sayi 29 k - Sağlik Ve insan Dergisi
Transkript
sayi 29 k - Sağlik Ve insan Dergisi
YAYIN DANIŞMA KURULUMUZ AYLIK SAĞLIK VE YAŞAM DERGİSİ Yıl: 3 Sayı: 29 • MAYIS 2014 EsasMedya Ltd. Şti. adına Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü M. Suat GÜZELGÖZ Yayın Koordinatörü Ayşe AYDIN Hukuk Danışmanı Av. Bekir EREN Kurumsal İletişim ve Reklam Ensar ÜSTÜN Görsel Yönetmen Mustafa HORUŞ Grafik Tasarım EsasMedya Tasarım Yayın İdare Merkezi Aşağı Öveçler 1328. Sokak 15/3 Çankaya / Ankara Tel : 0312 472 44 63 Faks: 0312 472 44 83 www.saglikveinsandergisi.com [email protected] Yayın Türü Yaygın Süreli Basım Yeri İmaj İç ve Dış Ticaret A.Ş. Macun Mah. 3. cad. No: 2 (A Girişi) İstanbul Yolu 6. km. Yenimahalle / ANKARA Tel : 0312 397 91 40 Basım Tarihi MAYIS 2014, ANKARA Prof. Dr. Ahmet SERPER Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali İhsan DOKUCU Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı Bülent AKARCALI Eski Sağlık ve Sosyal Güvenlik Bakanı Eski Turizm Bakanı Prof. Dr. Cevdet ERDÖL Ankara Milletvekili Esra KAZANCIBAŞI ÖZTEKİN Sağlık Editörü / Yazar / Yayıncı Prof. Dr. Hasan Fevzi BATIREL Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar SUR İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İskender PALA Uşak Üniversitesi Öğretim Üyesi Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Metin DOĞAN Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. İhsan KARAMAN Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı “Yeryüzü Doktorları Türkiye” Yönetim Kurulu Başkanı Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Murat TUNCER Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa SOLAK Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR TBBM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşleri Komisyonu Başkanı Adana Milletvekili Prof. Dr. Nesrin DİLBAZ Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Osman GÜZELGÖZ Sağlık Bakanlığı İletişim Koordinatörü Öznur ÇALIK TBMM Nüfus ve Kalkınma Grubu Başkanı Malatya Milletvekili Prof. Dr. Sabahattin AYDIN Medipol Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tevfik ÖZLÜ Kaynak gösterilmeden yazılar iktibas edilemez, alıntı yapılamaz. Yazılar yayınlansın, yayınlanmasın yazarlarına iade edilmez. Yazılarda kısaltma yapılabilir. Hukuki sorumluluk yazarlarına aittir. Yayınlanan reklamların hukuki sorumluluğu reklamverenlere aittir. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Başhekimi, Hasta Hakları ve Sağlıklı Yaşam Derneği (HAKSAY) Başkanı Prof. Dr. Tuncay DELİBAŞI Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şefi ®ISSN: 2146-829X Prof. Dr. Uğur DİLMEN Sağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürü Prof. Dr. Yunus SÖYLET İstanbul Üniversitesi Rektörü Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Üyesi Üniversite Hastaneleri Birliği Derneği Başkanı ÜCRETSİZDİR. Destek ve katkıları için SAĞLIK BAKANLIĞI’na teşekkür ederiz. /saglikinsandrg /saglikveinsandergisi www.saglikveinsandergisi.com Türkiye Sağlığa Yürüyor Gelişen ve değişen teknoloji pek çok alanda yüzümüzü güldürüyor ve hayatımızı kolaylaştırıyor. Bu durum bizi zaman zaman daha az aktif bir yaşam tarzına da itebiliyor. Günümüzün en büyük sorunlarından biri olarak kabul edilen hareketsizlik ve sağlıksız beslenme gibi sonuçlar doğuran bu yaşam tarzı birçok hastalığa davetiye çıkarıyor ve sağlığımızı tehdit eden unsurların başında geliyor. Tüm bunları düşününce sağlıksız beslenme ve hareketsizlikle mücadele etmek, yaşam kalitemizi yükseltmek ve sağlıklı bir geleceğe sahip olmak için büyük önem arz ediyor. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı sağlığı tehdit eden diğer alanlarda olduğu gibi, sağlıksız beslenme ve hareketsiz yaşama karşı da büyük bir mücadele sergiliyor. Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu tarafından yürütülen “Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı” kapsamında geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirilen “yürüyüş ve fiziksel aktivite” etkinlikleri, 2014 yılının “Sağlıklı Yaşam İçin Hareket Yılı” ilan edilmesiyle bu yıl daha da hız kazandı. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun ailesiyle birlikte yer aldığı etkinlikler halkın da yoğun katılımıyla gerçekleştirildi. Mayıs sayımızda hazırladığımız “sağlıklı beslenme ve hareketli yaşam” dosyamızda “yürüyüş ve fiziksel aktivite” etkinliklerinin ayrıntılı haberlerini, “Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programının” detaylarını, “Obezite ile Mücadele” konusunda yürütülen bilinçlendirme çalışmalarını ve sağlıklı beslenme hakkında bilmemiz gerekenleri aktaran yazıları bulabileceksiniz. Geçtiğimiz günlerde Sabri Ülker Gıda Araştırmaları Enstitüsü Vakfı tarafından gerçekleştirilen ve Sabri Ülker Bilim Ödüllerinin de sahiplerini buluğu “2. Beslenme ve Sağlıklı Yaşam Zirvesi” medyada geniş yer buldu. Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, çok sayıda bilim adamı ve medyanın sevilen isimlerinin de katıldığı Zirvenin detaylarını hazırladığımız haber çalışmasıyla sizlere sunduk. Sağlık ve İnsan Dergisinin her sayısında olduğu gibi Mayıs sayımızda da sağlıkla ilgili özel günleri, sağlıktaki gelişmeleri, haberleri sayfalarımıza taşıdık. Renkli ve dolu dolu bir içerikle sizlere sunduğumuz Mayıs sayımızı ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz. Sevgi ve saygılarımızla… Ayşe Aydın 06 “Sağlıklı Kentler için Sağlığa Yürüyoruz” 12 24 Sağlıklı Yaşam için Hareket Et 4 İNSAN / MAYIS 2014 32SAĞLIK9veMayıs Dünya Çölyak Günü Obeziteyle Mücadele Ediyoruz 26 Hareketsiz İş Hayatı Sağlığı Tehdit Ediyor 68 Baltık’ın Sakin Şehri: Tallinn 72 Adnan Menderes Üniversitesi 37,500’ü • Son on yılda yıllık ortalama %5.1’lik nominal GSYİH • Avrupa, Kafkaslar, Orta Asya, Orta Doğu ve artışı ile Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi ve Kuzey Afrika’ya erişim dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri (2004-2013) • Kamu- özel sektör işbirliğinde 1.1 trilyon $ GSYİH ile dünyanın 16. büyük ekonomisi (IMF 2013) • Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında %5.2 ortalama yıllık büyüme beklentisiyle en hızlı büyüyen ekonomi (OECD 2012-2017) • Yüksek rekabete dayalı yatırım teşvikleri ve özel Ar-Ge desteği • Yarısı 30.4 yaşın altında olan 76.6 miyonluk nüfus • Yılda yaklaşık 610.000 üniversite mezunu haber “SAĞLIKLI KENTLER İÇİN SAĞLIĞA YÜRÜYORUZ” Sağlık Bakanı Müezzinoğlu: “Sağlık varsa umut var, geleceğe ait plan ve hayal var. Bu nedenle en önemli görevimiz; toplumsal kültürü yeniden güçlü hale getirmek.” Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu, bazı ilçe belediye başkanları ile Florya Sahilinde, “2014 Sağlıklı Yaşam ve Hareket Yılı” kapsamında 81 ilde düzenlenen “Sağlıklı Kentler İçin Sağlığa Yürüyoruz” etkinliğine katıldı. Sahildeki İspark alanından başlayan ve vatandaşların da ilgi gösterdiği yürüyüşte, Bakan Müezzinoğlu da beraberindekilerle yürüdü. Müezzinoğlu, yürüyüşün ardından yaptığı konuşmada, “Sağlıklı Yaşam ve Hareket Yılı” etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen yürüyüşteki partnerlerinin yerel yöneticiler olduğunu söyledi. “30 Mart seçimlerinden çıktık. Bundan sonra belediyelerimizle yerel yöneticilerimizle yapacağımız çok önemli işler ve projeler var” diyen Müezzinoğlu, Dünya Sağlık Örgütünce, sağlığın “çok sektörlü bir alan” şeklinde tarif edildiğini söyledi. Bakan Müezzinoğlu, “Sağlık alanı sa6 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 dece Sağlık Bakanlığının uhdesinde olan bir alan değildir. Sağlık Bakanlığının tek başına yürütebileceği bir alan da değil. Biz, sağlıklı birey, sağlıklı aile, sağlıklı toplum istiyoruz” ifadesini kullanarak, bunun için Milli Eğitim, Gençlik ve Spor, Gıda, Tarım ve Hayvancılık, Aile ve Sosyal Politikalar bakanlıklarına ve en önemlisi de yerel yöneticilere, sivil toplum örgütlerine ve medyaya ihtiyaçları olduğunu kaydetti. Dünyadaki ölümlerin en önemli nedenlerinin başında kanser, kardiyovasküler ve diğer kronik hastalıkların yer aldığını dile getiren Müezzinoğlu, şöyle devam etti: “Ama bu yüksek ölüm nedeninin de en önemli üç sebebi sigara-tütün ürünleri, alkol, obezite-kötü beslenme ve hareketsizliktir. Bu üçüne de tedbiri, Sağlık Bakanlığı tek başına alamaz. Bu üçünün de mücadelesini toplum olarak birlikte yapmalıyız. Bunun da en güçlü ayağı yerel yönetimlerdir. Çünkü yerel yönetimler 24 saat vatandaşa dokunan kurum- larımızdır. O nedenle hemen seçimler biter bitmez bu ayın programını belediye başkanlarımızla yaptık. Bugün Türkiye genelinde, etkinliğe inşallah temennim yüzde 100 oranındadır ama kanaatim yüzde 80’nin üzerinde katılım var. İstanbul’da 35 ilçe belediyemizden daha fazlası bu sabah bu projeyi başlattı. Bu projeden sonra yöneticilerimizle birlikte, hangi projeleri gerçekleştirebiliriz, çocuklara, gençlere nasıl ulaşabiliriz, aileleri sağlıklı yaşama nasıl itebiliriz, sağlıklı beslenme konusunda onları daha bilinçli hale nasıl getirebiliriz onları paylaşacağız.” “Sağlık Bakanlığı sadece tedavi eden değildir” Bakan Müezzinoğlu, Sağlık Bakanlığının sadece tedavi eden değil, sağlıklı olarak dünyaya gelenlerin sağlıklı yaşam sürdürmelerini sağlamanın da bir görevleri olduğunu anlattı. Bu nedenle koruyucu halk sağlığı, sağlık konusunda toplumu bilinçlendirme adına yerel yöneticilerle yapa- cakları çok önemli işler olduğunu dile getiren Mehmet Müezzinoğlu, şöyle devam etti: nen Bakan Müezzinoğlu, daha sonra gazetecilerle “selfie” fotoğrafı çektirdi. “Öncelikle her bireye önce kendisine değer vermeyi ve saygı duymayı hissettirmemiz lazım. Kendine değer veren, saygı duyan birey asla sigaranın, alkolün, kötü beslenmenin mahkûmu olmaz. Dolayısıyla hayatımızın en önemli parçası ve en önemli ayağı önce sağlık. Sağlık varsa umut var, geleceğe ait plan ve hayal var. O nedenle sağlığımızı kaybedip de iyi olma hayali kurmaktansa, sağlıklı kalıp sevdiklerimizle birlikte hayal kurarak geleceğimizi güzel bir şekilde yaşamak herhalde en önemli ve en doğru olanı. Bu nedenle en önemli görevimiz toplumsal kültürü yeniden güçlü hale getirmek. Toplumsal kültürün de en önemli ayakları birlikte yürüyebilmek, koşabilmek, doğruları paylaşabilmek ve bunları daha geniş kitlelere ulaştırabilmektir. Belediye başkanlarımızdan daha çok yeşil alanlar ve toplumun hareket edebileceği, sağlıklı havayı teneffüs edebileceği, sağlıklı suyu içebileceği şehirler arzu ediyoruz.” “Yediklerimizi yakmak gibi bir sorumluluğumuz da var” Bakan Müezzinoğlu, Kadir Topbaş ve Aziz Babuşcu konuşmaların ardından, yürüyüşe katılanlar arasından kurayla belirlenen 10 kişiye bisiklet hediye etti. Bisikletlerden birine bi- Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, etkinlik sonrasında basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Müezzinoğlu, etkinlikle verilmek istenen mesajın sorulması üzerine, şunları kaydetti: “Bir defa vermek istediğimiz en önemli mesaj; hepimiz günde üç öğün yemek yiyoruz. Bu üç öğünü bazen aksatsak bile yemeye dikkat ediyoruz. Yediklerimizi yakmak gibi bir sorumluluğumuz da var. Büyük şehirlerde artık yaşam kültürü, masa başı, hareketin sınırlandığı bir yaşama dönüştü. Kendisine değer veren, sağlığına önem veren her vatandaşımızın 24 saatinin yarım saatini, yani 50’de bir gibi bir zamanı kendilerine, sağlıklarına ve sağlıklı geleceklerine ayırmalarını istiyoruz. O nedenle günde yarım saat yürüyebilir, koşabilir, yüzebilir, bisiklete binebilir ama kendisi dışında da bir başkasına bahane yüklememeli. Ayaküstü de olsa fast food beslenmeyi yapıyorsak ki, büyük bir yanlıştır... Öbür türlü de kendimize değer ve saygı gereği hareketli bir yaşam için mutlaka özellikle sabah ilk işimiz iyi bir kahvaltı ve yaklaşık yarım saatlik bir hareket. Sabah başaramadık, akşam eve dönüşte çocuklarımızla sevdiklerimizle bir yarım saati ona ayırabilmek, geleceğimiz, kendimiz, sevdiklerimiz için önemli ve değerli.” “İstanbul’da planladığımız 1050 kilometrelik bisiklet yolu çalışmamız var” İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş da İstanbul’daki yeşil alan sayısının artıp artmayacağının sorulması üzerine, bu dönem için halkın daha sağlıklı bir yaşam sürdürmesi adına büyük ölçekte yeşil alanlar, bölge parkları üretme çalışmalarının sürdüğünü ifade etti. Başkan Topbaş, “Bu dönem önceki döneme göre, çok daha fazlası hazırlıklarımız arasında. Diğer taraftan İstanbul’da bizim planladığımız 1050 kilometrelik toplamda bisiklet yolu çalışmamız var. Çok az bir kısmını yapmıştık, bu dönemde de bu bisiklet yollarını ağırlıklı hale getireceğiz” diyerek, şehirde 52 noktada bölge spor merkezlerinin olduğunu söyledi. Okullara yaptıkları 138 spor merkezinden halkın da istifade edebildiğini dile getiren Topbaş, 60 spor merkezinin de inşaatının devam ettiğini, İstanbulluların spor yapabileceği imkânları ortaya koymaya çalıştıklarını sözlerine ekledi. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 7 haber S BAK AĞLIK A NL YILI SAĞ IĞI 201 ETKİ LIKLI Y 3 AŞA NLİK M L E R SEÇ MEL DEN ER TÜRKİYE SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN YÜRÜYOR Bu yıl olduğu gibi geçtiğimiz yıl da Sağlık Bakanlığı öncülüğünde “sağlıklı yaşam” için çok sayıda yürüyüş etkinlikleri düzenlendi. Bunlardan en kapsamlıları Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun da katılımıyla gerçekleşen 3-4 Ekim Dünya Yürüyüş Günü ve 29 Aralık “Sevdiklerimizle Sağlığa Yürüyoruz” etkinlikleriydi. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu 81 ilde yoğun katılımla gerçekleşen yürüyüşlerde, sağlıklı ve hareketli yaşam için önemli mesajlar verdi. 3 Ekim Dünya Yürüyüş Günü Müezzinoğlu, 3 Ekim Dünya Yürüyüş Günü nedeniyle Sincan Harikalar Diyarında düzenlenen “Sağlıklı Beslen, Hareket Et, Mutlu Yaşa” etkinliğine katıldı. 8 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 Bakanlık olarak tedavi, hastane, doktor ve ilaçtan daha çok sağlıklı beslenme ve yaşama öncelik verdiklerini ifade eden Müezzinoğlu, “Sağlıklı yaşam için sağlıklı beslenelim, hareket edelim, mutlu ve sağlıklı olalım” dedi. Bu süreci daha güçlü hale getireceklerini bildiren Müezzinoğlu, şu önerilerde bulundu: “7’den 107’ye tüm vatandaşlarımızdan kendilerine değer vermelerini, sağlıklarını önemsemelerini arzu ediyoruz. O nedenle sağlıklıyken sağlığın kıymetini bilmek adına sabahları sağlıklı bir kahvaltı ve en az 20 dakika, yarım saat yürüyüş olabilir, hareket olabilir, kültür fizik, bisiklet ya da yüzme olabilir, ne olursa mutlaka ama mutlaka kendilerine değer versinler, sağlıklarını önemsesinler. Sabahları ilk yarım saatleri hareketle ve sonrasında da güzel bir kahvaltıyla geçmeli. Sağlıklı kahvaltı etmek sağlıklı bünye için önemli. Sabah kahvaltısını mutlaka kendimiz ve sağlığımız için yapmalıyız. Öğle yemeğini dostlarımız için yemeliyiz, dostlarımızla beraber. Akşam yemeğini de hiç olmasın ama ‘düşmanlarımıza yedirelim’ diye doğunun bir sözü var, dolayısıyla akşam 7’den, 8’den sonra mümkün olduğu kadar yemeyelim, akşam yemeklerini erkene alalım. Şekeri tuzu da azaltalım.” 29 Aralık “Sevdiklerimizle Sağlıklı Yaşama Yürüyoruz” Etkinliği Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, Sağlık Bakanlığı 2014 yılı için belirlediği “Sağlıklı Yaşam İçin Hareket Yılı” etkinliğinin startını Manisa’dan verdi. Laleli Merkez Parkı’nda düzenlenen “Sevdiklerimizle Sağlıklı Yaşama Yürüyoruz” etkinliğinde konuşan Sağlık Bakanı Dr. Müezzinoğlu, sağlıklı beslenme ve hareketli yaşamın önemine dikkat çekti. Kendisine değer veren insanların, her gün yarım saatini ayırarak spor yapması gerektiğinin altını çizdi. “Önce insan, önce sağlık” anlayışı doğrultusunda sağlık politikaları geliştirdiklerini vurgulayan Sağlık Bakanı Dr. Müezzinoğlu, bu kapsamda, vatandaşları hareketli yaşama teşvik etmek için gelecek yılı “2014 Sağlıklı Yaşam İçin Hareket Yılı” ilan ettiklerini söyledi. Manisa’dan start verildi Sabah kahvaltısını ihmal etmeyin 29 Aralık Türkiye genelinde bütün illerde aynı saatte “Sevdiklerimizle Sağlıklı Yaşama Yürüyoruz” etkinliği yapıldığını anlatan Sağlık Bakanı Dr. Müezzinoğlu şöyle devam etti: “2014’ü Sağlıklı Beslenme, Sevdiklerinizle Hareket Yılı olarak ilan ediyoruz ve startı Manisa’dan veriyoruz. Bu işi vatandaşlarımız yapacak. 75 milyon el birliğiyle yapacağız. Hep birlikte kendimize yarım saat ayıralım diyorum. O da mutlaka çocuklarımızla, eşimizle yani aile kültürünü birlikte paylaşarak huzur bulmayı inşallah başaralım diyorum. Yeni yılı, hareketli yaşamla, pozitif enerjiyle karşılayalım. 2014 yılı ülke insanımız için daha sağlıklı huzur dolu geçsin diliyorum.” İnsanların tüketebileceği ya da bünyesinin yakabileceği kadarını yemesi gerektiğini vurgulayan Sağlık Bakanı Dr. Müezzinoğlu, sabah kahvaltısının kesinlikle yapılması gerektiğini ifade etti. Sağlık Bakanı Dr. Müezzinoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Dört dörtlük bir sabah kahvaltısı, dört üçlük bir öğle yemeği, dört ikilik bir akşam yemeği… Hava karardıktan sonra ağzımızın fermuarını kapatmamız lazım. Akşam 6-7 dediği zaman artık karaciğer, hormonlar istirahata geçecek. 6-7’den sonra yiyeceklerimiz bilin ki hızla yağa dönüşecek. Şayet kilo almak istemiyorsak akşam yemeklerimizi olabildiğince erkene almak lazım.” SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 9 haber BESLENME DOSTU OKULLAR ARTACAK Obeziteyle mücadelede çocuklara ve gençlere sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırılması için başlatılan “Beslenme dostu okul”ların artırılması hedefleniyor. Obeziteyle mücadele programı yürüten Sağlık Bakanlığı, sağlıklı beslenme ve hareketli yaşamı teşvik için kampanyalar düzenliyor. Çocukluk çağı obezitesini önlemek için de Milli Eğitim Bakanlığı ile 2010’dan beri “Beslenme Dostu Okul” programı yürütülüyor. Türkiye genelindeki 40 bin okuldan bugüne kadar bin 35’inin “Beslenme Dostu Okul” sertifikası alması iki bakanlığı harekete geçirdi. İyi uygulamalar desteklenecek Obeziteyle mücadelede büyük öneme sahip okullarda, sağlıklı beslenme ve hareketli yaşam konularında duyarlılık artırılacak, iyi uygulamalar desteklenecek. “Beslenme Dostu Okul Sertifikası” için başvuran okula iki bakanlığın yetkililerinden oluşan 4 kişilik heyetin yaptığı denetimlerde dikkate alınan denetleme formları güncellendi. İki bakanlık tarafından iki gün süren “Beslenme Dostu Okul Programı Denetçilerin Eğitimi” toplantısı düzenlendi. Sadece okula değil çevresine de bakılacak Denetleme yapılırken öğretim programında etkin beslenme eğitimi verilip verilmediğine, yaş, cinsiyet ve kültürel açıdan uygun beden eğitimi programı uygulanıp uygulanmadığına bakılacak. 10 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 Denetimlerde sadece okul değil çevresi de dikkate alınacak. Okul yemekleri, yiyecek satıcıları ve varsa büfelerin sağlıklı beslenmeyi destekleyip desteklemediği, okul çevresindeki yiyecek-içecek satışı yapılan yerlerin gıda güvenliği yönünden denetlenmesi ve kontrolü için belediye, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı il müdürlükleri, sağlık müdürlükleri ya da halk sağlığı müdürlüklerinden destek alınıp alınmadığı, beslenme ve fiziksel aktiviteyi destekleyen olumlu mesajlar verilip verilmediği, beslenme çantalarının içerikleri ve bunların kontrol edilip edilmediği de değerlendirilecek. Okul kantinlerinde süt, ayran, yoğurt, taze sıkılmış meyve suyu, taneyle meyve ve sebze satılması, temizlik, hijyen, spor alanlarının bulunması, okul idaresince yapılan denetimler de artı puan olarak yazılacak. “Beyaz Bayrağı” olmayan “Beslenme Dostu” olamıyor Bir okulun “Beslenme Dostu” olabilmesi için öncelikle temizlik ve hijyen açısından yeterli kritere sahip okullara verilen “Beyaz Bayrak”a sahip olması gerekiyor. Bu nedenle “Beslenme Dostu Okul” denetimi yapılan okulun “Beyaz Bayrak” alıp almadığına da bakılıyor. Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlıklarınca 2006’da başlatılan program kapsa- mında bugüne kadar 7 bin 300 okul “Beyaz Bayrak” alabildi. “Veliler önemsemeli” Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Obezite, Diyabet ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanı Nazan Yardım, “Beslenme Dostu Okul” programının sağlıklı beslenme ve hareketli yaşam tarzının benimsenmesini hedeflediğini söyledi. Yüksek tansiyon, diyabet ve kemik erimesi gibi hastalıkların önlenmesinde obeziteyle mücadelenin önem taşıdığını, bu mücadelenin ise çocuklardan başlaması gerektiğini anlatan Yardım, “Beslenme Dostu Okul” programının bunun bir parçası olduğunu dile getirdi. Nazan Yardım, “Beslenme Dostu Okul” sertifikasının 3 yıllık süre için verildiğini, yıllık izleme ve değerlendirmeler de yapıldığını ifade ederek, “Bundan böyle sadece denetim değil bilgilendirme de yapılacak. Bu uygulama için Ankara pilot il seçildi” diye konuştu. Okulların sağlıklı beslenme politikası benimsemesinde ailelere büyük görev düştüğünü belirten Yardım, “Veliler okulların sadece merkezi sınavlardaki başarısına değil aynı zamanda beslenme dostu olup olmadığına da önem vermeli. Bu konuda veli yaklaşımı okul yönetimi üzerinde büyük etkiye sahip” ifadesini kullandı. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 11 kapakkonusu OBEZİTEYLE MÜCADELE EDİYORUZ Dünya Sağlık Örgütü obeziteyi, sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlamıştır. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının %15-18’i, kadınlarda ise %20-25’ini yağ dokusu oluşturmaktadır. Bu oranın erkeklerde %25’in, kadınlarda ise %30’un üstüne çıkması obeziteye neden olur.* Türkiye’de fazla kiloluluk ve obezite görülme sıklığı özellikle çocuk ve gençlerde gittikçe artmaktadır. Bu nedenle, Bakanlığımız “Obezite ile Mücadele”de büyük hassasiyet göstermekte ve yeni politikalar geliştirmektedir. Bakanlığımız, halk sağlığını korumaya yönelik “Obezite ile Mücadeleye”, 15-17 Kasım 2006 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen, “DSÖ Avrupa Obezite ile Mücadele Bakanlar Konferansı” sonrasında “Avrupa Obezite ile Mücadele Belgesi”ni imzalayarak başladı. Kampanya Mayıs 2011’de Bakanlık Müsteşarı Sayın Prof. Dr. Nihat TOSUN tarafından bakanlık bahçesinde 12 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 “Obeziteye Karşı Hareket Et” ismiyle tanıtıldı. 27 Haziran 2012’ de Atatürk Orman Çiftliği tesislerinde düzenlenen basın toplantısında kampanyanın güncellenmiş içeriği basın mensupları ile paylaşıldı. Toplantıda kampanyanın dört ana çerçevede olacağı açıklandı. Bu dört ana başlık sırasıyla: • Şişmanlık bir hastalıktır (şişmanlı- ğın aslında bir hastalık olduğunu ve birçok hastalığında kaynağı olduğunu vurgulamak), • Beden kitle indeksini öğretmek, • Porsiyon küçültme (Düzenli ve dengeli beslenmeyi önerirken beden kitle indeksinin korunması için porsiyonların ihtiyaçtan fazla doldurulmaması gerektiğini vurgulamak) • Harekete geçmek (Fiziksel aktiviteye teşvik etmek). Obeziteyle mücadele eylem planı kapsamında, Bakanlığımız 2010 yı- lında “Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı’nı hazırladı. 2014-2017 yılları için yeniden güncellenen programın önsözünde; Sayın Sağlık Bakanımız Dr. Mehmet MÜEZZİNOĞLU “sektörler arası bir yaklaşımla oluşturulan Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı’nın titizlikle, sabırla ve süreklilik ilkeleri doğrultusunda uygulanması sonucunda başarı elde edileceğini” belirtti. Bakanlığımız adına Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü (SGGM) “Obezite ile Mücadele” kampanyasında; bireyleri ve toplumu obezite hakkında bilgilendirmek, davranış değişikliği oluşturmak için tüm sağlık iletişimi uygulama ve faaliyetlerini planlama, yürütme ve koordinasyonu sağlar. Ayrıca SGGM, birey ve toplumun doğru sağlık bilgisine ulaşımın sağlanması adına “Sağlık Okuryazarlığı”nın arttırılması için; eğitim, araştırma faaliyetleri ve bilimsel çalışmaların yönetilmesini sağlayıcı bir misyonu devam ettirir. Bu kapsamda SGGM tarafından, “Türkiye Beden Ağırlığı Algısı Araştırması” başlıklı araştırma kitabı İngilizce ve Türkçe olarak hazırlandı. Obezite ile mücadele konusunda başarılı çalışmaları olan ülkelerin bilimsel çalışmaları ve iletişim kampanyaları incelendi. SGGM’nin yürüttüğü “Obezite ile Mücadele” iletişim kampanyaları; belirlenen süreler ve çeşitli kanallar içinde organize edilen bir dizi aktivitelerle birey ve toplumun obezite konusunda, bilgi düzeyini ve buna paralel olarak da farkındalığı yükseltmeyi hedefler. Bu amaçla çeşitli medya teknolojileri kullanır. SGGM’nin “Obezite ile Mücadele” kampanyasında bugüne kadar gerçekleştirdiği ve devam eden faaliyetleri sırasıyla: • ‘’Üniversiteler Arası Obezite Konulu Reklam Yarışması’’ yapıldı, dereceye girenlere Mayıs 2011’de ödülleri verildi. Aynı gün Bakanlık bahçesinde obezite konulu “video mapping” gösterisi düzenlendi. • “Beden Kitle İndeksi” ve “Hareket Et” adlı iki kamu spotu ile “porsiyon küçültme”, “günde 10.000 adım atıyoruz”, “Obezite ile Müca- dele Ediyoruz: Günde 30 Dakika Yürüyoruz”, “Obezite ile Mücade Ediyoruz: Porsiyonları Küçültüyoruz” sloganlı afiş ve billboardları yapıldı. • Obezite ile ilgili mücadele prog- ramının olumlu örneklerinden birisi olan Demet Dedeoğlu’nun zayıflama hikâyesinin anlatıldığı, “Demet Dedeoğlu” kamu spotları ve “2014 Sağlıklı Yaşam ve Hareket Yılı” kamu spotu etkinlikler kapsamında ulusal ve yerel medyada gösterime girdi. • 3 Ekim 2012’de “Dünya Yürüyüş Günü”nde 81 ilde yerel sloganlarla yürüyüşler ve aynı gün AVM’lerde “13.00-13.15 Arasında Yürüyen Merdivenleri Durdurduk” etkinliği yapıldı. • 3 Ekim 2013’de “Dünya Yürüyüş Günü” etkinliği gerçekleştirildi. • Okul çağı öncesi çocuklara yönelik “Gürbüz ve Elif” isimli 13 bölümlük animasyon film projesi çerçevesinde “Sağlıklı Büyü, Sağlıklı Yaşa” sloganı ile erken yaşta sağlıklı beslenmenin ve sağlıklı yaşamın önemini anlatan çalışmaya başlandı. Halkımızın davet edildiği, Sayın Baka- nımızın bizzat katılımıyla tüm illerde gerçekleşen 27 Aralık 2013 “Dünya Yürüyüş Günü’nde 2014 yılı, “Sağlıklı Yaşam için Hareket Yılı” olarak ilan edildi. Yıl içerisinde obezite ile mücadelede fiziksel aktivitenin öneminin vurgulanması ve bir yaşam şekline dönüştürülmesi için sürekli aktivitelerin yapılması, konunun kamuoyu gündeminde tutulmasının altı çizildi. Sağlık Bakanlığı olarak sağlıklı bir yaşam için gerekli olan her türlü sağlık önlemini alma, halkımızın sağlıklı yaşam için gerekli bilgiye ve koruyucu sağlık hizmetine hızlı ve kolay erişimini sağlama konusunda üzerine düşen her türlü görevi yapmaktadır. Elbette ki Bakanlığımızın halkın sağlığını geliştirme yönünde yürüttüğü faaliyetlerin başarılı olmasının en önemli unsuru hiç kuşkusuz halkımızın sağlıklı yaşam bilincini geliştirmesi ve bu bilinci kendi yaşamında uygulaması ile mümkündür. Bunun için halkımıza düşen görev, Bakanlığımızın büyük azim ve inançla yürüttüğü “Obezite ile Mücadele ”ye sağlıklı beslenerek ve hareket ederek verecekleri destektir. *Detaylı bilgi için, www.thsk.saglik.gov.tr SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 13 kapakkonusu TÜRKİYE SAĞLIKLI BESLENME VE HAREKETLİ HAYAT PROGRAMI 2014 – 2017 Doç. Dr. Nazan YARDIM Dr. Sabahattin KOCADAĞ T. C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Bulaşıcı olmayan hastalıklar (BOH), günümüzde dünyadaki en büyük salgınlardan biridir. Dünya Sağlık Örgütü (2010) Küresel Durum Raporuna göre; 2008’de meydana gelen ölümlerin %63’üne (36 milyon insan) BOH’ler neden olmuştur. Bu ölümlerin yaklaşık %80’i düşük ve orta gelirli ülkelerde meydana gelmiş ve 70 yaş altı en yüksek mortalite ise BOH’lere bağlı olarak meydana gelmiştir. BOH’nin altında yaygın, önlenebilir risk faktörleri yatmaktadır. Bu faktörler tütün kullanımı, hareketsizlik, sağlıksız beslenme ve alkolün zararlı kullanımıdır. Bu davranışlar dört önemli metabolik/fizyolojik değişikliğe yol açmaktadır. Bunlar yüksek tansiyon, fazla kilo/ obezite, hiperglisemi ve hiperlipidemidir. Bunlara bağlı ölümler bakımından dünyadaki başlıca BOH risk faktörü, yüksek tansiyondur (tüm dünyada ölümlerin %13’ü buna bağlıdır); bunu tütün kullanımı(%9),yüksek kan şekeri (%6), hareketsizlik (%6) ve fazla kilo ile obezite (%5) izlemektedir. Dünyada her yıl 2,8 milyon insan, fazla kilolu (obezite de dahil) olmak nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Fazla kilo ve obezite; tansiyon, kolesterol, trigliserit ve insülin direnci üzerinde olumsuz metabolik etkilere yol açmaktadır. Hareketsizlik yüzünden her yıl 3,2 milyon insan hayatını kaybetmektedir. Yeterince hareketli olmayan insanlar, tüm nedenlere dayalı mortalite açısından %20 ile %30 arası daha yüksek risk altındadır. Düzenli fiziksel aktivite; yüksek tansiyon gibi kardiyovasküler hastalık, diyabet, meme ve kolon kanseri ve depresyon ris14 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 kini azaltmaktadır. Meme ve kolon kanserlerinin yaklaşık % 21-25’inin, diyabetin % 27’sinin ve iskemik kalp hastalığının % 30’unun ana nedeninin fiziksel aktivite yetersizliği olduğu tahmin edilmektedir. Tüm dünyada fazla kilolu olmanın ve obezitenin (şişmanlığın) prevalansı giderek artmakta olup obezite prevalansı1980’den beri iki katından daha fazla artmıştır. 2008 yılında 20 yaş ve üzeri 1.4 milyardan daha fazla erişkin fazla kilolu ya da obez olup bunların içinde 200 milyon erkek 300 milyon kadın obezdir. Çocukluk çağında obezite görülme sıklığında artışta ise aşırı gıda alımını teşvik eden ve fiziksel aktiviteyi azaltan çevresel etkenler önemli rol oynamaktadır. Dünya Sağlık Örgütü; Avrupa bölgesinde 2010 yılında okul çağı çocuklarının %40’ının kilolu, %15’inin de şişman olduğunu belirtmiştir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de obezite görülme sıklığı giderek artmaktadır. Türkiye’de de obezite prevalansı gelişmiş batılı ülkelerden aşağı kalmamakta, özellikle kadınlarda %30 gibi belirgin yüksek oranlara ulaşmaktadır. Türkiye Diyabet, Obezite ve Hipertansiyon Epidemiyolojisi Araştırması-I (TURDEP) çalışmasının sonuçları değerlendirildiğinde obezite prevalansı kadınlarda %30, erkeklerde %13, genelde ise %22,3 düzeylerinde tespit edilmiştir. Yaş dağılımına göre incelendiğinde prevalansın 30’lu yaşlarda arttığı, 45-65 yaşları arasında pik yaptığı görülmüştür. Obezite prevalansı kentsel alanda %23,8 iken kırsal alanda %19,6 olarak tespit edilmiştir. Ülke geneli değerlendirildiğinde doğu bölgelerinde daha az obeziteye rastlanmıştır. Santral obezite (bel çevresi kadında>88 cm, erkekte>102 cm) prevalansı kadınlarda %49, erkeklerde %17, genelde %35 olarak tespit edilmiştir. TURDEP-I çalışmasından 12 yıl sonra yapılan TURDEP-II çalışmasında Türk erişkin toplumunda 1998’de %22,3 olan obezite prevalansının %40 artarak 2010’da %31,2’ye ulaştığı görülmüştür. Kadınlarda obezite prevalansı %44, erkeklerde ise %27 olarak saptanmış ve son 12 yılda prevalansın kadınlarda %34, erkeklerde ise %107 arttığı bildirilmiştir. Türkiye Ulusal Hastalık Yükü Maliyet Etkililik (2004) araştırmasına göre ulusal düzeyde ölümlerin temel hastalık gruplarına göre dağılımına bakıldığında ölümlerin %79’unun Bulaşıcı Olmayan Hastalıklardan (BOH) kaynaklandığı tespit edilmiştir. Ülkemizde ilk 10 ölüm nedeni içinde iskemik kalp hastalıkları birinci sırada; hipertansif kalp hastalıkları 6. Sırada yer almaktadır. Temel hastalık gruplarına göre ölüm nedenleri değerlendirdiğinde ilk iki sırada kronik hastalıklar bulunmakta olup %48’lik oran ile kardiyovasküler hastalıklar ilk sırada yer almaktadır. Obezite ile mücadelede DSÖ başta olmak üzere pek çok uluslararası kuruluş, tüm dünyada beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesi, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlıklarının yerleştirilmesi ve hareketli yaşam biçiminin benimsenmesi konularında çeşitli programlar geliştirerek öncülük etmekte ve dünyadaki birçok ülke tarafından bu çabalar farklı strateji ve eylem planları şeklinde bireylere ulaştırılmaya çalışılmaktadır. DSÖ tarafından “Küresel Beslenme, Fiziksel Aktivite ve Sağlık Stratejisi”nin geliştirilmesi, İkinci Avrupa Beslenme Eylem Planı’nda özellikle çocukluk ve adolesan dönemi obezitesi ile mücadeleye yer verilmesi, Avrupa Komisyonu tarafından Avrupa’da beslenme, fazla kiloluluk ve obezite ile ilişkili hastalıklar konusunda stratejiyi de içeren “Beyaz Döküman”ın hazırlanması, Avrupa Birliği “Beslenme, Fiziksel Aktivite ve Sağlık Platformu”nun oluşturulması bu girişimlere örnek olarak verilebilir. Giderek artan obezite epidemisi nedeniyle, ülkemiz ev sahipliğinde 2006 yılında İstanbul’da “DSÖ Avrupa Obezite ile Mücadele Bakanlar Konferansı” düzenlenmiştir ve obezite epidemisi masaya yatırılarak çözüm önerileri tartışılmıştır. Söz konusu Konferans ulusal ve uluslararası boyutta, başta sağlık olmak üzere tarım, eğitim, spor, ulaşım, sosyal güvenlik gibi diğer ilgili Bakanlar ve devlet sektörlerinin üst düzey yetkilileri, hükümetler arası kuruluşlar ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, uzmanlar ve uluslararası kuruluş temsilcileri ve basın mensuplarının katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Konferans sırasında Bakanlığımız ve DSÖ Avrupa Bölge Direktörü tarafından “Avrupa Obezite ile Mücadele Belgesi” imzalanmıştır. 2013 yılında gerçekleşen Viyana Bakanlar Konferansı’nda da, üye ülke Sağlık Bakanları ve temsilcilerinin yanı sıra Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesinde işbirliği yapılan Merkez Enstitü ve Sivil Toplum Örgütü Temsilcileri yer almıştır ve bu konferans bulaşıcı olmayan hastalıklar ve beslenme ilişkisine odaklanan ilk toplantı olmuştur. Viyana Bakanlar Konferansı üye ülkelerdeki beslenme, fiziksel aktivite, obezite ve diğer beslenme ile ilgili BOH politikalarının geliştirilmesi, uygulanması ve değerlendirilmesi ile tecrübeler ve başarı öykülerinin paylaşıldığı bir düzlem olmuştur. Konferansta, Sağlık 2020 Kapsamında Beslenme ve Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar Viyana Deklarasyonu üye ülkeler tarafından imzalanmıştır. Ülkemizde de obezite ile mücadele ulusal sağlık politikasına ilişkin çeşitli yayınlarda yeralmıştır. Bakanlığımızca hazırlanan “Sağlık 21 Herkes İçin Sağlık” programında obezitenin hipertansiyon, diyabet vb. hastalıklar için önemli bir risk faktörü olduğu belirtilmiştir. “Türkiye Kalp ve Damar Hastalıklarını Önleme ve Kontrol Programı” nda da pek çok kronik hastalık için risk faktörü olan obezitenin önlenmesi için ulusal bir programın hazırlanması hususu yer almıştır. Bakanlığımızın 2013-2017 yılı Stratejik Planında da “Toplumu sağlıklı beslenme, obezite ve fiziksel aktivite konularında bilgilendirmek ve bilinçlendirmek, sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktivite alışkanlığı kazandırmak için destekleyici çevrelerle programlar oluşturmak” hedefler arasında yer almaktadır. Obezitenin önlenmesine yönelik faaliyetlere hız vermek, belirlenen hedeflere ulaşmak, ihtiyaçlar doğrultusunda yeni hedef ve stratejiler belirlemek ve faaliyetlerin belirli bir çerçevede yürütülmesini sağlamak amacıyla “Türkiye Obezite ile Mücadele ve Kontrol Programı (2010-2014)” hazırlanmıştır. Program obezite ile mücadelede yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanmasına yönelik önlemlerin yanı sıra toplumda düzenli fiziksel aktivitenin teşvik edilmesine dair hususları da kapsadığından adı “Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı“ olarak değiştirilerek 29 Eylül 2010 tarihli ve 27714 sayılı Resmi Gazete’de Başbakanlık Genelgesi olarak yayımlanmış ve uygulanmaktadır. Programın amacı: Ülkemizde görülme sıklığı giderek artan, çocuklarımızı ve gençlerimizi etkileyen obezite ile etkin şekilde mücadele etmek, toplumun obezite ile mücadele konusunda bilgi düzeyini artırarak bireylerin yeterli ve dengeli beslenme ve düzenli fiziksel aktivite alışkanlığı kazanmalarını teşvik etmek ve böylece ülkemizde obezite ve obezite ile ilişkili hastalıkların (kalp-damar hastalıkları, diyabet, bazı kanser türleri, hipertansiyon, kas-iskelet sistemi hastalıkları vb.) görülme sıklığını azaltmaktır. Ayrıca, ülkemizde çeşitli kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, özel sektör, sivil toplum kuruluşları vb. pek çok kurum ve kuruluş tarafından obezitenin önlenmesine yönelik çeşitli programlar, projeler ve eğitim çalışmaSAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 15 ları sürdürülmektedir. Sürdürülen bu çalışmaların koordinasyon içinde olması ve bir yol haritası dâhilinde yürütülmesi başarı düzeyini etkileyen önemli bir husustur. Eylem planı ile ülkemizde planlanan çalışmaların belirli bir program dâhilinde yapılması, ölçülebilir, izlenebilir olması ve eşgüdümün sağlanması da amaçlanmaktadır. Programın kapsamı: A.Türkiye Obezite ile Mücadele ve Kontrol Programı Yönetiminin Oluşturulması ve Politika Geliştirilmesi B.Obezitenin Önlenmesine Yönelik Çalışmalar C.Sağlık Kuruluşlarında Obezitenin Teşhisi ve Tedavisine Yönelik Önlemler D.İzleme ve Değerlendirme Program kapsamında yürütme kurulu, danışma kurulu, bilim kurulu ve çalışma grupları oluşturulmuştur. Program tüm kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri ve DSÖ önerileri ile (2014-2017)güncellenmiştir. (6-10 Yaş) Büyümenin İzlenmesi Araştırmasında (TOÇBİ– 2009) bu yaş grubunda obezite %6,5 fazla kilo %14 bulunmuştur. • DSÖ Avrupa Ofisince 2013 yılın- da gerçekleştirilen ve 21 ülkenin katıldığı “Çocukluk Çağı Şişmanlık Araştırması”na ülkemizde katılmıştır. Bu araştırmada Türkiye genelinde 216 okulda 7 ve 8 yaş grubu çocuklarda şişmanlık durumu, beslenme durumları ve fiziksel aktivite durum incelenmiştir. Araştırmaya göre 7-8 yaş grubu çocukların 14,2’si kilolu, %8,3’ü obez olarak bulunmuştur. Kentlerde yaşayan çocuklarda şişmanlık %10 iken kırda %6,6 olarak bulunmuştur. • 81 ilde “Yeterli ve Dengeli Beslenme ve Hareketli Hayat Yaşam Kurulları” il Hıfzısıhha bünyesinde kurulmuştur. • Ulusal Fiziksel Aktivite Rehberi hazırlanmıştır. • Beslenme konusunda mesaj kir- Program kapsamında yapılan belli başlı çalışmalar: liliğini önlemek, topluma doğru mesajların verilmesini sağlamak için ilk kezTürkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi (2004) hazırlanmıştır. 2014 yılı içerisinde güncelleme çalışmaları bitirilecektir. A.Türkiye Obezite ile Mücadele ve Kontrol Programı Yönetiminin Oluşturulması ve Politika Geliştirilmesi B.Obezitenin Önlenmesine Yönelik Çalışmalar • İlk kez 1974 yılında yapılan Be- • Sayın Bakanımız tarafından 2014 sin Tüketim ve Sağlık Araştırması 2010 yılında tekrarlanmıştır. Türkiye genelinde 19.056 hanede beslenme ve sağlıkla ilgili anketler uygulanmış, fizik muayene yapılmış, antropometrik ölçümler yapılmış ve kan ve idrar örnekleri alınarak 49 parametre analizi yapılmıştır. • Türkiye Beslenme ve Sağlık Araş- tırması (2010)sonuçlarına göre obezite sıklığı; 19 yaş ve üzerinde % 30,3 iken erkeklerde % 20,5 ve kadınlarda % 41 olarak bulunmuştur. Aynı araştırma sonuçlarına göre ülkemizde 12 yaş ve üzeri bireylerin % 71,9’unun hareketsiz yaşadığı, 6-11 yaş çocukların ise %58’i düzenli egzersiz yapmadığı saptanmıştır(bu oran kızlarda %68,2, erkeklerde %49,3’dur). • Türkiye 16 Okul Çağı Çocuklarında SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 yılı “Sağlıklı Yaşam ve Hareket Yılı” ilan edilmiştir. Bu kapsamda 2014 yılında her ay için çeşitli aktiviteler ve farkındalık çalışmaları yapılmaktadır. • Obeziteyle mücadele içinmedya kampanyaları yapılmaktadır. rında öğrenci, öğretmen, yaşlı ve sağlık personeline yönelik olarak “Toplum Beslenmesi” eğitimleri düzenlenmektedir. Bu kapsamda çeşitli eğitim materyalleri hazırlanmıştır. • Tuz azaltma konusunda spot filmler çekilmiş web sitemizde yayınlanmaktadır. • İllerde tüm özel gün ve haftalar aktif olarak kutlanmaktadır. Dünya yürüyüş gününde her il kendi şivesinde bir slogan ile etkinlikler yapmıştır. • Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği içinde okul kantinlerinde sağlıklı gıdaların satışı ile ilgili düzenleme üzerinde çalışılmış, okul kantinlerinde doğal maden suları hariç, enerji içecekleri, gazlı içecekler, aromalı içecekler ve kolalı içecekler ile kızartma ve cipslerin satışları yasaklanmış, bunların yerine süt, ayran, yoğurt, meyve suyu, taze sıkılmış meyve suyu ve tane ile satışı yapılabilen meyve bulundurulması sağlanmıştır (2011). Kantin Genelgesi ile ilgili güncelleme çalışmaları devam etmektedir. • Tam gün eğitim veren okullara yönelik “Tam Gün Okullara Yönelik Geliştirilen Menü Modelleri ve Örnek Öğle Yemeği Listeleri” hazırlanmıştır. • Fizik aktivite ders saatlerinin ar- tırılması çalışmaları kapsamında daha önce 2 ders saati olarak beden eğitimi dersi bulunmakta iken 1-4. sınıflarda ilk defa olarak “Oyun ve Fiziki Etkinlikler” adı altında yeni bir derse yer verilmiştir. Ortaokullarda 2 saat seçmeli spor dersi ilave edilmiştir. Sağlık Örgütü Beslenme • Sosyal medyada akademisyenle- • Dünya Dostu Okul inisiyitafine paralel rimizin desteği ile birlikte “sağlıklı beslenme, obezite ve tuz” konularında aktiviteler yapılmaktadır. • Beslenme ve fiziksel aktivite ile ilgili her türlü doküman ve güncel bilgiler www.beslenme.gov.tr sayfamızda yayınlanmaktadır. • 81 ilimizde sağlıklı beslenme, be- sin hijyeni, okul çağı çocukların beslenmesi, yaşlıların beslenmesi, anemi, kalp-damar hastalıklarında beslenme, şişmanlık vb konula- olarak 2010 yılından itibaren Milli Eğitim Bakanlığı ile “Beslenme Dostu Okul” programımız yürütülmektedir. • Milli Eğitim Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile işbirliği içinde Okul Kantinlerine Dair Özel Hijyen Yönetmeliği (2013) yayımlanmıştır. • Yetişkin eğitimlerinin artırılması ve farkındalık sağlanması için Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü’ne bağlı yaygın eğitim kurumlarında kurslara katılan tüm kursiyerlere “Sağlıklı Beslenme, Obezite, Fiziksel Aktivite ve Sağlık” konularında eğitimler verilmektedir. • Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakan- lığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Ulusal Süt Konseyi ve Bakanlığımız işbirliği ile ilköğretim okullarında “Okul Sütü Programı” uygulanmaktadır. halk eğitimlerinde kullanılması amacıyla “Obezite ve Fiziksel Aktivite Eğitim Modülleri” ile “Obezite konusunda 70 soru 70 cevap” hazırlanmış ve 81 il halk sağlığı müdürlüklerine dağıtılmıştır. • Obezitenin önlenmesi, takibi ve tedavisi kapsamında Aile Hekimlerine yardımcı olmak üzere “Obezite ile Mücadele El Kitabı” hazırlanmış olup aile hekimlerine dağıtılmıştır. • Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakan- • Aile hekimine başvuran bireylerin lığı ve Bakanlığımız işbirliği ile 04.01.2012 tarihinde 2012/2 numara ile yayımlanan Tebliğ ile ekmekte tuz miktarını 1,75 gramdan 1,5 grama indirilmesini içeren ilgili maddesi 01.Temmuz.2012 tarih itibari ile yürürlüğe girmiştir. • 16.08.2013 tarihli, 28737 sayılı Tebliğ, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile işbirliğinde tuz paketlerinin üzerine zorunlu ‘Tuzu azaltın. Sağlığınızı koruyun.’ ifadesi getirilmiştir. • 2012 Aralık ayından itibaren Günlük Karşılama Miktarları gönüllü olarak gıda etiketlerinde yer almaktadır. C.Sağlık Kuruluşlarında Obezitenin Teşhisi ve Tedavisine Yönelik Önlemler • Sağlık personeline yönelik olarak fiziksel aktiviteye teşvik edilmesi amacıyla 2 milyon adet pedometre alımı gerçekleştirilmiştir. • Aile Hekimliği Bilgi Sistemi içinde oluşturduğumuz obezite izlemleri ile özellikle evde bakıma muhtaç olan morbidobez hastalarımız tespit edilerek tedavilerinin sağlanması amacıyla sağlık kuruluşlarına yönlendirilmesi yapılmaktadır. • Obez vatandaşlarımızın acil ya da tedavi amacı ile nakilleri için 60 adet obez ve yoğun bakım ambulansı alınmıştır. • Toplum Sağlığı Merkezlerinde Sağlıklı Beslenme ve Obezite Danışma Birimleri açılmıştır. D. İzleme ve Değerlendirme • Aile hekimliği bilgi sisteminde obezitenin tespiti ve izlenmesine yönelik veri tabanı oluşturulmuştur. • DSÖ Çocukluk Çağı Obezitesi Çalıştayı Nisan 2013 tarihinde ülkemizde yapılarak revize edilen Eylem planımız için önceliklerin belirlenmesinde katkı sağlamıştır. • Avrupa Bölgesinde Tuzun Azaltıl- ması DSÖ Tuz Eylem Ağı Toplantısı 29-30 Mayıs 2013’te Ankara’da yapılmıştır. • 8. Çocuklara yönelik pazarlama baskısının azaltılması DSÖ Avrupa Ağı Toplantısı 27-28 Mayıs 2013’te Ankara’da yapıldı. DSÖ ilgili raporları Başkanlığımız tarafından basımlı raporların dünyada ilk tanıtımı da ülkemizde olmuştur. Obezitenin nedeninin birden fazla faktörden oluşması, obezite ile mücadelenin de multidisipliner yaklaşımla sürdürülmesi gereğini ortaya koymaktadır. Günümüzde obezite ile mücadelede, bireysel mücadelenin yanı sıra kurumsal mücadele de önem kazanmış ve kurumsal düzeyde çok sektörlü yaklaşımla gerekli önlemlerin alınması zorunlu hale gelmiştir. Bu kapsamda “Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı”, geniş tabanlı ve çok sektörlü bir yaklaşımı benimsemektedir. Sonuç olarak sağlıkla ilgili iyi sonuçlara ulaşılması, sağlığın nesiller arası aktarımı dâhil olmak üzere yaşam boyu süren bir yaklaşımı gerektirir. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 17 kapakkonusu OBEZİTEYE KARŞI ‘SAĞLIKLI TABAK’ FORMÜLÜ Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, obeziteyle mücadele çalışmaları kapsamında ev kadınlarına yönelik hazırlanan “sağlıklı tabak” önerileri basın mensuplarıyla paylaştı. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Seçil Özkan, “sağlıklı beslenme” üzerine düzenlenen etkinlikte, gerekli enerji ve besin öğelerinin her birinin yeterli miktarda alınması ve vücutta uygun şekilde kullanılmasını, “yeterli ve dengeli” beslenme olarak tanımladıklarını belirtti. Yeterli ve dengeli beslenme için 4 temel besin grubunda yer alan besinlerin her öğünde uygun miktarda tüketilmesi gerektiğini ifade eden Özkan, gün içerisinde et-yumurtakuru baklagil, ekmek-tahıl, taze sebze-meyveyle süt ve ürünleri grubundan önerilen porsiyonda alınması gerektiğini dile getirdi. Sağlıklı Tabakta Neler Bulunmalı Kadınların “gün”lerdeki ikramlarına değinen Özkan, şöyle konuştu: 18 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 kadınlar gösterirsek çocuklarımız ve ailemiz de daha fazla gösterecektir” şeklinde konuştu. Vücut Kitle Endeksi Özkan, vücut kitle endeksinin de takip edilmesi gerektiğine dikkati çekerek, Halk Sağlığı Kurumuna bağlı toplum sağlık merkezlerinde diyetisyen danışmanlığı ve bununla ilgili hizmetlerin sunulduğunu bildirdi. Ev kadınlarına yönelik hazırladıkları “sağlıklı tabak” önerisiyle ilgili bilgilendirme çalışmaları yapacaklarını anlatan Seçil Özkan, bu kapsamda eğitimler düzenleyeceklerini söyledi. Özkan, ev kadınlarının aslında sağlıklı beslenme konusunda genellikle bilgili olduklarını ancak sıkıntının uygulamada yaşandığına işaret etti. “Ben de günlere gitmeyi çok severim. Günlerde güzel tabaklar hazırlanıyor ancak bunlar sağlığımızı kötü etkiliyor. Kadınlara, günlerde kek, tatlı ve hamur işi tarzı yiyecekler yerine bol sebze ve meyvenin bulunduğu menüleri tüketmelerini tavsiye ediyoruz. Güzel bir kültürümüz var, kısır. Fazla miktarda olmamakla birlikte bulgur sağlıklı bir besindir. Gazlı içecekler yerine ayran gibi seçenekleri tercih etmeliyiz. Çayı da çok önermiyoruz. Ancak içeceksek de açık, limonlu ve şekersiz bir çayı olmalı. Tuzu ve şekeri hayatımızdan çıkarmalıyız.” OBEZİTE, EN ÖNEMLİ HALK SAĞLIĞI SORUNLARINDAN BİRİSİ Sağlıklı tabakta marul ve maydanoz gibi salata ürünleri, çilek, domates, salatalık, kısır, yaprak sarması, kuruyemiş olarak da ceviz ve fındığın bulunması gerektiğini kaydeden Özkan, “Kuruyemişi çok fazla değil, yaklaşık 4 tane öneriyoruz. Miktar çok önemli. Sağlıklı diye çok fazla yenmemeli. Sağlıklı davranışı biz Profili, fiziksel aktivitenin, kilo kontrolü ve genel sağlık için çok önemli olduğunu dile getirerek, “Obezite kontrol programını destekliyoruz. Türkiye’nin tütün ile mücadelede olduğu gibi obezitede de çok önemli adımlar atacağına ve binlerce Türk kadınıyla çocuğunun hayatını kurtaracağına inanıyoruz” dedi. Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Temsilcisi Maria Cristina Profili de aşırı kilo ve şişmanlığın, 21. yüzyılın en önemli halk sağlık sorunlarından birisi olduğunu belirtti. Tüm ülkelerin, özellik de düşük sosyo-ekonomik grupların, farklı şekillerde bu sorunla karşı karşıya bulunduğunu dile getiren Profili, aşırı kilo ve obezitenin batı ve orta Avrupa’da toplam hastalık yükünün yaklaşık yüzde 10’unu oluşturduğunu vurguladı. kapakkonusu “2. BESLENME VE SAĞLIKLI YAŞAM ZİRVESİ” İSTANBUL’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ Sabri Ülker Gıda Araştırmaları Enstitüsü Vakfı (SÜGAV) tarafından 7 Mayıs 2014 Çarşamba günü Swissotel’de düzenlenen “2. Beslenme ve Sağlıklı Yaşam Zirvesi”, dünyaca ünlü bilim insanlarını bir araya getirdi. Zirvenin bu seneki teması, “Her şey daha iyi bir yaşam için” olarak belirlenirken, toplantının ilk bölümü Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun açılış konuşmasıyla başladı. Konuşmasında sağlıklı beslenmenin önemini vurgulayan Bakan Mehmet Müezzinoğlu, yaz aylarının gelmesiyle beraber yapılan yanlışlara değindi. Bakan Müezzinoğlu, sağlıklı yaşam ile birlikte mevsimsel birçok konunun gündeme geldiğini belirterek, “Sağlıklı beslenmede son yılda bizim ülkemizle beraber gelişmiş ülkelerde de mevsimsel birçok konu gündeme geliyor. Mevsime ait bir diyet uygulanıyor. Yaz geliyor kilolarımı vermem 20 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 lazım, yaz bitti rahata geçmem lazım. Sağlıklı beslenme değil sağlıklı görünme arzusu. Bence sağlıklı görünme arzusu sağlıklı beslenme arzusunun önüne geçerse o bizi yanlışlara götürür. Hayatın her boyutunda her yaş grubunda sağlıklı beslenmeyi bir kültür bir hayat felsefesi haline getirmeliyiz” dedi. yapmamız lazım. Anne ve baba sigara içiyor ve çocuğuna içme diyorsa ve ya sağlıklı beslenmede denge unsurlarını bozan beslenme tarzını kendisi yapıp çocuğuna bu senin için sakıncalı diyorsa bunun çok anlamlı sonucunu alabilme şansımız yok. Annelerin sağlıklı yaşam anlayışını çok yaygın şekilde topluma mal etmeliyiz” şeklinde konuştu. “Anneler İyi Eğitilmelidir” Milli Eğitim Bakanlığı’nın okul kantinlerinde örnek beslenme projesi geliştirdiğine değinen Müezzinoğlu, “Bir taraftan okulları Milli Eğitim Bakanlığı okul kantinlerinde örnek beslenme projesi ile bir anlayışa oturtmaya çalışıyor. Aileleri bu işim merkezine koymak ve onlarında sağlıklı beslenme anlayışı ve evlatlarına da yanlış örnek olmama anlayışının kültürü ile buluşturmamız lazım. Bünyenin sağlıklı ritmine bizde sağlıklı destek olabilirsek bu anlamda aldığımız her Sağlık konusunda annelerin iyi eğitilmesi gerektiğini söyleyen Bakan Müezzinoğlu, “Bu anlamda anneleri, iyi eğite bilirsek sağlık okuryazarlığını ne kadar iyi geliştirirsek çözümü o kadar kolay bulabilir, sorunlarımızı o kadar hafifletebiliriz. Aile kültürünü ve ailedeki sağlıklı yaşam felsefesini merkeze alan bunu okullar aracılığıyla ve anne babaların bilinçli olmasını ihmal etmeden bir yolculuk gıdanın dengesini gözetleyebilirsek inanıyorum ki topluma bunu mal ederken mal etme gücümüz ve dinamiğimizi her geçen gün artacaktır” diye konuştu. “STK’lara İhtiyacımız Var” “Sağlık alanında STK’lara çok ihtiyacımız var” diyen Müezzinoğlu, “Bu anlamda gıda sektörünün ürettiği gıdanın topluma sağlıklı katkı sağlamasını merkeze almaya ihtiyacımız var. İyi para kazanayım anlayışından ziyade ben ürettiğimi topluma sağlıklı ve faydalı olması bilimsel gelişmelere destek verecek bir anlayış ile bunu yapmalıyım düşüncesi bizim için asla vazgeçilemez. Bu anlayışların yanında olmak bizim görevimiz ve sorumluluğumuzdur” dedi. Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun konuşmasının ardından program bilimsel mesajlarla devam etti. Harvard Üniversitesi Genetik ve Kompleks Hastalıklar Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil’in yanı sıra Loughborough Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Ronald Maughan ve Leeds Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Edward Blundell’in katıldığı zirvede, son dönemde uluslararası ca- miada yapılan çalışmalar paylaşıldı. Obeziteyle diyabeti bağlayan ilk geni bularak dünya tıp literatürüne adını yazdıran Harvard Üniversitesi Genetik ve Kompleks Hastalıklar Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil, konuşmasında dünyada hastalıkların alarm verici bir ivme ile arttığına dikkat çekerken, yeni ve etkin önleyici veya tedavi edici stratejilerin geliştirilmesindeki zorlukların altını çizdi. Hotamışlıgil, son 20 sene içinde yüzlerce laboratuvarda yapılan çalışmaların, şişmanlık ve diyabet gibi kronik metabolik hastalıkların temelinde yatan mekanizmaların hücresel stres ve metabolizmayı entegre eden bir platformdan etkilendiğini ifade etti. Uluslararası Olimpiyat Komitesi Tıp Komisyonu tarafından kurulan Sporda Beslenme Grubu’nun başkanlığını yapan, UK Sport, UK Athletics, İngiltere Futbol Federasyonu, FIFA, İrlanda Spor Konseyi ve daha pek çok spor kurumuna danışmanlık yapma- ya devam eden Profesör Ronald Maughan ise, fiziksel aktivitenin sağlıklı bir yaşamda oynadığı role ilişkin çarpıcı örnekler verdi. 1980’lerde, günümüzde hala bu alanda referans noktası olan “doyum basamakları” adlı iştahın fizyolojik uyarılarını ortaya koyan ilişkiyi keşfeden Profesör Edward Blundell ise doyuma ulaşmada psikolojik faktörlerin oynadığı role dikkat çekerek, fiziksel aktivitenin bu doyuma ulaşmada çok önemli bir rol oynadığını belirtti. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 21 Sabri Ülker Bilim Ödülü Sahibini Buldu Merhum Sabri Ülker anısına, SÜGAV’ın temel misyonlarından biri olan araştırma ve eğitim programlarının desteklenmesi hedefi doğrultusunda bu yıl ilk kez düzenlenen Sabri Ülker Bilim Ödülü de zirvede sahibini buldu. TC Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in ödülünü takdim ettiği Gazi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Gülay Bayramoğlu, gıda güvenliği alanında uygulanabilir projesiyle 100 bin liralık ödülün sahibi oldu. “Konuyu Global Düzeyde Ele Alıyoruz” Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, bilim ve medya dünyasından konuklarla bir arada olmaktan memnuniyet duyduğunu belirterek, “Bugün ev sahipliğimizi yapan vakıf sevgili babamın adını taşıyor. Bu vakfın işi gıda-ve sağlık konusunda bilgiye yatırım yapmaktır. SÜGAV’ı bir bilim kurulu yönetiyor. Bu kurulda dünyanın önemli bilim insanları bir araya geldi. SÜGAV bu bilim kurulu sayesinde global bilgiyi alıyor, toplumun hizmetine sunuyor. Bu bilgiyi kendi alanlarında global marka olmuş bilim insanları üretiyor. Bu sinerji insanlarımıza, en önemlisi çocuklarımıza fayda sağlıyor. Belirtmek isterim ki; Sabri Bey sağlığında adına vakıf kurulmasına karşıydı fakat pek çok vakıfta görev almıştı. Bazı sivil toplum kuruluşlarında beni de görevlendirmişti. Konusunu uygun bulduğumuz sivil toplum kuruluşlarını da desteklememizi tavsiye ederdi. Bizim ana konumuz olan gıda bilimi konusunda böyle bir çalışmayı kendisinden sonra aile olarak başlattık ama bunu SÜGAV’da global bir yaklaşımla, enternasyonal bir bilim kurulu ile gerçekleştirdik” diye konuştu. Beslenme ve sağlık konusunu önemsediklerini belirten Ülker, konuyu sadece yerel değil, global düzeyde ele aldıklarını ifade ederek, “Gıda güvenliği konusunda yerel ve uluslararası otoritelerin kurallarına uyarız. Dünyadaki bilimsel gelişmeleri izleriz. Bu bilimsel gelişme ve çalışmaları destekleriz. Aslında basitçe söylersek; dengeli beslenme ve fizik22 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 sel aktiviteyi teşvik ediyoruz. Tabii ki bunu söylerken belirtmek lazım ki, tüketicilerimiz için sıfır hatayla çalışmayı şiar edinmiş bir şirketiz. Sadece Türkiye’de değil, dünyadaki üretim şirketlerimize de kalite seferberliğini taşıyoruz. Geçen hafta bu iş için Mısır ve Suudi Arabistan’daydım. Hem dünyada hem Türkiye’de tüketicinin hem ağız tadını hem de sağlığını gözetiyoruz. Biz bu ülkede 70 senedir insanlara kolayca erişebilecekleri küçük mutluluklar sunuyoruz. Bu ülkenin beslenmesinde 70 yıldır var olduk, gelecekte de var olmak istiyoruz. Biliyoruz ki çocuklarımız için beslenme bizler için olduğundan daha da önemlidir. İşte yarınki zirve buna da fayda sağlayacak. Size SÜGAV çatısı altında çocukların dengeli beslenme konusunda eğitildiğini belirtmiştim. Milli Eğitim Bakanlığı ile yürütülen bu programla 1 milyon çocuğumuz bu eğitimi aldı” açıklamasını yaptı. “Yemekte Denge Eğitimi 1 Milyon Çocuğa Ulaştı” Zirvenin açılışında konuşan Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Ülker ise, Vakıf tarafından Türkiye’nin 10 ilinde, 500 ilkokulda Milli Eğitim Bakanlığı ile iş birliği içinde hayata geçirilen Yemekte Denge Eğitim Programı ile ilgili bilgi vererek, “Benim için en anlamlı kurumsal sosyal sorumluluk işleri arasında Sabri Ülker Gıda Araştırmaları Enstitüsü Vakfı’nın Milli Eğitim Bakanlığı Temel Eğitim Genel Müdürlüğü ile beraber Türkiye çapında farklı ilköğretim okullarında uyguladığı Yemekte Denge Projesi geliyor. Yemekte Denge Projesi Türkiye’nin en kapsamlı ve sürdürülebilir temel beslenme eği- tim projesi olması hedefiyle hazırlanmış bir projedir. Sabri Ülker Gıda Araştırmaları Enstitüsü Vakfı’nın bağımsız Bilim Kurulu üyelerinin yurt dışında kabul gören beslenme eğitimlerini esas alarak ülkemize uyarladığı proje; bugün İstanbul, İzmir, Trabzon, Gaziantep, Kayseri, Antalya, Sinop, Erzurum, Aydın, Kahramanmaraş’ın bulunduğu 10 ilde toplam 1 milyon öğrenci ve ebeveyne ulaşır durumda. Sağlıklı beslenme tabağını referans alarak, çocuklara, “Dengeli bir şekilde her şeyi yiyebilirsin, yapman gereken dengeyi nasıl kuracağını bilmen” mesajının verildiği eğitim programıyla, ağaç yaşken eğilir ilkesiyle çocuklarımıza daha sağlıklı bir gelecek sunmak için çalışmalar devam ediyor” dedi. Fenerbahçeli Sporcu Dirk Kuyt da Zirvedeydi Ünlü sunucu Jülide Ateş’in moderatörlüğünde düzenlenen, “Sağlıklı bir yaşam istiyoruz ama nasıl?” başlıklı panel, zirvenin öğleden sonraki oturumunda yer aldı. Prof. Blundell, Prof. Maughan, Prof. Hotamışlıgil’in yanı sıra Fenerbahçeli yıldız sporcu Dirk Kuyt ve Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Ülker’in katılımıyla gerçekleşen panelde, zirvenin katılımcılarından alınan sorulara yanıt aranırken ve güncel bilgi ve deneyimlerin aktarıldığı keyifli bir sohbet gerçekleşti. SABRİ ÜLKER GIDA ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ VAKFI (SÜGAV) Sabri Ülker Gıda Araştırmaları Enstitüsü Vakfı (SÜGAV) Türk toplumunun gıda, beslenme ve sağlık konularındaki bilgilerine bilimsel katkılarda bulunarak toplum sağlığının gelişimine destek olmak amacıyla 2009 yılında kuruldu. Vizyonumuz Toplumun gıda, beslenme ve sağlıklı yaşam bilincinin gelişimine katkı sağlayan bağımsız, bilimsel ve kar gayesi gütmeyen güvenilir, saygın bir kurum olmak. Misyonumuz Ulusal ve uluslar arası düzeyde, bilimsel çalışmaları, mevzuatı ve uygulamaları takip etmek, toplumun sağlıklı beslenme ve gıdalar hakkında doğru ve güvenilir bilgiye ulaşması ve eğitim imkanı sağlamak amacıyla üniversiteler, kamu ve sivil toplum kuruluşları gibi ilgili kurum ve kuruluşlar ile işbirliği içerisinde her türlü çalışmayı yapmak ve desteklemek. Vakfımızın tüm çalışmaları; her biri ülkemizin ve dünyanın gıda, beslenme ve sağlık konularında uzman, akademik kariyer ve tecrübesi olan, bilimsel tarafsızlığı ile öne çıkan bilim insanlarından oluşan Bilim Kurulumuz tarafından yürütülüyor. Belirlediğimiz yol haritası doğrultusunda, Bilim Kurulumuz ulusal ve uluslar arası arenada pek çok güvenilir bilgi kaynağı ve referans olarak gösterilen kurum ile de işbirliği içinde çalışıyor. Vakfımızın ana gayesine ulaşmak için çizdiği yol haritasında belirlediği temel başlıklar; biçimlerini teşvik etmek • Gıda ve beslenme alanında yapı- lacak yeni araştırma, eğitim programları ve diğer girişimleri desteklemek Etik Değerlerimiz • Vakfımız tamamen özgür, şeffaf ve bağımsız hareket eder. • Vakfımız çerçevesinde yer alan her üye; gıda, beslenme ve sağlık konularında kendi kişisel görüşlerini ortaya koyma, soru sorma ve yorum yapma konularında özgürdür. • Dünyadaki ve ülkemizdeki güve- • Vakfımız kar amacı gütmeyen banilir bilgi kaynaklarından temin edilen yararlı bilgileri toplum faydasına sunmak • Sağlıklı gıda, beslenme ve yaşam ğımsız bir organizasyondur. • Vakfımız hiçbir ticari konuya odak- lanmadan toplumun ihtiyaçlarına yönelik programlar belirler. Beslenme sağlıklı bir yaşam için her zaman vazgeçilmez olmuştur. Yeterli ve dengeli beslenmenin sağlığa ve yaşam süresini uzatmaya olumlu etkisi, yetersiz ve aşırı beslenmenin ise zararı tartışılmaz bir gerçektir. Vakfımız bu nedenle gıda, beslenme ve sağlık alanlarındaki ulusal ve uluslar arası gelişmeleri yakından takip ediyor, bu gelişmeleri hem sektör profesyonelleri, hem de tüketicilerimiz, eğiticilerimiz ve her yaştan öğrencilerimiz ile paylaşmayı hedefliyor. Tüm çabamız herkesin faydalanabileceği açık ve anlaşılabilir bir sadelikte beslenme bilimine ait en güncel bilgilerin iletişimini sağlamak. Vakfımız toplum sağlığına yararlı olmak amacıyla hiçbir kar amacı gütmeden çalışan tamamıyla bağımsız, tarafsız ve bilimsel bir kurum. Bu yolda ülkemizdeki önemli bir boşluğu doldurarak güvenilir bir referans kurum olmayı hedefliyoruz. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 23 kapakkonusu SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN HAREKET ET Fiziksel aktivite, kas ve eklemlerimizi kullanarak enerji tüketimi ile gerçekleşen herhangi bir bedensel hareket olarak tanımlanmaktadır. Bireylerin fiziksel ve ruhsal sağlığının geliştirilmesinde temel araçlardan birisidir. Bir halk sağlığı sorunu olmanın yanında, aynı zamanda toplum refahının, çevrenin korunmasını teşvik eder ve gelecek nesillere bir yatırım oluşturur. Kronik hastalıkların ortak risk faktörlerinden birisi olan fiziksel inaktivite(fiziksel hareketsizlik), dünya genelinde ölüme neden olan risk faktörleri sıralamasında dördüncü sırada yer almaktadır (dünya genelindeki ölümlerin %6 sı). Meme ve kolon kanserlerinin yaklaşık %21-25 inin, diyabetin %27 sinin ve iskemik kalp hastalığının % 30 unun ana nedeni olduğu tahmin edilmektedir. Obezitenin artmasına neden olan önemli faktörlerden biri hareketsiz yaşam tarzının yaygınlaşmasıdır. Fiziksel aktivite; kan basıncını azaltır, HDL seviyesini arttırır ve kilo kontrolü için anahtar role sahiptir. Dünya genelinde fiziksel hareketsizlik, kötü beslenme ile birlikte ortalama toplam sağlık harcamalarının yaklaşık %2 si ile ilişkilendirilmek- 24 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 tedir. Fiziksel aktivitenin arttırılması sağlık harcamalarının dolayısı ile ekonomik maliyetin azaltılmasında uygulanabilir, maliyet etkin ve en temel stratejilerden biridir. Yetişkinler için haftanın 5 günü en az 30 dakika orta şiddette fiziksel aktivite yapılması sağlığın korunması, kardiyovasküler hastalıklar, diyabet, kolon ve meme kanseri riskini azaltmak için gereklidir. Orta şiddette fiziksel aktivite, solunum veya kalp atış hızında küçük artışlara neden olan orta düzeyde fiziksel efor gerektiren fiziksel aktivitedir. (Örneğin: Tempolu yürüyüş (saatte yaklaşık 5 km), bisiklete binme (saatte 16 km den az), hafif tempolu koşu (saatte 8 km den az) 5-17 yaş grubu çocukların ise günde en az 60 dakika orta şiddetten şiddetli aktiviteye doğru giden aktivite yapması önerilmektedir. Bakanlığımızca gerçekleştirilen ’Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı”nın yayımlanmamış ön raporuna göre; Türkiye genelinde erkeklerin %67.6 sı, kadınların % 76.5 i, toplamda ise %71.9 u egzersiz yapmamaktadır. 6-11 yaş grubu çocukların %58.4 ü düzenli olarak egzersiz yapmamaktadır. Fiziksel aktivitenin yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinde olumlu etkilerinin görülebilmesi için özellikle çocukluk ya da ergenlik döneminde düzenli fiziksel aktivite yapma alışkanlığı kazanılmalıdır. Bunun için çocuklar yaşlarına uygun spora veya egzersize yönlendirilmeli, bilgisayar veya TV karşısında uzun süre kalmaları önlenmelidir. Haftada 3-4 kez yapılan, 30-60 dakikalık orta şiddette yürüyüş genellikle sağlığımız üzerinde olumlu etkileri açığa çıkarmaya yeterlidir. Fiziksel aktivitenin sağlığımız üzerine olumlu etkileri: 1. Bedensel Sağlık Üzerine Etkileri: Kas-İskelet Sistemi Üzerine Etkileri: • Kas kuvvetinin ve kas tonusunun korunması ve arttırılması, • Kas ve eklemlerin esnekliğinin korunması ve arttırılması, • Hareket alışkanlığının ve fiziksel aktivite toleransının artması (kondüsyon ve dayanıklılık), reflekslerin ve reaksiyon zamanının gelişmesi, • Vücut düzgünlüğünün ve postürün korunması, • Vücut farkındalığının geliştirilmesi, • Denge ve düzeltme reaksiyonlarının gelişmesi, gara bağımlılığından kurtulma konusunda inaktif bireylerden daha başarılıdırlar, vücut düzgünlüğü ve farkındalığını geliştirerek bedeni ile barışık, özgüvenli birey sayısı artar, mının dengelenmesine yardımcı olur, başa çıkabilme yeteneğini geliştirir, langıç yaşını geciktirir, menopozun olumsuz etkilerinin hafifletilmesinde yardımcıdır, Fiziksel aktivitenin, yukarıda belirtilen etkileri gösterebilmesi için riskini azaltır. Fiziksel aktivitenin arttırılması sadece bireysel değil toplumsal bir sorun olup toplum tabanlı, çok sektörlü, multidisipliner ve kültürel yaklaşım gerektirmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından bulaşıcı olmayan hastalıkların önlenmesinde fiziksel aktivitenin yararları konusunda toplum bilincini oluşturmak, iyi uygulamalara dikkat çekmek ve fiziksel aktivitenin yararlarını savunmak, yaşamın her alanında ve her yerde (okul, ev, işyeri) toplum genelinde fiziksel aktiviteye katılımı arttırmak, sağlıklı davranışları ve yaşam tarzlarım teşvik etmek için 10 Mayıs “Sağlık İçin Hareket Et Günü” olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda 10 Mayıs her yıl 81 ilimizde düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. • Şeker hastalığının ve kan şekerinin • Bireyler arası iletişim becerilerini • Yorgunluğun azaltılması, kontrolüne yardımcı olur, geliştirir, • Kas kasılması ve aktivitenin etki- • Vücudun su, tuz, mineral kullanı- • Olumlu düşünebilme ve stresle siyle kemik mineral yoğunluğunun korunması ve osteoporozun önlenmesi, hızlandırır ve kilo • Her yaştan bireyler için sosyal • Kas dokusunca kullanılan enerji ve • Metabolizmayı alımını önler, uyum ve kabul görme oranını artoksijen miktarının artması, tırır. • Olası yaralanma, sakatlık ve kaza- • Kadınlarda menopoza girme başlara karşı bedensel korunma geliştirmesi Diğer Vücut Sistemleri Üzerine Etkileri: • Kalbin dakikadaki atım sayısı azalır, • Kalbin boşluklarında genişleme meydana gelir ve bir atımda pompalanan kan miktarında artış olur, • Düzenli olarak yapılması, • Damar yapısına etkileri nedeniyle • Devamlılık, beyine olan kan akışının artışına bağlı olarak erken demans (buna- • Uygun yoğunluk seçimi, ma) ve unutkanlık gelişim riskini • Günlük süre, azaltır, • Beyin damar hastalıkları gelişim • İlerleyici program gereklidir. • Kalbin ritmi düzenlenir, • Damarların kan akışına olan diren- 2. Ruhsal ve Sosyal Sağlık Üzerine Etkileri: • Yüksek kan kolesterol ve trigliserit ne ayırdığı zaman dilimleridir ve yaşama karşı toleransı arttırır, ci azalır ve kan basıncı düşer, Damar yapısının elastikiyetini arttırır • Egzersiz zamanları bireyin kendi- düzeyini etkileyerek damar hastalıkları riskini azaltır, • Kendini iyi hissetme ve mutluluk riskini azaltır, ayrıca geçirilmiş kalp krizleriyle başa çıkma oranını arttırır, ağırlığının korunması konusundaki etkileri nedeniyle bireylerin toplum içindeki konumu açısından etkilidir, oluşturur, • Kalbi güçlendirerek kalbe olan kan • Vücut akışını arttırır ve kalp krizi geçirme • Akciğerlerin havalanması artar, solunum kapasitesinde artış meydana gelir, • Düzenli aktivite yapan bireyler si- • Sağlıklı kas, kemik ve eklem yapısı üzerine olumlu etkileri nedeniyle SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 25 kapakkonusu HAREKETSİZ İŞ HAYATI SAĞLIĞI TEHDİT EDİYOR Günümüzde, özellikle endüstriyel toplumlarda aktif olmayan yaşam şekli, ergonomik olmayan çalışma koşulları ve stresin yarattığı aşırı yüklenme kişilerin fiziksel, psikolojik ve sosyal sağlıklarının bozulmasına neden olmakta, bu da kişilerin verimliliklerinin azalması ile sonuçlanmaktadır. 26 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 Fiziksel aktivite ve egzersiz; koruyucu sağlık yaklaşımının bir aracı olarak bireyin sağlığını geliştiren, gelişmiş durumunu devam ettiren, yorgunluğa ve hastalıklara karşı direncini arttıran hareketlerin toplamıdır. Egzersizin yokluğu ve düşük fiziksel uygunluk seviyesi hastalık ve er ken ölümler için çok önemli bir risk faktörüdür. Fiziksel Aktivitenin Faydaları: • Kalp-damar fonksiyonlarının ve solunumun geliştirilmesi, • Koroner damar hastalığı risk faktörlerinin önlenmesi, • Diyabetin önlenmesi ve kontrolü, • Kilo kontrolü, • Sağlıklı kemik, kas ve eklem yapı- sının oluşturulması ve devam ettirilmesi, • Anksiyete azaltılması, ve depresyonun • Kendini iyi hissetme, iyi olma halinin arttırılması, • Spor, rekreasyonel ve iş aktivitelerindeki performansın kazandırılması ve arttırılması. Egzersiz ve Stres Egzersiz vücutta birçok biyokimyasal değişikliğe neden olur. Egzersiz sırasında norepinefrin maddesinin kan plazmasındaki düzeyi artar. Bu madde, depresyon semptomlarının azaltılmasına yardımcı olur. Egzersiz ayrıca beyinde endorfin seviyesini arttırır. Bu vücudun doğal morfin benzeri ağrı kesici ve mutluluk maddesidir. Düzenli spor alışkanlığı genel olarak vücut düzgünlüğünü arttırarak, sağlam bir fiziksel yapının gelişimine olanak sağlar. Ayrıca spor sonrası salınan endorfin ve opioidler ağrı eşiğini yükseltir ve psikolojik olarak genel bir iyilik hali yaratır. İş ile İlişkili Kas-İskelet Problemleri, Bel-Boyun-Omuz Ağrıları Boyundan başlayıp, sırt, bel ve kuyruk sokumunu oluşturan omurga vücutta en önemli kemiksel çatıdır. Bu yapının herhangi bir seviyesindeki problem diğerini de etkileyecek ve kişinin fonksiyonlarının bozulmasına neden olacaktır. Problemler genel olarak ağrı, gerilim ve sertliklerle başlayıp giderek postür denilen duruş düzgünlüğünün bozulmasına, vücudun normal ha reketlerinin sınırlanmasına ve kemiksel ve kas yapıda dejenerasyonlara kadar ilerlemektedir. Bu da, kişinin yaşam kalitesini düşürmekte, iş gücü verimliliğini azaltmaktadır. Fizyolojik ve biyomekanik yönden iyi postür, minimum çaba ile vücutta maksimum yeterliliği sağlayan duruştur. Klinik incelemelerde, başın öne doğru kaydığı postür boyun, sırt ve bele ait problemleri beraberinde getirmektedir. Bu anormal pozisyon çiğneme kaslarına, dişlere ve destekleyici tüm yapılara aşırı derecede gerilim yükleyerek, çenede yeniden şekillenmeye sebep olur. Ayrıca bu bozukluk yuvarlak omuzun oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Postural bu dengesizlik tüm omurga boyunca devam etmekte vücudun normal eğriliklerinde aşırı değişiklikler olmaktadır. Örneğin sırttaki kamburluk, beldeki çukurlukların aşırılaşması ya da kaybolması gibi. Boyun ağrıları sıklıkla hepimizin gün içinde karşılaştığı problemlerden birisidir. Boyundan gelen ağrı, ellerde ve /veya parmaklarda iğnelenme ve karıncalanma gibi bulgularla birlikte seyredebilir. Bazen de boyundaki problemlerin bir yansıması olarak şiddetli kas kasılmaları ve baş ağrısı karşımıza çıkar. O halde korunma mekanizması olarak en etkili yöntem bu yanlış posturün engellenmesi, özellikle masa başı çalışanlarda düzgünlük egzersizleri ve germe egzersizlerinin düzenli bir şekilde uygulanmasıdır. İş ile İlişkili Kas-İskelet Problemlerinden Korunmak İçin Öneriler • Başınızı ve gövdenizi gün içinde dik tutmaya çalışın. • Belinizin normal eğriliğini otururken ve ayaktayken sağlamaya çalışın, gün içinde karın kaslarınızı kasarak bel stabilizasyonunu sağlamaya çalışın. • Öne eğilirken belden değil kalçalarınızdan eğilin. • Bel destekli sandalyeler kullanın. • Hızlı hareketlerden kaçının, özellikle hızlıca baş çevirme hareketleri yapmayın. • Uzun süreli statik postürlerden kaçının. • Sık sık oturma pozisyonunuzu değiştirin, ayağa kalkın. • Belinizle dönme hareketi yapmayın. • İş arasında periyodik aralıklar verin. • Yatarken kalın yastıklar kullan- mayın. Gece uyurken rahatsız olduğunuzda destekleyici rulolardan yararlanabilirsiniz. Yüzükoyun uyumayın. • Size önerilen egzersizleri günde en az 3 kez 5-6 defa tekrar edin. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 27 kapakkonusu HAREKETSİZLİK ÖLDÜRÜYOR Dünya Sağlık Örgütü, dünyadaki fiziksel aktivite düzeyi hakkında uyarılarda bulundu. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yayımlanan “Fiziksel Aktivite Raporu”nda, yetersiz fiziksel aktivitenin birçok hastalığın gelişmesinde etkili olduğu belirtilerek, her yıl hareketsizlik nedeniyle dünyada ortalama 3,2 milyon kişinin hayatını kaybettiği ve her üç yetişkinden birinin fiziksel olarak aktif yaşam tarzı sürdürmediği ifade edildi. Sağlık alanında birçok araştırmaya imza atan Dünya Sağlık Örgütü, dünyadaki fiziksel aktivite düzeyi hakkında uyarılarda bulundu. Fiziksel aktivitenin, sağlıklı yaşam için gerekli olan çok önemli bir unsur olduğu vurgulanan araştırma sonuçlarına göre, hareketsizlik dünyada ölüm nedenleri arasında dördüncü sırada yer alıyor. 28 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 Dünya Sağlık Örgütü’nün “Fiziksel Aktivite Raporu”na göre, her yıl hareketsizlik nedeniyle dünyada ortalama 3,2 milyon kişi hayatını kaybediyor, her üç yetişkinden biri fiziksel olarak aktif yaşam tarzı sürdürmüyor ve hareketsiz kişilerin kolon ve meme kanserine yakalanma riski yüzde 21-25, diyabet riski yüzde 27, kalp hastalığı riski yüzde 30 oranında artıyor. DSÖ, çocuklar ve gençler için günde 60 dakika, yetişkinler için ise haftada 150 dakika bisiklete binme, yürüyüş ya da spor yapma gibi orta düzeyde fiziksel aktiviteler öneriyor. Raporda, fiziksel aktivite düzeyinin azalmasında, evde ve işte geçirilen hareketsiz zamanların önemli bir rolü olduğu vurgulanıyor. Ulaşım araçları kullanımının artmasının da kişileri hareketsizliğe yönelttiği ifade ediliyor. Trafik sorunu, hava kirliliği, park ve spor alanlarının yetersizliği gibi kentleşmeye bağlı çevresel etmenlerin de kişinin fiziksel aktivite yapma isteğini azaltarak, hareketsiz yaşam tarzına yol açtığı belirtiliyor. Raporda, fiziksel aktivite düzeyinin artması için bireysel ve toplumsal olarak harekete geçilmesi gerektiğini bildiriliyor. Ülkelerin yüzde 80’inin hareketsiz yaşam tarzına karşı politikalar belirlerken, yüzde 56’sının belirlenen politikaları faaliyete geçirdiği ifade ediliyor. kapakkonusu ÇOCUK VE ADÖLESANLARDA BESLENME VE SAĞLIK Dyt. Beytül YILMAZ Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Obezite, Diyabet ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanlığı Sağlıklı beslenme, önde gelen ölüm nedenlerini de içeren kalp hastalığı, kanser, inme ve diyabet gibi birçok kronik hastalığın azalmış riski ile ilişkilidir. Sağlıklı beslenme, çocukluk çağı ve adölesanlarda uygun büyüme ve gelişme için önemlidir ve obezite, diş çürükleri, demir eksikliği ve osteoporoz gibi sağlık problemlerinden koruyabilir. Türkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi’ne göre; • Çocuklar ve adölesanların her gün 3-4 porsiyon süt ve yerine geçen besinleri tüketmeleri önerilmektedir. Bir orta boy su bardağı (200ml) süt veya yoğurt ile iki kibrit kutusu 30 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 büyüklüğünde peynir (60 gr) bir porsiyondur. • Pastörize edilmiş veya UHT (uzun ömürlü) sütlerin tercih edilmesi, kaynağı bilinmeyen sokak sütlerinin satın alınmaması önerilmektedir. • Sütlü tatlı pişirildikten sonra ocaktan alınırken şekeri eklenmelidir. • Etler iyi kalite protein kaynağıdır. Özellikle protein gereksiniminin arttığı, hızlı büyümenin olduğu bebeklik ve çocukluk dönemlerinde diyette mutlaka yer almalıdır. • Günde en az 400 gr sebze ya da meyve tüketilmelidir. • Çocuklar, adölesanlar ve yetişkin- lere katı yağları (doymuş ve trans yağ asitlerinin temel kaynağı), kolesterolü, sodyumu, ilave şekeri ve rafine tahılları sınırlaması önerilmektedir. • Okullar, öğrenciler arasında sağ- lıklı beslenmeyi teşvik etmek ve uygun yiyecek ve besin tüketimini sağlamaya yardımcı olmak için açısından çok önemli yer işgal etmektedir. Okullar öğrencilere gün boyunca sağlıklı yiyecek ve içecek tüketmeleri ve sağlıklı beslenme hakkında bilgi edinmeleri ve uygulamaları için pek çok fırsat sağlamaktadır. idareleri, okul kantinlerinde, • Günlük alınan sebze ve meyvenin • Okul satış makinelerinde, kafeteryalaren az iki porsiyonu yeşil yapraklı sebzeler veya portakal, limon gibi turunçgiller veya domates olmalıdır. • Tam tahıl ürünleri tercih edilmelidir. da besleyici yiyecek ve içeceklerin çekici şekilde sunulduğundan emin olmalıdır. Ayrıca, beslenme eğitimi kapsamlı okul sağlığı müfredatının bir parçası olmalıdır. Sağlıklı Beslenmenin Faydaları Gençlerin Yeme Davranışları Dengeli ve sağlıklı beslenme çocuklarda optimal büyüme ve gelişmeyi destekler. Sağlıklı beslenme aynı zamanda yüksek kolesterol ve yüksek kan basıncını önlemeye ve kardiyovasküler hastalıklar, kanser ve diyabet gibi kronik hastalıkların gelişme riskini; obezite, osteoporoz, demir eksikliği ve diş çürükleri (boşlukları/ kayıpları) gelişme riskini azaltmaya yardımcı olur. Türkiye’de taze sebze ve meyvelerin günlük ortalama tüketim miktarı 1214 yaş grubunda erkek çocuklarda 483.6 g iken, kız çocuklarda 430.6 g; 15-18 yaş grubu erkek çocuklarda 435.2 g iken, kız çocuklarda 447.2 g bulunmuştur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de günde en az 400 gr sebze ve meyve tüketilmesini önermektedir. Çoğu ABD’li genç her gün 274715 gr meyve ve sebze tüketin önerisine uymamaktadır. Yetersiz Diyetin Sonuçları Türkiye genelinde tahıl grubu besinlerin günlük tüketim miktarının 12-14 yaş grubu erkek çocuklarda ortalama 73.97 g, kız çocuklarda ise ortalama 79.24 g olduğu bulunmuştur. 15-18 yaş grubunda ise erkek çocuklarda ortalama 95.92 g, kız çocuklarda ise ortalama 80.11 g olduğu bulunmuştur. DSÖ kronik hastalıkların önlenmesi ve kontrol altına alınması için tam tahıl ürünlerinin tercih edilmesini önermektedir. ABD’li gençler önerilen minimum tam tahıl miktarını (55-85 gr/gün) tüketmemektedirler. • Yetersiz ve dengesiz beslenme enerji dengesizliğine yol açabilir ve kişinin obezite ve fazla kiloluluk riskini artırabilir. • Yetersiz diyet akciğer, özofagus, mide, kolorektal ve prostat kanserleri riskini artırabilir. • Haftada bir ya da daha fazla fast food tüketen bireylerde kilo artışı, fazla kiloluluk ve obezite riski artmıştır. • Şekerle tatlandırılmış içecekler tüketmek kilo artışı, fazla kiloluluk ve obezite ile sonuçlanabilir. • İçme suyunun erişebilir olması öğrenciler için şekerle tatlandırılmış içeceklere karşı alternatif sağlar. • Açlık ve gıda güvensizliği (ör. azal- mış gıda alımı ve bozulmuş yeme alışkanlıkları para ve diğer besin kaynaklarının olmadığı hanelerde) düşük kaliteli diyet ve yeteriz beslenme riskini artırabilir. DSÖ günlük 2000 mg’dan az sodyum tüketilmesini önermektedir. Türkiye’de 9-18 yaş grubunda besinlerle alınan günlük ortalama sodyum miktarı erkek çocuklarda 1599-2428 mg, kız çocuklarda 1560-1636 mg’dır. ABD’li gençler sodyum için önerilen günlük maksimum tüketim miktarından (1500-2300 mg/gün) fazla tüketmektedir. 9-11 yaş grubunda Türkiye genelinde günlük alkolsüz içeceklerin (çay, kahve, kakao, gazlı içecekler vb.) tü- ketim miktarı erkek çocuklarda ortalama 306.12 mL ve kız çocuklarda 273.27 mL; 12-14 yaş grubu erkek çocuklarda ortalama 397.55 mL ve kız çocuklarda 310.21 mL; 15-18 yaş grubu erkek çocuklarda ortalama 559.98 mL ve kız çocuklarda 453.43 mL olarak saptanmıştır. İlave şeker ve katı yağlarla alınan boş enerjiler 2-18 yaş ABD’li çocuklar ve adölesanlarda günlük enerjinin %40’ına katkıda bulunur ve diyetin genel kalitesini etkiler. Bu boş enerjilerin yaklaşık yarısı 6 kaynaktan sağlanmaktadır: soda, meyveli içecekler, sütlü tatlılar, hamur tatlılar, pizza, tam yağlı süt. Türkiye’de günlük ortalama süt ve süt ürünleri tüketim miktarlarına bakıldığında 6-8 yaş grubu erkek çocuklarda 197.46 g/gün, kızlarda 192.96 g/gün; 9-11 yaş grubu erkeklerde 177.10 g/ gün, kızlarda 170.62 g/gün; 12-14 yaş grubu erkek çocuklarda 166.93 g/ gün, kızlarda 149.57 g/gün ve 15-18 yaş grubu erkeklerde 176.22 g/gün, kızlarda 130.79 g/gün’dür. ABD’de adölesanlar gün içinde sütten daha çok yüksek enerjili soda içiyorlar. 12-19 yaş arası erkekler, süt alımının (283 gr) iki katından daha fazla, günde ortalama 623 gr yüksek enerjili soda içmektedirler ve kızlar ortalama 396 gr yüksek enerjili soda ve sadece 170 gr süt içmektedirler Diyet ve Okul Başarısı Sağlıklı bir kahvaltı yapmak gelişmiş bilişsel fonksiyon (özellikle hafıza), azalmış devamsızlık ve gelişmiş ruh hali ile ilişkilidir. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 31 9 MAYIS DÜNYA ÇÖLYAK GÜNÜ ÇÖLYAK HASTALIĞI HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER Çölyak hastalığı, çölyak sprue, non tropikal sprue ve glüten enteropati de denilen bir takım genetik yatkınlığı bulunan kişilerde buğday, çavdar, arpa alımıyla uyarılan bir ince bağırsak hastalığıdır taplarında çölyak hastalığına benzer tablodan bahsetmiştir. Hastalık öyküsünün nerede ve ne zaman başladığı, buğday ve diğer tahılların insanoğlunun diyetine girdikten sonra olup olmadığı açıklanamamaktadır. Çölyak hastalığı, çölyak sprue, non tropikal sprue ve glüten enteropati de denilen bir takım genetik yatkınlığı bulunan kişilerde buğday, çavdar, arpa alımıyla uyarılan iltihabi bir incebağırsak hastalığıdır. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. İrfan Berber, Çölyak ile ilgili en önemli bilgileri paylaştı. Hastalığın bugünkü bilinen şekli ile tanımlanması önce 1887-1888’de İngiliz patolog Samuel Gee ardından hastalık ile glüten arasındaki ilişkinin bulunması Willem –Karel Dicke tarafından 2 . Dünya savaşı sırasında (1941-1950) olmuştur. İnsanlık tarihi ile birlikte zamanımızdan yaklaşık 10.000 yıl önce tarımın başladığı Orta Doğu, Mezopotamya, Anadolu topaklarına dayanır. İlk kez Kapadokyalı Aretaeus milattan önce birinci yüzyılda yazdığı ki32 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 Hastalık 1950’lerde özellikle Avrupa kökenli beyaz ırkta görülmekle beraber 1970’ lerde kanda hastalıkla ilişkili antrikorların saptanması ile dünyanın her yerinde benzer sıklıkla görüldüğü fark edilmiştir. Halen Pasifik Adaları, doğu Çin, Japonya hastalığın nadir görüldüğü alanlardır. Bu durumun beslenme alışkanlıkları ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Tarama çalışmalarında hastalığın sıklığı tüm dünyada artan bir eğri çizmektedir. Avrupa kökenli toplumlarda ortalama sıklık 1/100 iken, ülkemizde yapılan bölgesel çalışmalarda çocuklarda %1, erişkinlerde %0,8-1,3 arasında saptanmıştır. Bunun yanı sıra dünyada en sık olarak önceki bilgilerin tersine Batı Sahra Afrika’sında %5,6 olarak bulunmuştur. Çalışmalar hastalığın yaşla birlikte arttığını göstermektedir ve kadınlarda erkeklerden daha sık görülmektedir. Ayrıca tek yumurta ikizlerinde ve birinci derece akrabalar arasında sıklık 10 kat fazladır. Otoimmun bir hastalık olduğu için tip1 diyabet, tiroidit, Adisson hastalığı, osteoporoz, Down sendromu ve Ig A eksikliğinin olduğu vakalarda artmış risk vardır. İrrite bağırsak sendromu tanısı koyulmuş hastaların % 10’unda çölyak hastalığı vardır. Hastalığın oluşmasında genetik faktörlerin önemli rolü olmakla birlikte, çevresel faktörler deönemlidir. Diyete buğday dolayısıyla glüten girmedikten sonra hastalık oluşmaz. Bu nedenle beslenmelerinde buğdayın önemli yer tuttuğu toplumlarda veya değişen beslenme alışkanlıkları nedeni ile daha önce bu hastalığa yakalanmayan toplumlarda hastalığın görülme sıklığı artmaktadır. Bu tahıllar içinde sadece yulafın toksik etkisi tartışmalıdır. Buğday, yapısı itibari ile çavdar ve arpa ile benzerlik gösterir. Dolayısı ile çavdar ve arpada toksit etki oluşturur. Yapı itibari ile farklılık gösteren yulaf nadiren toksiktir. Ancak halen çok güvenilir değildir. Etkilenen bireylerin ince bağırsaklarının iç yüzeyi bu maddelere (glüten ve gliadin) karşı farklı tepkiler geliştirir. Bu oluşumlar çölyak hastalarındaki kısıtlı savunma hücrelerini ve doku enzimlerini uyarır. Böylece ince bağırsak yüzeyinde hastanın kendi savunma hücrelerini uyarılma sonucu başlattığı bir tür iltihaplanma ince bağırsak iç yüzeyinde yıkıma neden olur. Hastalığın birinci derece akrabalar arasında sık görülmesi, glüten duyarlılığına yatkınlık (genetik şifrelenme ile teşhis edilebilir. Çölyak hastalığına yakalananların %90’dan fazlasında bu genetik şifrelenme belirlenmiştir. Sağlıklı kontrol grubunda genetik değişkenliğin görülme oranı ise %20-30’dur. Glütene maruz kalma süresi ile hastalık başlama ve gelişme süresi de doğru orantı gösterir. Anne sütünün uzun süreli verilmesi, anne sütü verilirken ek gıdalara başlanması pek çok çalışmada yararlı bulunmuştur. Viral enfeksiyonlar, sigara, gıda katkı maddeleri gibi çevresel faktörlerin hastalığın oluşumunda olumsuz yönde etkili oldukları düşünülmektedir. Bugün için önerilen anne sütünün ideal olarak uzun verilmesi ve 4.-7. aylar arasında anne sütü alırken tahıllı ek gıdalara başlanmasıdır. Çölyak Hastalığının Klinik Görüntüsü Çölyak hastalık kliniği oldukça farklı ve değişken olabilir. Hastalığın sindi- rim sistemi ve diğer sistemlerle ilgili belirtileri büyük oranda ince bağırsağın ilk kısmında gelişen emilim bozukluğuna bağlıdır. Yağlı, donuk görünümlü, alışılmıştan daha sık ve bol miktarda dışkı ise bu hastalığın en önemli göstergesidir. Ancak süt çocuklarında tipik hastalık belirtileri daha az görülmektedir. Bunun yanında kan testleri sayesinde çok hafif bulguları olan hastalar bile tanı alabilmektedir. Toplum taramalarında çok sayıda yakınmasız hasta fark edilebilmektedir. 1-Klasik Çölyak Hastalığı Daha çok süt çocukları ve küçük çocuklarda yaşının 6.-24. aylarında diyete glüten eklenmesi ile ortaya çıkan tipik olarak büyüme gelişme geriliği kronik ishal veya cıvık dışkılama, kusma, karın ağrısı, karın şişkinliği, kas zayıflığı, kas kontrol güçlüğü, iştahsızlık gibi mide bağırsak sistemi bulguları ve gıda emilim bozukluğu ile karakterize durumdur. Hastalık haftalar ya da aylar içinde ortaya çıkabilir. İshal halen en sık görülen bulgudur, akut veya sinsi olabilir. Bu çocukların büyüme ve gelişmesi yaşına göre geri kalır. Vitamin D ve kalsiyum eksikliğine bağlı olarak sıklıkla rikets tablosu ile tanı alırlar. Nörolojik bulguları da olabilen bu çocuklar emosyonel olarak çekinik, huzursuz, mutsuz ve huysuz olabilirler. 2- Klasik Olmayan- Atipik Çölyak hastalığı Çoğunlukla 5-7 yaş üstübüyük çocuklar ve yetişkinlerde görülür. Boy kısalığı, pubertede geçikme, diş mine tabakası bozuklukları, aftöz stomatit, tedaviye cevapsız veya nedeni tam olarak bilinmeyen demir eksikliği kansızlığı, kemik erimesi ve kemik zayıflığı, kronik eklem şikayetleri, kardiyomyopati gibi kalp kası bozuklukları, karaciğer testlerinde bozukluk, nörolojik bozukluk gibi bulguların yanında tekrarlayan karın ağrısı, bulantı, kusma, şişkinlik, mide yemek borusu reflüsü gibi atipik yakınmalar olabilir. Genç erişkinlerde ciltte döküntü kızarma, kurdeşen dökme vitiligo alopesi gibi bulgular olabilir. Atipik bulguları ve yakınmaları olan bireylerin çoğunda sindirim sistemi bulguları yoktur. Nedeni açıklanama- yan demir eksikliği olan yetişkinlerde hastalığa çocuklardan daha sık rastlanır. Yaşın ilerlemesi tiroit hastalığı ve nörolojik bulgu sıklığını arttırır. 3-Sessiz Çölyak Hastalığı Sağlam görünen bir çocuk ya da yetişkinde tesadüfen tarama yapılırken hastalığın yakalanmasıdır. Bu vakalar yakınmasızdır. Bu nedenle risk grubu denilen grup taranmalıdır. Bu grupta hastalık %4-5 oranında görülmektedir. Son yıllarda sessiz çölyak hastalarının çoğunda hafif gözden kaçabilen hastalık bulgularının olduğu ve bazı psikiyatrik değişikliklerin olduğu gösterilmiştir. Dolayısıyla bu olgulara sessiz demek tamamıyla doğru olmayacaktır. Yakınmaları olan 1 olguya karşılık 7 sessiz olgu olduğu ön görülmektedir. 4- Potansiyel Çölyak Hastalığı Kan testleri pozitif olduğu halde, ince bağırsak biyopsileri normal veya hafif değişiklik gösteren olgulardır. Önceleri hiçbir bulgu olmamasına rağmen ilerleyen yıllarda tipik hasta olma riski taşırlar. İzlenmeleri gerekir. Kimlere Test Yapılmalıdır? Yakınması olmayan hastalarda kimlere test yapılacağı tam belirlenmiş değildir. Ancak aşağıdaki gruplar taranmalıdır; • iştahsızlık • inatçı, kronik ishal • kronik kabızlık • tekrarlayan karın ağrısı ve kusma • kalıcı dişlerde mine kaybı • kısa boy • belirgin puberte geçikmesi • kansızlık • kemik erimesi • yüksek riskli gruplar Hastalığa Nasıl Tanı Koyulur? Çölyak hastalığı tanısı kesin olmalıdır. Çünkü bir ömür boyu devam edecek bir hastalıktır ve tedavisi de yaşam boyudur. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 33 haber Hastalığın tanısı ince bağırsak biyopsisinde karakteristik değişikliklerin varlığı ve glütensiz diyetle iyileşmenin görülmesi işe koyulur. Çölyak hastalığında tanının desteklenmesinde, risk gruplarının taranmasında ve glütensiz diyete cevabın değerlendirilmesinde kan testleri yararlıdır. Bu testlerin özgüllüğü ve duyarlılığı değişkendir. Tanısında tereddüt olan hastalarda genetik çalışma yapılmalıdır. Gıda intolerans tesleri çölyak hastalığı tanısı koymak için kullanılmaz. Gıda intolansı veya gıda alerjisi tümüyle farklı hastalıkları tanımlar, çölyak hastalığı ile ilgili değildir. TEDAVİ Tedavi ömür boyu sürecek olan glütensiz diyettir. Bu tedaviye sıkı uyul- 34 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 ması hastalığın gidişatı açısından önemlidir. Henüz alternatif tedavi yoktur. Sadece kararlı giden hastalarda yulafın diyete eklenmesi ile ilgili kesin kanı yoktur. Yine daha az immunolojık olan Etiyopya tahılı, akdarı, süpürge darısı, kara buğday gibi tahılların diyete sokulma çabaları devam etmektedir. Diyette ana tahıl grubunu mısır ve pirinç oluşturmaktadır. Ancak son yıllarda glütensiz buğday unu diyete girmiştir. Çölyak hastalığı dayanışma grubuna erken katılım uyumda yarar sağlar. Yakınmalar düzelene kadar sıklıkla eşlik eden laktaz yetersizliği nedeni ile laktozsuz diyette önemlidir. Hastaların hepsi mineral, vitamin eksikliği için taranmalı, kemik mineral yoğunluğu ölçümü yapılmalıdır. Eksikliler tedavi ile yerine koyulmalıdır. Çocuk doğurma yaşındaki tüm kadınlar folik asit almalıdır. Ayrıca hasta ve bakmakla yükümlü kişilere verilecek psikolojik destek tedavinin önemli bir parçasıdır. Çölyak hastalığı nedeni ile glütensiz diyete başlayan hastaların %90 nında 2 haftalık diyet sonrası klinik düzelme başlar. Tedaviye cevapsızlığın en sık nedeni diyetteki glüten kaçağıdır. Diğer sebepler arasında enfeksiyonlar, pankreas yetersizliği, besin alerjileri ve diğer tip kolitler olabilir. Hastaların küçük bir yüzdesinde uygun diyete rağmen kalıcı bağırsak yapı değişiklikleri olabilir, farklı bir neden bulunamaz. Çölyak hastaları bağırsak lenfoması, ince bağırsak kanseri, yemek borusu kanseri ve yutak kanseri açısından artmış riske sahiptirler, takipleri gerekir. kapakkonusu 140 KARAKTERDE ÇÖLYAK Sağlık Bakanlığı sosyal medya üzerinden yürütülen bilinçlendirme etkinliklerine devam ediyor. Twitterdan yürütülen anında soru-cevap uygulamasının bu ayki konusu 9 Mayıs Dünya Çölyak Günü dolayısıyla “çölyak” olarak belirlendi. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Gastroenteroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Aydan Kansu ve Obezite, Diyabet ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanlığından Diyetisyen Eylem Zehra Kelat 1 saat boyunca Sağlık Bakanlığı sosyal medya kullanıcılarının Çölyak ile ilgili merak ettikleri soruları yanıtladı. SORU : Çölyak nedir? Kalıtsal olarak duyarlılığı olan bireylerde başta buğday olmak üzere bazı tahılların alınmasıyla ortaya çıkan incebağırsakta yapısal bozukluğa yol açan ve pek çok sistemi tutan hayat boyu devam eden bir hastalıktır. SORU: Glütenli yiyecekler yemenin sonuçları nelerdir? Çölyaklı bir hasta glütenli ürün yerse kansızlık, kemik zayıflığı, ishal, kilo kaybı ve bağırsak lenfoması gibi hastalıklar gelişebilir. Çölyaklı olmayan bir birey glütenli ürün tüketebilir. SORU: 5 yıldır çölyak hastasıyım. Diyetimi hiç bozmadım ama bozmadığım halde ara ara mide bulantısı ve ağrı çekiyorum. Endoskopide de çölyak’a dair bir şey çıkmadı. Bu neden olabilir? Diyetinize tam uyuyorsanız ve endoskopik bulgularınız tamamen normalse şikayetleriniz çölyak hastalığına bağlı değildir. 36 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 SORU: Geçmek bilmeyen ve sürekli tekrarlayan ağız yaralarının, bağırsak sancılarının, kilo alamamanın bu hastalıkla bir ilgisi var mı? Çölyak hastası olabilir miyim? Evet çölyak olabilirsiniz. Kesin tanı için mutlaka gastroenteroloji uzmanına başvurmanız gerekiyor. SORU: Çölyak bulaşıcı mıdır? Çölyak bulaşıcı bir hastalık değildir, ancak kalıtsal bir hastalık olduğundan aile içerisinde çölyaklı bireyin olması diğer bireylerin çölyak olma olasılığını 10 kata kadar arttırır. SORU: Sürekli mide bulantısı yaşıyorum, testlerimde de çölyak pozitif çıkmış. Endoskopi yaptırmam şart mı? Çölyak hastalığının kesin tanısı ince bağırsak biyopsisi ile konulmaktadır. SORU: 8 yaşına bir oğlum var ve iki hafta önce çölyaklı olduğunu öğrendik. Hemen diyete başladık. Bununla ilgili başka hastalıkların da gelişebilecek olması beni endişelendiriyor. Bunun için hangi bölümlere görünmeliyiz? Çölyak bağışıklık sistemi ile ilişkili bir hastalıktır. Bu nedenle çocukluk çağı diyabeti, tiroit hastalığı gibi hastalıklar çölyak hastalığı ile birliktelik gösterebilir. Çölyaklı bir çocuk mutlaka çocuk gastroenteroloji bölümü tarafından izlenmelidir. SORU: Marketlerde Glütensiz olarak satılan ürünlerin içeriğinde az miktarda da olsa GLÜTEN var mıdır? SORU: Süt konusunda da bazı yerlerde içilmemesi gerektiği yazıyor, ne yapmalıyım? SORU: Çölyak en çok hangi yaş aralığında görülür? Süt tüketiminde bir sorun yoktur. Glütensiz besinleri yeteri kadar tüketmenizde sakınca görülmez. SORU: Çapraz bulaşma riskini en aza indirmek için neler yapmalıyım? Glütensiz ürün olarak etiketlenen ürünleri rahatlıkla tüketilebilirsiniz. Her yaşta görülen bir hastalıktır. Çölyak hastalığı semptomları bazı kişilerde erken yaşlarda ortaya çıkarken bazıları ise yetişkinliğe kadar gayet sağlıklı görünebilirler. SORU: Kozmetik ürünler ve ilaçlar glüten içerir mi? Evet içerebilir. Etiketleri dikkatle okunmalıdır Çok küçük bir çapraz bulaşma bile çölyaklı bir birey için risk teşkil edebilir. Yemek pişirilen ortamları ayrı tutarak çapraz bulaşma riskinin önüne geçebilirsiniz. SORU: Çölyak hastalığı kadın ve erkeklerde farklılık gösterir mi? SORU: Çölyak hastasıyım. Hastalığın ömür boyu süreceğini biliyorum fakat evremde bazen zamanla geçtiğini, diyete ihtiyaç duyulmadığını duyuyorum. Böyle bir durum olabilir mi? Çölyak kadınlarda daha sık görülür, ancak belirtileri cinsiyet farkı gözetmez. Tekrarlayan düşük, düşük doğum ağırlıklı bebek sahibi olan ve kısır olan kadınlarda çölyak hastalığı olabilir. Çölyak hayat boyu devam eden bir hastalıktır. Geçmesi söz konusu değildir. Bugün için tek tedavisi ömür boyu GLÜTENSİZ diyettir. SORU: Çölyaklı bir hastada diyete uyulduğunda hastalığın iyileşme olasılığı var mıdır? SORU: Çölyak hastasıyım, fasulye tüketmem doğru mu? Fasulye tüketebilirsiniz. Çölyaklıların mutlaka ürün etiketlerini okumaları gerekmektedir. Glüten içermeyen ürünler kullanmaları gerekmektedir. Kurubaklagiller rahatça tüketilebilir. Normal un yerine patates unu, mısır unu, nohut unu, pirinç unu, kestane unu kullanılabilir. SORU: Çölyak unlu mamulleri sık tüketenlerde ortaya çıkar mı? Unlu mamullerin alım miktarı hastalığın ortaya çıkması ile ilişkili değildir. Çölyaklı bir bireyin ömür boyu glütensiz beslenmesi gereklidir. Hastalığın tamamen ortadan kalkması gibi bir durum söz konusu değildir. SORU: ÇÖLYAK hastalığı teşhisi konulurken en çok hangi hastalıkla karıştırılmaktadır? Çölyaklı bir bireyde vücut, buğday, çavdar, arpa ve yulaf proteinine karşı aşırı duyarlılık gösterir. Bunun sonucunda kişide ishal, kusma, karın ağrısı, iştahsızlık gibi semptomlar ortaya çıkar. Bu nedenle kronik ishal yapan diğer nedenler, irritable bağırsak hastalığı, anemi ile karıştırılabilir. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 37 portre PROF. DR. MÜNCİ KALAYOĞLU Memorial Şişli Hastanesi Organ Nakli Merkezi ve Çocuk Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Münci Kalayoğlu, organ nakli konusunda dünyanın en önemli isimlerinden biridir. “Türkiye’de organ naklinin duayeni” olarak anılan Kalayoğlu, bugüne kadar 2000’den fazla karaciğer nakli, 4000’e yakın da böbrek nakli gerçekleştirmiştir. Prof. Dr. Kalayoğlu, 1940 yılında Ankara’da doğdu. 1963 yılında Ankara Tıp Fakültesi’nden mezun olan Kalayoğlu, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı’nda görev yaptı. 1967-1968 yılları arasında Mount Sinai Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı’nda, 1968-1971 yılları arasında Pittsburgh Çocuk Hastanesi Çocuk Cerrahisi Ana Bilim Dalı’nda çalışmalar yapan Prof. Dr. Kalayoğlu, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 1972 yılında Doçent, 1977 yılında Profesör unvanlarını aldı. 1981-1983 yılları arasında Pittsburgh Üniversitesi Transplantasyon Bölümü’nde, karaciğer transplantasyonunda öncü olan Prof. Thomas Starzl’ın yanında çalışmalar yapan Prof. Kalayoğlu, 1983’de Wisconsin Üniversitesi’nde Karaciğer Transplantasyonu Programı’nı başlattı. 1988 yılından bu yana, bu programın başkanlığını yürütmekte olan Prof. Kalayoğlu, ayrıca aynı üniversiteden 1986 yılında Doçent, 1988 yılında Profesör unvanlarını aldı. Türkiye’ye dönmeden önce; Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Wisconsin Üniversitesi’nde Organ Nakli ve Transplantasyon Merkezi Başkanı olan Prof. Dr. Kalayoğlu, 2 Ekim 2006 tarihinden bu yana Memorial Şişli Hastanesi Organ Nakli Merkezi ve Çocuk Cerrahisi Bölüm Başkanı olarak görev yapmaktadır. 38 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 PROF. DR. MÜNCİ KALAYOĞLU DÜNYANIN YAŞAYAN EN YARATICI 20 ÇOCUK CERRAHI ARASINDA Organ nakli ve çocuk cerrahisindeki başarılarıyla dünya çapında tanınan Memorial Şişli Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Münci Kalayoğlu, Amerika’da web dünyasının en prestijli kuruluşlarından “Top Master’s in Healthcare Administration” tarafından “Dünyanın Yaşayan En Yaratıcı 20 Çocuk Cerrahından Biri” seçildi. Tıp alanında en iyi isimleri belirleyerek doktorların kariyerlerini geliştirmelerine yardımcı olan ve eğitim programları ile sağlık kuruluşlarına ücretsiz bilgi sağlayan bu saygın kuruluşun web sitesinde yayımladığı çalışmada, dünyada çocukların hayatlarını kurtaran ve kendi tıp alanlarını kökten değiştiren yeniliklere imza atmış 20 tıp doktorunun kariyer başarıları anlatılıyor. Listede adı geçen tüm cerrahlar çocuk cerrahisi alanında tıp bilimine büyük katkılar yapmış ve bu tıp alanını sonsuza kadar değiştirmiş kişiler olarak aktarılıyor. Organ nakli, fetal ve çocuk cerrahisi, kalp ameliyatları, göz, kafa ve yüz cerrahisi, plastik ve rekonstrüktif cerrahi alanlarına büyük katkıları bulunan bu doktorlar, yeni yöntemlerin geliştirilmesine öncülük eden sıra dışı cerrahlar olarak tanıtılıyor. “Çocukların gülümsemesini görmek her şeyden değerli” Prof. Dr. Münci Kalayoğlu, “Dünyanın Yaşayan En Yaratıcı 20 Çocuk Cerrahından Biri” olarak gösterilmesinin kendisi için bir gurur kaynağı olduğunu şu sözlerle dile getiriyor: “Dünyada çocukların cerrahi olarak tedavi edilmesinde çok önemli buluşları olan isimlerle aynı listede olduğumu görmek benim için büyük bir onur. Bu mutluluğu hem Amerika’da çalıştığım dönemde başında bulunduğum ekibe hem de şu anda aynı yolda birlikte yürüdüğüm arkadaşlarıma borçluyum. 8 senedir çalıştığım Memorial Şişli Hastanesinde çocuk böbrek ve karaciğer ameliyatlarında dünya standartlarının üzerinde başarılara imza attık. Çocuklarımız bizim geleceğimiz ve hasta bir çocuğun iyileşip gülümsemesini görmek bizim için çok değerli. Bilimsel ve teknolojik gelişmeleri yakından takip eden, bunları en iyi şekilde uygulamayı ilke edinen bir ekibin başında olmak, ülkemin adını bu şekilde dünyaya duyurmak meslek hayatımın en önemli dönüm noktalarından biri” “Dünyada ilkleri gerçekleştiren Türk cerrah” Top Master’s in Healthcare Administration alfabetik olarak yayınladığı listede Prof. Dr. Münci Kalayoğlu’nu şöyle tanımlıyor: Prof. Dr. Münci Kalayoğlu halen Memorial Şişli Hastanesi Organ Nakli Bölüm Başkanı olarak görev yapmaktadır. Bu göreve başlamadan önce Pittsburg Çocuk Hastanesi’nde başarılı çalışmaları ile öne çıkmış ve daha sonra Wisconsin Üniversitesi’nde “Karaciğer Transplantasyonu Programı”nı kurmuştur. Öncü bir çocuk cerrahı olarak, 2500’den fazla hastada karaciğer nakli gerçekleştirmiştir. Bunların içerisinde Wisconsin Eyaleti’nde ilk karaciğer nakli operasyonu, Wisconsin Eyaleti’nin ilk reduced-size karaciğer nakli, ilk cluster nakli(karındaki tüm organların nakli), erişkinden erişkine ilk canlı karaciğer nakli, ilk çocuk karaciğer nakli ve eyaletteki en küçük çocuğa gerçekleştirilen karaciğer nakli operasyonları sayılmaktadır. Wisconsin Eyaleti’nde gerçekleştirilen ilk ve tek siyam ikizlerinin ayrılması ameliyatını da gerçekleştirmiştir. Prof. Dr. Kalayoğlu, organ nakli alanında çığır açan ve organların daha uzun süre saklanmasına imkân sağlayan Belzer UW koruma sıvısının geliştirilmesine de öncülük etmiştir” SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 39 haber OHSAD SAĞLIKTA ORTAK ÇÖZÜM TOPLANTILARI-5 ANTALYA’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) tarafından bu yıl 5’incisi düzenlenen “OHSAD Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantıları” Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun da katılımıyla Antalya’da gerçekleşti. Programın açılış töreninde bir konuşma yapan Bakan Müezzinoğlu, insanlar ve ülkeler için zor olan bir alanı tartıştıklarını, ortak çözümler üretmeye çalıştıklarını söyledi. 42 zorunda bulunduklarını vurgulayan Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, şöyle devam etti: Sağlıkta bilimi merkezde tutmak ve bilimsel gelişmeleri göz ardı etmeden yürümek zorunda olduklarını dile getiren Müezzinoğlu, “Teknolojik gelişmeleri göz ardı etmeden yönetmek zorundayız. Hizmet sunumunun kalitesini her geçen gün geliştirerek sunmak zorundayız. Hizmet sunum miktarlarının kalitesini her geçen gün geliştirerek sunmak zorundayız. Vatandaşımızın hastaneye ulaşımının önündeki engelleri kaldırmak zorundayız” diye konuştu. “Özel sektörde hastane sayısı 2002’de 271, 2013’de bin 342. Yani yüzde 100’den fazla artış var. Toplam hastane içindeki payı 2002’de yüzde 7,7, 2014’de yüzde 18,7. Muayene payı 2002’de 3,6’dan, 2014’te 17,8’e, yoğun bakım sayısı 992’den 2014’te 9 bin 759’e, toplam hekim sayısı 2008’de 10 bin 481, 2012’de 18 bin 328’e geldi. Bütünsel baktığımızda birbirimizin rakibi, birbirimizin ayağını tökezleten, bir diğerini kenara bırakıp kendisini ön plana çıkaran bir anlayışın mensupları değiliz. 7576 milyon, önümüzdeki vizyonda da 85 milyonlara gidecek bir ülkenin insanının tamamına sağlık hizmeti sunacak, hakkaniyeti sunacak, en ücra köşedeki vatandaşımızın da insanca sağlıktan hakkaniyetli hizmeti alabileceği hedeflerden vazgeçemeyiz.” Hem kamu hem de özel sektörün sağlıkta üzerine düşeni iyi yapmak Türkiye’de geçen 10 yılda vatandaşa sağlık sunumunda yakalanan bir ba- SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 şarı bulunduğunu dile getiren Bakan Müezzinoğlu, bunun sadece kamu hastaneleri ve yöneticilerinin değil, özel sektörün de başarısı olduğunu belirtti. Müezzinoğlu, son 10 yılda yüzde 75 memnuniyet oranına ulaşarak üst limite geldiklerini ancak bunu yüzde 80’lere taşımaları gerektiğini anlatarak, şöyle konuştu: “Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yıl dönümünde hedeflerimiz artık insanını sağlık hizmetleri sunumunda memnun eden bir anlayışın ötesine geçebilen, yakın coğrafyasındaki 1 milyon insana sağlık turizminde Türkiye’yi merkez yapan bir hedefi projelendirmek. Türkiye’nin pastadan aldığı 1 milyar doları 5 yıl sonra 10 milyar dolara çıkarabiliyorsak, 2023’te 20-25 milyar dolarlara çıkarabiliyorsak, özel sektörün alacağı pay hesap ettiğinin çok daha ötesindeki beklentilerle geri dönecek. Bunun için sağlık turizminde yeni yeni proje ve vizyonlar geliştirmemiz lazım.” Sağlıkta Reformlar Devam Ediyor Programa katılan SGK Başkanı Yadigar Gökalp İlhan da kurumlarının bin 73 devlet, 98 üniversite hastanesi ile bin 677 Sağlık Ocağı, 23 bin 622 eczane, 4 bin 696 adet optisyenlik olmak üzere 31 bin 166 sağlık kuruluşuyla hizmet verdiklerini söyledi. Tüm vatandaşların memnuniyetinin önem taşıdığını, bu nedenle sağlık hizmetinin kalitesinin artırılması gerektiğini vurgulayan İlhan, “Sağlıkta reformları birlikte gerçekleştirdik. Bunlar devam ediyor. SGK’nın 2009 yılında 29 milyar lira olan sağlık harcaması, 2013 yılında 50 milyar liraya yükseldi. 2009 yılında kişisel sağlık harcaması 484 lira iken, 2013 yılında 699 liraya çıktı” dedi. Sağlık turizminden 1 milyar dolar OHSAD Başkanı Dr. Reşat Bahat, Türkiye’nin sağlığa zannedildiği gibi çok değil, az para harcadığını savunarak, 2008 yılında sağlığa ayrılan pay yüzde 6,11 iken, bugün bunun yüzde 5,3’e düştüğünü ifade etti. OECD ülkelerinin ortalamasının yüzde 8,3 olduğunu bildiren Bahat, “Dünya standartlarında hizmet sunuyoruz ama sağlığa ödenen para az. Bizim üzerinde durmamız gereken konu, oran olarak da az. Özel sektör olarak 2008’de 2 milyon hasta bakıyorduk, bugün 85 milyon hastaya bakıyoruz. Sağlık turizmi 2008’de adeta hiç yoktu. Bugün 1 milyar dolara yakın sağlık turizmi yapıyoruz” diye konuştu. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 43 haber SAĞLIK SEKTÖRÜNDE PLANLAMA VE GELECEK Dr. Sema AKGÜN projeksiyonunu çok daha net yapabilirler • 2008’den bu yana yaşanan planÖN DEĞERLENDİRMELER VE GÖRÜŞLER • Planlama, kamu özel ve üniversitelerin tümü için yapılmalıdır • Planlama, özel sektörün gelişimini engellemeyecek ve hizmet kalitesini düşürmeyecek çözümler içermelidir • Sektörün heterojen yapısı daha da arttı. planlama detaylarından önce, tüm paydaşların katıldığı bir çalışma ile ülkenin sağlık stratejisi revize edilmeli ve planlama bu hedefler doğrultusunda yeniden yapılmalıdır 2008’de yaşanan ve ani yasaklarla gelen planlamanın gerekçesi, sağlıkta nitelikli insan kaynağının yetersiz olmasıydı. Bu nedenle eğitim kurumlarında öğrenci kontenjanları birkaç misli oranında arttırıldı ve 2023 hedeflerine uygun hale getirildi. Ancak 2023 sonrasında bu kontenjanların ne olacağı konusunda bir projeksiyonun yapılmamış olması, nitelikli insan gücünde istihdam fazlası olma riskini de beraberinde getirdi. nel kullanılır, planlanlama saplıklı olur ve sektör paydaşları gelecek Özel sağlık sektör toplamda %20 oranında büyüdü ancak bu büyümenin detay analizine bakıldığında; büyü- • Katı yasakçı bir politika, sektör gelişimi için tehdittir • Sağlıkta • Bu şekilde, kaynaklar daha rasyo44 lama uygulamaları ile sağlık sektöründe asimetrik bir büyüme yaşandı. 2008’den önce açılmış olan sağlık kuruluşları mağdur oldu. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 menin büyük kısmının planlamadan hemen önce alınan ön-izinlerle açılan yeni hastanelerdi, mevcut hastanelerde böyle bir büyüme gerçekleşmedi. Sağlık Bakanlığı, 29 sağlık bölgesinde temel sağlık hizmetlerini homojen olarak dağıtmayı; nitelikli sağlık hizmetlerini ise yine bu ana bölgeleri gözeterek, ülke insan kaynağına uygun olarak planlamayı ilke edindi. Sağlıkta planlama, ana hatlarıyla doğru amaçlarla başlasa da uzun vadede beklenilen hedeflere ulaşamadı. Özel sağlık sektörünün heterojen yapısı, farklı ihtiyaçları, devlet politikaları belirlenen kriterlerin asimetrik uygulanmasına neden oldu ve sonradan birçok düzenleme yapılması ihtiyacı ortaya çıktı. Bu nedenle sağlıkta planlamanın, sektörün stratejik hedefleri doğrultusunda tüm paydaşları içecek kapsamda yeniden yapılması gerekliliği oluştu. Sağlık sektörünün büyümesi planlama ile kontrol altına alınınca; sektör, çözüm olarak vakıf üniversite hastaneleri açma yoluna gitti. Bunun sonucu olarak ülkemizdeki eğitim kurumları; Sağlık Bakanlığı eğitim hastaneleri ve açılmış tıp fakültesi sayısı ile dünyada eşi olmayan bir sayıya ulaştı. Ancak bu mevcut eğitim kurumlarının çoğu eğitim ve öğretim kaliteleri açısından standartların altında kaldı. Sağlık sektörünün geleceği planlanırken, dikkate alınması gereken en önemli başlıklardan biri, SAĞLIK Turizmidir. Ülkenin sağlık turizmi hedefleri belirlenirken, mevcut kapasitesi, gelişim olanakları ve yakın coğrafyasında benzeri olmayan bilgi birikimi dikkate alınmalıdır. Türkiye, akılcı düzenlemelerle dünyanın sağlık turizmi ve sağlık eğitimi konusunda cazibe merkezi haline gelebilir. Bu amaçla sağlık turizminin bir devlet politikası haline getirilmesi, tanıtım organizasyonunun Başbakanlık tanıtım ajansları tarafından yönlendirilmesi ve gerekli mevzuat değişiklikleri yapılarak, ülkenin bu mevcut kapasitesinin maksimum verimlilikte kullanılması sağlanmalıdır. Nitelikli sağlık personeli eğitiminde, bundan sonra kaliteye odaklanılması, farklı dillerde hizmet verebilecek personelin eğitilmesi, ülkemizde sağlık hizmet kalitesini yukarıya taşırken, sağlık turizminin gelişimine de büyük katkı sağlayacaktır. Sağlıkta Gelecek Planlaması ve Tehditler • Eğitimci havuzunun mevzuat kı- sıtları nedeniyle verimli kullanılamaması ve farklı korkuların verimliliğe engel olması • Ar-Ge kaynaklarının kullanımında yaşanılan zorluklar • Tıbbi cihazların dağılımının rasyonel planlanamaması • Teknolojiyi değerlendiren kurulun yetersizliği • Yasaklar nedeniyle, ihtiyaç duyu- lan teknoloji yatırımlarının yapılamaması • Mevzuatta olan sık değişiklikler • Sağlık eğitim gücünün ülke gene- linde kurumlar arasında ileri derecede dengesiz dağılması • Tam Gün Yasası sonrasında geli- • Sağlık politikalarına yön verecek çıktılardan sağlıklı veri analizi ve sürekli değerlendirme yapacak bağımsız bir yapılanmanın olmaması şen atmosferde, öğretim üyelerinin kurum aidiyetlerinin ortadan kalkması ve bunun sağlık eğitimi üzerine olan olumsuz etkisi • Sağlık sektör paydaşlarının tümü- mesinin yapılamaması • Sağlık turizmini destekleyecek ya- sadece sağlığa erişimi kolaylaştırma odaklı olması ve niteliğin yeterince dikkate alınmaması • Sağlık personeli istihdamının be- • İhtiyaç ve verimlilik değerlendiril• Düzenlemelerin nün temsil edildiği bir SAĞLIK BİRLİĞİ nin olmaması bancı dil bilen sağlık personelinin olmaması lirli illerde yoğunlaşması • 3000 hizmet sunucusuna karşılık, • Finansal tek bir hizmet alıcısının olması sürdürülebilirliğin tehlikede olması • Sağlık eğitiminin ve sağlık araştır- • Sağlık hizmetlerinin hizmet sonmalarının, sadece sunulan sağlık hizmeti ile finanse edilmeye çalışılması ve ek eğitim ödeneklerinin bulunmaması • Sadece bütçe odaklı SGK politikaları • Kaynakların kullanımında popülist davranılması ve siyaset baskısı • Özel sağlık sektörünün yaşadığı sorunlarla ilgili kendini doğru ifade edememesi ve olumsuz örneklerin siyasete yön vermesi • Sağlık eğitimi veren kurumların eğitime başlama ve devam standartlarının net olmaması rası takibinin yapılamaması nedeniyle oluşan kaynak israfı • Sağlık sektörünün sosyal boyutu nedeniyle paydaşlar ve diğer sektörel değişikliklerden etkilenmesi • Nitelikli insan kaynağının yetersizliği • Sağlık ihtiyacının net belirlenememesi • Nitelikli insan kaynağının geleceğinin ciddi tehdit altında olması • Planlama uygulamalarının sonuçlarının takibi ve sonuçların değerlendirilmesindeki eksiklikler ve verilerin eksik ve güve• Sağlık hizmet çıktıları ile ilgili ob- • İstatistik nilmez olması. Veri analizi yetkinlijektif verilerin olmaması; planlamanın, çıktılardan bağımsız olarak, sadece girdilere dayanarak yapılması • Vakıf üniversite hastane sayısının insan kaynağının daha da yetersiz hale gelmesi zamanda hizmet sunucusu olması ğimizin sınırlı olması fazla olması • Planlamaya yön verebilecek veri- • Sektöre mülkiyet odaklı bakış lerin bilgiye dönüşmesinde sıkın• İnsan kaynaklarının verimsiz kullatılar yaşanması nılması • Sağlıkta aşırı branşlaşma ile kısıtlı • Sağlık hizmet planlayıcısının, aynı • Kaynakların kıt olması ve sağlık endüstrisinin dışa bağımlı olması SAĞLIK SEKTÖRÜNDE PLANLAMA VE FIRSATLAR • Niteliğin değil, niceliğin ücretlen- • Sağlık sektörün önünün açılmadiriliyor olması sı durumunda; sağlık turizminin, • Sağlık sektörünün GSMH’ dan aldı- ülkenin ana gelir kaynaklarından ğı payın giderek azalması • Kişi başı GSMH 10.000 doların üzerinde olan ülkemizde, kişi başı sağlık harcamasının hala doların altında olması biri olma imkânı • Sağlık turizmi gibi, sağlık eğitimin- de de uluslar arası eğitim sunma kapasitesi olması • Yakın coğrafyadaki sağlık hizmet SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 45 ve eğitim kalitesinin düşük olması SAĞLIKTA PLANLAMA TALEPLERİ • Genç nüfus • Sağlık planlama üst kurulu kurulması ve bu kurul ile sağlık kuruluş• Ülkenin gelişme hızı larının planlamasının, kuruluşların • Bilgi üretme ihtiyacının farkında özellikleri dikkate alınarak yapıl- • Kamu, üniversite ve özel hastane- lerin uygun kapasitelerinin, eğitim amaçlı olarak ortaklaşa kullanılabileceği bir sistemin oluşturulması ve buna uygun mevzuatın hazırlanması olunması ması varlığı lerinin bir arada temsil edildiği, özerk yapıda bir sağlık birliğinin kurulması rin birleşmesinin desteklenmesi. Yenilenmenin ve birleşmelerin teşvik edilmesi yeli olan branşlara farklı çözümler üretilmesi sektör paydaşlarının aynı hizada yürümesi (SGK, belediye, itfaiye, finans…) kurulların ortak hedeflerle eşgüdümlü olarak çalışmasının sağlanması turizmi koordinasyon üst kurullarında özel sektör temsilcilerinin de bulunması ve bu konuda bir ulusal politika geliştirilmesi ve klinik bazlı afiliyasyonla• Ekonomik ve siyasi istikrarın de- • Sağlıkta etik istihdam değerlen- • Kurum rın geliştirilmesi vam edeceği beklentisinin olması dirme modelinin geliştirilmesi binalarının yenilenmesi • Dinamik ve güçlü özel sektörün • Kamu, özel ve üniversite hastane- • Hastane ve küçük - orta ölçekli hastanele- • Tamamlayıcı sağlık sigortasının gelişme kapasitesi, uygulama potansiyeli • Kişi başı milli gelirin artması • Gelir dağılımının giderek düzelmesi • Stratejik planlama gerekliliğinin hissedilmesi • Sağlık hizmetine ulaşımda doygunluğa ulaşılmış olması • Sağlık turizmi açısından potansi- • Sağlık • Kamuda, sağlıkla ilgili çalışan tüm • Sağlık • Kaynağın kısıtlı olmadığı branşla- • Tıp fakültelerine sağlık eğitim ma- liyeti için ilave eğitim katkısı veril- rın serbest bırakılması • Kayıt dışılığın giderek azalması mesi (öğrenci başına 15-20.000 TL) • Kamu, özel ve üniversite hastane• Başbakanlık Tanıtım Ajansları lerine hakkaniyete uygun davra- • Temel branşlar için planlamanın kapsamında bünyesinde, sağlık turizm ajansı açılması ile tanıtım faaliyetlerinin regüle edilebilirliği • Ar-Ge altyapısının artmış olması • SGK’nın düzenli ödeme alışkanlığı 46 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 nılması • 2017 yılından sonrası sağlık eğiti- miyle ilgili kontenjan hedeflerinin sektörün ihtiyacı göz önüne alınarak yeniden planlanması yapılması, özellikli branşların serbest bırakılması * Dr. Sema Akgün’ün OHSAD Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantıları-5’te yaptığı sunumundan alınmıştır. haber 8 MAYIS ‘DÜNYA TALASEMİ GÜNÜ’ TÜRKİYE VE DÜNYADA TALASEMİ Talasemi (hemoglobinopati) Türkiye dâhil, tüm Akdeniz ülkelerinde önemli bir halk sağlığı sorunudur. Vücudun yeterli miktarda ve yüksek kalitede kan üretimini engelleyen, kalıtımla geçen, önlenebilir bir kan hastalığıdır. Tedavi maliyeti yüksek ve yıpratıcı; korunma ise ucuz ve kolaydır. Hastalığın görülebilen formları şu şeklidedir: • Talasemi Minör (Talasemi Taşıyı- cılığı): Bu bireyler, tamamen sağlıklıdır. Ancak, her iki ebeveyn de talasemi taşıyıcı ise, çocuklarına aktardıkları talasemi geni ile talasemi hastalığına neden olabilirler. • Talasemi İntermedia: Hastalık belirtileri genellikle ileri yaşlarda başlayan, kan gereksinimleri daha az olan hastalığın hafif formudur. • Talasemi Majör: Akdeniz anemisi olarak da bilinir. Erken çocuklukta 48 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 bulguları başlayan (6 ay civarında), çok ciddi bir kan hastalığıdır. Bu çocuklar vücutları için gerekli hemoglobini yeterince yapamazlar. Yaşamın ilk bir yaşında solukluk, halsizlik, karın şişliği ile sağlık kurumuna başvururlar. Derin anemi, karaciğer ve dalakta büyüme en önemli özellikleridir. Kemik deformiteleri, büyüme ve gelişme geriliği ise geç görülen bulgulardır. Yaşama şansları, 3-4 haftada bir uygulanan kan transfüzyonları ve demir bağlayıcı tedaviye bağlıdır. DÜNYADA DURUM • En son verilere göre, • Dünyada 229 ülkenin % 60’ında hemoglobin bozuklukları endemiktir. • Dünya nüfusunun % 5.2’si, gebe kadınların % 7’si hemoglobin bozukluklarından etkilenmektedir. • Her yıl 332.000 bebeğin % 83’ü (275.000) orak hücre bozuklukları ve % 17’si (57.000) talasemi olarak doğmaktadır. • Taşıyıcı sayısı 269 milyondur. • Her yıl yaklaşık 1 milyon yeni taşıyıcı dünyaya gelmektedir. • 5 Yaş altındaki ölümlerin % 4.3’ü talasemi ve hemoglobinopatiler nedeniyle olmaktadır. TÜRKİYE’DE ORANLAR: Talasemi taşıyıcılık oranı yaklaşık % 2.2’dir (illere göre 0.7-13.1 arasında değişmekte), Taşıyıcı sayısı 1.300.000 civarı, Hasta sayısı 4.500 civarı, Yıllık beklenen yeni hasta sayısı 150 ve Yıllık beklenen prenatal tanı 600 civarıdır. HEMOGLOBİNOPATİ KONTROL PROGRAMI Türkiye’de çok sayıda Hb varyantının görülmesi, Anadolu’da yıllar boyunca çok çeşitli ırk ve kültürlerin yaşamasından ve akraba evliliklerinden kaynaklanmaktadır. Türkiye’de yaklaşık olarak her dört evlilikten biri akraba evliliğidir (% 21.7). Akraba evlilikleri en çok (%70 civarı) birinci dereceden akrabalar arasında gerçekleşmektedir. Bilindiği gibi akraba evlilikleri nadir görülen otozomal ressesif geçişli hastalıkların toplumdaki sıklığını artırmaktadır. Çiftlere ‘’Evlilik Öncesi Tarama’’ yapmak bu açıdan çok önemlidir. Örneğin, talasemi taşıyıcısı bir kişi ile sağlam bir kişi evlenecek olursa doğacak çocukların sağlam olma ihtimali % 50, talasemi taşıyıcısı olma ihtimali % 50’dir. Fakat iki talasemi taşıyıcısı evlenecek olursa bu durumda doğacak çocukların taşıyıcı olma ihtimali % 50, hasta olma ihtimali % 25’dir ve sağlam olma ihtimali % 25’dir. Planlaması ve Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde Ulusal Hemoglobinopati Konseyini kurmuşlardır. ÜLKEMİZDE TALASEMİ ÇALIŞMALARI Ülkemizde sık görülen talasemi, orak hücreli anemi ve diğer anormal hemoglobinleri önlenmek, bu hastalıkların tanı ve tedavisine yönelik faaliyetlerin usul ve esaslarını düzenlemek amacıyla; 24 Ekim 2002 tarihinde yürürlüğe giren Kalıtsal Kan Hastalıklarından ‘Hemoglobinopati Kontrol Programı ile Tanı ve Tedavi Merkezleri Yönetmeliğine’ göre, Hemoglobinopati taşıyıcılığının sık görüldüğü 33 ilde “Kontrol Programı” başlatılmıştır. Türkiye’de hemoglobinopati ile ilgili ilk çalışmalar 1950’li yıllarda, Prof. Dr. Muzaffer Aksoy tarafından başlatılmıştır. 1970’li yıllarda, sağlıklı Türk toplumunda talasemi taşıyıcı sıklığı %2.1 olarak bulunmuştur. Ülkemizde 30.12.1993 tarihinde 3960 sayılı Kalıtsal Kan Hastalıkları ile Mücadele Kanunu çıkmıştır. Bu çerçevede Sağlık Bakanlığına bağlı olarak Antalya, Hatay, Mersin ve Muğla’da 1994 yılında talasemi merkezleri kurulmuştur. 23.06.2000 tarihinde, ülkemizde talasemi ve hemoglobinopati konusunda çalışan tüm merkezler, vakıflar ve dernekler Bakanlığımız Ana Çocuk Sağlığı-Aile 08.04.2005 tarih ve 62 sayılı genelge ile de hemoglobinopati kontrol programı illere bildirilmiştir. Tüm dünya olduğu gibi ülkemizde de 8 Mayıs “Dünya Talasemi Günü’’ olarak çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 49 haber SOLARYUMA GİRMEDEN BİR KEZ DAHA DÜŞÜNÜN Doç. Dr. Murat Gültekin “Özellikle kadınların bronzlaşmak amacıyla tercih ettiği solaryumun bilimsel olarak ortaya konulmuş kanser yapıcı etkileri bulunduğundan solaryuma girerken sağlık risklerini dikkate almak gerekiyor” Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kanser Daire Başkanı Doç. Dr. Murat Gültekin yaptığı açıklamada,solaryumun kanser yapıcı etkilerinin bilimsel olarak ortaya konulduğunu belirtti. Dünya genelinde de birçok ülkelerde bu konuda düzenlemeler yapıldığını ve tedbirler alındığını vurgulayan Gültekin, bilimsel verilerin 18 yaş altı solaryum kullanımının ilerleyen yıllarda melanom (en tehlikeli deri kanseri türü) geliştirme riskini yaklaşık yüzde 80 artıracağını ortaya koyduğunu söyledi. Murat Gültekin, bu çerçevede, Belçika, Avusturya, Almanya, İspanya, Kanada gibi birçok ülkede 18 yaş altındakilerin solaryum kullanımının yasaklandığına dikkati çekti. Solaryum kullanımında, Avustralya’nın bazı eyaletlerinde 2014’te tüm topluma yasak getirilmesinin planlandığını, Brezilya’da bu toplumsal yasağın 2009 yılında uygulanmaya başladığını anlatan Gültekin, Türkiye’de de 50 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 2009’dan bu yana solaryum konusunda farkındalık etkinlikleri düzenlendiğini ifade etti. Gültekin, “Tabii ki de birkaç kez solaryum kullanarak kanser olmazsınız ama vatandaşların solaryumun sağlık etkilerini, risklerini bilerek, solaryumu kullanmasını istiyoruz. Her türlü olası sağlık etkilerinden vatandaşların mutlaka bilgilendirilmiş olmaları gerekiyor” dedi. 2012 yılında yayımlanan derlemede de bronzlaşma yataklarının 35 yaş altında kullanımının melanom gelişme riskini yüzde 87 artırdığı ve yıllık kullanım sayısı yükseldikçe melanom riskinde de artış meydana geldiği, kanserojenik etkinin ortaya çıkmasının 10-15 yıllık bir süreç gerektirdiğinden gelişmesi beklenen melanom sayılarının artacağının tahmin edildiği kaydedildi. Bilimsel veriler kansere işaret ediyor Kimler solaryum kullanmamalı? Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) tarafından 2007 yılında yayınlanan meta-analizde, solaryum kullanımı sonucu, cilt kanseri gelişiminde anlamlı risk artışı olduğu sonucuna ulaşıldığı belirtildi. Uluslararası sağlık kuruluşları, solaryum kullanmasının riskli olduğunu bildirdiği kişiler şöyle: İlk maruziyet yaşının değerlendirildiği tüm çalışmalarda, 30 yaş altında başlanan maruziyetle artmış cilt kanseri riski arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunduğu saptandı. “Tip1, yani hassas cildi olanlar, 18 yaşından küçükler, çok sayıda beni bulunanlar, çocukluk çağında sık güneş yanığı öyküsü olanların, premalign veya maligncilt lezyonları bulunanların, güneşe bağlı ciltlerinde leke ve iz oluşmuş kişiler, kozmetik ürün kullananlar, ilaç kullananlar.” SOSYAL MEDYA VE İLAÇ ŞİRKETLERİ Dr. Sertaç DOĞANAY Tek Doz Dijital ve Social Touch Kurucusu Sosyal medya, yeni nesil web teknolojilerinin getirdiği kullanıcı kolaylığı ve iletişim hızıyla yakalanan, içeriğin internet kullanıcıları tarafından oluşturulduğu ve eş zamanlı bilgi paylaşımının takip edildiği dijital kanallar bütünüdür. Bu iletişim aracının gücünü fark eden markalar; bilinirliklerini arttırmak, kampanyalarını duyurmak, satış yapmak, takipçileri ile etkileşime geçmek gibi stratejiler için sosyal medyayı aktif olarak kullanmaktadırlar. Ancak sağlık sektörü, sosyal medyayı diğer sektörler kadar etkili kullanmamaktadır. IMS Health raporuna göre; 50 büyük ilaç firmasının yarısı tüketiciler ve hastalarla sosyal medya üzerinden etkileşime girmemekte. Listedeki büyük ilaç firmalarından Twitter, Facebook ve Youtube iletişim kanallarının hepsini kullanan sadece 10 ilaç firması var. 50 firmadan; 22 firma Twitter, 17 firma YouTube ve 15 firma Facebook kanallarını iletişim aracı olarak kullanmakta. IMS Health, 3 sosyal medya kanalını da kullanan (Facebook, Youtube ve Twitter) ilaç şirketlerini; erişim, ilgililik ve katılım endekslerini (beğeni, paylaşım ve re-tweet) kullanarak sıraladı. Birinci; açık ara farkla, 3 kanalı da aktif olarak kullanan Johnson & Johnson oldu. İlaç firmalarının, sosyal medya yaklaşımları farklılık göstermektedir. Ancak sağlık sektörüne geniş bir açıdan bakıldığında, firmalar birçok fırsatı da genelde sergilenen pasif tutum nedeniyle kaçırmaktadır. Araştırma firması Accenture’nin 2.000 hasta ile yaptığı bir anket, ilaç sektörünün dijital platformlarda hastaların beklentilerini karşılayamadığını gösteriyor. Ankete katılan hastaların %64’ü ücretsiz ve faydalı içerikler karşılığında kişisel verilerini ilaç şirketleriyle paylaşabileceklerini belirtti. 52 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 Ankete katılan hastaların %38’i sosyal medya üzerinden ilaç firmalarıyla etkileşime geçmek istediklerini belirtti. Sosyal medyanın önemini ve ilaç firmalarının bu mecradaki pasif tutumlarını gözlemleyen FDA, ilaç firmaları için sosyal medya kılavuzu hazırlamaya karar verdi. Aslında FDA daha öncede ilaç firmalarına yönelik bir kılavuz hazırlamıştır. Ancak ilaç firmalarına göre; kendilerini sınırlandıran ve memnun olmadıkları bir düzenleme olduğu için beklenen sosyal medya katılımı gerçekleşmemiştir. FDA yaptırımlarından çekinen birçok ilaç firması, sosyal medyayı bir iletişim ve etkileşim aracı olarak kullanamamakta. Bu yüzden birçok ilaç firması FDA tarafından hazırlanan yeni kılavuzun bitmesini beklemekte. Kılavuzun taslak versiyonu, FDA’nın net bir şekilde ilaç firmalarının sosyal medyada nasıl hareket etmeleri gerektiğini belirten maddelerden oluşmakta. Bu maddelerden bazıları; IMS SAĞLIKTA SOSYAL MEDYA SORUMLULUK VERİLERİ SIRA FİRMA TOPLAM PUAN 1 Johnson&Johnson 70 2 GlaxoSmithKline 25 3 Novo Nordisk 23 4 Pfizer 20 5 Novartis 18 6 Boehringer Ingelheim 18 7 Bayer 16 8 Merck&Co 13 9 AstraZeneca 10 10 UCB 9 • Etki yaratmak ve iletişim kurmak için, internet sitelerinde ileti üretmek firmanın sorumluluğundadır. • Firmalar; Twitter, Facebook veya kendi blog sayfalarında iletişim kurmak için içerik üretebilir. • Belirli koşullarda, firmalar üçüncü şahıs sitelerinde tanıtımlarını yapabilirler. Firma; firmanın tanıtımını yapan, firmanın çıkarları içi hareket eden çalışanların veya reklam ajansının ürettiği içeriklerden sorumludur. Yeni kılavuzun tamamlanmasıyla birlikte ilaç firmalarının sosyal medyaya katılımındaki değişimi ve bu iletişim kanalıyla ilaç sektöründeki hareketlenmeyi ilerleyen zamanlarda hep birlikte göreceğimizi umuyorum. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 53 haber BAŞ DÖNMENİZİN NEDENİ İÇ KULAK KRİSTALLERİ OLABİLİR Kulakta yerinden oynayan kristaller baş döndürüyor lunan kristallerin arka yarım daire kanallarına düşmesi ile meydana gelmektedir. Baş dönmesi şikayeti ile doktora başvuran hastaların ortalama %20’si bu sorunu yaşamaktadır. Pozisyonel baş dönmesi iç kulak kaynaklı olup, özellikle belirli pozisyonlarda anormal baş dönmesi algılanması ile tanımlanır. Bu durumu tetikleyen pozisyon sıklıkla “Nistagmus” adı verilen ani göz hareketlerine neden olabilir. Bu göz hareketinin özelliği iç kulağın etkilenen kısmına göre değişir ve tanıda yardımcı olmaktadır. İç kulak kristallerinin yerinden oynaması olarak bilinen “Benign Pozisyonel Paroksismal Vertigo” (BPPV) başın pozisyonuyla aniden başlayan, kısa süren ve tüm dünyayı başınıza yıkma hissi veren bir baş dönmesi türüdür. İç kulaktaki denge merkezinde bu- Hastalığın oluşumunda iç kulakta dengenin sağlanmasında görevli yapılardan parçaların kopması ve buna bağlı olarak bu bölgedeki sıvıların dengensinin bozulmasına neden olmaktadır. Bu parçaların neden koptuğu çoğu vakada hala net olarak orta- Başınızı hareket ettirdiğinizde, yatakta diğer bir yöne dönerken, ayakkabılarınızı bağlamak için eğildiğinizde ya da bir rafa uzanırken aniden bulunduğunuz ortamın dönmeye başladığını hissediyorsanız bu durum iç kulak kristali kaynaklı baş dönmesine işaret edebilir. Memorial Ankara Hastanesi KBB Bölümü’nden Op. Dr. Ozan Gökdoğan, baş dönmesi ve tedavisi hakkında bilgi verdi. 54 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 ya konulamamıştır. Travma, meniere hastalığı, otoskleroz gibi kulak rahatsızlıkları, santral sinir sistemi hastalıkları ve iç kulak tümörleri gibi nedenler bu duruma neden olabilmektedir. Gece uykudan uyandırabiliyor Hastalığın başlangıcı anidir ve sıklıkla baş hareketi ile tetiklenir. Bazen uykudan bile uyandırabilir. Sıklıkla şikayetleri 20- 30 saniye kadar sürer ve dakikalar içinde normale döner. Bu şikayet bazen günler ya da haftalar sürebilir, nadiren de aylara veya yıllara yayılabilir. Bazı vakalarda periyodik olarak düzelip tekrarlayabilir. Bazı şiddetli vakalarda çok hafif baş hareketi bile çok ciddi bir baş dönmesine neden olabilir. Diğer baş dönmelerinden farklı olarak hastanın baş dönmesi atakları arasında çok az şikayeti vardır veya tamamen normaldir. Pratik bir test ile tanısı konulabiliyor İç kulak kristallerinden kaynaklanan baş dönmesini genellikle muayene ile saptanır. Tanıda bazı pozisyon testlerinden yararlanılır. Dix-Hallpike manevrası uygulanır. Bu testte hasta oturur pozisyondayken birden yatar pozisyona getirilir ve bu sırada başa belli bir pozisyon verilir. 20-30 saniye beklendikten sonra hasta oturur pozisyona alınır. Eğer tipik göz hareketleri gözlenmezse test diğer taraf için tekrarlanır. Bu testte tipik göz hareketinin gözlenmesi tanı için önemlidir. Manevralar ile tanı rahatça konulabildiği için sıklıkla ek bir teste gereksinim yoktur. Bununla birlikte bu durumu diğer iç kulak hastalıklarından ayırt etmek için bazı testler yapılabilir. Tanı ve tedavi aynı anda gerçekleştirilebiliyor Repozisyon manevraları yüksek başarı oranı ve düşük risklerinden dolayı genellikle ilk tedavi tercihidir. Bu manevraların değişik tipleri olup, tanı anında düşünülen iç kulak patolojisine göre düzeltici manevra tipi tercih edilmektedir. İlaç tedavisi altta yatan problemi çözmeyip, maskelediği için genellikle tercih edilmemektedir. Ayrıca hastalar ilaçların sersemlik ve uyku yapıcı etkilerinden dolayı dikkat gerektiren işlerden uzak durmalıdırlar. Repozisyon manevralarından sonra 24-48 saat boyunca düz bir şekilde yatmak yerine, baş yukarıda olacak şekilde bir veya daha fazla yastıkla desteklenmiş olarak yatılmalıdır. İlk 1 hafta boyunca ani baş hareketlerinden kaçınılması önerilir. Bu manevraları genelde birer hafta aralar ile birkaç kez tekrarlanır. Genellikle 2’nci manevradan sonra evde egzersiz programları başlanır. Sıklıkla 6 hafta içinde hastalarda başarılı sonuçlar alınmış olur. Op. Dr. Ozan Gökdoğan Bazı durumlarda cerrahi yöntemlere de başvuruluyor Baş dönmesi atağında yapılması gerekenler Hastaların %3 ila 15’inde tedaviye yanıt alınamamaktadır. Bu durumda repozisyon manevralarının tekrarı önerilir. Bu vakalarda tanının tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bazı durumlarda cerrahi tedavi gerekebilir. Cerrahi müdahale yan etkilerinin çok olmasından dolayı ilk basamakta değil yanıtsız vakalarda tercih edilir ve yüksek başarı oranları ile uygulanmaktadır. kaldırın. Düşmeleri önlemek için önlem alın. • Hemen yere uzanın ve başı hafifçe • Bol bol sıvı alın. • Vertigo ataklarında araba kullan- mayın. Yüksek yerlerde veya ağır makinalarda çalışma yaralanmalara neden olabilir. • Ani boyun ve baş hareketlerinden kaçının. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 55 haber “BIRAKMAK İSTİYORUM” Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve Böcek Yapım “Bırakmak İstiyorum” sinema filminin daha geniş kitlelere ulaşması için bir araya geliyor. Ülkemizin köklü kuruluşlarından Yeşilay, 7.sanat sinemanın gücünü bağımlılıklarla mücadelesine katıyor. ‘Dünyanın ilk ve tek sigara bıraktıran filmi’ sloganı ile vizyona giren “Bırakmak İstiyorum” filmini Türkiye’deki tüm sigara bağımlılarının izleyebilmesi için Yeşilay, filmin yapım şirketiyle işbirliğine gitti. Sigara, dünyada her yıl 6 milyon insanın ölümünden sorumlu. Uzmanlar, sigara dumanındaki en tehlikeli maddelerin kalp ve damarların sağlıklı çalışmasını engelleyen nikotin, solunum yollarına ve akciğerlere yapışan katran ve hücrelerin hızlı ve fazla bölünmesine neden olan karbon monoksit olduğunu ifade ediyor. Türkiye 19 Mayıs 2008 itibariyle ‘Dumansız Türkiye’ uygulamasına geçti, artık kapalı alanlarda sigara içilmiyor. Bununla birlikte daha sağlıklı bireyler 56 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 olmak için sigara içenlerin iki kelimelik bir karar alması gerekiyor: “Bırakmak İstiyorum” Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve Böcek Yapım “Bırakmak İstiyorum” sinema filminin daha geniş kitlelere ulaşması için bir araya geliyor. Emre Üstünuçar’ın mesleki deneyimleri ile sigara bağımlılığına ayna tutan “Bırakmak İstiyorum” filminin yapımcısı İpek Sorak, yönetmeni ise Yücel Yolcu. Filmin müziklerini Yavuz Akyazıcı, sanat yönetmenliğini Ülker Paro yaptı. Filmin gösterimi için de kamu kurum ve kuruluşları ile ortak projeler geliştirilecek. Projelerde, tütün ve tütün mamullerinin zararlarından kurtulmak isteyenlere, 7.sanatın içsel, duygusal dilinden etkili mesajların verilmesi hedefleniyor. Bu minvalde sigarayı acısız, kolay ve keyifli bir şekilde bıraktırma amacı taşıyan “Bırakmak İstiyorum” filminin geniş kitlelere yayılması amacıyla Yeşilay ve Böcek Yapım arasında işbirliğine gidildi. Yeşilay Genel Başkan Yardımcısı Dr. M. Akif Seylan ve Böcek Yapım Başkanı Yönetmen Ömer Faruk Sorak arasında imzalanan işbirliği protokolüyle sigarayı bırakmak isteyen binlerce kişiye filmi izlemeleri için imkân sağlanacak. Film, her yıl sigaranın ve diğer tütün ürünlerinin zararlarına dikkat çekmek amacıyla düzenlenen 31 Mayıs Dünya Tütünsüz Günü’nde İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Tekirdağ ve Adana’da yeniden gösterime girecek. Ayrıca Mayıs ayında “Bırakmak İstiyorum” filminin Ankara gösterimi Yeşilay ve Böcek Yapım işbirliğiyle gerçekleştirilecek. haber 6 Mayıs Dünya Astım Günü STRES ASTIMI TETİKLİYOR Ciddi bir akciğer hastalığı olan astımın, özellikle soğuk ve kirli hava ile ilişkili olduğu; stres ve korku ile de atakların arttığı belirtiliyor. Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Hilal Özcebe, Dünya Astım Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada önemli bir akciğer hastalığı olan astımın, çevre etkenlerinin artmasıyla artış gösterdiğini belirterek, dünyada yaklaşık 235 milyon astımlı hasta olduğunun öngörüldüğünü ifade etti. “Genetik Yatkınlık Etkili” Hastalığın, özellikle gelişmekte olan ülkelerde astım atakları sırasında ölümlere neden olduğunu kaydeden Özcebe, ataklar sırasında solunum yollarında ani daralmalar meydana geldiğini ve bu nedenle hastaların ani gelişen nefes darlığından yakındıklarını bildirdi. Özcebe, solunum yollarındaki daralmanın nedeninin açık olarak bilinmemekle birlikte kapalı ortam havasında bulunan alerjenler, dış ortamdaki polenlerin yanı sıra tütün dumanı, çalışma ortamındaki kimyasallar ve hava kirliliğinin de ataklara yol açabildiğini vurguladı. “Hastalar yeteri kadar havayı ciğerlerine alamadıklarını hissederler. Astımın tanısında hastaların verdiği tipik nefes darlığı öyküsünün yanı sıra astıma özel solunum fonksiyon testleri yapılması gerekir. Hastalar ataklar dışındaki zamanlara sağlıklı görünümdedirler, astımlı olduğu fark edilmez ve normal yaşamlarını sürdürürler. Astım atağını tetikleyen faktörlerin olmadığı durumda normal şekilde spor da yapabilirler. Kış mevsiminde, soğuk hava ve özellikle hava kirliliğinin arttığı günlerde astım ataklarının arttığına dikkati çeken Özcebe, “Astımın soğuk ve kirli hava ile ilişkili olduğunu düşündürmektedir. Stres, korku ya da fiziksel egzersiz ile de astım atakları artmaktadır” dedi. 58 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 Özcebe, astım ataklarının genetik yatkınlık ile dış ortam özelliklerinin birlikte etkili olduğunun tahmin edildiğini söyledi. Hastalığın başlıca belirtilerinin, ani olarak ortaya çıkan nefes darlığı ve hışıltılı solunum olduğunu anlatan Özcebe, şunları kaydetti: Astım hastalığının kesin bir nedeni bilinmediği için net bir tedavi de söz konusu değildir. Ancak astımlı hastalarda atakların ortaya çıkmasını önlemek veya atakların hafif geçirilmesini sağlamak, sonuç olarak hastaların rahat bir yaşam sürmesini sağlamak mümkündür. Bunun için nefes darlığı sorunu yaşayanların doktora başvurması gerekir. Çeşitli muayene ve laboratuar incelemeleri yapıldıktan sonra kişiye özel uygun bir tedavi ve izleme programı yapılabilir. Bazı hastaların sürekli ilaç kullanması gerekebilir, ayrıca ani ataklar sırasında hemen kullanılmak üzere nefes yollarını açan sprey türü ilaçlardan da yararlanılır. Bazı hastalarda astım atakları çok ağır seyredebilir, bu gibi durumlarda hastaların hastaneye yatırılarak tedavi edilmesi ve hastaneden çıktıktan sonra da izlem yapılması gerekir.” “Astım Vakalarının Haritası Çıkarılmalı” Astıma yönelik bireysel müdahalelerin yanı sıra ülkelerin sağlık politikasının da çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Özcebe, “Ülkede astım vakalarının haritalarının çıkarılması, etkileyen etmenlerin analiz edilmesi ve özellikle riskli bölgelerin tanımlanması gerekir” dedi. Özcebe, sık ve yaygın olarak görülen tütün dumanına maruziyet, iç ve dış ortam hava kirliliği gibi risk faktörlerinin azaltılmasına yönelik politikaların benimsenmesi ve uygulanması gerektiğini ifade ederek, “Bunun dışında maliyet etkili müdahalelere ulaşımın sağlanması gerekir, bu müdahaleler arasında standartların geliştirilmesi, ilaç ve tıbbi hizmetlere ulaşım yer almaktadır” diye konuştu. haber SİGARA İÇME ASTIMI KONTROL ET Birçok solunum yolu rahatsızlığının en temel önlenebilir nedeni sigaradır. Kronik hastalığı olan kişilere daha da zararlıdır. Sık rastlanan kronik hastalıklardan astım ömür boyu takip gerektirir. Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. İhsan Karaman 6 Mayıs Dünya Astım Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada “Ülkemizde astım hastalarının yüzde 10’undan fazlası halen sigara içmektedir. Sigarayı bırakmak astım kontrolünü kolaylaştırmaktadır” dedi. Hastalıklardan korunmak istiyorsak radyasyondan, kirli havadan sakınmamız ve en önemlisi zararlı maddelerden uzak durmamız gereklidir. Hava kirliliği, sigara dumanı ve diğer havayı kirleten etkenlerin olduğu ortamda astım hastaları astım krizine girerler. Kronik astım hastaları sigaradan uzak durmalı, sigara içen kişilere bile yaklaşmamalıdır. Normalde sağlığı korumak için dikkat edilmesi gerektiren hususlara astım hastalığına yakalananlar daha fazla dikkat etmelidir. Alerjik olsun olmasın astım hastalığı solunum yollarının enfeksiyonları ile birlikte tetiklenir ve bir atak şekline dönüşür. Katliam Gibi Çeşitli maddelere karşı geliştirilen bağımlılıklar sağlığımız üzerinde tahrip edici etkilere sahiptir. Sigaradan dünyada her yıl 4,9 milyon kişi ölmektedir. Yani günde 13.000 kişi. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) verdiği rakamlara göre dünyada her on üç saniyede bir kişi sigara yüzünden hayatını kaybetmektedir. Bu nedenle ülkeler sigara kullanımını kısıtlama ya da yasaklama eğilimindedir. Sigara özellikle ciğerlerdeki ve kalpteki kan damarlarının daralmasını ve kalınlaşmasına neden olur. Solunumla ilgili enfeksiyonları ve astım hastalığını tetikler. Sigara içenlerde içmeyenlere oranla bronşit riski 10 kat daha fazladır. Astımla baş edebilmek hastalığın iyi yönetilmesinden geçer Yeşilay Başkanı Prof. Dr. İhsan Karaman Dünya Astım Gününde, sigaranın kronik solunum yolu hastalıklarını tetikleyici etkilerine bir kez daha dikkat çekti. Karaman “Yapılan araştırmalar, astım hastalığının tüm dünyada 300 milyon, ülkemizde ise 4 milyon kadar insanı etkilediğini gösteriyor. Tüm dünyada astımdan ölenlerin sayısının 250 bin kişi civarında olduğu tahmin ediliyor. Astım kontrolünü güçleştiren etkenler arasında ilaçların doğru ve düzenli kullanılmaması dışında, sigara dumanı vb. tetikleyicilere maruz kalmak ve obezite sayılabilir. Ülkemizde astımlı hastalarının %10’undan fazlası halen sigara içmektedir. Sigarayı bırakmak astım hastalığının kontrol edilmesinde önemli bir etkendir. Güncel verilere göre, sağlık kuruluşlarına başvuran astımlılarda tam kontrol oranı yüzde 22’leri bulmaktadır. Halen dört astımlıdan biri yılda bir kez astım krizi nedeniyle acil servislere başvurmaktadır.” dedi. Çocuklar daha da hassastır Ülkemizde yaklaşık her 12-13 erişkinden biri ve 7-8 çocuktan biri astım hastasıdır. Çocuklar sigara dumanının zararlı etkilerine karşı çok daha hassastırlar. Astım hastası çocuğun bulunduğu ortamda sigara içilmesi tedavinin başarısız olmasına ve astım belirtilerinin devam etmesine neden olmakta ve astım hastalığının kontrol altına alınmasını engellemektedir. Bu nedenlerden dolayı astım ve akciğer hastalıklarının engellenmesi için sigaradan uzak durulması çok önemlidir. Evde sigara içilmesine izin verilmemelidir. Astımlı çocuğu olanlar arabalarında da sigara içmemelidir. Balkonda veya mutfakta sigara içilmesi çocuğu korumada yetersiz kalmaktadır. Sigara içen kişilerin kıyafet ve ağızlarına sinmiş kokular da kokulara hassas olan astımlı çocukları etkileyebilmektedir. Peki ya pasif içiciler? Sigaradan çıkan dumanda bulunan kimyasal karışımlar, sigara içenin çevreye saldığı dumanda, içine çektiği dumandan çok daha fazla bulunur. Kendileri sigara içmeseler bile sigara içenlerin tütün dumanına maruz kalan milyonlarca insan, sigaranın neden olduğu hastalıklar nedeni ile hayatını kaybetmektedir. Sigara dumanının zararları, maruz kalma süresi uzadıkça artmaktadır. Başkalarının içtiği sigaranın dumanına sadece 30 dakika maruz kalmak, uzun süreli sigara içiciliğinde ortaya çıkanlarla aynı fiziksel etkilere sebep olmakta ve astım gibi kronik hastalıkları tetiklemektedir. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 59 NARGİLE TÜKETİMİ KONTROL ALTINDA MI? Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), dünyada sigara dışı tütün ürünlerinin gençler arasındaki yaygınlaşma hızına dikkat çekmektedir. DSÖ’nün yaptığı son çalışmalar, özellikle dumansız sigara ve elektronik sigara tüketiminin daha hızlı yaygınlaştığına işaret etmektedir. Bu artışın bir diğer öncüsü ise, tüm dünyada özellikle nargile kafelerdeki artıştan da görülebileceği üzere “nargile tütünü”. DSÖ’nün gerçekleştirdiği Küresel Gençlik Tütün Anketi sonuçlarına göre ergenlik çağındakiler arasında sigara dışı tütün ürünlerinin kullanımı %11,2 ile %8,9 oranındaki sigara kullanımından fazla. Aynı anketin 2010 yılında yayımlanan Türkiye sonuçlarında da benzer eğilimler göze çarpıyor. Nargile son dönemde özellikle gençler arasında yeniden yaygınlaşmaya başlayan bir ürün. Tüm nüfusta nargile kullanımının oranı %2,3 ile düşük olsa da, 15-24 yaş arasında bu oran %4,3 ve artmaya da devam ediyor. Bu oran erkeklerde %8,1 ile daha da yüksek çıkıyor. Aynı çalışmanın sonuçlarına göre ülkemizde nargile tüketimi ağırlıklı olarak %60 oranında bir nargile kafede, %24 oranında da geleneksel bir kafede gerçekleştiriliyor. Türkiye tütün kontrolüne ilişkin düzenlemeleriyle dünyada öncü ülkelerden biri haline geldi. Bu çerçevede Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK), nargilenin zararlarının özellikle gençler arasında yeterince anlaşılmadığından ve nargile tüketilen ortamların yeterince denetlenmediğinden hareketle 2013 yılında bir dizi düzenleme gerçekleştirdi. Nargile ile ilgili TAPDK’nın 2013 Düzenlemeleri • 27 Ocak 2013 tarihli ve 28541 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkilerin Satışına ve Sunumuna İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile nargile satışı yapan işletmelere “nargilelik tütün mamulu sunum uygunluk belgesi” alma zorunluluğu getirildi. 60 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 • 19 Şubat 2013 tarihli ve 28564 sa- yılı Resmi Gazetede yayımlanan “Nargilelik Tütün Mamulü İçilen İşyerine Ait Alan/Alanlara Sunum Uygunluk Belgesi Verilmesi ile Bu Yerlerin İşletilmesinde Uyulması Gerekli Hususlar hakkında Tebliğ” ile: • Nargile tüketimine 18 yaş sınırlaması getirildi, • Nargilenin kapalı alanlarda içilmesi yasaklandı, • Nargile satışının eğitim kurumlarının en az 200 metre uzağında bulunması zorunluluğu getirildi, • Nargilenin su dışında başka bir içecek ile karıştırılması (süt, meyve suyu v.b.) yasaklandı, • Nargilelik tütün mamülünün içime sunulduğu alanlarda elektronik ortam da dahil olmak üzere her türlü özendirici ve teşvik edici reklam, tanıtım, kampanya ya da promosyon gibi herhangi bir etkinlik yapılması yasaklandı, • Nargile şişelerinin üzerine sağlık uyarıları konulması zorunlu hale getirildi. İÇ PİYASA SATIŞ Yıllar Miktar(Ton) Perakende Satış Hasılatı (Bin TL) 2003 33,2 - 2004 42,0 - 2005 75,9 - 2006 21,0 - 2007 18,9 - 2008 13,6 931,4 2009 17,9 772,1 2010 7,8 418,7 2011 9,9 596,0 2012 12,4 779,9 2013 3,9 284,8 Kaynak: TAPDK Tebliğ” ile: • nargile satışının eğitim kurumları- na uzaklık mesafesi en az 100 metre olacak şekilde tadil edildi. • Tebliğ hükümlerine aykırı davrananlara ilişkin cezai müeyyideler belirlendi. 2013 yılı Temmuz ayı itibarı ile geçerli bu düzenlemelerin yürürlüğe girmesi ile birlikte nargile satışı yapan mekanlara yönelik denetimler de arttı. • 28 Mayıs 2013 Sektör olarak Nargile • 8 Ekim 2013 Nargile sektörüne gerçekleştirilen bu düzenlemelerin amacı özellikle tüketimi yani talebi kontrol etmeye yönelik. Ancak, bu düzenlemelerin uygulanabilir ve arzu edilen sonuçlara ulaşabilmesi için arz yönünde de gerçekçi bir yapının benimsenmesi gerekiyor. tarihli ve 28660 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Nargile Şişelerinin Üzerine Konulacak Sağlık Uyarılarına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Tebliğ” ile nargile şişelerinin üzerine konulacak ve resim ihtiva edilen uyarıların detayları düzenlenmiştir. tarihli ve 28789 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Nargilelik Tütün Mamulü İçilen İşyerine Ait Alan/Alanlara Sunum Uygunluk Belgesi Verilmesi İle Bu Yerlerin İşletilmesinde Uyulması Gerekli Hususlar Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Türkiye’de 2013 yılında 167 ton nargilelik tütün üretilmiştir. Bununla birlikte dünyada ve Türkiye’de tüketimin sürekli artan bir seyirde ilerlemesine rağmen 2005 yılından itibaren iç piyasaya satış miktarı ise sürekli düş- mektedir. Genel eğilimin aksine bir biçimde iç piyasaya satışların azalması ve 2013 yılında iç piyasaya 2005 yılının neredeyse 20’de biri oranında 4 tonluk satış yapılması ise gerçekçi olmaktan uzak görünüyor. STK’ların çalışmaları bu sektördeki arzın %95’inin kaçak olduğunu işaret etmektedir. Sektörün arzu edilen şekilde denetlenmesinin en önemli yolu öncelikle arzın denetlenmesinden geçmektedir. Nargilede son dönemde yapılan düzenlemelerin etkinliğinin sağlanması için sektörün üretim ve satışının denetlenebileceği %100 kayıt altında bir sektörün oluşturulması gerçekçi bir planlama ile sağlanmalıdır. Avrupa Birliği (AB) uygulamalarına bakıldığında nargile tütünü için vergi yapısının 2011/64 sayılı Direktif ile düzenlendiğini görülmekte. 2011/64 Sayılı Direktif, KDV dışı toplam verginin perakende satış fiyatının en az % 20’sini oluşturmasını hükmetmektedir. Ayrıca AB üyesi ülkelerinde tütün mamullerinde yasa dışı ticaretin de % 11’e ulaştığı görülmektedir, ancak nargile de bu oranın kaç olduğuna ilişkin bir çalışma bulunmamaktadır. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 61 haber İLAÇTA AR-GE İÇİN İŞBİRLİĞİ İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası (İEİS) ile Hacettepe Üniversitesi arasında ilaçta Ar-Ge çalışmaları için protokol imzalandı. Protokolle, ilaçta Ar-Ge alanında, Hacettepe Üniversitesi ile İEİS üyeleri arasında işbirliğinin geliştirilmesi ve çalışma alanlarının genişletilmesi hedefleniyor. Protokol kapsamında, ilaçta Ar-Ge faaliyetlerinin artırılması ve bu alandaki sorunların çözüme kavuşturulması için ortak girişimlerde bulunulması, endüstrinin ulusal ve uluslararası alanda tanıtımının sağlanması için çalışmalar yapılması, bilgilendirme ve bilinçlendirme amaçlı etkinlikler düzenlenmesi gibi konular yer alıyor. İEİS Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, İEİS’in önümüzdeki dönem62 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 de hedefinin, endüstrinin dünyanın önde gelen ilaç üreticilerinden ve ihracatçılarından birisi konumuna gelmesi ve Ar-Ge yetkinliğinin artırılması olduğunu belirtti. Barut, “Ar-Ge alanında gerçekleştirilecek ilerlemeyle, endüstrimizin dünya pazarlarına sunmak üzere katma değerli ürünler üretmesi ve ithalatına bağımlı olduğumuz önemli ürünlerin ülkemizde üretilebilmesi sağlanabilecek. Bu kapsamda, Hacettepe Üniversitesi’yle imzaladığımız protokolle üniversite ile sanayi arasındaki çalışma alanları genişleyecek ve bilimsel birikimler karşılıklı olarak daha fazla aktarılacak” ifadelerini kullandı. Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer de ilaçta Ar-Ge alanında üniversite-sanayi işbirliği açısından örnek bir protokole imza atıldığını ifade etti. Tuncer, şunları kaydetti: “Üniversitemiz, Türkiye’deki ilk 5 inovatif üniversiteden birisidir. Bu çerçevede, sahip olduğumuz bilgi birikimi ve teknolojik altyapıyı kullanarak ilaç endüstrisinin Ar-Ge ve inovasyon kapasitesinin artırılmasına daha çok katkıda bulunacak olmaktan kıvanç duyuyoruz. Bu protokolün başta Eczacılık Fakültesi olmak üzere üniversitemiz ve ilaç endüstrisi için verimli sonuçları olacağına inanıyorum.” 12 MAYIS 2014 DÜNYA HEMŞİRELER GÜNÜ VE TÜRKİYE’DE HEMŞİRELİK Prof. Dr. Saadet ÜLKER Türk Hemşireler Derneği Genel Başkanı Hemşireliğin ilk kez okul koşullarında (1860 Londra) düzenli bir eğitimle kazanılmasını sağlayan kişi Florence Nightingale’dir. Bu girişim, halk sağlığı ve meslek için yapılmış devrim ya da doğuş niteliğinde bir girişimdir. Bu nedenle her yıl 12 Mayıs günü Dünya Hemşireler Günü olarak kutlanır. Çünkü, F.Nightingale 12 Mayıs 1820’de doğmuştur. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra 1925’te açılan ilk hemşirelik okulu Kızılay Hemşire okuludur. Sağlık Bakanlığı’nın sağlık meslek lisesi düzeyinde hemşire yetiştirme görevini üstlenmesi 1946’ya dayanır. 1950’li yıllardan sonra okullaşma sayısı ve çeşidinde farklılıklar görülmeye başlar. 1960-1996 arası sağlık meslek liselerinden, lise mezunlarına meslek edindirme programından, üniversitelere bağlı iki yıllık sağlık meslek yüksekokullarından ve hemşirelik yüksekokullarından “ hemşire “ yetiştirilmesine, geç 1980’lerde ise halen hemşire unvanı olanların “ açık öğretimle”, 2010’larda daha da vahim olan “uzaktan eğitimle “ lisans tamamlamalarına tanık oluyoruz. Hepsi aynı unvan, aynı görev, sorumluluk ve yetkiyle çalıştırılıyorlar. Çünkü hepsi 1954 tarih ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanununa bağlı. 1954 yılında yürürlüğe girdikten çok değil -bir de denilebilir, altı yıl dasonra eğitim düzeyindeki gelişmeleri bünyesine alacak bir soluğa sahip olmadığı için ‘eskiyiveren’ , eskimekle kalmayıp, dışarda bıraktıklarını tanımlamadığı için yıllar yılı adeta maddi ve manevi anlamda yok sayarak yıkıma uğramalarına, meslek algı64 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 sının 1954 ve öncesi kavrayışa hapsedilmesine ve 2014 yılı itibariyle de geçerli olan aynı algının aşılmasına neredeyse yıllar yılı imkân vermemiş bir kanun. 1983 tarihli Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliğinde de bir hemşirenin görev ve sorumlulukları ile karşılaşıyoruz. Doğal olarak 1954 tarihli Hemşirelik Kanunundan gücünü alan bir yönetmelik bu. Bu nedenle, hemşire ve hemşirelik algısının 2014 ‘lere taşınmasına, pekişmesine destek olan bir yönetmelik. Nedir bu algı? Hastane ortamında iş alanı hemen hemen ne olursa olsun denileni, istenileni hemen hiç sorgulamadan yapması beklenilen kişi. Düşünüp sorgulaması beklenmeyen, yaptığı işin alanını derinlemesine sorgulamak, kavramak ve geliştirmek gibi bir kaygı taşımayan, hangi ahlak olduğu konusuna açıklık getirilmeden ahlakının giydiği forma kadar temiz olduğu vurgusu bizzat mesleğinin ileri gelenleri tarafından yapılan, 12 Mayıslarda “melek” olmakla , “almadan verme kabiliyetine sahip olmakla” yüceltilen kişi. Yetmez, enjeksiyon işleviyle bütünleştirilen kişi… Çoğunluğu 14-15 yaşlarında sağlık meslek lisesine giren çocuk ergen ve yine 17-18 yaşlarında hemşire olarak diplomasını alıp çalışmaya başlayan çocuk ergen... Meslek lisesi düzeyde hemşirelik eğitimini sürdürmede ısrarın yazılı olarak ifade edilen gerekçesi:” Hemşirelik basit işleri yapmaya dayanan bir meslektir… Ağaç yaş iken eğilir… Sevme nosyonu küçükken kazandırılır. O halde hemşirelik için en uygun eğitim modeli sağlık meslek lisesi modelidir. ” Muhtelif zeminlerde ifade edilen bir diğer gerekçe “ fakir fukaranın çocuğunu erkenden meslek sahibi yaparak koluna altın bileziği takmak…” İfade edilmeyen, ancak, zihnimizi zorlamaya hiç gerek duymadan biraz düşünerek, yaşayarak bildiğimiz esas gerekçe, siyasetçi için bir kazanç alanı olması… Sermaye sahibi için ucuz emek gücü olması. 1954 tarih ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanununu değiştirme çabaları ilk kez 1992 yılında resmen başladı ve 2007’ye kadar aralıksız sürdü. Engeller … Engeller… 15 yıl sonra Ak Parti Hükümeti tarafından 5634 sayılı Kanunla geniş ölçüde değişime uğradı ( 2 Mayıs 2007, RG: 26510 ). Tümüyle değişmediği için tarih ve sayısı aynı kaldı. Değişime uğrayan kanun sahip olunması gereken, doğruya en yakın hemşire algısını içinde barındıran, onu yansıtan bir kanundur. Kanun özerk bir meslek mensubunu tarif etmektedir. Kanunun değişmesinden sonra mesleki kimliği ortaya çıkartacak olan yönetmeliklerin ilk altı ayda çıkması beklenirken ilki 2010’da diğeri 2011 ‘de çıkmıştır. Değişen Kanun’da Türkiye ‘de hemşireye ihtiyaç olduğu gerekçesi ile meslek liselerine geçici hükümle 5 yıl süre ile devam edilmesi kararı alınmış, diploması ebe olup da son üç yılda hemşire olarak çalışan ebelerin istedikleri takdirde bir dilekçe vererek hemşire yetkisiyle çalışmalarına devam edebilecekleri karara bağlanmış, 2012 ‘de süresi dolan bu kararlar yine ihtiyaç olduğu gerekçesi ile 5 yıl daha uzatılmış, 18 Ocak 2014 ‘de kabul edilen bir başka kanunla meslek lisesi düzeyde hemşire yetiştirme konusuna son verilmiş, bu düzeyde hemşire yardımcısı yetiştirilmesine karar verilmiştir. Bu gelgitler, gecikmeler, çelişkiler meslek algısının oturması gereken zemine oturmasını çok geciktirmiş, bu nedenle, meslekten uzaklaşmayı hayal edenlerin sayıları daha da artmıştır. Ayrılmıyorlarsa bunun geniş ölçüde nedeni elindekini de kaybetme korkusudur. 2014 yılı itibariyle, gerek lisans düzeyinde gerekse meslek lisesi düzeyde eğitimi telafisi zor, derin zafiyetler içeren, hemşirelik kanun ve yönetmeliklerindeki hükümlere uyulmadan atamaları yapılan, mezuniyet sonrası uzmanlık eğitimi yapanların yok sayıldığı, sertifika eğitiminin alabildiğine istismar edildiği, iş güvencesi ve güvenliği zayıflamış, yer yer taşeron’a teslim olmuş, tüm dünyada var olan “başhemşirelik” pozisyonlarının kaldırılarak mesleğin kendi kendisini yönetme ve geliştirme imkânı elinden alınmış, sağlık çalışanları arasında şiddete en fazla maruz kalan, bizzat kendi meslektaşı tarafından şiddete uğrayan, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün hemşirelik eğitimi ve çalışma koşulları konusundaki 1977 tarihli sözleşmelere ülkemiz tarafından imza atılmadığı için, akıl almaz koşullarda ve saatlerde çalışan, ücreti / maaşı çok düşük bir meslek ve onun mensubu bir hemşiredir tabloyu kaplayan. İşin en acı yanlarından birisi de diploması başka mesleklerden olanların da 1954 ve öncesi anlayışın etkisi ile hemşire olarak çalışmaları, çalıştırılmalarıdır. olduğu temel ilkesini benimseyen ve bu ilkeden hareketle sağlığın korunması ve geliştirilmesi ve hastalanan bireyin sağlığına kavuşturulması için hizmet verilen tüm ortamlarda hemşirelik bakımı verilmesini sağlayan bir meslek grubunun kamu yararına bir kuruluşu olan Türk Hemşireler Derneği’nin amacı; Hemşirelik mesleğinin toplum yararına üst düzeyde nitelikli ve güvenilir hizmet verecek özerk bir sağlık mesleği olması için çalışmaktır. THD olarak, sorunları anlatmaya ve çözmeye yönelik çabalarımızı ilgili kurum, kuruluş ve kişilerle fırsat verildiği oranda görüşerek, gerektiğinde hukuka başvurarak ve yine gerektiğinde alanlara giderek sürdürüyoruz. İngiltere’de 1860 ‘da ilk hemşirelik okulunun açılmasından 2014’e 154 yıl geçti. Büyük Britanya’da ki hemşire ile ülkemizde ki hemşire arasında isim benzerliğinden başka bir benzerlik hemen hemen yok gibidir. Ülkemizde 1925’ten 2014 ‘e 89 yıl geçti. Nitelik yönünden neredeyiz? Bu anlatılanların hepsi herkes tarafından biliniyor, ancak, çözüm üretilmiyor. Türk Hemşireler Derneği Tüzüğünün, derneğin amacına yönelik 3. Maddesi aynen şöyledir: Yaşamın temel amacının üretmek olduğu ve bu nedenle üretmeye el verecek optimal düzeyde bir fiziksel, ruhsal, ve sosyal alt yapının gerekli Amacımız, mesleğimiz aracılığı ile halkımızın sağlığının korunması ve yükseltilmesi ile her şeye rağmen hastalananların sağlıklarına kavuşmalarında üzerimize düşen görevi ‘nitelik’ sözcüğünün gerçek anlamda taşıdığı yükü üstlenerek yerine getirmektir. Buna katkı verilmesi, yolların açılması dileği ile. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 65 NEDİR? OBEZİTE Obezite günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Obezite genel olarak bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkmasıdır. Bilindiği üzere beslenme; anne karnında başlayarak yaşamın sonlandığı ana kadar devam eden yaşamın vazgeçilmez bir ihtiyacıdır İnsanın büyümesi, gelişmesi, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre yaşaması için gerekli olan besin öğelerini yeterli ve dengeli miktarda alıp vücutta kullanabilmesidir. Karın doyurmak, açlığı bastırmak, canının çektiği şeyleri yemek veya içmek değildir. Günlük yaşamda bireylerin (gebe, emzikli, bebek, okul çocuğu, genç, yaşlı, işçi, sporcu, kalp-damar, şeker, yüksek tansiyon hastalığı, solunum yolu bozuklukları vb.) yaşa, cinsiyete, yaptığı işe, genetik ve fizyolojik özelliklerine ve hastalık durumuna göre değişen günlük enerjiye ihtiyacı vardır. Sağlıklı bir yaşam sürdürmek için, alınan enerji ile harcanan enerjinin dengede tutulması gerekmektedir. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının -18’i, kadınlarda ise %20 -25’ini yağ dokusu oluşturmaktadır. Bu oranın erkeklerde %25, kadınlarda ise %30’un üstüne çıkması obeziteyi oluşturmaktadır. Günlük alınan enejjinin harcanan enerjiden fazla olması durumunda, harcanamayan enerji vücutta yağ olarak depolanmakta ve obezite oluşumuna neden olmaktadır. Buna paralel olarak, günümüz teknolojisindeki gelişmeler, yaşamı kolaylaştırmakla birlikte, günlük hareketleri önemli ölçüde sınırlamıştır. Anlaşılacağı üzere obezite; besinlerle alınan enerjinin (kalori) harcanan enerjiden fazla olması ve fazla enerjinin vücutta yağ olarak depolanması (%20 veya daha fazla) sonucu ortaya çıkan, yaşam kalitesini ve süresini olumsuz yönde etkileyen bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından da obezite, sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanmıştır. VÜCUT KİTLE ENDEKSİ Beden Kitle İndeksi (BKİ) ya da diğer adıyla Vücut Kitle İndeksi (VKİ); vücut ağırlığı ve boy ölçülerinin belirli bir matematiksel hesap ile oranlanması sonucu ortaya çıkan bir sayıdır. VKİ hesaplamak için vücut ağırlığı (kg), boy uzunluğunun metre cinsinden karesine bölünür. Bu sayının büyüklüğü veya küçüklüğüne bağlı olarak kişinin obezite, fazla kiloluk ve zayıflık durumlarının belirlenmesi sağlanmaktadır. İdeal ağırlık ise ulaşılmak istenen VKİ’nin, boy uzunluğunun karesi ile çarpılmasıyla elde edilir. 66 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 FİZİKSEL AKTİVİTE Fiziksel Aktivite enerji kullanarak vücut hareketlerini anlatmak için kullanılan uluslar arası bir terimdir. En basit tanımı ile enerjiyi harcamak için vücudun hareket etmesidir. Fiziksel aktivite günlük yaşam içerisinde kas ve eklemlerimizi kullanarak enerji tüketimi ile gerçekleşen, kalp ve solunum hızını arttıran ve farklı şiddetlerde yorgunlukla sonuçlanan aktiviteler olarak tanımlanabilir. Yürüme, koşma, sıçrama, yüzme, bisiklete binme, kol ve bacak hareketleri, baş ve gövde hareketleri gibi temel vücut hareketlerinin tümünü ya da bir kısmını içeren çeşitli spor dalları, dans, egzersiz, oyun ve gün içerisindeki aktiviteler fiziksel aktivite olarak kabul edilebilirler. ADÖLESAN Adölesan dönemi, çocukluktan erişkinliğe geçişte, hızlı birtakım psikolojik, duygusal, fiziksel ve biyolojik değişikliklerin yaşandığı fırtınalı bir dönemdir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre; 10-19 yaş arası, adölesan, 15-24 yaş arası gençlik dönemi ve 10-24 yaş arası ise genç insan olarak ifade edilmektedir. Adölesan dönem erken, orta ve geç adölesan dönemleri olmak üzere farklı davranışsal ve gelişimsel özelliklerle nitelendirilir. AKUT Tıp bilimlerinde akut terimi ya “hızlı başlayan ” ya da “kısa süreli ” hastalıkları, bazen de her iki durumu birden tanımlamak için kullanır. Bu sıfat pek çok hastalığın tanımının bir parçasıdır ve bu yüzden bu hastalıkların isimlerinde yer alır. Örneğin akut lösemi ya da akut Akut Romatizmal Ateş gibi. Akut, kronik teriminin tam karşıt anlamındadır. Akut terimi halk arasında sıklıkla “şiddetli” ya da “ciddi” terimleri ile karıştırılmaktadır. Akut terimi tamamen farklı bir anlam ifade eder ve bir hastalık akut olabilir ama şiddetli olması gerekmez. İSKEMİ Vücutta bir bölgenin yerel kanlanma eksikliğidir. Kanlanma eksikliği olan dokularda oksijen ve besleyici maddeler azalır, böylece buradaki hücreler ölür. Damar daralması ve tıkanmasına bağlı iskemiler tromboz, embolizm, damar sertliği, spazm gibi durumlarda görülür. Damar daralmasına bağlı olmayan iskemilerin başlıca nedenleri kan ve kalp hastalıkları, zehirli gazlar, akciğer hastalıkları ve birdenbire olan tansiyon düşmeleridir. İskemiye en duyarlı organlar beyin, kalp ve böbrek hücreleridir. KRONİK HASTALIK Vücudun herhangi bir parçasında var olan, uzun süreli devam eden, kimi zaman hayat boyu düzelmeyen ve tedavi imkânları daha sınırlı kabul edilen hastalık türüdür. Tıp dilinde; Kronik Bronşit, Kronik Astım, Kronik Yorgunluk, Kronik Faranjit, Kronik Sinüzit, Kronik Öksürük, Kronik Böbrek Yetmezliği gibi birçok hastalığın tanımlanmasında kullanılır. PREVELANS Belirli bir nüfusta, belirli bir zaman dilimi içerisinde, çalışma kapsamında yer alan, belirli bir hastalık veya hastalıklara sahip tüm olguların oranıdır. Yalın şekilde prevalans nüfusta var olan hasta sayısının, risk altındaki nüfusun sayısına bölünmesiyle hesaplanır. Bununla birlikte farklı prevalans tipleri ve hesaplamaları bulunur. Prevalansın hesaplandığı zaman dilimi, belirli bir süre (örneğin 1 yıl) olabileceği gibi, yaşam-süresi prevalansındaki gibi tüm bir yaşam-süresi olabilir. TOKSİN Ağız, solunum veya deri yoluyla alındığında belli bir dozda ve/veya belli bir zaman diliminde biyolojik sistemlere zarar veren maddelerdir. Alkol, sigara kullanımı, stresli ve yoğun geçen iş hayatı, düzensiz uyku ve beslenmeye bağlı olarak insan vücudunda çeşitli toksik madde birikimleri olmaktadır. Bu toksik maddelerin atılması çeşitli diyet programları yardımıyla sağlanırken, sağlıklı beslenme de bu faaliyetin gerçekleşmesinde önemli bir rol üstlenmektedir. DİYET Kısa tanımıyla; sağlığın ve zindeliğin korunması için gerekli olan beslenme düzenine “diyet” denir. Bireyin; yaş, boy, cinsiyet, kilo hikâyesi, sağlık durumu, genetik yapısı, hastalık potansiyeli, iş hayatı, yaşam biçimi, gerilim seviyesi, etkinlik miktarı, metabolizma hızı, özel durumu (bebek, çocuk, hamile, emzikli, yaşlı vb. olma hali), vücut analizleri (yağ/kas oranı, deri altı yağ dokusu miktarı, kilonun vücuttaki dağılımı, bedenin ödemi, su dengesi vb.), alerjisi olduğu yiyecekler, sevmediği ve tüketemediği yiyecekler, göz önene alınarak bir Beslenme ve Diyet Uzmanı tarafından bireyle beraber bire bir bireye özgü hazırlanan yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme programıdır. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 67 gezelimgörelim Baltık’ın Sakin Şehri: Tallinn Estonya’nın başkenti ve ana limanı olan Tallinn, Baltık Denizi kıyısında, Finlandiya’nın başkenti Helsinki’nin 80 kilometre güneyinde yer alıyor. 2011 Avrupa Kültür Başkenti seçilen Tallinn’in kelime kökeninin “Taanilinn” (Danimarkalılar’ın Kenti) veya “talu linn” (çiftçi kenti)’dan türediği düşünülmektedir. Tallinn ismi, 1918’de bağımsızlığını kazandıktan sonra resmi olarak kabul edilmiştir. Tallinn’in tarihi sayısız işgaller ve saldırılarla doludur. En son II. Dünya Savaşı sırasında ağır bombardıman altında kalan kentin tarihi bölümü ayakta durmayı başarmıştır. Tallinn 1997’de Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Dünya Mirası listesine eklenmiştir. 15. yüzyılda inşa edilen 159 metre yüksekliğindeki gotik mimarisiyle Aziz Olaf Kilisesi, Avrupa’daki uzun yapıydı. Yangınlar yüzünden, kilisenin tekrar restore edilmiş olmasına karşın, yapının bugünkü boyu 123 metreye inmiştir. Küçük bir kent olması nedeni ile gezilip görülecek yerlerin hepsi birbirine oldukça yakın. İstediğiniz yere yürü68 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 yerek bile gidebilirsiniz. Çoğunluk olarak Eski Şehir bölgesinde toplanmış olup şehir aşağı kent ve yukarı kent olmak üzere ikiye ayrılıyor. Aynı zamanda Toompea Hill bölgesinde, tüm kenti yukarıdan görebilmeniz mümkün. Aziz Mary Katedrali 1229 yılında inşa edilen bu katedral, tüm ülkenin en eski dini yapısını gösteriyor. Tarihi kilise orgunu bünyesinde barındıran Katedral, görkemli yapısı ile de ziyaretçileri büyüleyerek kendine hayran bırakıyor. Meslekler Müzesi Resim, ses kayıtları ve belgeler ile bütünlük sağlanıp oluşturulan bu müze, Nazi dönemi rejimlerini konu alarak, eski acıları tüm dünyaya haykırıyor. Aziz Olav Kilisesi 124 metre uzunluğunda, kulesi mevcut olan, Ortaçağ Avrupası’nın en uzun kilisesi olarak bilinen bu kilise, kendisini görmek üzere uzaklardan gelen birçok turisti ağırlıyor. Aleksander Nevski Katedrali Görünüm olarak tamamı ile bir Rus katedrali olduğunu kanıtlayan bu tarihi mekân, 1894 yılında Rus Çarı tarafından yaptırılmış. Görkemli mimarinin üst seviyelere ulaştığı bu katedral içerisinde kendinizi farklı bir dünyada hissedeceksiniz. 4 kubbeden oluşan katedralde, zengin işçilik dikkat çeken unsurlardan biri. Açık Hava Müzesi Estonya’nın geleneksel yaşantısının anlatıldığı su değirmenleri, köy evlerinin bulunduğu bir doğa parkı burası. Bu kültür hakkında daha fazla bilgiye sahip olmayı sağlayacak olan görsel sunum oldukça başarılı. Müze içerisinde bulabileceğiniz el işi tezgahları ile de yanınıza buraya özel ürünlerden alabilirsiniz. Kadriorg Sarayı ve Parkı Pembe rengi ile ilk görüldüğü andan itibaren ilgi çekici olan bu saray I.Peter’in yazlık sarayı olarak inşa edilmiş. Bu saray günümüzde en prestijli konser ve tiyatro etkinliklerine ev sahipliği yaparken, her göreni de kendine hayran bırakıyor. Sarayın etrafında bulunan park, kuğu gölleri ve patikaları ile birlikte turistler için huzur verici bir mekân olarak hatırlanıyor. Yerli halk ise sürekli buraya gelip dinleniyor. Estonya Parlamentosu En göz alıcı yerler arasında birinciliğini hiçbir zaman kaptırmayan parlamento, turistler için ilk gezilen yer oluyor genellikle. Aristokratların günlük yaşam tarzları hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlerin, mutlaka görmek isteyecekleri bu alana giriş için, fotoğraflı kimlik kartı olması gerekiyor. Önceden başvuru yapılıp olumlu sonuç alanlar oturumlardan birine katılabiliyorlar. İngilizce rehberli turlar da mevcut olup, önceden rezervasyon yaptırmış olmanız gerekiyor. Aziz Catherine Pasajı Bölgedeki sanatçılara ev sahipliği yapan bu pasaj, Vene ve Müürihave sokakları arasında bulunuyor. Pasaja ilk girdiğiniz andan itibaren sanatın kokusunu duyuyorsunuz. Uzun süren çalışmaların kokusunun yer aldığı bu pasajda, atölyeler birlik olarak, sanat icra ediyorlar. Belediye Binası ve Meydanı Muhteşem görünüşü ile turistlerin çoğunu kendine hayran bırakan Belediye Binası, meydanın en önemli ve görkemli binalarından biri. Hatta bina Tallinn’in sembollerinden biri olarak görülüyor. Tarihi kokusunu tüm kente yayan Belediye Binası bir de tarihi bir eczaneye ev sahipliği yapıyor. Tallinn Televizyon Kulesi Pirita semti içerisinde yer alan Tallinn Televizyon Kulesi, 314 metre yüksekliği ile Estonya’nın en yüksek binası olma özelliğine sahip. Bu binadan Tallinn’in muhteşem tarihine dokunabilirsiniz. olduğunuz hayvanları görme imkânı sağlıyor size. Hayvanları sevmek istenler için özel bir alan inşa edilmiş. Hayvanlara yaklaşmanız izin veriliyor. Tallinn’de gerek şehrin merkezinde gerekse şehrin çevre bölgelerinde yapılabilecek çok sayıda etkinlik var. Estonyalılar için ormanda yürüyüş yapmak ve bisiklete binmek en önemli etkinliklerden biri ve insanlar genellikle ormanlarda mantar ve böğürtlen toplayarak, avcılık yaparak keyifli saatler geçirirler. Kış aylarında kayak favoriyse de ülkenin en yüksek noktası 318 metre olduğundan genelde düz alanlarda snowboard yapmaktadırlar. Baharda ise Estonyalılar haftasonlarında şehre yakın bölgelerdeki köylerde bulunan kulübelerine giderler. Hemen her ailenin şehir dışında ufak da olsa bahçeli bir kulübesi bulunmaktadır. Gün içinde siz de yürüyüşe çıkabilir ya da orta çağı yansıtan eski şehir merkezinde sokak sokak dolaşıp, Estonya kültürünü ve mimari yapısını daha yakından tanıyabilirsiniz. Tallinn Hayvanat Bahçesi 6000 tür hayvana ev sahipliği yapan bu hayvanat bahçesi, eğlenceli dakikalar sunarak adını dahi duymamış SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 69 haber TÜP BEBEKTE RAKAMLAR GÜLDÜRDÜ Türkiye’de 2003’te bin 797 olan canlı doğum sayısı tüp bebek konusunda çıkarılan yeni yönetmeliklerle 2012’de 5 bin 767’ye yükseldi. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, tüp bebek rakamlarının yeni çıkarılan yönetmeliklerle desteklenmesiyle 2003’te bin 797 olan canlı doğum sayısının 2012’de 5 bin 762’ye çıktığını söyledi. Bakan Müezzinoğlu, tüp bebekte çoğul gebeliğin değil, tekil gebeliğin başarı olduğunu, bu nedenle bu konuda yasal düzenleme yapıldığını belirterek, çoğul gebeliklerin boşanmalara varan psikososyal sorunlara neden olabildiğini hatırlattı. Merkez sayısında artış Müezzinoğlu, Üremeye Yardımcı Tedavi Uygulamaları Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle tüp bebek sayısının ve canlı doğum sayısının arttığını rakamlarla anlattı. Bakan Müezzinoğlu, 2003’de tüp bebek merkez sayısı 49 iken, 2012’de merkez sayısının 126’ya, canlı doğum sayısı 2003’te bin 797 iken, 2012’de 5 bin 762’ye çıktığını ifade etti. Müezzinoğlu, yıllara göre doğan tüp bebek rakamlarını şöyle açıkladı: 70 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 2004’de 2.721, 2005’te 2.192, 2006’da 3.628, 2007’de 3.727, 2008’de 4.073, 2009’da 4.885, 2010’da 6.539, 2011’de 6254, 2012’de 5.762 Müezzinoğlu, çoğul gebelik olarak adlandırılan tek batında ikiz, üçüz, dördüz doğum sayısıyla ilgili düzenleme yapılmasının sebebi konusunda da, “Çoğul doğumlar bedensel, ruhsal ve ekonomik sorunları da beraberinde getirmektedir. Doğum travması, nöro gelişimsel sorunlar, ani bebek ölümü sendorumu gibi anomaliler yaşanabilmektedir. Aile bireyleri açısından da psikososyal sorunlar, uykusuzluk, yorgunluk, depresyon, iş kaybı gibi nedenlere yol açmakta, boşanmalara neden olabilmektedir. Ülke ekonomisine zarar ise oldukça fazladır” dedi. Müezzinoğlu, şu bilgileri verdi: En büyük tehlike prematüre “Ülkemizde her yıl doğan bir milyon bebeğin 85 bini prematüre doğmak- tadır. Türk Neanatoloji Derneği’nin araştırmasında 24 üniversite hastanesi ve 26 merkezde vücut ağırlıkları 2000 ile 2500 gram olan bebeklerin yüzde 7’si, 1500-2000 gram olanların yüzde 12’si, 1250-1500 gram olanların yüzde 14’ü, 1000-1250 gram olanların yüzde 20’si, 750-1000 gram olanların yüzde 42’si, 500 ile 750 gram olanların yüzde 60’ı kaybedildiği belirtilmiştir. Artık tüp bebekte tekil gebelik elde etme başarı olarak görülmektedir. Çoğul gebelik bir başarı değil komplikasyondur. Amerikan Üreme Tıbbı Derneği’nin raporunda 35 yaşından küçük kadınlara bir ya da 2 embrmiyo verilmesi tavsiye edilmektedir. Çoğul gebelikleri azaltma yöntemleri az sayıda embiryo transferi, tek embrmiyo transferi ve fetal redüksiyondur.” Bakan Müezzinoğlu, çiftlere tekil gebeliğin avantajlarının anlatılmadığını ifade ederek, iki embriyo transferinde gebelik oranının daha yüksek olduğunu, üçüz ve üstü çoğul transferlerde risk nedeniyle bebeğin kalbinin özel bir ilaçla durdurularak o bebeğin gelişiminin sonlandırıldığını anlattı. kampus ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ Tarihçe Adnan Menderes Üniversitesi 3 Temmuz 1992 tarihli 3837 sayılı kanunla kurulmuş olan 23 üniversiteden biri olarak 10 Kasım 1992 tarihinde faaliyete başlamıştır. Şu an 3 Enstitü, 12 Fakülte, 5 Yüksekokul, 17 Meslek Yüksekokulu, 1 Devlet Konservatuarı, 19 Uygulama ve Araştırma Merkeziyle toplamda 57 akademik birimde eğitim-öğretim veren bir yükseköğretim kurumu haline gelmiştir. AKADEMİK BİRİMLER Enstitüler • Fen Bilimleri Enstitüsü • Sağlık Bilimleri Enstitüsü • Sosyal Bilimler Enstitüsü Fakülteler • Aydın İktisat Fakültesi • Diş Hekimliği Fakültesi • Eğitim Fakültesi • Fen Edebiyat Fakültesi • İletişim Fakültesi 72 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 Yüksekokulu • Mühendislik Fakültesi • Nazilli İktisadi ve İdari Bilimler Fa- • Bozdoğan Meslek Yüksekokulu kültesi • Çine Meslek Yüksekokulu • Söke İşletme Fakültesi • Davutlar Meslek Yüksekokulu • Tıp Fakültesi • Didim Meslek Yüksekokulu • Turizm Fakültesi • Karacasu Memnune İnci Meslek • Veteriner Fakültesi Yüksekokulu • Ziraat Fakültesi • Koçarlı Meslek Yüksekokulu • Köşk Meslek Yüksekokulu Yüksekokullar • Kuyucak Meslek Yüksekokulu • Aydın Sağlık Yüksekokulu • Nazilli Meslek Yüksekokulu • Beden Eğitimi ve Spor Yüksekoku- • Nazilli Sağlık Hizmetleri Meslek lu Yüksekokulu • Söke Sağlık Yüksekokulu • Söke Meslek Yüksekokulu • Yabancı Diller Yüksekokulu • Söke Sağlık Hizmetleri Meslek • Nazilli Uygulamalı Bilimler Yükse- Yüksekokulu kokulu • Sultanhisar Meslek Yüksekokulu • Devlet Konservatuarı • Yenipazar Meslek Yüksekokulu Meslek Yüksekokulları Araştırma ve Uygulama Merkezleri • Atça Meslek Yüksekokulu • Adnan Menderes Araştırma ve Uy• Aydın Meslek Yüksekokulu gulama Merkezi • Aydın Sağlık Hizmetleri Meslek • Avrupa Araştırmalar Merkezi • Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi • Bilim ve Teknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi • Botanik Bahçesi ve Herbaryum Araştırma ve Uygulama Merkezi • Çağdaş Akdeniz Dilleri ve Kültürleri Araştırma ve Uygulama Merkezi • Çiftlik Hayvanları Islahı Araştırma ve Uygulama Merkezi • Gençlik Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (ADÜ-GENÇ) • Jeotermal Enerji Araştırma ve Uygulama Merkezi (ADÜTEM) • Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi • Romanlar Araştırma ve Uygulama Merkezi • Su Kaynakları Geliştirme, Araştırma ve Uygulama Merkezi • Sürekli Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezi (ADÜSEM) • Şehir Sağlığını Geliştirme, Araştırma ve Uygulama Merkezi • Tarımsal Biyoteknoloji ve Gıda Güvenliği Araştırma ve Uygulama Merkezi • Tıp ve Sağlık Bilimleri Merkezi • Türkçe Öğretimi Araştırma ve Uy- gulama Merkezi • Uzaktan Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezi • Üniversite Sanayi İşbirliği Araştırma ve Uygulama Merkezi Neden ADÜ? Çünkü ADÜ, Ülkemizin gelişmesinde ve Aydın’ın kalkınmasında, doğal, çevresel ve insan kaynaklarının daha verimli kullanılmasını sağlayacak iş gücünün yetiştirilmesi amacına yönelik projeleriyle, donanımlı, kalifiye elemanlar yetiştirir. Çünkü ADÜ, uygulamalı ve öğrenci odaklı eğitim sağlar. Bu sayede gençlerin problem çözme ve analitik düşünme yetileri gelişmiş bireyler olarak yetişmelerini hedefler. Çünkü ADÜ, uluslararası bir Üniversitedir, farklı programlarla öğrencilerine uluslararası eğitim imkanı sağlar. Çünkü ADÜ, çok çeşitli etkinliklerin bir arada yürütülebildiği kampüsünde, yıl boyunca düzenlenen tiyatro, konser, söyleşi, bilimsel toplantılar gibi etkinliklerle, huzurlu ve mutlu bir öğrencilik yaşamı sunar. Çünkü ADÜ, 40 000’e yaklaşan öğrencisi, 1 418 akademik ve 1 166 idari personeliyle büyük bir ailedir. EĞİTİM VE ARAŞTIRMA OLANAKLARI Merkez Kütüphane Merkez Kütüphanemiz, 1700 m2 kullanım alanına sahip iki katlı binasında toplam 362 kişilik oturma kapasitesi ile hizmet vermektedir. Ayrıca, internetten araştırma ve OPAC katalogdan tarama yapılabilmesi için 35 adet bilgisayar mevcuttur. Kütüphane bünyesinde; 56.198 basılı kitap, 350 aktif basılı süreli yayın aboneliği, 11 adet yerel gazete (düzensiz) bulunmaktadır. Araştırmacılarımızın kampüs dışından da kullanabildiği 47 adet çeşitli konularda veri tabanı ve bu veri tabanlarında yer alan 22.103 elektronik dergi, 2.207.145 elektronik kitap, 1.621 adet CD, VCD, DVD ve tez gibi görsel işitsel yayın bulunmaktadır. Bilgi Merkezimizde yer alan kitap ve süreli yayınlar koleksiyonlarından her zaman yararlanılabilmekte ve istenilen yayınlar ödünç alınabilmektedir. Görme engelli kullanıcılar için Braille alfabesinden oluşan koleksiyonun yanı sıra, güncel yayınların yer aldığı sesli kütüphanemiz görme engelli öğrencilerin hizmetindedir. Kütüphanemiz web sayfası (http:// www.idari.adu.edu.tr/db/kutuphane/) üzerinden yukarıda ifade edilen tüm materyaller için katalog sorgulaSAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 73 ması yapılabilir; veri tabanları, ücretsiz elektronik kaynaklara ve tanıtım bilgilerimize ulaşılabilir. Bilgi Merkezimiz sadece bilgi amaçlı değil, öğrencilerin boş zamanlarını değerlendirme amaçlı olarak kullanabilecekleri sosyal alanlar da yaratmaktadır. Diploma Eki ve AKTS Bilgi Paketi Çalışmaları Bologna Süreci’ne Uyum Çalışmaları kapsamında tamamlanarak Avrupa Komisyonu’na gönderilen 2013 – 2016 dönemi AKTS Etiketi ve Diploma Eki Etiketi başvurularına cevap olarak Diploma Eki Etiketi almaya hak kazandığını beyan eden resmi belgeler 2014 Şubat Ayı içinde Üniversitemize ulaşmıştır. Böylece Adnan Menderes Üniversitesi Bologna sürecinin önemli basamaklarından birisi olan diploma eki etiketini almaya hak kazanmıştır. Diploma eki belgesi, öğrencilerin diplomalarına ek olarak verilen tamamlayıcı bir belge niteliğinde olup uluslararası akademik ve mesleki tanınırlığı sağlamaktadır. 74 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 Önümüzdeki dönemde AKTS Bilgi Paketi çalışmaları ile Diploma Eki çalışmalarımız devam edecek. ÖĞRENCİ DESTEK HİZMETLERİ Barınma Aydın merkezde Kredi Yurtlar Kurumu’na ait 760 öğrenci kapasiteli 1 adet öğrenci yurdu bulunmakta, özel yurtlarda kalan öğrencilerle birlikte Aydın merkezde yaklaşık 8.000 öğrenciye barınma hizmeti vermektedir. Sosyal Yardımlar ve Kısmi Zamanlı (Part-Time) Çalışma Yükseköğretim kurumlarında öğrenim gören öğrencilere başta Kredi ve Yurtlar Kurumu olmak üzere çeşitli sivil toplum kuruluşları ve özel kuruluşlar karşılıklı veya karşılıksız burs ve kredi imkânı sağlayabilmektedir. Ayrıca öğrenciler, eğitim ve öğretim saatlerinin dışında, isterlerse Üniversitenin çeşitli birimlerinde kısmi zamanlı olarak çalışabilirler. Bu şekilde çalışan öğrenciler, bilgi ve yeteneklerini geliştirme imkânı bulurken, iş deneyimi de kazanmaktadırlar. Beslenme Merkez yerleşkemizde bulunan Merkez Kafeterya, 1.200 kişi kapasiteli olup 4.500 m2’lik alana sahiptir. Öğrenci yemek salonu ve kafeteryası, akademik ve idari personel yemek salonu, özel yemek salonu ile personel dinlenme salonu bölümlerinden oluşmaktadır. Yemekler diyet uzmanlarının kontrolünde öğrencilere çok uygun fiyata kaliteli hizmet anlayışla verilmektedir. SOSYAL FAALİYETLER Etkinlikler Ege Bölgesi’ndeki en donanımlı ve gelişmiş komplekslerden biri sayılan Atatürk Kongre Merkezi’nde gerçekleşen sayısız etkinliğin yanı sıra, her yıl düzenli olarak organize edilen Kültür ve Sanat Şenlikleri de öğrenciler tarafından büyük ilgi görmektedir. Fakültelerin, Yüksekokulların, Öğrenci Topluluklarının katılımları, öğrenciler tarafından kurulan amatör grupların performansları, kültürel ve sanatsal etkinliklerle büyük bir coşkuyla kutlanmakta, gösteriler renkli görüntülere sahne olmaktadır. Adnan Menderes Üniversitesini tercih eden öğrencilerin etkinliklerden ve duyurulardan haberdar olabilmeleri için sosyal medya (facebook, twitter, youtube) en etkin şekilde kullanılmaktadır. Bu çalışmalara bir başka örnek de Üniversiteye ait videoların izlenebileceği Adnan Menderes TV Channel’dır. Öğrenci Toplulukları Adnan Menderes Üniversitesi her yıl sayısı artan Öğrenci Topluluklarıyla öğrencilere eğitimleri boyunca geniş bir hobi yelpazesi sunmaktadır. Üniversitede aktif olarak faaliyetlerini yürüten 44 öğrenci topluluğu bulunmaktadır. Sportif Faaliyetler Merkez yerleşkemizde 2.000 seyirci kapasiteli Kapalı Spor Salonu’nun, kent merkezinde bulunan çok amaçlı Spor ve Kültür Salonu’nun yanı sıra diğer yerleşke ve birimlerimizde de açık spor tesisleri bulunmaktadır. Yarı olimpik yüzme havuzumuz geçtiğimiz yıl itibariyle hizmete açılmış, bu yıl içinde de 3000 kişilik tribünümüz faaliyete geçecektir. Üniversite spor takımlarımız, bölgesel, ulusal ve uluslararası yarışmalara katılmakta ve her yıl başarılı sonuçlar elde etmektedir. SAĞLIK HİZMETİ VE EĞİTİMİ VEREN BİRİMLER Tıp Fakültesi Fakültemiz, Temel Tıp Bilimleri, Dahili Tıp Bilimleri ve Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanlıklarına bağlı toplam 41 Anabilim Dalı ve bu anabilim dallarına bağlı 17 Bilim Dalından oluşmaktadır. Klinik öncesi dönemde öğrenciler, “entegre hekimlik uygulamaları” başlığı altında, temel sağlık hizmetlerinin verildiği birimleri ziyaret ederek ve “klinik beceriler” kazandırılarak klinik döneme hazırlanmaktadır. Bu dönemde ayrıca “hasta-hekim iletişim becerileri” ve “tıp kültür sanat” seminerleriyle eğitim desteklenmektedir. Eğitim dilimiz Türkçe’dir. Tüm akademik personel ve öğrencilerin ikinci dil olarak İngilizce bilmeleri ve kendi literatürlerini takip edebilecek ve katkıda bulunacak düzeyde ilerletmeleri beklenmektedir. Bu amaçla Üniversitenin yabancı diller bölümü tarafından düzenlenen yoğun İngilizce kurslarına katılım planlanmıştır. Diş Hekimliği Fakültesi Diş Hekimliği Fakültesi 17 Aralık 2013 tarihinde, Aydın halkımıza poliklinik hizmeti vermeye başlamıştır. Bölgenin en iyi Diş Hekimliği Fakültesi olma sloganıyla yola çıkan Üniversitemiz Diş Hekimliği Fakültesi, donanımlı kadrosu ve kaliteli hizmet anlayışıyla çalışmakta, hastanede bütün işlemler dijital bir altyapı ile gerçekleşmektedir. 2014-2015 Eğitim-Öğretim Yılında Fakülteye öğrenci alımı da gerçekleşecek olup hem Aydın’da diş hekimi yetiştirilecek hem de Aydınlıların ihtiyaçlarına cevap verilecek. Eski Üniversite Hastanesi Merkezde bulunan Üniversite Hastanemizde Tıp Fakültesine bağlı olarak hizmet veren Psikiyatri, Halk Sağlığı, Aile Hekimliği, Adli Tıp, Akupunktur, Fizik Tedavi Servisi ve Mediko Sosyal Hizmetler bölümleri bulunmaktadır. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 75 Mediko Üniversiteye bağlı fakülte, yüksekokullarda okuyan öğrencilere Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı’na bağlı Mediko-Sosyal Merkezi, Şehir Hastanesi binasında hizmet vermektedir. Burada yapılan ilk muayeneden sonra gerekli görülmesi halinde hasta, ileri tetkik ve tedaviler için Üniversitemiz Uygulama ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edilmektedir. biridir. Damar darlık veya tıkanıklıklarını tespit ederek, tedavinin gerektiği gibi yönlendirilmesini sağlayan ünitemiz hastalara şifa dağıtmaktadır. Ambulans helikopter hizmeti vermek için Üniversite Hastanemizde helikopter pisti mevcut olup tüm askeri ve sivil helikopterlerin inişine uygun olarak inşa edilmiştir. Hastane bahçesinde 640 araç için otoparkımız bulunmaktadır. ADÜ Uygulama ve Araştırma Hastanesi Bölgenin sağlık hizmet talebini karşılayabilmek için projelendirilen yeni hastane binasının temeli 1998 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından atılmıştır. Merkez Kampüste bulunan Uygulama ve Araştırma Hastanemiz 14 Mayıs 2010 tarihinde Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün teşrifleriyle açılmış olup Aydın ili ve Ege Bölgesi’nde en iyi ve modern sağlık hizmetini sunmak için çalışmalarını yürütmektedir. Hastanemizin yatak kapasitesi 488 servis yatağı, 108 yoğun bakım yatağı olmak üzere toplam 596 yataktır. Hastanemizde mevcut olan 14 ameliyathanemizin hepsi Hepa Filtrelidir. Hepa Filtre sayesinde ameliyathaneye mikropsuz, tozsuz hava verilmektedir. Dört adet laminar akımlı salon mevcuttur. Bu salonlarda cerrahi alanda bir hava perdesi yaratılarak, özellikle protez ameliyatları için güvenli bir ortam oluşturulmaktadır. Ameliyathanelerimizden kamera sistemi ile eğitim amaçlı olarak konferans salonuna yayın yapılabilmektedir. Öğrencilerin eğitimi için büyük önem taşımaktadır. Koroner Anjiyografi cihazımız, Dünyada geliştirilmiş en iyi örneklerden 76 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 Sağlık Bilimleri Enstitüsü Enstitümüzde bünyesinde 21 Doktora, 33 Yüksek Lisans ve 2 Tezsiz Yüksek Lisans olmak üzere toplam 56 Lisansüstü Program bulunmaktadır. Bunlardan, “Yaşlı Sağlığı Anabilim Dalı” ve bu anabilim dalına bağlı “ Yaşlı Sağlığı ve Bakımı Yüksek Lisans ve Doktora Programları” Enstitümüzün kendi bünyesinde açılmış olan disiplinlerarası anabilim dalıdır. Aydın Sağlık Yüksekokulu Yüksekokulumuzda Ebelik, Hemşirelik, Beslenme ve Diyetetik bölümlerinde toplam 1000 öğrenci eğitimlerini sürdürmektedir. Söke Sağlık Yüksekokulu 2012-2013 Eğitim Öğretim Yılında 52 öğrenci kontenjanlı Hemşirelik Bölümü ile eğitime başlayan Yüksekokulumuzda, 2013-2014 Eğitim Öğretim Yılında Hemşirelik Bölümü kontenjan sayısı 282 olmuştur. Yüksekokulumuzdan mezun olan Öğrenciler Sağlık Bakanlığı kadrolarında ve özel hastanelerde iş bulma imkanına sahiptir. Aydın Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Meslek Yüksekokulumuzdaki Tıbbi Laboratuvar Teknikleri, Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik, Çevre Sağlığı, İlk ve Acil Yardım, Fizyoterapi, Diyaliz, Anestezi, Tıbbi Görüntüleme Teknikleri programlarında 711 öğrenci eğitim-öğretim görmektedir. Nazilli Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Nazilli Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu bünyesinde yer alan Yaşlı Bakım Programı 2010-2011 EğitimÖğretim yılı Güz yarıyılında ek kontenjan ile 51 öğrenci Evde Hasta Bakımı programı ise 2013- 2014 Güz yarıyılında 54 öğrenci ile eğitime başlamıştır. Şu an okulumuzda 267 öğrenciye eğitim-öğretim verilmektedir. Bölüm öğrencileri için ilçemizde bulunan yaşlı bakım evleri, huzurevi, hastane çevre ilçelerdeki ilgili kurumlarda staj yapma imkânları bulunmaktadır. Programdan mezun olanlar, yaşlı bakım hizmetlerinin yürütüldüğü Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Belediyeler, Sivil Toplum Kuruluşları ve Özel Kurumlarda yürütülen; huzurevleri, yaşlı bakımevleri, güçsüzler yurdu, yaşlı gündüz merkezleri ve evde hasta bakım merkezlerinde çalışabilirler. Söke Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Ameliyathane Hizmetleri, İlk ve Acil Yardım ve Tıbbi Görüntüleme Teknikleri Programlarında eğitim veren okulumuzda bu yıl itibariyle 286 öğrenci mevcuttur. REKTÖRDEN Yükseköğretim kurumları bulundukları bölgede insan kaynakları, bilgi, eğitim, iş ve sosyal hizmetler konusunda önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Sahip oldukları vizyon, misyon, teknolojik alt yapı ve personeli ile bölgenin eğitim, öğretim ve kültürel altyapısının gelişmesine katkıda bulunmakla kalmayıp aynı zamanda bölgenin sosyo-ekonomik kalkınması için de itici bir güç konumundadırlar. Rektör olduğum süre içerisinde en büyük hedefim, gelişim hızı ile dikkat çeken Üniversitemizin niteliksel ve niceliksel olarak büyüyerek, sektörlerin ihtiyaç duyduğu kalifiye elemanları yetiştirmesi konusunda öncü ve özendirici olması. Bu yaklaşımdan hareketle mevcut 12 fakültemizden Diş Hekimliği Fakültemize önümüzdeki yıl öğrenci almayı, sonrasında ise yeni fakülteler açarak fakülte sayımızı 17’ye çıkarmayı hedefliyoruz. Üniversite olarak sadece fakültelerimizi değil, yüksekokullarımızı ve sektöre ara eleman yetiştiren meslek yüksekokullarımızı da çok önemsiyoruz. Bölgenin kalkınmasında temel sektörler olan tarım, turizm, sağlık, antik kentler, yenilebilir enerji konularının üniversitenin temel ilgi alanları olması gerektiğinden hareketle, Adnan Menderes Üniversitesi’nin ülkede ve dünyada bu konularda söz söyleyecek yapıya getirilmesi için çalışmalar yürütüyoruz. Üniversitelerin sadece eğitim veren kurumlar olmadığını, aynı zamanda bölge ve ülke sorunlarının çözümlerine katkıda bulunan araştırma merkezleri olduğunu savunuyoruz. Bölgede sağlık turizminin gelişmesi için üniversiteye düşen görevin eksiksiz yerine getirilmesi konusunda da büyük çaba sarf etmekteyiz. Aydın’daki jeotermal kaynakların zenginliği ve Tıp Fakültesi Hastanemizin gelişmesi ile bu hedefte mutlak başarıya ulaşabileceğimize inanıyoruz. Avrupa ve Ortadoğu ülkelerinden gerek termal turizm gerekse medikal tedaviler konusunda yoğun talep söz konusu. Sağlık turizmi ile refah seviyesi yüksek ve Üniversite ile özdeşleşmiş bir Aydın hedefledik. Sağlık turizmi için gerekli ara elemanların yetiştirilebilmesi için meslek yüksekokullarında yeni bölümler açtık ve açmaya devam edeceğiz. Bölgesinde, ülke genelinde bilim ve teknolojide daha saygın ve iddialı bir konuma ulaşmayı kendisine hedef olarak belirleyen Adnan Menderes Üniversitesi, çağdaş, özgürlükçü ve sürekli kendisini yenileyebilen, görev ve sorumluluklarının bilincindeki akademik ve idari kadrosuyla Aydın iline, bölgeye ve ülkemize katkı sağlamaya devam edecektir. Prof. Dr. Mustafa BİRİNCİOĞLU Rektör SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 77 film DÜŞ VE GERÇEK Orijinal Adı: Jimmy P. Yönetmen : Arnaud Desplechin Oyuncular : Benicio Del Toro, Mathieu Amalric, Gina McKee, Larry Pine 78 Tür : Dram, Biyografik Süre : 117 dk. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 2. Dünya Savaşı’nda Fransa’da savaşmış olan Jimmy Picard, savaş sonrasında çektiği şiddetli baş ağrıları ve işitme kayıpları üzerine hastaneye yatar. Doktorlar Jimmy üzerinde çeşitli testler uygulamalarına rağmen rahatsızlığının nedenini bulamazlar. Bunun üzerine Jimmy, Fransız psikolog George Devereux’a yönlendirilir. İkili arasında karşılıklı güven ve saygıya dayalı samimi bir ilişki kurulur ve Jimmy’nin anı ve düşlerini keşfetmeye başlarlar. Georges Devereux’un alanında çığır açan etnografik psikoanaliz çalışması “Psychotherapy Of A Plains Indian”ın Arnaud Desplechin’a ait olağanüstü zekice ve etkileyici uyarlamasında Benecio Del Toro, Jimmy P.’yi canlandırıyor. Jimmy P. bir Kuzey Amerika yerli kabilesi olan “Karaayaklar”a mensup bir Kızılderili ve ikinci dünya savaşı gazisidir ve başta travma nedenli stres gibi görünen bir hastalık geçirmektedir. Devereux rolünde ise Mathieu Amalric, Mohave Kızılderili kültürünü incelemek üzere Amerika’ya gelmeden önce kendini defalarca yenilemiş bir Macar Yahudisini canlandırmaktadır. Jimmy P. nor- mal şartlar altında tanışma ihtimalleri ve ilk bakışta ortak hiçbir noktaları olmayan iki adamın karşılaşıp arkadaşlık kurmalarının gerçek hikâyesini anlatmaktadır. Birlikte Jimmy’nin anılarına ve rüyalarına dair bir keşfe, iki detektif gibi yürüttükleri bir deneye ve sürekli büyüyen bir suç ortaklığına girişirler. İki aktör de en iyi performanslarını sergilerken aralarındaki uyum “konuşma terapilerinin” kurgu bir filmde uyarlanan en iyi örneğini ortaya çıkarıyor. Jimmy P. ilk gösterimini 2013 Cannes Film Festivali’nde Yarışma bölümünde yaptı. SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 79 kitap AŞK CEPHESİ Rodos’ta bir otelde çalışan Angela’dan bir Ege şehrinde yaşayan Selim’e gönderilen mektupla başlıyor yolculuk… Selim yalnız, kafası karışık, kendisiyle barışmak için işaret bekleyen günümüz insanlarından… Kendisine gelen mektupla beklediği işareti alıyor ve Rodos’a, aynı zamanda kendi içine doğru bir yolculuğa çıkıyor; yanına sadece bir “KİTAP” alarak… Aslında bir emaneti var Angela’nın, savaş ve göçün ayırdığı iki âşığın bir asırdır saklı kalmış özlemiyle dolu mektuplar, dedesine ulaşamasa da Selim’e ulaşarak bu hasreti dindirecek yıllar sonra ve birleştirecek yolunu kaybetmiş iki genci… Selim, kâh yanında taşıdığı “KİTAP”la Çanakkale Cephesi’ne yol alacak, cephede çarpışan Akhisarlı Ali ve Anzak askeri Joe’nun yaşamlarına ortak olup savaş yıllarının Yazar : Bahadır Yenişehirlioğlu acılarıyla anın içinde kaybolacak; kâh savaş nedeniyle Akhisar’dan sürülen Rumlardan biri olan Adara’nın sevgilisi Kerim’e yazdığı bu kalbi kırık mektupların eşliğinde Yayınevi : Timaş Yayınları geçmişinin izlerini sürecek. Yıllar önce birbirinden uzak düşmüş sevgililer bugün Selim Yayın Tarihi : 2014 ve Angela’yı bambaşka bir ateşin içine çekecek. Sayfa Sayısı : 304 AŞK CEPHESİ, aşkın, ayrılığın, hasretin, kavuşamamanın ve beklenmedik buluşmaların romanı… YÜRÜYÜŞ DİYETİ Joanna Hail Spor Bilimlerinde yüksek lisans yapmış çok saygın bir fitness ustası ve bu kitapta sunulan eşsiz bir yürüyüş tekniği olan Walkactive’in yaratıcısıdır. Bugüne kadar 12 fitness kitabı yazmış, 4 fitness DVD’si sunmuştur; egzersiz videoları YouTube da iki milyonun üstünde tıklanmıştır. Eğer zindeleşmenin ve incelmenin spor salonlarına gitmeyi, bir sürü donanımı ya da özel bir diyet gerektirdiğini düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Joanna Hail’ün Yürüyüş Diyetiyle yalnızca her gün yaptığınız şeyi -yürüyüş- yaparak iki hafta içinde sonuç almaya başlayabilirsiniz! Yazar : Joanna Hall Yayınevi : Alfa Yayıncılık Yayın Tarihi : 2014 Sayfa Sayısı : 160 Diyet ve hareket uzmanı Joanna Hail yaşınız, sağlığınız ya da zindelik düzeyiniz ne olursa olsun köklü sonuçlar doğurabilen eşsiz bir yürüme tekniği geliştirdi. Neden “yanlış” yürüyoruz ve nasıl “doğru” yürürüz?İşte Yürüyüş Diyeti adım adım öğütler ve fotoğraflarla bu soruyu kavramanıza yardım edecek. OSMANLI’NIN ÇÖKÜŞÜ Kimi “Hasta Adam” dedi... Kimi kendi menfaati uğruna hastayı iyileştirmeye kalkıştı... İsyanlar, darbeler, Jön Türkler, İttihat ve Terakki, Balkan Harbi derken, Osmanlılar, ellerinde kalan son toprak parçasını kurtarma derdine düştüler. Ancak bilanço ağır oldu. İmparatorluk, pek çok parçasını geride bırakırken bambaşka bir hâle dönüştü. Türkiye Cumhuriyeti, kalan topraklarda, dokuz asırlık bir imparatorluğun üzerinde kuruldu. Yazar : Ekrem Buğra Ekinci Yayınevi : Timaş Yayınları Yayın Tarihi : 2014 Sayfa Sayısı : 256 80 80 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014 Bütün bu olup bitenlerin ardında yatan gerçekler neydi? Sultan Abdülhamid nasıl tahttan indirildi? Osmanlı hanedanının başına neler geldi? İttihatçılar kahraman mıydı, hain miydi? Çanakkale geçilseydi neler yaşanırdı? İzmir’i kim ateşe verdi? Son padişah tahtını nasıl kaybetti? Halifeliğin kaldırılmasının perde arkası neydi? İnkılâplara halkın reaksiyonu ne oldu? Yeni devir, hayatımızda neleri değiştirdi? Ayasofya neden kapatıldı? İmparatorluğun dağılan tespih taneleri nereye saçıldı? Bilinen tarihî hâdiselerin bilinmeyen arka planına temas eden Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin kalemiyle Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinden yola çıkarak Cumhuriyet’i anlayacak ve ardından yaşananlara dair pek çok tartışmanın cevabını bulacaksınız: