oku

Transkript

oku
SAYI: 45
YIL: 18
Şubat
1965
GALA TASA R A Y - - - - - - - - - - -
•
Galatasaray
ŞUBAT
1965
GALATASARAY LİSESİ YAYIM KOLU
r
TARAFINDAN ÇIKARTILIR
Sahibi : Mu;viaffak BENDERL.t
Sorumlu Müdür : Tahir ALANGU
Yönetim ve
Yazı İş.
Md. : Mete GÜRER
Müdür Yardımcıları : Değer DİLEK, ~ehmet GÖBÜLÜK
1
. Reklı'.lm İşleri : Adnan ONART
Teknik İşler: Işık BOZKURT, Aydın ATABERK
Dizgi ve Baskı : GÜN BASIMEVİ
İÇİNDEKİLER
2 Tevfik Fikret ve Salonu . . . .. . . . . . . . . . .. . . .. . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . .
Ali Teoman
Descartes et la vertu de generosite . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .
A. Meyohos
3
5 On yedi Yaşın Öyküsü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
A. Onart
6
Not Psikolojisi ...... ;. .... .. .................................... ........ ...................... .
A. Ata.berk
8
Çevrem
E
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Z. ö. Defne
9 Kiliselerde . . . . . .. . . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
10 Ve. Perşembe
Pazarında
Mutluluk
Satılıyordu
Sakızlı
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .
R. Tan ör
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Z. ö. Defne
13 Dilenci . . . .. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .
T. İndir"ıCOŞ
12 Dünya
16 içi
adına
.Oyulmuşlar
19 Haldun Tanerle
(T.S. Eliot'dan çeviri) ............................................. : K. Serdengeçti
Konuşma
........... 1 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Kapak
Yazısı
: Ömer SÜMER
!ç Desenler :
De~er DİLEK
:
M. Göbülük,
I . Bozkurt
1
GALAT A S A RAY - - - - - - - - - - -- -
2
Tev fik
Fikret
ve
Salonu
Ali TEOMAN
Yakın Türk Edebiyatına büyük insan, ünlü şair, yüksek e ğitimci olarak ismi geçmi ş
bulunan Tevfik Fikret'in okulumuz müdürlü ğünü yaptığı 1908-1909 yıllarında prensipleri· ·
nin ve eğitim anlayışının bir ifadesi olarak
inşa ettirdıği bir konferans salonumuz var-
Fikret'in çok kısa süren müdürlüğü boyunca öğrencilere a·şıl a dığı özgürlük ve uygarlık fi.kirler.i, lisemizin
iç.inde manevi biı
hava yaratmış ve bu .a tmosfer okulumuzun
hala iç.inde yaşadığı ve hiç değişmiyec ek olan
prensibini ve · eğitim şartla!ını yaratmıştır.
dır.
Burada zaman zaman toplanır, bazen kon.
ferans veya konser dinler, piy·es seyreder, fay dalı münazaralar . yaparız.
Bu s alonu yaptı­
rabilmek için Fikret'in çok zorluklar çektiği­
ni, çetin mücadelelere giriştiğini tenkidlere
uğ radığ ını d a unutmamak lazımdır.
Son zamanlara kadar okulumuzda konfe rans sal.onu diye isimlendirilen bu salonun
ismi geç·en ay lisemizde düzenlenen bir törenle «Tevfik Fikret Salonu» olarak değiştirilmiş­
tir. Bu teklif bize iki yıl önce kurulan Tevf!k
Fikret derneği tarafından gelmi şti. Bu konuda Mim E ğ itim Bak anlı ğının l:a müsaadesini
aldıkt an sonra .b u değişikliği yaptık. Bu olayın
büyük ş airin ruhunu şad edeceğinden şüp­
h emiz yoktur.
Bu s alon büyük müdürün lisemize sağl a­
dı ğ ı m a ddi değ e rlerden birini temsil etmektedir. Fikret'in ·b u müesseseye kazandırdığı ve
onun kendi değ e rlerinin birer aksi olan man evi kı y me tleri de anmak yerinde olur.
Fikret kalbinde yaşattığı özgürlük ve batı
uygarlı ğı sevgi ve hasretini gerçekleştirmek,
ayni zamanda bu amaçlara sevgili yurdunu
k av uşturabilmek işinde yararlı hizmetler gö rebilecek m em1eket e vlatl a rına bu liseden yeti'şe nle ri d e k atabilmek 'için çok gayretler sarı
e tmiş , çok mücadelelere girişmiştir.
Bu ç atı altında öğrenci olarak yetişti ği
devreler den itibaren ho calarının ve arkadaş­
larının dikkatını çekmiş , çahşkanlığıyle, ins anı duygulariyle, yurd severliğiyle b'ilhassa
sağlam k arakteriyle herkesin sevgi ve saygı­
sını kazannuştır.
1908 Yılında onu Sultanı Müdürlü ğüne
t ayin eden y'ine eski müdürlerimizden Abdürrahman Şeref Bey, Fikret, o zamanın idaresi.
n e gücenip okulumuzdan ayrıldıktan sonra
şöyle demiştir. « Düşünce lerini
yerine getiriyor, onlara inanıyor ve hemen tatbik ediyordu. Bütün işlerin kendi düşüncelerine göre yürütülmesini istiyordu. Her ne kadar bunl aı
itiraz edilmiyecek kadar doğru ise de kendisine bir elin -sesi çıknuyacağını bir kişinin a.rzusiyle koca bir devletin köhne yürüyüşünü bir
·:mcla düzeltmek kabil olamıyacağını anlatmak
istedikse de dik başlılığını yenmek mümkün
olamadı. Naz ve niyaz ile oktiı müdürlüğünde
tutabildim. Benden sonra gelen Nazırlar, huyuna gitmedikleri için günün birinde küsüı:
istifa etti»
Bu sözler Fikret'in radikalist bir inkılab­
köhne zihniyetleri yıkıp batıla ş­
ma yolunda suratli bir ilerlemeye taraftar olduğunu göstermektedir. Hasretini çektiği bu
geli şme ve batılaşma yoluna Türk "Milletinin
büyük Atatürk'ün kuvvetli eliyle girmeğe muvaffak olduğunu görmek Fikreti kim biUr n e
kadar sevindirecekti. Vakitsiz ölümü onu bu
mutlulukt.an mahrum bıraktı.
cı olduğunu,
Bu gün Galatasaray Lisesjnde okuyan
sevgüi çocuklarımızın her başansı, doğru, vazifelerine bağlı , sağlam karakterli, haklarına
olduğu kadar görevlerine de bağlı bir insan
ol.arak yetişmeleri onurı ruhunu şad edecek
Atatürk inkilaplarını görmemekten doğan
hasretini giderecektir.
'
GAL A T A SARAY
Descartes
et la vertu
de generosite
Andre MEYOHAS
.Descartes est de tradition le symbole de
l'esprit français . Un ıbeşoin scrupuleux de
clarte et de rigueur, l'amour du :-Qiscours
·ordonne et la haine de toute equivoque, tel
est en peu de mots l'apanage de ce cartesianisme qu'il est convenu de nous reconnaltre, le
plus 13ouvent avec louange, parfois non sans
.une point·e d'ironie ou d'impatience.
Mais Descartes ne fut pas seulement ce
moraliste de la pensee pure~ L'esprit, c'est
aussi, selon lui, la volonte et le caractere, qui
ont egalement leurs vices et leurs vertus. Et
c'est de ce cartesianisme plus accompli, plus
ptofondement humain que nous voudrions ici
·presenter le joyau: cette supreme sag'esse, ce
'«souverain Bien», que Desca.rtes norıfme, damı
la langı:ıe de son temps, Generosite.
Qu'est~ce done que la Generosite cartesienne? Le voici en quelques mots : c'est le
«Sentiment que chacun a de son libre-arbitre,
joint ala resolution de n'en manquer jamais>ı.
Cette definition peut surprendre et demande
sans doute quelque commentaire .
Le «Sentiment que chacun a de son libre arbitre» : autant dire la conscience meme
'
confuse, que tout homme ne peut manquer
de
prendre de son origine, de ce decret premier
qui, pour le faire homme, .lui a confere an
pouvoir quasi-divin: etre dote de volonte libre.
La Generosite, c•est ainsi d'abord, nan dans
l'ordre du sang, mais dans celui de l'esprit,
un sentiment plus ou moins fart du privilege
de la «naissal!Ce», ainsi que l'etymologie latine
nous l'enseigne deja fort bien.
Comprenons cependant que la Generosite
n 'est nullement d'a,dmettre que du seul fait
de notre qualite d'hoımmes, la liberte nous
serait immediate et naturelle. Attitude trap,
·na.ive, si l'on songe aux incessantes pressions
qui nous contraignent, au dedans comme au
dehors. La Generosite, qui n'est pas complaisance a soi, mais vertu, c'est de croire en notre
pouvoir de devenir libres de devenir libres autant que nous voudrons vraiment l'etre : le
GALA TASA R A Y - - - - - - - - - - - -
«·S entiment que chacun a de son libre-arbitre,
joint ala resolution de n 'en manquer jamais».
La Generosite devient des lors la decision
intime d'assumer inseparablement la grandeur et la charge d~ notre condition; elle est
encore, dirions-nous, et sous, la forme la plus
haute et la plus profonde, le sens de l'honneur,
et c'est bien pourquoi l'on peut voir en elle,
avec Descartes, «la ele de toutes les vertus».
Y a-t -il ri:m, en effet, qui veritablement appartienne a un homme, comme il l'ecrit, «que
cette libre disposition de ses volontes»? Y a-t-il
un autre honneur, un autre droit de la «naissance», hors ce libre-arbitre, dont il puisse
vraiment, sinon aux yeux des autres, du moins aux siens propres, se prevaloir? İl n•y a
done rien non plus, conclut Descartes, «pourquoi il doive etre loue ou blame que pour ce
qu'il en use ·b ien ou mab>.
«Et je ne vois point qu'il soit possible d'en
disposer ırrüeux, ecrivait-il moins de trois ans
avant sa mort a la reine Christine de Suecte,
que si l'on a toujours une ferme et constante
resolution de faire exactement toutes les cho·
ses que l'on jugera etre les meilleures, et
d'employer toutes les forces de son esprit a les
bien connaitre.» Ces lignes sur le bon usage du
libre-arbitre eclairent aussi d'une lumiere precieuse ra nature profonde de la Generosite,
telle que l'entend Descartes. Bien eloignee
d'un simple epanchement sentimental, la
Generosite s'y revele avant tout une vertu de
l'esprit, s'il est vrai que notre libre vouloir
n'admet d'autre fondement veritable que notre
resolution de juger les choses par nous- memes.
Comment ne pas eprouver la force et la
beaute d'un tel enseignement? 11 n•y a de
vraie liberte possible que d'abord par ce pouvoir que detient l'esprit humain de juger le
meilleur. Une libre ·alliance oü la · volonte
vient demander sa lurriiere et sa determination
au libre jugement, telle apparaıt enfin la Generosite.
«La vertu, repete le philosophe a sa royale
correspondante, ne consiste qu•en la resolution
et la vigueıır avec laquelle on se porte a faire
les choses qu•on croit etre bonnes», pourvu que
cette vigueur, insiste-t-il, soit la meme qu•on
aura d'abord mise a les examiner autant «qu•on
en a moralement le pouvoir». : la vigueur meme d'un esprit libre.
N'y a-t-il pas, dans cette union si elevee
du vouloir et de la pensee, l'expression la plus
juste et la plus aigue de cette exigence mo·r ale
derniere : la probite interieure, la probite
env·e rs soi-meme, qui est l'ame de toutes les
autres? car il est assez evident que je ne
saurais employer sincerement toutes les forces
de mon esprit a examiner une chose, a decouvrir sa verite, autant qu'il e·s t moralement
en mon pouvoir, si je ne suis en meme temps
bien resolu a accorder mes volontes au resultat de cet examen; ou bten je me serai trompe
mai-meme. Pas plus que je ne saurais vouloir
sincerement faire le meilleur sans obliger par
la mon jugement a m'eclairer de toute la force
de son pouvoir.
Ce qui permet de comprendre une appreciation que Descartes confia·i t a une autre
de ses correspondantes illustres, la princesse
Elizaıbeth de Boheme : «İl me semble, lui ecrivait-il, qu•on n'a point sujet de se repentir,
1oı;-squ'on a fait ce qu•on a juge etre le meilleur
au temps qu'on a dü s·e resoudre a l'execution,
encore que, par apres, y repensant avec plus
de loisir, on juge avoir failli. Mais on devrait
pluwt se repentir, .si on avait fait quelque
chose contre sa conscienoe, encore qu'on reoonnüt, par apres, avoir mieux fait qu•on
n'avait pense : car nous n'avons a repondre
que de nos pensees; et la nature de l'homme
n•est pas de tout savoir, ni de juger toujours
si bien sur-le-champ que lorsqu•on a beaucoup
de temps a del1berer».
«.. .la nature de l'homme n•est pas de tout
savoir». Car, s'il pouvait tout savoir, le savoir
serait sans avenir, et sans risque : il y aurait
comme a l'avance un savair tout fait, tout
pret, oü l'homme ne pourrait reconnaıtre ni
le fruit de son labeur, ni l'engagement de sa
responsabilite. C'est parce que l'homme ne
peut tout savoir que la liberte de son esprit ·
lui vaut des merites, et qu'il y a Generosite a
vouloir entreprendre d'etre libre.
Au point oü nous voici arrives, il n•y a pas
loin, au fond, de la Generosite cartesienne a
la Bonne Volonte, au sens le plus fort de c·ette
expression, souvent, helas, demonetisee. «Ceu:x
qui sont genereux sont naturellement portes a
faire de grandes choses» declore encore Descartes. Non qu'ils s•estiment plus haut leurs
semblables : au contraire, «les plus genereu:x
ont cnutume d'etre les plus humbles» et «ne
meprisent jamais personne». Mais c'est qu•ils
sont disposes a donner tout le meilleur d'eux memes.
On aurait ainsi grand tort de voir en cette
idfo de Generosite une vertu froide et abstraite reservee a l'usage de l'homme de cabinet.
Nous aimerions, tout a l'oppose, y avoir rendu
sensibles le ton et l'esprit si «positifs» de la
morale cartesienne, qui n'est pas S•eulement
une morale pour penser, mais une morale
pour vivre, parmi les taches, les espoirs, les
contraintes de tous les Jours.
/
'5
On
Yedi
Yaşın
'
Öyküsü
On yedi
Bir kız
yaşında
Sevdiği oğlanı
Bakışfarıyla
arzular
/
Bilirim bunu
Elleri titrlyerek
Gözleri yaşararak
Küçük göğüşleri kalkıp inerek arzular
On yedi
Bir kız
yaşında
Arzuladığı oğlanı
Çoğun!luk\a sever
Bunu da bilirim
Kendini
Nasıl sevmediği
adama saklar
Bunu da
Kendine kürkler alabilecek
Otomobillerde gezdirecek adama
Sonra
On yedi yaşında
Bir oğlan
On yedi yaşını
Nerede yitirir
Bunu da bilirim:
Ya genelevlerde
Ya çıplak resimlerde
Adnan ONART
6
DENEME
Psikoloiisi
Ayam ATABERH
Notların
anlamlan, bizim üzerimizde yap.
etkiyi derinlemesine incelemek isti·
yorum. Becerebildiğim oranda bunları en kü·
çük ayrıntılarıyla teker teker inceden inceyt
anlatmaya çalışacağım.
tıklan
Bence notlar, gerek öğrenci gerekse öğ.
retmen .olsun, kişilerin duygusal yönlerini, o,n·
!arın üzerinde etkide ,b ulunan karakteri, sö·
zün kısası gerçek kişiliklerini belirtebilece~
niteliktedir. Bir öğrenciye bir ile on arasın·
dan bir notu seçmesini söyleyiniz. Bu ön not
arasından seçip size söyleyeceği sa.yı onun ka·
rakterini, duygularını ortaya koyar; çünkü <
sayıJı seçmesinin-kendi :bilmese de - psiko
lojik bir nedeni olması gerekir. Bu nedeni en
çok etkileyecek olan ise, kuşkusuz, onun ka
rakteridir. Demek ki, konu olarak ele alınan
öğrenc inin karakteri, onu on
not arasından
dirençle o notu seçmeye zorlar. Şimdi bu sa.
yılan incelemeğe geçelim.
Ele7 notunu alalım. İlk önce yedinin sa.
olarak yazılışındaki özellikleri gözden ge.
çirmek gerekir. 7 ayakta duran ulu bir am1
görünümündedir. Sert, keskin köşelerden var.
olmuştur. Dikey çizgiler yatay olanlarıyla çarpışmış, böylece ortaya çetin görünüşlü diken
gibi bir sayı çıkmıştır. Demek ki karşılık bek·
lediğiniz kişi size 7 ıderse ilk akla gelmesi gereken ruhunun karışık, çetrefil olduğundur
Bir de yedinin söylenişindeki nitelikleri görelim: İ harfi .b urada göze ·b atacak kertede biı
parlaklığa ulaşmış. Y ha,rfinin varlığı bu parlaklığı bir kat daha arttırmış. D harfi aslında
boğuk sesli bir harf olması gerekirken burada
E ve İ gibir parl~k ve tiz iki seslinin arasında
kalarak eski niteliğini kaybetmiş . şimdi : Acaba öğrencinin yed~yi seçmesinde, onun bu
fon etiğinin etkisi olmuş mudur? Elbette! öyleyse bu notu seçen kişiler toplum içinde kendilerini göstermeye çalışı'r1ar, yı.mi gösterişi
severler; karakterlerinde az da olsa bencillik
vardır. Kendilerine değer verildiği sürece herkesle iyi geçinirler, asla sönük kalmayı 0ntir·
larına yediremezler.
8 de ilginç bir ·durumla karşı karşıyayız.
8'in yazılışının çok >büyük özelliği var. Yal-
yı
ruz yumuşak, «ahenkli» çizgilerden oluşmuş
Demek azıcık ahenk, azıcık da monotonluk
bildiriyor. Öyleyse böylesine yumuşak bir no·
tu seçen kişinin derin bir romantizm içinfü
olması gerekir. öğrenci 8 ·d iyerek size karşı·
lık verir.ken en çok onun
bu yumuşak yazı.
!ışının etkisi altında ' kalır. Böyleyken sekizin
fonetiğini incelememek de yanlış olur Her m
kadar ıbu sayı S gibi yumuşatıcı bir sesle baş .
lamışsa da K ve z ha.rflerinin
birleşiminin
ortaya çrkardığı sert ve çarpıcı sesli ~ecenin
varlığıyla devinme ve sinirlilik bildirir. Yedi
sayısında gördüğümüz parlak sesli İ, sekiz sayısında başka bir niteliğe bürünerek K ve 2
serfüıklerini inceltmek
yani kibarlaştırma.Jı
görevini almış.tır. Sonuç olarak denebilir ki
bunu seçen karakter koyu bir romantizm'ir
altıdadır, fakat tartışmayı, özellikle güzel sa.
natlar dalında, çok sever.
9'da durum bambaşka. Öğrenci değil mi ki
yüksek notlardan hoşlanıyordu, niçin lO't
s·eçmedi? Yok eğer 10 kadar yüksek numarayı istemiyordu ise, niçin daha aşağılardan seçmedi? Bu nedenlerin bir karşılığı var. O, çol!
yükseklere çıkamıyacak kadar korkak, aşağı.
.Iara düşmek istemiyecek kaıdar öfkeli. Böyle·
ce bu tip karakterin özelliği ortaya çıkar: kişi büyük işler başarmak, büyük ·adam olmak
ereğindedir; ama perde
arkasında kalmayı
istemektedir. •Gelelim dokuzun fonetiğine : ru
önce gördüğümüz K ve Z sert seslileri arala·
nna U harfini ıı.lmakla burada boğuk bir duruma bürünmüşler. Dolayısı He karamsarlık
bildiriyorlar. Ondan önceki D ile başlayan DO
hecesi ise bir soğukluk katıyor.. Yani dokuzun
fonetiği parlak ve sıcak . bir anlam yaratmadan çok uzak. Böylee perde arkasında kalmayı isteyen bu karakterin karış1k işler çevirmek
için uygun ve karamsarlık saçmakta olduğu
anlaşılıyor.
10 üzerinde söylenecek çok nen y0k. Bu
notu seçen öğrencinin son derece kendine gü.
venmesi gerekir. Kendinden bu kertede gü.
venli olduğu için başkalarına pek aldırmaz.
Hatta onların var olduklarının bile onun için
pek önemi yoktur. Bir az bencilliğin etkisi altındadır . .size on diyerek karşılık. verirken ne
7
ne de lO'un sayı olarak ya.
özelliklerini göze almıştır. -Onun gerçekten düşündüğü ·b u notun seçilecek 10 not
arasında en yükseği olduğudur.
Demek bencillik ve k:endine güvenme bu :karakterin baş­
ta gelen niteliklerindendir.
Ge'lelim l'e. İşte Türkiye'mizi içten yıkan
tipik bir umursamazlık, «bana ne»cilik örne.
ğiyle karşı karşıyayız. «Haydi şuna bir numara söy}.eyeyimde gitsin.» düşüncesiyle söylenmiş bu, 1, ç-0k büyük anlamlar belirttir. Öğ­
rencinin tembel bir ruhu vardır, çünkü dokuz,
sekiz gibi uzun heceler söylemektense tek he·
celi l'i söyleyivermiştir. üsteHk bu ruhun hiç
bir güzel sanatla ilgisi yoktur. B ha.rfi, yumuşak, fücak bir harf olması gerekirken ,R gibi
sert ve enginlik bildiren bir harfle birleşerek,
anlamsız bir niteliğe bürünmüş, uyumsuz, yabansı bir fonetiğe
kavuşmuştur. Kişi bunun
sıcak mı yoksa karamsar mı olduğunu kestiremiyor. Böylesine uygunsuz 1bir fonetikle size
karşılık veren ka.rakterin
güzel sanatlardan
anlamayacak kadar ıbayağı ve yalın olması
gerekir. Güzel sanatlardan anlamak bir aklın
gelişm:e soırunu olduğu için
bu kişinin fikir
yönünden gelişmemiş ol'duğu da hemen · belli
olur. Böylece kolay kandırılabilir, tembel, an layışsız bir ruh 'ortaya çıkar ki Türkiyemizi
içten çökerten de gerçekten bu tip kişilerdir.
2'ye gelince: Düşte imişçesine sürekli imge ardında olan bir ruh. 2'de yumuşak, parlak sesli İ harfinin ortasında bulunan yalçın
K harfi sarplık, ulaşılmamazlık bildiriyor. 2
sayısının yazılışı da çok
önemli. Onun sayı
olara.k yazılışı da seçen öğrenciyi etkili yebilecek nitelikk~: aşağıdaki se-rt köşeli bir tabanın üzerine oturmuş, yükseklere doğra uzanan yumuşak, kıvrımları «ahenkli» olan bil
çizg.i. Bunu seçen kiş i nin gerçekleri görmiyen
ya da görmek i~temiyen, şimdiki dlfrumunu
beğenmiyen, ülküleri erşilemiyecek kadar U·
zakta olduğu için sürekli düş evreninde yaşa.
yan bir tipte olması gerekir.
3'ü üç ayn koldan incelemeye geçelim. Bu
numaranın 10 not arasındaki öıneıni çok az
Öğrenci bu numarayı seçmiş, çünkü kendi·
sini daha yükseklere uygun görmemiş. Söyleniş ·bakımından kişinin içinde olan karasız.
lığı açıklamadan ağızdan hemen
çıkan tek
heceli bir sözcüğün özellikleri var. Bu da gös.
teriyor · :k( öğrenci sürekli kararsızlık içinde,
ama bunu belirtmek istemiyor. Bu sayının görü.ntüsü ise bu duraksamayı anlatabilecek
tipte: yuvarlak bir tabanın üzerine oturmuş,
ağırlık merkezi yukarıda olan bir kütle. Yani
dokunsan sağa, d-0kunsan soia devrilecekmiş,
duygusunu uyandıny.or. Bu üç yolun vardık·
ları sonuç bir: aşağılık duygusu. Kişinin, hiç
mi hiç, kendine güveni yok. Aslmda belki becerikli, iyi ·ruhlu, ama bunu kendisi öngörmülO'un
fonetiğinin,
zılışının
yor.
Yukarıda açıkladığım
ruh çözümlemesi
bu numarayı n-0t: olarak düşünmüşse
geçerli olabilir. Yok, öğrenci bunu say olarak düşünmüşse durum bambaşka . 3 sayısı
küçük çocukla.ra çok söylenen bir sayıdır. örnek olarak «bir padişahın üç oğlunu», «gökten düşen üç elmayı», «bir yiğitin fırlattığı ü~
oku» gösterebiliriz. . Öğrenci çocukluğunun
kaygısız, mutlu günlerinde
zihnine yerleşen
bu sayıyı ıbize karşılık olarak söyleyecek olursa, onu halil. o günlerdeki gibi mutlu, neşeli
öğrenci
olduğu anlaşılır.
4'ü .;>eçen kişi uysal bir karakterdedir.
Kimsenin kalbini kırmaz, baııkalannı :l{orur.
Öğrenci 4'ü seçmekle kendini, hem kırık n otu
seçenler kurubundan, hem de iyi notu seçenler gurubundan ayırdetmek istemediğini bildirmektedir. Yazılış alarak düşündüyse bile
gene aynı nenk~ri duymuş demektir. 4 ' sayısı­
nın özelliği, yukarı, a.şağı, yana uzanan dü2
çizgilerden varolmuş olmasıdır. Yani her yöne gidebilir. Dördün fonetiği ise sonundakJ
iki sert harfin ıbi.rleşimiyle yüreklilik, atılga.n­
lık bildirir.
5'in üzerinde fazla durmayacağım. Çünkü
her bakıımdan normal 1bir karakter belirtiyor
Not değeri bakımından ortada.; fonetik bakı·
mından ne sert, ne yumuşak; harf sayısı bakımından üç kadar kısa, .sekiz kadar uzun değil. üstelik bu, normal kişilerin a.klına ilk gelmesi gereken sayı. Halk dilinde buna yuvarlak sayı denir. Normal bir kişinin ceçmes ini
söylediğiniz sayının I ilelO, 10 ile 100, 100 ile
bin arasında olmasını söyleseniz bi:le gene so.
nu 5 ile biten bir sayıyı söylemesi gere.k ir.
6 sayısında T harfi uygunsuz düşmüş.
A,L,I, harflerinin yumuşaklığı yanında T'nin
sertliği yakışmıyor, fakat bu yumuşaklık ortun
sertliğini gölgede bira:kmış. 6'nın hem yazılı·
şı, hem .fonetiği ruhta bir
incelik oJduğunu
gösteriyor. Bu incelik sekizde olduğundan daha derin. Çünkü burada öğrenci yumuşak yazılışlı sayıyı yumuşak seslerle dile getirmek
istemiş. Oysa sekiZıde yumuşak yazılış K ve Z
sertlikleriyle söylenince niteliklerinin bir kıs ­
mından yoksun kalmıştı.
Sonuç olarak denebilir ki, seçilen 6 notu,
uysal bir ruhun romantizmini belirtir.
Herşey'in aykırıları ola.b ilir. Siz bir öğren ­
ciye 1 ile 10 arasından bir notu seçmesini söylediğiniz an sıfır diye
karşılık alırsanız hiç
şaşmayın. :B u sıfır notu ya
dikkatsizlik, ya
şakacılık, ya şaşkınlık, ya da tasa bildirir.
Her nenden önce ıbilmek gerekir ki, kesin
bir çözüm1emeye girişmeden önce, nôtlarrn
söylenişl.erindeki
vurguları
önemsemek ge:\ekir. örnek olarak: T rahfine basıla b a sıla
söylenmiş altı; iyi gibi
söylenmiş iki bütün .
es·k i özelliklerini yitirir, başka niteliğe bürünür.
8
· GALATASARAY-------------
Çevrem
Enis SAKIZLJ
Size insanları anlatmalıyım herhalde
Çünkü ~evremi onlar sarmış. Dalına onları
görüyorum. En çok ben~ etkiliyen onlar.
Tüm
tüm körlükleriyle,
kişileri anlatmalıyım si-
yoksunluklarıyla,
tüm yalnızlıkfarıyla
ze .. ., benim kişilerimi.
larını
bilmeden o sonsuz
arayış
içinde tüke·
nirler.
Tek düşüncem, amacım
anlatmak çok güç.
onlardır
benim
Onları
Hiç bir şeyi ayırdedemezler: mutlulukla
mutsuzluk; güzellikle çirkinlik.. . bilemezleı
bunları. Biteviye
kazandığını sanır kişioğlu
oysa hep yitirir, yiter.
Onlardan tiksinirim, ·ama bu tiksinmem
onlara karşı olan •büy'ük sevgimi doğurur. Acı­
rım onlara!... Sarılmak
gelir içimden... Öp·
mek ... avutmak ... yoksunluklarından kurtarabiJsem onları, ne mutlu olurdum. Oysa ben
de onlardanım.
ne basitlikler içinde olbilmezler, onu ta yükseklerde ararlar ... yoksun kişilerim!... 'Biteviye ne ara·dık - ·
yitiririm.
lük .. ., bir
Mutluluklarının
duğunu
Onları
İÇİMİZDEN BİRİNİ DAHA SONSUZLARA VERMENİN
Düşündükçe kendimi
.üzülürüm. Bu güçsüzyol bulamayış olsa gerek.
düşünürüm.
Sıkılırım
çıkar
ACIS~NI
BENLİGİMİZDE
HALA
DUYMAKTAYIZ. EVET, NİZAMETTİN HOCA ARTIK ARAMIZDA DEGİL ..• BUNU DÜŞÜN­
MEK ıBİLE ÜRKÜNTÜ VERİYOR İNSANA. İNANMAK İSTEMİYORUZ. 47 YIL, KENDİN­
DEN ÇOK ŞEYLER •B EKLENEN BİRİSİ İÇİN PEK KISA BİR SÜRE DEGİL Mİ? AMA DOGAL YASALARIN KATI GERÇEKLERİNİ OLDUKLARI GİBİ KABULLENMEK ZORUNDAYIZ.
NİZAM HOCA, SANA NE MUTLU Kİ YOKLUGUN
ÖLÜMSÜZLÜGÜNÜ PERÇİNLEDİ. AR-
KANDA BIRAKTIGIN DOLDURULMAZ BOŞLUGUN KARŞISINDA ELİMİZDEN, KEDERLİ
AİLENE VE BİZ ÖGRENCİLERİNE BAŞ SAGLIGI DİLEMEKTEN BAŞKA BİR ŞEY GELMİ­
YOR.
GALATASARAY
G A LATA SARAY - - ...........~~-------~-
, .
K
i.
/L-
1
s
E
L
. 1
E
f .
R
D
E
Bir gün kederden başka bir şey duyulnm.yacak
Bu saılılardan, perşembelerden.
- ·
O 16 çanları kopacak bağır çağır.
Gavur ettiğimi;z günlerin
Cenazeleri kalkacak bütün kiliselerden.
Bir gün iki damla ışık ... Ba_şka şey k1alma.yacak
Bu güneşlerden aylardan bir yerde.
·
Susacak;. o Mezmurlar'ı hayatın atir atı~.
Gavur ettiğimiz günlerin
Adına mumlar yanacak bütün kiliselerde.
Zeki Ömer DEFNE
9
_10 -~---------...;:. G A L A TA S A R A Y - - - - - - - - - - - -
•••
Ve
Perşemb~
Pazar1nda
.M ut 1 u 1 u k
Satı 1 ıyordu
Reha TANÖB
Nefret ediyorum sizlerden. Ucsuz buçaksevmiyorum sizleri. su:ratıma öyle
bön bön ne bakıyorsunuz. Evet sizlere, bu satırları okuyanlara söylüyorum. Slz beyefendi,
evinizde Whisky'nizi yudumlayan siz, siz, evet
evet orada kan ter içinde tuğla taşıyana. söylüyorum, manikürünü yaptırma;R:ta olan hamfendi siz, siz kardeşim .b u yazıyı kimya dersinde okuyan arkadaşım, siz gözlüklü, çantalı,
devamlı uğraşan bey utanmadan bir de bana
bu tiksintimin nedenini n:ii soruyorsunuz?
Peki, öyleyse anlatayım, bakın dinleyin. ·
Bir gün sıkıntılı canımla birlikte ellerim
CQplerimde asılı boşlukta yürüyordum ki karşıma birdenbire ne olduğunu -anlayamadığım
ve içinde birbirinden uzak kafesler bulunan
bir bahçe çıktı. Kafeslerin kimi yeşil, kimi kır­
mızı, kimi -b eyaz, kimi pembe, kimi mavı yanlız bir tanesi ise kapkaraydı.
Aralarında da
r·enksiz bir yol uzanıyordu. İçlerindeki yaratık­
ların her biri .başka başka yerlerden gelmiş­
lerdi buraya. Atna bura'sı' · hayvanat bahçesi •
mi, panayır mı yoksa müze mi .b ir türlü anlı­
yamamıştım.
Merakımı yenmek için bir· tapı,es,ine yaklaştım. · içerisi · pespembeydi.. Neden
acaba? Bunu içindeki yaratığa sorunca başladı anlatağa: ·
_
ı,
- «B:mim dünyamda herkes mutludur.
Soba, ~deniz-, ki-remit, .her ş~y buram l;mram
mutluluk kokar orada. Onun için burası bu
renktedir.» diyordu.
. ,ı-.-.~ - -::-.«P,eki. adı _n edir bu dünyanıru> diye sordum.
•
·
- «DÜŞ»
- «Doğrusu varlığından hiç haberim olmamıştı şimdiye dek.»
Alaylı ve hırslı bir ~leşle cevap verdi:
sızcasına
«Hiç gerçekleşmemiştilti bu dünya ha.berin olsun»
Gerçekleşmemiş bir dünya ha. Böyle bir
dünyanın varolmamış
yaratığı
da benimle
alay etsin ha.
Düşüne düşüne yürüyerelf başka .bir tanesine yaklaştım. Kiracısına senin kafesin niye
apak dediğim zaman hırçın hırçın cevap ver-
di:
- «Apaksa apaktır. Netieni de yoktur. Benim dünyam nedeni olmayan şeyler dünya~ıdır. Hiç bir şeyin de anlamı yoktur. Anlayabildin mi ıbari?» Ne denli rahattı o. Hiç bir
şeyin anlamı yoktu Qnca. Yaşamıyordu bellct
de. Başka bir şey sormaya cesaret edemiyerek
oradan ayrılıp gelişi güzel dolaşmaya baş­
ladım.
Yeşil, kırmızı, mor, tu~ncu, kahverengi
kafesler yanyana uzanıyorlardı. Demek ki bu
renklerin y·a anlamı vardı ya da anlamı yoktu. Hele bir tanesi kapkaraydı. Derin . boş bir
kara. İçindeki de durmadan ağlıyordu. Koca
bah&ede ondan .başka hiç bir yaratık kendisine seslenmeden evvel ses çıkarmamıştı. Bunun merhaln.et dilenen bir hali vardı sanki.
Kafesi diğerlerininkinden ayrı bir yerde ve
onlardan daha sağlam görünüşlüydü. Anlaşı­
lan öbürkülerle bir arada olması istenmiyordu. Belki onlarada iğrençlik aşılamasından
korkuyorlardı. içimde, ne olduğunu, nereden
geldiğini bilmediğim bu : yaratığa k!:l-rşı müthiş
bir tiksinti duymuştum birden. Ama ne olursa olsun ·b u ilginç şeyle de konuşacaktım. ürkek, ürkek yaklaştım.
- «Özür dilerim aıma sen neden hep böyle ağlıyorsun?»
_ _....__.....___._..._ _ _ _ _ _ __G A L A TA -S A R .A Y - - - - - - - - - - - 11
-
«Ben insanınu
«Yani»
«Mutsuzlllru>
«Neden mutsuzsun?»
«İnsanıım>
Merakım,
iyiden iyiye artmış, çeşitli sorular sqruyordum. Ama sanki o bir makineydi,
kurulmuş gibi hep aynı şeyleri tekrarlıyordu:
- «İnsanım, mutsuzum; insanım, mutsuzum.... »
Suç kimd.eydi? Gözlüklü beylerc1e mi? Bunu bilmiyorum ama içime iyice fenalık basmıştı, bunalmıştım. Beni terslemiyecek kadar
küçülmüş bir varlıktı. o. Koştum, koştum, koş­
tum, kaçtım ondan.
Yaa! İşte böyle Whisky'sini yudumlayan
beyefendi, tuğla taşıyan vatandaş, manikür
yaptıran hamfendi, ·b u öyküyü
derste. yazıp . ·
derste okuyan genç ... ve siz, gözlüklü, çanta.lı
bey. Aradan belki bir . saniye} _ helki _y.edi ~z
üç gün, belki de iki .b uçuk yüz yıl geçti. Şimcti
geçiçi .b ir zaman için dahi olsa aranızdayım.
Sizinle altımış-yekmiş yılcık bile beraber bıl­
mak çok can sıkıcı bir şey benim için. Panayır gibi olan yerde gördüğüm temsilcinizin de
tıpatıp aynısınız tümünüz. Mide bulandırıçı.
Buraya ayak .b asar oasmaz ilk olarak oradaki
tiksintiyi duydum. Gördüğüm ilk şeyde köşe
başındaki ·b ir k.avga oldu. Biriniz bir diğerini­
zin bogazına sarılmış yumruklarınızla onu ezmeye çalışıyordunuz. On . adım ötede ise bir
deve gffreşi yapılıyordu. Taşıyıcılar partal giysili kişilerdi. Sırtlanndakiler ise, iyi giyimli
saygıdeğer kimseler. Bli oyunu milyonlarca
· insan da kah gülerek kah hoşnutsuzlukla fa·kat hiç karışmadan seyretmekte ve .. , VE BU
SIRADA PERŞEMBE" PAZARINDA MUTLU LUK SATILMAKTAYDI.
------------------...::r---
Bu em8alsiz
dairelerClen
bir tan~iiıe
8aİıip . ,
olabilmek için
hesap
açtırmakta
acele ediniz.
• Daireler 5 odalı, net 12 5 m2 ye kadar genlşlikıedir.
• Kaloriferli, parkeli, gömme . banyolu olup tam
konforludur.
·~ • Asfalt caddenin köşesindedir.
• Geni~ teraslı, deniz manzaralıdır.
ı~
.--..-.----------------- ---
..,,_.---------- G A
D
o
N
·y
A
LATA . SARAY~-~
- ~~.,..,,..,..,...,....~
.. =--.,,...,"""=""""'=""'
• -,...
,_,~_..,...
_ ,. __ _
l>ünY13- yoMarında şimdi
Gider gelir trenler, kamyonla,r, otobüsler
Ha o yolİar hali, ha benim halim.
Herkesler, göl, orman, uyumuş gecede ...
·B ütün tekerler şimdi
Benim üstümden geçer.
Dünya dağlarında. şimdi
Sararamaz sararmak ister de bir gök ekin ...
Ha o naçar ekinler hali, hJa benim halim.
Herkes doymuş gününe yerine harmanpıa...
Bütün tırpanlar şimdi
Benim böğrümden geçer.
A
.o
1
N
A
Sıvas değil g1ttlğlm, id:am değil, ben değil,
Bir türküler çağıra ~ağıra darağacına Döne gider...
İiangl sabaha, ağaca, türküye .b aksam. o sağ ...
Bütün ilmekler şimdi
Benim b1Jynnmdan geçer.
'Zeki Ömer DEFNE
1~
ÖYKÜ ÜSTÜNDE BİR DENEME:
•
11
enc
•
1
,.
«düş artıklanmın kalleş kızıllığınaıı
'
. Tayfun İNDİRKAŞ
'ı'
Öykülerime başlama,dan önce onu düşü·
nürüm. Belirsiz bir kızıllikla, k~rgılamm.şlaı
çıtJmrundan san, mor, :ak, kara tüm ı:enkle·
rin karışımıyla yüzeye çıkar. Usumun en derin
noktacıklannı yer ve imgele·r biçiminde gözlerimin arkasında somutlaşır. Bu denli güç.
lüdür o DİLENCİ. Bir gariptir dilenmesi. Avuç··
lan kapalıdır sımsıkı. Kolları önüne düşük.
başı d1k, gururlu, alımlı bir dil~nımesi vardır.
Böylesine alışılmamış, yabancı, tatlı bir dilencidir o. Zengindir sonra. Hemde öylesine zen.
gin paraca.
«Para madensel bir yuvarlak y'a da biı
görüntüsü. Karşıl!ğı yücelik. Ça-
ağacın kağıt
ğımız tanrısı.»
Çağımızın bir hastalığı var. Soyut değer­
lere önem vermek! Oysa somutla oluşmuştuı
bütün gerçekler.
•
Ayn düşmek istiyorum çağımla beraheı
ölümsüzlüğe dek.
Karşılıklar evrenin.de, soysuzlar yatağın­
da, yozlaşmış doğanın her parçacığının her
öğesinde ıbir çatışma var çağımızda. Dilenci-.
ler sarmış dört .b ir yanımızı, her türlüsü her
biç·i mi dilenmeni, en sağır uykularımızda.
Biolojik ya- ·
kaılça. dil"zlem1eyırtılan binlerce
«Sağır uykularımız yaşamak.
pımm
rinde
ele
verdiği suçlul.ıık,
eylemleşen iğrençlikle
yaşam perdesi. Önsel değerlerle
belirlenen erden gelecekler... »
eJılerinizde
O da böyle., nedensiz doğmuş.. Doğurmuş
San, sapsan uzun saçlarından
tutmuş, sarkıtmış tann yeryüzüne. O sürezleı.
bir
doğmuş.
iki yaşında ·olmam gerekiyor JUS MUNDI
INTROEUNDI me göre. Tanrı bu. Bakmaz göz
yaşına. Bırakmış kızcağızı başıma. O yandan
bu yana çizilmiş yazgım alın çizgilerimle. Dilenci bu. Şimdiye dek tanımlamak istediğim.
Mut}.uluk diliyor ·b enden. Ona sorarsanız mutlu kendi herkesten.
«Mutluluğu deyimlemek birkaç dikey-yatay karanİalarla. Bakmak, üstünden tanrı katı betiklerinin utan,maz yaiancıhğınd'an.»
Öykü anlattılar. Çalışın dediler. Dilenmek ayıp. Dilenmek. künah. Dilenmek. Dilenmek. Dilenmek. Mek-ler-i. İlenmek. Çamurdan
yaratılmış özümüz. Herkese bir biçim verilmiş.
özgür bırakılmış zincirterinden zavallı, anlamsız acuna bütün bu çamurumsular. Ren.
garenk. San, beyaz, siyah, kızıl, kahverengi.
Baskılarla, nedensiz, çığlık ve haykırış ezgileriyle atılmış yaşama insancıklar. Kentin karanlığına, köyün
aydınlığına,
kentlerin çift
yüzlülüğüne, köylünün iğrençliğine çekmişleı
bir engel: DILENMEK YASAK.
«Yasak .eylemlerin doğuş ne'denleri, kabul
uyumsuz kardeşleridir.»
e~ş yasaların
İnsanlara dilenmek yasak. Tarrn dileni-·
yor. Dileniyor. Di:Feniyor. Yor-ni-le-i. DILENİYOR tanrı. AK arının simgesi. YAS, yasa··
da da var. AK yalnız YASAKta var. YAS-AK.
Dilencinin öyküsüne geçelim. Dilenci düşleri- :
ne ·giriyor gece kısırlığında. Bütün nehirlerin
duruveriyor birden. Onun karanlık bulanık­
lığında. Şimdi gururlu dilenci. Şimdi güçlü.
Bekliyor mutluluğumu. istiyor durmadan is· .
KENTİN
KARALARI'NDAN
IV
Gelin
kente haykıralım yeniden
yeniden açılsın tüm karanlıklar
bir çiçek açsın nasırlı, tok parmaklarımızdan
kokuşsun bütün tanrılar ...
Gelin.
Dönelim, tıkılalım evrensel yokluğumuzıı.,
. ıeı;ıiden _ .
gölgeler, süzülsün nedensiz gömüldüğümüz aç topraklara.
v
-
Çiğniyerek tahtamsı
:b içimleri platin kaplamalarlJa
eylenwiz tutkularınızı
uygarlık, gülünç bu dedikleriniz
ağlıyor ölümsüzler bile. Görmüyor musunuz?
tükürün
Orman
düşlerime
artıklarmda, sırtlan uykularınd a
tırnak tırnağa yargılandık,
_suçluyduk
.
tanrısal yapiların
en .üst doruklannda.
bütün duygularımızı bir ay gecesin<le
özdeş_ ilenme1erin ayrı çocukları olduk. '
·
Ellerimizde soğuk bir et ürpertisi
dudaklar kenetli, emildi sonsuza dek kadınlık
hücrelerin kaydık derinse! görüntüsüne
arandı kanyak şişelerinde insanlık
hık.. .
.
Boğazladık
VI
El ele vermiş gidiy9r sürü sanrı
BENde başlıyor oysa_tanrılık
doğaya
Tayfun İNDİRKAŞ
temeksizin dudaklarımı. Vermek almaktır.
Vermedim mutluluğumu ben. Neden mi? Ben·
cil dişilik ... Bakıyorum çevreme. Bir sürü ·ayak
izi. İzliyorum bu gömülmüşleri ve varıyorum'
bir açıliliğa. Yapayalnız kalmış ortada bir insan. Dôrt -b ir yanından akıyor dört boyuttan
kan. Şu bizim dilenci. Gururlu, alımlı dilenci.
Mutluluk :dilenen tannsıntlan akşam üstleri
yıılnı~ odasından.
Ağlayan
geceler boy, giren düşlerime. t.şte o dilenci. Kendini ·Leto saI't Jı , kasıklarından nurla güneş doğmı y an dilenci. Bakmadan çamur duygularına, · tanrı­
l a rın erişilmezliğine yükselmiye, insan koşu­
lunu yadsımıya çalışan dilenci. Şimdi oturmuş
dörtten bir düzeye, -boşlukta biçimsiz . bir ay.
naya
bakıy- or. ·
Elleri yukarda kenetli parmakgökyüzünü geçmişine ağlıyor. Güçsüzlerin öyküsü göz · Ya§·
1an. Ağlamak. Gülünmüş oyuıµardan kaçınıimaz ereğe varmak. ·
·
• Sevdiğini sanıyor · insan bir dilenciyi bazen. Sonra ıbakıveriyor çıkarlar çarpışıyor bil
noktada. Sevgi, dostluk, arkadaşlık silinip yol!
oluyor bir iben-tann· gölgesinde. İnandığımıı
inanarak yaşadım uzun güneşler süresi. Tanrıya, dilenciye ve kendime. Bakıyorum o açık· ·
lığa da, boşmuş diyorum. Dilenci, dilenmek
İnanmak sana. Q.ene de bir kırıklık, bir eziklik kalıyor k alp yuvarlağında . Diziliyor sözcü-kler. Konuşuluyor . dilencilikten. Sonra d~
l arıyla açık,
tırmalarcasına
---------~----- . G A L A TA S A R A Y ~---~-~----
inanmaktan.
«Si Stavroguine croit, il ne croit pas qu'il
croie. S'il ne croit pas, il ne croit pas qu'il ne
croie pas.»
ijerk·es dilenci aslında. Bunu görüp bilincine varan az. Gerçek dilenci bence tanrı. Ama
bunun bilincin evarmış, zayıflığını görmüş.
Yüceliği de buradan geliyor zaten. Endişelen­
meyin, ben de sizler kadar inanıyorum Elilenciliğime. Gelelim öykümüze.
Dilenci gerçekten güzel. San san, uzun
uzun saçları var. Gözleri de var. Koca koca
kulak.lan da var sonra. Sonra kötü bir annesi
de. O annesini sever mi sevmez ımi bilmem
ama, o kadıncağıza hayranım ben. Çünkü insanlık oyununun en önemsiz, fazladan oyuncusu. ·Bens·e tümüne hayranım oyuncuların.
Fakat dilenci oyuncu dE:ğil. Dilenci gerçek
Dilenci içten. Dilenci yalancı. Dilenci tutsak
Yaşamı ellerimin yok olmıya yüz tutmuş belirsiz çizgi görüntüleri arasına karışmış, kent
utanmazlıklannın yankısıyla kirpik uçlarım­
da oluşarak tüm varlığımla birleşmiş. Sevgi
denilen uyumsuz bir kavram süslemiş, anlamlandırmış bu yaşamı. Yaşama duygulan akmış
bir çok geometrik · şekilsiz parçacıklardan ta
içlıhe. Blr burukluk, bir kaynaşma duymuşum
en derin hücrelerimde. Ve yazılmış . bir kağıt
üstüne: yaşama ve sevgi.
«)'.aşama yaşamaktan geliyor. Yaşamada
Y var. YAŞAMA-Y=AŞAMA. Ne dersiniz beJ..
ki bütün bir gerçek bu Y de saklı. Aşama apaçık, yalın, kesin bir ey!em. Oysa yaşama. Heı
halde her neni karıştıran, dengeyi bozan bu l!
olsa gerek.»
·
O da olsun sizlerin
Yeter ki sevgiyi verln.
KUPA
Gal atasarayh ları n
Mağazasıdır
KADIN VE ÇOCUK TRİKO VE TUHAFİYE
ÇEŞİTLERİYLE DAİMA HİZMETİNİZDEDİR
İSTİKLAL CADDESİ
No. 131
'f5
·TeL
49 51 29
16
G A L A TA S A R ·A Y ~
. ~~~-~-~~-~~-
lç i
\
Oyulmuşlar
''ı
«Old Guy•a bir peni.»
Mistak KURTZ - o öl-\j
'
'
I
Biz içi
oyulmuş
adamianz
Doldurulmuş adamlarız
Birbirimize yaslanmış
tarafmuz saman dolu. Ueyhilt!
Kurumuş seslerimiz
Fısıldaştığımız vaki.t
Far~ sıy:~ğı gibi kırık bardakta
Ya da kuru otta rüzgilrca
Anlamsız ve sessiz
Kuru hücremizde.
Baş
Biçimsiz şekil, renksiz gölge,
Mefluç güç, hareketsiz tavır;
I
'
Sizler ki dosd'.oğriı gözlerle 'geçtiniz
Ölümün ayrı .Krallığına.
'Kay.bolmuş öfkeli ruhlar değil,
Yanlızca, içi oyulmuş adamlar
Diye hatırlayın bizleri,
p,oldurulmuş adamlar diYr·
• • .... ..
1
1
..
~
..
.. •
...
• -
•
- - - - - - - - - - - - G A L A TA S A R A ,, - - - - - - - - - - - 17
lI
Rüyalarda yok artık cesaretim
Gözlere rastlayacak
Ölümün rüya krallığında
Be1irmez onl:ar:
Orada, gözler
Bir kınk sütunda güneşin ışığı
Orada, salınan bir ağaç
Ve sesler .
Sönen ıbir yıldızdan
Rüzgarın şarkısında
Daha uzak, daha heybetli.
Bırak ıbeni yaklaştırma
\.
fazla
Ölümün rüya krallığında
Bırak giyeyim rüzgarca
Yapmacık kılıkları bir tarlada
Fare kürkü, karga derisi
Çatılmış değnekleri
Yakl:aştırma
beni.
Ülkesinde bu son
buluşma değil
Alacakaranlığın.
III
Ölü topraktır bu
Bil kaktüs toprağı
Taştan imgeler yüksel:ir burada .
Burda bürünüp ölmüş-elin yakarışına
Bir sönen yıldızıµ parıltısında ...
Buna
.beµzer
uyanmak
Ölümün ayn ülkesi~de
Kırık taşlara dek tutup da dualardan
Biz herşeyi öpecek dudaklar
Şefkatle titrediğimiz saatte.
mı
Yanlız
IV
Gözler burada değiller
Hiç göz yok burada
Bu sönen yıldızlar viidisi
Boş vddide
Kayıp .kırallı:klann kırık
çenesinde.
G :A · L A'TA · S ARA Y - - - - - - - - - - - - Buluşma yerlerinin bu sonuncusunda
Bir araya toplandık ta,
Kaçındık konuşmaktan,
Kabarmış
nehrin bu
kıyısında.
Kör, tekrardan belirmedikçe gözleri
Çok yapraklı gülünde
Alaca ölüm krallığının
Kalmış ebedi yıldız gibi
Yanlızca ümidi
Boş adamların.
v
<cBurad:ı dolanır
Hint incirini
Hint inciri Hint inciri
Burda dolanırız Hint incirini
Saat beşinde sabahın.»
Fikir ile
Gerçeğin
arasına
Hareket ile
Eylemin arasına
Düşer Gölge.
«Çünkü senin
Kıraliık.»
Kavram ile
Yaratış
arasına
Heyecan ile
C~vabı arasına
Düşer
Gölge
«Hayat çok uzundur.»
Arzu i1e
Spazmın arasına
Kudret ile
Varpluş arasına
·öz ile ·
·
Düşüşün arasına
İner
Gölge
«Çünkü senin
,
Kırallık.»
Çü.).'Ykü senindir
Hayat
Çünkü senindir o.
«Dü'ny& ööyle sonlanır
Dünya böyle sonlanır
•Dünya böyle sonlanır
Dünya böyle sonlanır
Bir darbeyle değil, bir
hıçkırıkla.»
'
T.S. E1iot't11n çeviren
Kamil Serdengeçti"
GALATASARAY
ış
ESKİ GALATASARAYULAR:.
Haldun Tciner'le Bir
...
./'
Konuşm~
,
Röportaj: Mehmet Göbiilük
Fotoğraf: Işık Bozkur1
«Eski Galatasaraylılar» sütununda bu ke2
de okulumuzu 1934-35 döneminde bitiren Haldun Taner'le yaptığımız ıbir röportajı size
ulaştırmayı uygun bulduk.
Okulda çıkarttığımız dergi için konuşma
yapmaya geldiğimizi kendisine söyleyince anı­
ları yeniden canlandı:
- Bizim zamanımızda «GALATASARAY»l
ilk çıkaran Ml:lhlis Fa:ik Ozansoy'du. Belki daha evveJ.de çıkmıştır ama ben hatırlamıyorum
Bu dergide en çok şimdi okulun karşısındaki
kitapçı Necdet Sander'le Cihat Baban yazardı
- Okulda iken tiyatro ve edebiyat alanında faaliyetleriniz oldu mu?
- Kat•iyyen. Bizim kuşakta tiyatro faaliyetini en Çük yapanlar rahmetli Reşit Baran'la şimdi profesör olan Bülent Esel'di. Reşit Baran ekseri kadın rollerine çıkardı. Bunlardan başka M. Ali Cimboz, Necip çavuşoğlu
perde gerisi faaliyetlerine katılırlardı.
Ben şahsen yalnız atletizme meraklı idim.
Arap Sadık dediğimiz Sadık Hitit, M. Ali Aybar, Semih Türkdoğan, ve ben Galatasaray'ın
atletleri idik.
O zamanlar okul dergisi dışarda da satı­
lırdı. Ayrıca Akademi diye bir dergi daha çı­
kardı .okulda. Onuncu sınıfta iken bizim sınıı
da, sözüm ona, bir mecmua çıkarırdı.
- Okul tiyatrosu amatör bir tiyatro ol- .
1
duğuna
göre oyun seçimini sizce
nasıl
yapma-
lıdır?
- Galatasay'da tiyatro faaliyeti eskiden
beri en uyanık faaliyetti. Son senelerde bu
faaliyetin daha da arttığını sanıyorum. Bizim
zamanımızda en çok Moliere'ın adaptationları, Andromaque oynanırdı. Bu tarz Galatasaraya çok uygundur. Galatasaray Fransızca
okutan biil' okul oMuğuna göre ya Fransız klasikJerini ya da Fransız «avant-garde» yazarlarının eserlerini fransızca oynamalıdır.
Türkçe piyeslerde de ya «avant-garde»
eserleri oynamalı ya da eski ıbir eseri bir eseri
alıp gençliğinizfn
orjina:litesini rejiye verere.k fakat eserin. esasını muhafaza ederek oynamahsınız.
Mesela Y.u nan Klasiklerindeki koroları
cazla ça. ça ça ile verebilirsiniz. Almanya'ds
seyrettiğim bir klasikte atlılar sahn·eye eski" elbiselerle fakat at yerine bisikletle geliyorlardı.
Böylece piyesin aslı · seyirciye yaldızlı biı
hap içinde sunulmuş oluyor.
- Karagöz ve Ortaoyunundaki «Anti illusionistic, epik» unsurların bir ras Lantı olduğu ileri sürülüyor. S.i~in fikriniz nedir?
- Tesadüfen oyuna girmiş olduğunu sanmıyorum bu unsurların. Mesela Oı:ta oyunu
nun ·başlangıcında Kavuklu ve Pişekar'ln di-
20 · -------~--- G A L A TA S A R A Y - - - - - - - - - - - -
yalogu oyunun başlangıcını haber verir. Bu
prologvari ön oyun piyesin aslında vardır vt
oyunun göstermeci b1r tiyatro olduğunu anlatır. Yani bunlar tesadafi değil şuurlu olarak
meydana gelmişlerdir.
Epik unsur tesadüfidir deniyorsa, onda
hemfikirim. Çünkü bunlar Hrecht'in anladığı
manada epik değillerdir. ··srecht'in epiği dia·
!ektik bir görüşün, oluş halindeki bir sosyal
proble·m in; muayyen bir sistem, muayyen biı
teknik şeklinde ortaya konuluşudur. Eplik
böyle anlaşıldığı zaman Karagöz ve Ortaoyunu kat'iyyen epik sayılamaz. Çünkü bunlaı
hiçbir sosyal ve psikolojik probleme değin­
mezler.
Ayrıca Meddah :Brecht'in «-Bir vak'ayı ·sokakta gören şahitin ifadesi» dediği ifadeyt
girmez. Meddah birdenbire anlattığı adam
olur, o adamı anlatan aktör olmaz. Yani rol·
le 'kendisi «identifie» olur.
- Galatasaray•ın sanat yönünden siZE
etkisi ne olmuştur?
· - Ben buradaki üniversitede okudum, Vi·
yanadaki üniversitede okudum, Almanyadaki Üniversitede okudum, fakat Galatasaray•.
ın -b ana verdiğini bunların hiçbiri vermemiş­
tir. Ben şahsen herşeyi Galatasaray da öğren­
dim diye-b ilirim.
- Galatasaray'da Sartre modası vardıı
deniliyor ve öğrencüer Türk Edebiyatıyla ilgilenmemekle suçlandırılıyor. Bu iddiaya si.2
ne dersiniz?
- Sartre'ın sevilmesinde ayıplanacak bir·
şey yok. Güzel birşey sartfe•ı Camus'yü okumak. Bence ıbir gencin Sartre'a ilgi dNyup
okumasında buna karşılık mesela Sait Faik'i
okumamasmda anormal birşey yok. Türk Edebiyatından hoşlanıp okumak ne kadar nor·
malse hoşlanmamakta o derece normaldir. Galatasaray'da iken biz de böyle bir psikolojik
krizden geçmiştik. Fransız yarı.i Avrupa yazarlarıyla temasa gelebilme
imkanı bir an için
kendi edebiyatına karşı ilgisizliğe düşürebiliı
insanı. Bunun sebebi şudur: İnsan dünya ça.
pında bir yazarın
eserini okuduktan sonra
kendi memleketindeki bir yazarı okuyunca
aradaki kültür ve görüş farkından ümitsizliğe düşebilir bunu da yenmek için «ignorer»
eder. «Artık okumayayım şunu, burada daha
iyisi varken der.»
- Tiyatromuzun gidişi hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Tiyatromuzun gidişi hakkında dışardan
«optimiste» olmak gerek. Bir kerE
yalnız İstanbul'da 20 tiyatro var. Quantite'nin
Qualite'ye götürdüğü - düşünülürse bu duruma
sevinebiliriz. Eskiden «pesimiste» olmak için
telif eserlere karşı olan ilgisizliği ileri sürebilirdik fakat bugün bu da yenildi.
bakılınca
Tiyatroların çoğalmasından
.doğan bazı
mahsurlarda var. Mesela kalitesizliğe gldiliyor. Yeteri kadar eleman yetiştiremediği­
mizden derme-çatma ekiplerle tiyatro kurma.
ğa kallb.yoruz. Bunun tek çaresi okullar açarak eleman yetiştirmektir. .
- Okuldan bir anınızı anlatırmısınız.
- Biz dokuzuncu sınıfta idik, .ben sınıfın
sonlarına daha yakın bir
t.alebe idim. Sene
başında geldik sınıfa. Şimdi UNESCO başka­
nı olan M. Dard bizim
fransızca hocamızdı
Bize bir tahrir verdi. «Tatilden çıktınız okula geliyorsunuz hisleriniz» diye bir konuyu iş­
lememizi istedi.
O zamanlar talebelerin «honeur»leri üzerinde tesirli olur diye bir classement yapılır ve
kağıtları ders nazırı dağıtırdı.
Kağıtlar
dağıtılmaya başlandı.
- Premier 44 Haldun
Deyince, ders nazırı, önce alay ediyor sandım. Ama arkasında diğerlerini okumaya baş.
!ayınca sınıfın birincisi olduğuma inandım .
- Deuxieme 348 Hilmi
- Troisieme 298 Semih . . .. .. falan diye
ders nazın bütün sınıfı derecesine göre sıray­
la okudu.
Kağıdımı alınca herkes etrafıma toplandı.
Benim kağıtta 28-30 fautes var, deuxiemE
le troisieme Glan talebelerjn kağıtlarında faute yok, ama onlar benden sonra geliyor. Gittiler hocaya sordular, «bu nasıl olun> diye.
Hoca
- Hepiniz, demiş, basmakalıp şeyler yazmışınız, halbuki Haldun
yanlış yazmış ams
kendine has şeyler yazmış.
'Ben o tahrirde «Mektebin de hocalannda
Allah belasını versin, bu güzel havada o deni2
bırakılıp buraya gelinir ·m i? Bir -sürü maval
dinlenir mi?» diye birşeyler yazmıştım.
Bu 0Iaydan' sonra şuna kani oldum ki in.
san sa.mimi olarak değme yazarları takar.
- Okulda tiyatro çalışan arkadaşlara
öğütleriniz nelerdir?
- Ben yine aynı yaşta olsam ve yine Galatasaray'da okuyor olsam evvelce düştüğüm
bir hataya düşmezdim, yani tiyatroyla çok ilgD.en'irdim. Hayatın içinde olarak roman yazı­
labilir fakat piyes ancak tiyatro kulisinde olmakla yazılır. Oyuncular için de yazarlar için
de sahne gerisinde pişmek çok önemlidir. Tiyatroyla ilgilenenler şunu bilsinler ki tiyatro fuayesiyle, kuUsiyle, yazarıyla, program
dergisiyle bir tüm sanattır. Bu tüm sanatın
bir yeri a.ksarsa her yer-i aksar. Bugünki tiyatrocularımız bunu anlıyacak titizlikte değiller.
Gelecek nesillerin bu titizliğin önemini bilmeleri lazım iyi bir tiyatrocu olmaları için.
Küçük Sahne de prova başlamıştı. Haldun Taner'i kendi dünyasında bırakarak fua-.
yeden istemiye istemiye ayrıldık.
- - - - - - - - - - - G A L A TA S A R .ı\ Y - - - - - - - - - - , . - - - 21
Dergimizin çıkmasında yardımlarını
esirgemiyen Galatasaraylı
büyüklerimize ve bilhassa Sayın KAYIHAN URAZ'a teşekkürlerimızı sunarız.
GALATASARA.Y
YAYIM KOLU
Dergiİniztın 46. sayıs1 için yazılarınızı bekliyoruz.
HER NEV'İ
BANKA İŞLERİNİZ
İÇİN
GARANTİ
BANK ASI
HİZMETİNİZDEDİR.
~---------------------------------~
/
Mobil
bütün
yağlama
..
problemleriniz için
hizmetinizde
Mobil
Her ihtiyaca uygun yağları MOBİL'de bulabilir ve her çeşit
yağlama problemlerinizi MOBİL'in mütehassıs elemanları
sayesinde halledebilirsiniz.
Bu elemanlar, endüstrinin çeşitli bölümlerinde size hizmet gayes:r
ile özel surette yetiştirilmişlerdir.
Mütehşssıslarımızın sizin için hazırlayacağı yağlama programları
iş veriminizi artırır~ maliyetinizi düşürür ve karınızı yükseltir.
· Mobil Oil Şirketi ile temas ederek MOBİL' in dünya çapındaki
tecrübelerinden istifade edebilirsiniz.
I
SENEDE
KAÇ
DEFA
,YAG
DEÖİŞTİRIYORSUNUZ !
1\
••
•
11
/i.-.,
>
Yarısı
'·~ ...
kafi ... ·
.
~.
ın
1
o·
'
LONGLIFE
UZUN ÖMÜR MOTOR YAGI
()
·->
0
(Basıldığı
tarih:
~ 7 / 2/ 1965)
iKi MiSLi DAHA iYi YACLAA
iKi MiSLi FAZLA DAYANIR
SEMİRAL -
65.9

Benzer belgeler