Tohav izleme raporu 2012 (kesim paysiz kapaklı)_iskence.QXD

Transkript

Tohav izleme raporu 2012 (kesim paysiz kapaklı)_iskence.QXD
ve KÖTÜ MUAMELE
İZLEME RAPORU
TOPLUM VE HUKUK ARAŞTIRMALARI VAKFI YAYINI
2012
İŞKENCE
İŞKENCE
ve
KÖTÜ MUAMELE
İZLEME RAPORU
2012
TOPLUM VE HUKUK ARAŞTIRMALARI VAKFI YAYINI
Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı Yayınları
Yayına Hazırlayan
Ruhşen Doğan Yıldız
İSBN
978-605-86942-0-0
Baskı
Berdan Matbaacılık
Davutpaşa Cd. Güven Sanayi Sitesi
C Bl. No: 239 - Topkapı/İST
Tel: 0 (212) 613 12 11
Kapak Resmi
Rüzgâr Robin Bayram
Grafik Tasarım
A. Rahman Çelik
TOPLUM VE HUKUK ARAŞTIRMALARI VAKFI
Kuloğlu Mah. Turnacıbaşı Sk. No: 39 Kat: 3-4-5
Beyoğlu/İstanbul
Tel: 0 (212) 293 47 70-71
Faks: 0 (212) 293 47 72
www.tohav.org
[email protected]
Bu rapor Avrupa Komisyonu ve İsveç Başkonsolosluğu’nun
mali desteğiyle hazırlanmıştır.
İçindekiler
Önsöz..................................................................V
1. TOHAV 2012 YILI HUKUK RAPORU.....................6
1.1. GİRİŞ....................................................................................6
1.2. 2012 YILINDA İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE SUÇLARINA
İLİŞKİN OLARAK TOHAV’A YAPILAN BAŞVURULAR...................8
1.3. ÖNERİLER............................................................................10
1.3.1. Yargı Alanına İlişkin Öneriler.........................................10
1.3.2. Eğitimle İlgili Öneriler...................................................11
1.3.3. Kolluk Güçlerine Yönelik Öneriler..................................12
1.3.4. Cezaevlerine İlişkin Öneriler..........................................12
2. TOHAV İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE İZLEME RAPORU.........16
2.1. GİRİŞ..................................................................................16
2.2. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İHLALLERİ...............................17
2.2.1. Askeri Makamlar Tarafından Gerçekleştirilen
İşkence ve Kötü Muamele İhlalleri.................................17
2.2.3. Dezavantajlı Gruplar.....................................................47
2.2.4. Değerlendirme.............................................................49
2.2.5. Cezaevlerinde Yaşanan
İşkence ve Kötü Muamele İhlalleri.................................54
2.2.6. Değerlendirme.............................................................95
2.2.7. Cezaevlerinde İşkence ve Kötü Muamele
Kapsamında Yaşanan Sağlık Sorunları.........................104
2.2.8. Değerlendirme...........................................................120
2.3. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İDDİALARI KAPSAMINDA
DEVAM EDEN SORUŞTURMA VE DAVALAR..........................127
2.3.1. Değerlendirme..........................................................158
2.4. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE SUÇLARINA İLİŞKİN
SONUÇLANAN DAVA ve SORUŞTURMALAR..........................162
2.4.1. Değerlendirme...........................................................170
2.5. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE SUÇLARINA İLİŞKİN
YARGITAY ve DANIŞTAY KARARLARI...................................172
2.6. AİHM’DE SONUÇLANAN
İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE DAVALARI.............................173
2.7. MEVZUAT..........................................................................175
4
KISALTMALAR
AB
Avrupa Birliği
AİHM
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
AKP
Adalet ve Kalkınma Partisi
BDP
Barış ve Demokrasi Partisi
Bkz.
Bakınız
BM
Birleşmiş Milletler
CHP
Cumhuriyet Halk Partisi
CMK
Ceza Muhakemesi Kanunu
CMUK
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
ÇHD
Çağdaş Hukukçular Derneği
DİHA
Dicle Haber Ajansı
DİSK
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu
DTP
Demokratik Toplum Partisi
ESP
Ezilenlerin Sosyalist Partisi
GATA
Gülhane Askeri Tıp Akademisi
GDA
Göçmen Dayanışma Ağı
HSYK
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
İHAS
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
İHD
İnsan Hakları Derneği
İRM
İşkence Rehabilitasyon Merkezi
JİTEM
Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele
KCK
Koma Civakên Kurdistan (Kürdistan Halklar Topluluğu)
KESK
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu
LGBTT
Lezbiyen Gey Biseksüel Trans ve Transseksüel
m.
Madde
MAZLUMDER İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği
OPCAT
Optional Protocol to the Convention against Torture (BM İşkenceyle
Mücadele Sözleşmesine Ek Seçmeli Protokol)
PKK
Partiya Kerkaren Kürdistan (Kürdistan İşçi Partisi)
PVSK
Polis Vazife ve Salâhiyeti Kanunu
s.
Sayfa
STK
Sivil Toplum Kuruluşu
TAYAD
Tutuklu Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği
TAYD-DER
Tutuklu Aileleri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği
TBMM
Türkiye Büyük Millet Meclisi
TCK
Türk Ceza Kanunu
TEM
Terörle Mücadele
TİHV
Türkiye İnsan Hakları Vakfı
TMK
Terörle Mücadele Kanunu
TOHAV
Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı
TUAD
Tutuklu Aileleri ile Dayanışma Derneği
TUHAD-FED Tutuklu Hükümlü Aileleri Hukuk Dayanışma Dernekleri Federasyonu
TTB
Türk Tabipler Birliği
YGAİAY
Yakalama Gözaltına Alma ve İfade Yönetmeliği
vs.
Vesaire
vb.
Ve benzeri
5
Önsöz
İşkence ve kötü muamele alanında hazırladığımız, Türkiye’deki işkence ve kötü muamele vakalarını görünür kılma, önleme ve etkin
mücadele alanlarında kanıt niteliğinde belge
olma hedefindeki yıllık raporumuzun ikincisi
ile karşınızdayız. 2011 yılında olduğu gibi
2012 yılı da işkence ve kötü muamele ihlallerinin yaygın bir şekilde yaşandığı bir yıl oldu.
Hükümet tarafından aksi yönde beyanatlar
verilmiş olmasına ve “işkenceye sıfır tolerans”
söylemlerine rağmen raporumuzda sunmuş
olduğumuz veriler, Türkiye’de işkence ve kötü
muamelenin yaygın bir şekilde devam ettiğini
göstermektedir. Daha çok sokakta, toplantı ve
gösterilerde uygulan işkence ve kötü muamelenin yer aldığı şiddet görüntülerinin yanında bu
sene karakol ve cep telefonu kameraları aracılığıyla çekilen bireysel işkence görüntüleri de
beyaz ekranlardan evimizin içine kadar girdi.
Türkiye’nin şahit olduğu bu şiddet görüntülerinin ortak yönü, kolluk kuvvetlerinin işkenceyi hâlâ insanların iradelerini kırmak, onları yıldırmak için bir araç olarak kullanması ve topluma tek güç olduğu yönünde mesaj vermesi…
Nedeni ne olursa olsun biber gazı ve kapsülünün bireysel ve toplumsal tüm vakalarda kolluk güçlerince yaygın bir şekilde kullanılması,
kolluğa tanınan silah kullanma yetkisine sınır
getirilmemesi maalesef bu sene de birçok kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu.
2012 yılında ‘içeri’deki durum ‘dışarı’dakinden farklı olmadı. Cezaevlerinde yaşanan
işkence ve kötü muamele ihlallerinin sayısında bir azalma olmadığı gibi yaşanan şiddetin
yoğunluğunda ve sayısında artış görülmeye
devam etti. Cezaevlerinin girişinde arama adı
altında uygulanan işkence ve kötü muamele
uygulamaları ve özellikle cezaevlerinin olumsuz koşulları (doluluk, elverişsiz fiziki şartlar
vs.) neredeyse cezaevine giren herkesin işkence ve kötü muamele görmesine neden oldu.
Bir şekilde bu muamelelere tabi tutulmayan
kişiler ise cezaevlerinde bulundukları süre
içerisinde uygulanan disiplin cezaları ve keyfi
uygulamalar, yapılan şikâyet ve başvuruların
neticesiz kalması ya da faillerin cezalandırılmaması gibi sebeplerle işkence ve kötü muamele mağduru oldular. Yaşanan bu keyfi ve
hukuka aykırı vakalarla birlikte beslenme,
barınma ve sağlık koşullarında yaşanan eksiklik ve olumsuzluklar başka bir çıkış yolu
bulamayan mahkûmların isyan etmesine
neden oldu. Yaşam hakları korunmayan,
gerekli önlemler alınmadığı tutuklu ve
hükümlüler ya cezaevi araçlarının içinde
yanarak, cezaevinde intihar ederek ya da
bürokratik engeller yüzünden ölümcül hastalıklardan yaşamlarını yitirdiler.
OPCAT’in onaylanması ile kurulan
Türkiye İnsan Hakları Kurumu işkencenin
önlenmesi alanında yapılan önemli yasal
düzenleme olmakla birlikte Paris İlkeleri’nin
yasada karşılanmamış olması ve halen izleme
kurullarının oluşturulmaması, aynı zamanda
yasanın ve kurumun da kurulma amaçlarından
biri olan işkence ile etkin mücadele kapsamında bir engel olarak yer aldı. Konu ile ilgili tartışmalar ve kaygılar devam ederken hükümetin Temmuz ayında polis memuru Sedat Selim
Ay’ı İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle
Mücadele Şube Müdür Yardımcılığı’na terfi
ettirme kararı hükümetin işkence konusunda
ifade ettiği ve hedeflediği bütün politikalarına
aykırı bir uygulama olarak yer aldı. Faillerin
cezasızlığı konusunda hâlâ yeterli ve etkin bir
çaba gösterilmemiş, düzenleme yapılmamış
iken bu atama kararı potansiyel faillerin suç
işleme iradesini artıracak, mağdurların hak
arama mücadelesini engelleyecektir.
Son olarak işkence suçlarında zamanaşımının kaldırılmasına ilişkin olarak hükümetin özellikle bu senenin sonlarında yoğunlaşan söylemini bir an önce hayata geçirmesi ve
yapılacak yasal düzenlemenin sadece işkence
suçu ile sınırlı değil; işkence ve kötü muamele kapsamındaki diğer suçlar için de geçerli
olacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.
İşkencenin ve insan hakları ihlallerinin
yaşanmadığı, sorumluların cezalandırıldığı
yeni bir yılda görüşmek dileğiyle…
6
1. TOHAV 2012 YILI HUKUK RAPORU
1.1. GİRİŞ
Türkiye’de işkence ve kötü muamele
alanında etkin mücadele ve cezasızlık
konularında hukuka aykırı uygulamalar
2012 yılında da devam etmiştir.
İşkence ve kötü muamelenin önlenmesine ilişkin olarak en önemli faktörlerden
biri cezasızlıktır. Cezasızlık bu dönemde de
işkence ve kötü muamelenin önlenmesinde
en önemli engel- faktör olmuştur. Bu
durum hem soruşturma hem kovuşturma
aşamasında kendisini göstermektedir.
Devletin kamu otoritelerinin güç kullanımından kaynaklı yargılandığı davalarda
caydırıcılığa neden olabilecek örnek davalar yoktur. Bu durum kolluğun güç kullanımına dair sınırlayıcı tutumların da
önüne geçmektedir. Nitekim bu dönemde
de kolluk güçlerinin silah kullanmalarına
ilişkin yetkilerinin kısıtlanmaması nedeniyle kolluğun tereddütsüz bir şekilde silah
kullanmasına bağlı şiddet olayları yaşanmaya devam etmiştir. Orantısız şiddet
halen yaygın bir şekilde devam etmektedir.
Kolluk kuvvetleri, işkence ve kötü
muamele iddiasında bulunan kişiler aleyhinde savcılıklara şikâyette bulunmuşlardır. Birçok durumda, kolluk kuvvetleri
tarafından yapılan bu suç duyurularına savcılık ve mahkemeler tarafından öncelik
verilmektedir. Bu durum, işkence ve kötü
muamele mağdurlarını kamu görevlilerini
şikâyet etmekte, haklarını aramakta gönül-
süz kılmakta, bu alandaki hak arama mücadelesine başlamaktan caydırmaktadır.
Güvenlik ve kolluk kuvvetleri tarafından yapıldığı iddia edilen yargısız infazlar
hakkında tam bir bağımsız soruşturma
yürütülmemesi sorunu devam etmektedir.
Halen bağımsız bir polis şikâyet mekanizması bulunmamaktadır. İşkence veya kötü
muamele suçlamalarına ilişkin idarî soruşturmalar, soruşturmanın tarafsızlığını tehlikeye atacak şekilde, suçlanan polislerin
çalışma arkadaşları tarafından yapılmaya
devam etmektedir.
İşkence, kötü muamele ve öldürme kastıyla ateş etmekten suçlu bulunan kolluk
kuvvetleri, kısa süreli hapis cezaları almakta ya da cezaları tecil edilmektedir. İşkence
iddiaları üzerine yürütülen kovuşturmalar,
sıklıkla TCK’nin daha hafif hapis cezası ya
da cezanın teciline imkân veren hükümleri
çerçevesinde yapılmaktadır.
İşkence ve kötü muamele olaylarına
karışan kolluk güçlerine uygulanan disiplin
yaptırımları yetersiz kalmaya devam etmiştir. Bu anlamda, kolluk kuvvetleri hakkında
basit idari yaptırım kararları uygulanmaktadır. Meslekten ihraç yaptırımına hiç başvurulmamakta, ismi işkence ve kötü muamele
suçları ile anılan kimseler terfi ettirilmektedir. Bu ise, toplumda işkence faillerinin
korunduğu yönündeki algıyı kuvvetlendirmektedir. Hükümetin Temmuz ayında polis
memuru Sedat Selim Ay’ı İstanbul Emniyet
Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdür
7
Yardımcılığı’na terfi ettirme kararı bu durumun bir örneğidir. Bu karar, işkence ve
cezasızlıkla mücadele çabaları ile ciddi
şekilde çelişmektedir. Nitekim Ay ve ekibi
tarafından yürütülen soruşturmalar sırasında işkence gören mağdurlar tarafından
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvurularda Türk Hükümeti mahkûm
edilmiş olmasına rağmen bu kişinin emniyet içerisinde son derece kritik bir göreve
terfi ettirilmiş olması anlaşılır gibi değildir.
İnsan hakları ihlallerinin cezasız kalmasıyla mücadele çabaları yetersizdir.
AİHM tarafından belirtildiği üzere,
Diyarbakır Cezaevinde gerçekleştirilen ve
on mahkûmun ölümüne ve altısının yaralanmasına neden olan 24 Eylül 1996 tarihli
operasyonda yer alan güvenlik güçleri hakkındaki ceza davası henüz sonuçlanmamıştır. Keza, kamuoyunda “Hayata Dönüş”
davaları olarak bilinen operasyona ilişkin
davalar da henüz sonuçlanmamıştır.
Askerlik hizmeti sırasında, kötü muamele, açıklanamayan ölüm, işkence olayları
kamuoyunun gündeminde yer tutmaya
devam etmiştir. Askeri hapishanelerdeki vicdani retçilerin kötü muamele gördüğü iddialarına ilişkin bazı davalar devam etmektedir.
Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve
hükümlülerin hakları ise sürekli olarak
ihlal edilmektedir. Bu ihlaller yaygın olarak politik tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu cezaevlerinde yaşanmaktadır.
Ağır hasta tutuklu ve hükümlülerin
tedavisi ve salıverilmeleri konusundaki
sıkıntılar devam etmektedir. Adli Tıp
Kurumunun işleyişindeki gecikmeler, hasta
mahkûmların davalarında zarar verici gecikmelere neden olabilmektedir. Mahkûmların
tedavi için hastaneye sevkinde ciddi sorunlar bulunmaktadır. Cezaevleri tarafından
düzenli olarak kullanılan hastanelerin
çoğunda güvenli odalar bulunmamaktadır.
Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve
İçişleri Bakanlığı arasında halen yürürlükte
olan üçlü protokol kapsamında tıbbi muayeneler sırasında kolluk kuvvetinin hazır
bulunması ve sivil hastanelerde tıbbi konsültasyon sırasında mahkûmun kelepçeli
olması gelen şikayetler arasındadır.
Çocukların kalabileceği cezaevlerinin
sayısı son derece kısıtlıdır. Çocuklar cezaevlerinin tümünde yetişkinlerden tam olarak ayrı tutulmamaktadır. Bu ise çocukların cezaevinde işkence ve kötü muameleye
karşı korumasız kalmasına neden olmaktadır. Pozantı Cezaevi’nde Kürt çocukların
maruz kaldığı işkence, kötü muamele ve
tecavüz eylemleri bu olumsuzlukların
somut ve acı bir göstergesidir.
Cezaevlerinin denetlenmesine ilişkin
standartlar, hâlâ BM standartlarına uygun
değildir. Cezaevi izleme kurulları etkin
çalışmamakta ve her cezaevi için bir kurul
bulunmamaktadır. Kurulların, habersiz
ziyaret yapma hakları veya kaynakları
bulunmamaktadır. Bazı illerde, il insan hakları kurulları habersiz ziyaretlerde bulunmaktadır; ancak, bu kurulların raporları,
uygulamada değişikliğe yol açmamıştır.
6332 sayılı yasa ile Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu kabul edilmiştir.
Ancak, Kanunla kurulan mekanizma, özellikle bağımsızlığı ve işlevsel özerkliği açısından BM Paris İlkeleri ile uyumlu değildir. Türkiye İnsan Hakları Kurumunun
yetkileri, temel işlevleri, üyelik yapısı,
insan kaynakları ve finansmanına ilişkin
hükümlerin ikincil mevzuatla değiştirilememesi ve kanunda düzenlenmiş olması
önem taşımaktadır. Türkiye İnsan Hakları
Kurumunun, Başbakana karşı sorumlu
olması ve üyelerinin Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmesi, BM Paris İlkeleri ile
uyumlu değildir. Kanun’da yer alan finansman ile ilgili hükümler, bütçe gelirlerinin
bağımsız bir kaynaktan gelmesini sağlamamaktadır. Çoğulculuk ve cinsiyet dengesi
8
için gereken koşullar, personel alımına ilişkin kurallarda açıkça yer almamaktadır.
Kanunda, Türkiye İnsan Hakları
Kurumunun, devletin herhangi bir bölümünden ya da özel sektörden kaynaklanan
sorunları inceleme konusundaki yetkisine
bir kısıtlama getirilmediği belirtilmemektedir. Sivil toplum ile daha fazla işbirliği
ve sivil toplumun konuya dâhil olması
gereklilikleri yerine getirilmemiştir.
Anayasa Mahkemesinin yetkileri, bireysel başvuru usulünün getirilmesiyle genişletilmiştir. Bu çerçevede, Anayasa’da
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden herhangi birinin kamu otoriteleri tarafından ihlal edildiği iddiasında bulunan herkes, olağan yargı yollarının tümünün tüketilmiş olması koşuluyla, Anayasa
Mahkemesine başvurabilmektedir. Bu tür
bireysel başvurular, Anayasa tarafından
güvence altına alınan, her bireyin bağımsız
ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma hakkını güçlendirmektedir. Ancak,
hâlihazırda, çeşitli organlardan gelenlerin
Mahkemeye üyeliğinde katı bir temsil oranı
mevcuttur. Bunun sonucu olarak, Anayasa
Mahkemesi’nde bir bütün olarak hukuk
camiası yetersiz şekilde temsil edilmektedir ve yüksek mahkemelerin ağırlığı hâlâ
çok fazladır. Hem seçtiği üye sayısı hem de
uygun adayların seçimi bakımından,
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Anayasa
Mahkemesinin oluşumu üzerindeki etkisi
de yetersizdir. TBMM’deki mevcut seçim
süreci, Mahkeme’nin siyasi tarafsızlığını
tam olarak güvence altına almamaktadır.
Ayrıca, Cumhurbaşkanı, atama sürecinde
aşırı baskın bir rol oynamaktadır. Hâkim
ve savcılar veya Anayasa Mahkemesi üyeliği için aday belirleyen kurumların üyeleri,
seçilecek asil ve yedek üye adaylarının
sayısı kadar oy kullanabilmektedirler.
Anayasa Mahkemesinin kendi kararı doğrultusunda oluşturulan bu sistemde, çoğun-
luğun oylarını alan adaylar tüm sandalyelere sahip olabilmekte, böylece azınlıkta
kalan seçmenlerin desteklediği adayların
dışarıda kalmasına neden olmaktadır. Baro
adaylarının seçilme süreci, aday listelerinde, baroların tüm üyelerinin yeterince temsil edilmemesine neden olmaktadır;
bununla birlikte, listelerde büyükşehir
baroları tamamen baskın değildir. Son olarak, demokratik bir sistemde anayasa içtihadı sivil bir mesele olduğundan, asker
kökenli iki Anayasa Mahkemesi üyesinin
varlığı tartışmalıdır. Bu yönleri ile,
Anayasa Mahkemesi’nde görev yapacak
olanların belirlenmesine ilişkin kurallar
yeniden ele alınmalıdır. Bundan başka,
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru
hakkının harca tabi tutulması da bu kanun
yolunun etkin bir şekilde kullanılması
yönündeki engellerdendir. Konunun yeniden ele alınarak bireysel başvurunun harçtan muaf tutulması gerekmektedir.
1.2. 2012 YILINDA İŞKENCE ve
KÖTÜ MUAMELE SUÇLARINA
İLİŞKİN OLARAK TOHAV’A
YAPILAN BAŞVURULAR
İşkence ve kötü muamele mağdurlarına
TOHAV tarafından sunulan hukuki yardım
ve danışmanlık hizmeti her yıl olduğu gibi
bu dönemde de devam etmiştir. 2012 yılında
toplam 142 kişi işkence ve/veya kötü muamele uygulamalarına maruz kaldığı iddiasıyla TOHAV’a başvuruda bulunmuştur.
Mağdurlara haklarını aramaları konusunda
bilinçlenmeleri ve adalete erişmeleri için
hukuki yardım ve danışmanlık sağlanmıştır.
Başvuruculardan 24 kişi Terörle
Mücadele Şube Müdürlüğü’nde, 22 kişi
diğer emniyet müdürlükleri ve polis karakollarında, 20 kişi F Tipi cezaevlerinde, 20
kişi kamuoyunda “Hayata Dönüş” olarak
bilinen cezaevi operasyonları sırasında, 5
kişi zorunlu askerlik hizmetinin ifası sıra-
9
sında, 1 kişi zorunlu askerlik hizmetine
başlamak için başvuruda bulunduğu askerlik şubesinde, 21 kişi sokakta kolluk güçlerinden işkence gördüklerini belirtmişlerdir.
Başvuruculardan 20 kişi toplumsal gösterilere katıldıkları sırada kolluk güçleri
tarafından işkence ve kötü muameleye
maruz kaldığı iddiasıyla şikâyetçi olmuşlardır. Bu başvuruculardan 1 tanesi gaz
bombasının başına isabet emesi sonucu
hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmıştır. Başvuruculardan diğer 1 tanesi ise polis
kurşunu ile 1 diğeri ise kullanılan gaz
bombası nedeni ile yaşamını yitirmiştir.
Diyarbakır’da başına isabet eden gaz bombası sonucu vefat eden başvurucunun davası avukatlar tarafından takip edilmektedir.
Toplumsal gösteri sırasında polis kurşunu
ile hayatını kaybeden maktulün ailesine
Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen
ifade alma işlemleri sırasında hukuki yardımda bulunulmuştur.
Başvuruculardan 12 kişi yaşam hakkının ihlal edildiği iddiası ile başvuruda
bulunmuştur. Bu başvurucuların avukatlarına dolaylı hukuki yardım sunulmuştur.
Başvuruculardan, 1993 yılında Tatvan’da
faili meçhul bir şekilde öldürülen Av. Şevket Epözdemir’in dosyası ise, Türkiye’de
yürütülen soruşturmanın Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi md. 3 (işkence yasağı),
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi md. 2
(yaşama hakkı), Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi md. 6 (adil yargılanma hakkı),
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi md. 13
(etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkı)
hükümlerini ihlal etmesi nedeni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınmıştır.
Yine Başvuruculardan 16 kişi cezaevlerindeki haksız uygulamalardan ve cezaevi
koşullarından şikâyetçi olmuşlardır. Bu
başvuruculardan 2 tanesi özel olarak, cezaevinde yeterli tedavi imkânlarından yararlanamadığından şikâyetçi olmuştur.
Başvurucuların bir kısmı ise 1990’lı yıllarda başlayan zorunlu göç ettirilme olgusunun kendilerinde yarattığı travmanın
işkence ve kötü muamele yasağının ihlalini
oluşturmasından şikâyetçi olmuşlardır. Bu
kapsamda başvurusu alınan mağdur sayısı
18’tir. Bu başvuruculardan 7 tanesi bakımından Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi’ne başvuruda bulunulmuştur,
diğer başvurucuların ise iç hukuktaki yargılamaları devam etmektedir.
Bu yıl da devletin resmi gözaltı merkezlerinin dışında veya resmi olarak gözaltına
alınmadan yaşanan işkence ve kötü muamele vakalarının sayısında artış bulunmaktadır. Bu kapsamda toplam 17 kişi devletin
resmi gözaltı merkezlerinin dışında işkence
ve kötü muameleye maruz kaldıklarından
şikâyetçi olmuşlardır.
İşkencenin uygulandığı kapalı mekânlar arasında emniyet müdürlükleri ve cezaevleri önceki yıllarda olduğu gibi işkence
ve kötü muamelenin en fazla uygulandığı
yerler olmaya devam etmiştir. Özellikle
gözaltına alınma işlemi sırasında ve resmi
kuruma götürülünceye örneğin araç içerisinde uygulanan işkence ve kötü muamele
vakaları devam etmektedir. “Fiziksel şiddetin yanı sıra, ölümle tehdit etme, tecavüzle
tehdit etme, küfür, hakaret, aşağılama, buz
kalıpları arasında saatlerce tutulma, tazyikli soğuk suya maruz bırakılma, cinsel taciz,
ters kelepçe takılması, kelepçe ile bekletme” vb. uygulamalar başvurucular tarafından aktarılan işkence ve kötü muamele
uygulamaları arasında yer almaktadır.
Başvuruculardan 7 tanesi avukat olup
işkence ve kötü muamele mağduruna hukuki yardım sunmak için gittikleri karakollarda, polisler tarafından görev yapmalarının
engellendiğinden, hakaret ve tehdide maruz
kaldıklarından şikâyetçi olmuşlardır. Bu
başvurucular arasında bulunan 1 kadın avukata polis memuru tarafından göğüslerine
10
dokunulmak sureti ile cinsel tacizde bulunulmuştur. Anılan başvurucunun şikâyeti
üzerine açılan dava stratejik dava olarak
takip edilmektedir.
İstanbul Terörle Mücadele Şube
Müdürlüğü’nde gözaltına alınan ve işkence
gören bir başvurucu bakımından İçişleri
Bakanlığı aleyhine açılan tazminat davası
devam etmektedir. Yine; köyünde evinin
önünde askerlerin silahlı saldırısı sonucunda yaralanıp yüzde 60 oranında sakat kalan
bir başvurucu bakımından Milli Savunma
Bakanlığı aleyhine tazminat davası açılmıştır. Her iki tazminat davası stratejik dava
olarak takip edilmekte olup iç hukuk yollarının yetersiz kalması halinde konu Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınacaktır.
Kamuoyunda “Hayata Dönüş” davası
olarak bilinen davalar da stratejik dava olarak takip edilmekte olup iç hukuk yollarının yetersiz kalması halinde konu Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınacaktır.
Başvurucuların bir kısmına ise dolaylı
bir şekilde, avukatları aracılığı ile teknik
ve hukuki destek sunulmuştur. Bu çerçevede gözaltına alınan mağdurların avukatlarına ulaşılmak suretiyle gerek cezai gerekse
de idari bakımdan neler yapılabileceğine
dair uzman görüşü sunulmuştur.
1.3. ÖNERİLER
İşkence ve kötü muamelenin önlenmesi
bakımından yapılması gerekenlere ilişkin
olarak aşağıdaki önerilerde bulunmak
mümkündür;
1.3.1. YARGI ALANINA İLİŞKİN
ÖNERİLER
1. Hâkim ve savcı adaylarının mesleğe
başlarken yapacakları yeminde mesleki faaliyetlerini yerine getirirken insan haklarına
saygı gösterme zorunluluğuna işaret eden
bir ibareye mutlaka yer verilmelidir.
2. İşkence ve kötü muamele suçları
konusundaki yargısal pratik uluslararası
standartlar ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi içtihatları ile uyumlu değildir.
Bu nedenle, hâkim ve savcıların uluslararası standartlar ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi içtihatları konusundaki farkındalıklarının artırılması amacı ile yargı
mensuplarına yönelik eğitim faaliyetlerine
önem verilmelidir.
3. İşkence ve kötü muamele suçlarında
cezasızlığın önüne geçebilmek ve insan
hakları odaklı yeni içtihatların ortaya çıkarılabilmesi bakımından yargı mensupları
cesaretlendirilmelidir. Evrensel hukuk kaidelerini temel alan, insan hakları odaklı
içtihatlara imza atan yargı mensuplarına
terfide öncelik verilmelidir.
4. İşkence ve kötü muamele suçlarının
zamanaşımına uğratılmaması bakımından
yargılamayı hızlandıracak önlemler alınmalıdır. Uyuşmazlığın makul bir süre içerisinde çözüme kavuşturulması adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur.
Yargılamanın sudan sebeplerle uzaması ve
bu nedenle dosyaların zamanaşımına uğratılması bireylerin adalete duyduğu güveni
zaafa uğratmakta, bu durum kamu vicdanını zedelemektedir. Bu anlamda, hâkim ve
savcıların sayısının artırılarak, hâkim ve
savcıların iş yükünün azaltılması öncelikle
atılması gereken bir adımdır.
5. Yargı mensuplarının, insan hakları
alanında özgür karar verebilmelerini sağlamak bakımından HSYK tarafından verilen
tüm kararların yargı denetimine açık olması gerekir. 2010 yılında yapılan Anayasa
değişikliği ile “meslekten çıkarma” yönünden verilen kararlara karşı yargı yoluna
başvurulabileceği hüküm altına alınmış ise
de yapılan bu değişiklik yeterli değildir.
11
Hâkim ve savcıların meslekten ihracına
ilişkin kurallarda açıklık ve kesinlik bakımından eksiklikler vardır. Yargı denetimi,
HSYK’nın ilk defa aldığı kararların (örneğin, terfi, başka bir yere atama ve disiplin
yaptırımları ile ilgili kararlar) tümünü kapsamamaktadır; bu durum, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını etkileyebilir. Oysa
hâkimler ve savcılar hakkında verilen tüm
disiplin cezalarına karşı yargı yolunun açık
olması demokratik bir hukuk devletinin
gereğidir. Nitekim meslekten çıkarma cezası dışındaki disiplin cezaları bakımından
öngörülen ve kararı veren kurula yapılan
“yeniden inceleme” başvurusunun etkin
bir hukuk yolu olduğunu söylemek mümkün değildir. Keza, Adalet Bakanı, HSYK
tarafından hâkim ve savcılara yönelik
disiplin soruşturmalarının başlatılmasını
veto edebilmektedir. Bundan başka, hâkim
ve savcıların mesleki performanslarının
değerlendirilmesi aşırı merkeziyetçi bir
şekilde yapılmaktadır. Müfettişler tarafından uygulanan değerlendirme kriterlerinin,
uygulamada yargı bağımsızlığını güvenceye
alan bir şekilde yorumlanması zorunludur.
6. Anayasa Mahkemesi’nde görev yapacak olanların belirlenmesine ilişkin kurallar yeniden ele alınmalıdır. Bundan başka,
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru
hakkının harca tabi tutulması da bu kanun
yolunun etkin bir şekilde kullanılması
yönündeki engellerdendir. Konunun yeniden ele alınarak bireysel başvurunun harçtan muaf tutulması gerekmektedir.
7. İnsan hakları konusunda evrensel
standartların yargı mensuplarınca içselleştirilmesinin sağlanması bakımından uluslararası insan hakları kuruluşları ve mahkemelerine yapılacak ziyaretlerin tüm hâkim ve
savcıları kapsayacak şekilde ve belirli aralıklarla sürekli yapılması yerinde olacaktır.
Adalete erişim konusundaki toplumsal
farkındalığın artırılması ve adli yardım sisteminin kuvvetlendirilmesi gerekmektedir.
Bu alanda görev alan avukatlara ödenen
ücretlerin artırılması ve görev yapan avukatların performansının objektif olarak
değerlendirildiği bir sistemin kurulması
gerekmektedir.
1.3.2. EĞİTİMLE İLGİLİ ÖNERİLER
1. Hukuk fakültelerinde insan hakları
dersi bütün fakültelerde zorunlu bir ders
olarak verilmemektedir. Hâkim ve savcı
olarak göreve yeni atananlar taşrada göreve
başladıklarından insan hakları eğitim
eksikliğini giderme imkânını ya hiç bulamamakta ya da çok sınırlı olarak bu eksikliği giderebilmektedirler. Bu nedenle, insan
hakları hukuku alanındaki uluslararası
gelişmelerden çoğunlukla habersiz kalmaktadırlar. Bu eksikliğin giderilmesi bakımından insan hakları dersi tüm hukuk fakültelerinde zorunlu ders olarak okutulmalıdır.
2. Hâkim ve savcı adaylarının adaylık
sürecinde insan hakları konularında eğitimi, gerek süre gerek içerik olarak çok dar
tutulmaktadır. Hâkim ve savcı adaylarına
daha uzun bir süreçte ve evrensel şartlarda
konunun uzmanı olan kişilerden oluşturulacak özel bir ekip tarafından nitelikli bir
insan hakları eğitimi verilmesi zorunludur.
Bu sayede işkence ve kötü muamele suçlarına yönelik olarak uygulamada yaşanan
sorunların tüm yönleriyle değerlendirilmesi ve var olan olumsuz yargısal uygulamanın değişmesi mümkün olabilecektir.
3. Diğer yandan, insan hakları hukukunun dinamik ve sürekli gelişme gösteren bir
alan olduğu dikkate alınarak yargı mensuplarının yeni gelişmeler ve evrensel standartlar konularında belirli aralıklarla düzenli
12
olarak yapılacak mesleki eğitim çalışmaları
ile sürekli bilgilendirilmeleri sağlanmalıdır.
4. Yargı mensupları dışında bu alanda
görev yapan diğer kamu görevlilerinin de
insan hakları konusunda eğitimine önem
verilmelidir. Bu anlamda sağlık çalışanları,
güvenlik görevlileri, ceza infaz memurları,
polis, jandarma insan hakları alanında belirli aralıklarla düzenli olarak yapılacak mesleki eğitim çalışmaları ile bilgilendirilmelidir.
1.3.3. KOLLUK GÜÇLERİNE YÖNELİK
ÖNERİLER
1. Polis Vazife ve Salâhiyeti
Kanunu’nda (PVSK) yapılan son değişikliklerden sonra; polisin aşırı ve orantısız
güç kullandığı olayların sayısında artış
bulunduğu bir gerçektir. Yapılan değişikliklerle polis, kişilere 'öldürme kastıyla'
ateş açabilecek bir yetkiye sahip olmuştur.
Polisin herkesin gözü önünde uygulamaktan herhangi bir çekince duymadığı şiddet,
kötü muamele ve işkence uygulamalarının
üzerine hükümet tarafından destekler nitelikte yapılan açıklamalar ve olaylarla ilgili
gerekli soruşturmanın yapılmaması, polisin
şiddete daha fazla başvurmasına neden
olmaktadır. Bu nedenle, PVSK’da değişiklik yapılmasında zorunluluk vardır. Yine,
güvenlik güçlerinin karıştığı olaylarla ilgili
etkili bir soruşturma yürütülmesini sağlayacak yasal tedbirler alınmalıdır.
2. İşkence ve kötü muamele suçları ile
ilgili soruşturmalar hakkındaki endişeleri
gidermek amacıyla, polis, jandarma ve yargı
arasındaki çalışma ilişkisinin yanı sıra,
polis ve jandarmanın faaliyetlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Ceza Muhakemesi
Kanununun 167. maddesine dayanılarak
hazırlanan Adli Kolluk Yönetmeliği, 2005
yılında kabul edilmiştir. Yönetmelik, 1
Haziran 2005 tarihinde Ceza Muhakemesi
Kanunu ile birlikte yürürlüğe girmiştir,
ancak henüz uygulanmamaktadır. Bundan
dolayı, savcılıklara bağlı adli kolluk birimleri henüz kurulmamıştır. Sonuç olarak savcılar, İçişleri Bakanlığı’na bağlı adli kolluk
kuvvetlerinden yararlanmaktadırlar.
3. İşkence veya kötü muamele suçlamalarına ilişkin idarî soruşturmalar, soruşturmanın tarafsızlığını tehlikeye atacak şekilde, suçlanan polislerin çalışma arkadaşları
tarafından yapılmaya devam etmektedir.
Bu yönü ile bağımsız ve tarafsız bir şikayet
ve soruşturma mekanizmasının oluşturulması zorunludur.
4. İşkence ve kötü muamele suçlarından
ceza alan görevlilerin, teşkilatın üst düzey
yapılanmasında görev alması, bu tür görevlere terfi ettirilmesi mutlak surette yasaklanmalıdır. Aslında işkence ve kötü muamele suçlarından ceza alan görevlilerin,
aldıkları cezanın türü ve süresine ve önceki
sicil durumlarına bakılmaksızın meslekten
çıkarma cezası ile cezalandırılmaları gerektiğinin kabul edilmesi caydırıcılık bakımından önemlidir.
5. Güvenlik görevlileri, ceza infaz
memurları, polis ve jandarmaya insan hakları alanında belirli aralıklarla düzenli olarak eğitim verilmelidir.
1.3.4. CEZAEVLERİNE İLİŞKİN
ÖNERİLER
1. Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin bağımsız kurullar aracılığı ile ziyaret
edilerek denetlenebilmesi ve yapılan ziyaretler sonucu hazırlanan raporların kamuoyuna duyurulmasını sağlayan bir mekanizmanın varlığı zorunludur. Bu durum,
demokratik devlet ve şeffaflık ilkesi gereği-
13
dir. Her ne kadar, bu alanda Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu kabul edilmiş
olsa da; anılan Kanun, OPCAT ve Paris
İlkeleri ile uyumlu değildir. Bu yönü ile
demokrasi ve insan haklarına saygının
gereği olarak anılan Kanun’da pek çok açıdan değişiklik yapılması gerekmektedir.
Yapılacak yeni düzenlemede aşağıdaki
hususların asgari olarak dikkate alınması
zorunludur:
 Ulusal Önleme Mekanizması; üyelerinin atanma süreci ve kriterleri, görev
süresi, görev alanı, yetkileri, finansmanı,
dokunulmazlıkları ve ayrıcalıkları,
görevden alma ve itiraz usulleri de dâhil
olmak üzere belli kilit unsurları tanımlayan anayasal ya da yasal bir metin çerçevesinde kurulmalıdır. Anayasal dayanak
genel olarak yasal dayanağa tercih
edilmelidir.
 Ulusal Önleme Mekanizması’nın mali
kaynağı ve yapısı ile yıllık bütçeden sağlanacak tahsisata ilişkin sürece ilişkin
tüm ayrıntılar Yasa’da düzenlenmelidir.
Meclis, mekanizmadan gelecek talep
doğrultusunda yıllık genel bütçeyi onaylamalı ve ardından bu bütçe, iktidardaki
yetkililerin onayı gerekmeksizin mekanizmanın uygun gördüğü biçimde harcanabilmelidir.
 Ulusal Önleme Mekanizması’nda görev
yapacak olanların atama sürecinde münhasıran insan hakları alanında çalışan ve
bu alanda toplumun güvenini kazanmış
sivil toplum örgütlerine danışılması
Yasa ile zorunlu kılınmalıdır.
 Yasa, Ulusal Önleme Mekanizması’nın
her bir üyesinin, devlet yetkililerinden
kişisel ve kurumsal açıdan bağımsız
uzmanlar olmasını gerekli kılmalıdır.
 Yasa, Ulusal Önleme Mekanizması’nın
üyelikleri için ilgili uzmanlık alanlarını
içeren karma bir görevlendirmeyi zorunlu kılmalıdır. Sözgelimi; avukatlar, dok-
torlar, psikologlar ve psikiyatrlar,
güvenlik görevlerine ilişkin deneyimi
olan kişiler, cezaevi ve psikiyatrik
kurum yöneticiliği geçmişi olan kişiler,
STK temsilcileri, alıkonulma mekânlarına ziyaret deneyimi olan kişiler, antropologlar, sosyal hizmet uzmanları mutlaka oluşum içinde yer almalıdır.
 Yasa, ulusal önleme mekanizması üyeliklerinde cinsiyet dengesinin sağlanmasını ve engelliler de dâhil olmak üzere
ülkedeki etnik ve azınlık gruplarının
yeterli temsilinin sağlanmasını mümkün
kılacak bir düzenlemeye mutlaka yer
vermelidir.
 Ulusal önleme mekanizması, kendi personelini sadece kendi belirlediği gereklilikler ve kriterler dâhilinde seçme ve işe
alma yetkisine sahip olmalıdır. Yasada
kurum personelinin nitelik ve sayısı
bakımından Devlet Memurları
Kanunu’na ve 190 Sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkındaki Kanun’a yapılan atıflar metinden çıkarılmalıdır.
 Ulusal Önleme Mekanizması üyelerinin
görev süreleri boyunca görevden alınmaları, ancak mekanizmanın ya da meclis
üyelerinin büyük bir çoğunluğunun
oyuyla mümkün olduğu Yasa’da açıkça
belirtilmedir.
 Yasada, Ulusal Önleme
Mekanizması’nın dışarıdan uzmanlar
çalıştırabileceği ve bu uzmanların da
Ulusal Önleme Mekanizması’nın
uzmanlarına (mekanizmanın sürekli
çalışanları da dâhil olmak üzere) ziyaretlerde eşlik edebileceği açıkça
belirtilmelidir.
 Yasa, Ulusal Önleme Mekanizması’nın
tüm üye ve çalışanlarına ve Ulusal Önleme Mekanizması tarafından dışarıdan
atanan uzmanlara gözaltına alınma ya da
tutuklanma veya kişisel eşyalara el
konulma veya bagaj, belge ve haberleşme-
14
ye el konulması ya da bunların denetlenmesi konularında ayrıcalıklar ve dokunulmazlıklar sağlamalı ve Ulusal Önleme
Mekanizması’nda görev alanlara görevleri
süresince yürütülen işlerle ilgili kalıcı bir
yargı dokunulmazlığı da sağlamalıdır.
 Yasal düzenleme, ulusal önleme mekanizmasının önceden haber vermeksizin
alıkonulma mekânlarını ziyaret etme
yetkisini açık bir biçimde tanımalıdır.
 Ulusal mekanizma özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerle özel olarak ve
gerekirse çevirmen yardımı ile görüşebilmeli; ziyaret etmek istediği yerleri ve
görüşme yapmak istediği kişileri belirleme özgürlüğüne sahip olmalı; bütün
alıkonulma yerlerine ve bu yerlerin
eklenti ve bölümlerine haberli- habersiz
girebilmeli; her türlü belgeye
ulaşabilmelidir.
 Yasa, ulusal önleme mekanizmasına
özgürlüğünden yoksun bırakılanlar ve
başka kişilerle görevliler, diğer tutulanlar
veya herhangi başka biri tarafından dinlenmeksizin ve gözlenmeksizin görüşebilme hakkını tanımalıdır.
 Ziyaret ekibi, görüşmelerini yetkili
makamların seçtiği yerlerde gerçekleştirmek durumunda olmamalı, yeterince
güvenli bulduğu ve uygun gördüğü herhangi bir yeri seçebilmelidir.
 Ulusal Önleme Mekanizması; şahitleri
huzuruna getirmeye zorlama, delil toplamak için aldığı kararları uygulamayanlara yaptırım uygulama, kamuda bulunanlar da dâhil olmak üzere her türlü bilgi
ve belgeye ulaşma; infaz, tutukevi, karakol gibi kişi hürriyetinin kısıtlandığı
yerleri sınırsız denetleme, keşif yapma,
bilirkişi atama yetkilerine sahip bir
kurum olarak düzenlenmelidir.
 Yasa, Ulusal Önleme Mekanizması’nın
elindeki bilgileri (hükümete, adli
makamlara, yurttaşlara ya da başka
örgütlere) açıklamaması noktasında
uygulanabilir bir ayrıcalık sağlamalıdır.
 Ulusal Önleme Mekanizması tarafından
elde edilen kişisel verilerin, ilgili kişinin rızası olmaksızın açıklanması önlenmelidir; ancak bununla birlikte yasa,
mekanizmanın, kişisel verilerden ortaya
çıkan bütünsel sonuçları ve diğer bilgiler açıklanmadan kişisel veriler gerçekten anonim kılınamayacaksa diğer bilgileri de yayınlamasına izin vermelidir.
 Yasada, belirli yerel ve ulusal makamların ulusal önleme mekanizması ile tavsiyelerin dikkate alınması ve uygulanması
konusunda diyaloga girme yükümlülüğü
açıkça belirtilmelidir.
2. Cezaevlerinin denetlenmesine ilişkin
standartların BM standartlarına uygun hale
getirilmesi gerekir.
3. Cezaevindeki çocuk sayısının asgari
düzeye indirilmesi gerekmektedir. Çocuk
adalet sisteminin reforma tabi tutulması ve
çocuklar hakkında özgürlüğü kısıtlayıcı
tedbirlere çok istisnai olarak başvurulmasını temin edecek bir mekanizma kurulması
gerekmektedir. Keza, çocukların cezaevinde bulunacakları sürenin kısaltılması ve
tutuklulukta geçirecekleri sürenin ve
tutukluluk koşullarının, kendi özel koşullarına uygun olması sağlanmalıdır. Çocuklara özgü ıslah evlerinin sayısı arttırılmalıdır. Çocukların yetişkinlerden ayrı tutulmaması, onları, cezaevinde pek çok açıdan
korumasız bırakmaktadır.
4. Ceza infaz kurumlarında 2012 yılı
itibariyle 104.313 hükümlü, 136.020 tutuklu bulunmaktadır. Tutuklu bulunan kişilerin sayısı, hükümlü olarak bulunanların
sayısından fazladır. Geçici bir tedbir olan
tutuklama tedbirine bu kadar sıklıkla başvurularak kişilerin özgürlüğünden mah-
15
rum bırakılması, insan haklarıyla bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla, cezaevinde bulunan tutuklu kişilerin sayısının azaltılması
için tedbirler alınması gerekmektedir.
Keza, cezaevlerinin kapasitesinin yetersiz
olması, tutuklu ve hükümlülerin insanlık
dışı koşullarda yaşamasına da neden
olmaktadır. Bu yönü ile tutuklama tedbirine istisnai olarak başvurulmasını temin
edecek yargısal bir uygulamanın geliştirilmesi zorunludur. Her ne kadar tutuklama
tedbirinin istisnai olarak uygulanmasını
temin etmek üzere 2011 yılı Temmuz ayında yapılan yargı reformu ile CMK’ da bir
takım değişiklikler yapılmış ise de; yapılan değişiklikler yargısal uygulamada gereken karşılığı bulamamıştır. Özellikle
tutuklu yargılamaya alternatif olarak getirilen önlemlerin 3713 sayılı kanunda yer
alan suçlardan tutuklu bulunanlar bakımından uygulanacağına dair şu ana kadar
herhangi bir ciddi emareye rastlanmamıştır. Adalet Bakanlığı 2012 yılı Mayıs ayı
istatistiklerine göre; hapishane nüfusunun
8.995’i terör suçlarından dolayı özgürlüklerinden yoksun bırakılanlardan oluşmaktadır ve bu 8.995 kişinin yarısı da haklarında ilk derece mahkemeleri tarafından
verilecek kararı beklemektedirler. Bu
nedenlerle, yargısal makamların tutuklama
tedbirine orantısız bir şekilde başvurmalarının önüne geçilmelidir.
5. Sağlık hizmetleriyle ilgili yeni
düzenlemelerin, cezaevi ortamının ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlenmesine
dikkat edilmelidir. Cezaevlerindeki doktor,
hemşire, hasta bakıcı, psikolog, sosyolog,
sosyal araştırmacı kadrolarının sayısı arttırılmalıdır.
6. Tutuklu ve hükümlülerden sürekli
hastalık, hastalık ve kocama halinde olanlar titizlikle belirlenmeli, tutuklu ve
hükümlüler düzenli olarak sağlık kontrolünden geçirilmeli, tedavileri konusunda
özel takibe alınmalı ve evrensel standartlara uygun sağlık hakkından yararlanmaları sağlanmalıdır. Sürekli hastalık, hastalık ve kocama halinde olanların cezaevinden tahliyeleri bakımından Adli Tıp
Kurumu’nda yaşanan uzun bekleme sürelerinin önüne geçilecek tedbirler alınmalıdır. Adli Tıp Kurumu’nun işkence ve
kötü muamele olaylarını raporlama bakımından sahip olduğu kötü sicil de dikkate
alındığında hasta tutuklu ve hükümlülerin durumlarını değerlendirmek üzere
konuyu ivedilikle inceleyecek bağımsız ve
tarafsız kişilerden oluşan bir kurul oluşturulmalıdır.
7. Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı
ve İçişleri Bakanlığı arasında halen yürürlükte olan üçlü protokolde değişiklik yapılarak kolluk kuvvetlerinin hasta mahkûmların muayenesinde hazır bulunmaları, kişinin yargılandığı/hüküm giydiği suç
isnadının ne olduğuna bakılmaksızınyasaklanmalıdır.
8. F Tipi cezaevlerindeki tecrit uygulamaları tek başına işkence ve kötü muamele
niteliğindedir. Yine, tecrit uygulaması, bu
cezaevlerinde bulunan kişileri, işkence ve
kötü muameleye karşı daha da korumasız
bırakmaktadır. Bu yönü ile; cezaevlerindeki tecrit uygulamasına derhal son verilmelidir.
9. Tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerine sevk ve nakilleri sırasında yaşanan
işkence ve kötü muamele olaylarının önüne
geçilmesi için her türlü tedbir alınmalıdır.
Tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakillerinde kullanılan araçların belli bir yaşın
üzerinde olmaması ve düzenli kontrollerinin yapılması zorunlu olmalıdır.
16
2. TOHAV İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE
İZLEME RAPORU
2.1. GİRİŞ
İnsanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendirilmesi gereken işkence
ve kötü muamele suçuna ilişkin olarak
suçun önlenmesi ve etkin mücadele için
kullanılabilecek yöntemlerden biri “etkili
izleme” dir.
Bu sene yürütmüş olduğumuz izleme
ve izleme faaliyetinin bir sonucu olarak
ortaya çıkan elinizdeki rapor da bu anlayış çerçevesinde hazırlanmıştır. Soruna ve
çözüme odaklı göstergeler yoluyla
Türkiye’deki işkence ve kötü muamele
vakalarını görünür kılma, önleme ve
etkin mücadele alanlarında kanıt niteliğinde belge olma hedefindeki raporumuz,
geçen sene olduğu gibi bu senede günlük
olarak taranan gazete, haber ajansı ve
internet sitelerinde yer alan işkence ve
kötü muamele haberlerinin izlenerek derlenmesi ile ortaya çıkmıştır.
Geçen sene belirlemiş olduğumuz
temel göstergeler bu raporumuzda da yer
almış olup, raporumuz temel olarak 3
bölümden oluşmaktadır. “İşkence ve kötü
muamele ihlalleri” birinci bölüm kapsamında askeri kuvvetler ile kolluk güçleri
tarafından gerçekleştirilen işkence ve
kötü muamele ihlalleri ile cezaevlerinde
yaşanan işkence ve kötü muamele ihlalleri
ve sağlık sorunları yer almıştır.
Dezavantajlı gruplara (sığınmacı ve mül-
teciler, LGBTT bireyler, çocuklar ve
kadınlar) uygulanan işkence ve kötü muamele ihlalleri ayrı bir gösterge olarak bu
başlık altında yer almaktadır. İkinci
bölüm ise; işkence ve kötü muamele alanında adli ve idari soruşturma ve kovuşturmaların takip edilmesi, sorun alanlarının tespitini ve çözüm önerilerinin oluşturulmasına da katkı sağlamak üzere
“işkence ve kötü muamele iddiaları kapsamında devam eden soruşturma ve davalar”, “işkence ve kötü muamele suçlarına
ilişkin sonuçlanan dava ve soruşturmalar”, “işkence ve kötü muamele suçlarına
ilişkin Yargıtay ve Danıştay kararları” ve
“AİHM’de sonuçlanan işkence ve kötü
muamele davaları” başlıklarından oluşmaktadır. Üçüncü son bölüm ise; bu sene
çıkarılan yasal düzenlemeleri veya değiştirilen hükümler ile mahkeme kararlarını
içeren “mevzuat” başlığıdır.
Yine her başlığın altında “değerlendirme” alt başlığı ile ilgili bölüme ait
çeşitli göstergelerin yer aldığı veriler ile
bu veriler kapsamında sivil toplum örgütleri, ilgili kurum, kişilerce ve hükümet
tarafından sunulan ya da açıklanan bilgiler yer almaktadır. “Öneriler” alt başlığında ise o bölüm ile ilgili bu dönem
yaşanan sorunlar kapsamında tespit ettiğimiz sorunlar ve bunlara yönelik çözüm
önerilerimiz yer almaktadır.
17
2.2. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE
İHLALLERİ
2.2.1. ASKERİ MAKAMLAR
TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN
İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE
İHLALLERİ
1- Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi ile
Derecik Beldesi arasındaki arama noktasında bulunan Ortaklar Karakolu’nda görevli
olan ve psikolojik sorunu olduğu iddia edilen İsmail adındaki uzman çavuşun, "Bu
bölgeye kan kusturacağım" diyerek yurttaşlara keyfi uygulamalarda bulunduğu iddia
edildi. Söz konusu uzman çavuşun Şemdinli nüfusuna kayıtlı olmayan yurttaşları
araçlardan indirerek kimlik kontrolü yaptığı, kimliklerini GBT'den sorgulattığı ve üst
aramalarını yaptıktan sonra Derecik’ten
gelen araçlara bindirerek geri gönderdiği
ileri sürüldü. İsmini vermek istemeyen bir
köylü; “Sürekli geçiş noktasında kalan
uzman çavuş, yurttaşların aracının anahtarlarını alarak keyfi olarak araçlara el koyuyor. Araçlarla operasyona çıkıyor. Çoğu
zaman da yurttaştan aldığı araçlarla tek
başına Derecik’e, Şemdinli’ye ve çevre köylere sivil elbiselerle çıkıyor, bu uzman
çavuşu defalarca şikâyet ettiklerini, ancak
Binbaşının "Boş verin psikolojik sorunları
var idare edin" diyerek olayı geçiştirdiğini
söyledi. Karakol komutanı ise, şu ana
kadar konuya dair kendilerine yapılmış bir
başvuru olmadığını söyledi. (“Ortaklar
Karakolu'nda 'keyfi muamele' iddiası”,
http://diclehaber.com.tr, 14.03.2012)
2- Hani ilçesine bağlı Topçular köyünde, hayvanlarını otlatan Bedriye Gezen adlı
kadına askerler tarafından ateş açıldığı
iddia edildi. Omzundan yaralanan Gezen,
Hani Devlet Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı. İlk müdahalenin ardından
Gezen, ambulansla Diyarbakır’a sevk edil-
di. Görgü tanıkları, Gezen’e askerlerin ateş
açtığını iddia etti. (“Askerler kadına ateş
açtı”, http://www.ozgur-gundem.com,
05.05.2012)
3- Mardin nüfusuna kayıtlı Damhat
Çakal, sağlam gittiği Balıkesir’in
Samandır’a ilçesindeki askeri birlikte gördüğü işkencelerden dolayı akli dengesini
yitirdi. Evden hiç çıkmayan ve sürekli
ağlayan Çakal’ın babası Şehmus Çakal,
oğlunun 5 ay kaldığı askeriyede 2 ayını
askeri cezaevinde geçirdiğini söyledi.
Askerdeyken oğlunun kafasına vurulduğunu ve çok dövüldüğünü anlatan Şehmus
Çakal, “Oğlumun askeri cezaevine atıldığını duydum ve hemen ziyaretine gittim.
Ancak oğlum orada olmasına rağmen beni
görüştürmediler.” dedi. Oğlu için
GATA’dan çürük raporu aldıklarını ve eve
getirdiklerini ifade eden baba Şehmus
Çakal, çocuğunu bu hale getirenlerden
hesap sorulmasını istedi. (“Bu kez delirttiler”, http://www.ozgur-gundem.com,
15.05.2012)
4- Hakkâri’nin Şemdinli ilçesine bağlı
Güzelkonak Karakolu’na bağlı askerlerin,
karakolun üst kısmında bulunan arazilerinde oturan Töre ailesinin üzerine ateş açtığı
ve bunun üzerine eve gitmeye çalışan 20
yaşındaki Fatih Töre adlı genci karakola
götürüp öldüresiye darp ettiği belirtildi.
Karakolda darp edilen gencin babası Tayyar
Töre, arazilerinde oturdukları bir esnada
askerleri gördüğünü ve bunun üzerine
çocuklarını hemen eve gönderdiğini belirtti.
Ancak askerlerin bir anda önlerini kestiğini
ifade eden Töre, “Üzerimize kurşun sıktılar.
Yanımda 20 yaşındaki oğlum da vardı.
Yakın mesafeden üzerimize onlarca kurşun
sıktılar. Ne olduğunu anlayamadan çocuğu
alıp karakola götürdüler. Çocuğumu karakolda dövmüşler. Devlet kendi insanına
18
bunu yapar mı? Bunun peşini bırakmayacağım” dedi. (“Önce kurşun sonra dayak!”,
http://www.ozgur-gundem.com, 06.06.2012)
gittiği alandır" dedi. (“Askerlerin vurduğu
Ecer'in hayati tehlikesi sürüyor”,
http://diclehaber.com.tr, 24.07.2012)
5- Şırnak'ın Silopi ilçesinden Irak'a açılan Habur Sınır Kapısı girişinde, kuyrukta
bekleyen sürücülerin "hırsızlık" şikâyetleri
üzerine askerler tarafından seyyar satıcılıkta yapan bir grup çocuk, Habur’un giriş
kapısının hemen yanında daha önce nöbet
yeri olarak kullanılan boş kulübeye götürülerek bölgeden uzaklaşmaları konusunda
uyarıldı. Bu sırada bir askerin çocuklara
ikazda bulunurken ellerini açtırıp coplu
vurması kameralara yansıdı. Daha sonra
serbest bırakılan gruptan bazı çocuklar,
askerlerin ikazda bulunurken copla ellerine
ve ayaklarına vurduğunu söyledi.
(“Askerden çocuklara sıra dayağı”,
http://www.radikal.com.tr, 18.07.2012)
7- BDP'nin düzenlediği mitingde katledilen Murat Elibol'un protestosuna katıldıkları için haklarında dava açılan 6'sı
tutuklu 9 kişinin yargılandığı davanın
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
görülen ikinci duruşmasında savunma yapmak istediklerini mahkeme başkanına iletti. Mahkeme başkanı ise, "Savunmalarınız
dava ile ilgili değil" diyerek savunma talebini kabul etmedi. Bunun üzerine sanıklar,
"Biz o zaman duruşmaya devam etmek istemiyoruz" dedi. Mahkeme başkanı ise "Yani
duruşmayı boykot mu ediyorsunuz" dedi.
Sanıklar, "Evet boykot ediyoruz" dedi.
Mahkeme başkanı ise, "O zaman duruşma
salonundan çıkan" demesi üzerine jandarma sanıklara coplarla saldırdı. Mahkeme
tarafından verilen kısa bir aranın ardından
verilen kararda, sanıklara saldıran er
Yunus Avcı hakkında suç duyurusunda
bulunulmasına karar verildi. (“Mahkemeyi
boykot eden sanıklara jandarma saldırdı”, http://diclehaber.com.tr, 26.07.2012)
6- Van'ın Çaldıran İlçesi'nde bulunan
Soğuksu Köyü'nün Gülizar Mezrası'nda
kaybolan koyunlarını bulmak için evden
çıkan 19 yaşındaki Veysi Ecer'e, sabah saatlerinde askerler tarafından dur ihtarı yapılmadan ateş açıldı. Sırtına ve koluna iki
merminin isabet ettiği Ecer, kaldırıldığı
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp
Fakültesi'nde yoğun bakıma alındı.
Ameliyat edilen Ecer'in hayati tehlikesinin
devam ettiği ve ikinci bir ameliyat olma
durumunun olduğu belirtildi. Ecer ailesine
askeriyenin şu ana kadar konu ile ilgili hiçbir bilgilendirme yapmaması ise dikkat
çekti. Ecer'in Gülizar Mezrası'nda bulunan
Ersani Karakolu askerleri tarafından vurulduğunu doğrulayan amca Mehmet Şirin
Ecer, "Yeğenim bir arkadaşıyla beraber
koyunlarını aramaya gitti. Yeğenimle beraber olan diğer genç bize askerlerin hiçbir
ihtar yapmadan kendilerine ateş açtığı bilgisini verdi. Yeğenimin gittiği bölge yasak
bölge değil. Bütün köylülerin rahatlıkta
8- Diyarbakır’ın Lice ilçesi Kayacık
köyünde 2 askerin yaşamını yitirdiği patlamanın ardından araçla olay yerinden geçen
inşaat işçilerinin tarandığı ve 1 işçinin yaralandığı ortaya çıktı. Taranan işçilerden
Osman Damla adlı inşaat işçisi, yaşanan
olayı anlattı. Çatışmanın olduğu bölgedeki
karakolun önünden geçtiklerinde herhangi
bir “Dur” ihtarının yapılmadığını dile getiren Damla, askerlerin arabaya öldürme
amacı ile ateş ettiğini belirtti. Damla, cama
gelen kurşunlar sonucunda vücuduna ve
gözüne cam parçalarının isabet etmesi sonucu yaralandığını belirtti. Damla, kendilerine
hazırlanan ve şikâyetçi olmadıkları şeklinde
ibarelerin bulunduğu tutanağın zorla imza-
19
latıldığını belirtti. Hastaneden rapor alan
Damla, savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını kaydetti. (“İnşaat işçileri tarandı!”, http://www.ozgur-gundem.com,
06.08.2012)
9- İzmir Merkez Komutanlığı'na bağlı
askeri cezaevinde dün intihar ettiği iddia
edilen zorunlu askerlik yapan er Hitami
Yörük'ün cenazesi ailesine teslim edildi.
Askeri savcılık tarafından yapılan incelemelerin ardından Yörük'ün kendini astığı
iler sürüldü. Yörük'ün cenazesi İzmir Adli
Tıp Kurumu'nda yapılan otopsi işlemlerinin ardından memleketi Balıkesir'de toprağa verilmek üzere yola çıkarıldı. Barış ve
Demokrasi Partisi (BDP) Kars Milletvekili
Mülkiye Birdane'nin şüpheli asker ölümleri hakkında verdiği soru önergesini yanıtlayan Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz,
son iki buçuk yılda kışlalarda 252 ölüm
gerçekleştiğini, bunlardan 175'inin kayıtlara intihar olarak geçtiğini açıklamıştı.
(“Askeri Cezaevinde İntihar İddiası”,
http://www.bianet.org, 22.08.2012)
10- Giresun’un Espiye İlçe Adliyesi’nde
önceki gün görülen bir davanın karar
duruşmasında jandarma, cezayı çok buldukları için tepki gösteren sanıklara biber
gazı sıktı. Duruşmada yaşananları anlatan
avukat Emel Bodur, hâkim Bayram Ali
Kesimal’ın sanıkların tutukluluklarının
devamına karar verdiğini ifade ederek şunları söyledi: "Hâkim sanıklara değişik cezalar verildiğini açıkladı ve salondan çıktı.
Erol ve Mustafa Karadere ile avukatları
Sabri Öztürk de salondan ayrıldı. Ancak
cezayı çok bulan sanıklar tepki gösterdi.
Biz toparlanmaya çalışırken jandarma önce
tutuklu Hakan Demiral’a, daha sonra da
diğer sanıklara biber gazı sıktı. Sineksavar
ilacı gibi etrafa biber gazı sıkmaya başladılar. Avukat olan nişanlım Ufuk Kılıç astım
hastası olduğunu söyledi ancak yine durmadılar. Bana da 'Avukat olsan ne yazar?'
şeklinde tepki gösterdiler. Biber gazından
mahkeme salonunda bulunan yaklaşık 12
kişi etkilendi. Avukat arkadaşlarla Espiye
Devlet Hastanesi’ne gittik ve uzun süre
müşahede altında kaldık. Mahkeme salonunda böyle bir şey olmamalıydı." dedi.
(“Mahkemede sanıklara biber gazı”,
http://www.ntvmsnbc.com, 24.08.2012)
11- Diyarbakır'da çeşitli yasadışı gösteri
ve molotoflu eylemlere katıldıkları gerekçesiyle 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan bir sanık yazılı savunma talebi kabul
edilmeyince slogan attı. Görevli askerler
sanıkları dışarı çıkarmak için müdahalede
bulundu. Bu sırada bir asker sanıklardan
birinin kafasına yumruk vurdu. Mahkeme
başkanı, olup bitenleri tek tek duruşma
tutanağına geçirtti. Ardından yumruk atan
askerin duruşma salonundan çıkmasına
izin vermeyip kimliğini tespit etti. Hâkim,
cezaevi ekibinde görevli er hakkında,
"Tutukluyu darp etmek ve kötü muamelede
bulunmak" suçundan savcılığa duyurusunda bulundu. (“Hâkim, sanığa vuran askeri
şikâyet etti”, http://www.sabah.com.tr,
27.08.2012)
12- Uşak İl Jandarma ve Garnizon
Komutanlığı'na bağlı Güre Beldesi
Jandarma Komutanlığı'nda görevli 20
yaşındaki jandarma er İmam Bildik, 9
Ekim'de dört asker arkadaşı ve komutanla
devriyeye çıktı. Bu sırada cep telefonuyla
konuştuğu iddiasıyla kimliği açıklanmayan
komutanla tartışan Bildik'in hareket halindeki araçtan atladığı iddia edildi. Uşak
Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Bildik, 15
Ekim 2012 günü akşam saatlerinde hayatını kaybetti. Şüpheli asker ölümleriyle
yakından ilgilenen Avukat Reyhan
Yalçındağ Baydemir, “Bildik'in intihar etse
20
bile ölümünden devletin sorumlu olduğunu belirterek, Aksi bir durum olduysa da,
askerliği devam eden tanıklar nasıl gerçeği
söyleyecekler?" dedi. (“Komutanla
Tartışan Er, Giden Araçtan Atladı
İddiası”, http://bianet.org, 16.10.2012)
13- Van’ın Muradiye ilçesinde Çetin
Aslan ve Esat Aslan isimli amca çocukları
polis tarafından sokak ortasında işkence
edilerek gözaltına alındı. Esat ve Çetin
Aslan’ın polise direnmesi üzerine polislerin sokak ortasında şiddet uygulamaya başladığı, yere serdikleri Esat ve Çetin'i silah
dipçikleri ve tekmelerle darp ettikleri
belirtildi. Sokak ortasında yaşanan bu olayı
gören mahalleli kadınlar polislere müdahale ederek Esat ve Çetin'in daha fazla şiddet
görmesini engelledi. Daha sonra polisler
tarafından gözaltına alınan 2 kişi Muradiye
Emniyet Müdürlüğü'ne oradan da
Muradiye Devlet Hastanesi’ne götürüldü.
Ağır yaralanan kuzenlere hastanede bulunan doktor tarafından “hiç bir şeyiniz
yok.” denilmesi üzerine iki kuzen, “her
tarafımız yara içinde, yapılanları görmüyor
musunuz?” diyerek doktora tepki gösterdi.
Ardından Van Bölge Eğitim ve Araştırma
Hastanesi'ne getirilen iki kuzenin vücutlarındaki işkence izleri dikkat çekti. Burnu
iki yerden kırılan Esat Aslan ameliyata
alındı. Kafatası kırılan ve çeşitli yerlerinde
darp izi bulunan Çetin Aslan'a ise "ağır
müdahale” ve “çeşitli yerlerinde darp izi”
raporu verildi. Hastanede yapılan müdahalenin ardında Esat Aslan ve Çetin Aslan
Van İl Emniyet Müdürlüğüne götürüldü.
Ardından mahkemeye çıkarılan Esat ve
Çetin Aslan, “Memura görevini yaptırmamak için direnmek” iddiasıyla tutuklanarak Erciş Kapalı Cezaevi’ne gönderildi.
(“Polisler sokak ortasında işkence yaptı
iddiası”, http://www.evrensel.net,
14.11.2012)
14- Uşak'ta Cuma günü hırsızlık şüphelilerini yakalamaya çalışan polis ekipleri ile
çıkan arbede sırasında olayları yatıştırmak
için çabalayan Kenan Kapısız, polis tabancasından çıkan merminin başına isabet
etmesi sonucu ağır yaralandı. Kaldırıldığı
İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma
Hastanesi'nde bütün müdahalelere rağmen
hayatını kaybeden Kapısız, bugün toprağa
verildi. Acılı eş Özlem Kapısız (30), "Olay
günü eşim ve 4 çocuğumla birlikte annemleri ziyarete gitmiştik. Sokakta gürültüler
olunca dışarıya baktık. Polisin ateş ettiğini
gördük. Eşim Kenan, evden çıkarak olayın
büyümemesi için yardımcı olmaya gitti ve
polis tarafından öldürüldü. Eşim daha polise dur demeye kalmadan polis elinde
tabancayı eşimin kafasına doğrultup sıktı.
Eşim kötülük yaşanmasın diyerek tartışmayı ayırmaya gitmişti. Hiçbir suçu yoktu.
Kocamın kanı yerde kalsın istemiyorum.
Hepsinden de şikâyetçiyim." dedi. (“Polis
kurşunuyla ölen Kenan Kapısız, son yolculuğuna uğurlandı”,
http://www.zaman.com.tr, 25.12.2012)
15- 30 Ekim’de basit bir park meselesi
nedeniyle komşuları ile karşı karşıya gelen
Murat Yıldız, kalabalık bir grup tarafından
iki kez feci şekilde dövüldü. Sopa ve bıçakla yaralanan Yıldız, tedavi olmak için
Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne
gitti. Yıldız, “Hastanede sivil giyimli 4 kişi
yanıma geldi. Biri polis kimliğini gösterdi.
Esenler Üçyüzlü Polis Karakolu’na götürmek için dışarı çıkardılar. Hastanenin giriş
kapısından tam çıkarken, üzerinde kahve
renkli mont olan polislerden biri sert bir
cisimle aniden sol yanağıma vurdu.
Vurmanın etkisiyle 4 dişim yere döküldü.”
dedi. Sivil polis aracıyla karakola götürüldüğünü ve Trabzonlu bir komiser tarafından kendisine “Siz Kürtler hep böyle teröristsiniz.” dendiğini iddia eden Yıldız,
21
ardından karakol koridorunda yaklaşık 10
polis tarafından saldırıya uğradığını belirtti. Daha sonra karakolda kelepçelendiğini
belirten Yıldız, Bağcılar Asayiş Büro
Amirliği’ne getirildiğini ve ifadesinin alınmasının ardından serbest bırakıldığını söyledi. (“Önce ırkçı grup sonra polis
dövdü”, http://www.evrensel.net,
28.11.2012)
16- Avrupa Parlamentosu’nda 1999 ile
2009 yılları arasında milletvekilliği yapan
Feleknas Uca, 13 Kasım’da Almanya’dan
Türkiye’ye gelerek, Diyarbakır’a gitmek
üzereyken Atatürk Havalimanı’nda valizinde bulunan 248 kutu B1 vitamin hapını
bildirim yapmadan ülkeye sokmaya çalıştığı gerekçesi ile gözaltına alındı. Savcılık
ifadesinin ardından sınır dışı edilen Uca,
Emniyet'te şiddet gördüğünü iddia etti.
Uca, “Dayak yemedim ama bana yapılan
davranışlar uygulanan muamele psikolojik
şiddetti. Her isteğim reddedildi. İlaçlarımı
almama izin verilmedi. Bana yaklaşımları
hep bir ’sohbet’ havasındaydı. Sonuçta
direkt olarak değil ama yapılanlar dolaylı
psikolojik şiddetti.” dedi. (“Gözaltına alınan AP eski milletvekili: Emniyette şiddet gördüm”, http://www.radikal.com.tr,
30.11.2012)
17- Şırnak ve İzmir'den iki şüpheli
asker ölümü haberi geldi. Mert Evren
Akdağ'ın bilinmeyen bir nedenle bunalıma
girdiği ve on gündür kimseyle konuşmayarak, kendi içine kapandığı belirtildi.
Eskişehirli Mert Evren Akdağ'ın da
Bergama Orduevi'nde kaldığı koğuşta gece
diğer askerler uyurken, ranzaya bağladığı
kravatla intihar ettiği ileri sürüldü.
Gürültüyle uyanan askerler Akdağ'ı kurtarmaya çalışsalar da başarılı olamadılar. Şırnak'ta zorunlu askerlik yapan İsmail
Akça'nın ise terhisine iki ay kala "kaza kur-
şunu" ile öldüğü iddia edildi. İsmail
Akça'nın ağabeyi Murat Akça, Diyarbakır
Savcılığı tarafından oluşturulan otopsi
raporundan tatmin olmadıklarını belirterek
araştırmanın derinleştirilmesi için yeni bir
otopsi yapılacağını söyleyerek, defin işlemlerinin durdurulduğunu söyledi. Cumartesi
günü ise Akça'nın birliğinden altı ay kadar
önce terhis olan arkadaşı baba Asım Akça'yı
arayarak, İsmail'in kaza sonucu ölmediğini
söyledi. Bu olayın ardından gün boyu
İsmail'in birliğini aradıklarını belirten ağabey Murat Akça ise; “kimseye ulaşamadıklarını belirterek, olayın üzerinin kapatılmaya çalışıldığını” söyledi. (“Yine "Kaza" ve
"İntihar" İddiası”, http://bianet.org,
02.12.2012)
18- Andırın İlçe Jandarma
Komutanlığı’nda askerlik yapan ve aynı
zamanda ABD vatandaşı olan Emre Tanık,
26 Kasım’da nöbet tuttuğu sırada G-3 piyade tüfeği ile intihar etti. Psikolojik sorunları bulunduğu ileri sürülen Emre Tanık,
olay yerinde öldü. Aile bu olayın ardından
Emre’nin ölümünde pek çok şüphe bulunduğunu savunarak soruşturmanın derinleştirilmesini talep etti. Emre’nin psikolojik
durumu müsait olmamasına rağmen kendisine silahlı nöbet tutturulmasını eleştiren
aile, otopsi raporunda da şüpheli ifadeler
olduğunu savundu. (“Emre Tanık'ın ailesi: Oğlumuzun ölümünde açık ihmaller
var”, http://www.radikal.com.tr,
06.12.2012)
19- Kayseri 12. Hava Ulaştırma
Komutanlığı’nda askerliğini yapan Mesut
Çırak, geçtiğimiz hafta Binbaşı Kenan Boz
ve emrindeki 25 asker tarafından şiddet
gördüğünü iddia etti. 14 Aralık’ta intihar
girişiminde bulunan ve Gülhane Askeri
Tıp Akademisi’ne sevk edilen Çırak’a
‘uyum bozukluğu’ gerekçesiyle ‘çürük
22
raporu’ verildi. Raporun ardından bölükten
ayrılmaya hazırlanan Çırak, Binbaşı Boz ve
emrindeki askerler tarafından dövüldüğünü öne sürdü. Daha önce de şiddete maruz
kaldığını belirten Mesut Çırak, “20
Aralık’ta bölükten ayrılmadan bir gün önce
Binbaşı Kenan Boz ve koğuştaki yaklaşık
25 asker ‘yatağın düzgün değil’ bahanesiyle
bana saldırdı” iddiasında bulundu.
Askerde bulunan arkadaşlarının daha fazla
şiddet görmemesi için dava açacağını söyleyen Çırak, “Bölükte dayak olayları çok sık
yaşanıyor. Dayak yiyen askerleri de ‘askerliğini yakarım’ diyerek tehdit ediyorlar. Bu
yüzden kimse şikâyetçi olamıyor.” dedi.
Çırak’ın avukatı Seyit Sönmez, ceza davası
açmaya hazırlandıklarını ifade ederken
iddialarla ilgili Binbaşı Kenan Boz ise,
“Benim konuyla bir ilgim yok. Onunla ilgili tutanaklar da şahitler de var.” açıklamasını yaptı. (“Askere 'veda dayağı' iddiası”,
http://www.radikal.com.tr, 31.12.2012)
2.2.2. KOLLUK GÜÇLERİ TARAFINDAN
GERÇEKLEŞTİRİLEN İŞKENCE ve
KÖTÜ MUAMELE İHLALLERİ
1- Emniyette maruz kaldığı şiddeti anlatan B. Yılmaz, “Karakola götürüldükten
sonra beni ve kavga ettiğim kişiyi bir odaya
koydular. Orada bir polis bize şikâyetçi
misiniz diye sordu. Kavga ettiğim arkadaş
‘şikâyetçi değilim’ dedi. Ben ise ‘şikâyetçiyim’ deyince, polis çeneme bir tane yumruk
attı. O sırada bir dişim ağzımdan fırlayarak
yere düştü. O can havliyle dışarı çıkmak
isterken, polis yüzüme yumruklarla vurmaya devam etti. O esnada 2 polis daha içeri
geldi. Vuran polis içeri giren polislere
‘götürün ağzını yıkayın’ dedi. Onlar da
‘çocuğun ailesi içeride’ dedi. Polisler dışarı
çıkarken ben de can havliyle ellerinden
kaçarak ağzım burnum kan içerisinde ailemin yanına gittim. Annemi gördüğüm gibi
bağırmaya başladım. Biraz orada kaldıktan
sonra polisler ambulans çağırdı.
Ambulansla Diyarbakır Devlet Hastanesi
Acil Servisi’ne götürüldüm. Acildeki doktorlar hiçbir müdahalede bulunmadı ve
rapor da vermediler” dedi. B. Yılmaz avukatları aracılığıyla kendisini darp eden
polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. (“Polis ve doktordan işkence kardeşliği”, http://www.ozgur-gundem.com,
02.01.2012)
2- İstanbul'da "canlı bomba" iddiasıyla 9
Aralık 2011 günü gözaltına alınan 17 yaşındaki R.G'nin babası Osman G., kızının
Küçükçekmece Karakolu'nda görevli polisler tarafından tabancanın ucuyla kafasına ve
yüzünün belirli bölgelerine ölesiye vurularak işkence gördüğünü söyledi. Kızının
çıkarıldığı Küçükçekmece 7. Sulh Ceza
Mahkemesi tarafından 10 Aralık günü
tutuklanarak Bakırköy Kadın Cezaevi’ne
gönderildiğini söyleyen baba, kızının yaşı
küçük olduğu için siyasi tutukluların yanına
verilmediğini, "canlı bomba" olduğu gerekçesiyle adli tutukluların da yanına gönderilmediğini ifade etti. R.G'nin tek başına bir
hücrede tutulduğunu söyleyen baba, çocuğunun ayakta kalacak gücü kalmadığını dile
getirerek, İstanbul Üniversitesi Tıp
Fakültesi'ne sevk edilmesine rağmen kızının
henüz hastaneye götürülmediğini dile getirdi. Osman G. Kızının, "çok konuşursan seni
Maltepe'ye veya Ankara'daki cezaevlerine
göndeririz" şeklinde tehdit edildiğini de
belirtti. (“17 yaşındaki R.G'ye gözaltında
işkence, cezaevinde ise tecrit iddiası”,
http://diclehaber.com.tr, 05.01.2012)
3- Bağcılar’da yeni yılın ilk gününde
çikolata almak için bakkala giden dokuz
yaşındaki Özcan Akbay bir grup göstericiyle onları kovalayan polisin ortasına düşünce kasklı bir polis tarafından copla darp
23
edildi. Aldığı cop darbeleri sonucunda
kafatasında göçme, köprücük kemiğinde
kırık meydana gelen Özcan’ın babası Sami
Akbay, “Çocuğa bir şey olsaydı hesabını
kim verecekti” dedi. Bağcılar
Emniyeti’nden bir üst düzey yetkili ise
iddiayı kesin bir dille reddetti. (“Küçük
Özcan'ı bu hale kim getirdi?”,
http://www.radikal.com.tr, 09.01.2012)
4- Ankara’da 10 Ocak’ta çeşitli adreslere düzenlenen baskınlar sonucu gözaltına
alınan 15 öğrenciden biri olan lise öğrencisi F.A., 3 gün boyunca tutulduğu Ankara
Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi’nde ağır
hakaretlere maruz kaldığını ve kendisine
ajanlık teklif edildiğini belirtti. TEM
çocuk şubesine girdiğinde şube müdürünün kendisine “Vatanına hoş geldin” dediğini belirten F.A. emniyete gidene kadar
kendisine eşlik eden polislerin, kendisine
ve Kürtlere ağır hakaretler ettiğini söyleyen F.A. polislerin kendisine, “Geri zekalı
seni kırsala götürecekler sen oralarda nasıl
yaşayacaksın. Sen onların dağlarda hayvan
gibi yaşadıklarını bilmiyorsun” dediklerini
aktardı. İki gün boyunca hücreden çıkarılmadığını ve hiçbir ihtiyacının giderilmediğini ifade eden F.A., iki gün sonra birilerinin gelip kendisini nezaretten çıkardıklarını ve yine kendisine, “Hepiniz
Zerdüştsünüz, hepiniz hayvan gibi dağlarda gezersiniz. Dağa gidersen orada sana
tecavüz ederler. Senin ne işin var dağlarda?” gibi hakaretler ettiklerini ifade
etti.Daha sonra yeniden nezarete alındığını
söyleyen F.A., ancak nezareteyken birinin
geldiğini ve TEM’de geçici olarak çalıştığını belirtip kendisini hücreden çıkardığını
söyledi. F.A., gelen kişinin kendisine ajanlık teklif etiğini ve arkadaşlarının üzerine
ifade vermesi durumunda kendisini serbest
bırakacaklarını söylediklerini kaydetti.
F.A. polisin, “Yol yakınken gel dön, Hasan
A. hakkında ifade ver, biz de seni kurtaralım yoksa içeride çürürsün.” dediğini ifade
etti. F.A., polisin ayrıca kendisine “Gel
İslamiyet’e geri dön gel hak dinine geri
dön.” dediğini sözlerine ekledi. F.A., polisin ardından telefon numarasını ve ev adresini göstererek, “Arkadaşların hakkında
ifade verirsin ve biz de daha sonra senin
evine gelip gideriz ve sana her türlü yardımı yaparız. Eğer yapmazsan yalnızca sen
değil ailen de mahvolur” gibi cümleler kurduğunu söyledi. F.A.’nın babası H.A ise,
hukuki süreç başlatacaklarını söyledi.
(“Emniyette inanç işkencesi”,
http://www.ozgur-gundem.com,
16.01.2012)
5- İçişleri Bakanlığı tarafından polislere
‘Kadına Yönelik Şiddet’ konusunda eğitim
verilmesi için yürütülen proje kapsamında
Kepez İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından
11 Ocak 2012’de Antalya Barosu’na başvurularak, hizmet içi eğitim için avukat
görevlendirilmesi istendi. Baro bünyesindeki Kadın Kurulu da Başkan Nilgün
Gürbüz ve Avukat Eylem Has’ı atadı.
Seminerlerin ilki, 26 Ocak’ta Kepez
Ekipler Amirliği’nin Emniyet Amiri Engin
Göray Berber Toplantı Salonu’nda yapıldı.
Toplantı başlamadan önce toplantıya katılan polislerden birisinin sorusu üzerine
Gürbüz’ün dört yıl önce bir polis tarafından açılan ateşle öldürülen Çağdaş
Gemik’in ailesinin avukatlığını yaptığı
öğrenilince diğer polisler “Arkadaşımızın
karşısında duran ve ceza almasını sağlayan
bir avukattan ders almayız” diyerek, tepki
gösterdi ve salonu boşalttı. Daha sonra boş
salona gelen emniyet amirleri Gürbüz’den
özür dileyerek, polisler geri çağrıldı. Ancak
Gürbüz, sunum yapmadı. Yalnızca Avukat
Eylem Has, 20 dakika sunum yaptı. Olay
sonrasında Gürbüz “Bu kadına yönelik şiddeti içeren bir seminerdi. Bu eylem, onla-
24
rın zihin haritasını göstermek bakımından
önemli. Bu, avukatlık mesleğine yönelik
bir saldırıdır. Polislerin yargılandığı davalarda görev alırken emniyetten icazet mi
alacağız? Emniyetin meslek etiği konusunda hizmet içi eğitim alması gerekiyor.
Kadına şiddetin önüne geçebilir miyiz diye
çabalarken, buna bile hazır değiller” dedi.
(“Gemik'in avukatına emniyette protesto”, http://www.radikal.com.tr,
30.01.2012)
6- Sosyalist Gençlik Derneği (SGD)
üyesi bir genç, Adana Terörle Mücadele
Şubesi (TMŞ) polislerinin ailesini arayarak, ellerinde çikolata ve kolonyayla evlerine geldiğini ve “ziyaret” adı altında evde
kendisini sorguladıklarını belirtti.
(“Polisten çikolatalı ev sorgusu!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
30.01.2012)
7- Van’ın Çaldıran ilçesinde bilgisayar
bayiliği yapan esnaf Ensar Aladağ, önceki
akşam bir müşterisinin internet bağlantısındaki sorunu gidermek için gittiği Yıldırım
Apartmanı’nda müşterisinin kapısı yerine
yanlışlıkla ismi öğrenilemeyen bir polisin
kapısını çaldı. Bu sırada dışarı çıkan polis,
Ensar Aladağ’la tartışmaya başladı. Durumu
polise anlatıp özür dilemesine rağmen polis,
Aladağ’ın üzerine yürüdü. Görgü tanıklarına göre, o esnada polis silahının dipçiğiyle
Ensar Aladağ’ın kafasına vurdu. Dengesini
kaybedip yere yığılan Aladağ’a tekme ve
tokatla saldıran polisi, binada oturan Fettah
Yıldırım adındaki yurttaş yatıştırmaya çalıştı. Aladağ, olaydan hemen sonra beyin travması geçirdi ve hayatı tehlikeyi atlatamadı.
(“Polisten, yurttaşa linç”,
http://www.ozgur-gundem.com, 02.02.2012)
8- Polis panzerinin tazyikli su sıkması
sonucu ağır yaralanan 75 yaşındaki Ayşe
Al’ın durumu ciddiyetini koruyor.
Diyarbakır’ın merkez Bağlar ilçesi E Tipi
Cezaevi üst köşesinde polis panzerinden
sıkılan tazyikli su ile yere düşüp başını
kaldırıma çarpan 75 yaşındaki Ayşe Al’ın
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöröloji
servisinde tedavisi sürüyor. Yoğum Bakım
Servisi’nden önceki gün Nöroloji
Servisi’ne alınan Al’ın, 2 defa kalp krizi
geçirdiği belirtildi. Doktorlar tarafından
ailesine, olayın olduğu gün ve önceki gün
kalp krizi geçirdiği aktarılan Al’ın göğüs
kaburgasının da kırıldığı belirtildi. Al’ın
oğlu Mehmet Al, annesinin durumunun
giderek kötüleştiğini belirtti. (“75 yaşındaki Al’ın durumu kötüleşiyor”,
http://www.ozgur-gundem.com,
18.02.2012)
9- Askerliğini yaptığı Tunceli’nin
Hozat İlçesi'nde psikolojik sorunları olduğu için birliği tarafından yaklaşık 1 aylığına hava değişimi için memleketi Aydın'a
gönderilen Mahir Zorbey Demirkaya (21),
bu sürenin dolmasının ardından birliğine
teslim olmaması üzerine yakalanarak çıkarıldığı Askeri Mahkeme tarafından 4 Mart
Pazar günü tutuklandı. Tutuklanmasının
ardından annesi ile vedalaştığı sırada kaçmaya çalıştığı iddia edilen Demirkaya, polislerin arkasından açtığı ateş sonucu başından vurularak yaşamını yitirdi. Cenaze
törenine katılan Aydın İl Emniyet Müdürü
Ahmet Turan Temel, polis memurunun
ayağının tökezleyip yanlışlıkla öldürdüğü
yönünde daha önce medyada yer alan
haberleri yalanlayarak, ailesinin de belirttiği gibi polisin Demirkaya'yı hedef alarak
öldürdüğünü doğruladı. Temel, katil zanlısı polisin çıkarıldığı mahkeme tarafından
serbest bırakılması hakkında ise,
"Mahkeme serbest bıraktı. Ancak bu sabah
nöbetçi savcının mahkemeye itiraz ettiğini
öğrendik. Tabi polisin burada silah kullan-
25
masını gerektiren bir durum söz konusu
değil. Bunu belirtmek isterim.
Arkadaşımızın idari olarak çok ciddi bir
hatası olduğu görülüyor. Çünkü mevzuat
bellidir. Belki havaya ateş açabilirdi ama
şahsın üzerine ateş açarak vurmuş. Kaçan
kişinin ağır cezalık bir olayı yok. Üzgünüz." dedi. (“Polisin öldürdüğü
Demirkaya'nın cenazesi toprağa verildi”,
http://diclehaber.com.tr, 06.03.2012)
10- İstanbul Unkapanı'nda arızalanan
otomobilini kenara çeken İbrahim
Kılıç'tan şüphelenen polisler Kılıç'ın üzerini aramak için elbiselerini çıkardı. Daha
sonra iki arabanın arasına götürülerek iç
çamaşırları da çıkartılan Kılıç'ın yüzüne ve
karnına elektrik verme cihazıyla defalarca
elektrik verildi, tabanca kabzası ile dövüldü, yüzüne biber gazı sıkıldı daha sonra
ifadesi alınmak üzere Erciyes Karakolu'na
götürüldü. Araçtan indirilirken de polisler
tarafından darp edilen Kılıç, karakolda
kendisine uzatılan hazır ifade tutanağını
imzalamayı reddetti. Kılıç, karakoldan
ayrıldıktan sonra Çağlayan Adliyesi'ne
giderek polislerden şikâyetçi oldu. (“Polis
Sokak Ortasında Soydu, Elektrik Verdi,
Gaz Sıktı, Dövdü”, http://bianet.org,
06.03.2012)
11- Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde oturan Beyhan Kaya isimli zihinsel engelli
yurttaş, Serment Caddesi’nden geçerken
İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı sivil bir
polis tarafından darp edildi. Vücudunda
darp izleri bulunan Kaya, ailesiyle birlikte
savcılığa giderek, Şemdinli İlçe Emniyet
Müdürlüğü hakkında suç duyurusunda
bulundu. Kaya, "Ben yoldan geçerken sivil
bir polisin sözlü hakaretlerine uğradım.
Daha sonra beni tutarak, dövmeye başladı.
Bir ara beni duvardan aşağıya atacaktı.
Oradaki esnaflar engel oldu. Zaten özürlü-
yüm, yüzde 55 engelli raporum var ve şu
anda özel bir rehabilitasyon merkezinde
tedavi görüyorum. 2 gündür polis beni tehdit ediyor. Neden bana bunu yaptıklarını
anlamış değilim" diye konuştu. (“Engelliye
polis dayağı iddiası”,
http://diclehaber.com.tr, 26.03.2012)
12- Rize’de 6 Nisan 2012 tarihinde
kaçak sigara sattıkları için polis ile yaptıkları tartışmanın ardından gözaltına alınan
3 kişi, gözaltı öncesi ve sonrasında polisin
saldırısına maruz kaldıklarını söyledi. S.B.,
K.B. ve E.K., isimli kişiler “Gözaltına alındığımız esnada polis aracına bindirildik.
Araca biner binmez polisler bize küfür ederek saldırmaya başladı. ‘Siz polise nasıl
vurursunuz, sizin hayatınızı bitireceğiz,
şimdi göreceksiniz’ diyerek vurmaya başladılar. Hastaneye götürüldük. Acil serviste
sedyelerin üzerinde oradaki perdeleri kapatarak bize tekrar vurmaya başladılar. Bizi
öldüresiye dövdüler. Şikâyetçiyiz” dediler.
(“İşte HSYK destekli polisin eseri!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
15.04.2012)
13- KESK İzmir Şubeler Platformu’nun
4+4+4 eğitim sistemini protesto etmek
amacıyla 28 Mart 2012 tarihinde Konak
Meydanı’nda gerçekleştirdiği eylemde, tazyikli su ve biber gazıyla saldıran polisin
şiddetine maruz kalan HDK İzmir
Delegesi ve Yürütme Üyesi Şengül
Umutlu’nun ayak bileği ve diz kapağında
çatlaklar oluştu. Sağlık durumuna ilişkin
rapor alan Umutlu, İzmir Emniyet
Müdürlüğü hakkında dava açacağını söyledi. (“Polis ayak bileğini çatlattı”,
http://www.ozgur-gundem.com,
15.04.2012)
14- Mardin’in Dargeçit ilçesinde 15
Nisan günü bir dershaneye molotof koktey-
26
li atılmasının ardından polisler, T.A adlı
14 yaşında bir çocuğun da aralarında
bulunduğu 7 kişiyi gözaltına aldı.
Karakolda yaşadıklarını anlatan T.A. adlı
çocuk, polis sorgusunda kendisine işkence
yapıldığını ve polislerin kendisini darp
etmesi sonucu bayıldığını söyledi.
Polislerin kendisini ayıltmak için üzerine
su attığını anlatan T.A., karakolda halsiz
düşmesi üzerine kendisini hastaneye kaldırdıklarını belirtti. T.A., burada tedavi
edildikten sonra kendisine rapor verilmeden gönderildiğini ifade ederek, halen her
yerinde ağrılar hissettiğini söyledi. T.A,
baş kısmında ve alnında darp izlerinin
bulunduğunu aktardı. Gözaltına alınan 7
kişinin gecenin ilerleyen saatlerinde serbest bırakıldığını öğrenildi. (“Karakolda
çocuğa işkence yaptılar”,
http://www.ozgur-gundem.com,
16.04.2012)
15- Gözaltına alınmasının ardından
tutuklanarak, Bakırköy L Tipi Cezaevi’ne
konulan Altun Yaray, Newroz’da İstanbul
Kazlıçeşme Meydanı’nda yaşadıklarını
anlattı. Bağcılar’dan kalkan otobüsle
Kazlıçeşme’ye giden Altun Yaray, otobüsten
dışarıya adım atar atmaz çevik kuvvet polislerinin saldırısına uğradıklarını belirtti.
“Derdimizi anlatmamıza bile izin vermediler, üzerimize çullanarak, coplarla bize vurmaya başladılar.” diyen Yaray, yere düşen
arkadaşlarının tekmelendiğini, kafalarının
betona vurulduğunu anlattı. Altun Yaray,
“Polisin saldırısı o denli şiddetliydi ki darp
nedeniyle onlarca insanın kustuğunu gördüm.” dedi. Yaray, saldırıda serçe parmağı
kırılan Hayriye Bozkurt’un yaşadıklarını da
şöyle anlattı: “Olaylar esnasında cep telefonunda Kürtçe konuşan Hayriye Bozkurt’un
önünü iki polis kesti. Polislerden biri telefonu zorla Hayriye’nin elinden almaya kalkıştı. Hayriye’nin tepki göstermesinin ardın-
dan aynı polis onun elini bükerek, sağ elinin serçe parmağını kırdı.” Çevik kuvvet
aracında da kadınlara küfürler edilirken,
erkeklerin dayaktan geçirildiğini anlatan
Yaray, daha önce böylesi bir vahşetle karşılaşmadığını söyledi. Altun Yaray, İstanbul
Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele
Şubesi’ne getirilmelerinin ardından dayağın
yerini psikolojik baskının aldığını ifade etti.
Kadın polislerin kendilerini zorla soymaya
kalkıştıklarını, tepki göstermeleri üzerine
ağza alınmayacak hakaret ve küfürlere
maruz kaldıklarını söyleyen Yaray, “Bazı
polisler tarafından da ırkçı yaklaşımlara
maruz kaldık.” dedi. Yaray, karakolda kendisine ve diğer gözaltına alınan arkadaşlarına ajanlık teklif edildiğini de belirtti.
(“Polisin saldırısı o denli şiddetliydi ki...”,
http://www.ozgur-gundem.com, 16.04.2012)
16- Bağcılar'da trafik kazası yapan Döne
Kurtçe, oğlu Onur Kurtçe ve hamile kardeşi Döndü Kahraman, polisle tartışmaları
sonucu feci şekilde dayak yedi. Ailenin avukatı Ersin Dere, müvekkillerinin “fakir”
olmaları gerekçesiyle polis saldırısına uğradıklarını belirterek “Öyle bir şiddetle saldırıya uğradılar ki, saldırılar Bağcılar
Karakolu ve Bağcılar Devlet Hastanesi’nin
içinde de devam etti. Polisler, saldırı sırasında ‘Burada hâkim de biziz, savcı da
biziz.’ diyorlarmış. Suç duyurusunda bulunacağız” dedi. (“Hâkim de biziz, savcı da”,
http://www.cumhuriyet.com.tr, 23.04.2012)
17- Mardin’in Derik ilçesinde önceki
gün ilçe emniyet müdürlüğü önünden
geçen Azadiya Welat Gazetesi çalışanı 3
çocuk annesi Yasemin Yılmaz, sivil polisler tarafından üst araması ve kimlik sorgusu için durduruldu. Yapılan aramadan
sonra Yılmaz’ın, karakola götürmek isteyen polislere direnmesi üzerine saçlarından sürüklenerek gözaltına alındığı belir-
27
tildi. Konu hakkında bilgi veren kendisi
de Azadiya Welat dağıtımcısı olan
Yılmaz’ın eşi Nizamettin Yılmaz;
“Gözaltında eşimi ‘ağzını burnunu dağıtırız’ diye tehdit ediyorlar. Daha sonra eşimin kafasını duvara vurarak darp ediyorlar. Eşime ‘Sizi burada öldürsek kim bize
ne diyecek?’ diyerek hakaret ve tehditlerine devam ediyorlar.” dedi. Eşinin sağlık
kontrolü için Derik Devlet Hastanesi’ne
sevk edildiğini aktaran Yılmaz, 3 polisin
eşiyle birlikte doktorun yanına girdiğini
söyledi. Eşinin doktora darp edildiğini
söylemesine ve yüzündeki şişkinlikler ile
morlukları göstermesine rağmen doktorun
sağlam raporu verdiğini söyledi. Sağlık
kontrolünden sonra eşinin serbest bırakıldığını söyleyen Yılmaz, polisler ve hastane
doktoru hakkında suç duyurusunda bulunacağını belirtti. (“Polis terörü sürdü:
Gazete dağıtımcısı saçlarından sürüklendi”, http://www.ozgur-gundem.com,
27.04.2012)
larına kar maskesi takmış iki kişi tarafından tehdit edildiğini ifade etti. “Eğer olayı
polisler yaptı diye suç duyurusunda bulunursan, biz yapacağımızı biliriz.” şeklinde
tehdit edildiğini belirten Pınar, herkesten
bu olayın üzerine gitmesini istediğini söyledi. Milli Savunma Bakanlığı verilerine
göre, son 10 yıllık dönemde toplam 1470
kişi askerde “Eğitim zayiatı” sonucu yaşamını yitirdi. Dönemin Milli Savunma
Bakanı Vecdi Gönül, geçen yıl ocak ayında
yaptığı açıklamada, son beş yılda orduda
408 askerin “intihar” ederek hayatını kaybettiğini açıklamıştı. Asker aileleri ise yaptıkları açıklamada çocuklarının “intihar”
etmediğini, ölümlerinin “şüpheli” olduğunu açıklıyor. Bu yılın başından bu yana
şüpheli asker ölümleri arttı. Ocak ayından
bu yana 12 askerin şüpheli bir şekilde
hayatını kaybettiği rakamlara yansımıştı.
(“Polislerin yaptığını söylersen...”,
http://www.ozgur-gundem.com,
05.05.2012)
18- Manisa’da askerliğini yaparken,
rahatsızlanması üzerine memleketi
Batman’a gelen Selman Pınar, önceki gece
polislere kimlik göstermediği gerekçesiyle
gözaltına alındı. Pınar, polisler tarafından
götürüldüğü Batman Bölge Devlet
Hastanesi’nde iddiaya göre, kaçmak isterken düşüp öldü. Valilik ise Pınar’ın ‘dur’
ihtarına uymayarak hastane tünel girişinden atlayıp öldüğünü ileri sürdü. Polislerin
kimlik istediğinde ağabeyinin yanında olan
Adnan Pınar ise, ağabeyinin asker olduğuna dair belgesini gösterdiğini belirterek,
polisin belgeyi yırttığını söyledi. Baba Arif
Pınar, polisler hakkında şikâyetçi olacaklarını söyledi. (“Yine karakol, yine şüpheli
ölüm”, http://www.ozgur-gundem.com,
01.05.2012) Selman Pınar’ın kardeşi ve
görgü tanığı Adnan Pınar, abisinin mezarını ziyaret etmek için gittiği mezarlıkta baş-
19- Taksim Polis Merkezi'nde görevli
komiser yardımcısı N.K, Taksim'deki bir
gece kulübünde kimlik kontrolü sırasında
gözaltına alınan P.A'ya iki kez tecavüz ettiği iddiasıyla tutuklandı ve hakkında 18 yıl
hapis istemiyle dava açıldı. P.A. ifadelerinde, N.K'nın daire sorumlusu olduğunu bildiğinden kendisine kimsenin inanmayacağını, zor durumda kalacağını belirterek bu
nedenle sesini çıkaramadığını ifade etti.
Olay, tecavüzden sonra nezarethaneye
giden P.A.’nın 13 Mart akşamında durumu
bir arkadaşına anlatması ve arkadaşının
şikâyette bulunması ile ortaya çıktı.
Yapılan aramalarda N.K.'nın aracında 10
adet prezervatif bulundu. Yapılan kamera
incelemelerinde de şüpheli N.K'nın genç
kadınla kadınlar tuvaletine girdiği, bir
müddet sonra ise buradan çıkarak genç
kadınla birlikte odaya girdiği tespit edildi.
28
Komiser yardımcısı N.K. suçlamaları reddetti. Olayla ilgili soruşturmasını tamamlayan Savcılık, Komiser N.K. hakkında
"nitelikli cinsel saldırı" suçundan işlem
yapıp tutuklayarak 18 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. N.K. önümüzdeki günlerde Ağır Ceza Mahkemesi'nde hâkim karşısına çıkacak. (“POLİS ŞİDDETİ, Taksim
Polis Merkezi'nde Tecavüz”,
http://www.bianet.org, 28.05.2012)
20- Yalova'da 27 Mayıs gecesi dolaşmaya çıkan 30 yaşındaki Çayan Birben birkaç
arkadaşının tartıştığını görünce onları ayırmak istedi. Birben'in "Astım hastasıyım,
biber gazı sıkmayın." demesine rağmen
olay yerine gelen polisler biber gazı sıktı.
Çevredekiler tarafından yüzünü yıkamak
için bir internet kafeye götürülen Birben
burada fenalaştı. Yalova Devlet
Hastanesi'ne kaldırılarak yoğun bakıma alınan fakat beyin ölümü gerçekleşen Çayan
Birben hayatını kaybetti. Birben ailesinin
avukatı Melek Korkmaz, olay nedeniyle
İçişleri Bakanı, Yalova Valisi, Yalova İl
Emniyet Müdürü, Asayiş Şube Müdürü ve
o gün Yalova'da görev yapan kolluk amiri
ve memurlar hakkında suç duyurusunda
bulunduklarını söyledi. (“Çayan Birben
Biber Gazından Öldü”, http://bianet.org,
30.05.2012)
21- Yaklaşık iki ay önce cezaevinden
tahliye olan ve iki yıl önce bir kavgaya
karıştığı gerekçesiyle hakkında arama kararı bulunduğu ileri sürülen Kenan Yılmaz,
22 Mayıs'ta saat 01:40'ta gözaltına alındı.
Esentepe Polis Merkezi'nde fenalaşınca
sabaha karşı ambulansla Bakırköy Devlet
Hastanesi'ne kaldırılan 25 yaşındaki
Yılmaz, hastanede hayatını kaybetti. Olayla
ilgili Gaziosmanpaşa Adliyesi Cumhuriyet
Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunan
Yılmaz ailesinin avukatı Adnan Küpçük
şunları söyledi: "Polisler hakkında, 'kasten
insan öldürme', 'işkence ve eziyet', 'görevi
kötüye kullanma', 'hürriyetten yoksun
bırakma' suçlarından şikâyette bulunduk.
Olayın olduğu saatler içerisinde Esenler
Polis Merkezi'nde görevli olan bütün
memurlar suç duyurumuzda şüpheli olarak
yer alıyor." dedi. Yılmaz'ın bazı polislerin
kastı ve bazı polislerin de ihmali sonucu
hayatını kaybettiğini iddia eden Küpçük,
"Yılmaz'ın basit yaralama davasından bir
yakalama kararının olduğu söylendi. Ama
bunun kayıtlarını da bize göstermediler.
Bunun da farazi olduğunu düşünüyorum.
Çünkü Yılmaz her gün denetimli serbestlik
kapsamında karakola imza atmaya gidiyor
zaten." diye konuştu. Yılmaz'ın babası
Cevat Yılmaz da o gece karakolda oğlunu
gören bir görgü tanığının söylediklerini
aktardı: "İki saat nezarette yerde baygın
şekilde yattı. 'Beni çıkarın ben ölüyorum.'
diye polislere bağırdı. Sabah 06:45' te nezaretten çıkararak, ambulans çağırıp hastaneye götürdüler. Yılmaz, hastane polisinin de
oğlu hastaneye geldiğinde ölmüş olduğunu
söylediğini açıkladı. Ayrıca, oğlunun gözaltına alındığında hastaneye götürülmediğini
ve rapor alınmadığını, karakoldaki polislerin, nezaretteki kameraların bozuk olduğunu ileri sürdüklerini” söyledi.
(“Gözaltında İşkenceyle Ölüm İddiası”,
http://bianet.org, 30.05.2012)
22- Diyarbakır'ın Yenişehir İlçesi
Aziziye Mahallesi'nde oturan Kadri Çelik
adlı yurttaş, 30 Mayıs gecesi evine yapılan
polis baskınıyla gözaltına alındı. Toplu
Konut Polis Karakolu'na götürülen Çelik,
daha karakola götürülmeden polisler tarafından dövülmeye başlandı. Çelik'e yönelik
dayak ve işkence karakolda da sürdü.
Ailesinin karakola geldiğinde bağırış ve
yardım çığlıklarını duyduklarında 155
polis imdadı ve 112 acil servisi aradıklarını
29
anlatan Çelik, şunları söyledi: "Beni
Araştırma Hastanesi'ne kaldırmışlar.
Kendime geldiğimde hastanenin acil servisinde olduğumu gördüm. Orada tanımadığım bir kadının benim için 'kafasını yere
vurmuş' dediğini duydum. Buna itiraz ederek, polislerin beni dövdüğünü söyledim.
Acil servisin doktoru, kadının söylemi üzerine beni tedavi etmek istemedi. Bu duruma tepki gösterdiğimde ise tedavi edeceğini söyledi ancak bu kez ben kabul etmedim. Ben bağırıp çağırıp doktora kızınca,
hastane güvenlik görevlileri de bana saldırdı. Beni darp eden polislerden biri de
benimle gelmişti. Bana bunları yapanlardan birinin o olduğunu söyleyince oradan
uzaklaştı. Hastanede tedavi edilmeyince
beni tekrar karakola götürüp nezarete koydular." dedi. Karakola geri götürüldükten
sonra Araştırma Hastanesi yerine başka bir
hastanede tedavi olmak istediğini, ancak
hastane talebinin kabul edilmediğini söyleyen Çelik, "Avukat istemem üzerine barodan gelen avukat nezaretinde ifadem alındı
ve serbest bırakıldım. Karakoldan çıktıktan sonra Devlet Hastanesi'ne gittim.
Polisler tarafından işkenceye maruz kaldığımı söyleyince 'senin bir şeyin yok' diyerek geri gönderdiler. Ben bu şahıslardan
şikâyetçiyim." dedi. Gördüğü işkenceler
nedeniyle elbiseleri kanlar içerisinde kalan
Çelik, İHD Diyarbakır Şubesi'ne başvurarak hukuki yardım talebinde bulundu.
(“Karakolda işkenceye sıfır tolerans!”,
http://diclehaber.com.tr, 05.06.2012)
23- Viyana Ticaret Odası içinde yer
alan Türk Esnaflar Topluluğu olarak
temaslarda bulunmak üzere 16 kişilik heyet
olarak 10 Mayıs’ta İstanbul’a gelen Erdem
Koçer, Çayan Çankaya, Serkan Kaplan
isimli yurttaşlar, Dolapdere’de araçlarını
park ettikleri sırada yanlarına 34 HH 0518
plakalı çekici araç geldi. Aracın içindeki
resmi giyimli polis ve sürücü, hakaret ve
küfürlerle aracın kaldırılmasını istedi.
Kendilerinden ehliyet ve ruhsat istenmesi
üzerine Avusturya ehliyeti ibraz eden
Serkan Kaplan’a resmi giyimli polis biber
gazıyla saldırırken, aracı kullanan polis
memuru da, tornavidayla Çayan, Erdem ve
Kaplan’a saldırdı. Telsiz anonsu üzerine
olay yerine gelen 5 devriye arabasındaki
polislerin tutumu da aynı şekilde oldu.
Kaplan’ın ısrarı üzerine polisler ve 3 yurttaş çekici aracın gittiği yer olan Kasımpaşa
Piyalepaşa Bulvarı’nda bulunan Yıldırım
Otoparkı’na gitti. Bu sırada kendilerine
eşlik eden polis aracı otoparktan ayrılırken,
Kaplan aracın ruhsatını almak üzere otoparkın içindeki resmi giyimli 3 polisin
olduğu büroya girerek, işlemlerin yapılmasını istedi. Bu sırada arkadaşlarını bekleyen Çankaya ve Koçer ise, 9-10 kişilik bir
polis grubu tarafından saldırıya uğradı.
Arkadaşlarının dayak yediğini gören
Serkan Kaplan’ın bürodan çıkmasına ise
polisler izin vermedi. 15 dakika boyunca
feci şekilde işkence gören Çankaya ve
Koçer’i alan Kaplan, onları Taksim
İlkyardım Hastanesi’ne oradan da Alman
Göz Hastanesi’ne götürdü. Çankaya ve
Koçer’de kalıcı hasara yol açabilecek göz
travması oluştu. Çayan ve Koçer, yaşadıkları olaylara ilişkin olarak Türkiye’deki
Viyana Konsolosluğu’na ve Avusturya’daki
İstanbul Başkonsolosluğu’na dilekçe yazarak sorumluların cezalandırılmasını istediler. (“Polisten ‘hoş geldin işkencesi’”,
http://www.ozgur-gundem.com,
05.06.2012)
24- Ataşehir Fenerbahçe Koleji yanında
bulunan boş arazide güvercin beslerken
bira içen Ahmet Yılmazer, Gürsel Kale ve
Davut Kale adlı gençlere polisler önce
biber gazıyla müdahale etti, ardından gençleri döverek gözaltına aldı. Saldırıya uğra-
30
yan gençlerden Yılmazer, götürüldükleri
İçerenköy Polis Merkezi'nde de tehdit edildiklerini belirterek, "Polisler babamı karakolda 'Bu işin sonu kötüye gider. Şikâyet
ederse cebine eroin koyarım' diyerek tehdit
etti. Yılmazer; "Ben hangi suçu işledim ki
beni bu hale getirdiler? Ben suçlu olsam
bile beni bu hale getiremezler. Gözümde de
bir görme kaybı var, yazıları seçemiyorum.
Bu yüzden çalışamıyorum. Beni bu hale
getirenlerin cezalandırılmasını istiyorum"
dedi. (“Bira İçen Gençlere Polis Dayağı”,
http://bianet.org, 07.06.2012)
25- Şırnaklı üç arkadaş, 35 yaşındaki
Mervan Kurt, 31 yaşındaki Ahmet Usal ve
24 yaşındaki Ahmet Şalcı 6 Haziran gecesi
Taksim’de İstiklal Caddesi’nde eğlenip
alkol aldılar. Gece saat 02.00 sularında caddede yürürlerken Ahmet Şalcı ile bir grup
arasında tartışma çıktı. Tartışmaya Güven
Timleri müdahale etti. Ahmet Usal, 8
Haziran’da İstanbul Savcılığı’nda alınan
ifadesinde, 10 kadar sivil polis tarafından
dövüldüklerini ileri sürerek, şöyle
dedi:“Ne yapıyorsunuz’ diyerek biri boğazıma sarıldı. Nefesim kesilecek gibi oldu.
Kurtulmak için itekledim. 4-5 arkadaşı
yere yatırıp ellerimi arkadan bağladı. Beş
kişi birden vurmaya başladı. Biri saçımdan
tutarak yüzüme, ikisi göğüs kafesime, biri
ayağıyla enseme vuruyordu. 150-metre ilerideki karanlık ara sokağa götürdüler.
Orada dört şahıs vücudumun her yerine
tekme tokat vurdu, yerde sürükledi.
Silopili olduğumu söyleyince ‘Siz orada
polis s..., biz de burada sizi s...’ dediler.
Hastaneden sonra Taksim Polis Merkezi’ne
götürdüler, dördüncü katta beni dövdüler.
Bizi suçlu göstermek için polisin telsizini
niye kırdın’ diye ifademizi aldılar.”
Mervan Kurt da “Sol gözümün altı morardı. Omzum ve çeneme darbe aldım.
Dördüncü katta sinkaflı sözler ve hakaret
ettiler. Polislerden birinin adı, Erdem’di”
dedi. Taksim İlk Yardım Hastanesi’nde
götürülen Murat Şalcı’nın ise aldığı darbeler sonucunda beyin kanaması geçirdiği
saptandı. Polis Murat Turan, Levent
Karadeniz, Burak Mugul ve Erdem
Ata’nın, olaydan bir saat sonra hazırladıkları anlaşılan tutanakta ise üç gencin kendilerine yumruklarla saldırdıklarını, ‘kafalarını yere vurup kendilerine zarar vermeye
çalıştığını’ iddia ettikleri, beyin kanaması
geçiren Murat Şalcı’nın ise ‘terör örgütüne
üye olmak ve örgüt propagandası yapmak’
iddiasıyla kaydının olduğu belirtildi.
(“Beyoğlu'nda üç gence dayak iddiası”,
http://www.radikal.com.tr, 11.06.2012)
26- Geçtiğimiz hafta İzmit’te arkadaşlarının karıştığı bir kavgayı ayırmak isterken
polisin biber gazlı müdahalesine maruz
kalan Çayan Birben, beyin kanaması geçirerek hayatını kaybetmişti. Polise astım hastası olduğunu söylemesine rağmen biber gazı
sıkılan Birben hakkında düzenlenen
İstanbul Adli Tıp Kurumu raporuna göre
“ölüme biber gazının neden olabileceğine
dair herhangi bir otopsi bulgusuna rastlanmadığı” ifade edildi. Konuyla ilgili olarak
açıklamada bulunan ailenin avukatı Melike
Korkmaz, “Ön rapor bizi şaşırtmadı. Biber
gazını aklamaya çalışıyorlar. Gerekirse ikinci bir rapor isteyeceğiz. Polis ‘astım hastasıyım’ diyen Çayan’a buna rağmen gaz sıkmış.
Ambulans da geç gelmiş. Çayan’a komadayken fazla oksijen verilerek ciğerleri temizlendi. İhmaller zinciri var. Bu olayı kapatmalarına izin vermeyeceğiz. Ailesi perişan
oldu” diye konuştu. (“Biber gazı aklanmak
isteniyor”, http://www.ozgur-gundem.com,
11.06.2012)
27- HPG’li Ramazan Yılmaz’ın
Silvan’da düzenlenen cenaze törenine polisin müdahalesi sırasında her iki gözünden
31
yaralanan Hamdi Özyandı (55) isimli yurttaşın durumu ciddiyetini koruyor. Polisin
sıktığı tazyikli su nedeniyle her iki göz
merceğinde kaymaya bağlı kanama meydana gelen Özyandı, D.Ü Tıp Fakültesi
Hastanesi Göz Hastalıkları Polikliniği’ne
kaldırıldı. Hastanede 6 gündür müşahede
altında olan Özyandı, gözlerindeki kanamanın halen devam ettiğini, ancak kanama
durduktan sonra ameliyat olabileceğini
söyledi. Her iki gözünde de görme kaybı
yaşadığını belirten Özyandı, ameliyattan
sonra gözünü kaybedip kaybetmeyeceğinin
netlik kazanacağını belirtti. (“Polisin tazyikli su müdahalesinde yaralandı”,
http://www.ozgur-gundem.com,
12.06.2012)
28- Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde bulunan İskanevleri Çay Ocağı önünde gece
kimlik kontrolü yapan polislerin bir yurttaşı gözaltına aldığı sırada darp etmesine
tepki gösteren yurttaşlar ile polisler arasında tartışma çıktığı belirtildi. Çay ocağı
önündeki yurttaşların tepkisine, polisin
biber gazı ve coplarla müdahalede bulunmasının olduğu ifade edilirken, polis tarafından darp edilen 3 kişiden Ramazan
Demir’in daha sonra gözaltına alındığı kaydedildi. Polislerin müdahalesi sonucu yaralanan Bağlar İskanevlerispor Kulübü
Başkanı Latif Aydın, “Polisler Ramazan
Demir arkadaşımızı darp ederek gözaltına
aldı. Tepki göstermemiz üzerine polisler
bize hakaret ve küfür etti. Ardından coplarla, biber gazlarıyla, tekme tokat saldırmaya başladılar. Oğluna saldıran polislere
tepki gösteren annesi Amber Ayter’e de
biber gazı sıktılar, copla vurdular.” dedi.
Gece yaşanan olaylarda darp edildiğini
belirten Amber Ayter, “Bir anda oğluma
saldırdılar. 10 polis ona vurmaya başladı.
Ben de engel olmaya çalışınca bana da
biber gazı sıktılar. Copla vurdular kolu-
ma.” dedi. (“Sokakta polis işkencesi!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
13.06.2012)
29- Cizre’de meydana gelen olaylar
esnasında yaralanan Kemal Kar isimli gencin götürüldüğü emniyette işkence gördüğü
ve fenalaşması üzerine hastaneye kaldırıldığı bildirildi. Anne Asya Kar, oğlunun,
yaralı olmasına rağmen polislerce darp
edildiğini belirtti. Anne Kar, oğlunun 3
günün sonunda yoğun bakımdan çıkarılarak servise alındığını ifade etti. Dün yoğun
bakımdan çıkarılan Kar’ın, tedavisi bitmeden adliyeye getirildiği ve savcılık işlemlerinin ardından tutuklandığı ifade edildi.
(“Emniyette yaralı gence işkence!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
14.06.2012)
30- 7 Haziran gecesi saat 01.00 sıralarında evlerine gitmek üzere İstiklal
Caddesi’nde yürüyen Mervan Kurt, Ahmet
Usal ve Murat Şalcı, Beyoğlu İlçe Emniyet
Müdürlüğü’ne bağlı “güven timi” polisleri
tarafından dövüldü. Taksim Polis
Merkezi’ne götürülen üç gençten Şalcı,
beyin kanaması geçirdi. Gözaltı kayıt
işlemleri yapılmadan önce Taksim İlk
Yardım Hastanesi’ne götürülen ve doktor
kontrolünden geçirilen gençlerden Şalcı’ya verilen ilk rapor ile savcılığa sevkinden önce verilen rapor arasında büyük
fark bulunuyor. Baygın halde Doktor Ayşe
Basa tarafından muayene edilen Şalcı’ya
“4 gün buz uygulama ve KBB poliklinik
önerisi ile taburcu edildi” raporu verildi.
Savcılığa sevki öncesi yeniden aynı hastaneye götürülen Şalcı’yı muayene eden
Doktor, Şalcı’nın arkadaşlarının itirazı
üzerine, Şalcı’nın bedenindeki darp izlerini tespit ederek, “Hayati tehlikesi vardır.”
raporu verdi. Şalcı’nın hastaneye yatırıldığını da belirtti. 7 Haziran öğle saatlerinde
32
Taksim İlk Yardım Hastanesi’ne yatırılan
Şalcı, 10 Haziran akşamı saat 21.00’de
taburcu edildi. Hâlâ normal yaşamına
dönemeyen Şalcı, baş ağrıları ve mide
bulantıları çekiyor. Avukat Gülizar
Tuncer ile Avukat Fazıl Ahmet Tamer,
doktor hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacak. Avukatlar ayrıca hekimi,
hastanın hayatını riske soktuğu için
İstanbul Tabip Odası’na da şikâyet edecek. (“Polis dövdü, doktor işkenceyi gizledi”, http://www.ozgur-gundem.com,
16.06.2012)
31- İstanbul’un Fatih İlçesine bağlı
Drama Caddesi’nde saat 23.00 sıralarında
rutin kimlik kontrolü yapan polisler,
Ömer Nas’ı (26) ‘Sen Siirtlisin, hepiniz
teröristsiniz.’ diyerek darp ettiler. Bu sırada oradan geçen Nas’ın akrabası Gıyasettin
Taş ta (25) olay yerine gelince, olay yerine
çağrılan 2 polis ekibi tarafından her ikisi
birden sorgusuz sualsiz darp edildiler.
Saldırı sonrası gözaltına alınan, kafasından
ve vücudunun çeşitli yerlerinden yaralanan Nas ile burnu ve bir dişi kırılan, kulak
zarı çatlayan Taş, saldırıyı yapan polisler
hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını ve kendilerinin Kürt olmasından ötürü
bu saldırıya maruz kaldıklarını belirttiler.
(“Kürtlere tahammülsüzlük”,
http://www.ozgur-gundem.com,
19.06.2012)
32- Fatih’te, ailesiyle birlikte saat 02.30
saatlerinde aracıyla seyreden sürücü ile
polisler arasında yol verme tartışması yaşandı. Bir vatandaşın cep telefonuyla çektiği
görüntülere göre; polisler tartıştığı şahsa
önce vurmaya başlıyor. Bu sırada olay yerine çok sayıda resmi polis yığılıyor. Polisler,
sürücünün eşinin çırpınışlarına aldırmadan
şahsı yere yatırıp dövmeye başlıyor. Hızını
alamayan bazı polisler ise kemeriyle yerde
yatan şahsa vurmaya devam ediyor. Ayağa
kaldırılan sürücü önce tenha bir yerde,
ardından da polis aracında dayak yemeye
devam ediyor. Polisler, baygın bir halde
yatan şahsın yardımına gelen esnafı da olay
yerinden uzaklaştırıyor. Eşi ve çocuklarının
gözleri önünde dayak yiyen şahıs, polis aracına bindirilerek gözaltına alınıyor. Olay
sonrası İstanbul Valiliği tarafından yapılan
açıklamada, "Fatih ilçesinde bir vatandaş ile
emniyet görevlileri arasında çıkan tartışma
sonucunda çıkan olayla ilgili 5 emniyet
görevlisi açığa alınmış olup, haklarında
soruşturma başlatılmıştır." denildi. (“Polis
dayağı şoku! Polisten babaya çocuklarının
gözü önünde öldüresiye dayak”,
http://gundem.milliyet.com.tr, 20.06.2012)
Ahmet Koca, olayın yol meselesi olmadığını, Kürtçe konuştuğu için polislerin saldırısına uğradığını söyledi. Bir TV kanalına
konuşan Ahmet Koca, “Yol meselesi gibi
gözükse de aslında değil. Akrabalarımı eve
bırakıyordum, onlardan birisi hamileydi.
Onu hastaneye götürmek isterken ters köşeden gelen polisler bana işaret ettiler. Ben
‘Memur Bey acil hastaneye yetişmem lazım.’
deyince ‘Bana ne lan!’ diye karşılık verdi. O
sırada abimi telefonla aradım ve onunla
Kürtçe konuştum. Bu kez de polisler Kürtçe
konuştuğum için bana ‘Seni terörist’ diyerek hep birden saldırdılar” dedi. (“Polis
dayağının nedeni ‘Kürtçe konuşmak’”,
http://www.ozgur-gundem.com, 21.06.2012)
İstanbul Fatih'te, polislerce aracından indirilerek elleri kelepçelenip dövülen Ahmet
Koca, 21 Haziran 2012 günü İstanbul
Adliyesi'nde Fatih Emniyet Müdürlüğü'nde
görevli polis memurlarının, Türk Ceza
Kanunu'nun 94. maddesi uyarınca, "işkence
sebebiyle yaralama ve insanlıkla bağdaşmayan muameleden" cezalandırılmaları amacıyla suç duyurusunda bulundu. (“Sokakta
İşkenceye Suç Duyurusu”,
http://bianet.org, 21.06.2012)
33
33- Diyarbakır'da 14 Temmuz'da çıkan
olaylarda polis şiddetine maruz kalıp gözaltına alınan ve savcılık tarafından serbest
bırakılan yurttaşlardan inşaat işçisi
Seydullah Kırmızızambak, saatler süren
işkencede onlarca polisin kendisine tekme,
tokat, yumruk, diz, cop ve kalaslar ile vurduğunu, özellikle yüzüne aldığı darbeden
dolayı gözü ve kafasından yara aldığını
ifade etti. Kırmızızambak, "Kaburgalarım
ve baş kısmımda şiddetli ağrı meydana
geldi. Beni darp ettikten sonra akrep tipi
araca bindirdiler. Sağlık kontrolü için hastaneye götürülürken aracın içinde de işkence yaptılar. Bazen şoför dahi aracı durdurup arkaya dönüp bana vuruyor küfür ediyordu. Ağza alınmayacak hakaretlere
maruz kaldım. Önce Eğitim ve Araştırma
oradan da DÜ Tıp Fakültesi Hastanesi'ne
götürüldüm. Doktor beni muayene etmesine rağmen rapor vermedi. Sadece reçete
verdi. En son kontrole götürüldüğümde
orada ilaç dahi verme gereği duymadı" diye
konuştu. Gözaltı sırasında ve gözaltına
alındıktan sonra polisin şiddetine maruz
kalan bir diğer yurttaş Yalçın Torgut ise,
İzmir'den Diyarbakır'a gezmeye geldiğini
ve Şehitlikte polis tarafından gözaltına
alındığını bildirdi. Gözaltına alındığı sırada onlarca polis tarafından feci şekilde
darp edildiğini ifade eden Torgut'un sağ
gözü ve vücudunun birçok yeri morluklar
içinde bırakıldığı gözlendi. (“Gözaltında
işkence görenler İHD'ye başvurdu”,
http://diclehaber.com.tr, 17.07.2012)
34- Kartal İlçesi'nde iki grup arasında
çıkan kavganın ardından olay yerine gelen
polislerin, gruplardan Kürt olanları feci
şekilde darp ettiği iddia edildi. Darp edilen
ve polis karakolunda hakaretlere maruz
kaldığını belirten Şaban Karadağ, "7-8 kişilik bir grup beş arkadaşımla birlikte bizi
yere yatırdıktan sonra sopayla dövmeye
başladı. Bunların kimliğini gördüm.
Bunlar sivil polisti. Polise, 'tamam sen
polissin neden bize saldırıyorsun' diye sordum. 'Sen Kürtsün' diye cevap verdi" dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı
taşeron bir firmanın işçilerinden 21 yaşındaki Şevkat Öztürk ise "Olay yerine sivil
polisler geldi. Kendilerini polis olarak
tanıtan kişiler tarafından sopa ile dövüldük. Ardından 250 metre uzaklıkta olan
Şehit Selahattin Aslantepe Polis Merkezi
Amirliği'ne götürüldük. Karakolda iken
olayın ilk cereyan ettiği yerde silah sesleri
geldi. Karakoldan koşar adımla çıktım.
Olay yerine geldim. Arkadaşlarım yaralı
bir şekilde yerde yatıyordu. Telefonumu
aldım, ambulansı çağırmak için. Polis beni
kelepçeledi ve beni çok fena bir şekilde
dövdü. Polis, saçımı tutarak, beni arabaya
doğru sürükledi. Arabanın içinde de dipçiklerle çok dövüldüm. Karakola götürüldüğümde anadan doğma bir şekilde soyunmamı ve tuvalette oturur gibi oturmamı
istediler. Polislere 'böyle insanlık dışı bir
hakaret var mı' diye sordum. Onlar da bana
'var' dedi. Ben de mecbur kaldım dediklerini yaptım. Hakaretler, tekme tokat, silah
dipçiği ile darp edilmeye başlandım.
Kelepçeleyerek nezarethaneye götürdüler.
Kameranın önünde de dövülmeye başlandım. Hakaretler ediliyordu, 'geberin' diyorlardı. Polis, 'oğlum siz burada eşkıyalık mı
yapıyorsunuz' diyordu" diye belirtti.
İfadelerinin alınması ardından hastaneye
sevk edildiğini ve yolda polisler tarafından
tehdit edildiğini belirten Şaban Karadağ,
"Beni döven ekip hastaneye götürdü. Yolda
'eğer doktora bir tek kelime dersen, seni
tekrar alır karakola götürürüz ve döveriz'
dediler. Ben de korktuğumdan dolayı doktora hiçbir şeyimin olmadığını söyledim"
diye konuştu. Karadağ’ın avukatı Halil
İbrahim Erdoğan da, "Müvekkilimin götürüldüğü polis merkezine gittim. Polis mer-
34
kezinde müvekkilim hakarete ve darbe
maruza bırakılmıştı" diye konuştu. (“Polis
merkezinde 'Sen Kürtsün' dayağı!”,
http://diclehaber.com.tr, 18.07.2012)
35- Diyarbakır'da 14 Temmuz
Cumartesi günü Barış ve Demokrasi Partisi
(BDP) tarafından organize edilen mitinge
valilikçe izin verilmemesi üstüne yaşanan
olaylarda, doğum yapan eşine ilaç almak
için evden çıkan Kerem Çiçek polisler tarafından dövüldü. Beş gündür hastanede
yatan 25 yaşındaki Çiçek'in beyin kanaması
geçirdiği açıklandı. Çiçek'in avukatı Murat
Güzel, suç duyurusunda bulunacaklarını
belirterek yaşananları şöyle aktardı: "Bir
hafta önce doğum yapan eşine ilaç almak
için evden çıkan Kerem Çiçek, olaylar
nedeniyle Şehitlik semtindeki eczanelerin
kapalı olması nedeniyle eve dönerken,
Şehitlik karakolu önünde bekleyen polisler
tarafından kimlik sorgusu için durduruldu.
Kimlik kontrolü yapıldığı sırada
Müvekkilim eşine eczaneden ilaç almak
için evden çıktığını polislere söylemesine
rağmen olay yerindeki polisler tarafından
hakaret edilip dövüldü. Beyin kanaması
geçiren Çiçek, polisler tarafından hastaneye
kaldırıldı. Polisler, ayrıca bilinci yerinde
değilken müvekkilime şikâyetçi olmadığına
dair bazı evraklar imzalatmıştır. Bu kanuna
aykırıdır." (“Polis ‘Orantılı Güç’ Kullandı,
Kerem Çiçek Beyin Kanaması Geçirdi”,
http://bianet.org, 18.07.2012)
36- İstanbul İkitelli'de Niyazi Buldan
isimli yurttaş, Mehmet Akif Ersoy
Mahallesi'ndeki polis karakolunda elleri
kelepçelenerek, yüzüstü yere yatırılıp hastanelik olana kadar dövüldü. 2 kaburgası
kırılarak, akciğeri patlatılan Bakırköy
Devlet Hastanesi'nde yatan Buldan;
“Olaydan önceki akşam garsonluk yaptığı
bardan çıktığını ve iş arkadaşını eve bıra-
kırken, Mehmet Akif Ersoy
Mahallesi'ndeki polis karakolu önünde
durarak sohbet etmeye başladıklarını, polislerin gelerek küfürlerle oradan uzaklaşmalarını istediğini, karakola götürülüp
GBT kontrolü yapıldıktan sonra serbest
bırakıldığını, dışarıda kendisini bekleyen
arkadaşının yanına gittiğinde tam oradan
ayrılırken bir polisin boğazına yapışarak
kendisini ittiğini, aynı polisin daha sonra
iki polis çağırarak, "Alın bunu" dediğini,
gelen bu iki polisin ellerini kelepçeleyerek
merdivenlerden döve döve nezarethaneye
indirdiklerini” söyledi. Buldan; “nezarethanedeyken polislerin sayısının arttığını,
polislerin kendisini yüzüstü yatırarak,
dakikalarca dövdüklerini” iddia etti.
Kendisini eve zorla atan Buldan, annesi
Gülsenem Buldan tarafından hastaneye
götürüldü. 3 saat yoğun bakımda kalan
Buldan'ın 2 kaburgasının kırıldığı hastanede tespit edildi. Buldan, kırılan kaburgaları
akciğerine saplanarak patlattığı için şu
anda oksijen tüpü yardımıyla nefes alıp
verebiliyor. Buldan'ın boynunda tırnak
izleri görülerken, bacaklarında ve vücudunun çeşitli yerlerindeki darp izleri dikkat
çekiyor. (“Kaburgalarını kırdılar akciğerini patlattılar!”, http://diclehaber.com.tr,
20.07.2012)
37- İstanbul'da Gazi Mahallesi'nde polis
tarafından vurulan ve yaralı olarak
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma
Hastanesi'ne kaldırılan Sultan Işıklı'nın
avukatı Ebru Timtik, müvekkiline hastaneye getirildiğinden beri işkence edildiğini
belirterek, "Sedyeye konulurken yaralarının üzerine bastırılıyor. Hasta kabulde
bulunan görevliler dahil olmak üzere
işkence yapıyorlar Sultan'a. Sedyesini indirip, kaldırarak yine duvarlara çarparak
Sultan'ın bedenine zarar vermeye çalışıyorlar" dedi. Olay ile ilgili yapılan basın açık-
35
lamasında ise avukat Barkın Timtik
Müvekkili Işıklı'ının durumuna ilişkin
bilgi vererek, “yarası sürekli sancı yapmasına rağmen Işıklı'ya ağrı kesici verilmediğini” söyledi. Işıklı'nın sağ kolunun şu an
felçli durumda olduğunu belirten Timtik,
sol kolundaki parmaklarının ise kurşun
aldığı için sadece üç parmağını kullanabildiğini ifade etti. Işıklı'nın hastanede mahkûm koğuşunda bulunan bir hücrede tutulduğunu belirten Timtik, hücreye giriş çıkış
yapmanın çok zor olduğunu ancak uzun bir
mücadele verdikten sonra müvekkili ile
görüşebildiğini aktardı. Timtik, "Görüş
saatlerimiz çok sınırlanıyor. Bugün en fazla
15 dakika görüş yapabildim. On beş dakikalık süre içinde rahatsız edildik. 'Bitirin',
'tamamlayın' gibi müdahalelerde bulunuldu" dedi. (“Sultan Işıklı'ya hastanede
işkence yapılıyor”,
http://diclehaber.com.tr, 22.07.2012)
38- İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’ne
yapılan yeni atamalar sonucunda,
AİHM'deki iki işkence başvurusunda
Türkiye'nin mahkûm olmasına neden olan
Sedat Selim Ay, İstanbul'da terörle mücadeleden sorumlu yeni Emniyet Müdür
Yardımcısı olarak atandı. (“Terör artık
'işkenceci' polise emanet”,
http://www.cumhuriyet.com.tr,
23.07.2012)
39- Gıda toptancılığı yapan kuzeni
Aydın Bıyıklı, iş yerinin önünde iki kişi
arasında araç park etme yüzünden çıkan
kavgayı ayırdı. Kavga edenlerden birinin
polis merkezine giderek hem kavga ettiği
kişi, hem de kavgayı ayıran Aydın
Bıyıklı'dan şikâyetçi oldu. Bir gün sonra
kavganın olduğu işyerinin önüne gelen 3
polis, Aydın Bıyıklı’yı karakola götürmek
isteyince polislere, olayla bir ilgisi bulunmadığını anlatan ve dükkânda müşteri
bulunduğu için karakola daha sonra gelip
gelemeyeceğini soran Bıyıklı ile polisler
arasında tartışma başladı. İşyerine daha
çok polisin gelmesiyle taraflar arasında
çıkan tartışma büyüdü ve polis Aydın
Bıyıklı'yı zor kullanarak karakola getirmek
için harekete geçti. Bu sırada, kucağında
oğlu olduğu halde olaya müdahale etmek
ve kuzeninin karakola getirilmesini engellemek isteyen Ebubekir Bıyıklı da hem
gazdan etkilendi, hem de polislerden dayak
yedi. Olay sırasında bir buçuk yaşındaki
bebeğinin kucağında olduğunu anlatan
Ebubekir Bıyıklı, sonradan gelen polislerin
ilk iş olarak gaz sıktığını belirterek olayı
şöyle anlattı: "Kucağımda bir buçuk yaşında çocuğum varken gaz sıktılar, beni döverek hastanelik ettiler. Oğlum da etkilendi.
Polislerin böyle bir şey yapabileceği aklımdan geçmezdi. Olayın ardından polisler
beni karakola götürmek istedi. Hastaneye
gitmek için ısrar edince beni hastaneye
götürdüler. Sonra da karakola gittik. Daha
sonra da serbest bırakıldık. Hastaneye
gidip darp edildiğim için rapor aldım, savcılığa başvurarak şikâyetçi oldum."
(“Polisin Gazlı Darplı Hizmeti Sınır
Tanımıyor”, http://bianet.org, 24.07.2012)
40- Diyarbakır'da Sur İlçesi
Melikahmet-Balıkçılarbaşı civarında 17
Temmuz günü saat 01.00-01.30 sularında
kardeşi ile birlikte Balıkçıbaşı-Melikahmet
civarında kendilerine ait Şahin marka araç
ile seyir halinde iken polis tarafından durdurulmak isten fakat ehliyetleri olmadığı
için korkan ve durmayan, polisin bunun
üzerine araca doğru 5 el ateş etmesi sonucu
ensesinden yaralanan ve ağır yaralı olarak
kaldırıldığı Diyarbakır Devlet Hastanesi
Yoğun Bakım Servisi'nde 8 gündür yaşam
mücadelesi veren 18 yaşındaki Nurhak
Çartay yaşamını yitirdi. Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan suç
36
duyurusu sırasında savcının; “Kardeşinin o
sırada orada ne işi vardı. Polisler onları
terörist sandığı için havaya ateş açmışlar.
Daha önce orada 2 polis arkadaşımız teröristler tarafından şehit edilmiş” dediğini
söyleyen abla Çartay, meydana gelen olayın
peşini bırakmayacaklarını davacı olacaklarını kaydetmişti. (“Polislerin ensesinden
vurduğu Çartay yaşamını yitirdi”,
http://diclehaber.com.tr, 25.07.2012)
41- İstanbul İkitelli’de yapılan kimlik
kontrolü sırasında hakkında aranma ve
gözaltı kararı bulunmadığı halde Şehit
Zeki Kaya Polis Merkezine götürülen ve
burada dövülerek kaburgaları kırılan
Niyazi Buldan hayati tehlikeyi atlattı.
Kırılan kaburgaları akciğerine saplandığı
için dokuz gün yoğun bakımda kalan
Buldan, oksijen tüpü sayesinde nefes alabiliyor. “Ciğerlerinin eski haline gelmesi için
oksijen tüpüyle bir süre yaşamak zorunda
kalacağını” ifade eden Buldan olayla ilgili
şikâyetçi olduğunu, olaydan sonra ifadesini
almaya gelen polislerin bile durumuna
şaşırdığını ve kendisine ‘Sakın davandan
vazgeçme’ dediklerini söyledi. Öte yandan
avukatlardan oluşan bir heyet de Buldan’ı
hastanede ziyaret etti. Heyet adına konuşan
Avukat Semih Biten, olayın “kasten adam
öldürmeye teşebbüs” kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirterek dokuz gün
geçmesine rağmen sorumluların ifadesinin
alınmadığını söyledi. Biten, dayak görüntülerinin savcılığa gönderilmediğini ifade
ederek şöyle devam etti: “Kanuna göre
mağdur kişinin hayati tehlikesi varsa
sorumlular tutuklanır. Ancak sorumlular
tespit edilip görüntüler bile savcılığa gönderilmemiş. Bu tür olaylarda emniyet savcılığa görüntü vermediği gibi bu olayda da
görüntülerin kaybolma riski var.
Karakollarda polisler istedikleri zaman
görüntülere müdahale edebiliyor. Ancak,
iki şahit var” dedi. (“Kayıtlar kaybolabilir”, http://www.taraf.com.tr, 26.07.2012)
42- Agos Gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni Hrant Dink'in öldürüldüğü suikastin azmettiricisi Erhan Tuncel, oteline
döneceği sırada sivil polisler tarafından
durduruldu. Kimlik kontrolü yapılan
Tuncel, üzerini aramak istedi. Yine iddiaya
göre polislere tepki gösterdi. "Kendisinin
tanınan bir kişi olduğunu, Emniyet
Teşkilatı için çok şey yaptığını" söyledi.
Ancak, sivil polisler Tuncel'in üzerini
aradı. Bu sırada belinde bir bıçak bulundu.
Gözaltına alınan Tuncel, iddiasına göre
tartaklandı ve sözlü hakarete maruz kaldı.
Kavga Emniyet Müdürlüğü'nde son buldu.
Şüpheli olarak ifadesi alınan Tuncel de
sivil polislerden kendisine şiddet uyguladıkları gerekçesiyle şikâyetçi oldu. Polisler
ise Tuncel'in "Beni herkes tanır, emniyet
teşkilatı, emniyet müdürleri bana borçludur, bana dokunmayın, bildiklerim sayesinde bu ülkede yapılacak darbeyi önleyenlerden biriyim" dediğini öne sürdü. Haseki
Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne giderek
rapor aldı. (“Polisler beni dövdü”,
http://haber.gazetevatan.com, 04.08.2012)
43- Yüksekova’da, Ferdane Kına’nın
cenaze töreni sonrası çıkan olaylarda başına gaz bombası isabet ederek yaralanan
Murat Temeş (33) yoğun bakımda. Çekilen
fotoğraflarda iş tulumu üzerinde görülen
Temeş’in inşaatta çalıştığı sırada hedef
gözetilerek vurulduğu ifade edildi.
Ağabeyinin Beyin Cerrahi bölümünde
tedavisinin devam ettiğini söyleyen Adem
Temeş, durumunun ağır olduğunu ve doktorların Temeş’in beyin kanaması geçirme
riski olduğu yönünde kendilerine bilgi verdiğini söyledi. Ağabeyinin inşaatta çalıştığı
sırada yaralandığını söyleyen Temeş,
sorumlular hakkında suç duyurusunda
37
bulunacaklarını kaydetti. (“Temeş’in
hayati tehlikesi sürüyor”,
http://www.ozgur-gundem.com,
12.08.2012)
44- Büyükçekmece'de karıştığı bir olayın ardından babasıyla birlikte gözaltına
alınıp karakola götürülen 26 yaşındaki Ali
A., ifadesinin alınmasının ardından tuvalet
ihtiyacını gidermek isteyince nezaretten
çıkarıldı. Bu sırada kendisine refakat eden
polisin silahını alıp intihar etti. Çenesinin
altına isabet eden kurşunla olay yerinde
hayatını kaybeden Ali A.’nın ölümüyle
ilgili soruşturma başlatıldı. Polis yetkilileri
kamera kayıtlarının savcılığa teslim edildiğini belirtti. (“Karakolda polis silahı ile
intihar iddiası”, http://www.posta.com.tr,
13.08.2012)
45- İzmir Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı
asayiş polis ekibi, Konak ilçesi Limontepe
semti 3820 Sokak'ta bir süre devriye gezdikten sonra yol kenarına park etti. Bu
sırada, ehliyetsiz sürücü Emrah Barlak,
iddiaya göre park halindeki ekip aracına
çarptı. Kaza sonrası polis memuru, Emrah
Barlak hakkında işlem yapmak istedi. Ceza
yazılmasına engel olmak isteyen Emrah
Barlak, polis memuruyla tartışıp, bıçak
çekip saldırdı. Yanındaki akraba ve arkadaşları olduğu belirtilen kişilerin de müdahale etmesiyle polis memuru sopa ve taşlarla dövüldü. Sürücünün yakınlarının kendisine saldırması sonrası, kendini korumak
isteyen polis memuru, saldırganlara, önce
biber gazı sıktı daha sonra belinden çıkardığı tabancayla ateş etti. Sürücü Emrah
Barlak karnından, kardeşi Erhan Barlak
(20) ile akrabaları Faruk K. (29) ve yoldan
geçen Halil A. (34) bacak ve kasıklarından
yaralandı. Mahalle sakinlerinin çağırdığı
ambulansla Yeşilyurt Eğitim ve Araştırma
Hastanesi'ne kaldırılan Emrah Barlak, tüm
müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
(“Polis kurşunuyla ölüm kameralarda!”,
http://www.haberturk.com, 13.08.2012)
46- Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde sigara kaçakçılığı yapan Mehmet Duman (31),
Yakup Taşdemir, Resul İlhan ve Yemlihan
İmrağ önceki akşam akşam özel harekât
polisi ve köy korucuları tarafından durduruldu. Araçtakiler tek tek dışarı çıkarak
ellerini havaya kaldırdı. İddiaya göre; araç
sürücüsü Mehmet Duman da araçtan inmeye çalıştığı sırada, bir özel harekât polisi
yaklaşık 2 metre mesafeden Duman’ın başına ateş etti. Kanlar içerisinde yere yığılan
Duman, Batman’da özel bir hastaneye getirilerek yoğun bakım servisinde tedavi altına alındı. Doktorlar, Mehmet Duman’ın sol
gözünü kaybettiğini ve hayati tehlikesinin
devam ettiğini söyledi. (“Polis kurşunu kör
etti”, http://gundem.milliyet.com.tr,
14.08.2012)
47- Ezilenlerin Sosyalist Partisi üyesi
olan Boran Atıcı, İzmir'de devam eden bir
soruşturma nedeniyle hakkında yakalama
kararı olduğu gerekçesiyle dün evinden
gözaltına alınarak, önce Üçyüzlü Polis
Merkezi'ne, ardından da Atışalanı Polis
Merkezi'ne götürüldü. Alınan bilgiye göre,
karakolda bir polis Atıcı'nın yanına gelerek
"üzerini çıkar" dedi. Atıcı'nın karşı çıkması
ve avukat istemesine rağmen, kıyafetlerini
çıkarması konusundaki ısrar sürdü. Daha
sonra odaya 10 polis birden geldi.
Polislerden birisi "biber gazı sıkın" derken,
2-3 polis de Atıcı'yı kollarından tuttu ve
ellerini arkadan kelepçeledi. Polisler daha
sonra Atıcı'yı yumruklamaya başladı.
Boran Atıcı, "İnsanlık onuru işkenceyi
yenecek" sloganı atarken, polisler yere
yatırdıkları Atıcı'yı tekmelemeye başladı.
Polislerden birisinin ayağı ile Atıcı'nın
kafasına bastırarak "Haydi bir daha bağır-
38
sana" dediği öğrenildi. Daha sonra başka
bir odaya götürülen Atıcı'nın kafası duvarlara vuruldu, yüzü tekmelendi ve yüzüne
neredeyse bir tüp biber gazı boşaltıldı.
Uzun süre bu odada bekletilen Atıcı, ancak
ailesi karakola gelince odadan çıkarıldı.
Annesi ile görüşen Atıcı, yaşadıklarını
anlatırken, daha sonra Bağcılar Devlet
Hastanesi'ne götürüldü. Gerekli tetkikleri
yapılan Atıcı'nın vücudundaki morluklar
ve darp izleri, rapor edildi. Öte yandan, 4
polis, şiddete uğrayan Atıcı hakkında şikâyette bulundu. Polisler, Atıcı'nın üzerini
aratmadığı, kendilerine saldırmaya çalıştığı
ve mukavemette bulunduğunu iddia ederek, işlem yaptı. Boran Atıcı'nın da hastaneden verilen raporla birlikte polisler hakkında suç duyurusunda bulunacağı öğrenildi. (“Üçyüzlü Karakolu'nda işkence”,
http://www.etha.com.tr, 18.08.2012)
48- İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in
gelişi ile Hakkâri’de başlayan gerginlik
sürerken, gösteri yapan gençlere müdahale
eden polisin rastgele attığı gaz bombası
evinde oturan Adnan Temeş (26) adlı yurttaşın göğsüne isabet etti. Hastaneye kaldırılan Temeş'in sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi. Temeş'in ağabeyi Murat
Temeş de geçtiğimiz hafta polisin attığı gaz
bombası nedeniyle sağ gözünü kaybetmişti.
(“Bakan Şahin'in gazı az daha öldürüyordu!”, http://www.evrensel.net, 20.08.2012)
49- Darp edilen Servet Karataş, Cengiz
Karataş ve Diayettin Karataş adına açıklama yapan Karataş ailesinin avukatı Adem
Çalişci; “4 Ağustos 2012 günü, Yenibosna
75. Yıl Karakolu’nda görev yapan polislerin, Kemal Karataş ve Servet Karataş’ı durdurarak üstlerini aradığını, sonra Servet
Karataş’ın cinsel bölgesine yönelik sokak
ortasında arama yapmak istediğini, buna
karşı çıkan Servet Karataş’ın darp edildiği-
ni belirtti. Buna tepki gösteren yüzde 52
zihinsel engelli Kemal Karataş’ın da darp
edildiğini ve iki kardeşe yönelik şiddetin
gözaltına alındıktan sonra hem araçta hem
de götürüldükleri polis merkezinde devam
ettiğini dile getirdi. Av. Çalişci, olayın
gelişim sürecini şu sözlerle anlattı:“Kemal
ve Servet Karataş darp edilmeleri ardından
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Hastanesi’ne kaldırılmışlardır. Diğer aile üyeleri hastaneye
gitmiş, hastaneye girmeleri özel güvenlik
görevlilerince engellenmiş, buna tepki gösteren aile üyelerine polisin hakaret içerikli
söylemleri üzerine polis ve aile üyeleri arasında arbede yaşanmıştır. Bunun üzerine
Diayettin Karataş ve Cengiz Karataş gözaltına alınarak darp edilmiş ve ciddi şekilde
yaralanmışlardır.” Bakırköy Cumhuriyet
Başsavcılığı’na işkence iddiasıyla suç duyurusunda bulunduklarını dile getiren Av
Çalişci, “Polis orantılı güç kullandığını
iddia ediyor, muhafaza altına aldığı şahıs
üstünde şiddet uygulamak orantılı güç
değil, işkence suçudur” diye belirtti.
(“Orantılı güç 'engel' tanımıyor”,
http://www.birgun.net, 23.08.2012)
50- Ankara’daki olay, önceki gün
Keçiören Sanatoryum Caddesi’nde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, Cem Aygün
(24), Dilara A. ve Kübra D. ile buluşmaya
gitti. Aygün otomobiline aldığı iki kız
arkadaşıyla Sanatoryum Caddesi’nde bir
süre dolaştı. Daha sonra aracı park eden
Cem Aygün ile Kübra D. arasında kıskançlık tartışması çıktı. Tartışma kavgaya
dönüşünce Kübra D. bağırarak bölgede
bulunan iki polis memurundan yardım
istedi. Polislerin müdahalesiyle karşılaşan
Aygün aracından çıkarak kaçmaya başladı.
“Dur” ihtarına uymadığı öne sürülen
Aygün’e iki polis, ateş etti. Polislerin
tabancasından çıkan 2 kurşunla, Aygün
ensesinden ve sırtından vuruldu. Olduğu
39
yere yığılan Aygün kaldırıldığı hastanede
hayatını kaybetti. Olayla ilgili olarak iki
polis memuru gözaltına alındı. Polis
memurlarının emniyetteki ifadelerinde
havaya ateş ettiklerini ancak dengelerini
kaybetmeleri üzerine kurşunların Aygün’e
isabet ettiğini söyledikleri öğrenildi.
(“Polis ‘Dur’a uymayanı öldürdü!”,
http://www.haberturk.com, 01.09.2012)
51- Levent'te eylem yapan işçilere polisin müdahale etmesi üzerine, işçiler, geçtiğimiz günlerde kurulan "444 155 9" nolu
"İmdat Polis" hattını aradı. Bunun üzerine
İstanbul Barosu bünyesindeki İşkence ve
Kötü Muamele ile Mücadele Kurulu’nda
görevli avukat, Şükriye Erden, işçilere polisin müdahalesinin bulunduğu Levent'e
geldi. Ancak avukat, işçilere yönelik polisin kötü muamelesini önlemesi bir yana,
kendisi de polis şiddetinin hedefi haline
geldi. Polisin cop darbeleri ile avukat Şükriye Erden'in eli kırıldı. Okmeydanı
Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan avukat Erden, 3 hafta iş görmez raporu
aldı ve eli alçıya alındı. Hukuki yardım
için olay yerinde bulunan Avukat Taylan
Tanay da polis şiddetinden nasibini aldı.
Avukat Taylan Tanay; "Bize yönelik saldırı
emrini bizi tanıyan Beşiktaş İlçe Emniyet
Müdürü verdi. Kendisinden şikâyetçi olacağız. Biz 'İşkence ve Kötü Muameleye
Karşı Mücadele' için komisyonda görevliyiz, bu şiddet olayını bize yönelterek bizleri yıldıracaklarını düşünenler varsa yanılıyorlar. Baro yöneticimiz de saldırının
yapıldığı Levent'e gelerek, orada gerekli
tespitlerde bulundu. Bu saldırının sorumlusu polislerle ilgili her türlü yasal işlemi
pazartesi başlatacağız" diye konuştu.
(“Polis şiddetini önleme görevlisine polis
şiddeti”, http://www.radikal.com.tr,
02.09.2012)
52- Diyarbakır’ın Bağlar İlçesi AlayKuruçeşme Kavşağı güzergâhında 13
Ağustos’ta gece 23.00 sıralarında gezintiye
çıktığı arkadaşları ile birlikte aracıyla kaza
yapan Şevhat Bürkük’ün, Kürtçe ismi
nedeniyle polis tarafından hakaret ve
işkenceye maruz kaldığı öne sürüldü.
Bürkük’ün vücudunun birçok yerinde morluklar olduğu görüldü. Karakoldaki işlemleri tamamlandıktan sonra hastaneye götürülmeden salıverildiğini ifade eden
Bürkük, kendi imkânları ile gittiği hastaneden darp ve cebir gördüğüne dair iş
göremez raporu aldığını belirtti.
Diyarbakır Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nde çalışan Bürkük, İHD
Diyarbakır Şubesi aracılığı ile polisler hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç
duyurusunda bulundu. (“Polisten Kürtçe
isim işkencesi!”, http://evrensel.net,
04.09.2012)
53- İstanbul Şirinevler’de park yeri
nedeniyle çıkan kavgada Ferhat Özcan’ı
dövdükten sonra “Ben polisim, bırakın iti
gebersin” diyen kişinin, Bakırköy Asayiş
Büro Amirliği’nde görevli polis memuru
Hakan Özdemir olduğu belirlendi. Olay
sonrası karakolun önünde bekleyen Ferhat
Özcan’ın akrabalarının da, bir kişi tarafından “Ben de polisim, arkadaşımızı yedirtmeyiz. Siz görürsünüz” diyerek tehdit edildiği öne sürüldü. Kafatası kırılan 24 yaşındaki Ferhat Özcan, kaldırıldığı hastanede
beyin ameliyatı geçirmişti. Saldırganları
teşhis etmek için 29 Ağustos’ta Kocasinan
Polis Merkezi Amirliği’ne giden gencin
karakolda olduğu sırada, amcası Mehmet
Özcan ile iki akrabasının tehdit edildiği
iddia edildi. Polis memuru Özdemir, savcılıkta verdiği ifadede; “Ferhat Özcan beni
iterek yere düşürdü. Arkasından bana yumrukla vurdu. Ben yere düşünce silahım da
düştü. Bir ara silahımı almaya niyetlendi.
40
Beni ölümle tehdit etti. Ben şahsa sadece
bir yumruk attım. Düşerken bir yere çarptığını gördüm ancak hatırlamıyorum.
Kaldırıma da çarpmış olabilir. Silahla vurmadım” dedi. (“Arkadaşımızı yedirtmeyiz”, http://gundem.milliyet.com.tr,
05.09.2012)
54- Ankara Kızılay’da geri geri gelen
polis otosunun 5 aylık hamile eşine çarpması üzerine uyarıda bulunan Evrim
Lüleci’ye polisin yanıtı “sert” oldu.
Araçtan inen polis, biber gazı sıktığı Evrim
Lüleci’nin başına telsizle vurarak yaralanmasına neden oldu. Kanlar içinde kalan
Lüleci ve aracın çarptığı hamile eşi Banu
Lüleci hastane yerine Çankaya Polis
Merkezi’ne götürüldü. Yarım saat kadar
burada bekletildikten sonra ambulansla
hastaneye götürüldüler. Çift, Emniyetteki
ifadelerinde polis memuru A.D’den şikâyetçi oldu. Evrim Lüleci’nin adı tutanakta
“şüpheli-müşteki” olarak yer aldı. Banu
Lüleci, o günü hastanede kontrol altında
geçirdi. Evrim Lüleci, olayla ilgili polislerin hazırladığı tutanakta, yaralanmasına
ilişkin, “Başını telsize çarptı” yazıldığını
söyledi. Adli Tıp’tan dayak yediklerine
ilişkin rapor alan çiftin avukatı Hasan
Canbolat, savcılığa suç duyurusunda
bulundu.
Benzer bir olayda da Belediye Başkanı
Melih Gökçek’in de katıldığı Anakent
Belediyesi’nin sünnet etkinliğinde
Kamuran Çelik ve 2,5 aylık hamile eşi
Serap Çelik’in başına geldi. Melih
Gökçek’in gelişi sırasında “koruma amaçlı”
kordon oluşturdu. Çelik, bu sırada eşini
iten sivil giyimli korumaları uyarmak istedi. Çelik, bu sivilin kendisine küfrederek
vurduğunu söyledi. Daha sonra olayın
yatıştırıldığını belirten Çelik, şenlikten
ayrılmak istedikleri sırada çıkışta arasında
bir özel güvenliğin de bulunduğu 5-6 kişi-
nin kendisine saldırdığını kaydetti.
Yüzünde ve kafasında darp izleri bulunan
Çelik, şunları anlattı: “İkinci kavgada,
eşime de vurmaya başladılar. Yüzünde ve
kafasında izler var. Eşim ondan sonra kusmaya başladı ve kanaması oldu.
Hastanedeyken, bizi dövenlerden biri de
geldi. Ben de orada bulunan polislere, bize
saldıran kişi bu dedim. Ancak polis bu kişiyi gözaltına almadı. Bu kişi, elini kolunu
sallaya sallaya ayrıldı.” (“Bizi kim koruyacak?”, http://www.cumhuriyet.com.tr,
05.09.2012)
55- 31 Ağustos gecesi eşinin şiddetine
maruz kalan Gülcan Yoğurtçu “Polis İmdat
Hattı'nı arayarak yaşadığı şiddeti polise
haber verdi. Serkis ve Gülcan Yoğurtçu çiftinin Şişli'de oturdukları eve gelen polisler,
eşiyle yaşadığı tartışmanın ardından apartmanın girişinde oturan Serkis Yoğurtçu'ya
kimlik kontrolü yaptı. Kimliğini çıkartmaya çalışan Serkis Yoğurtçu'ya sorgusuz
sualsiz saldıran polisler Yoğurtçu'yu zor
kullanarak karakola götürdüler.
Bindirildiği polis aracında da polis şiddetine maruz kalan Yoğurtçu karakolda da
işkenceye maruz kaldı. Gülcan Yoğurtçu
ise eşinin götürüldüğü karakol önüne giderek bu kez eşini kurtarmaya çalıştı. İçeri
girmek isteyen ve polis saldırısına tepki
gösteren kadın, karakol önünde polis şiddetine maruz kaldı ve tartaklandı. Gülcan
Yoğurtçu, polis şiddetinden, karakolun
karşısındaki otobüs durağına sığınarak
kurtuldu. Hızını alamayan polis ise, hastaneye götürmek bahanesiyle karakoldan
çıkardığı Serkis Yoğurtçu'yu karakolun
arkasındaki sokakta vahşice dövdü.
Gördüğü şiddet nedeniyle dişi kırılan
Serkis Yoğurtçu'nun ağzında yaralar oluştu. Ters kelepçe takan polisler
Yoğurtçu'nun vücudunun her yerinde morluklar oluşmasına neden oldular. Gülcan
41
Yoğurtçu’nun aramasıyla olay yerine gelen
İstanbul Barosu İşkence ve Kötü
Muameleye Karşı Mücadele Kurulu Şişli
Bölge Koordinatörü Avukat Şükriye Erden,
Serkis Yoğurtçu'nun, götürüldüğü karakolda çırılçıplak bir vaziyette nezarethaneye
atıldığını ifade etti. Serkis Yoğurtçu ve eşinin maruz kaldığı polis şiddetinin apartman civarındaki kameralar tarafından da
görüntülendiğini söyleyen Erden, konunun
takipçisi olacaklarını ifade etti. (“İmdat
polis terörü!”, http://www.kizilbayrak.net,
07.09.2012)
56- Sınav sisteminin değişmesi nedeniyle hazırlık sınıfını geçemeyen Anadolu
Üniversitesi öğrencilerinin yapmak istediği
protesto eylemine polis gazla müdahale
etti. Şehir merkezinde toplandıktan sonra
sloganlar eşliğinde Yunus Emre
Kampüsü'nde yer alan rektörlük binasına
yürüyen öğrenciler, güvenlik görevlileriyle
yaşanan arbede sonucu binaya girebildi.
Kendi aralarından seçtikleri temsilci
öğrencinin, rektörlükten birisiyle görüşmesini isteyen öğrencilerin talebi kabul edilmedi. Öğrencilerden dağılması istendi.
Öğrencilerin dağılmaması üzerine çevik
kuvvet ve özel güvenlik görevlileri biber
gazı ve tazyikli suyla müdahalede bulundu.
Öğrencileri kampüs dışına kovalayan çevik
kuvvet, okul dışında da biber gazı ve su
müdahalesine devam etti. Özel güvenlik
görevlisi, Tarık Sabra isimli öğrencinin
göğsüne copla vurdu. Darbe sonucu fenalaşan ve hastaneye kaldırılan Sabra, göğüs
travması teşhisiyle tedavi altına alındı.
(“Anadolu Üniversitesi Öğrencilerine
Polis Müdahalesi”, http://www.bianet.org,
12.09.2012)
57- Fatih’te Ahmet Koca’nın polisler
tarafından dövüldükten sonra götürüldüğü
Aksaray Şehit Vedat Ulusoy Polis
Merkezi’nde bu kez de bir yıl önce bir
avukatın darp edilip gözaltına alındığı
ortaya çıktı. Kendisine meydan dayağı
atıldığı halde Koca aleyhinde gerçek dışı
tutanak düzenleyen karakol, Avukat
Bülent Kurt’ta da benzer bir yol izledi.
Kurt’un bir polisin boğazına sarıldığı ve
karakolu PKK’ya hedef gösterdiği ileri
sürüldü. Adalet Bakanlığı yalnızca polislerin tutanağına bakarak, Avukat Kurt hakkında soruşturma izni verdi. Fakat karakol
görüntüleri, Kurt’un tartaklandığını, itilip
kakıldığını ve zorla karakola sokulduğunu
ve nezarete konduğunu kanıtlıyor.
(“Sabıkalı karakolda avukat tartaklandı”,
http://www.radikal.com.tr, 14.09.2012)
58- Sultangazi'de karakola gerçekleştirdiği saldırıda ölen canlı bomba İbrahim
Çuhadar'ın cenazesinin alınması sırasında
polisin müdahale ettiği ve gözaltına aldığı
27 kişinin İstanbul Emniyet
Müdürlüğü’nde şiddete maruz kaldığı ve
vücutlarında darp izlerinin bulunduğu ve
bunlardan Grup Yorum üyesi Selma
Altın'ın gözaltında sağ kulak zarının yırtıldığı iddia edildi. Avukat Taylan Tanay,
Selma Altın’ın sağ kulak zarının yırtıldığını doğrulayarak savcılığa başvuracaklarını
söyledi. (“Grup Yorum üyesinin karakolda kulak zarı patladı' iddiası”,
http://www.radikal.com.tr, 17.09.2012)
59- KESK’in 15 Eylül’de Ankara’da
düzenlediği, eğitim reformunu protesto
mitingine katılan SDP üyesi ve Ankara
Üniversitesi öğrencisi Eylem Ataş arama
noktasındaki arbedenin ortasına düştü.
İddiasına göre bir polis, 19 yaşındaki
Ataş’a önce biber gazı sıktı, ardından copla
sol gözüne vurdu. Ataş, gözüne aldığı darbe
sonucunda bayılınca ambulansla Hacettepe
Hastanesi’ne kaldırıldı. İlk müdahalenin
ardından Dünya Göz Hastanesi’ne gönde-
42
rildi. Ataş’ın iddiasına göre, doktor odasına
alındığında polis görevlileri gelerek,
“Burada muayene ederseniz rapor alırız”
dedi. Bunun üzerine Ataş’la ilgilenilmedi.
Hastaneden ayrılmak istemesine rağmen
Ataş, durumunun kritik olduğu ileri sürülerek, yaklaşık 2,5 saat boyunca bekleme
salonundaki banklarda oturtuldu. Ataş’ın
iddiasına göre hastane yetkilileri,
“Kayıtları sildik. Artık gitmemiz gerekiyor. Burayla hiç gelmemiş gibi davranın”
dedi. Ataş da en son Ulucanlar Göz
Hastanesi’ne başvurdu. Yapılan incelemede, ilk muayenede gözünde saptanan 0.3
oranındaki görme sorununun 0.1’e indiği,
yani görme kaybının ilerlediği belirlendi.
Dün taburcu edilen Ataş’ın sol gözünde
yüzde 80 oranında görme kaybı olduğu
ifade edildi. Ataş hem Ankara Emniyet
Müdürlüğü hem de Dünya Göz Hastanesi
yetkilileri hakkında suç duyurusunda
bulundu. (“Gözüme copla vurdular”,
http://www.radikal.com.tr, 19.09.2012)
60- Adana’nın Gülbahçe Mahallesi’nde
1 Ekim 2012 günü yapılan gösteriler sırasında annesi ile kırtasiyeden kitap almaya
giden Hayrünnisa Gürger’in yanında bir
patlama oldu. Annesi, kendinden geçen
küçük kızı kucağına alıp, polislerin olduğu
yere götürdü. Gürger, hastaneye kaldırıldı.
Çocuğun karaciğerinde zedelenme olduğu
belirtildi. Küçük kızın babası Aziz Gürger,
olaydan polisi sorumlu tutarak,
“Göstericilerin ortasında kalmışlar. Bu
sırada patlama meydana gelmiş, Ameliyata
alındığında polisler giysilerini götürdü.
Annesi cismin gaz bombası kartuşu olduğunu söyledi” dedi. (“Hayrünnisa gaz
bombası kurbanı mı?”,
http://gundem.milliyet.com.tr, 02.10.2012)
61- Bayrampaşa Çevik Kuvvet Şube
Müdürlüğü'nde birkaç komiser tarafından
darp edilen polis memuruna, olaydan sonra
amirleri tarafından olayın üstünü kapatması için yapılan ilginç 'moral konuşması'
ortaya çıktı. Komiser S.A. ile polis memuru S.K.’nın açığa alındığı iddia edilirken
olaya karışan üç komiserin ise darp rapordu almak üzere başvurdukları öğrenildi.
Dayak iddiasına dair en önemli gelişme ise
Radikal’e ulaşan bir ses kaydı oldu. 500
polis memurunun şubeye akın etmesiyle
yaşanan gerilimli anların ardından biri
Bayrampaşa İlçe Emniyet Müdür yardımcılarından olmak üzere iki polis müdürünün
memur S.K.’yı ikna çabaları sırasında sarf
ettikleri sözlerse son derece dikkat çekici.
Müdürlerden biri “Bizim yaptığımız 100
tane güzel şey konuşulmaz. Bunların ekmeğine yağ sürmemek lazım” diyerek olayın
medyaya duyurulmaması yönünde telkinde
bulunuyor. Memur S.K. ise başına gelenleri anlatırken “Bu muamele bir PKK’lıya
bir DHKPC’liye yapılmıyor müdürüm.
Çünkü onlardan çekiniyorlar. Sadece rütbe
uğruna yapılan bir şey var” diye konuşuyor. Müdürlerden biri bu arada araya giriyor ve “O söylediğin hiç hoş bir şey değil.
Onu söyleme. Sana yapılan çok kötü bir
şey” diyor. (“Amirinden dayak yiyen
polis: Bu muamele PKK'lıya yapılmıyor”,
http://www.radikal.com.tr, 08.10.2012)
62- İzmir’in Bergama ilçesinde arkadaşlarıyla tartışırken polis memurları tarafından gözaltına alınan gençleri korumaya
çalışan bir şahsın, karakol içerisinde dayak
yediği anların güvenlik kameraları tarafından kaydedilmiş görüntüleri ortaya çıktı.
Olay 22 Ağustos 2012 tarihinde
Bergama’da gerçekleşti. İddiaya göre, arkadaşıyla tartışırken polisler tarafından gözaltına alınan Muammer Zeybek, İlçe
Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Bu sırada, gencin annesi, babası ve yakınları da
karakola kadar takip edip gencin serbest
43
bırakılması için polis memurlarına dil
döktü. Emniyet binası önünde çocuklarını
görmek isteyen anne Yadigar, baba Talat
Zeybek çifti ve yakınları ile polisler arasında arbede yaşandı. Bunun üzerine baba
Talat Zeybek’ in arkadaşı Adnan Yörür,
elleri kelepçelenerek içeriye alındı.
Yaşanan gerilime daha fazla dayanamayan
baba Talat Zeybek fenalaşarak yere yığıldı.
Kalp krizi geçirdiği anlaşılan yaşlı adam,
kaldırıldığı Bergama Devlet Hastanesi’nde
hayatını kaybetti. Görüntülerde, Muammer
Zeybek’in gözaltına alınmasının ardından
polis memurlarını ikna etmeye çalışan
Adnan Yörür, polis merkezine alındıktan
sonra şiddete maruz kalıyor. Yerde elleri
kelepçelenmeye çalışılırken, polis memurları tarafından ayaklar altında çiğneniyor.
Kapı nöbeti tutan bir polis memuru da
içeri girerek Yörür’ün üzerinde zıplıyor.
Bir başka memur da başından tekmeliyor.
Daha sonra Yörür yerde sürükleniyor.
(“Karakolda dayak kamerada”,
http://gundem.milliyet.com.tr, 10.10.2012)
63- Avukat Güray Dağ ile birlikte
Orhan Adli Apaydın Salonu'nda basın toplantısı düzenleyen Murat Sur 11 Ekim 2012
gecesi yaşadıklarını anlattı. Sur;
"Okmeydanı'ndaki evimin önünde gece
01:00 civarında sigara içiyordum. Bir erkek
yaklaşarak ateş istedi. Tam çakmağımı
çıkarıyordum ki 3-4 kişi üzerime atlayarak
beni bir minibüse bindirdiler. Birinin elinde sopa vardı, sürekli vuruyorlardı. Polis
olduklarını telsiz seslerinden anladım.
Beni bindirdikleri minibüsü boş bir araziye götürdüler, eylemleri benim düzenleyip
düzenlemediğimi sordular, karnıma silah
dayadılar. Hem dövdüler hem de hakaret
ve küfürlere maruz kaldım. Sabah 05:00
civarında beni Okmeydanı'na yakın bir
yolda hareket eden aracın içinden attılar,
'15 gün sonra yine geleceğiz' diye bağırarak
gittiler." dedi. Avukat Dağ, müvekkiliyle
birlikte 15 Ekim'de İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı. Suç duyurusunun ardından
Adli Tıp Kurumu'nda muayene olan Sur,
olayın üzerinden dört gün geçmiş olmasına
rağmen vücudundaki morlukların ve darp
izlerinin tespit edildiğini ve rapor aldığını
söyledi. Aynı günlerde, Birdal Nakay'ın
başına da benzer bir olay geldi. 9 Ekim'de
Ümraniye'de bildiri dağıtan Nakay'ın yanına bir minibüs yaklaştı, içinden çıkan 6-7
kişi onu zorla araca bindirdi. Çamlıca
ormanına götürülen Nakay'ın elleri ve
ayakları "domuz bağı" yöntemiyle bağlandı,
beş saat boyunca dövüldü, küfür ve hakaretlere maruz kaldı. Avukat Dağ, Nakay'ın
ağzına susturucu takılı bir silah dayandığını, sivil polislerin "Seni burada gebertirsek
kimsenin haberi olmaz" dediklerini aktardı. Nakay da beş saatin sonunda, Çamlıca
yolu üzerinde hareket halindeki araçtan
atıldı. O da suç duyurusunda bulundu,
sonuç bekliyor. (“Dövdüler, Öldürmekle
Tehdit Ettiler, 'Yine Geleceğiz' Diyerek
Gittiler”, http://bianet.org, 19.10.2012)
64- 30 Ağustos resmi tatil gününde işe
gitmedikleri için işten çıkartılan Darkmen
işçilerine yaptıkları basın açıklaması sonrasında, polis müdahale etti. 11 işçi gözaltına
alındı. Polis müdahalesi sırasında olay
yerinde bulunan işçilerin avukatı Çağdaş
Hukukçular Derneği üyesi Av. Naciye
Demir de polis tarafından darp edildi.
(“Darkmen işçilerine müdahale: 11 gözaltı”, http://www.etha.com.tr, 01.12.2012)
65- Gaziantep’te 9 Kasım’da yaşanan
olayda, Emine Korkmaz boşanma davası
açtığı eşinden olan çocuklarını okuldan
alırken iki aile fertleri arasında çıkan kavgaya polisler müdahale etti. M.A.K, H.A.
M.P. isimli polislerin oğlu İsmail
44
Korkmaz’ı darp ettiğini söyleyen 60 yaşındaki Baba Ökkaş Korkmaz, buna itiraz
edince polisin kendisine küfrettiğini ve
dövdüğünü belirtti. Olay yerinde bulunanların araya girmesiyle kurtulduğunu söyleyen Korkmaz, “Desteksiz yürüyemiyorum.” dedi. Babasıyla birlikte ambulans
beklenmeden polis aracına bindirildiğini, 4
saat burada bekletildiklerini ve tehdit edildiklerini söyleyen İsmail Korkmaz ise
babasını darp eden polisler hakkında daha
önce de başkalarını darp ettikleri gerekçesiyle suç duyuruları yapıldığını söyledi.
Öte yandan polisin savcılığa gönderdiği
tutanakta ailenin kendilerine mukavemet,
hareket ve tehdit ettiğini yazdığı öğrenildi.
Ailenin kendilerine saldırdığını öne süren
polisler, Ökkeş Korkmaz’ın da kayıp düşerek kalçasını kırdığını ileri sürdüler. (“60
yaşında, polisten dayak yedi”,
http://www.evrensel.net, 07.12.2012)
66- TV’ler de Karataş Ailesi’nin
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi’nde iki polisi nasıl
evire çevire dövdüklerini gösteren görüntülerin bir saat öncesi ve bir gün sonrasına
ulaşıldı. Yenibosna’da oturan Servet ve
Kemal Karataş kardeşler, 4 Ağustos 2012
akşamında iftar için evlerine gitmekteydi.
İddiaya göre saat 19.30’da uyuşturucu kullandıkları ihbarı üzerine Önleyici
Hizmetler Şubesi’ne bağlı ekipler tarafından durduruldular. Tekstil işçisi Kemal
Karataş’ın anlatımına göre, evlerinin
bulunduğu Yıldırım Beyazıt Caddesi’ne
girdiklerinde, dört polis “Üzerinizi arayacağız.” dedi. Servet Karataş, sokak ortasında pantolonunun indirilmesine itiraz edince yere yatırılıp elleri arkadan kelepçelendi. Yolda, bindirildikleri polis aracında ve
75. Yıl Polis Merkezi’nde polis tarafından
sırayla yumruk ve coplarla dövüldüler.
Savcılık dosyasına giren kamera kayıtlarına
göre, saat 19.54’te Avukat Görüşme
Odası’na getirilen Kemal Karataş, kollarından sürüklenerek çıkarılırken odaya alınan
Servet Karataş da polisler tarafından önce
hep beraber, sonra teker teker dövülüyor.
Bu dayak, aralıklı halde 20.35’e kadar
devam ediyor. Dayaktan bitkin düşen
Kemal’ın ‘menenjit’ hastası olduğunu öğrenen polis, 112’yi çağırarak gelen ekibin
karakolda müdahale etmesini istedi. Fakat
iki görevli, hastaneye götürmek zorunda
olduklarını söyleyerek Kemal Karataş’ı
ambulansa bindirdi. Karataş, Ambulansta
sağlık görevlisinin yanında bile polis tarafından dövüldü. Bu arada, Servet
Karataş’ın bir ara fırsatını bulup cep telefonu ile ailesine haber vermesi üzerine aile
ilkin karakola, sonra hastaneye gitti ve iki
kardeşinin halini gören ağabeyleri Sedat,
Cengiz ve Diyaettin, “Hastaneyi mi basmaya geldiniz!” diyen polisle tartıştı; tartışma
kavgaya dönüştü. Annelerinin tekmelenmesine kızan kardeşler, kendilerini döven
ve hastaneye getiren 2 polise saldırdı. TV
kanallarına ise sadece bu görüntüler verilerek polisin uyguladığı işkence görüntüleri
engellendi. Kardeşlere sokakta polise
mukavemet ettikleri ve hastane dayağı
gerekçesiyle iki ayrı dava birden açıldı.
Polisler ise hâlâ soruşturuluyor. (“Bir polis
dayağının öncesi ve sonrası”,
http://www.radikal.com.tr, 11.12.2012)
67- Van'ın Gürpınar Anadolu
Lisesi'nde 16 yaşındaki öğrenci V.C., yatılı okulla ilgili yurt sorununu anlattığı
Kaymakam Nurullah Kaya'nın polis
memuru koruması Cemil Koç tarafından
dövüldü. Müdür Yardımcısı Nazım
Demirkan da olayla ilgili tutanak tuttu.
Tutanakta, "Kaymakam Kaya'nın korumasınca V.C.'ye öğrencilerin gözü önünde
şiddet uygulandığını ve V.C.'nin kolunda
ağır hasar oluştuğunu, kendisinin de olayı
45
gördüğünü" yazdı. Tutanakta, olaya şahitlik eden altı öğrencinin ismi de yer alıyor.
Gürpınar Cumhuriyet Savcısı Hazım Agah
Tut da başlattığı soruşturma kapsamında,
Gürpınar Sağlık Ocağı'ndan V.C.'yle ilgili
rapor düzenlemesini istedi. Aynı gün
düzenlenen ve savcılığa sunulan rapor ile
V.C.'nin kolunda ve omzundaki morluklar
ve darp izleri tespit edildi. V.C.'nin babası
İbrahim C., olayı hem okul müdürlüğüne
hem savcılığa şikayet etti. Gürpınar
Cumhuriyet Başsavcılığı 5 Aralık'ta hazırlık soruşturması başlattı. Savcılığın talimatıyla alınan doktor raporuyla da darp
belgelendi. Soruşturma sürüyor.
(“Kaymakamın Koruması Polis, Öğrenciyi Dövdü”, http://bianet.org,
12.12.2012)
68- Şemdinli ilçesinde 14 Aralık’ta
Cuma namazı çıkışında gözaltına alınan
Cemalettin Demir isimli yurttaşın İlçe
Emniyet Müdürlüğünde kaba dayağa
maruz kaldığı belirtildi. KCK davaları
kapsamında hakkında arama kararı bulunduğu gerekçesiyle gözaltına alındığı belirtilen Demir’in gözaltında aldığı darbelerden
dolayı hastaneye kaldırıldığı kaydedildi.
Yüz kısmının tümü ve vücudunun birçok
yerinde morlukların oluştuğu Demir, hastanede tedavi edildikten sonra tekrar Şemdinli Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü.
(“Gözaltına alınan yurttaş hastanelik
edildi”, http://www.ozgur-gundem.com,
16.12.2012)
69- Bir öğrencinin ağır yaralandığı,
onlarca üniversitelinin hafif yara aldığı
ODTÜ'deki eylemde, polisin attığı gaz
bombası başına isabet eden Ankara Üniversitesi Hukuk 2. sınıf öğrencisi Barış
Barışık beyin kanaması geçirdi. Barışık’ın
bilincinin kapalı olduğu ve yoğun bakımda
tutulduğu öğrenildi. Barış Barışık’ın hayati
tehlikesinin sürdüğü ve Ankara
Hastanesi’nde müşahede altında tutulduğu
ifade edildi. (“ODTÜ'lü Barış başından
vuruldu”, http://gundem.milliyet.com.tr,
19.12.2012)
70- Samsun'da İlkadım İlçesi Cedit
Mahallesi’nde geçen Temmuz ayında 14
yıllık eşiyle tartıştıktan sonra kadın sığınma evine yerleşen Ş.G., buradaki üçüncü
gecesinde darp edildiğini iddia etti.
İddiaya göre gece susayan Ş.G., kalkarak
alt kata indi ve yemek yenilen bölümdeki
damacanadan bir bardak su almak istedi.
Güvenlik görevlisi N.Y.’nin "Bu saatte
burada olmamalısın. Su içemezsin." uyarısına "Devletin suyu. Sen mi getirdin buraya?" diyerek cevap veren Ş.G. su içmeye
devam etti. Bunun üzerine N.Y., terlik fırlattı ancak isabet ettiremedi. Ş.G. odasına
çıktıktan bir süre sonra odaya 3 kadın
girdi. Güvenlik görevlisi N.Y., kanepede
uzanan Ş.G.’nin üzerine oturarak omuzlarına ve kalçalarına vurduğu iddia edildi.
Nefes alamayan kadın, güvenlik görevlisini
üzerinden ittirerek kurtuldu. Sığınma
evine çağrılan polis gelince, N.Y., kendisine hakaret edildiğini ve Ş.G.’nin gürültü
yaparak huzuru bozduğunu söyleyip şikayetçi oldu. Ş.G. de güvenlik görevlisi kadının kendisini dövdüğünü söyleyerek doktor raporu alınmasını istedi. Ş.G.’yi kontrol
eden adli tıp uzmanı, darp edildiği ve
vücudunun çeşitli yerlerinde morluklar
olduğunu belirten rapor verdi. Olay hakkında Cumhuriyet savcılığı soruşturma
başlattı. Yapılan soruşturma sonucunda
savcı, Ş.G.’nin ifadeleri doğrultusunda
olaya tanık olan kişileri dinleyip darp olayı
hakkında kovuşturmanın yer olmadığına
karar verdi. Ancak Ş.G.’nin güvenlik
görevlisine, "Seni öldürtürüm. Sen artık
bittin, sen artık yaşamıyorsun, şişko patates. Benim kocamın karısı olsan seni zayıf-
46
latırdı." diye konuştuğunu ve bu nedenle
basit yaralama, hakaret ve tedit suçlarından
hakkında dava açtı. (“Kadın sığınma evinde kadından kadına dayak”,
http://www.radikal.com.tr, 25.12.2012)
71- Polislerin İstanbul Fatih'te 20
Haziran'da gözaltına aldığı ve metruk binaların olduğu alanda işkence yaptığı Ahmet
Koca'nın Şehremini Polis Merkezi nezaretindeki görüntüleri yayınlandı. Koca'nın,
götürüldüğü karakolda da susuz bırakıldığı, nezarette kelepçeli bekletildiği ve defalarca kusmasına rağmen doktora çok geç
götürüldüğü, mahkemeye sunulan kamera
kayıtlarıyla ortaya çıktı. Görüntülerde
Koca'nın nezarethaneye atıldığı 03.17'den
03.40'a kadar elleri kelepçeli, gömleği ve
atleti yırtık, çoraplarıyla nezarette tutulduğu, 03.40'da nezarethanenin kusmuk içinde
olduğunu gören polislerin herhangi bir
sağlık müdahalesinde bulunmayarak ancak
04.30'da Haseki Hastanesi'ne sevk edildiğini gösteriyor. Savcılık, 11 polis hakkında
soruşturma açtı. Koca'nın avukatı Efkan
Bolaç, soruşturmaya karakoldaki polisler ve
karakol amiri katılmasını talep etti.
(“Nezarette İşkence Kameraya Yansıdı”,
http://bianet.org, 25.12.2012)
72- İstanbul'daki Kâğıthane Sanayi
Karakolu'nda asker kaçağı olduğu iddiasıyla 19 Haziran 2012 günü gözaltına alınan
Hayati D., karakolda yedi polis tarafından
öldüresiye dövüldü. Dayak görüntüleri
karakolun kameraları tarafından tespit
edildi. Görüntülerde yedi polis; tekme,
tokat ve yumruklarla Hayati D.'yi öldüresiye dövüyor. Bir polis memuru Hayati D.'yi
yumrukluyor, kafasını tekmeliyor, yerine
oturuyor diğerleri ise kafasının üzerine
basarak ezmeye çalışıyor. Bu görüntüler
üzerine savcılık harekete geçti. Mahkemeye
sevk edilen bir polis serbest bırakılırken
diğer polisler hakkında işlem yapılmadı.
(“Karakoldaki dehşet kameralara yansıdı”, http://webtv.radikal.com.tr,
26.12.2012)
73- Cizre'de Roboski katliamı protestosuna polisin müdahale etmesinin ardından
yaşanan çatışmada, polisin attığı gaz bombası 11 yaşındaki N. D. adlı çocuğun kafasına
isabet etti. Ağır yaralanan Doğan, Cizre
Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Cizre Devlet
Hastanesi'ne kaldırılan N.D.'nin görme yetisini yitirme ve beyin kanaması geçirme riskinin olduğu öğrenildi. N.D. ameliyata alındı. (“Cizre'de 11 yaşındaki çocuk ağır
yaralandı”, http://www.ozgur-gundem.com,
28.12.2012)
74-Diyarbakır’ın Kocaköy ilçe merkezine 2 kilometre uzaklıkta evleri olan Şik
ailesinin evinin önünde çevirme yapan trafik polislerinin, yol kontrollerini evin kapısı önünde sıklaştırması üzerine Hakkı
Şikevlerinin önünde çevirme yapmamaları
için polislerle konuştu. Polislerin olumsuz
cevap vermesi üzerine Şik, kaymakamlık
binasına giderek, “Can güvenliğinin tehlikeye atıldığına” ilişkin kaymakam ile bir
görüşme gerçekleştirdi. Görüşme sürdüğü
sırada Şik ailesinin bulunduğu evin kapısının önünde araçlarında bekleyen iki polisin, anons geçmesiyle evin önüne yaklaşık
20 sivil ve resmi polis geldi. Polisler, anne
Ferah Şik ile çocukları Burhan (24),
Mehmet (22), Amed (17) ve Rojda (15)
isimli çocukları feci şekilde dövdü. Darp
edilen Şik ailesi, polis aracına bindirilerek,
Kocaköy Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Durumları ağır olan çocuklardan
Mehmet, Amed ve Rojda ambulansla
Diyarbakır Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’ne kaldırıldı. Hastanede müşahede altına alınan Şik ailesinin 3 çocuğu,
darp edildiklerine dair rapor aldı. Şik aile-
47
sinin fertlerinden Amed Şik’in polislerin
silah dipçiğiyle sırtına vurulması sonucu
kaburgasının kırıldığı öğrenildi. Şik ailesinin küçük çocuğu Rojda’nın da polislerin
dövmesi sonucu başından ve kulağından
yaralandığı görüldü. Anne Ferah Şik’in ise,
aldığı darbeler sonucu vücudunda morluklar oluştu. Baba Şik, kendisinin de karakola gittiğini ve çocuklarının hangi halde
olduklarını kendi gözleri ile gördüğünü
aktararak, şikâyetçi olduğunu söyledi.
(“Amed’de polis bir aileyi hastanelik
etti”, http://www.ozgur-gundem.com,
30.12.2012)
2.2.3. DEZAVANTAJLI GRUPLAR
MÜLTECİLER
1- İnsan hakları, göç ve iltica alanlarında çalışmalar yapan 10 örgüt,
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahin, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ve SGK
Genel Müdürlüğü'ne mektup gönderdi.
Mektupta; Türkiye'ye sığınan 25 bin üzerindeki mülteci ve sığınmacının pek çoğunun barınma, beslenme gibi en temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta büyük zorluklar çektiğine dikkat çekilerek, mülteci ve
sığınmacılara gönderilen ve 5510 Sayılı
Kanun kapsamında Genel Sağlık Sigortası
için ayda kişi başına 212,76 TL prim ödemeleri gerektiğine ilişkin tebligatları ve
sağlık hizmetlerine erişimleri konusunda
gelinen noktaya tepki gösterildi. STK'lar,
zaten son derece zor şartlarda yaşayan mülteci ve sığınmacıların ve acil, akut ve kronik hastalıkları olan tüm göçmenlerin sağlık hizmetlerinden ücretsiz, primsiz yararlanmaları için gerekli tedbirlerin alınmasını talep etti. (“Mültecilerin sağlık hakkı
için devlete çağrı”,
http://diclehaber.com.tr, 27.02.2012)
2- Göçmen Dayanışma Ağı (GDA)
Afrikalı ve Avrupalı sivil toplum örgütleriyle
15-18 Mart tarihleri arasında düzenlenen
"Transborder Konferansı"nın ardından
Edirne'de bulunan göçmen merkezine giderek "Sınırlara hayır" ve "Herkese özgürlük"
sloganlarıyla merkezi protesto ettiler.
GDA'dan Ayşe Akalın, Edirne'deki merkezin
"misafirhane" adıyla açıldığını ancak tam
anlamıyla "hapishane" olduğunu söyledi.
Eylemde GDA adına basın açıklaması yapan
Çağdaş Önder; “Yeni, lüks bir binanın önündeyiz. Ama bu bina sosyal bir hizmet için
inşa edilmiş değil. Aksine, burası bir alıkoyma merkezi. Hiç bir suç işlememiş, sadece
sınır geçerken tutuklanmış insanların hapsedildiği bir alıkoyma merkezi. Hükümetler ve
yetkililer göçmenleri her geçen gün daha da
kriminalize ediyor ve onları birer tehdit
unsuru olarak gösteriyorlar. Bize göre esas
sorun insanların serbestçe dolaşmalarının
sınırlandırılması, istedikleri yerde yaşama
haklarının engellenmesi ve yerleştikleri
yerde temel haklara bile erişimlerinin olmamasıdır." dedi. (“GDA: Asıl Sorun
Sınırlar”, http://bianet.org, 20.03.2012)
3- Kilis'in Öncüpınar Sınır Kapısı
yakınlarındaki konteynır kentte kalan
Suriyeli sığınmacılar yaşam şartlarının iyileştirilmesi için eylem yaptı. Yaklaşık 500
kişinin kaldığı kamptaki sığınmacıların
kendine özel verildikleri alışveriş kartına
Kilis Valiliği her karta 20 TL'lik yükleme
yaptı. Markete giden sığınmacılar, işlemlerin ağır yürüdüğü, kendilerine klima, buzdolabı ve yeteri kadar su verilmediği iddiasıyla eylem yaptı. Polis, eylemi sonlandırmasını istediği göstericilere biber gazıyla
müdahale etti. Gazdan etkilenen çok sayıda
kadın ve çocuk konteynır kent dışına çıkarıldı. Olay yerine ise çok sayıda polis ve
asker sevk edildi. (“Su İstediler, Polis Gaz
Sıktı”, http://bianet.org, 22.07.2012)
48
4- Birleşmiş Milletlerden (BM) adını
vermek istemeyen bir yetkili, 11
Ekim'de uluslararası topluma Suriye'den
gelen sığınmacılara yardım edilmesi için
çağrıda bulunduklarını söyledi. Afet ve
Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
(AFAD) Suriye'den Türkiye'ye gelen
mülteci sayısının 100 bin 363 olduğunu
açıkladı. ABD Dışişleri Bakanlığı
Sözcüsü Victoria Nuland da bugün yaptığı açıklamada, Suriyeli sığınmacılara
insani yardımlarla ilgili olarak "Özellikle Türkiye ve Ürdün'deki ihtiyaç şu
anda acil" dedi. bianet'e konuşan BM
yetkilisi ise Türkiye'ye ilk sığınmacıların geldiği tarih olan 29 Nisan 2011'den
beri yardıma hazır olduklarını Türkiye
hükümetine bildirdiklerini ve Ağustos
2011'den bu yana BM'nin zaman zaman
yardımda bulunduğunu, fakat o dönemde Hükümet kendi imkânlarıyla sorunun
üstesinden gelebileceğini söylemesine
rağmen BM’nin, Kızılay aracılığıyla
çadır, uyku şiltesi, mutfak setleri, battaniye gibi gıda dışı yardımlarda bulunduğunu" açıkladı. (“Mülteci Sayısı 280
Bini Bulabilir”, http://bianet.org,
16.10.2012)
5- İstanbul Kumkapı’da ortaya çıkarılan fiili Afgan Mülteci Kampı’nda sorun
sürüyor. Yaklaşık 20 gündür yaşadıkları
parkta dün Fatih Belediyesi tarafından
çadırları, battaniyeleri ve yatakları alınan
mülteciler dün geceyi açıkta geçirdi.
Kendilerine dünden bu yana hiçbir yetkilinin ulaşmadığını söyleyen mültecilere
tek yardım yine Yardımeli Derneği gönüllüsü Kemal Akbulut’tan geldi. Akbulut,
pilav, çorba ve nohuttan oluşan yemeği, üç
tencere ile getirdi. Belediyenin koyduğu
yasak yüzünden çadır kurma girişiminde
bulunmadıklarını söyleyen mülteciler,
kendilerine kalacak yer sağlanıncaya kadar
bu parkta kalacaklarını belirttiler.
(“Kumkapı'da mülteci dramı sürüyor”,
http://www.radikal.com.tr, 01.11.2012)
6- Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in
Suriye uyrukluların barınma ve barınma
masraflarına ilişkin İçişleri Bakanı İdris
Naim Şahin'e verdiği soru önergesine verilen yanıtta; “Nisan 2011'den önerge tarihine kadar Suriyelilerin barınma, yiyecek,
sağlık vb. temel ihtiyaçları için valiliklere
gönderilen ödenekler dahil genel bütçeden
425. 833.150 TL harcandı. Yardım kapsamında yabancı ülkelerden ayni ve nakdi
yardım alınmadı. Türkiye'de bulunan
çadırlarda 13 Kasım 2012 tarihi itibarıyla
116 bin 907 Suriyeli bulunuyor. Sadece
çadır kenttekilerin ihtiyaçları Türkiye tarafından karşılanıyor. Diğer sığınmacılar için
mevzuat ve idari kapasitenin geliştirilmesi
için çalışılıyor. 51 ilde serbest ikamete tabi
tutulan sığınmacı ve mültecilere Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ile
Kızılay'dan yardım yapılıyor; sağlık giderleri karşılanıyor. Suriye dışındaki dışındaki diğer ülkelerden sığınma amacıyla
Türkiye'ye 2012 Ekim ayı itibarıyla 38 bin
290 kişi geldi. Bunlardan 170 bin 10'nu
2012'de sığınma talebinde bulundu.”
(“Suriyeli Mültecilere 425 Milyon
Harcandı”, http://bianet.org, 12.12.2012)
7- Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesinde
Suriyeli sığınmacıların barındığı çadırda
çıkan yangında yaralanan 5 kardeşten 2
yaşındaki Mahmut Abdullah Şon kurtarılamadı. Ağır yaralı olan 4 kardeşin tedavisi
Şanlıurfa'da sürüyor. Koordinatör Vali
Veysel Dalmaz "Yangın kaçak olarak hattan alınan elektrik ve kullanılması yasak
olan ısıtıcıdan çıkmış" dedi. (“Yanan
çadırda bir çocuk öldü”,
http://www.sabah.com.tr, 25.12.2012)
49
LGBTT BİREYLER
1- Cezaevlerindeki LGBT bireylerle
çalışan, aktivist Aras Güngör;“toplumsal
dışlanma ve ayrımcılık nedeniyle cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliklerini ifade edememe sorunun içeride de var olduğunu, bu
sebeple cezaevindeki LGBT bireylerin
sayılarına dair bir veri olmadığını, trans
bireyler için durum biraz daha karmaşık
bir hal aldığını, zorunlu olarak görünür
olan trans bireylere yönelik uygulamaların
cezaevi müdürlüğünün yaklaşımına göre
farklılıklar gösterdiğini, Türkiye'de yalnızca Sincan, Maltepe ve Çorum
Cezaevlerinde trans kadınlar için düzenlenmiş koğuşların olduğunu ve buralarda
yaklaşık 70 trans kadının tutulduğunu,
trans bireylerin eğer ameliyat olmuş ve
kimliğini değiştirmişse kadınlar koğuşunda
kaldığını, ya da boş olan bir koğuş varsa
tek başlarına oraya yerleştirildiğini, mahkûm sayısının fazlalığından dolayı bu üç
cezaevine nâkilin mümkün olmadığını”
belirtti. Güngör, cezaevindeki trans kadınların karşılaştıkları sorunlardan bazılarını
söyle sıralıyor: "Koğuşların yetersiz olması,
cezaevine girerken üst aramasının cinsiyet
kimliğini ihlal edecek şekilde yapılıyor
olması başlıca sorunlar. Ayrıca trans bireyler havalandırma, spor faaliyetleri, meslek
edindirme atölyeleri, kütüphane gibi sosyal
olanakları 'güvenlikleri' bahane edilerek
kullanamıyorlar. Yine soyadı aynı olan
kişilerle yani birinci derece akrabaları ile
çoğunlukla bağlarını kopartmış olan LGBT
bireyleri, partnerleri ve arkadaşları ziyaret
edemiyor, trans bireylerin 20-25 gün aralıklarla hormon kullanmaları, tedavilerinin
devam etmesi gerekirken yazışmaların çok
ağır gerçekleşmesi nedeniyle çoğunlukla
yılda bir-iki defa hastaneye gidebiliyorlar.
Güngör, trans erkeklerin cezaevindeki
taciz, tecavüz olaylarından dolayı kadın
koğuşlarında kaldıklarını söylüyor. Hem
trans erkeklerin hem trans kadınların kaldıkları koğuşlarda sorun yaşadıklarını ve
ayrımcılığa uğradığını ifade eden Güngör,
sorunun çözümü olarak cezaevleriyle ilgili
yasal bir düzenleme yapılması gerektiğini
ve çocuklar, mülteciler, LGBT'ler, herhangi bir farklılığı olan insanlar için cezaevlerinin fiziksel koşullarının değiştirilmesi
gerektiğini ifade ediyor. (“Mahpus
LGBT'ler Homofobi Hem İçeride Hem
Dışarıda”, http://bianet.org, 17.05.2012)
2- Avcılar Meis Sitesi’nde, site sakinlerinin şikâyeti üzerine çalışma başlatan ilçe
emniyet müdürlüğü, kaymakamlığın oluruyla sitedeki travestilerin yaşadığı 10 evi
mühürledi. Meis Sitesi’nde yaşayan, ancak
evi mühürlenmeyen transseksüel Michelle
Demishevich, yaşananlarla ilgili şunları
söyledi: “Fuhuş yapıldığına dair kanıt
olmamasına rağmen evlerimiz haksız yere
mühürlendi. Kış günü sokakta kaldılar.
Sonuçta mühürlenen evlerde 16 kişi yaşıyordu. Hepsi benim evde oturamaz sığmazlar. Yardımlarımıza bir hostes ile yaşlı
bir kadın cevap verdi. İki arkadaşımız
misafirleri oldu. Bu siteden gitmemizi
isteyerek, evlerimizi çok daha ucuza alıp
rant sağlamak istiyorlar. Ama yılmayacağız. Onlara da bu şansı vermeyeceğiz.”
dedi. İstanbul LGBTT Derneği Başkanı
Ebru Kıranc, “Cinsel kimlikler
Anayasa’yla güvence altına alınması gerekiyor. Ne barınma ne çalışma hakkımız
var” dedi. (“Travesti evine resmen
mühür”, http://www.hurriyet.com.tr,
08.12.2012)
2.2.4. DEĞERLENDİRME
Hükümetin işkence ile ilgili olarak sıfır
tolerans politikasına rağmen ve Başbakan
yardımcısı Beşir Atalay'ın "Türkiye'de son
iki üç yılda sadece iki işkence olayı yaşan-
50
dı, bu olaylarla ilgili olarak da failler yargılanıyor"1 yönündeki açıklamalarının aksine
izleme dönemi süresince (Ocak –Aralık
2012) ortaya çıkan veriler geçen yıl olduğu
gibi Türkiye’de işkence ve kötü muamelenin devam ettiğini ortaya koymaktadır.2
Özellikle karakol kameralarından beyaz
ekrana ve medya sitelerine yansıyan görüntüler tüm Türkiye’nin uygulanan işkence
ve kötü muameleye şahit olmasına yol
açmıştır. (Bkz. Bölüm 2.2.2. 32, 57, 62, 66,
71, 72 no’lu haberler)
Bu sene yaşanan birçok işkence ve kötü
muamele vakasının ortaya çıkarılmasını
sağlayan bu kameralar gerek işkencenin ve
faillerinin tespit edilmesinde gerekse
işkencenin önlenmesinde bu kadar önemli
iken “Polis merkezlerinde kamera sistemi
kurulmasını zorunlu kılan herhangi bir yasal
düzenleme bulunmaması” işkence ile etkin
mücadele kapsamında önemli bir eksikliktir. BDP İstanbul Milletvekili Sırrı
Süreyya ÖNDER’in soru önergesine Adalet
Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen
cevapta; “Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde 2005 yılında faaliyete geçirilen,
İstanbul Kent Güvenlik Yönetim Sistemi
(KGYS) projesi kapsamında nezarethane
1. “Bakan İki Yılda İki İşkence Diyor, TİHV
444”, http://bianet.org/bianet/insan-haklari/144112-bakan-iki-yilda-iki-iskencediyor-tihv-444, Erişim Tarihi:05.02.2013
2. 2012'nin ilk 10 ayında TİHV'e 506 işkence
ve kötü muamele başvuru yapılmıştır.
İHD'nin verilerine göre de işkence gördüğünü belirten kişi sayısı 397’dir. Bkz."Sıfır
Tolerans Lafta Kaldı",
http://bianet.org/bianet/insan-haklari/142689-sifir-tolerans-lafta-kaldi, Erişim
tarihi: 10.12.2012
3. İstanbul Milletvekili Sayın Sırrı Süreyya
ÖNDER tarafından verilen 7/6307 esas
nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı
Sadullah Ergin tarafından verilen
B.05.1.EGM0.12.48287(91250) -35454481/122731 sayı no’lu ve 18.06.2012 tarihli
cevap yazısı. s.1
iyileştirme sistemleri kurulmaya başlandığı, bütçe imkanları ölçüsünde KGYS projelerine nezarethane iyileştirme projeleri de
dâhil edilerek ülke genelinde hayata geçirme çalışmalarının devam ettiği”3 belirtilmektedir.
İzleme döneminde yer alan haberlerden
de anlaşılacağı üzere; 2012 yılında görülen
işkence ve kötü muamele uygulamaları
kendinden önceki yıllara göre çok farklılık
göstermemiştir. Kolluk kuvvetleri tarafından uygulanan işkence ve kötü muamele
uygulamaları yine en çok sokakta; toplantı
ve gösteri yürüyüşleri ile barışçıl gösterilerde uygulanmaktadır. Kolluğun “orantılı
güç kapsamında” uyguladığı şiddet özellikle hemen hemen her olayda bireysel vakalarda (Bkz. Bölüm 2.2.2. 20 no’lu “Çayan
Birben Biber Gazından Öldü” haberi) dahi
kullanılan gaz bombaları ve kapsülleri can
almaya, sakatlamaya devam etmekte. (Bkz.
Bölüm 2.2.2. 10, 13, 20, 23, 28, 39, 43, 45,
47, 54,56, 59, 60, 69, 73 no’lu haberler) Bu
dönemde duruşma salonunda jandarma
tarafından biber gazının kullanılması olayı
ise (Bkz. 2.2.1 10 no’lu haber) biber gazının ne kadar kontrolsüz ve yaygın olarak
kullanıldığının en temel göstergesi olmuştur. Gaz spreyi ve kapsülleri ile uygulanan
bu şiddetten yine en çok kadınlar, yaşlılar
ve çocuklar etkilenmiştir. Kolluk zor kullanma yetkisi altında kanunlar tarafından
kendisine tanınan yetki kapsamında
“maddi güç” olarak; cop, kelepçe, basınçlı
su, polis köpeği ve gaz gibi unsurları sonuna kadar kullanmıştır. Uygulanan bu
işkence ve kötü muamele uygulamaları gözaltına alınma ile devam ettirilmektedir.
Bunlar; gözaltı süresince kötü şartlarda
tutulma, aç ve susuz bırakılma, kötü veya
az yemek verme, sohbet adı altında ifade
alma, ajanlık teklifi, tehdit ve şantaj, uykusuz bırakma, doktor muayenesinde kolluğun bulunması vs. dir.
51
Medyaya yansıyan işkence ve kötü muamele vakalarında işkencenin yapıldığı mekânların karakol ve emniyet binaları gibi gözaltı merkezlerinden daha çok sokak, cadde,
araç içi gibi dış mekânlar olduğu tespit
edilmiştir. Bu dönemde karakolda gerçekleştiği tespit edilen işkence ve kötü muamele vakalarının da (Bkz. Bölüm 2.2.1. 4, 15 /
Bölüm 2.2.2. 2, 14, 15, 16, 17, 21, 22, 24, 34,
36, 41, 47, 55, 57, 58, 62, 71, 72 no’lu haberler) neredeyse tamamına yakınında, uygulanan işkence ve kötü muamelenin öncelikle
karakol veya ilgili gözaltı birimine götürülmeden uygulandığı daha sonra götürülen
gözaltı merkezlerinde de darp, cebir ve tehdide devam edildiği tespit edilmiştir.
Kolluk güçleri tarafından işkence ve kötü
muamelenin yapıldığı iller arasında İstanbul,
32 sayısı ile bu dönem işkence ve kötü
muamelenin yapıldığı iller arasında birinci
sırada yer almaktadır. (Bkz. Bölüm 2.2.1
15, 16/Bölüm 2.2.2 2, 3, 10, 15, 16, 19, 21,
23, 24, 30, 31, 34, 36, 37, 38, 41, 42, 44, 49,
51, 53, 55, 57, 58, 61, 63, 64, 66, 71, 72
no’lu haberler). Çağdaş Hukukçular
Derneği tarafından yayınlanan, işkence ve
kötü muamelenin en çok yaşandığı karakollar olduğu iddiasıyla önergeye konu edilen İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bağlı
yedi polis merkezinde görevli 34 personel
hakkında disiplin soruşturması açılmış, bir
personel hakkında Emniyet Örgütü
Disiplin Tüzüğünün ilgili maddeleri gereğince cezai işlem uygulanmış olup, 6 soruşturma halen devam etmektedir.4
İşkencenin yoğun olarak görüldüğü diğer
iller; Şırnak (Bkz. Bölüm 2.2.1. 5, 17/ Bölüm
4. Diyarbakır Milletvekili Emine AYNA tarafından verilen 7/10157 esas nolu yazılı soru
önergesine İçişleri Bakanı İdris Naim
Şahin tarafından verilen
B.05.1.EGM.0.12.65012 (91250) 7044117/47 sayı no’lu ve 03.01.2013 tarihli
cevap yazısı. s.1
2.2.2. 25 no’lu haberler), İzmir (Bkz. Bölüm
2.2.2. 9, 17, 45, 47, 62 no’lu haberler),
Ankara (Bkz. Bölüm 2.2.2. 4, 50, 54, 59, 69
no’lu haberler), Diyarbakır (Bkz. Bölüm
2.2.1. 2, 7, 8, 11 Bölüm 2.2.2. 1, 8, 22, 27, 28,
33 35, 40, 52, 68, 73,74 no’lu haberler),
Hakkari (Bkz. Bölüm 2.2.1. 1, 4 Bölüm 2.2.2.
11, 29, 43, 48 no’lu haberler), Mardin (Bkz.
Bölüm 2.2.1. 3, Bölüm 2.2.2. 14, 17 no’lu
haberler), Van (Bkz. Bölüm2.2.1. 6,13 Bölüm
2.2.2. 7,67 no’lu haberler), Uşak (Bkz. Bölüm
2.2.2. 12,14 no’lu haberler), Kayseri (Bkz.
Bölüm 2.2.2. 19 no’lu haber), Giresun (Bkz.
Bölüm 2.2.2. 10 no’lu haber), Aydın (Bkz.
Bölüm 2.2.2. 9 no’lu haber), Rize (Bkz.
Bölüm 2.2.2. 12 no’lu haber), Bursa (Bkz.
Bölüm 2.2.2. 20 no’lu haber), İzmit (Bkz.
Bölüm 2.2.2. 26 no’lu haber), Ağrı (Bkz.
Bölüm 2.2.2. 46 no’lu haber), Eskişehir (Bkz.
Bölüm 2.2.2. 56 no’lu haber), Adana (Bkz.
Bölüm 2.2.2. 60 no’lu haber), Gaziantep(Bkz.
Bölüm 2.2.2 65 no’lu haber), Samsun (Bkz.
Bölüm 2.2.2. 70 no’lu haber).
İşkence suçunun failleri arasında kolluk
güçleri (polis) ilk sırada yer almaktadır.
Kolluk güçlerinden sonra sırasıyla askeri
güçler (Bkz. Bölüm 2.2.1. ‘deki haberler) ve
özel güvenliktir. (Bkz. Bölüm 2.2.2. 49,56
no’lu haberler). Özel güvenlik daha çok
büyük şehirlerde (üniversite ve hastanelerde) işkence ve kötü muamele uygulamışken, askeri makamlar tarafından uygulanan
işkence ve kötü muamele uygulamaları
geçen yıl olduğu gibi yine en çok
Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinde
yaşanmıştır.
İşkence ve kötü muamelenin faillerinin
tespiti işkence ile mücadelede çok önemli olsa
da bu faillerin cezasız kalması işkencenin
uygulanması önünde bir engel olarak varlığını korumaktadır. En çok işkence uygulayan
konumundaki kolluk güçleri hakkında “20052012 yılları arasında zor kullanma yetkisine
ilişkin sınırın aşılması suçundan (1078) per-
52
sonel hakkında "12 Ay Uzun Süreli
Durdurma" cezası verilmiştir. 2002-2012 yılları arasında (4) personel ise "Meslekten
Çıkarma" cezasıyla cezalandırılmıştır.5
01.01.2007-15.10.2012 tarihleri arasında
idari yönden; Türk Ceza Kanununun 256.
maddesi gereğince 104 personele kısa ve
uzun süreli durdurma cezaları verilmiş, 286
personelin ise soruşturması devam etmektedir. Aynı tarihler arasında adli yönden;
TCK 94 ve 95 inci maddeleri gereğince bir
personele memuriyetten men, 11 personele
hapis cezası verilmiş, 46 personelin ise mahkemesi devam etmekte olup, TCK 256 ncı
maddesi gereğince 8 personele para cezası, 4
personele hapis cezası verilmiş, 422 personelin ise mahkemesi devam etmektedir.6
İşkence mağdurları açısından kadınlar
ve çocuklar yine çoğunlukla suçun mağduru durumundadır. Kadınlar ve çocuklar
gibi diğer dezavantajlı gruplardan mülteciler, sığınmacılar ve LGBTT bireyler de
(Bkz. Bölüm 2.2.3. Bölüm no’lu haberler)
bu dönemde suçun mağduru olmuştur.
Özellikle Suriye’den gelen mültecilerin
yaşadığı sorunlar ön plana çıkmıştır. Afet
ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’ndan
yapılan yazılı açıklamaya göre;7 “Hatay'da
beş, Urfa'da iki, Antep'te üç, Maraş,
5. Şırnak Milletvekili Hasip KAPLAN tarafından verilen 7/8701 esas nolu yazılı soru
önergesine İçişleri Bakanı İdris Naim
Şahin tarafından verilen
B.05.1.EGM.0.12.48287(91250-G540/171850 sayı no’lu ve 12.09.2012 tarihli
cevap yazısı. s.1
6. Diyarbakır Milletvekili Emine AYNA tarafından verilen 7/10157 esas nolu yazılı soru
önergesine İçişleri Bakanı İdris Naim
Şahin tarafından verilen
B.05.1.EGM.0.12.65012 (91250) 7044117/47 sayı no’lu ve 03.01.2013 tarihli
cevap yazısı. s.1
7. "Mülteci Sayısı 280 Bini Bulabilir",
http://bianet.org/bianet/dunya/141490-multeci-sayisi-280-bini-bulabilir, Erişim tarihi:
16.10.2012
Adıyaman ve Osmaniye'de birer olmak üzere
13 çadırkent ile Kilis'te 12 bin kişilik bir konteynerkent kuruldu. Bugüne kadar toplam 143
bin 140 Suriye vatandaşı Türkiye'ye giriş
yaptı. 42 bin 777'si ülkelerine döndü. Hatay'da
12 bin 68, Antep'te 17 bin 237 (7 bin 736'sı
İslâhiye, 6 bin 754'ü Karkamış, 2 bin 747'si
Nizip çadır kentlerinde), Kilis'te 12 bin 789,
Urfa'da 30 bin 934 (18 bin 847'si
Ceylanpınar'da, 12 bin 87'si Akçakale çadır
kentlerinde), Maraş'ta 14 bin 620,
Osmaniye'de 8 bin 60 kişi ve Adıyaman'da 3
bin 980 kişi barındırılıyor. 102'si refakatçi,
573'ü hasta ve yaralı olmak üzere toplam 675
kişi hastanede bulunuyor. Hastanedekilerle birlikte Türkiye'de toplam 100 bin 363 Suriye
vatandaşı var.”
Mülteciler ve sığınmacılarla ilgili kapsamlı bir yasal çerçevenin bulunmaması bu
grupların potansiyel işkence suçu mağduru
olmalarının en önemli sebeplerindendir.
Özellikle mülteci ve göçmenlerin tutuldukları yerlerin aşırı kalabalık oluşu, bakımsız
ve kötü hijyen koşullarında tutulmalarının
kendisi kötü muamele olduğu gibi sağlık
güvencesi gibi birçok temel haklardan
yararlandırılmamaları da işkence boyutuna
varan uygulamalara neden olmaktadır.
İzleme döneminde uygulanan işkence
ve kötü muamele uygulamaları; kaba
dayak, copla darp, belirli organları hedef
alarak dövme, göze ve yüze yakın mesafeden gaz spreyi kullanımı, gaz bombası silahını kişileri hedef alarak kullanma, basınçlı su sıkma, tekme ve yumruk ile dövme,
arkadan kelepçeleme, yerde sürükleme, saç,
sakal çekme, kafayı duvara vurma, telsizle
veya silah dipçiği kafaya vurma, hakaret,
sövme, aşağılama, alay etme, ölümle tehdit,
kendisine ve yakınlarına zarar verileceğine
dair tehdit, ajanlık teklifi, sözlü ve fiziksel
cinsel taciz, çırılçıplak soyma, çıplak bekletme, çıplak iken yere çömeltme, yere yatırıp sırtı ayaklarla ezme, ayakla kafayı ezme,
53
yeme ve içmenin kısıtlanması, tuvalet,
uyku gibi temel ihtiyaçların giderilmesinin
engellenmesi, soğuk yerde tutma, ayakta
bekletme, yorma, avukat veya yakınları ile
görüşmenin engellenmesi, gürültülü müzik
ya da marş dinletme.
Uygulamada avukata erişim hakkının
kullanımı sırasında yaşanan engellemeler,
problemler hâlâ yaşanmaya devam etmektedir. (Bkz. Bölüm 2.2.2. 22 no’lu haber).
Avukata erişim hakkının engellendiği
diğer bir yöntem olarak avukatların görevini yapmasının engellenmesi, hakaret, tehdit ve fiziki saldırılara maruz kalma halen
devam etmektedir. Birçok avukat görevini
ifa ederken işkence ve kötü muamelenin
mağduru olmuştur. (Bkz. Bölüm 2.2.1. 10
ve Bölüm 2.2.2. 51, 57, 64 no’lu haberler).
Daha önceki izleme döneminde tespit
ettiğimiz “yakınlarına haber verme hakkı”
ve “hekime erişme hakkı” kapsamında hakkın kullanılmasının engellenmesi, geciktirilmesi, eksik uygulanması işkence ve kötü
muamelenin belgelendirilmesini ve tespitini engellediği için yine bu dönemde de
işkence ve kötü muamele uygulamalarının
artmasına neden olan unsurlar olarak tespit
edilmiştir. Özellikle adli tıp alanında yaşanan sorunlar (uzman yetersizliği, İstanbul
protokolüne uygun olmayan raporların
düzenlenmesi, eksik raporlandırma, kolluğun muayene sırasında içerde bulunması
vs.) işkencenin tespitini engellediği için
halen faillerin cezasız kalmasına neden
olmaktadır.
2012 yılında geçen dönemde de olduğu
yaşanan en önemli ihlallerden biri de kol-
8.
“Polis şiddetiyle can alıyor”,
http://www.ozgurgundem.com/index.php?haberID=45730&h
aberBaslik=Polis%20%C5%9Fiddetiyle%20
can%20al%C4%B1yor&categoryName=Hab
er&categoryID=2&action=haber_detay&m
odule=nuce, Erişim tarihi: 27.07.2012
luk güçleri tarafından uygulanan şiddetten
kaynaklı ölümlerdir. 2012’nin ilk 7 ayında
polis şiddeti sonucunda Mahir Zorbey,
Mehmet Şahin Demir, Hacı Zengin, Murat
Elibol, Ayşe Al, Çayan Birben, Özgür
Taşar, Hasan Selim Gönen ile birlikte 9
kişi hayatını kaybetmiştir.8
ÖNERİLER
Başta polis merkezleri olmak üzere tüm
alıkonulma ve gözaltına alma birimlerinde
kamera sistemi kurulmasını zorunlu kılan
gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Nezarethane iyileştirme sistemleri ve projeleri tüm ülkeyi kapsayacak şekilde uygulanmalıdır.
Şüpheli ve sanıklara, avukata erişim ile
birlikte diğer yasal haklarının yasal olarak
derhal ve sözlü olarak bildirilmesi, mağdurların avukat talep edip etmediğine ilişkin beyanlarının ayrı bir tutanakla ve gerekirse bu konudaki beyanının el yazısıyla
yazdırılmasını sağlayacak düzenlemeler
yapılmalıdır.
Yakınlarına haber verme hakkını yasada kısıtlayan veya uygulanmaz hale getiren
düzenlemeler kaldırılarak, uygulamada
yaşanan sorunları ortadan kaldıracak yeni
düzenlemeler kabul edilerek yasal güvence
altına alınmalıdır.
CMK kapsamında belli suçlar için getirilen zorunlu müdafilik sistemi genişletilerek bütün suçlar için barodan avukat talep
edebilme hakkı getirilmelidir.
Şüpheli veya sanığın hekim kontrolünden geçirilmesi ve muayene sonucunda
rapor düzenlenmesi hakkının kullanımında
getirilen kısıtlamalar kaldırılmalıdır.
Resmi rapor düzenleme yetkisinin sadece
Adli Tıp Kurumu ve birimlerine verilmesi
düzenlemesi kaldırılarak, üniversite ve
araştırma hastaneleri gibi diğer sağlık
kuruluşlarına da adli muayene yapabilme
ve rapor düzenleme yetkisi verilmelidir.
54
İstanbul protokolüne uygun rapor formları
düzenlenerek, dağıtımları sağlanmalı ve bu
raporların kullanımı ve eksiksiz doldurulması için eğitim, denetim gibi yasal tedbirler alınmalıdır.
2.2.5. CEZAEVLERİNDE YAŞANAN
İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE
İHLALLERİ
1- Hatay Cezaevi’nde siyasi mahkûm
Güler Bilen, İHD Adana Şubesi’ne gönderdiği mektupta, tek başına bir hücrede
tutulduğunu, hücrede banyonun olmadığını, havalandırmanın sadece 4 metrekarelik
bir yer olduğunu, kendisi dışında siyasi bir
kadın tutsağın bulunmadığını, içinde
bulunduğu bu koşulları bildirmek için teyzesine yazdığı faksın sakıncalı bulanarak
kendisi hakkında disiplin soruşturması
açıldığını belirtti. Güler mektubunda ayrıca Hasan isimli başgardiyanının tacizine
uğradığını, bu konuyu Adalet Bakanlığı’na
da yazdığını, kendisine gelen cevapta, olayla cumhuriyet savcısının ilgileneceğinin
belirtildiğini aktardı. Ancak buna rağmen
savcılığın hâlâ ifadesini almadığını belirtti.
(“Hatay Cezaevi’nde başgardiyan tacizi”,
http://www.ozgur-gundem.com,
01.01.2012)
2- Tecride Karşı Mücadele Platformu
aktivistleri, F Tipi cezaevlerine ilişkin
Aralık ayı hak ihlalleri raporunu açıkladı.
Taksim Tramvay Durağı’nda gerçekleştirilen basın açıklamasında konuşan Esra
Çakmak, tutukluların gönderdiği ve kendilerine gönderilen mektupların cezaevi
yönetimi tarafından “Örgütsel iletişim”
adı altında karalandığını belirterek,
“Mektuplarımız verilmiyor ya da tamamen
karalanıyor. Cezaevindeki arkadaşlarımız
ve yakınlarımızla hiçbir şekilde iletişim
kurmamıza izin vermiyorlar.” dedi.
“KCK” adı altında Nisan 2009 tarihinde
gerçekleştirilen operasyonlardan önce
cezaevlerinde tutuklu sayısının 120 bin
olduğunu belirten Çakmak, bu sayının
Aralık 2011 ayında 140 bine ulaştığını söyledi. (“Tutuklu sayısı 140 bine ulaştı”,
http://www.ozgur-gundem.com,
01.01.2012)
3- Muş E Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Memduh Değer adlı tutuklunun 19
Aralık günü bedenini ateşe vermesi üzerine
müdahalede bulunup kurtarmaya çalışan
tutukluların, “siz de eylemdesiniz.” denilerek Rize Cezaevi’ne sürüldüğü, burada iletişim haklarının engellendiği, tutukluların 3
kişi ile bulunan görüşme haklarının bir
kişiye indirildiği belirtildi. (“Cezaevinde
sürgün”, http://www.ozgur-gundem.com,
02.01.2012)
4- Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde
yatan ve Crohn hastalığı olarak bilinen
kronik ve iltihabi bağırsak hastası olan
siyasi hükümlü Sami Özbil, cezaevinde
edebiyat çalışmaları için kullandığı bilgisayarda, yaşadığı sağlık sorunlarıyla ilgili
mektup yazınca, cezaevi idaresi tarafından
bilgisayarı “amaç dışı” kullandığı gerekçesiyle bir hafta bilgisayar kullanmama cezasına çarptırıldı. Özbil’in, avukatı ile İnsan
Hakları Derneği’ne (İHD) göndermek istediği mektuplara da cezaevi idaresi tarafından el konuldu. (“Roman yaz ama mektup
yasak!”, http://gundem.milliyet.com.tr,
04.01.2012)
5- Ankara Sincan 2 No’lu F Tipi
Cezaevi’nde bulunan Murat Duruk adlı
siyasi tutuklu, ailesine gönderdiği mektupta
yaşadıkları hak ihlallerini anlattı.
Mektubunda, “Cezaevi yönetimi tarafından
uygulanan kötü muameleye karşı geldiklerinde aileleriyle aylarca görüştürülmedikle-
55
rini, sadece Aralık ayında “örgüte bağlılık
bildiren”, “övücü ifadeler”, “ideolojik içerikli cümleler”, “devletin yöneticilerine
karşı ithamlarda bulunma”, “eylem birliğine
dönük yazışmalar” içerdiği gerekçe gösterilerek 80’i aşkın mektuba el konularak imha
edildiğini, dışarıyla bağlantılarının kopma
noktasına gelerek ne mektup alabildiklerini
ne de gönderebildiklerini, inanılmaz bir
keyfiyet ve hukuksuzlukla karşı karşıya
olduklarını, cezaevi yönetimi tarafından
kendilerine “ajanlık” dayatıldığını, özellikle
hastaneye, mahkemeye denilerek arkadaşlarının cezaevinde gizli odalarda götürülerek
yeniden sorguya çekildiğini” belirtti.
(“Sincan F Tipinde ajanlık dayatması”,
http://www.ozgur-gundem.com, 11.01.2012)
6- Türkiye cezaevlerinde tutulan binlerce çocuk için Ceza ve Tevkif Evleri Genel
Müdürlüğü tarafından Yasalarla İhtilafa
Düşen Çocuk ve Ergenler için Araştırma ve
Değerlendirme Formu (ARDEF) adı verilen uygulamanın hayata geçirildiği öğrenildi. Uygulamanın pilot olarak Ankara,
Antalya ve Maltepe Çocuk ve Gençlik Ceza
İnfaz kurumlarında bundan 3 yıl önce başlatıldığı ve proje kapsamında görev yapan
"Gardiyan ağabey" ve "Gardiyan abla"ların
gün boyu çocuklarla zaman geçirerek din,
ahlak ve yaşam gibi konuları anlattıkları
belirtildi. Söz konusu uygulama hakkında
Zaman Gazetesi'ne konuşan M.T. adlı
çocuğun, 1,5 ay içerisinde Kuran'ı hatmettiğini, "Hoca" adını verdikleri gardiyanlar
sayesinde, "Allah korkusu"nu öğrendiklerini söyleyerek, "Neyin doğru neyin yanlış
olduğunu onlardan öğrendik." dediği iddia
ediliyor. Söz konusu uygulamanın
Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu (UNICEF)
tarafından da desteklendiği belirtiliyor.
(“Bu da cemaatin cezaevi ayağı mı:
Gardiyan ağabey, gardiyan abla”,
http://diclehaber.com.tr, 15.01.2012)
7- Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nden
mektup gönderen Dursun Kaş, attıkları her
adımın “suç” kapsamında değerlendirildiğini ve ardından zaten ağır tecrit koşullarının olduğu cezaevlerinde koşulların daha
da ağırlaşarak üst üste cezalar aldıklarını
ifade etti. Kaş, “Son dönemlerde ceza
uygulaması tırmandırılarak mektup, telefon ve ziyaret haklarımız tamamen ortadan
kaldırıldı. Protesto amaçlı slogan atmamız
gerekçe gösterilerek verilen cezalar bir yılı
aştı, sürekli de artıyor. Üstelik ailelerimize
de ‘görüşçüsü olmadığı birisiyle görüştüğü
gerekçesiyle, bir selam verdi, merhaba dedi
diye ziyaret cezaları veriliyor.” dedi. Kısa
bir süre önce Zeynep Yayla ve Semiha
Eyilik’e idare tarafından verilen görüş
cezalarının İnfaz Hâkimliği’nce de onaylandığını da kaydeden Kaş, “Tüm toplumu
F Tipi’ne çevirme politikasının bir parçası
olarak ailelerimize de tecrit dayatılıyor,
cezalar veriliyor.” ifadelerini kullandı.
Antep H Tipi Cezaevi’nde bulunan
İbrahim Doğan da yazdığı mektupta, baskı
ve tecrit politikasının arttığını belirterek,
yeni yerleştirilen kamera sistemi gerekçe
gösterilerek iletişimlerinin engellenmeye
çalışıldığını kaydetti. (“Tutsaklara ceza
yağıyor”, http://www.ozgur-gundem.com,
15.01.2012)
8- Osmaniye T Tipi Cezaevi'nde kaldığı
dört ayda toplam 5 yılı aşkın disiplin cezası
alan İdris Özdemir, Osmaniye Cezaevi'ne
sevk edildiğinde hakaret ve tehditlere
maruz kaldığını, bunun yanı sıra askerler
tarafından iki defa fiziki müdahaleye
maruz kalıp darp edildiğini, darp izi ve
kamera kayıtları olmasına rağmen yaptığı
suç duyurusunun 'Delil yok' denilerek dikkate alınmadığını, aynı olaydan kendisine
3 ay kapalı, 6 ayda açık görüş cezası verildiğini" söyledi. Yine darp edilmesiyle ilgili; “görüşmek istediği cezaevi müdürünü
56
ayağına çağırdığı ve huzuru bozduğu",
"müdürü çağırırken kapı zilini çalmadığı",
"kapının çengelini eğdiği" gerekçe gösterilerek kendisine üst üste cezalar verildiğini
belirtti. Bu hukuksuzluğu kendini yakarak
protesto etmek isteyen Doğan Uzunyol
isimli arkadaşı ile kendisine "Cezaevini
yaktınız." gerekçesi ile 4 gün hücre cezası
verildiğini ifade eden Özdemir, sonra da
"Doktora götüreceğiz." denilerek kendilerinin ayrı ayrı cezaevlerine sürgün edildiklerini söyledi. (“Osmaniye Cezaevi'nde
müdürü çağırmak da kendini yakmak da
suç!”, http://diclehaber.com.tr,
18.01.2012)
9- Nedrap Demir, Semiha Can, Duriye
Odabaşı, Yasemin Budak ve Dindare
Tanırgan isimli siyasi tutuklu kadınlar,
Bayburt M Tipi Kapalı Cezaevi’ne sürgün
edildi. Tutuklu kadınlar, aileleri aracılığıyla yaptıkları açıklamada, ring aracında
askerlerin şiddetine maruz kaldıklarını
açıkladı. Kadınların, cezaevi girişinde de
gardiyanların hakaretleri ile karşılaştıkları
belirtilirken, 5 kadın tutukludan Dindare
Tanırgan’ın iki ay sonra tahliye olacağı,
buna rağmen sürgün edildiği kaydedildi.
(“Hasta tutuklu Kaytan’a sürgün üzerine
sürgün/ Ring aracında kadınlara şiddet”,
http://www.ozgur-gundem.com,
22.01.2012)
10- Özgür Gündem gazetesi editörü
Turabi Kişin, tutuklanarak götürüldüğü
Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi girişinde
çıplak soyulmaya zorlanarak, görevlilerin
işkencesine maruz kaldı. Kişin’e, cezaevi
idaresi tarafından ayrıca 1 aylık açık görüş
cezası verildi. (“Gazeteci arkadaşımıza
Kandıra’da işkence yapıldı”,
http://www.ozgur-gundem.com,
24.01.2012)
11- İHD Adana Şubesi Cezaevi
Komisyonu ve TUHAD, cezaevlerinde
yaşanan hak ihlalleri ve baskılara ilişkin
İnönü Parkı’nda basın açıklaması yaptı.
İHD Cezaevi Komisyonu Üyesi Nejat Okay
yaptığı açıklamada; “cezaevlerinde bilinçli
ve sistemli bir politika yürütüldüğünü,
askeri yöntemlerin dayatıldığını, mahkûmların tecrit edilerek darp edildiğini, saç ve
sakallarının zorla kazıtıldığını, keyfi bahanelerle açık görüş yasağı verildiğini, yaz
aylarında içme suyu, kış mevsiminde ise
sıcak su sorununun yaşandığını” belirtti.
Tüm cezaevlerinde ısınma, yer, kapasite
sorunu, taciz vakaları, sevk ve hastane
gidiş gelişlerinde onur kırıcı aramalar
yaşandığını ve keyfi bir şekilde mahkûmların mektuplarına el konulduğunu belirten
Okay, Adalet Bakanlığı ile Ceza ve Tevkif
Evleri Genel Müdürlüğü’nün yaşananları
görmezden geldiğini ifade etti.
(“Cezaevlerinde askeri yöntemler”,
http://www.ozgur-gundem.com,
29.01.2012)
12- Kandıra T Tipi Cezaevi’nde tutulan
Binali Ateşoğlu isimli adli tutuklunun kardeşi Kenan Uludağ, abisinin telefonda kendisine işkence gördüklerini ve bu işkencenin ileri boyutlara ulaştığını söylediğini
açıkladı. Uludağ ayrıca abisinin aktardığı
bilgiye göre; bu işkencelere karşı Nezir
Aslancı isimli adli mahkûmun 19 gündür
ölüm orucunda olduğunu ve durumunun
ağır olduğunu, bu halde hücreye konulduğunu, Kandıra T Tipi Cezaevi Müdürü’nün
daha önce Engin Çeber isimli tutuklunun
öldürüldüğü Metris Cezaevi’nde müdürlük
yaptığına dikkat çekti. Kenan Uludağ, abisinin kendisine telefonda, dışarıya göndermek istedikleri mektupların yırtıldığını,
Adalet Bakanlığı’na göndermek istedikleri
dilekçelerin imha edildiğini, paralarının
verilmediğini söylediğini, özellikle işkence
57
konusunda acil yardım çağrısında bulunduğunu aktardı. Uludağ, abisinin telefonda
kendisine bu bilgileri aktarmaya başladığı
anda telefon görüşmesinin kesildiğine de
işaret etti. (“İşkenceye karşı ölüm orucunda", http://www.ozgur-gundem.com,
30.01.2012)
13- Osmaniye Kapalı Cezaevi’nde
tutuklu bulunan Ekrem Coşkun’un ailesi,
cezaevinde yaşanan hak ihlallerine dikkat
çekmek için Adalet Bakanlığı’na mektup
gönderdi. Coşkun’un ağabeyi Yakup
Coşkun, “Görüşe gittiğimde kardeşim bana
‘Abi biz koğuşlardan dışarı çıktıktan sonra
nereye gidersek gidelim gardiyanlar bizi
duvar dibinde yürütüyor ve etrafımıza bakmadan sadece önümüze bakılması yönünde
bize baskı yapıyor.’ dedi. Cezaevinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin yaklaşık 2 ay
önce Cumhurbaşkanlığı’na da mektup gönderdiğini belirten Coşkun, dilekçesine
“Adalet Bakanlığı bu konularla ilgileniyor.” cevabı verildiğini kaydederek, “Bu
cevap Türkiye’de var olan sorunlardan
Cumhurbaşkanlığı’nın ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.” şeklinde konuştu.
(“Yetkililer cezaevlerine kayıtsız”,
http://www.ozgur-gundem.com,
03.02.2012)
14- Amasya E Tipi Kapalı Cezaevi’nde
asker ve gardiyanların, siyasi tutuklulara
Kürtçe şarkı söylediği için saldırdığı belirtildi. Urfa’daki ailesini telefon ile arayan
tutuklulardan Avni Binici’nin kardeşi
Mehmet Binici, “Ağabeyim, haftalık telefon
görüşmesinde asker ve gardiyanların saldırısına uğradıklarını, birçok arkadaşlarının
da yaralandığını iletti. Ayrıca saldırı nedeniyle can güvenliklerinin olmadığını söyledi.” diye konuştu. (“Amasya’da tutuklulara
saldırı”, http://www.ozgur-gundem.com,
07.02.2012)
15- Bölge cezaevlerinde yaşanan hak
ihlallerini yerinde incelemek üzere temaslarda bulunan BDP Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan, “Cezaevlerinde göze çarpan
en ilginç olayın, cezaevlerinin kapasitesinin 3 katı tutuklu ve hükümlü barındırması olduğunu, 8 kişilik koğuşlarda 38 kişinin
bulunduğunu ve açlık grevlerine karşın
çeşitli disiplin cezalarının uygulandığını,
henüz suçlu olduğu netlik kazanmamış
kişilerin kirli, paslı ve kötü kokan yerlerde
bekletilmesinin vahim bir durum olduğunu” söyledi. (“8 kişilik koğuşlarda 38 kişi
kalıyor”, http://www.ozgur-gundem.com,
11.02.2012)
16- BDP Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e
yönelik verdiği yazılı soru önergesinde
“Erzurum H Tipi Cezaevi’nde kalan Özgür
Ağbaba’nın annesi ile yaptığı görüşmede,
Ağbaba’nın annesine askerler ve adli tutuklular tarafından darp edildiğini ve yüzünde
darp izlerinin olduğunu söylediğini belirtti. Birtane, Ağbaba’nın “Araçta bulunan
görevli askerler tarafından da kafasına dipçiklerle vurularak darp edildiğini, adli
tutuklara ise müdahale edilmediğini anlatmıştır. Ayrıca cezaevi doktorundan rapor
aldığını aktarmış ve suç duyurusunda
bulunduğunu söylemiştir.” ifadesini kullanarak yaşananları meclis gündemine taşıdı.
(“BDP, tutukluya darpı Meclis’e taşıdı”,
http://www.ozgur-gundem.com,
11.02.2012)
17- Amasya Kapalı Cezaevi’nde tutuklu
bulunan Avni Binici gönderdiği mektupta;
“2011 yılının ikinci yarısından itibaren
bölge cezaevlerinden Karadeniz cezaevlerine yoğun bir sürgün yaşandığını, kendisiyle birlikte birçok arkadaşının Amasya
Cezaevi’ne sürgün edildiklerini, ilk geldiklerinde cezaevi idaresi tarafından tehditler-
58
le karşılandıklarını, kimi arkadaşlarına
yönelik fiziki saldırıların gerçekleştiğini”
belirtti. Haklarında art arda disiplin soruşturmaları açıldığına dikkat çeken Binici,
cezaevi idaresi tarafından gardiyanlardan
oluşturulan “provokatif timin” sürekli
sözlü ve fiziki saldırılarda bulunduğunu,
Kürtçe hâlâ y çektikleri gerekçesiyle iletişim cezaları aldıklarını” söyledi. (“Kürtçe
hâlâ y yasak, Türkçe hâlâ y çekin”,
http://www.ozgur-gundem.com,
12.02.2012)
18- Antep H Tipi Kapalı Cezaevi’nde
tutuklu bulunan Urfi Aksu adlı tutuklu
cezaevindeki hak ihlalleriyle ilgili Adana
TUHADER’e mektup gönderdi. Aksu, mektubunda; “Keyfi uygulamalarla karşı karşıya
kaldıklarını, çeşitli gerekçelerle, tutanaklar
tutularak açık görüş haklarının ellerinden
alındığını, mahkemeye veya hastaneye
giderken jandarmanın sözlü ve fiziki saldırısına maruz kaldıklarını ve jandarmanın
onur kırıcı şekilde arama yaptığını” söyledi.
Yine Kürkçüler F Tipi Cezaevi’nden 2
Şubat’ta Antalya L Tipi Kapalı Cezaevi’ne
sürgün edilen Halit İnan ve Mehmet Aslan,
gönderdikleri mektupta; “cezaevi idaresinin
keyfi uygulamalarda bulunduğunu, diğer
arkadaşlarından ayrı tutulduklarını, cezaevi
yönetiminin 12 Eylül dönemini andıran
uygulamaları yaşama geçirdiğini” belirtti.
(“Antep Cezaevi’nde haklar askıda”,
http://www.ozgur-gundem.com, 19.02.2012)
19- KCK soruşturması kapsamında
tutuklanan Vatan gazetesi muhabiri Çağdaş
Ulus'un avukatı Hüseyin Ersöz yaptığı
yazılı açıklamada; “60 gündür Maltepe
Cezaevi’nde tutuklu bulunan müvekkili ile
17 Şubat 2012 tarihinde yaptığı görüşmeden sonra bir görevlinin Çağdaş’ı, infaz
koruma memurlarının kullandığı bir tuvalete sokarak, yerde duran paspası göstere-
rek temizlik yapmasını istediğini, Çağdaş’ın bunu reddettiğini, bu olaydan sonra
infaz koruma memurlarının müvekkiline
yönelik davranışlarının sertleştiğini”
belirtti. Bu durumun kötü muamele yasağına aykırı olduğunu vurgulayan Ersöz,
Ulus’un cezaevinde kalmaya başlamasından
bu yana vücudunun sağ tarafında uyuşma
ve titreme şikâyetlerinin başladığını anlattı. Ulus’un uzun bir süre revire çıkarılmadığını, cezaevi doktorunun sürekli ilacını
değiştirdiğini aktaran Ersöz, en son görüşmesinde Çağdaş’ın sağ elinin morarmış
olduğunu gördüğünü, tahlillerinin sonucunun hâlâ çıkmamış olduğunu, hastaneye
sevkinin geciktirilmesinden dolayı Ulus’un
hayatından endişe ettiklerini, bu olaylar ile
ilgili Kartal Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunacağını söyledi. (“Tutuklu gazeteciye tuvalet temizletmeye kalktılar”,
http://www.radikal.com.tr, 23.02.2012)
20- Daha önce de, çocuklara yönelik
antidemokratik uygulamalarla gündeme
gelen Adana Pozantı Cezaevi'nde şimdi de
siyasi nedenlerle cezaevine giren çocukların, adli mahkûmlarla aynı koğuşa konulduğu, cezaevinde çocuklara adli mahkûmlar tarafından cinsel istismarda bulunulduğu, şiddet uygulandığı ve ırkçı uygulamalara maruz bırakıldıkları iddia ediliyor. H.K.
(15), yakın zamanda 4 ay Pozantı
Cezaevi'nde kaldığını belirterek, B-4 koğuşuna yollandığını ve burada bulunan tüm
tutukluların adli olduğunu ifade etti.
Yanlarında kalan çocukların birçoğunun
cinayet, hırsızlık ve uyuşturucu kullanmaktan tutuklu bulunduklarını vurgulayan
H.K., söz konusu cezaevinde defalarca
tecavüz ve taciz olaylarına tanıklık ettiklerini belirtti. H.K., "Bazı arkadaşlarımıza
adli tutuklular tarafından defalarca tecavüz
edildi. Bazen zorla pantolonlarımızı indirmeye çalışıyorlardı. Yaşadıklarımız anlatı-
59
lır gibi değil." şeklinde iddialarda bulundu.
Ş.A. (17) isimli çocuk ise, mahallelerinde
bir sokak eyleminin olduğunu ve polislerce
o gün yakalandığını belirterek, polis tarafından darp edildiğini iddia etti. Kendisine
ajanlık yapması yönünde dayatmaların
yapıldığını öne süren Ş.A., "Niçin? Niye?
Kimin ismini istiyorlar anlamadım." dedi.
Daha sonra tutuklanarak Pozantı
Cezaevi'ne gönderildiğini kaydeden Ş.A.,
"Orada çok kötü şeyler yaşadım. Adliler,
boğazımıza ip takıp sıkıyorlardı. Bizi dövüyorlardı. Terörist olduğumu söyleyip
öpmemiz için yüzümüze bayrak uzatıyorlardı. Öpmek istemediğinde ise yine dövüyorlardı" iddialarında bulundu. Koğuşta
sabah 5-6 gibi erken saatlerde uyandırılarak temizlik yapmak zorunda bırakıldıklarını belirten Ş.A., yaşadıklarının etkisinden halen kurtulamadığını ifade etti.
Serbest bırakıldıktan sonra da birçok arkadaşının normal yaşamlarına dönemediğini
belirten Ş.A., "Arkadaşlarımız bize katılmaya utanıyorlar. Çünkü yaşadıklarını
unutamıyorlar." dedi. Cezaevi idaresine
defalarca söz konusu uygulamalara ilişkin
bilgi verdiklerini, ancak cezaevi idaresinin
sessizliğini koruduğunu vurgulayan Ş.A.,
Pozantı Cezaevi'nde 2 ay kaldığını ve bir ay
önce tahliye edildiğini söyledi. Ş.A.,
"Koğuşlarımızı değiştirmeleri yönünde
taleplerimiz oluyor ama, taleplerimiz
cevapsız bırakılıyordu" dedi. Pozantı'da
kendilerini en fazla zorlayan sorunun cinsel istismar olduğunu belirten A.K. (17)
ise, daha birçok sorunla boğuştuklarını
ifade etti. "Adli suçlular, geceleri arkadaşlarımızı zorla yataklarına çağırıyorlardı.
Gözümüzün önünde arkadaşlarımızın kafasını kırıyorlardı. Ama cezaevi idaresi her
zaman konuyu örtbas etmeye çalıştı." diye
konuştu. (“Duvar filmi değil Pozantı
Cezaevi”, http://evrensel.net, 24.02.2012)
21- Adalet Bakanlığı, Pozantı Cezaevi
ile ilgili haberlerden sonra yazılı açıklama
yaparak, "Pozantı Çocuk Kapalı Ceza İnfaz
Kurumu; 282 kapasiteli olup, kurumda
halen 201 çocuk hükümlü ve tutuklu barındırılmaktadır. Kurumun doluluk oranı
yüzde 71,2'dir. Dolayısıyla kurumda kapasite fazlalığı olduğu hususu ve 'bir yatakta
iki üç kişinin yatırıldığı' iddiası doğru
değildir. Pozantı Ceza İnfaz Kurumu'nda
bulunan çocuk hükümlü ve tutukluların,
yaş ve fiziki gelişim durumlarına göre 32
ayrı odada barınmaları sağlanmaktadır.
Çocukların, kasıtlı olarak, birer ikişer
koğuşlara dağıtıldığına yönelik iddialar da
gerçeği yansıtmamaktadır. 12 Temmuz
2011'de gündeme taşınan iddiaların dışında, yeni bir iddia söz konusu değildir. Bu
iddiaların yeniden gündeme gelmesi üzerine, Pozantı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen adli soruşturmanın yanı
sıra, olayların yerinde araştırılması için
cezaevine Bakanlığımızca bir denetim elemanı da (cezaevi müfettişi) gönderilmiştir."
dedi. Açıklamada bir yandan iddiaların
gerçeği yansıtmadığı bir yandan da soruşturma başlatıldığının ifade edilmesi dikkat
çekti. (“Adalet Bakanlığı'ndan Pozantı ile
ilgili açıklama”, http://diclehaber.com.tr,
26.02.2012)
22- Osmaniye T Tipi Kapalı
Cezaevi’nde bulunan tutuklu ve hükümlüler; “Gardiyanların, kendileri gelince hazırolda beklemelerini, her gün tıraş olmalarını, onlar ne derse onu yapmalarını emrettiğini, önceki gün de 50 kişilik bir gardiyan
grubu ve başlarında 2 müdür (İbrahim
Aktaş ve Mehmet Ali Yıldız) ile koğuşları
basıp kendilerine saldırdıklarını, bu esnada
bayılan bir arkadaşı, ne revire ne de hastaneye götürdüklerini” söyledi. Yine
Osmaniye Cezaevinde bulunan ve ailesi ile
haftalık telefon görüşmesinde durumları
60
hakkında bilgi veren İlyas Toptamur’un
“durumumuz iyi değil, her an burada faili
meçhul olarak yok edilme tehlikesiyle karşı
karşıyayız.” dediği öğrenildi. Ağır yaralanan Abdullah Aşır’ın eşi Türkan Aşır ise
50 gardiyanın saldırısına uğrayan tutukluların can güvenliği olmadığını ifade ederek, eşinin çok feci bir şekilde işkence gördüğünü arkadaşlarının yardımı olmadan
lavaboya dahi gidemediğini belirtti. Ümit
İlgen de, “Sayım sırasında gardiyan eşimin
göğsüne tekme vurmuş ve bayılmış. Hayati
tehlikesi olması nedeniyle onu revire kaldırmışlar. Sağlığı yerinde olmadığı haberi
de bize ulaştı” dedi. (“Osmaniye’de işkence ve ölüm tehdidi kol geziyor”,
http://www.ozgur-gundem.com,
24.02.2012)
23- 21 Aralık 2012 günü gözaltına alınarak tutuklanan ve Kandıra 1 No’lu
Cezaevinde gönderilen Azadiya Welat
Gazetesi genel yayın yönetmeni Mehmet
Emin Yıldırım’ın dışarıya yazdığı mektup
ve yazılara cezaevi yönetimi tarafından el
konulduğu öğrenildi. Yıldırım ailesi aracılığıyla yaptığı açıklamada arkadaşlarına
yazdığı mektuplara ve Azadiya Welat gazetesine yazdığı yazılara, kendisine hiçbir
gerekçe gösterilmeksizin cezaevi idaresi
tarafından el konulduğunu ve gönderilmediğini dile getirdi. (“Tutuklu gazeteci
içerde de susturulmaya çalışılıyor”,
http://www.ozgur-gundem.com,
24.02.2012)
24- Türk Tabipler Birliği (TTB) tarafından cezaevleri ve cezaevlerinde yaşanan
sağlık sorunlarına ilişkin TTB Merkez
Konseyi binasında düzenlenen basın toplantısında açıklama yapan TTB Merkez
Konseyi Üyesi Dr. Arzu Erbilici; “Türkiye
cezaevlerinde, Ceza ve Tevkifevleri Genel
Müdürlüğü’nün 31 Ocak 2012 verilerine
göre, 75 bin 909 hükümlü, 55 bin 408
tutuklu olmak üzere toplam 131 bin 317
kişinin bulunduğunu” söyledi. 2005’ten bu
yana bu sayının 2 kat arttığını belirten
Erbilici, “Türkiye’de toplam 114 bin kapasiteli 384 cezaevi olduğu ve tutuklu ve
hükümlü sayısının son yıllardaki artışı göz
önüne alındığında mevcut altyapı yetersizliği, beslenme, barınma ve cezaevlerinde
sağlık hizmetlerine ulaşım konusunda yaşanan zorluklar giderek artmaktadır” dedi.
Erbilici, başvurularda dile getirilen sorunları şöyle sıraladı: “Yaşam koşullarına
yönelik; yoğun idari baskılar, tecrit cezaları, ortak alana çıkma hakkının engellenmesi, tecridin yol açtığı fiziksel ve psikolojik
problemler, havalandırma, görüş ve telefon
sürelerinin kısalığı, dışarıdan gelen gazete,
dergi ve yayınlara ulaşımın engellenmesi,
yemeklerin sağlıksız ve kötü oluşu, fiziki
koşulların yetersizliği. Cezaevlerinde ayaktan bakım hizmetlerinde; sürekli görev
yapan bir hekimin olmayışı, hastaneye
sevklerde yaşanan gecikmeler, sevkler sırasında uygunsuz cezaevi araçlarında uzun
süre bekletilme, muayene ve tedavi sırasında kelepçelerin çıkarılmaması, muayene
ortamında güvenlik güçlerinin bulunması,
mahremiyetin göz ardı edilmesi ve sağlık
personelinin tutumlarına yönelik yakınmalar. Hastanelerde yatarak tedavide; mahkûm koğuşu eksikliği ve var olan koğuşların uygunsuzluğu gerekçesi ile tedavi olamama.” (“TTB cezaevlerine dikkat çekti”,
http://www.ozgur-gundem.com,
25.02.2012)
25- Tekirdağ 1 No’lu F Tipi
Cezaevi’nde çıkarılan “Ümüş Eylül” dergisinin 1. sayısı Hasan Şahingöz tarafından
posta yoluyla Bakırköy L Tipi Cezaevi’nde
bulunan Dilek Öz’e gönderildi. Ancak
Cezaevi Eğitim Kurumu “sakıncalı” olduğu
iddiasıyla dergiyi Öz’e vermedi. Eğitim
61
Kurumu Başkanlığı tarafından gönderilen
gerekçe yazısında ise “kişiye özel muamele” gözler önüne serildi. Ceza İnfaz
Kanunu’nun 8. maddesinde yer alan
“Hükümlüler mahkemelerce yasaklanmamış yayınlardan yararlanabilirler.” hükmünü yok sayan cezaevi idaresi, gerekçe olarak Öz’ün aldığı müebbet hapis cezasını
gösterdi. Kararda dikkat çeken bir başka
nokta ise, Tekirdağ 1 No’lu Cezaevi’nden
çıkışına izin verilen derginin Bakırköy L
Tipi Cezaevi’ne girişine izin verilmemesi.
Karar, “İki ayrı cezaevinde iki ayrı hukuk
mu uygulanıyor?” sorusunu akıllara getirdi. (“Bakırköy cezaevinde keyfi hukuk!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
26.02.2012)
26- Tutukluların aileleriyle yaptığı telefon görüşmesinde aktardığı bilgilere göre,
22 Şubat 2012 tarihinde Kürkçüler F Tipi
Kapalı Cezaevi’nden İskenderun M Tipi
Kapalı Cezaevi’ne sevk edilen Zübeyir
Gündüz ve Serhat Aykut adlı tutukluların
cezaevi girişinde önce aramaya tabi tutulmak istendiği, tutukluların bunu kabul
etmemesi üzerine gardiyanlar tarafından
darp edildiği bildirildi. (“2 tutuklu da darp
edildi”, http://www.ozgur-gundem.com,
27.02.2012)
27- Edinilen bilgilere göre; Amasya E
Tipi Cezaevi’nde bulunan Kamuran Parlak,
Mesut Bildik, Faruk Aksaç, Mesut Eren,
Ekrem Didim ile Naif Abu’un bulunduğu
koğuşta gardiyanların zorla Kamuran
Parlak’ı dışarı çıkarmaya çalışması üzerine
arkadaşları karşı çıktı. Bunun üzerine söz
konusu siyasi tutuklular gardiyanların saldırısına maruz kalarak darp edildi. Parlak’ın
ağabeyi Faysal Parlak, saldırının sorumlularının Cezaevi Müdürü ile başgardiyan olduğunu belirterek tutukluların savcılığa suç
duyurusunda bulunduğunu, kendilerinin de
gereken yasal girişimlerde bulunacağını
ifade etti. Öte yandan Bitlis E Tipi
Cezaevi’nde kadın tutuklular, aileleri aracılığıyla yaptıkları basın açıklamasında “açlık
grevine başladıklarından beri kaloriferlerin
yakılmadığı ve sıcak suyun kendilerine
verilmediğini, bazen günlerce revire bile
çıkarılmadıklarını dile getirerek bu uygulamalarla kendilerine işkence yapıldığını”
dile getirdiler. (“Amasya ve Bitlis’de eksik
kalmadı”, http://www.ozgur-gundem.com,
27.02.2012)
28- Kaldığı Kırıkkale Hacılar F Tipi
Cezaevi'ndeki odasını basan gardiyanların
resim sergisi için yaptığı tablolarına
"yasak" diye el koymasına karşı çıkan
tutuklu Asrail Seyithan Özer, gardiyanlar
tarafından çıplak, aç ve susuz şekilde iki
gün hücrede tutuldu. Bununla yetinmeyen
cezaevi yönetimi sahte tutanakla Özer hakkında disiplin işlemi başlattı.
(“Cezaevinde resim yapmak yasak!”,
http://diclehaber.com.tr, 27.02.2012)
29- Osmaniye T Tipi Cezaevi'nde
müvekkilleri bulunan avukat Tugay Bek,
Osmaniye Cezaevi'nin tutuklulara yönelik
özel uygulamaların olduğu pilot bir cezaevi
olduğunu belirterek, A-26 koğuşunda kalan
müvekkilleri Hacı Aydın, Abdurrahim
Balicak, Murat Çetin, Mazlum Kapan,
Mehmet Akar, Emrah Özdemir ve Yusuf
Abo’nun 21 Şubat’ta infaz koruma memurları tarafından arama bahanesiyle şahsi
eşyalarının dağıtılıp, sözlü tacize maruz
kaldıklarını söyledi. Yaşanan olaydan bir
gün sonra da sabah saat 08.00 sıralarında
30 infaz koruma memurunun koğuşa girerek Murat Çetin'in sakalının uzun olması
ve çıplak aramayı dayatmaları ve buna
tutukluların karşı çıkması üzerine saldırdıklarını aktaran Bek, durumu protesto
eden tutuklu ve hükümlülerin slogan atma-
62
sının ardından A-27 koğuşunun kapı
dövme eylemi gerçekleştirdiğini ve bu
nedenle mahkûmların infaz koruma
memurları tarafından tekme ve yumruklarla darp edildiklerini dile getirdi. Bek, saldırı sırasında Mustafa İlgen isimli siyasi
tutuklunun kalp spazmı geçirdiğini aktardı. Bek, "Müvekkillerim özellikle kafalarına ağır darbeler aldıklarını ve bu nedenle
hayatlarından endişe ettiklerini söylediler"
dedi. Saldırıya uğrayan tutuklu ve hükümlülerin bayılmalarına ve ciddi bir şekilde
yaralanmalarına rağmen 36 saat sonra revire çıkarıldıklarını kaydeden Bek, tutuklu
ve hükümlülerin yüzeysel bir şekilde muayene edildiklerini ve darp izlerinin kayda
geçirilmediğini belirterek, Adalet
Bakanlığı'na gerekli başvurularda bulunacaklarını açıkladı. Saldırı sonrası tutukluların Cumhuriyet Başsavcılığı ve Meclis
İnsan Hakları Komisyonu'na dilekçe yazdıklarını belirten Bek, "Tutuklu ve hükümler dilekçelerinin iletildiği konusunda
emin değiller, dilekçelerin idare tarafından
iletildiğini düşünmüyorlar." diye konuştu.
(“Osmaniye özel uygulamaların olduğu
pilot cezaevi mi?”,
http://diclehaber.com.tr, 27.02.2012)
30- Bingöl M Tipi Kapalı Cezaevi'nde
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki
tecridi protesto etmek için bedenini ateşe
veren tutuklu Şehmus Anik'in, tedavi gördüğü Bingöl Devlet Hastanesi'nde bir astsubay tarafından fiziki ve sözsel işkenceye
maruz kaldığı iddia edildi. Anik'in vücudunun büyük bir kısmında yanıklar olması
nedeni ile bir kişinin yardımı olmadan oturup kalkamadığını, hatta ellerini dahi kullanamadığını ifade eden tutuklu arkadaşları, Anik'in cezaevi ring aracına konularak
saatlerce bekletildiğini de ifade ettiler.
İşkenceci astsubayın Anik'e 'Bundan sonra
seni hastaneye ben götürüp getireceğim,
ağzını açıp konuşursan kafana sıkıp bir
köşeye atarım' dediğini söyleyen tutuklular,
bu tür durumların daha önce yaşandığını ve
subay hakkında suç duyurusunda bulunduklarını dile getirdiler. Tutuklular, suç
duyurusunda bulunmalarına rağmen subay
hakkında herhangi bir işlemin yapılmadığını ifade etti. (“Bedenini ateşe veren tutukluya işkence iddiası!”,
http://diclehaber.com.tr, 28.02.2012)
31- Cezaevinde inceleme yapan CHP
heyetinde yer alan Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba, cezaevi yönetiminin sorumluluğunun çok büyük olduğunu ancak, en
büyük ihmalin Adalet Bakanlığı’nda olduğunu söyledi. Cezaevindeki olaylarla ilgili
12 Temmuz 2011’de Adalet Bakanlığı ile
TBMM İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu ve Adana Valiliği’ne şikâyet
gittiğini belirten Ağbaba, “Hiçbir inceleme
yapılmıyor. Ne zaman geçen hafta basında
yer aldı, bakanlık da incelemeye başlıyor.
Ama en ilginci şu: Bakanlık çocukların
"Bizi dövüyor, hakaret ediyor" dediği ve
hakkında en çok şikâyet edilen kişi olan
cezaevi ikinci müdürünün Van'daki Erciş
Cezaevi'ne birinci müdür olarak atandığını,
Pozantı'nın müdürünün de Ankara'daki
Sincan Cezaevi'ne atanarak terfi ettiriyor
dedi. Cezaevine uzman pedagog ve psikologların gelmesi gerektiğini belirten
CHP’li Ağbaba, “Cezaevinde büyükler ve
küçükler bir arada kalıyor. Cezaevi şartları
da idarenin şartları da çok yeterli değil”
dedi. (“Pozantı cezaevinde ikinci skandal”, http://www.radikal.com.tr,
29.02.2012)
32- Pozantı Cezaevi'ndeki çocuklara
yönelik cinsel istismar ve fiziksel şiddet
uygulamalarının yankısı sürerken, 16
yaşında iken 4 yıl önce iki defa Pozantı
Cezaevi'nde tutuklu kalan T.T., 2008-
63
2009'da yaşadıklarını anlattı. T.T. yaşananların sadece Pozantı ile sınırlı olmadığına
dikkat çekerek, Kürkçüler E Tipi
Cezaevi'nde de tacize uğradıklarını belirtti.
10 Şubat 2008 tarihinde gözaltına alınarak
çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanıp
Kürkçüler E Tipi'ne Cezaevine götürülen
T.T., cezaevine girmeden askerlerin,
"Geldiler, geldiler!" diye bağırıp hâlâ y çektiklerini ve burada kendilerine askerlerce
işkence ve tacizde bulunulduğunu kaydederek, "Kürkçülere götürüldüğümüz gün hava
yağmurluydu. Avlunun içerisi su dolmuştu.
Bizi suyun içerisinde soydular. Buraya
niçin getirildiğimiz soruldu, zaten iddianamede PKK üyesi olduğumuz yazılıydı. Bizi
uzun süre dövdüler. Asker dayağı bittikten
sonra komutanın odasına alındık ve buradan bizi küçük bir kulübeye götürdüler.
Askerler bizi anadan doğma soyduktan
sonra taciz ettiler. Bu tacizlerden sonra
gardiyanlara teslim edildik." şeklinde
konuştu. T.T., "Kürkçülerde kaldığımız bir
hafta boyunca asker ve komutan dayağının
ardından sıra gardiyan dayağına gelmişti.
Günün 24 saati demir çubuklarla gardiyanlar tarafından dövülüyorduk. Bir defasında
dayak faslı bittiğinde iki gardiyan sırtıma
binip, kendilerini koridorun sonuna kadar
taşımamı istediler. Ben kabul etmeyince
tekrar dövdüler." dedi. Kürkçüler'de kaldıkları bir haftanın ardından Pozantı
Cezaevi'ne sevk edildiklerini kaydeden
T.T., buradan çıkarken asker ve gardiyanlardan 'çıkış' dayağı yediklerini ve
Pozantı'ya gelişlerinin de bundan farklı
olmadığını ifade etti. Burada da gardiyanlar tarafından 'geliş' dayağı atıldığını söyleyen T.T., "Buraya geldikten sonra
Kürkçüler'de yaşadıklarımızın bir şey
olmadığını anladık. Her anlamda psikolojik ve fiziki işkenceler gördük. Ama buradaki işkence ve uygulamalar bambaşkaydı.
İlk geldiğimizde bize belki 10 yıllık olan
battaniyeler veriyorlardı. Öyle kötü kokuyorlardı ki bazılarımız zehirlenip hastaneye dahi kaldırıldı. Adli tutuklular siyasilerin aralarına konuluyordu, bunlar ailelerin
gönderdikleri paralara el koymanın yanı
sıra, yemekleri de kendilerine ayırıyor ve
kendi iç çamaşırlarını çocuklara yıkatıyorlardı" şeklinde konuştu. Adli mahkûmların
siyasi mahkûmların içerisine "işkence yapmaları için" gönderildiğini savunan T.T.,
"Adli mahkûmlar bize akıldışı işkenceler
yapıyordu. Adli mahkûmlar arkadaşlarımızı taciz ediyorlardı. Hatta beni de taciz
ettiler. Olay üzerine cezaevi müdürüne çıktım. Bunun üzerine bana tacizde bulunan
kişi beni tehdit etti. 'Burası benim elimde,
bütün koğuşlarda adamım var. Adımdan
bahsettiğin anda seni yok ederim' dedi.
Adli mahkûmlar, sadece tacizde bulunmuyorlardı. Benim kaldığım koğuşta sadece
taciz vardı, ama A-5, B-1 ve C-2 koğuşlarında tecavüz edildiğini biliyorduk" dedi.
(“Kürkçüler'de askerin, Pozantı'da adli
tutukluların tacizine uğradım.”,
http://diclehaber.com.tr, 01.03.2012)
33- Pozantı’dan geçen hafta tahliye olan
16 yaşındaki N.S. İHD Mersin Şubesi’ne
giderek şikâyette bulundu. N.S.; “Orada
her türlü şey oluyor, cinsel istismar dahil.
Bulaşık yıkatıp, yerleri sildiriyorlar, sabaha
kadar uyutmuyorlar, ayakta bekletiyorlar.”
dedi. Bu arada Pozantı Çocuk ve Gençlik
Cezaevi’nde gündeme gelen iddialara ilişkin olarak Adalet Bakanı Sadullah Ergin
üç müfettiş görevlendirerek, Müsteşar
Yardımcısı Sefa Mermerci başkanlığında
bir heyeti Pozantı’ya gönderdi. Adalet
Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sefa
Mermerci ise önce çocukların bir arada
bulunduğu ortamlarda bu tür iddiaların
zaman zaman gündeme geldiğini söyleyerek: “Bu çocukların namusları, haysiyetleri, eğitimleri, sağlıkları her şeyleri bize
64
emanet. Böyle bir olay yaşanmışsa sonuna
kadar gider, sorumluları bulur, gereken
cezayı veririz. Konu kapatılmayacak.
Kimsenin endişesi olmasın.” dedi.
(“Pozantı'ya 7 ay sonra 3 müfettiş”,
http://www.radikal.com.tr, 01.03.2012)
34- Ceyhan M Tipi Kapalı Cezaevi'nde
bulunan Mehmet Emin Şakar adlı tutuklu,
cezası bitmesine rağmen disiplin cezası
olduğu gerekçesiyle tahliye edilmiyor.
Şakar'ın eşi Revzete Şakar, eşinin 1 Mart
tarihinde tahliye olması gerekirken tahliye
edilmediğini belirterek, tepkisini dile
getirdi. Eşini karşılamak için cezaevine gittiklerinde durumu öğrendiklerini belirten
Şakar, "Eşim bize disiplin cezası nedeniyle
tahliye edilmediğini, 49 gün sonra tahliye
olacağını söyledi. Disiplin cezasının nedenini tam olarak bilmiyoruz. Cezaevi kurallarına uymadığı gibi bir şey söyleniyor"
dedi. (“Cezası biten tutuklu tahliye edilmiyor”, http://diclehaber.com.tr,
02.03.2012)
35- Kürkçüler F Tipi Cezaevi'nde
tutuklu bulunan Agit Özbay'ın mektuplarına, cezaevi yönetimi tarafından "örgüt propagandası" yapıldığı iddiasıyla el konulduğu belirtildi. Özbay, Adana'da yayın yapan
Radyo Dünya'ya gönderdiği mektubun
yayınlanması üzere cezaevi idaresinin 5
mektuba "örgüt propagandası" yapıldığı
gerekçesiyle el konulduğunu belirtti.
Özbay, radyoya gönderdiği mektupta,
"Bundan önce gönderdiğim mektuplarımda
'iktidar' kelimesinden dolayı 'örgüt propagandası' yapıldığı gerekçesiyle el konuldu"
dedi. Özbay, el konulan mektupların sadece kendisininkileriyle sınırlı olmadığını,
onlarca tutuklunun radyoya gönderdiği
mektuplara benzer bahanelerle el konulduğunu ifade etti. Yine, Pozantı Cezaevi'nde
2007 ve 2009 yılları arasında tutuklu bulu-
nan ve şu anda Kürkçüler F Tipi
Cezaevi'nde olan Agit Tufan isimli tutuklunun kardeşi Salih Tufan, 28 Şubat'ta kardeşi Tufan'ın görüşüne gittiğini ve kardeşinin kendisine görüş esnasında mektuplarına el konulduğunu söylediğini belirtti.
Tufan, Agit Tufan'ın 2007 ve 2009 tarihleri
arasında Pozantı Cezaevi'nde kaldığını ve
bugünlerde taciz ve tecavüz iddialarıyla
gündemde olan Pozantı Cezaevi'nde yaşadığı taciz olaylarını bildirmek için Radyo
Dünya'ya gönderdiği mektuplara el konulduğunu kaydetti. (“Kürkçüler F Tipi'nde
Pozantı yasağı!”, http://diclehaber.com.tr,
02.03.2012)
36- Kürkçüler F Tipi Kapalı
Cezaevi'nde tutuklu bulunan Hamdüsena
Sayan, Adana Tutuklu ve Hükümlü Aileleri
Derneği (TUHADER) Adana Şubesi'ne
mektup gönderdi. 12 Kasım tarihinden bu
yana Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi'nde
tutuklu bulunduğunu belirten Sayan, 17
Aralık 2011 tarihinde geçirdiği kalp rahatsızlığı nedeniyle kaldırıldığı hastanenin
mahkûm koğuşunda asker ve gardiyanların
gözetiminde adli tutukluların saldırısına
maruz kaldığını kaydederek, "Ertesi gün
öğle vaktinde bulunduğum hasta kabul
koğuşuna doğru küfürler edilmeye, su ve
yemek artıkları atılmaya başlandı. Bunları
yapanlar adli mahkûmlardı. Bunlar yapılırken bulunduğum odanın kapısı kilitliydi ve
adli mahkûmlar başka odadaydılar. Bir süre
sonra görevli askerin adli mahkûmlarla
konuştuklarını gördüm. Aradan pek bir
zaman geçmemişti ki kilitli olan kapı açıldı
ve orada bulunan adli mahkûmlar üzerime
sardırmaya, darp edip küfür ve hakaretler
etmeye başladılar. Bunlar birebir görevli
infaz koruma memurları ve görevli askerlerin gözleri önünde cereyan etmekteydi ve
hiç seslerini çıkarmadan izliyorlardı." dedi.
Sayan, bir süre sonra asker ve gardiyanların
65
adli mahkûmlara kendisini bırakmalarını
söylediğini dile getirerek, mahkûmların bu
söz üzerine kendi odalarına geçtiğini,
bunun da olayın gardiyan ve askerler tarafından organize edildiğinin kanıtı olduğunu kaydetti. (“Asker ve gardiyan gözetiminde tutukluya saldırı iddiası”,
http://diclehaber.com.tr, 05.03.2012)
37- Bingöl M Tipi Kapalı Cezaevi'nde
tutukluların yakınları ile gerçekleştirdikleri haftalık açık görüş sonrası ismi öğrenilmeyen bir kadın, sivil polisler tarafından
gözaltına alındı. Cezaevinde tutuklardan
aldığı yazılı notları dışarı çıkardığı gerekçesiyle gözaltına alındığı belirtilen kadının, Bingöl Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldüğü belirtildi. Gözaltı olayına tepki
gösteren tutuklu yakınları, açık görüşlerden sonra her hafta bir kişinin gözaltına
alındığını belirterek, gözaltına alınan kişilerin serbest bırakıldığını, bunun bir psikolojik baskı olduğunu söyledi.
(“Cezaevine görüşe giden bir kadın gözaltına alındı.”, http://diclehaber.com.tr,
05.03.2012)
38- Adalet Bakanlığı’na bağlı Ceza ve
Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, 29 Şubat
2012 tarihi itibariyle cezaevlerinde bulunan tutuklu, hükmen tutuklu ve hükümlü
istatistiklerini açıkladı. İstatistiklere göre
cezaevlerinde tutuklu sayısı 36 bin 647
olurken, hükmen tutuklu sayısı 18 bin 609,
hükümlü sayısı ise 75 bin 361 oldu.
İstatistiklere göre; cezaevlerinde bulunan
36 bin 647 tutukludan 32 bin 981'i erkek,
bin 763'ü kadın, bin 903'ü ise çocuklardan
oluştu. 18 bin 609 hükmen tutuklunun ise
17 bin 666'sı erkeklerden, 646'sı kadınlardan 197'si ise çocuklardan oluştu.
Cezaevlerinde bulunan 75 bin 361 hükümlünün 72 bin 818'i erkeklerden, 2 bin 334'ü
kadınlardan 209'u ise çocuklardan oluştu.
İstatistiklere göre, cezaevlerinden tutuklu,
hükmen tutuklu veya hükümlü olarak toplan 2 bin 309 çocuk bulunuyor.
İstatistiklerde bir başka dikkat çeken nokta
ise, cezaevlerinde bulunan çocuk sayısı
geçen ay 2 bin 260 iken bu sayı Şubat ayında 2 bin 309 oldu. Ayrıca dikkat çeken
noktalardan bir tanesi de cezaevlerinde
bulunan çocukların bin 785'inin kapalı
ceza infaz kurumlarında bulunuyor olması
oldu. (“Cezaevlerinde 2 bin 309 çocuk
var”, http://diclehaber.com.tr, 05.03.2012)
39- İstanbul'da bulunan Maltepe Çocuk
ve Gençlik Cezaevi'nde bulunan çocukların, yetişkin adli tutukluların koğuşuna
zorla konmak istendiği iddia edildi. 14
siyasi tutuklu çocuğun kaldığı cezaevinde,
geçtiğimiz aylarda zorla 2 çocuğun adli
yetişkin tutukluların koğuşuna konduğu
belirtildi. 3 aydır Maltepe Çocuk
Cezaevi'nde bulunan T.B'nin babası Beşir
B. oğlu ve arkadaşlarının adli yetişkin
tutukluların koğuşuna götürülmek istendiğini söyledi. (“Maltepe Cezaevi'nde
çocuklar yetişkinlerin koğuşuna konulmak isteniyor”, http://diclehaber.com.tr,
05.03.2012)
40- Son zamanlarda Cezaevlerindeki
keyfi uygulamalardan biri de cezası tamamlanan hükümlülerin “disiplin cezaları”
gerekçe gösterilerek tahliye edilmemeleri.
2010 yılının Haziran ayında “yardım yataklık” suçundan 20 ay onaylanmış hapis cezası bulunan Doğan Şahin Ermiş, Kandıra T
Tipi Cezaevi’nde cezasını 18 Şubat’ta
tamamladı. Ancak “disiplin cezası” gerekçe
gösterilerek tahliye edilmedi. Ermiş’in
“disiplin cezası” da 24 Şubat’ta tamamlandı, fakat Doğan Şahin Ermiş halen cezaevinde tutuluyor. Ermiş’in eşi Zehra
Ermiş, eşinin hiçbir gerekçe gösterilmeden
cezaevinde tutulduğunu belirterek, bu
66
hukuksuzluğun derhal sona erdirilmesini
istedi. (“Cezası bittiği halde tahliye edilmiyor”, http://www.ozgur-gundem.com,
06.03.2012)
Bakanlığı'na gönderildiğini söyledi. (“Kalp
yetmezliği olan tutukluya 'kelepçe yoksa
muayene yok' baskısı”,
http://diclehaber.com.tr, 08.03.2012)
41- G.B. isimli kadın, İHD Adana Şube
Başkanı Osman Kara'ya mektup yazarak
tutuklu bulunduğu Hatay E Tipi Kapalı
Cezaevi'nde kadın gardiyanlar eşliğinde
hücre değiştirirken, yanlarında bulunan
erkek gardiyan tarafından tacize uğradığını, bununla ilgili Adalet Bakanlığı'na da
başvuruda bulunduğunu söyledi.
Bakanlığın olayı araştırması için
Cumhuriyet Savcılığı'na talimat vermesine
rağmen hâlâ ifadesinin alınmamış olduğunu yazan G.B.¸”Bir insan ve bir kadın olarak yaşadıklarımdan çok kötü etkilendiğini, 16 Ekim 2011'de Ankara Kadın Kapalı
Cezaevi'nden Hatay'a sevk edildiğini ve
burada kalan tek siyasi kadın tutuklu olduğu için adli tutuklu ve hükümlü kadınlarla
görüşmesinin yasak olduğunu, sadece gardiyanları görebildiğini” söyledi. Konu ile
ilgili olarak konuşan Cezaevi 1. Müdürü
Duran Altıntop ise ; “Erkek gardiyan hakkındaki hem idari soruşturma hem de adli
soruşturma süresince G.B.'nin ve olayın
olduğu anda çevrede bulunan kadın gardiyanların ifadelerinin alındığını söyleyerek
her iki soruşturmanın da 15-20 gün içerisinde tamamlanarak kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar verildiğini” söyledi.
(“Hatay Cezaevi'nde Taciz İddiası”,
http://bianet.org, 08.03.2012)
43- İzmir’in Aliağa İlçesi'ndeki Şakran
Cezaevi'nde bulunan Neriman Birlikler,
Emine Aslan, Ayşe Şimay, Halime Demir,
Songül Başkan ve Şengül Demir isimli
kadın tutuklular, cezaevinde yaşanan keyfi
uygulamaları kendilerini ziyaret eden avukatları Canan Uçar'a anlattı. Av. Uçar,
kadın tutukluların yeni açılan Şakran
Cezaevi'ne saçlarından tutulup yerlerde
sürüklenerek getirildiklerini hatırlatarak,
kadın tutukluların cezaevinde içi inşaat
hafriyatıyla dolu odalara yerleştirildiklerini, odadaki hafriyatların kadın tutuklulara
temizlettirildiğini kaydetti. Kadın tutukluların odalardaki inşaat hafriyatlarını toplamasından kaynaklı ellerinin yara bere içinde kaldığını ifade eden Uçar, cezaevi yönetiminin kadın mahkûmların hafriyatları
temizlemek için kullandığı suyu da tutukluların cezaevindeki su limitlerinden kestiğine dikkat çekti. Kadın tutukluların
koğuşlarından dışarı çıktığında saçlarındaki tokaların keyfi şekilde çıkartıldığını
ifade eden Uçar, tutukluların telefonla
konuşmaları için tekmil vermeye zorlandıklarını belirtti. Kadın tutukluların televizyon, radyoları olmasına rağmen, Şakran Cezaevi'ne sevk edildikleri tarihten
beri, televizyon ve radyolarının verilmediğine dikkat çeken Uçar, cezaevi idaresinin
tutukluların kışlık elbiselerini vermediği
için, üstlerindeki ince elbiselerle soğuktan
donduklarının altını çizdi. Cezaevi yönetiminin, kadın tutuklular hakkında hazırlanan iddianameleri de vermediğini söyleyen
Uçar, tutukluların cezaevine geldikleri süre
zarfında kendilerine hiç bir mektubun
verilmediğini söyledi. Uçar, cezaevi yönetiminin, kadın tutukluların gönderdiği faks
42- Erzurum E Tipi Kapalı Cezaevi'nde
bulunan Ajda İnci'nin, kalp yetmezliği
nedeniyle götürüldüğü Erzurum Devlet
Hastanesi'nde kelepçeli muayeneyi kabul
etmediği için tedavi edilmeden yeniden
cezaevine geri götürüldüğü öne sürüldü.
Cezaevi 2. Müdürü, kelepçeli muayeneyi
doğrularken, şikâyet dilekçesinin de Adalet
67
için 3 lira, taahhütlü mektup için 4,75 lira
para aldığını da ifade ederek, bunun normal ücretin iki katı olduğunu, tutukluların
gönderdiği postalar için alındı belgesi
verilmediğini söyledi. Cezaevi yönetiminin
kadın tutukluların 1 saat olan açık görüş
haklarını 20 dakika ile sınırladığını dile
getiren Uçar, kadın tutuklulara çok az
yemek verildiği için sürekli aç kaldıklarını
belirterek, sürekli hastalığı olan tutukluların tedavisi yapılması için doktor raporlarıyla verilen ilaçların, tutuklulara verilmediğini vurgulayan Uçar, açlık grevine giren
kadın tutukluların ihtiyacı olan B vitamini
hapların da verilmediğine dikkat çekti.
(“Şakran, cezaevi değil toplama kampı
mı?”, http://diclehaber.com.tr, 09.03.2012)
44- “Örgüt üyeliği” iddiasıyla 7,5 yıl
hapis cezasına çarptırılan ve Kürkçüler F
Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Mehmet
Halit Oruç adlı hükümlü cezaevinde yaşadığı hak ihlallerine ilişkin gönderdiği mektupta; “cezaevinde bulunduğu sürenin
önemli bir bölümünü disiplin cezalarıyla
geçirdiğini belirterek, cezaların çoğunluğunu açlık grevinden dolayı aldığını ve hastanede kelepçeli tedaviyi kabul etmediğinden
ötürü çektirmesi gereken dişini çektiremediğini ve hastaneye gidemediğini” yazdı.
Mektupta, aldığı görüş cezalarının 50 aya
tekabül ettiğine dikkat çeken Oruç, “Bu
hesaba göre kalan 28 ay açık görüş yapabileceğim. Vatana millete hayırlı olsun. 7,5 yıllık cezam nur topu gibi ceza doğurdu” diye
belirtti. Cezaların yıldırma amacını taşıdığını belirten Oruç, buna teslim olmayacağını dile getirdi. (“Cezam nur topu gibi ceza
doğurdu”, http://www.ozgur-gundem.com,
14.03.2012)
45- Osmaniye T Tipi Cezaevi'ndeki
mahkûmlar, yaptıkları açıklamada; cezaevinde yaşadıkları işkence ve kötü muamele
uygulamalarını anlattı; “Gardiyanlar sık sık
mahkûmlardan tamamen çıplak kalacak
şekilde soyunmalarını ve o haldeyken eğilip
kalkmalarını dayatıyor. Kabul etmeyenlere
darp uygulanıyor. Ayrıca, mahkûmlar tek
sıraya geçirilerek sayım yapılıyor, ancak
esas duruşta konuşabiliyor ve duvar dibine
bakarak yürütülüyorlar. Zorunlu olarak
anneleriyle birlikte cezaevinde kalan çocuklara yemek verilmiyor, anneler yemeklerini
çocuklarla paylaşıyor.” (“Kürtçe Konuşan,
Çıplak Aramaya Direnen Mahkûma
Darp!”, http://bianet.org, 20.03.2012)
46- Adalet Bakanlığı tarafından yapılan
açıklamada Pozantı M Tipi Çocuk Kapalı
Ceza İnfaz Kurumuyla ilgili olarak Ceza
Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Denetim
Uzmanlarınca yapılan incelemeye ilişkin
raporun sonuç bölümüne yer verildi.
Raporun tam metninin, Pozantı
Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülmekte
olan adli ve idari soruşturmalara dahil edilmek üzere ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı’na
gönderildiği belirtildi. Raporda “15.09.2011
tarihinde kurumdan ayrılan dönemin
kurum müdürü ile 05.09.2011 tarihinden
itibaren görev yapmaya başlayan mevcut
kurum müdürü, dönemin iki tane ikinci
müdürü, iki infaz koruma baş memuru hakkında (toplam 6 kişi) adli ve idari yönden
işlem yapılmasının yerinde olacağı” kanaatine varıldığı kaydedildi. (“Adalet
Bakanlığı 'Pozantı' raporunu tamamladı”,
http://www.radikal.com.tr, 21.03.2012)
47- Muhabir Özlem Ağuş, tutuklu
bulunduğu Karataş Kadın Kapalı
Cezaevi'nden gönderdiği mektupla yaşanan
hak ihlallerine dikkat çekti. Ağuş mektubunda; “Karataş Kadın Cezaevi'nde siyasi
tutuklu ve hükümlülere dışarıdan gönderilen ulusal kıyafetler ve kitaplar 'Suç teşkil
ediyor.' gerekçesiyle cezaevi yönetimi tara-
68
fından tutuklulara verilmiyor. Bunların
yanı sıra kadın tutukluların boyunlarına
taktıkları şallar da 'suç unsuru' olarak görülüyor. Siyasi tutukluların, kendilerine gönderilen kitapların yasak olmadığı halde
cezaevi yönetiminin eğitim birimi bölümünde keyfi olarak uzun süre boyunca
tutulduğunu, yapılan bu uygulamaların
uzun süredir devam ettiğini” belirtti.
(“Yöresel kıyafetler 'suç' teşkil ediyor!”,
http://diclehaber.com.tr, 22.03.2012)
48- Grup Yorum tarafından yapılan
yazılı açıklamada; ”...Grubumuz üyesi
Seçkin Aydoğan bugün tutuklu bulunduğu
Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Hapishanesi'nde
yanındaki diğer mahkûmlar Eser
Morsümbül ve Onur ile birlikte sabah saatlerinde saldırıya uğramıştır. Saldırı sonrası
sağlık durumları hakkında bilgi alınamazken, mahkûmların her birinde özellikle de
Seçkin'de ciddi yaralanmalar olduğunu
öğrendik. Arkadaşımız ve diğer mahkûmların yaşadığı bu saldırıdan ve bundan sonra
başlarına gelecek her şeyden Tekirdağ 1
No'lu F Tipi Hapishanesi Müdürü, diğer
görevliler ve gardiyanlar sorumludur."
denildi. (“Grup Yorum üyesine cezaevinde saldırı”, http://www.radikal.com.tr,
26.03.2012)
49- Erzurum E Tipi Kapalı Cezaevi'nde
kalan siyasi kadın tutuklular, aileleri aracılığı ile yaptıkları açıklamada, cezaevinde
yaşadıkları hak ihlallerine dikkat çektiler.
Mahkemeye ve hastaneye getiriliş ve götürülüşleri sırasında adli tutuklu erkekler ile
aynı araçta tutulduklarını belirten kadınlar, araç içerisinde erkeklerin sözlü tacizlerine, küfür ve hakaretlerine maruz kaldıklarını kaydettiler. Erkeklerin hem kadın
hem de siyasi kimliklerine yönelik saldırı
yaptıklarını kaydeden kadınlar, mahkeme
bitiminden sonra saatlerce nezarette tutul-
duklarını belirtti. Kadınlar, cezaevinde
yaşanan bir diğer hak ihlalinin ise, üst aramalarında yaşananlar olduğunu söyledi.
Kendilerini ziyarete gelen ailelerinin ince
üst aramasına maruz kaldıklarını dile getiren kadınlar, kendilerinin de cezaevi ve
hastane dönüşü sırasında ince aramaya
tutulduklarını dile getirerek, "İç çamaşırlarımızı bile çıkartıyorlar, bu uygulama
insanlık dışıdır." dediler. Kelepçeli tedaviyi kabul etmediklerini ifade eden kadınlar,
bu nedenle tedavi edilmeden tekrar cezaevine geldiklerini belirtti. Öte yandan
cezaevindeki bazı kadınların ciddi olarak
sağlık sorunlarının olduğu bilgisini veren
kadınlar, "Arkadaşlarımızın ciddi olarak
sağlık sorunları olmasına rağmen hastanede 'Psikolojik rahatsızlığı var.' denilerek
geri gönderiliyorlar." dedi. (“Erzurum
Cezaevi'nde siyasi tutuklu kadınlardan
şok iddia!”, http://diclehaber.com.tr,
28.03.2012)
50- Ankara Sincan 1 No'lu F Tipi
Cezaevi'ne müvekkiliyle görüş için giden
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) avukatlarından Sevinç Sarıkaya, avukat görüş
odalarında kamera olduğunu ve kameraların aktif çekim yaptığını belirtti. Sarıkaya,
"Müvekkilim Mehmet Reşat Güvenilir ile
görüşmek üzere Sincan 1 No'lu F Tipi
Cezaevi'ne gittim. Avukat görüş odasına
girdiğimde ise kamera olduğunu ve kameranın aktif çekim yaptığını gördüm. Artık
kameralarla müvekkillerimizle neler konuşuyoruz onları görüp kaydedecekler.
Avukat odasında kamera olması etik değildir. Daha sonra ne konuştuğumuzu çok net
bir şekilde izleyebilecek ve dinleyebilecekler. Kendilerine göre davranıp müvekkillerimizle görüşlerimizi engelleyebilecekler.
Benim müvekkillerime gönderdiğim kapalı
zarfı dahi açmaya yetkisi olmayan cezaevi
idaresi, müvekkilim ile görüşmemi nasıl
69
kayıt altına alabilir?. Ayrıca müvekkilim
bundan 1 ay önce gönderdiği mektubunda
yeni gelen cezaevi müdürünün 'Kamera
takalım da cezaevinde olduklarını hissetsinler. Bu kadar rahat olmasınlar' söylediğini yazmıştı." diye konuştu. Cezaevindeki
yasadışı uygulamaya tepki gösteren ÇHD
Ankara Başkanı Murat Yılmaz ise, "Avukat
görüş odalarına kablolar çekilirken cezaevi
idaresine kablonun hangi amaçla çekildiğini sorduk. Ancak tatmin edici bir cevap
alamadık. Yapılan uygulama hukuksuzluktur. Bununla ilgili olarak hem basın açıklamaları hem de suç duyurusu yapacağız."
dedi. (“Sincan F Tipi'nde avukat ve
müvekkil görüşmesi kayıt altına alınıyor”, http://diclehaber.com.tr, 29.03.2012)
51- Osmaniye Cezaevi’ndeki işkencenin
medyaya yansıması üzerine, cezaevi yönetiminin şimdi de tutuklulardan zorla, döverek imza topladığı ortaya çıktı. İlyas
Toptamur adlı tutuklu, ailesine haftalık
telefon görüşmesinde 6 aylık açık görüş
cezası aldığını ve şiddet olmadığını belirten kâğıtları zorla dayakla imzalattıklarını
aktardı. “Burada işkence yok diyor.” şeklindeki beyanı imzalamaları istenen tutuklu ve hükümlülerin birçok hakarete maruz
kaldıkları ve açık görüş cezaları aldıkları
kaydedildi. (“‘İşkence yok’ işkencesi”,
http://www.ozgur-gundem.com,
03.04.2012)
52- Osmaniye Cezaevi’nde aralarında
oğlu Mustafa İlgen’in de bulunduğu tutuklulara gardiyanlar tarafından acımasızca saldırıldığını belirten baba Mehmet Emin
İlgen İHD’ye yaptığı başvuruda; “Gardiyan
Mehmet Ali Yıldızhan öncülüğünde yapılan kışkırtmayla gardiyanlar tutuklulara
saldırmış ve birçok kişi yaralanmış. Oğlum
yediği dayaklar nedeniyle gözünü hastanede
açmış. Diğer tutuklular da çok kötü yara-
lanmış.” dedi. (“Cezaevi değil toplama
kampı!”, http://www.ozgur-gundem.com,
04.04.2012)
53- Tekirdağ 2 No’lu F Tipi
Cezaevi’nde ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası ile hükümlü bulunan Kenan Avcı,
Newroz bayramında ailesinin Newroz’unu
telefonda kutladığı için telefonla konuşma
hakkı süresiz olarak elinden alındı.
Urfa’nın, Siverek ilçesinde oturduklarını ve
Tekirdağ ile aradaki mesafe çok olduğu için
görüşme imkânlarının sınırlı olduğunu
ifade eden aile, Newroz’larını kutladığı için
çocuklarının ceza almasına tepki göstererek
hukuki girişimlerde bulunacaklarını söyledi. (“Newroz kutlamasına süresiz telefon
yasağı”, http://www.ozgur-gundem.com,
04.04.2012)
54- Sinop, Aydın, Karataş, Konya,
Erzurum cezaevlerinde yatan kadın tutuklu
ve hükümlüler cinsel taciz iddiasıyla suç
duyurusunda bulundu. BDP Grup Başkan
Vekili ve Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan’ın yazılı soru önergesini yanıtlayan
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, cezaevlerindeki taciz iddiaları ve yapılan çalışmalarla
ilgili bilgi verdi. Bakan Ergin’in yanıtı ile
taciz ve tecavüz iddialarının sadece Pozantı
cezaeviyle sınırlı olmadığı ortaya çıktı.
Ergin, Sinop E Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumunda bir hükümlünün, kurumda
görevli infaz ve koruma baş memuru tarafından taciz edildiğini öne sürmesi üzerine
adli ve idari yönden soruşturma başlatıldığını, ancak soruşturma sonunda cezaya yer
olmadığına karar verildiğini belirtti.
(“Cezaevinde tacizden kadınlar da şikâyetçi”, http://gundem.milliyet.com.tr,
09.04.2012)
55- Osmaniye Cezaevi'nde incelemelerde
bulunan Meclis İnsan Hakları Komisyonu
70
Cezaevi Alt Komisyonu'nun 23 sayfalık
raporuna göre, mahkûmlar her gün sakal
tıraşı olmaya zorlanıyor, tüm tutuklu ve
hükümlüler başka bir cezaevinden geliyor
olsa bile çırılçıplak soyularak aranıyor.
Yine; C tipi, 196 kişi kapasiteli cezaevinde
227 tutuklu ve hükümlü, 1000 kişilik kapasitesi bulunan T tipi cezaevinde de 1212
kişi kalıyor. Bir koğuşta 18 kişinin kalması
gerekirken 27 kişi yaşamaya çalışıyor.
Kadın koğuşlarında ikisi kreşe giden dört
çocuk kalıyor ve bu çocuklar ancak spor için
14 günde bir, bir saatliğine dışarı çıkarıldıklarını söylüyor. Dokuz çocuğun kaldığı
çocuk koğuşlarından birinde dört kişilik bir
masanın olduğu ve tabak yetersizliği nedeniyle yemekleri sırayla yemek zorunda kaldıkları belirtiliyor. Raporda yer alan diğer
ihlaller; askeri usulle sayım yapılması, gazete, dergi, kitap gibi yayınların gerekçesiz bir
şekilde yasaklanması, görüşme saatlerinin
keyfi olarak kısaltılması, görüşe giderken
sadece öne doğru bakılmasının şart koşulması, cezaevinde bulunan ve asıl görevleri
firar ve isyan durumlarına müdahale etmek
olan 10 robocop kıyafetli görevlilerin rutin
zamanlarda da mahkûmlara gözdağı vererek
sindirme amaçlı kullanılması. (“Osmaniye
Cezaevi'nde Sıkıyönetim”,
http://bianet.org, 09.04.2012)
56- Pozantı’daki cinsel saldırının deşifre olmasından sonra Sincan Cezaevi’ne
sevk edilen ve ardından tahliye edilen
M.K., C.M., Y.Ö. ve H.Y.’nin anlattıkları
Pozantı’da tüyler ürperten şiddetin
Sincan’da da hız kesmeden devam ettiğini
gösterdi. M.K.: “Sincan’da da gardiyanlar
bize kötü davranıyorlardı, tehdit ediyorlardı. Bir gün gardiyan geldi bizi dövdü.
Burada benim parmağım kırıldı. Parmağım
hâlâ kırık. Bizi sürekli adlilerin arasına
atmakla tehdit ediyorlardı.” dedi. CM ise;
“Sincan’da da koşullar aynı. Başgardiyan
bizi tehdit etti. ‘Sizi yumuşak odaya götürürüm.’ dedi. (“Pozantı Sincan’a taşındı”,
http://www.ozgur-gundem.com,
09.04.2012)
57- Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi
Müdürü Haydar Ali Ak, daha önce adli
tutukluların koğuşuna girmek istemediği için
“Git kendini as, kurtul.” diyerek tehdit ettiği
siyasi tutuklu Nusret T.’yi bu kez gardiyanlara dövdürttü. Avukatı Gülizar Tuncer;
“müvekkilinin tek kişilik odaya geçme talebine karşılık, adli tutukluların bulunduğu 3
kişilik bir koğuşa gönderilmesi üzerine yaptığı itiraza sinirlenen Cezaevi Müdürü Ak’ın;
Nusret T.’ye odasında onur kırıcı hakaretler
ettiğini, ardından da gönderdiği 2 No’lu
Cezaevi’nde gardiyanlara dövdürttüğünü”
açıkladı. Tuncer, “Müvekkilimden çırılçıplak
soyunması istenmiş, Nusret buna karşı çıkınca yaklaşık 15 gardiyan tarafından çırılçıplak
soyulmuş ve işkenceye tabi tutulmuş. Tüm
vücudu yara içinde ancak yüzünde iz yok.”
dedi. Tuncer, doktorun da sağlam raporu
vererek olayı örtbas ettiğini söyledi.
(“Haydar Ali Ak hâlâ işbaşında”,
http://www.ozgur-gundem.com, 12.04.2012)
58- Kandıra 2 No’lu T Tipi
Hapishanesi’nden mektup gönderen Füsun
Erdoğan, “Gebze M Tipi Hapishanesi’nde
iken yaptığı bilgisayar edinme hakkına ilişkin başvuru sonucunda tam bilgisayarını
alacakken Kandıra’ya sevk edilmesi sonucunda daha önce verilen iznin geçerli
olmadığı gerekçesiyle Kandıra Cezaevi’nde
tekrar başvuru yapmak zorunda kaldığını,
Kandıra Cezaevi yönetiminin “güvenlik
gerekçesiyle” başvurusuna olumsuz yanıt
verdiğini, bu karar ile ilgili olarak İnfaz
Hâkimliği’ne yaptığı itirazın da reddedildiğini” yazdı. (“Bilgisayar Hakkım
Hapishane Yönetimine Takılıyor”,
http://bianet.org, 13.04.2012)
71
59- Yaklaşık 2 ay önce tutuklanarak
Karataş Kadın Kapalı Cezaevi’ne gönderilen BDP Mersin Kadın Meclisi çalışanı olan
kızı Saadet Kuran Süren’in ziyaretine giden
anne Kadriye Kuran, geçirdiği bir kaza sonrası iki ayağına takılan platinler nedeniyle
cezaevi girişinde bulunan X-Ray cihazında
ses çıkması üzerine görüşe alınmadı.
Kuran’a, görüşe alınabilmesi için ayağında
platin olduğuna dair doktor raporu getirmesi söylendi. (“Platin nedeniyle görüşe alınmadı”, http://www.ozgur-gundem.com,
14.04.2012)
60- Hak ihlalleriyle sürekli gündemde
olan cezaevlerinden Sincan F Tipi’nde
tutuklu bulunan Cihan Karaçöl yakınıyla
yaptığı görüş sırasında “22 Mart Perşembe
günü hastaneden dönüşte ring aracında
tutulduğu hücre kısmında bulunan kamerayı kapattığı gerekçesiyle saldırıya uğradığını ve vücudunda morluklar meydana geldiğini” ifade etti. Karaçöl, doktor raporu
olmasına rağmen cezaevi yönetiminin
konuyla ilgili hiçbir işlem yapmadığını da
aktardı. (“Ring aracında dayak”,
http://www.ozgur-gundem.com,
15.04.2012)
61- Avukat Tugay Bek, “Pozantı mağduru çocuklardan olan ve daha önce intihar
girişiminde bulunan müvekkili TT'nin
cezaevinde tedavi görememesi nedeniyle
tahliyesi gerektiğini, ruh sağlığı gerekçesiyle yaptığı tahliye taleplerinin reddedildiğini” söyledi. Çeşitli sivil toplum örgütleri de TT'nin tahliyesi için Adalet
Bakanlığı'na başvurdu. T.T., Pozantı’daki
taciz ve tecavüz dehşetini açığa çıkardığı
için yeniden tutuklanmış ve cezaevinde iki
kez intihara kalkışmıştı. Bunun üzerine
Adana Ekrem Tok Ruh ve Sinir
Hastalıkları Hastanesi’nde mahkûm koğuşuna konuldu. Ancak T.T. burada da rahat
bırakılmadı. Bir adli tutuklunun saldırısına uğradı. T.T.’nin hayatından endişe
duyan ailesi kamuoyuna duyarlılık çağrısı
yaparak çocuklarının serbest bırakılmasını
istedi. (“TT Tedavi Olamıyor, Tahliye
Gerek”, http://bianet.org, 19.04.2012)
62- Bakırköy L Tipi Cezaevi’nde tutulan Aysun Akdağ ile Elif Sultan Kalsen’e
gönderilen İlya Eyrenburg’un “Dipten
Gelen Dalga”, J. Stalin’in “Strateji ve
Taktik”, V.İ. Lenin’in “Gençlik Üzerine”
ve Mao Zendung’un “Halk Savaşında
Temel Taktikler” isimli kitapları, cezaevi
idaresince “sakıncalı” bulunup tutuklulara
verilmedi. Aysun Akdağ, 12 Eylül döneminde bile siyasi romanların cezaevlerine
sokulduğunu belirterek, bu durumun,
“işkence bitti, yasak yok.” diye halkı kandıran zihniyetin düşünceden ne kadar
korktuğunun göstergesi olduğuna dikkat
çekti. (“Cezaevinde dipten gelen yasak”,
http://www.ozgur-gundem.com,
22.04.2012)
63- Hatay M Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki
müvekkillerini ziyaret eden Avukat Tugay
Bek, müvekkilleri; Sani Abay, Masum
Sağlam, Barış Yiğit, Nedim Aydınalp,
Ercan Alp, Hüseyin Öcalan ve Cihan Kaçar
ile 19 Nisan’da görüşme yaptığını, cezaevinde tutuklulara sistematik olarak baskı
yapıldığını söyledi. Bek, cezaevi idaresi
tarafından yapılan aramalarda odalar arasında 4 adet delik tespit edildiğinin iddia
edildiğini aktardı. Bek, “Cezaevi idaresi,
iddia ettikleri delikler ve Kürt dili ile ilgili
tutulan notlardan dolayı tüm mahkûmların
odalarını değiştirmiş ve haklarında disiplin
soruşturması başlatmıştır.” dedi.
(“Cezaevinde Kürtçe tahammülsüzlüğü”,
http://www.ozgur-gundem.com,
25.04.2012)
72
64- BDP Diyarbakır İl Örgütü tarafından yapılan basın açıklamasında cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri gündeme taşındı. Açıklamada; Karataş Kadın
Cezaevi’nde, tutukluların 21 Mart’ta cezaevinin havalandırmasında Newroz kutlaması yapmak istedikleri, cezaevi idaresi ve
gardiyanların, tazyikli suyla kutlamaya
müdahale ettiği, çok sayıda tutuklu kadının darp edilerek yaralandığı belirtildi.
Cezaevi idaresi tarafından yürütülen soruşturma kapsamında, Emine Eren, Aysel
Palabıyık, Ebru Bayram, Remziye Erden,
Fatma Dolat, Leyla Akgül ve Sima Dorak
adlı tutuklulara 12 günlük hücre cezası
verildiği, ayrıca cezaevinde Newroz kutlamasına katılan 24 kadın tutukluya ise 2 ay
görüş yasağı verildiği belirtildi. Kararın
iptali için İnfaz Hâkimliği’ne yapılan itiraz
ise olumsuz sonuçlandı. Yine BDP Mardin
İl Örgütü ve TUHAD-DER Diyarbakır
Şubesi, Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde
800 tutuklunun zehirlenmesini cezaevi
önünde yaptıkları açıklama ile protesto
ederek, hükümetin ailelere açıklama yapmasını istedi. Cezaevi önündeki kitlesel
eylemde, konuşan TUHAD-DER
Diyarbakır Şube Başkanı Sırrı Doğan, bu
kadar kişinin tedavisinin iki kişi tarafından yapıldığını aktararak, “Buna sadece iki
sağlık görevlisinin bakması gayri ciddi bir
yaklaşımdır. Bunun sorumlusu AKP hükümetidir” dedi. Doğan, Adalet ve Sağlık
Bakanlığı’nın derhal harekete geçip sorumlular hakkında soruşturma açmasını istedi.
(“Cezaevleri AKP’nin aynası”,
http://www.ozgur-gundem.com,
25.04.2012)
65- Mardin Cezaevi’nde bir ay içerisinde
yaşanan iki gıda zehirlenmesinin, perde
arkasından Cezaevi Yönetimi’nin insanlık
dışı uygulamaları çıktı. Cezaevi
Yönetimi’nin yemeklerde tarihi geçmiş
gıdalar kullandığı, tutuklulara verilen
yemeklerin içerisinde ise böcek, tırnak ve
poşet gibi maddeler çıktığı belirtildi.
Tutuklular son olarak 22 Nisan günü yaşanan gıda zehirlenmesinin ardından yemek
boykotu yaparken zehirlenen ve durumu
halen ciddiyetini koruyan tutuklulardan
Şahide Pusat’ın abisi Abdulkerim Pusat,
kardeşinin 2 yıl 2 aydır Mardin E Tipi
Kapalı Cezaevi’nde olduğunu belirterek,
“Basından öğrendiğimiz kadarıyla Mardin
Cezaevi’nde çok sayıda tutuklu zehirlenmiştir. Savcılık ya da cezaevi yönetimi bizi derhal bilgilendirmelidir.” dedi. (“Mardin
Cezaevi’nde ‘bozuk gıda’ yönetimi!”,
http://www.ozgur-gundem.com, 26.04.2012)
66- Erzurum H Tipi Cezaevi’nden,
Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne sürgün edilen
İskender Karaman’ın, Tekirdağ F Tipi’ne
getirildiğinde fiziksel ve sözlü şiddete uğradığı, çıplak arama sırasında sol kolunun
kırıldığı belirtildi. Karaman’ın yeğeni ve
vasisi Yunus Karaman, sürgünden iki hafta
sonra amcasının yanına gidebildiğini ve
olanlardan o zaman haberdar olduğunu
belirterek; “Amcamın anlattıklarına göre;
Erzurum’dan Tekirdağ’a kadar askerler
tarafından sözlü ve fiziksel şiddete maruz
kalıyorlar. Cezaevi aracının havalandırmasını açmamışlar. Askerler aracı durdurup
kendi ihtiyaçlarını görürken, mahkûmların
ihtiyaçlarını görmesine müsaade etmemişler. Bununla da yetinmeyen askerler 40 saat
boyunca su dahi vermemişler.” diye kaydetti. Karaman, Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne
geldikleri zaman gardiyanların,“ Üstünüzde
ne varsa çıkarın biz sizi aramadan içeriye
sokmayacağız.” tehditlerine karşılık, amcasının bu uygulamayı reddetmesi üzerine
gardiyanların saldırısına maruz kaldığını ve
sol kolunun kırıldığını söyledi. Karaman,
amcasının kırılan koluna ilişkin revire çıkmak istediğini defalarca belirtmesine rağ-
73
men, revire götürülmediğini ve bir krem
verilerek durumunun geçiştirildiğini söyledi. Gardiyanların, gün içerisinde amcasının
da kaldığı koğuşun kapısını açarak, “Sizi
öldürürüz.” şeklinde tehditlerde bulunduklarını söyleyen Karaman, “Cezaevlerinde
keyfi ve insanlık dışı uygulamalar devam
ediyor.” dedi. (“Tutuklunun kolunu kırdılar”, http://www.ozgur-gundem.com,
26.04.2012)
maları kabul etmeyenlere şiddet uygulanıyor, keyfi uygulamalara karşı çıkanlara
disiplin cezaları veriliyormuş. Mektupları
verilmiyor ve dilekçe hakları engelleniyormuş. Ayrıca dört aydır hiç kimse doktora
sevk edilmiyormuş. Çocuklarımızın baskı,
şiddet ve işkence görmeleri bizi ciddi olarak kaygılandırıyor.” (“Tutuklu aileleri
endişeli”, http://www.ozgur-gundem.com,
01.05.2012)
67- Her türlü işkence ve kötü muameleyle sıkça adından söz ettiren Tekirdağ 1
No’lu F Tipi Müdürü Haydar Ali Ak,
“örgüt üyeliği” suçlamasıyla müebbet hapis
cezası alan Menderes Leyla adlı hükümlüye, Tekirdağ Cezaevi’nde kaldığı 8 yıl içerisinde yediği yemeklerden dolayı 9 bin
TL’lik fatura çıkarıp en kısa sürede ödemesini istedi. Tekirdağ Cezaevi’nde kalan
tutukluların ortak mektubu üzerine harekete geçen avukatlar ise Haydar Ali Ak
hakkında “işkence, hakaret, darp, görevi
kötüye kullanma” iddialarıyla suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda, 6 Mayıs
2010-15 Temmuz 2011 arasındaki 25 vaka
yer aldı. (“Haydar’ın Hesabı Babarık”,
http://www.ozgur-gundem.com,
30.04.2012)
69- Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nden
kadın tutuklu ve hükümlüler Bianet'e gönderdikleri mektupta; “22 Nisan'da yedikleri akşam yemeği sonrası zehirlendiklerini,
24 kadına acil müdahale edildiğini, 10
kadının durumu kötüleştiğinden hastaneye
sevk edildiğini, iki kadının ise 'yer olmadığı' gerekçesiyle ilk anda hastaneye götürülmediğini, baygın şekilde koğuşta bekletildikten iki saat sonra bu kadınların da hastaneye sevk edildiklerini" yazdılar.
Kadınlar, zehirlenmelerini takiben halen
mide bulantısı, kramp, halsizlik, ishal gibi
rahatsızlıklarının devam ettiğini ifade etti.
Ayrıca, yemeklerin içerisinden sürekli olarak naylon poşet, saç, tırnak, solucan çıktığını, kullanılan kalitesiz malzemenin sindirim sistemlerini bozduğunu söyleyerek,
her gün patates ve pilav yediklerini anlattılar. Durumu cezaevi idaresine bildirmelerine rağmen kendilerine hâlâ sağlıksız
yemekler verildiğini anlattılar. Avukat
Hüseyin Cangil, cezaevinde 22 Nisan'da
mahpusların gıda zehirlenmesi geçirdiğini,
olayla ilgili soruşturma başlatıldığını söyledi. Cangil, İnsan Hakları Derneği (İHD)
Mardin Şubesi olarak zehirlenmeyle ilgili
suç duyurusunda bulunacaklarını da ifade
etti. Mardin Barosu da olayla ilgili suç
duyurusunda bulunulacağını açıklamıştı.
(“Mardin Cezaevi: Gıda Zehirlenmesi
Yemekten Olmamıştır”, http://bianet.org,
02.05.2012)
68- Ayşe Fatma Aslan, Antalya L Tipi
Kapalı Cezaevi’nde hükümlü bulunan oğlu
Mehmet Aslan’ın kendisine 27 Nisan Cuma
günü telefon ettiğini ve cezaevinde yaşadığı
hak ihlallerini aktardığını belirtti. Aslan,
oğlunun 3 ay önce Kürkçüler F Tipi
Kapalı Cezaevi’nden Antalya L Tipi Kapalı
Cezaevi’ne keyfi olarak sürgün edildiğini
söyledi. Uygulamaların, 12 Eylül döneminde hayata geçirilen uygulamaları aratmadığını ifade eden Aslan, şunları anlattı:
“Oğlum telefonda bana yoğun baskı altında
olduklarını söyledi. Esas duruşta ve ayakta
sayım yapılmak isteniyormuş. Bu uygula-
74
70- 27 Nisan 2012 tarihinde Karataş
Cezaevi’nde tutuklu ve hükümlü kadınlarla
görüştüğünü ifade eden Tutuklu ve
Hükümlü Aileleri Derneği (TUHADER)
Adana Şube Başkanı Ahmet Doğan,”21
Mart’ta cezaevinin havalandırmasında
Newroz kutlaması yapmak isteyen ve ateş
yakıp Newroz’u kutlamak isteyen kadın
tutuklulara cezaevi idaresi ve gardiyanların
tazyikli suyla müdahale ettiğini aktardı.
Müdahalede çok sayıda tutuklu kadının
darp edilerek, yaralandığını söyleyen
Doğan, cezaevi idaresinin yürüttüğü soruşturma kapsamında, “Memura direnmek ve
karşı gelmek”, “Ateş yakmak” ve “Görevliye
fiziki saldırıda bulunmak” iddiasıyla Emine
Eren, Aysel Palabıyık, Ebru Bayram,
Remziye Erden, Fatma Dolat, Leyla Akgül
ve Sima Dorak adlı tutuklulara 12 günlük
hücre cezası verildiğini, ayrıca Newroz kutlamasına katılan 24 kadın tutukluya ise, 2
ay görüş yasağı verildiğini belirtti. Avukat
Vedat Özkan ise, hastane sevki sırasında
tutukluların doktor muayenelerinin de
asker gözetiminde yapıldığını dile getirerek;
“Doktorun yanına öncelikle komutan giriyor ve tutukluların suç vasfını söyledikten
sonra doktorun yaklaşımı değişiyor. Doktor
tutuklulara, ‘Siz bana dua edin. Ben sizi
muayene ediyorum. Ben sizi muayene etmek
istemiyorum.’ diyor. Tutuklular bu şekilde
tedavi ediliyor.” dedi. Yine DİHA Adana
muhabiri Özlem Ağuş’un, gazeteci olması
nedeniyle cezaevinde kendisine ait olan birçok konuyu haberleştirdiğini aktaran
Özkan, “Gönderdiği mektuplar haber değeri
taşıdığı için el konuluyor. Ağuş’un el konulan mektuplara itirazı var ve bu da değerlendirme aşamasında. Müvekkilimin mektuplarının içeriği ‘propaganda ve örgütsel içerik
taşıdığı’ gerekçesiyle kendisine verilmiyor
ve yazdığı mektuplar gönderilmiyor.” dedi.
(“Karataş’ta keyfi uygulamalar sürüyor”,
http://www.ozgur-gundem.com, 05.05.2012)
71- Şubat ayında açılan ve açıldığı günden bu yana birçok cezaevinden tutuklu ve
hükümlünün sürgün yöntemiyle yerleştirildiği Aliağa Ceza ve İnfaz Kurumları
Kampüsü Şakran Cezaevi’ndeki tutuklular,
insan hakları örgütlerine ve duyarlı kesimlere acil yardım çağrısı yaptı. Mektup gönderen tutuklular, yaşadıkları işkence ve
kötü muameleyi anlattı ve yardım istedi:
“Taciz, çıplak arama, kötü muamele ve
birçok hak ihlali yaşanıyor burada. Hasta
olan ve sık sık baygınlık geçiren bir tutuklu tek başına hücrede tutuluyor. Kalbinde
pil olan 60 yaşındaki bir tutuklu gardiyanların işkencesine maruz kaldı.” Kadın
tutuklular dışında erkek tutukluların da
benzeri muamelelere maruz kaldığı kaydedildi. Kasım Demir isimli tutuklunun
anlattıklarına göre, T2 Cezaevi’nde bulunan Ferit isimli gardiyanın 80’li yıllarda
Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkenceleri ile
bilinen Esat Oktay Yıldıran’ın rolüne
büründüğüne vurgu yapılıyor. Tutuklular,
gönderdikleri iki mektupta, başta
İzmir’deki duyarlı çevreler olmak üzere
ülkedeki tüm insan hakları örgütleri ve
hak savunucularından acil yardım talebinde bulundular. (“Şakran’dan Acil Çağrı”,
http://www.ozgur-gundem.com,
05.05.2012)
72- Bingöl M Tipi Cezaevi’nde tutuklu
bulunan Erkan Tekin, TBMM İnsan
Hakları Komisyonu’na gönderdiği mektuba ve sonrasında yaşananlara ilişkin
DİHA’ya mektup gönderdi. Tekin, kendisi
ile birlikte Baran Günanan, Sait Gürkan,
Metin Yaşa, Şehmus Anik ve Farac
İlfa’nın, Kürt sorununa ilişkin taleplerini
içeren bir mektubu, TBMM İnsan Hakları
Komisyonu’na gönderdiklerini,
Komisyonun ise bu mektubu Diyarbakır
Cumhuriyet Savcılığı’na yolladığını,
Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığının da,
75
mektupta adı geçen tutuklular hakkında
“örgüt propagandası yapmak” iddiası ile
dava açtığını söyledi. Yine Balıkesir’deki
Kepsut L Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Taner Taş, gardiyanların saldırısını
protesto etmek için açlık grevine başladı.
Taner Taş, tutuklu ve hükümlülerin gardiyanların şiddetine maruz kalması, saldırının ardından bir de tutuklulara ceza verilmesini protesto etmek için açlık grevine
başladı. Cezaevi yönetiminin ceza olarak 3
tutukluya 1 kişilik yemek verdiği öğrenildi. (“TBMM İhbar Komisyonu!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
06.05.2012)
73- Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde
bulunan siyasi kadın tutuklular yazdıkları
mektupta, yaşadıkları sorunları dile getirdiler. Artan tutuklamalarla cezaevinde yer
sorunu yaşadıklarını aktaran kadın tutuklular, 13 kişilik koğuşta 41, 8 kişilik koğuşta ise 26 kişinin kaldığını belirttiler. Yer
yetersizliği nedeniyle tuvalet ve banyo
önünde yatmak zorunda olduklarını söyleyen kadın tutuklular, bunun birçok hastalığı tetiklediğine dikkat çektiler. Tutuklular,
sorunlarının çözümü için yönetimle yaptıkları görüşmelerin dikkate alınmadığını
ifade ettiler. (“Tuvalet önünde yatırılıyoruz”, http://www.ozgur-gundem.com,
06.05.2012)
74- Bafra T Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki
siyasi tutuklular, aileleri aracılığıyla yaptıkları açıklamada, cezaevindeki hak ihlallerinin son bulmasını isteyerek, kamuoyuna duyarlılık çağrısı yaptı. Van F Tipi
Cezaevi’nden 7 ay önce Bafra Cezaevi’ne
sevk edilen Mehmet Kırdağ’ın ağabeyi
Kasım Kırdağ, tutukluların koğuşlarına su
verilmediğini belirterek, arada bir verilen
suların da kirli olduğunu ifade etti.
Kardeşinin ve diğer tutukluların sağlık
sorunları ile karşı karşıya kaldığını aktaran
Kırdağ, “Her koğuşta 16 kişi kalıyor. 3
gündür ya sular verilmiyor ya da kirli su
veriliyor. 7 ay önce tutukluları alıp
Samsun’a götürdüler. Oraya götürme sebebi sadece zorbalıktır. Onlara verilen kirli
suyu da bir işkence olarak uyguluyorlar.”
dedi. (“Siyasi tutuklulara ‘su’ işkencesi”,
http://www.ozgur-gundem.com,
07.05.2012)
75- BDP Kadın Meclisi tarafından cezaevlerinde kadınlara yönelik sistematik hale
gelen şiddete ilişkin BDP Genel Merkez
binasında basın toplantısı düzenledi.
Toplantıda cezaevlerinde yaşanan hak
ihlallerinin ve işkencenin sistematik bir
hale geldiğine işaret eden BDP Kadın
Meclisi Sözcüsü Kibriye Evren bunun son
örneğinin ise İzmir Aliağa’da kurulan Şakran Cezaevi olduğunu söyledi. Şubat ayından itibaren diğer cezaevlerinde bulunan
tutuklu ve hükümlülerin Şakran Cezaevi’ne
nakledilmeye başlandığını anımsatan
Evren, cezaevinin ilk icraatının ise, tutuklu
ve hükümlülere zorla inşaat temizliği yaptırmak, bunu reddeden kadınları ise saçlarından sürükleyerek dövmek olduğunu söyledi. Evren, bunlarla da yetinmeyen cezaevi
yönetiminin, kadın mahkûmları cezaevine
girerken çırılçıplak aramaya tabi tuttuğunu
belirterek;“Yeni sevk edilen ve doktora
götürülen kadın tutuklular çıplak aramadan geçirilirken arama odasının kapısı açık
bırakılarak jandarmaya izlettirilmektedir.
Bu uygulamaya direnen kadınlar darp edilmiş, ‘sizi askerlere soydururuz’ gibi tehditlerle karşılaşmışlardır. Cezaevi idaresi
kadın mahkûmlara çay demlemeleri için
musluk suyu değil hazır su kullanmalarını
ve koğuşta su ısıtıcısı olmasına rağmen
yenisini almaları konusunda dayatmalarda
bulunmaktadır, kadın tutuklu ve hükümlülere karşı sadece Şakran cezaevinde değil,
76
Erzurum, Adana-Karataş Cezaevi,
Diyarbakır E Tipi Cezaevi, Urfa Cezaevi,
Batman Cezaevi ve birçok cezaevlerinde
benzer baskılar devam ettirilmektedir.”
dedi. (“Cezaevlerindeki işkence AKP’nin
eseri”, http://www.ozgur-gundem.com,
08.05.2012)
76- Cezaları bitmesine rağmen cezaevi
idarelerinin, “slogan atmak”, “hâlâ y çekmek”, “Kürtçe şarkı söylemek” gibi çeşitli
gerekçelerle verdiği disiplin cezaları nedeniyle cezaevinden çıkamayan hükümlülere
yenileri ekleniyor. “Örgüt üyeliği” suçlamasıyla 2006 yılından bu yana Tekirdağ 2
No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutulan hükümlü
Serdar Basut, 2 Mayıs’ta cezası dolmasına
rağmen tahliye edilmedi. 2 Mayıs’ta cezaevinden çıkacak umuduyla oğlunu karşılamaya giden baba Hasan Basut, oğlunun
çıkmayacağını öğrenince cezaevi idaresi ile
görüşmeye gittiğini aktardı. Ancak idareden kimseyle görüşemeyince gardiyanlara
sorduğunu belirten baba Basut, gardiyanlardan disiplin cezası nedeniyle 15
Temmuz’a kadar oğlunun içeride kalacağını öğrendi. Kendisine “Sadece senin oğlun
değil 6 kişi daha ceza aldı” denildiğini
aktaran Basut, 3 Mayıs’ta İnfaz
Hâkimliği’ne itiraz etmek için başvuru
yaptıklarını söyledi. Kabul edilmemesi
durumunda Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi’ne başvuracaklarını ekledi.
(“Cezası biten hükümlü serbest bırakılmıyor”, http://www.ozgur-gundem.com,
10.05.2012)
77- Sincan’da çocuklara işkence yapılması üzerine Ankara Barosu Başkanı Metin
Feyzioğlu ve Baro Yönetim Kurulu’ndan
bazı avukatlar, 17 Nisan’da Sincan Çocuk
Cezaevi’ne sürpriz bir ziyarette bulundu.
Görüşme sonrası hazırlanan tutanaktaki bilgilere göre 4’ü adli, 2’si siyasi hükümlü 6
çocuk, berberin yanında bulunan “başkanlar
odası” diye tabir edilen bir odada bir kadın
müdürün “gereğini yapın” talimatıyla, gardiyanların kendilerini dövdüğünü anlattı.
Savcılık tarafından da ifadeleri alınan çocuklar “Başkanlar odasında gardiyanları kızdıranlar yumuşak oda diye bir odaya alınıyordu. Her tarafı mavi sünger kaplı odada kollu
bir vana bulunuyor. Odaya girdikten sonra
gardiyan vanayı sonuna kadar açıyor. Sudan
kaçmak isteyince gardiyanlar dövüp tekrar
suya itiyor. Sonra cam açılıp soğuk hava gelmesi sağlanıyor. Suyun altında şınav çektiriyorlar” dedi. İşkenceyle ilgili Sincan
Başsavcılığı adli, Ankara Başsavcılığı da
cezaevi personeli hakkında idari soruşturma
başlattı. 6 çocuk ve 6 gardiyanın ifadeleri
alındı. (“Çocuklara ‘başkanlar odasında’
işkence”, http://www.ozgur-gundem.com,
10.05.2012)
78- Kürkçüler F Tipi Kapalı
Cezaevi’nde, tutuklu bulunan Ahmet
Coşkun, Hasan Keleş, Mesut Daş, Harun
Önemli, Deniz Yılmaz, Mikail Kabak,
Hüseyin Oğaç, Hüseyin Beyaz, Murat Gül,
Mehmet Halit Oruç, Müslüm Oruç, Mevlut
Kutlu, Fahrettin Kocakaya, Abdulrahman
Güneş ve Barış Yiğit adlı tutuklular, aileleri
aracılığı ile yaptıkları basın açıklamasında;
kaldıkları C Koğuşu içerisinde bulunan 3
kişilik odalarda 2 Mayıs tarihinde cezaevi
idaresi ve gardiyanların “odalarda tadilat
yapacağız” diyerek odaları boşaltmalarını
istediğini, kendilerinin de odaları boşaltmak istememesi üzerine “odaların duvarında delikler bulunduğu” iddiasıyla darp edildiklerini ve tek kişilik hücrelere konulduklarını açıkladı. (“Darp ve kelepçeyle koğuş
sürgünü”, http://www.ozgur-gundem.com,
11.05.2012)
79- Bingöl M Tipi Cezaevi’nde bedenini
ateşe veren Şehmuz Anik adlı tutuklu, pan-
77
suman için Bingöl Devlet Hastanesi’ne
götürüldüğü sırada bir uzman çavuş tarafından darp edilerek, ölümle tehdit edildi.
Bunun üzerine Anik ve tutuklu arkadaşları
tarafından olayla ile ilgili olarak Bingöl
Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına ve Adalet Bakanlığı’na
bildirilmesine rağmen uzman çavuş hakkında her hangi bir işlem yapılmazken, tedavisi yapılmadığı için hâlâ yaraları iyileşmeyen Anik ise Tokat T Tipi Cezaevi’ne sürgün edildi. Adana Kürkçüler F Tipi Kapalı
Cezaevi’nde ise tutuklular önce darp edildi
ardından da tek kişilik hücrelere konuldu.
Bununla da yetinmeyen yönetim, tutukluların elleri ve ayaklarını kelepçeleyerek zorla
koğuşlarını değiştirdi. (“İşkence, kelepçe,
sürgün”, http://www.ozgur-gundem.com,
11.05.2012)
80- Adana Kürkçüler F Tipi
Cezaevi’nden 4 ay önce Antalya L Tipi
Kapalı Cezaevi’ne sürgün edilen Halit İnan,
ailesi aracılığı ile yaptığı açıklamada kendisi ile birlikte sürgün edilen Mehmet Aslan
ve Recep Matur ile birlikte tecrit altına
alındıklarını belirtti. Açıklamada, cezaevinde sabah ve akşam olmak üzere günde iki
kez askeri sayımın ayakta verilmesi için
psikolojik baskıya uğradıklarını belirten
İnan, sık sık disiplin ve soruşturmalara
maruz kalındığını kaydetti. Açıklamada,
disiplin ve soruşturma cezalarına ilişkin
verilen dilekçelerin akıbetinin bilinmediğini söyleyen İnan, “Başımıza bir şey gelmesi
durumunda cezaevi idaresi sorumludur.”
dedi. (“Sürgün edilen tutsaklar tecrit ediliyor”, http://www.ozgur-gundem.com,
12.05.2012)
81- Keyfi uygulamalar ve mahkûmlara
saldırı, çıplak arama gibi hak ihlalleri ile
sık sık gündeme gelen Aliağa’daki Şakran
Cezaevi’nde kalan mahkûmlarla görüşmeye
giden Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD),
Cezaevi Komisyonu’ndan avukatlar yaptıkları gözlemleri aktardı. Şubat ayında yapılan ve ülke genelinde binlerce mahkûmun
nakledildiği cezaevi kampüsünde yaşananlara ilişkin bilgi veren avukatlardan Nergiz
Tuba Aslan, 8 Mayıs’ta yaptıkları görüşme
esnasında dahi cezaevinin baskıcı havasını
hissettiklerini söyledi. Şakran’da, özellikle
kadın mahkûmların ciddi sıkıntıları olduğunu ve bu sıkıntıların başında çıplak
arama dayatmasının geldiğini belirten
Aslan, şunları söyledi: “Cezaevine getirilen
kadınlar dövülürken bile onların hassas
noktaları bilinerek şiddete maruz kalmışlar.
Örneğin migren hastalığı olan bir kadının
özellikle başına darbeler aldığını, yumurtalıklarından hasta olan bir kadının özellikle
karnına vurulduğunu gördük. Çıplak aramaya maruz kalan ve dayak yiyen tutuklu
ve hükümlü kadınların tamamı hemen şikâyetçi olmuşlar. Ancak cezaevi idaresi,
kadınlar hakkında hemen emirlere uymadıkları gerekçesiyle disiplin soruşturması
başlatmış. Şikâyet doğrultusunda doktora
sevk edilen kadınların vücutlarında darp
izlerine rağmen herhangi bir rapor verilmemiş.” Kadınların Aydın isimli ikinci müdürün yanına sözlü savunma vermek için gittiklerinde tehdit içerikli sözlerle karşılaştıklarını ifade eden Aslan, “İkinci müdür
hükümlü kadınlardan birine, ‘Sen 1996’da
Diyarbakır Cezaevi’nde olanları bilmiyorsun. Sen, ne yaptığımızı bilmiyorsun. Biz o
zaman da çok şey yaptık. Senin yaşın
küçük. Git öğren.’ demiş. O dönem yaşanan
katliamları üstü örtülü biçimde mahkûmlara anlatarak onları tehdit etmiş” dedi.
(“Bizim katliamları babana sor o bilir!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
13.05.2012)
82- Pozantı Kapalı Cezaevi’nde yaşanan
taciz ve tecavüz skandalının ardından
78
Sincan Kapalı Cezaevi’ne sürgün edilen,
sessiz sedasız teker teker serbest bırakıldıktan sonra yeniden gözaltına alınıp tutuklanan Kürt çocukları, Mersin E Tipi Kapalı
Cezaevi’ne konuluyor. 60 yıllık ve kapasitenin tam 2 katı mahpus barındıran cezaevinde çocukların büyük sıkıntılar yaşadığını
söyleyen İHD Mersin Şube Başkanı Ali
Tanrıverdi, Adalet Bakanı ile hükümetin
göstermelik söylemlerinin ardından çocuklardan intikam almaya başladığını ifade
etti. (“Pozantı’dan Mersin’e intikam sürüyor”, http://www.ozgur-gundem.com,
14.05.2012)
83- Sincan 1 No’lu F Tipi’nde tutulan
hasta mahkûmlardan Kemal Ertürk ve
Mesut Deniz yakınları aracılığıyla sağlık
durumlarına ve cezaevindeki uygulamalara
ilişkin bilgi verdiler. Hasan Çoban; “2-3 yıl
önce havalandırma saati önce 4 saat olarak
sabitlendi, ardından 16 Şubat’tan itibaren
de 1 saate çekildi. Disiplin cezaları olan
diğer tutuklu ve hükümlüler sohbete çıkarılırken ağırlaştırılmış müebbetliklerin bu
hakları da ‘İyi halli değilsiniz’ denilerek
kullandırılmıyor. Böylece idare ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm olanların,
diğer tutuklu ve hükümlülerle yan yana
gelmelerini engelleyerek 1 metrekarelik bir
hücrede 23 saat kesintisiz tecrit etmiş oluyor.” dedi. Bu arada yaklaşık 4 ay önce
Mardin, Siirt, Diyarbakır ve birçok cezaevinden Amasya E Tipi Kapalı Cezaevi’ne
sürgün edilen siyasi tutuklular, aileleri aracılığıyla yaptıkları açıklamada; “cezaevi
idaresi ve gardiyanların HPG’lilere ait
fotoğrafları kendilerine göstererek,
“Bunları tanıyor musunuz?” şeklinde sorular sorularak kendilerine bu şekilde ajanlık
dayatıldığını” söylediler. (“Sincan’da
hasta tutsaklara 23 saat tecrit”,
http://www.ozgur-gundem.com,
15.05.2012)
84- Karataş Cezaevi’nden Şakran
Cezaevi’ne sürgün edilen Sibel
Mustafaoğlu, Hanım Aydın, Hafize
Toprak, Eylem Etli ve Sevcan Atak isimli
kadınlar, gönderdikleri mektupta;” cezaevi
girişinde yapılan çıplak aramayı kabul
etmedikleri için işkence gördüklerini, zorla
çırılçıplak soyulduklarını, çıplak şekilde
askerlere ve cezaevinde erkek personellere
izlettirildiklerini ve çıplak arama sırasında
kasıtlı bir şekilde vücutlarında sağlık sorunu olan yerlerin darp edildiklerini, yapılan
işkenceden dolayı vücutlarında yara ve
morluklar oluştuğu halde revirde kendilerine rapor verilmediğini aksine cezaevi yönetiminin kendileri hakkında disiplin soruşturması açtığını” yazdılar. (“Çırılçıplak
soyup askere seyrettirdiler”,
http://www.evrensel.net, 20.05.2012)
85- İnsan Hakları Derneği (İHD) Onur
Kurulu üyesi Avukat Eren Keskin ile İHD
Cezaevlerinden Sorumlu Yönetim Kurulu
üyesi Necla Şengül, İzmir'deki Şakran
Cezaevi'ndeki kadın tutuklu ve hükümlüleri ziyaret etti. Ziyaretin ardından hazırladıkları raporda, "kadınlara dayatılan çıplak
aramanın cinsel taciz boyutuna vardığına"
ve hasta mahpusların tedaviye ulaşamadığına dikkat çekildi. Raporda yer alan cezaevindeki diğer şikâyetler ise şöyle: “hasta
mahkûmların dilekçelerine geç cevap verilmesi ve tedavilerinin geciktirilmesi, hastaneye gidiş-gelişlerde sözlü taciz, askerlerin
muayene odasına girip kelepçeleri açmamaları, askerlerin doktora, 'mahpusların tehlikeli ve terörist olduğunu' söylemesi, cezaevi İkinci Müdürü'nün tehdit etmesi,
yemeklerin kötü olması ve çoğunlukla
yemeklerden kıl, böcek gibi şeyler çıkması,
ortak yaşam alanlarının kullanılmasına izin
verilmemesi. ("Hapiste Cinsel Tacize
Uğruyoruz", http://bianet.org, 23.05.2012)
79
86- Hewlêr kentinde 2011 yılının Ekim
ayında gözaltına alındıktan sonra
Türkiye’ye teslim edilen ve tutuklanan
Nedret Demir, kendisine cezaevinde ajanlık
teklifi yapıldığını ve kötü muamele ile karşılaştığını açıkladı. 2 ay Diyarbakır
Cezaevi’nde tutulduktan sonra Bayburt
Cezaevi’ne sevk edilen Demir, burada da 2
ay tutulduktan sonra bu sefer Gümüşhane E
tipi Cezaevi’ne gönderildi. Yaklaşık 4 aydır
Gümüşhane Cezaevi’nde bulunan Demir,
tek kişilik hücrede tutuluyor. Ailesine telefon açan Demir, Türkiye genelinde cezaevlerinde başlatılan açlık grevi eylemine katıldığı için iletişim ve görüş cezası aldığını
belirterek, sürekli psikolojik baskı altında
olduğunu, hakaretlere maruz kaldığını ve
kendisine ajanlık teklifinde bulunulduğunu
belirtti. Demir’in kardeşi Mahsun Demir,
kardeşinin telefon açtığını ve “Ben onların
bu teklifini kabul etmediğim için bana
yönelik baskılar arttı. Adalet Bakanlığı ve
savcılığa gönderdiğim dilekçeler ise cezaevi
yönetimi tarafından engellendi. Gerekli
mercilere verilmedi.” dediğini söyledi. Yine
2 hafta önce yol tutuklanması nedeniyle
tutuklanan Ramazan İnci’nin babası Hasip
İnci de cezaevi yönetiminin oğluna psikolojik baskı uyguladığını ve sürekli hakaretlerde bulunduğunu söyledi. İnci, kendisinin
sürekli takip edildiğini belirterek, hem
Giresun Cezaevi’ndeki kızının hem de
Gümüşhane Cezaevi’ndeki oğlunun sürekli
psikolojik baskı altında olduğunu ve hakaretlere maruz kaldıklarını söyledi.
(“Tutukluya ajanlık dayatması”,
http://www.ozgur-gundem.com, 01.06.2012)
87- Maltepe Çocuk Cezaevi’ndeki baskılara dayanamayan 16 yaşındaki V.T., bedenini ateşe verdi. V.T.’nin ağabeyi Resul
Temel, kardeşinin baskılar ve adli suçluların içerisine gönderilme kaygısıyla kendisini yaktığını söyledi. Kardeşinin daha önce
de cezaevine girdiğini fakat beraat ettiğini
anlatan Resul Temel, “Cezaevine girdiği ilk
gün zaten açlık grevine girmişlerdi. Açlık
grevine girmelerinin nedeni, diğer arkadaşlarının adli suçluların koğuşlarına gönderilmesiydi. Onların kendilerinin koğuşlarına
getirilmesini istiyorlardı. Bu şekilde talepleri olmuştu. Cezaevindeki siyasi çocukların
bazıları tahliye edildi, bazıları ise 18 yaşını
aştığı için yetişkinlerin bulunduğu cezaevine gönderildi. En son 4 kişi kalmışlardı
koğuşta. Şimdi yeni tahliyeler olduğundan,
bir ya da iki kişiye düştüler. Onlar da sayıları azalınca ‘bizi de adlilerin içerisine verecekler’ tedirginliği yaşıyor. Sayı azaldığı
için adlilerin içerisine gönderilebilirler.”
dedi. Temel, kardeşinin ve diğer siyasi
tutuklu çocukların adli suçluların içerisine
gitmek istememesinin nedenini ise kendisine şu şekilde aktardığını belirtiyor: “Adli
suçluların arasında itirafçılığa zorlanmaları,
baskı, dayak ve şiddet görmeleri, hakaretlere maruz kalmaları”.Cezaevi idaresi yetkilileri de V.T’nin kendisini yaktığını doğruladı. Kardeşi ile görüşemediğini belirten
Resul Temel, “Cezaevi Müdürü Naci bey,
‘adli tutukluların içerisinde olan arkadaşlarının kendi yanlarına verilmesi için’ kendisini yaktığını söyledi. Ayaklarında yüzde 5
oranında yanık olduğu belirtti. Bize haber
vermemelerinin nedenini ise, ‘ciddi bir şey
olmadığı’ gerekçesi ile açıkladı” dedi.
(“Tutuklu çocuk kendini yaktı”,
http://www.ozgur-gundem.com,
02.06.2012)
88- Sincan F Tipi Cezaevi’nde tutuklu
bulunan Hasan Çoban yazdığı mektupta, F
Tipi cezaevlerinin merkezinde durduğu
hapishane sisteminin, tecrit-tredman esasına dayanan bir anlayışa sahip olduğunu
belirterek bu anlayışın insanı toplumdan
kopararak ezmeye koşullu, temel hakları
disiplin mevzuatı içinde ve tecrit yönünde
80
öğüterek yok eden bir anlayış olduğuna
vurgu yaptı. Cezaevi sistemi ile yaşanan hak
gasplarına ilişkin olarak ta yazan Çoban,
“İdamı kaldırdık’ diye övünenler, yaşarken
ölümü hissettiriyor.” diye belirtti.
(“Yaşarken ölümü hissettiriyorlar”,
http://www.ozgur-gundem.com, 03.06.2012)
89- İsa Yağbasan aynı cezaevinde tutuklu bulunan DİHA muhabiri Aydın Yıldız’a
yaşadıklarını anlattı. Urfa E Tipi Kapalı
Cezaevi’nde hak ihlallerini protesto etmek
için mazgal ve kapılara vurduğu gerekçesiyle sürgün edilerek, Antep H Tipi Kapalı
Cezaevi’ne gönderilen kanser hastası
Yağbasan’a cezaevi idaresi tarafından 15
günlük hücre cezası verildi. Kırıkkale
Hacılar F Tipi Cezaevi’nde bulunan
Ebedin Abi ise, cezaevinde yaşanan hak
ihlallerine ilişkin tutuklular adına ailesine
mektup gönderdi. “Cezaevinde bulunan
siyasi hükümlülerden insan haklarına
çağrı” başlığı adı altında gönderilen mektupta, cezaevinde yaşanan sorunlara ilişkin
insan hakları örgütlerinden destek ve
duyarlılık istediklerini belirtti. (“İşkence
ve baskı evleri bildiğimiz gibi...”,
http://www.ozgur-gundem.com,
04.06.2012)
90- Batman M Tipi Kapalı Cezaevi’nde
bulunan siyasi tutuklu ve mahkûmların
başka cezaevlerine sürgünleri devam ediyor.
Cezaevinde bulunan yakınlarını ziyarete
giden aileler, geçen hafta içinde 6 siyasi
tutuklunun sürgün edildiğini bildirdi.
Tutuklulardan Şeyhmus Canpolat Kırıkkale
Cezaevi’ne; Suat Aker, Abdullah Kerçin,
Metin Baznabaz, Mehmet Gidici ve İsmet
Arslan ise Çankırı Cezaevi’ne sürgün edildi.
Önümüzdeki günlerde 30 kişinin daha sürgün edileceği belirtildi. (“6 tutsak sürgün
edildi”, http://www.ozgur-gundem.com,
06.06.2012)
91- İzmir Buca’da Kırıklar 2 No’lu F
Tipi Cezaevi’nde tutuklu olan oğlu Fehmi
Poyraz’ın görüşüne giden anne Fehime
Poyraz, oğlunun yüzünde morluklar ve
dudağında yara olduğunu gördüğünü söyleyerek, sözlerine şöyle devam etti: “Oğlumu,
dudağı patlamış, gözünü morarmış şekilde
gördüm. Sordum ne oldu diye. O da adlilerle kavga ettiklerini ve daha önce adli ve
siyasi tutuklular arasında sürtüşmeler olduğunu söyledi. Adli tutukluların kendilerine
pet şişe ve çakmak attığını, kendilerine
küfür edip, dalga geçtiğini” söyledi. Oğlu
Poyraz ve birlikte kaldığı arkadaşlarının
adli tutukluların sözlü ve fiziksel saldırılarına tepki göstererek, kaldıkları koğuşu
ateşe verdiklerini ve camlarını kırdıklarını
anlattığını aktaran anne Poyraz, bunun üzerine oğlu ve birlikte kaldığı arkadaşlarının
kaldığı koğuştan çıkarılarak, koğuşun avlusunda darp edildiğini söylediğini ifade etti.
Öte yandan, Kırıklar Cezaevi’nde kalan ve
intihar teşebbüsünde bulunduğu iddia edilen Şahin Aslan isimli siyasi tutuklu, dün
tedavi gördüğü hastaneden taburcu edilerek
kaldığı cezaevine gönderildi. Edilen bilgilere göre Aslan’ın oda arkadaşların aileleriyle
görüşe gittiği sırada, tek başına kaldığı
koğuşta bileklerini kesme ve boynuna ip
takarak intihar etme teşebbüsünde bulunduğu ileri sürüldü. Cezaevi idaresi, olayla
ilgili herhangi bir açıklama yapmadı.
(“Cezaevi yönetiminden provokasyon”,
http://www.ozgur-gundem.com,
06.06.2012)
92- "Örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla cezaevinde 10 ay kalan ve serbest
bırakılan Seher Kaya, 6 buçuk aylık kızı
Narin ile birlikte kaldığı Batman
Cezaevi'nde koşulların iyi olmadığını, 16
kişilik odalarda 40 kişinin kaldığını belirterek, "Bunun için Cumhuriyet
Başsavcılığı’na yazdığımız dilekçelere
81
cevap olarak da ‘yeni cezaevi yapılıyor,
idare edin’ deniliyor. Bazı arkadaşlarımız
tuvaletin önünde yatıyor" dedi. Kaya,
“hasta arkadaşlarının tedavisine izin verilmediğini, hastaneye sevk edilmesi gereken
arkadaşlarının da "Sen hasta değilsin, psikolojik rahatsızlığın var." denilerek geri
çevrildiğini, suların çok kısa bir süreliğine
verilmesinden ötürü 5 dakikada yıkanıp
çıkmak zorunda bırakıldıklarını” ifade etti.
(“İdare edin biraz yeni cezaevi yapılacak…”, http://diclehaber.com.tr,
06.06.2012)
93- İzmir'in Aliağa İlçesi'ndeki Aliağa
Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'nde bulunan Şakran Kadın Kapalı Cezaevi'nde
kalan hasta tutuklu Elmas Arpagüç, kendisini cezaevinde ziyaret eden yakını
Münevver Akyol'a başında kist olduğu için
Aliağa Devlet Hastanesi'ne tedavi için sevk
edildiğini aktardığını, sevk edildiği Aliağa
Devlet Hastanesi'nde elleri kelepçeli şekilde beyin tomografinin çekilmek istendiğini
söylediğini aktardı. Akyol, Elmas'ın kelepçeli şekilde tomografiye girmeyi kabul
etmediğini söylediğini, bundan dolayı
tedavi olmadan cezaevine geri döndüğünü
kaydetti. Akyol, aynı cezaevinde kalan ve
sürekli böbrek rahatsızlığı olan hasta
tutuklu Fatma Menekşe'nin cezaevi reviri
tarafından hastaneye sevk edilmesine rağmen, bunun cezaevi idaresi tarafından
keyfi bir şekilde engellendiğini söylediğini
belirterek, böbrek tedavisi için kullandığı
ilaçların da kendisine verilmediğini belirttiğini aktardı. (“Kelepçeye karşı çıkan
tutuklu tedavi edilmedi iddiası”,
http://diclehaber.com.tr, 06.06.2012)
94- Kırıkkale Hacılar F Tipi
Cezaevi’nde bulunan PKK’li tutuklulardan
Mehmet Kurt, ailesi ile haftalık yaptığı telefon görüşmesinde, siyasi tutukluların ortak
alana çıkarılmadığını ve kendilerine gönderilen kitapların gardiyanlar tarafından yırtıldığını aktardı. İdris Kurt, kendilerini
telefonla arayan kardeşinin yaşadıkları baskıları aktardığını söyledi. Kurt, “Kardeşim,
gardiyanların kendilerine ortak alanı kullanma izni vermediklerini ve kitaplarını
yırttıklarını da söyledi.”diye konuştu.
(“Gardiyanlar tutukluların kitaplarını yırtıyor”, http://www.ozgur-gundem.com,
08.06.2012)
95- Kürkçüler F Tipi Kapalı
Cezaevi'ndeki siyasi tutuklulara yönelik
yoğun hücre cezası, kelepçeli tedavi, açık
görüş cezası ve psikolojik baskı yapıldığını
belirten aileler, kaygılarını dile getirdi.
Tutuklu yakını Huriye Şendur, cezaevine
görüşe gittiklerinde birçok noktada aramadan geçirildiklerini belirterek, arama uygulamalarıyla kendilerine baskı yapıldığını
ifade ettiler. Sık sık cezaevi idaresinin
tutuklulara disiplin cezası verdiğini dile
getiren Şendur, "Çocuğuma 11 ay açık
görüş cezası verdiler ve ben kapalı görüşte
görüşüyorum. Cezaevinde insanlık dışı
uygulamalar var. Sürekli koğuşları değiştiriliyor, keyfi olarak arama yapılıyor. Ben
görüşe giderken çocuğum bana 'Anne çok
baskı var dayanamıyorum. Temiz yemek
vermiyorlar, temiz su vermiyorlar' diyor.
Kelepçeli muayeneyi kabul etmediği için
tedavi olamıyor." dedi. Anne Bağdu,
"Tedavi olsalar bile yanlış ilaç veriyor ve
onlar korktukları için ilaçları kullanmıyorlar. Duvarda çatlak olduğu için bizlerden
100 TL para istiyorlar. Bir de 3 gün hücre
cezası verdiler. Biz bu cezayı kabul etmiyoruz." dedi. Kürkçüler F Tipi'nde bulunan
Ağit Özbay'ın annesi Fadile Özbay da,
cezaevi idaresi tarafından verilen disiplin
cezası nedeniyle oğluyla bir yılı aşkın süredir açık görüş yapamadığını ve sürekli
koğuşlarının değiştirildiğini ve hücre ceza-
82
sı verildiğini belirtti. Anne Özbay, "Çocuklarımız baskı altındadır, çok zayıflamışlar.
Görüşe gittiğimde çocuğumu o şekilde gördüğümde içim yanıyor. Onu sürekli düşünüyorum. Aklımdan çıkmıyor. Kendilerine
Kürtçe gazete verilmiyor, hesaplarına
gelince veriyorlar." dedi. (“Kürkçüler F
Tipi Cezaevi'nde neler oluyor!”,
http://diclehaber.com.tr, 10.06.2012)
96- Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)
Manisa Milletvekili Özgür Özel, Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve Muğla
Milletvekili Nurettin Demir'den oluşan
CHP Cezaevlerini İnceleme Komisyonu, 12
Haziran 2012 günü İzmir Aliağa Şakran
Cezaevi'ni inceledi. Manisa Milletvekili
Özgür Özel, yaptığı değerlendirmede,
bugüne kadar Pozantı ve Osmaniye
Cezaevleri de dâhil olmak üzere toplam 23
cezaevinde incelemelerde bulunduklarını
hatırlatarak, Şakran'da dikkat çekilmesi
gereken çok özel durumlar yaşandığını ve
bu cezaevindeki insanlık dışı uygulamaların derhal son bulması gerektiğini söyledi.
Özel, cezaevinin ana sorunları olarak girişte yapılan çırılçıplak arama, darp, kadın
mahkûmların askerlere teşhir edilmesi ve
yemeklerle birlikte verilen plastik çatalların kırılması nedeniyle kadınların yemekleri elleriyle yemek zorunda bırakılmasını
saydı. Özel; “mevzuatta 'acil müdahale
mangası' adında bir birimden söz ediliyor.
Bu manganın görevi firar veya kavga gibi
durumlarda müdahale etmektir. Ancak
Şakran'da 'A takımı' adı verilen bu manga
mahkûmları karşılama timi olarak kullanılıyor." dedi. Diğer bir sorunun da mahkûmların cezaevine getirilmeden önce dosyalarının Şakran'a ulaşması olduğunu belirten Özel, “Dosyada hangi mahkûmun
vücudunda ne sorun olduğu görülüyor.
Mahkûmların aktardığına göre, karnından
ameliyat olan bir mahkûmun 'Burası mı
acıyor' denilerek karnına vurulmuş.
Nerenizde sorun varsa, canınız nerden acıyacaksa oraya müdahalede bulunuyorlar."
dedi. Mahkûmlarla gerçekleştirilen görüşmeler sonucunda adli mahkûmların
durumlarının siyasi mahkûmlara göre daha
kötü durumda olduğu sonucuna vardıklarını söyleyen Özel, bugüne kadar gerçekleştirdikleri cezaevi ziyaretlerinde kendilerini
cezaevi müdürü veya ikinci müdürün karşıladığını ancak Şakran'da idareden sadece
infaz koruma memurlarını gördüklerini
söyledi. (“Şakran Cezaevi'nde Neler
Oluyor?”, http://bianet.org, 13.06.2012)
97- Urfa Eyyübiye semtindeki Urfa E
Tipi Kapalı Cezaevi'nde, adli ve siyasi
tutuklu ve hükümlülerin kaldığı C-15
koğuşunda 16 Haziran 2012 Cumartesi
akşam saatlerinde çıkan yangında Vali
Celalettin Güvenç'in açıklamasına göre biri
hükümlü 12'si tutuklu 13 mahpus öldü, beş
kişi de yaralandı. Kapasitesi 245 olan cezaevinde, 1000'den fazla tutuklu ve hükümlü
bulunuyordu. Gazetelerdeki ilk haberler,
olayın sloganlar atarak isyan başlatan mahpuslarca çıkarıldığı yönündeydi. Ancak
Vali Güvenç, cezaevinde yaşananın isyan
değil, adli mahkûmların kaldığı koğuşta
çıkan bir kavga olduğunu açıkladı. Olayda
yaralananların hastaneye kaldırılmak üzere
sedyeyle taşınması sırasında kelepçeli
olması, mahpus yakınlarının tepkisine
neden oldu. Aynı cezaevinde tutulan BDP
milletvekili İbrahim Ayhan'ın avukatı
Bekir Benek, yangının kontrol altına alınmasının ardından müvekkiliyle yaptığı
görüşme sonrası İbrahim Ayhan'ın kendisine söylediklerini şöyle aktardı: "Altı kişilik
koğuşlarda 12, 16 hatta 30 tutuklunun bile
kaldığını, yataklarda ikişer kişinin kalıyor.
Bu şartlarda Urfa gibi sıcak bir yerde yaşanan bu hak ihlalleri ciddi bir birikim
yarattı. C-15 koğuşundaki mevcut durum
83
bunun sonucu oldu. Sonuç itibariyle bu bir
katliamdır." Olayın duyulmasının ardından
yaklaşık 500 hükümlü ve tutuklu yakını
hapishane önüne gelince hapishane çevresini abluka altına alan polisler tarafından gaz
bombası kullanılarak civardan uzaklaştırılmak istendi. (“Urfa Cezaevi'nde 13
Mahpus Öldü”, http://bianet.org,
17.06.2012)
98- Antep, Adana ve Osmaniye cezaevlerinde isyan sonucu yangın çıktı.
Urfa'daki ikinci yangının hemen ardından
iki farklı hapishanede daha yangın çıkması,
isyana destek olasılığını gündeme getirdi.
Adana E Tipi Kapalı Cezaevi'nin B-19
koğuşu ve F Tipi Kapalı Cezaevi'nin A-2
Koğuşu'nda başlayan yangına müdahale
eden Büyükşehir Belediyesi İtfaiye ekiplerinin yangını kontrol altına aldığı bildirildi. Sekiz çocuk dumandan zehirlenerek
hastaneye kaldırıldı. Mahkûmların ıslıklı
protestosu cezaevi dışından da duyuldu.
Antep Cezaevi'nin de çocuk koğuşunda
başlayan yangının söndürüldüğü belirtildi.
Beş kişi yaralandı. Ambulanslar yaralıları
hastaneye taşırken, cezaevi önünde toplanan tutuklu yakınlarına polis müdahale
etti. Osmaniye T Tipi Cezaevi'nde saat
21.30 sıralarında çıkan yangında ise 16 kişi
dumandan etkilendi. Yaralılar cezaevine
gelen ambulanslarla Osmaniye'deki hastanelere kaldırıldı. (“Antep, Adana ve
Osmaniye Cezaevlerinde İsyan”,
http://bianet.org, 18.06.2012)
99- Diyarbakır D Tipi Kapalı
Cezaevi’nde bulunan siyasi tutuklular son
dönemlerde artan ve en son aralarında
hasta tutukluların da bulunduğu 40 kişinin
başka cezaevlerine sürgün edilmesine ilişkin. 600 siyasi tutuklu adına aileleri aracılığı ile yazılı açıklama yaptı. Açıklamada;
”Bölgedeki cezaevlerinde kalıcı ve hayati
hastalıkları bulunan ve bunların il devlet
hastanelerinin raporlarıyla belgelenmesi
sonucu Adalet Bakanlığı’nca Diyarbakır’a
tedavi amaçlı gönderilen onlarca arkadaşımız Karadeniz cezaevlerine sürgün edilmiştir. Urfa ve Şırnak’ta, tutuklananların
Diyarbakır’a getirildiğini Diyarbakır’da
tutuklananların ise Midyat, Urfa ve
Bingöl’e sürgün edildiği aktarılan açıklamada, herkesin bulunduğu ilin dışına göndererek mağdur edilmek istendiğinin altı
çizildi. (“Tutukluları ölüme sürgün ediyorlar”, http://www.ozgur-gundem.com,
18.06.2012)
100- 13 kişinin hayatını kaybettiği Urfa
E Tipi Cezaevi'nde yaşanan isyan sonucunda yine yangın çıktı. Yangının, çocuk
koğuşunda çıktığı açıklanırken Urfa Valisi
Celalettin Güvenç, yangında ölen olmadığını, 14 kişinin yaralandığını açıkladı. Saat
18.00 sularında cezaevi koşullarının iyileştirilmesi talebiyle çocuk koğuşunda başlayan isyanda yataklar ateşe verildi. İtfaiye
yangına müdahale ederken, cezaevi içinden
sloganlar yükseldi. Polis ekipleri ise cezaevinin çevresinde toplanan mahpus yakınlarını cezaevi çevresinden uzaklaştırmak
için gaz bombasıyla müdahale etti. İtfaiye
ve ambulansların yanı sıra özel harekât
polisleri ve iş makineleri de cezaevine
girdi. CHP Antep Milletvekili, Meclis
İnsan Hakları Komisyonu üyesi Mehmet
Şeker, CHP Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba'yla birlikte yangın çıktığı sırada
cezaevinde olduklarını, 16 Haziran
Cumartesi akşamı 13 kişinin hayatını kaybettiği yangınla ilgili incelemelerde bulunduklarını söyledi. Şeker; "12 saattir buradayız. Saat 18.00 sularında koşuşturma başladı. Yetkililer bize çocukların isyan çıkarttığını söyledi. Altı kişinin kalacağı 20 metrekarelik koğuşlarda 20 kişi kalıyor ve koğuşlar aşırı sıcak. 276 kapasiteli cezaevinde
84
1050 kişi kalıyor. İnsanlar tuvalet ihtiyaçlarını bile nöbetleşe karşılıyor. Günde birer
saatten toplam dört saat su veriliyor. 1050
kişinin kaldığı cezaevinde sadece bir doktor var. Bu cezaevinde yaşananların gerçek
sorumlusu Adalet Bakanı Sadullah
Ergin'dir." dedi. (“Urfa Cezaevi'nde Yine
İsyan”, http://bianet.org, 18.06.2012)
101- İHD ile ÇHD'nin yanı sıra
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu
(DİSK), Türkiye İnsan Hakları Vakfı
(TİHV), İnsan Hakları ve Mazlumlar için
Dayanışma Derneği (MAZLUMDER),
Kamu Emekçileri Sendikaları
Konfederasyonu (KESK) ve Türk
Tabipleri Birliği (TTB) temsilcilerinden
oluşan bir heyet, iki ayrı isyanın çıktığı ve
13 kişinin hayatını kaybettiği Urfa E Tipi
Cezaevi'ne giderek incelemelerde bulundu.
İnsan hakları savunucuları ve meslek
örgütlerinden temsilciler, başlayan sevklerin durumu daha da kötüleştireceğini ifade
etti. İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci
Bilici, yaptığı açıklamada; “yaralı mahpusların tedavi şartlarının iyi olmadığını”
belirtti. Cezaevi yönetiminde, gardiyanlar
ve müdürlerin tutumlarında değişiklik
olmadığını söyleyen Bilici "Açığa alınan
kimse yok, herkes görevine aynı şekilde
devam ediyor, mahpuslar kötü muameleden şikâyetçi. Görüşe gelen aileleri bile her
seferinde 3-4 saat bekletiliyor. Böyle giderse bizi daha da ciddi sorunlar bekliyor"
diye konuştu. ÇHD Urfa Şube Başkanı
Eyüp Sabri Tinaş ise bazı mahpusların
zaten isyan çıkmış olan Antep'e sevk edildiğini söylerken, mahpusların yazın kısa
pantolon giymelerine bile izin verilmediğini, konferans salonları, sosyal etkinlik için
tasarlanan mekânların, spor salonlarının
hepsinin kapatılıp koğuş yapıldığını aktardı. Avukat Sedat Gözkar da cezaevinden
320 kişinin sevk İzmir gibi uzak illere sevk
edildiğini, bunların duruşmalara nasıl
gideceğini sordu. ("Gittikleri Cezaevinde
de İsyan Vardı", http://bianet.org,
21.06.2012)
102- Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi’nde
bulunan siyasi kadın mahkûmlar, cezaevinde yaşadıkları sıkıntılara ilişkin aileleri
aracılığıyla yazılı açıklama yaptı.
Cezaevinde yaşanan hak ihlallerinin hız
kesmeden her geçen gün arttığını belirten
kadın mahkûmlar yaptıkları açıklamada,
tutukluların sağduyulu yaklaşımlarının
provoke edilmeye çalışıldığını belirtti.
Mahkûmlar, Şakran, Osmaniye ve en son
Urfa cezaevlerinde yaşananların sabır ve
tahammül sınırını zorladığını ifade ederek,
hükümetin savaşı körükleyen politikalarının cezaevi idarelerinin yaklaşımlarına da
yansıdığına işaret etti. Cezaevi girişinde
yapılan ince aramaların insanlık onurunu
çiğneyen düzeye ulaştığını belirten mahkûmlar, şöyle devam etti: “Cezaevine yeni
gelen tutuklulara yapılan ince aramalar,
yeni gelen personellere toplu seyrettiriliyor. Cezaevi girişinde tutuklular rencide
edici muamelelere maruz kalıyorlar. Bu
kötü muameleden dolayı 60 yaşında bir
anamız ince arama esnasında baygınlık
geçirdi.” (“İnce arama işkencesi şimdi de
Bitlis’te”, http://www.ozgur-gundem.com,
09.07.2012)
103- İzmir’in Buca ilçesi Kırıklar 2
No’lu F Tipi Cezaevi’nden Fethullah
Demirtaş ve Sertaç Kılıçarslan isimli tutuklular gönderdikleri mektupta cezaevindeki
keyfi uygulamalar ve hak ihlallerini yazdı;
“Yeni tutuklanan arkadaşlarımız sahte vaatlerle (tahliye vaatleri) biz siyasilerin kaldığı
blok yerine adli çetelerin kaldığı bloklara
dağıtılarak, siyasi nedenlerle girdikleri
cezaevinden adli çıkmaları hedeflenmektedir. Onlarca arkadaş, dışımızdaki bloklarda
85
dağınık konumlandırılarak bağımsızlaşmaya zorlanmakta, buradan da itirafçılaştırılmaya maruz kalmaktadır” dedi. Cezaevi
idaresinin bulundukları bloğa S.D. isimli
itirafçıyı yerleştirerek kendilerini tahrik
etme ve provokasyon yaratmayı amaçladığına dikkat çeken tutuklular, “S.D. itirafçısının yanına Adana’dan gelen Arslan Karslı
adlı siyasi tutuklu verilerek idare gözetiminde dövdürülmüştür. Akıbetini öğrenemediğimiz bu arkadaşımızın can güvenliğinden kaygı duymaktayız. İtirafçı S.D.
halen bulunduğumuz blokta tutulmakta ve
bizleri küfür, hakaretlerle provoke etmeye
devam etmektedir” diye kaydetti.
(“Kırıklar’da itirafçı provokasyonu!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
09.07.2012)
104- Mersin’de Newroz etkinliğine
katıldıkları gerekçesiyle tutuklanan ve
Mersin E Tipi Kapalı Cezaevi'ne konulan
SDP’li Ali Okutan, Dersim Dinçer ve
Bedrettin Akdeniz adlı gençlerin sürgün
edildikleri İskenderun Kapalı Cezaevi'nde
gardiyanların saldırısına uğradıkları ve
hücreye atıldıkları belirtildi. SDP Mersin
İl Başkanı Serkan Kaya, arkadaşlarının
geçtiğimiz günlerde sürgün edildiğini
belirterek, "2 gün önce de İskenderun
Cezaevi'nde gardiyanların saldırısına uğradılar. Vücutlarının çeşitli yerlerinde morluklar oluşan arkadaşlarımız saldırıdan
hemen sonra hücreye atılmış ve hâlâ hücrede tutulmaktadırlar. Telefon görüşmesine
çıkarılmayan 3 tutuklu arkadaşımızın ailelerinin cezaevini ısrarla aramaları sonucu
telefona getirilen Bedrettin Akdeniz durumu anlatmış; ancak tamamlamadan telefon
elinden alınmıştır” dedi. (“İskenderun
Cezaevi'nde siyasi tutuklara işkence
iddiası!", http://diclehaber.com.tr,
18.07.2012)
105- Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nde
koğuş ateşe verildiği gerekçesi ile sürgün
edilen 176 siyasi tutsağın arasında 22 çocuk
da olduğu öğrenildi. Sürgünlere tepki gösteren ve cezaevindeki sürgün ve nakillerin
tek bir nedeni bulunduğunu söyleyen BDP
Bitlis Milletvekili Hüsamettin
Zenderlioğlu, "Bu da aileleri zor duruma
düşürmektir. Aileleri çocuklarından koparıp bu izolasyonunun geliştirmesinin nedeni aile ile çocuk bağını koparmaktır. Aile
ile siyasi mahkûmun sınırlarını çizmektir.
Bunun dışında hiçbir amaçları yoktur.”
dedi. (“176 siyasi tutsak ve ailelerine 1445
kilometrelik işkence!”,
http://diclehaber.com.tr, 18.07.2012)
106- Tekirdağ 2 No’lu F Tipi
Cezaevi'ndeki mahkûmlar, yatakları yakarak çıkardıkları yangınla isyan başlattı.
Koğuşta başlatılan yangına önce gardiyanlar müdahale etti. Daha sonra olay yerine
gelen Tekirdağ Belediyesi İtfaiye ekipleri
yarım saatlik çalışmanın ardından yangını
söndürdü. Dumandan etkilenen mahkûmlar, jandarmalar tarafından koğuşlarından
çıkartılarak ambulanslarla Tekirdağ Devlet
Hastanesi'ne kaldırıldı. Acil serviste müdahale edilen iki mahkûmun tedavileri hastanede devam ediyor. İsyanın gerekçesi
henüz açıklanmazken, Tekirdağ
Cumhuriyet Savcı Vekili Muammer Özcan
soruşturma başlatıldığını ifade etti. Öte
yandan Amasya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumu'nda da dört mahkûm, sürgün
sevkleri protesto etmek amacıyla koğuşta
yangın çıkardı. İtfaiyenin söndürdüğü yangında dumandan etkilenen iki mahkûm
tedavi altına alındı. Yine Mardin E Tipi
Kapalı Cezaevindeki mahpuslar, 14
Temmuz'da Diyarbakır'da yapılan mitingdeki polis saldırısını protesto etmek için 15
Temmuz Pazar günü dört koğuşta isyan
başlattı. Çocuk koğuşunda yatakların ateşe
86
verilmesiyle başlayan yangın, siyasi mahpusların da yataklarını yakmasıyla devam
etti. Dört hükümlü dumandan zehirlenirken, bir tutuklu da hafif yaralandı.
Zehirlenen ve yaralananlar Mardin Devlet
Hastanesi'ne kaldırıldı. (“Cezaevlerinde
İsyan, Amasya ve Tekirdağ'da İsyan”,
http://bianet.org, 19.07.2012)
107- Batman M tipi Kapalı Cezaevi'nde
bulunan 50'yi aşkın mahkûm İzmir Şakran
ve İstanbul Silivri cezaevlerine sürgün
edildi. Geçen hafta da Batman M Tipi
Kapalı Cezaevi'nden 29 siyasi kadın mahkûm Ankara Sincan Kapalı Kadın
Cezaevi'ne sürgün edilmişti. (“Batman
Cezaevi'nden 50'yi aşkın tutsak sürgün
edildi”, http://diclehaber.com.tr,
24.07.2012)
108- İHD (İnsan Hakları Derneği)
İstanbul Şubesi hazırladığı raporla
Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde kalan
mahkûmların sözlü tacizden işkenceye
kadar birçok hak ihlaline maruz kaldığını
açıkladı. 18 Temmuz'da Tekirdağ 2 No'lu F
Tipi Cezaevi'nde mahkûmların yataklarını
ateşe vererek yangın çıkardığını söyleyen
İHD İstanbul Şubesi Başkanı Ümit Efe,
yangının PKK davasından hükümlü Birdal
Abay'ın ve Adem Tunç'un kaldığı koğuşta
çıktığını ifade etti. Efe, İHD üyelerinden
oluşan heyetin cezaevinde yaptığı incelemelere göre çıkan yangın gerekçe gösterilerek 11 tutuklu mahkûma işkenceyle başlayan keyfi uygulamalar yapıldığını gözlemlediklerini belirtti. Adem Tunç'un sözlü
taciz, provoke edici tehditler ve hakaretler
nedeniyle psikolojik sorunlar yaşadığını ve
yangını bu nedenle çıkardığını söylediğini
kaydeden Efe, yaptıkları görüşmeler sırasında Tunç'un alnında ve gözlerinin etrafında yara izlerinin olduğunu ifade etti.
Efe, bir çatışma esnasında yaşanan patla-
mada görme yetisini kaybeden ve dört yıldır tutuklu bulunan Gülnaz Akkurt'un da
cezaevindeki yangından sonra infaz koruma memurlarının uyguladığı şiddete maruz
kaldığını belirtti. Yangın nedeniyle idarenin haklarında soruşturma başlattığı isimlerden Kahraman Erdem, Haşim Özpolat,
Cüneyt Keskinsil, Mehmet Şirin Ötken,
Nejat Öztekin, Salman Akpınar, Müslüm
Polat ve Zeki Yıldırım isimli mahkûmlar
da cezaevinde kötü muameleye maruz
kaldı. (“Yangın Sonrası İşkence Arttı”,
http://bianet.org, 24.07.2012)
109- Tutuklu Gülsen Aslan’ın yazdığı
mektupta; “Batman M Tipi Cezaevi'nden
Sincan Kadın Cezaevi'ne sürgün edilen
kendisinin de bulunduğu 29 tutuklu kadının, ring aracıyla 19 saat süren yolculuklarında kelepçelerinin çıkarılmadığını, sadece 5 dakika mola verdiklerini, bu molada
tuvalete kendileri ile birlikte kalaşnikoflu
askerin girdiğini ve yolda yüksek sesle kendilerine marş dinletildiğini” belirtti.
Askerler tarafından taciz edilen kadınların
bunu komutana bildirdiklerinde ise, "O
zaman askerleri tahrik etmeyin" cevabı ile
karşılaştıklarını ifade ederek, bu uygulamaların Dersim ve Nazi katliamı sırasındaki
uygulamalardan geri bir yanının olmadığını belirtti. Aslan mektubunda; "30 kişilik
kadın koğuşuna 100'ü aşkın erkek gardiyan
sabahın erken saatlerinde girdi. Aramayı
gerekçe gösterdiler ve bizleri çembere aldılar. Sonra bizleri üstümüzdeki eşofmanlar
ile dışarı çıkarmaya çalıştılar. Yoğun itirazımız sonucu 5 dakika eşyalarımızı alma
zamanı verdiler. Sonra 26 kadın mahkûm
bindirildiğimiz ring araçları ile cezaevinden çıkarıldık. Yolda sevkimizin Adalet
Bakanlığı kararı ile Ankara Sincan Kadın
Cezaevi'ne çıkarıldığını öğrendik. Sürgün
edilen 26 kadından 21'inin mahkemesi
Diyarbakır'da devam ediyor. Sadece 5'i
87
hükümlü. Ve bizimle beraber 3 de adli
davalardan tutuklu kadın sürgün edildi"
diye belirtti. Sincan Kadın Cezaevi'nde geldiklerinde ise çıplak aramadan geçirildiklerini belirten Aslan, "Birçok eşyamız içeri
alınmadı. Her şey sayılı alındı. Renklerine
göre ayrıldı. Aramadan sonra 10'ar ve 4'er
kişilik hücrelere atıldık. Batman'da yaşananlara ilişkin ifademiz alındı. Kürtçe
ifade vermek istedik. 'Sen Türkçe biliyorsun, Kürtçe konuşma. Dilekçe yazın ve
Türkçe biliyorum, ama Kürtçe ifade vermek istiyorum' diye yazın dendi. Kürtçede
ısrar edince 'ifade vermiyor' yazmak ile
tehdit ettiler. Atıldığımız hücrelerde televizyon ve buzdolabı yok. Kantinden
bizim almamız isteniyor" diye kaydetti.
(“Batman'dan Ankara’ya 29 kadının 'kara
ring' yolculuğu!”,
http://diclehaber.com.tr, 27.07.2012)
110- Milliyet Gazetesi köşe yazarı Hasan
Cemal, köşesinde İzmir 2 No’lu F Tipi
Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz
Kurumu’nda tutulan Seyithan Kutlu tarafından kendisine gönderilen mektupla;
“Kendisinin geçen yıl çıkan ve kitapçılarda
serbestçe satılan ‘Barışa Emanet Olun’ adlı
son kitabının cezaevinde yasaklanmış olduğunu ve hatta imhasında karar kılındığını
öğrendiğini” yazdı. (“Hapishanede yasak,
dışarıda serbest!”,
http://siyaset.milliyet.com.tr, 04.08.2012)
111- Devrimci Karargâh davası kapsamında Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Devrimci Cephe dergisi eski
yazı işleri müdürü Okan Duman'ın, hücre
değişikliği talebine bir ay yanıt verilmediği, hücresinin değiştirilmesi karşılığında
itirafçılık dayatıldığı, ajanlaştırma dayatmalarını protesto etmek için bedenini ateşe
verdiği bildirildi. Duman'ın 28 Temmuz'da
gerçekleştirdiği eylem, Devrimci Karargâh
davasının 8 Ağustos 2012 tarihli duruşmasında ortaya çıktı. Devrimci Karargâh
davasının tutuklu sanıklardan Özgür
Dinçer, “Ayağı ve kolunda yanıklar bulunan Duman'ın hastaneye dahi götürülmediğini, cezaevinde tedavisinin yapıldığını
belirten Dinçer, yaşanacak olumsuzluklardan cezaevi idaresinin sorumlu olacağını
kaydetti. Dinçer, Tekirdağ F Tipi
Cezaevi'nde savcı ve cezaevi 2. müdürünün
kol kola tutuklulara itirafçılık dayattığını,
ajanlaştırma baskılarının yoğun bir şekilde
yaşandığını bildirdi, ayrıca "arama" adı
altında gardiyanların saldırısına uğradıklarını anlattı. (“İtirafçılık dayatmasına karşı
kendini yaktı”, http://www.etha.com.tr,
08.08.2012)
112- Ceyhan Cezaevi’ndeki 90 mahkûm
hakkında, hak ihlallerini protesto ettikleri
için girdikleri açlık grevleri nedeniyle
disiplin soruşturması açıldı. İtirazları
sonucu İnfaz Hâkimliği’ne çağrılan mahkûmların tercüman aracılığıyla Kürtçe ifadelerinin alındığı öğrenildi. (“Ceyhan
Cezaevi’nde 90 kişiye soruşturma”,
http://www.ozgur-gundem.com,
10.08.2012)
113- Kocaeli 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde
tutuklu olan Engin Ateş ile Özkan
Yılmaz’ın hücrelerinde 3 Ağustos günü
arama yapıldı. Cezaevi 2. müdürü ve başgardiyan İlyas Kakıcı ile bir grup gardiyan
hücreye girdi. Gardiyanlar hücrede bulunan
iki masadan birini almak istedi. Tutuklular,
masanın cezaevi idaresi tarafından verildiğini, uzunca bir süredir hücrede bulunduğunu ve masaya ihtiyaçları olduğunu belirtti. Bunun üzerine başgardiyan Kakıcı’nın
emriyle ve 2. müdürün gözleri önünde gardiyanlar Ateş ile Yılmaz’a saldırdı. Yerlerde
sürüklenen iki tutuklu, daha sonra “süngerli oda” olarak bilinen işkence odasına alın-
88
dı. Burada elleri ve ayakları “domuz bağı”
şeklinde bağlanan iki tutuklu, 3 saat boyunca işkenceye maruz kaldı. Özkan Yılmaz’ın
babası Yusuf Yılmaz, Kandıra
Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunarak,
oğluna işkence yapanların yargılanmasını
istedi. (“Tutsaklara domuz bağı işkencesi”, http://www.ozgur-gundem.com,
16.08.2012)
114- 14 Ağustosta tutuklandıktan sonra
Kürkçüler F Tipi Cezaevine götürülen 20
yaşındaki Hasan Çelik’in ablası Rojver
Çelik Batur; “cezaevinde kardeşini gördüklerinde şok olduklarını kardeşinin her tarafının yara içinde olduğunu gördüklerini,
sorduklarında da korkudan anlatamadığını,
ısrarlı sorularının ardından kardeşinin
kendilerine yaşadıklarını anlattığını söyledi. Batur, “Jandarma cezaevi girişinde kardeşimi, PKK’li olduğunu iddia ederek dövmüş. 7 jandarmanın saldırısında kardeşimin her tarafı yara olmuş. Sonra da kardeşime düşerek yaralandığına ilişkin belge
imzalatmışlar” diye konuştu. Kardeşinin
“Ben PKK’li değilim” diyene kadar dayak
yediğini ve arkasından doktora dahi götürülmediğini söyleyen Batur, şöyle konuştu:
“Kardeşime ‘Madem PKK’li değilsin o
zaman yerin bağımsızlar’ diyerek bağımsızların koğuşuna atmışlar. Orada kimse kendisine yardım etmemiş. Kendisi de rapor
alamamış. Çünkü hiç doktora çıkarılmamış. Kardeşimin yaraları kapanmadan
rapor tutulmalı ve sorumlularından hesap
sorulmalı. Bunun için hem savcılığa suç
duyurusunda bulunduk dedi.
(“Kürkçüler’de jandarmadan işkence
iddiası”, http://www.evrensel.net,
17.08.2012)
115- Tekirdağ 2 No’lu T Tipi
Cezaevi’nde yakınlarını görmek isteyenlerin çıplak aramaya tabi tutulduğu iddia
edildi. “Örgüt üyeliği” iddiasıyla cezaevinde tutuklu bulunan kardeşi Vahap İlhan’ı
görmeye giden Avni İlhan, kendisinin ve
diğer ziyaretçilerin çıplak aramaya tabi
tutulduğunu söyledi. Aynı cezaevinde yeni
gelenlere çıplak arama dayatıldığı buna
karşı çıkanlara da feci şekilde dayak atıldığı öğrenildi. Görüşte kardeşinin yaşananları kendilerine anlattığını aktaran Avni
İlhan, cezaevi müdürünün yeni gelenlere,
“Burası farklı bir yerdir. Haddinizi bilin.
Akıllı olun. Efendi efendi kalın” diye tehditlerde bulunduğunu belirterek, bir hafta
önce Vahap İlhan, Mehmet Ali Kaya,
Murat Yıldız, M. Nuri Erdem ve Lokman
Gönel ve ismi öğrenilemeyen bir tutuklunun da sayım vermedikleri için 50 gardiyan tarafından dövüldüklerini aktardı.
(“Cezaevinde ziyaretçilere çıplak arama
iddiası”, http://evrensel.net, 22.08.2012)
116- Ankara Sincan Cezaevi'nde görevli
55 yaşındaki gardiyanın hırsızlık suçundan
cezaevine giren 22 yaşındaki kadın mahkûma tecavüz ettiği iddia edildi. Kadın mahkûm gardiyandan davacı oldu. Yaklaşık 8
ay önce Sincan Cezaevi'ne giren iki çocuk
annesi T.K., kaldığı koğuşta bacağını kırıp
hastanelik oldu. Cezaevi içindeki hastaneye
kaldırılan T.K'nın bir bacağı alçıya alındı.
İddiaya göre, öğle tatili sırasında B.E. adlı
gardiyan, yatalak haldeki T.K'ya tecavüz
etti. T.K'nın çığlıkları üzerine görevliler
odaya girdi, olaya tanık oldu. Olayın ardından T.K.'ya refakat etmesi için kız kardeşi
hastaneye çağrıldı. Tecavüz olayını kardeşine anlatan TK, "Ben burada devlete emanetim" diyerek B.E.'den şikâyetçi oldu.
Sincan Cumhuriyet Savcılığı'nın cezaevi
hastanesinde çalışan personel ve olaya
tanık olan herkesin ifadesini aldığı öğrenildi. (“Sincan Cezaevi'nde tecavüz skandalı”, http://www.sabah.com.tr, 24.08.2012)
89
117- Tekirdağ 2 Nolu F Tipi
Cezaevi’nde kalan siyasi t mahkûmlardan
Barış Şahbudak sürekli giydiği ve yıkama
sonucu aşınan t-shirtünün üzerindeki
“BİKKE” yazısındaki “B” harfini “P” olarak okuyan cezaevi yönetimi, “örgüt propagandası yapıyor” gerekçesiyle Şahbudak’a
20 günlük hücre cezası verdi. Bir diğer çarpıcı olay da yine siyasi mahkûmlardan
İlhami Özağır’ın başına gelen. Özağır’nın
avukatı Hüseyin Boğatekin, “İlhami Özağır
cezaevine girmeden önce rahatsızlığından
dolayı bacağına platin yerleştirilmiş. Ancak
şimdi cezaevinde ve her giriş-çıkışta x-ray
cihazı metal alarmı verdiği için müvekkillim her seferinde çıplak arama işkencesine
maruz kalıyor. Artık bu işkenceye dayanamadığını ve sakat kalma pahasına cezaevi
doktoruna bacağındaki platinin çıkarılması
için başvuruda bulundu” dedi. Bu arada
Antep’te 20 Ağustos’ta meydana gelen ve
10 kişinin yaşamını yitirmesi ile sonuçlanan bombalı saldırı ile ilgileri olduğu
iddiasıyla Diyarbakır’da gözaltına alınıp
tutuklanan R.F., H.F., Y.A., Y.O. ve
B.T’nin Antep Cezaevi’nde gardiyanlar
tarafından ağır işkenceye maruz kaldığı
ifade edildi. İşkenceye maruz kalanlardan
Y.A.’nın ağabeyi Embiya Aktoprak Antep
Cezaevi infaz koruma memurları hakkında
suç duyurusunda bulundu. (“ ‘B’ harfi ‘P’
olunca!”, http://www.ozgur-gundem.com,
07.09.2012)
118- 30 aydır Bakırköy L Tipi
Cezaevinde tutuklu bulunan 23 yaşındaki,
ilerlemiş bel fıtığı hastası Gülistan Çelik,
şimdi de Adli Tıp kurumunun keyfi tutumu nedeniyle felç olma tehlikesiyle karşı
karşıya. 2009 yılında konulduğu cezaevinde
şiddetli bel ağrısı şikâyetiyle götürüldüğü
Bakırköy ve Samatya Eğitim ve Araştırma
hastanelerinde, Çelik’in ilerlemiş bel fıtığı
olduğu ve acilen ameliyat edilmesi gerekti-
ği rapor edildi. Ancak 2012 yılında Adli
Tıp kurumuna sevk edilen Çelik’e bu kez
hiçbir tetkike gerek duyulmadan, rapor
verme işlemi de ertelenerek sözlü olarak
bel kayması teşhisi kondu. Bu durum
Gülistan Çelik’in hayatını iyice zorlaştırdı.
Adli Tıp’tan gelecek raporu bekleyen ve
durumu gün geçtikçe kötüye giden Çelik,
artık yürüyemez hale geldi. (“Kadın tutuklu felç olma tehlikesiyle karşı karşıya”,
http://www.firathaberajansi.org,
07.09.2012)
119- 3 Eylül Pazartesi günü Tekirdağ 1
No'lu F Tipi Cezaevi'nden hastaneye götürülen politik tutuklu Murtaza Dağ, ring
aracındaki kamerayı eliyle kapatınca, jandarmaların saldırısına maruz kaldı.
Askerler bununla da yetinmedi. Dağ'ı hastane yerine Muratlı Jandarma Karakolu'na
götürdü. Karakol binası içindeki bütün
kameraları kapatan askerler, Dağ'ı jop ve
silah dipçikleriyle bayılıncaya kadar
dövdü. Daha sonra cezaevine götürülen
Dağ, hücresinde baygınlık geçirince, cezaevi revirine kaldırıldı. Avukatları Dağ ile
görüştükten sonra cezaevi yönetimi ve
askerler hakkında suç duyurusunda bulunacak. (“Tutukluyu karakola götürüp dövdüler”, http://www.etha.com.tr,
07.09.2012)
120- Antalya L Tipi Cezaevi’nde bulunan M. Şirin Tekmenuray adlı siyasi tutuklu, yazdığı mektupta, 28 Ağustos’ta cezaevinde Başgardiyan Yakup Işık, Ahmet
Peynirci ve soyadı öğrenilemeyen cezaevi
2’inci Müdürü Sami ile onlarca gardiyan
tarafından darp edildiklerini açıkladı. Aynı
kişiler tarafından işkence gördüklerini kaydeden Tekmenuray, olaydan sonra bir hafta
boyunca revire çıkmak istediklerini, ancak
idarenin taleplerini reddettiğini belirtti.
Tekmenuray, mektubunda, “Çağdaş
90
Hukukçular Derneği ve ailelerimizin
dayatması ile bir hafta sonra Adli Tıp’a
götürüldük. Burada bize işkence yapıldığı
belgelendi. Ama rapor verip vermeyeceklerini öğrenemedik” dedi. Aynı koğuşta 6
arkadaşı ile birlikte kaldıklarını belirten
Tekmenuray, “Bizi dövdükleri yetmiyormuş gibi bir de cezalandırıyorlar” dedi.
Yine aynı zamanda DİHA Van muhabiri
olan tutulu Şahabettin Demir, gönderdiği
mektupta, Bölge cezaevlerinden Giresun E
Tipi Cezaevi’ne kendisi gibi sürgün edilen
50 siyasi tutuklunun yaşadığı hak ihlallerini anlattı. Demir, “E Tipi’nde tecridi yaşıyoruz” diyerek “10 saat olan ortak alan
hakkının 2 saat sohbet ve 45 dakika spor
hakkı olarak uygulandığını” aktardı. Tüm
başvurularının sonuçsuz kaldığını belirten
Demir, şunları ifade etti: “Cezaevlerinde
onurumuzu koruma adına kimi sivil itaatsizlik eylemlerini gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Cezaevi idaresi savunma hakkımızı
engelliyor ve direk keyfi bir şekilde disiplin cezaları uyguluyor. F tipinden daha
ağır bir uygulamaya tabii tutuluyoruz.
Ailelerimizin bizlere gönderdiği şalvar bize
verilmiyor ve açıkça el konuluyor.” dedi.
(“Hem işkence hem ceza”,
http://www.ozgur-gundem.com,
03.10.2012)
121- İzmir, Şakran 2 No’lu T Tipi
Cezaevi'nde bulunan müvekkilinin ziyaretine gittiği sırada göz tarama cihazında
sorun yaşandığı için cezaevine girerken ve
çıkarken kapı önünde uzun süre bekletilmesi ile ilgili gardiyanlarla tartıştığını
belirten Avukat Canan Uçar, çıkan tartışma
sonucunda yaklaşık 20 gardiyanın tekme ve
yumruklarla üzerine yürüyerek, kendisini
linç etmeye çalıştığını söyledi. Kendisini
darp etmek isteyen gardiyanlar hakkında
suç duyurusunda bulunan Uçar, "Bana
bunu yapanlar içerdeki mahkûmlara neler
yapıyordur" diye sordu. Kamera görüntülerini cezaevinden istediklerini söyleyen
Uçar, açtığı davanın sonuna kadar takipçisi
olacağını da sözlerine ekledi. (“Bana bunu
yapanlar içerdeki tutsaklara neler yapıyordur”, http://www.diclehaber.com,
10.10.2012)
122- Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak,
Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'nde kalan
üçü çocuk yedi tutuklunun intihara teşebbüs ederek hastaneye kaldırıldığını açıkladı. Adlilerin kaldığı 18 kişilik koğuştan altı
tutuklunun ağrı kesici, kas gevşetici gibi
ilaçlar aldığı, bir tutuklunun da bileğini
kestiği bilgisini veren Vali Toprak, Dicle
Üniversitesi Hastanesi'ne kaldırılan yedi
tutukludan beşinin taburcu edildiğini, ikisinin tedavisinin sürdüğünü söyledi. T.E.,
R.Ö., E.Z., U.S., S.İ.,S.H. ve S.U'nun intihar girişiminde bulunduğunu söyleyen
Toprak, "Hastanede anlaşıldı ki; bir kısmı
ilaç aldığı yönünde numara yapmış. 18-21
yaş arası yedi tutuklu, yetişkinlerin kaldığı
yere geçmek için böyle bir yola başvurmuşlar" dedi. Taraf gazetesi ise olay ile ilgili
olarak "tutukluların olası bir sevke karşı
çıktığı ya da cezaevi koşullarını, dayağa
varan kötü muameleyi protesto etmek için
topluca intihara kalkışmış olabileceğinin
öne sürüldüğünü" yazdı. Bu yıl içerisinde,
10 ayrı hapishanede mahpuslar hapishane
koşullarını, aşırı kalabalığı, sürgün sevkleri,
yemeklerin kötülüğünü, su yokluğunu ve
kötü muameleyi protesto etmek amacıyla
koğuşlarda yangın çıkardı. (“Hapishanede
Yine Protesto”, http://bianet.org,
15.10.2012)
123- Bakırköy Kadın Kapalı
Cezaevinde kadın tutuklular Fatma Koçak,
Ayşe Oyman, Melek Dolaz, Ayşe Güney,
Semra Tekin, Çimen Türk, Canan Güler,
Nurcan Can, Hacire Tanırgan ve Hanım
91
Çelik 22 Eylül’de girdikleri açlık grevi
nedeniyle avukatlarından alınan bilgiye
göre, cezaevi yönetimi tarafından “Açlık
grevini bırakmazsanız, sizi tekli hücrelere
alırız” şeklinde tehdit edildiği bildirildi.
(“Bakırköy Cezaevi’nde hücre tehdidi”,
http://www.ozgur-gundem.com,
05.11.2012)
124- Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde, aralarında Wernicke Korsakoff hastası İnan
Gök'ün de olduğu 28 mahkûmun koridordan geçerken "birbiriyle göz teması kurmaması için" kapı mazgalları A4 kâğıdı yapıştırılarak kapatıldı. Cezaevindeki 28 mahkûm bu uygulamayı savcılığa şikâyet etti.
Bu talebi reddeden Savcı Fatih Karakuş,
gerekçe olarak 5275 Sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki
Kanun'un 34/2. maddesini gösterdi:
"Hükümlüler, sayılan haller dışında, diğer
odalardaki hükümlüler ve kurum görevlileri ile temasta bulunamazlar." diyerek "mahpusların göz temasına girmelerinin cezaevi
güvenliği açısından uygun olmadığına"
karar verdi. (“Hapiste göz göze gelmek de
yasak”, http://gundem.milliyet.com.tr,
05.11.2012)
125- İzmir’deki Şakran Cezaevinde tutulan Ercan Aslan’ın abisi Turan Aslan, kardeşinin gardiyanlar tarafından şiddet gördüğünü iddia etti. Turan Aslan yaşananları
şu şekilde anlattı; “Kardeşim telefonla
görüşmek istemiş. Bir iki defa gardiyanlara
söylemiş, ama giden gardiyanlar geri gelmemiş. En son yine zile basmış, gardiyanlar
yaklaşık 8 kişilik bir grup halinde gelmişler. Kardeşime ‘neden sorun çıkarıyorsun’
diye saldırmışlar. Kardeşim de telefon günü
olduğu için, ‘telefon açmak istiyorum’
demiş. Gardiyanlar da eksik belge olduğunu
söylemişler. Bunun üzerine kardeşim belgelerinin tam olduğunu belirterek, ‘eksik
belge hangisi ise söyleyin, tamamlamak istiyorum.’ demiş. Eksik belge olmadığı için,
bu bahaneyle kardeşimi dövmüşler.”
Kardeşinin darp raporu almasıyla gardiyanların da darp raporu aldığını belirten Aslan,
olayın ardından raporu aile olarak Adalet
Bakanlığına gönderdiklerini, İzmir
Savcılığına da şikâyette bulunduklarını
ifade etti. (“KCK tutuklusuna gardiyan
şiddeti”, http://www.evrensel.net,
10.11.2012)
126- Bolu F Tipi Cezaevi'nde birbirine
bağladığı çarşaflarla avluda bulunan duvara
tırmanan tutuklulardan Eyüp Işık tellere
takıldı. Ceza infaz memurlarından dayak
yediğini öne süren tutuklu, meyve bıçağını
boğazına dayayarak kendisini öldüreceğini
söyledi. Savcı ile görüşerek ikna edilen
Işık, itfaiye erleri tarafından indirildi.
Eyüp Işık, cezaevinin revirinde tedavi altına alınırken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı. (“Bolu F Tipi Cezaevi'nde
Tırmandığı Duvarda Tellere Takılan
Tutuklu Eylem Yaptı”,
http://www.bugun.com.tr, 19.11.2012)
127- Silivri 2 No’lu L Tipi Cezaevi’nde
bulunan Kemal Seven, Kandıra 2 No’lu F
Tipi Cezaevi’nde bulunan Doğan Erbaş’a
gönderdiği mektupta, cezaevinde yaşanan
sorunlardan bahsedince mektubu gönderilmedi. Seven, mektubunda cezaevinde yaşanan sorunlara ilişkin, “Kolilerimiz haftalarca
bekletiliyor. Revir başvurularımız aynı şekilde. Bir dizi keyfi uygulama var.
Taleplerimizin bir kısmını karşılamıyorlar.”
gibi cümleler mektupların engellenme gerekçesi oldu. Disiplin Kurulu Başkanlığı, söz
konusu mektubun tutuklu Kemal Seven’e
iade edilmesine karar verdi. Ancak, mektup
tutukluya iade dahi edilmedi. (“Mektuplara
engel”, http://www.ozgur-gundem.com,
19.11.2012)
92
128- Erdîş (Erciş) ilçesindeki Erciş
Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan oğlunu ziyarete giden 65 yaşındaki Zübeyde
Çalışan, üvey oğlu ile soyadı tutmadığı
gerekçesiyle görüştürülmeyince, Erciş
TOKİ konutlarında bulunan adliye konteynırlarına giderek Erciş Cumhuriyet Savcısı
Halil Çığlı’dan görüş izni istedi. Kürtçe
konuştuğu için savcının hakaretine maruz
kalan Çalışan, polislerce darp edildi. Uzun
süre adliye koridorunda bekletilen Çalışan,
Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi’ne çıkarılarak, “yargı görevini yapan kişiye görevini
yaptırmamak için direnme” iddiasıyla
tutuklanarak cezaevine gönderildi. (“Savcı
küfür etti polis darp etti yargı tutukladı”,
http://www.ozgur-gundem.com,
23.11.2012)
129- Kırıkkale F Tipi Cezaevi'nde
hükümlü olarak bulunan Talat Şanlı,
zaman geçirmek için boncuktan süsler yapmaya başladı. Ablası Nevriye Şanlı'ya bu
süslerden gönderen Şanlı, daha sonra boncuklarla işlediği Che Guevera ve Mahir
Çayan portrelerine idare tarafından "terör
örgütü propagandası" denilerek el konulduğunu öğrendi. Şanlı bunun üzerine infaz
hâkimliğine itirazda bulundu. İnfaz
Hâkimliği tarafından yapılan inceleme
sonucunda "Boncuktan yapılmış panolarda
yasadışı sol terör örgütü mensubu kişilerin
resminin olduğu ve resimlerin propaganda
amacıyla kullanılmasının mümkün olduğu
anlaşıldığından, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki madde gereğince
sakıncalı bulunarak hükümlüye verilmemesine dair karar uygundur." ifadeleri kullanıldı. (“Boncuktan Che, terör propagandası sayıldı”, http://www.sabah.com.tr,
30.11.2012)
130- Kırıklar 2 No’lu F Tipi Cezaevi
idaresi, cezaevinde açlık grevine giren,
açlık grevine destek veren ve idarenin
uygulamalarını protesto eden tutuklu ve
hükümlülerle disiplin cezası yağdırdı.
Cezaevi idaresi, 27 kişiye, “bir ay süre ile
iletişimden (faks, telefon, mektup, telgraf
vs.) yoksun bırakma” cezası verirken, 38
kişiye de, “bir ay süreyle kurumun kültürel
ve sportif faaliyetlerinden yoksun bırakma”
cezası verdi. Aynı cezaevi idaresi, açlık
grevi eylemine destek için 1 Ekim’den itibaren süresiz olarak kapalı görüşe çıkmayan
80 tutukluya, “iki ay süre ile iletişimden
yoksun bırakma”, 27 tutukluya da, “iki ay
süreyle ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma” cezası verdi. Cezaevi idaresinin bir
diğer ceza gerekçesi de, 11 Kasım tarihinde,
cezaevinde bulunan A Bloktaki 18, 25, 26,
28 ve 29 nolu odalarda havalandırma bahçelerindeki duvarlarda bulunan delikler. 21
kişi hakkında disiplin soruşturması açan
idare, 3 ile 11 gün arasında değişen sürelerle hücre cezası verdi. (“F Tipi ceza makinesi!”, http://www.ozgur-gundem.com,
03.12.2012)
131- Adana Karataş Kadın Kapalı
Cezaevi'nde kalan yakınlarını ziyarete
giden mahkûm yakınları, mahkûmlara
sarıldıkları için jandarmanın saldırısına
maruz kaldı. Gülşah Balkır ve Zeynep Dağ
adlı yurttaşlar jandarma tarafından darp
edildikten sonra cezaevi önüne çağrılan
polislere teslim edildi. Adana Karataş
Kadın Kapalı Cezaevi'nde daha önce de
yakınlarıyla açık görüşe giden ailelere,
cezaevi müdürü tarafından "Aranıza masa
koyacaksınız. Tokalaşıp, öpüşmeyeceksiniz. Bu karar cezaevi savcısının kararı."
gibi sözler sarf edilmiş ve aileler yakınlarıyla görüşemeden cezaevinden ayrılmak
zorunda kalmıştı. (“Ailelere cezaevinde
saldırı”, http://www.ozgur-gundem.com,
06.12.2012)
93
132- Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi'nde
bulunan siyasi tutuklular ailelerine gönderdiği mektupta, beş ay önce atanan cezaevi
müdürü Reşat Şengöz ile birlikte 12 Eylül
uygulamalarını andıran baskıların yaşandığını söyledi. Mektupta, şöyle denildi:
"Cezaevi müdürü Şengöz ilk iki aylık süreçte hasta, yaşlı demeden hiçbir sebep yokken
iki saat içinde 35 arkadaşımızı sürgüne
gönderdi. Daha sonra sosyal aktivitelerin
büyük bir kısmını yasakladı. Cezaevi
Müdürü Reşat Şengöz mahkûmlardan ilaç
parası alıyor. Hesabında para olmayan siyasi mahkûmlara ilaç verilmiyor. Siyasi mahkûmlar bilinçli bir şekilde 'adi suçlar' koğuşuna gönderildi. Cezaevi müdürü Reşat
Şengöz, bu uygulamalara tepki gösteren
mahkûmları sürgün ve hücre cezası ile tehdit ediyor." Mektupta, Şengöz'ün 3. Yargı
Paketi'nden yararlanmak isteyen siyasi
tutukluların dosyalarını İnfaz Hâkimliği’ne
göndererek, dosyaya "Bunlar militandır."
yazısının bulunduğu kâğıtları eklediği kaydedildi. (“Cezaevinde parası olmayana
ilaç yok!”, http://www.ozgur-gundem.com,
08.12.2012)
133- Çocuklara el öptürme ve zorla
sayıma geçirme gibi uygulamalarla adından
söz ettiren Şakran Çocuk ve Gençlik
Cezaevi’nde tek kişilik bir odada tutulan
H.D. isimli çocuğun sohbet hakkı kapsamında 4 arkadaşıyla görüşmek için cezaevi
idaresine yaptığı başvuru, H.D.’nin cezaevinde bulunan tutukluları örgütlediği ve
burada birlikte hareket ettikleri gerekçe
gösterilerek reddedildi.4 Aralık’ta
Tekirdağ 1 Nolu T Tipi Cezaevi’nden
Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi’ne sevkleri
yapılan 7 kişiye ise, cezaevi girişinde gardiyanlar tarafından çıplak arama dayatıldı.
Cezaevinde bulunan tutuklulardan Halit
Yavuz, ailesi ile yaptığı telefon görüşmesinde, elbiselerinin zorla çıkarılmasına
karşı çıkan 7 tutsağın, gardiyanlar tarafından coplarla darp edildiğini aktardı.
(“Cezaevlerinde keyfiyette sınır yok”,
http://www.ozgur-gundem.com,
08.12.2012)
134- Osmaniye T Tipi Kapalı
Cezaevinde tutuklu bulunan amcası Emin
Behçet’le görüşen Duriye Bağdu, amcasının
kendisine “3 aydır bize ne bere, ne cımbız
veriliyor. Havanın soğuk olduğunu belirtiyoruz ancak bir gerekçe göstermeden bere
verilmiyor. Bize gelen ve bizim gönderdiğimiz tüm mektuplar ve resimlerimiz yırtılıp, atılmaktır.” dediğini ifade etti. Duriye
Bağdu amcasının, “Bu konuda duyarlılık
çağrısında bulunuyorum.” dediğini ifade
etti. (“Mahkûmlara mektupları verilmiyor”, http://www.evrensel.net, 09.12.2012)
135- Kocaeli 1 No’lu F Tipi
Cezaevi'nde tutuklu ve hükümlülerin
maruz kaldıkları haksızlıkları içeren mektuplarının basın mensuplarına ulaşması
engellendi. Mahkûmlardan Bülent Özdemir'in mektubu, mektup okuma komisyonunda "sakıncalı" bulunarak disiplin kuruluna sevk edildi. Kurul, kararında sık sık
"terör örgütüne mensup tutuklu ve hükümlüler" ifadesini kullandı. Kararda, mahpusların uğradığını söylediği haksızlıklar da
"sözde hak gaspları" olarak nitelendi.
Kurul, mahpusların isterlerse verilen kararı Kocaeli İnfaz Hâkimliği’ne şikayet edebileceklerini söyledi ve ekledi: "Aynı örgüt
mensuplarının daha önceki aylarda yazdıkları hak ihlali gerekçeli mektuplar için
verilen disiplin kurulu kararları sonrasında
yapılan itirazları değerlendiren Kocaeli
İnfaz Hakimliği, taleplerin reddine karar
vermişti." Özdemir, "sakıncalı" mektubunda, mahpusların hak gasplarını anlattıkları
mektupların aylardır gönderilmediğini yazmıştı."Sakıncalı" mektuplardaki mahpusla-
94
rın ekim ayı içerisinde maruz kaldığı hak
gasplarının sıralandığı rapora göre, mahpusların mektupları milletvekillerine 70
gün gecikmeli gönderildi, gazetecilere gönderilmedi. (“Sözde Hak Gaspları
Duyulmasın!”, http://bianet.org,
10.12.2012)
136- Manisa Akhisar Cezaevi'nde 6 ay
tutuklu kalan ve geçen hafta tahliye edilen
27 yaşındaki Kadir Yaramaz’ın, kaldığı
koğuşta 9 tutuklu veya hükümlü tarafından
dövüldüğü, ardından sırtına kaynar su
döküldüğü iddia edildi. Yaramaz'ın yakınları, savcılığa suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. Savcılık, cezaevindeki olayla
ilgili soruşturma başlattığını bildirdi.
(“Mahpus mahpusa bunu yapar mı”,
http://www.radikal.com.tr, 11.12.2012)
137- Diyar TUHAD-DER sekreteri
Fahri Azbay, Türkiye’nin 72 cezaevinde
açlık grevinden sonra birçok mahkûmun
disiplin, sürgün, tek hücreye alınma ve açık
görüş, telefon gibi haklarının kesilerek
intak cezaları verildiğini söyledi. Azbay,
Urfa Cezaevi’nde çıkan yangın üzerine
yaşanan olaylar gerekçe gösterilerek,
Amed’de dava görülmesine rağmen Adalet
Bakanlığı’nın talimatı üzerine Bolu’ya sürgün edilen mahkûmların getirip götürülmesinde büyük sıkıntılar çektiklerini bildirdi.
Bayburt M Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan
yüzde 90 felçli İhsan Altın’ın arkadaşları
yardımı ile doğal ihtiyaçlarının karşılandığını ve Altın’ın Metris Cezaevine gönderileceğini belirten Azbay, Altın ile aynı cezaevinde kalan arkadaşlarının “Arkadaşımız
adeta bilinçli bir şekilde ölüme terk edilmiş
burada” dediklerini ifade etti. Öte yandan
Bolu F Tipi Cezaevi’nde kalan mahkûmlar,
cezaevi idaresinin haftalık telefon görüşmelerine çıkarken ayakkabılarını çıkarma şartı
getirmesini protesto etti. Telefona çıkmama
kararı alan mahkûmların bu duruşu idareye
geri adım attırdı. (“72 cezaevinde intikam
cezaları”, http://www.ozgur-gundem.com,
12.12.2012)
138- Tekirdağ 1 No’lu T Tipi Kapalı
Cezaevi'nden Tekirdağ 2 No’lu F Tipi
Cezaevi'ne sevk edilen Kerim Avşar, Naci
Kutaş, Cafer Yılmaz, Rıza Kazıcı, Ömer
Yıldırım, Recep Karabay, Lokman
Gönülün ve isimleri öğrenilemeyen birkaç
mahkûmun daha çıplak aramayı kabul
etmemesi üzerine 25-30 gardiyan tarafından darp edildiği belirtildi. Psikologların
ajanlık teklifinde bulunduğu, 2 No’lu F
Tipi'nde kalan Feyaz Güven isimli mahkûmun ise iradesi dışında "bağımsızlar" koğuşuna sevk edildiği ve kendisinden haber
alınamadığı öğrenildi. (“Tekirdağ
Cezaevi'nde darp ve psikolojik baskı”,
http://www.ozgur-gundem.com,
12.12.2012)
139- Ankara Sincan Kadın Kapalı
Cezaevi’nde bulunan Yağmur Keskin, cezaevinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin mektup gönderdi. Keskin, Diyarbakır’da mahkemelerinin görüldüğünü ve 7 Aralık gecesi Meryem Akpolat, Adile Dağal, Mehtap
Çoban ile birlikte Sincan Kadın Kapalı
Cezaevi’ne getirildiklerini belirterek, “A
takımı” denilen ve 15 kişiden oluşan gardiyan grubu tarafından zorla çıplak aramaya
ve darba maruz kaldıklarını yazdı. Keskin
mektubunda, “19 saatlik bir ring-işkence
yolculuğunun ardından asker bizi gardiyanlara teslim ettikten sonra gardiyanlar,
bizi teker teker soyunma odasına almaya
çalıştılar. Biz 5 kişiydik. Bizler hiçbir
şekilde çıplak aramayı kabul etmeyeceğimizi orada bulunan 3 gardiyana bildirdik.
Çünkü bu insanlıkla bağdaşmayan insanlık
hukukuna girmeyen bir şeydir. Daha sonra
başgardiyanı çağırdılar. 2 askerle yanımıza
95
gelip, hiç dinlemeden, sırayla hırpalayarak,
soyunma odasına aldılar. 8 gardiyan bizi
tutarken, 3 gardiyan ise çırılçıplak soydu”
diye aktardı. Keskin, gardiyanların kendilerini soyduklarında pantolonlarının cebine bile bakmadığını çünkü amacın taciz
etmek olduğunu vurguladı. (“Sincan F
tipinde kadınlara taciz”,
http://www.ozgur-gundem.com,
16.12.2012)
vücudunda darp izlerini gördüğünü söyleyen baba Alâeddin Aslankan, "Oraya gittim
ve savcı ile görüştüm. Savcı bana 'Engin
Çeber de öldü. Onun sonunu da gördünüz
kim ne yaptı ki?' diye konuştu. Olumlu bir
cevap alamadım, nereye gideceğimi de bilmiyorum. Oğlumun hayatından şüphe ediyorum" dedi. (“Hayatından şüphe ediyorum”, http://www.ozgur-gundem.com,
19.12.2012)
140- Şakran Çocuk ve Gençlik
Cezaevi’nde kalan S.A. isimli çocuk mahkûm, arkadaşları H.D’nin hâlâ tek kişilik
odada tutulduğunu aktararak, kemerlerine,
mektuplarına ve giysilerine el konulduğunu, sohbet haklarının engellendiğini aktardı. Gardiyanların, sabah ve akşam sayımlarında oda araması yaparak kendilerini tek
sıra halinde askeri sayım vermeye ve yürüyüş yapmaya zorladığına dikkat çeken S.A.,
keyfi üst araması ve çıplak arama yapıldığını, kendisi ve arkadaşlarına diz çöktürüldüğünü vurguladı. Gardiyan ve idarecilerin
kendilerine sürekli “terörist” diyerek,
küfür ve hakaret ettiğini, fiziki şiddet
uyguladığını belirten S.A., cezaevi idaresinin sakallı olan mahkûmların fotoğraf çekmesine izin vermediğini kaydetti. (“Çocuk
cezaevi değil askeri kışla!”,
http://www.evrensel.net, 18.12.2012)
2.2.6. DEĞERLENDİRME
141- Antalya L Tipi Kapalı Cezaevi'ne
Afyon'dan sürgün olarak gönderilen
Muzaffer Aslankan isimli öğrencinin 15
gardiyan tarafından dövüldüğü iddia edildi. Oğlunun yanına gittiğinde gözünde ve
9. BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel
tarafından verilen 7/1168 esas nolu yazılı
soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah
Ergin tarafından verilen
B.03.O.KGM.O.0O.OO.O5/2O11-610.0164/197/390 sayı no’lu ve 10.04.2012 tarihli
cevap yazısı s.4
Tek başına işkence ve kötü muamele
ihlali olarak kabul edebileceğimiz cezaevlerindeki doluluk oranı 2012 yılında da bir
sorun olarak varlığını devam ettirmiştir.
31.12.2011 tarihi itibarıyla ceza infaz
kurumlarında; 89.252 erkek, 2.955 kadın,
410 çocuk hükümlü ve 32.479 erkek, 1.584
kadın, 1.924 çocuk tutuklu olmak üzere
toplam 128.604 kişi bulunmaktadır.9
İzleme dönemi kapsamında cezaevlerinde yaşanan işkence ve kötü muamele uygulamaları şunlardır:
Cezaevine ilk girişte veya başka bir
cezaevine nakil sırasında kabul işlemleri
sırasında gardiyanlar tarafından zorla çırılçıplak soyularak üst aramasına tabi tutulma, karşı çıkan tutuklu/hükümlüleri darp
etme, tekmeleme, zorla kıyafetlerini çıkartarak çırılçıplak bekletip hakaret, taciz ve
tehdit etme, çırılçıplak soyularak dövülme,
zorla çömeltip kalkması istenerek onur
kırıcı muamelede bulunma, çıplak koğuşa
götürülme. (Bkz. Bölüm 2.2.5 no’lu 10,29,
45, 55, 57, 66, 71, 75, 81, 84, 85, 96, 109,
115, 117, 133, 138, 139, 140 no’lu haberler)
Adalet Bakanlığı’nın kayıtlarına göre ceza
infaz kurumuna kabulde yapılan aramalarda kötü muamelede bulunulduğu iddiasıyla
ilgili olarak yapılan 9 başvuru ile ilgili olarak 6 soruşturmada adli ve idari kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş, 3 baş-
96
vuruyla ilgili olarak da adlî ve disiplin
yönünden soruşturmalar devam etmektedir.10
Askeri disiplin uygulamalarına tabii
tutulan mahkûmları, askeri sayım yapmaya
zorlama, sayımda ayakta olma, ayakkabı,
pantolon ve elbise giymeye zorlama ve bu
uygulamaya karşı çıkan ya da yapmayanların gardiyanlar tarafında darp edilmesi.
(Bkz. Bölüm 2.2.5.- 55, 68, 115, 140 no’lu
haberler)
Duruşmadan, muayeneden getirilen
veya sevk edilen tutukluların cezaevi girişinde normal arama dışında elleri kelepçeli
olarak zorla onur kırıcı şekilde araması
yapılması, karşı çıkanların jandarmalar
tarafından tekme ve tokatla dövülmesi.
(Bkz. Bölüm 2.2.5.- 11, 18, 26, 75 no’lu
haberler). Normal aramaların dışında özellikle ani baskın şeklinde gece yarısı veya
günde iki kez arama yapılması, arama adı
altında saldırı düzenlenmesi (Bkz. Bölüm
2.2.5.- 111, 139, 140 no’lu haber).
Ailelerinin üst aramasında elle arama
dışında özellikle iç çamaşırlarının çıkartılarak ince arama yapılmak istenmesi, bu duruma itiraz eden ailelerin ve yakınlarının sözlü
ve fiziki tacize uğrayarak, görüşmeye girmelerine izin verilmemesi, özellikle kadınlara
çıplak arama dayatılması (Bkz. Bölüm 2.2.5.29, 45, 49, 66, 71, 81, 84, 95, 96, 102, 109,115,
117, 133, 138 no’lu haberler).
Tutuklu ve hükümlülerin hekime erişim hakları kapsamında oldukça fazla ihlal
yaşanmaktadır. Doktora çıkarmama (Bkz.
Bölüm 2.2.6.- 100, 114 no’lu haberler).
Özellikle cezaevindeki doktor sayısının az
10. BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel
tarafından verilen 7/2170 esas nolu yazılı
soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah
Ergin tarafından verilen
B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.0121/369/789 sayı no’lu ve 09.05.2012 tarihli
cevap yazısı. s.3.
olması nedeni ile tutuklu ve hükümlülerin
muayenesi çoğu zaman yapılmamakta ya da
yapılsa bile geç yapılmakta, tutuklu ve
hükümlüler detaylı bir muayeneden geçirilmemektedirler. (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 100
no’lu haber) Cezaevi içinde sağlık ve tedavi
talepleri karşılanmayan tutuklu ve hükümlüler bir sağlık kuruluşuna sevk edildiklerinde de ihlallere maruz kalmaktadır.
Bunlar; muayene ve tedavi sırasında kelepçelerin çıkarılmaması, muayene ortamında
güvenlik güçlerinin bulunması, mahremiyetin göz ardı edilmesi ve sağlık personelinin tutumlarına yönelik yakınmalar, hastanede yatarak tedavide; mahkûm koğuşu
eksikliği ve var olan koğuşların uygunsuzluğu, (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 25, 68 no’lu
haber) istenilen sağlık kuruluşuna sevk
edilmeme, hastaneye sevk talebine çok geç
yanıt verme (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 19, 24, 93
no’lu haber), hiç yanıt vermeme (Bkz.
Bölüm 2.2.5.- 69, 92 no’lu haberler) sevk
için gittikleri hastane yolunda sözlü ve
fiziki tacize uğrama, işkence görmedir.
Uygulamada sık karşılaşılan bir diğer
sorun, hem cezaevinde, hem de sevk edilen
sağlık kuruluşunda asker ve gardiyanların
doktor muayenesinde hazır bulunmaları ve
tutuklu ya da hükümlüyü elleri kelepçeli
olarak muayene olmaya zorlamalarıdır.
(Bkz. Bölüm 2.2.5.- 70 no’lu haberler)
Haftalık 10 saat ortak alanda bulunma
hakkının uygulanmaması ya da az uygulanması (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 24, 85, 94, 120
no’lu haberler),sosyal faaliyetlerden yararlandırmama, sosyal aktivitelerin azaltılması
(Bkz. Bölüm 2.2.5.- 101,132 no’lu haber)
Görüş sırasında aileleri ile Kürtçe
konuşan tutuklu ve hükümlülerin görüşlerinin kesilmesi, Kürtçe konuşan, şarkı söyleyen ve hâlâ y çekenlerin darp edilmesi ya
da disiplin cezasına mahkûm edilmeleri.
(Bkz. Bölüm 2.2.5.- 14, 17, 45, 63, 76, 128
no’lu haberler) Kürtçe yayınların ve gaze-
97
telerin verilmemesi (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 95
no’lu haber).
Bir gerekçe göstermeden keyfi yere
hücreye atılma ve iletişimden yoksun
bırakma gibi disiplin cezaları verilmesi,
keyfi uygulamalarla hakların kısıtlanması
(Bkz. Bölüm 2.2.5.- 5, 11, 18, 40, 66, 68, 70,
120, 127, 133 no’lu haberler)
Tutuklu ve hükümlülere gönderilen
mektuplara, kitaplara, eşyalara vs. el konulması. (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 4, 4, 11, 23, 35,
70, 129, 140 no’lu haberler)
Barınma, yemek vs. temel ihtiyaçlara
ilişkin olarak yapılan uygulamalar kötü
muamele kapsamında olup yaşanan ihlaller; 3 kişilik odalara 1 kişilik yemek vermek (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 72 no’lu haber),
yemeklerde tırnak, poşet vs. gibi yabancı
cisimlerin çıkması, sağlıksız ve kötü olması
(Bkz. Bölüm 2.2.6.- 24, 65, 69, 85, 95, 122
no’lu haber), yemeklerin az verilmesi (Bkz.
Bölüm 2.2.5.- 43 no’lu haber), kaloriferlerin yakılmaması (Bkz. Bölüm 2.2.6.-27
no’lu haber), sıcak su yerine soğuk su verilmesi, kirli su verilmesi (Bkz. Bölüm 2.2.5.11, 27, 74, 95, 122 no’lu haber), çocuklu
olan kadın mahkûmlara tek kişilik yemek
verilerek anne ve çocuğun yemeğini paylaşmaya zorlama, (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 45 no’lu
haber). Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı, Ceza İnfaz Sistemi’nde Sivil
Toplum Derneği ve Doğuş Üniversitesi’nin
birlikte yürüttükleri proje kapsamında
11. “Demir parmaklık ardında anne olmak”,
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aT
ype=RadikalDetayV3&ArticleID=1084565
&CategoryID=77&Rdkref=1 Erişim tarihi:11.04.2012
12. CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran tarafından verilen 7/4833 esas nolu yazılı soru
önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin
tarafından verilen
B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01172/1931/3944 sayı no’lu ve 24.07.2012
tarihli cevap yazısı. s.2
yapılan basın açıklamasında Türkiye’de
cezaevlerinde 4 bin 337 kadın mahkûmun
bulunduğu ve 0-6 yaş arası 444 çocuğun
anneleriyle birlikte cezaevinde kaldığı
belirtilmiştir.11
Çocuk tutuklu ve hükümlülere
uygulanan işkence ve
kötü muamele vakaları;
Ceza infaz kurumlarında barındırılan
18 yaşından küçük hükümlü ve tutuklu
sayısı; 31.12.2011 tarihi itibarıyla hükümlü
sayısı 410, tutuklu sayısı 1.924; 15.05.2012
tarihi itibarıyla ise hükümlü sayısı 409,
tutuklu sayısının 1.797’dir12.
- Adana Pozantı Cezaevi'nde siyasi
nedenlerle cezaevine giren çocukların,
adli mahkûmlarla aynı koğuşa konulması, cezaevinde çocuklara adli mahkûmlar tarafından cinsel istismarda
bulunulması, şiddet uygulanması ve
ırkçı uygulamalara maruz bırakılması.
- Maltepe Çocuk ve Gençlik Cezaevi'nde
bulunan çocukların, yetişkin adli tutukluların koğuşuna zorla konmak istenmesi.
- Sincan Çocuk Cezaevi’nde s 4’ü adli,
2’si siyasi hükümlü 6 çocuğun bir kadın
müdürün “gereğini yapın” talimatıyla,
gardiyanlar tarafından dövülmesi, mavi
sünger kaplı odada su vanasının açılarak ıslatılmaları daha sonra camın açılıp soğuk havada tutulma, suyun altında
şınav çektirme.
- Antep Cezaevi'nde çocuk koğuşunda
yangın çıkması, sekiz çocuğun dumandan zehirlenmesi.
- Urfa E Tipi Cezaevi'nde yaşanan cezaevi çocuk tutukluların koşullarının iyileştirilmesi talebiyle isyan edip yangın
çıkarmaları, 14 kişinin yaralanması.
- Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'nde
kalan üçü çocuk yedi tutuklunun olası
bir sevke karşı çıkmak, cezaevi koşulları-
98
nı, dayağa varan kötü muameleyi protesto etmek için topluca intihara girişmeleri
- Şakran Çocuk ve Gençlik Cezaevi’nde
kalan H.D. isimli çocuk mahkûmun tek
kişilik odada tutulması.
Bu sene uzun bir süre Türkiye gündemde yer alan ceza infaz kurumlarında barındırılan çocuk hükümlü ve tutukluların kendi
aralarında meydana gelen cinsel saldırı veya
istismar iddialarıyla ilgili olarak, 10 ceza
infaz kurumu personeli hakkında açılan
kamu davalarında, 4 personelin görevi kötüye kullanma suçundan hapis cezasıyla; 6
personelin görevi ihmal suçundan adlî para
cezasıyla cezalandırılmasına; verilen bu
cezalar hakkında hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilmiştir.13
Kadın tutuklu ve hükümlülere
uygulanan işkence ve kötü
muamele vakaları;
Ceza infaz kurumlarında, 31.01.2012
tarihi itibarıyla, 1.725 tutuklu, 3.003
hükümlü kadın bulunmaktadır.14
- Nedrap Demir, Semiha Can, Duriye
Odabaşı, Yasemin Budak ve Dindare
Tanırgan isimli siyasi tutuklu kadınların
Bayburt M Tipi Kapalı Cezaevi’ne sürgün
edildikleri sırada ring aracındaki askerlerin şiddetine, cezaevi girişinde de gardiyanların hakaretlerine maruz kalmaları.
13. CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran tarafından verilen 7/4833 esas nolu yazılı soru
önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin
tarafından verilen
B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01172/1931/3944 sayı no’lu ve 24.07.2012
tarihli cevap yazısı. s.2
14. BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından verilen 7/3155 esas nolu yazılı soru
önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin
tarafından verilen
B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.0169/1251/2585 sayı no’lu ve 02.04.2012 tarihli cevap yazısı. s.2
- Amasya E Tipi Cezaevi’nde bulunan
kadın tutukluların özellikle açlık grevine başladıktan sonra kaloriferlerinin
yakılmaması, sıcak suyun verilmemesi,
günlerce revire çıkarılmamaları.
- Hatay E Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutulan G.B. isimli kadının kadın gardiyanlar eşliğinde hücre değiştirirken, yanlarında bulunan erkek gardiyanlar tarafından tacize uğraması.
- İzmir’in Aliağa İlçesi'ndeki Şakran
Cezaevi'nde bulunan Neriman Birlikler,
Emine Aslan, Ayşe Şimay, Halime
Demir, Songül Başkan ve Şengül Demir
isimli kadın tutukluların yeni açılan
Şakran Cezaevi'ne saçlarından tutulup
yerlerde sürüklenerek getirilmeleri,
cezaevinde içi inşaat hafriyatıyla dolu
odalara yerleştirilerek odadaki hafriyatların kadın tutuklulara temizlettirilmesi, tutukluların telefonla konuşmaları
için tekmil vermeye zorlanmaları, cezaevi idaresinin kışlık elbiselerini vermemesi nedeniyle üstlerindeki ince elbiselerle soğuktan donmaları, mektupların
verilmemesi, 1 saat olan açık görüş haklarının 20 dakika ile sınırlandırılması,
ilaçlarının verilmemesi.
- Karataş Kadın Kapalı Cezaevi'nden
siyasi tutuklu ve hükümlülere dışarıdan
gönderilen ulusal kıyafetler ve kitapların, 'suç unsuru' olarak görülerek verilmemesi ya da keyfi olarak uzun süre
boyunca tutulduktan sonra verilmesi.
- Erzurum E Tipi Kapalı Cezaevi'nde
kalan siyasi kadın tutukluların mahkemeye ve hastaneye getiriliş ve götürülüşleri sırasında adli tutuklu erkekler
ile aynı araçta tutulmalarından ötürü
araç içerisinde erkeklerin sözlü tacizlerine, küfür ve hakaretlerine maruz kalmaları, cezaevi ve hastane dönüşü sırasında iç çamaşırlarının bile çıkartılarak
ince aramaya tabi tutulmaları.
99
- Karataş Kadın Cezaevi’ndeki tutukluların 21 Mart’ta cezaevinin havalandırmasında Newroz kutlaması yapmak
istemeleri, cezaevi idaresi ve gardiyanların ise tazyikli suyla kutlamaya müdahale etmesi, çok sayıda tutuklu kadının
darp edilerek yaralanması.
- Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nden
kadın tutuklu ve hükümlülerin 22
Nisan'da yedikleri akşam yemeği sonrası zehirlenmeleri, 24 kadına acil müdahale edilmesi, 12 kadının durumu kötüleştikten sonra hastaneye sevk edilmesi.
- Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde bulunan
siyasi kadın tutukluların cezaevinde yer
sorunu yaşamaları, 13 kişilik koğuşta 41,
8 kişilik koğuşta ise 26 kişinin kalması,
yer yetersizliği nedeniyle tuvalet ve
banyo önünde yatmak zorunda kalmaları.
- Karataş Cezaevi’nden Şakran
Cezaevi’ne sürgün edilen Sibel
Mustafaoğlu, Hanım Aydın, Hafize
Toprak, Eylem Etli ve Sevcan Atak
isimli kadınların cezaevi girişinde yapılan çıplak aramayı kabul etmemeleri
üzerine işkence görmeleri, zorla çırılçıplak soyularak, çıplak şekilde askerlere ve cezaevinde erkek personellere
izlettirilmeleri, çıplak arama sırasında
kasıtlı bir şekilde vücutlarında sağlık
sorunu olan yerlerin darp edilmeleri.
- Şakran Kadın Kapalı Cezaevi'nde kalan
hasta tutuklu Elmas Arpagüç’ün tedavi
için sevk edildiği Aliağa Devlet
Hastanesi'nde elleri kelepçeli şekilde
beyin tomografinin çekilmek istenmesi
nedeniyle tomografiye girmeyi kabul
etmemesi üzerine tedavi olmadan cezaevine geri dönmesi. Aynı cezaevinde
kalan ve sürekli böbrek rahatsızlığı olan
hasta tutuklu Fatma Menekşe'nin cezaevi
reviri tarafından hastaneye sevk edilmesine rağmen, bunun cezaevi idaresi tarafından keyfi bir şekilde engellenmesi.
- Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan
siyasi kadın tutukluların cezaevi girişinde yapılan ince aramalar sırasında yeni
gelen personeller seyrettirilmeleri, rencide edici muamelelere maruz kalmaları.
- Batman M Tipi Cezaevi'nden Sincan
Kadın Cezaevi'ne sürgün edilen 29 tutuklu kadının, ring aracında 19 saat süren
yolculuk sırasında kelepçelerinin çıkarılmaması, sadece 5 dakika mola vermeleri,
bu molada tuvalete kendileri ile birlikte
kalaşnikoflu askerin girmesi, yolda yüksek sesle kendilerine marş dinlettirilmesi.
- Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinde
kadın tutuklular Fatma Koçak, Ayşe
Oyman, Melek Dolaz, Ayşe Güney,
Semra Tekin, Çimen Türk, Canan Güler,
Nurcan Can, Hacire Tanırgan ve Hanım
Çelik’in girdikleri açlık grevi nedeniyle
cezaevi yönetimi tarafından “Açlık grevini bırakmazsanız, sizi tekli hücrelere alırız.” şeklinde tehdit edilmesi.
- Sinop, Aydın, Karataş, Konya, Erzurum
cezaevlerinde yatan kadın tutuklu ve
hükümlülerin cinsel tacize uğramaları.
09.03.2012 tarihi itibarıyla, ceza infaz
kurumlarında bulunan kadın tutuklu ve
hükümlülere karşı cinsel taciz ve sarkıntılık
iddiaları ile ilgili olarak açılan 6 adet adli
soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına,
aynı şikâyetler kapsamında yürütülen disiplin soruşturmalarının 5’inde; idari soruşturmalar kapsamında kovuşturmaya yer olmadığına, idarî yönden yapılan soruşturma sonucunda ise disiplin cezası verilmesine ya da
disiplin soruşturması açılmasına gerek görülmediğine dair karar verilmiştir. Sadece
Aydın E Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumundan tahliye olan bir hükümlünün,
Kurum İkinci Müdürü tarafından taciz edildiği iddiasıyla ilgili, idarî yönden yapılan
soruşturma sonucunda ise 1/8 oranında aylıktan kesme cezasıyla cezalandırılmasına karar
100
verilmiştir. Aynı başvuruda adlî yönden
yapılan soruşturma sonucunda, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.15
Darp ve cebir edilenler;
- Osmaniye T Tipi Cezaevi'ne sevk edildiğinde hakaret ve tehditlere maruz
kalan İdris Özdemir’in askerler tarafından iki defa fiziki müdahaleye maruz
kalıp darp edilmesi.
- Erzurum H Tipi Cezaevi’nde kalan Özgür
Ağbaba’nın ring aracında adli tutuklular
ve görevli askerler tarafından da kafasına
dipçiklerle vurularak darp edilmesi.
- Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’nden
İskenderun M Tipi Kapalı Cezaevi’ne
sevk edilen Zübeyir Gündüz ve Serhat
Aykut adlı tutukluların cezaevi girişinde
yapılan aramayı kabul etmemesi üzerine
gardiyanlar tarafından darp edilmesi.
- Amasya E Tipi Cezaevi’nde bulunan
Mesut Bildik, Faruk Aksaç, Mesut
Eren, Ekrem Didim ile Naif Abu’un
bulundukları koğuşta gardiyanların
arkadaşları Kamuran Parlak’ı zorla
dışarı çıkarmaya çalışmasına karşı çıkmaları üzerine gardiyanların saldırısına
maruz kalarak darp edilmeleri.
- Osmaniye T Tipi Cezaevi'nde A-26 koğuşunda kalan Hacı Aydın, Abdurrahim
Balicak, Murat Çetin, Mazlum Kapan,
Mehmet Akar, Emrah Özdemir ve Yusuf
Abo’nun 21 Şubat’ta infaz koruma
memurları tarafından arama bahanesiyle
şahsi eşyalarının dağıtılıp, sözlü tacize
maruz kalmaları, yaşanan olaydan bir
gün sonra da sabah saat 08.00 sıralarında
15. BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından verilen 7/3155 esas nolu yazılı soru
önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin
tarafından verilen
B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.0169/1251/2585 sayı no’lu ve 02.04.2012 tarihli cevap yazısı. s.1,2
30 infaz koruma memurunun koğuşa
girerek Murat Çetin'in sakalının uzun
olması ve çıplak aramayı dayatmasına
tutukluların karşı çıkması üzerine infaz
koruma memurları tarafından tekme ve
yumruklarla darp edilmeleri.
- Osmaniye T Tipi Cezaevi'ndeki mahkûmların, gardiyanların sık sık mahkûmlardan tamamen çıplak kalacak
şekilde soyunmalarını ve o haldeyken
eğilip kalkmalarını dayatmalarına karşı
çıkmaları üzerine darp edilmeleri.
- Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’nde,
tutuklu bulunan Ahmet Coşkun, Hasan
Keleş, Mesut Daş, Harun Önemli, Deniz
Yılmaz, Mikail Kabak, Hüseyin Oğaç,
Hüseyin Beyaz, Murat Gül, Mehmet
Halit Oruç, Müslüm Oruç, Mevlut
Kutlu, Fahrettin Kocakaya,
Abdulrahman Güneş ve Barış Yiğit adlı
tutukluların kaldıkları C Koğuşu içerisinde bulunan 3 kişilik odalarda 2 Mayıs
tarihinde cezaevi idaresi ve gardiyanların “odalarda tadilat yapacağız” diyerek
odaları boşaltmalarını istediğini, kendilerinin de odaları boşaltmak istememesi
üzerine “odaların duvarında delikler
bulunduğu” iddiasıyla darp edilmeleri.
- Bingöl M Tipi Cezaevi’nde bedenini
ateşe veren Şehmuz Anik adlı tutuklunun, pansuman için Bingöl Devlet
Hastanesi’ne götürüldüğü sırada bir
uzman çavuş tarafından darp edilmesi.
- Antalya L Tipi Cezaevi’nde bulunan M.
Şirin Tekmenuray adlı siyasi tutuklunun 28 Ağustos’ta cezaevinde
Başgardiyan Yakup Işık, Ahmet
Peynirci ve soyadı öğrenilemeyen cezaevi 2’inci Müdürü Sami ile onlarca gardiyan tarafından darp edilmesi.
- İzmir, Şakran 2 No’lu T Tipi
Cezaevi'nde bulunan müvekkilinin ziyaretine gittiği sırada göz tarama cihazında sorun yaşandığı için cezaevine girer-
101
ken ve çıkarken kapı önünde uzun süre
bekletilmesi ile ilgili gardiyanlarla tartıştığını belirten Avukat Canan Uçar’ın
çıkan tartışma sonucunda yaklaşık 20
gardiyanın tekme ve yumruklarla darp
edilerek linç edilmesi.
- İzmir’deki Şakran Cezaevinde tutulan
Ercan Aslan’ın telefon hakkının kullanılmasının engellenmesiyle zile basıp
gardiyanı tekrar çağırması üzerine yaklaşık 8 kişilik bir gardiyan grup tarafından darp edilmesi.
- Tekirdağ 1 No’lu T Tipi Kapalı
Cezaevi'nden Tekirdağ 2 No’lu F Tipi
Cezaevi'ne sevk edilen Kerim Avşar,
Naci Kutaş, Cafer Yılmaz, Rıza Kazıcı,
Ömer Yıldırım, Recep Karabay,
Lokman Gönülün ve isimleri öğrenilemeyen birkaç mahkûmun çıplak aramayı kabul etmemesi üzerine 25-30 gardiyan tarafından darp edilmesi.
- Antalya L Tipi Kapalı Cezaevi'ne
Afyon'dan sürgün olarak gönderilen
Muzaffer Aslankan isimli öğrencinin 15
gardiyan tarafından dövülmesi.
Geçen sene olduğu gibi bu izleme döneminde de işkence ve kötü muamele suçunun mağduru olan tutuklu ve hükümlülerin
yaptıkları suç duyurularının sayısı yaşanan
ihlallerin sayısından azdır. (Bkz. Bölüm
2.2.6.- 8, 16, 19, 27, 50, 54, 67, 69, 79, 113,
16. CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran tarafından verilen 7/4833 esas nolu yazılı soru
önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin
tarafından verilen
B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01172/1931/3944 sayı no’lu ve 24.07.2012
tarihli cevap yazısı. s.2
17. BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel
tarafından verilen 7/3955 esas nolu yazılı
soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah
Ergin tarafından verilen
B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01102/1345/2794 sayı no’lu ve 24.07.2012
tarihli cevap yazısı. s.4
114, 117, 119, 121, 136 no’lu haberler)
İşkence ve kötü muamele suçlarında cezasızlıkla etkin mücadele kapsamında bu
hususu oldukça önemlidir. Yine yapılan suç
duyurularına rağmen faillerin tespit edilememesi, faillerin cezasız kalması, cezaların
ertelenmesi yaşanan bir diğer sorun alanıdır. 01.01.2003 ilâ 09.05.2012 tarihleri arasında, ceza infaz kurumlarında görev yapan
739 personel hakkında, hakaret, görevi
ihmal, görevi kötüye kullanma, kasten yaralama, tehdit, zimmet, resmi belgede sahtecilik, zor kullanma yetkisine ait sınırın asılması ve benzeri suçlar nedeniyle adlî işlem
yapıldığı; bunlardan, 16 personelin ağır
para cezasıyla, 27 personelin hapis cezasıyla, 3 personelin adlî para cezasıyla cezalandırıldığı; 10 personel hakkında hapis cezasının ertelenmesine, 96 personel hakkında
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına,
3 personel hakkında ağır para cezasının
ertelenmesine, 72 personel hakkında hapis
cezasından çevrilen para cezasının ertelenmesine, 512 personel hakkında beraat kararı verilmesine karar verilmiştir.16
Ceza infaz kurumlarında işkence ve
kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak adli
ve idari yönden yapılan işlemler17
2010 Yılı
ADLI YÖNDEN
Kovuşturmaya Yer Olmadığına
Kamu Davası Devam eden
Adli Sor. Gerek Görülmeyen
Adli Soruşturması devam eden
TOPLAM
141 Kişi
30 Kişi
45 Kişi
78 Kişi
294 Kişi
İDARİ YÖNDEN
Disiplin Cez. Ver. Yer Olmadığına
Disiplin Cezası alan
İdari Sor. Gerek Görülmeyen
İdari Soruşturma devam eden
TOPLAM
170 Kişi
16 Kişi
30 Kişi
78 Kişi
294 Kişi
(2010 yılı itibariyle toplam 294 personel
hakkında soruşturma yapılmıştır.)
102
2011 Yılı
ADLI YÖNDEN
Kovuşturmaya Yer Olmadığına
Kamu Davası Devam eden
Hapis (erteleme)
Beraat
Adli Sor. Gerek Görülmeyen
Adli Soruşturması devam eden
179 Kişi
44 Kişi
3 Kişi
2 Kişi
22 Kişi
33 Kişi
TOPLAM
283 Kişi
İDARİ YÖNDEN
Disiplin Cez. Ver. Yer Olmadığına
160 Kişi
Disiplin Cezası alan
12 Kişi
İdari Sor. Gerek Görülmeyen
48 Kişi
İdari Soruşturma devam eden
TOPLAM
63 Kişi
kovuşturmalar sonunda, 192 kişi hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına, 3 kişinin
hapis cezasının ertelenmesine, 2 kişinin
beraatına karar verildiği;
İdarî yönden yapılan soruşturmalar
sonunda, 173 kişi hakkında disiplin cezası
verilmesine yer olmadığına, 12 kişi hakkında çeşitli disiplin cezalarına karar
verildiği;
Ayrıca, 48 kişi hakkında idarî, 22 kişi
hakkında adlî soruşturmaya gerek görülmediği; 04.06.2012 tarihi itibarıyla, kamu
davası devam eden 44 kişi, adlî soruşturması devam eden 20 kişi, idari soruşturması devam eden 50 kişinin bulunduğu;
283 Kişi
(2011 yılı itibariyle toplam 283 personel
hakkında soruşturma yapılmıştır.)
Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında hükümlü, tutuklu ve yakınları ile
çeşitli merciler tarafından işkence ve
kötü muamele yapıldığı iddialarıyla ilgili
olarak 18;
- 2011 yılında toplam 148 başvuru
yapıldığı;
Adlî yönden yapılan soruşturma ve
18. BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel
tarafından verilen 7/5205 esas nolu yazılı
soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah
Ergin tarafından verilen
B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01191/2142/4418 sayı no’lu ve 23.07.2012
tarihli cevap yazısı. s. 2
19. “Bu yıl cezaevlerinde 24 kişi yaşamını
yitirdi”, http://www.ozgurgundem.com/?haberID=58100&haberBasli
k=%27Bu%20y%C4%B1l%20cezaevlerinde%2024%20ki%C5%9Fi%20ya%C5%9Fam
%C4%B1n%C4%B1%20yitirdi%27&action=haber_detay&module=nuce, Erişim
tarihi: 11.12.2012
20. “Hapishanede Yine Protesto”, http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/141460hapishanede-yine-protesto, Erişim tarihi:
15.10.2012
- 2012 yılında, 31.05.2012 itibarıyla, 76
başvuru yapıldığı, bu başvurular hakkında
adlî yönden ilgili Cumhuriyet başsavcılığınca, idari yönden ise ilgili birimlerce
kanunî gereğinin yapılmakta olduğu belirtilmiştir.
İHD, TİHV, TTB, MAZLUMDER
Diyarbakır şubeleri ve Diyarbakır Barosu
tarafından, 10-17 Aralık İnsan Hakları
Haftası kapsamında yapılan basın açıklamasında19; “2012 yılında cezaevlerinde 24
ölüm ve 57 yaralanma, 171 işkence vakası,
bin 142 sevk uygulaması ve 222 sağlık
hakkı ihlali, 22 aile görüşünün engellenmesi, 25 tecrit ve izolasyon, bin 5 disiplin
cezası, 318 haberleşme gibi hakların engellenmesi şeklinde cereyan eden toplam 3
bin 14 ihlalin söz konusu olduğu" belirtilmiştir.
Son olarak üzerinde özel olarak durulması gereken diğer bir konu ise; bu izleme
döneminde 10 ayrı hapishanede mahkûmların hapishane koşullarını, aşırı kalabalığı,
sürgün sevklerini, yemeklerin kötülüğünü,
su yokluğunu ve kötü muameleyi protesto
etmek amacıyla koğuşlarda yangın çıkarmalarıdır. Bunlar20; “Urfa E Tipi Kapalı
Cezaevi (16 Haziran 2012), Adana, Antep
103
ve Osmaniye Cezaevleri (18 Haziran 2012),
Karaman M Tipi Cezaevi (19 Haziran
2012), Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi (15
Temmuz 2012), Tekirdağ 2 No’lu F Tipi,
Amasya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
(19 Temmuz 2012), Hakkâri Kapalı
Cezaevi (28 Ağustos 2012), Ardahan B tipi
Kapalı Cezaevi (21 Eylül 2012)
ÖNERİLER
Cezaevinde yaşanan işkence ve kötü
muamele iddialarına ilişkin olarak şikâyet
sisteminin, tüm mahkûmların yararlanabileceği hale getirilmesi, mağdurlara etkili
başvuru yapma olanakları güvence altına
alınarak, bu yönde yapılan başvuruların
savcılar ve hâkimler tarafından ciddiye
alınması ve failler hakkında derhal soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bunun için
ilgili mevzuatın Birleşmiş Milletler
İşkenceyle Mücadele Sözleşmesi İhtiyari
Protokolü’ne uygun olarak tümüyle gözden
geçirilmesi ve gerekli yasal düzenlemelerin
yapılması gereklidir.
Çocuklara ilişkin ceza infaz kurumlarının sayısı artırılarak, çocukların kendilerinden büyük tutuklu ve hükümlülerle
aynı odalarda tutulmalarına son verilmelidir.
Tüm tutuklu ve hükümlülerin sağlık
hizmetlerine ve hekime erişebilme hakkı
istisnasız ve idarenin takdir hakkına bırakılmayacak şekilde yasal güvence altına
alınmalı, cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin doktorlara istedikleri zaman ulaşabilmesi sağlanmalı, çalışan doktor ve sağlık
personelinin sayısı ve kalitesi artırılmalı,
cezaevinde tedavisi mümkün olmayan kişilerin hastaneye sevkleri gecikmeden yapılmalıdır.
Keyfi ve ağır bir şekilde uygulanan
disiplin cezalarına son verilmeli, bu yetkiyi
kötüye kullananlar hakkında yasal yaptırımlar getirilmelidir. İdare tarafından veri-
len disiplin cezalarına karşı itiraz etme
hakkının etkin bir şekilde kullanımının
sağlanması bakımından her türlü önlem
alınmalı ve talepleri halinde mağdurlara
hukuki yardım sunmak üzere ücretsiz avukat tayin edilmelidir.
Haftalık 10 saat olan ortak alan kullanım hakkı, sohbet hakkı, havalandırmaya
çıkarılma hakkı vs. gibi tutuklu ve
hükümlülere tanınan haklar düzenlendikleri mevzuat çerçevesinde tam ve amacına
uygun olarak uygulanmalı, uygulama hiçbir şekilde cezaevi idaresinin takdirine
bırakılmamalı, kanuna aykırı bir şekilde
hakların kullanımını kısıtlayan ya da
hakları kullandırmayan sorumlular hakkında idari ve cezai yaptırımlar getirilmelidir.
Tutuklu ve hükümlülerin yemek,
içmek, ısınmak ve kullanma suyu gibi
temel ihtiyaçları mazeretsiz bir şekilde tam
olarak yerine getirilmeli, keyfi ve bir cezalandırma yöntemi olarak aksi harekette
bulunan veya tutuklu ve hükümlülerin bu
haklardan yararlanmalarını engelleyen kişi
ve kişiler cezalandırılmalıdır.
Cezaevlerinin izlenmesine ilişkin standartlar, BM standartlarına uygun hale getirilmeli, Cezaevi izleme kurullarının etkin
çalışması sağlanmalıdır. Bu kurulların,
cezaevlerini etkili bir şekilde izleme hakları ve kaynakları yaratılmalıdır.
Cezaevlerinde yaşanan ve yaşanabilecek ihlalleri engellemek, cezaevi idaresinin ve cezaevi personelinin (gardiyanlar,
infaz memurları, doktor ve jandarma
dâhil) hukuka aykırı eylemlerini izlemek, denetlemek ve daha sonrasında
müdahale edebilmek için Paris ilkelerine
uygun olarak OPCAT kapsamında oluşturulması gereken “izleme kurulları” bir
an önce oluşturulmalı ve faaliyete geçirilmelidir.
104
2.2.7. CEZAEVLERİNDE
İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE
KAPSAMINDA YAŞANAN
SAĞLIK SORUNLARI
1- Bakırköy L Tipi Cezaevi'nde tutuklu
olan Semra Tekin, diş ağrısı iltihaplanma
nedeniyle 27 Aralık 2011 tarihinde sevk
edildiği Bahçelievler Ağız Çene ve
Radyoloji Hastanesi'nde muayene odasına
içeride bulunan silahlı jandarmaların odadan çıkmasını isteyince, tedavi edilmeden
cezaevine geri gönderildi. Bunun üzerine
Tekin ilgililer hakkında Bakırköy
Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda
bulundu. Suç duyurusu üzerine Cezaevi
disiplin amirliği Tekin hakkında "Görevli
memura karşı geldiği" iddiasıyla disiplin
soruşturması başlattı. Cezaevi idaresi
Tekin'den savunma istedi. (“Silah gölgesinde muayeneyi reddeden tutukluya
soruşturma”, http://diclehaber.com.tr,
12.01.2012)
2- Sincan 2 Nolu F Tipi ve Kırıkkale F
Tipi Kapalı cezaevlerinde incelemede
bulunan avukatların hazırladığı rapor,
tutukluların maruz kaldığı baskılar ve hak
ihlallerini gözler önüne serdi. Hasta tutukluların sağlık koşullarına uygun olmayan
ringlerde elleri kelepçeli şekilde hastaneye
götürüldükleri ve hastanedeki bekleme
odalarında elleri kelepçeli olarak tutulduklarına işaret edilen raporda, siyasi tutsakların birlikte kaldıkları adli tutukluların
sözlü ve fiili saldırılarına maruz kaldığını
bu kez de tutsakların "Güvenlik tedbiri"
adı altında sabahtan akşama kadar havasız
soğuk ringlerde bekletildikleri kaydedildi.
Raporda bazı doktorların meslek etiğini ve
hasta hekim ilişkisini görmezden gelerek
hasta tutukluları kelepçeli tedavi ettikleri
de hatırlatıldı. Doktorların hasta tutsaklara
yazdığı ilaçların "Ödenek olmadığı" gerek-
çesiyle verilmediğinin belirtildiği raporda,
tutsaklara verilen ilaçların ise tedavide
geçici çözüm sağladığı ve rahatlatıcı
olmaktan öteye gitmediği ifade edildi. Öte
yandan raporda bazı hasta tutukluların sağlık koşullarından dolayı hastaneye ambulans ile götürülmesi gerekirken ring araçlarının kullanıldığı belirtilerek, Ferit Orak
isimli hasta tutsağın vücudunda ağır yanıklar olmasına rağmen Diyarbakır D Tipi
Cezaevi'ne ring aracıyla götürüldüğünü
kaydedildi. Kırıkkale Cezaevi'nde beyninde
ur olduğu için tedavi olması gereken
Hayati Kaytan'ın Ankara Numune
Hastanesi'ne iki defa sevkinin çıktığına
dikkat çekilen raporda, cezaevi yönetiminin "Ring aracı bozuk" gerekçesiyle
Kaytan'ı tedavi için hastaneye göndermediği kaydedildi. (“Cezaevinde eldivene reçete şartı“, http://diclehaber.com.tr,
12.01.2012)
3- Beynindeki ur nedeniyle ameliyat
edilen ve tek başına ihtiyaçlarını karşılayamayan Hayati Kaytan, gerekçe gösterilmeden Kırıkkale F Tipi Kapalı Cezaevi’nden
siyasi tutsakların olmadığı Denizli D Tipi
Cezaevi’ne sürgün edildi. Ağabeyinin
Ankara Numune Hastanesi’nde tedavisinin
devam ettiğini belirten Gülnişan
Kandemir, sağlık durumu gözardı edilerek
geçtiğimiz günlerde yeniden sürgün edildiğini söyledi. Kandemir, “Ağabeyimin
Denizli Cezaevi’ne sürgün edildiğini arkadaşları aracılığıyla öğrendik. Ağabeyim tek
başına ihtiyaçlarını karşılayacak durumda
değil. Daha önce kaldığı cezaevindeki arkadaşları ihtiyaçlarını karşılıyordu. Şimdi gittiği Denizli Cezaevi’nde hiçbir siyasi tutuklu yok. Sağlığından endişe ediyoruz” dedi.
(“Hasta tutuklu Kaytan’a sürgün üzerine
sürgün”, http://www.ozgur-gundem.com,
22.01.2012)
105
4- İşlediği bir suçtan dolayı çarptırıldığı 17 yıl hapis cezasını çekmek üzerine
konulduğu Isparta E Tipi Kapalı
Cezaevi’nde geçen yıl Haziran ayında
merdiven boşluğuna düşmesi sonucu felç
olan ve nefes alma dışında hiçbir işini
kendisi yapamayan hükümlü 24 yaşındaki
Özgür Uygun’a, üç ay önce cezaevine
gönüllü olarak izinli giren evli ve 2 çocuk
babası ağabeyi 26 yaşındaki Soner Uygun
bakıyor. Uygun kardeşlerin en büyüğü
olan 41 yaşındaki Birol Uygun, kardeşinin cezaevinde kendi başına kalabilecek
durumda olmadığına dair rapor alınması
gerektiğini, ancak İstanbul Adli Tıp
Kurumu’ndan raporun henüz gelmediğini
kaydetti. Uygun, "Kardeşim 7 aydır yatakta. Diğer kardeşim de 3 aydır cezaevinde
başında beklemek zorunda kaldı.
Kardeşimi felçli olarak cezaevinde yatırmak yerine, iyileşinceye ve kendi ihtiyaçlarını karşılayabilir hale gelinceye kadar
tedavisinin tam teşekkülü bir hastanede
devam ettirilmesini ve cezasının iyileşinceye kadar ertelenmesini istiyoruz" isteğinde bulundu. (“Felçli kardeşi için
gönüllü olarak cezaevinde yatıyor”,
http://gundem.milliyet.com.tr,
24.01.2012)
5- Cumhurbaşkanlığı Basın
Merkezi'nden yapılan yazılı açıklamada,
"Adlî Tıp Kurumu'nca saptanan sürekli
hastalık hali nedeniyle hükümlü Muhittin
Taş, Kısmet Genç ve Erol Bozsüt'ün;
sürekli hastalık ve sakatlık hali nedeniyle
de hükümlü Hayati Ekinci'nin kalan cezalarını, Anayasa'nın 104'üncü maddesi uyarınca kaldırdı" denildi. İnsan Hakları
Derneği'nden (İHD) Avukat Fazıl Ahmet
Tamer, şizofreni hastası Kemal Gömi'nin
aldığı Adli Tıp Kurumu raporlarına rağmen tahliye edilmediğini söyledi ve "Aynı
durumda olan bir mahkûma uygulanan
hak, neden Gömi'ye uygulanmıyor?" diye
sordu. Gömi'nin Avukatı Özkan
Köylüoğlu ise “25 Şubat 2011'de
Cumhurbaşkanlığı'na sunulmak üzere tahliye talebini Adalet Bakanlığı'na ilettiğini
fakat Cumhurbaşkanlığı’nın taleplerini
reddettiğini belirterek, Cumhurbaşkanı
Gül'ün "çifte standart uyguladığını" ve
adli mahkûmlar affedilirken siyasi mahkûmların bu haktan yararlandırılmadığını” söyledi. (“Siyasi Mahkûmlara
Tahliye Yok mu?”, http://bianet.org,
26.01.2012)
6- Erzurum H Tipi Kapalı
Cezaevi’nden Metin Gelni, Barış Tosun,
Sedat Kalçık, Hayati Engin, Fersad
Mendal ve Tajdin Turan isimli tutukluları
yazdıkları mektupta, “Yanı başlarında
yaşam savaşı veren arkadaşları M. Ömer
Polat’ın daha önce açık kalp ameliyatı
olduğunu ve ameliyat sonrasında kendisine
“hiçbir iş göremez” raporu verildiğini,
Polat’ın ömür boyu ilaç kullanması gerektiği ve ayrıca göğüs ve sırt kısmında kamburu olduğunu” söylediler. Mektupta ayrıca
14 yıl cezası bulunan Polat’ın sağlık sorunlarının, cezaevi ortamı ve kısıtlı tedavi olanakları nedeniyle nüksettiği ve başka hastalıklarının da ağırlaşmasına yol açtığı
belirtiliyor. (“Cezaevinden acı çığlık:
Arkadaşlarımız yanı başımızda ölmesin!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
27.01.2012)
7- Tutuklu yakınlarından alınan bilgiye
göre, Edirne F Tipi Cezaevi’nde yağmur
yağdığında hücre duvarlarından suların
aktığı, kaloriferlerin kimi zamanlarda tesisat bozukluğu gibi gerekçelerle yakılmadığı
öğrenildi. Kaloriferlerin genellikle karlı ya
da çok soğuk havalarda yanmadığı belirtilirken, hücre pencerelerinin dahi buz tuttuğu öğrenildi. Sorunun, cezaevi yönetimi-
106
ne iletilmesine rağmen çözüm geliştirilmediği kaydedildi. (“F tipleri donduruyor”,
http://www.ozgur-gundem.com,
12.02.2012)
8- 17 yıldır cezaevinde olan Kırıkkale
Hacılar F Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan
İman Çelikdemir’in ailesi, defalarca
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları bölümünde tedavi görmesine rağmen Çelikdemir’in cezaevine gönderildikten sonra ilaçlarını kullanamadığı için iyileşemediği
hatta gün geçtikçe durumunun kötüleştiğini belirtiyor. Ailenin çabaları sonucunda
26 Ocak tarihinde tekrar İstanbul’a getirilen Çelikdemir, Metris R Tipi Cezaevi’nde
hasta bölümünde bekletiliyor.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen Çelikdemir’in 12 yıldır Adli Tıp
Kurumu tarafından rapor verilmediği için
tahliye edilmedi belirtiliyor. (“Adli Tıp
mağduru tahliye edilmiyor”,
http://www.ozgur-gundem.com,
13.02.2012)
9- Bingöl M Tipi Cezaevi’nde bulunan
ileri derecede şeker hastası 75 yaşındaki
Mahmut Karataş’ın cezaevi arkadaşları,
Karataş’ın bir an önce serbest bırakılmasını istedi. Cezaevinde bulunan tüm tutuklu
ve hükümlüler adına İHD Bingöl Şubesi’ne gönderilen mektupta, Karataş’ın
şekerinin aşırı yükselmesi nedeniyle her
iki gözünü kaybettiği belirtilirken,
“Karataş, tedavi edilmek üzere Elazığ
Cezaevi’ne nakledildi. Ancak burada gittiği hastanede doktorlar ‘hasta tedaviyi
kabul etmedi’ gibi gerçek dışı bir gerekçeyle, Karataş’ın tedavisini yapmadı”
denildi. Karataş’ın hastalığı nedeniyle
şuur kaybı yaşadığı belirtilen mektupta,
Karataş’ın hastalığının boyutuna ilişkin şu
bilgiler verildi: “Arkadaşımız, 24 saat
yatağa bağlı şekilde yaşıyor. En ufak bir
ihtiyacını bile karşılayabilecek vücut refleksine sahip değil. Yaşadığı şuur kaybı
nedeniyle hiç kimseyi tanımıyor ve şu
anda nerede olduğunu bilmiyor. Bütün
bunlara rağmen nasıl oluyor da doktorlar,
Karataş’ın tedaviyi kabul etmediğine dair
beyanda bulunuyor. ”Karataş’ın ölüme
terk edildiğine dikkat çeken arkadaşları,
tedaviyi yarım bırakıp, Karataş’ı cezaevine
gönderen doktor hakkında suç duyurusunda bulunduklarını kaydetti. (“Bir tutuklu
daha ölüme terk edildi”,
http://www.ozgur-gundem.com,
19.02.2012)
10- 29 Ekim 2011 tarihinde KCK operasyonları kapsamında gözaltına alınıp
tutuklanan, kalp krizi, baypas, nefes darlığı, kemik iliği hastalığı gibi birçok rahatsızlığı bulunan Muhsin Yenisöz’ün cezaevindeki durumundan yakınları endişe
duyuyor. Kocaeli 2 No’lu F tipi cezaevinde
kalan Yenisöz, 4 ağır kalp krizi, 3 damar
değişikliğinin yapıldığı 1 baypas, 2 damar
stenti ameliyatı ve mide kanaması gibi operasyonları geçirmiş, aynı zamanda nefes
darlığı, kemik iliği hastalığı ve uykusuzluk
problemi gibi birçok rahatsızlığı bulunan
54 yaşında bir sendika emeklisi.
Yenisöz’ün kızı Ezgi Yenisöz, babasının
durumundan duydukları endişeyi dile
getirdi. 4 aydan bu yana hapishane koşullarında yaşayan 54 yaşındaki Yenisöz’ün 1015 kilo verdiği ve uykusuzluk problemi
yaşadığı, geçtiğimiz aylarda ise rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığı ve bu durumdan ailesinin haberdar edilmediği öğrenildi. (“Tutukluya ilaçları bile verilmiyor”,
http://www.ozgur-gundem.com,
19.02.2012)
11- 5 yıldır çölyak hastalığı teşhisi
konulan Nesimi Kalkan 3 ay önce
Diyarbakır D Tipi’den Erzurum H
107
Tipi’ne sürgün edildi. Burada çölyak hastası tutuklulara bakılacak imkânlar olmadığı için Kalkan ailesi, Nesimi Kalkan’ın
hem ailesine yakın hem de hastalığının
gerektirdiği yaşam koşullarının elverişli
olduğu bir cezaevine sevk edilmesi için
girişimlerde bulundu. Aylardır devam
eden girişimler sonucu Kalkan, Antep H
Tipi’ne sevk edildi. Antep cezaevi yönetimi, Kalkan’dan çölyak hastası olduğuna
dair raporunun olmasına rağmen yeniden
rapor istedi. Bağırsaklarından yeniden
parça alınmasının Kalkan için hayati tehlike oluşturduğu belirtilirken, cezaevi
idarisinin uygun beslenme koşulları
yaratmaması Kalkan’ın sağlık durumunun
kötüleşmesine neden oluyor. Kalkan’ın
kızı Beritan Kalkan, Babasının cezaevinde olmasına rağmen kendilerinin baktıklarını belirterek, babasının yemeklerini
özel olarak kendilerinin hazırlayıp gönderdiklerini söyledi. Kalkan, Babam için
iyi olan ilaç ve yemekleri cezaevi yönetimi düzgün periyotlarla vermiyor. Babam
cezaevinde tam anlamıyla ölümle mücadele ediyor” diye feryat etti. (“Çölyak hastasına rapor işkencesi”,
http://www.ozgur-gundem.com,
27.02.2012)
12- “Örgüt üyesi” olmak ve “silahlı
eylemle devleti yıkmaya çalışmak” iddiasıyla haklarında İstanbul Cumhuriyet
Savcılığı’nca dava açılan hasta tutuklu
sanık Yasemin Karadağ ile birlikte toplam 5 kişinin yargılandığı davanın duruşması İstanbul 16. Ağır Ceza
Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmada
mahkeme heyeti başkanı, tutuklu sanık
Yasemin Karadağ’a dönerek, Adli Tıp
Kurumu’na gidip gitmediğini sordu.
Karadağ, Adli Tıp’a gittiğini kendisini 2
dakika içinde muayene ettiklerini ve sağlık koşullarının giderek, ağırlaştığını
belirtti. Mahkeme heyeti, tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına ve bu
şekilde yargılanmalarına, tutuksuz sanıkların tutuksuz bir şekilde yargılanmasına
karar verirken, bir sonraki duruşmayı 12
Haziran tarihine erteledi. (“Hasta tutuklu Karadağ yine tahliye edilmedi”,
http://www.ozgur-gundem.com,
29.02.2012)
13- Bakırköy L Tipi Cezaevi'nde
hükümlü bulunan Serap Şimşek (34) 5 yıl
süren yargılamanın ardından müebbet
hapis cezası alınca beyin kanaması geçirdi. Hastaneye sevki geç yapılan Şimşek,
felç oldu ve sağ tarafını kullanamaz duruma hale geldi. Yatağa mahkûm olan Şimşek'e kısa bir süre sonra fıtık teşhisi
konuldu. Bakırköy Dr. Sadi Konuk
Devlet Hastanesi'nde fıtık ameliyatı olan
Şimşek'e doktorlar bağırsak kanseri teşhisi koydu. Kanser hücreleri temizlendi,
ancak bağırsakları "iyileşme süresine
bağlı" denilerek, dışarıda bırakıldı. En
son 8 ay önce geçirdiği ameliyatın ardından sağ tarafını kullanamaz ve bağırsakları dışarıda kalmış halde cezaevine geri
getirildi. Yaşadığı travmalardan kaynaklı
ruh salığı bozulan Şimşek, akli dengesini
büyük oranda yitirdi. Koğuşta bakımı
yapılan Şimşek, 8 aydır cezaevi revirinde
bir yatağa bağlı olarak ölümü bekliyor.
Doktorları cezaevi yönetiminin başvurusuyla Şimşek'i sağlık durumun cezaevinde kalmaya elverişli olmadığını belirterek, raporlarını Adli Tıp'a gönderdi. Adli
Tıp ise Şimşek'e "cezaevinde kalabilir"
raporu verdi.
Yakınları ve doktorları Adli Tıp'ın
raporunun ardından Şimşek'in durumunu
Adalet Bakanlığı'na bildirdi. Bakanlık'ta
hiçbir incelemeye gerek duymadan cezaevinde kalabileceğine ve Şimşek'in bakımını mahkûmların yapmasına ve bakımı üst-
108
lenecek kişiye de 100 TL verilmesine"
karar verdi. (“Serap'ı hangi 'akıl' cezaevinde tutuyor?”,
http://diclehaber.com.tr, 02.03.2012)
14- TAYAD'lı aileler, Yasemin
Karadağ'ın tahliye edilmesini istedi.
TAYAD adına açıklama yapan Nagihan
Kurt, Karadağ'ın tek böbreğinin olduğunu
ve sadece yüzde 18'inin çalıştığını hatırlattı. Bu nedenle derhal tahliye edilmesi ve
tedavisinin dışarıda sürdürmesi gerektiğini
vurgulayan Kurt, Karadağ'ın hastaneye
götürülürken de ring aracında şiddet gördüğünü söyledi. Karadağ'ın tedavisi engellenerek ölümüne göz yumulduğuna dikkat
çeken Kurt, "Ne beklenmektedir? Aynı
Güler Zere gibi Yasemin Karadağ'da öleceği kesinleştiğinde mi serbest bırakılacak?
Bizler, Yasemin'i tahliye ettirene kadar
mücadelemizi sürdüreceğiz" dedi. (“Güler
Zere gibi öleceği kesinleştiğinde mi bırakılacak?”, http://diclehaber.com.tr,
05.03.2012)
15- Kocaeli 2 No’lu F Tipi’nde tutuklu
bulunan Muhsin Yenisöz’ün kızı Ezgi
Yenisöz, babasının durumundan duydukları endişeyi dile getirerek şunları söyledi:
“Babam 4 kez ağır kalp krizi, 3 damar değişikliği yapılan 1 bay-pas, 2 damar stendi
operasyonu, bunun dışında mide kanaması
geçirdi. Nefes darlığı ve 15 yıldır süren
(kemik iliği hastalığı olan) polisitemi vera
hastalığı var. Son kalp krizinden sonra
ölüm korkusu yaşıyor uyku sorunları yaşıyor. Ölüm korkusu depresyon yarattığı için
ayrıca ilaç kullanması gerekiyor. Ancak bu
ilaçlar cezaevi doktoru tarafından ‘yetkim
yok’ denilerek verilmiyor. Oysa daha önceki doktor tarafından veriliyordu.” Ezgi
Yenisöz, babasının hastaneden tedavisi
yapılmadan tekrar cezaevine gönderildiğini
belirterek, “Babamın tedavisinin yapılabil-
mesi için kalbine pil takılması gerekiyor.
Ancak Seka Devlet Hastanesi’nde yapamıyorlar. Biz de babamın üniversite hastanesine ya da daha önce tedavi gördüğü
Siyami Ersek Hastanesi’ne sevk edilmesini
istedik. Ancak talebimizi kabul etmediler.
Bize babamın kalbine pil takabilmeleri için
kalbinin durması, hastalığın nüksetmesi
gerektiğini söylüyorlar. Çok fazla kilo
verdi. Hayatından endişe ediyoruz” diye
konuştu. (“Kalbi dursun bakarız!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
12.03.2012)
16- Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde
tutuklu Sıdık Ektiren’in boynundaki sorun
nedeniyle kullanması gereken ilaç ve ortopedik yastığının, ailesinin başvurusuna rağmen cezaevi idaresi tarafından içeri alınmadığı belirtildi. Uygulamaya tepki gösteren
Ektiren’in eşi Nurgül Ektiren, “Görüş günü
belli olmadığı için kullandığı ilaçları, ilaç
reçetelerini, hastane raporlarını ve yatarken
kullanması gereken ortopedik yastığını
eşime vermesi için avukata verdik. Avukat
bunları cezaevine götürdü. Ancak cezaevi
idaresi bunları içeri almadı. Avukata buradan hastane sevki çıkması ve buna göre
gerekirse ilaç verileceğini söylemişler” diye
konuştu. (“Hasta tutuklunun ilaçları verilmiyor”, http://www.ozgur-gundem.com,
14.03.2012)
17- Çağlayan Adliyesi'ndeki 16. Ağır
Ceza Mahkemesi'nde 28 Şubat'ta görülen
ikinci duruşmasında avukatları tarafından
Yasemin Karadağ'ın sağlık koşullarının
ayrıntılı olarak ortaya konduğu bir tahliye
talebi dilekçesi verilmesine rağmen mahkeme, Karadağ’ın sağlık durumu hakkında
Adli Tıp Kurumu'ndan görüş sorulmasına
karar vererek tahliye talebini reddetti.
Karadağ'ın avukatları, tahliye kararı vermeyen İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi
109
heyetinden Resul Çakır, Hikmet Şen ve
Seyfettin Mermerci hakkında da Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK)
şikâyette bulundu. HSYK'ya verilen dilekçede, mahkeme heyeti hakkında, "olası
kastla insan öldürmeye teşebbüs" ve
"işkence suçunun nitelikli haline teşebbüsten" işlem yapılması talep edildi.
(“HSYK'ya Cinayete Teşebbüs Şikâyeti”,
http://bianet.org, 15.03.2012)
18- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,
hükümlü Hamdi Baybure’nin kalan cezasını sürekli hastalık nedeniyle affetti.
Cumhurbaşkanı Gül’ün bir mahkûmun
cezasını affetme kararı, Resmi Gazete
yayımlandı. Buna göre, Adana 4. Ağır Ceza
Mahkemesi’nin 2 Mart 2011 tarihli kararıyla 5 yıl 17 ay 15 gün hapis cezası verilen
hükümlü Baybure’nin kalan cezası,
Anayasa’nın 104. maddesine göre
Cumhurbaşkanı tarafından kaldırıldı.
(“Gül, hasta tutuklunun cezasını kaldırdı”, http://www.ozgur-gundem.com,
18.03.2012)
19- Bir böbreği olmayan, diğeri de
yüzde 18 çalışan, ayrıca yüksek tansiyon
hastası olan hasta tutuklu Yasemin
Karadağ, Bakırköy Kadın ve Çocuk
Cezaevi'nden çıkarılarak, SSK Samatya
Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Karadağ
ile ilgili tutukluluğun sona erdirilmesiyle
ilgili başvurularının olduğunu hatırlatan
Avukat Taylan Tanay, mahkemenin
Yasemin Karadağ'ı serbest bırakmadığını;
sadece tedavisi için izin verdiğini belirtti.
Karadağ'ın hastanede yanında bir asker
bulundurulması şartıyla tedavisine başlandığını ifade eden Tanay, kız kardeşinin
Karadağ'a refakat etmesi için savcılığa başvurduklarını açıkladı. (“Yasemin Karadağ
Hastanede”, http://bianet.org, 22.03.2012)
20- Ağır hasta olan ve yedi aydır tutuklu bulunan Yasemin Karadağ, İstanbul
Adliyesi 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen karar ile tahliye edildi. Bir sonraki duruşması 12 Haziran'da. (“Yasemin
Karadağ Tahliye Oldu”, http://bianet.org,
28.03.2012)
21- Bingöl M Tipi Kapalı Cezaevi’nde
tutuklu bulunan görme engelli şeker hastası Mahmut Karataş yaşamını yitirdi.
Cezaevine girmeden önce yüzde 90 iş göremez raporuna sahip Karataş, cezaevine girdikten sonra hastalığı hızla ilerledi ve hiçbir ihtiyacını karşılamayacak duruma
geldi. Hafızasını yitiren Karataş, kimseyi
tanımıyor, adını dahi hatırlamıyordu.
Ailesinin Cumhurbaşkanlığı, Adalet
Bakanlığı ve Başbakanlığa affı için 6 defa
göndermiş olduğu dilekçelere ya yanıt gelmedi ya da reddedildi. Tedavi için Elazığ
Ruh ve Sinir Hastanesi’ne götürüldüğü
sırada, cezaevinde adli tutuklu koğuşuna
konuldu ve onca hastalığına rağmen buradaki adli tutuklular tarafından darp edildi.
Doktorlar bilincini tamamen yitiren
Karataş’ı “Hasta tedaviyi kabul etmedi”
gibi akıl almaz bir gerekçeyle tedavi etmedi
ve gerekli raporları vermeden gönderdi.
Tedavi amacı ile Diyarbakır D Tipi Kapalı
Cezaevi’ne getirilen Karataş’ın yaşadığı
ciddi sağlık sorunlarına ilişkin cezaevi
arkadaşlarının İHD aracılığıyla Adalet
Bakanlığı’na yaptığı başvuruya ise 3 gün
sonra cevap verildi. Adalet Bakanlığı,
Karataş’ın tahliyesinin ilgili mahkemenin
yetkisi çerçevesinde yapılabileceğini iddia
etti. (“Bile bile ölüme gönderildi”,
http://www.ozgur-gundem.com,
07.04.2012)
22- Ağır hastalığına rağmen 16 yıl
tutuklu kalan ve adeta ölüm sınırına gelene kadar cezaevinde tutulan lenf kanseri
110
Nurettin Soysal (41), tahliye edildikten 17
ay sonra yaşamını yitirdi. Soysal, cezaevindeki 13. yılında lenf kanserine yakalandı. Defalarca tedavi olmak için yaptığı
başvuralar reddedildi. İki kez gittiği Adli
Tıp Kurumu’nda “Git sonra gel” denilerek ölümüne davetiye çıkarıldı. En son
ölüm sınırına gelen Soysal, geçtiğimiz yıl
tahliye edilmişti. Ancak vücudu artık
tedaviye yanıt vermeyen Soysal, önceki
gün yaşamını yitirdi. (“Adım adım cinayet”, http://www.ozgur-gundem.com,
11.04.2012)
23- Bingöl M Tipi Cezaevinde bulunan,
Bingöl, Ilıcalar Beldesi’nde ağır yaralı olarak yakalanan HPG’li Diren Yaşa ve PKK
Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi
protesto etmek amacıyla benini ateşe veren
Şehmuz Anik’in tedavisinin yapılmadığı
kaydedildi. Oğullarının hayatından endişe
duyan baba Eşref Yaşa şunları söyledi:
“Oğlumun vücudunda iki şarapnel parçası
var. Şarapnellerin biri Diren’in omurgasına yakın bir yerdedir. Ve bu zaman içinde
ciddi tehlike oluşturabilecek durumdur.
Yine ciğeri yaralanma esnasında ciddi
zarar görmüştü. Ancak hâlâ tedavisi yapılmadı. ‘Hastanede tutuklu odası yok’ denilerek tedavi edilmeden cezaevine geri gönderildi” dedi. Yaşa, ayrıca PKK Lideri
Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi protesto etmek amacıyla benini ateşe veren Şehmuz Anik’in tedavisinin yapılmadığını da
söyledi. Cezaevinde bedenini ateşe veren
Şehmuz Anik’in, vücudunun büyük bir
bölümünün yanmasına rağmen, hastaneye
götürülürken askerlerce dövüldüğünü
hatırlatan Yaşa şunları kaydetti:
“Oğlumun görüşüne gittiğimde, bana
Anik’in durumunun çok ağır olduğunu
söyledi. Tedavisi yapılmadığı için yaralarının enfeksiyon kapması sonucu, vücudunda ciddi iltihaplanma olduğunu ve hâlâ
tedavi edilmediğini aktarıldı.
Cezaevindeki arkadaşları, Anik’in bir an
evvel, yanık ünitesi olan bir hastaneye sevkinin yapılması gerektiğini aktardılar”
dedi. (“İki tutukluyu ölüme terk ettiler”,
http://www.ozgur-gundem.com,
14.04.2012)
24- Cezaevinde diğeri kısa süre önce
tahliye edilen iki kişi yaşamını yitirdi.
2005'ten beri Doğubeyazıt Kapalı
Cezaevi'nde bulunan 48 yaşındaki Mahmut
Çakan, iki yıl önce karaciğer yetmezliği
hastalığına yakalandı. Tedavi olabilmek
için tahliyesini talep eden ve
Cumhurbaşkanlığı'na da başvuran Çakan'ın
başvuruları reddedildi. 12 Nisan'da tedavi
gördüğü Erzurum Bölge Eğitim ve
Araştırma Hastanesi'nde yaşamını yitirdi.
Diyarbakır, Adıyaman ve Muş hapishanelerinde 16 yıl kalan Nurettin Soysal da cezaevinde lenf kanseri hastalığına yakalandı.
Kasım 2010'da tahliye edilen Soysal, tedavi
gördüğü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesi'nde 9 Nisan'da yaşamını yitirdi.
(“Bu Nasıl Titizlik Sayın Bakan?”,
http://bianet.org, 16.04.2012)
25- “KCK’ operasyonları kapsamında 6
ay önce tutuklanan Recep Karagül, anjiyo
oldu. Bugün de bypass ameliyatı geçirecek
olan Karagül, ameliyat öncesi tek başına
camları ve kapısı demir parmaklı ve kapısında 10 askerin beklediği bir odada tutuluyor ve ailesiyle bile görüştürülmüyor.
Tutuklanmadan 3 yıl önce anjiyo olan
Karagül, tutuklandıktan sonra defalarca
fenalaştı. 50 yaşında olan Karagül, hergün
cezaevinde revire çıkarılıyor ve tutuklu
bulunduğu 6 ay boyunca 4 defa Tekirdağ
Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Devlet
Hastanesi, sağlık durumunun kötüye gitmesi üzerine Karagül’ü İstanbul’daki
Siyami Ersek Eğitim ve Araştırma
111
Hastanesi’ne sevk etti. Anjiyo olan
Karagül, bugün bypass ameliyatı olacak. 16
Nisan’dan beri hastanede tutulan Karagül,
avukatların bütün başvurularına rağmen
“suç durumu ailesiyle görüşmesine uygun
değildir” denilerek ailesiyle de görüştürülmüyor. (“Hukuk da vicdan da ‘bypass’
olmuş!”, http://www.ozgur-gundem.com,
19.04.2012)
26- Silifke Cezaevi’nde müebbet hapis
cezasıyla tutuklu bulunan 18 yıldır cezaevinde olan Cemil İvrendi’nin, makatına
yakın bölgede oluşan yara nedeniyle sağlık
durumu kötüye gidiyor. Açık kalp ameliyatı da geçiren İvrendi’nin ailesi defalarca
Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Ancak
bakanlık başvuruları yanıtsız bıraktı. Şimdiye kadar 2 kez Cumhurbaşkanlığı’na da
başvuran İvrendi’nin girişimleri yanıtsız
bırakıldı. Kamuoyuna duyarlılık çağrısı
yapan İvrendi’nin kızı Dilan İvrendi, yetkililere tepki gösterdi: “Babamı ölüme
sürüklediniz, bari bırakın ömrünün geri
kalanını aramızda geçirsin. Eğer babama
bir şey olursa yetkililer sorumludur.”
(“Ölüme Sürükleniyorum”,
http://www.ozgur-gundem.com,
23.04.2012)
27- DİSK, KESK ve Türk-İş’e bağlı
sendika üyelerinden 40’ı aşkın uzman, 17
Ocak’ta tutuklanan KESK’li İsmet Aslan’a
özgürlük kampanyası başlattı. Aslan’ın, cilt
kanserinin bir türü olan Mycosis Fungoides
(MF) hastası olduğunu ve düzenli kontrollere gitmesi gerektiğini ifade eden uzmanlar, cezaevi koşullarının Aslan’ın sağlığı
için ciddi bir tehdit oluşturduğuna dikkat
çekti. Uzmanlar, “Aslan’ın yanındayız ve
derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz”
dedi. (“Kanser hastası Aslan’a özgürlük”,
http://www.ozgur-gundem.com,
26.04.2012)
28- Antep H Tipi Kapalı Cezaevi’nde
kalan Hepatit C ve böbrek hastası BDP’li
Şemsettin Kaya’nın 2 aydır 2 defa hastaneye sevki yapılmasına rağmen, cezaevi idaresi tarafından hastaneye götürülmediği bildirildi. Aynı cezaevinde kalan Bedran
Fermanoğlu gönderdiği mektupta, cezaevinde sık sık keyfi disiplin cezalarına ve
keyfi muamelelere maruz kaldıklarını, bunları basın aracılığıyla gündeme getirdiklerini söyleyerek, hâlâ benzer tutumun devam
ettiğini kaydetti. (“7 kez ameliyat olan
hasta tutsağa sevk işkencesi!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
29.04.2012)
29- Gazeteci Ali Bilen, kaldığı
Kürkçüler E Tipi’nde 2003’te, Öcalan’a
uygulanan tecridi protesto etmek için,
bedenini ateşe verdi. Vücudunda yüzde
65’lik bir yanıkla kurtarılan Bilen, 2010
yılında yeniden tutuklandı. İki yıldır da
cezaevinde tedavisi yapılmayan Bilen’in
çoğu riskli 11 ameliyat olması gerektiği
doktorlar tarafından söylenince Kürkçüler
F Tipi yönetimi, Bilen’i İskenderun M
Tipi’ne sürgün etti. Aşırı kilo kaybı olan
Ali Bilen’in şah damarı üzeri başta olmak
üzere kalp, boğaz ve başka yerlerden ameliyat olması ve deri nakli yapılması gerekiyor. Ameliyat yapılması gerektiğini söyleyen doktor, “Son iki yılda fizik tedavin
yapılsa ve nemlendirici kremlerini kullansaydın, önemli ölçüde iyileşir ve bu ağır
ameliyatlara gerek kalmazdı” demiş.
(“Ali’nin Katili Olmayın”,
http://www.ozgur-gundem.com,
01.05.2012)
30- 1300 kapasiteli Bakırköy L Tipi
Cezaevi’nde revir eziyeti bitmek bilmiyor.
Her geçen gün artan kapasiteye rağmen,
çok az sayıda sağlık görevlisinin bulunması
hasta tutsakları isyan ettirdi. Bir doktor,
112
bir hemşire ve birkaç sağlık memurunun
görev yaptığı cezaevinde, hasta tutsaklar
muayene olmak için haftalar, hatta aylarca
beklemek zorunda. Gece mesaisi bitiminde
doktor ve hiçbir sağlık personeli bulunmaması acil durumlarda zamanında tıbbi
müdahale yapılmadığı için çok vahim
sonuçlara yol açabiliyor. Süreklileşen bu
durum karşısında harekete geçen siyasi tutsaklar suç duyurusunda bulunarak Adalet
Bakanı’nı göreve çağırdı. (“Bin 300 kişiye
bir doktor”, http://www.ozgurgundem.com, 01.05.2012)
31- Adana Kürkçüler F Tipi Kapalı
Cezaevi’nde tutuklu bulunan Ziya Erdem
görme yetisini yavaş yavaş kaybetmeye başladığını belirterek, konuyla ilgili yaşadıklarını gönderdiği mektupla paylaştı. Erdem,
sağ gözünün yüzde 10 sol gözünün yüzde
40 oranında görebildiğini ve artık ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma geldiğini
söyledi. Erdem, Adana Numune Araştırma
Hastanesi Göz Polikliniği’nin bu durumu
bildiği halde doktorların her gittiğinde
“Yaşlandığın vakit ameliyat yapılır” dediğini ileten Erdem, “Resmen insan onuruna
ağır hakaret yapılıyor. Yavaş yavaş görme
yetimi kaybediyorum. Körleşmeye doğru
giderken cezaevi idaresi ve doktorlar şaşkın
gözlerle bakıyorlar” dedi. Bu konuda suç
duyurusunda bulunduğunu ifade eden
Erdem, hiçbir sonuç alamadığını kaydetti.
(“Yaşlandığın zaman zaten ameliyat yapılır”, http://www.ozgur-gundem.com,
03.05.2012)
32- 62 yaşındaki Gürgin Kurt, 4 ay
önce geçirdiği iki ameliyatın ardından
henüz yaraları iyileşmemişken, 16 yıl ceza
aldı ve tutuklanarak Antep H Tipi
Cezaevi’ne konuldu. Kendi ifadesiyle 1
buçuk ay “cehennem azabı” çekti. Sonra da
Muş E Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevk edildi
ve 4 aydır tutuklu. Kurt, ancak baston yardımıyla ayakta durabiliyor. Sürekli fizik
tedavi ve özel bakıma ihtiyacı olan Kurt’un
tedavisi “cezaevi imkânlarının kısıtlılığından” dolayı kesilmiş. Tedavisi yarım kaldığı için durumu gittikçe ağırlaşan Kurt,
yemek yemekte hatta su içmekte bile zorlanıyor. (“Hasta tutsağa ölüm cezası!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
06.05.2012)
33- Türkiye’deki cezaevlerinde tahliye
edilmeyi bekleyen yüzlerce ağır hasta
tutukludan birisi de İstanbul’da Ekim
2011’de “KCK” adı altında yapılan operasyonlarda tutuklanarak, cezaevine konulan
Canşah Çelik. 60 yaşında olan BDP
Bahçelievler eski İlçe Başkanı Çelik, tutulduğu Bakırköy Kadın Cezaevi’nde ağır
astım hastası ve yaşam mücadelesi veriyor.
Birçok hastalığı olan Çelik, ağır persistant
bronşit hastası olduğu için sık sık astım
krizi geçiriyor. 22 yıldır aktif siyaset yürüten Çelik, kalp kapakçıklarında gevşeme
olduğu için cezaevinde kalp krizi geçirme
riskiyle yaşıyor. 30 yaşından beri tedavi
gören Çelik, İstanbul Üniversitesi Tıp
Fakültesi ve Bakırköy Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nden raporları olmasına rağmen
7 aydır cezaevinde tutuluyor. Annesinin
durumuna ilişkin bilgi veren kızı Özgür
Poyraz, annesinin cezaevine girdikten
sonra tedavisi aksadığı için sağlık durumunun daha da kötüye gittiğini ve hayatından
endişe duyduklarını söyledi. Annesinin
normal yorganlarda yattığında astım krizi
tuttuğunu belirten Poyraz, “Biz aylarca
anneme silikon yorgan verilmesi için
Adalet Bakanlığı’na başvurduk. Yaptığımız
onca başvurudan 5 ay sonra ancak anneme
silikon yorgan verildi. Elimizde annemin
sağlık durumunun kötü olduğu gösteren
raporlar var, ama bu raporlar göz ardı ediliyor. Biz tahliye olmasını istiyoruz sonuçta
113
60 yaşında çoluk çocuk torun sahibi bir
insan cezaevinde tutuluyor” dedi.
(“Cezaevleri bakanı yalanlıyor”,
http://www.ozgur-gundem.com,
08.05.2012)
34- Sincan 1 No’lu F Tipi’nde tutulan
hasta tutsaklardan Kemal Ertürk ve Mesut
Deniz yakınları aracılığıyla sağlık durumlarına ve cezaevindeki uygulamalara ilişkin
bilgi verdiler. Adli Tıp Kurumu’nun, şizofren hastalarının tahliye edilmemeleri için
“Majör depresyon” olarak rapor ettiği hastalardan biri olan Deniz, sağlık durumunda
en ağır süreci 2001-2006 yılları arasında
yaşadığını, 2006’dan sonra ise adım adım
iyileştiğini söyledi. Hastalığının şu an uyuduğunu ancak her an yeni bir olay nedeniyle tetiklenip uyanabileceğini ifade eden
Deniz, “O ağır tablonun yaşandığı günlere
dönme riski ile karşı karşıyayım” dedi.
Şeker ve yüksek tansiyona bağlı sağlık
sorunları olan Kemal Ertürk ise, bu sorunlarının hapishane ve tecrit koşulları ile birleşmesi sonucu günlük yaşamında ciddi
sorunlarla karşı karşıya kaldığını aktardı.
Adalet Bakanlığı ve hapishane idaresi,
hasta tutsaklara ilişkin “diyet yemek”
verildiğini iddia etse de, Ertürk’ün anlattıkları bunun doğru olmadığını ortaya
çıkarıyor. Buna göre, Adalet Bakanlığı’nın
“diyet yemek” menüsü haşlanmış patates
ve pirinç lapasından ibaret. Bu “diyet
yemeklere” karşılık, hasta tutsaklar, normal yemekler alarak, bunları yenilebilir
hale getirmeye çalışıyorlar. Çoğunlukla
günde üç çeşit yemek çıkan hapishanelerde, bunun bir çeşidinin tatlı olduğunu
belirten Ertürk, bu durumda şeker hastalarının menüsünün otomatikman ikiye düştüğünü ifade ediyor. (“Sincan’da hasta
tutsaklara 23 saat tecrit”,
http://www.ozgur-gundem.com,
15.05.2012)
35- İzmir'in Buca İlçesi'nde bulunan
Kırıklar F Tipi Cezaevi önünde bir araya
gelen Tutuklu Aileleri Dayanışma ve
Yardımlaşma Derneği (TAYD-DER) üyeleri ile tutuklu ve hükümlü yakınları, cezaevinde yaşanan keyfi uygulama ve hak
ihlallerine ilişkin basın açıklaması ve oturma eylemi yaptı. TAYD-DER adına basın
metnini okuyan dernek başkanı
Abdurrahman Koçak, “bugün Kırıklar
Cezaevi yöneticileri tutsaklara karşı her
türlü hukuk dışı ve keyfi uygulamalarını
had safhaya ulaştırmış bulunmaktadır" ifadesini kullandı. Kırıklar 1 No’lu F Tipi
Cezaevinde kalan siroz hastası Memduh
Kılıç, beyin damarların genişleme ve bel
boyun fıtığı olan Selahattin Elma, bedenin
yarısı felç olan tek başına ihtiyaçlarını karşılayamayan Sekvan Becerikli ve
Mesanesinde kist olan Zana Mazak isimli
ağır hasta tutsakların tedavilerinin yapılmadığını belirten Koçak, "Ne yazık ki tutsakların hastalıkları, ahlaki olmayan, ilkel
toplumlarda bile benzerine rastlanılmayacak bir biçimde kendilerine karşı işkence
aracı olarak kullanılmaktadır" dedi.
(“Tutukluların hastalıkları işkence aracı
olarak kullanılıyor”,
http://diclehaber.com.tr, 28.05.2012)
36- Yusuf Kardaş (56) isimli adli tutuklu Mersin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde siroz
hastalığına yakalandı. Tedavisi yapılmadığı
için de 23 Mayıs günü yaşamını yitirdi.
Kardaş’ın ailesi İHD Mersin Şubesi’ne başvurarak sorumlular hakkında gerekli girişimlerde bulunulmasını istedi. Kardaş’ın
kızı Saadet Kardaş, şunları söyledi:
“Babamın durumu ağırdı. Hastaneye yatırılması gerekirken yatırılmadı. Ve hastalığını fark ettikten 3 ay sonra yaşamını yitirdi. Bizim canımız yandı. Başkalarının canının yanmasını istemiyoruz. Sorumluları
kimse biz gereken işlemleri başlatacağız.
114
Babam kasten ölüme terk edildi.”
(“Hastalık değil ihmal cinayeti”,
http://www.ozgur-gundem.com,
02.06.2012)
37- Erzurum H Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunurken, kanser hastalığı nedeniyle
taburcu edilen BDP Yüksekova eski ilçe
başkanı Şahabettin Tamur önceki gün
tedavi gördüğü Van Bölge Eğitim ve
Araştırma Hastanesi’ne yaşamını yitirdi.
Şahabettin Tamur’un cenazesi, binlerce
kişinin katıldığı törenle toprağa verildi.
(“Tamur’a görkemli uğurlama”,
http://www.ozgur-gundem.com,
06.06.2012)
38- Urfa Cezaevi’nde tutuklu bulunan
kanser hastası İsmet Demir’in hayati
önemdeki ilaçları kendisine verilmiyor.
Kanser hastası olmasına rağmen ilaçlarının
verilmemesine isyan eden Demir, ölüme
terk edildiğini söyledi. Son çıkan denetimli
serbestlik yasasına göre tahliye edilmesi
gerektiğini belirten Demir, cezaevi idaresine başvurmasına rağmen tahliye edilmediğini bildirdi. (“Ölüme terk edildim”,
http://www.ozgur-gundem.com,
09.06.2012)
39- Muş E Tipi’nde 6 Haziran’da geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitiren
BDP Erentepe Belde Başkanı Aydın
Kaya’nın ihmalden yaşamını yitirdiği belirtildi. Cezaevinde aileleri aracılığıyla açıklamada bulunan Kaya’nın koğuş arkadaşları,
Aydın Kaya’nın tutuklandıktan sonra sık
sık cezaevi yönetimine tedavi amaçlı başvuruda bulunduğunu ve 4 kez hastaneye götürülmesine rağmen tedavi edilmeden geri
getirildiğini dile getirdi. Tutuklular, “Son
gece Aydın lavaboya gitti. Lavaboda rahatsızlandı. Durumu hemen idareye bildirdik.
Sedye olmadığından battaniyeye sarıp
götürdüler” denildi. Cezaevinde doktor
olmadığını ve ilk müdahalenin yapılmadığını belirten tutuklular, “Cezaevinde doktor yok. Sadece iki sağlık personeli vardı.
Onların iğne yapma yetkileri bile yoktu.
Arkadaşımıza saatlerce tıbbi bir müdahale
gerçekleştirilmedi. Yani bile bile ölüme
götürüldü” dedi. (“Kaya öldürüldü!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
10.06.2012)
40- Siirt Tutuklu ve Hükümlü
Yakınları Derneği (TUHAD-DER) Şubesi,
hasta tutukluların durumlarına dikkat çekmek amacıyla Siirt E Tipi Kaplı Cezaevi
önünde basın açıklaması yaptı. TUHADDER Başkanı İrfan Baykara, Muş E Tipi
Cezaevi’nde Aydın Kaya’ya yeterli müdahale yapılmadığı için Kaya’nın yaşamını
yitirdiğini hatırlatarak, hükümetin cezaevinde ölümlere seyirci kaldığını belirtti.
Her hafta 7 ağır hasta tutsağın ismini açıklayan TUHAD-DER’in bu hafta açıkladığı
isimler şunlar: “Faysal Encü (Çölyak
Hastası, Diyarbakır D Tipi Kapalı
Cezaevi.), M. Emin Akdağ (Erzurum H
Tipi Cezaevi), Hüseyin Sürgeç (Bacağından
ağır yaralı, Muş E Tipi Kapalı Cezaevi),
Cengiz Sinan Halis Çelik (Epilepsi hastası.
Omurga ve başında şarapnel parçaları var,
Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Cezaevi), Memduh
Kılıç (Siroz hastası, Kırıklar 1 No’lu F
Tipi Cezaevi), Cemil İvrindi (Kalp hastası
ve aort kapakçığı değişmiş, Silifke M Tipi
Cezaevi), Murşit Aslan (Yüzde 90 bedensel
engelli, Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi)
(“Cezaevlerine seyirci kalmak cinayettir”, http://www.ozgur-gundem.com,
12.06.2012)
41- 20 yıldır Türkiye’nin çeşitli cezaevlerinde kalan ve şu an Siirt E Tipi
Cezaevi’nde bulunan Avni Uçar, cezaevinde bulunan 248 hasta tutukludan sadece
115
biri. İlk olarak 2004 yılında başlayan hastalığı nedeniyle sağ böbreğinde oluşan kistten dolayı 2006 yılında böbreği alındı. 2009
yılında ise sol böbreğinde 19 milimetrelik
bir kist tespit edildi. Uçar, cezaevi koşullarından kaynaklı 3 yıldan beri sağlıklı bir
tedavi görmediği için kistin büyüklüğü 21
milimetreye ulaştı. Uçar’a ayrıca tedavi
gördüğü hastanede mesanesinde teşhis edilemeyen bir lekeden dolayı 4 Mart 2011’de
mesane kanseri teşhisi konuldu.
Doktorların keyfi şekilde sağlam raporları
verdiğini belirten Uçar’ın kardeşi Ömer
Uçar, ağabeyinin siyasi tutuklu olmasından
dolayı doktorların muayene dahi etmediğini belirtti. Adli Tıp Kurumu’nun da aynı
şekilde başvurulara yaklaştığını belirten
Uçar, ağabeyinin adeta ölüme terk edildiğini belirtti. (“Uçar’ı öldürmek istiyorlar!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
13.06.2012)
42- Cezaevlerinde, 42’si ağır olmak üzere
520 hasta tutuklu ve hükümlü bulunurken,
hastalığı nedeniyle cezaevindeki ihmallerin
son kurbanı ise Muş E Tipi Kapalı
Cezaevi’nde 6 Haziran günü geçirdiği kalp
krizi sonucu yaşamını yitiren BDP Erentepe
Belde Başkanı Aydın Kaya oldu. Hasta
tutukluların her geçen gün durumları ağırlaşmasına rağmen tahliye edilmemeleri bir
yana tedavileri de yapılmıyor. Cezaevi kapılarında bekleyen hasta tutuklu yakınları ise,
onlarla beraber kendi yaşamlarının da cezaevine dönüştüğüne dikkat çekti. 9 aydır
tutuklu bulunan BDP Bahçelievler İlçe
Başkanı ve ağır astım hastası olan Canşah
Çelik’in kızı Özgül Çelik Boyraz, “annesinin kronik astım hastası olmasına rağmen,
raporlara bakılmaksızın hastalığının hayati
tehlikesi bilinmesine rağmen, durumu
gözardı edilerek, tahliye edilmediğini ifade
ediyor. Tutuklu Pervin Tunbul ise, iki göğsünde fibrokist bulunuyor. Tunbul’un oğlu
Berkan Tunbul, cezaevinde doktorların
annesinin hastalığının önemsiz olduğunu
söylediğini belirterek, “Onlar için çok
önemli değil ama bizim için önemli.
Duruma müdahale edecek gücümüz olmadığı için büyük bir sabırla 2 Temmuz’daki
mahkemeyi bekliyoruz” diye konuştu. Çaresizliğini ifade eden Tunbul, “Elimiz kolumuz bağlı bir şekilde dışarda bekliyoruz”
diyor. (“Bize de dışarısı cezaevine dönüştü”, http://www.ozgur-gundem.com,
18.06.2012)
43- Tedavisi yapılmayan ve hastane
sevkleri sırasında yaşadığı yol eziyetiyle
tedavisi daha da zorlaşan hasta tutuklulardan biri de Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde
bulunan PKK hükümlüsü Hasan Alkış. İki
kez açık kalp ameliyatı olan ve tahliye
edilmesi yönünde sağlık raporu bulunan
Alkış, aynı zamanda Behçet hastalığının
pençesinde. Geçen sene safra kesesi de alınan ve felç geçirme riski bulunan Alkış,
hâlâ cezaevi koşullarında tutularak, yavaş
yavaş ölüme doğru sürükleniyor.
(“Tutuklular ölüme sürükleniyor”,
http://www.ozgur-gundem.com,
19.06.2012)
44- Şınak’ın Silopi ilçesinde 6 ay önce
“KCK”li olduğu iddiasıyla tutuklanan 7
çocuk babası 42 yaşındaki Süleyman Acar,
tutulduğu Mardin E Tipi Kapalı
Cezaevi’nde 13 Haziran’da iç kanama geçirdi. Diyarbakır’da hastaneye kaldıran Acar’ın
son günlerinde bile eşi ve kızıyla görüşmesine izin verilmedi. Acar, ailesini bile göremeden önceki gün akşam saatlerinde yaşamını yitirdi. (“Cezaevinden bir tabut daha
çıktı”, http://www.ozgur-gundem.com,
26.06.2012)
45- Siroz hastası Kasım Demir, Muş E
Tipi Kapalı Cezaevi’nden Diyarbakır D
116
Tipi Kapalı Cezaevi’ne, buradan da tedavi
edilmek üzere İzmir Tepecik Eğitim ve
Araştırma Hastanesi’nde götürüldü. Demir
burada kalbinde gelişen ani rahatsızlıktan
dolayı önceki gün hasta tutuklu koğuşunda
yaşamını yitirdi. Demir’in cenaze töreninde konuşan BDP Milletvekili Halil Aksoy,
cezaevlerinin Kasım Demir gibi hasta
tutuklarla dolu olduğunu belirterek,
“Hasta tutsakların çığlıklarına yetkiler
kulak vermeli, hiç olmasa ömürlerin son
günlerinde aileleriyle vakit geçirmelerini
çok görmemelidirler” dedi. (“Hasta tutuklular bilerek öldürülüyor”,
http://www.ozgur-gundem.com,
08.07.2012)
46- Müebbet hapis cezası alan PKK'li
tutsak Gurgin Oktar, 18 yıldır cezaevinde.
Oktar, Diyarbakır, Erzurum ve Muş cezaevlerinde geçen 14 yılık tutsaklığın ardından "spontan pnomotoraks (akciğerde
sönme)" hastalığına yakalandı. Oktar'ın iki
yıl içerisinde geçirdiği 3 ameliyatın ardından sonuç alınamayınca Temmuz 2009'daki
dördüncü ameliyat ile akciğerinin yarısı
alındı. Oktar'ın 3 yıldır tedavisi yapılmıyor. Sadece durumu çok kötüleştiğinde
hastaneye kaldırılan Oktar'ın iyileşmesi bir
yana durumu gün geçtikçe ağırlaşıyor.
Oktar, "akciğer sönmesi" hastalığının tedavisi sonrasında 3 yeni hastalığın daha baş
gösterdiğini belirterek, "Tedavi olacağım
derken, yeni hastalıklara yakalandım. Bu
kez mide rahatsızlığı, mesane hastalıkları
ve son olarak tahlil-tektik yapılmadan teşhis konulan Bahçet hastalığı bunların
başında bulunuyor. Hastanede tedavi amaçlı herhangi bir muamele görmedim. Sadece
ağrıları dindirmek amaçlı müdahaleler
oldu. Hal böyle olunca iyileşme değil kötüye giden bir durum çıktı ortaya" dedi.
Oktar, "kalıcı kronik akciğer" hastalığının
olması sebebiyle Anayasa'nın 104/b madde-
sinden yararlanılması gerektiğini, bunun
için başvuruda bulunduğunu belirtiyor.
Muş Başsavcılığı tarafından Adli Tıp
Kurumu'na gönderilen Oktar hakkında
hiçbir muayene yapılmadan hazırlanan
raporda, ilgili maddeden yararlanılamayacağı sonucuna varıldı. Adli Tıp İhtisas
Kurulu, bu sonucu da Oktar'ın 3 yıl önceki
raporları üzerinden gitti. Oktar, durumu
ile ilgili Adalet Bakanlığı, Başbakanlık,
Cumhurbaşkanlığı'na başvurduğunu, ancak
bir yanıt alamadığını belirtti. (“Hasta tutsak: Gülümsemeye devam edeceğim”,
http://diclehaber.com.tr, 24.07.2012)
47- Adalet Bakanlığı, Balyoz davasından tutuklu bulunan emekli Orgeneral
Ergin Saygun'un cezaevinden hastaneye
ambulans yerine cezaevi ring aracıyla götürülmesi ve cezaevi koşullarla ilgili iddialar
üzerine soruşturma başlattı. Saygun’un
avukatı Sedat Küçükyılmaz, gazetelerdeki
haberlere göre, başlatılan soruşturma kapsamında, Saygun'un tedavi gördüğü Silivri
Devlet Hastanesi'nde Adalet Bakanlığı
Başmüfettişlerine ifade verdi. Saygun'un
kızı Ece Saygun da ifadesinde cezaevi
yönetiminden değil, İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesi'nden şikayetçi olduğunu "Adli
Tıp Kurumu birinci raporunda, babamın
tutuklanabilmesi için 'diyeti, tedavisi ve
poliklinik kontrollerinin sağlanarak cezaevi şartlarında infazına devam edilebileceği' yolunda bir değerlendirme yaptı. Bu
doğrultuda cezaevi de resmi bir rapor ile
Adli Tıp Kurumu'nun belirttiği şartların
cezaevinde yerine getirilmesinin mümkün
olmadığını belirtmesine rağmen İstanbul
10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tahliye talebini reddettiklerini” ifade etti. Saygun ifadesinde babasının sağlık durumunun çok
ciddi olduğunu belirterek, "Babam resmen
kurumlar arasında paslaşılıyor. Oradan
oraya taşınıyor. Babamın cezaevinde kal-
117
ması mümkün değil. Cezaevi yönetiminden
değil, babamı bu şartlarda tutuklu yargılayan İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesi'nden şikâyetçiyim" dedi.
(“Silivri Cezaevi'ne Soruşturma”,
http://bianet.org, 25.07.2012)
48- 2009 yılında "KCK" adı altında
düzenlenen operasyonda tutuklanan ve
şuan Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan kapatılan DTP’nin Bismil İlçe
Başkanı Galip Kandemir, tedavi edilmeyerek ölüme terk edilen 300'ün üzerindeki
hasta tutuklulardan sadece biri.
Kandemir'in cezaevi arkadaşı Ahmet
Kolakan adlı tutuklu, gönderdiği mektupta, cezaevinde yaşadıkları sorunları ve
Kandemir'in sağlık durumuna ilişkin bilgi
verdi. Kolakan, "Garip Kandemir 10 Eylül
2009 yılından beri 'KCK' adı altında yapılan operasyonla gözaltına alınıp, tutuklanmıştır. 3 yıldır tutuklu olmasına rağmen,
ifadesi dahi alınmamıştır. Yani 3 yıldır
tutukludur, ceza verilirse bile cezasını
mevcut yargılandığı yasalara göre çoktan
bitirmiştir. Ama halen ifadesi dahi alınmış
değil. Kandemir, tutuklandığında hiçbir
sağlık sorunu yoktu. Daha önce böbrek
hastalığı olan 'Nefrotik Sendrom'u geçirmiş, ama durumu stabilize olmuştu.
Cezaevi koşulları her geçen gün eski hastalığının nüksetmesinin sebep olmuştur.
Cezaevi yemeklerinin sağlıksız, hijyenden
yoksun oluşu küçük bir odaya 6 kişinin
yığılması, yine tedavi ve sağlık imkânlarından zamanında ve uygun koşullarda yararlanılması, tedaviye götürürken beraberinde
giden askerlerin bir an evvel doktora gösterip, tekrar ceza evine geri getirip zamanlarını doldurmaya gayretlerinden, yaklaşım
ve dayatmalarından dolaylı tedavi şurada
kalsın doğru dürüst muayene olmamakta ve
doktorunun yüzünü görmemektedir.
Bundan dolayı adeta göstermelik bir şekil-
de hastaneye götürüp getirmekten bazen de
kendileri doktorluğa soyunmakta ve doktorlar yerine kararları verebilmektedirler.
Oysaki hastane de yatırılıp, müşahede altına alınması gerekirken 'mahkûm koğuşu
yoktur' denilerek, tedavisi yapılmıyor üstelik saatlerce bekletilerek ölüme terk edilmektedir." (“Bir hasta tutuklu daha ölüme
terk edildi”, http://diclehaber.com.tr,
27.07.2012)
49- Kırıkkale Cezaevi’nde hükümlü
bulunan ve 20 yıldır cezaevinde olan
Mehmet Reşit Aslan Sincan Cezaevi’ne
getirildi. Ankara Numune Hastanesi’nde
akciğer kanseri tedavisi gören Aslan’ın
durumundan endişe eden kardeşi Ercan
Aslan, abisinin tedavi amaçlı Ankara’ya
getirildiğini ancak iletişim ve açık görüş
cezası olduğu için kendisinden hiçbir
şekilde haber alamadıklarını belirtti.
Abisinin 5 yıl önce Sincan F Tipi
Cezaevi’nde infaz koruma memurları ile
yaşadığı bir tartışmadan dolayı Kırıkkale F
Tipi’ne sürgün edildiğini hatırlatan Aslan,
bu nedenle Sincan’da kalan ve hiçbir şekilde haber alamadıkları abisinin durumundan dolayı endişeli olduklarını söyledi.
(“Hasta tutsaktan haber alınamıyor”,
http://www.ozgur-gundem.com,
27.07.2012)
50- 28 Şubat Soruşturmasının 3. dalgasında gözaltına alınmasının ardından
Mamak Cezaevi’ne gönderilen ve 2012
Haziran ayında mide rahatsızlığı nedeniyle
ameliyat olan ve Temmuz ayının başında
da safra kesesi iltihabı nedeniyle GATA’da
tedavi görmeye başlayan Albay Mehmet
Haşimoğlu (52) dün akşam saatlerinde
hayatını kaybetti. Haşimoğlu’nun eşi
Makbule Haşimoğlu, “İçeri girdikten
sonra hızla sağlığı bozulmuştu. Mide ameliyatından 1 hafta sonra yeniden cezaevine
118
gönderildi. Bir ay geçmeden bu sefer de
safra kesesinden ameliyat geçirmek zorunda kaldı. Bu sefer dayanamadı. Hesap sormak istiyorum ama halim yok“ dedi.
(“Tutuklu albay hayatını kaybetti”,
http://www.hurriyet.com.tr, 14.08.2012)
51- Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’ne
sevk edilen İdris Başaran’ın, iki gün hücrede tutulduktan sonra götürüldüğü koğuşta
kalp krizi geçirdiği belirtildi. Adana’da
TUHADER’e başvuru yapan Başaran’ın
kardeşi Hasan Başaran, önceki gün cezaevine giderek ağabeyiyle görüşme yaptığını
kaydetti. Ağabeyinin daha önce de kalp
krizi geçirdiğini söyleyen Başaran,
“Hücrede tutulmuşlar. Pazartesi hücreden
çıkarıldıktan sonra ağabeyim kalp krizi
geçirmiş. 30 dakika boyunca ambulansın
içinde askerin hazırlanmasını beklemiş.
Doktorun ısrarına rağmen geç hastaneye
götürülerek kalp masajı yapılıp hayata döndürülmüş. Kendisi bana, ‘Doktor bana seni
buraya ölü getirdiler. Biz seni yaşattık.
Cezaevi idaresi bana seni buraya neden
gönderdiler. Çünkü buranın iklimi sana
uymuyor. Tekrar kalp krizi geçirme riskin
var’ dedi. Kendisinin hayatında endişeliyiz. Biran önce bu sorunun giderilmesini
istiyoruz” diye konuştu.
Muş E Tipi Kapalı Cezaevi’nde adli
suçtan tutuklu bulunan Van’ın Erciş ilçesi
nüfusuna kayıtlı 45 yaşındaki Faruk
Berte’nin cezaevi çamaşırhanesinde intihar
ederek yaşamına son verdiği iddia edildi.
Çamaşırhanede iple kendisini asarak yaşamına son verdiği belirtilen Berte’nin cenazesi otopsi yapılmak üzere hastaneye kaldırıldı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.
(“Ceyhan Cezaevi’nde 90 kişiye soruşturma”, http://www.ozgur-gundem.com,
10.08.2012)
52- 2009 yılında Diyarbakır'daki KCK
Ana Davası kapsamında gözaltına alınıp
tutuklanan Ümit Aydın, sağlık durumu iyi
olmadığı için tahliye edilmişti. Aydın,
daha sonra Tedavi gördüğü Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde polis tarafından 14 Haziran günü gözaltına alınıp,
tutuklanmıştı. Diyarbakır D Tipi Kapalı
Cezaevi'nde kalan Aydın'ın çeşitli hastanelerde aldığı raporlarda, kronik böbrek yetmezliği, hipertansiyon, karaciğer nakli yapması gibi birçok rahatsızlığının olmasına,
vücudunun yüzde 80'nin engelli olmasına
rağmen Adli Tıp Kurumu, Aydın için cezaevinde kalmasında herhangi bir sakıncanın
olmadığı yönünde bir rapor hazırladı.
İçinde bulunduğu duruma ilişkin mektup
gönderen Aydın, sağlığına ilişkin herhangi
bir tedavinin olmadığını ve sadece rutin
kontrollerinin yapıldığını belirterek, hastane gidiş gelişlerinin eziyete dönüştüğünü
ve hastalığını ciddi şekilde tetiklediğini
aktardı ve şunları belirtti: "İçine kapatıldığım ring havasız, tozlu ve sağlıklı bir insanı bile halden düşürecek cinstendir. Şimdiye kadar hastaneye binlerce insanın taşındığı her türlü enfeksiyonu kapmama sebep
olabilecek bu taşıma araçlarında bırakalım
hastaneye gidiş gelişleri birkaç dakika içinde durmam bile enfeksiyon riski taşımaktadır." dedi. Daha önce serbest bırakıldığı
halde şimdiki tutukluluk halini anlamadığına dikkat çeken Aydın, kaçma, delilleri
karartma gibi bir durumunun olmadığını
vurgulayarak, tedavi koşullarının yaratılacağı adlı kontrolün uygulanması gerektiğini ama bunun yerine tutuklu yargılanmam
ve cezaevi koşullarında tutulmam dolaysıyla yaşamımı ve sağlığımı tehdit eden koşullara mahkûm edilmem neden ve nasıl izah
edilebilir? Bilinçli olarak ölüme terk edildiğimi düşünmek bile istemiyorum" diye
belirtti. (“ATK yüzde 80 engelli hastaya
'cezaevinde kalabilir' dedi!”,
http://www.diclehaber.com, 03.10.2012)
119
53- Uşak E Tipi Cezaevi'nde bir aydır
cinsel taciz suçundan tutuklu olduğu öğrenilen 26 yaşındaki İsmail Erdem’in cesedi,
koğuşunda tavana kemerle asılı şekilde
bulundu. Erdem'in intihar ettiği üzerinde
durulurken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı. (“Koğuşunda kemerle asılı cesedi
bulundu”, http://www.posta.com.tr,
01.11.2012)
54- İzmir’in Aliağa ilçesindeki Şakran
Cezaevi'nde kalan ve 20 gün önce kendisini
yakarak intihara kalkışan Musa Yıldız,
tedavi gördüğü hastanede öldü.
İnternetteki sosyal paylaşım sitelerinde ise
Şakran Cezaevi'nde bir mahkûmun açlık
grevi sırasında öldüğü iddiaları yayıldı.
Açlık grevine katılan ve kendisini ateşe
vererek öldüğü iddialarına konu olan
hükümlünün, gasp ve yağma suçlarından
24 yıl müebbet hapis cezasına çarptırılmış
ve Samsun'dan İzmir'e nakledilmiş bir
hükümlü olduğu belirtildi. Başsavcılık yetkilileri, bu hükümlünün 10 Eylül tarihinde
cezaevindeki odasını ateşe vermesi sonucu
ağır şekilde yaralandığını, tedavi için kaldırıldığı Tepecik Eğitim ve Araştırma
Hastanesi'nde 26 Ekim'de yaşamını yitirdiğini söyledi. Daha önceden de kendisine
kesici aletle zarar verdiği öğrenilen
Yıldız'ın Manisa Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları Hastanesi'ne tedavi amaçlı
gönderildiği vurgulandı. (“Kendini yakan
hükümlü açlık grevine hiç katılmamış”,
http://gundem.milliyet.com.tr, 02.11.2012)
55- İzmir'de karıştığı hırsızlık ve dolandırıcılık suçlarından 5 yıl hapis cezası alan
Mesut Çetinkaya, tutuklandı. Çetinkaya,
cezasını çekerken 'İyi hali' göz önünde
bulundurularak Sultanhisar Açık
Cezaevi'ne nakledildi. Ailevi sorunları
olduğu ileri sürülen Çetinkaya, 2 ay önce
izinli olarak çıktığı cezaevine dönmeyip,
firar etti. Polis ve jandarma tarafından aranan Çetinkaya, 10 gün önce Nazilli'de
yakalanıp, Nazilli E Tipi Cezaevi'ne konuldu. Çetinkaya'nın cesedi, dün sabah koğuş
arkadaşları tarafından banyoda çamaşır
ipiyle tavandaki borulara asılı olarak
bulundu. Cezaevi yönetiminin yaptığı incelemede Çetinkaya'nın intihar ettiği belirlendi. Çetinkaya'nın cesedi, kesin ölüm
nedeninin belirlenmesi için otopsi yapılmak üzere İzmir Adli Tıp Kurumu
Morgu'na gönderildi. Çetinkaya'nın intiharıyla ilgili soruşturmanın sürdüğü bildirildi. (“Cezaevinde intihar etti”,
http://www.dha.com.tr, 05.11.2012)
56- İşlediği adli bir suç nedeniyle kaldığı Siirt E Tipi Kapalı Cezaevi'nde yatan
Veysel Yıldırım, cezasının bitimine 1 yıl
kaldığı için Siirt Açık Cezaevi'ne gönderildi. Bir süre burada kalan Yıldırım, gasp
suçunu işlediği iddiasıyla yargılandığı Siirt
1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki başka
bir davanın karara bağlanması sonucu 19
yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bunun üzerine Yıldırım, Açık Cezaevi'nden alınarak
tekrar E Tipi Kapalı Cezaevi'ne gönderildi.
Tahliye olmayı beklerken 19 yıl hapis cezasına çarptırılan Yıldırım, akşam kaldığı
koğuşta bunalıma girerek, koğuşun tavanına astığı nevresimle intihar etti. Olay yerine gelen görevliler tarafından yapılan incelemeden sonra Yıldırım'ın cesedi, otopsi
yapılmak üzere Siirt Devlet Hastanesi'ne
kaldırıldı. (“Beklediği 1 yıl 20'ye çıkınca
intihar etti”, http://m2.milliyet.com.tr,
30.11.2012)
57- İstanbul Zeytinburnu'nda kendisiyle barışmak istemeyen sevgilisini 3 bıçak
darbesiyle öldüren 46 yaşındaki Hüseyin
Boyraz, bir aydır yattığı Silivri
Cezaevi'ndeki koğuşunda ölü bulundu. 6
Kasım'da tutuklanan ve kaldığı Silivri 3
120
No'lu Cezaevi'ndeki koğuşunda önceki gün
cesedi bulunan Boyraz'ın kesin ölüm sebebini Adli Tıp belirleyecek. (“Sevgili katili,
cezaevi koğuşunda ölü bulundu”,
http://www.sabah.com.tr, 12.12.2012)
58- “Kamu görevlisini öldürmek”
suçundan Edirne F Tipi Cezaevi'nde
hükümlü bulunan Y.C, kaldığı tek kişilik
hücrede hareketsiz halde bulundu.112 Acil
Servis ekipleri, yaptıkları kontrolde Y.C'nin
öldüğünü belirledi. Olayla ilgili soruşturma
başlatıldı. (“Edirne F Tipi Cezaevi'nde sır
ölüm”, http://www.hurriyet.com.tr,
17.12.2012)
59- Bursa'nın Orhangazi İlçesi vergi
rekortmeni olan ve dünürünü öldürmekten
16 yıl hapis cezasına çarptırılan 73 yaşındaki Mehmet Zengin, Bursa E Tipi cezaevinde cezasını çekerken böbrek yetmezliği
nedeniyle kaldırıldığı hastanede öldü.
(“Vergi Rekortmeni Dünürünü Öldüren
Mahkûm, Cezaevinde Öldü”,
http://www.bugun.com.tr, 24.12.2012)
60- Eski Vakit gazetesi yazarı Hüseyin
Üzmez’in, ‘cinsel istismar’ suçundan mahkûm olduğu davada, mağdur B.Ç.’nin 16 yıl
hapis cezasına çarptırılan annesi Livaze Ç.,
Bursa E Tipi Kapalı cezaevinde kalp krizinden öldü. (“Livaze Ç. cezaevinde hayatını
kaybetti”, http://gundem.milliyet.com.tr,
29.12.2012)
61- Bakırköy'de bulunan Ukrayna’nın
İstanbul Başkonsolosluğu’na 2010 yılında
silahla girmek isterken vurularak etkisiz
hale getirilen hükümlü Volkan Özbudak,
Silivri Cezaevi'nde intihar etti. Kardeşi
Volkan Özbudak'ın küçüklüğünden beri
şizofreni hastası olduğunu belirten Ebru
Özbudak, "Bakırköy Prof. Dr. Mazhar
Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları
Hastanesi'nde tedavi gören kardeşinin perşembe günü annesiyle görüştüğünü anlatarak, "Kardeşim, 'Anne beni oraya(cezaevine) gönderirlerse intihar ederim." diyor.
Annem bunu aynı şekilde gidip doktoruna
söylüyor. Doktoru 'Tamam göndermeyeceğiz.' diyor. Kardeşimi Cuma günü doktoru
cezaevine gönderiyor. Cumartesi günü
sabah saat 08.00'de de bize öldü diye haberi
geliyor." diye konuştu. Ebru Özbudak,
"Hakkımızı sonuna kadar arayacağız." diyerek Adli Tıp Kurumu'na, cezaevine karşı
suç duyurusunda bulunacaklarını” söyledi.
(“Hapiste intihar etti”,
http://www.dha.com.tr, 30.12.2012)
2.2.8. DEĞERLENDİRME
Bu izleme döneminde de geçen sene
olduğu gibi sağlık hakkının tanınması ve
kullanılmasına ilişkin ihlaller ile sağlık
hakkına erişimin engellenmesi alanlarında
ihlallerde artış görülmüştür. Halen Adli
Tıp Kurumu’nun işleyişindeki gecikmeler
ve siyasi iktidarın değişmeyen zihniyet
algısı nedeniyle cezaevlerinde bulunan
hasta hükümlü ve tutuklular yaşamlarını
yitirmektedirler. Halen Adalet Bakanlığı
tarafından hasta tutuklu ve hükümlülere
ilişkin güncel istatistikî veri bulunmamaktadır. Bu durum sorunun görünür
kılınmasını engellemekte ve hükümetin
konu ile ilgili duyarsızlığını ortaya koymaktadır.
Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre,
tüm ceza infaz kurumlarında Ceza infaz
kurumlarında, 02.04.2012 tarihi itibarıyla, 469 hasta hükümlü ve tutuklu bulunmaktadır. Bunlardan; 143'ünün,
Cumhurbaşkanı affı ve infazın ertelenmesi kapsamında adlî tıp rapor işlemlerinin
devam etmekte; 23’ünün bulundukları
mahallin sağlık kuruluşlarında tedavi ve
rapor işlemlerinin sürmekte; 95'i hakkın-
121
da Adlî Tıp Kurumu tarafından, hastalıklarının af veya tehir kapsamında olmadığı
ve infazın devamına karar verilmesi
nedeniyle ceza infaz kurumlarında veya
hastanelerin hükümlü koğuşunda tedavilerine ve infazlarına devam edilmektedir. 21
21. BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel
tarafından verilen 7/2170 esas nolu yazılı
soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah
Ergin tarafından verilen
B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.0121/369/789 sayı no’lu ve 09.05.2012 tarihli
cevap yazısı. s.2,3
22. “Ceyhan Cezaevi’nde 90 kişiye soruşturma”, http://www.ozgur-gundem.com,
Erişim tarihi: 10.08.2012
23. BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından verilen 7/6221 esas nolu yazılı soru
önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin
tarafından verilen
B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01302/2620/5321 sayı no’lu ve 09.07.2012
tarihli cevap yazısı. s.4
24. BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel
tarafından verilen 7/1168 esas nolu yazılı
soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah
Ergin tarafından verilen
B.03.O.KGM.O.0O.OO.O5/2O11-610.0164/197/390 sayı no’lu ve 10.04.2012 tarihli
cevap yazısı. s.2
25. CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran tarafından verilen 7/4833 esas nolu yazılı soru
önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin
tarafından verilen
B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01172/1931/3944 sayı no’lu ve 24.07.2012
tarihli cevap yazısı. s.1
26. “302 Muhlis Barut daha var”, http://gundem.milliyet.com.tr/302-muhlis-barutdaha-var/gundem/gundemdetay/11.09.2012/1594418/default.htm, Erişim
Tarihi: 11.09.2012
27. “Cezaevlerinde ölümler ve isyanlar yayılıyor”, http://diclehaber.com.tr, Erişim
Tarihi: 20.07.2012
28. BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından verilen 7/6593 esas nolu yazılı soru
önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin
tarafından verilen
B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01341/2899/5937 sayı no’lu ve 18.12.2012
tarihli cevap yazısı. s.16,17
Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen bilgilere 24 Mayıs 2012 itibariyle ceza infaz kurumlarında 49 kişi kanser hastası olup yürürlüğe giren 6291 sayılı
kanun gereğince sürekli hastalığı bulunan
57 kişi tahliye edilmiştir. Bakan, 4 Mayıs
2011 - 4 Mayıs 2012 tarihleri arasında 252
tutsağın “eceliyle” öldüğü, 31 tutsağın intihar ettiğini ileri sürerek, 1 tutsağın da
öldürüldüğünü ifade etti.22 25.05.2012 tarihi itibarıyla ise; ceza infaz kurumlarında
bulunan ve Adalet Bakanlığı Ceza ve
Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne bildirimi
yapılan, bakıma muhtaç sürekli hasta
hükümlü sayısı 98, sürekli hasta hükümlü
sayısı 204’dür.23
2002 ilâ 2011 yılları arasında hayatını
kaybeden hükümlü ve tutuklu sayısının
1671 olup bunlardan 1274'ü eceliyle, 379'u
intihar ederek 18'i ise öldürülerek hayatını
kaybetmiştir.24 Yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın ceza infaz kurumlarında hayatım
kaybedenlerin sayısı ise yıllar itibarıyla,
2003 yılında 163, 2004 yılında 54, 2005
yılında 59, 2006 yılında 157, 2007 yılında
176, 2008 yılında 211, 2009 yılında 196,
2010 yılında 252, 2011 yılında 26825,
10.05.2012 tarihi itibarıyla 2012 yılında 70
hükümlü ve tutuklunun yaşamını yitirmiştir.26 İHD tarafından hazırlanan raporlara
göre; 2011 yılı ile 2012 yılının sadece ilk 6
ayında toplam 54 tutuklu yaşamını yitirdi.
2011 yılında çoğu hasta olan 34 tutuklu
yaşamını yitirirken, 2012 yılının ilk 6 ayında Urfa'da 13 tutuklunun yanarak yaşamını
yitirmesi olayı dahil 20 tutuklu yaşamını
yitirdi.27
17.05.2012 tarihi itibarıyla Anayasanın
104. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi
uyarınca, 2011-2012 sürekli hastalık, sakatlık ve kocama hâli nedeniyle affedilen
hükümlülerin suçlarını ve hastalıklarını
gösterir liste28;
122
2011 Yılı
NO 1
SUÇU-------------------------------------HASTALIĞI
AFFIN TARİH VE
SAYISI
1
İki kişiyi öldürmek
Metastatik
gostrointestinal
02/03/2011-20
ı
Bıçakla müessir fiil
Sürekli sakatlık
10/03/2011-21
Sahte kimlik kullanmak.
6136 sayılı kanuna muhalefet etmek
Parapleji
07/07/2011-47
Yaralama
ALS. tetraplejisi
31/10/2011-52
6136 sayılı kanuna muhalefet etmek
Kocama
31/10/2011-53
4
56
Kasten adam öldürmeye tam teşebbüs
Beyin tümörü
31/10/2011-54
7
6136 sayılı kanuna muhalefet etmek
Orta-ağır demans
28/11/2011-57
8
6136 sayılı kanuna muhalefet etmek
Yatalak
28/11/2011-58
2012 Yılı
1
SUÇU-------------------------------------HASTALIĞI
Taammüden birden fazla adam Öldür1
Böbrek Kanseri
mek
2 Uyuşturucu ve uyarıcı madde satmak.
Akciğer kanseri
NO
AFFIN TARİH VE
SAYISI
25/01/2012-2
25/01/2012-1
3
Hırsızlık, Sahtecilik
Akciğer kanseri
25/01/2012-3
4
Silahla insan öldürme ve teşebbüs
Pankreas kanseri
25/01/2012-4
5
Orman Kanununa muhalefet
Demans-Parkinson
05/03/2012-12
6
Tehdit, yaralama
Akciğer kanseri sürekli
16/03/2012-13
7
Toplu halde motorin kaçakçılığı
Na/oferekans
kanseri
17/05/2012-1)
8
Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına
dolandırıcılık
Kronik böbrek yetmezliği
17/05/2012-18
Bu liste kapsamında Cumhurbaşkanı
tarafından daha çok adli suçluların affedildiği ortaya çıkmaktadır.
Cezaevlerinde durumu aciliyet arz
eden ve bir an önce tedavisi yapılması gereken veya kalıcı hastalığı ve
rahatsızlığı olup da cezaevinden tahliye edilmesi gerekenler;
- Hayati Kaytan (Beyinde ur)
- Muhsin Yenisöz, Kocaeli 2 No’lu F tipi
Cezaevi (Kalp krizi, bypass, mide kanaması, kemik iliği kanseri)
- Özgür Uygun, Isparta E Tipi Kapalı
Cezaevi (Felç)
- M. Ömer Polat, Erzurum H Tipi Kapalı
Cezaevi (Kalp hastası)
- İman Çelikdemir, Kırıkkale Hacılar F
Tipi Kapalı Cezaevi (Sinir Hastalığı)
- Mahmut Karataş, Bingöl M Tipi
Cezaevi (Şeker hastası, iki gözü görmüyor)
- Nesimi Kalkan, Diyarbakır D Tipi
Cezaevi (Çölyak hastası)
- Serap Şimşek, Bakırköy L Tipi Cezaevi'
(Felç, fıtık, bağırsak kanseri)
123
- Mahmut Çakan, Doğubeyazıt Kapalı
Cezaevi' (Karaciğer yetmezliği)
- Cemil İvrendi, Silifke Cezaevi
(Makatına yakın bölgede yara, açık kalp
ameliyatı)
- İsmet Aslan, (Cilt kanseri, Mycosis
Fungoides (MF) hastası)
- Şemsettin Kaya, Antep H Tipi Kapalı
Cezaevi (Hepatit C ve böbrek hastası)
- Ali Bilen, İskenderun M Tipi Cezaevi
(Şah damarı üzeri başta olmak üzere
kalp, boğaz ve başka yerlerden ameliyat
olması ve deri nakli yapılması gerekiyor)
- Ziya Erdem, Adana Kürkçüler F Tipi
Kapalı Cezaevi (Her iki gözde görme
yetisi kaybı)
- Canşah Çelik, Bakırköy Kadın Cezaevi
(Ağır astım ve persistant bronşit hastası)
- Kemal Ertürk, Sincan 1 No’lu F Tipi
(Şizofreni hastası)
- Memduh Kılıç, Kırıklar 1 No’lu F Tipi
Cezaevi (Siroz hastası)
- Selahattin Elma, Kırıklar 1 No’lu F
Tipi Cezaevi (Beyin damarların genişleme ve bel boyun fıtığı)
- Sekvan Becerikli, Kırıklar 1 No’lu F
Tipi Cezaevi (Bedenin yarısı felçli)
- Zana Mazak, Kırıklar 1 No’lu F Tipi
Cezaevi (Mesanede kist)
- Yusuf Kardaş, Mersin E Tipi Kapalı
Cezaevi (Siroz hastalığı)
- İsmet Demir, Urfa Cezaevi (Kanser hastası)
- Faysal Encü, Diyarbakır D Tipi Kapalı
Cezaevi (Çölyak Hastası)
- M. Emin Akdağ, Erzurum H Tipi
Cezaevi
- Hüseyin Sürgeç, Muş E Tipi Kapalı
Cezaevi (Bacağından ağır yaralı)
- Cengiz Sinan Halis Çelik, Tekirdağ 1
No’lu F Tipi Cezaevi (Epilepsi hastası.
Omurga ve başında şarapnel parçaları
var)
- Murşit Aslan, Mardin E Tipi Kapalı
Cezaevi (Yüzde 90 bedensel engelli)
- Avni Uçar, Siirt E Tipi Cezaevi
(Mesane kanseri, böbreklerde kist)
- Hasan Alkış, Kırıkkale F Tipi Cezaevi
(İki kez açık kalp ameliyatı oldu,
Behçet hastası)
- Kasım Demir, Muş E Tipi Kapalı
Cezaevi (Siroz hastası)
- Gurgin Oktar, Muş Cezaevi (Spontan
pnomotoraks “akciğerde sönme”)
- Galip Kandemir, Diyarbakır D Tipi
Cezaevi (Böbrek hastası)
- Mehmet Reşit Aslan, Sincan Cezaevi
(Akciğer kanseri)
- Ümit Aydın, Diyarbakır D Tipi Kapalı
Cezaevi'nde (Kronik böbrek yetmezliği,
hipertansiyon, vücudunun yüzde 80'nin
engelli)
- Mehmet Zengin, Bursa E Tipi Cezaevi
(Böbrek yetmezliği)
İzleme döneminde Adli Tıp Kurumu
tarafından rapor verilmediği ya da
Cumhurbaşkanlığı tarafından af
talepleri reddedilerek tahliye edilemeyenler;
- Kemal Gömi (Şizofreni Hastası)
- Serap Şimşek, Bakırköy L Tipi Cezaevi
(Felç, fıtık, bağırsak kanseri)
- Yasemin Karadağ, Bakırköy L Tipi
Cezaevi (Yüksek tansiyon hastası, tek
böbrekle yaşıyor)* İstanbul Adliyesi 16.
Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen 28.03.2012 tarihli karar ile tahliye
edildi.
- Mahmut Çakan, Doğubeyazıt Kapalı
Cezaevi' (Karaciğer yetmezliği)
- Cemil İvrendi, Silifke Cezaevi
(Makatına yakın bölgede yara, açık kalp
ameliyatı)
- Kemal Ertürk, Sincan 1 No’lu F Tipi
(Şizofreni hastası)
- Avni Uçar, Siirt E Tipi Cezaevi
124
(Mesane kanseri, böbreklerde kist)
- Hasan Alkış, Kırıkkale F Tipi Cezaevi
(İki kez açık kalp ameliyatı oldu,
Behçet hastası)
- Gurgin Oktar, Muş Cezaevi (Spontan
pnomotoraks “akciğerde sönme”)
- Ümit Aydın, Diyarbakır D Tipi Kapalı
Cezaevi'nde (kronik böbrek yetmezliği,
hipertansiyon, vücudunun yüzde 80'nin
engelli)
Cezaevinde tedavisi yapılmadığı, Adli
Tıp Kurumu tarafından rapor düzenlenmediği veya bürokratik engeller
vs. yüzünden tahliye edilmeyerek
cezaevinde veya tahliye edildikten
hemen sonra dışarıda hayatını kaybedenler;
- Bingöl M Tipi Kapalı Cezaevi’nde
tutuklu bulunan görme engelli şeker
hastası Mahmut Karataş.
- Lenf kanseri Nurettin Soysal (41), tahliye edildikten 17 ay sonra yaşamını
yitirdi.
- Doğubeyazıt Kapalı Cezaevi'nde bulunan 48 yaşındaki Mahmut Çakan, karaciğer yetmezliği hastalığından 12
Nisan'da tedavi gördüğü Erzurum Bölge
Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde
yaşamını yitirdi.
- Diyarbakır, Adıyaman ve Muş hapishanelerinde 16 yıl kalan, Kasım 2010'da
tahliye edilen Nurettin Soysal, lenf
kanseri hastalığından tedavi gördüğü
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesi'nde 9 Nisan'da yaşamını
yitirdi.
- Yusuf Kardaş (56) isimli adli tutuklu
Mersin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde siroz
hastalığına yakalandı. Tedavisi yapılmadığı için de 23 Mayıs günü yaşamını
yitirdi
- Erzurum H Tipi Cezaevi’nde tutuklu
bulunurken, kanser hastalığı nedeniyle
taburcu edilen Şahabettin Tamur, 5
Haziran 2012 günü tedavi gördüğü Van
Bölge Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nde yaşamını yitirdi.
- Süleyman Acar, tutulduğu Mardin E
Tipi Kapalı Cezaevi’nde 13 Haziran’da
iç kanama geçirdi. Diyarbakır’da hastaneye kaldıran Acar, 25 Haziran 2012
günü akşam saatlerinde yaşamını yitirdi
- Siroz hastası Kasım Demir, Muş E Tipi
Kapalı Cezaevi’nden Diyarbakır D Tipi
Kapalı Cezaevi’ne, buradan da tedavi
edilmek üzere İzmir Tepecik Eğitim ve
Araştırma Hastanesi’nde götürüldü.
Demir burada kalbinde gelişen ani
rahatsızlıktan dolayı 7 Temmuz 2012
günü hasta tutuklu koğuşunda yaşamını
yitirdi.
- Kanser hastası Muhlis Barut, tedavi
gördüğü Samatya Devlet Hastanesi
mahkûm koğuşunda 9 Eylül 2012 günü
yaşamını yitirdi.
- 28 Şubat Soruşturmasının 3. dalgasında
gözaltına alınmasının ardından Mamak
Cezaevi’ne gönderilen ve 2012 Haziran
ayında mide rahatsızlığı nedeniyle ameliyat olan ve Temmuz ayının başında da
safra kesesi iltihabı nedeniyle GATA’da
tedavi görmeye başlayan Albay Mehmet
Haşimoğlu (52) 13 Ağustos 2012 günü
akşam saatlerinde hayatını kaybetti
- Mehmet Zengin, Bursa E Tipi cezaevinde cezasını çekerken böbrek yetmezliği nedeniyle kaldırıldığı hastanede öldü.
Halen yürürlükte bulunan ve tutuklu
ile hükümlülerin muayene ve tedavi isteklerine ilişkin olarak yasal düzenlemeler
getiren 30.04.2009 tarihli Sağlık Bakanlığı
ile Adalet Bakanlığı arasında imzalanan
Ceza İnfaz Kurumlarındaki Sağlık
Hizmetlerinin Düzenlenmesi Hakkında
Protokol uygulamada yeni sorunların, hak
125
ihlallerinin yaşanmasına yol açmaktadır.
Protokol uyarınca; hükümlü ve tutuklu
mevcudu ile kurum personeli ve bunların
bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısının
toplamı 5.000'i aştığı kampuslar bünyesinde "ceza infaz kurumu semt polikliniği" yapılanmasıyla sağlık hizmeti verilmektedir. 1.000 ve üzerinde tutuklu ve
hükümlü bulunan her kuruma, aile
hekimliği pozisyonu ihdas edilerek sağlık
hizmeti sunulmaktadır. Hükümlü ve
tutuklu sayısı 1.000'e kadar olan kurumlar
ise durumu uygun olan en fazla üç aile
hekimine bağlanmakta ve ilgili aile hekimi sağlık hizmetini gezici sağlık hizmeti
kapsamında vermektedir. Aile hekimliği
uygulamasına geçilmemiş illerde, hükümlü ve tutuklu ile personel sayısı 1.000'in
üzerinde ise bu kurumlarda haftada 5 tam
gün, 500 ilâ 1.000 arasında olan kurumlarda haftada 5 yarım gün, 500'ün altında
olan kurumlarda haftada 2 yarım gün
tabipli sağlık hizmeti verilmektedir. 29 Aile
hekimliği uygulaması kapsamında yerinde
sağlık hizmeti uygulandığı için hizmet,
belirli günler ve saatler ile sınırlı kalmakta, belirlenen günler ve saatler dışındaki
muayene ve tedavi olma istekleri reddedilmektedir. (Bkz. Bölüm 2.2.7.- 30 no’lu
haber)
Protokol nedeni ile yaşanan diğer bir
sorun hastaneye sevk ve nakiller konusunda yaşanmaktadır. Uygulamada cezaevi
idaresinin çoğu keyfi nedenlerle uygulanmadığı, gerekli önlemleri almadığı görülmektedir.
29. BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından verilen 7/6593 esas nolu yazılı soru
önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin
tarafından verilen
B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01341/2899/5937 sayı no’lu ve 18.12.2012
tarihli cevap yazısı. s.1
İzleme döneminde cezaevinde yapılan tedavi ve doktor uygulamaları
kapsamında tespit edilen işkence ve
kötü muamele uygulamaları;
- Sincan 2 No’lu F Tipi ve Kırıkkale F
Tipi Kapalı cezaevlerinde hasta tutukluların sağlık koşullarına uygun olmayan ringlerde elleri kelepçeli şekilde
hastaneye götürülmeleri ve hastanedeki
bekleme odalarında elleri kelepçeli olarak tutulmaları.
- Yasemin Karadağ'ın hastaneye götürülürken de ring aracında şiddet görmesi.
- Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde tutuklu
Sıdık Ektiren’in boynundaki sorun
nedeniyle kullanması gereken ilaç ve
ortopedik yastığının, ailesinin başvurusuna rağmen cezaevi idaresi tarafından
içeri alınmaması.
- Bingöl M Tipi Cezaevinde bulunan
Diren Yaşa’nın vücudunda iki şarapnel
parçası ile götürüldüğü hastanede
“tutuklu odası yok.’ denilerek tedavi
edilmeden cezaevine geri gönderilmesi.
- Antep H Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan
Hepatit C ve böbrek hastası BDP’li
Şemsettin Kaya’nın 2 aydır 2 defa hastaneye sevki yapılmasına rağmen, cezaevi idaresi tarafından hastaneye götürülmemesi.
- 1300 kapasiteli Bakırköy L Tipi
Cezaevi’ndeki revirde çok az sayıda sağlık görevlisinin bulunmasından (bir
doktor, bir hemşire ve birkaç sağlık
memuru) ötürü hasta tutuklu ve
hükümlülerin muayene olmak için haftalar, hatta aylarca beklemek zorunda
kalmaları, gece mesaisi bitiminde doktor ve hiçbir sağlık personeli bulunmaması nedeniyle acil durumlarda zamanında tıbbi müdahale yapılmaması.
- Urfa Cezaevi’nde tutuklu bulunan kanser hastası İsmet Demir’in hayati önemdeki ilaçlarının kendisine verilmemesi.
126
- Balyoz davasından tutuklu bulunan
emekli Orgeneral Ergin Saygun'un
cezaevinden hastaneye ambulans yerine
cezaevi ring aracıyla götürülmesi.
İntihar edenler ve ölü bulununlar
ile eceliyle ölenler
- Muş E Tipi Kapalı Cezaevi’nde adli
suçtan tutuklu bulunan Van’ın Erciş
ilçesi nüfusuna kayıtlı 45 yaşındaki
Faruk Berte’nin cezaevi çamaşırhanesinde intihar ederek yaşamına son verdi.
- Uşak E Tipi Cezaevi'nde cinsel taciz
suçundan tutuklu olan 26 yaşındaki
İsmail Erdem, kendisini koğuşunda
tavana kemerle asarak intihar etti.
- İzmir’in Aliağa ilçesindeki Şakran
Cezaevi'nde kalan ve 20 gün önce kendisini yakarak intihara kalkışan Musa
Yıldız, tedavi gördüğü hastanede 26
Ekim 2012 günü öldü.
- İzmir'de karıştığı hırsızlık ve dolandırıcılık suçlarından 5 yıl hapis cezası alan
Mesut Çetinkaya 4 Kasım 2012 günü
sabahı kendisini banyoda çamaşır ipiyle
tavandaki borulara asarak intihar etti.
- Siirt E Tipi Kapalı Cezaevi'nde yatan
Veysel Yıldırım, gasp suçunu işlediği
iddiasıyla 19 yıl hapis cezasına çarptırılınca akşam kaldığı koğuşta bunalıma
girerek, koğuşun tavanına astığı nevresimle intihar etti.
- İstanbul Zeytinburnu'nda kendisiyle
barışmak istemeyen sevgilisini 3 bıçak
darbesiyle öldüren 46 yaşındaki
Hüseyin Boyraz, bir aydır yattığı Silivri
Cezaevi'ndeki koğuşunda ölü bulundu.
- “Kamu görevlisini öldürmek” suçundan
Edirne F Tipi Cezaevi'nde hükümlü
bulunan Y.C, kaldığı tek kişilik hücrede ölü bulundu.
- Aydın Kaya, Muş E Tipi Cezaevinde 6
Haziran’da geçirdiği kalp krizi sonucu
yaşamını yitirdi.
- Livaze Ç., Bursa E Tipi Kapalı cezaevinde kalp krizinden öldü.
- Ukrayna’nın İstanbul
Başkonsolosluğu’na 2010 yılında silahla
girmek isterken vurularak etkisiz hale
getirilen hükümlü Volkan Özbudak,
Silivri Cezaevi'nde intihar etti.
- Sivas Açık Cezaevi’nde E.K. (24) isimli
kadın tutuklunun temmuz ayında cezaevinin 3. katından aşağı atladı,
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi
Araştırma ve Uygulama Hastanesi
yoğun bakım ünitesinde tedavisi devam
eden E.K.’nin yaşamını yitirdi.
- Aydın Kapalı Cezaevi’nde, 2,5 yıllık
hapis cezasını çekerken 10 Ağustos
2012 günü kaldığı hücrede çıkan yangında yanarak yaralandı. 22 yaşındaki
Hakan Durmuş, tedavisi yapıldığı
İzmir’deki Atatürk Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nde yaşamını yitirdi.
- Silifke Cezaevi’nde eşini ve sevgilisini
öldürmek suçundan yargılanan Mehmet
Baş (35) cezaevinde girdiği bunalım
sonucunda 21 Ağustos günü kendisini
asarak intihar etti.
ÖNERİLER
Adalet ve Sağlık Bakanlıkları arasında
imzalanan, hasta ve tutukluların sağlık
hakları gibi tıbbi etiğe de aykırı olan ve
birçok keyfi uygulamaların ve ihlallerin
kaynağı olan Protokol’ün kaldırılarak iptal
edilmesi gerekmektedir.
Tüm tutuklu ve hükümlülerin sağlık
hizmetlerinden etkin şekilde faydalanması
sağlanmalı, cezaevindeki kişilerin her an
ulaşabildikleri doktor, diş hekimi ve sağlık
görevlisi bulunmalı, bu kişilerin görevlerini
nasıl yaptıkları denetlenmeli, durumu ağır
olan ve cezaevinde tedavisi mümkün olmayan kişilerin hastaneye sevki sağlanmalıdır.
Hapishanede kalması yaşamı açısından
risk oluşturan hasta tutuklu ve hükümlüle-
127
rin derhal serbest bırakılması için idari
işlemlere hız verilmeli, prosedürel uygulamaların ortadan kalkması için yasal değişiklik yapılmalıdır.
Hükümlü ve Tutuklular ile Ceza İnfaz
Kurumu Personeli İaşe Yönetmeliği başta
olmak üzere hükümlü ve tutukluların beslenmeleri ile ilgili yasal mevzuata uygun
davranılması, hasta hükümlü ve tutuklulara kurum hekiminin belirleyeceği besinlerin tıbbi gereklilik ve mevzuata uygun olarak verilmesi hususunda gerekli tüm
önlemlerin alınması gerekmektedir.
2.3. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE
İDDİALARI KAPSAMINDA
DEVAM EDEN SORUŞTURMA
VE DAVALAR
Engin Çeber davası
Metris Cezaevi’nde gördüğü işkence nedeniyle 10 Ekim 2008’de yaşamını yitiren Engin
Çeber’in ailesi, İstanbul 6. İdare
Mahkemesi’nde İçişleri ile Adalet
Bakanlıkları aleyhine “destekten yoksun
kalma tazminatı” davası açtı. Mahkemenin
görevlendirdiği bilirkişi, tazminat talebiyle
ilgili raporunu tamamladı. Adalet
Bakanlığı’nın “Çeber’in desteğinden yoksun
kalmaları söz konusu değil, tazminat talebi
zenginleşme sebebi olmamalı”, İçişleri
Bakanlığı’nın da “Dava reddedilmelidir”
yönündeki görüşünün yer aldığı raporda, iki
bakanlığın “tam kusurlu” kabul edilmesi
halinde anne için 19 bin 359 TL, baba için
ise 16 bin 911 TL olmak üzere, toplam 36 bin
270 TL maddi tazminat ödenmesi gerektiği
kaydedildi. (“İşkence ile ölümün değeri: 36
bin TL”, http://www.ozgur-gundem.com,
17.02.2012)
20 Şubat 2012 tarihli duruşma;
Engin Çeber'in işkence sonucu öldürülmesi ile ilgili olarak verilen mahkeme
kararının 28 Eylül 2011 tarihinde
Yargıtay 8. Ceza Dairesi tarafından
“Çeber'in ablasının isminin mahkeme
kararına yanlış yazılması, karar tarihinin
1 Haziran 2010 yerine 3 Haziran yazılması, imza eksikliği ve sanıkların aynı
avukatlarca savunulması" gerekçeleriyle
bozulması sonucunda davanın yeniden
yargılanmasına başlandı. 20 Şubat 2012
tarihinde Bakırköy 14. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde yapılan ilk duruşmada
önce Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin bozma
kararı okundu. Daha önce menfaatlerinin
çakışmadığını söyleyen sanıklar, duruşmada bu kez Yargıtay kararıyla ilgili
fikirleri sorulduğunda ifadelerini değiştirerek Yargıtay kararına uyulması taleplerini dile getirdiler. Çeber ailesinin avukatları, sanıkların beyanlarını değiştirmesi karşısında, bunun davayı uzatarak
zamanaşımına uğramasına hizmet edeceğini söyledi. Ayrıca, dava sonucunun
açıklanmasının ardından dosyayla ilgili
yedi ay hiçbir işlem yapılmadığına ve
Yargıtay'a gönderilmediğine, Yargıtay
kararının ardından da yine dört ay
duruşma tarihinin belirlenmediğine dikkat çeken avukatlar, "Basit bir usul yanlışlığının belirlenmesi 16 ay sürdü."
dedi. Duruşma Yargıtay kararına uyulup
uyulmayacağının karar verilmesi için 19
Mart 2012 tarihine ertelendi ve sanıkların tutukluluğunun devamına karar
verildi. Duruşmanın ardından açıklama
yapan Çeber ailesi avukatları, müebbet
hapis cezası almış olan ve tutuklu yargılanan dört sanığın, eğer karar çıkmazsa
yasa gereği bir yıl sonra tahliye edileceğini, diğer sanıkların aldıkları cezaların
da zamanaşımına uğrayabileceğini açıkladı ve herkesi davaya duyarlı olmaya
davet etti. (“Çeber Davası Yeni
Baştan”, http://bianet.org, 20.02.2012)
128
19 Mart 2012 tarihli duruşma;
Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
tekrar görülmeye başlanan davanın 19 Mart
2012 tarihli ikinci duruşmasında, geçen
duruşmada hazır bulunmayan polislerin
Yargıtay bozma kararı hakkındaki talebi
soruldu. Polislerin hepsi, Yargıtay kararına
uyulmasını istedikleri yönünde görüş
beyan etti. Çeber ailesinin avukatı Taylan
Tanay, davanın tıkanma noktasına getirildiğini, Yargıtay'ın kararının üzerinden beş
ay geçmesine rağmen, mahkemenin
Yargıtay'ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına dair bir karar vermediğini, 17
aydır davada usulden esasa geçilemediğini
belirterek, mahkemenin sanıkları davet
etmedeki ısrarı yasaya uygun değildir.
Lütfen bozma ilamına uyulup uyulmayacağı yönünde bir karar verin." dedi. Dört
tutuklu sanığın, beş yıllık tutukluluk süresinin dolmasına 14 ay kaldığı ve hüküm
giymezlerse hepsinin serbest kalacağı davada ayrıca, tutuksuz yargılanan 41 sanığın
aldığı cezaların da davanın uzaması durumunda zamanaşımına uğraması tehlikesi
bulunuyor. Savcı Erdal Şenol’un Yargıtay
kararının uygulanmasına karar verilmesini,
ayrıca tutuklu sanıkların üzerilerine atılı
suçun vasfı, mevcut delil durumu göz
önüne alınarak bu hallerinin devamı
yönünde görüş bildirdiği davada Mahkeme,
duruşmaya gelmeyen dört sanık hakkında
yakalama kararı çıkarılmasına karar vererek, duruşmayı 30 Nisan saat: 13:30'a erteledi. (“İşkenceciler Serbest mi Kalacak?”,
http://bianet.org, 19.03.2012)
30 Nisan 2012 tarihli duruşma;
Metris Cezaevi’nde işkenceyle öldürülen
Engin Çeber’in ölümüne ilişkin açılan
davada haklarındaki müebbet hapis cezası
Yargıtay’ca bozulan 52 sanığın yeniden yargılanmasına Bakırköy 14. Ağır Ceza
Mahkemesi’nde devam edildi. Duruşmaya
Çeber’in annesi Kamile Tekin ile kardeşleri
Erdem ve Erdal Tekin de duruşmaya katılarak müdahillik talebinde bulundu.
Mahkeme müdahillik talebini kabul ederken, Yargıtay’ın bozma kararına uyduğunu
açıkladı. Avukat Taylan Tanay, müebbet
hapis cezası verilen sanıklar açısından mahkemenin kararında direnmesi gerektiğini
belirtti. Duruşmada söz alan sanıklar, daha
önceki ifadelerini tekrarlayarak, beraatlerini istedi. Sanık avukatları, beyin kanamasının ne zaman yaşandığının tespiti için Adli
Tıp Kurumu’ndan rapor alınmasını, olay
yerinde keşif yapılmasını ve bilirkişinin
rapor hazırlamasını” istedi. Müdahil avukat
Taylan Tanay ise, sanık ve avukatlarının
taleplerinin yargılamayı uzatmayı ve tutukluların tahliyesini amaçladığını belirterek,
taleplerin reddini istedi. Mahkeme heyeti,
sanıkların bütün taleplerini kabul ederek
14 Mayıs 2012 Pazartesi günü Metris
Cezaevi’nin B-8 koğuşunda keşif yapmaya,
dosyada yer alan tüm raporlar, tanık ve
sanık beyanları ile iddianamenin, “beyin
kanamasının ne zaman gerçekleştiğinin
belirlenmesi” için Adli Tıp Kurumu’na
gönderilmesine ve bilirkişi atanmasına,
sanıkların tutukluluk hallerinin devamına
karar verdi. Bir sonraki duruşma 18
Haziran 2012 tarihinde yapılacak.
(“Sanıkları kurtarma yolunu ‘keşf’ ettiler”, http://www.ozgur-gundem.com,
01.05.2012)
İşkencede öldürülen Engin Çeber'in
darp edildiği Metris Cezaevi'ndeki B-8
koğuşunda yapılan keşifte Çeber'le olay
günü aynı koğuşta kalan Murat Gevrek,
Şükrü Zeren, Yılmaz Aydoğdu tanık olarak dinlendi. Tanıklar Engin Çeber’in
nasıl dövüldüğünü ve olay sırasında yaşananları anlattılar. Yaklaşık beş saat süren
keşif sonrası açıklama yapan Avukat
Taylan Tanay, “gerek Yargıtay'ın bozma
kararını, gerek davaya bakan mahkemenin
129
karar sonrası yaptığı işlemleri anlayabilmekte güçlük çektiklerini ve bunu
Çeber'in katillerinin cezadan kurtarılması
olarak değerlendirdiklerini, dava ilk açıldığı andan itibaren keşif talepleri varken
mahkemenin ısrarla bu taleplerini reddettiğini ama Yargıtay bozma ilamından
sonra bu sefer mahkemenin, sanık tarafının talepleri doğrultusunda keşif kararı
vermesini, yargılama süresini uzatma çabası olarak değerlendirdiklerini” ifade etti.
Tanay, “Çeber'in nasıl katledildiğini keşifte bir kez daha duyduklarını, zaten
Çeber'in işkencede katledildiğine ilişkin
bir şüphe olmadığını problemin, Çeber'in
katillerinin cezalandırılıp, cezalandırılmayacağı olduğunu" belirtti. (“Metris'te
İşkence "Keşfedildi”, http://bianet.org,
15.05.2012)
Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
devam eden davada yargılanan Metris
Cezaevi İkinci Müdürü Fuat
Karaosmanoğlu ile gardiyanlar Selahattin
Apaydın, Nihat Kızılkaya ve Sami
Ergazi’nin savunmalarında sürekli olarak
"Çeber'in gözaltına alındığı İstinye
Karakolu'nda gördüğü işkence nedeniyle
öldüğü ve cezaevine geldiğinde durumunun kötü olduğu" iddiaları üzerine
Mahkeme, 7 Mayıs 2012 tarihli duruşmada
Adli Tıp Kurumu'ndan “Çeber'in ölümüne
neden olan beyin kanamasının hangi
zamanda aldığı darbeden kaynaklandığına”
dair soruya cevap vermesini istedi.
Mahkemenin bu talebi üzerine Adli Tıp
Kurumu 1. İhtisas Kurulu, İstinye ve
Bayrampaşa hastaneleriyle, Şişli Etfal
Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin raporlarını inceleyerek 13 Haziran 2012 tarihinde
yeni bir rapor hazırladı. Raporda;
"Hayatını kaybetmesine neden olan beyin
kanaması, ölümden 4-7 gün önce, yani
cezaevinde bulunduğu dönemde oluşmuştur. Gözaltında bulunduğu süredeki darp
olayının ölümünde etkisi yoktur." denildi.
(“Çeber'i Metris'teki İşkence Öldürdü”,
http://bianet.org, 17.06.2012)
18 Haziran 2012 tarihli duruşma;
İşkencede öldürülen Engin Çeber'le
ilgili Bakırköy 14. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde devam eden davanın dördüncü duruşmasında, Metris Cezaevi'nde
yapılan keşfin ardından hazırlanan bilirkişi
raporu ile Adli Tıp Kurumu'nun son otopsi
raporu değerlendirildi. Duruşmada söz alan
Avukat Ebru Timtik de bir an önce karar
verilmesini istediklerini ifade etti.
Avukatların ardından konuşan sanık
Kızılkaya ise "İçeride 58 saniye bulundum.
58 saniyede nasıl işkence yapayım? Dört
yıldır yatıyorum, mağdurum. Suçsuzum,
tahliyemi istiyorum" dedi. Kızılkaya'nın
avukatı Ömer Yeşilyurt da, "58 saniyede
işkence olur mu?" dedi. Sanık Apaydın da
kendisinin Çeber'i darp etmediğini, daha
önce maktul ile hiç karşılaşmadığını, bir
kere gördüğü birine işkence yapmanın
mantıklı olmadığını savundu. Müdahil
Karakaya ise sanıklara itiraz etti ve
"İşkenceyi tüm Metris duydu." dedi.
Cezaevi Müdürü Karaosmanoğlu'nun avukatı ise işkenceyi gardiyanların yaptığını,
müdürden saklandığını ileri sürdü. Çeber
ailesinin avukatları duruşmadan karar çıkmamasına tepki gösterirken Mahkeme
heyeti, keşifte çekilen fotoğrafların ve tüm
raporların bilirkişiye verilmesini, işkence
yapılan odadaki mesafelerin ve görüş açılarının olduğu fotoğrafları da isteyerek bir
sonraki duruşma tarihini 6 Ağustos 2012
olarak belirledi. (“İşkenceyi Tüm Metris
Duydu”, http://bianet.org, 18.06.2012)
6 Ağustos 2012 tarihli duruşma;
Yargıtay 8. Ceza Dairesi tarafından
bozma kararı verilmesi üzerine Bakırköy
14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki devam
130
eden davanın duruşmasında savcı, esas
hakkındaki mütalaasını bildirdi. Savcı, ilk
yargılamada ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası alan Metris Cezaevi ikinci müdürü
ve infaz koruma baş memuru için 'işkenceye karışmadıkları' gerekçesiyle ceza indirimi istedi. Mahkeme sanıkların esas hakkındaki savunmalarını hazırlamaları amacıyla duruşmayı 1 Ekim 2012’ye erteledi.
(“Çeber davasında sanıklara sürpriz ceza
indirimi”, http://www.radikal.com.tr,
06.08.2012)
1 Ekim 2012 tarihli duruşma;
Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
devam eden davanın duruşmasına tutuklu
sanıklar Nihat Kızılkaya, Sami Ergazi,
Fuat Karaosmanoğlu ve Selahattin
Apaydın ile tarafların avukatları katıldı.
Kararını açıklayan mahkeme heyeti, tutuklu sanıklar infaz koruma memurları
Selahattin Apaydın, Sami Ergazi ve cezaevi
2. müdürü Fuat Karaosmanoğlu'nun, ''neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence'' suçundan, ''ağırlaştırılmış müebbet'' hapis cezasına çarptırılmasına, sanıkların yargılama
sürecindeki davranışlarını dikkate alarak,
bu cezada takdiri indirime gidilmesine ve
sanıkların cezasının ''müebbet hapis'' cezasına indirilmesine hükmetti. Davanın diğer
tutuklu sanığı infaz koruma memuru Nihat
Kızılkaya'ya, ''işkence'' suçundan 3 yıl
hapis cezası veren mahkeme heyeti, sanığın
yargılama sürecindeki davranışlarının dikkate alınmasıyla takdiri indirim uygulayarak, sanığın cezasını 2 yıl 6 ay hapse indirdi. Kızılkaya'nın tutuklu kaldığı süreyi göz
önünde bulunduran mahkeme, sanığı tahliye etti. Mahkeme heyeti, sanıklar Mehmet
Pek ve Abdülmüttalip Bozyel'i, maktul
Engin Çeber, Özgür Karakaya, ve Cihan
Gün'e karşı eyleminden dolayı kasıt, suçun
işleniş biçimi, suç sebeplerini göz önüne
alınarak ''işkence'' suçundan 3'er kez ayrı
ayrı 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırdı.
Sanık polis memuru Aliye Uçak'ı müdahil
Aysu Baykal'a zor kullanma sınırlarını aşarak orantısız güç kullandığı için 5 ay hapis
cezasına çarptırarak cezayı erteleyen mahkeme heyeti, tutuksuz sanık Murat İşler'i
de müdahil Cihan Gül'e karşı eyleminden
dolayı ''işkence'' suçundan 2 yıl 6 ay hapse
çarptırarak, maktul Engin Çeber ve müdahil Özgür Karakaya'ya karşı yüklenen
suçun sanık tarafından sabit olmaması
nedeniyle İşler'in beraatine karar verdi.
Tutuksuz sanık Yemliha Söylemez'in ''resmi belgede sahtecilik'' suçundan 3 yıl 1 ay
hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmeden mahkeme heyeti, sanıklar infaz koruma memurları Murat Çise, Yavuz Uzun ve
Öncay Bozo'nun maktul Engin Çeber,
müdahiller Özgür Karakaya, Cihan Gül'e
karşı ''işkence'' suçunu işlediklerinden 3'er
kez, ayrı ayrı 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırılmasını kararlaştırdı. Diğer tutuksuz
sanıklar hakkında ise atılı suçları işlediklerine dair mahkûmiyetlerine yeterli kanaat
verici, kesin ve inandırıcı deliller elde edilmediği, atılı suçu işledikleri hususunun
şüphe aşamasında kaldığı ve yüklenen
suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit
olmaması nedeniyle ayrı ayrı beraatlerine
karar verildi. Bakırköy 14. Ağır Ceza
Mahkemesi Başkanı Recep Karaman, sanık
Fuat Karaosmanoğlu'nun eyleminin ''görevi kötüye kullanmak'' kapsamında kaldığı
ve bu suçtan dolayı cezalandırılmasıyla
tutuklu kaldığı süre göz önüne alınarak
tahliyesine karar verilmesi görüşünde olduğundan, bu konudaki çoğunluk görüşüne
katılmadığını belirterek, karara muhalefet
şerhi koydu. Üye hâkim Gülaser Gökdemir
Tekdal, sanık Aliye Uçak'ın müdahil Aysu
Baykal'a yönelik eyleminin ''işkence'' suçu
kapsamında kaldığından ''işkence'' suçuyla
cezalandırılması kanaatinde olduğunu,
sanık Nihat Kızılkaya'nın ''neticesi sebe-
131
biyle ağırlaştırılmış işkence'' suçu kapsamında kaldığından tutukluluk halinin
devamına karar verilmesi gerektiğini belirterek, karara muhalefet şerhi düştü.
(“Engin Çeber davasında 3 müebbet”,
http://www.sabah.com.tr, 01.10.2012)
Festus Okey davası
İstanbul Beyoğlu ilçe Emniyet
Müdürlüğü’nde gözaltında tutulduğu 20
Ağustos 2007 günü polis Cengiz Yıldız
tarafından öldürülen Nijeryalı Festus
Okey’in davası temyize gidiyor. Yargılama
aşamasında davaya katılma talepleri reddedilen ve mahkemeye hakaret ettikleri
iddiasıyla haklarında soruşturma başlatılan
200 kadar kişi temyize başvuracak. (“Okey
davası temyize gidiyor”,
http://www.ozgur-gundem.com,
04.02.2012)
Enver Aydemir davası
01 Şubat 2012 tarihli duruşma;
Vicdani retçi Enver Aydemir'e işkence
yaptıkları iddiasıyla yargılanan Albay
Mustafa Özmen ve Astsubay İsmail
Sümbül'ün yargılandığı davanın ikinci
duruşması Selimiye Askeri Mahkemesi'nde
görüldü. Duruşmada Av. Davut Erkan,
“işkencenin gerçekleştiği 24 ve 27 Aralık
tarihlerinde Aydemir’in askerliğe elverişli
olmadığını ifade ederek komutanların sivil
bir kişiye işkence yaptıklarını ve mahkemenin görevsizlik kararı vererek davanın
sivil mahkemede görülmesini” talep etti.
Mahkeme olay tarihinde Aydemir'in askerliğe elverişli olup olmadığını GATA'ya
sorulmasına karar vererek bir sonraki
duruşmanın 14 Mart 2012 tarihine ertelenmesine karar verdi. (“Avukat Davut Erkan
Aydemir İşkence Gördüğünde Sivildi”,
http://bianet.org, 01.02.2012)
Fevziye Cengiz davası
1- İzmir’de ailesiyle birlikte eğlenmeye
gittikleri müzikholde gözaltına alınan 37
yaşındaki Fevziye Cengiz’in karakolda
yediği feci dayağın görüntülerinin ardından Cengiz hakkında polislere hakaret ettiği, koluna eliyle vurduğu, tırmaladığı ve
ittiği gerekçesiyle 6,5 yıla kadar hapis istemiyle dava açılırken polislere ise “basit
yaralama” suçundan 1,5 yıla kadar hapis
istemiyle dava açılmıştı. Cengiz’in avukatlarının bu karara yaptıkları itiraz üzerine
Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesi, daha
önce basit yaralama suçundan 6 aydan 1,5
yıla kadar hapis istemiyle dava açılan
Hakan Yörük ve Beyit Sezgin hakkında
“tehdit ve hakaret” suçundan ek dava açılmasına, Tekin Doğan isimli polise de dayağa yardım ettiği, hakaret ve tehditte bulunduğu için dava açılmasına karar verdi.
Mahkeme dayağı izleyen ve görünmemesi
için perdeyi çeken Nevzat Atasever’e de
“kasten yaralamaya yardım” suçundan dava
açılması gerektiğine hükmetti. Savcılık
ayrıca dayak görüntülerini izleyerek rapor
hazırlaması için görevlendirilen Bilgi
İşlem Şubesi’nde görevli bir komiser yardımcısı ve iki polis memuru hakkında
dayağı gizleyerek “arbede” yönünde rapor
yazdıkları için soruşturma açtı. (“Dayak
yiyen kadına, dayakçı polislerden fazla
ceza istendi”, http://www.radikal.com.tr,
26.01.2012)
2- İzmir Karabağlar Karakolu'nda
Fevziye Cengiz'e elleri kelepçeliyken şiddet
uygulayan polislerle ilgili idari soruşturma
tamamlandı. İdari soruşturma sonucunda
söz konusu iki polis memuru için 12 ay
kıdem tenzili cezası istenirken, karakol personeli için disiplin cezasına gerek olmadığı
yazıyor. Bu da polislerin ayda 30 lira eksik
para alması ve bir yıl geç emekli olması
132
anlamına geliyor. Fevziye Cengiz'in avukatı
Hanife Yıldırım, cezanın "ödül gibi" olduğunu belirterek bu cezaya itiraz edeceklerini, gerekirse Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'ne (AİHM) başvuracaklarını
açıkladı. (“Karakolda Şiddetin Cezası 30
TL”, http://bianet.org, 02.02.2012)
3- İzmir Karabağlar Karakolu'nda
Fevziye Cengiz'i darp eden polislerin 5 yıl
9 ay hapis cezası istemiyle yargılandığı
davada mahkeme görevsizlik kararı verdi.
İzmir 17. Sulh Ceza Mahkemesi, dava dosyasında tehdit suçu söz konusu olduğunu
söyleyerek dosyayı Asliye Ceza
Mahkemesi'ne gönderdi. Cengiz'in avukatı
Hanife Yıldırım, görevsizlik kararının
doğru, ancak gerekçesinin yanlış olduğunu
söyleyerek; “Görevsizlik kararı olumlu bir
gelişme ama biz bu kararın tehdit değil
işkence üzerinden verilmesini bekliyorduk.
Sonuçta suç işkence suçu. Biz ısrarla ve
inatla bunun işkence suçu olduğu ve sanıkların bu suç kapsamında yargılanması
gerektiği görüşündeyiz. Bu konudaki bütün
savunmalarımızı ve itirazlarımızı Asliye
Ceza Mahkemesinde de sunacağız. İşkence
suçundan görevli olan mahkeme Ağır Ceza
Mahkemesidir. Dosyanın da Ağır Ceza
Mahkemesine gitmesi gerekiyor." dedi.
(“Fevziye Cengiz Davası, Mahkeme
İşkenceyi Değil, Tehdidi Gördü”,
http://bianet.org, 15.02.2012)
4- Fevziye Cengiz’in yargılandığı davanın yapılan duruşmasında, Cengiz’in gözaltına alındığı müzikholde garson olarak
çalışan Sıdıka Yufkar tanık olarak dinlendi. Cengiz’in feci şekilde dövüldüğü gün,
polislerin Cengiz hakkında kendilerine
direndiği, kollarına vurup tırmaladığı ve
küfür ettiği iddiasıyla şikâyetçi olmaları
üzerine tanık olarak karakolda ifadesi alınan Yufkar, Cengiz’i daha önce tanımadığı,
polislere direnip küfrettiğini duymadığı
yönünde ifade vermişti. Ancak Yufkar, aradan 7 ay geçtikten sonra mahkemede verdiği ifadede Cengiz’in müzikholde garson
olarak çalıştığını, polislere direnip küfür
ettiğini iddia etti. Mahkemenin iki ifade
arasındaki çelişkiyi sorması üzerine de
“Benim şu anki ifadem daha doğru ve
teferruatlıdır, çünkü olay günü alkollüydüm.” dedi. Yufkar’ın alkollü iken yaşadıklarını, ilk gün verdiği ifadenin tam tersi
biçiminde hatırladığını iddia etmesi
Cengiz’in avukatlarının da tepkisini çekti.
Cengiz hakkında açılan davada daha önce
dinlenen müzikholün sahibi ve diğer çalışanlar da ilk gün verdikleri ifadelerin aksine Cengiz aleyhine ifade vermişlerdi.
Bütün tanıkların bu şekilde ifade değiştirmesi dikkat çekti. (“Karakolda dayak
davasında şaşırtan gelişmeler”,
http://www.radikal.com.tr, 25.02.2012)
5- İzmir Karabağlar Polis Merkezi'nde
polisler tarafından şiddet gören Fevziye
Cengiz'le ilgili hazırlanan yeni bilirkişi
raporunda Emniyet Bilgi İşlem
Bürosu'ndan iki polis tarafından hazırlanan
önceki raporun aksine polislerin Cengiz'i
dövdüğüne ilişkin ayrıntılar var:
Dövülmesi, kelepçeleyip yere yatırıldıktan
sonra şiddetin devam etmesi, kamera kaydını engellemek için perdenin kapatılması
gibi. Hakan Çelik tarafından hazırlanan
raporda, "polislerin koluna vurduğu, polisleri ittiği, tırmaladığı ve onlara hakaret
ettiği" iddialarıyla hakkında altı buçuk yıla
kadar hapis cezası istenen Fevziye
Cengiz'in dayağa direnç gösterdiği için polislerin koluna vurduğu ve ittiği belirtiliyor.
Ayrıca Cengiz'in hareketlerinde bir aşırılığın görülmediği, ısrarlı biçimde sağ gözünü göstererek polislere bir şeyler anlatmaya
çalıştığı ifade ediliyor. (“Arbede Değil
İşkence”, http://bianet.org, 01.04.2012)
133
6- İzmir Karabağlar Karakolu'nda
Fevziye Cengiz'i darp eden polislerin yargılandığı davada, İzmir 12. Asliye Ceza
Mahkemesi polislerin "işkence suçundan
yargılanması gerektiğini" söyleyerek dosyayı
Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. Avukat
Hanife Yıldırım, "Suçun işkence suçu olduğu zaten çok açıktı. Dava sürecinin en
başından beri bizim talebimiz de yargılamanın Ağır Ceza'da yapılması yönündeydi.
Mahkemenin bunu kabul etmesi sevindirici"
dedi. (“Mahkeme Sonunda İşkenceyi
Gördü”, http://bianet.org, 09.05.2012)
7- İzmir Karabağlar Karakolu'nda polislerin şiddet uyguladığı Fevziye Cengiz'in
"polise mukavemet ve hakaret" ettiği iddiasıyla yargılandığı davanın üçüncü duruşması 13.06.2012 tarihinde İzmir 15. Sulh
Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Mahkeme,
olayda tehdit, hakaret ve görevli memura
karşı direnme söz konusu olduğuna hükmederek görevsizlik kararı verdi, dosyayı
Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderdi.
Bununla birlikte Cengiz hakkında istenen
hapis cezası da ağırlaştırıldı. Avukat
Hanife Yıldırım, Cengiz hakkında her bir
suçtan istenen cezanın üst sınırı bir buçuk
yıl iken yedi yıla çıktığını, bunun da 21
yıla yakın hapis cezasına denk geldiğini
söyledi. Basına yansıyan kamera görüntülerinde Cengiz'e şiddet uyguladığı görünen
iki polis memuru ise İstanbul'da bir karakola tayin edildi. Avukat Yıldırım, buna
itiraz ettiklerini ancak memurların tayin
edilmiş olmaları ve idari soruşturmaya
karşı bir hukuk yolu olmadığı için itirazlarının reddedildiğini söyledi.
"Müvekkilimle görüştük ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) sürecini başlattık." diye konuştu. Ayrıca İzmir Tabip
Odası da Fevziye Cengiz'in işkence gördüğünü söylemesine rağmen, bu iddiayı raporuna yazmayan doktor hakkında "bulguları
rapora yazmakta ihmali olmadığı" gerekçesiyle soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verdi. Avukat Yıldırım, bu karara da itiraz ettiklerini, bu sürecin bitmediğini ve sonucu beklediklerini belirtti.
(“Fevziye Cengiz Davası İyiye
Gitmiyor!”, http://bianet.org, 13.06.2012)
8- İzmir Karabağlar Karakolu'nda polislerin Fevziye Cengiz'e işkence yaptığı
görüntülerle ilgili "Polisler şikâyetçiyi
sakinleştirmeye çalışıyor" diye rapor veren
ve "delil karartma" suçundan yargılanan üç
bilirkişi polis hakkındaki dava bugün 9.
Asliye Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
Mahkeme, işkence dosyası ile delil karartma dosyasının birleştirilmesi için üst mahkemeye başvurdu. (“Delil Karartma,
İşkence Dosyasıyla Birleşecek”,
http://bianet.org, 19.07.2012)
9- Karabağlar Polis Merkezi'nde geçen
yılın temmuz ayında gözaltına alınan
Fevziye C'nin dövülmesine ilişkin 4 polis
hakkında asliye ceza mahkemesinde açılan
ve görevsizlik kararı verilen dava İzmir 6.
Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye başlandı. Davanın ilk duruşmasına, mağdur
Fevziye C. ve avukatları ile sanık polis
memurları B.S, H.Y, T.D. ve avukatları
katıldı. Sanık polisler H.Y ve B.S, yaptıkları
savunmada, Fevziye C'nin kendilerine hakaret ve küfür ettiğini, kelepçe takmak istediklerinde de kendilerine hakim olamayarak
Fevziye C'ye tokat attıklarını söyledi.
Mağdur Fevziye C. ise önceki yazılı ifadesini yinelediğini belirterek, sanık polislerin
kendisini dövdüklerini, şiddet uyguladıklarını iddia etti. Duruşmada tanık sıfatıyla
ifadesine başvurulan Fevziye C.'nin eşi
Murat C. de eşinin söz konusu müzikholde
çalışmadığını, o gece eşiyle eğlenmeye gittiklerini, kimlik kontrolü yapıldığında kimliklerinin arabada olması sebebiyle kendisi-
134
nin arabaya kimliklerini almaya gittiğini,
döndüğünde de sanık polislerin eşine hakaret ettiklerini ve tokat attıklarını anlattı.
Karakola götürüldüklerinde kendisini içeri
almadıklarını, 30 dakika kadar dışarıda beklediğini belirten Murat C, pencereden eşini
dövdüklerini gördüğünü söyledi. Mahkeme
heyeti, Fevziye C'nin kızı ve damadının da
tanık sıfatıyla mahkemede hazır bulundurularak dinlenmesi istemiyle duruşmayı erteledi. (“Polis merkezinde dayak davası başladı”, http://www.radikal.com.tr,
31.10.2012)
10- İzmir'de, gözaltına alınıp götürüldüğü Karabağlar Polis Merkezi'nde dayak
yediğini öne sürerek şikâyetçi olan Fevziye
Cengiz'in, 'polise hakaret etmek ve basit
şekilde yaralama' ile suçlandığı 10'uncu
Asliye Ceza Mahkemesi'nde yapılan duruşmaya, sanık Fevziye Cengiz ile davacı
polisler katılmazken, avukatlar Hanife
Yıldırım ve Tolga Yurdakul hazır bulundu.
Hâkim Hasan Mesut İlhan, 6'ıncı Ağır
Ceza Mahkemesi'nde devam eden ana dava
dosyasını incelediğini belirtti. Fevziye
Cengiz'in müşteki, polis memurları H.Y.,
B.S., T.D. ve N.A.'nın sanık olduğu bu
dosya ile kendi mahkemelerinde görülen
davanın aynı olduğunu, birleştirilmesi
yönünde karar vereceğini söyledi. Hâkim
Hasan Mesut İlhan, üst derece mahkeme
olmasından dolayı, dava dosyasının 6'ıncı
Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki dosya ile birleştirilmesi konusunda görüş sorulmasına
ve görüşün beklenmesine karar verip,
duruşmayı 21 Aralık'a erteledi.
(“Karakolda dayak davası birleşti”,
http://www.dha.com.tr, 26.11.2012)
11- Karabağlar Polis Merkezi'nde geçen
yılın Temmuz ayında gözaltına alınan
Fevziye C'nin dövülmesine ilişkin görüntüleri rapor eden 3 polisin "delilleri karart-
ma" suçundan yargılandığı ve İzmir 9.
Asliye Ceza Mahkemesi'nde devam eden
davanın duruşmasında; Müşteki avukatları,
olayın bir bütün olarak değerlendirilmesi
için dosyaların ağır ceza mahkemesinde
birleştirilmesi gerektiğini söyledi. Sanık
polislerin avukatı Gülseren Menek ise
müvekkillerinin cumhuriyet savcısına sundukları CD'lerle 6. Ağır Ceza
Mahkemesi'ne gönderilen CD'ler arasında
karşılaştırma yapılarak gizlenen görüntü
olup olmadığı konusunda bilirkişi raporunun alınmasını talep etti. Mahkeme delillerin "işkence suçu" ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği, dolayısıyla da delillerin takdir ve incelemesinin, ağır ceza mahkemesine ait olduğu kanaatine varıldığını belirterek "görevsizlik" kararı verdi ve dosyanın
ilgili ağır ceza mahkemesine gönderilmesine karar verdi. (“Delilleri karartan polisler hakkında görevsizlik kararı”,
http://www.cnnturk.com, 21.12.2012)
Şerzan Kurt davası
06 Ocak 2012 tarihli duruşma
Eskişehir 1.Ağır Ceza Mahkemesi'nde
görülen davanın 10. duruşmasında; Gizli
tanığın ifadesinin Eskişehir'deki mahkemede de dinlenmesi talebi kabul edilerek,
“Polisin havaya değil, Kurt'a doğru ateş
açtığını" söyleyen Muğla 2. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde verdiği ifadesi okundu.
Sanık polis Şahin'in avukatı ;"gizli tanığın
ifadelerinin doğru olmadığını” söyleyerek
ifadenin kabul edilmemesini talep etti.
Ayrıca, "olay yerinde bir sandalye bacağı
olduğunu, bununla Kurt'un başına birden
çok vurulmuş olarak öldürülmüş olmasının
kuvvetle muhtemel olduğunu" ileri sürdü.
Savunmasını okuyan sanık Gültekin Şahin
de "Ailemden uzak kaldım, tahliyemi istiyorum" derken, kasti bir tutumunun olmadığını ileri sürdü. Hâkim Osman Açar,
135
sanık Şahin'in tahliye talebini reddederek,
Adli Tıp Kurumu'nun Muğla'dan getirilecek giysiler ve mermi çekirdeği üzerinde
tekrar inceleme yapmasına karar vererek
duruşmayı 17 Şubat 2012 tarihine erteledi.
(“Şerzan'ı Sandalye Bacağı Öldürmüş!”,
http://bianet.org, 06.01.2012)
“Ben sadece havaya ateş ettim. Mağdur ben
oldum, tahliyemi istiyorum.” dedi.
Mahkeme heyeti, sanık polis Gültekin
Şahin’in tutukluluk halinin devamına karar
vererek duruşmayı 6 Nisan’a erteledi.
(“Kurşun sıkmasın da çiçek mi atsın!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
18.02.2012)
17 Şubat 2012 tarihli duruşma
Davanın 12. duruşmasında sanık polis
Gültekin Şahin ve avukatları ile Şerzan
Kurt’un babası Ömer Kurt, annesi Necla
Kurt ve çok sayıda STK temsilcisi katıldı.
Duruşmada, heyet değişikliği nedeniyle
önceki duruşmaların zabıtları okundu.
Zabıt okuma işleminin ardından konuşan
Şerzan Kurt’un avukatı Mustafa Rolas, olay
yeri incelendiğinde sanık vekillerinin öne
sürdüklerinin gerçeği yansıtmadığı, olay
yerinin çıkmaz bir sokak olduğunu, bir başkasının oraya girip çıkmasının dahi mümkün olmadığını belirtti. Rolas, “Emniyet
amiri bırakın silah kullanılmasını gaz sıkılmasına dahi izin vermediğini söylemişti.
Sanık avukatlarının savunması dayanaksızdır. Burada hedef gözeterek ateş etme vardır.” dedi. Sanık polis Gültekin Şahin’in
avukatı Erol Halkadan ise, daha önceki
duruşmalarda olduğu gibi polis Şahin’in
yasal çerçevede hareket ettiğini savunarak,
“Müvekkilim ateş etmiştir, ancak 2 el havaya ateş etmiştir sadece. Müvekkilimin silahı
9 mm’dir. Bunun etkisi 60 metredir.
Maktul 58 metre ilerdedir. İsabet etse dahi
etkisinin olmayacağı bellidir.” dedi.
Halkadan, ayrıca müvekkilinin “açılım”
kurbanı olduğunu ileri sürdü. Halkadan,
ateş emri vermedim diyen amirler hakkında
suç duyurusunda bulunacaklarının belirtirken, “Polis taş atanlara çiçek mi verecek?
Polis müdahale etmese kan gövdeyi götürecek” diyerek silah kullanılmasını savundu.
Polis sanık Gültekin Şahin ise, gizli tanığın
ifadesinin çelişkili olduğunu ileri sürerek,
06 Nisan 2012 tarihli duruşma
Eskişehir 1'inci Ağır Ceza
Mahkemesi'nde devam eden davanın 13.
duruşmasında, Kurt ailesinin avukatı
Mustafa Rollas, Şahin'in hedef gözeterek
kasten öldürme olayını gerçekleştirdiğini
söyledi. "Gizli tanığın ifadeleriyle suçu
polis memuru Şahin'in işlediğine dair deliller kuvvetlenerek arttı. Tutukluluk halinin
devamını istiyoruz." dedi. Şahin'in avukatı
Erol Halka ise müvekkilinin 2 yıla yakın
bir zamandır tutuklu olarak yargılandığını
ve olayı işlediğine dair bir delil bulunmadığını savunarak tahliye talebinde bulundu.
Mahkeme, İstanbul Adli Tıp Kurumu'ndan
Kurt'un olay günü giydiği kıyafetlerinin ve
vücuduna girip çıktığı öne sürülen mermi
çekirdeği ile ilgili raporun gelmesinin beklenmesi amacıyla duruşmayı 25 Mayıs 2012
tarihine erteledi. Şahin'in tahliye talebini
de reddetti. (“Şerzan Kurt'u Vurmak
Yasalmış!”, http://bianet.org, 06.04.2012)
25 Mayıs 2012 tarihli duruşma
Eskişehir 1'inci Ağır Ceza
Mahkemesi'nde yargılanmasına devam edilen davanın duruşmasında İstanbul Adli
Tıp Kurumu’ndan gelen raporları okudu.
Heyet, Adli Tıp Kurumu’nun Şerzan
Kurt’un vücudunda 0.6 santimetrelik
mermi giriş izinin olduğu yönünde rapor
düzenlediğini belirtti. Bunun üzerine
Gültekin Şahin’in avukatı Erol Halka,
İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan gelen
raporda Şerzan Kurt’un vücudunda 0.6 san-
136
timetrelik mermi giriş izinin olduğuna yer
verildiği, müvekkilinin kullandığı tabancanın ise 9 milimetre olduğunu belirtti.
Halka, Şahin’in tahliyesini istedi. Şerzan
Kurt’un yakınlarının avukatı Cemal Doğan
ise duruşmada gelen raporların kendi iddialarını doğruladığını öne sürerek, "Sanık
polis memuru Gültekin Şahin hedef gözeterek kasten öldürme olayını gerçekleştirmiştir. Olay sonrası görgü tanıkları polis
memurunu teşhis etmişlerdir. Eldeki delillere göre polis memurunun tutukluluk halinin devam etmesini istiyoruz" dedi.
Mahkeme, sanık Gültekin Şahin’in tutukluluk halinin devamına karar vererek gizli
tanığın imza eksikliklerinin giderilmesi,
İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan eksik
gelen raporun beklenmesi amacıyla duruşmayı 22 Haziran 2012 tarihine erteledi.
(“Şerzan Kurt davasında Adli Tıp raporu
tamam”, http://www.radikal.com.tr,
25.05.2012)
22 Haziran 2012 tarihli duruşma
Şerzan Kurt'un ölümüyle ilgili açılan
davanın 15. duruşması Eskişehir 1. Ağır
Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmada
tutuklu sanık Gültekin Şahin hazır edilirken, duruşmaya sanık ve müdafii avukatlarının yanı sıra BDP Hakkâri Milletvekili Adil
Kurt, Şerzan Kurt'un Babası Ömer Kurt,
Annesi Necla Kurt ve Eğitim Sen temsilcileri katıldı. Duruşmada tutuklu sanık
Gültekin Şahin'in avukatları, müvekkillerinin tahliyesini talep etti. Şahin'in tutukluluk halinin devamına karar veren mahkeme
heyeti, savcının esas hakkındaki mütalaasını
hazırlaması için duruşmayı 24 Temmuz'a
erteledi. (“Şerzan Kurt davasına mütalaa
ertelemesi”, http://diclehaber.com.tr,
22.06.2012)
24 Temmuz 2012 tarihli duruşma
Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
görülen davanın duruşmasında Kurt'un
avukatı Nezahat Paşabayraktar'ın mahkemeye sunduğu Adli Tıp Uzmanları
Derneği raporuna göre, olayın olduğu gün
yapılan incelemelerde Kurt'un omzunda
bulunan kurşun deliğinin çapının, Adli
Tıp Kurumu'nun yaptığı otopsi raporunda
belirtilenle uyuşmadığı, arada geçen 12
günlük süre içerisinde yara deliğinin çapının değişebileceğine vurgu yapılarak sanık
polis Gültekin Şahin'in "kasten insan
öldürmekten" yargılanması gerektiğini söyledi. Sanık Şahin'in avukatı Erol Halka ise
söz konusu raporların kesin bir hüküm
içermediğini, mahkeme heyeti tarafından
itibar edilmemesini istedi. Halka, mahkemeye sunulan raporların sanık Şahin'e
yönelik bir suç unsuru taşımadığını söyledi. Halka, raporlarda belirtilen, "Kurt'un
ölümü, silahlı yaralama ile başına aldığı
kült bir cisim sonucu gerçekleşmiştir" şeklindeki beyanının tek başına şüphe oluşturduğunu ileri sürdü. Avukat Halka, müvekkilinin beraatini isterken, Uğur Kaymaz
davasını kanıt olarak gösterdi, "Mardin
Kızıltepe'deki davada dört özel harekât
polisi tek gün bile tutuklu kalmadı.
Müvekkilim ise iki yıldır tutuklu" dedi.
Mahkeme heyeti, tahliye taleplerini kabul
etmeyerek, Adli Tıp Kurumu'nun raporunu savcının incelemesine ve bir sonraki
duruşmanın 17 Ağustos 2012 günü yapılmasına karar verdi. 'a bıraktı. (“Cezasızlık
Örnek Oldu”, http://bianet.org,
24.07.2012)
17 Ağustos 2012 tarihli duruşma
Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde
devam eden davanın duruşmasında da esas
hakkındaki mütalaasını sunan savcı, sanık
polis memurunun “olası kasıt ile insan
öldürdüğünü”, bu nedenle ömür boyu
hapis cezasına mahkûm edilmesini talep
etti. Taraf avukatlarının esas hakkındaki
137
mütalaaya karşı yazılı beyanda bulunmaları
için duruşmayı 7 Eylül 2012’ye erteledi.
(“Şerzan Kurt'u öldüren polis için müebbet istendi”, http://www.radikal.com.tr,
17.08.2012)
07 Eylül 2012 tarihli duruşma
Muğla'da 21 yaşındaki Şerzan Kurt'u
öldürmekten 2,5 yıldır tutuklu yargılanan
ve polis Gültekin Şahin, Eskişehir 1. Ağır
Ceza Mahkemesi'nde yapılan son duruşmada suçlu bulunarak sekiz yıl hapis cezasına
çarptırıldı ve tahliye edildi. Sanık Şahin
bugün mahkemece, önce Kurt'u öldürmekten suçlu bulunarak müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Daha sonra davanın tanığı
Oktay Kebapçı'nın da olay yerinde olduğu
ve silahını ateşlediği öne sürülerek, sanık
Şahin'e "faile yardım etmekten" ceza indirimi uygulandı. Sekiz yıl hapis cezası alan
Şahin tahliye edildi. Avukat Rollas, karara
itiraz edeceklerini söyledi. Kararı duyan
Ömer Kurt, "Ben zaten bir kere ölmüştüm,
bugün ikinci kez öldürdüler beni" dedi,
mahkeme önünde "Adalete sığınıyorum,
adalet neredesin?" diye feryat etti. (“Ey
Adalet, Neredesin?”, http://bianet.org,
07.09.2012)
‘Hayata Dönüş’ operasyonu davası
1- 19 Aralık 2000’de “Hayata Dönüş”
adı altında yapılan operasyon sırasında
Ümraniye Cezaevi’ndeki 408 tutuklu ve
hükümlü hakkında açılan ve 11 yıldır
devam eden davanın duruşması İstanbul
Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde
görüldü. Duruşmada, tutuklu yargılanan
Mehmet Avcı hakkında tahliye kararı verilirken, ifadeleri alınmayan sanıklar için ek
süre talep edildi. Dava 6 Temmuz tarihine
ertelendi. (“Ümraniye davası 6 Temmuz’a
ertelendi”, http://www.ozgur-gundem.com,
16.02.2012)
2- Görev sınırlarını aşarak, 12 kişinin
ölümüne sebep oldukları, 29 kişiyi öldürmeye teşebbüs ettikleri” öne sürülen dönemin 39 jandarma görevlisinin yargılandığı
davaya bakan Bakırköy 13. Ağır Ceza
Mahkemesi'nin, İstanbul İl Jandarma
Komutanlığı'na gönderdiği talimat yazısına, cevap geldi. İstanbul İl Jandarma Genel
Komutanlığı tarafından mahkemeye gönderilen yazıda, Bayrampaşa Cezaevi'nde 19
Aralık 2000 tarihinde başlayan operasyona
ilişkin, ellerinde kamera görüntülerine ait
kayıt bulunmadığı belirtildi.
(“Jandarma'dan 'Hayata Dönüş' cevabı”,
http://www.radikal.com.tr, 22.05.2012)
3- Bayrampaşa Cezaevi’ne düzenlenen
‘Hayata Dönüş’ operasyonunda 12 tutuklunun ölmesi, 77 tutuklunun da yaralanmasıyla ilgili davada üst üste tutanak skandalı
yaşanıyor. Operasyon günü kaleme alınan
tutanakta imzası olan beş subayın kimliklerine dair jandarmanın geçen yıl mahkemeye
gönderdiği yazıda iki isim bildirilirken, üç
ismin saptanamadığı belirtilmişti. Fakat
2005’te tutukluların yargılandığı Eyüp’teki
davaya jandarmanın beş farklı ismi bildirdiği anlaşılmıştı. Jandarma bu kez mahkemeye Eyüp’e gönderdiği isimleri bildirdi.
Fakat bu kez de rütbeler farklı çıktı. Daha
önce yüzbaşı oldukları kaydedilen Ömer
Arık’ın jandarma kurmay albay, Zeki
Bingöl’ün de jandarma binbaşı olduğu yazıldı. Öte yandan, geçen yıl yine jandarma
tarafından mahkemeye gönderilen bir evrak,
Bayrampaşa Cezaevi’ne yönelik operasyon
için ‘Tufan’ adlı bir planın hazırlandığını
ortaya koymuştu. Mahkeme de planın ekinde yer alan, operasyona kimlerin katıldığını
gösteren görev listesindeki üç üsteğmeni
sordu. Jandarma Komando Özel Asayiş
Komutanlığı’ndan gelip görevli olan, tabur
komutanı olarak görev yaptıkları anlaşılan
Jandarma Üsteğmen Bayram Özer, Murat
138
Bektaş ve İdris Tahta’nın Bayrampaşa
Cezaevi’ndeki operasyonda hangi görevde
oldukları sorusu yöneltildi. Jandarma Genel
Komutanlığı, 9 Mart 2012’de verdiği yanıtta, “Söz konusu personelin bahse konu operasyona katılıp katılmadıklarına ait herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığını” yazdı.
Bu arada, görevli subayların isimlerinin
‘bilinemediği’ ve arşivde ‘bulunamadığı’
savunulurken, operasyonda yanan tutuklulara ait giysiler Eyüp Adliyesi’nin adli emanetinden çıktı. Bu giysiler de 12 yıldır bulunamıyordu. (“Bayrampaşa davasında yine
tutanak skandalı!”,
http://www.radikal.com.tr, 24.05.2012)
4- Bayrampaşa Cezaevi’nde, 12 tutuklunun ölümü, 77’sinin de yaralanmasıyla
sonuçlanan ‘Hayata Dönüş Operasyonu’
sırasında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı
olarak görev yapan Ferzan Çitici, Bakırköy
13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen, 39
erin yargılandığı Bayrampaşa davasının
dünkü duruşmasında tanık olarak dinlendi.
Çitici, operasyonu savundu ve operasyonun, ‘ölüm sırasındaki tutukluları kurtarmak için yapıldığını’ öne sürdü.
Tutukluların birbirlerini öldürdükleri şeklinde yalan ifadeler içeren ve kim tarafından imzalandığı belli olmayan Olay
Tutanağı altına neden ‘İmzadan imtina
ediyorum’ diye yazdığı sorusuna karşılık,
“Müdürün odasından hiç çıkmadım, neler
olup bittiğini görmedim, bilmiyorum.
Müdahale emrini vermediğim için imzalamadım.” diye yanıt verdi. Çitici, avukatların ısrarla yönelttiği “Operasyonun sorumlusu kim?” sorusuna ilişkin “Dönemin
hükümeti, Adalet ve İçişleri Bakanlıkları”
dedi. Avukatların, silahlarla vurulan tutukluların vücudundaki kurşun deliklerine
bıçakla müdahale edilmesi, operasyonda
kullanıldığı öne sürülen yakıcı bomba, kaybedilen cezaevi defterinin akıbeti, olay
tutanağını imzalayan 25530 sicil numaralı
sivil memurun kim olduğu, operasyonda
eylemcilerin zarar görmemesi için önlem
alınıp alınmadığı sorularına aynı yanıtı
verdi: “Bilmiyorum, ben sorumlu değilim.”
(“Başsavcı: Hiçbir şey görmedim”,
http://www.radikal.com.tr, 26.05.2012)
5- 19-22 Aralık'ta Ümraniye
Cezaevi'nde yapılan Hayata Dönüş
Operasyonu sonrasında 267 askeri personele sekiz yıl önce açılan Üsküdar 2. Ağır
Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 30
Mayıs 2012 tarihli duruşmasında; müdahil
avukatlar, sanıkların dört yıldır mahkemeye getirilmediğini, sanıklara soru sorma
hakkı elde edemediklerini, üç yıl önce
ortaya çıkan "Bora" ve "Atmaca" isimli
hareket planlarının işleme konmadığını ve
şimdiye kadarki tüm taleplerinin reddedildiğini bu duruşmada da tekrarladı.
Mahkeme heyeti bu talepler hakkında
karar bile vermeye gerek duymadan duruşmayı 6 Kasım 2012 tarihine erteledi.
(“Askerlere "Peşin Beraat" mi?”,
http://bianet.org, 30.05.2012)
6- Ümraniye Cezaevi'nde 19-22
Aralık'taki Hayata Dönüş Operasyonu'na
maruz kalan mahkûmlara "devlet malına
zarar vermek" "görevli memura direnmek"
gerekçeleriyle açılan davanın duruşması
Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
görüldü. Duruşmaya, üç tutuksuz sanık ile
başka bir suçtan hükümlü olan sanık Ümit
İlter katıldı. Duruşmadan sonra Avukat
Güçlü Sevimli tarafından yapılan açıklamada, "bu davada sanık olup da başka suçlardan cezaevlerinde olan tüm sanıkların gelecek duruşmaya getirilmesine" karar verilerek, davanın 28 Mayıs 2013, saat 11:00'e
bırakılmasına karar verildiğini söyledi.
(“Bora ve Atmaca’da Sona Gelindi”,
http://bianet.org, 19.11.2012)
139
7- Bayrampaşa Cezaevi’ne yönelik
Hayata Dönüş Operasyonu’nda 12 tutuklunun ölümüne ilişkin olan ve Bakırköy 13.
Ağır Ceza Mahkemesi’nde 39 erin ve bir
astsubayın yargılandığı davada bir sahtecilik daha ortaya çıkarıldı. Er Hilmi Çolak’ın
Malkara Jandarma Komutanlığı’nda alındığı belirtilen ve “Bizim müdahalemizde
kimse yaralanmadı.” dediği iddia edilen
ifade tutanağı ‘sahte’ çıktı. Mahkeme ifade
tutanağında imzası bulunan jandarma
görevlileri hakkında suç duyurusunda
bulundu. Mahkeme Jandarma Genel
Komutanı emekli Orgeneral Yalman ve
emekli Tümgeneral Özbek'in de aralarında
olduğu üst düzey asker ve bürokratlar tanık
olarak dinlenmesine ve olay günü jandarmanın yaptığı video çekimlerinin Cezaevi
Genel Müdürlüğü'nden istenmesine karar
vererek bir sonraki duruşmanın 15 Mayıs
2013 günü saat 10:00'da yapılmasına karar
verdi. (“Bayrampaşa'da askerin ifadesi
sahte çıktı”, http://www.radikal.com.tr,
28.11.2012)
8- Bayrampaşa Cezaevi'nde 19-22 Aralık
2000'de, Hayata Dönüş Operasyonu'nda
"Tufan" planını uygulayan Ankara
Jandarma Komando Özel Asayiş
Komutanlığı, Bakırköy 13. Ağır Ceza
Mahkemesi'nden gelen 17 ayrı talebin hiçbirini kaale almadı, ya "bilgimiz yok" dedi
ya da yanıt bile vermedi. Bakırköy 13. Ağır
Ceza Mahkemesi'ndeki dava sadece Elazığ
Jandarma Komando Taburunda görevli 39
er hakkında açıldı. Hiçbir rütbeliye suçlama yöneltilmedi. Çağdaş Hukukçular
Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi, davanın
seyriyle ilgili yaptığı basın açıklamasında;
yargılama kapsamında tanık olarak dinlenen veya tanık olarak çağrılan üst düzey
askeri personel, devlet görevlisi ve bürokratın operasyondaki çok açık sorumluluklarına karşın sanık sandalyesinde olmadık-
larının altını çizdi. (“Görmedik,
Duymadık, Bilmiyoruz”, http://bianet.org,
25.12.2012)
9- Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi,
Bayrampaşa Cezaevi’ndeki “Hayata Dönüş
Operasyonu” soruşturmasını yürüten savcı
Ali İhsan Demirel hakkında “görevi kötüye kullanmak” suçundan 3 yıla kadar hapis
istemiyle kamu davası açılması için yeterli
delilin mevcut bulunduğuna karar verdi.
Kararda, Demirel’in, soruşturmanın
devam ettiği bir yılı aşkın sürede operasyona katılan askeri personelin kimlik bilgilerinin tespiti hususunda ilgili makamlara yazılan müzekkerelere cevap vermeyen,
olumsuz cevap bildiren, istenilen bilgi ve
belgeleri göndermeyen sorumlular hakkında herhangi bir yasal takibat başlatmadığı
belirtildi. Savcı Demirel’in, Bayrampaşa
Cezaevi Müdahale Planı’nı bu süreçte
temin edemeyerek soruşturmanın uzamasına sebebiyet verdiği, bir kısım kamu personelini koruyucu tarzda hareket ettiği,
operasyonda görev alan asker kişilerden
hiçbirinin savunma veya beyanını bizzat
tespit etmediği yer aldı. Son soruşturma,
Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nce yürütülecek.
(“Hayata Dönüşte savcıya soruşturma”,
http://gundem.milliyet.com.tr,
25.12.2012)
12 Eylül davası
12 Eylül 1980 askeri darbesine ilişkin
hazırlanan ve mahkemece kabul edilen
iddianamenin ardından 12. Ağır Ceza
Mahkemesi'nin yargılayacağı darbecilerin
ilk duruşması 4 Nisan 2012 tarihinde saat
09.30'da yapılacak. Mahkeme, 'Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya
bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve anayasa ile teşekkül etmiş olan
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan
140
kaldırmaya veya görevini yapmasına engel
olmaya cebren teşebbüs etmek' suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen dönemin Genelkurmay Başkanı ve 7.
Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile dönemin
Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli
Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında yurt
dışına çıkış yasağı da getirdi.
İddianamenin kabulünün ardından davaya
müdahale amaçlı olarak dilekçeler verildiğinin belirtildiği mahkeme kararında,
müdahillik konusunun duruşmada kararlaştırılacağı belirtildi. Mahkeme tensip
zaptında İşkence iddialarına ilişkin olarak;
- MİT Müsteşarlığından, Adalet
Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel
Müdürlüğü ve Jandarma Genel
Komutanlığından, darbe sonrasında
cezaevlerinde yapıldığı iddia edilen
işkencelerle ilgili bilgi ve belgelerin,
düzenlenmiş ise raporların ve özellikle
görüntü kayıtlarının onaylı birer suretlerinin gönderilmesini,
- Kara Kuvvetleri Komutanlığından,
darbe sonrasında cezaevlerinde yapıldığı
iddia edilen işkencelerle ilgili bilgi ve
belgelerin, düzenlenmiş ise raporların
ve özellikle görüntü kayıtlarının onaylı
birer suretlerinin gönderilmesini,
- Özellikle Mamak Askeri Cezaevinde
yapıldığı iddia edilen işkencelerle ilgili,
işkence görenlerin durumunun tespiti
için düzenlenen sağlık fişlerinin Kara
Kuvvetleri Komutanlığının arşivinde
bulunduğu iddia edildiğinden, bu konudaki bilgi ve belgelerin iletilmesini,
- Mehmet Ali Birand tarafından hazırlanan 12 Eylül Belgeseli adlı programın
kopyalarının bulunduğu CD'lerin
Emanet Memurluğuna gönderilerek,
emanete alınmasını,
- Sanıklar Evren ve Şahinkaya'nın savcılık ifadelerinin kayıtlı olduğu CD ve
video kasetleri, Emanet Memurluğuna
gönderilerek, emanete alınmasını istedi.
(“12 Eylül soruşturmasında ilk duruşma tarihi belli oldu”,
http://www.zaman.com.tr, 18.01.2012)
Evren ve Şahinkaya'ya açılan davanın
ardından, Aydın Cumhuriyet Başsavcılığı,
Aydın Cezaevi'ndeki işkence olaylarıyla
ilgili olarak Ankara'da yaşayan darbe mağduru Cumhur Yavuz'un talimatla ifadesini
alarak konu ile ilgili soruşturma başlattı.
Yavuz Çankaya Karakolu'nda verdiği ifadesinde, Eskişehir Cezaevi'nden, Aydın
Cezaevi'ne gönderildiğini belirterek şöyle
devam etti:"İlk gittiğimiz zaman girişte
tamamen elbiselerimizi çıkarttılar, ellerinde kalas parçaları denen büyük sopalar
vardı, kaba dayağa maruz kaldık. Görevli
kişilerin hangi kuruma ait olduğunu bilmiyorum, çünkü üzerlerinde resmi giysileri
yoktu. Bizi döven ve işkence yapan kimseler hep sivil giyimliydiler. Kim olduklarını
o dönemin yöneticileri biliyorlardır. O
dönem cezaevinde kaldığımız sırada gardiyanlar bizi hücrelerimizden çıkararak
malta boşlukları denen yerlerde işkence
yapıyorlardı Gardiyanlar kendilerine ait
coplarla ve tekme, yumruk, tokatla saatlerce işkence yaptılar. İşkencenin sayısını
dahi hatırlamıyorum. Artık öyle bir psikoloji içerisine girmiştim ki, işkence yapılmadığında sanki rahatsız oluyordum. Bu
işkenceden dolayı Aydın Cezaevi'nde
Mehmet Yalçınkaya ve H. Hüseyin
Erdoğulu isimli arkadaşımız vefat etti."
dedi. (“Aydın'da İşkenceye Soruşturma”,
http://bianet.org, 13.03.2012)
1- Ankara Cumhuriyet Savcısı Murat
Demir, 12 Eylül döneminde yapılan işkenceler hakkındaki soruşturmayı, “işkence,
eziyet veya köleleştirme yoluyla insanlığa
karşı suç işlemek” kapsamında yürütme
kararı aldı. Böylece, soruşturmanın zama-
141
naşımından düşmesinin önüne de geçilecek. 12 Eylül döneminin Ankara’daki ünlü
işkence merkezlerinden olan Mamak
Askeri Cezaevi ile Ankara Emniyeti DAL
(Derin Araştırma Laboratuvarı) Grubu’nda
işkence yapanları araştıran Savcılık, soruşturmaya Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’yı da “şüpheli” olarak dâhil etti. Demir,
öncelikle işkencenin mağdurlarını dinlemek için Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde
özel bir ekip kurdu. Bu özel ekip, işkence
iddialarıyla ilgili yapılan 40 suç duyurusu
dilekçesinde isimleri yer alan, yaklaşık 120
mağdurun ifadesine başvuracak. Ankara
dışında yaşayanların ifadesi ise talimatla
alınacak. İfadeler doğrultusunda, Mamak
Askeri Cezaevleri ve Ankara Emniyeti
DAL Grubu’nda görevli polis, asker ve gardiyanların isimleri de araştırılıyor. Bu kapsamda, mağdurların ifadelerinde verecekleri işkenceci kişiler ile Devrimci 78’liler
Federasyonu’nun Savcılığa verdiği listedeki isimler soruşturmaya dâhil edilecek.
Savcılık, daha sonra Mamak Cezaevi’nde 12
Eylül döneminde görev alanların isimlerini
Genelkurmay Başkanlığı’ndan, DAL
Grubu’ndakilerin adlarını ise Ankara
Emniyet Müdürlüğü’nden isteyecek ve
kendisine suçlama yöneltilenler ifadeye
çağrılacak. (“Evren'e işkenceden soruşturma”, http://www.cumhuriyet.com.tr,
14.04.2012)
2- Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
görülen davanın duruşmasında Mahkeme
müdahillik talepleriyle ilgili karar vermeden önce, tutanağa iddianamede suç tarihinin Fahri Korutürk’e uyarı mektubunun
verildiği 2 Ocak 1980 ile TBMM Başkanlık
Divanı’nın oluşturulduğu 6 Aralık 1983
arasını kapsadığına dikkat çekti. Mahkeme
bu nedenle, söz konusu tarihlerden önce ve
sonra mağdur olan kişi ve derneklerin
taleplerinin reddedilmesine karar verdi. Bu
tarihler arasında olan ve gerekli belgeleri
sunan birçok özel ve tüzel kişinin ise müdahillik talebi kabul edildi. Mahkeme, davanın sanıkları olan Kenan Evren ve Tahsin
Şahinkaya'nın sağlık durumlarının belirlenmesi ile ilgili işlemler konusunda, İstanbul
Adli Tıp Kurumu'na yazdığı yazının cevabının gelmemesi nedeniyle sanıklar Evren
ve Şahinkaya'nın duruşmalara katılıp katılmayacağına ilişkin durumu sanıkların sağlık durumlarının netleşmesinin ardından
karara bağlanmasına karar verdi. Mahkeme
heyeti, verdiği 1,5 saatlik aranın ardından
verdiği ara kararda; Evren ve Şahinkaya’nın eş ve çocuklarının mal varlıklarının
araştırılması için ilgili kurumlara yazı gönderilmesine karar verirken, sanıkların mal
varlıklarına tedbir konulması talebini ise
reddetti. Ayrıca dönemin milletvekili
Cüneyt Canver’in 1986’da sanık Şahinkaya
verdiği yolsuzluk önergesi ile ilgili belgelerin gönderilmesi için TBMM’ye müzekkere
yazılmasına karar verildi. Mahkeme, soruşturmanın genişletilmesine ilişkin taleplerin
ise sanıkların savunmalarının alındıktan
sonra düşünülmesini karara bağlayarak
duruşmayı 29 Haziran 2012 tarihine erteledi. (“12 Eylül'de ara kararlar”,
http://www.cumhuriyet.com.tr, 11.05.2012)
3- Genelkurmay Başkanlığı, 12 Eylül
askeri darbesi döneminde cezaevinde yaşanılan işkence ve kötü muamele olaylarıyla
ilgili 3 çuval belgeyi, Kenan Evren ve
Tahsin Şahinkaya’yı yargılayan Özel
Yetkili Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi
’ne gönderdi. Gönderilen belgeler arasında
Diyarbakır Cezaevi’ndeki açlık grevi ve
ölüm olaylarına ilişkin belgeler de yer aldı.
Belgelerde cezaevindeki kötü koşulları protesto etmek için kendini yakan Ferhat
Kurtay ve arkadaşlarının ölüm olayı da
anlatıldı. Mahkemeye gönderilen belgeler
yurtiçi ve yurtdışında işkence iddialarını
142
azaltmak için ‘Psikolojik Harekât Planı’
hazırlandığını ortaya koyuyor. Söz konusu
plana göre, işkence ve kötü muamele iddialarının “sol kesime” mensup kişiler tarafından kendi ideolojileri doğrultusunda ileri
sürüldüğünün yetkililerce anlatılması
gerektiği belirtiliyor. Genelkurmay tarafından Jandarma Genel Komutanlığı’na ve
Sıkıyönetim Komutanlığı’na gönderilen 5
Mayıs 1981 tarihli belgede ise sorgu sırasında sorgucuların birbirine “Albayım,
binbaşım” diye hitap etmemeleri istenilerek “Sorgulama ile işkence iddiaları birbirine karıştırılmayacak” denildi.
(“İşkenceyi örtbas planı yapılmış”,
http://www.radikal.com.tr, 18.06.2012)
kalan mimarları Kenan Evren ve Tahsin
Şahinkaya hakkında açılan davanın 7.
Duruşmasında Özel Yetkili 12. Ankara
Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklar hakkındaki
sağlık raporlarını göz önünde bulundurarak iki sanığın telekonferans sistemiyle
bulundukları yerlerden ifadelerinin alınmasını kararlaştırdı. Mahkeme ara kararında, gerekli alt yapının oluşturulması için
Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi
Başkanlığına müzekkere yazılacağı belirtilerek “Her iki sanığın ifade vereceği yerde
yasa ve yönetmelik hükümleri de gözetilerek Naip Hâkim bulundurulmasına karar
verildi” dedi. (“Darbecilere tele sorgu”,
http://www.radikal.com.tr, 15.09.2012)
29 Haziran 2012 tarihli duruşma
6- 12 Eylül askeri darbesine ilişkin,
dönemin Genelkurmay Başkanı, Yedinci
Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile Hava
Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral
Tahsin Şahinkaya'nın Ankara 12. Ağır
Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davanın
duruşmasında Evren ve Şahinkaya'nın,
sesli ve görüntülü iletişim sistemiyle
savunmalarını alındı. Şahinkaya savunmasında, “Bizler o gün için en doğru olanı
yaptık” dedi. “12 Eylül müdahalesi Türk
ve dünya tarihinde yerini almış büyük bir
olaydır. Tarihi olayları ancak tarih yargılar” şeklinde konuşan Şahinkaya,
“Herhangi bir soruya cevap vermeyeceğini”
söyledi. (“Şahinkaya: Bizi tarih yargılar”,
http://www.radikal.com.tr, 21.11.2012)
4- Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
görülen davanın 5. duruşmasına Kenan
Evren ile Tahsin Şahinkaya katılmadı.
Duruşmaya, sanıkların avukatları ile müdahiller, müdahil olma talebinde bulunanlar
ve avukatlar katıldı. Cumhuriyet Savcısı
Kemal Çetin, müdahillik talebinde bulunanların mağduriyetlerini ortaya koyacak
bilgi, belge sunmaları halinde kabul edilmesine; sanıklar Evren ve Şahinkaya'nın
savunmalarının ise Adli Tıp Kurumu'nun
raporu doğrultusunda sesli, görüntülü teknoloji kullanarak alınmasına karar verilmesini talep etti. Sanık avukatları ise müdahilliklerin reddedilmesine, Adli Tıp
Kurumu'nun raporuna ise diyecekleri bir
şeyin bulunmadığını ifade etti. Mahkeme,
12 Eylül davasının sanıkları Kenan Evren
ve Tahsin Şahinkaya'nın sağlık durumlarının belirlenmesi için üniversite hastanelerinden rapor istenmesine karar verdi.
Duruşma 14 Eylül 2012 tarihine ertelendi.
(“12 Eylül'ün 5. duruşması”,
http://www.sabah.com.tr, 29.06.2012)
5- 12 Eylül Askeri Darbesi’nin hayatta
Uğur Kantar davası
Kuzey Kıbrıs'ta askeri cezaevinde disiplin koğuşunda gördüğü işkence sonucu
hayatını kaybeden Uğur Kantar'la ilgili
görülen davanın üçüncü duruşması Girne
Askeri Mahkemesi'nde görüldü. Sanık Şentürk duruşmaya katılmazken, ifadesini
Keşan'dan talimatla verdi. Kantar ailesinin
143
avukatlarından Teoman Özkan, tutuksuz
yargılanan sanık Şentürk'ün işkenceye göz
yumduğunu ve bu nedenle sivil mahkemede
yargılanması için askeri mahkemenin görevsizlik kararı vermesini talep etti. Mahkeme,
suç vasfının değişebileceğini ileri sürerek bu
talepleri reddetti ve tutuksuz yargılanan ve
davanın tek rütbeli sanığı olan Astsubay
Ayhan Şentürk hakkında tutuklama kararı
vermeyerek dinlenmeyen mağdur ve tanıkların talimat sonuçlarının beklenmesine
karar verdi. Bir sonraki duruşmanın 20
Nisan 2012 tarihinde yapılmasına karar
verildi. (“Uğur Kantar Davası, Ankara
Adli Tıp Uğur Kantar'ın Ölüm Nedenini
Bulamamış”, http://bianet.org, 17.02.2012)
20 Nisan 2012 tarihli duruşma;
Kuzey Kıbrıs'ta zorunlu askerlik yaparken "disko" olarak tabir edilen askeri cezaevinde gördüğü işkence sonucunda hayatını kaybeden Uğur Kantar'la ilgili davanın
dördüncü duruşması Girne Askeri
Mahkemesi'nde görüldü. Önceki celselerde
tanık ve mağdur olarak dinlenemeyen beş
kişinin ifadelerinin okunduğu duruşmada,
tutuksuz yargılanan ve davanın tek rütbeli
sanığı olan Astsubay Ayhan Şentürk hakkında mahkemenin görevsizlik kararı vermesiyle ilgili talep reddedilirken, İstanbul
Adli Tıp Kurumu'nun rapor sonucunun
beklenmesine karar verilerek bir sonraki
duruşma 20 Haziran 2012'ye ertelendi.
(“Uğur Kantar Davası Bildiğiniz Gibi”,
http://bianet.org, 20.04.2012)
Albay Üçok davası
Kayseri 2. Hava İkmal Bakım Merkez
Komutanlığı'nda görevli üç astsubayın hipnoz ve işkenceyle ifadelerini almak suçundan Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
yargılanan askeri savcı Ahmet Zeki Üçok
ile emekli Yarbay Gürol Doğan'a hapis
cezası verildi. Üçok, üç astsubaya işkence
yapmak suçundan toplam 7 yıl 6 ay, Doğan
ise toplam 9 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Üçok hakkında tutuklama kararı verildi.
Kırıkkale Cezaevi'nde tutuklu bulunan
Emekli Yarbay Gürol Doğan ise her bir
astsubaya işkence yapmaktan 3'er yıl hapis
cezası aldı. Böylece Doğan'a verilen ceza
toplam 9 yılı buldu. (“Askeri savcı Üçok
hakkında tutuklama kararı verildi”,
http://www.zaman.com.tr, 17.04.2012)
Askeri belge üzerinde tahrifat yaptıkları iddiasıyla gözaltına alınan Kayseri 2.
Hava İkmal ve Bakım Merkezi
Komutanlığı'nda görevli üç astsubayın
“hipnoz ve işkenceyle” ifadelerini almakla
suçlanan eski Hava Kuvvetleri Askeri
Hâkimi Albay Ahmet Zeki Üçok ile emekli
Yarbay Gürol Doğan, Kayseri 2. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde yargılanmış, yargılama
sonunda Ahmet Zeki Üçok, işkence yapmak suçundan her bir mağdur için ayrı
ayrı 2 yıl 6'şar ay, emekli Yarbay Gürol
Doğan'a ise her bir mağdur için işkence
yapmaktan ayrı ayrı 3'er yıl hapis cezasına
çarptırılmıştı. Kararın temyiz edilmesi
üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 8. Ceza
Dairesi, sanıklar hakkında verilen hapis
cezalarını onadı. (“Albay Üçok'un cezasına onama”, http://www.radikal.com.tr,
20.12.2012)
Alaattin Karadağ davası;
27 Nisan 2012 tarihli duruşma;
Karadağ’ın öldürülmesinin ardından
Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde
görülen davada, Adli Tıp Kurumu
Başkanlığı tarafından gönderilen bir yazı,
polis kriminal biriminin, deliller üzerinde
yaptığı tahrifatı gözler önüne serdi.
Polisin, deliller üzerinde yaptığı inceleme
sırasında kullandığı kimyasal maddeler
nedeniyle Adli Tıp Kurumu delilleri ince-
144
leyemedi. Deliller, atış mesafesinin tespitinin belirlenmesi açısından önem taşıyordu.
Sanık polis Oğuzhan Vural’ın yargılandığı
davada, mahkeme, Karadağ’ın öldürüldüğünde üzerinde bulunan pantolon, gömlek
ve iç giysiler ile sanık polis Vural’ın pantolonunu İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderdi. Söz konusu giysilerin uzun süredir
nerede bulunduğu bilinmiyordu. Son
duruşmada, avukatların “suç duyurusunda
bulunacağız” uyarısı üzerine, delil niteliğindeki kıyafetler ortaya çıktı. Ancak,
Karadağ’ın montunun hâlâ nerede olduğu
bilinmiyor. İstanbul Emniyet’inden mahkemeye gönderilen 2. yazıda da olay yerine
ve anına ait MOBESE görüntülerinin
olmadığını öne sürüldü. Esenyurt
Emniyet’ince verilen cevapta da kamera
görüntüsünün bulunmadığı iddia edildi.
Avukatların başvurusu üzerine, savcılık,
Emniyet Müdürlüğü’ne bir yazı yazarak
bütün güvenlik kamera kayıtlarının dosyaya getirilmesini istemişti. Yazışmaların
ardından Emniyet, 9 Aralık 2009 tarihinde
“Kamera görüntüleri Terörle Mücadele
Şube Müdürlüğü’ndedir.” şeklinde bir
yanıt göndermişti. Mahkeme, İsmail
Durmuş’un vücudundaki kurşunun çıkarılması için Çapa Tıp Fakültesi’ne sevk edilmesine karar verdi. Burada yapılacak tıbbi
inceleme sonunda Durmuş’un vücudundaki kurşunun çıkartılmasında sağlık açısından bir sakınca görülmezse, kurşun çıkartılacak ve kriminal inceleme yapılacak.
MOBESE kameralarının olay yerini görüp
görmediğinin İstanbul Emniyet
Müdürlüğü’ne sorulmasına karar veren
mahkeme heyeti, sanık Oğuzhan Vural’ın
tutuklanması yönündeki talebi reddederek
duruşmayı 7 Eylül 2012 tarihine erteledi.
(“Polis delilleri yok etti”,
http://www.ozgur-gundem.com,
27.04.2012)
7 Eylül 2012 tarihli duruşma;
Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde
devam eden duruşmada İstanbul Emniyet
Müdürlüğü tarafından gönderilen yazıda
“Belirtilen adreste 83523 nolu MOBESE
kaydı bulunmuyor" denildi. Olay sırasında
yaralanan ve hâlâ mermi çekirdeği vücudunda olan minibüs şoförü İsmail
Durmuş'a ilişkin hastane raporu da bugün
dosyaya konuldu. Rapora göre, Çapa Tıp
Fakültesi Hastanesi, Durmuş'un vücudunda bulunan kurşunun çıkartılmasında bir
sakınca olmadığını mahkemeye bildirdi.
Mahkeme adresi tespit edilen tanık Pakize
Ilgaz'a duruşmaya katılması için müzekkere yazılmasına karar verdi. Avukatların
duruşmada olay yerinde keşif yapılması
talebini Mahkeme tekrardan reddetti.
Karadağ ailesinin avukatları bu duruşmada
da delilleri göndermeyerek mahkemeyi
yanıltan TMŞ Şube Müdürleri ve MOBESE
kayıtlarını yok eden polisler hakkında suç
duyurusunda bulundu. Ancak mahkeme
suç duyurusu talebini yine kabul etmedi.
Duruşma, 3 Aralık 2012 tarihine ertelendi.
(“MOBESE bir varmış bir yokmuş!”,
http://www.etha.com.tr, 07.09.2012)
3 Aralık 2012 tarihli duruşma;
İşçi Alaaddin Karadağ'ın polis operasyonuyla öldürülmesinin ardından polis
Oğuzhan Vural hakkında açılan davanın 9.
duruşmasına Bakırköy 9. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde devam edildi. Mahkeme
Başkanı, İsmail Durmuş’un belinde bulunan kurşunun çıkarılmasına yönelik üniversite hastanesi tarafından hazırlanan
raporu okudu. Raporun okunmasının
ardından söz alan Durmuş, belindeki kurşunun çıkartılması durumunda felç kalabileceği endişesini taşıdığını belirterek, kurşunun çıkartılmasını istemediğini söyledi.
Mahkeme bunun üzerine, "kurşunun çıkartılmasına gerek olmadığı" yönünde karar
145
aldı. 2 yıldır süren dava boyunca yeri tespit
edilmeye çalışılan tanık Pakize Ilgaz'ın
adresinin 'yine bulunamadığı' görüldü.
Avukatlar, tanık Ilgaz'ın bulunmasının son
derece önemli olduğunu belirterek, Ilgaz'ın
duruşmaya getirilmesi için Esenyurt ve
Avcılar muhtarlıklarına yazı yazılmasını
istedi. Talebi kabul eden mahkeme, duruşmayı 28 Şubat 2013 tarihine erteledi.
(“Tanık adeta buharlaştı”,
http://www.etha.com.tr, 03.12.2012)
Diğer soruşturma ve davalar
1- Hopa olaylarını protesto etmek için
Ankara'da yapılan basın açıklaması sırasında aralarında Halkevleri MYK üyesi Dilşat
Aktaş'ın da bulunduğu kişilere şiddet
uygulayan polisler hakkında soruşturma
başlatıldı. Soruşturma kapsamında Aktaş
müşteki sıfatıyla ifade verdi. Aktaş, bir
grup polisin kendisini döverken bir polisin
de “dayak olayını” kameraya çektiğini söyledi. Polisler hakkındaki soruşturmayı sürdüren Savcı Murat Demir, olaylarla ilgili
polisler tarafından çekilen görüntülerin
kayıtlarını Emniyetten istedi. Ancak istenilen görüntülerin savcılığa gönderilmediği öğrenildi. Polislerden şikayetçi olduğunu söyleyen Aktaş “Şu anda kalıcı olarak
bacağım 1.5 cm kısaldı.” dedi. (“Hopa'da
soruşturma sırası polislerde”,
http://www.radikal.com.tr, 18.01.2012)
2- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün
İstanbul Üniversitesi'ni ziyaret ettiği gün
çantasında 3 yumurtayla okula giden
Hukuk Fakültesi 2'nci sınıf öğrencisi 19
yaşındaki Yiğit Ergün hakkında kendisini
engellemek isteyen polislere direnip "AKP
burada 3 yumurta sana az bile... AKP defol
üniversiteler bizimdir." diye slogan attığı
ve "Şerefsiz polisler kolumu bırakın." diye
bağırarak hakaret ettiği iddiasıyla "Hakaret
ve Görevi Yaptırmamak İçin Direnme" suçlarından 4 yıl 6 aydan 11 yıla kadar hapis
cezasıyla cezalandırılması istemiyle dava
açıldı. (“Sen misin okula yumurtayla
gelen!”, http://www.radikal.com.tr,
23.01.2012)
3- Hakkâri’nin Yüksekova ilçesine bağlı
Aşağı Ölçek köyünde çobanlık yaparken
1995 yılında Bolu Tugay Komutanlığı
askerleri tarafından gözaltına alınan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Nezir
Tekçe’nin ailesi tarafından yapılan başvuru
sonucu 16 Eylül 2011 tarihinde Hakkâri
Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın
22 Aralık 2011 tarihli ikinci duruşmasında
davanın “güvenlik” gerekçesiyle Eskişehir’e
gönderilmesine karar verildi. Yaşananlara
isyan eden baba Halit Tekçe, “dosyanın
taşınmasının tek nedeni olayı kapatmaya
yönelik’ olduğunu belirterek, bedeli ne
olursa olsun davanın takipçisi olacağını
söyledi. (“Vahşet davası Eskişehir’e taşındı”, http://www.ozgur-gundem.com,
23.01.2012)
4- Geçen yıl 14 Ekim’de Bakırköy
İncirli’deki duraktan metrobüse binen üniversite öğrencileri Özgür Benol ve arkadaşı
Mine Sayarı adlı kişilerin otobüste bir konu
ile ilgili olarak tartıştıkları sırada hemen
arkalarında bulunan Çorlu Emniyet
Müdürlüğü’nde görevli Alperay Çakır ile
eşi Oğuk Kağan Çakır’ın kendilerine önce
sözle müdahale etmesi, ardından tartışmanın büyümesi üzerine tekme tokat saldırması olayı ile ilgili olarak Bakırköy
Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan
iddianame Bakırköy Asliye Ceza
Mahkemesi’nce kabul edildi. İddianamede,
sivil kadın polis Alperay Çakır’ın öğrencilerin kendisine temas ettiğini ve bundan
rahatsız olduğunu söylediği anlatıldı.
Çakır’ın, tartışma üzerine, Mine Sayarı’nın
146
saçından tutarak, gençlere “Ahlaksızlar ben
burada size sevişmeyin, yiyişmeyin demedim mi? Ben polisim” şeklinde hakaret
etmesiyle olayların başladığı belirtildi.
Çakır’ın Sayarı’ya vurarak, basit tıbbi
müdahale ile giderilebilecek derecede yaralanmasına neden olduğu ve iki genci tehdit
ettiği kaydedildi. Buna karşılık, Mine
Sayarı’nın kadın polis Alperay Çakır’a
“basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek
derecede 1. derecede kırık oluşmasına
neden olacak şekilde vurduğu, eşi Oğuz
Kağan Çakır’a da basit tıbbi müdahale ile
giderilebilecek şekilde vurup tehdit ettiği
belirtildi. Olay sırasında yüzünde yaralar
oluşan diğer öğrenci Özgür Benol’un da
polis Alperay Çakır’ı basit tıbbi müdahale
ile giderilemeyecek ve 1. derecede kırık
oluşacak şekilde yaraladığı, eşi Oğuz Kağan
Çakır’ı ise basit tıbbi müdahale ile giderilecek biçimde yaraladığı iddia edildi.
İddianamede, öğrencilerden Mine Sayarı
için 2 yıl 1 aydan 7,5 yıla kadar, Özgür
Benol için 1 yıl 9 aydan 5,5 yıla kadar hapis
cezası istendi. Kadın polis Alperay Çakır’a
13 aydan 5 yıla kadar, eşi Oğuz Kağan
Çakır’a ise 10 aydan 3 yıla kadar hapis cezası talep edildi. Soruşturma sırasında
Benol’un avukat annesi Gülderen Ertaş’ın
talebi ve savcılığın talimatıyla “deliller
karartılacak” uyarısına rağmen İETT Genel
Müdürlüğü kayıtları 10 gün, Merkezefendi
Polis Merkezi ise 7 gün sakladıkları gerekçesiyle görüntülerin bulunmadığını söyledi.
Bu arada Karı-koca polislerin karıştığı
kavganın basına yansımasının ardından
Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar’ın
onayı ile iddialarla ilgili soruşturma başlatıldı. Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş
Kurulu Başkanlığı’nca yürütülen soruşturma sonrasında hazırlanan raporda, kadın
polis Alperay Çakır için Emniyet Örgütü
Disiplin Tüzüğü’ne göre “kınama” cezası
talep edildi. Savunmasında, gençleri devlet
aleyhine konuştukları için önce ikaz ettiğini ardından tartışmanın kavgayla sonuçlandığını anlatan Çakır’ın dosyası cezanın
kesinleşmesi için EGM Disiplin
Kurulu’nda görüşülecek. (“Polisten dayak
yedi, son darbeyi mahkeme indirdi”,
http://www.radikal.com.tr, 30.01.2012)
5- Beş yıl önce polisin vurarak sakat
bıraktığı Ferhat Gerçek'le ilgili Bakırköy 9.
Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen ve
Cengiz Çalış, Yavuz Özer, Aydın Özdere,
Hasan Bayraktar, Emre Taşkın, Can
Koçbülbül ve Muzaffer Ünal isimli polislerin "görevi kötüye kullanmak" suçundan
yargılandıkları davada, mahkeme kamera
kayıtlarını incelemesi ve görüş belirtmesi
için Emniyet'i görevlendirdi. Olay yeri
görüntülerinin yer aldığı kamera görüntülerinin CD'sini inceleyerek rapor hazırlayan Emniyet Müdürü Necati Erdem'in
hazırladığı raporda işaretlenen kişilerin
"yanlış teşhis edildiğini" söyleyen Avukat
Oya Aslan, hem "hatalı raporu hazırlayan
polis memuru hakkında suç duyurusunda
bulunacaklarını" hem de tarafsız bilirkişi
talebinde bulunacaklarını açıkladı. Ayrıca,
mahkemeden, CD'nin tarafsız bir bilirkişi
tarafından tekrar incelenmesi ve bu raporun dikkate alınmaması yönünde de başvuruda bulunulacak. (“Ferhat Gerçek
Davası Şikâyetçi de Polis, Bilirkişi de
Polis”, http://bianet.org, 08.02.2012)
6- Sarıgazi’de, 19 Aralık 2006’da, 19
Aralık Katliamı’nı protesto ettiği için haklarında dava açılan 24 kişinin duruşmasına
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde
devam edildi. Duruşmada karar çıkması beklenirken, sanık avukatlarından birinin mazeret bildirerek duruşmaya katılmaması sebebiyle duruşma 22 Mart 2012 tarihine ertelendi. (“Katliam protestosu yargılanıyor”,
http://www.ozgur-gundem.com, 08.02.2012)
147
7- Tuzla Başsavcılığı, 2010’da
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın
Dolmabahçe’de rektörle yaptığı görüşmeyi
protesto için otobüslerle İstanbul’a gelirken, Tuzla’ya yönlendirilen ve burada
polisin sert müdahalesiyle karşı karşıya
kalan öğrencilerin şikayeti üzerine başlatılan soruşturmayı tamamladı. Polislerle
öğrenciler hakkında tek iddianame hazırlayan Tuzla Savcılığı’nın ilk iddianamesinin mahkeme tarafından yetersiz bulunarak reddedildiği, bunun üzerine ikinci bir
iddianame hazırlandığı bildirildi.
Mahkeme tarafından kabul edilen 46
sanıklı iddianamede, 7 öğrenci hem mağdur hem şüpheli, 3 öğrenci şüpheli olarak
yer aldı. İddianamede, 10 öğrenci için
kamu görevlisine karşı görevini yapmasını
engellemek amacıyla cebir kullandıkları
iddiasıyla 8 aydan 4’er yıla kadar hapis
talebinde bulunuldu. Savcılık, öğrencilere
her yaralı polis için ayrı ayrı bu cezaya
mahkûm edilmesini istedi. Buna göre,
öğrencilerin her biri 2 yıldan 12 yıla
kadar hapis istemiyle yargılanacak. Buna
karşılık, raporlarda öğrencileri gazla
sakinleştirmeye çalıştıkları, sonrasında
müdahale ettikleri belirtilen polislerin
burnu kırılan Efe için “kasten yaralama”
suçundan 1,5 yıldan 4,5 yıla, diğer 6
öğrencinin her biri için “basit yaralama”
suçundan 4 aydan 1 yıla kadar hapisle yargılanmaları talep edildi. Polisler için
işkence suçu yerine kasten ve basit yaralama suçlarından dava açıldığı için polislerin mahkûm olması durumunda bile cezaları ertelenebilecek. Avukatların talebine
rağmen, Savcılığın bütün görüntülerin
kaydedildiği kamera görüntülerini istetmediği anlaşılan davanın ilk duruşması 27
Mayıs 2012 tarihinde yapılacak.
(“Dövülen dövenle aynı sanık sandalyesinde”, http://www.radikal.com.tr,
28.02.2012)
8- Silivri 5 No'lu Cezaevi'nde cinsel
istismar suçundan tutukluların kaldığı E-12
Koğuşu'nda bazı tutukluların küçükken
tecavüze uğradığını anlatan 25 yaşındaki
D.A.’ya defalarca tecavüz ettiği ortaya çıktı.
Uzun süre tehditle koğuşta etek giydirilerek
tecavüze maruz kalan D.A., daha fazla dayanamayıp geçen yıl olayı Silivri Cumhuriyet
Savcısı Mehmet Kurt'a anlatarak kendisine
tecavüz eden kişilerden şikayetçi oldu. Savcı
Kurt, soruşturma kapsamında aralarında
infaz koruma memurlarının da bulunduğu
13 kişinin ifadesine başvurdu. M.A., V.O.,
M.A.U ve S.T. hakkında bu suçtan da
tutuklama kararı verildi. Bazı memurlara da
'Görevi kötüye kullanmak' suçundan dava
açılacağı öğrenildi. Dosyaya bakan savcıların HSYK kararnamesiyle başka yere tayin
edilmelerinin ardından soruşturma dosyası
geçen haziran ayında Silivri'ye gelen
Cumhuriyet Savcısı Burhanettin Öztürk'e
verildi. Öztürk'ün tecavüz skandalıyla ilgili
iddianameyi önümüzdeki günlerde tamamlayarak davayı açması bekleniyor. (“Yüksek
güvenlikli' tecavüz!”,
http://www.radikal.com.tr, 08.03.2012)
9- Diyarbakır E Tipi Kapalı
Cezaevi'nde 2009 yılında yaşadıkları hak
ihlallerine karşı isyan çıkaran 29 çocuk
hakkında "Kamu malına zarar verme" ve
"Hükümlü veya tutukluların ayaklanması"
iddiaları ile açılan davanın yargılamasına
Diyarbakır 2. Çocuk Mahkemesi'nde başlandı. Çocukların bir bölümü müşahede
altına alınan çocukların dayak yediğini, bu
nedenle isyan ettiklerini belirtirken, tanık
sıfatı ile dinlenen 3 infaz koruma memuru
ise “Olay günü olay yerinde bulunmadıklarını sadece yardıma gittiklerini, olayların
çocukların müşahede altına alınmasından
kaynaklandığını, fakat olay gününü net
olarak hatırlamadıklarını” belirtti.
Mahkeme, Diyarbakır E Tipi Kapalı
148
Cezaevinde halen İnfaz Koruma Memuru
olarak görev yapan Ekrem Taka, Aziz
Aslan ve A. Haydar Sağlamyaşar'ın tanık
sıfatı ile bir sonraki celsede hazır edilmesine, çocuklardan S.S., S.B. ve A.Ö. hakkında yakalama kararı çıkarılmasına karar
vererek duruşmayı 3 Nisan 2012 tarihine
erteledi. (“Diyarbakır'da 29 isyancı yargılanıyor!”, http://diclehaber.com.tr,
09.03.2012)
10- Diyarbakır'da 28 Mart 2006 tarihinde kafasına gaz bombasının isabet etmesi
sonucu yaşamını yitiren Dicle Üniversitesi
öğrencisi Mahsum Mızrak'a ilişkin "Kasten
adam öldürme" suçlaması ila tutuksuz yargılanan H.A., N.Ö. ve B.Ö. isimli polislerin
yargılamasına Diyarbakır 1. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde devam edildi. Polis memuru tutuksuz sanıklar ile sanık müdafilerinin katılmadığı duruşmada, Mızrak'ın avukatları ve Mızrak ailesi hazır bulundu. Adli
emanete gönderilen müzekkere yazısına
cevaben olayda kullanıldığı öne sürülen 3
adet bomba atar parçası ile 2009/221 sırasında kayıtlı olan 6 milimetre uzunluğunda
ve 1,5 cm çapında kısmen paslanmış metal
fişeğin mahkemeye gönderildiği belirtildi.
Cumhuriyet Savcısı Zeki Topaloğlu, sanıkların tutuklanmasına ilişkin talebin reddine karar verilmesini mütalaa ettiği duruşmada, talepleri değerlendiren Mahkeme
Başkanı Bülent Öztop, adli emanette kaybolduğu anlaşılan 2009/221 sırasında kayıtlı maktulün kafasından çıkartılan ve otopsi
tutanağında özellikleri yazılı bulunan
mermi çekirdeği ile ilgili, "Emanetin
2009/221 sırasında kayıtlı olup incelenmek
üzere bu celse mahkememize gönderilen
fişek kartuşunun tamamen farklı nitelikte
maddeler olduğu anlaşıldığından otopside
ele geçirilen mermi çekirdeğinin nasıl, ne
şekilde ve kim tarafından değiştirildiğinin
araştırılmasına. Temin edilmesi halinde
incelenmek üzere mahkememize gönderilmesi ve temin edilemiyorsa sebebinin bildirilmesi ve ilgili kamu görevlileri hakkında gerekirse soruşturma işlemi yapılması
için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na
suç duyurusu ihbarı yapılmasına" karar
verdi. Mahkeme sanıkların tutuklanmasına
ilişkin talebi ise, "Kaçacaklarına, saklanacaklarına, mağdurlar ve tanıklar üzerinde
baskı yapma girişiminde bulunacaklarına
dair somut olguların olmaması" iddiasıyla
reddederek, duruşmayı 22 Mayıs 2012 tarihine erteledi. (“Mahkemeden polise 'delil
karartma' jesti!”, http://diclehaber.com.tr,
16.03.2012)
11- 5 Temmuz 2010 günü Kuşadası'nda
Çarşı Karakolu’nda, kamera görüntüleriyle
kaydedilen maruz kaldığı şiddet sonrasında
diz kapağı kırılan ve sakat kalan Fuat Şengül’e yapılanlar hakkında Aydın Valiliği;
“Motosikletinin çekilmesi karşısında "agresif" hareketler sergileyen Şengül'ün Çarşı
Karakolu'nda da "agresif" hareketlere
devam ettiği için yere yatırılarak arkadan
kelepçe takılmak sureti ile etkisiz hale getirilmeye çalışıldığını” öne sürdü. Valilik,
polislerin görev yapmalarını engelleyen
Fuat Şengül'den davacı ve şikâyetçi olduklarını belirterek Fuat Şengül için tanzim
edilen "darp-cebir izi yoktur." ibaresinin
yer aldığı doktor raporu, olayla ilgili
"görevli memura mukavemet" suçundan
tanzim edilen tahkikat evrakı ve Polis
Merkezi'ndeki kamera görüntüleri 12
Temmuz 2010 günü Kuşadası Cumhuriyet
Başsavcılığı'na gönderilmiş olup, konu
hakkında adli ve idari tahkikat halen
devam etmektedir dedi. (“Linç Yokmuş
Kelepçe Varmış!”, http://bianet.org,
22.03.2012)
12- İstanbul’un Bahçelievler ilçesinde 7
Ekim 2007’de Yürüyüş dergisi dağıttığı
149
sırada polis tarafından vurularak felç bırakılan Ferhat Gerçek'le ilgili Bakırköy 9.
Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın duruşmasında, sanık polisler Cengiz
Çalış, Yavuz Özer, Aydın Özdere, Hasan
Bayrakdar, Emre Taşkın, Can Koçbülbül
ve Muzaffer Ünal'ın olayla ilgili soruşturmada görev alan ve tutanaklarda imzası
bulunan polislerle aynı kişiler olduğu ve
soruşturma sırasında olay yeri incelemesi
bile yapılmadığı ortaya çıktı. Ferhat'ın avukatlarından Barkın Timtik, Adli Tıp
Kurumu'nun raporunda çelişkiler olduğuna ve "polisin hem sanık, hem bilirkişi
olmasına" dikkat çekerek İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı
Başkanlığı'nın delilleri tekrar inceleyerek
bir rapor hazırlamasını ve olay görüntülerini içeren CD'nin de Adli Tıp Kurumu
Fizik İhtisas Dairesi'nce incelenmesi talep
etti. Sanık polislerin avukatı Ali Çelik ise
duruşmaları Af Örgütü'nün izlemesine ve
mahkemeye sunduğu yazılara tepki göstererek, "mahkeme etki altında bırakılıyor, adil
yargılamaya aykırı" diyerek, tarafsız bir
inceleme yapılmasına karşı çıkarak,
İstanbul Üniversitesi'nin inceleme için
"ehil olmadığını" belirtti. Hâkim Tayyip
Ahmet Aydın, polislerin "kasten insan
öldürmeye teşebbüsten" yargılanması talebiyle dosyanın ağır ceza mahkemesine sevk
edilmesine karar verdi. (“Ferhat'ı Vuran
Polisler Cinayete Teşebbüsten
Yargılanacak”, http://bianet.org,
06.04.2012)
13- 1980’de Maraş’ta gözaltına alınıp
işkence gören Duman Bal, Anayasanın
geçici 15. maddesinin kaldırılmasının
ardından, dönemin sorumluları hakkında
suç duyurusunda bulundu. Savcılık, zamanaşımı kararı verince Bal, davayı AİHM’e
taşıdı. Bal’ın ardından işkence gören Mesut
ve Müvenner Özgenç de darbeciler hakkın-
da suç duyurusunda bulundu. Savcılık 17
Nisan 2012’de Özgenç çiftini 50. Yıl Polis
Merkezi’ne ifadeye çağırdı. Mağdurlara,
“İşkenceyi kim yaptı, nerede yaptı? İşkence
gördüğünüze dair tanığınız var mı?
Psikolojik travma yaşadığınıza dair tam
teşekküllü hastane raporunuz var mı?” gibi
sorular soruldu. Mağdurlara, dönemin sıkıyönetim komutanı Yusuf
Haznedaroğlu’nun kendilerine işkence
yapıp yapmadığı da soruldu. (“İşkence
tanığını getir davacı ol!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
09.05.2012)
14- Asker firarisi 21 yaşındaki Mahir
Zorbey Demirkaya'yı 4 Mart'ta Aydın'da
adliye çıkışında cezaevine giderken kaçtığı
gerekçesiyle başından vurarak öldüren ve
"olası kast ile insan öldürmek" suçundan 25
yılla yargılanan polis memuru Murat S.
çıkarıldığı ilk duruşmada serbest bırakıldı.
Aydın 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen
duruşmaya tutuklu sanık Murat S., avukatları, Mahir Zorbey Demirkaya'nın annesi,
kardeşleri ile avukatları katıldı. Çok sayıda
polisin de duruşmayı takip etmesi dikkat
çekti. Sanık polis memuru Murat S. ifadesinde;"Merdivenli sokakta kovalarken merdivenlerin bittiği yerdeki çiçekliğe ayağım
takıldı, düştüm. Düşerken silahım elim
tetikte olduğu için ateş aldı. Silahın şarjör
kısmı yere çarpınca silahım bir el daha ateş
aldı. Son atılan iki kurşun ise tamamen
istem dışıydı." dedi. Murat S.
Demirkaya'nın ailesinden özür dilediğini
belirterek, kendisinin ve ailesinin bu olaydan sonra perişan olduklarını ve psikolojik
tedavi gördüklerini, kendisinin kesinlikle
"etkisiz hale getirmek" gibi bir amacının
olmadığını söyledi. Demirkaya'nın annesi
Şükran Yükselen Canbazoğlu ise polis
Murat S.'nin anlattıklarının tamamen yalan
olduğunu ileri sürüp, şikâyetçi olduğunu
150
belirtti. İmranhan Hürkan Demirkaya, olay
anında ağabeyini yanında olduğunu belirtip, gördüklerini anlattı. Mahir'in diğer
kardeşi Ulaş Demirkaya ise olayı görmediğini fakat sanıktan şikayetçi olduğunu söyledi. Mahkeme heyeti, olaya karışan iki
polis memuru, tanık bir gazeteci ve dört
esnafı dinledikten sonra sanığın tutuklu
kaldığı süreyi, suçun niteliğinin değişebileceğini göz önünde bulundurarak tahliyesine karar verip, yurtdışına çıkış yasağı
koydu. Demirkaya Ailesi'nin avukatı
Mehmet Bülent Tokuçoğlu, sanığın tutuksuz yargılanması kararına itiraz edeceklerini söyledi. (“Asker Firarisi Demirkaya'yı
Öldüren Polis Serbest”, http://bianet.org,
10.05.2012)
15- Görme engelli, kanser hastası
hükümlü Hediye Aksoy'a kanser tedavisi
için 12 Ağustos 2011'de Samatya
Hastanesi'ne gitmek için bindiği ring aracında jandarma Oral Bulut ile Haydar
Karakaş'a hakaret ettiği gerekçesiyle dava
açıldı. İddianamede Aksoy'un jandarmalara
"Beni burada bekletmeye hakkınız yok.
İnsanlık suçu işliyorsunuz. Bu şerefsizliktir. Siz şerefsizsiniz" dediği iddia ediliyor.
Davaya bakan dokuz avukattan Yıldız
İmrek, asıl Aksoy'un ring aracında bir adli
suçlu tarafından hakarete uğradığını, şikâyette bulunduğu bu kişiye delil olmadığı
gerekçesiyle takipsizlik kararı verildiğini,
Aksoy'a ise hakaret davası açıldığını söylüyor. Avukat İmrek, Aksoy'un yıllardır hastaneye gidip gelirken adli tutuklular, jandarma, gardiyan tarafından çeşitli hakaretlere maruz kaldığını, adliye adliye dolaştırıldığını üstelik görme engelli olmasına
rağmen yanına refakatçi verilmediğini söylüyor. İstanbul 4. Sulh Ceza
Mahkemesi'nde 30 Mayıs 2012 tarihinde
yapılan duruşmada, Aksoy'un Kürtçe anadilinde savunma isteği reddedilince savun-
ması gerçekleşmedi. Bir sonraki duruşma
23 Kasım 2012 tarihine ertelendi. (“Hasta
Tutuklu Aksoy'a Hakaret Davası”,
http://bianet.org, 30.05.2012)
16- Yüksekova'da Haziran 2011'de gözaltına alınan Metin Gezen, Hişyar Buldan
ve Yusuf Akın adlı 3 genç, Yüksekova
Emniyet Müdürlüğü TEM Şube’de 5 gün
elektrikli işkenceye maruz kaldı. Sağlık
kontrolü için hastaneye götürüldükleri
esnada bitkin düşen gençleri gören bir
tanıdık, olayı ailelere bildirdi. Aileler avukatla birlikte Cumhuriyet Başsavcılığı'na
şikâyette bulununca, savcı ve avukatlar
emniyete giderek bizzat işkenceye yerinde
tanıklık etti. İşkence olayının açığa çıkması ardından inceleme başlatan savcı muayene için gençleri hastaneye gönderdi. Alınan
raporlarda işkencenin yapıldığı saate, yol
açtığı sonuçlara kadar tespit edilebilen tüm
ayrıntılar raporda yer aldı. Bunun üzerine
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından işkenceye ilişkin soruşturma başlatıldı. Ancak
işkenceye dair somut bulgular ve bizzat
savcının gözlemleri olmasına rağmen
soruşturma bir yıldır sonuçlanmadı.
Soruşturmanın sonuçlanmasının aksine
işkenceye maruz kalan gençler soruşturma
yağmuruna tutuldu. Ancak aradan geçen
bir yıla rağmen açılan soruşturmada yol
alınmazken, tutuklanan Metin Gezen isimli
genç hakkında cezaevinde olduğu süre
boyunca tamamı "gizli tanık" ve "ihbar emaillerine" dayalı 4 dava açıldı. (“Savcı
karakolda işkenceye tanıklık etti ama...”,
http://diclehaber.com.tr, 11.06.2012)
17- 8 Haziran 2007'de aracıyla giderken
Taksim Gezi Parkı'nın yanında durdurulan
iş insanı Sezai Yakar, polisin alkollü olduğu suçlamasını kabul etmeyip alkometreyi
üflemediği için gözaltına alınıp Taksim
Polis Merkezi'ne götürüldü. Yakar, Taksim
151
Karakolu'nda işkence gördüğü iddiasıyla
yedi polis hakkında şikâyette bulundu.
Polislere, işkence suçlamasıyla Beyoğlu 1.
Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açılırken,
"gerçeğe aykırı tutanak düzenlemek" şikâyetinden kovuşturmaya yer olmadığına
karar verildi. İşkence davasından yargılanan polisler, olaydan altı ay sonra, Yakar
hakkında rüşvet vermek iddiasıyla şikâyette bulundu. Şikâyet sonucunda 28 Ocak
2008'de açılan dava 4 Kasım 2010'da sonuçlandı ve Yakar, rüşvet vermek suçundan 10
ay hapis cezası aldı. Yakar'ın karakolda
işkence gördüğüne dair tanıklık eden Fatih
Uzan'a da rüşvet suçlamasıyla, aynı polislerce dava açıldı. Uzan da Yakar gibi 10 ay
hapis cezası aldı. Bu davanın, Yakar’ı
işkence davasından caydırmak üzere açıldığı dile getirilirken davanın sonucunun
beklenmesi talebi ise Beyoğlu 4. Ağır Ceza
Mahkemesi'nce reddedilmişti. (“Yine
Taksim Karakolu, Yine İşkence”,
http://bianet.org, 20.06.2012)
18- 12 Haziran 2011 genel seçiminden
önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın
Hopa mitingi öncesinde yaşanan olayları
protesto etmek amacıyla Ankara Ak Parti İl
Başkanlığı önünde yapılan eylem sırasında
polisler tarafından dövülen ve aylarca hastanede yatan Dilşat Aktaş’ın ve diğer
öğrencilerin dövülme görüntüleri, önceki
gün Hopa davasının son duruşmasında,
mahkemeye heyeti tarafından izlendi.
Açığa çıkan görüntülerin aylardır Aktaş’ın
dövülmesi olayıyla ilgili soruşturmayı
yürüten ancak dava açmayan savcılığın
dosyasına da girdiği öğrenildi. Bir hâkimin
muhalefet etmesine rağmen mahkeme
heyetinin izlemeye karar verdiği görüntülerde, Aktaş’ın nasıl dövüldüğü, yerlerde
nasıl sürüklendiği ve yolun ortasında nasıl
bırakıldığı açıkça görülüyor. Olayla ilgili
soruşturma sonucunda polisler hakkında
dava açılıp açılmayacağına savcılık karar
verecek. (“Kamu görevi bu mu?”,
http://gundem.milliyet.com.tr, 22.06.2012)
19- Bakırköy 9. Asliye Ceza Mahkemesi
tarafından 6 Nisan 2012 tarihinde yapılan
son duruşmada, Ferhat Gerçek'i beş yıl
önce vurarak sakat bırakan polislerin Türk
Ceza Kanunu'ndaki (TCK) 81/1, 21/1, 35/2
ve 53. maddeler uyarınca "kasten insan
öldürmeye teşebbüs" suçlarından Ağır Ceza
Mahkemesi'nde yargılanması gerektiğine
dair görevsizlik kararı verilmişti.
Görevsizlik kararı üzerine dava dosyasının
gönderildiği Bakırköy 15. Ağır Ceza
Mahkemesi 5 Haziran'da verdiği kararla
Gerçek'in polis memurlarınca kullanılan
silahlarla vurulmuş olmasına rağmen, doğrudan hedef alınmadığına karar vererek
polislerin "zor kullanma yetkisinde sınırın
aşılması" ve "olası kasıtla yaralama" suçlarından yargılanması gerektiğini belirterek
görevsizlik kararı verdi. Mahkeme kararında "Hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanan Gerçek'in de içinde bulunduğu olay
yerinde ve kalabalık meydanda havaya açılan ateş sonucu insanların yaralanabileceği
ya da ölebileceği öngörülebilir durumdadır." dedi. Dosya, yargılamanın hangi mahkemede süreceğine karar verilmesi için
Yargıtay 5. Ceza Dairesi'ne gönderilecek.
(“Polis Zor Kullanma Sınırını Aşmış”,
http://bianet.org, 25.06.2012)
20- 18 Haziran 2012 günü yol verme
tartışması nedeniyle yaşanan olayda Fatih
İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı çalışan
polislerin askerden izinli olarak İstanbul'a
dönen 22 yaşındaki Ahmet Koca'yı ailesinin gözü önünde dakikalarca dövmesi ve
ardından gözaltına alınması olayı ile yürütülen soruşturmada Koca'yı döven 11 polis,
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ayhan
Bedirhan'a ifade verdikten sonra serbest
152
bırakıldı. Olayın ardından polislerden
yedisinin şikayeti üstüne başlatılan soruşturma sonucunda Ahmet Koca hakkında
"Görevi yaptırmamak için direnme ve
kamu görevlilerine görevlerinden dolayı
zincirleme hakaret" suçlamasıyla iki yıl üç
aydan altı buçuk yıla kadar hapis istemiyle
dava açılmıştı. (“Polisin Dayağı Yanına
Kâr Kalıyor”, http://bianet.org,
04.07.2012)
21- Bolu İl Jandarma Komutanlığı
Merkez Karakol Komutanı Astsubay
Kenan Y. hakkında karakolda şüpheli olarak ifade veren İsmail S'ye işkence yaptığı
gerekçesiyle dava açıldı. Bolu Ağır Ceza
Mahkemesi, Astsubay’ın İsmail S'yi copla,
tekme ve tokatla vurarak basit bir tıbbi
müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif
nitelikte yaraladığı, İsmail S'ye karşı insan
onuruyla bağdaşmayan, mağdurun bedensel
ve ruhsal yönden acı çekmesine yol açan
davranışlarda bulunarak işkence suçunu
işlediğinin sabit olduğuna karar vererek
cezalandırılmasına hükmetti. Mahkeme,
Astsubay Kenan Y'ye 2 yıl 6 ay hapis cezası
verdi. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 8. Ceza Dairesi, yerel
mahkemenin kararını onadı. İsmail S'ye
işkence yapmadığını iddia eden astsubay,
İsmail S'nin serbest bırakıldıktan 2 saat
sonra sağlık raporu aldığını, darp izlerinin
kendisine mal edilemeyeceğini savunarak,
İsmail S'nin aldığı doktor raporları arasında tutarsızlık olduğunu öne sürdü. İşkence
raporu veren doktorlar hakkında da suç
duyurusunda bulunan astsubay Kenan Y,
kendisi hakkında işkence suçundan hapis
kararı veren Bolu Ağır Ceza Mahkemesi
üyeleri ile bu kararı onayan Yargıtay 8.
Ceza Dairesi üyeleri hakkında da 5'şer bin
lira manevi tazminat davası açtı.
Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı
devlet aleyhine dava açılabileceğini öngö-
ren 12 Ocak 2011 tarihli Hukuk
Muhakemeleri Kanunu gereğince İlk
Derece Mahkemesi sıfatıyla davaya bakan
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Yargıtay 8.
Ceza Dairesi'nin üyeleri hakkında açılan
tazminat davasıyla ilgili dosyayı incelemesi
için 6. Hukuk Dairesi'nden üye görevlendirdi. Üye, dosyayla ilgili tüm bilgi ve belgeleri inceleyerek hazırlayacağı raporu
kurula sunacak. (“İşkenceci'nin hukuk
mücadelesi!”, http://www.radikal.com.tr,
10.07.2012)
22- İstanbul Fatih'te elleri kelepçelenerek polisler tarafından dakikalarca dövülen
Ahmet Koca için sadece "gözünde morluk
ve omzunda sıyrık var" şeklinde rapor
veren, Koca'yı döven polisler için ise "darp
edilmiştir" raporu veren Haseki Devlet
Hastanesi doktoru Orhan Baysal hakkında
soruşturma açılması talep edildi. Ahmet
Koca'nın avukatı Efkan Bolaç'ın hazırladığı suç duyurusu dilekçesinde 11 polis hakkında hürriyeti tahdit, resmi belge hükmündeki belgelerde sahtecilik ve suç
uydurma suçlarından dava açılması talep
edilirken Doktor Baysal'ın da aynı suçlardan şüpheli olarak soruşturma dosyasına
eklenmesi talep edildi. Haseki'de hazırlanan raporda sadece gözde morluk ve omuzda sıyrık teşhisi konduğunu belirten Bolaç,
olaydan üç gün sonra Adli Tıp raporunda
ise çok daha farklı ve ayrıntılı bulgulara
yer verildiğine dikkat çekti. (“Koca'yı
Döven Polislere Rapor Veren Doktora
Soruşturma Talebi”, http://bianet.org,
11.07.2012)
23- Diyarbakır'da 28 Mart 2006'da yaşanan olaylar sırasında başına isabet eden gaz
fişeği sonucunda yaşamını yitiren Mahsun
Mızrak'ın (14) ölümüyle ilgili Diyarbakır
1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada, Mızrak Ailesi'nin avukatı Barış Yavuz,
153
adli emanette bulunan ve sanıklar tarafından kullanıldığı belirlenen üç bombaatar
ve mermi çekirdeğini hatırlattı.
"İncelemede, emanetteki dosyanın en
önemli delilinin değiştirildiğini gördük.
Maktulün kafatasından çıkarılan bombaatar mermisi yerine av tüfeği fişeği bırakılmış. Bizce sanıklar bu delili değiştirdi.
Mahkeme bu önemli delili bulmalı." dedi.
Mahkeme “emanete alınan mermi çekirdeği ile mahkememize gönderilen fişek kartuşunun tamamen farklı nitelikte maddeler
olduğu anlaşıldığından, otopside ele geçirilen mermi çekirdeğinin nasıl, ne şekilde ve
kim tarafından değiştirildiğinin araştırılması için Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulmasına" karar verdi. Duruşma Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan suç
duyurusunun sonucunun beklenilmesi için
ertelendi. (“Mahsun Mızrak Davasında
Deliller Değiştirildi”, http://bianet.org,
19.07.2012)
24- 24 yaşındaki Cem Aygün,
Keçiören’de GBT sorgusu sırasında kaçtığı
ve ‘dur’ uyarısına uymadığı iddiasıyla polisin açtığı ateşle hayatını kaybetmişti.
Arkasından 10 el ateş edildiği saptanan
Aygün’ün ölümüyle ilgili iki polis, önceki
gün mesai saatinden sonra nöbetçi savcılığa
çıkarıldı. İki polis ifade verdikten sonra
serbest bırakıldı. Savcılığın otopsi raporu
ve tanıkların ifadesini aldıktan sonra şüpheli polisleri tekrar ifadeye çağıracağı
belirtildi. İki polis soruşturma nedeniyle
açığa alınırken, haklarında idari soruşturma başlatılacağı belirtildi. Bu arada
Aygün’ü polislerin ifadelerinde ‘ateş sırasında ayağım sendeledi’ yönünde savunma
yaptığı belirtildi. Savcılığın bu kararı tepki
toplarken, Aygün’ün yedi ablası dün sabah
saatlerinde Ankara Emniyet Müdürlüğüne
gelerek, kardeşlerini vuran polisleri gör-
mek istedi. Buna izin verilmeyince arbede
yaşandı. Aygün’ün ablaları polisin sert
müdahalesiyle yaralandı ve Yenimahalle
polis karakoluna götürüldü. ‘Polise mukavemet ve mala zarar vermekten’ haklarında
işlem yapılan 7 kardeş 2 saat sonra bırakıldı. (“Polislere özgürlük ablalara gözaltı”,
http://www.radikal.com.tr, 02.09.2012)
25- 2005 yılında başlayan MLKP davasının son duruşması dün yapıldı. Çağlayan’daki Adalet Sarayı’nda İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya 11’i tutuklu 26 sanık katıldı.
Savunma yapmaları istenilen sanıklar,
savunmalarında Müdür Yardımcısı Sedat
Selim Ay’ın kendilerine işkence yaptığını
iddia etti. Davanın tutuksuz sanığı Hatice
Bolat, gözaltına alındığı zaman terör şubesinde Sedat Selim Ay’ın kendisine işkence
yaptığını belirtti. İşkence nedeniyle birçok
sağlık sorunu yaşadığını ifade eden Bolat,
“"Benim gibi yüzlerce kişi benzer işkenceler sonucu sağlık sorunları yaşamaktadır.
Bazıları da işkence sonucu ölmüştür. Selim
Ay hakkında bana işkence yapması nedeniyle yasal işlem yapılmasını talep ediyorum" dedi. Sedat Selim Ay hakkında suç
duyurusunda bulunan Bolat, işkence gördüğüne dair raporu da mahkeme heyetine
sundu. Duruşma sonunda tutuklu sanık
Sedat Şenoğlu’nun tahliyesine karar veren
mahkeme, emniyet görevlisi Sedat Selim
Ay hakkındaki suç duyurusuna ilişkin ise
bir hüküm vermedi. (“MLKP duruşmasında 'Sedat Selim Ay bana işkence yaptı'
iddiası “, http://www.radikal.com.tr,
07.09.2012)
26- Sevag Balıkçı'nın zorunlu askerlik
yaparken 24 Nisan 2011'de ölümüne neden
olan Kıvanç Ağaoğlu'nun yargılandığı
davanın sekizinci duruşması Diyarbakır 2.
Hava Kuvvet Komutanlığı Askeri
154
Mahkemesi'nde yapıldı. Davada bilirkişi
raporunda Ağaoğlu kusurlu bulunurken,
müdahil avukatı Hâlâ vurt'un dosyanın
Adli Tıp Kurumu'na gönderilmesi talebi
kabul edildi. Sanık avukatlarının yayın
yasağı talebi ise reddedildi. Bir sonraki
duruşmanın 5 Kasım 2012 tarihinde yapılmasına karar verildi. (“Bilirkişi Raporu:
Balıkçı'nın Ölümünde Ağaoğlu Kusurlu”,
http://bianet.org, 07.09.2012)
27- Mardin’in Derik ilçesi’nde görevliyken hakkında tecavüz, işkence ve faili meçhul cinayet suçlamaları yöneltilen ancak
her seferinde beraat eden Ankara Jandarma
Bölge Komutanı Tuğgeneral Musa Çitil
hakkında dava açıldı. 1990’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlere ilişkin sürdürdüğü soruşturmayı tamamlayan Mardin
Cumhuriyet Başsavcılığı, o dönemde Derik
İlçe Jandarma Komutanı olan Musa Çitil’e
ağır suçlamalar yöneltti. İddianamede
Çitil’in görev yaptığı dönemde ‘fütursuzca
davrandığı, terörist-sivil vatandaş ayrımı
yapmadığı, vatandaşı potansiyel terörist
olarak gördüğü’ belirtilerek, “Şüphe olsun
olmasın sivil vatandaşları çeşitli şekillerde
ve tamamen keyfi bir şekilde öldürdüğü
anlaşılmıştır” denildi. Mardin 1. Ağır Ceza
Mahkemesi, iddianameyi kabul etti ve
davayı açtı. Mahkeme, 11 Ekim 2012 tarihine duruşma günü verdi. Mahkeme tensip
tutanağına şüphelinin duruşmalara katılmaması halinde hakkında yakalama kararı
çıkartılacağını belirtti. Mahkeme ayrıca
İçişleri Bakanlığı ve Jandarma Genel
Komutanlığı’na müzekkere yazarak,
Çitil’in görev yaptığı ve izinli olduğu tarihlerin bildirilmesini istedi. (“Komutan
fütursuzca adam öldürdü”,
http://www.radikal.com.tr, 08.09.2012)
28- Baran Tursun’un polis kurşunuyla
öldürülmesine ilişkin davanın ilk duruşma-
sında, sanık polise attığı yumurtanın avukata gelmesi nedeniyle yargılanıp beraat
eden abla Şelale Tursun’a Yargıtay’dan
kötü haber geldi. 9. Ceza Dairesi, “O
yumurtayı atarken avukata değebileceğini
düşünmeliydi” diyerek, abla Tursun’un
‘olası kasıtla mala zarar’dan cezalandırılmasını savunarak, kararı bozdu. Mahkeme
bu görüşe uyarsa, Tursun’a üç ay ile iki yıl
arasında ceza çıkabilir. Buna karşın yargı,
Tursun’u vuran polise “Öldürme kastı yoktur” diyerek, iki yıl bir aylık cezayı yeterli
görmüştü. (“Tursun'da garip kasıt”,
http://www.radikal.com.tr, 14.09.2012)
29- Başbakan Erdoğan'ın Hopa mitingi
öncesi ve sonrasında yaşanan olaylarda
Erdoğan'ın otobüsündeki Başbakanlık
Koruma Daire Başkanlığında görevli polis
memuru Servet Erkan'ın da aralarında
bulunduğu bazı polislerin yaralanmasına
neden oldukları gerekçesiyle 51 sanık hakkında yeni bir dava açıldı. Sanıkların
“Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na
muhalefet etme”, “kamu görevlisine görevini
yaptırmamak için direnme”, “yaralama” ve
“kamu malına zarar verme” suçlarından
Hopa Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasına başlandı. Sanıkların katılmadığı
duruşma, eksikliklerin giderilmesi için ertelendi. (“Hopa sanıklarına yeni dava”,
http://www.radikal.com.tr, 17.09.2012)
30- İstanbul Metris Cezaevi'nden 11
Eylül 2011'de yola çıkan cezaevi nakil aracı
yedi il ve beş ilçe dolaşıp beş günde 3 bin
166 kilometre kat ettikten sonra, motorundaki arıza nedeniyle 16 Eylül'de yandı.
Araçta bulunan mahpuslar Medeni Demir,
Sinan Aşka, Akif Karamalı, İsmet Evin ve
Abdülsettar Ölmez adlı hükümlü ve tutuklular yanarak öldü. Yalnızca araç sürücüsü
ve araçta görevli iki jandarma subayı hakkında "taksirle adam öldürmeye sebebiyet"
155
iddiasıyla Kayseri 1. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde dava açıldı. Tutuklular
Demir, Aşka ve Karamalı'nın aileleri,
Adalet Bakanlığı aleyhine üç ayrı tazminat
davası açtı. Ring aracında yanarak ölenlerin avukatlarından Necdet Edeman açıklamasına göre, Bakanlık adına savunma
yapan Hazine, davası sürerken ölen
Karamalı'nın "Oğlunuz cezaevindeydi, tazminat istemeye hakkınız yok" anlamına
gelen bir yanıt verdi. Demir'in ailesi için
de "10 yıl hüküm giymiştir. Bilakis ailesinin maddi desteğine ihtiyacı vardı" savunması yapıldı. Üç savunma da yangının oto
bakım servisinin hatasından kaynaklandığı
üzerine kuruldu. Oysa savcılık, servis çalışanları hakkında takipsizlik kararı vermiş;
nakil aracı sürücüsü ile araçta görevli iki
jandarmaya dava açmıştı. Avukat Edeman,
bu savunmaya karşı bir cevap dilekçesi yazdıklarını, ölen üç kişinin hükümlü değil
tutuklu olmalarına vurgu yaptıklarını söyledi. ("Mahpuslar İnsan Haklarından
Muaf mı Tutuluyor?", http://bianet.org,
17.10.2012)
ardından yargılanmaya yeniden başlandı.
Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki
duruşmaya sanıklardan Tekin Taşlıova,
Atanur Arslan ve Gürah Ayhan, sanık ve
müdahil avukatları katıldı. Müdahil
Gürkan'ın avukatı Elvan Olkun, davanın
2001'den beri sürdüğünü, direnme kararı
verilmesi durumunda kararın Yargıtay
Ceza Genel Kurulu'na gideceğini, bunun
da yargılamayı uzatacağını ifade ederek,
bozma ilamına uyulmasını istedi.
Cumhuriyet savcısı, mahkemenin mahkûmiyet kararında direnmesi talebinde
bulundu. Sanıklar ve avukatlarıysa bozma
kararına uyulmasını talep etti. Mahkeme,
bozma kararına uyulmasını kararlaştırdı.
Yargıtay'ın bozma gerekçesi olarak gösterdiği, Gürkan'a ait adli raporun aslının,
daha önce yargılandığı Ankara 11. Ağır
Ceza Mahkemesi'nden istenmesine ve diğer
eksiklerin giderilmesine karar veren mahkeme, duruşmayı erteledi. (“Yargıtay'ın üç
kez bozduğu 'işkence davası' yeniden başladı”, http://www.zaman.com.tr,
09.11.2012)
31- Beş yıl önce polise rüşvet vermek
istediği iddiasıyla gözaltına alınan işadamı
Sezai Yakar’ı karakolda darp ettikleri öne
sürülen yedi polisin İstanbul 18. Ağır Ceza
Mahkemesi’nde yargılandığı davada savcı,
‘beraat’ istedi. Savcıya göre, Yakar karakolda duvarları yumruklayıp kendisine zarar
vermiş. Davanın karar duruşması 1 Mart
2013’te görülecek. (“Savcının işkence görüşü: Kendi yapmış”,
http://www.radikal.com.tr, 02.11.2012)
33- Avcılar’da üç yıl önce Güney Tuna
adlı genci döverek bacağının kırılmasına ve
beyin kanaması geçirmesine neden olan 6
polis ve doktor aleyhine açılan ve Bakırköy
7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden
davanın 7 Kasım’daki duruşmasında savcı,
polisler için ‘ağırlaştırılmış işkence’ suçundan 8-15 yıl, Doktor Ertan hakkında da ise
‘resmi belgede sahtecilik’ iddiasıyla 2-5 yıl
hapis cezası talep etti. Duruşma karar
verilmek üzere 18 Aralık 2012 tarihine
ertelendi. (“Sıfır tolerans için nihayet
adım”, http://www.radikal.com.tr,
15.11.2012)
32- Atılım Gazetesi Muhabiri Şenol
Gürkan'a, gözaltına alındığı 2001'de işkence yaptığı ileri sürülen Terörle Mücadele
Şube Müdürlüğü'nde (TEM) görevli 4 polis
memurunun, haklarındaki mahkûmiyet
hükmünün usul yönünden bozulmasının
34- İzmir'in Karabağlar ilçesindeki tartışmada, polisin açtığı ateş sonucu 1 kişinin hayatını kaybettiği olayla ilgili davanın
156
görülmesine başlandı. İzmir 6. Ağır Ceza
Mahkemesi'ndeki duruşmaya, tutuklu
sanık polis memuru İmran Kahya, tutuksuz yargılanan müşteki sanıklar Faruk
Karhan, Seyit Ekinci, maktül Emrah
Barlak'ın annesi Gülpaşa Barlak ve babası
Nusrettin Barlak, tanıklar ve tarafların
avukatları katıldı. İmran Kahya ifadesinde
özetle; “Silah istem dışı olarak patladı.
Emrah'ı öldürmek gibi bir kastım yoktu.
Böyle bir niyetim olsa daha ilk hamlede
vururdum.” dedi. Maktül Emrah Barlak'ın
babası Nusrettin Barlak ise “Sanıktan ve
olay yerinde bulunan polislerin hepsinden
şikâyetçiyim" dedi. Diğer tanıkları da dinleyen mahkeme heyeti, polis memuru
İmran Kahya'nın tahliye talebini reddederek duruşmayı erteledi. (“Emrah'ı vuran
polise tahliye yok”,
http://www.cnnturk.com, 16.11.2012)
35- Bursa’da 12 Eylül darbesinin ardından 11 yıl tutuklu kalan ve 1988 yılında
Bursa’daki cezaevinde işkence gördüğünü
iddia eden 63 yaşındaki Sait Özdemir’in
suç duyurusunun ardından, o dönemde
cezaevinde görevli olan, aralarında şu anda
İmralı Cezaevi’nin başgardiyanı Ş.Ü.’nün
de bulunduğu 5 kişi hakkında ’işkence’
suçundan 12 yıla kadar hapis cezası istemiyle açılan davanın ilk duruşması dün
görüldü. Ş.Ü. işkence içeren herhangi bir
davranışta bulunmadığını ve şikâyetçiyi de
tanımadığını söyledi. Özdemir ise şunları
anlattı: “Türkiye Öğretmenler Birliği üyesi
olduğum için yüzlerce öğretmen gibi ben
de gözaltına alındım. İlçe karakolunun
kömürlüğünde 40 gün zincire bağlı olarak
işkence gördüm. 11 yıl birçok cezaevine
nakledildim. 1988 yazında Bursa H Tipi
Cezaevi’nde arama bahanesiyle koğuşlardan
bizi alıp, yarı çıplak ağustos güneşinin
altında sabahtan akşama kadar havalandırmada tuttular. Hâlâ cildimdeki rahatsızlık-
lar devam ediyor. Bize işkence yaparken
’Bunların etkisini 20- 30 yıl sonra göreceksiniz.’ dediler.” Özdemir’in eşi Sündüz
Özdemir ise “Görüşte çocuklarım babalarını tanıyamadılar. Eşim kötü muamele
sonucu cilt kanseri rahatsızlığına yakalandı” dedi. (“İmralı'nın Başgardiyanı işkence sanığı”, http://www.radikal.com.tr,
16.11.2012)
36- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Artvin'in Hopa İlçesi'nde geçen yıl düzenlediği miting öncesi ve sonrasında emekli
öğretmen Metin Lokumcu'nun hayatını
kaybettiği olayları protesto etmek için
Rize'nin Pazar İlçesi'nde basın açıklaması
yapan 22 kişi hakkında Pazar Asliye Ceza
Mahkemesi’nde 1-3 yıl hapis istemiyle dava
açıldı. (“Hopa'nın yakınından geçen yanıyor!”, http://www.radikal.com.tr,
10.12.2012)
37- Kayseri’de cezaevi nakil aracının
yanması ve beş mahkûmun ölmesine ilişkin olarak yalnızca araç sürücüsü Cafer
Sarı ve araçta görevli iki jandarma subayı
hakkında ‘taksirle adam öldürmeye sebebiyet’ iddiasıyla Kayseri 1. Ağır Ceza
Mahkemesi’nde açılan davada sanık sürücü
Cafer Sarı, 26 Kasım 2012’de alınan ifadesinde aynı marka araçtan Sincan
Cezaevi’nde de bulunduğunu ve ‘Ufuk’ adlı
sürücü arkadaşının kendisine anlattığına
göre, durup dururken yandığını ve her
zaman aynı sorundan şikâyet edildiğini
savunmuştu. Bunun üzerine Mahkeme
Sincan Cezaevi’ne talimatla “İddia doğru
mu?” diye sordu. Gelen yanıtta Sincan,
Ufuk adlı sürücülerinin ve aynı marka
araçlarının olduğunu kabul ederken, yalnızca yangın iddiasını yalanladı. Duruşma
1 Nisan 2013 tarihine ertelendi. (“Nakil
davası: O araçların hepsi mi yanıyor?”,
http://www.radikal.com.tr, 10.12.2012)
157
38- ‘Hastanede polise dayak attıkları’
öne sürülen görüntülerden 45 dakika önce
Yenibosna 75. Yıl Polis Merkezi’nde
polisler tarafından dövüldükleri ortaya
çıkan Servet ve Kemal Karataş dün ‘sanık’
sıfatıyla ilk kez hâkim karşısına çıktı.
Karataş kardeşler tarafından tartaklandığını iddia eden dört polisten ikisi de
‘mağdur’ sıfatıyla duruşmaya katıldı. Bu
iki polisten Melikşah Alperen Dinç’in,
karakol görüntülerinde dayak attıktan
sonra ‘eli incinen’ polis olduğu anlaşıldı.
Dinç’in karakoldaki olaydan sonra güven
timinde görevlendirildiği ortaya çıktı. Bu
arada dayaktan yalnızca üç gün sonra kardeşlere iki dava açılırken; aradan 4 ay geçtiği halde hiçbir polis için iddianame
düzenlenmediği, hatta hiçbirinin şüpheli
sıfatıyla ifadesinin alınmadığı belirlendi.
Dava dosyasına göre ilk dava olaydan üç
gün sonra 7 Ağustos’ta polise direndikleri
iddiasıyla gözaltına alınıp karakolda dövülen 19 yaşındaki Kemal ve 23 yaşındaki
Servet Karataş’a açıldı. Dört polisin şikâyetçi ve mağdur olarak anıldığı iddianamede; iki kardeş ‘direnme ve hakaret’ ile
suçlanıyor. İki kardeşin şüpheli madde
bulundurdukları iddiasıyla iki kez durduruldukları, ikinci arama öncesinde küfredip direndikleri, bir polise kafa atıldığı,
diğerininse dövüldüğü ileri sürüldü.
İkinci dava ise 8 Ağustos’ta açıldı. Savcı
Ertuğrul Sarıyar’ın hazırladığı, hastanede
polislerin dövülmesini konu alan iddianamede ise bu kez de Servet, Kemal, Cengiz
ve Diyaettin Karataş ‘polise direnme’ ile
suçlanıyor. (Dayaktan sonra güven timine atandı, http://www.radikal.com.tr,
12.12.2012)
39- Süleyman Cihan'ı 12 Eylül darbesinin ardından götürüldüğü "İkinci Şube'de
işkenceyle öldüren ekiple ilgili yapılan suç
duyurusunda, Cumhuriyet Başsavcıvekili
Ahmet Tayfun Balyemez, 13 Kasım 2012
tarihinde yetkisizlik kararı vererek dosyayı
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdi. Aynı kararda, Yüzbaşı Savaşeri ve
Albay Aşken hakkında "kovuşturmaya yer
yok" kararı vererek onların soruşturma
evrakını Milli Savunma Bakanlığı'na gönderdi. Suç duyurusuna göre, Cihan'ı işkenceyle öldüren ekibin başında, şimdi
Yenipazar Cezaevi'nde Susurluk davasından hükümlü bulunan Mehmet Ağar vardı.
Emniyet 2. Şube Müdürü Ağar'ın yanı sıra
şu isimlerin yargılanması istendi:
Dönemin İstanbul Emniyet 1. Şube
Müdürü Tayyar Sever, o dönem polis
memuru olan İbrahim Şahin, Bayram
Kartal, Mehmet Yetiş, Sıkıyönetim Adli
Müşaviri Kıdemli Hak. Albay Durmuş
Akşen ve Sıkıyönetim Savcısı Hak. Yüzbaşı
Erdoğan Savaşeri. Kadıköy Cihan'ın avukatı Avukat Ömer Kavili, bu karara itiraz
etti. İtiraz dilekçesinde, olay yerinde inceleme yapılmadığı ve olayın ardından verilen çelişkili ifadelerin ortaya çıkarılmadığı
ifade edildi. (“Savcının Ağar ve Şahin'i
Soruşturmaya Yetkisi Yok mu?”,
http://bianet.org, 18.12.2012)
40- Başkale’de, 29 Ağustos 1997’de
Şükrü Talay adlı köylüyü döverek öldüren
dört özel harekât polisi, Van 1. Ağır Ceza
Mahkemesi’nde üçüncü kez 11’er yıl hapis
ve meslekten men cezası aldı. Yargıtay ilk
kararı, “Yeni kanuna göre lehte uyarlayın.”
diye, ikinci kararı “Bir de rapor alıp öyle
değerlendirin.” diye, üçüncü kararı da
“Sanık avukatına haber vermemişsiniz.”
diye bozdu. Dört polis bu sayede, aradan
geçen 15 yıl içinde bir gün olsun tutuklu
kalmadığı gibi mesleklerine kesintisiz
devam etti. 24 Aralık’ta, dördüncü kez
görülmeye devam edilecek olan yargılama
öncesinde Talay Ailesi’nin avukatı Nejdet
Edemen, sanık polislerin davayı zamanaşı-
158
mına düşürmek istediklerini belirti.
(“Başkale utancı, 4. kez mahkeme salonunda”, http://www.radikal.com.tr,
24.12.2012)
41- Diyarbakır'da, 28 Mart 2006'da
çıkan olaylarda başına gaz bombası fişeği
isabet etmesi nedeniyle hayatını kaybeden
14 yaşındaki Mahsun Mızrak'ın ölümüyle
ilgili davaya devam edildi. 3 polisin
TCK'nın 81/1. maddesinde yer alan "Olası
kast sonucu ölüme neden olmak" suçundan
yargılandığı Diyarbakır 1. Ağır Ceza
Mahkemesi'ndeki duruşmaya, tutuksuz yargılanan polis memurları katılmadı.
Duruşmada, Diyarbakır Emniyet
Müdürlüğü'nün mahkemeye gönderdiği
yazı okundu. Yazıda, adli emanette kayıtlı
3 silahın "ihtiyaç duyulduğundan ve periyodik bakımlarının yapılması için" iadesi
talep edildi. Mızrak ailesinin avukatı Barış
Yavuz, emniyet müdürlüğünün talebinin
reddine karar verilmesini talep etti.
Cumhuriyet savcısı da Avukat Yavuz'un
taleplerinin kabulünü istedi. Mahkeme
heyeti, Diyarbakır Emniyet
Müdürlüğü'nün talebini gelecek duruşmada değerlendirmek üzere duruşmayı erteledi. (“Mahsun Mızrak davası ertelendi”,
http://www.etha.com.tr, 25.12.2012)
42- Diyarbakır'da cumartesi akşamı
polisler tarafından vurularak öldürülen
Özgür Arda'nın üzerinde silah olmadığı ve
güvenlik güçleriyle çatışmadığı ileri sürüldü. Taraf gazetesine konuşan görgü tanığı
Mehmet Yıldırım olayı şöyle anlattı: "Bir
anda panzer geldi. İçinden üç sivil polis
gelip bizden kimlik sordu. Özgür kafasını
çevirip sırtını dönüp biraz ilerledi ve polisler arkasından sıktı. Ambulans geldiğinde
de polisler, Özgür'ü yarım saat yerde beklettiler. Üzerinde kimlik yoktu. Silah da
yoktu." Ailesini görmek için, kaldığı ceza-
evinden izinli çıkan Arda'nın ölümünden
sorumlu iki polis ise hafta sonu "Adam
öldürmeye tam teşebbüs" suçundan sevk
edildikleri mahkeme tarafından tutuksuz
yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
(“Arda'yı Vuran Polisler Serbest”,
http://bianet.org, 26.12.2012)
43- Erzurum Tipi Ceza İnfaz Kurumu
Çocuk Koğuşu'nda 5 yıl önce, Y. S. ve A.
S.'ye banyoda ellerini bağlayıp ağızlarına
çarşaf tıkayarak tecavüz ettikleri iddiasıyla
tutuksuz yargılanan 5 kişi, 3'ncü Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından 12'şer yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme E.D. ve S.Ç.'yi
ayrıca Y.Ç.'ye yaptıkları cinsel istismar
suçundan da 10'ar ay hapis cezasına çarptırdı. Verilen karar sonrası sanıklardan
S.D. "Böyle adalet mi olur?" diyerek mahkeme heyetine hakaret küfür etti. Bunun
üzerine tutanak tutuldu. Mahkeme heyeti,
sanıkların hükümle birlikte tutuklanmasına karar verdi. (“Cezaevi tuvaletinde tecavüz”, http://www.milliyet.com.tr,
28.12.2012)
2.3.1. DEĞERLENDİRME
İşkence faillerinin cezasız kalmasının
en temel nedenlerinden biri; yürütülen
soruşturmalarda ve daha sonra bu soruşturmalar sonucunda açılan davalarda faillerin
işkence suçu (TCK madde 94-95) dışında
diğer suçlardan yargılanmasıdır. Bu
dönemde basına yansıyan soruşturma ve
kovuşturmalarda işkence suçu kapsamında
açılan soruşturma ve davalar; (Bkz. Bölüm
2.3. - Albay Üçok, Fevziye Cengiz, 12 Eylül
Davası ve 16, 17, 21, 31, 33, 35 no’lu haberler). Fevziye Cengiz davasında; Fevziye
Cengiz'i darp eden polislerin 5 yıl 9 ay
hapis cezası istemiyle yargılandığı davada
önce İzmir 17. Sulh Ceza Mahkemesi, dava
dosyasında tehdit suçu söz konusu olduğu-
159
nu söyleyerek dosyayı Asliye Ceza
Mahkemesi'ne göndermiş daha sonra
görevsizlik ile davaya bakan İzmir 12.
Asliye Ceza Mahkemesi polislerin "işkence
suçundan yargılanması gerektiğine" karar
vererek görevsizlik kararı vererek dosyayı
Ağır Ceza Mahkemesi'ne göndermiştir.
İzleme döneminde bu dava dışında diğer
hiçbir Mahkeme suçun "işkence" olduğu
kanaatine vararak "görevsizlik" kararı vermiştir.
Uygulamada işkencenin cezalandırılması önünde temel engellerden biri olan, savcıların “fiilin ağırlığına” göre yaptıkları
suç tasniflemesi sonucunda işkence suçu
yerine basit yaralama, tehdit, görevi kötüye
kullanma vs. suçlardan dava açılması halen
devam etmektedir.30 (Bkz. Bölüm 2.3. - 7
no’lu haber).
Bu izleme döneminde yaşanan bir gelişme işkence suçunun cezalandırılması için
soruşturmaları yürüten ve davaların açılmasını sağlayan savcılara ne kadar büyük
bir görev düştüğünü bir daha ortaya çıkarmıştır. Ankara Cumhuriyet Savcısı Murat
Demir’in, 12 Eylül döneminde yapılan
işkenceler hakkındaki soruşturmayı,
“işkence, eziyet veya köleleştirme yoluyla
insanlığa karşı suç işlemek” kapsamında
30. İşkence suçu yerine başka suçlardan soruşturma ve dava açılmasının, işkencenin
cezasız kalması önündeki en büyük engellerden biri olduğu ve bu duruma ilişkin
uygulamada yaşanan sakıncalar, problemler
ve cezasızlığa ilişkin olarak Bkz. “TOHAV
İşkence ve Kötü Muamele İzleme Raporu2011”, Yay. Haz. Ruhşen DOĞAN YILDIZ, Toplum ve Hukuk Araştırmaları
Vakfı Yayınları, İstanbul, 2011, s. 118-122
31. Diyarbakır Milletvekili Emine AYNA tarafından verilen 7/10157 esas nolu yazılı soru
önergesine İçişleri Bakanı İdris Naim
Şahin tarafından verilen
B.05.1.EGM.0.12.65012 (91250) 7044117/47 sayı no’lu ve 03.01.2013 tarihli
cevap yazısı. s.1
yürütme kararı alarak “soruşturmanın
zamanaşımından düşmesinin” önüne geçmesi diğer soruşturma ve davalar için de
örnek teşkil etmesi gerekmektedir.
İşkence faillerine karşı yürütülen disiplin soruşturmaları ve cezaları işkence ile
etkin mücadele kapsamında caydırıcılık
özelliği en fazla olan alanlardan biridir. Ne
yazık ki bu dönemde de yürütülen disiplin
soruşturmaları, cezai soruşturmalara göre
daha az sayıdadır. İzleme döneminde basına yansıyan iki tane disiplin soruşturmasına rastlanmıştır. (Bkz. Fevziye Cengiz
davası ve 4 no’lu haber). İzmir Karabağlar
Karakolu'nda Fevziye Cengiz'e elleri kelepçeliyken şiddet uygulayan polislerle ilgili
yürütülen idari soruşturma sonucunda söz
konusu iki polis memuru için 12 ay kıdem
tenzili cezası istenirken, karakol personeli
için disiplin cezasına gerek olmadığına
karar verilmiş. Verilen bu ceza işkence gibi
ağır bir ceza gerektiren suç kapsamında
yargılanan failler için oldukça düşük kalmaktadır. Bu da yürütülen disiplin soruşturmasının caydırıcılık etkisini azaltmaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş
Kurulu Başkanlığı’nca yürütülen diğer
soruşturmada ise (4 no’lu haber) mağdurları darp eden karı-koca polislerden yalnızca
kadın polis Alperay Çakır için Emniyet
Örgütü Disiplin Tüzüğü’ne göre “kınama”
cezası talep edilmiştir.
Adalet Bakanlığı’nın kayıtlarına göre31
01.01.2007-15.10.2012 tarihleri arasında
herhangi bir birim gözetmeksizin (yani
sadece kolluk güçleri değil tüm devlet
memurları dâhil) idari yönden; Türk Ceza
Kanununun 256’ncı maddesi gereğince 104
personele kısa ve uzun süreli durdurma
cezaları verilmiş, 286 personelin ise soruşturması devam etmektedir. Adli yönden
ise; TCK 94 ve 95 inci maddeleri gereğince
bir personele memuriyetten men, 11 personele hapis cezası verilmiş, 46 personelin ise
160
mahkemesi devam etmekte olup, TCK 256
maddesi gereğince 8 personele para cezası,
4 personele hapis cezası verilmiş, 422 personelin ise mahkemesi devam etmektedir.
Az sayıda disiplin soruşturmasının
yürütülmesi ve bu soruşturmalar sonucunda verilen cezaların caydırıcılıktan öte
olmasının yansıra disiplin soruşturmaları
açısından devam eden diğer bir sorun da
halen disiplin yargılamasının ayrı ve
bağımsız bir mekanizma olarak uygulamada yer alamayışıdır. Bu algı sonucunda
disiplin soruşturması açılması için genellikle ceza soruşturmasının ve yargılamasının sonuçları beklenmekte ya da ceza
kovuşturması ile tespit edilen suç ile sınırlı
kalınarak soruşturma yürütülmektedir.
Bir önceki izleme raporumuzda da
belirttiğimiz üzere işkence ile mücadelede
caydırıcılık açısından adli ve idari soruşturmalarda alınacak tedbirler oldukça
önemlidir. Bu dönemde de geçen yıl olduğu gibi kanun koyucu ve uygulayıcılarının
örneğin Devlet Memurları Kanunu’nun
137 maddesinde belirtilen “görevden uzaklaştırma” gibi tedbirleri almadıkları/uygulamadıkları görülmüştür. Hiçbir işkence
faili gerek adli gerekse idari yargılama sırasında görevinden uzaklaştırılmamıştır. Bu
durum soruşturmanın bağımsızlığı ve
tarafsızlığının sağlanması ile birlikte, delillerin kaybolmaması, karartılmaması, mağdur ve tanıklar üzerinde baskının ortadan
kaldırılması gibi güvenceler sağlaması açısından her soruşturma aşamasında temel
bir kural gibi uygulanması gerekmektedir.
Uygulamada ise bu kuralın istisnai olarak
uygulandığını görmek bile oldukça zordur.
İşkence suçu ile mücadelede, işkence ve
kötü muamelenin etkin ve yeterli bir şekilde soruşturulması ve kovuşturulması en
önemli husustur. Özellikle savcı ve hâkimler işkence mağdurlarının “işkence gördüklerine dair beyanlarını” her zaman “yalnız
başına” başkaca bir delil veya tanığa ihtiyaç
duymaksızın ciddi bir iddia olarak ele
almalı ve işkence suçları açısından gereken
önemi ve hassasiyeti göstererek re’sen
soruşturma ve kovuşturma yürütmelidir.
Uygulamada mağdurların işkence iddiaları
nedeniyle adeta sanık pozisyonuna sokulduğu olayların yaşanması engellenmeli, konu
ile ilgili yasal güvenceler getirilmelidir.
Mağdurları, yaptıkları şikâyet başvurularından ve davalarından vazgeçirmek için
işkence failleri tarafından açılan “karşı
davalara” (“kamu görevlisini yaralamak ve
hakaret etmek”, “polise direnme”, “hakaret”, “kamu malına zarar verme”, “yaralama
sonucu tazminat davası”) bu izleme döneminde de rastlanılmıştır. (Bkz. Bölüm 2.3. 17.21 no’lu haberler). Bu davaların birinde;
işkence suçunun failleri hakkında açılan
dava sonuçlanmamışken, işkence mağduru
hakkında açılan dava kısa bir zaman içinde
sonuçlanmış ve mağdur rüşvet vermek
suçundan 10 ay hapis cezası almıştır.
Uygulamada işkence davalarının yıllarca
sürdüğü hatta kimi zaman zamanaşımına
uğraması karşısında bu tip davaların kısa
zamanda sonuçlanması ve çoğunlukla ceza
verilmemesi işkencenin önlenmesini ve
cezalandırılmasını olumsuz etkilemektedir.
ÖNERİLER
Devlet Memurları Kanunu da dâhil
olmak üzere işkence suçunun soruşturulması ve yargılanmasına ilişkin ve özel
kanun/genel kanun ayrım ve tartışmasına
girilmeden diğer kanun ve mevzuatlarda da
işkence suçu, yargılama usulleri ve verilecek cezalar ayrı ve net olarak hiçbir sınırlama getirilmeden düzenlenmelidir. Adalet
Bakanlığı tarafından hâkim ve savcılara
suçun tasnifi, uygulamada birlik sağlanması, karışıklıkları önleme gibi amaçlarla eğitim verilmesi sağlanmalıdır.
161
İzin sistemi, işkence suçu (TCK madde
94-95) ve zor kullanma yetkisinin aşılması
(TCK madde 256) dışında kanunda yer
alan işkence ve kötü muamele kapsamında
değerlendirilebilecek diğer suçlar için de
kaldırılmalıdır.
Sadece işkence suçu fiilini işleyen değil
bu suçun işlenmesine engel olmayarak,
gerekli denetimleri yapmayarak suçun veya
suçluların ortaya çıkarılmasını engelleyen
amir konumundaki kolluk güçleri ile gerçeğe aykırı rapor düzenleyerek işkencenin
belgelendirilmesini engelleyerek soruşturulmasına mani olan, yanlı yönlendiren
doktorlar ve kurum/kuruluşlar da soruşturma kapsamına alınmalıdır.
Suç duyurusunda bulunulduğu veya
ihbar ile öğrenildiği andan itibaren savcılar
tarafından derhal olay yerine gidilerek
keşif yapılması, delillerin toplanması ve el
konulması sağlanmalı, mağdur lehine delillerin toplanmasına, tanıkların dinlenmesine önem verilmelidir. Kanun veya ilgili
düzenlemeler ile işkence suçu kapsamında
özel görevli Savcıların ve personelin istihdamı sağlanmalıdır.
İşkence suçunun zamanaşımına uğramaması için ek ve etkili tedbirler alınmalı,
bunlar yasal güvenceye kavuşturularak aksi
davranışta bulunan, işi geciktiren, yazışmalar gibi işlemleri zamanında yapmayanlar
hakkında adli ve idari yaptırımlar getirilmelidir.
Eski 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
245/ek fıkra maddesinde yer aldığı üzere
işkence ve kötü muamele suçlarından dolayı verilen cezaların para cezasına çevrilmesi, ertelenmesi, hükmün açıklanmasının
geri bırakılması gibi tedbirlere çevrilemeyeceğine ilişkin yasal güvenceler yeniden
getirilmelidir.
Disiplin soruşturmaları bağımsız ve
tarafsız kişi veya kurullar tarafından yapılmalı, görevden uzaklaştırma tedbirleri için
disiplin soruşturması açılması şartı aranmaksızın memuriyetten men, görevden
uzaklaştırma gibi yaptırımların caydırıcılık
açısından bağımsız ve tarafsız kişi ve
kurullarca haklarında işkence suçundan
soruşturma açılan tüm kişilere, adil yargılanma haklarını engellemeyecek bir şekilde
sürekli olarak uygulanması sağlanmalıdır.
İstatistikler daha ayrıntılı bir şekilde
tutulmalıdır. Örneğin mağdurlar veya avukatları tarafından yapılan suç duyurusunda
işkence ve kötü muamele olarak tespit edilmiş başvuruların kaç tanesinin daha sonra
“işkence” suçundan açıldığına dair daha
özel veriler eklenmelidir.
Hakkında işkence ve işkence kapsamında değerlendirilen diğer suçlardan cezai
soruşturma açılanlar hakkında otomatikman disiplin soruşturması açılması şeklinde düzenlemeler yapılmalı, her iki soruşturma kapsamında yargılananlar soruşturma veya yargılama süresince görevlerinden
uzaklaştırılmalıdır. Bu tedbirin uygulanması,amirlere veya soruşturmacılara tanınan takdir hakkının kullanımına ya da herhangi bir şarta bağlı olmaksızın herkes için
açık ve net bir şeklide uygulanmak üzere
yasal güvenceye kavuşturulmalıdır.
Halen Adalet Bakanlığı’na bağlı olmasından ötürü bağımsızlığı ve tarafsızlığı
kamuoyunda çok tartışmalı olan Adli Tıp
Kurumunun uygulamadaki resmi bilirkişilik tekeli kaldırılmalı, CMK’da düzenlendiği şekilde üniversite, araştırma hastaneleri gibi diğer sağlık kuruluş ve kişilerinin
de resmi bilirkişi olarak tanınması, karar
verirken kullanılması için tedbirler alınmalıdır. Var olan düzenlemeler kapsamında adli tıp birimlerinin ve uzmanlarının
sayısının azlığı dikkate alınarak bu birim
ve kişilerin sayısının ve kalitesinin artırılması için gerekli bütçe ve eğitim vs. gibi
düzenlemeler yapılmalıdır.
İşkence failleri ile soruşturmayı yürü-
162
ten savcı ve idari amir arasındaki hiyerarşik ilişki, failin çalıştığı kurum ya da birim
tarafından soruşturmanın yürütülmesi
soruşturmaların bağımsızlığı ve tarafsızlığına gölge düşürmekte olup bir an önce
adli kolluk sisteminin kurularak etkin bir
şekilde çalışmasına yönelik düzenlemeler
yapılmalı, disiplin soruşturmasını failin
hiyerarşik üstleri yerine bağımsız kişi ve
kurullar tarafından yürütülmesi sağlanmalıdır.
Mağdurlara yönelik olarak;
Mağdurların gördükleri işkence ve kötü
muamele nedeniyle yaptıkları sağlık ve
tedavi masrafları karşılanarak, mağdurların
ücretsiz bir şekilde sağlık hizmetlerine
ulaşmaları sağlanmalı, mağdurlara tıbbi ve
psiko-sosyal destek sağlanarak, ailelerini ve
yakınlarını da kapsayacak bütüncül bir
rehabilitasyon hizmeti sunulmalıdır.
Sadece ceza ve idari yargıda getirilen
nakdi tazminat müessesinden yararlanmak
isteyen mağdurlara adli yardım hizmeti,
harçlardan muafiyet tanınma gibi güvenceler getirilmelidir. Tazminat davalarına ilişkin zamanaşımı kaldırılmalıdır.
2.4. İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE
SUÇLARINA İLİŞKİN
SONUÇLANAN DAVA ve
SORUŞTURMALAR
1- Erzincan’da askerlik görevini yapan
er Orhan Abravcı bölük komutanı Astsubay
Mehmet Ersoy tarafından öldüresiye dövüldü. Komutanından yediği dayak sonrasında
kalça kemiği kırılan Abravcı GATA’da iki
kez ameliyat edildi. Ölümden dönen askere,
GATA’da “Askerliğe elverişli değildir.”
raporu verildi. Orhan Abravcı’yı döven
Astsubay Ersoy Erzincan’daki 3. Ordu
Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde görülen davada “Uzaktan görenler darp sanmış
olabilir, Orhanı sadece ince bir çubukla
dürttüm” dedi. Yapılan yargılama sonucunda Askeri Mahkeme astsubay başçavuşa 3
ay hapis cezası verdi. Sonra bu cezayı sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûmiyetinin bulunmaması gerekçesiyle 1500 TL
para cezasına çevirerek 24 ay taksitle ödenmesine karar verdi. Yaşanılan sakatlığın
hayatı ağır derecede olumsuz etkileyeceği
yönündeki GATA raporuna rağmen mahkemenin Astsubay Ersoy’u alt sınırdan cezalandırmasına itiraz eden Abravcı’nın ailesi
ve avukatı kararı temyiz edeceklerini ifade
etti. (“Komutan 'dürtüğü' sakat bıraktı”,
http://www.radikal.com.tr, 04.01.2012)
2- Aydın’ın Kuşadası ilçesinde 4 Şubat
2011’de bir kafeteryada oturan Muharrem
Süren ve Battal Battaloğlu’na “Hakkında
arama kararı” bulunduğu gerekçesiyle sivil
polisler kimlik sordu. Bunun üzerine
Süren de, “Sizin kimliğinizi görebilir
miyim?” diye sorunca, tartaklanarak gözaltına alındı. Hakkında herhangi bir arama
kararı olmadığı ortaya çıkan Süren, bir
gün Emniyet Müdürlüğü’nde kaldıktan
sonra “Polise mukavemetten” ve “Polise
görevini yaptırmamak” suçlamasıyla savcılığa çıkarıldı. İfade işlemlerinden sonra
Savcılık tarafından serbest bırakılan
Süren, polisler hakkında davacı oldu.
Kuşadası 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nde açılan davada hâkim, olayın görgü tanıklarının beyanlarını dikkate almazken, olayın
geçtiği kafeteryanın güvenlik kameralarının kayıtlarını incelemeyi de uygun bulmadı. 08 Aralık 2011’de karar duruşması
görülen davada Mahkeme Süren’e, “Polise
mukavemetten” ve “Polise görevini yaptırmamak” suçlamasıyla 1 yıl 2 ay 17 gün
hapis cezası verdi. Süren, verilen ceza için
temyize başvurdu. (“Sen misin kimlik
soran”, http://www.ozgur-gundem.com,
19.01.2012)
163
3- Küçükçekmece Çocuk Büro
Amirliği’nde bir çocuğun kimlik tespiti
için İstanbul Barosu CMK Servisi tarafından görevlendirilen Av. Hüsamettin
Akbulut’un suça sürüklenen çocukla yaptığı görüşme notlarının polis memuru tarafından incenlemek istemesi üzerine yaşanan tartışma ve avukatın görevini yapmasının engellenmesi üzerine Av. Hüsamettin
Akbulut polis memuru İ.E. hakkında
Küçükçekmece Cumhuriyet Savcılığına suç
duyurusunda bulundu. Polis memuru İ.E.
hakkında Küçükçekmece 2. Asliye Ceza
Mahkemesinde “Görevini Kötüye
Kullanmak” iddiasıyla açılan davada yapılan yargılama sonucunda şüpheli polis
memurunun suçunu sabit görülerek TCK
251/1 maddesi gereğince işleyiş biçimini de
göz önüne alarak altı ay hapis cezasıyla
cezalandırmasına karar verildi. (“Avukatın
görevini yapmasını engelleyen polis
memuru 6 ay hapse mahkûm oldu”,
http://www.istanbulbarosu.org.tr,
20.01.2012)
4- 4 Haziran 2011 tarihinde Çevre ve
Orman Bakanlığı’nın önünde Bakanlığın
uygulamalarını protesto etmek için oturma
eylemi yapan ve gözaltına alınan çevreciler
hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından ‘izinsiz toplantı yapmak’ suçlamasıyla başlatılan soruşturmada, soruşturma Savcısı “toplantı ve gösteri hakkının
anayasa ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’yle (AİHS) güvence altına alındığı belirterek, eylemcilerin toplantı ve
gösteri hakkının kullanılması için önceden
izin almalarının gerekli olmadığını ve
gruba dağılmaları konusunda uyarı yapılmadan doğrudan gözaltı uygulanamayacağını vurgulayarak” takipsizlik kararı verdi.
(“Savcıdan demokrasi dersi: Bir dinle”,
http://www.radikal.com.tr, 23.01.2012)
5- 30 Eylül 2010'da Afyon 8. Ana Bakım
Merkezi Gazinosu'nda görev yapan er
Tayfun Güngör'den makarna isteyen Albay
Kıray, makarnanın soğuk gelmesi üstüne
Güngör'ün dizine tekme attı.
Komutanların kendisine "maç yaparken
dizim kırıldı" demesi için baskı yaptığını
söyleyen Güngör, ilk başta korktuğu için
albaydan şikâyetçi olmadı. Ancak hava
değişimi için ailesinin yanına döndüğünde
babası Harun Güngör durumu fark etti ve
Genelkurmay Başkanlığı'na bir yazı yazarak durumu bilirdi. Bunun üzerine
Eskişehir 1. Hava Kuvvetleri Komutanlığı
Askeri Mahkemesi'nde hakkında dava açılan Kıray şunları söyledi: "Ben askere bir
tekme salladım. Bunu bir iz bıraksın, mağduru tahrip edeyim diye yapmadım. O an
kızgınlıkla olan bir olaydı. Olay gününden
bu yana bir vicdan muhasebesi yaptım.
Olay sebebiyle üzgünüm, pişmanım.
Askerler bize ailelerinin emanetidir; ailesinden özür diliyorum. Aralık 2011'de
davayı karara bağlayan Askeri mahkeme
Albay Kıray'a asta müessir fiil suçundan
dört ay hapis cezası verdi. Daha sonra bu
cezayı iyi halden önce üç aya indirdi, daha
sonra da 2 bin 250 lira para cezasına çevirdi. Tayfun Güngör ise verilen cezayı az
bularak, dizindeki sorun yüzünden uzun
süre ayakta duramadığını ve garsonluk
mesleğini yapamadığını söyledi. (“Diz
Kıran Albaya 2 Bin 250 Lira Ceza”,
http://bianet.org, 08.02.2012)
6- Mardin'in Nusaybin İlçesi'nde 12
Ekim 2011'de okullardaki şiddeti protesto
etmek amacıyla yürüyüş yapmak isteyen
ilköğretim ve ortaöğretim öğrencisi çocukların eylemine müdahale eden kolluk kuvvetleri, kaçmalarını engellemek amacıyla
mayınlı araziye doğru kovaladıkları 19
çocuğu darp ederek gözaltına almıştı.
İnsan Hakları Derneği (İHD)'nin 2 Kasım
164
2011 tarihinde Mardin Valiliği İl İnsan
Hakları Kurulu'na yaptığı başvuru 14
Şubat günü cevaplandı. Gelen yazıda
birinci idari soruşturma sonucunda, "Polis
Memuru C.K.'nın 'hizmet içinde resmi
sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve güven
duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak' suçunu işlediği kanaati oluştuğundan Emniyet Örgütü Disiplin
Tüzüğü'nün en üst cezasından bir altı olan
7/B-1 maddesi gereğince '16 ay süreli durdurma' cezası ile tecziye edildiği" belirtildi. İHD tarafından karar ile ilgili yapılan
açıklamada ilgili polis memurunun işkence
yerine başka bir disiplin maddesinden
cezalandırılarak, hakkında işkenceden
dava açılmasının önüne geçildiği ifade
edildi. (“İHD: Valilik İşkenceyi Kabul
Etti Ama Ceza Vermedi”,
http://bianet.org, 16.02.2012)
7- Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 4 Aralık
2010'da Dolmabahçe'deki rektörler buluşmasını protesto etmek isteyen öğrencileri
İstanbul girişinde durduran ve sert müdahalede bulunan polisler hakkında İstanbul
Barosu tarafından yapılan suç duyurusu ile
başlatılan soruşturmada takipsizlik kararı
verildi. Gazeteciler tarafından saniye saniye çekilen "dayak görüntülerine" karşın
Pendik Başsavcılığı, “şüphelilerin atılı suçları işlediklerine dair soyut iddia haricinde
kamu davası açmaya yeter şüphe oluşturacak somut delil elde edilemediğini” bildirdi. Ancak Savcılık kararında sadece
Kurtköy’deki müdahaleye yer verirken
Dolmabahçe yakınlarında yaşananlara
değinilmedi. İstanbul Barosu karara itiraz
etti, kamera kayıtlarının incelenmesini
istedi, polislerin suç işlediği iddiasının
"somut" olduğunu savundu. (“Savcı bu
dayağı göremedi!”,
http://www.radikal.com.tr, 23.02.2012)
8- Adana 6. Kolordu Komutanlığı
Askeri Cezaevi'nde gördüğü yoğun işkence
sonucunda hayatını kaybeden 20 yaşındaki
er Murat Polat'la ilgili görülen davanın
karar duruşmasında yargılanan 30 asker
arasından sadece "gardiyan" olarak askerlik
yapan Hüseyin Güldaşı ceza aldı. Adana 5.
Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada,
mahkeme tarafından Polat'ın ölümüne
neden olan eylemin Güldaşı'nın bireysel
eylemi olduğuna karar verilerek tutuksuz
yargılanan 28 yaşındaki Güldaşı kasten
insan öldürme suçundan 25 yıl hapis cezasına çarptırılırken, 12 asker; Savcılığın,
işkence yaptıkları gerekçesiyle cezalandırma talep etmesine rağmen TCK 86. madde
uyarınca "Kasten insan yaralamak" suçlamasıyla 500'er lira para cezasına çarptırıldı. Sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildi.
Cezaevi müdürü Yarbay Mustafa S. ile dört
astsubayın da aralarında bulunduğu 16
asker ise beraat etti. (“Disko’da
İşkenceyle Ölüm Tek Askerin Üstüne
Kaldı”, http://bianet.org, 28.02.2012)
9- Eğitim-Sen'in düzenlediği mitingde
polisin coplu müdahalesi sonucu sağ gözü
kör olan Ankara 2 No'lu Şube Başkanı
öğretmen Dengiz Sönmez, polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı, 10 Şubat 2012
tarihinde aldığı kararda; “Emniyet görevlilerinin yasadışı gösteri ve yürüyüş yapmak üzere kendilerine gösterilen güzergâh
dışında yürüyüş yapmak isteyen topluluğa
müdahale etmek zorunda kaldığı” dile
getirildi. Kararda, gözünü kaybeden
Dengiz Sönmez’in de aralarında bulunduğu öğretmen sendikacılara yapılan müdahalenin “yasal sınırlar içerisinde kaldığı,
ölçüsüz ve orantısız güç kullanılmadığı,
güvenlik güçlerinin keyfi bir tutum ve
davranış içine girmedikleri, yasaların ken-
165
dilerine verdiği yetkileri kullandıkları”
kaydedildi. (“Polis copuyla kör oldu”,
http://www.cumhuriyet.com.tr,
07.03.2012)
10- S.E., A.K., H.K. ve T.G. adlı
çocuklar, Mersin Merkez Toroslar ilçesinde 24 Ağustos 2011’de gerçekleştirilen bir
gösteriye katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alınarak önce karakolda polisler tarafından işkence gördü, ardından da çıkarıldıkları mahkemede, “polise hakaret ve devlet
malına zarar vermekle” suçlandılar.
Nezarethane içerisinde bulunan ve oturmak için kullanılan bankın ucunu kırmak,
nezarethane demirlerine vurmak ve bağırmak, ayrıca nezarethanede bulunan güvenlik kamerasına vurmak suretiyle zarar verdikleri ve yönünü değiştirdikleri gerekçesiyle Mersin 1. Çocuk Mahkemesi’nde
görülen duruşmada kalbine basılarak
dövülen H.K.’ye karakol kamerasının
yönünü değiştirdiği gerekçesiyle devlet
malına zarar vermekten 1 yıl hapis cezası
verirken diğer çocuklar ise beraat etti.
Çocukları savcı odasında döven polisler
hakkında ise herhangi bir soruşturma açılmadı. (“4 çocuğa karakolda işkence!”,
http://www.ozgur-gundem.com,
31.03.2012)
11- 13 Şubat 2011 günü sabaha karşı
06.00 sularında İzmir Alsancak'ta bulunan
Romanya Konsolosluğu'nun önünde polis
tarafından saldırıya uğrayan Trans
Begüm’ün yaptığı suç duyurusu sonucunda açılan davada Konsolosluk önünde
koruma görevi yapan polis memuru H.S.
'nin beraatine, Begüm'ün görevi yapmayı
engellemekten ve hakaretten hapsine,
H.S.'nin avukat ücreti olan 1100 TL’yi
ödemesine karar verildi. Begüm’ün avukatı Aysun Koç'un ifadesine göre Begüm'ün
kaşındaki açılma tipik bir cop yarası.
Ayrıca, mahkemenin Begüm'ün gördüğü
manevi hasarı hiç dikkate almadan karar
vermiş olması da ayrı bir tartışma konusu.
Dava Yargıtay'dan dönmezse Begüm bir
yılı aşkın hapis cezasına çarptırılacak.
Polis memurları ise görevlerine devam
ediyor. Üstelik cezasının kesinleşmesi
halinde Begüm erkek koğuşunda yatacak.
(“Trans Begüm'ün Hukuksuzluk
Mücadelesi”, http://bianet.org,
05.04.2012)
12- 27 Ekim 1991'de gözaltına alınan ve
kendisinden bir daha haber alınamayan
Hüseyin Toraman ile ilgili İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı'nca başlatılan
hazırlık soruşturmasında, savcı "Tüm aramalara rağmen şüpheli bulunamadı. Türk
Ceza Kanunu'nun (TCK) 102/6. maddesinde belirtilen 20 yıllık zamanaşımı süresi
dolduğundan soruşturmaya yer olmadığına” karar verdi. ("Kaybettik ama
Zamanaşımı Var", http://bianet.org,
06.04.2012)
13- DİSK’e bağlı Öğrenci Gençlik
Sendikası (Genç-Sen) tarafından
Beşiktaş’ta 4 Aralık 2010’da yapılan eyleme polisin saldırması ile çok sayıda
öğrencinin yaralandığı ve gözaltına alındığı, E.Ö. adlı kadın öğrencinin bebeğini
düşürdüğü olayla ilgili olarak yürütülen
soruşturmada İstanbul Emniyet Müdürü
Hüseyin Çapkın, Beyoğlu İlçe Emniyet
Müdürü Osman Yıldırım hakkında
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
(HSYK) 3. Dairesi tarafından “şikâyetin
işleme konulmaması” kararı alındı.
2005’de TCK’de yapılan değişiklik nedeni ile polisler hakkındaki incelemeyi,
HSYK yürüttü ve polise, savcı-hâkim
koruması sağlanmış oldu. Avukat Gülizar
Tuncer, karara itiraz ederek, başvurularının yeniden incelenmesini istedi. Son
166
kararı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu, Genel Kurulu verecek.
(“AKP’den polise HYSK kalkanı”,
http://www.ozgur-gundem.com,
14.04.2012)
14- 2000 yılında Bandırma Cezaevi’ne
düzenlenen ve 1 kişinin yaşamını yitirdiği,
9 kişinin de yaralandığı ‘Noel Baba
Operasyonu’ sonrasında açılan ve
Bandırma 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde
görülen davanın karar duruşmasında, ölüm
ve yaralanmaların G-3 silahıyla gerçekleştiği kanıtlanmasına rağmen askerler beraat
ederken, cezaevindeki tutuklulardan 32
kişinin her birine “devlet malına zarar verdikleri” gerekçesiyle 10’ar yıldan toplam
320 yıl hapis cezası verildi. (“Noel Baba
ölüm, yargı ceza dağıttı”,
http://www.ozgur-gundem.com,
22.04.2012)
15- Osmaniye T Tipi Kapalı
Cezaevi’ndeki tutuklulara dayatılan, “askeri
sayım düzeni, günlük tıraş zorunluluğu,
cezaevi girişlerinde çırılçıplak soyma uygulaması, görüşçülerin ince aramadan geçirilmesi” gibi uygulamalara karşı 15 tutuklu
süresiz dönüşümsüz açlık grevine girmişti.
Tutsakların 50 güne yakın süren eylemi
sonucunda cezaevi yönetimince tutukluların taleplerinin yerine getirileceğinin taahhüt edilmesi üzerine tutuklular açlık grevi
eylemini sonlandırmıştı. Talepleri haklı
bulunan tutuklular, uygulamaların sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığı,
50 tutuklu ve hükümlünün suç duyurusuna
ilişkin takipsizlik kararı verdi. Konuya ilişkin bilgi veren Avukat Vedat Özkan,
Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığı’nın vermiş olduğu takipsizlik kararının keyfi,
hukuka uymayan ve dosya kapsamıyla bağdaşmayan bir karar olduğuna dikkat çeke-
rek, “Çünkü cezaevi idaresi tarafından yapılan işlemlerin hukuka aykırı olduğu daha
sonra cezaevi idaresinin kendi demecinde
de ortaya çıktı. Özellikle Meclis İnsan
Hakları Komisyonu’nun Osmaniye Cezaevi
şartlarını inceleyip kamuoyuna yansıttıktan
sonra bizzat Osmaniye Cezaevi idaresi tarafından yapılan uygulamanın hukuka uygunluğunun bulunmadığı belirtilmişti.” dedi.
(“Herkesin gördüğünü bir tek savcı görmedi”, http://www.ozgur-gundem.com,
02.05.2012)
16- AKP Ankara İl Başkanlığı önünde
yapılan Hopa protestosu sonrası polisler
tarafından kalçası kırılan ve bir bacağı 1,5
santimetre kısalan Halkevleri MYK Üyesi
Dilşat Aktaş, Özel Yetkili Ankara Savcısı
Hakan Yüksel tarafından hazırlanan ve
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen 2. Hopa iddianamesine
göre “örgüt üyeliğinin” yanı sıra “kemik
kırılmasına neden olacak şekilde ağırlaşmış
yaralama”yla suçlandı. Aktaş’ı döverek kalçasının kırılmasına neden olan polisler
hakkında ise henüz herhangi bir dava açılmadı. 65 polisin “müşteki” yani “suçtan
zarar gören” olduğu savunulan iddianamede, silahlı örgütün delili, yine bol miktarda
kitap, dergi ve broşür oldu. İddianamede,
Aktaş’ın Osman Can ve Atacan Dirican
adlı iki polisi yaraladığı iddia edilirken, bu
eylemin ne şekilde gerçekleştiğine ise yer
verilmedi. (“O polisleri yaralamış
meğer!”, http://www.ozgur-gundem.com,
09.05.2012)
17- Taksim’de bir kafede falcılık yapan
Meltem Tekin ve arkadaşı Erem Yirmibeş,
2008 yılında kimlik gösterme tartışmasına
girdikleri polisler tarafından gözaltına alınıp Taksim Polis Merkezi’ne götürülmüştü. Meltem Tekin, gecenin sonunda karakoldan, gözündeki morlukla çıkarken; pol-
167
islerin hazırladığı tutanakta iki genç kadının, “Ak Parti’nin köpekleri” dedikleri,
‘askeri personel yakını kartı’ gösterip
“Geçmişte sizi bunlar astı, Hepiniz Ak
Parti gittikten sonra hesap vereceksiniz”
diye ‘tehdit’ edip polisi tartakladıkları ileri
sürülmüştü. Yirmibeş’in kendisini yaralamak için kafasını duvara vurduğu,
Tekin’in de kelepçelenmiş elleriyle kendi
yüzünü tokatladığı ve tekme atıp bir sandalyeyi kırdığı iddia edilmişti. Bir mobilyacı çağırıp sandalyenin 25 TL olduğunu
‘kayıt altına alan’ polis, iki kadından şikâyetçi olmuştu. Böylece Tekin ve Yirmibeş
hakkında ‘görevli memura mukavemet,
hakaret ve devlet malına zarar’ iddialarıyla
sekiz yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. İki genç kadın iddiaları reddetti. Sekiz
polis hakkında da ‘kasten yaralama’ suçunu iki kez işledikleri iddia edildi. İstanbul
23. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen
davanın 9 Mayıs 2012 tarihli son duruşmasında Tekin ve Yirmibeş, hakaret iddiasıyla beş ay hapse çarptırıldı. Ceza ertelendi.
“Mala zarar verme kastı anlaşılamadığından” bu suçtan beraat ettiler. Polisler hakkında da beraate hükmedildi. (“Gözü
moraran kadına ceza, polise beraat”,
http://www.radikal.com.tr, 22.06.2012)
18- 2011 yılının Mart ayında çıkan bir
kavgada gözaltına alınarak götürüldüğü
İzmir Bozyaka’da bulunan İl Emniyet
Müdürlüğü’nde, polislerin yumruk ve tekmelerle vücudunun birçok yerini darp ettiğini iddia eden Hakan Gezik, olayın yaşandığı günden bu yana psikolojisinin bozulduğunu ve tedavi gördüğünü söyledi.
Kendisini darp eden polislerden şikâyetçi
olmasına rağmen kendisine dava açıldığını
ifade eden Gezik, İzmir 11. Asliye Ceza
Mahkemesi tarafından yapılan yargılama
sonucunda darp eden polislere hakaret ettiği ve direndiği iddiasıyla 17 ay 15 gün
hapis cezası aldığını belirtti. (“Polisten
davacı oldu kendisi ceza aldı!”,
http://www.evrensel.net, 17.08.2012)
19- İstanbul'da, üniversite öğrencisi
Volkan Polat'ı öldürmek suçundan yargılanan polis memuru Remzi Cihat Durukan
önce 10 yıl hapis cezası aldı. Kararı bozan
Yargıtay, polisin meşru müdafaa hakkını
kullandığını ileri sürerek sanığın beraatını
istedi. Bakırköy 5. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde dava yeniden görülmeye
başladı. Davanın son duruşmasında mahkeme heyeti sanık polis memuru Remzi Cihat
Durukan'ın kasten yaralama sonucu adam
öldürme suçundan 12 yıl hapse mahkûm
etti. Mahkeme, sanığın bu suçu ‘haksız tahrik' altında işlediği gerekçesiyle 4'te 3 oranında indirim yaparak 3 yıl hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verdi. Sanığın
duruşmadaki iyi hali göz önünde bulunduran mahkeme bu cezayı da 6'da 1 oranından indirerek 2 yıl 6 aya düşürdü.
Mahkeme heyeti ayrıca avukatlık masrafı
olan 2 bin 400 TL'nin sanıktan alınarak
mağdur aileye ödenmesine karar verdi.
(“Bir canın bedeli 2 bin 400 TL”,
http://www.haberturk.com, 24.08.2012)
20- H.Ç. (32), 8 Temmuz 2008’de, saat
01.00 sıralarında garsonluk yaptığı
Alaturka Bar’dan, yağma iddiasıyla gözaltına alınarak Taksim Polis Merkezi’ne götürüldü. Gözaltında, komiser Mehmet
Kurt’un dayağına maruz kaldı. Vücudu
tanınmayacak bir hal alan H.Ç, Beyoğlu 1.
Sulh Ceza Mahkemesi’nce serbest bırakıldı.
Mahkeme yargıcının da suç duyurusu üzerine, polis hakkında, Beyoğlu Cumhuriyet
Başsavcılığı’nca, 22 Aralık 2008’de,
TCK’nin 94/1. maddesi uyarınca “işkence
yapmak” tan dava açıldı. İstanbul 20. Ağır
Ceza Mahkemesi’nde görülen davada sanık
Polis memuru Mehmet Kurt, “kasten yara-
168
lama” suçundan 2 yıl 2 ay 7 gün hapis cezasına mahkûm edildi. Müşteki H.Ç. nin
avukatı Fazıl Ahmet Tamer, karara itiraz
edecek. (“İşkence değil dayakmış!”,
http://cumhuriyet.com.tr, 14.11.2012)
21- Ankara Ovacık'ta 1 Eylül 2006'da,
uygulama yapan yunus ekiplerinin "dur"
ihtarına uymayarak kaçan araçta bulunan
Aykut Sarıpoyra'nın (16), polis memuru
Hakkâri Ziya Sürer'in silahından çıkan
kurşunlarla hayatını kaybetmesine ilişkin
dava sona erdi. Ankara 7. Ağır Ceza
Mahkemesi'ndeki duruşmaya tutuksuz
sanık Hakkâri Ziya Sürer ve avukatı ile
maktulün yakınları ve avukatları Mustafa
Kale katıldı. Mahkeme "Kasten yaralama
sonucu ölüm" suçundan sanık Sürer'e önce
13 yıl hapis cezası verdi sonra takdir hakkını kullanarak bu cezayı 10 yıla 10 aya
indirdi. Mahkeme, ayrıca sanığa yurt dışına çıkış yasağı getirdi. (“Dur ihtarlı ölüme
10 yıl hapis cezası”,
http://www.cnnturk.com, 03.12.2012)
22- Antalya’da, Çağdaş Gemik adlı
genci 27 Ekim 2008’de ateş ederek öldüren
polis memuru hakkında açılan dava sonucunda Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, 20
Ağustos 2009’da polis Ergin’i TCK’nın
81/1. maddesine göre ‘kasten adam öldürme’ iddiasıyla 16 yıl 8 ay hapis cezasına
çarptırmıştı. ‘Mıcırlı savunma’ için mahkeme, “Bu da sanığın kendisini cezai sorumluluktan kurtarmaya yönelik olan, genelde
görevlilerin klasik bir biçimde savundukları ‘ayağım kaydı yere düştüm.’ şeklindeki
savunması olarak değerlendirilmiştir.”
denilmişti. Bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi, “hayati bölgeler hedef alınarak ateş edildiğini gösteren yeterli kanıt bulunmadığı” gerekçesiyle
ve TCK’nın ‘ağırlaştırılmış kasten yaralama’ suçunu düzenleyen 87/4. maddesi gere-
ğince 12 yıldan 16 yıl arasında hapis verilmesi gerektiğini savunarak, 30 Kasım
2010’da kararı bozdu. 3. Ağır Ceza
Mahkemesi, 19 Nisan 2011’deki duruşmada, daha önce verdiği kararında direndi.
Dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na
gitti. Kurul, 5 Haziran 2012’de, Ergin’in
“öldürme kastı ile hareket etmediği, ağırlaştırılmış yaralama suçu” kapsamına girdiği sonucuna vardı. 3. Ağır Ceza Mahkemesi
de dün davayı üçüncü kez karara bağladı.
Mahkeme, TCK’nın 87/4. maddesine göre,
‘ağırlaştırılmış yaralama’ suçundan 10 yıl
hapis cezasına çarptırdı ve Ergin’i tahliye
etti. (“Türkiye, bir 'Sıfır Tolerans' dersinden daha kaldı”,
http://www.radikal.com.tr, 06.12.2012)
23- Fatih’te, hamile yakınını doktora
götürürken çevirme yapan polislerle tartışan Ahmet Koca’nın sokak ortasında acımasızca dövülmesiyle ilgili idari soruşturma tamamlandı. İstanbul Emniyet
Müdürlüğü Disiplin Kurulu, 4 polise 16 ay
kıdem tenzili cezası verdi, 4 polisi suçsuz
buldu. Kurul, kıdem tenzili cezası alan
memurlardan 1’inin ihraç edilmesi yönünde karar aldı. İhracı istenen memurun
açığa alınma durumu devam ederken,
diğerlerinin görev yerleri değiştirildi, bazıları il dışına tayin edildi. (“Dayakçı polislere idari ayar”,
http://www.hurriyet.com.tr, 11.12.2012)
24- Pozantı Cezaevi’nden Sincan
Cezaevi’ne nakledilen çocukların işkence
ve kötü muameleye maruz kaldıkları
yönündeki Ankara Barosu Çocuk Hakları
Merkezi Yönetiminin 4 infaz koruma
memuru hakkında yaptığı suç duyurusu
üzerine Sincan Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başlatılan soruşturmada yeterli
delil elde edilmemesi ve “mağdurların
büyük çoğunluğunun da şikâyetçi olmama-
169
sı” sebebiyle şüpheli infaz koruma memurları hakkında dava açılmasına yer olmadığına karar verdi. Takipsizlik kararında
çocukların konulduğu iddia edilen “yumuşak oda” uygulamasıyla ilgili olarak şu
değerlendirme yapıldı: “Kurum güvenliği
ile ilgili kurallara uyamamaları sebebiyle
iddia edildiği gibi bir ya da iki gün süreyle
değil, bir ile iki saat civarında kendilerine
başkalarına ve kamu eşyalarına zarar vermelerini önlemek ve sakinleşmelerini sağlamak amacıyla yalıtımlı odaya alındıkları
bu sırada kendilerine orantısız güç kullanılmamış, fena muamelede bulunulmamıştır.” Takipsizlik kararında, TBMM İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu’nun 3
Nisan 2012 tarihinde incelemelerde bulunduğu ve çocukların bir şikâyette bulunmadığı da belirtilerek “kamu davası açmaya
yetecek yeterlilikte delil elde edilmediği”
ifade edildi. (“Yumuşak oda'ya takipsizlik”, http://www.radikal.com.tr,
12.12.2012)
25- Avukat Malik Zengin ve arkadaşı
Damla Taş’ın içinde bulunduğu araç, 2
Nisan 2009’da, Kadıköy’de içinde polislerin olduğu aracı U dönüşü yaparken sıkıştırınca iki grup arasında tartışma çıktı.
Polislerin hazırladığı tutanakta; Zengin’in
bir görevliye vurduğu, tehdit ettiği, “Siz
kimsiniz beni alıyorsunuz!” diye direndiği,
bunun üzerine zor kullanılarak kelepçe
takıldığı iddia edildi. Zengin‘e ‘hakaret ve
memura direnme’ iddiasıyla dava açıldı.
Zengin de polislerden şikâyetçi oldu.
Polisler hakkında ‘zor kullanma yetkisine
ilişkin sınırın aşılması, kasten yaralama ve
hakaret’ten dava açıldı. İki dava Kadıköy
1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde birleştirildi.
Altı polis, ‘nüfuzunu kötü kullanarak kasten yaralama’ suçundan 15’er ay hapis cezasına çarptırıldı. Tekrar suç işlemekten
çekinecekleri yönünde kanaat oluşmadığın-
dan cezayı ertelemeyen 1. Asliye Ceza
Mahkemesi Hâkimi Ziyaeddin Mümtaz,
cezaları bitene kadar altı polisi memuriyetten, seçme ve seçilme ile velayet hakkından
men etti. (“Dayakçı polise 'men' cezası”,
http://www.radikal.com.tr, 14.12.2012)
26- Avcılar'da 21 yaşındaki üniversitesi
öğrencisi Güney Tuna'nın dövülmesiyle
ilgili davada, Muhammet Bağcı ve Samet
Durmaz isimli iki polis "ağırlaştırılmış
işkence yapmaktan" suçlu bulundu ve 6'şar
yıl 8'er ay hapis cezası aldılar. Tuna'ya
"sağlam olduğu" yönünde rapor veren
Doktor Engin Ertan'a "görevi ihmalden"
verilen 2 ay 15 günlük hapis cezasının ise
ertelendi. Üye hâkimlerden biri, iki polisin
alt sınıra yakın ceza almasına muhalefet
şerhi koyarak, yargılandıkları maddenin 15
yıla kadar hapis öngördüğünü, cezalarının
artırılması gerektiğini belirtti. Diğer üye
hâkim de sanıklardan Fatih Fidan'ın "nitelikli işkence suçundan beraat etmesi" kararına muhalefet ettiğini açıkladı. (“Polislere
"Sokakta İşkenceden" Toplam 13 Yıl 4 Ay
Hapis”, http://bianet.org, 20.12.2012)
27- Polis memurları Cihan Saraç,
Osman Tozan, Recep Koç, Emre Hakim
Çavuş ve Habip Karadelioğlu’nun, 5 Mart
2009'da Beyoğlu Ömer Avni Mahallesi'nde
bekleyen SP üyesi Ufuk Özgün Erhan,
İbrahim Doruk Balkan ve Ufuk Göllü'ye
kimlik sorması üzerine yaşanan tartışmanın kavgaya dönüşmesi sonucunda Ufuk
Göllü'nün burnu, Ufuk Özgün Erhan'ın da
sol bileği kırılırken, İbrahim Doruk Balkan
ise hafif yaralanmıştı. Yaşanan bu olay üzerine dönemin Beyoğlu Cumhuriyet
Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianame ile
polislerin “zor kullanma sınırını aşıp,
işkenceye varacak şekilde kasten yaralama
eylemini gerçekleştirdikleri, kelepçeledikten sonra biber gazı sıkarak kasten yarala-
170
ma eylemine devam ettikleri ve bu eylemin
polis aracında da sürdürüldüğü” iddiasıyla
mağdur İbrahim Doruk Balkan'a yönelik
“işkence” suçundan 4,5 yıl ile 18 yıl, mağdurlar Ufuk Göllü ve Ufuk Özgün Erhan'a
yönelik de ikişer kez “ağırlaştırılmış işkence” suçundan 16 yıl ile 30 yıl olmak üzere
toplam 20,5 yıl ile 48 yıl arasında değişen
hapisle cezalandırılması istemiyle açılan
davada karar verildi. İstanbul 20. Ağır Ceza
Mahkemesi; “polis memuru sanıklar Cihan
Saraç, Osman Tozan, Recep Koç, Emre
Hakim Çavuş ve Habip Karadelioğlu hakkında “işkence” suçundan dava açıldığını
hatırlatarak, olayın oluş şekline göre sanıkların kanunun hükmünü yerine getirdiklerinin ve yetkili bir merciden verilen, yerine getirilmesi de görev gereği zorunlu olan
emri uyguladıklarının anlaşıldığını, bu
gerekçelerle sanıkların ayrı ayrı beraatlerine” karar verdi. (“İşkence iddiasıyla yargılanan polislere beraat”,
http://www.radikal.com.tr, 21.12.2012)
28- Kadıköy Belediye binası ile adliye
arasındaki cadde üzerinde polis aracının
avukatın arabasının aynasına çarpıp kaçmaları üzerine avukat sürücü selektör yapmış, bu işareti aynadan gören polisler yolu
keserek avukat sürücünün ellerini arkadan
kelepçelemişti. Ekip aracında gördüğü şiddette kolu çıkan avukata polise hakaret ve
direnme suçlarından dava açıldı. Kadıköy
Kaymakamı, avukatın şikâyeti hakkında
ise "polisler görevini yapmıştır o nedenle
yargılanmalarına izin vermiyorum." dedi.
İdare mahkemesine yapılan itiraz üzerine
polisler hakkında iddianame hazırlandı.
Çağdaş Hukukçular Derneği'nden Ömer
Kavili'nin avukatlığını yaptığı davaya
İstanbul Barosu da müdahil oldu.
Mahkeme, sanık altı polisin toplam 1 yıl 3
ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına,
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
yer olmadığına, bu cezanın paraya çevirme
sınırı içinde ise de paraya çevirmeye yer
olmadığına, bu cezanın erteleme sınırı
içinde ise de ertelemeye yer olmadığına,
sanıkların bu ceza süresi kadar meslekten
yasaklanmalarına karar verdi. (“Polis Şiddetine 15 Ay Ceza”, http://bianet.org,
24.12.2012)
29- 3 Eylül 2008'de o dönem Beşiktaş
Adliyesi'nde olan İstanbul 13. Özel Yetkili
Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın
bitiminde sanıklar ring araçlarına götürülürken jandarmadan su istediler. Jandarma
tutuklu sanıklara su vermeyip zorla ring
aracına bindirmeye çalışınca sanıklar da
tepki gösterdi. Bunun üzerine jandarma 20
kadar sanığa saldırdı. Avukatları Taylan
Tanay, Oya Aslan ve Nazan Yaman müvekkillerinin dövülmesini engellemeye çalıştı.
Avukatlar, müvekkillerini döven jandarmalar hakkında suç duyurusunda bulundu.
Sanıkların darp edildiği doktor raporlarıyla
da kanıtlandı. Ancak savcılık olayla ilgili
"kovuşturmaya yer yok." kararı verdi. Olay
günü jandarmanın avukatlar aleyhine tuttuğu tutanak ise işleme konuldu. Bunun
üzerine üç avukat hakkında "jandarmaya
mukavemet göstermek ve hakaret etmekten" dava açıldı. İstanbul 3. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde görülen karar duruşmasında Müvekkillerinin jandarmaca dövülmesini engelleyen üç avukata "jandarmaya
mukavemet ve hakaretten" toplam 3 yıl 6
ay 34 gün hapis cezası verildi. (“Dövene
Değil, Engelleyene Ceza”,
http://bianet.org, 25.12.2012)
2.4.1. DEĞERLENDİRME
İzleme dönemi içerisinde basına yansıyan ve sonuçlanan soruşturma ve davalardan 29’undan sadece 1 tane davada (Bkz.
Bölüm 2.4. 26 no’lu haber) failler işkence
171
suçundan ceza almıştır. Bu durum özellikle
işkence alanında yaşanan “cezasızlık” sorununu ortaya çıkarmaktadır. İşkence ve kötü
muamele ile mücadele kapsamında cezasızlıkla mücadele edebilmek için öncelikli
olarak bu suçlardan soruşturma ve kovuşturma açılması oldukça önemlidir. Fakat
her iki izleme döneminde de elde edilen
sonuçlar bunun tek başına yeterli olmadığı
ortaya koymuştur. Örneğin işkence suçundan dava açılmasına veya savcılar tarafından işkence suçu kapsamında faillerin
cezalandırılması yönünde mütalaalar verilmesine rağmen uygulamada faillerin işkence suçu yerine örneğin “kasten adam yaralama” gibi diğer suçlardan (Bkz. Bölüm
2.4. 8,20 no’lu haberler) ceza verilmesine
oldukça sık rastlanılmaktadır. İşkence ve
kötü muamele suçları kapsamında cezasızlık sorunu ortaya koyan bir diğer veri de
bu suçlardan açılan davaların sonucunda
faillerin çoğunlukla beraat etmesi, cezalarının ertelenmesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması müesseselerinden
yararlandırılmalarıdır. (Bkz. Bölüm 2.4. 8,
11, 14, 17, 26, 27 haberler)
Uygulamada cezasızlık olgusu kapsamında en temel sorun alanı zamanaşımı
konusunda yaşanmaya devam etmektedir.
Geçen senelerde BM İşkenceye Karşı
32.
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/A
daylikSureci/IlerlemeRaporlari/2012_ilerleme_raporu_tr.pdf s.19-21 Erişim tarihi:11.10.2012
33. Bkz. “TOHAV İşkence ve Kötü Muamele
İzleme Raporu-2011”, Yay. Haz. Ruhşen
DOĞAN YILDIZ, Toplum ve Hukuk
Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul,
2011, s. 128-129
34. BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan
tarafından verilen 7/2382 esas nolu yazılı
soru önergesine Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek tarafından verilen
B.07.0.BHM.0.00.00.4394-12491 sayı no’lu
ve 06.02.2012 tarihli cevap yazısı. s. 1
Komite, Türkiye’ye işkence suçları için
zamanaşımı müessesini kaldırmasını tavsiye etmiş, en son olarak 2012 Türkiye
İlerleme Raporu’nda32 “işkence davaları
için zamanaşımı konusunda istisna tanınması” gerekliliği vurgulanmıştır. Hükümet
kanadından yargı paketleri kapsamında
işkence suçu için zamanaşımı kaldırılacağı
yönünde haberler gelmesine rağmen 2012
yılının sonuna kadar herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Dolayısıyla bu dönemde
de geçen seneki raporumuzda işkence suçlarının zamanaşımına ilişkin olarak belirttiğimiz sorunlar devam etmekte olduğu tespit edilmiştir.33
Caydırıcılık konusunda önemli bir
mekanizma olan rücu mekanizması
(Anayasa madde 40/3, 129/5 ve Devlet
Memurları Kanunu madde 13/1) ile ilgili
olarak işkence suçu kapsamında ödenen
tazminatlar için kamu görevlilerine rücu
edildiğine dair bir örnek bu dönemde de
yoktur. BDP Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan tarafından soru önergesine Maliye
Bakanı Mehmet Şimşek tarafından verilen
cevapta rücu mekanizmasına ilişkin olarak
şu bilgiler yer almıştır;34
“AİHM tarafından verilen kararlarda
kamu görevlilerine ilişkin olarak bir kusur
değerlendirmesi yapılmamaktadır. Dışişleri
Bakanlığı Merkez Saymanlık
Müdürlüğünce başvuru sahibine ödenen
tazminatın, kişisel kusuru bulunan kamu
görevlilerinden rücuen tahsilini teminen,
Bakanlığımızca başvuru konusu olayın ilgili bulunduğu İdareden, başvuru konusu
olayda kişisel sorumluluk bulunup bulunmadığının, sorumluluk söz konusu ise
hukuki görüşleri eşliğinde, sorumluların
açık kimlik ve tebligata elverişli adreslerinin bildirilmesi talep edilmekte, ilgili
İdare tarafından sorumlu bildirilmesi
halinde, ödenen tazminat nedeniyle meydana gelen Hazine zararının tahsili amacıyla,
172
818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 41 ve devamı maddeleri uyarınca, bildirilen kişiler
aleyhine rücuen alacak davası açılmaktadır.
Bu kapsamda 59 rücu davası açılmıştır.”
Bakanlık tarafından açılan bu rücu
davalarının sonucuna ilişkin olarak ise
bilgi verilmemiştir.
ÖNERİLER
İşkence ve işkence suçu kapsamındaki
diğer suçlar açısından biran önce zamanaşımı kaldırılmalıdır.
İşkence suçlarının soruşturulması ve
kovuşturulması açısından özel ve etkili
usuller getirilerek önlemler alınmalı, bunlar yasal güvenceye kavuşturulmalıdır.
Caydırıcılık konusunda önemli bir
mekanizma olan rücu mekanizmasının
etkin olarak uygulanması sağlanmalıdır.
2.5. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE
SUÇLARINA İLİŞKİN
YARGITAY ve DANIŞTAY
KARARLARI
1- Malatya 0-6 Yaş Çocuk Yuvası'nda
çocuklara şiddet uyguladıkları iddiasıyla
17 bakıcı kadının Malatya 1. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde yargılandığı ve 12 Kasım
2009'da sonuçlanan davada sanıklardan
biri işkence ve eziyet suçundan dört yıl iki
ay ceza almış, 14 sanığa üç yıl bir ay 15'er
gün ile hapis cezası verilmiş iki sanık da
beraat etmişti. Yargıtay 8. Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucunda
verdiği kısmi bozma kararında; suçun
tanık ifadelerine göre 0-2 yaş grubunda
işlendiğini, ancak Fatma adlı sanığın 3-4
yaş grubunda çalıştığının belirtilerek
Fatma adlı başka bir görevlinin olup olmadığının araştırılması ve buna göre "mahkûmiyet hükmü kurulmasını" istedi.
Yargıtay'ın kararında belirtilen bir başka
bozma gerekçesi de temizlik firması elemanı olan kişilerin ve yuvada çalışan farklı
görevlerdeki sanıkların kamu görevlisi
sayılıp sayılmayacağının tespitinden sonra
ceza verilmesi gerektiği. Ayrıca "Sanıklara
yüklenen suçların niteliği gözetilerek, her
bir sanığın hangi mağdur veya mağdurlara
karşı yüklenen fiilleri işlediği saptanıp,
suçun mağdur sayısınca oluşacağı" nın dikkate alınmaması da Yargıtay'ın bozma
gerekçeleri arasında yer aldı. Yargıtay,
daha önce Malatya 1. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde karara bağlanmış olan
davada verilen iki beraat kararını onayladı.
(“Yargıtay Malatya Çocuk Yuvası
Davasını Bozdu”, http://bianet.org,
10.01.2012)
2- Kamuoyunda Manisa Davası olarak
bilinen davada Danıştay'ın verdiği nihai
kararla İçişleri Bakanlığı, işkenceden tazminata mahkûm oldu. İçişleri Bakanlığı'nın
temyiz talebi üzerine Danıştay tarafından
yapılan temyiz incelmesi sonucunda yerel
mahkemenin kararı onanarak gözaltına alınan 16 çocuğa 10 bin ile 25'er bin TL arasında tazminat ödenmesine karar verdi.
Manisa Ağır Ceza Mahkemesi, çocuklara
işkence yaptıkları iddiasıyla yargılanan
polis memurları, Levent Özvez'i 12 mağdur
için 120 ay, Turgut Demirel'i 6 mağdur için
60 ay, Engin Erdoğan'ı 11 mağdur için 110
ay, Fevzi Aydoğa'yı 11 mağdur için 110 ay,
Musa Geçer'i 11 mağdur için 110 ay,
Mehmet Emin Dal'ı 11 mağdur için 110 ay,
Turgut Özcan'ı 7 mağdur için 70 ay, Atilla
Gürbüz'ü 10 mağdur için 100 ay, Ramazan
Kolat'ı 11 mağdur için 110 ay ve Baş komiser Halil Emir'i de 13 mağdur için 130 ay
hapse mahkûm etmişti. Davacıların avukatı
Sabri Ergül “Ceza, caydırıcı olduğu ölçüde
anlamlıdır. Bu parayı idare ödeyecek ama
polisin ödemesi gerekir. Ancak bu şekilde
işkence ve polis arasında bir bariyer oluşa-
173
bilir." dedi. (“Manisalı Çocukların 16 Yılı,
http://bianet.org, 12.03.2012)
3- Antalya'da 18 yaşındaki Çağdaş
Gemik'i "dur ihtarına" uymadığı gerekçesiyle 27 Ekim 2008'de öldüren polis
memuru Mehmet Ergin'e Antalya 3. Ağır
Ceza Mahkemesi tarafından verilen 16 yıl
8 aylık hapis cezası Yargıtay 1. Ceza
Dairesi tarafından 27 Aralık 2010'da ''suç
niteliğinde yanılgıya düşüldüğü'' gerekçesiyle kararın bozulmasına ve sanık hakkında daha az ceza öngören ''kasten yaralama
sonucu ölüme neden olmak'' suçundan yargılanmasına hükmetmişti. Ancak
Yargıtay'ın kararını görüşen yerel mahkeme kararında ısrar ederek polis memuru
Mehmet Ergin'in kasten insan öldürdüğünü belirterek Ergin'i ikinci kez 16 yıl sekiz
ay hapis cezasına çarptırmıştı. Bunun üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza
Genel Kurulu yaptığı inceleme sonucunda
sanığın yaralama sonucunda ölüme sebebiyet verdiğini belirterek16 yıl sekiz aylık
cezayı 12 yıla düşürdü. (“Çağdaş Gemik'i
Öldüren Polise Ceza İndirimi”,
http://bianet.org, 06.06.2012)
4- Emrah Gezer’in öldürüldüğü ve
kamuoyunda ‘Kürtçe şarkı cinayeti’ olarak
bilinen, Özel Harekâtçı polis memuru
Serkan Akbulut’un ‘adam öldürme’, Sinem
Uludağ’ın ise ‘adam öldürmeye azmettirme’ suçundan açılan davada Ankara 9.
Ağır Ceza Mahkemesi, polis Serkan
Akbulut’a 19 yıl 5 ay hapis cezası verirken
Sinem Uludağ’ı ise beraat ettirmişti.
Kararın temyiz edilmesi üzerine dosya
Yargıtay Başsavcılığı’na gönderildi.
Başsavcılık dava dosyasına ilişkin tebliğnamesini tamamlayarak kararın onanmasını istedi. (“Kürtçe şarkı davasında
onama”, http://www.radikal.com.tr,
30.11.2012)
2.6. AİHM’DE SONUÇLANAN
İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE
DAVALARI
1- Öğretmen Ali Güneş, İstanbul'da 28
Haziran 2004'teki NATO Zirvesi sırasındaki protesto gösterilerine katıldığı sırada
yüzüne yakın mesafeden biber gazı sıkıldı,
ayrıca darp edilerek 11 saat gözaltında
tutuldu. Yakın mesafeden sıkılan gazın
gözlerine verdiği zarar ve darp edilmesi
sonucu kollarında ve omzunda oluşan morluklar a ilişkin doktor raporu da aldı.
Güneş, Şişli Cumhuriyet Savcılığı'na suç
duyurusunda bulundu, polislerden ve gördüğü şiddetten şikâyetçi oldu. Savcılık, 30
Haziran 2004'te kovuşturmaya yer olmadığı
kararını verdi. Mahkemeye yapılan itiraz
da reddedildi. Güneş, iç hukuk yolları
tükenince Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. AİHM,
Güneş'e yapılanın "işkence ve kötü muameleyi yasaklayan" 3. maddenin ihlali olduğunu tespit ederek Türkiye'nin Güneş'e 10
bin Euro manevi tazminat, 1500 Euro da
mahkeme masrafı olmak üzere, toplam 11
bin 500 Euro (27 bin TL) tazminat ödemesine karar verdi. "Polisin, barışçıl bir gösteride göz yaşartıcı gaz kullanmamalı" dediği
AİHM kararında ayrıca biber gazının,
"solunum problemlerine, bulantı ve kusmaya, baş dönmesine, göğüs ağrısına, spazma"
yol açtığına da değinildi. Ayrıca, aşırı dozların ciğerlere zarar verdiğinin de altı çizildi. (“AİHM: Barışçı Gösteride Biber Gazı
Kullanılmaz”, http://bianet.org,
11.04.2012)
2- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 14
Temmuz 1999'da İzmir'de gözaltında işkencede öldürülen Alpaslan Yelden'ın yaşam
hakkının ihlal edildiğine ve ölümünden
devletin sorumlu olduğuna karar verdi.
AİHM, mahkemenin, doktor raporlarına
174
rağmen işkenceyi araştırmada başarısız
olduğuna ve Yelden'in ölümünden devletin
sorumlu olduğuna karar verdi. Kararda,
Adli Tıp raporu ile diğer sağlık kuruluşlarından alınan raporlar arasındaki çelişkinin de araştırılmadığına dikkat çekildi.
Türkiye, Yeldan'ın ailesine toplam 75 bin
Euro (173 bin 700 TL) tazminat ödeyecek.
(“Türkiye "İşkencede Ölüm"e 75 bin Euro
Tazminat Ödeyecek”, http://bianet.org,
03.05.2012)
3- TSK'da 2008-2009 yıllarında görev
yapan Necmi Tengilimoğlu, Mehmet
Dutuklar, Emrah Çerezci ve Salih Gazi
dört uzman çavuşun emirlere itaat etmedikleri gerekçesiyle haklarında verilen oda
hapsi cezalarıyla ilgili olarak AİHM'e yaptıkları başvuru sonuçlandı. Başvurucular
başvurularında, haklarındaki oda hapsi
cezalarının Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili 5. ve adil yargılanmayla ilgili 6.
maddelerine aykırı olduğu iddia etmişti.
Türkiye hükümeti ise davacıların iç hukuk
yollarını tüketmediklerini, AİHS'nin askeri
disiplin prosedürüne uygulanamayacağını
ve davacıların AİHM'e başvuru için altı
aylık süreyi aştıklarını ileri sürerek dava
dosyasının kapanmasını talep etmişti.
Davayı esastan gören AİHM, Türkiye'nin
ileri sürdüğü tezlerin tamamını geri çevirdi. AİHM, Türkiye yargı sisteminde,
TSK'da hapis hükmü içeren disiplin cezalarının adli bir makam tarafından veya bu
makamın kontrolü altında verilmiyor
olmasının AİHS'nin özgürlük ve güvenlik
hakkıyla ilgili maddesine aykırı olduğu
sonucuna vardı. Karar gereği Türkiye
davacılara toplam 17 bin 500 Euro manevi
tazminat ödeyecek. (“Oda Hapsine
AİHM'den Ceza”, http://bianet.org,
06.06.2012)
4- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) vicdani retçi Halil Savda tarafından açılan davada, daha önce Türkiye'den
gelen vicdani ret kararlarında olduğu gibi
Savda davasında da vicdani retçilere yönelik tutukluluk, yargılama ve mahkûmiyet
gibi uygulamaları "insanlık dışı muamele"
olarak tanımladı. AİHM bu durumun
AİHS'in işkence ve insanlık dışı uygulamayla mücadeleyi kapsayan 3. maddesine
aykırı olduğuna hükmetti. Vicdani retçilere askerlik dışında alternatif sunulmuyor
olmasını vicdan özgürlüğünün ihlali olduğunu tekrarlayan AİHM, bu kişilerin askeri mahkemeler önünde yargılanmasının da
AİHS'in adil yargılanmayla ilgili maddesine aykırı olduğunda hüküm kıldı.
AİHM'in kararı gereği Türkiye hükümeti
Savda'ya 12 bin avro manevi tazminat ve
1975 avro mahkeme masrafı ödeyecek.
(“AİHM'DEN VİCDANİ RET KARARI
Türkiye Savda'ya 12 Bin Avro Tazminat
Ödeyecek”, http://bianet.org, 12.06.2012)
5- AİHM, askerlik hizmetini yapmayı
reddeden ve saçının yedi asker tarafından
zorla kesildiğini iddia eden Mehmet
Tarhan'ın, insanlık dışı veya küçük düşürücü muamele maruz kaldığı; düşünce, vicdan
ve din özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle Türkiye'yi manevi tazminat olarak 10
bin Euro, mahkeme masrafları için de 2 bin
Euro tazminat ödenmeye mahkûm etti.
(“Vicdani Retçi Mehmet Tarhan
Kazandı”, http://www.radikal.com.tr,
17.07.2012)
6- Gözaltında işkence davasından
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde
(AİHM) mahkûm olan Türkiye, dönemin
Demokratik Halk Partisi (DEHAP)
Ardahan ilçe başkanı Ferhat Kaya'ya toplam 13 bin 750 Euro (31 bin 625 TL) tazminat ödeyecek. Kaya'ya işkence yapan
175
polisler hakkında açılan davada, sağlık
raporuyla belgelenen yaralanmaların "polise direndiği için" olduğuna karar verilmişti. Polisler hakkındaki dava düştü ancak
Kaya, devlet malına zarar vermek ve hakaretten hapis cezası aldı. AİHM, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 3.
maddesindeki işkence yasağının ihlal edildiğine karar vererek Türkiye'yi suçlu
buldu. (“Türkiye İşkenceden Mahkûm
Oldu”, http://bianet.org, 27.09.2012)
7- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM,) 19 Aralık 2000'de, Bayrampaşa
Cezaevindeki açlık grevini sona erdirmek
için polisini düzenlediği “Hayata Dönüş”
operasyonları ile ilgili ortak şikayet başvurusunda, polisin açlık grevlerini sona erdirme için düzenlediği operasyonlarda “orantısız güç kullandığı” tespit ederek Türkiye'yi
haksız buldu. AİHM, F Tipi cezaevlerini
protesto etmek için düzenlenen açlık grevine katılan ve polis operasyonu sırasında
yaralanan Erol Arıkan, Hacer Arıkan,
Turhan Tarakçı ve Dinçer Otluçimen'in
yaptıkları ortak başvuruda, “Türkiye'nin
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2.
maddesini ihlal ettiğine” hükmetti. AİHM,
Türkiye'nin, Erol Arıkan, Dinçer
Otluçimen ve Turhan Tarakçı'ya 15'er bin,
Hacer Arıkan'a 20 bin ve dört başvuru sahibine mahkeme masrafı olarak 4 bin avro
ödemesini kararlaştırdı. (“AİHM: 'Hayata
Dönüş' operasyonlarında Türkiye suçlu”,
http://www.radikal.com.tr, 20.11.2012)
ğına dair 3.11.2011 tarih ve 2010/1E,
2011/149K sayılı Anayasa Mahkemesi
Kararı. (25 Ocak 2012 tarihli ve 28184 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.)
2- 26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun 257. maddesinin, 6086
sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen;
1- (1) numaralı fıkrasında yer alan
“…altı aydan iki yıla kadar…” ibaresinin,
2- (2) numaralı fıkrasında yer alan
“…üç aydan bir yıla kadar…” ibaresinin
Anayasaya aykırı olmadığına dair
Anayasa Mahkemesi tarafından verilen
22.12.2011 tarih ve 2011/17E, 2011/171K
sayılı karar. (7 Şubat 2012 tarihli ve 28197
sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.)
3- Adalet Bakanlığı tarafından
Hükümlü ve Tutuklular ile Ceza İnfaz
Kurumları Personelinin İaşe
Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına
Dair Yönetmelik çıkarıldı. (28 Mart 2012
tarihli ve 28247 sayılı Resmi Gazete’ de
yayımlanmıştır.)
2.7. MEVZUAT
4- 6291 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile
Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri
ile Koruma Kurulları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun çıkarıldı. (11 Nisan 2012 tarihli ve 28261 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.)
1- Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı sadece itiraz kanun yolunun öngörülmesi ve hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararında yargılama giderlerinin sanığa yüklenmesi hakkında itiraz
konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olmadı-
5- Hükümlülerin Açık Ceza İnfaz
Kurumlarına Ayrılmaları Hakkında
Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik çıkarıldı. (17 Nisan 2012
tarihli ve 28267 sayılı Resmi Gazete’ de
yayımlanmıştır.)
176
6- 6301 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun çıkarıldı. (10 Mayıs 2012 tarihli ve 28288 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.)
7-Anayasa Mahkemesi "12.01.2011
tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanununun, her türlü idari eylem ve
işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer
sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün
kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut
kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi
zararların tazminine ilişkin davaları, “idari
yargı denetimi” dışına çıkararak “asliye
hukuk mahkemelerince” bakılacağını belirten 3 üncü maddesinin birinci tümcesinin
Anayasa’nın 125., 155. ve 157. maddelerine
aykırı olduğundan İPTALİNE karar verdi.
(19 Mayıs 2012 tarihli ve 28297 sayılı
Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.)
8-Hükümlülerin Açık Ceza İnfaz
Kurumlarına Ayrılmaları Hakkında
Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik çıkarıldı. (8 Haziran 2012
tarihli ve 28317 sayılı Resmi Gazete’ de
yayımlanmıştır.)
9- 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarının
Arabuluculuk Kanunu çıkarıldı. (22
Haziran 2012 tarihli ve 28331 sayılı Resmi
Gazete’ de yayımlanmıştır.)
10- Hükümlülerin Açık Ceza İnfaz
Kurumlarına Ayrılmaları Hakkında
Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik çıkarıldı. (28 Haziran 2012
tarihli ve 28337 sayılı Resmi Gazete’ de
yayımlanmıştır.)
11- 6328 sayılı Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanunu çıkarıldı. (29 Haziran
2012 tarihli ve 28338 sayılı Resmi Gazete’
de yayımlanmıştır.)
12- 6332 sayılı Türkiye İnsan Hakları
Kurumu Kanunu çıkarıldı. (30 Haziran
2012 tarihli ve 28339 sayılı Resmi Gazete’
de yayımlanmıştır.)
13- 6332 sayılı Türkiye İnsan Hakları
Kurumu Kanunu çıktı. (30 Haziran 2012
tarihli ve 28339 sayılı Resmi Gazete)
14- Hukuki Uyuşmazlık Değerlendirme
Komisyonunun Çalışma Usul ve Esasları
Hakkında Yönetmelik çıktı. (4 Temmuz
2012 tarihli ve 28343 sayılı Resmi Gazete)
15-6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin
Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın
Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava
ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun
çıktı. (5 Temmuz 2012 tarihli ve 28344
sayılı Resmi Gazete)
16- 5271 sayılı CMK'nın 234. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinin (3)
numaralı alt bendinde yer alan "... vekili
aracılığı ile..." ibaresinin Anayasa'ya aykırı
olduğuna dair iptal kararı. (21 Temmuz
2012 tarihli ve 28380 sayılı Resmi Gazete)
17- Anayasa Mahkemesine yapılacak
olan bireysel başvuruların harç kapsamına
alındığına dair Harçlar Kanunu Tebliği
çıktı. (25 Temmuz tarihli ve 28422 sayılı
Resmi Gazete)

Benzer belgeler