama asýl þevk,
asýl sevinç!..
SEVGÝ DÜNYASI
Ali Cengiz oyunlarýyla ihale kapma
yarýþlarýna girmek mi; yoksa doðrulukta,
iyilikte, çalýþmada, bilgide, sevgide yükselme çabasýna girmek mi Yaradan'ýn asýl
bizden istediði?!.. Ýslâm'ýn ana temellerini
oluþturan bu gerçeðin özlemiyle yanan
Ýmam-Hatip çýkýþlý Ahmet Hakan
Hürriyet'teki köþesinde, çok yönüyle
beðenmediði 10. Cumhurbaþkanýmýz
Ahmet Necdet Sezer'i; Hz. Ömer'i andýran
dürüst davranýþlarýndan dolayý bakýnýz
nasýl övüyordu:
"Oðlu Levent'in düðününü Çankaya
Köþkü'nde yapmayý tercih eden Sezer,
Köþk'te o gün tüketilen elektriðin parasýný
bile cebinden ödeyecek kadar titizlenmemiþ miydi?
"Tam anlamýyla "Ýþte bir Ömer tavrý!"
diye nitelendirilebilecek türden bir titizlenmeydi bu...
"Devlete ait mumu bile, kiþisel iþlerde
kullanmamaya olaðanüstü özen gösteren
Halife Ömer'in hikâyeleriyle büyümüþ
biri olarak...
"Köþk'te o gün tüketilen elektriðin
parasýnýn cepten ödenmesi karþýsýnda
gýpta etmem normal deðil midir?
"Ayrýca þunu da farketmiþtim.
"Demek ki bir cumhurbaþkaný, oðlunu
ya da kýzýný, taký torbalarýnýn dolaþtýrýlmasýna izin verilmeyen, yollarýn
kesilmediði, beþ bin polisin görev
almadýðý, gelin hanýmýn gelinliði üzerine
ahkâm kesilmesine imkân tanýnmayan bir
düðün töreniyle de evlendirebilirmiþ.
"Yani sadenin de sadesi olurmuþ!.."
(17.10.2007)
Yaratan'ýn varlýðýna inancýn gerçek
ölçüsünün, aðzýmýzdan çýkan sözler, ya da
sahte ibadet gösterileri hiç olmayýp;
sadece ve sadece doðru dürüst
davranýþlarýmýz olduðunu geçmiþte
SEVGÝ DÜNYASI
Rehber Varlýk'ýn þu cevabý ne kadar net
ortaya koyuyordu:
Soru: Uzun uzun düþündüðü ve menfaat
kaygusu olmadýðý halde inanmayanlar,
buna raðmen insanlara çok faydalý olanlar
var: Bertrand Russel gibi. Bunun nedenlerini lütfeder misiniz? Cevap: Onlarýn
inanmayanlardan olduðunu nereden biliyorsunuz?! söyledikleri sözlere deðil,
yaptýklarý hareketlere bakýnýz!..
NURETTÝN TOPÇU:
ÖRNEK BÝR YAÞAM
Aydýn bir kafa ve çaðdaþ bilgiler ýþýðýnda Ýslâm'ý ve Tasavvufu derinliðine
inceleyen ve uygulayan kiþilerin toplumumuza yaptýklarý hayýrlý hizmetler ve
býraktýklarý deðerli ayak izlerinin bir
güzel örneðini Felsefe Doçenti Nurettin
Topçu'nun (1909-1975) yaþamýnda gördük. Fransa'nýn dünyaca ünlü Sorbonne
Üniversitesi'nde felsefe doktorasýný yaptýktan sonra Ýslâm'ý ve tasavvufu inceleyip
modern
bir
kafayla
ve
örnek
davranýþlarýyla etrafýný aydýnlatan Topçu,
gelecek nesillere yeni baþtan ele alýnacak,
bundan eminim. Ýslâm adýna söylenenlerin ve yapýlanlarýn Kuran'ýn ve Hz.
Muhammed'in gerçek dileðinin tamamen
tersine olduðunu; samimi bir Müslüman
olan Topçu'nun yýllarca yayýmladýðý
"Hareket Dergisi'ndeki" yazýlarýnda
coþkuyla okumuþtuk. Ýþte geçerliðini
aynen sürdüren yazýlarýndan birkaç alýntý:
"Türlü sefaletlerle ihtiraslarýn parça
parça böldüðü hasta bir vücudu andýran
Ýslâm dünyasý, en bedbaht devirlerinden
birini yaþýyor ve her Ýslâm memleketinde
ruhlar birbirinden ayrýlmýþ, birbirine
saldýrýyorlar. Her sene yüz binlerce
ziyaretçi ile dolan Kâbe'nin etrafýnda ruh
11
Nurettin
Topçu
(1909 1975)
birliði ve beraberliði meydana gelemiyor.
Bunun sebebi ne siyasi, ne iktisadi, ne de
esasýnda ilmi ve fikridir.
Bu halin sebebi, Ýslâm'ýn
temeli ve Kuran'ýn özü olan
ahlâk'ýn kaybedilmiþ olmasýdýr.
Bugünkü Müslümanlar, birtakým
geleneksel hareketleri dikkat ve
titizlikle yapmaktan baþka
endiþesi olmayan, Ýlkçað'ýn ve
ilkel devrin sihirbazlarýný
andýrýyorlar. Kuran harikasý
olan Ýlâhi Ahlâk, Ýslâm
diyarýnda çoktan gömülmüþtür.
(“Ýslâm ve Ýnsan” Önsöz)
"Resim günah mý, kolonya haram mý
diye sayýklayan, baþ açýk namaz kýlýnýr
mý, kýlýnmaz mý münakaþasýný yapan din
adamý, sadece cemiyetin sýrtýnda yaþayan
bir parazit deðil, dinin gerçek ruhunu
unutturucu zararlý bir unsurdur. Bu din
adamlarý sýnýfý ortadan kalkmalý, onlarýn
yerini, Allah sevgisini yeryüzüne serpmeye kabiliyetli, fedakâr aþk ve hizmet
adamlarýndan meydana gelecek, saðcýsý
ile solcusunu da birlikte kucaklayan asrýn
12
kurtarýcýsý olacak din adamlarý almalýdýr
(s: 38)
" Ýslâm'ýn özünü teþkil eden ilâhi ruhu
çoktan kaybettik. Din adamlarý için dini
hayat, kaç asýrdýr ilâhi bir kaynaða
baðlanmaktan çýkmýþ, menfaat ve hukuk
sistemi haline gelmiþtir... Bizde bugün
tortu halinde kalan ve mevlit sahnelerindeki çýðýrtkanlarýn piyasasýna
intikal eden dini düþünce; ilk çaðlarýn
sihri itikatlarýna, Aristo mantýðýnýn eklenmesiyle meydana gelmiþ ve öylece devam
etmektedir. Kaynaklar karanlýk, davalar
karanlýk ve hayatýmýzla ilgisi kesilmiþ!..
(Kültür ve Medeniyet s:19)
Nurettin Topçu'nun yüreðinin özünden
gelen feryatlarý þimdi yaþamakta olsaydý,
kuþkusuz ki artarak devam edecekti.
Uzaða gitmeye gerek yok. Topçu'nun
"Ýlâhi ruhu kaybettikleri" için þikâyetçi
olduðu din adamlarýnýn, Türkiye'mizde
nasýl bir eðitim sisteminden geçerek
yetiþtiðini, birkaç yýl önce bir röportajýnda eski Diyanet Ýþleri Baþkanlarýndan
Prof. Dr. Süleyman Ateþ'e sormuþ, onun
hepimizi derin derin düþündürmesi
gereken uzun cevabýndan kýsa paragraflarý zaman zaman sizlerle paylaþmýþtým. Bugün yaþamakta olduðumuz
manevi sorunlarýn temeline neþter atan
Sayýn Ateþ'in; eðitimin tam merkezindeki
en yetkili uzman sýfatýyla, canhýraþ bir
feryadý andýran cevabýný þimdi kelimesi
kelimesine aynen aktarýyorum: “Hz.
Muhammed âlemlere rahmet idi, biz
âlemlere gazap olduk”
SA- Çok önemli bir soru bu. Ýslâmiyet,
temeli Kuran olan bir yüce mesajdýr.
Tutucularýn durmadan tekrarladýklarý gibi
Cehennemi doldurma aracý deðildir.
Bunun tam aksine olarak Ýslâm'ýn
mesajýnda insanlarý sevmek ve onlarý
SEVGÝ DÜNYASI
kardeþ bilmek emri yer alýr. Buna raðmen
ne yazýk ki, pek çok savaþýn kaynaðý din
oldu.
Ýnsanlarýn
bencillikleri,
ýrkçý
davranýþlarý, ilâhi mesajýn özündeki birlik
ve beraberliði aldý götürdü; yerini düþmanlýk ve barbarlýk aldý.
Kuran, bütün peygamberlerin
tek bir dinin mensubu yani
Müslüman olduðunu söyler.
Ve hepimizi Ýbrahim'in "Tek
Ýlâh'lý" dininde birleþmeye
davet eder. Kitabýmýz
bozulmamýþ olarak ortada
duruyor. Ama din uzmanlarý
tutarsýz yorumlarýyla iþi berbat
bir hale getirdiler. Ve esas
acýnacak nokta, bugün
ilâhiyatla ilgili meslek
okullarýnda öðretilen din,
iþte bu din uzmanlarýnýn
berbat ettikleri dindir.
Yaptýklarý açýklamalarýn
çoðunu Kuran'ýn ortaya
koyduðu dinle bir ilgisi yoktur.
Onlarý, yetiþtikleri zaman ve saatler
içinde deðerlendirerek, niçin bu þekilde
yorumlar yaptýklarýný anlayabilir, hattâ
bunlarý doðal karþýlayabiliriz. Ama bugün
bizlerin onlarý tabulaþtýrarak söylediklerini tartýþmasýz aynen kabul etmemizin
hiçbir akýlcý yönü baðýþlanacak tarafý yok.
Neredeyse onlarý peygamberler düzeyine
yükseltiyoruz. Hattâ daha da üstüne.
Çünkü peygamberler bile, vahiy dýþýnda,
kendilerini yanýlmaz diye takdim etmedi-
SEVGÝ DÜNYASI
ler. Biz ise geçmiþ din yorumcularýný
yanýlmaz diye tabulaþtýrarak, onlarý
peygamber üstü bir duruma yükseltiyor,
neredeyse "Ýlâhilik sýfatý" veriyoruz. Bu
ise Kuran'ýn kesinlikle yasakladýðý Allah'a
eþ koþma günahýnýn açýk deðil ama gizli
bir iþlenmesine götürüyor bizleri. Hz.
Muhammed hurma aþýsý konusunda
doðaya aykýrý bir tavsiyede bulunup
ürünün verimi düþünce, "Siz dünyaya ait
þeyleri benden daha iyi bilirsiniz" demiþ
ve vahiy dýþýnda insan olarak yanýlabileceðini dile getirmiþtir. O halde biz
Astronomi bilgisi az olan Ýmam-ý Âzam'ýn: "Dünya buz tutmuþ su üzerine
döþenmiþtir" sözünü onu yanýlmaz sanýp
ne hakla doðruymuþ gibi aktarmaya
çalýþýyoruz. Buna benzer pek çok þeyde
yanýldýklarý halde, bizden 500-1000 sene
önce yaþamýþ atalarýmýzý "onlar bizden
daha iyi bilir" diye yüceltmemiz büyük
hatadýr. Türkiyemizde Ýmam Hatip
Okullarýnda ve Ýlâhiyat Fakültelerimizde
öðretilenler iþte bu din uzmanlarýnýn
ortaya koyduklarý kalýplaþtýrýlmýþ dindir.
Kuran'ýn dini deðildir. Bu sebepten de bir
çoðu Kuran'a terstir, aykýrýdýr. Bu okutulan eserlerin yeni baþtan ele alýnmasý
Kuran ruhuyla aydýnlanmýþ kiþilerce; akýl,
mantýk ve bilimin ýþýðýnda yeniden yazýlmasý gerekir. Bu yapýlmazsa, bugünkü
gibi, çok hoþgörüsüz, çok tekelci ve geniþ
düþünmekten çok uzak, þartlanmýþ bir
nesil yetiþtirmeye devam eder dururuz.
Sorduðunuz soruda bir de "gönül eðitimi"
hususu var. Eskiden mutasavvýflar
(tasavvuf önderleri) bunu çok güzel
yapýyorlardý.
Cüneyd-i
Baðdadi,
Abdülkadir Geylâni, Sülemi, Muhiddin-i
Arabi, Konevi ve Mevlâna'larýn temsil
ettiði tasavvuf; olgunluða eriþmiþ yol göstericilerin (Mürþid-i Kâmil) eðitiminde
13
insanlarý kin, haset, dedikodu, gýybet,
düþmanlýk... gibi pek çok ilkel duygulardan kurtarýyor, onlarý kendi nefisleriyle
savaþan erler haline getiriyordu. Þimdi
tasavvuf da bozuldu. Çoðu, tutucu, doðru
düþünme kurallarýndan uzak, saldýrgan,
dedikoducu bir tavra büründü. Bir yerde
baþ olmak, buyurmak ateþiyle yanýyor
niceleri... Sözü yine dini okullara
getirmek istiyorum. Geçmiþi tabulaþtýrmak, doktorasýný bile derme-çatma yapmýþ kiþilerle eðitimi sürdürmek yanlýþlarý
içindeki bu kurumlarýmýz, gönül eðitimi
yönünden de çok geri durumda. Ben istiyorum ki, kendini tamamen Allah'ýn
emrine vermiþ, manen olgunlaþmýþ
hocalarýn yönetiminde öðrenciler, önce 23 sene gönül eðitiminden geçip saygýyý,
sevgiyi iyice kendilerine benimsetmeliler.
Bundan sonra da Kuran ýþýðýyla aydýnlanmýþ din uzmanlarýnýn eline verilmeliler.
Þimdi bunun tam tersi yapýlýyor. Hz.
Muhammed "Âlemlere rahmet" idi. Biz
"Âlemlere gazap" olduk.
Sayýn Prof. Dr. Süleyman Ateþ hocamýzýn cevabýndan açýkça anlaþýlýyor ki, bu
14
eleþtirel hür düþünceye önem vermeyen
eðitim sistemiyle yetiþmiþ din adamlarýndan büyük bir atýlým beklemek boþuna.
Gerçi Ankara Ýlâhiyat'ta, Prof. Dr. Fazlur
Rahman'ýn modernist fikirlerini benimsemiþ öðretim görevlilerimiz de yok deðil
ama, sayýlarý az ve sesleri pek çýkmýyor.
Türkiyemizde lâikliði korumak, ahlâký
dinin temel direði yapmak ancak aydýnlarýmýzýn Ýslâm'ý temel kaynaklarýyla
inceleyip özümsemelerinden geçiyor.
Bilgisiz fikir olmaz. Nurettin Topçu'nun
yaþamý bu konuda izlenecek güzel bir
örnek olarak yerini korumaktadýr.
ÝÞÝMÝZ YASAK GETÝRMEK MÝ,
ÖZGÜRLÜÐÜ ÖÐRETMEK MÝ?!..
Yasaklamalarla
bir
yere
varamadýðýmýzý, üstelik insan haklarýný,
eðitim özgürlüðünü zedelemekte olduðumuzu Üniversitelerdeki türban yasaðýnda
alabildiðine yaþadýk, yaþamaktayýz. Böyle
yapacaðýmýza Kuran'ý Kerim'in Ahzap
suresinin 59.uncu âyetinde Ýslâm kadýnlarýna müþriklerden ayýrt edilebilmeleri
için bir simge olarak örtünme emri verildiðini ve daha sonra Nur suresi 30 uncu
âyette erkeklere edepli yaþayýp ýrzlarýný
korumalarý emrinin verildiðini anlatabiliriz. Ve izleyen Nur 31'de ise önceleri
Ahzap 59'da bir ayýrt edilme, bir tanýnma
aracý olarak öðütlenen baþ örtülerini
yakalarý üzerine yerleþtirmeleri, seksi
gösterilerden uzak durmalarý, ýrzlarýný
korumalarý emrinin kadýnlara da
emredildiðini Kuran'dan alýntý yaparak
sözlerimize ekleyebiliriz. Özet olarak
âyetlerde hem erkeklere, hem kadýnlara
cinsiyetlerinden önce insan olduklarýný
unutmamalarý, etrafa neþriyat yapmamalarý öðütlenmektedir.
SEVGÝ DÜNYASI
Yüzde doksan dokuzu Müslüman
olduðu sürekli tekrarlanan Ülkemizde
Ahzap 59'daki gibi artýk hanýmlarýn
müþriklerden ayýrt edilme ihtiyacýnýn
kalmadýðý ve "saç"ýn bir seks uyarýmýna
neden olmadýðý iyice anlatýlarak, acaba
kýzlarýmýz aydýnlatýlamaz mý? Ama son
kararý yine onlara býrakmak da evrensel
insan haklarýnýn ve eðitim özgürlüðünün
bir gereði olmaz mý?
Bütün bunlarýn korkulardan, peþin
yargýlardan, dýþlamalardan uzak, serinkanlýkla tartýþýlabilmesi için iþi yalnýz
yetersiz eðitimle yetiþmiþ din adamlarýnýn
eline býrakmayýp, topyekün bilgilenmemiz, aydýnlanmamýz þart. Hiçbir olumlu
sonuca gayretsiz eriþilmiyor ki!..
Böyle bir Türkiye yaratabilirsek 800
yaþýndaki Mevlâna'mýzýn özlediði,
gönüllere sinmiþ gerçek bir lâik düzenin
sarsýlmaz temellerini atabiliriz.:
Müslümanlýðýn, kâfirliðin
dýþýnda bir ova
Uçsuz bucaksýz ovada
sevdamýz uzar gider
Anlayan vardý mý usulca
baþýný kor
Ne Müslümanlýða yer var,
ne kâfirliðe yer.
ÝSLÂMI NASIL ÝNCELEYELÝM?
Çalýþma metodlu olursa verimi artar.
Ýslâmi araþtýrmalarýmýz için geçen
sayýlarýmýzda önerdiðim yöntemi tekrarlamakta yarar görüyorum:
Hedefimiz Kuran'ý iyi anlamak olmalý.
Tanrý'nýn bütün insanlara seslendiði bu
kitaptaki sözlerin hem 1400 yýl önceki,
SEVGÝ DÜNYASI
hem de çaðýmýzdaki anlamlarýný, Yaratan'ýn insanlarý birliðe kavuþturmak için
saptadýðý ara ve ana hedefleri iyice kavramalýyýz. Bunu yapýnca aramýzdaki birçok
anlaþmazlýðý en doðru sonuca ulaþtýrmak
ne kadar kolaylaþacak'.. Kuran'ý iyi anlamak için Hz. Muhammed'in o emsalsiz
hayatýný yeterince bilmemiz vazgeçilmez
bir ön þart. Bu konuda Türkçe'mizde pek
çok kitap var. Örneðin Muhammed
Heykel'in Hürriyet yayýnlarý arasýnda
çýkan "Hazreti Muhammed Mustafa"
kitabýný hararetle tavsiye edebilirim. Bu
kitap size emeðinizin karþýlýðýný misliyle
ödeyecektir emin olun.
Artýk sýra Kuran'ýn anlamýný -elbette
Türkçe anlamýný- öðrenmeðe geldi.
Bunun için de rahatlýkla önerebileceðim
kitaplar var. Örneðin Dinayet Ýþleri Eski
Baþkanlarýndan Prof. Dr. Süleyman
Ateþ'in tek ciltlik "Kuran'ý Kerim Meali"
kitabý güzel bir Türkçe'yle ve yerine göre
açýklamalar da yapýlarak hazýrlandýðýndan
Tanrýsal sözleri anlamanýzda size yardýmcý olacaktýr. Ýslâm kültür tarihi ve mirasýný
bilmek de önemli. Alman Doðu-Bilimcisi
Sigrid Hunke'nin yazdýðý ve Hayrullah
Örs tarafýndan Türkçe'mize kazandýrýlmýþ: "Tanrý'nýn Güneþi Avrupa'nýn
Üzerinde" isimli kitap size çok þeyler
kazandýracaktýr. Daha da derinleþmek
isteyenler Prof. Dr. Yaþar Nuri Öztürk'ün
her yerde bulabilecekleri kitaplarýndan
nice aydýnlýklar devþireceklerdir.
Görüyoruz ki Türkçe'miz bize bugüne
kadar geniþ imkânlar sunuyor. Emin olun
35-40 yýl öncesiyle karþýlaþtýrýrsak bugün
Ýslâm'ýn temel kaynaklarýna ulaþabilme
bakýmýndan çok parlak bir noktadayýz.
Çünkü hemen hepsi Arapça'dan dilimize
çevrilmiþ durumda..."
Kuran'ý iyi anlamak için kitapta geçen
15
Arapça kelimelerin aslýný bilmek isteyebiliriz. Örneðin: Kuran'da baþta Fatiha
Suresi olmak üzere birçok ayette
"Yevmiddin (Din Günü), kelimesi geçer.
Bunu yorumlu olarak "Hesap Günü"
"Ceza Günü" "Kýyamet Günü" diye
çevirip anlamýný saptýrýyorlar.
Geçmiþte "Sevgi Dünyasý'nda"
uzun yýllar boyunca
yayýmladýðým "Kuran'ý Kerim'in
Düþündürdükleri" dizisinde -ki
geçmiþ ciltlerimize sahip olanlar Kuran çalýþmalarýnda
faydalanabilirler- Din
Günü'nün, Kýyametten önce
yeryüzünde yaþayacaðýmýz ve
þimdi bize çok yaklaþmýþ bir
gün olduðunu kanýtlamýþtým.
Bu nedenle Kuran'da geçen
kelimelerin gerçekte ne
olduðunu öðrenmek için
"Tibyan Tefsiri" ve Milliyet
Gazetesi'nin yayýmladýðý
Kuran çevirilerinden
faydalanabilirsiniz.
Bunlarda Arapça kelimeler
Lâtin harfleriyle yazýldýðýndan,
ayrýca eski yazý öðrenmenize
gerek yoktur.
Derinleþmek isteyenler, uzak görüþlü
Atatürk'ümüzün emriyle Elmalýlý Hamdi
Yazýr tarafýndan yazýlan ve devlet eliyle
bastýrýlan 9 ciltlik o görkemli "Hak Dini
Kuran Dili" yorumlarýnýn sadeleþtirilmiþ
Türkçe'yle yayýmlanmýþ yeni basýmlarýna
baþvurabilirler.
SEVGÝ DÜNYASI
Yazarýmýz Güngör Özyiðit’in
Sevgi Dünyasý’nda yayýmladýðýmýz (Mart 2000 Þubat 2002) dosya yazýlarý
“Binyýlýn Birikimi - Milenyum Müjdesi”
adýyla basýlmýþtýr.
Yazarýn son iki kitabý:
“Dr. Bedri Ruhselman’dan
Anýlar ve Yazýlar”
“Dinci Deðil, Dindar Olmak”
SEVGÝ DÜNYASI
17
Türban
Neyi Örtüyor?
Güngör Özyiðit, Psikolog
Türban, Türkiye'nin en önemli
sorunuymuþçasýna gündemdeki yerini
koruyor. Hemen herkes "sýkmabaþ türbaný" tartýþýyor. Ve bu konu, "kiþisel
kýyafet özgürlüðü" gibi deðerlendirilerek yeni yapýlan anayasaya sokulmaya
çalýþýlýyor. Ünlü sosyolog Prof. Þerif
Mardin "Hürriyet'te Ayþe Arman'la
yaptýðý bir söyleþide "mahalle baskýsýna" deðinerek Türkiye'nin Malezya'ya
benzeyebileceðini söylüyor. Ve gelecekte baþlarýna konacak türban
konusunda kadýnlarý güya uyarýyor.
Cumhuriyet'ten Hikmet Çetinkaya,
Mardin'in sözlerini örümceklerin
avlarýnýn bedenine enjekte ettikleri
Fotoðraf: “Opera Sauvage” albümü kapak resmi, Vangelis
18
uyuþturucu ve protein eritici sývýya
benzeterek þöyle bir deðerlendirmede
bulunuyor:
"Prof. Mardin, Nakþilerin ve
Nurcularýn önderlerinden Prof. Esat
Coþan'ý ve Fetullah Gülen'i pek sever.
Dincilere ve tarikatlara toz kondurmaz!.. Tarikatlarý 'cemaat' olarak görür
ve 'demokrasinin bir parçasý' diye
adlandýrýr. Mardin, tarikatlarýn
'demokratik kitle örgütü' olduðunu
savunur.
Mardin, Ayþe Arman'la yaptýðý
söyleþide 'tavþana kaç, tazýya tut' diyor.
Bir baþka deyiþle 'bekle gör' politikasýný demokrasinin gereði gibi
ortaya koyuyor.
TÜRBAN BAÞÖRTÜSÜ
Cüneyt Ülsever, türbaný baþörtüsü ile
eþitleyen, ikisini ayný þeymiþ gibi
gösterme kurnazlýklarýna karþý devleti
önlem almaya çaðýrýyor:
SEVGÝ DÜNYASI
"Dünya da her türlü özgürlük istismar
edilmeye açýktýr ve devletin bir görevi
de bu istismarlarý önlemek için tedbir
almaktýr."
Türkiye giderek bir din devletine
dönüþür mü kaygýsýný güdenlere karþý,
iktidardaki parti, yani AKP, Avrupa
Birliði’ni hedeflediklerini söyleyerek,
bunu en büyük güvence gibi gösteriyorlar.
Ne var ki, AB-Türkiye Karma
Parlamento Komisyonu Eþbaþkaný,
Alman Hýristiyan Demokrat
Milletvekili, koyu muhafazakar ve dindar olan Renate Sommer, türbana
iliþkin görüþlerini olanca açýklýðýyla
gözler önüne seriyor:
"Türkiye'de karþý karþýya olduðumuz
tablo siyasi Ýslâm'ý çaðrýþtýrýyor.
Baþörtüsü siyasi bir simgedir...
AKP'nin yeniden iktidara gelmesini ve
Ýslâmcý Abdullah Gül'ün
Cumhurbaþkaný olmasýný kaygýyla
izliyoruz...
Erdoðan kuþku uyandýran bazý politikalara imza attý. Bunlara örnek
göstermek gerekirse AKP'li
belediyelerin son zamanlarda yaygýnlaþan içki yasaðý uygulama giriþimleri
ve AÝHM' deki türban davalarý...
Eðer yeni bir düzenlemede (Anayasa
deðiþikliði) genç kýzlarýn baþörtüsü ile
üniversitelere girmesinin önü açýlýrsa,
türban takmayanlarýn sosyal baský ile
karþýlaþacaðýndan endiþeliyiz. Dini
inançlarýn kamusal alanda bir baský
unsuru haline getirilmemesi için
Türkiye'deki süreci yakýndan takip edeceðiz...
SEVGÝ DÜNYASI
Türkiye'de özgürlükler adým adým,
yavaþ yavaþ budanýyor."
SÝYASAL SÝMGE
Yýllar önce "Sevgi Dünyasý'nda"
"Türban Olayý" baþlýklý bir yazýmda
"Türbaný, yalnýzca insan hak ve özgürlükleri ile ilgili bir kýyafet uygulamasý,
olarak görüp göstermek iþi biraz hafife
almak olmaz mý?" dedikten sonra,
bugün de altýna imzamý atabileceðim
þu satýrlarý yazmýþtým:
"Burada hareketin veya kýyafetin
arkasýndaki niyet önemli.
Gerçekte türban, bir eðilimin,
bir akýmýn, hadi söyleyelim, irticanýn ve þeriatçý görüþün bir
simgesi. Demek ki türban,
özgürce giyinmek özleminden
daha fazla bir þey ifade ediyor.
Aslýnda her siyasal akým kýyafeti
önemsemekte, o yolla gücünü
göstermekte ve kendi reklamýný
yapmaktadýr. Mussolini'nin
siyah gömleklileri, Hitler'in
kahverenkli gömleklileri,
Mao'nun kapalý yakalýlarý,
Humeyni'nin kravatsýz mintanlýlarý gibi...
19
Kaldý ki dinsel özgürlüðün, uygulamada, lâik düzenin kurallarýyla uyum
içinde olmasý gerekir. Özgürlüðün
vataný Amerika inanç özgürlüðüne
saygýlýdýr. Ama ayný anayasal sistem,
inanç özgürlüðünün, kural dýþý
davranýþlar getirmesini kabul etmez.
Örneðin Mormon Mezhebi üyeleri,
erkeklerin birden fazla kadýnla evlenmesini hoþgörür. Ancak, Amerika
yasalarýna göre çok karýlýlýk suç olduðu
için, Mormonlarýn bu uygulamasýna
Amerika izin vermez. Sonra irtica
konusunda ödün verdiniz mi, bunun
arkasý da gelir. Nitekim "Güneþ
Gazetesi'nin" Konya muhabiri, Ýhsan
Kayseri'nin bildirdiðine göre, Konya
Selçuk Üniversitesi Fakülteleri'nde
okuyan türbanlý kýz öðrenciler, yabancý
bir erkekle konuþmanýn namahrem
(dinen sakýncalý) olduðunu öne sürerek,
erkek öðretim üyelerinin sorularýna
cevap vermiyorlar ve o þekilde direniþe
geçiyorlar. Yine Ýstanbul Üniversitesi'nden bir profesörün söylediðine göre,
diþ hekimliði eðitimi yapýlan bir fakültede bulunan türbanlý kýz öðrenciler
'günahtýr' diyerek erkek hastalarý tedavi
etmeyi reddediyorlar. Eðer iþin önü
vaktinde alýnmazsa, iþ o raddeye gelir
ki, 'örtünmek Allah'ýn emridir' diye
dilediði gibi giyinmesine izin verdiðiniz kiþi, yarýn karþýnýza "Allah'ýn emrini yerine getirmeyenlerin katli þer'an
caizdir' diye de çýkabilir. Ýþte irticanýn
dehþeti buradadýr. Koskoca padiþahlarý,
sadrazamlarý alaþaðý eden, her yeniliðe
karþý 'din elden gidiyor' diye direnen ve
Kubilay'ýn kafasýný kesen bunlardan
20
baþkasý deðildi ki!"
Türban neyi örtüyor? Görünüþe göre
saçý-baþý. Ama aslýnda kafalarýn içini
geriye doðru deðiþtirmek istiyor. Ayný
zamanda bazý gerçeklerin üstünü örtmek ve onlarý gizlemek iþlevini de
üstleniyor.
GENÇLERÝN DÜNYASI
Türbanlýlar Üniversiteye girsin mi
tartýþmalarýný yaparken, üniversitelerde
okuyan gençlerin durumu ne, onu atlýyoruz galiba. Son zamanlarýn en dobra
gazetecilerinden Yýlmaz Özdil
"Hürriyet" teki köþesinde üniversiteli
gençlerin dramýný bir tablo gibi sunuyor:
"Sormuþlar onlara...
- En büyük derdin ne?
- Parasýzlýk.
- Sonra?
- Ýþ
Parasýzlýktan þikayet edenlerin oraný
ne biliyor musunuz? Yüzde 90.
"Ülkede gelir daðýlýmý berbat" diyenlerin oraný yüzde 97. "Bizim ahali,
þahsi menfaat için her þeyi yapar abi"
diyenlerin oraný yüzde 95.
"Kimseyi yemesinler, bu memleket
demokratik falan deðil" diyenlerin
oraný yüzde 90.
"Eþitlik, meþitlik diyorlar, hepsi
hikâye..." yüzde 98.
Umudunu yitirenlerin yüzdesi yüzde
82.
Gazi, Akdeniz, Atatürk, Dokuz Eylül,
Ticaret, Ýnönü, Ýstanbul, ODTÜ gibi
üniversitelerimizde yapýlan araþtýr-
SEVGÝ DÜNYASI
malarýn ortalamasý, üç aþaðý beþ yukarý
böyle."
Sayýn Özdil "Vaziyet bu. Sen kafayý
saça takmýþsýn" dedikten sonra, sarsýcý
bir soruyla konuyu baðlýyor:
"Hayatýn baþlangýcýnda böylesine bir
yoksulluðu, böylesine bir çaresizliði,
karamsarlýðý, umutsuzluðu nasýl örtebilir ki türban? Nasýl?"
Gençlerin içine düþürüldüðü bu
tabloyu gördükten sonra, nüfusumuzun
yüzde yetmiþinin genç olduðuna övünmemiz mi, yoksa dövünmemiz mi
gerektiðini bir kere daha düþünmeliyiz.
GÖZLERDEN GÝZLENEN
"Hürriyet'ten" Rahmi Turan,
"Sýkmabaþ, özgürlük simgesi mi?"
baþlýklý yazýsýnýn sonunda, günümüzü
hicveden anonim bir dörtlükle türbanýn
asýl neyi örttüðünü dolaylý bir þekilde
söylüyor:
Hocamýz var, hacýmýz var
Sýkmabaþlý bacýmýz var
Biz çok yiðit bir milletiz
Uçan kuþa borcumuz var
Tüm dikkatler türban üzerine odaklanýrken, yani Türk Halký cambaza
baktýrýlýrken, ekonomik durum gözlerden uzak tutulmaya çalýþýlýyor.
Ýlhan Selçuk Cumhuriyet'teki
"Pencere"sinde bugünkü ekonominin
fotoðrafýný çekiyor:
"Ekonomide dýþarýya ve rantiyeye
çalýþýyoruz. Ýki marifetimiz var:
SEVGÝ DÜNYASI
Yüksek faiz... Aþýrý borçlanma...
Ama ne medyanýn eleþtirisi yükseliyor... Ne de halkýn sesi çýkýyor...
Dincilik kavgasý ile etnikçi terör politikayý kafakola almýþ... Türkiye soyuluyormuþ... Kime ne? 'Dinci
Müslümanlar' ile 'Lâik Müslümanlar'
arasýndaki kavga bu iktidara koltuðu
kolayca saðladý; dönüp de soyguna
bakan yok..."
Prof. Dr. Þükrü Kýzýlot "Hürriyet'te"
çýkan "Yabancýlar için faiz ve borsanýn
dayanýlmaz cazibesi" baþlýklý yazýsýnda
keskin bir saptamada bulunuyor:
"Vergi ve faiz avantajlarý nedeniyle
Türkiye'ye gelen sýcak (emanet) para
90 milyar dolara ulaþmýþ durumda.
Döviz kuru düþük, faiz böyle yüksek
olduðu sürece, Türkiye, sýcak paranýn
aktýðý ülke olmaya devam edecek.
Türkiye yabancýlar için inanýlmaz bir
cazibe merkezi oldu. Türkiye'ye akýn
ediyor, inanýlmaz paralar kazanýyorlar..."
21
Gerçekleri yazdýðý için iþinden olan
ünlü gazeteci Emin Çölaþan da soruyor:
"Peki o büyük paralar, yabancýlarýn,
hem de bir kuruþ vergi vermeden, bir
kiþiye iþ yaratmadan, bir tek fabrika
kurmadan kazandýðý o milyarlarca
dolar kimin cebinden çýkýyor?"
Ve cevap veriyor:
"Bizim!.. Hepimizin!.. Farkýna bile
varmadan, çaktýrmadan!.."
Deðerli dostum Yiðit
Bulut, 'Vatan'daki'
köþesinde "26 süper
zenginimiz, 26 milyon
açýmýz var" diyerek
durumu çok güzel
özetliyor. Bir yanda 26
dolar milyarderi, diðer
tarafta 26 milyon açlýk
sýnýrý altýnda yaþayan
vatandaþýmýz.
Yine Yiðit Bulut 20
YTL için tarlada çalýþmaya giderken kazada can verenler için
yazdýðý bir yazýnýn 'sonuç' bölümünde
acý gerçeði dile getiriyor:
"Vatandaþý 20 YTL için ölüme giden
bir ülke; yýlda 50 milyar dolar üzerinde
'faiz' ve 'sýcak para' rantý, ödüyorsa,
orada birilerinin gözleri boyanýyor, birileri de malý götürüyor demektir.
Benden uyarmasý, isteyenler 'ekonomik
mucize' olduðuna, küresel dalga gelene
kadar inanmaya devam edebilirler..."
Þimdi baþladýðým gibi bitiriyor ve
tekrar soruyorum: Türban neyi örtüyor
sizce?!..
Hâle Ürkmezgil
ile sanat üzerine bir söyleþi
Nihal Gürsoy
SEVGÝ DÜNYASI
Nihal Gürsoy- Hale Haným, okuyucularýmýza kendinizi kýsaca tanýtabilir
misiniz?
Hale Ürkmezgil- 1949 yýlýnda
Ankara'da doðdum. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Serbest Ýllüstrasyon Bölümü'nden
mezun oldum. 1973 - 1990 yýllarý
arasýnda reklam sektöründe Art
Direktör ve Kreativ Direktör olarak
çalýþtým. 1989 yýlýnda heykel çalýþmalarýma seramik ile baþladým. Çalýþmalarýmý figüratif tarzda mermer yontu
ve bronz döküm ile sürdürüyorum.
Bakýrköy'lü Sanatçýlar Derneði (Basad)
Yönetim Kurulu Üyesi, Birleþmiþ
Ressamlar ve Heykeltýraþlar Derneði
Üyesiyim. On adet kiþisel heykel
sergim oldu. 2007 Mayýs'ýnda Bakraç
Sanat Galerisi'nde en son kiþisel sergimi sanatseverlerle paylaþtým. Yurt dýþý
sergilerim de oldu, ikisi Almanya'da
diðeri Kýbrýs'ta olmak üzere. Ayrýca
2002 yýlýnda Umut Vakfý "Bireysel
Silahsýzlanma ve Bireysel Barýþ"
Heykel yarýþmasýnda "O'nun Silahý
Sevgi" heykeli ile Seçici Kurul Teþvik
Ödülü'nü aldým. Bu arada Ankara Gazi
Eðitim Üniversitesi Resim ve Heykel
Müzesi'nde "Sevgi Emektir" adlý eserim, halen sergilenmektedir. 2003 yýlýnda da Fransa'da "Roumaziéres-LoubertSculptures dargile" Performans
Yarýþmasý'nda Türkiye'yi temsil ettim.
Ellinin üzerinde karma sergiye
katýldým. Ankara Karaca Sanat Galerisi
onuncu yýlýný kutlamak için kiþisel
sergi açtýðý sanatçýlarý bir karma
sergiyle 2007 yýlý Þubat Ayý'nda
biraraya topladý. Ayný yýlýn Mart
Ayý'nda Birleþmiþ Ressamlar ve
Heykeltýraþlar Derneði 37. Yýl Karma
23
Sergisi'nde de yer aldým. Otuz dört
yýldýr evliyim, otuz beþinci yýlýn
duygularýný heykelleþtirmeyi düþünüyorum.
Nihal Gürsoy - Hale Haným, heykellerinizi ortaya çýkarýrken temalarýnýzý
nasýl seçiyorsunuz?
Hale Ürkmezgil - Benim eserlerimin
temasýný; insan, insan figürleri ve
onlarýn anlarý, anlardaki duygularý oluþturuyor. Heykellerimde bir form arayýþý
yok, bu tür endiþelerim de yok. Ben
duygularý þekillendiriyorum ama sanatseverlerin bu heykellerin verdiði
duygularla uzun yýllar ayný odayý paylaþacaklarýný da biliyorum. Bu nedenle
heykellerimde þiddet, öfke, kin gibi
unsurlara yer vermiyorum.
“Anlatamýyorum ki” denir,
“Kelimeler yetmiyor” denir.
Ben dokunun diyorum,
Sevgilere, özlemlere,
Aþka, yüreðe...
Nihal Gürsoy - Bir eserin ortaya
çýkýþ sürecinden bizlere söz edebilir
misiniz?
Hale Ürkmezgil - Size, Ankara'da
müzede bulunan "Sevgi Emektir" adlý
heykelimin hikayesinden söz edeyim.
90'lý yýllarda yaþanan "Cumartesi
Anneleri'nin" dramýný hepimiz biliriz.
Yine bir Cumartesi günü, Galatasaray
Lisesi'nin önünde ellerinde karanfilleri,
karþý kaldýrýmdaki polislerin
nezaretinde oturma eylemi yaparlarken
bir adým önümde yürüyen, uzun boylu,
gür saçlý bir kadýnýn yanýndaki on üç,
24
on dört yaþlarýndaki oðluna karþýsýnda
gördüðü analarýn acýsýný yaþayarak,
kollarýný kanat gibi gerip nasýl
sarýldýðýný görmek, o günkü programýmý tamamen deðiþtirdi ve ben
kendimi atölyede buldum. Önümde
yürüyen annenin evladýný kaybedebileceðini düþündüðü an bedeninin aldýðý
þekil ve koruma duygusu beni çok etkilemiþti.
Böyle zamanlarda
yüreðimi avuçlarýma alarak,
tüm yaþamý ve
insana dair ne varsa
hepsini hissederek,
çamuru þekillendirmekten
baþka yapabileceðim
bir þey kalmýyor.
Bu aþamadan sonra, çamurun aþçýdan veya silikondan
kalýbýný alýyorum. Eðer
döküm kum kalýp (tek
döküm) olacaksa alçý yeterli
oluyor, çoðaltýlacaksa silikon
ve mum kalýp alýnmasý
gerekiyor. Bronz döküm
yapýldýktan sonra tekrardan
tasfiye ile düzeltmek (patine)
gerekiyor. Son aþama ise
heykelin kaideye baðlanmasý
oluyor, iþin en önemli kýsmý
ise sanatseverlerle heykeli
buluþturmak. Burada aracý
kurum olan galeriler, kendi
devamlýlýklarýný saðlaya“Sevgi Sözü”
22x21x14 cm, kum kalýp, tek döküm
SEVGÝ DÜNYASI
bilmek amacýyla, sanatçýnýn icrasýný
deðil sanatseverin talebini deðerlendirmek durumda kalýyorlar.
Galericilerin ve sanatçýlarýn bu
müþterek problemine raðmen ben
yaþamýmýn sonuna kadar duygularýmý
formlaþtýrmaya devam etmek istiyorum, çünkü varlýðýmý bu yolla ifade
edebiliyorum. Bakarsýnýz bir gün
heykel yerine tuval resimleri yapmaya
baþlarým. Türkiye'deki sanatseverler,
tuval resimlerine daha alýþýklar.
Duvarlarýný deðerlendirmeyi biliyorlar
ama heykeli nerede kullanacaklarýna
karar veremiyorlar. Kadýn ve erkekten
oluþan bir heykelim vardý, ismi
"Beklenen an"; öpüþmeye yakýn bir
halde olan heykeli satýn alan sanatsever
"çok güzel ama ben bunu yatak odama
SEVGÝ DÜNYASI
mý koymalýyým?" diye sormuþtu. Biz
heykeltýraþlar, bir heykelin ortaya
çýkýþýndan daha çok sanatseverlerle
buluþmasý için de çaba sarfediyoruz.
Heykel sanatýnýn ülkemizdeki durumunun on - on beþ yýl öncesine göre
mesafe kaydetmiþ olmasý bizleri sevindiriyor.
Nihal Gürsoy - Ülkemizdeki insanlarýn plastik sanatlara yaklaþýmýný genel
olarak nasýl buluyorsunuz?
Hale Ürkmezgil - Bu sorunuza resim
sanatý ve heykel sanatý ayýrýmýný
yaparak cevap vereceðim. Ülkemizde
resim sanatý halkla daha çok buluþmuþ
ve kabul görmüþ bir durumda, heykel
denildiðinde maalesef "Atatürk
Heykeli" anlaþýlýyor. Bu nedenle
heykeli daha çok anlatmak durumundayýz. Her kasabanýn özelliðini taþýyan
bir heykelini meydanýna koyarsak,
çocuklar etrafýnda oynayarak büyürlerse ve diðer kasabaya gittiklerinde o
kasabayý anlatan baþka bir heykel
görürlerse, Büyükþehir'e geldiklerinde
"bu parkýn heykeli niye yok?" diye
sorarlarsa, heykelin yaþamýmýzdaki
yerini ve önemini anlatmýþ sayýlabiliriz.
Heykel, form bütünlüðü içinde bazen
tarihten bir sayfayý, bazen yöresel bir
özelliði veya sadece anlarý anlatýr,
hedef gösterir. Yani heykel hem bize
bizi buldurur, hem de hedefimizi
düþündürür.
Nihal Gürsoy - Ýnsanlarýmýzý heykel
sanatýyla buluþturmanýn yolunun
Avrupa'da olduðu gibi cadde, sokak ve
parklarýn hattâ binalarýn cephelerinin
heykellerle donatýlmasýndan geçtiðini
mi söylemek istiyorsunuz?"
Hale Ürkmezgil - Evet, çünkü sanatý
anlamak sadece okumak, duymak
25
deðil, görmek ve dokunmakla birebir
iliþkilidir. Bunun neticesinde estetik
bilinci ortaya çýkar.
Sanatý izleyen insanlar,
önce kendilerini ve evlerini
düzene koyarlar, onlarýn
balkonlarýnda çiçekler vardýr.
Güzel ve güzeli bulma
kaygýlarý artmýþtýr.
Yanyana gelen iki objenin
uyumuna bakarlar,
güzelliðin farkýnda olmak
çirkinliðin altýný çizmeyi
beraberinde getirecektir.
Bu farkýndalýk kiþinin
beðeni düzeyini daima
yukarý daha yukarý çekecektir.
Beðenisi yükselen insanlarýn
oluþturduðu toplumun beklentisi
de yükseleceðinden
toplumun geleceðine dair
ivme kazandýrýr.
Nihal Gürsoy - Hale Haným, siz hem
sanatýnýzda hem de sosyal yaþamýnýzda
kadýnýn önemini, toplumun geleceðini
oluþturmaktaki rolünü biliyor ve bu
konuda birtakým sosyal aktivitelerde
yer alýyorsunuz. Bizlere bu çalýþmalarýnýzdan da söz edebilir misiniz?
Hale Ürkmezgil - Bildiðiniz gibi,
evlendiðimden beri Bakýrköy'de yaþýyorum. On beþ yýl önce kurulan
Bakýrköy'lü Sanatçýlar Derneði'nin 70.
SEVGÝ DÜNYASI
26
üyesiydim. Bugün Derneðin, Yönetim
Kurulu'nda çalýþýyor, Bakýrköylüleri
sanatla buluþturmak ve sanatçýyý Ýlçe
halkýyla yakýnlaþtýrmak amacýyla her
ayýn son Pazar günü "Sanat Pazarý"
organizasyonunu yürütüyorum.
Ýki yýl önce "Birleþmiþ Milletler Bin
Yýl Kalkýnma Hedefleri" projesi doðrultusunda kurulan "Yerel Gündem 21"
Bakýrköy Kadýn Meclisi'nde BASAD'ý
(Bakýrköy'lü Sanatçýlar Derneði) temsilen 2. Baþkan olarak yer aldým. "YG21" 21. Y.Y. da yerel halkýn, Belediye'nin çatýsý altýnda kendi gündemlerini
oluþturmalarý ve çözüm için kadýn
meclisi aracýlýðý ile yol aramalarýdýr.
Birleþmiþ Milletler Bin Yýl Kalkýnma
Hedefleri'nin maddelerinden olan
"cinsler arasý eþitliðin saðlanmasý kadýn
eðitimi ve istihdamý" konusu bizim
2007-2008 programýmýzýn ana maddesidir.
Bu gerekçe ile Kasým Ayý'nda "çýkýþ
noktasý" adý altýnda baþlayacak olan bir
proje hazýrladýk. Okuryazar belgesi
olup, hiçbir geçim yolu bulunmayan
18-40 yaþ arasýndaki kadýnlarýn
ekonomik düzeylerini yükseltip, sosyal
yaþamda varolmalarýný saðlamanýn
yanýnda, cinsler arasýndaki eþitliði de
gerçekleþtirmek için çocuk bakýmý
(dadý), yaþlý ve hasta bakýmý eðitimi
vereceðiz.
Bu eðitim Ýstanbul Üniversitesi
destekli olup, üç aylýk bir süreci içermektedir. Eðitimini baþarýyla tamamlayan kadýnlar sertifika alacaklar ve
Bakýrköy Belediyesi Çözüm Masasý Ýþbul kanalýyla iþe yerleþeceklerdir.
Ayrýca, ilkokulu bitirip eðitimine
“Benimki” 56x14x18 Bronz
SEVGÝ DÜNYASI
27
devam edememiþ gençlerimiz için staf
elemaný (tezgahtar) yetiþtirme kurslarý
açýlacak ve Bakýrköy'deki büyük iþyerlerinde istihdam edilmeleri saðlanacaktýr.
Nihal Gürsoy - Hale Haným, bizimle
paylaþtýklarýnýz yaþama ve insana
bakýþýnýzý çok güzel açýklýyor aslýnda.
Anladýðým kadarýyla insanýn kendisini
ve yaþam kalitesini yükseltmesi için
ortam hazýrlayýp, imkân yaratmaya
çalýþýyorsunuz.
Siz insaný ve dünya'yý nasýl görmek
istiyorsunuz?
Hale Ürkmezgil - Bu soru için
teþekkür ederim.
Benim yaþam ilkelerimin ilki
"insanýn, insana farksýzlýðýdýr."
Sanatýmý ve insana olan
emeðimi bu doðrultuda
yaþýyor ve kullanýyorum.
Bu çaðýn misyonunun
savaþlara, kavgalara,
iletiþimsizliklere çözüm
bulmak olduðunu biliyor
ve kendi payýma düþeni
üstleniyorum.
Bildiðim bir baþka þeyde her
savaþýn gerçek kaybedeninin
analar olduðudur. Enerjimizi
savaþlarda yitirmek yerine barýþ
içinde birbirimizi yükseltmek
için kullanmak gerektiðine
inanýyorum. Yeterince sevgi bizi
vardýracaktýr.
“Çocuklar Ölmesin”
20x15x14 cm, bronz
Hayat bir cevherdir, hepimize
sunulan... Ýþleyebilmek, vermek için
sunuldukça çoðalan, büyüyen tek þey, o
cevher, sevgidir...
Nihal Gürsoy - Teþekkürler Hale
Haným. Sizinle ve eserlerinizle bir
arada geçirdiðim bugün beni çok mutlu
etti.
Tekrar görüþmek üzere diyor
baþarýlarýnýzýn devamýný diliyorum.
Hale Ürkmezgil - Ben de teþekkür
ediyorum. Sevgiyle, sanatla kalýn.
28
SEVGÝ DÜNYASI
Psiþik Medyum, öte alemdeki
sevdiklerimizle konuþuyor
Daha Derinliklere Doðru
John Edwards/Çeviri: Arýn Ýnan “SON BÝR KEZ” adlý kitaptan
Geçen ay Medyum John Edwards, adý Anthony Vanaria olan
bir müþterisinin ölen babasýyla arasýnda kurduðu irtibattan
söz etmiþti. Anthony New York þehrinin itfaiye departmanýnda
acil týbbi prosedürler öðretmeni olduðu halde babasýnýn
geçirdiði kalp krizini anlayamamýþ ve salt bu yüzden kendisini
suçlu hissetmiþti. Bu olayýn hemen akabinde rüyalarý vasýtasýyla babasýndan haber almaya baþlamýþtý. Hatta babasý, bir
keresinde annesinin hayat sigortasýndan para alabilmesi için
gerekli olan evraklarýn yerini rüyasýnda ona bildirmiþti. Bu ay
konumuza "DAHA DA DERÝNLERE DOÐRU" baþlýðýyla
devam ediyoruz.
Ben de herkes gibi öte alemin neye
benzediðini çok merak edip durmuþumdur. Bunun gerçek cevabý: "Ben
de bilmiyorum" olmuþtur hep. Öte
alemi çok iyi bildiðini söyleyenlere
karþý da her zaman septik bir þekilde
yaklaþmýþýmdýr. Çünkü, hiç kimse
oraya gitmeden öte alemin nasýl bir yer
olduðunu tam olarak bilemez.
Ancak oranýn nasýl bir yer olabileceði
konusunda (bana çok az bir görüntü
gösterildiði için) biraz tahmin yürüte-
bilirim. Öte alemdeki ruhlara, benimle
çok net ve güçlü bir þekilde irtibat kurduklarý zamanlarda: "Bana oranýn nasýl
bir yer olduðunu anlatýn. Bana bu
konuda biraz fikir verin" diye ricada
bulunmuþumdur. Bu soruyu her sorduðumda bana: "Lütfen öte alemin
nasýl bir yer olduðunu merak etmeyin
ve kaygýlanmayýn. Oraya vardýðýnýzda
bunu çok iyi anlayacaksýnýz"
demiþlerdir. Kýsacasý, meraklý ve
sabýrsýz bir þekilde, anlayamayacaðý
SEVGÝ DÜNYASI
konular üzerinde sorular soran küçük
bir çocuk olduðumu bana ima etmeye
çalýþmýþlardýr.
Öte alemdeki ruhlar, orayý ihtiyacýmýz kadar bilmemiz gerektiðini bize
söylemeye çalýþmaktadýrlar. Öte alem
diye bir yer vardýr ve orasý olumlu bir
yerdir. Yer yüzünde yaþayan varlýklar
olarak bizlerin tek yapmasý gereken
þey, öte aleme odaklanmak deðildir.
Hepimizin yapacaðý iþler ve öðreneceði
dersler bu dünyadadýr.
Ancak ben yine de onlardan oraya ait
bir görüntüyü (çok az bir kýsmý bile
olsa) bana göstermelerini rica etmiþtim. Bunun üzerine bana bir merdiven
imajý göstermiþlerdi. Bu imaja göre öte
29
alem, ruhlarýmýzýn daha üst mertebelere týrmandýðý bir merdivene benziyordu. Baþka bir zamanda ise bana
bir üniversite kampusu göstermiþlerdi.
Üniversitenin içinde büyük büyük
binalar, dev gibi sütunlar vardý. Bir
tanesinin üzerinde: "Bilgi Binasý"
yazýyordu. Bu, bir kademeden mezun
olduktan sonra diðerine geçtiðimizi
gösteren bir semboldü. Daha öncede de
söylediðim gibi bunlar, öte alemin
tamamýný ifade edebilecek deðerde
görüntüler deðildi. Öte alemi bu þekilde gözetlemek, Hindistan'a kadar
gidip de hava alanýndan içeriye adým
atmamak gibi bir þeydi.
Yakýn ölüm deneyimleri yaþayanlar,
30
öte alemin ýþýklý ve çok güzel bir yer
olduðunu, öyle ki geri dönmek
istemediklerini söylemiþlerdir. Öte
aleme geçmiþ olan bazý ruhlar ise bana
oradaki iþlerinin diðer varlýklara
yardým etmek olduðunu anlatmýþlardýr.
Henüz bir çocuk iken öte aleme geçmiþ
olan bir varlýk ise, görevinin kendisi
gibi deneyim yaþayan diðer çocuklara
yardým etmek olduðunu söylemiþti.
Baþka bir ruh ise fiziksel bedeninde
iken görevlerini tam olarak tamamlayamadýðý için, öte aleme geçtiðinde daha
üst bir kademeye geçemediðini anlatmýþtý. Henüz 23 yaþýnda iken, bir araba
kazasýnda hayatýný kaybetmiþti. Bu
nedenle de kendisine çok benzeyen
yeðenine yardým ediyordu. Onun bu
sözlerini abisine aktardýðýmda büyük
bir heyecanla: "Evet, evet, gerçekten de
oðlumun tüm huylarý týpatýp ona benziyor. Çünkü ayný hatalarý yapýyor"
demiþti.
Bir keresinde duþtan henüz çýkmýþ,
yataðýmýn üzerine uzanmýþtým ki, beni
sonsuzluk duygusunun hakim olduðu
bir yere götürdüklerini hissetmiþtim.
Burasý aðzýnýzdan çýkan her kelimenin
sonsuza kadar yankýlandýðý bir yerdi.
Aklýma Kripton gezegeni ve Süpermen
gelivermiþti. Bulunduðum yerin ne baþý
ne de sonu vardý. Sonra bir takým
yüzler görmüþ ve onlarýn "Büyükler
Meclisi Üyeleri" olduðunu söylemiþlerdi bana. Belki de bu sözlerle bana
oradaki hiyerarþiyi ifade etmek
istemiþlerdi. Bu görüntü esnasýnda,
rehber varlýklarýmýn da bu meclise üye
olduklarýný anlamýþtým.
SEVGÝ DÜNYASI
Öte alemle ilgili en canlý görüntü
teyzem Rachel'i 1996 yýlýnda kanser
hastalýðý nedeniyle kaybettiðimizde
gelmiþti. Ancak bu bir rüya þeklinde
idi.
Unutmayýn ki, rüyalarýmýz öte
âlemle en yakýn irtibat kurduðumuz araçlarýmýzdýr.
Uyuduðumuzda ruhumuz
astral seyahatler yaparak öte
âlemi ziyaret edebilir.
O gece rüyamda annem yatak
odamýn kapýsýna vurdu.
Sýçrayarak uyandým.
Hemen eþim Sandra'ya baktým.
Uyuyordu. Köpeðim Jolie'ye
baktým ve : "Acaba niye
havlamýyor ki!" diye düþündüm.
Halbuki Jolie evde gördüðü
bir sincabýn bile kafasýný
koparmýþ bir köpekti.
Derken yatak odasýnýn kapýsý
açýldý ve içeriye arkasýndaki
ýþýkla beraber annem girdi.
Annem: "Johnny benimle gel…sana
bir þey göstermek istiyorum" dedi.
Yataktan kalktým ve adeta yüzercesine
Grand Central Park yoluna doðru
uçtum. Annem, adý Monte Excelsior
olan bir binayý iþaret ediyordu bana.
Özellikle de "Monte" ismini gösteriyordu. Derken o binanýn içine doðru
yürüdük. Burasý bir hastane binasýydý.
SEVGÝ DÜNYASI
Resepsiyon bölümüne geldik. Annem
orada gördüðü bir hanýmla konuþmaya
baþladý. Sol tarafýmda Teyzem
Rachel'in kýzý Assunta duruyordu.
Annem oradaki kadýna: "Burada
Rachel için bulunuyorum. O, en iyi
þeylere layýk olan birisidir" diyordu.
Kadýn annemi zorlayacak bir tipe benziyordu ama annem ondan daha baskýn
çýkarak ona: "Dinleyin. Siz kiminle
uðraþtýðýnýzý bilmiyorsunuz. Burada
herkes beni çok iyi tanýr. Size ne diyorsam onu yapýn lütfen. Kýzkardeþim her
þeyin en iyisine layýktýr" diye üsteliyordu.
Sonra annem bana: "Hadi acele et.
Sana baþka bir þey göstermek istiyorum" dedi. Beraberce asansöre bindik.
Kapýlar açýldýðýnda gördüðüm manzaradan dolayý gözlerim kamaþtý.
Yemyeþil çimenler, harika aðaçlarla
dolu olan cennet gibi bir yerdi burasý.
Annem: "Gördüðün gibi burasý çok
ama çok güzel. Hadi þimdi git ve
gördüklerini herkese anlat" dedi.
Annem bana bunlarý söylerken ben
geriye doðru çekildiðimi hissediyordum. Sonra, annemin sesi gitgide gerilerde kalmaya baþladý.
Rüyanýn hemen ardýndan teyzem
Rachel'i Long Island'daki hastaneye
yatýrdýlar. Teyzem kansere yakalanmýþtý. Onu Monte Pavilyonu isimli bir
merkeze yolladýlar. Annemin neden
Monte ismini iþaret ettiðini iþte o
zaman anlamýþtým. "Monte", daha
yukarýda ve yüksekte anlamýný taþýyordu. Bu hastanenin resepsiyon bölümü
rüyamda gördüðümün týpatýp aynýsýydý.
31
32
Annem rüyama girerek bana
teyzemin öte alemde güzel bir yere
gideceðini ve ona orada yardým edeceðini müjdelemek istemiþti. Çünkü o
kardeþinin her þeyin en güzeline layýk
olduðuna inanýyordu. Annem öte alemle ilgili küçük bir vizyonu da bu rüyaya
dahil ederek, oranýn aslýnda çok güzel
bir yer olduðunu anlatmak istemiþti.
Teyzem, ölüme çok yaklaþmýþtý
ama öte âleme geçmekten
korkuyordu. Ruh enerjisi onu
terk etmekte zorlanýyordu.
Kýzý Assunta bana, onun için
yapabileceðimiz bir þey olup
olmadýðýný sorduðunda ona:
"Onunla konuþmalýsýn ve onu
kapýya kadar uðurlayýp, ona
eþlik etmelisin" demiþtim.
O sabah ofisime gitmeyi ve öðleden
sonra da hastaneye uðramayý planlamýþtým. Ýþte o gün, arabaya binip,
yola çýktýðýmda asla unutamayacaðým
bir vizyon gördüm. Teyzem Rachel bir
havaalanýnda idi. Oldukça sinirli ve
gergin bir vaziyette uçaða binmeyi bekliyordu. Ailesi de orada idi ancak o
onlarla fazla ilgilenmiyordu. Yüzünde:
"Buradan gitmek istemiyorum" ifadesi
vardý.
Bir süre sonra karþýmda yeni bir
görüntü belirdi. Bu kez teyzem annem-
SEVGÝ DÜNYASI
le birlikte idi ve her ikisi birden aðlýyorlardý. Bu, teyzemin enerjisinin (kendisi istemese bile) öte aleme doðru
çekildiðini ifade eden bir vizyon idi.
Gördüklerim beni öylesine etkilemiþti
ki, öðleden sonraki randevularýmý
hemen iptal edip, hastaneye doðru aceleyle yola çýkmýþtým. Hastane yolunda
teyzemle ilgili bir vizyon daha gördüm.
Bu kez ben de onunla birlikte uçaða
binmiþtim. Teyzem hala sinirli ve
gergindi. Kemerini baðlýyordu.
Hastanenin dýþ kapýsýna vardýðýmda
ise ben uçaktan inmiþtim. Kapýlar kapatýlmýþtý. Uçaðýn penceresinden bakan
teyzemi görebiliyordum. Benimle göz
temasý kurmaya çalýþýyor ve adeta
bana: "Ben iyi miyim?" diye soruyordu. Baþýmý "Evet" anlamýnda sallayarak ona: "Evet iyisin, çok iyisin" diyordum. Saatler öncesinden baþlayan bu
imajlar birdenbire hýzlanmaya
baþlamýþlardý. Hastanenin otoparkýna
geldiðimde uçaðýn pistte ilerlediðini
gördüm. Derken uçak iyice havalandý.
Odaya girdiðimde ise, Teyzem ruhunu
teslim etmek üzereydi. Kýzýna: "Artýk
kendisini kötü hissetmiyor ve korkmuyor. Annem de onunla birlikte
merak etme. Anneannemle birlikte
onun geçiþini kolaylaþtýrmak için
ellerinden gelen hazýrlýðý yapýyorlar. Þu
anda saat 7:30. Saat sekiz olduðunda
öte aleme tam olarak geçiþ yapacak"
dediðim anda uçaðýn büyük bir hýzla
ilerlediðini gördüm.
Gelecek Ay: Konumuza kaldýðýmýz
yerden devam edeceðiz.
SEVGÝ DÜNYASI
33
ÇOCUKLARIN GEÇMÝÞ YAÞAMLARI
“Kamp
Yapmaktan
Nefret
Ediyorum”
Carol Bowman'ýn,
"Children's Past Lives"
Kitabýndan Çeviren: Nelda Bayraktar
Hatýrlayacaðýnýz gibi yazarýmýz Carol Bowman, hipnoz
teknikleri üzerinde ustalaþmak ve bunlarý çocuklar üzerinde
uygulamak amacýyla hipnoterapist Norman Inge'nin yanýna
Florida'ya gitmiþti. Norman, çocuklarýn yetiþkinlere nazaran
hipnoza daha kolay girip çýktýklarýný, kýsa süreliðine odaklandýklarý bir þeyi incelerken çevreyle olan baðlarýný
kopardýklarýný ve tam bu sýrada gözlerinin irileþtiðini ve nefes
ritimlerinin deðiþtiðini söylemiþti. Ayný þey hipnotik trans için
de geçerliydi. Zihin, içsel düþünceler, duygular ve imajlarla
doluyken bilinçli farkýndalýðýmýz bir süreliðine askýya alýnabiliyor ama bilincimiz tümüyle kapanmýyordu. Bu ay konumuza kaldýðýmýz yerden devam edeceðiz.
SEVGÝ DÜNYASI
34
Norman, yetiþkin
hastalarýnýn kendi içlerine doðru odaklanabilmelerini saðlamak
için: gevþeme, nefes alýpverme ve rehber
yardýmýyla imgeleme
gibi çeþitli teknikler kullanýyordu. Bu süreci
baþlatabilmek için de
hastalarýna gözlerini kapatmalarýný söylüyor ve
sadece nefeslerine konsantre olmalarý gerektiðini telkin ediyordu. Ýçsel
odaklanma, hastanýn
güzel bir manzarayý ya
da zihnini meþgul edebilecek herhangi bir
imajý imgelemesiyle daha
da derinleþiyordu. Kiþi,
dýþ dünyayla olan
baðýný/ilgisini gevþetince,
bilinç bir süreliðine mola
vererek, idareyi bilinçaltýna devrediyordu.
Hastasý trans durumuna
geçtikten sonra Norman
ona: "Geçmiþ hayatýna
git" ya da "Probleminin
baþladýðý zamana geri
dön" tarzýnda telkinler
vermeye baþlýyordu. Bu
telkinler bilinçaltýnda
tutulan deneyimlerin kilidini açan anahtar vazifesi
görüyordu. Þayet anahtar
kilide uyuyorsa, eski
anýlarýn kapýlarý da
açýlýyordu. Ancak bazen
bu kapýlar açýlmýyordu.
Bunun nedeni, terapistin
doðru anahtarý bulamamasý ya da hastanýn bir
nedenden dolayý
geçmiþine dönmek için
kendisini hazýr hissetmemesiydi. Bazý kiþilerin
bilinçleri bu nedenle bu
sürece karþý direnç
gösterebiliyordu. Ancak
bunlarýn sayýsý diðerlerinin yanýnda oldukça
azdý. Çeþitli teknikleri
denedikten sonra bile kiþi
hipnoza giremiyorsa onu
daha fazla zorlamanýn da
bir anlamý yoktu. Kiþinin
böylesine bir direnç
göstermesi belki de kendisini koruma amacýndan
kaynaklanýyor olabilirdi.
Buna saygý duyulmasý
gerekiyordu.
"KAMP
YAPMAKTAN
NEFRET
EDÝYORUM"
Bilinçaltýmýzda bulunan inanýlmaz iyileþtirme
gücü ve hipnoz hakkýndaki bu detaylý ve
muhteþem sohbetin
ardýndan Norman
bekleyen hastalarýný teker
teker içeri almaya
baþladý. Adý Charles olan
ilk hasta benim de seans
sýrasýnda yanlarýnda
bulunmama izin verdi.
Charles, salt bu konuya
meraklý olduðu için
Norman'a gelmiþti.
Geçmiþ hayatýna dönmek
ve orada neler yaþamýþ
olduðunu öðrenmek için
sabýrsýzlanýyordu.
Norman ona hayatýyla
ilgili konular üzerinde
sorular sordu. Onlarý pür
dikkat dinlemeye ve
gözlemlemeye baþladým.
Charles'a en mutlu, en
üzüntülü ya da en kayda
deðer hatýrasýnýn hangisi
olduðunu sordu. Ayrýca
geçirdiði ameliyatlar,
hastalýklar hakkýnda da
ona sorular yöneltti.
Norman'ýn hafifçe loþ
bir hale getirdiði
muayene odasýndaki
kanepeye uzanan
Charles, herhangi bir
hipnotik telkine gerek
duymaksýzýn, gözlerini
kapatarak bu hayatýyla
ilgili bilgiler vermeye
baþladý. En travmatik
anýsý anne ve babasýnýn
onu zorla bir yaz kampýna göndermeleriyle
ilgiliydi. Charles oldum
olasý kamp yapmaktan
nefret etmiþti. Bu neden-
SEVGÝ DÜNYASI
le, gittiði kampta caný o
kadar sýkýlmýþtý ki, ani
bir kararla trene atlayýp
eve dönmüþtü. Babasý
onun tek baþýna eve
döndüðünü öðrendiðinde,
çok kýzmýþ ve onu
kemeriyle dövmüþtü.
Babasý tarafýndan feci
þekilde cezalandýrýlan
Charles bu olayý hayatý
boyunca unutamamýþtý.
Charles bu hayatýnda
özellikle üzülmüþ ve
sýkýlmýþ olduðu baþka bir
olayý hatýrlayamadý.
Bunun üzerine Norman
verdiði telkinlerle onu
geçmiþ hayatýna
döndürmeye baþladý.
Norman'ýn aðzýndan
çýkan her kelimeye
dikkat ediyor, Charles'ýn
yüzünü inceliyordum.
Norman konuþmasýný
yumuþatarak ve
yavaþlatarak Charles'a
gözlerini kapamasýný ve
nefes alýp vermesi üzerine odaklanmasýný söyledi. Kendisini güzel ve
huzur dolu bir manzara
içinde hayal etmesini
telkin etti. Bir imajdan
diðerine atlayarak ona bir
merdiven yardýmýyla
yerin altýna doðru
inmesini söyledi. Tüm
basamaklar bittiðinde ise,
35
kendisini aydýnlýk bir
koridorda bulacaðýný
telkin etti. Bir, iki,
üç...dokuz, on. Burada
bir sürü kapý vardý. Her
bir kapý geçmiþ hayatýnda yaþadýðý baþka bir
hayatý temsil ediyordu.
Tek yapmasý gereken, bu
kapýlardan birisini
seçmek ve onu açmaktý.
Orada nefesimi tutmuþ
bir þekilde Norman'ý
izliyor ve Charles'ýn
söyleyeceklerini bekliyordum. Kalbimin daha
da hýzlý bir þekilde
atmaya baþladýðýný
hisseder gibiydim.
Ancak, kayda deðer her
hangi bir þey olmadý.
Charles sessizliðini
korudu. Norman ona
yavaþça ve sabýrlý bir
þekilde: "Çevrende neler
gördüðünü anlat"
dediðinde, Charles cevap
vermedi. Bu kez Norman
ona: "Bedeninde neler
hissediyorsun, ayaklarýna
bak, ayaklarýna ne
giymiþsin?" diye sordu
ama sonuç yine deðiþmedi. Norman'ýn tüm
çabasýna raðmen Charles
onunla iþbirliði yapmayý
adeta reddediyordu ve
ona telkin edilen her þeyi
yapmasýna raðmen,
gördükleri þeyler,
düþüncelerinde canlandýrdýðý sýradan resimlerin ötesine geçemiyordu.
Ancak tam bu sýrada
bedenimde garip bir
þeyler hissetmeye
baþladým. Midemin,
heyecandan mý yoksa
korkudan mý kaynaklandýðýný
kestiremediðim bir
nedenle adeta allak bullak olduðunu hissediyordum. Sonra da omurgamdan aþaðýya doðru soðuk
terlerin aktýðýný deneyimledim. Hemen ardýndan
ise, derin bir keder duygusu kalbimi ve bedenimi kaplayýverdi.
Aðlamamak için kendimi
zor tutuyordum.
Charles'ýn seansýný
kesme korkusuyla,
kendimi kontrol etmeye
çalýþtým ama
gözyaþlarýmýn
yanaklarýmdan aþaðýya
doðru akmasýna bir türlü
engel olamýyordum.
Onlarý silerek, derin bir
nefes aldým. Tanrý aþkýna
bana neler oluyordu?
Norman ise Charles'a,
hipnoza giren herkesin
ilk seansta geçmiþ hayatlarýna dönmesinin kolay
SEVGÝ DÜNYASI
36
olmadýðýný bu nedenle
kendisini suçlamamasýný
gerektiðini söylüyordu.
Birdenbire kendimi
tutamadým ve sessizliðimi bozarak: "Charles,
çocukken yaz kampýnda
geçirdiðin kötü tecrübeyi
ben de izci kampýnda
yaþamýþtým. Kendimi
berbat hissediyor ve her
seferinde aðlýyordum. Bu
nedenle de kamp yapmaktan oldum olasý
nefret ettim. Ancak,
benim dýþýmda herkes
kamp yapmaktan hoþ-
landýðý için; "Acaba
suçlu ben miyim" diye
de kendimi sorguluyordum. Þimdi anlýyorum ki
yaz kampý benim Nazi
kampýndaki ölümümü
hatýrlatýyormuþ"
Aðzýmdan bu sözcükler
çýkar- çýkmaz Charles
havasýz kalmýþçasýna
göðsüne vurmaya
baþladý. Norman olayý
yakalamýþtý ve bir saniye
bile sektirmeden
Charles'a: "Neler
olduðunu anlat" diye
telkin etti. Charles: "Gaz
kokusu alýyorum....nefes
alamýyorum...boðuluyorum" dedi. Her kelime
aðzýndan zorlukla çýkýyordu.
Norman: "Neredesin?"
diye sordu. Charles kendini kontrol edemez bir
þekilde aðlamaya baþladý.
Onun neler söyleyeceðini
kelimesi kelimesine
biliyordum.
Hýçkýrýklarýnýn arasýnda
bize, genç bir adam
olarak diðerleriyle
beraber kapatýldýðý soðuk
ve karanlýk odayý anlat-
SEVGÝ DÜNYASI
maya baþladý. Odaya gaz
verilmeye baþlandýðýnda
göðsünde bir sýkýþma ve
sertlik hissetmiþ, sonra
da bedeninden ayrýldýðýný
hissetmiþti.
Charles yaþadýklarýný
anlattýkça ben de
gözyaþlarýma ve hýçkýrýklarýma hakim olamýyordum. Norman her
ikimize birden mendil
yetiþtirmeye çalýþýyordu.
Charles biraz rahatladýðýnda Norman ona,
Nazi kampýna düþmeden
önceki hayatýna dönmesini telkin etti. Charles
genç bir Polonya
Yahudisiydi. Evinden
alýnmýþ ve korkunç bir
tren yolculuðunun
akabinde kampa getirilmiþti. Sonra da kendisini
bu gaz odasýnda bulmuþtu.
Charles gaz odasýnda
geçirdiði korkunç deneyimi sonuna kadar
yaþadýktan sonra rahatça
nefes alýp vermeye
baþlamýþ ve huzura
ermiþti.
Sonra bir baþka sürpriz
daha yaþadýk. Charles
transtan çýkar çýkmaz
bize: "Panik atak krizlerimin sebebi demek ki
buymuþ. Hiç bir neden
37
olmaksýzýn kalbim hýzla
çarpmaya baþlar ve
göðsümde aðrýlar oluþurdu. Sonra da kendimi
havasýz kalmýþ gibi
hissederdim. Hiç bir doktor bu sorunuma çare
bulamamýþtý. Beni bir
psikiyatra bile götürdüler
ama iþe yaramadý. Þimdi
anlýyorum ki tüm bunlar
Nazi kampýnda
geçirdiðim kötü tecrübeden kaynaklanýyormuþ.
Yaz Kampýnda
geçirdiðim o gece de
bana bu kötü olayý hatýrlattýðý için oradan kaçmýþ
olduðumu anlýyorum.
Þimdi tüm taþlar yerine
oturdu" dedi.
Seanstan sonra Charles
ve ben birbirimize candan bir þekilde sarýldýk.
Hiç bir söz sarfetmemize
bile gerek yoktu çünkü
her ikimiz de ayný
tecrübeyi iliklerimize
kadar yaþamýþtýk.
Norman ile beraber
Charles'ý uðurlarken, o
gün hiç plansýz bir þekilde yaþadýklarýmýn
benim için ne kadar
deðerli bir ders olduðunu
düþündüm. Bundan da
önemli olan þey, sezgilerime güvenmem gerektiðini öðrenmem olmuþ-
tu. Norman Charles'ý hipnoza sokarken aslýnda
ben de transa girmiþtim.
Charles'a konsantre
olduðum için onun
anýlarýyla adeta rezonansa girmiþ ve onu Nazi
kampýnda görmüþtüm.
Bu sezgime güvenerek
de duygularýmý Charles'a
o an söyleme ihtiyacý
hissetmiþtim. Gerçekten
de bu iþe yaramýþ ve
Charles'ýn derinlerde olan
bu kötü anýsý su yüzüne
çýkabilmiþti. Norman
daha sonra bana böyle
bir tecrübenin kendisi
için de farklý olduðunu
söyledi. Aslýnda bir terapistin izlemesi gereken
doðal süreç, hastasýný
yavaþ ve emin adýmlarla
(ki bu belki bir kaç seans
sürebilirdi) geçmiþ hayatýndaki odalara
götürmekti.
Gelecek AY: Sarah'ýn
Kurallarý baþlýðýyla konumuza devam edeceðiz.
SEVGÝ DÜNYASI
38
Sevgi Üzerine
Özer Baysaling
SEVGÝ DÜNYASI
S
evginin ne denli bir kudret ve
hayatý yönlendiren manevi bir
güç olduðunu, kansere
yakalanýnca daha da iyi
anladým. Sadece sevme ve
sevilme manevi duygusuyla kalmayýp
bana, güzellikleri fark etme, diðer
insanlarla ve nesnelerle ilgilenme,
onlarý daha iyi tanýma ve iletiþim saðlama imkâný saðladý. Sevdiklerimin bana
gönderdikleri sevgi ve þifa duygularýnýn sinyallerini tüm bedenimde,
hücrelerime kadar hissettim. Bu bana
hastalýðýmý yenme yolunda büyük bir
güç verdi...
Günümüzde insanlar sevemiyorlar,
sevilemiyorlar, sevgiyi anlayamýyorlar
ve sevseler bile sevgilerini yansýtamýyorlar. Ýnsanlarýn çoðu sevmekten
ziyade sevilmek arzusu içindeler.
Bir gün bir toplulukta, birinin
göðsünde ufacýk bir maymun olduðunu
gördüm. Hayvancaðýz korkuyla
etrafýný süzüyordu. Yanýna yaklaþtým ve
ona en içten sevgi hislerimle seslenmeye baþladým... Hayvancaðýz birden,
sahibinin koynundan çýkýp üzerime
atladý, kollarýyla boynuma sarýlýp, beni
dudaklarýmdan öptü... Yýllarca etkisinden kurtulamadým ve üzerinde çok
düþündüm!..
Sadece insaný deðil, hayvaný, bitkiyi,
cisimleri hattâ sudaki kristalleri bile
olumlu etkileyerek, anlam kazandýran
ve harekete geçiren bu mucizevi
kudret, tek kelimeyle sevgiydi...
Senelerce sevgi ve manevi deðerlere,
en mükemmel þekilde hizmet etmiþ
dergimizde, "sevgi" yi, bir kere daha,
39
özet olarak irdelemek istiyorum.
Sevgi; genel anlamda; kiþiyi bir þeye
veya bir kimseye karþý, aþýrý ilgi ve
baðlýlýk göstermeye iten duygu olarak
tarif edilebilir. Ruhumuzun inanýlmaz
biçimde geniþleyerek, sevilene doðru
ilerleyen ýþýnýmýdýr. Bu þekilde, kiþisel
varlýðý aþýp paylaþmaktýr. Bununla kiþi,
kendinden baþka bir þeyle, geliþmeye
yönelik bütünleþir. Bu bütünleþme; bireye, bir kavrama, nesneye, tanrýya vs.
karþý duyulabilir. Bu ayný zamanda
dikkat olgusudur. Normal akýþ içinde
dikkatin fazla yoðunlaþtýðý milyonlarca
þeyden biri, sevgimize mesnet teþkil
edebilir. Bize göre daha fazla deðer ve
önem kazanýr ve onu sevmeye baþlarýz.
Þüphesiz sevilmemek acýdýr... Ama
sevememek daha da acýdýr... Ve sevgi
nefretin söndürdüðünden daha çok ateþ
yakar!..
Platon'a göre sevgi; "Ýnsanýn içindeki
ruhumuzun, gerçek derinliklerine bir
özlemdir." Bu özlem "Eros" tur. Eros
sevgi demektir. Yani ruhun derinliklerindeki hakiki yuvasýna, sevgi dolu
bir özlem duymasýdýr. Böylece ruh,
sevginin kanatlarýnda, idealler
dünyasýndaki yuvasýna doðru yola
çýkar ve sevgi ile vücudun zindanýndan
kurtulur.
Empedokles ise sevgiyi; "Doðadaki
þeyleri birbirine baðlayan güç" olarak
açýklamaya çalýþmýþtýr. Sevginin
karþýtýna ise "çatýþma" demiþtir.
Jose Ortega ve Plander ise sevgiyi;
"Nesneye doðru giden, onu sýcak bir
duyguyyla saran, kiþiyi nesneyle
bütünleþtirip, onu olumlu bir biçimde
40
doðrulamaya götüren bir eylem..." þeklinde açýklamaya çalýþmýþlardýr.
Sevgi bir akýþtýr. Sevenden, sevilene
doðru ilerleyen ruhsal bir ýþýnýmdýr.
Sevgide nesne ile simgesel olarak
bütünleþiriz. Ruhumuz sanki inanýlmaz
bir biçimde geniþleyerek bu uzaklýðý
kapsamaktadýr. Sevmek; sevilen þeye
sonu gelmez bir çabayla canlýlýk katma
ve onu yaratarak isteyerek koruma
eylemidir.
Sevgide kristalleþme
Ayrýlýk sýrasýnda sevdiðimiz þeyi,
benliðimizde ve zihnimizde süsleriz.
Stendhall buna "Billurlaþma" demektedir. Billurlaþma ile sevilen þey,
olduðundan farklý ve üstün bir hale
gelmektedir.
SEVGÝ DÜNYASI
Prost ise; billurlaþma ile sevginin
subjektif olduðunu ve bizim, hakiki
varlýklarý deðil, onlarý kendi yarattýðýmýz þekli ile sevdiðimizi düþünür.
Goethe; "Ýnsanlarýn pek azý ötekini
olduðu gibi sever... Onlarýn asýl sevdikleri, kafalarýnda yarattýklarý hayali
kiþidir!.." der.
"Öyle delicesine düþündüm ki seni,
Aklýmda sen öylesine çok dolaþtýn ki,
Hayalini öylesine sevdim ki senin,
Bir þey kalmadý artýk senden!"
Þu dizelerdeki gibi, bu gerçek sevgi
ile baðdaþmamaktadýr. Aþýrý billurlaþma
bizi, nesneyi deðil, yalnýzlýk duymamak için sevgiyi sevme sonucuna
götürür. Bunda düþsel alt yapýlar,
çýplak ruhun üzerini süsleyerek, üst
üste yýðýlýp kristalize olur ve
düþlenebilecek en kusursuz hayali
biçimleri oluþturur.
Bu yüzden Ortega,
kristalleþme kuramýnýn
gerçek doðruyu deðil,
söyleyenin doðrusunu dile
getirdiðini iddia eder.
Kristalleþme kuramýný
kötümser bulur.
Bir insanýn nasýl biri
olduðu konusundaki en
kesin belirtiyi sevgide bulabiliriz. En önemli verme
edimi maddi dünyadan
deðil, insana özgü dünyadan
bir þeyler vermektir. Bu yüzden her insanda birbirinden
farklý bir sevgi etkeni vardýr.
Ýçimizdeki bu gizli
parçamýz, bizi her insandan
SEVGÝ DÜNYASI
farklý ve benzersiz yapar.
Pracelsus'un belirttiði gibi; "Hiçbir
þey bilmeyen, hiçbir þeyi sevemez...
Hiçbir þey yapmayan, hiçbir þey anlamaz... Oysa anlayan kiþi, ayný zamanda
sever, farkýna varýr ve görür!.."
Bu açýdan da sevgi bir dikkat ve çaba
olgusudur. Dikkatimizi ve çabamýzý
yoðunlaþtýrdýðýmýz nesneler, bize göre
daha fazla deðer kazanýr ve onlarý
sevmeye baþlarýz.
Sevgi takas edilebilen, zorla alýnýp
verilebilen bir þey de deðildir. Sevmek
ve sevilebilmek için baþkalarýna muhtacýz. Ýnsan sevgi ile toplumsallaþarak,
yalnýzlýðýný üretken eyleme dönüþtürebilir.
Sevgi, sevenden kaynaklanýr ve insan
kendi emeði ile sever. Eðer sevgi
olmazsa kuþkusuz; büyümemiz,
geliþmemiz, olgunlaþmamýz duracak ve
duraðanlýðý, boþluðu hattâ ölümü
sevmiþ olacaðýz. .
Sevginin ayrýntýlarý
Kendini sevme; Sevgi ile ilgili
felsefede en çok tartýþýlan konudur.
Eski düþünürler, özellikle de Calvin ve
Freud ile bazý dini görüþler, kendini
sevmeyi narsizm ve erdemlerden uzaklaþma olarak deðerlendirmiþlerdir.
Zamanýmýz filozoflarý ve psikologlar
ise, kiþinin sevmek için önce kendini
sevmesi gerektiðini ve ancak kendinde
olaný verebileceðini ifade etmektedirler.
Bu bir nevi kiþinin kendini ve benzersizliklerini keþfetmesidir.
Adler'e göre; "Ýnsanlýk tarihi, aþaðýlýk
41
duygusunu gidermek için yapýlan
davranýþlarýn tarihidir" der. Bu yüzden,
üstünlük tutkusunu ve sevgisizliði
yaratan nedenlerin en önemlisi de
aþaðýlýk duygusudur.
Kendimizi ve vücudumuzu sevmek,
baþkalarýnýn görüþ ve karþýlaþtýrmalarýný önemsemeyip, toplumun
güzellik tanýmý baskýsýndan kurtularak
kendimizi olduðumuz gibi kabullenmektir.
Delphoi tapýnaðýndaki "Kendini bil"
ve Ýncil'deki "Komþunu kendin kadar
sev" tümceleri; insanýn sevmek için
önce kendini tanýmasýný ve sevmesini,
sonra da etrafýný sevme erdemine
ulaþabileceðini öngörür.
Ne yazýk ki, kendimizi sevme diye,
bilinçsiz bir egoizmde bütünleþiyoruz.
Öz sevgisizlik ise; sevilmeyi hak
etmediðimiz ve yaþamýmýzda bu yüzden sevgi olmadýðýna dair, saðlýksýz bir
aþaðýlýk duygusu ve mazeret yaratarak
kiþiyi sevgisizliðe iter.
Sevgi ve istemden vazgeçme; Çeþitli
dinler, Budizm ve özellikle de þark
felsefesinde "Ýnsanlarýn istemde bulunmayý býrakýnca, sevme ve aydýnlanma
yolunda ilerleyebilecekleri" görüþü
hakimdir. "Benim ülkü dünyamda altýn
deðil, insan zenginlik" misali.
Ýkbalin sözündeki gibi; "Ey altýna
köle olan insan, altýn ona dönüp þöyle
bir baktýðýn için altýn oldu."
Buna göre insancýl bakýþla; "Ýnsanlardaki bencil bir zenginlik tutkusunun iyi
duygularý ve dostluðu zayýflattýðý,
ancak sevginin bencillikten üstün
olmasý halinde, zenginliðin mutluluk
42
SEVGÝ DÜNYASI
kaynaðý olabileceði ve
esasýnda bugün bizim
olan birçok þeyin, bizden
önce baþkalarýný olduðu
gibi, bizden sonra da
baþkalarýnýn olacaðý, bu
sebeple anlamsýz ihtiraslar yerine sevginin
yaþama güzellikler
getireceði" düþünülmektedir.
Sevgi aþk mýdýr?
Sevgi belki her þeydir
ama, genelde birçok
iliþkilerle de karýþtýrýlmaktadýr. Öncelikle
sevgiden aþk ve aþktan
da sevgi doðabilmesine
raðmen, kadýn-erkek
aþkýnýn çýkýþ noktasý
sevgiden gelmez. Aþýk
olmak, bilinçli bir seçim
deðildir. Aþk heyecaný
çoðunlukla cinsellik ve
doyumla son bulur ve
biter. Çünkü yadsýnamaz
bir doyum olan cinsellik,
sevgi açýsýndan ikili bencilliktir. Aþk kýskançlýklar ve sorunlar
da yaratýr.
Kadýn ve erkek arasýnda zaman
içinde olgunlaþan sevgi ise, taraflarýn
kendilerini geliþtirmesini saðlayarak,
daha çok sevgiyi doðurup egoizmi yok
eder.
Bu sebeple sevgi sandýðýmýz birçok
þey, felsefi ve psikolojik açýdan tetkik
edilirse, gerçek sevgi olmadýklarý
görülür.
Sevgideki yanlýþlar ve hastalýklar
Sevgiyi putlaþtýrmak ve aþýrý hayalci
sevgi, gerçek sevgi deðildir.
Kristalleþmedeki gibi bizi, yarattýðýmýz
duygunun ve þekillendirdiðimiz þeyin
SEVGÝ DÜNYASI
kölesi yapar.
Sevgilerin izleyicisi ve sevicisi olmak
da sevgi deðildir. Kimi aþk filmleri
seyreder aðlar... Aþk þarkýlarý dinler
aðlar... Beyaz atlý prensiyle, beyaz
gelinlikli prensesini hayal eder yine
aðlar... Ancak kendinden sevgi eylemi
veremediði sürece; gerçek sevgiyi
bulamaz. Çünkü sevgi beklenmez.
Verilir ve yansýr. Koþulsuz olup emek
ister.
Baðýmlýlýk; Kiþinin kendi varlýðýný
sürdürmek için bir baþkasýna duyduðu
gereksinimdir. Esasýnda sevgi sanýlan
bu durum bir nevi parazitliktir. Kiþiyi
geliþme yerine, geriye götürür. Çocuklarýn, eþlerin, velilerin ve buna benzer
sýký yakýnlýklarýn oluþturduðu sevginin
dozu iyi ayarlanmazsa baðýmlýlýk
oluþur. Bu seveni de sevileni de
geliþtirmediði gibi hasta duygular da
üretir.
Mani; Sevgide dikkat vardýr. Aþýrý
dikkat ise bazen "Mani" ye dönüþebilir.
Ancak birçok büyük keþifler bu maniler sayesinde yapýlmýþtýr. Newton'a
evrenin mekanik düzenini nasýl keþfettiði sorulduðunda; "Gece gündüz onu
düþünerek" cevabýný vermiþtir.
Dikkat ve ilginin normal mi, yoksa
mani veya nörotik durum olup
olmadýðý konusu felsefede, psikolojide
ve psikiyatri alanlarýnda tartýþmalara
yol açmaktadýr.
Platon sevgideki dikkat ve ilginin,
aþýrý olarak saplanýp kalmasýna "Theia
Mania-Kutsal Delilik" demiþtir. St.
Augustine ise bunu "Sevgim aðýrlýk
merkezimdir" diye açýklamýþtýr.
43
Birçoklarý ise mani durumunu anormal
olarak vasýflandýrmýþlardýr.
Sevgideki birçok karýþýk hastalýk
durumu arasýnda "Mazoþizim" ve
"Sadizm" de önemli bir yer kapsamaktadýr. Gerçekte olgun ve doðru sevgi,
kiþinin kendi bütünlüðünü ve bireyselliðini koruyarak gerçekleþtirdiði bir
birliktir. Oysa sadist; emreder, sömürür,
can yakar. Mazoþist ise; emir alýr,
sömürülmesine ve caný yakýlmasýna
rýza gösterir. Hatta bundan gizli bir tatmin duyarlar.
Freud ise; psikoanaliz ve arkeoloji
metodu ile, insanlarýn ruh hastalýklarýnýn, daha çocukluk yýllarýndan gelen
yanlýþ sevgilerden veya sevgisizliklerden kaynaklandýðýný iddia etmiþtir.
Diðer taraftan, bazý düþünürlere göre,
hayvan ve insanlarý, kendilerine itaat
ettikleri için sevenlerin sevgisi, cinslerin var olmalarýna destek verdiði
halde, geliþme saðlamadýðýndan ve
egoizme yol açtýðýndan gerçek sevgi
deðildir.
Bizim toplumumuzda görülen sýký
fýký davranýþlar, laubalilik, diðer insanlarýn yaþamýný yönetircesine yaþanan
aþýrý komþuluk ve dostluklar da gerçek
sevgi sayýlamaz. Genelde sonucu
nefretlere ve kýrýlganlýklara dönüþen
geçici ahbaplýklar yapýlmýþ olur.
Arzular da sevgiden üremekle
beraber, sevgi deðildir. Arzu doyurulunca söner. Sevgi ise doðurgandýr.
Bu sebeplerle sevgi çok karmaþýk bir
duygudur. Ancak konunun bütününde
deðerlendirilebildiði taktirde esas
anlamýný bulur.
SEVGÝ DÜNYASI
44
"Her derde deva, þifa vermekten
gayri!.." þeklinde bir söz vardýr. Biz de
çoðu zaman sevgiyi bu duruma getirip
abartýyoruz. Oysa akýldan yoksun sevgi
aklýn yolunu kesebiliyor!..
Sevgi, acý ve mutluluk
Bizi mutlu eden, bir þeyin sahibi
olmak deðil, onun tadýna varmaktýr...
Ama ne yazýk ki, sahip olduklarýmýzý
çok az, yoksun olduklarýmýzý ise her
zaman düþünürüz.
Sevgiyi çok kez mutluluk gibi de
görebiliriz. Bu yüzden sevgide acý da
olabileceði ilk bakýþta ters gelebilir.
Oysa acý çekmek bizi geliþtirmeye
götüren en önemli faktörlerden biridir.
Acýyý göze alamazsak, birçok þeyden
vazgeçip, tehlikeye atýlmadan yaþamaya çalýþan adeta bir ölüye
dönüþürüz. Oysa sevgideki acý; bilgisizliðimizi yok eden, yanlýþ görüþlerimizi silen bir uyanma ve geliþme sýçramasýdýr. Acý veren þeyler öðretir!..
Dr.Scott Peck bunu ne güzel açýklýyor: "Canlý bir þeyi sevin... Bir insan,
bir hayvan, bir bitkiyi... Fakat
sevdiðiniz þeyin eninde sonunda ölmesi
veya yok olmasý kaçýnýlmazdýr...
Birine güvenirsiniz ama onun yüzünden acý çekebilirsiniz... Sevginin bedeli
acýdýr... Ama dolu yaþamanýn tek alternatifi, hiç yaþamamaktýr!..."
Bu yüzden sevgi bazen acýlý bir
iþkenceye de dönüþebilir. Örneðin
Portekizli rahibe Mariana
Alcoforada'nýn vefasýz sevgilisine
yakarýþlarý buna en güzel örnektir:
"...bana yaþattýðýn mutsuzluklar için,
yüreðimin derinliklerinden teþekkür
ediyorum... Seni tanýmadan önce
yaþadýðým sakin günlerden nefret ediyorum... Baþka sevgililerinin sana
baðýþladýklarý tüm o boþ zevkleri tatmaktansa, benim ýstýrabým ve çektiklerim çok daha iyi... Hoþça kal, beni hep
sev ve bana daha büyük ýstýraplar çektir!?..."
Hastalýk payý da olsa, insan sevdiði
þey, kiþi, vatan, tanrý vs. uðruna canýný
da vermeyi göze alýp ýstýrap da çekebiliyor.
Sevgi ve ölüm
Sevgi ile ölümün ilgisi de þaþýrtýcýdýr.
Bunu kanser hastalýðým sýrasýnda ölümle pençeleþirken daha iyi anladým.
Þüphesiz ölüm her insan için korkutucudur. Oysa felsefi ve dini açýdan,
hayata tüm anlamýný ve heyecanýný
veren de ölümdür.
Seneca; "Hayat boyunca yaþamayý ve
ölümü öðrenmeyi sürdürmeliyiz. Bu
daha çok sevgi, mutluluk ve acýdýr!.."
der.
Bu konu 17. Yüz Yýl Barok felsefesinde ifadesini bulmuþ: "Momento
mori, carpe diem: Ölümü hatýrla günü
yakala!.." Dinlerin de bu konudaki
felsefesi benziyor.
Ölümü anlayabilir ve elimizdeki
zamaný dolu dolu yaþamaya çalýþýrken,
sevgiye daha çok sarýlýrýz. O nedenle
sevgi þimdi demektir. Þimdi yaþanýr.
Ne geçmiþte kaybolur, ne de gelecekte
ifadesi beklenir. Bir þeyi sevmenin en
"...ormanýn içinde iki yol vardý. Ve ben...
Ve ben, daha az seçileni tercih ettim...
Tüm deðiþikliði de bu yarattý..."
Robert Frost
SEVGÝ DÜNYASI
46
güzel yolu, hem kendimizin, hem de
sevdiðimizin öleceðini ve yok olacaðýný bilmektir. Aný yaþayýp sevmeye
çalýþmaktýr.
Ömer Hayyam bunu ne güzel ifade
ediyor:
"Ben olmayýnca bu güller, bu serviler
yok.
Kýzýl dudaklar, mis kokulu þaraplar
yok.
Sabahlar, akþamlar, sevinçler, tasalar
yok.
Ben düþündükçe var dünya; ben yok
o da yok!.."
Gerçekten "Dünyaya çýplak geldik,
çýplak gideceðiz. Dýþ görünüþlerin çok
kýsa olduðunu düþünelim.
Öldüðümüzde de bedenimiz topraða
karýþacak. Arta kalan þeyler ise, dýþ
görüntülerimiz deðil, gerçekte ne
olduðumuzun anýlarý ve ardýmýzda
býrakacaðýmýz yapýtlardýr. Ölümü ve
son saatimizi sýk sýk düþünürsek,
yaþam süremizin kýsalýðýný, gücümüzün
sýnýrlý olduðunu da düþünür, yaþama ve
sevgiye o nispette sarýlýp iyi þeyler
yapmaya çalýþabiliriz!.."
Sevgi ve gizem
Ruhbilimci Herbert Otto; "Bir kiþi
kendini rizikoya sokup, yaþamýný
deneyime karýþtýrmaya cesaret ettiði
zaman deðiþme ve olgunlaþma ile
gizemler de baþlar" der. Sevgiyle
yaþanabilecek en güzel deneyim de
gizemde kendini buluyor. Bilinmeyen
tüm sanat ve bilimin gerçek kaynaðý
gizemdir. Cesaretsizlik ve güvence
arama kiþiyi sevgisizliðe götürür.
Yaþamýn en büyük güvencesi, onun
güvencesiz olduðunu bilmekten
geçer!..
Robert Frost bunu ne güzel ifade
ediyor:
"...ormanýn içinde iki yol vardý. Ve
ben...
Ve ben, daha az seçileni tercih
ettim...
Tüm deðiþikliði de bu yarattý..."
Sevgi çeþitleri
Ýnsan sevgisinin odaðý olabilen, canlý
cansýz her þey, sevginin çeþitlerini
yaratýr.
Tanrý sevgisi: Örneðin dinlerin
tümünde tanrý, en yüce deðerin, en çok
aranan iyiliðin simgesidir. Bu da tanrýda birliðe ermektir. Gizemcilik tanrýya
ulaþmanýn ve tanrýda yok olmanýn
felsefesini yapar.
Bir Hintli gizemci bunu; "Ben varken
tanrý yoktu, þimdi tanrý var ben yokum"
þeklinde ifade eder.
Dante tanrý sevgisini ne güzel ifade
ediyor:
"Tanrý gücü yarattý beni,
Akýllar aklý, sevgiler sevgisi."
Tanrýyý severek sevilmeye inanmak,
bunu yaþama aktararak bütünleþmek
anlamýnda olursa gerçek sevgiye ulaþmanýn en önemli yoludur.
Ýnsanlýk ve kardeþlik sevgisi; bir
baþka insana gösterilen sorumluluðu,
ilgiyi, saygýyý ve diðer kiþinin yaþamýný
sürdürmesini hedefleyen temel
sevgidir. Çaresizi, yoksulu, bir
yabancýyý sevmek bunun ilk adýmýdýr.
Özgürlük, eþitlik ve kardeþliktir.
SEVGÝ DÜNYASI
Felsefi alanda bazý düþünürler ise, bu
üçlemeli düþünceyi; metafizik
düþüncenin, gerçekten yoksun ülküsel
düþü olarak da görmektedirler.
Diðer bir grup toplumcu ve hümanist
düþünürler ise; kardeþlik sevgisine ve
toplum için gerekliliðine inanmýþlardýr.
Buna göre; "Tarih boyunca insanlar
çoðunlukla, kendileri için iyi olaný
ararlarken, insanlarý sevmenin
gereklilik ve sýcaklýðýný önemsememiþlerdir. Bu tür insanlar, bir yarar
ve çýkar gözetmeden insanlara el uzatmamýþlardýr. Kötü tutkularýna yenilip,
bencilliðin alevinde yok olmuþlardýr...
Ýnsanlara karþý aralarýnda ayýrým yapmaksýzýn, salt sevgi beslemeyen bir
toplumda, o sevgiyi yok edecek olan
önyargýlar, boþ inançlar, bilgisizlikler
ve baðnazlýklar vardýr!.."
Asýrlar evvelki "Mýsýr Ölüler Kitabý"
dan alýnan söz ise kýsa ve öz: "Hiç
kimseyi aðlatmadým."
Edebi alanda da
nice sevgiler iþlenmiþ. Doðuda
Ýkbal; "Yoldaki
toprak elmas
kýrýntýlarýdýr, lâkin
bizde duygu
lezzeti yok... Gizli
derdi olmayan bir
insanýn, teni vardýr
ama caný yoktur...
Eðer can istiyorsan, sonsuz bir
sevgi iste!..." der.
Bir baþka dizelerdeki gibi:
"Daima sev, o
47
ateþ varsýn seni yaksýn,
Sevgin varsa eðer, yaþýyor, hem de
varsýn."
Her yiyeceðin ayrý bir tadý, her
çiçeðin kendine özgü benzersiz güzellikleri, her gün ve gecenin kendi müziði var... Ak ve kara arasýnda ne
görkemli renkler, müzikteki namelerde
ne sonsuz güzellik ve derinlikler var...
Yaþamýn ve sevginin güzelliðini bir
çocuðun gülüþünde, güneþin doðuþu ve
batýþýnda, bir dostluðun sýcaklýðýnda
arayabiliriz... Aya, yýldýzlara, çiçeklere,
tüm nesnelere ve sevdiklerimize, onlarý
bundan sonra hiç göremeyecekmiþiz
gibi bir anlamla bakabilsek, onlarý ne
denli büyük bir sevgi ile algýlayýp
deðerlendirebiliriz.
Ya anne ve annelik sevgisi: Koþulsuz,
koruyucu, geliþtirici ve belki de sevgilerin en yücesi.
Hiçbir duygu sevgi kadar kuvvetli ve
geniþleyici deðil. Bölündükçe çoðalan,
48
düþündükçe geniþleyen tek þey
sevgi. Sevginin kanatlarýnda,
bilmediðiniz alemlerin sonsuzluklarýna kadar derinleþip transfer
olabilirsiniz.
Sevgi gücü ve enerjisi önce
ruhta baþlar. Bilinçlenip güçlenince bedenimize yayýlýr. Sonra da
çok güçlü bir sinerji halinde,
baþka bedenlere ve etrafýmýza
yayýlarak onlarý da olumlu þekilde
etkiler. Kullanýlmadýðý sürece de
sevgi, sevgi deðildir.
Sevgide kiþiliði muhafaza etme,
diðerinin potasýnda erimeme,
"ben" leri yok etmeme geliþme ve
olgunlaþma gereklidir. Cibran bunu ne
güzel açýklamýþ; "Birbirinize yakýn
durun ama çok yakýn deðil. Tapýnaðýn
sütunlarý birbirlerinden ayrýdýrlar ve
meþe ile servi birbirlerinin gölgesinde
büyümezler... Ve de, ayný ezgi için
titreþseler bile, udun telleri bile yalnýzdýr."
Sevgide güç kullanma, yönetme ve
liderlik anlayýþý da sevgiyi körletir. Leo
Rosten'in belirttiði gibi; "Zalim olanlar
zayýf kiþilerdir. Sevecenlik güçlülerden
beklenir."
Sevgi bir sanattýr
Erich Fromm' a göre; "Sevgi bir
sanattýr... Bunun için de adeta bir sanat
gibi disiplin, yoðunlaþma, dikkat, ilgi,
sabýr, bilgi ve ustalaþma çabasý gerektiriyor... Sevgi için öðrenmek, öðrenmek için de sevgi lâzýmdýr... Ayrýca
bunlarý uygulayabilmek için, egoizmin
SEVGÝ DÜNYASI
yenilmesi, inan ve etkinlik gereklidir...
Kiþi bunlarý etkince kullanýrsa sevme
sanatýna daha çok sahip olur."
Bir baþka açýdan sevginin gerekliliði
þöyle de düþünülebilir; sevgi insana
mutluluk veriyorsa gereklidir, sevgisiz
mutlu olunamýyorsa daha da gereklidir!.. Sevgi ne kadar yapýcýysa, sevgisizlik de o kadar yok edicidir. Sevgi
ancak sevgi örnekleri olan toplumda
yansýr.
Birbirimizi sevmekte çok geç
kalmayalým. Bir gün ya sevmeyi
düþlediklerimiz yok olur, ya da sevmek
için zamanýmýz kalmamýþ olabilir.
Birbirimizi, vatanýmýzý, sahip olduðumuz deðerleri duyumsayýp, sevgi
dünyasýnýn mutlu ufuklarýna açýlabilsek... Var olan her þeyle bir olabilmek ve bunu hissedebilmek yolunda,
sevginin rehberliðinden yararlanabilsek!..
"Sevdikleriniz ve sevenleriniz çok
olsun... O sevgi tüm evrene yayýlsýn!.."
Deðerli
Okuyucularýmýz
Sevgi Dünyasý Dergimiz
Haziran 2007 tarihinden
baþlamak üzere yalnýzca
abonelerimize ulaþacaktýr.
Bizlerle olmaya devam
etmek istiyorsanýz,
Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1
Cihangir/Ýstanbul adresine
mektupla veya Haberleþme
Sorumlusu ve Okur/Abone
Ýliþkileri:
Kazým Erdemoðlu’na (0212) 252 85 85 no’lu telefonla, (0212)
249 18 28 no’lu faxla abone adresinizi bildirmenizi rica ederiz.
En içten sevgilerimizle
Sevgi Dünyasý
Adý, Soyadý:
Adres:
Posta Kodu:
Ýlçe:
Ýl:
Tel:
Abone ücreti:
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
Yurt içi (40 YTL)
................
Yurt dýþý (50 YTL)
................
Posta Çeki No: 385999 (Sevgi Yayýnlarý)
Akbank, Taksim Þb. 7020 (Sevgi Yayýnlarý)
Yapý Kredi, Balmumcu Þb. 70102274 (Sevgi Yayýnlarý)

Benzer belgeler

2007 Ekim Sayı - xn--sevgiyaynlar

2007 Ekim Sayı - xn--sevgiyaynlar Beden Ýçindeki Bedenler .................... 2 Dr. Refet Kayserilioðlu

Detaylı

2007 Mayıs Sayı: 461

2007 Mayıs Sayı: 461 yapmaz mýyýz? Meselâ bir çocuða radyonun iþleyiþ tarzýný veya doðum hadisesini nasýl anlatýrsýnýz. Bir takým benzetmelerle deðil mi? Bu benzetmelerle siz ona hakikati koklatmaya

Detaylı