Tarkan KAHYA

Transkript

Tarkan KAHYA
ANMED
ANADOLU AKDENİZİ
Arkeoloji Haberleri
2011-9
News of Archaeology from
ANATOLIA’S MEDITERRANEAN AREAS
Suna - İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü
Suna & İnan Kıraç Research Institute on Mediterranean Civilizations
Düver Yerleşim Tarihi Araştırmaları 2010
Surveys in the Settlement History of Düver in 2010
Tarkan KAHYA
İstanbul Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü’nde Prof.
Dr. Hâluk Abbasoğlu danışmanlığında hazırlamakta
olduğum “Düver Pişmiş Toprak Kaplama Levhaları ve
Çatı Elemanları” başlıklı doktora tezi Düver-Yarım Ada’da
ele geçen mimari terrakottaları konu edinmektedir.
Kültür Bakanlığı’nın izinleriyle bu doktora tezi ile ilgili
olarak Düver’de (Res. 1) başlatılan yeni bir proje ise
mimari terrakottaları koparıldıkları konteksleriyle bir
arada ele almayı ve bölgenin yerleşim tarihini araştırmayı hedeflemiştir*. Bilindiği gibi Düver 1960 yıllarda
yoğun kaçak kazılara sahne olmuş Arkaik Dönem yerleşiminin Phryg karakterli mimari terrakottaları onlarca
ülkeye kaçırılmıştı (Res. 2). Projenin ilk sezonunda gerçekleştirilen arazi çalışmalarının sonuçları aşağıda kısaca ele alınmıştır.
Yarım Ada, Burdur’un yak. 32 km. güneybatısındaki
Yarışlı Gölü’nün kıyısındadır ve gölün doğu kıyısından
içeriye doğru bir dil gibi yak. 1 km. uzanır. Yerleşim yüksek bir kayalık üzerindedir ve çevresinde verimli arazilere, taze su kaynaklarına sahiptir. Bu görünümüyle Yarım
Ada Phryglerin bilinen ana yerleşim merkezlerini oluşturan kalelerine benzemektedir. Buraya gölün kuzey kıyısı
boyunca uzanan ve kayalık alanları tekerlekli araç trafiği
için Antik Dönem’de traşlanmış bir yoldan ulaşılabilir.
Mimari terrakottalarla önemi vurgulanan bu Demirçağı
merkezini ilmi ya da turistik ziyaret hayal kırıklığıyla
sonuçlanır. Çünkü çıplak gözlerin bir yerleşim planını
tespit edememesi bir kenara, yüzeyde hiçbir yapı kalıntısı
da yoktur. Görülebilenler sayısız kaçak kazı çukurundan
* Projeyi destekleyen Suna - İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri
Araştırma Enstitüsü’ne minnettarlıklarımı sunarım. Araştırma
izni veren Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlü­
ğü’ne, yardım ve ilgilerinden dolayı Hocam Prof. Dr.
H. Abbasoğlu’na, AKMED’in müdürü Sayın K. Dörtlük’e,
Burdur Müzesi müdürü Sayın H. A. Ekinci’ye, Jeofizik mü­hendisi A. Yüklü’ye, Hava fotoğrafçısı E. Küçük’e teşekkürü bir borç bilirim.
The author’s doctoral dissertation titled “Düver Pişmiş
Toprak Kaplama Levhaları ve Çatı Elemanları” being
prepared under the supervision of Prof. Dr. Hâluk
Abbasoğlu at Istanbul University’s Classical Archaeology
Department covers the architectural terracottas from the
Düver peninsula.
With the permission issued by the Ministry of Culture a
new project initiated at Düver (Fig. 1) in connection
with the above mentioned dissertation aims at evaluating these terracottas together with their original context
and investigate into the settlement history of the
region*. As known Düver suffered from illicit digs and
smuggling of architectural terracottas of Phrygian character from its archaic settlement in 1960s (Fig. 2). The
results of the surveys conducted in the first year of the
project are summarized below:
The peninsula is located on the coast of Yarışlı Gölü
about 32 km. southwest of Burdur and stretches about
1 km. into the lake from its east side. The settlement is
situated on a high rocky hill and has fertile land and fresh
water sources around. With this appearance the peninsula is reminiscent of fortresses that are the known main
settlements of the Phrygians. Access to the site is via an
ancient road, extending along the north side of the lake,
whose rocky parts were chiselled for wheeled traffic in
Antiquity. A visit to the site which is known for its architectural terracottas will be very disappointing because
not only settlement pattern can be discerned but also
there are no building remains on the surface. What are
* I am greatly indebted to Suna & İnan Kıraç Research Institute
on Mediterranean Civilizations. I would like to express my
gratitude to the Ministry of Culture General Directorate of
Museums and Cultural Heritage for issuing the survey permission, to my supervisor Prof. Dr. H. Abbasoğlu for his guidance and interest, Mr. K. Dörtlük director of AKMED, Mr.
H. A. Ekinci director of Burdur Museum, Geophysical engineer A. Yüklü, and aerial photographer E. Küçük.
219
DİĞER ÇALIŞMA RAPORLARI
OTHER REPORTS
Res. 1 Yarım Ada, genel görünüş
Fig. 1 Peninsula, general view
Res. 2 Düver, geison-sima-çörtenli kiremit
Fig. 2 Düver, geison-sima-spouted tile
çevreye yayılmış taş parçaları, yani artık kontekstleri
birbirine karışan katmanların bina molozlarıdır.
Molozları, yörenin geleneksel mimari anlayışında inşaa
edilmiş günümüz evlerini göz önüne alarak, ahşap hatıl
destekli kerpiç duvarların temel taşları olarak yorumlamak mümkündür (Res. 3).
seen are the mixed stones, scattered around from numerous illicit dig pits, that is, building rubble from strata
whose contexts are thus mixed. It is possible to say that,
based on the traditional domestic architecture of the
region, these once constituted the stone foundations of
mud-brick buildings with timber relieving beams (Fig. 3).
Düver’in yüksek ve kayalık topografyasına kıstaktan
oldukça dik bir rampa ile çıkılmaktadır (Res. 4). Rampa
başlangıç noktasında, yani göl kenarındaki tarlalar seviyesinde, üç yandan kayalıklarla çevrili bir alanın içinden
geçer. Bir tarafı açık olan bu kayalık alan olasılıkla girişi
kontrol amaçlı kullanılmış olmalıdır. Rampa bir süre
daha devam ettikten sonra şimdiye kadar araştırmacıların gözünden kaçan bir sur duvarına ulaşır.
A very steep road from the isthmus leads to the high and
rocky topography of Düver (Fig. 4). At its beginning
point, that is, at the level of the fields by the lake shore,
the ramp passes through an area surrounded with rocks
on three sides. This rocky area which is open on one side
must have been used for checking the entries. After continuing up the ramp reaches a city wall which has
escaped the eyes of researchers until now.
Ancak hava fotoğraflarıyla tespit edilebilen bu kuvvetli
duvar Yarım Ada’yı bağlandığı kara parçasından ayırır.
Kalınlığı 1.5 m. olan bu duvarın yüksekliği toprak seviyesinde korunmuştur ve girişteki iki kayalık alan arasında dik doğrultuludur. Üst kısmının aynı Sardis’te olduğu
gibi kerpiç tuğlalarla örülmüş olması olasıdır.
Günümüzde yerleşime ulaşan tek yol -çok büyük olasılıkla Antik Dönem’de de aynı güzergahı kullanarakyukarıda bahsi geçen rampa aracılığıyla bu sur duvarına
ulaşır. Bu noktada bir giriş kapısı beklenmelidir.
This strong wall which can be identified only through
aerial photos separates the peninsula from the mainland.
The wall has a width of 1.5 m. and is preserved at the
ground level; it extends perpendicularly between the
two rocky areas at the entrance. It is possible that it supper portions were built with mud-bricks, as at Sardeis.
The only road providing access to the settlement today
– very likely the ancient road followed the same course
as well – uses the above mentioned ramp and reaches
the city wall. A gate should be expected at this point.
Gölün kuşattığı Yarım Ada birçok kısımda sudan karaya
çıkışı imkansız hale getiren yüksek kayalıklarla çevrilmiştir. Bu yönüyle Düver bölgenin diğer bir Demirçağı
yerleşimi olan Uylupınar’ı hatırlatır. Güney tarafı oldukça yüksek kayalıklarla korunaklı olduğundan bir sur
duvarına ihtiyaç duyulmamıştır. Ama kayalıklar üzerinde
surlara ait blok taş yuvaları mevcuttur. Midas kentinde
de sur bedeninde in situ tek bir taş olmamasına rağmen
kenti doğal bir sur gibi çevreleyen kayaların belirli
The peninsula jutting into the lake is surrounded with
rocks that render it impossible to step on the peninsula.
From this point Düver is reminiscent of Uylupınar, another Iron Age settlement in the region. On the south the
site is protected with high rocks thus no fortification was
needed there. However, there are holes on top of the
rocks for mounting the stone blocks of the settlement
walls. At Midas City, too, there are foundation holes cut
like steps at certain places of the rocks that encircle the
220
DİĞER ÇALIŞMA RAPORLARI
OTHER REPORTS
Res. 3 Geleneksel yöre mimarisinden örnekler, Hacılar Köyü
Fig. 3 Examples from the traditional local architecture,
Hacılar Köyü
Res. 4 Yarım Ada hava fotoğrafı, genel görünüş (Foto: E. Küçük)
Fig. 4 Aerial photo of the peninsula, general view
(Photo by E. Küçük)
yerlerinde basamak şeklinde kesilmiş temel yuvaları
izlenebilmektedir. Bu yönleriyle ve de Phryg kimliği bilinen terrakottaları ile Düver ve de Midas kenti birbiriyle
karşılaştırılabilir. Ayrıca Midas kentine anakayaya açılmış bir rampalı bir yol ile ulaşılması ve bu rampa boyunca kaya yüzeyine figüratif kabartmalar işlenmesi Düver’le
olan yakınlığı daha da arttırır.
city like natural fortifications although there exists no
stone blocks of fortifications in situ. From this point and
terracottas whose Phrygian character is known, Midas
City and Düver are comparable. Furthermore, Midas
City is accessed via a ramp cut into bedrock and decorated with figures carved on the rocks along side the
ramp; this aspect is another one for bringing Düver and
Midas City closer to each other.
Yarışlı Gölü’nün suyunun son yıllarda çekilmesinin
ardından, tüm kıyı şeridinden göl içerisine uzanan,
uzunlukları farklı, birbirine parelel bir takım duvarlar
ortaya çıkmıştır (Res. 5). Suyun niteliği gölde balık üretilmesine ve/veya üremesine izin vermez. Bu nedenle yöre
halkınca da bilinmeyen bu duvarların balık üreticiliği
ile ilgisi olmaması gerekir. Zaten Orman Bakanlığı’nın
verilerine göre gölün suyu sodyum fosfat, sodyum klo­
rür (ham tuz) ve sodyum sülfatça oldukça zengindir.
Ramsay da gölün bir tuz gölü olduğunu not etmiştir.
Günümüzde kıyının florası tuza toleranslı bitkiler tarafından ku­şatılmıştır.
Antik kaynakların ve modern gezginlerin Göller Böl­
gesi’nden elde edilen tuz hakkında aktarımlarında bir
karmaşa söz konusudur:
– Herodotos, Kserkes’in Yunanistan seferini anlatırken,
ordunun Kolossai’ya gelmeden önce Phrygia kenti
Anaua’nın ve “tuz çıkarılan bir gölün” yanından geçtiğini bildirir. Bu Sanaos Lacus (Acıgöl)’tur.
– Arrianus hatalı bir şekilde Askania Gölü’nde (Burdur
Gölü) tuzun kendiliğinden katılaştığından ve yöre
sakinleri tarafından toplanıldığından bahseder.
Arrianus’un aktarımındaki Büyük İskender’in ordusunun mola yeri Kharaks’ın yanındaki tuz çıkarılan
göl ise Askania değil -Ramsay’ın da Anava dediği-
As the waters of Yarışlı Gölü receded in the recent years,
some walls extending into the lake parallel but with different lengths along the entire coastline have become
visible (Fig. 5). The peculiar water of the lake does not
allow any fish to live there. Thus, these walls which are
not known even by the locals should not be related with
fishing/fisheries. According to the data available at the
Ministry of Forestry the lake’s waters are very rich in
sodium phosphate, sodium chloride (raw salt) and
sodium sulfate. Ramsay noted that the lake had salt
water. The coastal flora today comprises salt tolerant
plants.
Ancient and modern travelers’ accounts on the salt procured at Lakes Region reveal confusion:
– In his account on the Xerxes’ campaign into Greece,
Herodotus states that the army passed by Anaua, a
Phrygian city, and “a lake where salt was obtained
from” before reaching Kolossai. This lake was Sanaos
Lacus, modern Acıgöl.
– Arrianus, on the other hand, errs when he states that
the salt of the Lake Askania (Burdur Gölü) precipitated itself and locals collected it. If the stopover place
of Alexander’s army was by the lake where salt was
obtained near Charax, as Arrianus states, then this
221
DİĞER ÇALIŞMA RAPORLARI
OTHER REPORTS
Res. 6
Jeofizik çalışmalarıyla tespit
edilen duvar kalıntıları
Fig. 6
Wall remains identified
through geo-physical surveys
Res. 5 Göle uzanan “Duvarlar”
Fig. 5 “Walls” extending into the lake
yukarıda bahsi geçen Phryg kenti Anaua’nın yanın­
daki Sanaos Lacus’tur.
– Hamilton, Burdur Gölü’nün Arrianus tarafından bahsedilen Askania olamayacağını çünkü suyunun çekildiğinde, halkın kıyıdan toplayacağı miktarda tuz
olmadığını bildirir.
– Ramsay da Burdur Gölü’nde köylüler tarafından kırılarak öbek öbek toplanan maddeyi tuz sanmıştır.
Halbuki bu güherçiledir. Çünkü Plinius’un tarif ettiği
gibi Burdur Gölü’nün suyu yüzeyde tatlıdır.
Tüm bu bilgilere rağmen antik kaynaklar Yarışlı Gölü’ne
dair suskundur. Duvarların en uzunu yak. 200 adımdır
ve tüm Yarımada çevresinde birbirinden 20-25 adım
aralıklarla kıyıdan göl içine uzanmaktadırlar. Bu duvarların tuz üretimi ile ilişkili olup olmadığı henüz net
değildir. Eğer bir tuzla ile karşı karşıya isek bu duvarların
terrakottalı binalarla olan olası ekonomik ilişkisi de
aydınlatılması gereken diğer bir konudur.
Gölün içerisine uzanan bu duvarların Tarsa-DarsaDuvar-Düver isminin etimolojisi ile ilişkili olduğunu
varsaymak caziptir. Türk dostları tarafından Düver’in
“Duvar”la bir ilişkisi olmadığına ve Düver’de de bir
duvar bulunmadığına ikna edilen Bean, Düver’in Gavur
Ören’deki Hadrioni’nin erken dönem yerleşmesi olduğunu savlamıştı. Prof. Dr. M. Waelkens ise isabetli bir
şekilde Düver’in Darsa olduğunu ileri sürmüştür. Yine
yerleşimin adı, etimolojisi ve bahsi geçen duvarlarla
ilgili çalışmalarımız halen devam etmektedir.
Herodotos, İ.Ö. 6. yy.’da bile Phrygia’lı yöneticilerin
kraliyete ait geleneksel Midas ve Gordias isimlerini taşımaya devam ettiklerini bildirmektedir. Bu dönemde Gor­
dion’un Lydia Krallığı’nın vasal bir devleti haline ge­lip
gelmediği çok açık değilse de kentin çatı kiremitleri,
lake cannot be Askania – what Ramsay called Anava
– but rather Sanaos Lacus by the Phrygian city of
Anaua.
– Hamilton states that Burdur Gölü cannot be Askania
mentioned by Arrianus because when its water
recedes there is not enough salt to be collected by the
shore.
– Ramsay thought it was salt that was broken and collected in bulks by villagers. However, it was saltpetre
because as Plinius tells the water of Burdur Gölü is
sweet on the surface.
In spite of all this information ancient sources are silent
when it comes to Yarışlı Gölü. It can be claimed that
these walls running parallel at 20-25 steps away from
each other and the longest of which is about 200 steps
long may be related with salt production. It is not clear
yet whether or not these walls were related with salt
production. If this is the saltpan then the possible economic link between these walls and the buildings with
terracottas need to be clarified.
It is very attractive to suppose that these walls are related
with the etymology of the name Tarsa/Darsa/Duvar/
Düver. G. Bean was convinced by his Turkish friends that
Düver was not related with “Duvar” and that there was
no wall extant at Düver and thus he hypothesized that
Düver was the early period settlement of Hadrioni at
Gavur Ören. On the other hand Prof. Dr. M. Waelkens
claimed Düver was Darsa indeed. Our study into the
name of the site, etymology and walls still continues.
222
DİĞER ÇALIŞMA RAPORLARI
yerel güç ve nüfuz devamlılığını göstermesi bakımından
önemlidir. Düver’de de benzer bir durum söz konusudur.
Asılı friz levhalarının sadece Phrygia’da görülmesi, uzun
çörtenli simaların Phrygia’ya özgü olması, akroter ve
baskı bezemeli kiremitlerin varlığı Düver’in Arkaik
Dönem’deki kültürel kimliğinin tespitini kolaylaştırmaktadır. Bu kiremitler Phryg tipi çatılarda yer almıştır.
Düver’de bu çatıların da megaron planlı yapıları örttüğü
varsayılabilir. Çünkü jeofizik araştırmalarımız en azından bir megaronun tespiti ile sonuçlanmıştır.
Yüzeyinde mimari terrakotta fragmanları tespit ettiğimiz
ve Yarım Ada’nın görkemli bir yapı için uygun en stratejik noktasında yüzölçümü yaklaşık 450 m2’lik iki ayrı
alanda yapılan jeofizik çalışmaları bazı duvar kalıntılarını ortaya koymuştur (Res. 6). Taş dizgileri jeofizikle taranan alanı tamamen dolduran bir yapının varlığına dair iz
vermiştir. Bu yaklaşık 14 m. uzunluğunda, 10 m. genişliğinde bir yapıdır. Yapı üç tarafından duvarlarla kuşatılmıştır. Dik açılı duvarlar birleştirildiğinde yapının formunun bir megaron olduğu görülür. Bir kısa kenarı açıktır.
Önü açık olan bu kısım megaronun önündeki anteli ön
odanın olduğu yer olmalıdır. Diğer kısa duvar kapalıdır.
Kuşkusuz Düver yapısının ölçüleri 18.30x30.40 m.’lik
Gordion M3 ile ya da olasılıkla Gordion’un tapınağı
olan ve M3’den daha küçük M4’den daha küçüktür. Ama
yapının dik açılı duvarlara sahip olması ve dikdörtgen
yapısı Gordion megaronları ile benzerdir.
Düver terrakottaları arasında mevcut bir akroter fragmanı, sıkı ilişkiler kurduğu Phryg vadilerindeki Matar’a ait
kaya fasadları gibi, çok büyük olasılıkla dini içerikli bir
yapıyı taçlandırmış olmalıydı. Bu nedenle Düver akroterli yapının anatanrıça Kybele’nin tapınağı olduğunu
ileri sürmek paradoksal olmayacaktır. Tespit ettiğimiz
temel kalıntılarının Düver tapınağına ait olması ya da
atlı-grifon levhalarıyla (Res. 2) süslenmiş bir bey evine
ait olma olasılığı vardır. Propoganda amaçlı atlı-grifon
levhaları Düverli bir yöneticiyi betimlemiş olmalıydılar
ve aristokratik tezahürün cisimleştirilmiş haliydiler.
Temel kalıntıları bir tapınak ya da bir bey evine ait olsunlar, bu binalar dönemlerinde yerel siyasi ya da dini erkin
sembolü haline gelmiş olmalıydılar.
Düver Yerleşim Tarihi araştırmaları projesinin ilk sezonu
beklentilerimizin yoğunlaştığı, çevreye hakim ve topografik açıdan da uygun bir alanda, megaron planlı bir
yapının tespitiyle sonuçlanmıştır. Terrakottalarla bezenmiş olduğunu düşündüğümüz bu özel yapıya dair ilk
akla gelen sorular silsilesinin cevapları ise henüz aranmaya başlanmıştır. Düver’in Yerleşim Tarihi gelecek
sezonlarda yapacağımız araştırmalarla aydınlatılmaya
çalışılacaktır.
OTHER REPORTS
Herodotus states that Phrygian administrators still carried
the traditional royal names of Midas and Gordias in the
6th century B.C. Although it is not clear whether Gordion
became subject to the Lydian Kingdom or not, the roof
tiles at Gordion are of importance for displaying the continuity of local power and infiltration. A similar situation
also applies to Düver. The pendent frieze plaques of
Düver are seen only in Phrygia; lateral (spouted) simas
are peculiar to Phrygia; there exist volute acroteria and
stamped pan tiles: These all facilitate the identification of
cultural identity of Düver in Archaic period. These tiles
were used on Phrygian type roofs. It can be presumed
that such roofs covered megara at Düver for our geophysical surveys concluded with at least one megaron.
Our geophysical surveys across two areas of 450 sq. m.
which are very suitable for construction of prestige and
where we identified architectural terracotta fragments on
the surface brought to light some wall remains (Fig. 6).
Series of stones point to a structure that fills the geophysically surveyed area. This is a structure of ca. 14 m.
length and 10 m. width surrounded with walls on three
sides. When these perpendicular walls are connected
with each other then a megaron appears. One short side
is open and this section must be the fore-room with
antae. The other short side is walled. Certainly the building at Düver is much smaller than Gordion M3 (measuring 18.30x30.40 m.) which should be the temple of
Gordion and than M4 which is already smaller than M3.
However, the perpendicularity of the walls and its rectangular shape are comparable with the megara at Gordion.
An acroter fragment among Düver terracottas must have
crowned probably a religious building, like the rock
façades dedicated to Matar in Phrygian valleys with
which it was in close contact. Therefore, it will not be
paradoxical to claim the Düver building with acroter was
the temple to the Mother Goddess Kybele. It is likely that
the building we identified in surveys could be the temple
of Düver or a local lord’s house decorated with plaques
with horseman-griffin (Fig. 2). Such plaques with propaganda purposes should have depicted the local lord of
Düver and were the solidified manifestation of aristocracy. Whether they belong to a temple or a mansion
these foundation walls must have become the symbol of
local political or religious power.
The first campaign of surveys in the settlement history of
Düver culminated in the identification of a megaron
located where we had intensive expectations. The chain
of questions regarding the special structure which we
think was decorated with terracottas is just being dug in.
We shall continue our efforts to shed more light on the
settlement history of Düver.
223

Benzer belgeler