ruyetiaskkitabi - FarukArslan.com

Transkript

ruyetiaskkitabi - FarukArslan.com
Rü’yeti Aşk
Rüyeti Şîr Fârûk
FARUK ARSLAN Kimdir?
12 Nisan 1969′de Ankara’da doğdu. 3 Azerbaycan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünü
bitirdi ve Hazar’ın Statüsü konusunda tez yazarak 1997′de ‘Uluslararası Hukukçu’ ünvanını
kazandı. Kanada’da Centennial College’den 2008’de ‘Sosyal Toplumcu’ ile mezun
oldu. Toronto’da York Üniversitesi’nde Liberal Sanatlar ve Profesyonel Eğitimleri Honour
Sosyoloji alanında eğitim aldı. Wilfred Laurier Üniversitesi’nde Sosyal Hizmet Masterı yaptı ve
Sosyolog oldu. Halen Kanada’da Çocuk Esirgeme Kurumu’nda Sosyal Hizmetler Uzmanı olarak
çalışmaktadır. Azerbaycan Gazeteciler Cemiyeti, Ankara Diplomasi Muhabirleri Derneği,
Kanada Etnik Gazeteciler Derneği ve Ontario Sosyal Hizmet İşçiler Koleji ile Derneğinin
üyesidir.
Orta Asya’da Zaman gazetesi bürolarını kurmaya 17 Şubat 1992′de giden 19 kişilik ilk ekibin
içinde yer aldı. Azerbaycan’a hizmete giden ilk muhacir Türk öğrencilerin belletmenliğini
üstlendi. Azerbaycan Zaman’da haber ve yazı dizisi yazmaya başladı, Karabağ, Çeçenistan ve
Abhazya savaşlarını yakından takip etti. Hazar’ın enerji rezervleri ile ilgili yazdığı 3 binden fazla
haber ve makale Türk ve yabancı basında yayımlandı. Azerbaycan Zaman Gazetesi’nin
dağıtımdan reklama, bürolar, matbaa gece sorumluluğundan, muhabirlik, haber müdürlüğü ve
köşe yazarlığına kadar her alanda görev yaptı. 1995 ile 1998 arası CHA Azerbaycan
temsilciliğini 3 yıl yürüttü. Üç yıl arka arkaya en fazla haber yazan CHA muhabiri ödülünü aldı.
2 yıl süresince Türkiye’de yayımlanan Zaman gazetesinde Bakü Mektubu adlı köşeyi yazdı.
Azerbaycan’da yayımlanan 60 bin tirajlı ilk çocuk gazetesi Tomurcuk’un kurucularından oldu.
Ağustos 1998′den itibaren Zaman gazetesinde 2000 yılı sonuna kadar Ankara’da diplomasi,
‘Yurtdışı Baskılar’, dış politika, enerji ve başbakanlık muhabirliğini yürüttü. 14 ülkede basılan
Zaman’lara yönelik özel araştırma dosyaları hazırladı. Türk dünyası özel muhabirliği yaptı.
Kırka yakın ülkeyi gazeteci ve fotoğrafçı olarak gezdi. Dış politika, diplomasi, Türk dünyası,
Rusya, Orta Doğu, Avrupa Birliği ve enerji politikaları konularında uzmanlaştı. 1998-2004
periyodunda Muhsin Yazıcıoğlu’nun kurduğu Büyük Birlik Partisi’nin yayın organları Gündüz,
Muhalif, Gelecek Gazetesi, Hür Gelecek gazetelerinde Türkistan adlı köşeyi yazdı. 2008
başından itibaren ise Alperen Ocakları’nın online medyası olan Milli Ocak haber portalında ve
Alperen dergisinde köşe yazıları yazdı. 2002 ile 2004 arasında Kanada’da yayımlanan Sunrise
dergisinin kurucusu oldu. 2005 yılından beri Canadatürk gazetesi ve 2012’den beri Çorum
Manşet gazetesinde köşe yazarıdır.
Yayımlanmış Eserleri:
Matrix’in 11 Eylül Kurgusu, Q-Matris Yayınevi, Nisan 2004.
Hazar’ın Kurtlar Vadisi: Petrol İmparatorluğunda Güç Savaşları, Karakutu Yayınları , Nisan
2005, Ağustos 2006.
Net Kırılma: Evenjelik Harbin Kurgusu, Karakutu Yayınları, Nisan 2005.
Petrol Satrancı, Lulu Publisher, Nisan 2006.
Kanada’ya Gelmenin Yolları-Kurtar Bizi Kanada, Lulu Publisher, Haziran 2006.
Mesih’in Hızır’ı Barnaba: Hristiyanlığın Gizli Tarihi, Karakutu Yayınları, Kasım 2006.
Keşmir’de Hz. İsa Efsanesi, Karakutu Yayınları, Aralık 2006.
Vadi’nin Şifresi Çözülüyor Evreca Yayınevi, Temmuz 2006
Kurtlar Vadisi Fenomeni, Lulu Publisher, Eylül 2006.
Karakutu Ergenekon’un Karanlık İsmi: Tuncay Güney, Karakutu Yayınları, Kasım 2008.
Mason Bektaşiler, Karakutu Yayınları, Nisan 2009.Mayıs 2010.
Van Gölü Canavarı JİTEM. Lulu Publisher, Mayıs 2011
Gurbette Aykırı Konuşmalar, 15 Tarihi Röportaj. Lulu Publisher, Haziran 2011.
Türkistan ve Ötesi, Gezdiklerim, Gördüklerim. Lulu Publisher, Temmuz 2011.
Teşkîlât-ı Ergenekon, Lulu Publisher, Ağustos 2011.
Kanadalı Müslümanlar, Mühtediler, Türkler, Lulu Publisher, Ağustos 2011.
Biladı Ekrad: Kürdistan, Öteki Adam, Nisan 2013.
ÖNSÖZ YERİNE
Dur Gitme
Dur gitme, gidersen eğer,
Gidersin, sormadan istediğin her yere,
Dur gitme, vazgeç diyen bulunmaz.
Bin pişman olur, yıkılırsın bir köşeye,
Gitmek kolay, dönmek zor diyen bulunmaz.
Çaresiz sızlayan kırık kalbini,
İstesen de saran bulunmaz.
Derdime çare dediğin gün,
Derdine derman bulunmaz.
Unutulur gidersin bir gün köşede,
Sen ne yaptın diyen bulunmaz.
Kırılır kolun, yeninde kalır,
Yaranı, derdini, gören bulunmaz.
Sevenler bir bir gider yanından,
Ardında kalan bulunmaz.
Feryadın düğüm olur boğazında,
İnan ki duyan bile bulunmaz.
Yalnız geldiğin gibi yalnız gidersin,
Vefasızdır çok sevdiğin bu dünya.
Tabutun yerde kalır ey dost,
Mezarına gelen bulunmaz.
Sevdiğin yurtlar, sevdiğin evler,
En güzel günlerin geçtiği yerler,
Dostların yanından geçip giderler
Durup da fark eden, gören bulunmaz.
Yaşlar ile dolar gülen gözlerin
Hüsran ile haybet olur günlerin
Dağılır zülfün ziyan olur sözlerin
Gel gidelim diyen bulunmaz
Hani sevdiklerin hani onlar nerede
Şimdi gitmiş hepsi ayrı yerlerde
Özledim deyip gelişlerinde
İnan ki saffet samimiyet bulunmaz
Hasret ile kavruldu mu yüreğin
Boşa gider gayret ile emeğin
Kapanır yollar alamazsın haberin
İki satır haber yazan bulunmaz
Uçan kuşa esen yele sorarsın
Gelen giden yok mu diye ararsın
Çaldığın her kapı kapanınca yüzüne
Ne olursan ol gel diyen bulunmaz
Sevdiğin gelmez seven gelse de
Kaçışır insanlar ürperir ruhlar
Mermer bir heykel gibi duran cesedine
Namazını kılan bulunmaz
Sessiz köşeler yerin yalnızlık dostun olur
Heder oldu derler kaderin heder olur
Gidersen eğer semenin sağmanın yağma olur
Olsun gel kazanırsın yeniden diyen bulunmaz
Gözden ırak olan ırak olur gönülden
Mü’min belli olur özünden sözünden
Ben mü’minim deyip dönüp gelmezsen
Vallahi bir daha gel diyen bulunmaz
(Dur gitme gidersen eğer inan ki bunların hepsi olur.)
AHMET MEVLANA
29 Nisan 2013
TAKDİM YERİNE
Rü’yeti Aşk
İlâhî aşk, yakdı cismü cânımı
Âlem-i misâlde rü’yeti aşkımı
Hâsıl olan kalbe yakîn sanımı
Yıktı yaktı yok etti ünü şanımı
Sûreti hakîkat sanır, kanar idim
Rü’yetimde hâsıl görünürdü asıl
Zıllerinden uzak zıllin sûreti idim
Sevdi bu gönül, ölse ele yârdı asıl
Gizli denizleri âşıklar bilir izhâr oldu
İlmel yakin insu cinne etti aşkı zuhur
Remzini gören âşık rü’yete âgâh oldu
Kendini bildirmek için etti Hû zuhur
Herkese nasîb olmadı, huzûrun neşesi
Ebedî hâtıradır zamanlarda doğan ânlar
Serdârsan mahremde doyulmaz neşesi
Kadrini Sofi derviş bir nebze belki anlar
Gizli bir miftâh çevirdi kalbimi güle
Nefsimin isyânları gayri nâfile çabası
Her bülbül âşık olur böyle vefâlı güle
Zemherîrde ılık bir behâr sesi çabası
Her rü’yetin kalbime âb-ı hayât katresi
Başka rûhumun yok hiç kurtuluş çâresi
Hû cihânın ukbânın bir teki, bir dânesi
Günâhkârlar için tevbe kâr merdânesi
Ateş denizinde mumlardandı gemin
Ciğerimi yakardı ateş koru çıkıverdi
Nice mumyadan devler şeytan gemin
Başa gelen çekilir der Hızır geliverdi
İnsan küçülür hep büyüyünce endişe
Akmıyor ruhuma deli rüzgârın Hû eli
Yangın ıslatır gözyaşımı binbir endişe
İlhâm kaleminde aşkımın Hû rü’yeti
Kan damladı iki damla iki yanağıma
Akan iki nehir arası iste bir damla su
Gökyüzü dolar, boşalır iki yanağıma
Yağan yağmur rahmet iki damla su
Derdimi sevdim demedim sevdâma
Âvâreyim, başımı vurup taştan taşa
Ne yanar kimse bana nede sevdâma
Rüyeti Şir’e her dem sılâ yastan yasa
7 Nisan 2013
Kitchener, Kanada
Nâ-çâre aşkına
Çâreler kılar dili nâ-çâre aşkına
Fâkiri hattı devletten ihraç eyler
Hünkâra selâm söyle Pîr aşkına
Derd-mend-i devleti dildâr eyler
Mânâ yok Gezi’de altı üstü vur kir
Yok ile var arasında esrârı zindan
Kim şer attı ölmeden yaşar bir bir
Aşinâ mıdır dosta vefâsız vicdan
Hangi amel ile cennet vacip olur
Aşk ile gül-i rânâya verdim gönlü
Beyaz ruhlu çiçek dölü tuğba olur
Hû çekip Mevlâ’ya verdim gönlü
Gel sohbeti cânâna dinle sözü sazı
Kim ârif kim anlar ol virdu cevâzı
Var Sûfî dergâhta yandır kışı yazı
Derviş kişi anlar bir Allah’a niyazı
İnsan sanırsın külli vay başa toprak
Gaflet ile zâyi eder ömrü âhî yazık
Adam sanırsın şalı kül başa toprak
Foyası âleme ibretlik fâş olur yazık
Hizmet aşkında bir taksiri var gibi
Kanlı zâlim zulmünü aşikâr eder
Bigâne komaz aşk keremi var gibi
Nice arz edeyim şan mücrim eder
Gurbet ellerde ömrü geçirdi âh ile
Dostum tecelli etse gerisi boş bana
Sırrı aşk buldu saltanatı bin vah ile
Gül cemâli görsem gerisi özge bana
Rüyeti Şîr
Kitchener, Kanada
28 Haziran 2013
Usandım
Cândan bezdim cihândan usandım
Bir baktın yüreğim nâr oldu aşkına
Mal u mülk u hânûmandan usandım
Öyle bir dert ki yalan olmaz aşkına
Mecnûn etti beni âli sevdân efendim
Cemâlindeki nur tebessüme müştak
Pervâne etti nazarın beni âli efendim
Gel rüyete kerem kıl kalbimi müştak
Elbet âşık kul Züleyhâ olsa bilir aşkı
Sağ iken şâirin kadri kıymeti bilinmez
Belki beyhûde lafı izhar eylemez aşkı
Bir aşka düşmeden âşık hali bilinmez
Rüyâda güldüren gül dikensiz yâr
Bülbül cefâdan usandı içim yanar
Gülistanda nazlı yâr arama ağyâr
Biçâre gül kokusuna meftûn yanar
Revâ mı kırk yıllık dosta bunca cefâ
Gönül ne dertten usanır ne gamdan
Nedir bu hicrân nedendir dosta cefâ
Azığı dert olanın şifâsı gelir gamdan
Hasretin eyledi dilimi derde giriftâr
Yaktın yıktın virândır ömrün kalesi
Sevdiğim gurbette kim aşka giriftâr
Kıl kadar meyl etmem yıkılsın kalesi
Cümle âlem düşman olsa cân fedâ
De mazlûmun âhı kalır mi hiç yerde
İşte mûrâdı aşıkın ahına cümle fedâ
Zalimin zulmüne razı olan kalır yerde
Sîreti seven sûrette Leylâ’yı bilmez
İçi harâp dışı mâmur olandır mağrûr
Nefsini bilmeyen Mevlâ’yı da bilmez
Safdil derûn derviş kibirliye mağrûr
Rüyeti Şîr Fârûk
Kitchener, Kanada
27 Haziran 2013
Gurbet
Gurbete düştüm yok derdime çâre
Bağ bezedim ağyara kurban gitti
Şakıyan bülbüller âşık hemta yâre
Hayırsız dost bir gül attı, hâra gitti
Gülizâr gibi gülşende gül gönle beste
Lâl olur bülbüler güftârı hüzün gurbet
Yandım ateşi su suzân-ı firkata beste
Şikeste kalp susar Rûy-ı cânân gurbet
Devran değişti nâdânlarda aşka talip
Mert belli değil âh nâmert belli değil
Güman revaçta kim derde çileye talip
Gedâ belli değil gurbet ehli belli değil
Hileye hurdaya bel bağlar mı insan
Bu devirde şefkat hürmet kalmadı
Dilim varmaz derdi söylemez insan
Vermez mûradı kalpte aşk kalmadı
Çok gezdi gurbette derviş bir zaman
Tamir ederken mekkâr dost sillesini
Çok görüp geçirdi âh hamûş zaman
Fark eder âdemin türlü türlü hilesini
Hidâyet ehlinden gel olma mağdur
Yüze gülenin sireti isyankâr kazaya
Himmeti mürşidi bulmayan mağdur
Razıyım de Mevlâ’dan gelen kazaya
Eğer kalpte tutsa idin aşkın rızâsını
Elbette terk ederdin nefsine ezâyı
Vefâsız sevdâyı bırakta ara rızâsını
Cihânda vefâlısı layık gördü ezâyı
Gönül gurbete ele çıkmış bülbüle ne
Zindan oldu anlı şanlı diyar can ada
Ya gelinir ya gelinmez figan etsen ne
Bülbül-ü âh u zâr su dolu giryan ada
Gerek âşığın derdine bir derman ola
Hicret içinde hicretim çeşmim hicran
Aziz cânım davama hep kurban ola
Sabreder Eyüp gibi Mecnûna hicran
Bülbül-ü şeydâ olan bühtana kurban
Cevher-i efşânın cevher-pâresi gurbet
Aks-i devrân ama âlem dervişe hayrân
Ab-ı revân gönlü çeşm-i seylab gurbet
Rüyeti Şîr
Kitchener, Kanada
21 Haziran 2013
Kork Korkmayandan!
Korkarım rüyetinde riya olur
Kork kafir emaneti teslimden
Korkma ihlasa yol riyayla olur
Korkarım imansız gitmekten
Akibetinden korkmayan olur
Kork kalbine nifak koyandan
İki emniyetle korku kulda olur
Kork Rabbinden korkmayandan
Haddi edebini bilmeyen olur
Korkma cümleden ednadan
İhlası kıran er tepetaklak olur
Kork hillet tepesinde sükuttan
Tadan kalp ruh kahramanı olur
Kork iman zevkini almayandan
Hayvaniyetten çıkar insan olur
Kork aşk hayatını sevmeyenden
Şir nazarı, niyeti tastamam olur
Kork ameli nazari mukallitten
Suizanı terk eder hüsnü bol olur
Kork vilayeti egosantrik olandan
Rüyeti Şir
14 Haziran 2013
Kitchener, Kanada
Kim Aşkta Kaldı
Kalbi yalanlamadı, aşkta kaldı
Perdesini yırtmadı aşksız kaldı
Halk ile iyi geçindi derviş kaldı
Aşk, beni sevmeden evlâ kaldı
Seven benden kurtuldu âh kaldı
Biricik sevgiliden habersiz kaldı
O rahmet ve şefkâtine âşık kaldı
Benlikten vazgeçti, mapûs kaldı
Üstündün aşkta, ilk olarak kaldı
Kalbi ağladı öyle bir coştu kaldı
Gençlik yılların hebâ oldu kaldı
Pişman gönlü az benliksiz kaldı
Sevgilinin cefâsı çok çetin kaldı
Onca taşı yedi simâda izi kaldı
Dostlar gül savurdu, inledi kaldı
Gül demeti, taşlardan ağır kaldı
Ey Sevgili! Gönül inanmadı kaldı
Kavuşmayı ummadı ahirete kaldı
Gamdan uzak hâli ayrılıkta kaldı
Sensiz zaman uzakta çölde kaldı
Ey Ay parçası! Cânân ayna kaldı
Ansızın battın, nurun kalpte kaldı
Feleğin çevresindeki gezinti kaldı
Terk edince arada okyanus kaldı
Senin akik dudağın gereksiz kaldı
Şekerin servetin ne faydasız kaldı
Senin güzel cemâlin rüyâlara kaldı
Güneşin kamerin söndü, yeri kaldı
Ana ve baba evlâdı incitmedi kaldı
Akıl, sır, ruh û kalp veli kulda kaldı
Ey cihânın cânı! Ölümün hoş kaldı
Kılıç sendendi, gerdan bende kaldı
Ey Gönül! Ok sonu düşünende kaldı
Yabancılık âleminde ol yakinin kaldı
Sabah rüzgârına binip estirmen kaldı
Dervişin yıkık kalbi, öpülesi ne kaldı
Rüzgâr bir gece aşk yurdunda kaldı
Sevgili semtine benden selâm kaldı
Senden uzakta adına susamak kaldı
Vuslat haram oldu, aşk aheste kaldı
Yel esti gül yaprakları saçıldı kaldı
Yâr geldi dostların yabancı el kaldı
Sümbül saçı, al yanak aşksız kaldı
Mavi gözü kalem kaşı bensiz kaldı
Aşk ölçümüzle baş başımızda kaldı
Yükün fazla yükünden az ağır kaldı
Dilberin efsâne güzelliği sözde kaldı
Lâyık değiliz desekte dengimiz kaldı
Gönül ararsam semtinde adı kaldı
Cân istersem saç kıvrımında kaldı
Çok susuzdum su içtim tadın kaldı
Akan deli suda hayâlin silindi kaldı
Daha perişân gönül hâli sana kaldı
Başsız sonsuz o sevgin bana kaldı
Mihnete uğramış zavallıya ne kaldı
Bundan daha şaşkın kim aşka kaldı
Ey Sevgili! Cândan geri az şey kaldı
Derdimi çek biraz bak şafaka az kaldı
Gül fidanı boynun gül ter içinde kaldı
Aşktan hatıra ne altın ne gümüş kaldı
Gönlüne cân fedâ, tek davası kaldı
Üzerimde ahirette evet hakkın kaldı
Derdini çekmekse bu vefâsıza kaldı
Ömrün yaprağında bir yaprak kaldı
Bu dünya güle değil dikenlere kaldı
Dikenden hoşlanana azap hak kaldı
Minber yaraşmaz ise darağacı kaldı
Ney, davul gibi boşsa için sesi kaldı
Belâ tuzağında eriyen mum kaldı
Ey Sevgili! Aşkın yaktı acısı kaldı
Divâne gönlümde ateşi tozu kaldı
Toz yatıştı, altımda Arap atı kaldı
Rüyeti Şîr
Kitchener, Canada
13 Haziran 2013
Hem lütuf hem kahır
Mümin nuru Nâr ateşini söndürür
Geceler gözlerin semâlarda dolaşır
Gündüz gözlerinden inciler saçılır
Dönersin bir gün der umutlanırım
Şeytanı adanmış aşkın ateşi yakar
Güneşten ayrı düşeni mum yakar
Var dilde, kulakta, özde sevgi aşkı
Eşyânın aslını görende şükür aşkı
Kâbede âlem içre, kalp Kâbe içre
Kâbesi olmasa gönül gönüle içre
Teslim olsan sohbet-i cânân olur
Bedene hizmet edense gafil olur
Gözyaşların gül rengimdir dökülür
Sevdânın kanlı yaşı gönle dökülür
Başında coşkunlaşır gözden taşar
İrfânı yüksek cehlim boydan taşar
Allah ahlâkı, hem lütuf hem kahır
Müslümana rahmet, kâfire Kahhâr
Tek bir çeşnisi yok, hayrın kendisi
Hâli dilî, kalbî beyt-i Hüdâ, kendisi
İlmi Allahtan, vehbi bir vergi kula
Kesilir Hû vergisi âsiler kulsa kula
Beş yaşındaki çocuk vefâyı anlar
Vefâsız döner cefâ eder, zıt anlar
Ayrılık âleminden Cem âlemine gel
Makamı, birlik, dirilik, hiçlik divânı
Elinden, dilinden, belinden emin gel
Bu kapı bir Elifte aşkı soluma divânı
Ey düğümler çözme sevdâlısı ölüm!
Kavuşma kuşağındasın ölüdür ölüm!
Deniz kenarındaki Sûfî susuza sordu:
Hazine avcunda miskin dilenci misin?
Ölülük artık öldü, dirilik işte budur
Her ne derlerse, işin iç yüzü budur
Kalp ağladı, dost yardım istemedi
Son pişmanlık pek fayda vermedi
Bu sabır taşmaz, elin yetmez sandı
Duâlarımız ufkuna yetişmiyor sandı
Sabırlı olmak hoş bir erginlik ama,
Gönül hiç ferman dinlemiyor amma
Rüyeti Şîr
Kitchener, Kanada
11 Haziran 2013
Kalbe Gezi
Vicdanı hür sende ara barışı, gayri arama
Geziye çık ama parkta ormanda yok ki akıl
Temizliği gönülde ara, insafsızda ar arama
Yolcuda edep haya gerek akıl gel gönle takıl
Ruhunu kalbini güneşin sultanına ver daima
Kainat kitabı ile rehberini ayda uzayda arama
Yolculuğunda zorluklarla karşılaşır kul daima
Kusura uğratma ulu kılavuzu başka yol arama
Gül gülşen bahçesinde vahdeti birde gör ara
Dolaş umumu, efkara tercüman bende arama
Aç kalbini sonsuz aşka vicdana kalp gözü ara
Aşkın doğrusunu sor, dünyevilikte aşkı arama
Yalnızlığın, kimsesizliğin ağrıtır baştan başa
Derdi derdi verene sorda ağyarda ağılı arama
Ruhsal boyut ve buudlarda yıkıldın şaşa şaşa
Lafın sözün kalmadı, sus bari adalet ne arama
Temiz kalbin varsa buluşurdun zaten gezide ne
Tecelliler bir bir görünürdü, hakkı sokakta arama
Sıfır olsaydın kullukta huşu olur taksime isyan ne
Basireti açık kalp gözünde ulul emre isyan arama
Okyanusa düşen bir damlacık olsan güneşe açık
Kapasitene göre erir enaniyetin buz denizi arama
Eğer okyanus bir damlaya dönüşürse durum açık
Rabbin okyanusunda kaybolan damlayı hiç arama
Güneş ışığını gören kalp geziye çıkmışsa aşkı ara
Hakkal yakin imanla hissedilen tarifte tanım arama
Gören gözü, duyan kulağı, yürüyen ayağı olda ara
Duyu ötesinde yok olan canı Hak’a teslim et arama
Rüyeti Şir
08.06.2013
Vicdanlı kalp
Vicdanlı kalp yalan söylemez
Duygu dolu dileklerini sıralar
Sevginin ateşi derece derece
Gerçek tabiatın hak konuşur
Ebed müddet meyve ararsın
İçindeki ışık tevhidi soluklar
Vicdan temizlenmeye yönelir
Nefsin susar, vicdan konuşur
Nefes aldığın her saniyede
Kalbin Hu attığını duyarsın
Gerçekte her seste ritim Hu
Cism u canın doğru konuşur
Denizde dalga köpük aldatır
Köpüğün kendisidir deniz
Görüntüde köpük yok olur
Varlıkta yalnız tecelli konuşur
Varların varı kalbe oturur
Sığmaz dağa, taşa, aleme,
Hu der aşık kalp canlanır
Ehadı vahdeti bir konuşur
Vicdanlı kalp zalim olamaz
Sadece yalın gerçeğe tutkun
Kainat bir aşk ağacı olur çıkar
Nurlandıkca gönül dili konuşur
Rüyeti Şir
05 Haziran 2013
Kitchener, Kanada
Ey Sevgili!
Kırk sabah kırk gece kırk kapıda andım
Cân û gönülden kulluk aradı ruhî selim
Kalbden diline hikmet pınarı aktı yandım
Yüzsüz ben der, Hû der aklî selim Sevgili
Kendi nefsine tapana kimse su vermedi
Halkın kalbinde halim kul hilmle buyurdu
Şerlî gögsündeki evhamcı aman vermedi
Rahmete açık kalpti mümin gönlü Sevgili
Aşk yolunda öyle bir kural koymuştun ki,
Habersiz âşıklar bu yola ayak basamadı
Evvel ve Ahir, ön ve son Allah ile kaderdi
Onsuz ne Zâhir açık, ne Bâtın gizli Sevgili
Seninle âşıklar kanatlanır cennete uçardı
Gözlerinden yaş akar, ciğerde vefâ vardı
Aşk u iştiyâkla coşan gönül kör kalmazdı
Kalbin sahibini görünce kan dondu Sevgili
Dost bir söze başlayınca kulak sağırlaşırdı
Ey Sevgili, tatlı sözünden aslanlar kediydi
Nasıl bir belâya düştünse âşık dahi dilsizdi
Ayrılıktan bir kurtulsan haline acırdı Sevgili
Nerede o yeminler, kaldı mı verilen sözler
Aşkta ağır davrandın, çabuk kaçtın ağyâra
Başına gelen fenâlık ettiğine kefâlet sözler
Aşkınla beni tutsaklar gibi bağladın Sevgili
Ay geçenleri yastığın üstüne düştü oturdu
Kıskançlığımdan çırpındım durdum sadece
Ay kimdir ki senle bir yerde otursun şaştım
Cihânda parmakla gösterilen güzel Sevgili
O melek huyludan kalpde, Ay da iz kaldı
Nereden nereye, Ay kim oluyor ki Sevgili
Cân Hatibî Edîbin kulu oldu yalnız o kaldı
Ayı bir işaretiyle ikiye parçalayan Sevgili
Onsuz dünya girdaba dipsiz kuyuya düştü
Onun bunun çanağını yalayan dilenci oldu
Arz ve semâ ruhuyla şerefli idi bağra düştü
Bakî sesi ve sözü bembeyaz kase süt oldu
Allahtan başka Allah yok demen yeter mi
Her kim Azîm olanı çok anarsa var Sevgili
Zikreden dilden cândan ansa Seni yeter mi
Aklî ruhî kalbî selimsen yok ki başka Sevgili
Rüyeti Şîr
Kitchener, Canada
28 Mayıs 2013
Derviş olamazsın!
İhtişamlı hayat ayıp sana ey derviş
Yolun tevâzu, mahviyet ve hacâlet
Nefsine esîr bedbaht olmaz derviş
Cândan geçen olur Allah'a emânet
Gönlünde yüktür servetin ey derviş
Hakkı bulan aşkı rehber eder başına
Özüne hakim olmayan olmaz derviş
Dost yolunda yokluk gerek ayağına
Üç erbâin çıkarda gir yola ey derviş
Gönlü zengine gerekmez bağ bostân
Keşiş uzlette kalsa bile olmaz derviş
Al ver ile, sen ben ile hârâp gülistân
Sana cihân geniş gönlünce ey derviş
Hâlî, zevkî, şuhûdî derinliklik nerede
Kalben mâsivâdan kes alâkayı derviş
Sade, mütevazi, kanaatkâr kul nerede
Zikr-i Hakta sınır serhad yok ey derviş
"Yâ Hû", "yâ Hayy"a ekle bolca Vedûd
Sırr-ı Hakkı sor, kerâmet arama derviş
Karşılıksız aşkı veren beste zikri Vedûd
Hastalık yok hasta var âlemde ey derviş
Hani zühd, takvâ, hani sabır, hani şükür
Hakk'a kulluğa adamış sevgi kulu derviş
Altın gümüşe sevdâlı kula denir nâşükür
Ruhun mâverâîleşmesi yakın mı ey derviş
Mal lâkırdısıyla seyr u sülûk denizi aşılmaz
Rızâ kahramanı olmayan olmaz hâ derviş
Rüyeti hakikî derviş olamazsa yol aşılmaz
Rüyeti Şîr Kitchener, Canada 21 Mayıs 2013
Hamd u Senâ
Gâyem ne cennet, ne cehennem derdi
Kalbimdeki Allah mutluluk için, aşk için
Huzurda eriyen sonsuzda sıfırın gönlü
Köleliğim ne hediye, ne şekerleme için
Azar azar ölürüz bağışlayıcıya doğru
Aşk âşık yok ki, birlikte sevilir Sevgili
Hamd u senâ ve şükre muhtaç kullar
Hiçler, âcizler kimsesizler için Sevgili
Nankör insanoğlu ne az uyanır aşka
Kim her hâlûkarda Elhamdûllilâh der
Teşekkür etmek her kulun tek borcu
Pek azı hakkıyla bir Estağfirûllâh der
Verdiği nimetleri ne inkâr ne ret eder
Nasıl hamd edeceğini şaşırır her kul
Kalbin tek Sultânı hediyeler yağdırır
Gözü toprak doyurur, doymaz herkül
Şükranı bol kula yağar helva bıldırcın
Çok şükür diyenin dar olmaz dünyası
Dinin yarısı şükür geri kalanı bil nedir
Lütfuna şükreden kahrına sabır ağacı
Ey Allâhım! Bizi sevdiğin kullara kat
Niyetimizi hâlis, amelimizi ihlâslı eyle
Hakkıyla Sana hamd u senâyı bahşet
Kullukta zirveyi, huşu ve huduyu lûtfet
Rüyeti Şîr
Kitchener, Kanada
20 Mayıs 2013
Kalbin Lambası
Bir kandil yanar karanlık geceye
Ruhânî yemeği aydınlatır kalbim
Tefekküre uyansa kalp gözü belki
Sonsuz aşka yelken açar kalbim
Fikir helezonu yıldız her geceye
Kapalıdır ince lâtîfelerine kalbim
Anahtar gerekir açsa kutlu heceye
Doğruluk ağacının kökü o kalbim
Güzeli çirkini ayıran gün geceye
Şeytanı kaçırır, nur dolar kalbim
Güzel gören kulda melekî secîye
Kötülüğü iyiye döndürür kalbim
Her yanda mektup dolu geceye
Bilinmeyenler bilinir âh kalbim
Mevcudâtı çağırıyor zikrî âliye
Karşılıksız aşkı sayıklar kalbim
Evrensel insanlık doğar geceye
Hak seçimi bilen vicdan kalbim
İki alem arası köprü tek eceye
Son durağa kuştur deli kalbim
Namaz niyaz kalbe lamba geceye
Ey kalbleri evirip çeviren Allahım!
Kalbimi dîninle sabitleyip perçinle!
Yıkılmaz kalen olsun âdeta kalbim
Rüyeti Şir
Kitchener, Kanada
20 Mayıs 2013
Ruhânî Kalp
Kalbim ne sudur ne kandan ibâret
Aşka ayna, incinmez cânlara değer
Tahtının ne üstü, ne altıdır kalbim
Ruhânî gönülle kâinatı aşkla sever
Kâmil insanlık, adanmışlık nerede
Serde yiğitlik boş lakırdıymış meğer
Rızasız erlik kahramanlıkta neymiş
Cümleyi seven kibirsiz kalpler imiş
Kalbim Allah’ın evidir, merkezi aşk
Gereksizlikten âh bir temizse eğer
Ruhânîyete mazhar olur kalp sarayı
Kelâmı nefsim gerçek insanlık diler
Tabiâtım duyu duygularıma yansıdı
İrâdemi kullansam diriltirmiş meğer
Derûnî ilmine ayna zikri beyt-i Hüda
Parıldadı gönül hem aldı, hem verdi
Nefsim ve zihnim ruhuma göz oldu
Benden içre bir beni ruha kıldı semer
İnsanlığın gerçek merkezi aşka kuldu
Kalbin iç dinamikleri aşkını yoğurdu
Ruhânî lezzeti tüm âşıklara mâlum
Rabbânî duyguyla kazanana kemer
Bir ayağı dünya, öteki ukbâ mutlak
Kalp alır gıdasını ol ruhânî ihsân evi
Bedenim aşkıyla barışa soluklandı
Hastaysa kalp tüm hücrelere zehir
Virüs giren kalpde insanlık öleyazdı
Ruhânî sağlıkla kalpler aşkına dirildi
Sıhhatli yürekle tek niyetim zâhir
Aydınlandı dünyam, aşkına mâhir
İnsanlık hâlim recâyla aşkını diledi
Korkularımı savan hilaskâr Rab Hû
Hû ne evrene nede cennete sığdı
Hazînesi âciz kalbimdeymiş meğer
Ruhânî kalbim genişti, Cem eyledi
Cümlesi halimi, dilimi serkeş kıldı
İlticâ ettim Yaradana, gönle geldi
Tecellileri ismine ayna birer birer
Kalbim köprüydü aşk ile mârifete
Mikroplu olsa kapalı kalırdı aşka
Şeytan kurmaylarını seferber kıldı
Tüm ordusunu vurdu nefse semer
Kalbe giren oklarını aşkın sarmaladı
Işığın karanlık dehlizleri nurlandırdı
Kulluk şerefiyle kalbim hep şenlendi
İnançsız, ibadetsiz ruh ölüye eşdeğer
Özeleştirisiz, kibirli nefsim düşmandı
Tepeyi aşsam Refîki âlâya yüzüm yok
Rüyeti Şîr Fârûk
Kitchener, Kanada
15 Mayıs 2013
Konuşan Ruh
Haydutlar Vadisinde çıkmıştım yolculuğa
Kalbimin ufuk çizgisinden aradım ruhum
Nefsimin tükenmeyen isteklerinden bıktım
Sığındım Hakk’a görünmeyenler göründü
Cennetin zümrüt kalp krallığında buluşalım
Seninle bütünleşmekse hedefimdir ruhum
Yalvarıyorum! Beni Nolur yalnız bırakma!
Bir göz kırpması kadar nefsimle başbaşa
Sevgilinin sığdığı mekanda Sevgili Sultan
Gerçek insanlığa uçar huzur dolu ruhum
Kölenim elbet, istifa ettim tüm bağlardan
En yüksek zirvelerdeki aşkına kurbanım
Kalbim ve ruhum Sen ile Senli ve Senden
Erginliğe erdi, yetiştide temizlendi ruhum
Safileşen nefsimde iki ruh oluştu içre içe
İyi ruh olgunlaştı, kötü ruhumu kovuverdi
Şeytandan uzak durmaya çabalıyorum
Çok güçlü ama basitdir, savunma ruhum
Mükemmel kamil insandır nefsini döven
Vicdanın doğru konuşur yanlışını söyler
Mutluydu temizlenmiş nefis, erdi murada
Ruhsal inkişafınla girdin ufuklarına ruhum
Saygı duydun, uyayamaz oldun, hissettin
Kalbin genişledi latifelere, açıldı tecellilere
Ruhsal yolculuğun sonsuz gerçeğe aktı
Kalbini sahibine verdi, aldı biletini ruhum
Kibir, gurur, kin, kıskançlık hırs kayboldu
Emellerin öldü, Şeytanın bacağını kırdın
Şeytan eksik gedik noktanı kurcalıyor
Tırmanır yedi nefis merdivenini ruhum
Ruh ve kalbinin kanatlarını kırma sakın
Zirvede razı olan ve olunan nefis durur
Akreple yılanla yaşa, egoistle yaşama
Günahlara tevbe et felah bulasın ruhum
Konuşan kelamı nefsidir, mutmain nefis
Ruhum hep razıdır, her şeyde hayır var
12 Mayıs 2013
Kitchener, Kanada
Sonsuz Aşk
Benim gayem sonsuz sevgi, adı aşk
İhlâslı niyet tek doğru patikadır bana
Uzun ve sessiz bir gecede sabır aşk
Esrarengiz, benzersiz güzeldir bana
Âşık dudağında bir damla aşkın olsa
Görünmeyen duvarlar açılır belki O’na
Beklentisiz, karşılıksız keşke aşk olsa
Tekrar buluşmayı arzulardın hep O’na
Kalbin sahibini misafir etmeye hazırdı
Tüm endişe, üzüntü, gamlar yıktı seni
Oysa beyti Hüda tek Sevgili’ye hazırdı
Derin, karşı konulmaz istek sardı seni
Her seyahatinde kalbin derinliklerine
Vicdanında ölen duygular canlanırdı
Aşk u iştiyakla ihsanlar iner iliklerine
Nefis özgürlük sorardı ruh canlanırdı
Bir bahçe dolusu çiçekler yaktı ateşini
Sonsuz sevgin yöneltti ışık kaynağına
Uyan ey Sufi, Ulu Rehberi açtı ateşini
Kırk günde Erbainle pişerdin ocağına
Tüm erkek ve kadınlar evlerine dönerdi
Gerçek aşkında ayrılıklar biterdi evinde
Sevgi Sufi’nin azığı, ekmeğine dönerdi
Gerçek Sevgili Sufi kalbine sığdı evinde
Nefret değil yolun, aşk, şevk dolu sana
Âşık dediğin sever, sevdiğine itaat eder
Tek Sevgili’nin talepleri şeker bal sana
Sevgisi sonsuz hazine bulan kulluk eder
Kitchener, Kanada
11 Mayıs 2013
Edep Yolu
Gel, gör, gir, tatta anla
İç yüzü ilâhî aşk, dış ak
Gerçek dostu anda anla
Her yüzü Kur’âni ahlâk
Huyu yumuşak, barışık
Güneş ışığı nura karışık
Dosta düşmana da alışık
Yağmur rahmet özü ışık
Sevmeyi sevilmeyi başarır
Topraktır herkesi eşit taşır
Hakka âşıktır edep yakışır
İncinmez, küsse tez barışır
Edeple süslü, sevgidir yolu
Mûrîdi mübtedî müteşebbih
Mutasavvıfa zordur ârif yolu
Sûfî kul idi aşka müteveccih
Gönülü parlatır ulu nakkaş
Kalbi cilâlar sâfi sanatkârı
Kalender zikri ruha nakkaş
Aşk gül bitirir terk eder varı
Zaman kılıcı keskin başında
Kan ada adlı nefsidir zindanı
Ak düşünür hayırdır başında
Yalan nefsi yakar âhu efganı
Ruhsuz kulluk değildir yolu
Şiirin, mûsîkin, semâda aşk
Arşiye ferşiyede tektir yolu
Kurbiyete eren Sûfî’de aşk
Peygamber âşığı, dostu Allah
Dört halifede edep Sûfî yolu
Kul olunca vardı aşka billâh
Takvâ, acz, fakr, şevk yolu
2 Mayıs 2013
Brantford, Kanada
Leylâ’m Mevlâ’dır
Bî-nâm nişânla inşa eder şiiri
Fenn-i şî’r tevbeci, âciz sözü
Sukût et, yak Leylâ dolu şiiri
Leylâ kastı yaktı meçhûl özü
Leylâ dersem Mevlâ’dır kastım
Yâr ile yârî ikiz hakîkî aşk aynı
Kalpde iki sevgi durmaz aşkım
Mecnûn gönlündeki Leylâ aynı
Nefesi rahmân olsa Leylâ aşkı
Hâlıka avazından tutkusu gelir
Üfleyen ilâhî nutkunla kıl aşkı
O zaman kelâmi dölleyen gelir
Semâ Leylâ etrafinda dönmekse
Teklif ile tekvîni dinlemek semâ
Beş duyudan ötesini duymaksa
Dilsiz, kulaksız dinlemek semâ
Derviş aşkında dudak olmazmış
Başkasında kusur aramak kusur
Düzeltmeden özü aşk olmazmış
Suskun kalbin aramazmış kusur
Dil ile söz yüktür, cefâ ezâ verir
Mârifet, kalpte güneşi bulmakta
Dilden fayda yok belki belâ verir
Lâl Leylâ sözü kalır âh kursakta
Mânâlar gönle harf ile hiç sığmaz
Mevlânın sıfatı ismi ebedi sonsuz
Kifâyetsiz şiir ifadeye pek sığmaz
Yırt eski püskü sözü, aşkı sonsuz
Şâirin kafası kalındır, söz işlemez
Kozadan kabuktan çıkamaz garip
Sûreti, sîreti yanarda laf dinlemez
Şî’r ü gazelden vazgeçemez garip
27 Nisan 2013
Kitchener, Kanada
Sûfi Aşkı
Sûfi kalbi zikreder Vedûd aşkı için
Seven, sevilenlerin tek sevgilisi Hû
Sûfi, şahit aşkın imânına Rabbi için
Aşkı mukadderin tecellilerde yâ Hû
Kimi bülbüllerin şarkısıdır âh vah
Eşsiz kırmızı güle hayrân olur şah
Sûfi gönül özlemle yanar ki eyvah
Sevgililer sevgilisine vurgun bu âh
Sûfi aşkın izâhını kalpte bulursun
Felek-i zühreden beri adı Züleyhâ
İki âleminde kışr yok lüb bulursun
Yusuf’un miracında remzi Züleyhâ
Tenzîh ile tesbîhin tevhidi bir Hak
Birbirine yol bulsa her ikisi tek aşk
Sûfi gönlü insan olunca tevhidi Hak
Seyr-i Sülûkte hâli mâkâmı sâfi aşk
Sûfi, şâir değil düz söyler açık seçik
Şuûr lâzımdır, yok şiirinde süsü püsü
İcmâli netdir, yol Hak, önü sonu açık
Rumûz, tevriye sanatı araç, söz süsü
Şuâra suresinden alır şâir ilâhî ilhâmı
Şâirlerin hâsı olur Sûfi Allâh diye diye
Şirksiz Sûfi rüyada alır akıtır ol ilhâmı
Şiir şâire Hû’dan bir lütuf, hediye diye
Sûfi kâfiyeli söze biğânedir, boş verir
Her harfe redif, uyak aramaz hiç boşa
Kalbe bakar sadece, gerisine yol verir
Hâl var, dilinde gıl u gûş ile ûkûl boşa
Temeli ilim mârifetse Sûfi ruhu eğer
Binâsı sülûke yükselir yere göğe erer
İnkârsız Sûfi aşkı, içi dışı ömre değer
Zarâfet dil işi, ihlâsı elbet kemâle erer
Mahbûbeye aşkına dair lûgaz lûgatı
Hasbihâlde dillerde destandır dilrûbâ
Hakikata âşık remzinde güldür lûgatı
Hamd ü senâ dolu gazeli edâyı Hûb’a
Venüste Marsta arama hiç ince sanatı
Belâgat fesâhat Sûfi kalbinde cevher
Şiirin gayesi Hakka rızâ, erme sanatı
Hazretü’l Kur’ân dili aşka mücevher
25 Nisan 2013
Brantford, Kanada
Destûr Yâ Resûlullah
Her kime bir nefes üfledi selâm verdi
Gönlü açık Hak’a cânın mâkâmı Nebi
Sevdi inâyeti âşık aşkı pişirdi demledi
Aşk ile Ahmed’i kalbine kelâm eyledi
İhsânların sayısız, şükreden eyle dilimi
Sensiz geçen ömür isrâf, destûr yâ Nebi
Her hücre her kıl bedende gelse de dile
Övgünün binde biri bile râm kıldı dilimi
Nefsime bas ayağınıda irâdeyi ver elbet
Başımda kıl sevdânı tek sevgini yâ Nebi
Vâki duyur kararı keremini, aşkla gayret
Sohbeti cânânlarda gel meclisini yükselt
Unutayım cihânı gözde perdemi kaldır
Benliğimi çıkarsam aradan keşke Nebi
Emekler sensiz gönle bağlı çulsuz şaldır
Yer ve gök ağlasa engelsiz rızâna erdir
Amellerin safâsı beyaz güvercin konur
Her gün kabrine gelir o nedimin Nebi
Haram olan nimet haramzâdeye gider
Helâl olanlar helâl yiyenler aşka gelir
En aydın kalp içinde mâhlûkat virâne
Niyeti hâlis ameldesin tertemiz Nebi
Sözün muhabbet, kevser, hayât suyu
Günahkârın kan gözyaşında cân suyu
Zikrin hâli varsa melekesi hâsıl virde
Dünyâda nefsi ölen daha ölmez Nebi
Ölmeden öğretde ölmeyi şefâat buyur
Şeriri kazıyan, hayır söyleyicin buyur
Resulûm, Habibim dedi saygıyla andı
Rabbim şöhretini, şanını yüceltti Nebi
Nâmını dünya ve ahirette ucâ yükseltti
Aşkı güzel etti ismi güzel kendi güzeli
Kalbime nurlu aynasın güzeller güzeli
Bir küfür zünnârı ilişti, destûr yâ Nebi
Gurur, ucub, kibir kiri çıkmaz bir türlü
Bir batman ihlâs lütfet, al sonra alı balı
19 Nisan 2013
Brantford, Kanada
Şâir Karnı
Şâir ne akıllı nede deli divâne
Rüyası şiir Şîr’de meczûp şâir
Arûz’u Hece’yi bilmez, oda ne
Serbest uydurandır özgür şâir
Okumakla olunmaz değme şâir
Ruh yetmez, yürek ile aşk gerek
Belâyı her dem daim kıl der şâir
Dil yetmez, vicdan ile göz gerek
Nâif kul uyanık değil, sazı şâir
Safderûn şiir yazar, hayatı şiir
Yarı tok, yarı aç gezer hiç şâir
Az yer, az uyur, az konuşur Şîr
Kâinatın sesi beytine hoca şâir
Şâir boş gezmez, lirik şiir dizer
Hû sesi sânisi, aşkın sanatı şâir
Şiirleşirde kâinata mısra dizer
Koyu şiir desin âleme hiç şâir
Nefsine söyler, acılı sazı sözü
Şiiri ibret âleme şakır deli şâir
Razılık mûradı hiç ender sözü
Şiirin mânâsı karnında şâirin
Zorlama yorumun nafile çaba
Kalbi açsan Hû aklında şâirin
Rüyeti Şîr şiiri gelmez ipe sapa
15 Nisan 2013
Kitchener, Kanada
Dertli
İncitendir incinen, kemâli noksan
İncinme incitenden, hakkı kıl Hak
İnciten kinci kalbin hak ile yeksan
İncinmez incitmez âşık’ın dili hak
Elle dil ile bin defa incitseler bile
Bir cân bir ruh incitmez hiç âşık
Azıcık yürek gerek sövseler bile
Bin defa can verse yıkmaz âşık
Nefsin tezkiyesi nedir bilir sanki
Tepe, nefis ve kalbe derin dalış
Kalbin tasfiyesi onda aşk sanki
Gayeye uygun ruha, suya akış
Ruh abidesi kayıp, aybı milletin
Olmaz tabii ki kul hakkına riayet
Var mı sahi aksa’l gâyât milletin
Olsaydı, hayâta hayâttı her âyet
Envâi gurbetin tek çaresi kurbet
Cân hulkuna gelirde ruh çıkmaz
Var bir hikmet, dilin şeker şerbet
Samimi ol, hayırdan şer çıkmaz
Mûrid kul, zevki duası bir murâd
Murâdı bilirse aşka yolcu mûrid
Ne ukbâ ne dünya emeli murâd
Hakka asi yolcu şeytana mûrid
En büyük derdi dertsizlik derdi
Bir aşk ister ama belâyı istemez
Izdırap çile tohumu ekme derdi
Dertsizlik derdini dert eylemez
İmhal eder ama ki ihmal etmez
Bir de yakalarsa aman iflah ne
Gayretullaha dokunanı af etmez
Öyle bir silke aşk eder, ıslah ne
Zalim zulmüyle âbad olmadı hiç
Mazlum âhıyla kimsesiz kalmadı
Kimsesizlerin sahibi unutmaz hiç
Cihânda kimse kimsesiz kalmadı
Yâr’i vefadar bulamasan ağlama
Ciğerin yansada yüreğini dağlama
Kul hakkına ağla ciğersûza ağlama
Fedâkarlık yâ Hû, incineni dağlama
14 Nisan 2013
Kitchener, Kanada
Nisan-ı Aşk
Bir deli Nisan yağmuruydu
Hayaller, rüyalar ciseledi
Ürperen ruhunu silkeledi
Kalbe akan ilham nuruydu
Bir deli Nisan yağmuruydu
Hiç böyle güzel olmamıştı
Kuşlar, turnalar katarıydı
Minik serçe aşka guruydu
Bir deli Nisan yağmuruydu
12 Nisan doğduğun gündü
Her yanda vardı bir düğün
Aşkın kokusu Nisan’a uydu
Bir deli Nisan yağmuruydu
Aşk Mayıs çiçekleri getirdi
İlimsiz beden susuz şehirdi
Yağmuru gözyaşına vurdu
Bir deli Nisan yağmuruydu
Sevene dağlar olmadı yük
Cahile nefs bilene nefesti
Ateşti, dokunan kuruydu
Bir deli Nisan yağmuruydu
Alim ârif oldu olmadı aşk
Ateşi yakardı ateşse eğer
Seven gören ruh uzvuydu
Bir deli Nisan yağmuruydu
İçmeden serhoş oldu derviş
Gençliğinde yaşlılığı buldu
Gözleri derin bir kuyuydu
Bir deli Nisan yağmuruydu
Gönlü geniş ruhu gezgindi
Nisan-ı aşkta kuldu sultana
Ruhu aşkına yüz suyuydu
Bir deli Nisan yağmuruydu
Yürek deşen aşk meçhuldu
Emâneti Hak’tan nişâneydi
Yüce aşka kurban, kuluydu
Bir deli Nisan yağmuruydu
İnsanlar mâşuk aramıyordu
Aranan bencil nefse köleydi
Köle buldu, aşkını bulamadı
12 Nisan 2013
Brantford, Kanada
Yaprak Ülkesi
Yaprak ülkesinde derviş Hızır dolaşır
Her hayat toprağa döner, adı: Vatan
Ruh veren cân yaprağı kanda dolaşır
Cân parçamız Türkiye’miz ana vatan
Hiçliğin sonsuza aşkıdır yaprak masalı
Nice mevsimler gelip geçer, kök salar
Yaprak ki desen desen bir aşkın masalı
Gördüğü düşe sadık o evlâdı nam salar
Her hayatın toprağına uğrar mevsimler
On asra nice hayatlar, dört mevsim sığar
Hayaller tüllenir, obasında kutlu erenler
Yapraklar ormanlaşır, binbir millet sığar
Yağmur ile kar konuşur güzünde kışında
Ne kadar kar yağsa incedir, eritir yağmur
Yeşeren düşler, kardelenleri pıtlar kışında
Sevgi yaprağı akar sağnak sağnak yağmur
Meyveye duracak iken onca gül ve çiçek
Kimine zehir, kimine şifâ olur deli rüzgâr
Gece ve gündüz iniş ve yokuş dolu böcek
Kimi meyveye durur kimini çürütür rüzgâr
Baharın şenliği diriliş muştusudur evime
Cân kuşumun ruhu, cânı yanar cayır cayır
Yaz ateşi sımsıcak ısıtır, umut doğar evime
Tek yürek, bir olmazsak yanarız cayır cayır
Güz yelleri hazân eser, tel tel aşk dökülür
Ayrılık türü yer bitirir, yaprak sararır solar
Ömür defterinde sayfa kalmaz fısk dökülür
Seversen vatanını ne aşk biter, ne de solar
Yaş yaprakları koparsan, inan nefesim kesilir
Küsersen o nâzenin, tertemiz, aziz, hoş güle
Hele kırsan dalını, soyun sopun, neslin kesilir
Yaprağı sevin, okşayın, incitmeyin güle güle
Ömür takvim yaprağı gibi, düşer birer birer
Her düşene gelecek yakındır, der sarı yaprak
Ömür bir gündür, o gün bu gün, gider gider
Batacak bu dünya, kalmayacak solan yaprak
Ey yoldaş, sırdaş, arkadaş, gel olalım hâldaş
Hayatın, ailen, vatan ağacında köklü yaprak
Kopan her dal, her yaprak eksiltir bizi hâldaş
Yaprak ülkesinde hepimiz birer soylu yaprak
10 Nisan 2013
Brantford, Kanada
Nefsim
Rıza ararken yerde gökte
Gazap peşinde mi koşarsın
Riya, kibir vurur hep sekte
Samimi kalbe doğru koşarsın
Kılmadı Rabbim seni bekçi
Ne cennet ne cehenneme
Kıldı nefsine zebâni bekçi
Rahmeti lâ kıyas anneme
Nârda yer araman boşuna
Odunu özü götürür nefsin
Ayıp kusur araman boşuna
Razıysa marziyâdır nefsin
Ene zerresi isbattır tevhide
Tevâzu numarası yaramaz
Vahidi kıyasla çıkar tevhide
Rabbi bulan sevgili aramaz
İltifatı, şekeri sever nefis
Şan şöhret mi arzularsın
Dünyaya doymaz ki nefis
Kara toprak mı arzularsın
Gösteriş, şekilcilik zirvede
Zevk u sefâya dalar nefsin
Acz ve fakrin oysa zirvede
Aldanır, dalar nireye nefsin
Fitneci gıybeti necvâ sanır
Merhameti sonsuza kapalı
Zavallıdır kendini ilâh sanır
Mühürlü kalbi, kulak tıkalı
Ebû Zerr’in rağmına da olsa
Tevhidi söyleyen kurtulur
Nefsine, âleme zâlim olsa
Tevbe eden nefis kurtulur
5 Nisan 2013
Brantford, Kanada
Namaz
Namazla mekân kula olur lâ mekân
Cümle âşıklar cânlar Cem nazar kezâ
Hakk güneşi ayândı, kalmadı mekân
Hazîratü’l-Kudsiün kapısı var hakezâ
Bir ucu dünyada bir ucu ukbâda âdeta
Bir gökkuşağına benzer alâim-i semâ
Mevhibe, vâridâtın şükür zemini âdeta
Erimiş mehâbet potasında gönlü semâ
İtkân üzere namaz şah-ı miraca denk
Teftişe hazır amelde gönül kuşu peyk
Her eksik namaza tevbe bin aşka denk
Duyma gayretli ruhunla uçacak üveyk
Aşk u iştiyakın temkini âb-ı sulamaya
Gerek idrak ola kulda namazlaşmaya
İste Efendimiz gibi dua, namaz niyaz
İnâyeti ilahi gelir ruhuna duyurmaya
Ehli ihsânı af etmezse halimiz harap
Her şey O’ndan demeyen adi yalancı
Tekellüfü zorlayanda teklif ola serap
Temrinât, tedebbür, tefekküre hancı
İlk hasmın olur erkânı topal namaz
Yarım, kırık, sakat bıraktığın davacı
Yüzüne çarpılır, yazıktır onca namaz
Gafil, fâsık uzak cemaate hiçe davacı
Göz, sağda solda, el ayak olur hile
Rabbe hakaret bu, şeytana eğlence
Namazsız cihanı fetihle dolmaz file
Yüreği namazda çatlar ruhu erince
Huşu ve hudu içinde içi dışı haşyet
Kalbinle et niyet, dili niyetten azlet
Ebedileşme temrinâtıyla bizi haşret
Uhrevîleşme budunda cihanı terk et
Nurlu limanda secde, rükû vâridât
Kenz-i mahfîi tayflarla engin kurbet
Renkli duyuşlar çağlayanına serenât
Yitik cennete tüllenir dâussıla gurbet
30 Mart 2013
Kitchener, Kanada
Ashâb-ı Kehf
Hallac-ı Mansûrluk devri mi geçti
Gönülden kopan gerçek hora geçti
Ashâb-ı Kehf nesli mağarasını özler
Alanlar alsın cihânı cân Yâr’i özler
Sözde mânâ, mânâda söz kalmadı
Söylediklerine pişman yâr kalmadı
Dervişe mâlum oldu aşka ceza yok
Aşk âleminde lütfun var, kahır yok
Cehennemi geçersen ötesi cennet
Ateş uzaktadır âşıka yakın cennet
Hakk razı ise abdâlın yüzünde nur
İki mutsuzluktansa ölüm aşka nur
Nefsine zarar verenin faydası ne
Alçakgönüllüye alçağın zararı ne
Elif bağımsız, Allah lafzı başında
He derler Hû olur cümlesi başında
Lam dediki Elif gibi dosdoğru ol
Sen lamsın kendini lam bil ve ol
Halkı tanımak kolay değil, zor iş
Hakkı tanımak kolay, Elif düz iş
Tensever şirk hayalini Allah sanır
Utanmaz nefsi sorsan erdim sanır
Kullarına lütfedicidir varı Yaradan
Fazlı, merhameti hoş, bol Yaradan
Tok gözlerde vuslatı sorar Sevgili
Senden ayrılıktır zulüm ey Sevgili
Zulfü aslana yaraşır yolun Kıtmiri
Gayri dost aramaz Ashâbın Kıtmiri
Her taraf bomboş diri zombileşmiş
Dervişe yakışan ölüm, sessizlikmiş
Oniki tür hayvan insan gibi gezer
İşledikleri günahtan kılıkla gezer
Kimi maymun, domuz, köpek, kurt
Kimi fil, fare, kertenkele, kirpi, ayı
Bazısı kaplumbağa, yengec ve tilki
Müslümanlar uysal deve ipi yılanda
Dere, derya tükendi Kıtmir biçâre
Çıksan kartalın üstüne, nedir çâre
Yuvaya dönüş kaderi, geri kalamaz
Ashâb-ı Kehf dünyevîlerle kalamaz
27 Mart 2013
Kitchener, Kanada
Aşktır Muhammed Mustafâ (SAV)
Aşktır Muhammed Mustafâ
Sadr-ı âli kadri izzet Mustafâ
Aşk içen kalpte arş-ı Rahmân
Sığdı aşk içiren gönle Rahmân
Enel Hak diyene idam hak
Aşksız kalbe ne müstahak
İncinir incitir, dili eşek dili
Aşk içen içirir, dili Hak dili
Gıybetçi aşkı baldıran sanır
Aşkı kudurtan saki su sanır
Yıkık gönlün aşktır çâresi
Kanar içten içe aşk yâresi
Beyt-i Hüdadır aşk ruhu
Cennete uçar Baki ruhu
Dokuz felek aşka dilbeste
Salâvat eden Yâr’a beste
Vicdanlıda aşk külü dirilir
Ab-ı ruhu, ölür ölür dirilir
Aşk içince zehrin bal içer
İçse içirir, yoksa od biçer
Şeriat ırmağı pâk nuru
Akı ağ apak eder nuru
Tashih eyle, sök yanlışı
Dil, bel, elde çöz yanlışı
Gedâsın olamadın sultân
Cihanı bırak kalbe sultân
Adını derviş takma sakın
Kibirle riyâdan hep sakın
Kendini gayr-ı gınâ bilme
Dilde olanı kalpte bilme
Bekâ ender bekâ dili bil
Dili gülizâr ol tevhidi bil
Belâ deryasına daldık nice
Bulunca aşkı nağmesi nice
Gül ruhundan bülbüle aşk
Açsan ağzını dilde var aşk
Dil hânesi yıkar iç duvarı
Gâh âlem içre sır duvarı
Aşk ile mazharı Allah’sın
İzzethânede gül-goncasın
Rüyeti Şîr Fârûk
23 Mart 2013
Kitchener, Kanada
Aşk-ı Münteha
Sûfîye lazım sohbet-i cânân
Mecnun arar aşk-ı münteha
Kimi Leylî ister, kimi cânân
Beyt-i mâmur aşk-ı münteha
Seven zikreder hemişe güzeli
Her zerre ismine cilveli neşeli
Yazar Hak sözüne şiiri gazeli
Sazı alır eline arı kelâmı dizeli
Her gördüğünü saf insan sanır
Eli görmeyen kalemi yazar sanır
Aşkı sevdâyı bilir adam mı sanır
Her boncuğu inci mercan mı sanır
Zengin mi zengin kalbi, yok parası
Gönlü derya mı derya, yârdır yarası
Aşkı tesbihe dizer cihânla yok arası
Varı yoğu ahadul Ahad, aktır karası
Vecd ile aşkla hep serhoş gezeli
Dervişin düzeldi aksi huyu suyu
Dere tepe dağ ova dümdüz gezeli
Sâfi yağmur akışı âb-ı hayat suyu
Ne uzaktır nede yakın, yakar ateşi
Dost bana yakındadır aşk-ı münteha
Uzakta kalmazsam, kül eder ateşi
Şahdamarından yakın aşk-ı münteha
15 Mart 2013
Kitchener, Kanada
Hazret’ül Cem
Dile gelseydi esmâ Cem’i
Cem edenler ALLAH derdi
Tevhidi ef’âli Ahad Cem’i
Teşehhütde ALLAH derdi
Halk zâhir Hak batın idi
Zehir bal idi balsa zehir
Hazret’ül Cem Ahad idi
Bal olmayan hepsi zehir
Hakk’ın kuvvesiydi halk
Sevdi mi cümlesidir ayan
Canlar cananda olur halk
Derde derman kulsa ayan
Rasulü gören Hak gördü
Benliğinde batın mı zahir
Hayrı şerri ol Hakkı gördü
Cemmü Cem batında zâhir
Makamı Cem Ahad buldu
Sır zuhurdu batın ise ızhâr
Hazret’ül Cem Ahad buldu
Aşk derdiydi Rahmeti ızhâr
Vahdeti kesreti bir doğdu
Batıni Zâtı ismiyle Hayiy
Gönül gözü kalbe doğdu
Mevcudatı tecelliyle Hayiy
Seyr u billâh cemdir tevhid
Çokluğu azlıkta oldu zuhur
Azı çoğu beraber adı tevhid
Seyri anillâh Hak oldu zuhur
Renkler rengiydi Cemmü Cem
Telvin hâli, temkin ise makamı
Hâller gitti, makamın kaldı Cem
Allah Allah’ı görür sırdır makamı
15 Mart 2013
Kitchener, Kanada
Hoş gör yâ Hû
Yalanla mümin bir yürümez
Müminse, kizb doğrulur zira
Yüzü ak ile kara bir yürümez
Beyaza siyah yakışmaz zira
Ayna, hatırına yalan söylemez
Onurlu, güzeli çirkin eylemez
Yansıtır ayna, aksi söylemez
Akseden kalbi aforoz eylemez
Gülü dikensiz seven düz değil
Yavaş es, Hû sesli deli rüzgâr
Darağacındaki odun düz değil
Esintin hoş gül kokulu rüzgâr
Gama, kedere neşelenir ayna
Hor görülsen seviyen yükselir
Felâketlere sevinir kırık ayna
Mutluluk yıldızın bak yükselir
Bu hâli dedikodu ile vermezler
Yokluk kapısında biraz bekle
Hiçliğe uçmadıkça el vermezler
Hak kapısından ayrılma, bekle
Hâlis niyeti Nâ-hak eğriltemez
Sabreden derviş erer murâda
Razı olunanı dürzü eğriltemez
Mutmâin razılar erer murâda
Sevabıyla övünen nâra koşar
Nedamet çeken makbul zira
Dünyayı terk eden aşka koşar
Kalbî selim gönül taşkın zira
Diri kalpli içindekini sızdırır
Ejderha nefsi dondurur keza
Su testisi ancak su sızdırır
Uyanık gönül incitmez keza
Bir lütuf rüzgârı derûnî eser
Aynada kalmaz yalan dolan
Yanıkta olmaz ikilikten eser
Elde güle âşık bülbül solan
Libasın süslü, kalbin tamtakır
Ruhun çıplak, hoş gör yâ Hû
İncinen gönül fakir aşka bakır
Vefâ, sadâkat, edep ol yâ Hû
8 Mart 2013
Brantford, Kanada
Recâ u Aşk
Gönül bir aynadır yoksa isi pası
Cilâlanmazsa bilinmez ki elması
Bulanık ruhta dolaşır ol kumpası
Kirden süsten arın da ol kişi hâsı
Âşık sever mâşûku ukbâ içinde
Sevmez onu bu boş dünya için
Ne bostân, ne hûri arar içinde
Varsa ne yoksa ne Firdevs için
Allah’ı Allah için sever yalnız
Ne nârdan havf, ne sevdâ için
Gâh Muti, gâh isyankâr yalnız
Her anı zevkle geçer Allah için
Semâ kalbi vecde aşka getirir
Ateş közüyle parlar deli ayna
Taş gönle çarpsa şevke getirir
Saklı sır kiri yakar, aşkı ayna
Güvercin gerdanlığı kadar zarif
Hâlis altınla anlaşılır kalp değeri
Küllün cüz’ü ol cüz’ün küllü ârif
Duru vicdanın biçilmez ki değeri
Recâ ile muhabbet dolu kaynar
Düğünü ölüm anı, ister gönlüm
Dost dost ateşi ile demli kaynar
Güzeldir ölüm, buluşur gönlüm
05 Mart 2013
Kitchener, Kanada
İllâ Aşk
Ne varsa cihanda aşkmış adı
İlim bir dedikodu imiş ancak
Gönül dilindedir Leylâ’nın adı
Kalbin kırıksa aşk olur ancak
Garib bülbül diyârın Can ada
Bir haber ver gülizârın ancak
Kalbi ölen ruhunda Kan ada
Gurbette öten bülbülün ancak
‘Aşk olsun’ sevginin ilk adı
‘Aşkın cemal olsun’ ancak
‘Cemalin nur olsun’ aşk adı
‘Nurun alâ nur olsun’ ancak
Hayatını böl çıkar kalandır aşk
Dost insana doğrusun der ancak
Hayata bağlayan Sevgilidir aşk
Dost değildir doğrusun der ancak
Rüyeti Şîr sözünü deme aman
Kibir cehenneme sokar ancak
İlla aşk ile söyle özün saman
Kusurum imzamdır de ancak
28 Şubat 2013
Kitchener, Kanada
Mükâşefe
İncitme, incinme gönül
Deme çok iller gezdin
Hâlis u muhlis mi gönül
Ölmeyince ham gezdin
Münkirse mürşîdin gönül
Deme neden yolda kaldın
Tut eteğinden kâmil gönül
Zümrüt kalpte dilsiz kaldın
Nice hâl eylesin aşkı gönül
Deme kendin ettin buldun
Yan ey Hakka şeydâ gönül
Nefis içre içi mâhî buldun
Keşf eyle latifeni ey gönül
Cevâhir-i esrârı sezer oldun
Sakla sînen içre aşkı gönül
Kıymetîn deme irfân oldun
Hakîkat deryâsı özün gönül
Deme halk nasîhat bulsun
Emr-i Hakk ise sözün gönül
Fîzândan ol gelsin bulsun
Kenz-in lâ-yefnâyadır gönül
Tılsımla vücûdu yara kıldın
Deme kim sorar kalbi gönül
Aç içi kenz-i lâ-yefnâ kıldın
Dilde benlik kibirdir gönül
Deme tende varlık aradın
Sende iylik var etme gönül
Murâdını niyetinde aradın
Harf-i mânâya açık gönül
Tercümân Furkân’ı okudun
Zebân-ı ârifân deme gönül
İsm-i Mânâyı zâhir okudun
26 Şubat 2013
Kitchener, Kanada
Seyr u Sülûk
Vahdeti kesrette gör
Kesreti de vahdette
Tek yüzde Mutlak gör
Mevcûdatı Vahid’te
Seyr u sülûk âfâkî başlar
Gönül ayarı kalple yürür
Teccelliler Enfüsî başlar
Sefer med-cezir ile yürür
Vacibü’l Vücûd sır mebdesi
Müntehâya ulaşır cezbesi
Hayali nüzûlî urûc mebdesi
Fenâ fillaha ulaşır neşvesi
Evvelden seyr Sâni’ye geçer
Fâniden Bâki’ye â’lâ neşesi
İlm-i ledünniyle özden geçer
Ahlâk’ı yüceler yüce teknesi
Mârifet şuâsı herdem parıldar
Beka billâh’a döner tek güneş
Vacibin sırrı açılıp kula parıldar
Kadr-i vechi kuşatır tek güneş
Sâlis seferde cihân cemleşir
Bî kem u keyf, ol âsan olur
Hakka vâsıla aşkı cemleşir
Hz. Ehadiyet cümle can olur
Sübühât-ı vech sarar heryanı
Celâl’i de bir Cemâl’de bir
Mârifet nurun sarar heryanı
Kahrın da bir lütfun da bir
Bütün zıtlıklar kayar yoklaşır
Vahdet-i Vücûd aynü’l cemdir
Aşkla gark olur nefis yoklaşır
O’ndan gayri boş hiçe cemdir
Doğar vahdet yolunda kesreti
Haziratü’l Kuds’ü i’ladır gayen
Doğar Hak’tan halka rücû yet’i
Fark bâde’l cem, ihlâstır gayen
Talipli feyz-î Hudâ’ya hep koşar
Vâsıl olan Kurb bu’du’na erer
Nur’a âşık hüsnü hâllere koşar
Sevdirirse eğer sevdiğine erer
20 Şubat 2013
Kitchener, Kanada
Keşke Dost..
Keşke sevdiğimi sevebilse dost
Kıssâsı hep sohbet-i cânân olsa
Keşke gül dediğimi koklasa dost
Sevgilimize aşkını ilan eder olsa
Keşke ruhu ruhuma dokunsa dost
Anarken öz, yaşarken serhoş olsa
Keşke dili yutsa kalbi konuşsa dost
Seni seviyorum hep gözünde olsa
Keşke ateşin mumu söndürse dost
Dünya ukbâ cennet nâr gülizâr olsa
Keşke külüme rüzgârın üflese dost
Özlemlerimiz rüyalarda diri var olsa
Keşke âşık gibi uyanık kalsa dost
Arz-ı hâl etmek üzere duâları olsa
Keşke aşk nişânı tükenmese dost
Sevgiliye uyunmayan geceler olsa
Keşke aşkımız aşkı tarif etse dost
Sevgili sözünden başka şifâ olsa
Keşke tabibler derman yazsa dost
Davan tek derdim dermanım olsa
Keşke Sen ile geçse ömrüm dost
Kalbi tatmin eden aşkın Hû olsa
Keşke buluşsa ebed-müddet dost
Kalbe, ruha işleyen dost, Hû olsa
17 Şubat 2013
Kitchener, Kanada
O’nsuz Olmaz
Tohum at, git derviş
Akıl bize yâr olmaz
Arkanda kaldı teşviş
Hamı bize yâr olmaz
Kim hasat eder etsin
Boyasız şakirt olmaz
Ölmeyiz, diri ne etsin
Aşka meyil zayi olmaz
Can içinde ara, bul canı
Bilgiçsen bulmak olmaz
Bulan ol kendi oldu canı
Yanmayan gözde olmaz
Et Mûrâd edeni murad
Gülşende güller solmaz
Aşkı murad eder Mûrâd
Bize leyl ü nehar olmaz
Seversen sever âlem seni
O’ndan özge kemâl olmaz
Sevdirirsen Rab sever seni
Aşkında tahrik ü tar olmaz
Doğru okursan özde hazine
Zerreden katreye ayrı olmaz
Okunan katresi tıpkı hazine
O’ndan kimseler kenar olmaz
Yâ Rab ne ola hâlim benim
Halayıktır kölen, şah olmaz
Ağlarım ağyara hâlim benim
Aşka yâr olmayan kul olmaz
Rüyeti Şîr’in iki çeşme gözü
Hamd şükür kanaatsiz olmaz
Bilmem neyleyim başı gözü
Muhabbetin hidayetsiz olmaz
9 Şubat 2013
Kitchener, Kanada
Sakın O Zaman
Yalan söyleme sakın
Kalbin tel tel dökülür
Doğru konuş o zaman
Dile bal şerbet dökülür
Politika yapma sakın
Yüzün kapkara kesilir
Ruha işkence yaman
Benzin sapsarı kesilir
Yapmacık olma sakın
Neye yarar ruh çıplak
Rabbinden dile âmân
Firavunlaşandır çıplak
Uçan söz, yazıdan sakın
Kalem yazar, akıl unutur
Fitne varsa kaç heman
İhlâs kazanır, âsi unutur
İlmi ara, boşluktan sakın
Akıllıdan belki zâhid çıkar
İmânı var, kalbinde az izan
Kâmil insan dervişten çıkar
Şâkirt üçtür dörtten sakın
Medrese şâkirdi âlim olur
Askerse idarecidir o zaman
Tekke şâkirdi ise eren olur
Dostuna vefasızlıktan sakın
Sâdıklar şehitlerle bir dirilir
Simâsında yalan yok her an
Kalbi ruhu bir atar, aşk dirilir
Kitchener, Kanada
24 Ocak 2013
Aşk’ın Kanunu
Aşk kitabının her sayfasında vahdet birlik yazar
Aşksız ilim kör nâkıs kil u kal kuru sözler yazar
Aşk canımın hâsılı Celâl’iyle kanun Cemâl yazar
Aşka canını fedâ kılmayan ilmi suya boşa yazar
Aşk’ın kanunu, düşen çâresizi kaldırmaktır insanlık
Aşksız yaşayan kalp ölü, zombide ne gezer insanlık
Aşkla insan fâni, bir canı incitmezde dirilir insanlık
Aşk Hakk’a müteveccih, karıncayı incitmez insanlık
Aşk neyini dinleyen serhoşa dünyalık pek acûze gelir
Aşksızlık aklı kibirli kılar, gönle tabi kula garibe gelir
Aşk’ın ıstıraplı lezzeti fakirin kalbinde sahavete gelir
Aşkta mamur olanın mülkü virâne olsa ne ki, vız gelir
Aşk gönlü perişân eder, cismi yok olur divâne eyler
Aşksız belâ denizini bilmez balıkı alıkça beter eyler
Aşk gönlü hem abâd eder hem yıkar azı define eyler
Aşk’ın muhabbeti doğan kalbe imân küfrü dar eyler
Aşk dokuz felek arş u ferç aşkında hep devrân eder
Aşksız bile zevki Muhammedi’de aşkla salâvat eder
Aşkına lütfünde kahrında hoş visale ihlâsı gaye eder
Aşkın kanunu, dervişin kalbinde zikriyle tecelli eder
Kitchener, Kanada
17 Ocak 2013
Edep ya Hû!
Cevâhir kadrini ancak cevher-fûruşân bilir
Edep ya Hû, buda geçer; hikmeti zîşân bilir
Hastalığı, şifayı afiyeti veren, def’ eden bilir
Edep ya Hû! Edebi, imânı derûn edipler bilir
Edepten mahrum olan lütfundan mahrum
Edep ya Hû! İnkârcı olur edepten mahrum
Kâmil insan, ahlâkın en yücesiyle serfirâzdır
Edep ya Hû! Akıl kalbe fısıldar edebin azdır
Görüyorsun, kalbi saran kibir, gurur dil-i belâ
Edep ya Hû! Hayâ imândan, edepsizliktir belâ
Süslü püslü sözler değil, kalbe hâlin tesir eder
Edep ya Hû! Sefahât fenâdır, insanı rezîl eder
Hayâsızın hayâtı zehir zemberek yılandan beter!
Edep ya Hû! Utan! Bilemedin Hakkı ömrün heder
Evvelâ anlat nefsine sonra halka vaaz ver, et hayâ
Edep ya Hû! Heybet, hayret, minnetle oluşur hayâ
İhlâsı ihlâl hayâsı vefâsız temkinle Hayiy bulur
Edep ya Hû! İlâhî ahlâk olsa fıtrat hayâyı bulur
Kendine Hakk’ın nazarıyla bakan Hayyı bulur
Edep ya Hû, buda geçer; hayâ, Kayyum’u bulur
Kitchener, Kanada
01 Ocak 2013

Benzer belgeler