Kur`an`ın Zahiri ve İçyüzü

Transkript

Kur`an`ın Zahiri ve İçyüzü
KURANIN ZAHİRİ VE İCYUZU
Bil ki Kuranın bir zahiri var. zahirin de gizli ve pek Kudretli bir de iç yüzü var. o
batının bir batını onun da bir üçüncü batını var ki onu akıllar anlayamaz hayran
kalır. Kuranın dördüncü batınıysa eşsiz örneksiz Tanrıdan başka kimse görmemiş
kimse bilmemiştir. Oğul sen kuranın dış yüzüne bakma şeytanda ademi topraktan
ibaret gördü hakikatine eremedi. Kuranın zahiri insana benzer sureti görünür.
Meydandadır da canı gizli insanın amcası dayısı bile insana o kadar yakın olduğu
halde yüzyıl beraber yaşasa halini bir kıl ucu kadar olsun göremez anlayamaz.
Veliler halkın gözünden gizlenmek için dağlara giderler derler ya hakikatte halka
nazaran bunlar yüz tane dağın tepesine çıkmışlar ayaklarını yedinci kat göğün
üstüne atmışlardır. Onlar halka nazaran yüzlerce denizden yüzlerce dağdan
ötedeyken neden dağlara giderler de gizlenirler?
Velinin dağa kaçmaya ihtiyacı yoktur ki gök tayı bile onun ardından koşar.
Ayağından yüzlerce nal sökülür düşer de yine de izine yetişemez. Gök yüzü bile
döndü dolaştı da o canın tozuna erişemedi. Bu yüzden de yaslandı gök elbiselere
büründü. Hani zahiren peri gözden gizlidir ya insan perilerden daha gizlidir.
Akılıya göre insan gizli olan periye nazaran yüz kat daha gizli. Akıllıya nazaran
insan bu kadar gizli olunca gayb alemindeki seçilmiş insan nasıl olur.
İnsan Musa’nın asasına benzer. İsa’nın afsunu gibidir. Müminin kalbi adalet
sahibi olan ve yardım dilenen Tanrı elindedir. Tanrının iki parmağı arasındadır. Asa
görünüşte bir sopadan ibarettir ama ağzını açtı mı bütün varlık ona bir lokmadır.
İsa’nın afsunundaki harfe sese bakma ondan ölüm bile kaçıyor. Sen ona bak.
Afsunda ki o ehemmiyetsiz, o değersiz sözlere bakma, o afsunla ölünün sıçrayıp
oturuşunu seyret. O sopayı ehemmiyetsiz görme. Yemyeşil denizi nasıl böldü, onu
gör! Uzaktasın da yalnız birer kara çadırdır görüyorsun bir adım ilerle de orduyu
gör! Uzak olduğundan yalnız bir toz dumandır görüyorum ama birazcık yaklaş,
ileri var da topun içindeki adama bak! Onun tozu gözleri aydın eder. Onun erliği
dağları yerinden söker! Musa, çölün bir ucundan kalkıp gelince Tur dağı, onun
gelişinden neşelendi, rakkas kesildi.
Davud’un yüzü Tanrı nuriyle parladı. Dağlar onunla beraber feryada geldiler,
dağ Davud’a yoldaş oldu. Her iki çalgıcıda bir padişahın aşkıyla sarhoş oldu. “
Dağlar Davud’un sesine ses verin onunla beraber ırlayın” diye emir geldi. dağla
Davud. İkisi de bir sesle seslendi bir perdeden seslendi.
Tanrı dedi ki. “ Ey Davud sen yerinden yurdundan ayrıldın benim için
hemdemlerinden cüda düştün. Ey garip olmuş tek ve muinsiz kalmış olan Davud
iştiyak ateşi gönlünden şule vermekte çalgıcılar hanendeler arkadaşlar istersin. O
kadim Tanrı dağları senin huzuruna getirir.
Dağlar sana çalgı çalarlar şarkı okurlar zurnacılık ederler. Hepsi de huzurunda
yel gibi ses çıkarır. Sesine ses verirler.! Dudağı dişi yokken dağın ses vermesi
feryat etmesi caiz oluyor ya bil ki velinin de ağızsız dudaksız sözleri feryatları var.
o her şeyden arınmış mescidin cüzülerinden her an nağmeler çıkar.
O nağmelerle her an velinin can kulağına ulaşır. Yanında oturanlar duymazlar,
işitmezlerde o duyar işitir. Ne mutlu o cana ki gayba inanmıştır. Veli kendi
kendine yüzlerce söz söyler, dinlerde yanında oturan kokusunu bile alamaz!
Lamekan aleminden gönlüne yüzlerce sual yüzlerce cevap gelir. Menziline kadar
erişir. Bunları sen duyarsında başkaları kulaklarını ağızlarına kadar yaklaştırsalar
yine duymazlar.
Tutalım Velilerin sessiz harfsiz sözlerini duymuyor, işitmiyorsun; işte gördün ya. Misli
sende de var neden inanmıyorsun A sağır.