sayi 29 k - Sağlik Ve insan Dergisi

Transkript

sayi 29 k - Sağlik Ve insan Dergisi
YAYIN DANIŞMA KURULUMUZ
AYLIK SAĞLIK VE YAŞAM DERGİSİ
Yıl: 3 Sayı: 29 • MAYIS 2014
EsasMedya Ltd. Şti. adına
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü
M. Suat GÜZELGÖZ
Yayın Koordinatörü
Ayşe AYDIN
Hukuk Danışmanı
Av. Bekir EREN
Kurumsal İletişim ve Reklam
Ensar ÜSTÜN
Görsel Yönetmen
Mustafa HORUŞ
Grafik Tasarım
EsasMedya Tasarım
Yayın İdare Merkezi
Aşağı Öveçler 1328. Sokak 15/3
Çankaya / Ankara
Tel : 0312 472 44 63
Faks: 0312 472 44 83
www.saglikveinsandergisi.com
[email protected]
Yayın Türü
Yaygın Süreli
Basım Yeri
İmaj İç ve Dış Ticaret A.Ş.
Macun Mah. 3. cad.
No: 2 (A Girişi) İstanbul Yolu 6. km.
Yenimahalle / ANKARA
Tel : 0312 397 91 40
Basım Tarihi
MAYIS 2014, ANKARA
Prof. Dr. Ahmet SERPER
Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Ali İhsan DOKUCU Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı
Bülent AKARCALI
Eski Sağlık ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Eski Turizm Bakanı
Prof. Dr. Cevdet ERDÖL
Ankara Milletvekili
Esra KAZANCIBAŞI ÖZTEKİN
Sağlık Editörü / Yazar / Yayıncı
Prof. Dr. Hasan Fevzi BATIREL
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Haydar SUR
İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. İskender PALA
Uşak Üniversitesi Öğretim Üyesi
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi
Prof. Dr. Metin DOĞAN
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. M. İhsan KARAMAN
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı
“Yeryüzü Doktorları Türkiye” Yönetim Kurulu Başkanı
Üroloji Uzmanı
Prof. Dr. Murat TUNCER
Hacettepe Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Mustafa SOLAK
Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR
TBBM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşleri Komisyonu Başkanı Adana Milletvekili
Prof. Dr. Nesrin DİLBAZ
Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi
Osman GÜZELGÖZ
Sağlık Bakanlığı İletişim Koordinatörü
Öznur ÇALIK
TBMM Nüfus ve Kalkınma Grubu Başkanı
Malatya Milletvekili
Prof. Dr. Sabahattin AYDIN
Medipol Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Tevfik ÖZLÜ Kaynak gösterilmeden yazılar iktibas
edilemez, alıntı yapılamaz. Yazılar
yayınlansın, yayınlanmasın yazarlarına
iade edilmez. Yazılarda kısaltma yapılabilir.
Hukuki sorumluluk yazarlarına aittir.
Yayınlanan reklamların hukuki sorumluluğu
reklamverenlere aittir.
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Başhekimi,
Hasta Hakları ve Sağlıklı Yaşam Derneği (HAKSAY) Başkanı
Prof. Dr. Tuncay DELİBAŞI
Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şefi
®ISSN: 2146-829X Prof. Dr. Uğur DİLMEN
Sağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürü
Prof. Dr. Yunus SÖYLET
İstanbul Üniversitesi Rektörü Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Üyesi Üniversite Hastaneleri Birliği Derneği Başkanı
ÜCRETSİZDİR.
Destek ve katkıları için
SAĞLIK BAKANLIĞI’na teşekkür ederiz.
/saglikinsandrg
/saglikveinsandergisi
www.saglikveinsandergisi.com
Türkiye
Sağlığa Yürüyor
Gelişen ve değişen teknoloji pek çok alanda yüzümüzü
güldürüyor ve hayatımızı kolaylaştırıyor. Bu durum bizi
zaman zaman daha az aktif bir yaşam tarzına da itebiliyor. Günümüzün en büyük sorunlarından biri olarak
kabul edilen hareketsizlik ve sağlıksız beslenme gibi sonuçlar doğuran bu yaşam tarzı birçok hastalığa davetiye
çıkarıyor ve sağlığımızı tehdit eden unsurların başında
geliyor.
Tüm bunları düşününce sağlıksız beslenme ve hareketsizlikle mücadele etmek, yaşam kalitemizi yükseltmek
ve sağlıklı bir geleceğe sahip olmak için büyük önem arz
ediyor. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı sağlığı tehdit eden
diğer alanlarda olduğu gibi, sağlıksız beslenme ve hareketsiz yaşama karşı da büyük bir mücadele sergiliyor.
Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu tarafından yürütülen “Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı” kapsamında geçtiğimiz yıllarda
gerçekleştirilen “yürüyüş ve fiziksel aktivite” etkinlikleri,
2014 yılının “Sağlıklı Yaşam İçin Hareket Yılı” ilan edilmesiyle bu yıl daha da hız kazandı. Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu’nun ailesiyle birlikte yer aldığı etkinlikler
halkın da yoğun katılımıyla gerçekleştirildi.
Mayıs sayımızda hazırladığımız “sağlıklı beslenme ve
hareketli yaşam” dosyamızda “yürüyüş ve fiziksel aktivite” etkinliklerinin ayrıntılı haberlerini, “Türkiye Sağlıklı
Beslenme ve Hareketli Hayat Programının” detaylarını,
“Obezite ile Mücadele” konusunda yürütülen bilinçlendirme çalışmalarını ve sağlıklı beslenme hakkında bilmemiz gerekenleri aktaran yazıları bulabileceksiniz.
Geçtiğimiz günlerde Sabri Ülker Gıda Araştırmaları Enstitüsü Vakfı tarafından gerçekleştirilen ve Sabri Ülker Bilim
Ödüllerinin de sahiplerini buluğu “2. Beslenme ve Sağlıklı Yaşam Zirvesi” medyada geniş yer buldu.
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, çok sayıda bilim adamı ve
medyanın sevilen isimlerinin de katıldığı Zirvenin detaylarını hazırladığımız haber çalışmasıyla sizlere sunduk.
Sağlık ve İnsan Dergisinin her sayısında olduğu gibi Mayıs sayımızda da sağlıkla ilgili özel günleri, sağlıktaki gelişmeleri, haberleri sayfalarımıza taşıdık.
Renkli ve dolu dolu bir içerikle sizlere sunduğumuz Mayıs
sayımızı ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.
Sevgi ve saygılarımızla…
Ayşe Aydın
06
“Sağlıklı Kentler için
Sağlığa Yürüyoruz”
12
24 Sağlıklı Yaşam için Hareket Et
4
İNSAN / MAYIS 2014
32SAĞLIK9veMayıs
Dünya Çölyak Günü
Obeziteyle Mücadele Ediyoruz
26
Hareketsiz İş Hayatı
Sağlığı Tehdit Ediyor
68
Baltık’ın Sakin Şehri: Tallinn
72
Adnan Menderes Üniversitesi
37,500’ü
• Son on yılda yıllık ortalama %5.1’lik nominal GSYİH • Avrupa, Kafkaslar, Orta Asya, Orta Doğu ve
artışı ile Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi ve
Kuzey Afrika’ya erişim
dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri
(2004-2013)
• Kamu- özel sektör işbirliğinde 1.1 trilyon $ GSYİH
ile dünyanın 16. büyük ekonomisi (IMF 2013)
• Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)
ülkeleri arasında %5.2 ortalama yıllık büyüme
beklentisiyle en hızlı büyüyen ekonomi
(OECD 2012-2017)
• Yüksek rekabete dayalı yatırım teşvikleri ve özel
Ar-Ge desteği
• Yarısı 30.4 yaşın altında olan 76.6 miyonluk nüfus
• Yılda yaklaşık 610.000 üniversite mezunu
haber
“SAĞLIKLI KENTLER İÇİN
SAĞLIĞA YÜRÜYORUZ”
Sağlık Bakanı Müezzinoğlu: “Sağlık varsa umut var, geleceğe ait plan ve hayal var.
Bu nedenle en önemli görevimiz; toplumsal kültürü yeniden güçlü hale getirmek.”
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu,
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Kadir Topbaş, AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu, bazı ilçe belediye
başkanları ile Florya Sahilinde, “2014
Sağlıklı Yaşam ve Hareket Yılı” kapsamında 81 ilde düzenlenen “Sağlıklı
Kentler İçin Sağlığa Yürüyoruz” etkinliğine katıldı.
Sahildeki İspark alanından başlayan
ve vatandaşların da ilgi gösterdiği yürüyüşte, Bakan Müezzinoğlu da beraberindekilerle yürüdü. Müezzinoğlu,
yürüyüşün ardından yaptığı konuşmada, “Sağlıklı Yaşam ve Hareket Yılı”
etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen yürüyüşteki partnerlerinin yerel
yöneticiler olduğunu söyledi. “30 Mart seçimlerinden çıktık. Bundan sonra belediyelerimizle yerel
yöneticilerimizle yapacağımız çok
önemli işler ve projeler var” diyen
Müezzinoğlu, Dünya Sağlık Örgütünce, sağlığın “çok sektörlü bir alan” şeklinde tarif edildiğini söyledi.
Bakan Müezzinoğlu, “Sağlık alanı sa6
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
dece Sağlık Bakanlığının uhdesinde
olan bir alan değildir. Sağlık Bakanlığının tek başına yürütebileceği bir
alan da değil. Biz, sağlıklı birey, sağlıklı aile, sağlıklı toplum istiyoruz”
ifadesini kullanarak, bunun için Milli
Eğitim, Gençlik ve Spor, Gıda, Tarım
ve Hayvancılık, Aile ve Sosyal Politikalar bakanlıklarına ve en önemlisi de yerel yöneticilere, sivil toplum
örgütlerine ve medyaya ihtiyaçları
olduğunu kaydetti. Dünyadaki ölümlerin en önemli nedenlerinin başında kanser, kardiyovasküler ve diğer kronik hastalıkların
yer aldığını dile getiren Müezzinoğlu,
şöyle devam etti:
“Ama bu yüksek ölüm nedeninin
de en önemli üç sebebi sigara-tütün
ürünleri, alkol, obezite-kötü beslenme ve hareketsizliktir. Bu üçüne de
tedbiri, Sağlık Bakanlığı tek başına
alamaz. Bu üçünün de mücadelesini toplum olarak birlikte yapmalıyız.
Bunun da en güçlü ayağı yerel yönetimlerdir. Çünkü yerel yönetimler
24 saat vatandaşa dokunan kurum-
larımızdır. O nedenle hemen seçimler biter bitmez bu ayın programını
belediye başkanlarımızla yaptık. Bugün Türkiye genelinde, etkinliğe inşallah temennim yüzde 100 oranındadır ama kanaatim yüzde 80’nin
üzerinde katılım var. İstanbul’da 35
ilçe belediyemizden daha fazlası bu
sabah bu projeyi başlattı. Bu projeden sonra yöneticilerimizle birlikte,
hangi projeleri gerçekleştirebiliriz,
çocuklara, gençlere nasıl ulaşabiliriz,
aileleri sağlıklı yaşama nasıl itebiliriz,
sağlıklı beslenme konusunda onları
daha bilinçli hale nasıl getirebiliriz
onları paylaşacağız.”
“Sağlık Bakanlığı sadece tedavi eden
değildir”
Bakan Müezzinoğlu, Sağlık Bakanlığının sadece tedavi eden değil, sağlıklı
olarak dünyaya gelenlerin sağlıklı
yaşam sürdürmelerini sağlamanın
da bir görevleri olduğunu anlattı. Bu nedenle koruyucu halk sağlığı,
sağlık konusunda toplumu bilinçlendirme adına yerel yöneticilerle yapa-
cakları çok önemli işler olduğunu dile
getiren Mehmet Müezzinoğlu, şöyle
devam etti:
nen Bakan Müezzinoğlu, daha sonra gazetecilerle “selfie” fotoğrafı çektirdi. “Öncelikle her bireye önce kendisine değer vermeyi ve saygı duymayı
hissettirmemiz lazım. Kendine değer veren, saygı duyan birey asla sigaranın, alkolün, kötü beslenmenin
mahkûmu olmaz. Dolayısıyla hayatımızın en önemli parçası ve en önemli
ayağı önce sağlık. Sağlık varsa umut
var, geleceğe ait plan ve hayal var. O
nedenle sağlığımızı kaybedip de iyi
olma hayali kurmaktansa, sağlıklı kalıp sevdiklerimizle birlikte hayal kurarak geleceğimizi güzel bir şekilde
yaşamak herhalde en önemli ve en
doğru olanı. Bu nedenle en önemli
görevimiz toplumsal kültürü yeniden
güçlü hale getirmek. Toplumsal kültürün de en önemli ayakları birlikte
yürüyebilmek, koşabilmek, doğruları
paylaşabilmek ve bunları daha geniş
kitlelere ulaştırabilmektir. Belediye başkanlarımızdan daha çok yeşil
alanlar ve toplumun hareket edebileceği, sağlıklı havayı teneffüs edebileceği, sağlıklı suyu içebileceği şehirler
arzu ediyoruz.”
“Yediklerimizi yakmak gibi bir sorumluluğumuz da var”
Bakan Müezzinoğlu, Kadir Topbaş ve
Aziz Babuşcu konuşmaların ardından, yürüyüşe katılanlar arasından
kurayla belirlenen 10 kişiye bisiklet
hediye etti. Bisikletlerden birine bi-
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, etkinlik sonrasında basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Müezzinoğlu, etkinlikle verilmek istenen
mesajın sorulması üzerine, şunları
kaydetti:
“Bir defa vermek istediğimiz en
önemli mesaj; hepimiz günde üç
öğün yemek yiyoruz. Bu üç öğünü
bazen aksatsak bile yemeye dikkat
ediyoruz. Yediklerimizi yakmak gibi
bir sorumluluğumuz da var. Büyük
şehirlerde artık yaşam kültürü, masa
başı, hareketin sınırlandığı bir yaşama dönüştü. Kendisine değer veren,
sağlığına önem veren her vatandaşımızın 24 saatinin yarım saatini, yani
50’de bir gibi bir zamanı kendilerine,
sağlıklarına ve sağlıklı geleceklerine ayırmalarını istiyoruz. O nedenle
günde yarım saat yürüyebilir, koşabilir, yüzebilir, bisiklete binebilir ama
kendisi dışında da bir başkasına bahane yüklememeli. Ayaküstü de olsa
fast food beslenmeyi yapıyorsak ki,
büyük bir yanlıştır... Öbür türlü de
kendimize değer ve saygı gereği hareketli bir yaşam için mutlaka özellikle sabah ilk işimiz iyi bir kahvaltı ve
yaklaşık yarım saatlik bir hareket. Sabah başaramadık, akşam eve dönüşte çocuklarımızla sevdiklerimizle bir
yarım saati ona ayırabilmek, geleceğimiz, kendimiz, sevdiklerimiz için
önemli ve değerli.”
“İstanbul’da planladığımız 1050 kilometrelik bisiklet yolu çalışmamız var”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş da İstanbul’daki yeşil alan
sayısının artıp artmayacağının sorulması üzerine, bu dönem için halkın
daha sağlıklı bir yaşam sürdürmesi
adına büyük ölçekte yeşil alanlar,
bölge parkları üretme çalışmalarının
sürdüğünü ifade etti. Başkan Topbaş, “Bu dönem önceki
döneme göre, çok daha fazlası hazırlıklarımız arasında. Diğer taraftan
İstanbul’da bizim planladığımız 1050
kilometrelik toplamda bisiklet yolu
çalışmamız var. Çok az bir kısmını
yapmıştık, bu dönemde de bu bisiklet yollarını ağırlıklı hale getireceğiz”
diyerek, şehirde 52 noktada bölge
spor merkezlerinin olduğunu söyledi. Okullara yaptıkları 138 spor merkezinden halkın da istifade edebildiğini dile getiren Topbaş, 60 spor
merkezinin de inşaatının devam ettiğini, İstanbulluların spor yapabileceği imkânları ortaya koymaya çalıştıklarını sözlerine ekledi.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
7
haber
S
BAK AĞLIK
A
NL
YILI
SAĞ IĞI 201
ETKİ LIKLI Y 3
AŞA
NLİK
M
L
E
R
SEÇ
MEL DEN
ER
TÜRKİYE
SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN YÜRÜYOR
Bu yıl olduğu gibi geçtiğimiz yıl da
Sağlık Bakanlığı öncülüğünde “sağlıklı yaşam” için çok sayıda yürüyüş
etkinlikleri düzenlendi. Bunlardan en
kapsamlıları Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun da katılımıyla
gerçekleşen 3-4 Ekim Dünya Yürüyüş
Günü ve 29 Aralık “Sevdiklerimizle
Sağlığa Yürüyoruz” etkinlikleriydi.
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu
81 ilde yoğun katılımla gerçekleşen
yürüyüşlerde, sağlıklı ve hareketli yaşam için önemli mesajlar verdi.
3 Ekim Dünya Yürüyüş Günü
Müezzinoğlu, 3 Ekim Dünya Yürüyüş
Günü nedeniyle Sincan Harikalar Diyarında düzenlenen “Sağlıklı Beslen,
Hareket Et, Mutlu Yaşa” etkinliğine
katıldı.
8
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
Bakanlık olarak tedavi, hastane, doktor ve ilaçtan daha çok sağlıklı beslenme ve yaşama öncelik verdiklerini
ifade eden Müezzinoğlu, “Sağlıklı yaşam için sağlıklı beslenelim, hareket
edelim, mutlu ve sağlıklı olalım” dedi.
Bu süreci daha güçlü hale getireceklerini bildiren Müezzinoğlu, şu önerilerde bulundu:
“7’den 107’ye tüm vatandaşlarımızdan kendilerine değer vermelerini,
sağlıklarını önemsemelerini arzu ediyoruz. O nedenle sağlıklıyken sağlığın kıymetini bilmek adına sabahları
sağlıklı bir kahvaltı ve en az 20 dakika, yarım saat yürüyüş olabilir, hareket olabilir, kültür fizik, bisiklet ya
da yüzme olabilir, ne olursa mutlaka
ama mutlaka kendilerine değer versinler, sağlıklarını önemsesinler. Sabahları ilk yarım saatleri hareketle ve sonrasında da güzel bir kahvaltıyla geçmeli. Sağlıklı kahvaltı etmek
sağlıklı bünye için önemli. Sabah kahvaltısını mutlaka kendimiz ve sağlığımız için yapmalıyız. Öğle yemeğini
dostlarımız için yemeliyiz, dostlarımızla beraber. Akşam yemeğini de
hiç olmasın ama ‘düşmanlarımıza
yedirelim’ diye doğunun bir sözü var,
dolayısıyla akşam 7’den, 8’den sonra
mümkün olduğu kadar yemeyelim,
akşam yemeklerini erkene alalım. Şekeri tuzu da azaltalım.” 29 Aralık “Sevdiklerimizle Sağlıklı Yaşama
Yürüyoruz” Etkinliği
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, Sağlık Bakanlığı 2014 yılı
için belirlediği “Sağlıklı Yaşam İçin
Hareket Yılı” etkinliğinin startını
Manisa’dan verdi.
Laleli Merkez Parkı’nda düzenlenen
“Sevdiklerimizle Sağlıklı Yaşama Yürüyoruz” etkinliğinde konuşan Sağlık
Bakanı Dr. Müezzinoğlu, sağlıklı beslenme ve hareketli yaşamın önemine
dikkat çekti. Kendisine değer veren
insanların, her gün yarım saatini ayırarak spor yapması gerektiğinin altını
çizdi. “Önce insan, önce sağlık” anlayışı doğrultusunda sağlık politikaları
geliştirdiklerini vurgulayan Sağlık Bakanı Dr. Müezzinoğlu, bu kapsamda,
vatandaşları hareketli yaşama teşvik
etmek için gelecek yılı “2014 Sağlıklı
Yaşam İçin Hareket Yılı” ilan ettiklerini
söyledi.
Manisa’dan start verildi
Sabah kahvaltısını ihmal etmeyin
29 Aralık Türkiye genelinde bütün
illerde aynı saatte “Sevdiklerimizle
Sağlıklı Yaşama Yürüyoruz” etkinliği yapıldığını anlatan Sağlık Bakanı
Dr. Müezzinoğlu şöyle devam etti:
“2014’ü Sağlıklı Beslenme, Sevdiklerinizle Hareket Yılı olarak ilan ediyoruz ve startı Manisa’dan veriyoruz.
Bu işi vatandaşlarımız yapacak. 75
milyon el birliğiyle yapacağız. Hep
birlikte kendimize yarım saat ayıralım diyorum. O da mutlaka çocuklarımızla, eşimizle yani aile kültürünü
birlikte paylaşarak huzur bulmayı
inşallah başaralım diyorum. Yeni yılı,
hareketli yaşamla, pozitif enerjiyle
karşılayalım. 2014 yılı ülke insanımız
için daha sağlıklı huzur dolu geçsin
diliyorum.”
İnsanların tüketebileceği ya da bünyesinin yakabileceği kadarını yemesi
gerektiğini vurgulayan Sağlık Bakanı
Dr. Müezzinoğlu, sabah kahvaltısının
kesinlikle yapılması gerektiğini ifade
etti. Sağlık Bakanı Dr. Müezzinoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Dört
dörtlük bir sabah kahvaltısı, dört
üçlük bir öğle yemeği, dört ikilik bir
akşam yemeği… Hava karardıktan
sonra ağzımızın fermuarını kapatmamız lazım. Akşam 6-7 dediği zaman
artık karaciğer, hormonlar istirahata
geçecek. 6-7’den sonra yiyeceklerimiz bilin ki hızla yağa dönüşecek.
Şayet kilo almak istemiyorsak akşam
yemeklerimizi olabildiğince erkene
almak lazım.”
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
9
haber
BESLENME DOSTU
OKULLAR ARTACAK
Obeziteyle mücadelede çocuklara ve gençlere sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırılması
için başlatılan “Beslenme dostu okul”ların artırılması hedefleniyor.
Obeziteyle mücadele programı yürüten Sağlık Bakanlığı, sağlıklı beslenme ve hareketli yaşamı teşvik için
kampanyalar düzenliyor. Çocukluk
çağı obezitesini önlemek için de Milli Eğitim Bakanlığı ile 2010’dan beri
“Beslenme Dostu Okul” programı yürütülüyor. Türkiye genelindeki 40 bin
okuldan bugüne kadar bin 35’inin
“Beslenme Dostu Okul” sertifikası alması iki bakanlığı harekete geçirdi.
İyi uygulamalar desteklenecek
Obeziteyle mücadelede büyük öneme sahip okullarda, sağlıklı beslenme ve hareketli yaşam konularında
duyarlılık artırılacak, iyi uygulamalar
desteklenecek. “Beslenme Dostu Okul Sertifikası”
için başvuran okula iki bakanlığın
yetkililerinden oluşan 4 kişilik heyetin yaptığı denetimlerde dikkate alınan denetleme formları güncellendi.
İki bakanlık tarafından iki gün süren
“Beslenme Dostu Okul Programı Denetçilerin Eğitimi” toplantısı düzenlendi.
Sadece okula değil çevresine de bakılacak Denetleme yapılırken öğretim programında etkin beslenme eğitimi verilip verilmediğine, yaş, cinsiyet ve
kültürel açıdan uygun beden eğitimi
programı uygulanıp uygulanmadığına bakılacak.
10
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
Denetimlerde sadece okul değil çevresi de dikkate alınacak. Okul yemekleri, yiyecek satıcıları ve varsa büfelerin sağlıklı beslenmeyi destekleyip
desteklemediği, okul çevresindeki
yiyecek-içecek satışı yapılan yerlerin
gıda güvenliği yönünden denetlenmesi ve kontrolü için belediye, Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı il müdürlükleri, sağlık müdürlükleri ya da
halk sağlığı müdürlüklerinden destek alınıp alınmadığı, beslenme ve
fiziksel aktiviteyi destekleyen olumlu
mesajlar verilip verilmediği, beslenme çantalarının içerikleri ve bunların
kontrol edilip edilmediği de değerlendirilecek.
Okul kantinlerinde süt, ayran, yoğurt,
taze sıkılmış meyve suyu, taneyle
meyve ve sebze satılması, temizlik,
hijyen, spor alanlarının bulunması,
okul idaresince yapılan denetimler
de artı puan olarak yazılacak.
“Beyaz Bayrağı” olmayan “Beslenme
Dostu” olamıyor
Bir okulun “Beslenme Dostu” olabilmesi için öncelikle temizlik ve hijyen
açısından yeterli kritere sahip okullara verilen “Beyaz Bayrak”a sahip
olması gerekiyor. Bu nedenle “Beslenme Dostu Okul” denetimi yapılan
okulun “Beyaz Bayrak” alıp almadığına da bakılıyor.
Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlıklarınca
2006’da başlatılan program kapsa-
mında bugüne kadar 7 bin 300 okul
“Beyaz Bayrak” alabildi.
“Veliler önemsemeli”
Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı
Kurumu Obezite, Diyabet ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanı Nazan
Yardım, “Beslenme Dostu Okul” programının sağlıklı beslenme ve hareketli yaşam tarzının benimsenmesini
hedeflediğini söyledi.
Yüksek tansiyon, diyabet ve kemik
erimesi gibi hastalıkların önlenmesinde obeziteyle mücadelenin önem
taşıdığını, bu mücadelenin ise çocuklardan başlaması gerektiğini anlatan
Yardım, “Beslenme Dostu Okul” programının bunun bir parçası olduğunu
dile getirdi.
Nazan Yardım, “Beslenme Dostu
Okul” sertifikasının 3 yıllık süre için
verildiğini, yıllık izleme ve değerlendirmeler de yapıldığını ifade ederek,
“Bundan böyle sadece denetim değil
bilgilendirme de yapılacak. Bu uygulama için Ankara pilot il seçildi” diye
konuştu.
Okulların sağlıklı beslenme politikası
benimsemesinde ailelere büyük görev düştüğünü belirten Yardım, “Veliler okulların sadece merkezi sınavlardaki başarısına değil aynı zamanda
beslenme dostu olup olmadığına da
önem vermeli. Bu konuda veli yaklaşımı okul yönetimi üzerinde büyük
etkiye sahip” ifadesini kullandı.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
11
kapakkonusu
OBEZİTEYLE
MÜCADELE EDİYORUZ
Dünya Sağlık Örgütü obeziteyi, sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı
yağ birikmesi olarak tanımlamıştır.
Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının
%15-18’i, kadınlarda ise %20-25’ini
yağ dokusu oluşturmaktadır. Bu
oranın erkeklerde %25’in, kadınlarda ise %30’un üstüne çıkması obeziteye neden olur.* Türkiye’de fazla
kiloluluk ve obezite görülme sıklığı
özellikle çocuk ve gençlerde gittikçe
artmaktadır. Bu nedenle, Bakanlığımız “Obezite ile Mücadele”de büyük
hassasiyet göstermekte ve yeni politikalar geliştirmektedir.
Bakanlığımız, halk sağlığını korumaya yönelik “Obezite ile Mücadeleye”, 15-17 Kasım 2006 tarihinde
İstanbul’da gerçekleştirilen, “DSÖ Avrupa Obezite ile Mücadele Bakanlar
Konferansı” sonrasında “Avrupa Obezite ile Mücadele Belgesi”ni imzalayarak başladı.
Kampanya Mayıs 2011’de Bakanlık
Müsteşarı Sayın Prof. Dr. Nihat TOSUN tarafından bakanlık bahçesinde
12
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
“Obeziteye Karşı Hareket Et” ismiyle
tanıtıldı. 27 Haziran 2012’ de Atatürk
Orman Çiftliği tesislerinde düzenlenen basın toplantısında kampanyanın güncellenmiş içeriği basın
mensupları ile paylaşıldı. Toplantıda
kampanyanın dört ana çerçevede
olacağı açıklandı. Bu dört ana başlık
sırasıyla:
• Şişmanlık bir hastalıktır (şişmanlı-
ğın aslında bir hastalık olduğunu
ve birçok hastalığında kaynağı olduğunu vurgulamak),
• Beden kitle indeksini öğretmek,
• Porsiyon küçültme (Düzenli ve
dengeli beslenmeyi önerirken
beden kitle indeksinin korunması
için porsiyonların ihtiyaçtan fazla
doldurulmaması gerektiğini vurgulamak)
• Harekete geçmek (Fiziksel aktiviteye teşvik etmek).
Obeziteyle mücadele eylem planı
kapsamında, Bakanlığımız 2010 yı-
lında “Türkiye Sağlıklı Beslenme ve
Hareketli Hayat Programı’nı hazırladı. 2014-2017 yılları için yeniden
güncellenen programın önsözünde;
Sayın Sağlık Bakanımız Dr. Mehmet
MÜEZZİNOĞLU “sektörler arası bir
yaklaşımla oluşturulan Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat
Programı’nın titizlikle, sabırla ve süreklilik ilkeleri doğrultusunda uygulanması sonucunda başarı elde edileceğini” belirtti.
Bakanlığımız adına Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü (SGGM) “Obezite ile Mücadele” kampanyasında; bireyleri ve toplumu obezite hakkında
bilgilendirmek, davranış değişikliği
oluşturmak için tüm sağlık iletişimi
uygulama ve faaliyetlerini planlama,
yürütme ve koordinasyonu sağlar.
Ayrıca SGGM, birey ve toplumun doğru sağlık bilgisine ulaşımın sağlanması adına “Sağlık Okuryazarlığı”nın
arttırılması için; eğitim, araştırma
faaliyetleri ve bilimsel çalışmaların
yönetilmesini sağlayıcı bir misyonu
devam ettirir. Bu kapsamda SGGM tarafından, “Türkiye Beden Ağırlığı Algısı Araştırması” başlıklı araştırma kitabı
İngilizce ve Türkçe olarak hazırlandı.
Obezite ile mücadele konusunda başarılı çalışmaları olan ülkelerin bilimsel çalışmaları ve iletişim kampanyaları incelendi.
SGGM’nin yürüttüğü “Obezite ile
Mücadele” iletişim kampanyaları;
belirlenen süreler ve çeşitli kanallar
içinde organize edilen bir dizi aktivitelerle birey ve toplumun obezite
konusunda, bilgi düzeyini ve buna
paralel olarak da farkındalığı yükseltmeyi hedefler. Bu amaçla çeşitli medya teknolojileri kullanır.
SGGM’nin “Obezite ile Mücadele”
kampanyasında bugüne kadar gerçekleştirdiği ve devam eden faaliyetleri sırasıyla:
• ‘’Üniversiteler
Arası Obezite Konulu Reklam Yarışması’’ yapıldı,
dereceye girenlere Mayıs 2011’de
ödülleri verildi. Aynı gün Bakanlık
bahçesinde obezite konulu “video
mapping” gösterisi düzenlendi.
• “Beden Kitle İndeksi” ve “Hareket
Et” adlı iki kamu spotu ile “porsiyon küçültme”, “günde 10.000
adım atıyoruz”, “Obezite ile Müca-
dele Ediyoruz: Günde 30 Dakika
Yürüyoruz”, “Obezite ile Mücade
Ediyoruz: Porsiyonları Küçültüyoruz” sloganlı afiş ve billboardları
yapıldı.
• Obezite ile ilgili mücadele prog-
ramının olumlu örneklerinden
birisi olan Demet Dedeoğlu’nun
zayıflama hikâyesinin anlatıldığı,
“Demet Dedeoğlu” kamu spotları
ve “2014 Sağlıklı Yaşam ve Hareket
Yılı” kamu spotu etkinlikler kapsamında ulusal ve yerel medyada
gösterime girdi.
• 3 Ekim 2012’de “Dünya Yürüyüş
Günü”nde 81 ilde yerel sloganlarla
yürüyüşler ve aynı gün AVM’lerde
“13.00-13.15 Arasında Yürüyen
Merdivenleri Durdurduk” etkinliği
yapıldı.
• 3 Ekim 2013’de “Dünya Yürüyüş
Günü” etkinliği gerçekleştirildi.
• Okul çağı öncesi çocuklara yönelik
“Gürbüz ve Elif” isimli 13 bölümlük
animasyon film projesi çerçevesinde “Sağlıklı Büyü, Sağlıklı Yaşa” sloganı ile erken yaşta sağlıklı beslenmenin ve sağlıklı yaşamın önemini
anlatan çalışmaya başlandı.
Halkımızın davet edildiği, Sayın Baka-
nımızın bizzat katılımıyla tüm illerde
gerçekleşen 27 Aralık 2013 “Dünya
Yürüyüş Günü’nde 2014 yılı, “Sağlıklı Yaşam için Hareket Yılı” olarak ilan
edildi. Yıl içerisinde obezite ile mücadelede fiziksel aktivitenin öneminin
vurgulanması ve bir yaşam şekline
dönüştürülmesi için sürekli aktivitelerin yapılması, konunun kamuoyu
gündeminde tutulmasının altı çizildi.
Sağlık Bakanlığı olarak sağlıklı bir yaşam için gerekli olan her türlü sağlık
önlemini alma, halkımızın sağlıklı yaşam için gerekli bilgiye ve koruyucu
sağlık hizmetine hızlı ve kolay erişimini sağlama konusunda üzerine
düşen her türlü görevi yapmaktadır.
Elbette ki Bakanlığımızın halkın sağlığını geliştirme yönünde yürüttüğü
faaliyetlerin başarılı olmasının en
önemli unsuru hiç kuşkusuz halkımızın sağlıklı yaşam bilincini geliştirmesi ve bu bilinci kendi yaşamında
uygulaması ile mümkündür. Bunun
için halkımıza düşen görev, Bakanlığımızın büyük azim ve inançla yürüttüğü “Obezite ile Mücadele ”ye
sağlıklı beslenerek ve hareket ederek
verecekleri destektir.
*Detaylı bilgi için, www.thsk.saglik.gov.tr
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
13
kapakkonusu
TÜRKİYE SAĞLIKLI BESLENME
VE HAREKETLİ HAYAT PROGRAMI
2014 – 2017
Doç. Dr. Nazan YARDIM
Dr. Sabahattin KOCADAĞ
T. C. Sağlık Bakanlığı
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu
Bulaşıcı olmayan hastalıklar (BOH),
günümüzde dünyadaki en büyük
salgınlardan biridir. Dünya Sağlık
Örgütü (2010) Küresel Durum Raporuna göre; 2008’de meydana gelen
ölümlerin %63’üne (36 milyon insan)
BOH’ler neden olmuştur. Bu ölümlerin yaklaşık %80’i düşük ve orta gelirli
ülkelerde meydana gelmiş ve 70 yaş
altı en yüksek mortalite ise BOH’lere
bağlı olarak meydana gelmiştir.
BOH’nin altında yaygın, önlenebilir
risk faktörleri yatmaktadır. Bu faktörler tütün kullanımı, hareketsizlik,
sağlıksız beslenme ve alkolün zararlı
kullanımıdır.
Bu davranışlar dört önemli metabolik/fizyolojik değişikliğe yol açmaktadır. Bunlar yüksek tansiyon, fazla kilo/
obezite, hiperglisemi ve hiperlipidemidir. Bunlara bağlı ölümler bakımından
dünyadaki başlıca BOH risk faktörü,
yüksek tansiyondur (tüm dünyada
ölümlerin %13’ü buna bağlıdır); bunu
tütün kullanımı(%9),yüksek kan şekeri (%6), hareketsizlik (%6) ve fazla
kilo ile obezite (%5) izlemektedir.
Dünyada her yıl 2,8 milyon insan,
fazla kilolu (obezite de dahil) olmak
nedeniyle hayatını kaybetmektedir.
Fazla kilo ve obezite; tansiyon, kolesterol, trigliserit ve insülin direnci üzerinde olumsuz metabolik etkilere yol
açmaktadır.
Hareketsizlik yüzünden her yıl 3,2
milyon insan hayatını kaybetmektedir. Yeterince hareketli olmayan insanlar, tüm nedenlere dayalı mortalite açısından %20 ile %30 arası daha
yüksek risk altındadır. Düzenli fiziksel
aktivite; yüksek tansiyon gibi kardiyovasküler hastalık, diyabet, meme
ve kolon kanseri ve depresyon ris14
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
kini azaltmaktadır. Meme ve kolon
kanserlerinin yaklaşık % 21-25’inin,
diyabetin % 27’sinin ve iskemik kalp
hastalığının % 30’unun ana nedeninin fiziksel aktivite yetersizliği olduğu tahmin edilmektedir.
Tüm dünyada fazla kilolu olmanın
ve obezitenin (şişmanlığın) prevalansı giderek artmakta olup obezite
prevalansı1980’den beri iki katından
daha fazla artmıştır. 2008 yılında 20
yaş ve üzeri 1.4 milyardan daha fazla erişkin fazla kilolu ya da obez olup
bunların içinde 200 milyon erkek 300
milyon kadın obezdir. Çocukluk çağında obezite görülme sıklığında artışta ise aşırı gıda alımını teşvik eden
ve fiziksel aktiviteyi azaltan çevresel
etkenler önemli rol oynamaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü; Avrupa bölgesinde 2010 yılında okul çağı çocuklarının %40’ının kilolu, %15’inin de
şişman olduğunu belirtmiştir.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde
de obezite görülme sıklığı giderek
artmaktadır. Türkiye’de de obezite
prevalansı gelişmiş batılı ülkelerden
aşağı kalmamakta, özellikle kadınlarda %30 gibi belirgin yüksek oranlara
ulaşmaktadır. Türkiye Diyabet, Obezite ve Hipertansiyon Epidemiyolojisi Araştırması-I (TURDEP) çalışmasının sonuçları değerlendirildiğinde
obezite prevalansı kadınlarda %30,
erkeklerde %13, genelde ise %22,3
düzeylerinde tespit edilmiştir. Yaş
dağılımına göre incelendiğinde prevalansın 30’lu yaşlarda arttığı, 45-65
yaşları arasında pik yaptığı görülmüştür. Obezite prevalansı kentsel alanda %23,8 iken kırsal alanda %19,6
olarak tespit edilmiştir. Ülke geneli
değerlendirildiğinde doğu bölgelerinde daha az obeziteye rastlanmıştır.
Santral obezite (bel çevresi kadında>88 cm, erkekte>102 cm) prevalansı kadınlarda %49, erkeklerde
%17, genelde %35 olarak tespit edilmiştir. TURDEP-I çalışmasından 12 yıl
sonra yapılan TURDEP-II çalışmasında Türk erişkin toplumunda 1998’de
%22,3 olan obezite prevalansının
%40 artarak 2010’da %31,2’ye ulaştığı görülmüştür. Kadınlarda obezite
prevalansı %44, erkeklerde ise %27
olarak saptanmış ve son 12 yılda prevalansın kadınlarda %34, erkeklerde
ise %107 arttığı bildirilmiştir.
Türkiye Ulusal Hastalık Yükü Maliyet
Etkililik (2004) araştırmasına göre
ulusal düzeyde ölümlerin temel hastalık gruplarına göre dağılımına bakıldığında ölümlerin %79’unun Bulaşıcı Olmayan Hastalıklardan (BOH)
kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Ülkemizde ilk 10 ölüm nedeni içinde iskemik kalp hastalıkları birinci
sırada; hipertansif kalp hastalıkları 6.
Sırada yer almaktadır. Temel hastalık
gruplarına göre ölüm nedenleri değerlendirdiğinde ilk iki sırada kronik
hastalıklar bulunmakta olup %48’lik
oran ile kardiyovasküler hastalıklar
ilk sırada yer almaktadır.
Obezite ile mücadelede DSÖ başta
olmak üzere pek çok uluslararası kuruluş, tüm dünyada beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesi, yeterli ve
dengeli beslenme alışkanlıklarının
yerleştirilmesi ve hareketli yaşam biçiminin benimsenmesi konularında
çeşitli programlar geliştirerek öncülük etmekte ve dünyadaki birçok ülke
tarafından bu çabalar farklı strateji
ve eylem planları şeklinde bireylere
ulaştırılmaya çalışılmaktadır.
DSÖ tarafından “Küresel Beslenme, Fiziksel Aktivite ve Sağlık
Stratejisi”nin geliştirilmesi, İkinci
Avrupa Beslenme Eylem Planı’nda
özellikle çocukluk ve adolesan dönemi obezitesi ile mücadeleye yer
verilmesi, Avrupa Komisyonu tarafından Avrupa’da beslenme, fazla
kiloluluk ve obezite ile ilişkili hastalıklar konusunda stratejiyi de içeren
“Beyaz Döküman”ın hazırlanması,
Avrupa Birliği “Beslenme, Fiziksel
Aktivite ve Sağlık Platformu”nun
oluşturulması bu girişimlere örnek
olarak verilebilir.
Giderek artan obezite epidemisi nedeniyle, ülkemiz ev sahipliğinde 2006
yılında İstanbul’da “DSÖ Avrupa Obezite ile Mücadele Bakanlar Konferansı”
düzenlenmiştir ve obezite epidemisi masaya yatırılarak çözüm önerileri tartışılmıştır. Söz konusu Konferans ulusal ve uluslararası boyutta, başta sağlık olmak üzere tarım, eğitim, spor, ulaşım, sosyal güvenlik gibi diğer ilgili
Bakanlar ve devlet sektörlerinin üst düzey yetkilileri, hükümetler arası kuruluşlar ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, uzmanlar ve uluslararası
kuruluş temsilcileri ve basın mensuplarının katılımıyla gerçekleştirilmiştir.
Konferans sırasında Bakanlığımız ve DSÖ Avrupa Bölge Direktörü tarafından
“Avrupa Obezite ile Mücadele Belgesi” imzalanmıştır.
2013 yılında gerçekleşen Viyana Bakanlar Konferansı’nda da, üye ülke Sağlık Bakanları ve temsilcilerinin yanı sıra Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesinde işbirliği yapılan Merkez Enstitü ve Sivil Toplum Örgütü Temsilcileri yer
almıştır ve bu konferans bulaşıcı olmayan hastalıklar ve beslenme ilişkisine
odaklanan ilk toplantı olmuştur. Viyana Bakanlar Konferansı üye ülkelerdeki beslenme, fiziksel aktivite, obezite ve diğer beslenme ile ilgili BOH
politikalarının geliştirilmesi, uygulanması
ve değerlendirilmesi ile tecrübeler ve başarı
öykülerinin paylaşıldığı bir düzlem olmuştur.
Konferansta, Sağlık 2020 Kapsamında Beslenme ve Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar Viyana
Deklarasyonu üye ülkeler tarafından imzalanmıştır.
Ülkemizde de obezite ile mücadele ulusal sağlık politikasına ilişkin çeşitli yayınlarda yeralmıştır. Bakanlığımızca hazırlanan “Sağlık 21 Herkes İçin Sağlık” programında obezitenin
hipertansiyon, diyabet vb. hastalıklar için önemli bir risk faktörü olduğu
belirtilmiştir. “Türkiye Kalp ve Damar Hastalıklarını Önleme ve Kontrol Programı” nda da pek çok kronik hastalık için risk faktörü olan obezitenin önlenmesi için ulusal bir programın hazırlanması hususu yer almıştır.
Bakanlığımızın 2013-2017 yılı Stratejik Planında da “Toplumu sağlıklı beslenme, obezite ve fiziksel aktivite konularında bilgilendirmek ve bilinçlendirmek, sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktivite alışkanlığı kazandırmak
için destekleyici çevrelerle programlar oluşturmak” hedefler arasında yer
almaktadır.
Obezitenin önlenmesine yönelik faaliyetlere hız vermek, belirlenen hedeflere ulaşmak, ihtiyaçlar doğrultusunda yeni hedef ve stratejiler belirlemek ve
faaliyetlerin belirli bir çerçevede yürütülmesini sağlamak amacıyla “Türkiye
Obezite ile Mücadele ve Kontrol Programı (2010-2014)” hazırlanmıştır.
Program obezite ile mücadelede yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanmasına yönelik önlemlerin yanı sıra toplumda düzenli fiziksel aktivitenin teşvik
edilmesine dair hususları da kapsadığından adı “Türkiye Sağlıklı Beslenme ve
Hareketli Hayat Programı“ olarak değiştirilerek 29 Eylül 2010 tarihli ve 27714
sayılı Resmi Gazete’de Başbakanlık Genelgesi olarak yayımlanmış ve uygulanmaktadır.
Programın amacı:
Ülkemizde görülme sıklığı giderek artan, çocuklarımızı ve gençlerimizi etkileyen obezite ile etkin şekilde mücadele etmek, toplumun obezite ile
mücadele konusunda bilgi düzeyini artırarak bireylerin yeterli ve dengeli
beslenme ve düzenli fiziksel aktivite alışkanlığı kazanmalarını teşvik etmek
ve böylece ülkemizde obezite ve obezite ile ilişkili hastalıkların (kalp-damar
hastalıkları, diyabet, bazı kanser türleri, hipertansiyon, kas-iskelet sistemi
hastalıkları vb.) görülme sıklığını azaltmaktır.
Ayrıca, ülkemizde çeşitli kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, özel sektör, sivil toplum kuruluşları vb. pek çok kurum ve kuruluş tarafından obezitenin önlenmesine yönelik çeşitli programlar, projeler ve eğitim çalışmaSAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
15
ları sürdürülmektedir. Sürdürülen
bu çalışmaların koordinasyon içinde
olması ve bir yol haritası dâhilinde
yürütülmesi başarı düzeyini etkileyen önemli bir husustur. Eylem planı
ile ülkemizde planlanan çalışmaların
belirli bir program dâhilinde yapılması, ölçülebilir, izlenebilir olması ve
eşgüdümün sağlanması da amaçlanmaktadır.
Programın kapsamı:
A.Türkiye Obezite ile Mücadele ve
Kontrol Programı Yönetiminin
Oluşturulması ve Politika Geliştirilmesi
B.Obezitenin Önlenmesine Yönelik
Çalışmalar
C.Sağlık Kuruluşlarında Obezitenin
Teşhisi ve Tedavisine Yönelik Önlemler
D.İzleme ve Değerlendirme
Program kapsamında yürütme kurulu, danışma kurulu, bilim kurulu ve
çalışma grupları oluşturulmuştur.
Program tüm kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri ve DSÖ önerileri
ile (2014-2017)güncellenmiştir.
(6-10 Yaş) Büyümenin İzlenmesi
Araştırmasında (TOÇBİ– 2009) bu
yaş grubunda obezite %6,5 fazla
kilo %14 bulunmuştur.
• DSÖ Avrupa Ofisince 2013 yılın-
da gerçekleştirilen ve 21 ülkenin
katıldığı “Çocukluk Çağı Şişmanlık Araştırması”na ülkemizde katılmıştır. Bu araştırmada Türkiye
genelinde 216 okulda 7 ve 8 yaş
grubu çocuklarda şişmanlık durumu, beslenme durumları ve fiziksel aktivite durum incelenmiştir.
Araştırmaya göre 7-8 yaş grubu
çocukların 14,2’si kilolu, %8,3’ü
obez olarak bulunmuştur. Kentlerde yaşayan çocuklarda şişmanlık
%10 iken kırda %6,6 olarak bulunmuştur.
• 81
ilde “Yeterli ve Dengeli Beslenme ve Hareketli Hayat Yaşam
Kurulları” il Hıfzısıhha bünyesinde
kurulmuştur.
• Ulusal Fiziksel Aktivite Rehberi hazırlanmıştır.
• Beslenme konusunda mesaj kir-
Program kapsamında yapılan belli başlı
çalışmalar:
liliğini önlemek, topluma doğru
mesajların verilmesini sağlamak
için ilk kezTürkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi (2004) hazırlanmıştır.
2014 yılı içerisinde güncelleme çalışmaları bitirilecektir.
A.Türkiye Obezite ile Mücadele ve
Kontrol Programı Yönetiminin Oluşturulması ve Politika Geliştirilmesi
B.Obezitenin Önlenmesine Yönelik
Çalışmalar
• İlk kez 1974 yılında yapılan Be- • Sayın Bakanımız tarafından 2014
sin Tüketim ve Sağlık Araştırması
2010 yılında tekrarlanmıştır. Türkiye genelinde 19.056 hanede beslenme ve sağlıkla ilgili anketler uygulanmış, fizik muayene yapılmış,
antropometrik ölçümler yapılmış
ve kan ve idrar örnekleri alınarak
49 parametre analizi yapılmıştır.
• Türkiye Beslenme ve Sağlık Araş-
tırması (2010)sonuçlarına göre
obezite sıklığı; 19 yaş ve üzerinde
% 30,3 iken erkeklerde % 20,5 ve
kadınlarda % 41 olarak bulunmuştur. Aynı araştırma sonuçlarına
göre ülkemizde 12 yaş ve üzeri
bireylerin % 71,9’unun hareketsiz
yaşadığı, 6-11 yaş çocukların ise
%58’i düzenli egzersiz yapmadığı saptanmıştır(bu oran kızlarda
%68,2, erkeklerde %49,3’dur).
• Türkiye
16
Okul Çağı Çocuklarında
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
yılı “Sağlıklı Yaşam ve Hareket Yılı”
ilan edilmiştir. Bu kapsamda 2014
yılında her ay için çeşitli aktiviteler
ve farkındalık çalışmaları yapılmaktadır.
• Obeziteyle
mücadele içinmedya
kampanyaları yapılmaktadır.
rında öğrenci, öğretmen, yaşlı ve
sağlık personeline yönelik olarak
“Toplum Beslenmesi” eğitimleri
düzenlenmektedir. Bu kapsamda
çeşitli eğitim materyalleri hazırlanmıştır.
• Tuz azaltma konusunda spot filmler çekilmiş web sitemizde yayınlanmaktadır.
• İllerde tüm özel gün ve haftalar
aktif olarak kutlanmaktadır. Dünya yürüyüş gününde her il kendi
şivesinde bir slogan ile etkinlikler
yapmıştır.
• Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği
içinde okul kantinlerinde sağlıklı
gıdaların satışı ile ilgili düzenleme
üzerinde çalışılmış, okul kantinlerinde doğal maden suları hariç,
enerji içecekleri, gazlı içecekler,
aromalı içecekler ve kolalı içecekler ile kızartma ve cipslerin satışları yasaklanmış, bunların yerine süt,
ayran, yoğurt, meyve suyu, taze
sıkılmış meyve suyu ve tane ile
satışı yapılabilen meyve bulundurulması sağlanmıştır (2011). Kantin Genelgesi ile ilgili güncelleme
çalışmaları devam etmektedir.
• Tam
gün eğitim veren okullara
yönelik “Tam Gün Okullara Yönelik Geliştirilen Menü Modelleri ve
Örnek Öğle Yemeği Listeleri” hazırlanmıştır.
• Fizik aktivite ders saatlerinin ar-
tırılması çalışmaları kapsamında
daha önce 2 ders saati olarak beden eğitimi dersi bulunmakta iken
1-4. sınıflarda ilk defa olarak “Oyun
ve Fiziki Etkinlikler” adı altında
yeni bir derse yer verilmiştir. Ortaokullarda 2 saat seçmeli spor dersi
ilave edilmiştir.
Sağlık Örgütü Beslenme
• Sosyal medyada akademisyenle- • Dünya
Dostu Okul inisiyitafine paralel
rimizin desteği ile birlikte “sağlıklı
beslenme, obezite ve tuz” konularında aktiviteler yapılmaktadır.
• Beslenme ve fiziksel aktivite ile ilgili her türlü doküman ve güncel
bilgiler www.beslenme.gov.tr sayfamızda yayınlanmaktadır.
• 81 ilimizde sağlıklı beslenme, be-
sin hijyeni, okul çağı çocukların
beslenmesi, yaşlıların beslenmesi,
anemi, kalp-damar hastalıklarında
beslenme, şişmanlık vb konula-
olarak 2010 yılından itibaren Milli Eğitim Bakanlığı ile “Beslenme
Dostu Okul” programımız yürütülmektedir.
• Milli Eğitim Bakanlığı, Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı ile işbirliği içinde Okul Kantinlerine Dair
Özel Hijyen Yönetmeliği (2013) yayımlanmıştır.
• Yetişkin
eğitimlerinin artırılması ve farkındalık sağlanması için
Hayat Boyu Öğrenme Genel
Müdürlüğü’ne bağlı yaygın eğitim
kurumlarında kurslara katılan tüm
kursiyerlere “Sağlıklı Beslenme,
Obezite, Fiziksel Aktivite ve Sağlık” konularında eğitimler verilmektedir.
• Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakan-
lığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Ulusal
Süt Konseyi ve Bakanlığımız işbirliği ile ilköğretim okullarında “Okul
Sütü Programı” uygulanmaktadır.
halk eğitimlerinde kullanılması
amacıyla “Obezite ve Fiziksel Aktivite Eğitim Modülleri” ile “Obezite
konusunda 70 soru 70 cevap” hazırlanmış ve 81 il halk sağlığı müdürlüklerine dağıtılmıştır.
• Obezitenin
önlenmesi, takibi ve
tedavisi kapsamında Aile Hekimlerine yardımcı olmak üzere
“Obezite ile Mücadele El Kitabı”
hazırlanmış olup aile hekimlerine
dağıtılmıştır.
• Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakan- • Aile hekimine başvuran bireylerin
lığı ve Bakanlığımız işbirliği ile
04.01.2012 tarihinde 2012/2 numara ile yayımlanan Tebliğ ile ekmekte tuz miktarını 1,75 gramdan
1,5 grama indirilmesini içeren ilgili
maddesi 01.Temmuz.2012 tarih
itibari ile yürürlüğe girmiştir.
• 16.08.2013
tarihli, 28737 sayılı
Tebliğ, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı ile işbirliğinde tuz paketlerinin üzerine zorunlu ‘Tuzu
azaltın. Sağlığınızı koruyun.’ ifadesi
getirilmiştir.
• 2012 Aralık ayından itibaren Günlük Karşılama Miktarları gönüllü
olarak gıda etiketlerinde yer almaktadır.
C.Sağlık Kuruluşlarında Obezitenin
Teşhisi ve Tedavisine Yönelik Önlemler
• Sağlık personeline yönelik olarak
fiziksel aktiviteye teşvik edilmesi
amacıyla 2 milyon adet pedometre alımı gerçekleştirilmiştir.
• Aile Hekimliği Bilgi Sistemi içinde
oluşturduğumuz obezite izlemleri
ile özellikle evde bakıma muhtaç
olan morbidobez hastalarımız tespit edilerek tedavilerinin sağlanması amacıyla sağlık kuruluşlarına
yönlendirilmesi yapılmaktadır.
• Obez vatandaşlarımızın acil ya da
tedavi amacı ile nakilleri için 60
adet obez ve yoğun bakım ambulansı alınmıştır.
• Toplum
Sağlığı Merkezlerinde
Sağlıklı Beslenme ve Obezite Danışma Birimleri açılmıştır.
D. İzleme ve Değerlendirme
• Aile hekimliği bilgi sisteminde obezitenin tespiti ve izlenmesine yönelik veri tabanı oluşturulmuştur.
• DSÖ
Çocukluk Çağı Obezitesi
Çalıştayı Nisan 2013 tarihinde ülkemizde yapılarak revize edilen
Eylem planımız için önceliklerin
belirlenmesinde katkı sağlamıştır.
• Avrupa Bölgesinde Tuzun Azaltıl-
ması DSÖ Tuz Eylem Ağı Toplantısı
29-30 Mayıs 2013’te Ankara’da yapılmıştır.
• 8.
Çocuklara yönelik pazarlama
baskısının azaltılması DSÖ Avrupa
Ağı Toplantısı 27-28 Mayıs 2013’te
Ankara’da yapıldı. DSÖ ilgili raporları Başkanlığımız tarafından basımlı raporların dünyada ilk tanıtımı da ülkemizde olmuştur.
Obezitenin nedeninin birden fazla
faktörden oluşması, obezite ile mücadelenin de multidisipliner yaklaşımla sürdürülmesi gereğini ortaya
koymaktadır. Günümüzde obezite
ile mücadelede, bireysel mücadelenin yanı sıra kurumsal mücadele de
önem kazanmış ve kurumsal düzeyde çok sektörlü yaklaşımla gerekli
önlemlerin alınması zorunlu hale gelmiştir. Bu kapsamda “Türkiye Sağlıklı
Beslenme ve Hareketli Hayat Programı”, geniş tabanlı ve çok sektörlü bir
yaklaşımı benimsemektedir.
Sonuç olarak sağlıkla ilgili iyi sonuçlara ulaşılması, sağlığın nesiller arası
aktarımı dâhil olmak üzere yaşam
boyu süren bir yaklaşımı gerektirir.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
17
kapakkonusu
OBEZİTEYE KARŞI
‘SAĞLIKLI TABAK’ FORMÜLÜ
Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, obeziteyle mücadele çalışmaları kapsamında ev
kadınlarına yönelik hazırlanan “sağlıklı tabak” önerileri basın mensuplarıyla paylaştı.
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı
Seçil Özkan, “sağlıklı beslenme” üzerine düzenlenen etkinlikte, gerekli
enerji ve besin öğelerinin her birinin
yeterli miktarda alınması ve vücutta
uygun şekilde kullanılmasını, “yeterli
ve dengeli” beslenme olarak tanımladıklarını belirtti.
Yeterli ve dengeli beslenme için 4
temel besin grubunda yer alan besinlerin her öğünde uygun miktarda
tüketilmesi gerektiğini ifade eden
Özkan, gün içerisinde et-yumurtakuru baklagil, ekmek-tahıl, taze sebze-meyveyle süt ve ürünleri grubundan önerilen porsiyonda alınması
gerektiğini dile getirdi.
Sağlıklı Tabakta Neler Bulunmalı
Kadınların “gün”lerdeki ikramlarına
değinen Özkan, şöyle konuştu:
18
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
kadınlar gösterirsek çocuklarımız ve
ailemiz de daha fazla gösterecektir”
şeklinde konuştu.
Vücut Kitle Endeksi
Özkan, vücut kitle endeksinin de takip edilmesi gerektiğine dikkati çekerek, Halk Sağlığı Kurumuna bağlı
toplum sağlık merkezlerinde diyetisyen danışmanlığı ve bununla ilgili
hizmetlerin sunulduğunu bildirdi.
Ev kadınlarına yönelik hazırladıkları
“sağlıklı tabak” önerisiyle ilgili bilgilendirme çalışmaları yapacaklarını
anlatan Seçil Özkan, bu kapsamda
eğitimler düzenleyeceklerini söyledi.
Özkan, ev kadınlarının aslında sağlıklı beslenme konusunda genellikle bilgili olduklarını ancak sıkıntının
uygulamada yaşandığına işaret etti.
“Ben de günlere gitmeyi çok severim. Günlerde güzel tabaklar hazırlanıyor ancak bunlar sağlığımızı kötü
etkiliyor. Kadınlara, günlerde kek,
tatlı ve hamur işi tarzı yiyecekler yerine bol sebze ve meyvenin bulunduğu menüleri tüketmelerini tavsiye ediyoruz. Güzel bir kültürümüz
var, kısır. Fazla miktarda olmamakla
birlikte bulgur sağlıklı bir besindir.
Gazlı içecekler yerine ayran gibi seçenekleri tercih etmeliyiz. Çayı da
çok önermiyoruz. Ancak içeceksek
de açık, limonlu ve şekersiz bir çayı
olmalı. Tuzu ve şekeri hayatımızdan
çıkarmalıyız.”
OBEZİTE, EN ÖNEMLİ HALK SAĞLIĞI
SORUNLARINDAN BİRİSİ
Sağlıklı tabakta marul ve maydanoz
gibi salata ürünleri, çilek, domates,
salatalık, kısır, yaprak sarması, kuruyemiş olarak da ceviz ve fındığın
bulunması gerektiğini kaydeden
Özkan, “Kuruyemişi çok fazla değil,
yaklaşık 4 tane öneriyoruz. Miktar
çok önemli. Sağlıklı diye çok fazla
yenmemeli. Sağlıklı davranışı biz
Profili, fiziksel aktivitenin, kilo kontrolü ve genel sağlık için çok önemli
olduğunu dile getirerek, “Obezite
kontrol programını destekliyoruz.
Türkiye’nin tütün ile mücadelede olduğu gibi obezitede de çok önemli
adımlar atacağına ve binlerce Türk
kadınıyla çocuğunun hayatını kurtaracağına inanıyoruz” dedi.
Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Temsilcisi Maria Cristina Profili de aşırı kilo
ve şişmanlığın, 21. yüzyılın en önemli halk sağlık sorunlarından birisi olduğunu belirtti.
Tüm ülkelerin, özellik de düşük sosyo-ekonomik grupların, farklı şekillerde bu sorunla karşı karşıya bulunduğunu dile getiren Profili, aşırı kilo
ve obezitenin batı ve orta Avrupa’da
toplam hastalık yükünün yaklaşık
yüzde 10’unu oluşturduğunu vurguladı.
kapakkonusu
“2. BESLENME VE SAĞLIKLI YAŞAM ZİRVESİ”
İSTANBUL’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Sabri Ülker Gıda Araştırmaları Enstitüsü Vakfı (SÜGAV) tarafından 7 Mayıs 2014 Çarşamba günü Swissotel’de
düzenlenen “2. Beslenme ve Sağlıklı
Yaşam Zirvesi”, dünyaca ünlü bilim
insanlarını bir araya getirdi.
Zirvenin bu seneki teması, “Her şey
daha iyi bir yaşam için” olarak belirlenirken, toplantının ilk bölümü Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun
açılış konuşmasıyla başladı. Konuşmasında sağlıklı beslenmenin önemini vurgulayan Bakan Mehmet Müezzinoğlu, yaz aylarının gelmesiyle
beraber yapılan yanlışlara değindi.
Bakan Müezzinoğlu, sağlıklı yaşam
ile birlikte mevsimsel birçok konunun gündeme geldiğini belirterek,
“Sağlıklı beslenmede son yılda bizim
ülkemizle beraber gelişmiş ülkelerde
de mevsimsel birçok konu gündeme
geliyor. Mevsime ait bir diyet uygulanıyor. Yaz geliyor kilolarımı vermem
20
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
lazım, yaz bitti rahata geçmem lazım.
Sağlıklı beslenme değil sağlıklı görünme arzusu. Bence sağlıklı görünme arzusu sağlıklı beslenme arzusunun önüne geçerse o bizi yanlışlara
götürür. Hayatın her boyutunda her
yaş grubunda sağlıklı beslenmeyi bir
kültür bir hayat felsefesi haline getirmeliyiz” dedi.
yapmamız lazım. Anne ve baba sigara içiyor ve çocuğuna içme diyorsa ve ya sağlıklı beslenmede denge
unsurlarını bozan beslenme tarzını
kendisi yapıp çocuğuna bu senin için
sakıncalı diyorsa bunun çok anlamlı
sonucunu alabilme şansımız yok. Annelerin sağlıklı yaşam anlayışını çok
yaygın şekilde topluma mal etmeliyiz” şeklinde konuştu.
“Anneler İyi Eğitilmelidir”
Milli Eğitim Bakanlığı’nın okul kantinlerinde örnek beslenme projesi geliştirdiğine değinen Müezzinoğlu, “Bir
taraftan okulları Milli Eğitim Bakanlığı okul kantinlerinde örnek beslenme projesi ile bir anlayışa oturtmaya
çalışıyor. Aileleri bu işim merkezine
koymak ve onlarında sağlıklı beslenme anlayışı ve evlatlarına da yanlış
örnek olmama anlayışının kültürü
ile buluşturmamız lazım. Bünyenin
sağlıklı ritmine bizde sağlıklı destek
olabilirsek bu anlamda aldığımız her
Sağlık konusunda annelerin iyi eğitilmesi gerektiğini söyleyen Bakan
Müezzinoğlu, “Bu anlamda anneleri,
iyi eğite bilirsek sağlık okuryazarlığını ne kadar iyi geliştirirsek çözümü o
kadar kolay bulabilir, sorunlarımızı o
kadar hafifletebiliriz. Aile kültürünü
ve ailedeki sağlıklı yaşam felsefesini
merkeze alan bunu okullar aracılığıyla ve anne babaların bilinçli olmasını ihmal etmeden bir yolculuk
gıdanın dengesini gözetleyebilirsek
inanıyorum ki topluma bunu mal
ederken mal etme gücümüz ve dinamiğimizi her geçen gün artacaktır”
diye konuştu.
“STK’lara İhtiyacımız Var”
“Sağlık alanında STK’lara çok ihtiyacımız var” diyen Müezzinoğlu, “Bu
anlamda gıda sektörünün ürettiği
gıdanın topluma sağlıklı katkı sağlamasını merkeze almaya ihtiyacımız
var. İyi para kazanayım anlayışından
ziyade ben ürettiğimi topluma sağlıklı ve faydalı olması bilimsel gelişmelere destek verecek bir anlayış ile
bunu yapmalıyım düşüncesi bizim
için asla vazgeçilemez. Bu anlayışların yanında olmak bizim görevimiz
ve sorumluluğumuzdur” dedi.
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun konuşmasının ardından
program bilimsel mesajlarla devam
etti.
Harvard Üniversitesi Genetik ve
Kompleks Hastalıklar Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil’in yanı
sıra Loughborough Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Ronald Maughan
ve Leeds Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof. Edward Blundell’in katıldığı zirvede, son dönemde uluslararası ca-
miada yapılan çalışmalar paylaşıldı.
Obeziteyle diyabeti
bağlayan ilk geni
bularak dünya tıp
literatürüne adını
yazdıran Harvard
Üniversitesi Genetik ve Kompleks Hastalıklar
Bölüm
Başkanı
Prof. Dr. Gökhan
Hotamışlıgil, konuşmasında
dünyada
hastalıkların alarm verici bir ivme ile arttığına
dikkat çekerken, yeni ve
etkin önleyici veya tedavi edici stratejilerin geliştirilmesindeki
zorlukların altını çizdi. Hotamışlıgil,
son 20 sene içinde yüzlerce laboratuvarda yapılan çalışmaların, şişmanlık
ve diyabet gibi kronik metabolik hastalıkların temelinde yatan mekanizmaların hücresel stres ve metabolizmayı entegre eden bir platformdan
etkilendiğini ifade etti.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi Tıp
Komisyonu tarafından kurulan Sporda Beslenme Grubu’nun başkanlığını yapan, UK Sport, UK Athletics,
İngiltere Futbol Federasyonu, FIFA,
İrlanda Spor Konseyi ve daha pek çok
spor kurumuna danışmanlık yapma-
ya devam eden Profesör Ronald Maughan ise, fiziksel aktivitenin sağlıklı
bir yaşamda oynadığı role ilişkin çarpıcı örnekler verdi.
1980’lerde, günümüzde hala bu
alanda referans noktası olan “doyum
basamakları” adlı iştahın fizyolojik
uyarılarını ortaya koyan ilişkiyi keşfeden Profesör Edward Blundell ise doyuma ulaşmada psikolojik faktörlerin
oynadığı role dikkat çekerek, fiziksel
aktivitenin bu doyuma ulaşmada çok
önemli bir rol oynadığını belirtti.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
21
Sabri Ülker Bilim Ödülü Sahibini Buldu
Merhum Sabri Ülker anısına,
SÜGAV’ın temel misyonlarından biri
olan araştırma ve eğitim programlarının desteklenmesi hedefi doğrultusunda bu yıl ilk kez düzenlenen Sabri
Ülker Bilim Ödülü de zirvede sahibini
buldu.
TC Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehdi Eker’in ödülünü takdim ettiği
Gazi Üniversitesi Öğretim Görevlisi
Prof. Dr. Gülay Bayramoğlu, gıda güvenliği alanında uygulanabilir projesiyle 100 bin liralık ödülün sahibi
oldu.
“Konuyu Global Düzeyde Ele Alıyoruz”
Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, bilim ve medya
dünyasından konuklarla bir arada
olmaktan memnuniyet duyduğunu
belirterek, “Bugün ev sahipliğimizi
yapan vakıf sevgili babamın adını
taşıyor. Bu vakfın işi gıda-ve sağlık
konusunda bilgiye yatırım yapmaktır.
SÜGAV’ı bir bilim kurulu yönetiyor.
Bu kurulda dünyanın önemli bilim
insanları bir araya geldi. SÜGAV bu
bilim kurulu sayesinde global bilgiyi
alıyor, toplumun hizmetine sunuyor.
Bu bilgiyi kendi alanlarında global
marka olmuş bilim insanları üretiyor.
Bu sinerji insanlarımıza, en önemlisi
çocuklarımıza fayda sağlıyor. Belirtmek isterim ki; Sabri Bey sağlığında
adına vakıf kurulmasına karşıydı fakat pek çok vakıfta görev almıştı. Bazı
sivil toplum kuruluşlarında beni de
görevlendirmişti. Konusunu uygun
bulduğumuz sivil toplum kuruluşlarını da desteklememizi tavsiye ederdi.
Bizim ana konumuz olan gıda bilimi
konusunda böyle bir çalışmayı kendisinden sonra aile olarak başlattık
ama bunu SÜGAV’da global bir yaklaşımla, enternasyonal bir bilim kurulu
ile gerçekleştirdik” diye konuştu.
Beslenme ve sağlık konusunu önemsediklerini belirten Ülker, konuyu
sadece yerel değil, global düzeyde
ele aldıklarını ifade ederek, “Gıda
güvenliği konusunda yerel ve uluslararası otoritelerin kurallarına uyarız. Dünyadaki bilimsel gelişmeleri
izleriz. Bu bilimsel gelişme ve çalışmaları destekleriz. Aslında basitçe
söylersek; dengeli beslenme ve fizik22
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
sel aktiviteyi teşvik ediyoruz. Tabii ki
bunu söylerken belirtmek lazım ki,
tüketicilerimiz için sıfır hatayla çalışmayı şiar edinmiş bir şirketiz. Sadece
Türkiye’de değil, dünyadaki üretim
şirketlerimize de kalite seferberliğini
taşıyoruz. Geçen hafta bu iş için Mısır ve Suudi Arabistan’daydım. Hem
dünyada hem Türkiye’de tüketicinin
hem ağız tadını hem de sağlığını
gözetiyoruz. Biz bu ülkede 70 senedir insanlara kolayca erişebilecekleri
küçük mutluluklar sunuyoruz. Bu ülkenin beslenmesinde 70 yıldır var olduk, gelecekte de var olmak istiyoruz.
Biliyoruz ki çocuklarımız için beslenme bizler için olduğundan daha da
önemlidir. İşte yarınki zirve buna da
fayda sağlayacak. Size SÜGAV çatısı
altında çocukların dengeli beslenme
konusunda eğitildiğini belirtmiştim.
Milli Eğitim Bakanlığı ile yürütülen
bu programla 1 milyon çocuğumuz
bu eğitimi aldı” açıklamasını yaptı.
“Yemekte Denge Eğitimi 1 Milyon Çocuğa
Ulaştı”
Zirvenin açılışında konuşan Yıldız
Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Ülker ise, Vakıf tarafından
Türkiye’nin 10 ilinde, 500 ilkokulda
Milli Eğitim Bakanlığı ile iş birliği içinde hayata geçirilen Yemekte Denge
Eğitim Programı ile ilgili bilgi vererek,
“Benim için en anlamlı kurumsal sosyal sorumluluk işleri arasında Sabri
Ülker Gıda Araştırmaları Enstitüsü
Vakfı’nın Milli Eğitim Bakanlığı Temel
Eğitim Genel Müdürlüğü ile beraber
Türkiye çapında farklı ilköğretim
okullarında uyguladığı Yemekte Denge Projesi geliyor.
Yemekte Denge Projesi
Türkiye’nin en kapsamlı ve sürdürülebilir temel
beslenme eği-
tim projesi olması hedefiyle hazırlanmış bir projedir. Sabri Ülker Gıda
Araştırmaları Enstitüsü Vakfı’nın
bağımsız Bilim Kurulu üyelerinin
yurt dışında kabul gören beslenme
eğitimlerini esas alarak ülkemize
uyarladığı proje; bugün İstanbul,
İzmir, Trabzon, Gaziantep, Kayseri, Antalya, Sinop, Erzurum, Aydın,
Kahramanmaraş’ın bulunduğu 10
ilde toplam 1 milyon öğrenci ve ebeveyne ulaşır durumda. Sağlıklı beslenme tabağını referans alarak, çocuklara, “Dengeli bir şekilde her şeyi
yiyebilirsin, yapman gereken dengeyi nasıl kuracağını bilmen” mesajının
verildiği eğitim programıyla, ağaç
yaşken eğilir ilkesiyle çocuklarımıza
daha sağlıklı bir gelecek sunmak için
çalışmalar devam ediyor” dedi.
Fenerbahçeli Sporcu Dirk Kuyt da
Zirvedeydi
Ünlü sunucu Jülide Ateş’in moderatörlüğünde düzenlenen, “Sağlıklı
bir yaşam istiyoruz ama nasıl?” başlıklı panel, zirvenin öğleden sonraki
oturumunda yer aldı. Prof. Blundell,
Prof. Maughan, Prof. Hotamışlıgil’in
yanı sıra Fenerbahçeli yıldız sporcu
Dirk Kuyt ve Yıldız Holding Yönetim
Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Ülker’in
katılımıyla gerçekleşen panelde, zirvenin katılımcılarından alınan sorulara yanıt aranırken ve güncel bilgi
ve deneyimlerin aktarıldığı keyifli bir
sohbet gerçekleşti.
SABRİ ÜLKER GIDA ARAŞTIRMALARI
ENSTİTÜSÜ VAKFI (SÜGAV)
Sabri Ülker Gıda Araştırmaları Enstitüsü Vakfı (SÜGAV) Türk toplumunun
gıda, beslenme ve sağlık konularındaki bilgilerine bilimsel katkılarda
bulunarak toplum sağlığının gelişimine destek olmak amacıyla 2009
yılında kuruldu.
Vizyonumuz
Toplumun gıda, beslenme ve sağlıklı
yaşam bilincinin gelişimine katkı sağlayan bağımsız, bilimsel ve kar gayesi
gütmeyen güvenilir, saygın bir kurum olmak.
Misyonumuz
Ulusal ve uluslar arası düzeyde, bilimsel çalışmaları, mevzuatı ve uygulamaları takip etmek, toplumun sağlıklı beslenme ve gıdalar hakkında
doğru ve güvenilir bilgiye ulaşması
ve eğitim imkanı sağlamak amacıyla
üniversiteler, kamu ve sivil toplum
kuruluşları gibi ilgili kurum ve kuruluşlar ile işbirliği içerisinde her türlü
çalışmayı yapmak ve desteklemek.
Vakfımızın tüm çalışmaları; her biri
ülkemizin ve dünyanın gıda, beslenme ve sağlık konularında uzman,
akademik kariyer ve tecrübesi olan,
bilimsel tarafsızlığı ile öne çıkan bilim
insanlarından oluşan Bilim Kurulumuz tarafından yürütülüyor. Belirlediğimiz yol haritası doğrultusunda,
Bilim Kurulumuz ulusal ve uluslar
arası arenada pek çok güvenilir bilgi
kaynağı ve referans olarak gösterilen
kurum ile de işbirliği içinde çalışıyor.
Vakfımızın ana gayesine ulaşmak için
çizdiği yol haritasında belirlediği temel başlıklar;
biçimlerini teşvik etmek
• Gıda ve beslenme alanında yapı-
lacak yeni araştırma, eğitim programları ve diğer girişimleri desteklemek
Etik Değerlerimiz
• Vakfımız tamamen özgür, şeffaf ve
bağımsız hareket eder.
• Vakfımız çerçevesinde yer alan her
üye; gıda, beslenme ve sağlık konularında kendi kişisel görüşlerini
ortaya koyma, soru sorma ve yorum yapma konularında özgürdür.
• Dünyadaki ve ülkemizdeki güve- • Vakfımız kar amacı gütmeyen banilir bilgi kaynaklarından temin
edilen yararlı bilgileri toplum faydasına sunmak
• Sağlıklı gıda, beslenme ve yaşam
ğımsız bir organizasyondur.
• Vakfımız hiçbir ticari konuya odak-
lanmadan toplumun ihtiyaçlarına
yönelik programlar belirler.
Beslenme sağlıklı bir yaşam için her
zaman vazgeçilmez olmuştur. Yeterli
ve dengeli beslenmenin sağlığa ve
yaşam süresini uzatmaya olumlu etkisi, yetersiz ve aşırı beslenmenin ise
zararı tartışılmaz bir gerçektir. Vakfımız bu nedenle gıda, beslenme ve
sağlık alanlarındaki ulusal ve uluslar
arası gelişmeleri yakından takip ediyor, bu gelişmeleri hem sektör profesyonelleri, hem de tüketicilerimiz,
eğiticilerimiz ve her yaştan öğrencilerimiz ile paylaşmayı hedefliyor. Tüm
çabamız herkesin faydalanabileceği
açık ve anlaşılabilir bir sadelikte beslenme bilimine ait en güncel bilgilerin iletişimini sağlamak.
Vakfımız toplum sağlığına yararlı olmak amacıyla hiçbir kar amacı gütmeden çalışan tamamıyla bağımsız,
tarafsız ve bilimsel bir kurum. Bu yolda ülkemizdeki önemli bir boşluğu
doldurarak güvenilir bir referans kurum olmayı hedefliyoruz.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
23
kapakkonusu
SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN HAREKET ET
Fiziksel aktivite, kas ve eklemlerimizi
kullanarak enerji tüketimi ile gerçekleşen herhangi bir bedensel hareket
olarak tanımlanmaktadır. Bireylerin
fiziksel ve ruhsal sağlığının geliştirilmesinde temel araçlardan birisidir.
Bir halk sağlığı sorunu olmanın yanında, aynı zamanda toplum refahının, çevrenin korunmasını teşvik
eder ve gelecek nesillere bir yatırım
oluşturur.
Kronik hastalıkların ortak risk faktörlerinden birisi olan fiziksel
inaktivite(fiziksel hareketsizlik), dünya genelinde ölüme neden olan risk
faktörleri sıralamasında dördüncü sırada yer almaktadır (dünya genelindeki ölümlerin %6 sı). Meme ve kolon
kanserlerinin yaklaşık %21-25 inin,
diyabetin %27 sinin ve iskemik kalp
hastalığının % 30 unun ana nedeni
olduğu tahmin edilmektedir. Obezitenin artmasına neden olan önemli
faktörlerden biri hareketsiz yaşam
tarzının yaygınlaşmasıdır. Fiziksel
aktivite; kan basıncını azaltır, HDL
seviyesini arttırır ve kilo kontrolü için
anahtar role sahiptir.
Dünya genelinde fiziksel hareketsizlik, kötü beslenme ile birlikte ortalama toplam sağlık harcamalarının
yaklaşık %2 si ile ilişkilendirilmek-
24
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
tedir. Fiziksel aktivitenin arttırılması sağlık harcamalarının dolayısı ile
ekonomik maliyetin azaltılmasında
uygulanabilir, maliyet etkin ve en temel stratejilerden biridir.
Yetişkinler için haftanın 5 günü en az
30 dakika orta şiddette fiziksel aktivite yapılması sağlığın korunması,
kardiyovasküler hastalıklar, diyabet,
kolon ve meme kanseri riskini azaltmak için gereklidir. Orta şiddette fiziksel aktivite, solunum veya kalp atış
hızında küçük artışlara neden olan
orta düzeyde fiziksel efor gerektiren
fiziksel aktivitedir. (Örneğin: Tempolu
yürüyüş (saatte yaklaşık 5 km), bisiklete binme (saatte 16 km den az), hafif tempolu koşu (saatte 8 km den az)
5-17 yaş grubu çocukların ise günde
en az 60 dakika orta şiddetten şiddetli aktiviteye doğru giden aktivite
yapması önerilmektedir.
Bakanlığımızca gerçekleştirilen ’Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli
Hayat Programı”nın yayımlanmamış
ön raporuna göre; Türkiye genelinde
erkeklerin %67.6 sı, kadınların % 76.5
i, toplamda ise %71.9 u egzersiz yapmamaktadır. 6-11 yaş grubu çocukların %58.4 ü düzenli olarak egzersiz
yapmamaktadır.
Fiziksel aktivitenin yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinde olumlu etkilerinin
görülebilmesi için özellikle çocukluk
ya da ergenlik döneminde düzenli
fiziksel aktivite yapma alışkanlığı
kazanılmalıdır. Bunun için çocuklar
yaşlarına uygun spora veya egzersize yönlendirilmeli, bilgisayar veya TV
karşısında uzun süre kalmaları önlenmelidir.
Haftada 3-4 kez yapılan, 30-60 dakikalık orta şiddette yürüyüş genellikle
sağlığımız üzerinde olumlu etkileri
açığa çıkarmaya yeterlidir.
Fiziksel aktivitenin sağlığımız üzerine
olumlu etkileri:
1. Bedensel Sağlık Üzerine Etkileri:
Kas-İskelet Sistemi Üzerine Etkileri:
• Kas kuvvetinin ve kas tonusunun korunması ve arttırılması,
• Kas ve eklemlerin esnekliğinin korunması ve arttırılması,
• Hareket
alışkanlığının ve fiziksel
aktivite toleransının artması (kondüsyon ve dayanıklılık), reflekslerin ve reaksiyon zamanının gelişmesi,
• Vücut düzgünlüğünün ve postürün korunması,
• Vücut farkındalığının geliştirilmesi,
• Denge ve düzeltme reaksiyonlarının gelişmesi,
gara bağımlılığından kurtulma konusunda inaktif bireylerden daha
başarılıdırlar,
vücut düzgünlüğü ve farkındalığını geliştirerek bedeni ile barışık,
özgüvenli birey sayısı artar,
mının dengelenmesine yardımcı
olur,
başa çıkabilme yeteneğini geliştirir,
langıç yaşını geciktirir, menopozun olumsuz etkilerinin hafifletilmesinde yardımcıdır,
Fiziksel aktivitenin, yukarıda belirtilen etkileri gösterebilmesi için
riskini azaltır.
Fiziksel aktivitenin arttırılması sadece bireysel değil toplumsal bir sorun
olup toplum tabanlı, çok sektörlü,
multidisipliner ve kültürel yaklaşım
gerektirmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından bulaşıcı olmayan
hastalıkların önlenmesinde fiziksel
aktivitenin yararları konusunda toplum bilincini oluşturmak, iyi uygulamalara dikkat çekmek ve fiziksel
aktivitenin yararlarını savunmak,
yaşamın her alanında ve her yerde
(okul, ev, işyeri) toplum genelinde
fiziksel aktiviteye katılımı arttırmak,
sağlıklı davranışları ve yaşam tarzlarım teşvik etmek için 10 Mayıs “Sağlık
İçin Hareket Et Günü” olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda 10 Mayıs her yıl
81 ilimizde düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır.
• Şeker hastalığının ve kan şekerinin • Bireyler arası iletişim becerilerini
• Yorgunluğun azaltılması,
kontrolüne yardımcı olur,
geliştirir,
• Kas kasılması ve aktivitenin etki- • Vücudun su, tuz, mineral kullanı- • Olumlu düşünebilme ve stresle
siyle kemik mineral yoğunluğunun korunması ve osteoporozun
önlenmesi,
hızlandırır ve kilo • Her yaştan bireyler için sosyal
• Kas dokusunca kullanılan enerji ve • Metabolizmayı
alımını önler,
uyum ve kabul görme oranını artoksijen miktarının artması,
tırır.
• Olası yaralanma, sakatlık ve kaza- • Kadınlarda menopoza girme başlara karşı bedensel korunma geliştirmesi
Diğer Vücut Sistemleri Üzerine Etkileri:
• Kalbin dakikadaki atım sayısı azalır,
• Kalbin boşluklarında genişleme
meydana gelir ve bir atımda pompalanan kan miktarında artış olur,
• Düzenli olarak yapılması,
• Damar yapısına etkileri nedeniyle • Devamlılık,
beyine olan kan akışının artışına
bağlı olarak erken demans (buna- • Uygun yoğunluk seçimi,
ma) ve unutkanlık gelişim riskini
• Günlük süre,
azaltır,
• Beyin damar hastalıkları gelişim • İlerleyici program gereklidir.
• Kalbin ritmi düzenlenir,
• Damarların kan akışına olan diren-
2. Ruhsal ve Sosyal Sağlık Üzerine Etkileri:
• Yüksek kan kolesterol ve trigliserit
ne ayırdığı zaman dilimleridir ve
yaşama karşı toleransı arttırır,
ci azalır ve kan basıncı düşer, Damar yapısının elastikiyetini arttırır
• Egzersiz zamanları bireyin kendi-
düzeyini etkileyerek damar hastalıkları riskini azaltır,
• Kendini iyi hissetme ve mutluluk
riskini azaltır, ayrıca geçirilmiş kalp
krizleriyle başa çıkma oranını arttırır,
ağırlığının korunması konusundaki etkileri nedeniyle bireylerin toplum içindeki konumu
açısından etkilidir,
oluşturur,
• Kalbi güçlendirerek kalbe olan kan • Vücut
akışını arttırır ve kalp krizi geçirme
• Akciğerlerin
havalanması artar,
solunum kapasitesinde artış meydana gelir,
• Düzenli aktivite yapan bireyler si-
• Sağlıklı kas, kemik ve eklem yapısı
üzerine olumlu etkileri nedeniyle
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
25
kapakkonusu
HAREKETSİZ İŞ HAYATI
SAĞLIĞI TEHDİT EDİYOR
Günümüzde, özellikle endüstriyel
toplumlarda aktif olmayan yaşam
şekli, ergonomik olmayan çalışma
koşulları ve stresin yarattığı aşırı
yüklen­me kişilerin fiziksel, psikolojik
ve sosyal sağlıklarının bozulmasına
neden olmakta, bu da kişilerin verimliliklerinin azalması ile sonuçlanmaktadır.
26
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
Fiziksel aktivite ve egzersiz; koruyucu
sağlık yaklaşımının bir aracı ola­rak bireyin sağlığını geliştiren, gelişmiş durumunu devam ettiren, yorgun­luğa
ve hastalıklara karşı direncini arttıran
hareketlerin toplamıdır. Egzersizin
yokluğu ve düşük fiziksel uygunluk
seviyesi hastalık ve er­
ken ölümler
için çok önemli bir risk faktörüdür.
Fiziksel Aktivitenin Faydaları:
• Kalp-damar
fonksiyonlarının ve
solunumun geliştirilmesi,
• Koroner damar hastalığı risk faktörlerinin önlenmesi,
• Diyabetin önlenmesi ve kontrolü,
• Kilo kontrolü,
• Sağlıklı kemik, kas ve eklem yapı-
sının oluşturulması ve devam ettirilmesi,
• Anksiyete
azaltılması,
ve depresyonun
• Kendini iyi hissetme, iyi
olma halinin arttırılması,
• Spor, rekreasyonel ve iş
aktivitelerindeki performansın kazandırılması ve
arttırılması.
Egzersiz ve Stres
Egzersiz vücutta birçok biyokimyasal değişikliğe neden olur. Egzersiz
sırasında norepinefrin maddesinin
kan plazmasındaki düzeyi artar. Bu
madde, depresyon semptomlarının
azaltılmasına yardımcı olur. Egzer­siz
ayrıca beyinde endorfin seviyesini
arttırır. Bu vücudun doğal morfin
benzeri ağrı kesici ve mutluluk maddesidir.
Düzenli spor alışkanlığı genel olarak vücut düzgünlüğünü arttırarak,
sağlam bir fiziksel yapının gelişimine
olanak sağlar. Ayrıca spor sonrası salınan endorfin ve opioidler ağrı eşiğini yükseltir ve psikolojik olarak ge­nel
bir iyilik hali yaratır.
İş ile İlişkili Kas-İskelet Problemleri,
Bel-Boyun-Omuz Ağrıları
Boyundan başlayıp, sırt, bel ve kuyruk sokumunu oluşturan omurga vücutta en önemli kemiksel çatıdır. Bu
yapının herhangi bir seviyesindeki
problem diğerini de etkileyecek ve
kişinin fonksiyonları­nın bozulmasına
neden olacaktır.
Problemler genel olarak ağrı, gerilim
ve sertliklerle başlayıp giderek postür denilen duruş düzgünlüğünün
bozulmasına, vücudun normal ha­
reketlerinin sınırlanmasına ve kemiksel ve kas yapıda dejenerasyonlara
kadar ilerlemektedir. Bu da, kişinin
yaşam kalitesini düşürmekte, iş gücü
verimliliğini azaltmaktadır.
Fizyolojik ve biyomekanik yönden
iyi postür, minimum çaba ile vücutta
maksimum yeterliliği sağlayan duruştur.
Klinik incelemelerde, başın öne
doğru kaydığı postür boyun, sırt ve
bele ait problemleri
beraberinde getirmektedir.
Bu anormal pozisyon çiğneme
kaslarına, dişlere ve destekleyici
tüm yapılara aşırı derecede gerilim yükleyerek, çenede yeniden
şekillenmeye sebep olur. Ayrıca
bu bozukluk yuvarlak omuzun
oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Postural bu denge­sizlik tüm
omurga boyunca devam etmekte
vücudun normal eğriliklerinde aşırı
değişiklikler olmaktadır. Örneğin sırttaki kamburluk, beldeki çukurlukların aşırılaşması ya da kaybolması gibi.
Boyun ağrıları sıklıkla hepimizin gün
içinde karşılaştığı problemlerden birisidir. Boyundan gelen ağrı, ellerde
ve /veya parmaklarda iğnelenme ve
karıncalanma gibi bulgularla birlikte seyredebilir. Bazen de boyundaki
problemlerin bir yansıması olarak
şiddetli kas kasılmaları ve baş ağrısı
karşımıza çıkar.
O halde korunma mekanizması olarak en etkili yön­tem bu yanlış posturün engellenmesi, özellikle masa başı
çalışanlarda düzgünlük egzersizleri
ve germe eg­zersizlerinin düzenli bir
şekilde uygulanmasıdır.
İş ile İlişkili Kas-İskelet Problemlerinden
Korunmak İçin Öneriler
• Başınızı ve gövdenizi gün içinde
dik tutmaya çalışın.
• Belinizin
normal eğriliğini otururken ve ayaktayken sağlamaya
çalı­şın, gün içinde karın kaslarınızı
kasarak bel stabilizasyonunu sağlamaya çalışın.
• Öne eğilirken belden değil kalçalarınızdan eğilin.
• Bel destekli sandalyeler kullanın.
• Hızlı hareketlerden kaçının, özellikle hızlıca baş çevirme hareketleri yapmayın.
• Uzun süreli statik postürlerden kaçının.
• Sık sık oturma pozisyonunuzu değiştirin, ayağa kalkın.
• Belinizle dönme hareketi yapmayın.
• İş arasında periyodik aralıklar verin.
• Yatarken kalın yastıklar kullan-
mayın. Gece uyurken rahatsız
olduğu­nuzda destekleyici rulolardan yararlanabilirsiniz. Yüzükoyun
uyumayın.
• Size
önerilen egzersizleri günde
en az 3 kez 5-6 defa tekrar edin.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
27
kapakkonusu
HAREKETSİZLİK
ÖLDÜRÜYOR
Dünya Sağlık Örgütü, dünyadaki fiziksel aktivite düzeyi hakkında uyarılarda bulundu.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yayımlanan “Fiziksel Aktivite
Raporu”nda, yetersiz fiziksel aktivitenin birçok hastalığın gelişmesinde
etkili olduğu belirtilerek, her yıl hareketsizlik nedeniyle dünyada ortalama
3,2 milyon kişinin hayatını kaybettiği
ve her üç yetişkinden birinin fiziksel
olarak aktif yaşam tarzı sürdürmediği
ifade edildi.
Sağlık alanında birçok araştırmaya
imza atan Dünya Sağlık Örgütü, dünyadaki fiziksel aktivite düzeyi hakkında uyarılarda bulundu. Fiziksel aktivitenin, sağlıklı yaşam için gerekli olan
çok önemli bir unsur olduğu vurgulanan araştırma sonuçlarına göre, hareketsizlik dünyada ölüm nedenleri
arasında dördüncü sırada yer alıyor.
28
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
Dünya Sağlık Örgütü’nün “Fiziksel
Aktivite Raporu”na göre, her yıl hareketsizlik nedeniyle dünyada ortalama 3,2 milyon kişi hayatını kaybediyor, her üç yetişkinden biri fiziksel
olarak aktif yaşam tarzı sürdürmüyor ve hareketsiz kişilerin kolon ve
meme kanserine yakalanma riski
yüzde 21-25, diyabet riski yüzde 27,
kalp hastalığı riski yüzde 30 oranında
artıyor.
DSÖ, çocuklar ve gençler için günde
60 dakika, yetişkinler için ise haftada
150 dakika bisiklete binme, yürüyüş
ya da spor yapma gibi orta düzeyde
fiziksel aktiviteler öneriyor. Raporda,
fiziksel aktivite düzeyinin azalmasında, evde ve işte geçirilen hareketsiz
zamanların önemli bir rolü olduğu
vurgulanıyor. Ulaşım araçları kullanımının artmasının da kişileri hareketsizliğe yönelttiği ifade ediliyor. Trafik
sorunu, hava kirliliği, park ve spor
alanlarının yetersizliği gibi kentleşmeye bağlı çevresel etmenlerin de
kişinin fiziksel aktivite yapma isteğini
azaltarak, hareketsiz yaşam tarzına
yol açtığı belirtiliyor.
Raporda, fiziksel aktivite düzeyinin
artması için bireysel ve toplumsal
olarak harekete geçilmesi gerektiğini bildiriliyor. Ülkelerin yüzde
80’inin hareketsiz yaşam tarzına karşı
politikalar belirlerken, yüzde 56’sının
belirlenen politikaları faaliyete geçirdiği ifade ediliyor.
kapakkonusu
ÇOCUK VE ADÖLESANLARDA
BESLENME VE SAĞLIK
Dyt. Beytül YILMAZ
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu
Obezite, Diyabet
ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanlığı
Sağlıklı beslenme, önde gelen ölüm
nedenlerini de içeren kalp hastalığı,
kanser, inme ve diyabet gibi birçok
kronik hastalığın azalmış riski ile ilişkilidir. Sağlıklı beslenme, çocukluk
çağı ve adölesanlarda uygun büyüme ve gelişme için önemlidir ve obezite, diş çürükleri, demir eksikliği ve
osteoporoz gibi sağlık problemlerinden koruyabilir.
Türkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi’ne
göre;
• Çocuklar ve adölesanların her gün
3-4 porsiyon süt ve yerine geçen
besinleri tüketmeleri önerilmektedir. Bir orta boy su bardağı (200ml)
süt veya yoğurt ile iki kibrit kutusu
30
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
büyüklüğünde peynir (60 gr) bir
porsiyondur.
• Pastörize edilmiş veya UHT (uzun
ömürlü) sütlerin tercih edilmesi,
kaynağı bilinmeyen sokak sütlerinin satın alınmaması önerilmektedir.
• Sütlü tatlı pişirildikten sonra ocaktan alınırken şekeri eklenmelidir.
• Etler iyi kalite protein kaynağıdır.
Özellikle protein gereksiniminin
arttığı, hızlı büyümenin olduğu
bebeklik ve çocukluk dönemlerinde diyette mutlaka yer almalıdır.
• Günde en az 400 gr sebze ya da
meyve tüketilmelidir.
• Çocuklar, adölesanlar ve yetişkin-
lere katı yağları (doymuş ve trans
yağ asitlerinin temel kaynağı), kolesterolü, sodyumu, ilave şekeri ve
rafine tahılları sınırlaması önerilmektedir.
• Okullar, öğrenciler arasında sağ-
lıklı beslenmeyi teşvik etmek ve
uygun yiyecek ve besin tüketimini sağlamaya yardımcı olmak için
açısından çok önemli yer işgal etmektedir. Okullar öğrencilere gün
boyunca sağlıklı yiyecek ve içecek
tüketmeleri ve sağlıklı beslenme
hakkında bilgi edinmeleri ve uygulamaları için pek çok fırsat sağlamaktadır.
idareleri, okul kantinlerinde,
• Günlük alınan sebze ve meyvenin • Okul
satış makinelerinde, kafeteryalaren az iki porsiyonu yeşil yapraklı
sebzeler veya portakal, limon gibi
turunçgiller veya domates olmalıdır.
• Tam tahıl ürünleri tercih edilmelidir.
da besleyici yiyecek ve içeceklerin çekici şekilde sunulduğundan
emin olmalıdır. Ayrıca, beslenme
eğitimi kapsamlı okul sağlığı müfredatının bir parçası olmalıdır.
Sağlıklı Beslenmenin Faydaları
Gençlerin Yeme Davranışları
Dengeli ve sağlıklı beslenme çocuklarda optimal büyüme ve gelişmeyi
destekler. Sağlıklı beslenme aynı zamanda yüksek kolesterol ve yüksek
kan basıncını önlemeye ve kardiyovasküler hastalıklar, kanser ve diyabet gibi kronik hastalıkların gelişme
riskini; obezite, osteoporoz, demir
eksikliği ve diş çürükleri (boşlukları/
kayıpları) gelişme riskini azaltmaya
yardımcı olur.
Türkiye’de taze sebze ve meyvelerin
günlük ortalama tüketim miktarı 1214 yaş grubunda erkek çocuklarda
483.6 g iken, kız çocuklarda 430.6 g;
15-18 yaş grubu erkek çocuklarda
435.2 g iken, kız çocuklarda 447.2 g
bulunmuştur. Dünya Sağlık Örgütü
(DSÖ) de günde en az 400 gr sebze
ve meyve tüketilmesini önermektedir. Çoğu ABD’li genç her gün 274715 gr meyve ve sebze tüketin önerisine uymamaktadır.
Yetersiz Diyetin Sonuçları
Türkiye genelinde tahıl grubu besinlerin günlük tüketim miktarının 12-14
yaş grubu erkek çocuklarda ortalama
73.97 g, kız çocuklarda ise ortalama
79.24 g olduğu bulunmuştur. 15-18
yaş grubunda ise erkek çocuklarda
ortalama 95.92 g, kız çocuklarda ise
ortalama 80.11 g olduğu bulunmuştur. DSÖ kronik hastalıkların önlenmesi ve kontrol altına alınması için
tam tahıl ürünlerinin tercih edilmesini önermektedir. ABD’li gençler önerilen minimum tam tahıl miktarını
(55-85 gr/gün) tüketmemektedirler.
• Yetersiz
ve dengesiz beslenme
enerji dengesizliğine yol açabilir
ve kişinin obezite ve fazla kiloluluk
riskini artırabilir.
• Yetersiz
diyet akciğer, özofagus,
mide, kolorektal ve prostat kanserleri riskini artırabilir.
• Haftada bir ya da daha fazla fast
food tüketen bireylerde kilo artışı,
fazla kiloluluk ve obezite riski artmıştır.
• Şekerle tatlandırılmış içecekler tüketmek kilo artışı, fazla kiloluluk
ve obezite ile sonuçlanabilir.
• İçme suyunun erişebilir olması öğrenciler için şekerle tatlandırılmış
içeceklere karşı alternatif sağlar.
• Açlık ve gıda güvensizliği (ör. azal-
mış gıda alımı ve bozulmuş yeme
alışkanlıkları para ve diğer besin
kaynaklarının olmadığı hanelerde)
düşük kaliteli diyet ve yeteriz beslenme riskini artırabilir.
DSÖ günlük 2000 mg’dan az sodyum tüketilmesini önermektedir.
Türkiye’de 9-18 yaş grubunda besinlerle alınan günlük ortalama sodyum
miktarı erkek çocuklarda 1599-2428
mg, kız çocuklarda 1560-1636 mg’dır.
ABD’li gençler sodyum için önerilen
günlük maksimum tüketim miktarından (1500-2300 mg/gün) fazla tüketmektedir.
9-11 yaş grubunda Türkiye genelinde günlük alkolsüz içeceklerin (çay,
kahve, kakao, gazlı içecekler vb.) tü-
ketim miktarı erkek çocuklarda ortalama 306.12 mL ve kız çocuklarda
273.27 mL; 12-14 yaş grubu erkek
çocuklarda ortalama 397.55 mL ve
kız çocuklarda 310.21 mL; 15-18 yaş
grubu erkek çocuklarda ortalama
559.98 mL ve kız çocuklarda 453.43
mL olarak saptanmıştır. İlave şeker ve
katı yağlarla alınan boş enerjiler 2-18
yaş ABD’li çocuklar ve adölesanlarda
günlük enerjinin %40’ına katkıda bulunur ve diyetin genel kalitesini etkiler. Bu boş enerjilerin yaklaşık yarısı
6 kaynaktan sağlanmaktadır: soda,
meyveli içecekler, sütlü tatlılar, hamur tatlılar, pizza, tam yağlı süt.
Türkiye’de günlük ortalama süt ve süt
ürünleri tüketim miktarlarına bakıldığında 6-8 yaş grubu erkek çocuklarda
197.46 g/gün, kızlarda 192.96 g/gün;
9-11 yaş grubu erkeklerde 177.10 g/
gün, kızlarda 170.62 g/gün; 12-14 yaş
grubu erkek çocuklarda 166.93 g/
gün, kızlarda 149.57 g/gün ve 15-18
yaş grubu erkeklerde 176.22 g/gün,
kızlarda 130.79 g/gün’dür. ABD’de
adölesanlar gün içinde sütten daha
çok yüksek enerjili soda içiyorlar.
12-19 yaş arası erkekler, süt alımının
(283 gr) iki katından daha fazla, günde ortalama 623 gr yüksek enerjili
soda içmektedirler ve kızlar ortalama
396 gr yüksek enerjili soda ve sadece
170 gr süt içmektedirler
Diyet ve Okul Başarısı
Sağlıklı bir kahvaltı yapmak gelişmiş
bilişsel fonksiyon (özellikle hafıza),
azalmış devamsızlık ve gelişmiş ruh
hali ile ilişkilidir.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
31
9 MAYIS DÜNYA ÇÖLYAK GÜNÜ
ÇÖLYAK HASTALIĞI HAKKINDA
BİLİNMESİ GEREKENLER
Çölyak hastalığı, çölyak sprue, non
tropikal sprue ve glüten enteropati
de denilen bir takım genetik yatkınlığı bulunan kişilerde buğday, çavdar,
arpa alımıyla uyarılan bir ince bağırsak hastalığıdır
taplarında çölyak hastalığına benzer
tablodan bahsetmiştir. Hastalık öyküsünün nerede ve ne zaman başladığı,
buğday ve diğer tahılların insanoğlunun diyetine girdikten sonra olup
olmadığı açıklanamamaktadır.
Çölyak hastalığı, çölyak sprue, non
tropikal sprue ve glüten enteropati
de denilen bir takım genetik yatkınlığı bulunan kişilerde buğday, çavdar,
arpa alımıyla uyarılan iltihabi bir incebağırsak hastalığıdır. İç Hastalıkları
Uzmanı Dr. İrfan Berber, Çölyak ile ilgili en önemli bilgileri paylaştı.
Hastalığın bugünkü bilinen şekli ile
tanımlanması önce 1887-1888’de
İngiliz patolog Samuel Gee ardından
hastalık ile glüten arasındaki ilişkinin bulunması Willem –Karel Dicke
tarafından 2 . Dünya savaşı sırasında
(1941-1950) olmuştur.
İnsanlık tarihi ile birlikte zamanımızdan yaklaşık 10.000 yıl önce tarımın
başladığı Orta Doğu, Mezopotamya,
Anadolu topaklarına dayanır. İlk kez Kapadokyalı Aretaeus milattan önce birinci yüzyılda yazdığı ki32
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
Hastalık 1950’lerde özellikle Avrupa
kökenli beyaz ırkta görülmekle beraber 1970’ lerde kanda hastalıkla
ilişkili antrikorların saptanması ile
dünyanın her yerinde benzer sıklıkla
görüldüğü fark edilmiştir. Halen Pasifik Adaları, doğu Çin, Japonya hastalığın nadir görüldüğü alanlardır. Bu
durumun beslenme alışkanlıkları ile
ilgili olduğu düşünülmektedir.
Tarama çalışmalarında hastalığın
sıklığı tüm dünyada artan bir eğri
çizmektedir. Avrupa kökenli toplumlarda ortalama sıklık 1/100 iken, ülkemizde yapılan bölgesel çalışmalarda
çocuklarda %1, erişkinlerde %0,8-1,3
arasında saptanmıştır. Bunun yanı sıra
dünyada en sık olarak önceki bilgilerin tersine Batı Sahra Afrika’sında %5,6
olarak bulunmuştur. Çalışmalar hastalığın yaşla birlikte arttığını göstermektedir ve kadınlarda erkeklerden daha
sık görülmektedir. Ayrıca tek yumurta
ikizlerinde ve birinci derece akrabalar
arasında sıklık 10 kat fazladır. Otoimmun bir hastalık olduğu için tip1
diyabet, tiroidit, Adisson hastalığı,
osteoporoz, Down sendromu ve Ig A
eksikliğinin olduğu vakalarda artmış
risk vardır. İrrite bağırsak sendromu
tanısı koyulmuş hastaların % 10’unda
çölyak hastalığı vardır.
Hastalığın oluşmasında genetik faktörlerin önemli rolü olmakla birlikte,
çevresel faktörler deönemlidir. Diyete buğday dolayısıyla glüten girmedikten sonra hastalık oluşmaz. Bu
nedenle beslenmelerinde buğdayın
önemli yer tuttuğu toplumlarda veya
değişen beslenme alışkanlıkları nedeni ile daha önce bu hastalığa yakalanmayan toplumlarda hastalığın
görülme sıklığı artmaktadır. Bu tahıllar içinde sadece yulafın toksik etkisi
tartışmalıdır. Buğday, yapısı itibari ile
çavdar ve arpa ile benzerlik gösterir.
Dolayısı ile çavdar ve arpada toksit
etki oluşturur. Yapı itibari ile farklılık
gösteren yulaf nadiren toksiktir. Ancak halen çok güvenilir değildir. Etkilenen bireylerin ince bağırsaklarının
iç yüzeyi bu maddelere (glüten ve
gliadin) karşı farklı tepkiler geliştirir.
Bu oluşumlar çölyak hastalarındaki
kısıtlı savunma hücrelerini ve doku
enzimlerini uyarır. Böylece ince bağırsak yüzeyinde hastanın kendi savunma hücrelerini uyarılma sonucu
başlattığı bir tür iltihaplanma ince
bağırsak iç yüzeyinde yıkıma neden
olur. Hastalığın birinci derece akrabalar arasında sık görülmesi, glüten
duyarlılığına yatkınlık (genetik şifrelenme ile teşhis edilebilir. Çölyak
hastalığına yakalananların %90’dan
fazlasında bu genetik şifrelenme belirlenmiştir. Sağlıklı kontrol grubunda
genetik değişkenliğin görülme oranı
ise %20-30’dur.
Glütene maruz kalma süresi ile hastalık başlama ve gelişme süresi de
doğru orantı gösterir. Anne sütünün
uzun süreli verilmesi, anne sütü verilirken ek gıdalara başlanması pek çok
çalışmada yararlı bulunmuştur. Viral
enfeksiyonlar, sigara, gıda katkı maddeleri gibi çevresel faktörlerin hastalığın oluşumunda olumsuz yönde
etkili oldukları düşünülmektedir. Bugün için önerilen anne sütünün ideal
olarak uzun verilmesi ve 4.-7. aylar
arasında anne sütü alırken tahıllı ek
gıdalara başlanmasıdır.
Çölyak Hastalığının Klinik Görüntüsü
Çölyak hastalık kliniği oldukça farklı
ve değişken olabilir. Hastalığın sindi-
rim sistemi ve diğer sistemlerle ilgili
belirtileri büyük oranda ince bağırsağın ilk kısmında gelişen emilim
bozukluğuna bağlıdır. Yağlı, donuk
görünümlü, alışılmıştan daha sık ve
bol miktarda dışkı ise bu hastalığın
en önemli göstergesidir. Ancak süt
çocuklarında tipik hastalık belirtileri
daha az görülmektedir. Bunun yanında kan testleri sayesinde çok hafif
bulguları olan hastalar bile tanı alabilmektedir. Toplum taramalarında
çok sayıda yakınmasız hasta fark edilebilmektedir.
1-Klasik Çölyak Hastalığı
Daha çok süt çocukları ve küçük
çocuklarda yaşının 6.-24. aylarında
diyete glüten eklenmesi ile ortaya
çıkan tipik olarak büyüme gelişme
geriliği kronik ishal veya cıvık dışkılama, kusma, karın ağrısı, karın şişkinliği, kas zayıflığı, kas kontrol güçlüğü,
iştahsızlık gibi mide bağırsak sistemi
bulguları ve gıda emilim bozukluğu ile karakterize durumdur. Hastalık haftalar ya da aylar içinde ortaya
çıkabilir. İshal halen en sık görülen
bulgudur, akut veya sinsi olabilir. Bu
çocukların büyüme ve gelişmesi yaşına göre geri kalır. Vitamin D ve kalsiyum eksikliğine bağlı olarak sıklıkla
rikets tablosu ile tanı alırlar. Nörolojik bulguları da olabilen bu çocuklar
emosyonel olarak çekinik, huzursuz,
mutsuz ve huysuz olabilirler.
2- Klasik Olmayan- Atipik Çölyak hastalığı
Çoğunlukla 5-7 yaş üstübüyük çocuklar ve yetişkinlerde görülür. Boy
kısalığı, pubertede geçikme, diş mine
tabakası bozuklukları, aftöz stomatit,
tedaviye cevapsız veya nedeni tam
olarak bilinmeyen demir eksikliği
kansızlığı, kemik erimesi ve kemik
zayıflığı, kronik eklem şikayetleri, kardiyomyopati gibi kalp kası bozuklukları, karaciğer testlerinde bozukluk,
nörolojik bozukluk gibi bulguların
yanında tekrarlayan karın ağrısı, bulantı, kusma, şişkinlik, mide yemek
borusu reflüsü gibi atipik yakınmalar olabilir. Genç erişkinlerde ciltte
döküntü kızarma, kurdeşen dökme
vitiligo alopesi gibi bulgular olabilir.
Atipik bulguları ve yakınmaları olan
bireylerin çoğunda sindirim sistemi
bulguları yoktur. Nedeni açıklanama-
yan demir eksikliği olan yetişkinlerde
hastalığa çocuklardan daha sık rastlanır. Yaşın ilerlemesi tiroit hastalığı
ve nörolojik bulgu sıklığını arttırır.
3-Sessiz Çölyak Hastalığı
Sağlam görünen bir çocuk ya da yetişkinde tesadüfen tarama yapılırken
hastalığın yakalanmasıdır. Bu vakalar
yakınmasızdır. Bu nedenle risk grubu
denilen grup taranmalıdır. Bu grupta
hastalık %4-5 oranında görülmektedir. Son yıllarda sessiz çölyak hastalarının çoğunda hafif gözden kaçabilen hastalık bulgularının olduğu ve
bazı psikiyatrik değişikliklerin olduğu
gösterilmiştir. Dolayısıyla bu olgulara
sessiz demek tamamıyla doğru olmayacaktır. Yakınmaları olan 1 olguya
karşılık 7 sessiz olgu olduğu ön görülmektedir.
4- Potansiyel Çölyak Hastalığı
Kan testleri pozitif olduğu halde,
ince bağırsak biyopsileri normal veya
hafif değişiklik gösteren olgulardır.
Önceleri hiçbir bulgu olmamasına
rağmen ilerleyen yıllarda tipik hasta
olma riski taşırlar. İzlenmeleri gerekir.
Kimlere Test Yapılmalıdır?
Yakınması olmayan hastalarda kimlere test yapılacağı tam belirlenmiş
değildir. Ancak aşağıdaki gruplar taranmalıdır;
• iştahsızlık
• inatçı, kronik ishal
• kronik kabızlık
• tekrarlayan karın ağrısı ve kusma
• kalıcı dişlerde mine kaybı
• kısa boy
• belirgin puberte geçikmesi
• kansızlık
• kemik erimesi
• yüksek riskli gruplar
Hastalığa Nasıl Tanı Koyulur?
Çölyak hastalığı tanısı kesin olmalıdır.
Çünkü bir ömür boyu devam edecek bir
hastalıktır ve tedavisi de yaşam boyudur.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
33
haber
Hastalığın tanısı ince bağırsak biyopsisinde karakteristik değişikliklerin
varlığı ve glütensiz diyetle iyileşmenin görülmesi işe koyulur. Çölyak
hastalığında tanının desteklenmesinde, risk gruplarının taranmasında
ve glütensiz diyete cevabın değerlendirilmesinde kan testleri yararlıdır.
Bu testlerin özgüllüğü ve duyarlılığı
değişkendir. Tanısında tereddüt olan
hastalarda genetik çalışma yapılmalıdır.
Gıda intolerans tesleri çölyak hastalığı tanısı koymak için kullanılmaz.
Gıda intolansı veya gıda alerjisi tümüyle farklı hastalıkları tanımlar, çölyak hastalığı ile ilgili değildir.
TEDAVİ
Tedavi ömür boyu sürecek olan glütensiz diyettir. Bu tedaviye sıkı uyul-
34
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
ması hastalığın gidişatı açısından
önemlidir. Henüz alternatif tedavi
yoktur. Sadece kararlı giden hastalarda yulafın diyete eklenmesi ile
ilgili kesin kanı yoktur. Yine daha az
immunolojık olan Etiyopya tahılı, akdarı, süpürge darısı, kara buğday gibi
tahılların diyete sokulma çabaları
devam etmektedir. Diyette ana tahıl
grubunu mısır ve pirinç oluşturmaktadır. Ancak son yıllarda glütensiz
buğday unu diyete girmiştir. Çölyak
hastalığı dayanışma grubuna erken
katılım uyumda yarar sağlar. Yakınmalar düzelene kadar sıklıkla eşlik
eden laktaz yetersizliği nedeni ile
laktozsuz diyette önemlidir. Hastaların hepsi mineral, vitamin eksikliği
için taranmalı, kemik mineral yoğunluğu ölçümü yapılmalıdır. Eksikliler
tedavi ile yerine koyulmalıdır. Çocuk
doğurma yaşındaki tüm kadınlar
folik asit almalıdır. Ayrıca hasta ve
bakmakla yükümlü kişilere verilecek
psikolojik destek tedavinin önemli
bir parçasıdır.
Çölyak hastalığı nedeni ile glütensiz
diyete başlayan hastaların %90 nında
2 haftalık diyet sonrası klinik düzelme başlar. Tedaviye cevapsızlığın en
sık nedeni diyetteki glüten kaçağıdır.
Diğer sebepler arasında enfeksiyonlar, pankreas yetersizliği, besin alerjileri ve diğer tip kolitler olabilir. Hastaların küçük bir yüzdesinde uygun
diyete rağmen kalıcı bağırsak yapı
değişiklikleri olabilir, farklı bir neden
bulunamaz.
Çölyak hastaları bağırsak lenfoması,
ince bağırsak kanseri, yemek borusu
kanseri ve yutak kanseri açısından
artmış riske sahiptirler, takipleri gerekir.
kapakkonusu
140 KARAKTERDE ÇÖLYAK
Sağlık Bakanlığı sosyal medya üzerinden yürütülen bilinçlendirme etkinliklerine devam ediyor. Twitterdan yürütülen anında soru-cevap uygulamasının bu ayki konusu 9 Mayıs Dünya Çölyak Günü dolayısıyla “çölyak” olarak belirlendi. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Gastroenteroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Aydan Kansu ve Obezite, Diyabet ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanlığından Diyetisyen
Eylem Zehra Kelat 1 saat boyunca Sağlık Bakanlığı sosyal medya kullanıcılarının Çölyak ile ilgili merak
ettikleri soruları yanıtladı.
SORU : Çölyak nedir?
Kalıtsal olarak duyarlılığı olan bireylerde başta buğday
olmak üzere bazı tahılların alınmasıyla ortaya çıkan incebağırsakta yapısal bozukluğa yol açan ve pek çok sistemi
tutan hayat boyu devam eden bir hastalıktır.
SORU: Glütenli yiyecekler yemenin sonuçları nelerdir?
Çölyaklı bir hasta glütenli ürün yerse kansızlık, kemik zayıflığı, ishal, kilo kaybı ve bağırsak lenfoması gibi hastalıklar gelişebilir. Çölyaklı olmayan bir birey glütenli ürün
tüketebilir.
SORU: 5 yıldır çölyak hastasıyım. Diyetimi hiç bozmadım
ama bozmadığım halde ara ara mide bulantısı ve ağrı çekiyorum. Endoskopide de çölyak’a dair bir şey çıkmadı.
Bu neden olabilir?
Diyetinize tam uyuyorsanız ve endoskopik bulgularınız
tamamen normalse şikayetleriniz çölyak hastalığına bağlı
değildir.
36
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
SORU: Geçmek bilmeyen ve sürekli tekrarlayan ağız yaralarının, bağırsak sancılarının, kilo alamamanın bu hastalıkla bir ilgisi var mı? Çölyak hastası olabilir miyim?
Evet çölyak olabilirsiniz. Kesin tanı için mutlaka gastroenteroloji uzmanına başvurmanız gerekiyor.
SORU: Çölyak bulaşıcı mıdır?
Çölyak bulaşıcı bir hastalık değildir, ancak kalıtsal bir hastalık olduğundan aile içerisinde çölyaklı bireyin olması diğer bireylerin çölyak olma olasılığını 10 kata kadar arttırır.
SORU: Sürekli mide bulantısı yaşıyorum, testlerimde de
çölyak pozitif çıkmış. Endoskopi yaptırmam şart mı?
Çölyak hastalığının kesin tanısı ince bağırsak biyopsisi ile
konulmaktadır.
SORU: 8 yaşına bir oğlum var ve iki hafta önce çölyaklı
olduğunu öğrendik. Hemen diyete başladık. Bununla ilgili başka hastalıkların da gelişebilecek olması beni endişelendiriyor. Bunun için hangi bölümlere görünmeliyiz?
Çölyak bağışıklık sistemi ile ilişkili bir hastalıktır. Bu nedenle çocukluk çağı diyabeti, tiroit hastalığı gibi hastalıklar çölyak hastalığı ile birliktelik gösterebilir. Çölyaklı bir
çocuk mutlaka çocuk gastroenteroloji bölümü tarafından
izlenmelidir.
SORU: Marketlerde Glütensiz olarak satılan ürünlerin içeriğinde az miktarda da olsa GLÜTEN var mıdır?
SORU: Süt konusunda da bazı yerlerde içilmemesi gerektiği yazıyor, ne yapmalıyım?
SORU: Çölyak en çok hangi yaş aralığında görülür?
Süt tüketiminde bir sorun yoktur. Glütensiz besinleri yeteri kadar tüketmenizde sakınca görülmez.
SORU: Çapraz bulaşma riskini en aza indirmek için neler
yapmalıyım?
Glütensiz ürün olarak etiketlenen ürünleri rahatlıkla tüketilebilirsiniz.
Her yaşta görülen bir hastalıktır. Çölyak hastalığı semptomları bazı kişilerde erken yaşlarda ortaya çıkarken bazıları ise yetişkinliğe kadar gayet sağlıklı görünebilirler.
SORU: Kozmetik ürünler ve ilaçlar glüten içerir mi?
Evet içerebilir. Etiketleri dikkatle okunmalıdır
Çok küçük bir çapraz bulaşma bile çölyaklı bir birey için
risk teşkil edebilir. Yemek pişirilen ortamları ayrı tutarak
çapraz bulaşma riskinin önüne geçebilirsiniz.
SORU: Çölyak hastalığı kadın ve erkeklerde farklılık gösterir mi?
SORU: Çölyak hastasıyım. Hastalığın ömür boyu süreceğini biliyorum fakat evremde bazen zamanla geçtiğini,
diyete ihtiyaç duyulmadığını duyuyorum. Böyle bir durum olabilir mi?
Çölyak kadınlarda daha sık görülür, ancak belirtileri cinsiyet farkı gözetmez. Tekrarlayan düşük, düşük doğum
ağırlıklı bebek sahibi olan ve kısır olan kadınlarda çölyak
hastalığı olabilir.
Çölyak hayat boyu devam eden bir hastalıktır. Geçmesi
söz konusu değildir. Bugün için tek tedavisi ömür boyu
GLÜTENSİZ diyettir.
SORU: Çölyaklı bir hastada diyete uyulduğunda hastalığın iyileşme olasılığı var mıdır?
SORU: Çölyak hastasıyım, fasulye tüketmem doğru mu?
Fasulye tüketebilirsiniz. Çölyaklıların mutlaka ürün etiketlerini okumaları gerekmektedir. Glüten içermeyen ürünler kullanmaları gerekmektedir. Kurubaklagiller rahatça
tüketilebilir. Normal un yerine patates unu, mısır unu, nohut unu, pirinç unu, kestane unu kullanılabilir.
SORU: Çölyak unlu mamulleri sık tüketenlerde ortaya çıkar mı?
Unlu mamullerin alım miktarı hastalığın ortaya çıkması ile
ilişkili değildir.
Çölyaklı bir bireyin ömür boyu glütensiz beslenmesi gereklidir. Hastalığın tamamen ortadan kalkması gibi bir
durum söz konusu değildir.
SORU: ÇÖLYAK hastalığı teşhisi konulurken en çok hangi
hastalıkla karıştırılmaktadır?
Çölyaklı bir bireyde vücut, buğday, çavdar, arpa ve yulaf
proteinine karşı aşırı duyarlılık gösterir. Bunun sonucunda kişide ishal, kusma, karın ağrısı, iştahsızlık gibi semptomlar ortaya çıkar. Bu nedenle kronik ishal yapan diğer
nedenler, irritable bağırsak hastalığı, anemi ile karıştırılabilir.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
37
portre
PROF. DR. MÜNCİ KALAYOĞLU
Memorial Şişli Hastanesi Organ Nakli Merkezi ve Çocuk Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Münci Kalayoğlu, organ
nakli konusunda dünyanın en önemli isimlerinden biridir.
“Türkiye’de organ naklinin duayeni” olarak anılan Kalayoğlu, bugüne kadar 2000’den fazla karaciğer nakli, 4000’e
yakın da böbrek nakli gerçekleştirmiştir.
Prof. Dr. Kalayoğlu, 1940 yılında Ankara’da doğdu. 1963 yılında Ankara Tıp Fakültesi’nden mezun olan Kalayoğlu,
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı’nda görev yaptı. 1967-1968 yılları arasında Mount
Sinai Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı’nda, 1968-1971 yılları arasında Pittsburgh Çocuk Hastanesi Çocuk
Cerrahisi Ana Bilim Dalı’nda çalışmalar yapan Prof. Dr. Kalayoğlu, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 1972
yılında Doçent, 1977 yılında Profesör unvanlarını aldı.
1981-1983 yılları arasında Pittsburgh Üniversitesi Transplantasyon Bölümü’nde, karaciğer transplantasyonunda
öncü olan Prof. Thomas Starzl’ın yanında çalışmalar yapan Prof. Kalayoğlu, 1983’de Wisconsin Üniversitesi’nde
Karaciğer Transplantasyonu Programı’nı başlattı. 1988 yılından bu yana, bu programın başkanlığını yürütmekte olan
Prof. Kalayoğlu, ayrıca aynı üniversiteden 1986 yılında Doçent, 1988 yılında Profesör unvanlarını aldı.
Türkiye’ye dönmeden önce; Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Wisconsin Üniversitesi’nde Organ Nakli ve Transplantasyon Merkezi Başkanı olan Prof. Dr. Kalayoğlu, 2 Ekim 2006 tarihinden bu yana Memorial Şişli Hastanesi Organ Nakli
Merkezi ve Çocuk Cerrahisi Bölüm Başkanı olarak görev yapmaktadır.
38
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
PROF. DR. MÜNCİ KALAYOĞLU DÜNYANIN YAŞAYAN
EN YARATICI 20 ÇOCUK CERRAHI ARASINDA
Organ nakli ve çocuk cerrahisindeki
başarılarıyla dünya çapında tanınan
Memorial Şişli Organ Nakli Merkezi
Başkanı Prof. Dr. Münci Kalayoğlu,
Amerika’da web dünyasının en prestijli kuruluşlarından “Top Master’s in
Healthcare Administration” tarafından “Dünyanın Yaşayan En Yaratıcı 20
Çocuk Cerrahından Biri” seçildi.
Tıp alanında en iyi isimleri belirleyerek doktorların kariyerlerini geliştirmelerine yardımcı olan ve eğitim
programları ile sağlık kuruluşlarına
ücretsiz bilgi sağlayan bu saygın kuruluşun web sitesinde yayımladığı
çalışmada, dünyada çocukların hayatlarını kurtaran ve kendi tıp alanlarını kökten değiştiren yeniliklere
imza atmış 20 tıp doktorunun kariyer
başarıları anlatılıyor.
Listede adı geçen tüm cerrahlar
çocuk cerrahisi alanında tıp bilimine
büyük katkılar yapmış ve bu tıp alanını sonsuza kadar değiştirmiş kişiler
olarak aktarılıyor. Organ nakli, fetal
ve çocuk cerrahisi, kalp ameliyatları, göz, kafa ve yüz cerrahisi, plastik
ve rekonstrüktif cerrahi alanlarına
büyük katkıları bulunan bu doktorlar, yeni yöntemlerin geliştirilmesine
öncülük eden sıra dışı cerrahlar olarak tanıtılıyor.
“Çocukların gülümsemesini görmek her
şeyden değerli”
Prof. Dr. Münci Kalayoğlu, “Dünyanın
Yaşayan En Yaratıcı 20 Çocuk Cerrahından Biri” olarak gösterilmesinin
kendisi için bir gurur kaynağı olduğunu şu sözlerle dile getiriyor:
“Dünyada
çocukların
cerrahi
olarak tedavi edilmesinde çok
önemli buluşları olan isimlerle aynı
listede olduğumu görmek benim için
büyük bir onur. Bu mutluluğu hem
Amerika’da çalıştığım dönemde başında bulunduğum ekibe hem de şu
anda aynı yolda birlikte yürüdüğüm
arkadaşlarıma borçluyum. 8 senedir çalıştığım Memorial Şişli Hastanesinde çocuk böbrek ve karaciğer
ameliyatlarında dünya standartlarının üzerinde başarılara imza attık.
Çocuklarımız bizim geleceğimiz
ve hasta bir çocuğun iyileşip
gülümsemesini görmek bizim için
çok değerli. Bilimsel ve teknolojik
gelişmeleri yakından takip eden,
bunları en iyi şekilde uygulamayı ilke
edinen bir ekibin başında olmak, ülkemin adını bu şekilde dünyaya duyurmak meslek hayatımın en önemli
dönüm noktalarından biri”
“Dünyada ilkleri gerçekleştiren
Türk cerrah”
Top Master’s in Healthcare Administration alfabetik olarak yayınladığı
listede Prof. Dr. Münci Kalayoğlu’nu
şöyle tanımlıyor:
Prof. Dr. Münci Kalayoğlu halen Memorial Şişli Hastanesi Organ Nakli
Bölüm Başkanı olarak görev yapmaktadır. Bu göreve başlamadan önce
Pittsburg Çocuk Hastanesi’nde başarılı çalışmaları ile öne çıkmış ve daha
sonra Wisconsin Üniversitesi’nde
“Karaciğer Transplantasyonu Programı”nı kurmuştur. Öncü bir çocuk
cerrahı olarak, 2500’den fazla hastada karaciğer nakli gerçekleştirmiştir. Bunların içerisinde Wisconsin
Eyaleti’nde ilk karaciğer nakli operasyonu, Wisconsin Eyaleti’nin ilk reduced-size karaciğer nakli, ilk cluster
nakli(karındaki tüm organların nakli),
erişkinden erişkine ilk canlı karaciğer
nakli, ilk çocuk karaciğer nakli ve eyaletteki en küçük çocuğa gerçekleştirilen karaciğer nakli operasyonları
sayılmaktadır. Wisconsin Eyaleti’nde
gerçekleştirilen ilk ve tek siyam ikizlerinin ayrılması ameliyatını da gerçekleştirmiştir. Prof. Dr. Kalayoğlu, organ
nakli alanında çığır açan ve organların daha uzun süre saklanmasına
imkân sağlayan Belzer UW koruma
sıvısının geliştirilmesine de öncülük
etmiştir”
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
39
haber
OHSAD SAĞLIKTA ORTAK ÇÖZÜM
TOPLANTILARI-5 ANTALYA’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları
Derneği (OHSAD) tarafından bu yıl
5’incisi düzenlenen “OHSAD Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantıları” Sağlık
Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun
da katılımıyla Antalya’da gerçekleşti.
Programın açılış töreninde bir konuşma yapan Bakan Müezzinoğlu,
insanlar ve ülkeler için zor olan bir
alanı tartıştıklarını, ortak çözümler
üretmeye çalıştıklarını söyledi.
42
zorunda bulunduklarını vurgulayan
Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, şöyle devam etti:
Sağlıkta bilimi merkezde tutmak ve
bilimsel gelişmeleri göz ardı etmeden yürümek zorunda olduklarını
dile getiren Müezzinoğlu, “Teknolojik gelişmeleri göz ardı etmeden
yönetmek zorundayız. Hizmet sunumunun kalitesini her geçen gün
geliştirerek sunmak zorundayız. Hizmet sunum miktarlarının kalitesini
her geçen gün geliştirerek sunmak
zorundayız. Vatandaşımızın hastaneye ulaşımının önündeki engelleri
kaldırmak zorundayız” diye konuştu.
“Özel sektörde hastane sayısı
2002’de 271, 2013’de bin 342. Yani
yüzde 100’den fazla artış var. Toplam hastane içindeki payı 2002’de
yüzde 7,7, 2014’de yüzde 18,7. Muayene payı 2002’de 3,6’dan, 2014’te
17,8’e, yoğun bakım sayısı 992’den
2014’te 9 bin 759’e, toplam hekim
sayısı 2008’de 10 bin 481, 2012’de
18 bin 328’e geldi. Bütünsel baktığımızda birbirimizin rakibi, birbirimizin
ayağını tökezleten, bir diğerini kenara bırakıp kendisini ön plana çıkaran
bir anlayışın mensupları değiliz. 7576 milyon, önümüzdeki vizyonda da
85 milyonlara gidecek bir ülkenin insanının tamamına sağlık hizmeti sunacak, hakkaniyeti sunacak, en ücra
köşedeki vatandaşımızın da insanca
sağlıktan hakkaniyetli hizmeti alabileceği hedeflerden vazgeçemeyiz.”
Hem kamu hem de özel sektörün
sağlıkta üzerine düşeni iyi yapmak
Türkiye’de geçen 10 yılda vatandaşa
sağlık sunumunda yakalanan bir ba-
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
şarı bulunduğunu dile getiren Bakan
Müezzinoğlu, bunun sadece kamu
hastaneleri ve yöneticilerinin değil,
özel sektörün de başarısı olduğunu
belirtti. Müezzinoğlu, son 10 yılda
yüzde 75 memnuniyet oranına ulaşarak üst limite geldiklerini ancak bunu
yüzde 80’lere taşımaları gerektiğini
anlatarak, şöyle konuştu:
“Cumhuriyetimizin
kuruluşunun
100’üncü yıl dönümünde hedeflerimiz artık insanını sağlık hizmetleri sunumunda memnun eden bir
anlayışın ötesine geçebilen, yakın
coğrafyasındaki 1 milyon insana
sağlık turizminde Türkiye’yi merkez yapan bir hedefi projelendirmek. Türkiye’nin pastadan aldığı 1
milyar doları 5 yıl sonra 10 milyar
dolara çıkarabiliyorsak, 2023’te 20-25
milyar dolarlara çıkarabiliyorsak, özel
sektörün alacağı pay hesap ettiğinin
çok daha ötesindeki beklentilerle
geri dönecek. Bunun için sağlık turizminde yeni yeni proje ve vizyonlar
geliştirmemiz lazım.” Sağlıkta Reformlar Devam Ediyor
Programa katılan SGK Başkanı Yadigar Gökalp İlhan da kurumlarının bin 73 devlet, 98 üniversite hastanesi ile bin 677 Sağlık Ocağı, 23
bin 622 eczane, 4 bin 696 adet optisyenlik olmak üzere 31 bin 166 sağlık
kuruluşuyla hizmet verdiklerini söyledi.
Tüm vatandaşların memnuniyetinin
önem taşıdığını, bu nedenle sağlık
hizmetinin kalitesinin artırılması gerektiğini vurgulayan İlhan, “Sağlıkta
reformları birlikte gerçekleştirdik.
Bunlar devam ediyor. SGK’nın 2009
yılında 29 milyar lira olan sağlık harcaması, 2013 yılında 50 milyar liraya
yükseldi. 2009 yılında kişisel sağlık
harcaması 484 lira iken, 2013 yılında
699 liraya çıktı” dedi.
Sağlık turizminden 1 milyar dolar
OHSAD Başkanı Dr. Reşat Bahat, Türkiye’nin sağlığa zannedildiği
gibi çok değil, az para harcadığını savunarak, 2008 yılında sağlığa ayrılan
pay yüzde 6,11 iken, bugün bunun
yüzde 5,3’e düştüğünü ifade etti.
OECD ülkelerinin ortalamasının yüzde 8,3 olduğunu bildiren Bahat, “Dünya standartlarında hizmet sunuyoruz
ama sağlığa ödenen para az. Bizim
üzerinde durmamız gereken konu,
oran olarak da az. Özel sektör olarak
2008’de 2 milyon hasta bakıyorduk,
bugün 85 milyon hastaya bakıyoruz.
Sağlık turizmi 2008’de adeta hiç yoktu. Bugün 1 milyar dolara yakın sağlık
turizmi yapıyoruz” diye konuştu.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
43
haber
SAĞLIK SEKTÖRÜNDE
PLANLAMA VE GELECEK
Dr. Sema AKGÜN
projeksiyonunu çok daha net yapabilirler
• 2008’den bu yana yaşanan planÖN DEĞERLENDİRMELER VE GÖRÜŞLER
• Planlama, kamu özel ve üniversitelerin tümü için yapılmalıdır
• Planlama, özel sektörün gelişimini
engellemeyecek ve hizmet kalitesini düşürmeyecek çözümler içermelidir
• Sektörün heterojen yapısı daha da
arttı.
planlama detaylarından
önce, tüm paydaşların katıldığı bir
çalışma ile ülkenin sağlık stratejisi revize edilmeli ve planlama bu
hedefler doğrultusunda yeniden
yapılmalıdır
2008’de yaşanan ve ani yasaklarla
gelen planlamanın gerekçesi, sağlıkta nitelikli insan kaynağının yetersiz
olmasıydı. Bu nedenle eğitim kurumlarında öğrenci kontenjanları birkaç
misli oranında arttırıldı ve 2023 hedeflerine uygun hale getirildi. Ancak
2023 sonrasında bu kontenjanların
ne olacağı konusunda bir projeksiyonun yapılmamış olması, nitelikli
insan gücünde istihdam fazlası olma
riskini de beraberinde getirdi.
nel kullanılır, planlanlama saplıklı
olur ve sektör paydaşları gelecek
Özel sağlık sektör toplamda %20 oranında büyüdü ancak bu büyümenin
detay analizine bakıldığında; büyü-
• Katı yasakçı bir politika, sektör gelişimi için tehdittir
• Sağlıkta
• Bu şekilde, kaynaklar daha rasyo44
lama uygulamaları ile sağlık sektöründe asimetrik bir büyüme yaşandı. 2008’den önce açılmış olan
sağlık kuruluşları mağdur oldu.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
menin büyük kısmının planlamadan
hemen önce alınan ön-izinlerle açılan yeni hastanelerdi, mevcut hastanelerde böyle bir büyüme gerçekleşmedi.
Sağlık Bakanlığı, 29 sağlık bölgesinde temel sağlık hizmetlerini homojen olarak dağıtmayı; nitelikli sağlık
hizmetlerini ise yine bu ana bölgeleri gözeterek, ülke insan kaynağına
uygun olarak planlamayı ilke edindi. Sağlıkta planlama, ana hatlarıyla
doğru amaçlarla başlasa da uzun vadede beklenilen hedeflere ulaşamadı. Özel sağlık sektörünün heterojen
yapısı, farklı ihtiyaçları, devlet politikaları belirlenen kriterlerin asimetrik
uygulanmasına neden oldu ve sonradan birçok düzenleme yapılması
ihtiyacı ortaya çıktı.
Bu nedenle sağlıkta planlamanın,
sektörün stratejik hedefleri doğrultusunda tüm paydaşları içecek kapsamda yeniden yapılması gerekliliği
oluştu.
Sağlık sektörünün büyümesi planlama ile kontrol altına alınınca; sektör,
çözüm olarak vakıf üniversite hastaneleri açma yoluna gitti. Bunun
sonucu olarak ülkemizdeki eğitim
kurumları; Sağlık Bakanlığı eğitim
hastaneleri ve açılmış tıp fakültesi
sayısı ile dünyada eşi olmayan bir sayıya ulaştı. Ancak bu mevcut eğitim
kurumlarının çoğu eğitim ve öğretim
kaliteleri açısından standartların altında kaldı.
Sağlık sektörünün geleceği planlanırken, dikkate alınması gereken en
önemli başlıklardan biri, SAĞLIK Turizmidir. Ülkenin sağlık turizmi hedefleri belirlenirken, mevcut kapasitesi,
gelişim olanakları ve yakın coğrafyasında benzeri olmayan bilgi birikimi
dikkate alınmalıdır. Türkiye, akılcı düzenlemelerle dünyanın sağlık turizmi
ve sağlık eğitimi konusunda cazibe
merkezi haline gelebilir.
Bu amaçla sağlık turizminin bir devlet politikası haline getirilmesi, tanıtım organizasyonunun Başbakanlık
tanıtım ajansları tarafından yönlendirilmesi ve gerekli mevzuat değişiklikleri yapılarak, ülkenin bu mevcut
kapasitesinin maksimum verimlilikte
kullanılması sağlanmalıdır. Nitelikli
sağlık personeli eğitiminde, bundan
sonra kaliteye odaklanılması, farklı
dillerde hizmet verebilecek personelin eğitilmesi, ülkemizde sağlık hizmet kalitesini yukarıya taşırken, sağlık turizminin gelişimine de büyük
katkı sağlayacaktır.
Sağlıkta Gelecek Planlaması ve Tehditler
• Eğitimci havuzunun mevzuat kı-
sıtları nedeniyle verimli kullanılamaması ve farklı korkuların verimliliğe engel olması
• Ar-Ge kaynaklarının kullanımında
yaşanılan zorluklar
• Tıbbi cihazların dağılımının rasyonel planlanamaması
• Teknolojiyi değerlendiren kurulun
yetersizliği
• Yasaklar nedeniyle, ihtiyaç duyu-
lan teknoloji yatırımlarının yapılamaması
• Mevzuatta olan sık değişiklikler
• Sağlık eğitim gücünün ülke gene-
linde kurumlar arasında ileri derecede dengesiz dağılması
• Tam Gün Yasası sonrasında geli-
• Sağlık politikalarına yön verecek
çıktılardan sağlıklı veri analizi ve
sürekli değerlendirme yapacak
bağımsız bir yapılanmanın olmaması
şen atmosferde, öğretim üyelerinin kurum aidiyetlerinin ortadan
kalkması ve bunun sağlık eğitimi
üzerine olan olumsuz etkisi
• Sağlık sektör paydaşlarının tümü-
mesinin yapılamaması
• Sağlık turizmini destekleyecek ya-
sadece sağlığa
erişimi kolaylaştırma odaklı olması
ve niteliğin yeterince dikkate alınmaması
• Sağlık personeli istihdamının be-
• İhtiyaç ve verimlilik değerlendiril• Düzenlemelerin
nün temsil edildiği bir SAĞLIK BİRLİĞİ nin olmaması
bancı dil bilen sağlık personelinin
olmaması
lirli illerde yoğunlaşması
• 3000 hizmet sunucusuna karşılık, • Finansal
tek bir hizmet alıcısının olması
sürdürülebilirliğin tehlikede olması
• Sağlık eğitiminin ve sağlık araştır- • Sağlık hizmetlerinin hizmet sonmalarının, sadece sunulan sağlık
hizmeti ile finanse edilmeye çalışılması ve ek eğitim ödeneklerinin
bulunmaması
• Sadece bütçe odaklı SGK politikaları
• Kaynakların kullanımında popülist
davranılması ve siyaset baskısı
• Özel
sağlık sektörünün yaşadığı
sorunlarla ilgili kendini doğru ifade edememesi ve olumsuz örneklerin siyasete yön vermesi
• Sağlık
eğitimi veren kurumların
eğitime başlama ve devam standartlarının net olmaması
rası takibinin yapılamaması nedeniyle oluşan kaynak israfı
• Sağlık sektörünün sosyal boyutu
nedeniyle paydaşlar ve diğer sektörel değişikliklerden etkilenmesi
• Nitelikli insan kaynağının yetersizliği
• Sağlık ihtiyacının net belirlenememesi
• Nitelikli insan kaynağının geleceğinin ciddi tehdit altında olması
• Planlama uygulamalarının sonuçlarının takibi ve sonuçların değerlendirilmesindeki eksiklikler
ve verilerin eksik ve güve• Sağlık hizmet çıktıları ile ilgili ob- • İstatistik
nilmez olması. Veri analizi yetkinlijektif verilerin olmaması; planlamanın, çıktılardan bağımsız olarak, sadece girdilere dayanarak
yapılması
• Vakıf üniversite hastane sayısının
insan kaynağının daha da yetersiz
hale gelmesi
zamanda hizmet sunucusu olması
ğimizin sınırlı olması
fazla olması
• Planlamaya yön verebilecek veri- • Sektöre mülkiyet odaklı bakış
lerin bilgiye dönüşmesinde sıkın• İnsan kaynaklarının verimsiz kullatılar yaşanması
nılması
• Sağlıkta aşırı branşlaşma ile kısıtlı • Sağlık hizmet planlayıcısının, aynı
• Kaynakların kıt olması ve sağlık
endüstrisinin dışa bağımlı olması
SAĞLIK SEKTÖRÜNDE PLANLAMA
VE FIRSATLAR
• Niteliğin değil, niceliğin ücretlen- • Sağlık sektörün önünün açılmadiriliyor olması
sı durumunda; sağlık turizminin,
• Sağlık sektörünün GSMH’ dan aldı- ülkenin ana gelir kaynaklarından
ğı payın giderek azalması
• Kişi
başı GSMH 10.000 doların
üzerinde olan ülkemizde, kişi başı
sağlık harcamasının hala doların
altında olması
biri olma imkânı
• Sağlık turizmi gibi, sağlık eğitimin-
de de uluslar arası eğitim sunma
kapasitesi olması
• Yakın coğrafyadaki sağlık hizmet
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
45
ve eğitim kalitesinin düşük olması
SAĞLIKTA PLANLAMA TALEPLERİ
• Genç nüfus
• Sağlık planlama üst kurulu kurulması ve bu kurul ile sağlık kuruluş• Ülkenin gelişme hızı
larının planlamasının, kuruluşların
• Bilgi üretme ihtiyacının farkında özellikleri dikkate alınarak yapıl-
• Kamu, üniversite ve özel hastane-
lerin uygun kapasitelerinin, eğitim
amaçlı olarak ortaklaşa kullanılabileceği bir sistemin oluşturulması
ve buna uygun mevzuatın hazırlanması
olunması
ması
varlığı
lerinin bir arada temsil edildiği,
özerk yapıda bir sağlık birliğinin
kurulması
rin birleşmesinin desteklenmesi.
Yenilenmenin ve birleşmelerin
teşvik edilmesi
yeli olan branşlara farklı çözümler
üretilmesi
sektör paydaşlarının aynı
hizada yürümesi (SGK, belediye,
itfaiye, finans…)
kurulların ortak hedeflerle eşgüdümlü olarak çalışmasının sağlanması
turizmi koordinasyon üst
kurullarında özel sektör temsilcilerinin de bulunması ve bu konuda
bir ulusal politika geliştirilmesi
ve klinik bazlı afiliyasyonla• Ekonomik ve siyasi istikrarın de- • Sağlıkta etik istihdam değerlen- • Kurum
rın geliştirilmesi
vam edeceği beklentisinin olması
dirme modelinin geliştirilmesi
binalarının yenilenmesi
• Dinamik ve güçlü özel sektörün • Kamu, özel ve üniversite hastane- • Hastane
ve küçük - orta ölçekli hastanele-
• Tamamlayıcı
sağlık sigortasının
gelişme kapasitesi, uygulama potansiyeli
• Kişi başı milli gelirin artması
• Gelir dağılımının giderek düzelmesi
• Stratejik
planlama gerekliliğinin
hissedilmesi
• Sağlık
hizmetine ulaşımda doygunluğa ulaşılmış olması
• Sağlık turizmi açısından potansi- • Sağlık
• Kamuda, sağlıkla ilgili çalışan tüm • Sağlık
• Kaynağın kısıtlı olmadığı branşla- • Tıp fakültelerine sağlık eğitim ma-
liyeti için ilave eğitim katkısı veril-
rın serbest bırakılması
• Kayıt dışılığın giderek azalması
mesi (öğrenci başına 15-20.000 TL)
•
Kamu, özel ve üniversite hastane• Başbakanlık Tanıtım Ajansları lerine hakkaniyete uygun davra- • Temel branşlar için planlamanın
kapsamında bünyesinde, sağlık
turizm ajansı açılması ile tanıtım
faaliyetlerinin regüle edilebilirliği
• Ar-Ge altyapısının artmış olması
• SGK’nın düzenli ödeme alışkanlığı
46
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
nılması
• 2017 yılından sonrası sağlık eğiti-
miyle ilgili kontenjan hedeflerinin
sektörün ihtiyacı göz önüne alınarak yeniden planlanması
yapılması, özellikli branşların serbest bırakılması
* Dr. Sema Akgün’ün OHSAD Sağlıkta Ortak Çözüm
Toplantıları-5’te yaptığı sunumundan alınmıştır.
haber
8 MAYIS ‘DÜNYA TALASEMİ GÜNÜ’
TÜRKİYE VE DÜNYADA TALASEMİ
Talasemi (hemoglobinopati) Türkiye dâhil, tüm Akdeniz ülkelerinde
önemli bir halk sağlığı sorunudur.
Vücudun yeterli miktarda ve yüksek
kalitede kan üretimini engelleyen,
kalıtımla geçen, önlenebilir bir kan
hastalığıdır. Tedavi maliyeti yüksek
ve yıpratıcı; korunma ise ucuz ve kolaydır.
Hastalığın görülebilen formları şu
şeklidedir:
• Talasemi Minör (Talasemi Taşıyı-
cılığı): Bu bireyler, tamamen sağlıklıdır. Ancak, her iki ebeveyn de
talasemi taşıyıcı ise, çocuklarına
aktardıkları talasemi geni ile talasemi hastalığına neden olabilirler.
• Talasemi İntermedia: Hastalık belirtileri genellikle ileri yaşlarda başlayan, kan gereksinimleri daha az
olan hastalığın hafif formudur.
• Talasemi Majör: Akdeniz anemisi
olarak da bilinir. Erken çocuklukta
48
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
bulguları başlayan (6 ay civarında),
çok ciddi bir kan hastalığıdır. Bu
çocuklar vücutları için gerekli hemoglobini yeterince yapamazlar.
Yaşamın ilk bir yaşında solukluk,
halsizlik, karın şişliği ile sağlık kurumuna başvururlar. Derin anemi,
karaciğer ve dalakta büyüme en
önemli özellikleridir. Kemik deformiteleri, büyüme ve gelişme geriliği ise geç görülen bulgulardır.
Yaşama şansları, 3-4 haftada bir
uygulanan kan transfüzyonları ve
demir bağlayıcı tedaviye bağlıdır.
DÜNYADA DURUM
• En son verilere göre,
• Dünyada 229 ülkenin % 60’ında
hemoglobin bozuklukları endemiktir.
• Dünya nüfusunun % 5.2’si, gebe
kadınların % 7’si hemoglobin bozukluklarından etkilenmektedir.
• Her yıl 332.000 bebeğin % 83’ü
(275.000) orak hücre bozuklukları
ve % 17’si (57.000) talasemi olarak
doğmaktadır.
• Taşıyıcı sayısı 269 milyondur.
• Her yıl yaklaşık 1 milyon yeni taşıyıcı dünyaya gelmektedir.
• 5 Yaş altındaki ölümlerin % 4.3’ü
talasemi ve hemoglobinopatiler
nedeniyle olmaktadır.
TÜRKİYE’DE ORANLAR:
Talasemi taşıyıcılık oranı yaklaşık %
2.2’dir (illere göre 0.7-13.1 arasında
değişmekte),
Taşıyıcı sayısı 1.300.000 civarı,
Hasta sayısı 4.500 civarı,
Yıllık beklenen yeni hasta sayısı 150
ve
Yıllık beklenen prenatal tanı 600 civarıdır.
HEMOGLOBİNOPATİ KONTROL PROGRAMI
Türkiye’de çok sayıda Hb varyantının
görülmesi, Anadolu’da yıllar boyunca
çok çeşitli ırk ve kültürlerin yaşamasından ve akraba evliliklerinden kaynaklanmaktadır. Türkiye’de yaklaşık
olarak her dört evlilikten biri akraba
evliliğidir (% 21.7). Akraba evlilikleri
en çok (%70 civarı) birinci dereceden
akrabalar arasında gerçekleşmektedir. Bilindiği gibi akraba evlilikleri
nadir görülen otozomal ressesif geçişli hastalıkların toplumdaki sıklığını
artırmaktadır.
Çiftlere ‘’Evlilik Öncesi Tarama’’ yapmak bu açıdan çok önemlidir. Örneğin, talasemi taşıyıcısı bir kişi ile sağlam bir kişi evlenecek olursa doğacak
çocukların sağlam olma ihtimali %
50, talasemi taşıyıcısı olma ihtimali %
50’dir. Fakat iki talasemi taşıyıcısı evlenecek olursa bu durumda doğacak
çocukların taşıyıcı olma ihtimali % 50,
hasta olma ihtimali % 25’dir ve sağlam olma ihtimali % 25’dir.
Planlaması ve Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde
Ulusal Hemoglobinopati Konseyini
kurmuşlardır.
ÜLKEMİZDE TALASEMİ ÇALIŞMALARI
Ülkemizde sık görülen talasemi,
orak hücreli anemi ve diğer anormal hemoglobinleri önlenmek, bu
hastalıkların tanı ve tedavisine yönelik faaliyetlerin usul ve esaslarını
düzenlemek amacıyla; 24 Ekim 2002
tarihinde yürürlüğe giren Kalıtsal
Kan Hastalıklarından ‘Hemoglobinopati Kontrol Programı ile Tanı ve Tedavi Merkezleri Yönetmeliğine’ göre,
Hemoglobinopati taşıyıcılığının sık
görüldüğü 33 ilde “Kontrol Programı”
başlatılmıştır.
Türkiye’de hemoglobinopati ile ilgili ilk çalışmalar 1950’li yıllarda, Prof.
Dr. Muzaffer Aksoy tarafından başlatılmıştır. 1970’li yıllarda, sağlıklı Türk
toplumunda talasemi taşıyıcı sıklığı
%2.1 olarak bulunmuştur.
Ülkemizde 30.12.1993 tarihinde
3960 sayılı Kalıtsal Kan Hastalıkları ile Mücadele Kanunu çıkmıştır.
Bu çerçevede Sağlık Bakanlığına
bağlı olarak Antalya, Hatay, Mersin
ve Muğla’da 1994 yılında talasemi
merkezleri kurulmuştur. 23.06.2000
tarihinde, ülkemizde talasemi ve hemoglobinopati konusunda çalışan
tüm merkezler, vakıflar ve dernekler
Bakanlığımız Ana Çocuk Sağlığı-Aile
08.04.2005 tarih ve 62 sayılı genelge
ile de hemoglobinopati kontrol programı illere bildirilmiştir. Tüm dünya
olduğu gibi ülkemizde de 8 Mayıs
“Dünya Talasemi Günü’’ olarak çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
49
haber
SOLARYUMA GİRMEDEN
BİR KEZ DAHA DÜŞÜNÜN
Doç. Dr. Murat Gültekin “Özellikle kadınların bronzlaşmak amacıyla tercih ettiği solaryumun
bilimsel olarak ortaya konulmuş kanser yapıcı etkileri bulunduğundan solaryuma girerken
sağlık risklerini dikkate almak gerekiyor”
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kanser Daire Başkanı Doç. Dr. Murat Gültekin yaptığı açıklamada,solaryumun
kanser yapıcı etkilerinin bilimsel
olarak ortaya konulduğunu belirtti.
Dünya genelinde de birçok ülkelerde
bu konuda düzenlemeler yapıldığını ve tedbirler alındığını vurgulayan
Gültekin, bilimsel verilerin 18 yaş altı
solaryum kullanımının ilerleyen yıllarda melanom (en tehlikeli deri kanseri türü) geliştirme riskini yaklaşık
yüzde 80 artıracağını ortaya koyduğunu söyledi.
Murat Gültekin, bu çerçevede, Belçika, Avusturya, Almanya, İspanya,
Kanada gibi birçok ülkede 18 yaş altındakilerin solaryum kullanımının
yasaklandığına dikkati çekti. Solaryum kullanımında, Avustralya’nın
bazı eyaletlerinde 2014’te tüm topluma yasak getirilmesinin planlandığını, Brezilya’da bu toplumsal yasağın
2009 yılında uygulanmaya başladığını anlatan Gültekin, Türkiye’de de
50
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
2009’dan bu yana solaryum konusunda farkındalık etkinlikleri düzenlendiğini ifade etti.
Gültekin, “Tabii ki de birkaç kez solaryum kullanarak kanser olmazsınız
ama vatandaşların solaryumun sağlık
etkilerini, risklerini bilerek, solaryumu kullanmasını istiyoruz. Her türlü
olası sağlık etkilerinden vatandaşların mutlaka bilgilendirilmiş olmaları
gerekiyor” dedi.
2012 yılında yayımlanan derlemede
de bronzlaşma yataklarının 35 yaş
altında kullanımının melanom gelişme riskini yüzde 87 artırdığı ve yıllık
kullanım sayısı yükseldikçe melanom
riskinde de artış meydana geldiği,
kanserojenik etkinin ortaya çıkmasının 10-15 yıllık bir süreç gerektirdiğinden gelişmesi beklenen melanom
sayılarının artacağının tahmin edildiği kaydedildi.
Bilimsel veriler kansere işaret ediyor
Kimler solaryum kullanmamalı?
Uluslararası Kanser Araştırmaları
Ajansı (IARC) tarafından 2007 yılında
yayınlanan meta-analizde, solaryum
kullanımı sonucu, cilt kanseri gelişiminde anlamlı risk artışı olduğu sonucuna ulaşıldığı belirtildi.
Uluslararası sağlık kuruluşları, solaryum kullanmasının riskli olduğunu
bildirdiği kişiler şöyle:
İlk maruziyet yaşının değerlendirildiği tüm çalışmalarda, 30 yaş altında
başlanan maruziyetle artmış cilt kanseri riski arasında istatistiksel olarak
anlamlı ilişki bulunduğu saptandı.
“Tip1, yani hassas cildi olanlar, 18 yaşından küçükler, çok sayıda beni bulunanlar, çocukluk çağında sık güneş
yanığı öyküsü olanların, premalign
veya maligncilt lezyonları bulunanların, güneşe bağlı ciltlerinde leke ve iz
oluşmuş kişiler, kozmetik ürün kullananlar, ilaç kullananlar.”
SOSYAL MEDYA
VE İLAÇ ŞİRKETLERİ
Dr. Sertaç DOĞANAY
Tek Doz Dijital ve Social Touch Kurucusu
Sosyal medya, yeni nesil web teknolojilerinin getirdiği kullanıcı kolaylığı
ve iletişim hızıyla yakalanan, içeriğin
internet kullanıcıları tarafından oluşturulduğu ve eş zamanlı bilgi paylaşımının takip edildiği dijital kanallar
bütünüdür.
Bu iletişim aracının gücünü fark eden
markalar; bilinirliklerini arttırmak,
kampanyalarını duyurmak, satış yapmak, takipçileri ile etkileşime geçmek
gibi stratejiler için sosyal medyayı aktif olarak kullanmaktadırlar.
Ancak sağlık sektörü, sosyal medyayı diğer sektörler kadar etkili kullanmamaktadır. IMS Health raporuna
göre; 50 büyük ilaç firmasının yarısı
tüketiciler ve hastalarla sosyal medya
üzerinden etkileşime girmemekte.
Listedeki büyük ilaç firmalarından
Twitter, Facebook ve Youtube iletişim
kanallarının hepsini kullanan sadece
10 ilaç firması var. 50 firmadan; 22
firma Twitter, 17 firma YouTube ve 15
firma Facebook kanallarını iletişim
aracı olarak kullanmakta.
IMS Health, 3 sosyal medya kanalını da
kullanan (Facebook, Youtube ve Twitter) ilaç şirketlerini; erişim, ilgililik ve
katılım endekslerini (beğeni, paylaşım
ve re-tweet) kullanarak sıraladı. Birinci;
açık ara farkla, 3 kanalı da aktif olarak
kullanan Johnson & Johnson oldu.
İlaç firmalarının, sosyal medya yaklaşımları farklılık göstermektedir. Ancak sağlık sektörüne geniş bir açıdan
bakıldığında, firmalar birçok fırsatı da
genelde sergilenen pasif tutum nedeniyle kaçırmaktadır.
Araştırma firması Accenture’nin
2.000 hasta ile yaptığı bir anket, ilaç
sektörünün dijital platformlarda
hastaların beklentilerini karşılayamadığını gösteriyor. Ankete katılan
hastaların %64’ü ücretsiz ve faydalı
içerikler karşılığında kişisel verilerini
ilaç şirketleriyle paylaşabileceklerini
belirtti.
52
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
Ankete katılan hastaların %38’i sosyal
medya üzerinden ilaç firmalarıyla etkileşime geçmek istediklerini belirtti.
Sosyal medyanın önemini ve ilaç firmalarının bu mecradaki pasif tutumlarını gözlemleyen FDA, ilaç firmaları
için sosyal medya kılavuzu hazırlamaya karar verdi. Aslında FDA daha
öncede ilaç firmalarına yönelik bir kılavuz hazırlamıştır. Ancak ilaç firmalarına göre; kendilerini sınırlandıran ve
memnun olmadıkları bir düzenleme
olduğu için beklenen sosyal medya
katılımı gerçekleşmemiştir.
FDA yaptırımlarından çekinen birçok
ilaç firması, sosyal medyayı bir iletişim ve etkileşim aracı olarak kullanamamakta. Bu yüzden birçok ilaç firması FDA tarafından hazırlanan yeni
kılavuzun bitmesini beklemekte.
Kılavuzun taslak versiyonu, FDA’nın
net bir şekilde ilaç firmalarının sosyal
medyada nasıl hareket etmeleri gerektiğini belirten maddelerden oluşmakta.
Bu maddelerden bazıları;
IMS SAĞLIKTA SOSYAL MEDYA SORUMLULUK VERİLERİ
SIRA
FİRMA
TOPLAM PUAN
1
Johnson&Johnson
70
2
GlaxoSmithKline
25
3
Novo Nordisk
23
4
Pfizer
20
5
Novartis
18
6
Boehringer Ingelheim
18
7
Bayer
16
8
Merck&Co
13
9
AstraZeneca
10
10
UCB
9
• Etki yaratmak ve iletişim kurmak
için, internet sitelerinde ileti üretmek firmanın sorumluluğundadır.
• Firmalar; Twitter, Facebook veya
kendi blog sayfalarında iletişim
kurmak için içerik üretebilir.
• Belirli koşullarda, firmalar üçüncü
şahıs sitelerinde tanıtımlarını yapabilirler.
Firma; firmanın tanıtımını yapan, firmanın çıkarları içi hareket eden çalışanların veya reklam ajansının ürettiği içeriklerden sorumludur.
Yeni kılavuzun tamamlanmasıyla birlikte ilaç firmalarının sosyal medyaya
katılımındaki değişimi ve bu iletişim
kanalıyla ilaç sektöründeki hareketlenmeyi ilerleyen zamanlarda hep
birlikte göreceğimizi umuyorum.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
53
haber
BAŞ DÖNMENİZİN NEDENİ
İÇ KULAK KRİSTALLERİ OLABİLİR
Kulakta yerinden oynayan kristaller baş
döndürüyor
lunan kristallerin arka yarım daire
kanallarına düşmesi ile meydana
gelmektedir. Baş dönmesi şikayeti
ile doktora başvuran hastaların ortalama %20’si bu sorunu yaşamaktadır. Pozisyonel baş dönmesi iç kulak
kaynaklı olup, özellikle belirli pozisyonlarda anormal baş dönmesi algılanması ile tanımlanır. Bu durumu
tetikleyen pozisyon sıklıkla “Nistagmus” adı verilen ani göz hareketlerine neden olabilir. Bu göz hareketinin
özelliği iç kulağın etkilenen kısmına
göre değişir ve tanıda yardımcı olmaktadır.
İç kulak kristallerinin yerinden oynaması olarak bilinen “Benign Pozisyonel Paroksismal Vertigo” (BPPV) başın
pozisyonuyla aniden başlayan, kısa
süren ve tüm dünyayı başınıza yıkma
hissi veren bir baş dönmesi türüdür.
İç kulaktaki denge merkezinde bu-
Hastalığın oluşumunda iç kulakta
dengenin sağlanmasında görevli yapılardan parçaların kopması ve buna
bağlı olarak bu bölgedeki sıvıların
dengensinin bozulmasına neden olmaktadır. Bu parçaların neden koptuğu çoğu vakada hala net olarak orta-
Başınızı hareket ettirdiğinizde, yatakta diğer bir yöne dönerken, ayakkabılarınızı bağlamak için eğildiğinizde
ya da bir rafa uzanırken aniden bulunduğunuz ortamın dönmeye başladığını hissediyorsanız bu durum iç
kulak kristali kaynaklı baş dönmesine işaret edebilir. Memorial Ankara
Hastanesi KBB Bölümü’nden Op. Dr.
Ozan Gökdoğan, baş dönmesi ve tedavisi hakkında bilgi verdi.
54
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
ya konulamamıştır. Travma, meniere
hastalığı, otoskleroz gibi kulak rahatsızlıkları, santral sinir sistemi hastalıkları ve iç kulak tümörleri gibi nedenler bu duruma neden olabilmektedir.
Gece uykudan uyandırabiliyor
Hastalığın başlangıcı anidir ve sıklıkla
baş hareketi ile tetiklenir. Bazen uykudan bile uyandırabilir. Sıklıkla şikayetleri 20- 30 saniye kadar sürer ve
dakikalar içinde normale döner. Bu
şikayet bazen günler ya da haftalar
sürebilir, nadiren de aylara veya yıllara yayılabilir. Bazı vakalarda periyodik olarak düzelip tekrarlayabilir. Bazı
şiddetli vakalarda çok hafif baş hareketi bile çok ciddi bir baş dönmesine
neden olabilir. Diğer baş dönmelerinden farklı olarak hastanın baş dönmesi atakları arasında çok az şikayeti
vardır veya tamamen normaldir.
Pratik bir test ile tanısı konulabiliyor
İç kulak kristallerinden kaynaklanan
baş dönmesini genellikle muayene
ile saptanır. Tanıda bazı pozisyon
testlerinden yararlanılır. Dix-Hallpike
manevrası uygulanır. Bu testte hasta
oturur pozisyondayken birden yatar pozisyona getirilir ve bu sırada
başa belli bir pozisyon verilir. 20-30
saniye beklendikten sonra hasta oturur pozisyona alınır. Eğer tipik göz
hareketleri gözlenmezse test diğer
taraf için tekrarlanır. Bu testte tipik
göz hareketinin gözlenmesi tanı için
önemlidir. Manevralar ile tanı rahatça
konulabildiği için sıklıkla ek bir teste
gereksinim yoktur. Bununla birlikte
bu durumu diğer iç kulak hastalıklarından ayırt etmek için bazı testler
yapılabilir.
Tanı ve tedavi aynı anda
gerçekleştirilebiliyor
Repozisyon manevraları yüksek başarı oranı ve düşük risklerinden dolayı genellikle ilk tedavi tercihidir. Bu
manevraların değişik tipleri olup, tanı
anında düşünülen iç kulak patolojisine göre düzeltici manevra tipi tercih
edilmektedir. İlaç tedavisi altta yatan
problemi çözmeyip, maskelediği için
genellikle tercih edilmemektedir.
Ayrıca hastalar ilaçların sersemlik ve
uyku yapıcı etkilerinden dolayı dikkat gerektiren işlerden uzak durmalıdırlar. Repozisyon manevralarından
sonra 24-48 saat boyunca düz bir
şekilde yatmak yerine, baş yukarıda
olacak şekilde bir veya daha fazla
yastıkla desteklenmiş olarak yatılmalıdır. İlk 1 hafta boyunca ani baş
hareketlerinden kaçınılması önerilir.
Bu manevraları genelde birer hafta
aralar ile birkaç kez tekrarlanır. Genellikle 2’nci manevradan sonra evde
egzersiz programları başlanır. Sıklıkla
6 hafta içinde hastalarda başarılı sonuçlar alınmış olur.
Op. Dr. Ozan Gökdoğan
Bazı durumlarda cerrahi yöntemlere de
başvuruluyor
Baş dönmesi atağında yapılması gerekenler
Hastaların %3 ila 15’inde tedaviye
yanıt alınamamaktadır. Bu durumda
repozisyon manevralarının tekrarı
önerilir. Bu vakalarda tanının tekrar
gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Bazı durumlarda cerrahi tedavi gerekebilir. Cerrahi müdahale yan etkilerinin çok olmasından dolayı ilk
basamakta değil yanıtsız vakalarda
tercih edilir ve yüksek başarı oranları
ile uygulanmaktadır.
kaldırın. Düşmeleri önlemek için
önlem alın.
• Hemen yere uzanın ve başı hafifçe
• Bol bol sıvı alın.
• Vertigo ataklarında araba kullan-
mayın. Yüksek yerlerde veya ağır
makinalarda çalışma yaralanmalara neden olabilir.
• Ani boyun ve baş hareketlerinden
kaçının.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
55
haber
“BIRAKMAK
İSTİYORUM”
Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve Böcek Yapım “Bırakmak İstiyorum” sinema filminin daha
geniş kitlelere ulaşması için bir araya geliyor.
Ülkemizin köklü kuruluşlarından Yeşilay, 7.sanat sinemanın gücünü bağımlılıklarla mücadelesine katıyor.
‘Dünyanın ilk ve tek sigara bıraktıran
filmi’ sloganı ile vizyona giren “Bırakmak İstiyorum” filmini Türkiye’deki
tüm sigara bağımlılarının izleyebilmesi için Yeşilay, filmin yapım şirketiyle işbirliğine gitti.
Sigara, dünyada her yıl 6 milyon insanın ölümünden sorumlu. Uzmanlar, sigara dumanındaki en tehlikeli
maddelerin kalp ve damarların sağlıklı çalışmasını engelleyen nikotin,
solunum yollarına ve akciğerlere
yapışan katran ve hücrelerin hızlı ve
fazla bölünmesine neden olan karbon monoksit olduğunu ifade ediyor.
Türkiye 19 Mayıs 2008 itibariyle ‘Dumansız Türkiye’ uygulamasına geçti,
artık kapalı alanlarda sigara içilmiyor.
Bununla birlikte daha sağlıklı bireyler
56
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
olmak için sigara içenlerin iki kelimelik bir karar alması gerekiyor: “Bırakmak İstiyorum”
Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve Böcek
Yapım “Bırakmak İstiyorum” sinema
filminin daha geniş kitlelere ulaşması için bir araya geliyor. Emre
Üstünuçar’ın mesleki deneyimleri ile
sigara bağımlılığına ayna tutan “Bırakmak İstiyorum” filminin yapımcısı
İpek Sorak, yönetmeni ise Yücel Yolcu. Filmin müziklerini Yavuz Akyazıcı, sanat yönetmenliğini Ülker Paro
yaptı. Filmin gösterimi için de kamu
kurum ve kuruluşları ile ortak projeler geliştirilecek. Projelerde, tütün
ve tütün mamullerinin zararlarından
kurtulmak isteyenlere, 7.sanatın içsel, duygusal dilinden etkili mesajların verilmesi hedefleniyor. Bu minvalde sigarayı acısız, kolay ve keyifli
bir şekilde bıraktırma amacı taşıyan
“Bırakmak İstiyorum” filminin geniş
kitlelere yayılması amacıyla Yeşilay
ve Böcek Yapım arasında işbirliğine
gidildi. Yeşilay Genel Başkan Yardımcısı Dr. M. Akif Seylan ve Böcek Yapım
Başkanı Yönetmen Ömer Faruk Sorak
arasında imzalanan işbirliği protokolüyle sigarayı bırakmak isteyen binlerce kişiye filmi izlemeleri için imkân
sağlanacak.
Film, her yıl sigaranın ve diğer tütün
ürünlerinin zararlarına dikkat çekmek amacıyla düzenlenen 31 Mayıs
Dünya Tütünsüz Günü’nde İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Tekirdağ ve
Adana’da yeniden gösterime girecek. Ayrıca Mayıs ayında “Bırakmak
İstiyorum” filminin Ankara gösterimi
Yeşilay ve Böcek Yapım işbirliğiyle
gerçekleştirilecek.
haber
6 Mayıs Dünya Astım Günü
STRES ASTIMI TETİKLİYOR
Ciddi bir akciğer hastalığı olan astımın, özellikle soğuk ve kirli hava ile ilişkili olduğu;
stres ve korku ile de atakların arttığı belirtiliyor.
Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Enstitüsü Müdürü
Prof. Dr. Hilal Özcebe, Dünya Astım
Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada
önemli bir akciğer hastalığı olan astımın, çevre etkenlerinin artmasıyla
artış gösterdiğini belirterek, dünyada
yaklaşık 235 milyon astımlı hasta olduğunun öngörüldüğünü ifade etti.
“Genetik Yatkınlık Etkili”
Hastalığın, özellikle gelişmekte olan
ülkelerde astım atakları sırasında
ölümlere neden olduğunu kaydeden
Özcebe, ataklar sırasında solunum
yollarında ani daralmalar meydana
geldiğini ve bu nedenle hastaların
ani gelişen nefes darlığından yakındıklarını bildirdi. Özcebe, solunum
yollarındaki daralmanın nedeninin
açık olarak bilinmemekle birlikte kapalı ortam havasında bulunan alerjenler, dış ortamdaki polenlerin yanı
sıra tütün dumanı, çalışma ortamındaki kimyasallar ve hava kirliliğinin
de ataklara yol açabildiğini vurguladı.
“Hastalar yeteri kadar havayı ciğerlerine alamadıklarını hissederler.
Astımın tanısında hastaların verdiği
tipik nefes darlığı öyküsünün yanı
sıra astıma özel solunum fonksiyon
testleri yapılması gerekir. Hastalar
ataklar dışındaki zamanlara sağlıklı
görünümdedirler, astımlı olduğu fark
edilmez ve normal yaşamlarını sürdürürler. Astım atağını tetikleyen faktörlerin olmadığı durumda normal
şekilde spor da yapabilirler.
Kış mevsiminde, soğuk hava ve özellikle hava kirliliğinin arttığı günlerde
astım ataklarının arttığına dikkati çeken Özcebe, “Astımın soğuk ve kirli
hava ile ilişkili olduğunu düşündürmektedir. Stres, korku ya da fiziksel
egzersiz ile de astım atakları artmaktadır” dedi.
58
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
Özcebe, astım ataklarının genetik
yatkınlık ile dış ortam özelliklerinin
birlikte etkili olduğunun tahmin
edildiğini söyledi. Hastalığın başlıca
belirtilerinin, ani olarak ortaya çıkan
nefes darlığı ve hışıltılı solunum olduğunu anlatan Özcebe, şunları kaydetti:
Astım hastalığının kesin bir nedeni
bilinmediği için net bir tedavi de söz
konusu değildir. Ancak astımlı hastalarda atakların ortaya çıkmasını önlemek veya atakların hafif geçirilmesini
sağlamak, sonuç olarak hastaların
rahat bir yaşam sürmesini sağlamak
mümkündür. Bunun için nefes darlığı sorunu yaşayanların doktora başvurması gerekir. Çeşitli muayene ve
laboratuar incelemeleri yapıldıktan
sonra kişiye özel uygun bir tedavi ve
izleme programı yapılabilir. Bazı hastaların sürekli ilaç kullanması gerekebilir, ayrıca ani ataklar sırasında hemen kullanılmak üzere nefes yollarını
açan sprey türü ilaçlardan da yararlanılır. Bazı hastalarda astım atakları
çok ağır seyredebilir, bu gibi durumlarda hastaların hastaneye yatırılarak
tedavi edilmesi ve hastaneden çıktıktan sonra da izlem yapılması gerekir.”
“Astım Vakalarının Haritası Çıkarılmalı”
Astıma yönelik bireysel müdahalelerin yanı sıra ülkelerin sağlık politikasının da çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Özcebe, “Ülkede astım
vakalarının haritalarının çıkarılması,
etkileyen etmenlerin analiz edilmesi
ve özellikle riskli bölgelerin tanımlanması gerekir” dedi.
Özcebe, sık ve yaygın olarak görülen
tütün dumanına maruziyet, iç ve dış
ortam hava kirliliği gibi risk faktörlerinin azaltılmasına yönelik politikaların benimsenmesi ve uygulanması gerektiğini ifade ederek, “Bunun
dışında maliyet etkili müdahalelere
ulaşımın sağlanması gerekir, bu müdahaleler arasında standartların geliştirilmesi, ilaç ve tıbbi hizmetlere
ulaşım yer almaktadır” diye konuştu.
haber
SİGARA İÇME ASTIMI KONTROL ET
Birçok solunum yolu rahatsızlığının en temel
önlenebilir nedeni sigaradır.
Kronik hastalığı olan kişilere daha da
zararlıdır. Sık rastlanan kronik hastalıklardan astım ömür boyu takip gerektirir. Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr.
İhsan Karaman 6 Mayıs Dünya Astım
Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada
“Ülkemizde astım hastalarının yüzde
10’undan fazlası halen sigara içmektedir. Sigarayı bırakmak astım kontrolünü kolaylaştırmaktadır” dedi.
Hastalıklardan korunmak istiyorsak
radyasyondan, kirli havadan sakınmamız ve en önemlisi zararlı maddelerden uzak durmamız gereklidir.
Hava kirliliği, sigara dumanı ve diğer
havayı kirleten etkenlerin olduğu ortamda astım hastaları astım krizine
girerler. Kronik astım hastaları sigaradan uzak durmalı, sigara içen kişilere bile yaklaşmamalıdır. Normalde
sağlığı korumak için dikkat edilmesi
gerektiren hususlara astım hastalığına yakalananlar daha fazla dikkat
etmelidir. Alerjik olsun olmasın astım
hastalığı solunum yollarının enfeksiyonları ile birlikte tetiklenir ve bir
atak şekline dönüşür.
Katliam Gibi
Çeşitli maddelere karşı geliştirilen
bağımlılıklar sağlığımız üzerinde
tahrip edici etkilere sahiptir. Sigaradan dünyada her yıl 4,9 milyon kişi
ölmektedir. Yani günde 13.000 kişi.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) verdiği rakamlara göre dünyada her on
üç saniyede bir kişi sigara yüzünden
hayatını kaybetmektedir. Bu nedenle
ülkeler sigara kullanımını kısıtlama ya
da yasaklama eğilimindedir. Sigara
özellikle ciğerlerdeki ve kalpteki kan
damarlarının daralmasını ve kalınlaşmasına neden olur. Solunumla ilgili
enfeksiyonları ve astım hastalığını
tetikler. Sigara içenlerde içmeyenlere
oranla bronşit riski 10 kat daha fazladır.
Astımla baş edebilmek hastalığın iyi
yönetilmesinden geçer
Yeşilay Başkanı Prof. Dr. İhsan Karaman Dünya Astım Gününde, sigaranın kronik solunum yolu hastalıklarını tetikleyici etkilerine bir kez
daha dikkat çekti. Karaman “Yapılan
araştırmalar, astım hastalığının tüm
dünyada 300 milyon, ülkemizde ise
4 milyon kadar insanı etkilediğini
gösteriyor. Tüm dünyada astımdan
ölenlerin sayısının 250 bin kişi civarında olduğu tahmin ediliyor. Astım
kontrolünü güçleştiren etkenler arasında ilaçların doğru ve düzenli kullanılmaması dışında, sigara dumanı
vb. tetikleyicilere maruz kalmak ve
obezite sayılabilir. Ülkemizde astımlı
hastalarının %10’undan fazlası halen
sigara içmektedir. Sigarayı bırakmak
astım hastalığının kontrol edilmesinde önemli bir etkendir. Güncel verilere göre, sağlık kuruluşlarına başvuran
astımlılarda tam kontrol oranı yüzde
22’leri bulmaktadır. Halen dört astımlıdan biri yılda bir kez astım krizi
nedeniyle acil servislere başvurmaktadır.” dedi.
Çocuklar daha da hassastır
Ülkemizde yaklaşık her 12-13 erişkinden biri ve 7-8 çocuktan biri astım
hastasıdır. Çocuklar sigara dumanının zararlı etkilerine karşı çok daha
hassastırlar. Astım hastası çocuğun
bulunduğu ortamda sigara içilmesi
tedavinin başarısız olmasına ve astım
belirtilerinin devam etmesine neden
olmakta ve astım hastalığının kontrol altına alınmasını engellemektedir. Bu nedenlerden dolayı astım ve
akciğer hastalıklarının engellenmesi
için sigaradan uzak durulması çok
önemlidir. Evde sigara içilmesine izin
verilmemelidir. Astımlı çocuğu olanlar arabalarında da sigara içmemelidir. Balkonda veya mutfakta sigara
içilmesi çocuğu korumada yetersiz
kalmaktadır. Sigara içen kişilerin kıyafet ve ağızlarına sinmiş kokular da
kokulara hassas olan astımlı çocukları etkileyebilmektedir.
Peki ya pasif içiciler?
Sigaradan çıkan dumanda bulunan
kimyasal karışımlar, sigara içenin çevreye saldığı dumanda, içine çektiği
dumandan çok daha fazla bulunur.
Kendileri sigara içmeseler bile sigara
içenlerin tütün dumanına maruz kalan milyonlarca insan, sigaranın neden
olduğu hastalıklar nedeni ile hayatını
kaybetmektedir. Sigara dumanının
zararları, maruz kalma süresi uzadıkça
artmaktadır. Başkalarının içtiği sigaranın dumanına sadece 30 dakika maruz
kalmak, uzun süreli sigara içiciliğinde
ortaya çıkanlarla aynı fiziksel etkilere
sebep olmakta ve astım gibi kronik
hastalıkları tetiklemektedir.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
59
NARGİLE TÜKETİMİ
KONTROL ALTINDA MI?
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), dünyada sigara dışı
tütün ürünlerinin gençler arasındaki yaygınlaşma hızına dikkat çekmektedir. DSÖ’nün yaptığı son çalışmalar, özellikle dumansız sigara ve
elektronik sigara tüketiminin daha hızlı yaygınlaştığına işaret etmektedir. Bu artışın bir diğer
öncüsü ise, tüm dünyada özellikle nargile kafelerdeki artıştan da görülebileceği üzere “nargile tütünü”. DSÖ’nün gerçekleştirdiği Küresel
Gençlik Tütün Anketi sonuçlarına göre ergenlik
çağındakiler arasında sigara dışı tütün ürünlerinin kullanımı %11,2 ile %8,9 oranındaki sigara
kullanımından fazla.
Aynı anketin 2010 yılında yayımlanan Türkiye
sonuçlarında da benzer eğilimler göze çarpıyor.
Nargile son dönemde özellikle gençler arasında
yeniden yaygınlaşmaya başlayan bir ürün. Tüm
nüfusta nargile kullanımının oranı %2,3 ile düşük olsa da, 15-24 yaş arasında bu oran %4,3 ve
artmaya da devam ediyor. Bu oran erkeklerde
%8,1 ile daha da yüksek çıkıyor. Aynı çalışmanın
sonuçlarına göre ülkemizde nargile tüketimi
ağırlıklı olarak %60 oranında bir nargile kafede,
%24 oranında da geleneksel bir kafede gerçekleştiriliyor.
Türkiye tütün kontrolüne ilişkin düzenlemeleriyle dünyada öncü ülkelerden biri haline geldi.
Bu çerçevede Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme
Kurumu (TAPDK), nargilenin zararlarının özellikle gençler arasında yeterince anlaşılmadığından
ve nargile tüketilen ortamların yeterince denetlenmediğinden hareketle 2013 yılında bir dizi
düzenleme gerçekleştirdi.
Nargile ile ilgili TAPDK’nın 2013 Düzenlemeleri
• 27 Ocak 2013 tarihli ve 28541 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanan “Tütün Mamulleri ve
Alkollü İçkilerin Satışına ve Sunumuna İlişkin
Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile nargile
satışı yapan işletmelere “nargilelik tütün mamulu sunum uygunluk belgesi” alma zorunluluğu getirildi.
60
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
• 19 Şubat 2013 tarihli ve 28564 sa-
yılı Resmi Gazetede yayımlanan
“Nargilelik Tütün Mamulü İçilen
İşyerine Ait Alan/Alanlara Sunum
Uygunluk Belgesi Verilmesi ile Bu
Yerlerin İşletilmesinde Uyulması
Gerekli Hususlar hakkında Tebliğ”
ile:
• Nargile tüketimine 18 yaş sınırlaması getirildi,
• Nargilenin kapalı alanlarda içilmesi yasaklandı,
• Nargile satışının eğitim kurumlarının en az 200 metre uzağında bulunması zorunluluğu
getirildi,
• Nargilenin
su dışında başka
bir içecek ile karıştırılması (süt,
meyve suyu v.b.) yasaklandı,
• Nargilelik
tütün mamülünün
içime sunulduğu alanlarda
elektronik ortam da dahil olmak üzere her türlü özendirici
ve teşvik edici reklam, tanıtım,
kampanya ya da promosyon
gibi herhangi bir etkinlik yapılması yasaklandı,
• Nargile şişelerinin üzerine sağlık uyarıları konulması zorunlu
hale getirildi.
İÇ PİYASA SATIŞ
Yıllar
Miktar(Ton)
Perakende Satış Hasılatı
(Bin TL)
2003
33,2
-
2004
42,0
-
2005
75,9
-
2006
21,0
-
2007
18,9
-
2008
13,6
931,4
2009
17,9
772,1
2010
7,8
418,7
2011
9,9
596,0
2012
12,4
779,9
2013
3,9
284,8
Kaynak: TAPDK
Tebliğ” ile:
• nargile satışının eğitim kurumları-
na uzaklık mesafesi en az 100 metre olacak şekilde tadil edildi.
• Tebliğ hükümlerine aykırı davrananlara ilişkin cezai müeyyideler
belirlendi.
2013 yılı Temmuz ayı itibarı ile geçerli
bu düzenlemelerin yürürlüğe girmesi ile birlikte nargile satışı yapan mekanlara yönelik denetimler de arttı.
• 28 Mayıs 2013
Sektör olarak Nargile
• 8 Ekim 2013
Nargile sektörüne gerçekleştirilen
bu düzenlemelerin amacı özellikle
tüketimi yani talebi kontrol etmeye
yönelik. Ancak, bu düzenlemelerin
uygulanabilir ve arzu edilen sonuçlara ulaşabilmesi için arz yönünde de
gerçekçi bir yapının benimsenmesi
gerekiyor.
tarihli ve 28660
sayılı Resmi Gazetede yayımlanan
“Nargile Şişelerinin Üzerine Konulacak Sağlık Uyarılarına İlişkin Usul
Ve Esaslar Hakkında Tebliğ” ile nargile şişelerinin üzerine konulacak
ve resim ihtiva edilen uyarıların
detayları düzenlenmiştir.
tarihli ve 28789 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan
“Nargilelik Tütün Mamulü İçilen
İşyerine Ait Alan/Alanlara Sunum
Uygunluk Belgesi Verilmesi İle Bu
Yerlerin İşletilmesinde Uyulması
Gerekli Hususlar Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair
Türkiye’de 2013 yılında 167 ton nargilelik tütün üretilmiştir. Bununla birlikte dünyada ve Türkiye’de tüketimin
sürekli artan bir seyirde ilerlemesine
rağmen 2005 yılından itibaren iç piyasaya satış miktarı ise sürekli düş-
mektedir. Genel eğilimin aksine bir
biçimde iç piyasaya satışların azalması ve 2013 yılında iç piyasaya 2005 yılının neredeyse 20’de biri oranında 4
tonluk satış yapılması ise gerçekçi olmaktan uzak görünüyor. STK’ların çalışmaları bu sektördeki arzın %95’inin
kaçak olduğunu işaret etmektedir.
Sektörün arzu edilen şekilde denetlenmesinin en önemli yolu öncelikle
arzın denetlenmesinden geçmektedir. Nargilede son dönemde yapılan
düzenlemelerin etkinliğinin sağlanması için sektörün üretim ve satışının
denetlenebileceği %100 kayıt altında
bir sektörün oluşturulması gerçekçi
bir planlama ile sağlanmalıdır.
Avrupa Birliği (AB) uygulamalarına
bakıldığında nargile tütünü için vergi yapısının 2011/64 sayılı Direktif ile
düzenlendiğini görülmekte. 2011/64
Sayılı Direktif, KDV dışı toplam verginin perakende satış fiyatının en az %
20’sini oluşturmasını hükmetmektedir. Ayrıca AB üyesi ülkelerinde tütün
mamullerinde yasa dışı ticaretin de
% 11’e ulaştığı görülmektedir, ancak
nargile de bu oranın kaç olduğuna
ilişkin bir çalışma bulunmamaktadır.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
61
haber
İLAÇTA AR-GE İÇİN İŞBİRLİĞİ
İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası (İEİS) ile Hacettepe Üniversitesi arasında ilaçta
Ar-Ge çalışmaları için protokol imzalandı.
Protokolle, ilaçta Ar-Ge alanında,
Hacettepe Üniversitesi ile İEİS üyeleri arasında işbirliğinin geliştirilmesi
ve çalışma alanlarının genişletilmesi
hedefleniyor. Protokol kapsamında,
ilaçta Ar-Ge faaliyetlerinin artırılması
ve bu alandaki sorunların çözüme kavuşturulması için ortak girişimlerde
bulunulması, endüstrinin ulusal ve
uluslararası alanda tanıtımının sağlanması için çalışmalar yapılması, bilgilendirme ve bilinçlendirme amaçlı
etkinlikler düzenlenmesi gibi konular
yer alıyor.
İEİS Yönetim Kurulu Başkanı Nezih
Barut, İEİS’in önümüzdeki dönem62
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
de hedefinin, endüstrinin dünyanın
önde gelen ilaç üreticilerinden ve
ihracatçılarından birisi konumuna
gelmesi ve Ar-Ge yetkinliğinin artırılması olduğunu belirtti. Barut,
“Ar-Ge alanında gerçekleştirilecek
ilerlemeyle, endüstrimizin dünya
pazarlarına sunmak üzere katma değerli ürünler üretmesi ve ithalatına
bağımlı olduğumuz önemli ürünlerin ülkemizde üretilebilmesi sağlanabilecek. Bu kapsamda, Hacettepe
Üniversitesi’yle imzaladığımız protokolle üniversite ile sanayi arasındaki
çalışma alanları genişleyecek ve bilimsel birikimler karşılıklı olarak daha
fazla aktarılacak” ifadelerini kullandı.
Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr. Murat Tuncer de ilaçta Ar-Ge alanında üniversite-sanayi işbirliği açısından örnek bir protokole imza atıldığını ifade etti. Tuncer, şunları kaydetti:
“Üniversitemiz, Türkiye’deki ilk 5 inovatif üniversiteden birisidir. Bu çerçevede, sahip olduğumuz bilgi birikimi
ve teknolojik altyapıyı kullanarak ilaç
endüstrisinin Ar-Ge ve inovasyon
kapasitesinin artırılmasına daha çok
katkıda bulunacak olmaktan kıvanç
duyuyoruz. Bu protokolün başta Eczacılık Fakültesi olmak üzere üniversitemiz ve ilaç endüstrisi için verimli
sonuçları olacağına inanıyorum.”
12 MAYIS 2014
DÜNYA HEMŞİRELER GÜNÜ VE
TÜRKİYE’DE HEMŞİRELİK
Prof. Dr. Saadet ÜLKER
Türk Hemşireler Derneği Genel Başkanı
Hemşireliğin ilk kez okul koşullarında
(1860 Londra) düzenli bir eğitimle
kazanılmasını sağlayan kişi Florence
Nightingale’dir. Bu girişim, halk sağlığı ve meslek için yapılmış devrim ya
da doğuş niteliğinde bir girişimdir.
Bu nedenle her yıl 12 Mayıs günü
Dünya Hemşireler Günü olarak kutlanır. Çünkü, F.Nightingale 12 Mayıs
1820’de doğmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan
sonra 1925’te açılan ilk hemşirelik okulu Kızılay Hemşire okuludur.
Sağlık Bakanlığı’nın sağlık meslek
lisesi düzeyinde hemşire yetiştirme
görevini üstlenmesi 1946’ya dayanır. 1950’li yıllardan sonra okullaşma
sayısı ve çeşidinde farklılıklar görülmeye başlar. 1960-1996 arası sağlık
meslek liselerinden, lise mezunlarına
meslek edindirme programından,
üniversitelere bağlı iki yıllık sağlık
meslek yüksekokullarından ve hemşirelik yüksekokullarından “ hemşire
“ yetiştirilmesine, geç 1980’lerde ise
halen hemşire unvanı olanların “ açık
öğretimle”, 2010’larda daha da vahim
olan “uzaktan eğitimle “ lisans tamamlamalarına tanık oluyoruz. Hepsi aynı unvan, aynı görev, sorumluluk
ve yetkiyle çalıştırılıyorlar. Çünkü
hepsi 1954 tarih ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanununa bağlı.
1954 yılında yürürlüğe girdikten çok
değil -bir de denilebilir, altı yıl dasonra eğitim düzeyindeki gelişmeleri bünyesine alacak bir soluğa sahip
olmadığı için ‘eskiyiveren’ , eskimekle kalmayıp, dışarda bıraktıklarını
tanımlamadığı için yıllar yılı adeta
maddi ve manevi anlamda yok sayarak yıkıma uğramalarına, meslek algı64
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
sının 1954 ve öncesi kavrayışa hapsedilmesine ve 2014 yılı itibariyle de
geçerli olan aynı algının aşılmasına
neredeyse yıllar yılı imkân vermemiş
bir kanun.
1983 tarihli Yataklı Tedavi Kurumları
İşletme Yönetmeliğinde de bir hemşirenin görev ve sorumlulukları ile
karşılaşıyoruz. Doğal olarak 1954 tarihli Hemşirelik Kanunundan gücünü
alan bir yönetmelik bu. Bu nedenle,
hemşire ve hemşirelik algısının 2014
‘lere taşınmasına, pekişmesine destek olan bir yönetmelik.
Nedir bu algı?
Hastane ortamında iş alanı hemen
hemen ne olursa olsun denileni, istenileni hemen hiç sorgulamadan
yapması beklenilen kişi. Düşünüp
sorgulaması beklenmeyen, yaptığı
işin alanını derinlemesine sorgulamak, kavramak ve geliştirmek gibi
bir kaygı taşımayan, hangi ahlak olduğu konusuna açıklık getirilmeden
ahlakının giydiği forma kadar temiz
olduğu vurgusu bizzat mesleğinin
ileri gelenleri tarafından yapılan, 12
Mayıslarda “melek” olmakla , “almadan verme kabiliyetine sahip olmakla” yüceltilen kişi. Yetmez, enjeksiyon işleviyle bütünleştirilen kişi…
Çoğunluğu 14-15 yaşlarında sağlık
meslek lisesine giren çocuk ergen ve
yine 17-18 yaşlarında hemşire olarak
diplomasını alıp çalışmaya başlayan
çocuk ergen...
Meslek lisesi düzeyde hemşirelik
eğitimini sürdürmede ısrarın yazılı
olarak ifade edilen gerekçesi:” Hemşirelik basit işleri yapmaya dayanan
bir meslektir… Ağaç yaş iken eğilir…
Sevme nosyonu küçükken kazandırılır. O halde hemşirelik için en uygun
eğitim modeli sağlık meslek lisesi
modelidir. ”
Muhtelif zeminlerde ifade edilen bir
diğer gerekçe “ fakir fukaranın çocuğunu erkenden meslek sahibi yaparak koluna altın bileziği takmak…”
İfade edilmeyen, ancak, zihnimizi
zorlamaya hiç gerek duymadan biraz
düşünerek, yaşayarak bildiğimiz esas
gerekçe, siyasetçi için bir kazanç alanı olması… Sermaye sahibi için ucuz
emek gücü olması.
1954 tarih ve 6283 sayılı Hemşirelik
Kanununu değiştirme çabaları ilk
kez 1992 yılında resmen başladı ve
2007’ye kadar aralıksız sürdü. Engeller … Engeller… 15 yıl sonra Ak Parti
Hükümeti tarafından 5634 sayılı Kanunla geniş ölçüde değişime uğradı
( 2 Mayıs 2007, RG: 26510 ). Tümüyle
değişmediği için tarih ve sayısı aynı
kaldı.
Değişime uğrayan kanun sahip olunması gereken, doğruya en yakın
hemşire algısını içinde barındıran,
onu yansıtan bir kanundur. Kanun
özerk bir meslek mensubunu tarif etmektedir. Kanunun değişmesinden
sonra mesleki kimliği ortaya çıkartacak olan yönetmeliklerin ilk altı ayda
çıkması beklenirken ilki 2010’da diğeri 2011 ‘de çıkmıştır.
Değişen Kanun’da Türkiye ‘de hemşireye ihtiyaç olduğu gerekçesi ile
meslek liselerine geçici hükümle 5 yıl
süre ile devam edilmesi kararı alınmış, diploması ebe olup da son üç
yılda hemşire olarak çalışan ebelerin
istedikleri takdirde bir dilekçe vererek hemşire yetkisiyle çalışmalarına
devam edebilecekleri karara bağlanmış, 2012 ‘de süresi dolan bu kararlar
yine ihtiyaç olduğu gerekçesi ile 5
yıl daha uzatılmış, 18 Ocak 2014 ‘de
kabul edilen bir başka kanunla meslek lisesi düzeyde hemşire yetiştirme
konusuna son verilmiş, bu düzeyde
hemşire yardımcısı yetiştirilmesine
karar verilmiştir.
Bu gelgitler, gecikmeler, çelişkiler
meslek algısının oturması gereken
zemine oturmasını çok geciktirmiş,
bu nedenle, meslekten uzaklaşmayı
hayal edenlerin sayıları daha da artmıştır. Ayrılmıyorlarsa bunun geniş
ölçüde nedeni elindekini de kaybetme korkusudur.
2014 yılı itibariyle, gerek lisans düzeyinde gerekse meslek lisesi düzeyde
eğitimi telafisi zor, derin zafiyetler
içeren, hemşirelik kanun ve yönetmeliklerindeki hükümlere uyulmadan atamaları yapılan, mezuniyet
sonrası uzmanlık eğitimi yapanların
yok sayıldığı, sertifika eğitiminin alabildiğine istismar edildiği, iş güvencesi ve güvenliği zayıflamış, yer yer
taşeron’a teslim olmuş, tüm dünyada
var olan “başhemşirelik” pozisyonlarının kaldırılarak mesleğin kendi kendisini yönetme ve geliştirme imkânı
elinden alınmış, sağlık çalışanları arasında şiddete en fazla maruz kalan,
bizzat kendi meslektaşı tarafından
şiddete uğrayan, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün hemşirelik eğitimi ve
çalışma koşulları konusundaki 1977
tarihli sözleşmelere ülkemiz tarafından imza atılmadığı için, akıl almaz
koşullarda ve saatlerde çalışan, ücreti
/ maaşı çok düşük bir meslek ve onun
mensubu bir hemşiredir tabloyu
kaplayan. İşin en acı yanlarından birisi de diploması başka mesleklerden
olanların da 1954 ve öncesi anlayışın
etkisi ile hemşire olarak çalışmaları,
çalıştırılmalarıdır.
olduğu temel ilkesini benimseyen ve
bu ilkeden hareketle sağlığın korunması ve geliştirilmesi ve hastalanan
bireyin sağlığına kavuşturulması için
hizmet verilen tüm ortamlarda hemşirelik bakımı verilmesini sağlayan
bir meslek grubunun kamu yararına
bir kuruluşu olan Türk Hemşireler
Derneği’nin amacı;
Hemşirelik mesleğinin toplum yararına üst düzeyde nitelikli ve güvenilir
hizmet verecek özerk bir sağlık mesleği
olması için çalışmaktır.
THD olarak, sorunları anlatmaya ve
çözmeye yönelik çabalarımızı ilgili
kurum, kuruluş ve kişilerle fırsat verildiği oranda görüşerek, gerektiğinde
hukuka başvurarak ve yine gerektiğinde alanlara giderek sürdürüyoruz.
İngiltere’de 1860 ‘da ilk hemşirelik
okulunun açılmasından 2014’e 154
yıl geçti.
Büyük Britanya’da ki hemşire ile ülkemizde ki hemşire arasında isim
benzerliğinden başka bir benzerlik
hemen hemen yok gibidir.
Ülkemizde 1925’ten 2014 ‘e 89 yıl
geçti. Nitelik yönünden neredeyiz?
Bu anlatılanların hepsi herkes tarafından biliniyor, ancak, çözüm üretilmiyor.
Türk Hemşireler Derneği Tüzüğünün,
derneğin amacına yönelik 3. Maddesi aynen şöyledir:
Yaşamın temel amacının üretmek
olduğu ve bu nedenle üretmeye el verecek optimal düzeyde bir fiziksel,
ruhsal, ve sosyal alt yapının gerekli
Amacımız, mesleğimiz aracılığı ile halkımızın sağlığının korunması ve yükseltilmesi
ile her şeye rağmen hastalananların sağlıklarına kavuşmalarında
üzerimize
düşen
görevi ‘nitelik’ sözcüğünün gerçek
anlamda taşıdığı
yükü üstlenerek
yerine getirmektir. Buna katkı
verilmesi, yolların açılması
dileği ile.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
65
NEDİR?
OBEZİTE
Obezite günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır.
Obezite genel olarak bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu boy uzunluğuna göre
vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkmasıdır. Bilindiği üzere beslenme; anne karnında başlayarak yaşamın sonlandığı ana kadar devam eden yaşamın vazgeçilmez bir ihtiyacıdır İnsanın büyümesi, gelişmesi, sağlıklı
ve üretken olarak uzun süre yaşaması için gerekli olan besin öğelerini yeterli ve dengeli miktarda alıp vücutta
kullanabilmesidir. Karın doyurmak, açlığı bastırmak, canının çektiği şeyleri yemek veya içmek değildir. Günlük
yaşamda bireylerin (gebe, emzikli, bebek, okul çocuğu, genç, yaşlı, işçi, sporcu, kalp-damar, şeker, yüksek tansiyon
hastalığı, solunum yolu bozuklukları vb.) yaşa, cinsiyete, yaptığı işe, genetik ve fizyolojik özelliklerine ve hastalık
durumuna göre değişen günlük enerjiye ihtiyacı vardır. Sağlıklı bir yaşam sürdürmek için, alınan enerji ile harcanan enerjinin dengede tutulması gerekmektedir. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının -18’i, kadınlarda ise %20
-25’ini yağ dokusu oluşturmaktadır. Bu oranın erkeklerde %25, kadınlarda ise %30’un üstüne çıkması obeziteyi
oluşturmaktadır. Günlük alınan enejjinin harcanan enerjiden fazla olması durumunda, harcanamayan enerji vücutta yağ olarak depolanmakta ve obezite oluşumuna neden olmaktadır. Buna paralel olarak, günümüz teknolojisindeki gelişmeler, yaşamı kolaylaştırmakla birlikte, günlük hareketleri önemli ölçüde sınırlamıştır. Anlaşılacağı
üzere obezite; besinlerle alınan enerjinin (kalori) harcanan enerjiden fazla olması ve fazla enerjinin vücutta yağ
olarak depolanması (%20 veya daha fazla) sonucu ortaya çıkan, yaşam kalitesini ve süresini olumsuz yönde etkileyen bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından da obezite, sağlığı bozacak
ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanmıştır.
VÜCUT KİTLE ENDEKSİ
Beden Kitle İndeksi (BKİ) ya da diğer adıyla
Vücut Kitle İndeksi (VKİ); vücut ağırlığı ve
boy ölçülerinin belirli bir matematiksel hesap ile oranlanması sonucu ortaya çıkan bir
sayıdır. VKİ hesaplamak için vücut ağırlığı
(kg), boy uzunluğunun metre cinsinden karesine bölünür. Bu sayının büyüklüğü veya
küçüklüğüne bağlı olarak kişinin obezite,
fazla kiloluk ve zayıflık durumlarının belirlenmesi sağlanmaktadır. İdeal ağırlık ise
ulaşılmak istenen VKİ’nin, boy uzunluğunun karesi ile çarpılmasıyla elde edilir.
66
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
FİZİKSEL AKTİVİTE
Fiziksel Aktivite enerji kullanarak vücut hareketlerini anlatmak için kullanılan uluslar arası bir terimdir. En basit tanımı
ile enerjiyi harcamak için vücudun hareket etmesidir. Fiziksel
aktivite günlük yaşam içerisinde kas ve eklemlerimizi kullanarak enerji tüketimi ile gerçekleşen, kalp ve solunum hızını
arttıran ve farklı şiddetlerde yorgunlukla sonuçlanan aktiviteler olarak tanımlanabilir. Yürüme, koşma, sıçrama, yüzme, bisiklete binme, kol ve bacak hareketleri, baş ve gövde hareketleri gibi temel vücut hareketlerinin tümünü ya da bir kısmını içeren çeşitli spor dalları, dans, egzersiz, oyun ve gün içerisindeki aktiviteler fiziksel
aktivite olarak kabul edilebilirler.
ADÖLESAN
Adölesan dönemi, çocukluktan erişkinliğe geçişte, hızlı birtakım psikolojik, duygusal, fiziksel ve biyolojik değişikliklerin yaşandığı fırtınalı bir dönemdir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre; 10-19 yaş arası, adölesan, 15-24 yaş arası
gençlik dönemi ve 10-24 yaş arası ise genç insan olarak ifade edilmektedir. Adölesan dönem erken, orta ve geç
adölesan dönemleri olmak üzere farklı davranışsal ve gelişimsel özelliklerle nitelendirilir.
AKUT
Tıp bilimlerinde akut terimi ya “hızlı başlayan ” ya da “kısa
süreli ” hastalıkları, bazen de her iki durumu birden tanımlamak için kullanır. Bu sıfat pek çok hastalığın tanımının
bir parçasıdır ve bu yüzden bu hastalıkların isimlerinde
yer alır. Örneğin akut lösemi ya da akut Akut Romatizmal
Ateş gibi. Akut, kronik teriminin tam karşıt anlamındadır.
Akut terimi halk arasında sıklıkla “şiddetli” ya da “ciddi”
terimleri ile karıştırılmaktadır. Akut terimi tamamen farklı
bir anlam ifade eder ve bir hastalık akut olabilir ama şiddetli olması gerekmez.
İSKEMİ
Vücutta bir bölgenin yerel kanlanma eksikliğidir. Kanlanma eksikliği olan dokularda oksijen
ve besleyici maddeler azalır, böylece buradaki
hücreler ölür. Damar daralması ve tıkanmasına
bağlı iskemiler tromboz, embolizm, damar sertliği, spazm gibi durumlarda görülür. Damar daralmasına bağlı olmayan iskemilerin başlıca nedenleri kan ve kalp hastalıkları, zehirli gazlar, akciğer
hastalıkları ve birdenbire olan tansiyon düşmeleridir. İskemiye en duyarlı organlar beyin, kalp
ve böbrek hücreleridir.
KRONİK HASTALIK
Vücudun herhangi bir parçasında var olan, uzun süreli devam eden, kimi zaman hayat boyu düzelmeyen ve tedavi
imkânları daha sınırlı kabul edilen hastalık türüdür. Tıp dilinde; Kronik Bronşit, Kronik Astım, Kronik Yorgunluk,
Kronik Faranjit, Kronik Sinüzit, Kronik Öksürük, Kronik Böbrek Yetmezliği gibi birçok hastalığın tanımlanmasında
kullanılır.
PREVELANS
Belirli bir nüfusta, belirli bir zaman dilimi içerisinde, çalışma kapsamında yer alan, belirli bir hastalık veya hastalıklara sahip tüm olguların oranıdır.
Yalın şekilde prevalans nüfusta var olan hasta sayısının, risk altındaki nüfusun sayısına bölünmesiyle hesaplanır.
Bununla birlikte farklı prevalans tipleri ve hesaplamaları bulunur. Prevalansın hesaplandığı zaman dilimi, belirli
bir süre (örneğin 1 yıl) olabileceği gibi, yaşam-süresi prevalansındaki gibi tüm bir yaşam-süresi olabilir.
TOKSİN
Ağız, solunum veya deri yoluyla alındığında belli bir dozda ve/veya belli bir zaman diliminde biyolojik sistemlere
zarar veren maddelerdir. Alkol, sigara kullanımı, stresli ve yoğun geçen iş hayatı, düzensiz uyku ve beslenmeye
bağlı olarak insan vücudunda çeşitli toksik madde birikimleri olmaktadır. Bu toksik maddelerin atılması çeşitli
diyet programları yardımıyla sağlanırken, sağlıklı beslenme de bu faaliyetin gerçekleşmesinde önemli bir rol üstlenmektedir.
DİYET
Kısa tanımıyla; sağlığın ve zindeliğin korunması için gerekli olan beslenme düzenine “diyet” denir. Bireyin; yaş,
boy, cinsiyet, kilo hikâyesi, sağlık durumu, genetik yapısı, hastalık potansiyeli, iş hayatı, yaşam biçimi, gerilim seviyesi, etkinlik miktarı, metabolizma hızı, özel durumu (bebek, çocuk, hamile, emzikli, yaşlı vb. olma hali), vücut
analizleri (yağ/kas oranı, deri altı yağ dokusu miktarı, kilonun vücuttaki dağılımı, bedenin ödemi, su dengesi vb.),
alerjisi olduğu yiyecekler, sevmediği ve tüketemediği yiyecekler, göz önene alınarak bir Beslenme ve Diyet Uzmanı
tarafından bireyle beraber bire bir bireye özgü hazırlanan yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme programıdır.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
67
gezelimgörelim
Baltık’ın Sakin Şehri:
Tallinn
Estonya’nın başkenti ve ana limanı
olan Tallinn, Baltık Denizi kıyısında,
Finlandiya’nın başkenti Helsinki’nin
80 kilometre güneyinde yer alıyor.
2011 Avrupa Kültür Başkenti seçilen
Tallinn’in kelime kökeninin “Taanilinn” (Danimarkalılar’ın Kenti) veya
“talu linn” (çiftçi kenti)’dan türediği düşünülmektedir. Tallinn ismi,
1918’de bağımsızlığını kazandıktan
sonra resmi olarak kabul edilmiştir.
Tallinn’in tarihi sayısız işgaller ve saldırılarla doludur. En son II. Dünya
Savaşı sırasında ağır bombardıman
altında kalan kentin tarihi bölümü
ayakta durmayı başarmıştır. Tallinn
1997’de Birleşmiş Milletler Eğitim,
Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Dünya Mirası listesine eklenmiştir.
15. yüzyılda inşa edilen 159 metre
yüksekliğindeki gotik mimarisiyle
Aziz Olaf Kilisesi, Avrupa’daki uzun
yapıydı. Yangınlar yüzünden, kilisenin tekrar restore edilmiş olmasına
karşın, yapının bugünkü boyu 123
metreye inmiştir.
Küçük bir kent olması nedeni ile gezilip görülecek yerlerin hepsi birbirine
oldukça yakın. İstediğiniz yere yürü68
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
yerek bile gidebilirsiniz. Çoğunluk
olarak Eski Şehir bölgesinde toplanmış olup şehir aşağı kent ve yukarı
kent olmak üzere ikiye ayrılıyor. Aynı
zamanda Toompea Hill bölgesinde,
tüm kenti yukarıdan görebilmeniz
mümkün.
Aziz Mary Katedrali
1229 yılında inşa edilen bu katedral,
tüm ülkenin en eski dini yapısını gösteriyor. Tarihi kilise orgunu bünyesinde barındıran Katedral, görkemli
yapısı ile de ziyaretçileri büyüleyerek
kendine hayran bırakıyor.
Meslekler Müzesi
Resim, ses kayıtları ve belgeler ile bütünlük sağlanıp oluşturulan bu müze,
Nazi dönemi rejimlerini konu alarak,
eski acıları tüm dünyaya haykırıyor.
Aziz Olav Kilisesi
124 metre uzunluğunda, kulesi mevcut olan, Ortaçağ Avrupası’nın en
uzun kilisesi olarak bilinen bu kilise,
kendisini görmek üzere uzaklardan
gelen birçok turisti ağırlıyor.
Aleksander Nevski Katedrali
Görünüm olarak tamamı ile bir Rus
katedrali olduğunu kanıtlayan bu
tarihi mekân, 1894 yılında Rus Çarı
tarafından yaptırılmış. Görkemli mimarinin üst seviyelere ulaştığı bu
katedral içerisinde kendinizi farklı bir
dünyada hissedeceksiniz. 4 kubbeden oluşan katedralde, zengin işçilik
dikkat çeken unsurlardan biri.
Açık Hava Müzesi
Estonya’nın geleneksel yaşantısının
anlatıldığı su değirmenleri, köy evlerinin bulunduğu bir doğa parkı
burası. Bu kültür hakkında daha fazla
bilgiye sahip olmayı sağlayacak olan
görsel sunum oldukça başarılı. Müze
içerisinde bulabileceğiniz el işi tezgahları ile de yanınıza buraya özel
ürünlerden alabilirsiniz.
Kadriorg Sarayı ve Parkı
Pembe rengi ile ilk görüldüğü andan itibaren ilgi çekici olan bu saray
I.Peter’in yazlık sarayı olarak inşa edilmiş. Bu saray günümüzde en prestijli konser ve tiyatro etkinliklerine
ev sahipliği yaparken, her göreni de
kendine hayran bırakıyor. Sarayın etrafında bulunan park, kuğu gölleri ve
patikaları ile birlikte turistler için huzur verici bir mekân olarak hatırlanıyor. Yerli halk ise sürekli buraya gelip
dinleniyor.
Estonya Parlamentosu
En göz alıcı yerler arasında birinciliğini hiçbir zaman kaptırmayan
parlamento, turistler için ilk gezilen
yer oluyor genellikle. Aristokratların
günlük yaşam tarzları hakkında bilgi
sahibi olmak isteyenlerin, mutlaka
görmek isteyecekleri bu alana giriş için, fotoğraflı kimlik kartı olması
gerekiyor. Önceden başvuru yapılıp
olumlu sonuç alanlar oturumlardan
birine katılabiliyorlar. İngilizce rehberli turlar da mevcut olup, önceden
rezervasyon yaptırmış olmanız gerekiyor.
Aziz Catherine Pasajı
Bölgedeki sanatçılara ev sahipliği yapan bu pasaj, Vene ve Müürihave sokakları arasında bulunuyor. Pasaja ilk
girdiğiniz andan itibaren sanatın kokusunu duyuyorsunuz. Uzun süren
çalışmaların kokusunun yer aldığı bu
pasajda, atölyeler birlik olarak, sanat
icra ediyorlar.
Belediye Binası ve Meydanı
Muhteşem görünüşü ile turistlerin
çoğunu kendine hayran bırakan Belediye Binası, meydanın en önemli
ve görkemli binalarından biri. Hatta
bina Tallinn’in sembollerinden biri
olarak görülüyor. Tarihi kokusunu
tüm kente yayan Belediye Binası bir
de tarihi bir eczaneye ev sahipliği yapıyor.
Tallinn Televizyon Kulesi
Pirita semti içerisinde yer alan Tallinn
Televizyon Kulesi, 314 metre yüksekliği ile Estonya’nın en yüksek binası
olma özelliğine sahip. Bu binadan
Tallinn’in muhteşem tarihine dokunabilirsiniz.
olduğunuz hayvanları görme imkânı
sağlıyor size. Hayvanları sevmek istenler için özel bir alan inşa edilmiş.
Hayvanlara yaklaşmanız izin veriliyor. Tallinn’de gerek şehrin merkezinde
gerekse şehrin çevre bölgelerinde
yapılabilecek çok sayıda etkinlik
var. Estonyalılar için ormanda yürüyüş yapmak ve bisiklete binmek en
önemli etkinliklerden biri ve insanlar genellikle ormanlarda mantar ve
böğürtlen toplayarak, avcılık yaparak
keyifli saatler geçirirler. Kış aylarında
kayak favoriyse de ülkenin en yüksek
noktası 318 metre olduğundan genelde düz alanlarda snowboard yapmaktadırlar. Baharda ise Estonyalılar
haftasonlarında şehre yakın bölgelerdeki köylerde bulunan kulübelerine giderler. Hemen her ailenin şehir
dışında ufak da olsa bahçeli bir kulübesi bulunmaktadır. Gün içinde siz
de yürüyüşe çıkabilir ya da orta çağı
yansıtan eski şehir merkezinde sokak
sokak dolaşıp, Estonya kültürünü ve
mimari yapısını daha yakından tanıyabilirsiniz.
Tallinn Hayvanat Bahçesi
6000 tür hayvana ev sahipliği yapan
bu hayvanat bahçesi, eğlenceli dakikalar sunarak adını dahi duymamış
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
69
haber
TÜP BEBEKTE
RAKAMLAR GÜLDÜRDÜ
Türkiye’de 2003’te bin 797 olan canlı doğum sayısı tüp bebek konusunda çıkarılan yeni
yönetmeliklerle 2012’de 5 bin 767’ye yükseldi.
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu,
tüp bebek rakamlarının yeni çıkarılan
yönetmeliklerle
desteklenmesiyle
2003’te bin 797 olan canlı doğum sayısının 2012’de 5 bin 762’ye çıktığını
söyledi.
Bakan Müezzinoğlu, tüp bebekte
çoğul gebeliğin değil, tekil gebeliğin başarı olduğunu, bu nedenle bu
konuda yasal düzenleme yapıldığını
belirterek, çoğul gebeliklerin boşanmalara varan psikososyal sorunlara
neden olabildiğini hatırlattı.
Merkez sayısında artış
Müezzinoğlu, Üremeye Yardımcı Tedavi Uygulamaları Yönetmeliği’nde
yapılan değişiklikle tüp bebek sayısının ve canlı doğum sayısının arttığını
rakamlarla anlattı. Bakan Müezzinoğlu, 2003’de tüp bebek merkez sayısı
49 iken, 2012’de merkez sayısının
126’ya, canlı doğum sayısı 2003’te
bin 797 iken, 2012’de 5 bin 762’ye
çıktığını ifade etti. Müezzinoğlu, yıllara göre doğan tüp bebek rakamlarını
şöyle açıkladı:
70
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
2004’de 2.721, 2005’te 2.192,
2006’da 3.628, 2007’de 3.727,
2008’de 4.073, 2009’da 4.885,
2010’da 6.539, 2011’de 6254,
2012’de 5.762
Müezzinoğlu, çoğul gebelik olarak
adlandırılan tek batında ikiz, üçüz,
dördüz doğum sayısıyla ilgili düzenleme yapılmasının sebebi konusunda da, “Çoğul doğumlar bedensel,
ruhsal ve ekonomik sorunları da
beraberinde getirmektedir. Doğum
travması, nöro gelişimsel sorunlar,
ani bebek ölümü sendorumu gibi
anomaliler yaşanabilmektedir. Aile
bireyleri açısından da psikososyal sorunlar, uykusuzluk, yorgunluk, depresyon, iş kaybı gibi nedenlere yol
açmakta, boşanmalara neden olabilmektedir. Ülke ekonomisine zarar ise
oldukça fazladır” dedi. Müezzinoğlu,
şu bilgileri verdi:
En büyük tehlike prematüre
“Ülkemizde her yıl doğan bir milyon
bebeğin 85 bini prematüre doğmak-
tadır. Türk Neanatoloji Derneği’nin
araştırmasında 24 üniversite hastanesi ve 26 merkezde vücut ağırlıkları
2000 ile 2500 gram olan bebeklerin
yüzde 7’si, 1500-2000 gram olanların
yüzde 12’si, 1250-1500 gram olanların yüzde 14’ü, 1000-1250 gram
olanların yüzde 20’si, 750-1000 gram
olanların yüzde 42’si, 500 ile 750
gram olanların yüzde 60’ı kaybedildiği belirtilmiştir. Artık tüp bebekte
tekil gebelik elde etme başarı olarak
görülmektedir. Çoğul gebelik bir başarı değil komplikasyondur.
Amerikan Üreme Tıbbı Derneği’nin
raporunda 35 yaşından küçük kadınlara bir ya da 2 embrmiyo verilmesi
tavsiye edilmektedir. Çoğul gebelikleri azaltma yöntemleri az sayıda embiryo transferi, tek embrmiyo transferi ve fetal redüksiyondur.”
Bakan Müezzinoğlu, çiftlere tekil gebeliğin avantajlarının anlatılmadığını
ifade ederek, iki embriyo transferinde gebelik oranının daha yüksek olduğunu, üçüz ve üstü çoğul transferlerde risk nedeniyle bebeğin kalbinin
özel bir ilaçla durdurularak o bebeğin
gelişiminin sonlandırıldığını anlattı.
kampus
ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ
Tarihçe
Adnan Menderes Üniversitesi 3 Temmuz 1992 tarihli 3837 sayılı kanunla
kurulmuş olan 23 üniversiteden biri
olarak 10 Kasım 1992 tarihinde faaliyete başlamıştır. Şu an 3 Enstitü, 12
Fakülte, 5 Yüksekokul, 17 Meslek Yüksekokulu, 1 Devlet Konservatuarı, 19
Uygulama ve Araştırma Merkeziyle
toplamda 57 akademik birimde eğitim-öğretim veren bir yükseköğretim kurumu haline gelmiştir.
AKADEMİK BİRİMLER
Enstitüler
• Fen Bilimleri Enstitüsü
• Sağlık Bilimleri Enstitüsü
• Sosyal Bilimler Enstitüsü
Fakülteler
• Aydın İktisat Fakültesi
• Diş Hekimliği Fakültesi
• Eğitim Fakültesi
• Fen Edebiyat Fakültesi
• İletişim Fakültesi
72
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
Yüksekokulu
• Mühendislik Fakültesi
• Nazilli İktisadi ve İdari Bilimler Fa- • Bozdoğan Meslek Yüksekokulu
kültesi
• Çine Meslek Yüksekokulu
• Söke İşletme Fakültesi
• Davutlar Meslek Yüksekokulu
• Tıp Fakültesi
• Didim Meslek Yüksekokulu
• Turizm Fakültesi
• Karacasu Memnune İnci Meslek
• Veteriner Fakültesi
Yüksekokulu
• Ziraat Fakültesi
• Koçarlı Meslek Yüksekokulu
• Köşk Meslek Yüksekokulu
Yüksekokullar
• Kuyucak Meslek Yüksekokulu
• Aydın Sağlık Yüksekokulu
• Nazilli Meslek Yüksekokulu
• Beden Eğitimi ve Spor Yüksekoku- • Nazilli Sağlık Hizmetleri Meslek
lu
Yüksekokulu
• Söke Sağlık Yüksekokulu
• Söke Meslek Yüksekokulu
• Yabancı Diller Yüksekokulu
• Söke Sağlık Hizmetleri Meslek
• Nazilli Uygulamalı Bilimler Yükse- Yüksekokulu
kokulu
• Sultanhisar Meslek Yüksekokulu
• Devlet Konservatuarı
• Yenipazar Meslek Yüksekokulu
Meslek Yüksekokulları
Araştırma ve Uygulama Merkezleri
• Atça Meslek Yüksekokulu
• Adnan Menderes Araştırma ve Uy• Aydın Meslek Yüksekokulu
gulama Merkezi
• Aydın Sağlık Hizmetleri Meslek • Avrupa Araştırmalar Merkezi
• Atatürk
İlkeleri ve İnkılâp Tarihi
Araştırma ve Uygulama Merkezi
• Bilim ve Teknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi
• Botanik
Bahçesi ve Herbaryum
Araştırma ve Uygulama Merkezi
• Çağdaş Akdeniz Dilleri ve Kültürleri Araştırma ve Uygulama Merkezi
• Çiftlik Hayvanları Islahı Araştırma
ve Uygulama Merkezi
• Gençlik Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (ADÜ-GENÇ)
• Jeotermal Enerji Araştırma ve Uygulama Merkezi (ADÜTEM)
• Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi
• Romanlar Araştırma ve Uygulama
Merkezi
• Su Kaynakları Geliştirme, Araştırma ve Uygulama Merkezi
• Sürekli Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezi (ADÜSEM)
• Şehir Sağlığını Geliştirme, Araştırma ve Uygulama Merkezi
• Tarımsal
Biyoteknoloji ve Gıda
Güvenliği Araştırma ve Uygulama
Merkezi
• Tıp ve Sağlık Bilimleri Merkezi
• Türkçe Öğretimi Araştırma ve Uy-
gulama Merkezi
• Uzaktan Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezi
• Üniversite Sanayi İşbirliği Araştırma ve Uygulama Merkezi
Neden ADÜ?
Çünkü ADÜ, Ülkemizin gelişmesinde ve Aydın’ın kalkınmasında, doğal,
çevresel ve insan kaynaklarının daha
verimli kullanılmasını sağlayacak iş
gücünün yetiştirilmesi amacına yönelik projeleriyle, donanımlı, kalifiye
elemanlar yetiştirir.
Çünkü ADÜ, uygulamalı ve öğrenci
odaklı eğitim sağlar. Bu sayede gençlerin problem çözme ve analitik düşünme yetileri gelişmiş bireyler olarak yetişmelerini hedefler.
Çünkü ADÜ, uluslararası bir Üniversitedir, farklı programlarla öğrencilerine uluslararası eğitim imkanı sağlar.
Çünkü ADÜ, çok çeşitli etkinliklerin
bir arada yürütülebildiği kampüsünde, yıl boyunca düzenlenen tiyatro,
konser, söyleşi, bilimsel toplantılar
gibi etkinliklerle, huzurlu ve mutlu
bir öğrencilik yaşamı sunar.
Çünkü ADÜ, 40 000’e yaklaşan öğrencisi, 1 418 akademik ve 1 166 idari
personeliyle büyük bir ailedir.
EĞİTİM VE ARAŞTIRMA OLANAKLARI
Merkez Kütüphane
Merkez Kütüphanemiz, 1700 m2 kullanım alanına sahip iki katlı binasında
toplam 362 kişilik oturma kapasitesi
ile hizmet vermektedir. Ayrıca, internetten araştırma ve OPAC katalogdan tarama yapılabilmesi için 35 adet
bilgisayar mevcuttur.
Kütüphane bünyesinde; 56.198 basılı
kitap, 350 aktif basılı süreli yayın aboneliği, 11 adet yerel gazete (düzensiz)
bulunmaktadır. Araştırmacılarımızın
kampüs dışından da kullanabildiği 47
adet çeşitli konularda veri tabanı ve
bu veri tabanlarında yer alan 22.103
elektronik dergi, 2.207.145 elektronik
kitap, 1.621 adet CD, VCD, DVD ve tez
gibi görsel işitsel yayın bulunmaktadır.
Bilgi Merkezimizde yer alan kitap ve
süreli yayınlar koleksiyonlarından her
zaman yararlanılabilmekte ve istenilen yayınlar ödünç alınabilmektedir.
Görme engelli kullanıcılar için Braille
alfabesinden oluşan koleksiyonun
yanı sıra, güncel yayınların yer aldığı
sesli kütüphanemiz görme engelli
öğrencilerin hizmetindedir.
Kütüphanemiz web sayfası (http://
www.idari.adu.edu.tr/db/kutuphane/) üzerinden yukarıda ifade edilen
tüm materyaller için katalog sorgulaSAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
73
ması yapılabilir; veri tabanları, ücretsiz elektronik kaynaklara ve tanıtım
bilgilerimize ulaşılabilir.
Bilgi Merkezimiz sadece bilgi amaçlı
değil, öğrencilerin boş zamanlarını
değerlendirme amaçlı olarak kullanabilecekleri sosyal alanlar da yaratmaktadır.
Diploma Eki ve
AKTS Bilgi Paketi Çalışmaları
Bologna Süreci’ne Uyum Çalışmaları
kapsamında tamamlanarak Avrupa Komisyonu’na gönderilen 2013
– 2016 dönemi AKTS Etiketi ve Diploma Eki Etiketi başvurularına cevap
olarak Diploma Eki Etiketi almaya hak
kazandığını beyan eden resmi belgeler 2014 Şubat Ayı içinde Üniversitemize ulaşmıştır. Böylece Adnan
Menderes Üniversitesi Bologna sürecinin önemli basamaklarından birisi olan diploma eki etiketini almaya
hak kazanmıştır. Diploma eki belgesi,
öğrencilerin diplomalarına ek olarak
verilen tamamlayıcı bir belge niteliğinde olup uluslararası akademik ve
mesleki tanınırlığı sağlamaktadır.
74
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
Önümüzdeki dönemde AKTS Bilgi
Paketi çalışmaları ile Diploma Eki çalışmalarımız devam edecek.
ÖĞRENCİ DESTEK HİZMETLERİ
Barınma
Aydın merkezde Kredi Yurtlar
Kurumu’na ait 760 öğrenci kapasiteli 1 adet öğrenci yurdu bulunmakta,
özel yurtlarda kalan öğrencilerle birlikte Aydın merkezde yaklaşık 8.000
öğrenciye barınma hizmeti vermektedir.
Sosyal Yardımlar ve Kısmi Zamanlı
(Part-Time) Çalışma
Yükseköğretim kurumlarında öğrenim gören öğrencilere başta Kredi
ve Yurtlar Kurumu olmak üzere çeşitli
sivil toplum kuruluşları ve özel kuruluşlar karşılıklı veya karşılıksız burs ve
kredi imkânı sağlayabilmektedir.
Ayrıca öğrenciler, eğitim ve öğretim
saatlerinin dışında, isterlerse Üniversitenin çeşitli birimlerinde kısmi zamanlı olarak çalışabilirler. Bu şekilde
çalışan öğrenciler, bilgi ve yeteneklerini geliştirme imkânı bulurken, iş
deneyimi de kazanmaktadırlar.
Beslenme
Merkez yerleşkemizde bulunan Merkez Kafeterya, 1.200 kişi kapasiteli
olup 4.500 m2’lik alana sahiptir. Öğrenci yemek salonu ve kafeteryası,
akademik ve idari personel yemek
salonu, özel yemek salonu ile personel dinlenme salonu bölümlerinden
oluşmaktadır. Yemekler diyet uzmanlarının kontrolünde öğrencilere
çok uygun fiyata kaliteli hizmet anlayışla verilmektedir.
SOSYAL FAALİYETLER
Etkinlikler
Ege Bölgesi’ndeki en donanımlı ve
gelişmiş komplekslerden biri sayılan
Atatürk Kongre Merkezi’nde gerçekleşen sayısız etkinliğin yanı sıra, her
yıl düzenli olarak organize edilen Kültür ve Sanat Şenlikleri de öğrenciler tarafından büyük ilgi görmektedir. Fakültelerin, Yüksekokulların, Öğrenci
Topluluklarının katılımları, öğrenciler
tarafından kurulan amatör grupların
performansları, kültürel ve sanatsal
etkinliklerle büyük bir coşkuyla kutlanmakta, gösteriler renkli görüntülere sahne olmaktadır.
Adnan Menderes Üniversitesini tercih eden öğrencilerin etkinliklerden
ve duyurulardan haberdar olabilmeleri için sosyal medya (facebook,
twitter, youtube) en etkin şekilde
kullanılmaktadır. Bu çalışmalara bir
başka örnek de Üniversiteye ait videoların izlenebileceği Adnan Menderes TV Channel’dır.
Öğrenci Toplulukları
Adnan Menderes Üniversitesi her yıl
sayısı artan Öğrenci Topluluklarıyla
öğrencilere eğitimleri boyunca geniş
bir hobi yelpazesi sunmaktadır. Üniversitede aktif olarak faaliyetlerini
yürüten 44 öğrenci topluluğu bulunmaktadır.
Sportif Faaliyetler
Merkez yerleşkemizde 2.000 seyirci
kapasiteli Kapalı Spor Salonu’nun,
kent merkezinde bulunan çok amaçlı
Spor ve Kültür Salonu’nun yanı sıra
diğer yerleşke ve birimlerimizde de
açık spor tesisleri bulunmaktadır. Yarı
olimpik yüzme havuzumuz geçtiğimiz yıl itibariyle hizmete açılmış, bu
yıl içinde de 3000 kişilik tribünümüz
faaliyete geçecektir.
Üniversite spor takımlarımız, bölgesel, ulusal ve uluslararası yarışmalara
katılmakta ve her yıl başarılı sonuçlar
elde etmektedir.
SAĞLIK HİZMETİ
VE EĞİTİMİ VEREN BİRİMLER
Tıp Fakültesi
Fakültemiz, Temel Tıp Bilimleri, Dahili Tıp Bilimleri ve Cerrahi Tıp Bilimleri
Bölüm Başkanlıklarına bağlı toplam
41 Anabilim Dalı ve bu anabilim dallarına bağlı 17 Bilim Dalından oluşmaktadır.
Klinik öncesi dönemde öğrenciler,
“entegre hekimlik uygulamaları” başlığı altında, temel sağlık hizmetlerinin verildiği birimleri ziyaret ederek
ve “klinik beceriler” kazandırılarak
klinik döneme hazırlanmaktadır. Bu
dönemde ayrıca “hasta-hekim iletişim becerileri” ve “tıp kültür sanat”
seminerleriyle eğitim desteklenmektedir.
Eğitim dilimiz Türkçe’dir. Tüm akademik personel ve öğrencilerin ikinci
dil olarak İngilizce bilmeleri ve kendi
literatürlerini takip edebilecek ve katkıda bulunacak düzeyde ilerletmeleri
beklenmektedir. Bu amaçla Üniversitenin yabancı diller bölümü tarafından düzenlenen yoğun İngilizce
kurslarına katılım planlanmıştır.
Diş Hekimliği Fakültesi
Diş Hekimliği Fakültesi 17 Aralık 2013
tarihinde, Aydın halkımıza poliklinik
hizmeti vermeye başlamıştır. Bölgenin en iyi Diş Hekimliği Fakültesi
olma sloganıyla yola çıkan Üniversitemiz Diş Hekimliği Fakültesi, donanımlı kadrosu ve kaliteli hizmet anlayışıyla çalışmakta, hastanede bütün
işlemler dijital bir altyapı ile gerçekleşmektedir.
2014-2015 Eğitim-Öğretim Yılında
Fakülteye öğrenci alımı da gerçekleşecek olup hem Aydın’da diş hekimi
yetiştirilecek hem de Aydınlıların ihtiyaçlarına cevap verilecek.
Eski Üniversite Hastanesi
Merkezde bulunan Üniversite Hastanemizde Tıp Fakültesine bağlı olarak
hizmet veren Psikiyatri, Halk Sağlığı,
Aile Hekimliği, Adli Tıp, Akupunktur,
Fizik Tedavi Servisi ve Mediko Sosyal
Hizmetler bölümleri bulunmaktadır.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
75
Mediko
Üniversiteye bağlı fakülte, yüksekokullarda okuyan öğrencilere Sağlık
Kültür ve Spor Daire Başkanlığı’na
bağlı Mediko-Sosyal Merkezi, Şehir
Hastanesi binasında hizmet vermektedir. Burada yapılan ilk muayeneden
sonra gerekli görülmesi halinde hasta, ileri tetkik ve tedaviler için Üniversitemiz Uygulama ve Araştırma
Hastanesi’ne sevk edilmektedir.
biridir. Damar darlık veya tıkanıklıklarını tespit ederek, tedavinin gerektiği
gibi yönlendirilmesini sağlayan ünitemiz hastalara şifa dağıtmaktadır.
Ambulans helikopter hizmeti vermek
için Üniversite Hastanemizde helikopter pisti mevcut olup tüm askeri
ve sivil helikopterlerin inişine uygun
olarak inşa edilmiştir.
Hastane bahçesinde 640 araç için
otoparkımız bulunmaktadır.
ADÜ Uygulama ve Araştırma Hastanesi
Bölgenin sağlık hizmet talebini karşılayabilmek için projelendirilen yeni
hastane binasının temeli 1998 yılında
dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel tarafından atılmıştır. Merkez Kampüste bulunan Uygulama ve
Araştırma Hastanemiz 14 Mayıs 2010
tarihinde Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün teşrifleriyle açılmış olup
Aydın ili ve Ege Bölgesi’nde en iyi ve
modern sağlık hizmetini sunmak için
çalışmalarını yürütmektedir.
Hastanemizin yatak kapasitesi 488
servis yatağı, 108 yoğun bakım yatağı olmak üzere toplam 596 yataktır.
Hastanemizde mevcut olan 14 ameliyathanemizin hepsi Hepa Filtrelidir.
Hepa Filtre sayesinde ameliyathaneye mikropsuz, tozsuz hava verilmektedir. Dört adet laminar akımlı salon
mevcuttur. Bu salonlarda cerrahi
alanda bir hava perdesi yaratılarak,
özellikle protez ameliyatları için güvenli bir ortam oluşturulmaktadır.
Ameliyathanelerimizden
kamera
sistemi ile eğitim amaçlı olarak konferans salonuna yayın yapılabilmektedir. Öğrencilerin eğitimi için büyük
önem taşımaktadır.
Koroner Anjiyografi cihazımız, Dünyada geliştirilmiş en iyi örneklerden
76
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Enstitümüzde bünyesinde 21 Doktora, 33 Yüksek Lisans ve 2 Tezsiz Yüksek Lisans olmak üzere toplam 56
Lisansüstü Program bulunmaktadır.
Bunlardan, “Yaşlı Sağlığı Anabilim
Dalı” ve bu anabilim dalına bağlı “
Yaşlı Sağlığı ve Bakımı Yüksek Lisans
ve Doktora Programları” Enstitümüzün kendi bünyesinde açılmış olan
disiplinlerarası anabilim dalıdır.
Aydın Sağlık Yüksekokulu
Yüksekokulumuzda Ebelik, Hemşirelik, Beslenme ve Diyetetik bölümlerinde toplam 1000 öğrenci eğitimlerini sürdürmektedir.
Söke Sağlık Yüksekokulu
2012-2013 Eğitim Öğretim Yılında 52
öğrenci kontenjanlı Hemşirelik Bölümü ile eğitime başlayan Yüksekokulumuzda, 2013-2014 Eğitim Öğretim
Yılında Hemşirelik Bölümü kontenjan
sayısı 282 olmuştur. Yüksekokulumuzdan mezun olan Öğrenciler Sağlık Bakanlığı kadrolarında ve özel hastanelerde iş bulma imkanına sahiptir.
Aydın Sağlık Hizmetleri
Meslek Yüksekokulu
Meslek Yüksekokulumuzdaki Tıbbi
Laboratuvar Teknikleri, Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik, Çevre
Sağlığı, İlk ve Acil Yardım, Fizyoterapi,
Diyaliz, Anestezi, Tıbbi Görüntüleme
Teknikleri programlarında 711 öğrenci eğitim-öğretim görmektedir.
Nazilli Sağlık Hizmetleri
Meslek Yüksekokulu
Nazilli Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu bünyesinde yer alan Yaşlı
Bakım Programı 2010-2011 EğitimÖğretim yılı Güz yarıyılında ek kontenjan ile 51 öğrenci Evde Hasta
Bakımı programı ise 2013- 2014 Güz
yarıyılında 54 öğrenci ile eğitime
başlamıştır. Şu an okulumuzda 267
öğrenciye eğitim-öğretim verilmektedir.
Bölüm öğrencileri için ilçemizde
bulunan yaşlı bakım evleri, huzurevi, hastane çevre ilçelerdeki ilgili
kurumlarda staj yapma imkânları
bulunmaktadır. Programdan mezun
olanlar, yaşlı bakım hizmetlerinin yürütüldüğü Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu, Belediyeler, Sivil
Toplum Kuruluşları ve Özel Kurumlarda yürütülen; huzurevleri, yaşlı bakımevleri, güçsüzler yurdu, yaşlı gündüz merkezleri ve evde hasta bakım
merkezlerinde çalışabilirler.
Söke Sağlık Hizmetleri
Meslek Yüksekokulu
Ameliyathane Hizmetleri, İlk ve Acil
Yardım ve Tıbbi Görüntüleme Teknikleri Programlarında eğitim veren
okulumuzda bu yıl itibariyle 286 öğrenci mevcuttur.
REKTÖRDEN
Yükseköğretim kurumları bulundukları bölgede insan kaynakları, bilgi, eğitim, iş ve
sosyal hizmetler konusunda önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Sahip oldukları
vizyon, misyon, teknolojik alt yapı ve personeli ile bölgenin eğitim, öğretim ve
kültürel altyapısının gelişmesine katkıda bulunmakla kalmayıp aynı zamanda
bölgenin sosyo-ekonomik kalkınması için de itici bir güç konumundadırlar.
Rektör olduğum süre içerisinde en büyük hedefim, gelişim hızı ile dikkat çeken
Üniversitemizin niteliksel ve niceliksel olarak büyüyerek, sektörlerin ihtiyaç duyduğu kalifiye elemanları yetiştirmesi konusunda öncü ve özendirici olması. Bu yaklaşımdan hareketle mevcut 12 fakültemizden Diş Hekimliği Fakültemize önümüzdeki
yıl öğrenci almayı, sonrasında ise yeni fakülteler açarak fakülte sayımızı 17’ye çıkarmayı
hedefliyoruz. Üniversite olarak sadece fakültelerimizi değil, yüksekokullarımızı ve sektöre ara eleman
yetiştiren meslek yüksekokullarımızı da çok önemsiyoruz.
Bölgenin kalkınmasında temel sektörler olan tarım, turizm, sağlık, antik kentler, yenilebilir enerji konularının üniversitenin temel ilgi alanları olması gerektiğinden hareketle, Adnan Menderes Üniversitesi’nin ülkede ve dünyada bu konularda söz söyleyecek yapıya getirilmesi için çalışmalar yürütüyoruz. Üniversitelerin sadece eğitim veren kurumlar
olmadığını, aynı zamanda bölge ve ülke sorunlarının çözümlerine katkıda bulunan araştırma merkezleri olduğunu
savunuyoruz.
Bölgede sağlık turizminin gelişmesi için üniversiteye düşen görevin eksiksiz yerine getirilmesi konusunda da büyük
çaba sarf etmekteyiz. Aydın’daki jeotermal kaynakların zenginliği ve Tıp Fakültesi Hastanemizin gelişmesi ile bu hedefte mutlak başarıya ulaşabileceğimize inanıyoruz. Avrupa ve Ortadoğu ülkelerinden gerek termal turizm gerekse
medikal tedaviler konusunda yoğun talep söz konusu. Sağlık turizmi ile refah seviyesi yüksek ve Üniversite ile özdeşleşmiş bir Aydın hedefledik. Sağlık turizmi için gerekli ara elemanların yetiştirilebilmesi için meslek yüksekokullarında
yeni bölümler açtık ve açmaya devam edeceğiz.
Bölgesinde, ülke genelinde bilim ve teknolojide daha saygın ve iddialı bir konuma ulaşmayı kendisine hedef olarak
belirleyen Adnan Menderes Üniversitesi, çağdaş, özgürlükçü ve sürekli kendisini yenileyebilen, görev ve sorumluluklarının bilincindeki akademik ve idari kadrosuyla Aydın iline, bölgeye ve ülkemize katkı sağlamaya devam edecektir.
Prof. Dr. Mustafa BİRİNCİOĞLU
Rektör
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
77
film
DÜŞ VE GERÇEK
Orijinal Adı: Jimmy P.
Yönetmen : Arnaud Desplechin
Oyuncular : Benicio Del Toro, Mathieu Amalric, Gina McKee, Larry Pine
78
Tür
: Dram, Biyografik
Süre
: 117 dk.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
2. Dünya Savaşı’nda Fransa’da savaşmış olan Jimmy Picard, savaş sonrasında çektiği şiddetli baş ağrıları ve
işitme kayıpları üzerine hastaneye
yatar. Doktorlar Jimmy üzerinde çeşitli testler uygulamalarına rağmen
rahatsızlığının nedenini bulamazlar.
Bunun üzerine Jimmy, Fransız psikolog George Devereux’a yönlendirilir.
İkili arasında karşılıklı güven ve saygıya dayalı samimi bir ilişki kurulur ve
Jimmy’nin anı ve düşlerini keşfetmeye başlarlar.
Georges Devereux’un alanında çığır
açan etnografik psikoanaliz çalışması
“Psychotherapy Of A Plains Indian”ın
Arnaud Desplechin’a ait olağanüstü
zekice ve etkileyici uyarlamasında
Benecio Del Toro, Jimmy P.’yi canlandırıyor. Jimmy P. bir Kuzey Amerika yerli kabilesi olan “Karaayaklar”a
mensup bir Kızılderili ve ikinci dünya
savaşı gazisidir ve başta travma nedenli stres gibi görünen bir hastalık
geçirmektedir. Devereux rolünde
ise Mathieu Amalric, Mohave Kızılderili kültürünü incelemek üzere
Amerika’ya gelmeden önce kendini
defalarca yenilemiş bir Macar Yahudisini canlandırmaktadır. Jimmy P. nor-
mal şartlar altında tanışma ihtimalleri ve ilk bakışta ortak hiçbir noktaları
olmayan iki adamın karşılaşıp arkadaşlık kurmalarının gerçek hikâyesini
anlatmaktadır. Birlikte Jimmy’nin anılarına ve rüyalarına dair bir keşfe, iki
detektif gibi yürüttükleri bir deneye
ve sürekli büyüyen bir suç ortaklığına girişirler. İki aktör de en iyi performanslarını sergilerken aralarındaki
uyum “konuşma terapilerinin” kurgu
bir filmde uyarlanan en iyi örneğini
ortaya çıkarıyor. Jimmy P. ilk gösterimini 2013 Cannes Film Festivali’nde
Yarışma bölümünde yaptı.
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
79
kitap
AŞK CEPHESİ
Rodos’ta bir otelde çalışan Angela’dan bir Ege şehrinde yaşayan Selim’e gönderilen
mektupla başlıyor yolculuk… Selim yalnız, kafası karışık, kendisiyle barışmak için
işaret bekleyen günümüz insanlarından… Kendisine gelen mektupla beklediği işareti alıyor ve Rodos’a, aynı zamanda kendi içine doğru bir yolculuğa çıkıyor; yanına
sadece bir “KİTAP” alarak…
Aslında bir emaneti var Angela’nın, savaş ve göçün ayırdığı iki âşığın bir asırdır saklı
kalmış özlemiyle dolu mektuplar, dedesine ulaşamasa da Selim’e ulaşarak bu hasreti
dindirecek yıllar sonra ve birleştirecek yolunu kaybetmiş iki genci…
Selim, kâh yanında taşıdığı “KİTAP”la Çanakkale Cephesi’ne yol alacak, cephede çarpışan Akhisarlı Ali ve Anzak askeri Joe’nun yaşamlarına ortak olup savaş yıllarının
Yazar : Bahadır Yenişehirlioğlu acılarıyla anın içinde kaybolacak; kâh savaş nedeniyle Akhisar’dan sürülen Rumlardan biri olan Adara’nın sevgilisi Kerim’e yazdığı bu kalbi kırık mektupların eşliğinde
Yayınevi : Timaş Yayınları
geçmişinin izlerini sürecek. Yıllar önce birbirinden uzak düşmüş sevgililer bugün Selim
Yayın Tarihi : 2014
ve Angela’yı bambaşka bir ateşin içine çekecek.
Sayfa Sayısı : 304
AŞK CEPHESİ, aşkın, ayrılığın, hasretin, kavuşamamanın ve beklenmedik buluşmaların romanı…
YÜRÜYÜŞ DİYETİ
Joanna Hail Spor Bilimlerinde yüksek lisans yapmış çok saygın bir fitness ustası ve bu
kitapta sunulan eşsiz bir yürüyüş tekniği olan Walkactive’in yaratıcısıdır. Bugüne kadar
12 fitness kitabı yazmış, 4 fitness DVD’si sunmuştur; egzersiz videoları YouTube da iki
milyonun üstünde tıklanmıştır.
Eğer zindeleşmenin ve incelmenin spor salonlarına gitmeyi, bir sürü donanımı ya da
özel bir diyet gerektirdiğini düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Joanna Hail’ün Yürüyüş Diyetiyle yalnızca her gün yaptığınız şeyi -yürüyüş- yaparak iki hafta içinde sonuç
almaya başlayabilirsiniz!
Yazar : Joanna Hall
Yayınevi : Alfa Yayıncılık
Yayın Tarihi : 2014
Sayfa Sayısı : 160
Diyet ve hareket uzmanı Joanna Hail yaşınız, sağlığınız ya da zindelik düzeyiniz ne
olursa olsun köklü sonuçlar doğurabilen eşsiz bir yürüme tekniği geliştirdi.
Neden “yanlış” yürüyoruz ve nasıl “doğru” yürürüz?İşte Yürüyüş Diyeti adım adım öğütler ve fotoğraflarla bu soruyu kavramanıza yardım edecek.
OSMANLI’NIN ÇÖKÜŞÜ
Kimi “Hasta Adam” dedi... Kimi kendi menfaati uğruna hastayı iyileştirmeye kalkıştı...
İsyanlar, darbeler, Jön Türkler, İttihat ve Terakki, Balkan Harbi derken, Osmanlılar, ellerinde kalan son toprak parçasını kurtarma derdine düştüler. Ancak bilanço ağır oldu.
İmparatorluk, pek çok parçasını geride bırakırken bambaşka bir hâle dönüştü. Türkiye
Cumhuriyeti, kalan topraklarda, dokuz asırlık bir imparatorluğun üzerinde kuruldu. Yazar : Ekrem Buğra Ekinci
Yayınevi : Timaş Yayınları
Yayın Tarihi : 2014
Sayfa Sayısı : 256
80
80
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
SAĞLIK ve İNSAN / MAYIS 2014
Bütün bu olup bitenlerin ardında yatan gerçekler neydi? Sultan Abdülhamid nasıl
tahttan indirildi? Osmanlı hanedanının başına neler geldi? İttihatçılar kahraman mıydı, hain miydi? Çanakkale geçilseydi neler yaşanırdı? İzmir’i kim ateşe verdi? Son padişah tahtını nasıl kaybetti? Halifeliğin kaldırılmasının perde arkası neydi? İnkılâplara
halkın reaksiyonu ne oldu? Yeni devir, hayatımızda neleri değiştirdi? Ayasofya neden
kapatıldı? İmparatorluğun dağılan tespih taneleri nereye saçıldı?
Bilinen tarihî hâdiselerin bilinmeyen arka planına temas eden Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin kalemiyle Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinden yola çıkarak
Cumhuriyet’i anlayacak ve ardından yaşananlara dair pek çok tartışmanın cevabını
bulacaksınız:

Benzer belgeler