Şubat Ayı Tarih Bülteni

Transkript

Şubat Ayı Tarih Bülteni
TARİH BÜLTENİ
TED MALATYA KOLEJİ ÖZEL ANADOLU LİSESİ
TARİH GRUBU ÖĞRETMENLERİ TARAFINDAN AYDA BİR ÇIKARILIR
ŞUBAT: 2014
YIL : 1
Sanatkar, toplumda uzun çaba ve çalışmalardan sonra alnında ışığı ilk duyan
insandır.
ATATÜRK
TARİHİMİZDE BU AY
1 Şubat
Sinema'nın İcadı (1895).
2 Şubat
ABD'li ünlü şarkıcı Buddy Holly öldü. Özellikle 50'li yıllarda liste başı şarkılarla
büyük ilgi gördü (1959).
3 Şubat
İlk Uzay Gemisi'nin Ay'a İnişi (1966).
3 Şubat
Yaser Arafat'ın Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Liderliğine Getirilişi (1969).
4 Şubat
Balkan Paktı’nın İmzalanması (1934)
4 Şubat
Karen Carpenter öldü. Carpenters grubu kurucularından olan Karen 70'li yılların
farklı seslerinden biriydi (1983).
4 Şubat
İlk güzellik yarışmasının duyurusu Cumhuriyet Gazetesi'nde yer aldı (1929).
5 Şubat
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Anayasa)’nın İkinci Maddesinde
Değişiklik Yapılarak
Altı Ok’un
Konulması:“Türkiye Devleti,
Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve İnkılâpçıdır.
Başkenti
Cumhuriyetçi,
Ankara Şehridir”
(1937).
6 Şubat
Jamaikalı ünlü şarkıcı ve besteci Bob marley doğdu. Reggae müziği dünyaya
tanıttı ve 70'lerde siyah uyanışın simgelerinden oldu (1945).
7 Şubat
Türk Kadınlar Birliğinin Kurulması (1924).
8 Şubat
Sultan 4. Murat'ın Ölümü ve Sultan İbrahim’in Tahta Çıkması (1640).
10 Şubat
Sultan 2. Abdülhamit'in Ölümü (1918).
10 Şubat
Bertold Brecht doğdu. Alman şair deneme ve oyun yazarı. dünyaca ünlü eserlere
imza attı (1898).
11 Şubat
Charles Darwin doğdu. Evrim teorisi ile bilim ve düşünce tarihinde devrim
yarattı (1809).
11 Şubat
Adalet Partisi Kuruldu (1961).
12 Şubat
Türkiye Emekçi Partisi Kuruldu (1975).
13 Şubat
Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin Kuruluşu (1975).
13 Şubat
Dünyada ilk kez bir banka soyuldu. ABD' de Commarcial Bank of Liberty' den
75.000 dolar çalındı (1866).
14 Şubat
Telefonun İcadı (1876).
14 Şubat
Yeni Balkan Paktı Ankara'da İmzalandı (1953).
15 Şubat
İzmir Eski Eserler Müzesi'nin Açılışı (1927).
15 Şubat
Küresel Isınmaya Karşı “Uluslararası Kyoto İklim Sözleşmesi” Yürürlüğe
Girdi. 1997 Aralık Ayında Japonya’nın Kyoto Kentinde Oluşturulan ve 187
Ülke Tarafından İmzalanan “BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi”ne
İlişkin Protokole Göre, Ülkelerin Sera Gazı Emisyonlarının İndirilmesi
Hedefleniyor (2005).
15 Şubat
Nat King Cole öldü. Dünya müzik tarihinin en önemli isimlerinden biri olarak
kabul ediliyor (1965).
16 Şubat
Türk Hava Kurumu'nun Kuruluşu (1925).
16 Şubat
SSCB'nin Desteği ile Kuzey Kore'de "Halk Cumhuriyeti" nin Kuruluşu (1948).
16 Şubat
Terör Örgütü PKK’nın Elebaşı Abdullah Öcalan, Kenya’nın Başkenti Nairobi’de
Yakalanarak Türkiye’ye Getirildi (1999).
17 Şubat
“Türk Medeni Kanunu”nun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kabulü (1926).
18 Şubat
Fatih Sultan
18 Şubat
Türkiye'nin NATO'ya Girişi (1952).
19 Şubat
Kıbrıs'ın
20 Şubat
Boğaziçi Köprüsü'nün Temel Atma Töreni (1970).
20 Şubat
İşçi Sendikaları'nın Kuruluşu (1947).
20 Şubat
Güney Afrika Devlet Başkanı F.W. Klerk, İlk Kez Siyahların da Görev
Mehmet'in Tahta Çıkması (1451).
Bağımsızlığına İlişkin Türk - Yunan Konferansı (1959).
Aldığı
Kabineyi Açıkladı (1993).
20 Şubat
Kurt Cobain doğdu. Amerikalı şarkıcı ve " Nirvana " grubunun kurucusuydu
(1967).
22 Şubat
Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir ve Arkadaşları Hükümet Darbesine
Kalkıştılar. Olay, Kısa Sürede Bastırıldı. Katılan Subaylar Emekli Edildi
(1962).
23 Şubat
ABD'de Jonas Salks'ın bulduğu çocuk felci aşısı ilk kez Pitsburg' da uygulandı
(1954).
24 Şubat
Fransa'da
Geçici
Bir Hükümet
Kurularak II. Cumhuriyetin
İlan Edilmesi
(1848).
24 Şubat
Napolyon Bonapart'ın Gazze'yi İşgali ve Akka'yı Kuşatması (1798).
24 Şubat
Şehzade Cem'in Ölümü (1495).
24 Şubat
Türkiye-Irak arasında "Bağdat Paktı"nın İmzalanması (CENTO), daha
İngiltere, İran ve Pakistan Üye
Sonra
Olarak, ABD'de Gözlemci Olarak Katıldı
(1955).
25 Şubat
Rusların Osmanlılara Karşı Savaş İlan Etmesi (1711).
25 Şubat
"Çoruh" İlimizin "Artvin" Adını Alışı (1950).
25 Şubat
Varşova Paktı'nın Feshi (1991).
25 Şubat
George Harrison doğdu. Beatles grubunun kurucularından olan Harrison solo
çalışmalarıyla da listelerde bir numara oldu (1943).
26 Şubat
Hasan Ali Yücel öldü. Eğitimci yazar ve devlet adamı (1961).
26 Şubat
II. Osman'ın Saltanat Tahtına Çıkması (1618).
27 Şubat
Cemal Nadir öldü. Karikatür ustası, özellikle amca bey ve dalkavuk tiplemeleri
büyük ilgi gördü (1947).
27 Şubat
ABD' de yayınlanan " Playboy " dergisi Connecticut eyaletinde yasaklandı
(1960).
28 Şubat
Islahat Fermanı'nın İlan Edilmesi (1856).
28 Şubat
İstiklâl
28 Şubat
İsveç Başbakanı Olof Palme`ye Suikast (1986).
28 Şubat
NATO, Tarihinin İlk Saldırısını Sırplara Karşı Gerçekleştirdi (1994).
Marşı Bestecisi Zeki Üngör'ün Ölümü (1958).
ATATÜRK'ÜN
CEVAP
VEREMEDİĞİ
TEK
İNSAN…
Tarihimiz sayısız savaşlarla doludur. Biz bu savaşlardan
baş kaldırıp ne memleketi imar edebilmiş, ne de kendimiz
refaha kavuşmuşuzdur. Bunun sebebi, bizim suçumuz olduğu
kadar düşmanlarımızın da suçudur. Çünkü başta Ruslar olmak
üzere
düşmanlarımız
hep
şöyle
düşünürlerdi:
-Türklere rahat vermemeli ki, başka sahalarda
ilerleyemesinler...
Bunun için de sık sık başımıza belalar çıkarırlar, savaşlar açarlar, Balkan milletlerini
"İstiklal" diye kışkırtırlardı.
Biz böyle durmadan savaşırken de o zamanlar askere alınmayan gayrimüslimler
zenginleşirlerdi.
Onların neden zengin, bizim neden fakir kaldığımızı bir köylü, Atatürk'e verdiği kısa
bir cevap ile çok güzel açıklamıştır.
Atatürk, Mersin'e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret
ederek sormuş:
-Bu köşk kimin?
-Kirkor'un...
-Ya şu koca bina?
-Yargo'nun...
-Ya şu?
-Salomon'un...
Atatürk biraz sinirlenerek sormuş:
-Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz? Toplananların arkalarında bir
köylünün sesi duyulur:
-Biz mi nerede idik? Biz Yemen'de, Tuna Boyları'nda, Balkanlar'da, Arnavutluk
Dağlarında, Kafkaslar'da, Çanakkale'de, Sakarya'da savaşıyorduk paşam...
Atatürk bu anısını naklederken:
-Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur, der
dururdu....
MİLLET MALI
İLERDE Milli Eğitim Bakanı olan M. N
ecati Bey anlatıyor:‘Uzun yollarda kesintisiz
süren bir akışla savaş alanlarına inen
mübarek kağnı kafilelerine her zaman rast
gelirdim. Görüntü hiç değişmezdi: Zayıf
öküzlerin çektikleri cephane yüklü arabalar ve
bunların başlarında yanık yüzlü, çıplak ayaklı
kadınlar, ihtiyarlar hatta çocuklar. Çok defa
yolun kenarına çekilir, onların geçişini
gözlerim yaşararak seyreder, kağnıların gıcırtılarını ilahi bir musiki gibi dinlerdim.
Karlı bir gün Çerkeş önlerinde kağnılarla cephane taşıyan bir kadın kafilesine rast
gelmiştik. Kafileye yaklaştık ve selamlaştık. Biz soğuktan yamçılar altında bile titrerken,
tek yorganını arabaya örten bir ninenin çıplak ayaklarla karları çiğnediğini görünce içimde
bir merhamet sızladı. Yorganını, arkasına sardığı peştamalın içinde ara sıra hıçkıran bir
çocuğun üzerine değil de, niçin arabanın üzerine serdiğini sormak gereğini duydum.
KARDA ÇIPLAK AYAK
Sorumu garip bir tarzda karşıladı. Anlaşılan bu durumu konuşmaya değer
bulmuyordu. Cevap beklediğimi anlayınca, kutsal bir şeye yaklaşır gibi kağnıya yaklaştı,
yorganı aralayarak altındaki mermileri gösterdi:
‘Kar serpeliyor oğlum, millet malıdır, yazık, nem kapmasın.'
Uçlarından çekerek yorganı mermilere sıkı sıkıya sardı.
Az önceki merhametimden utandım.'
Turgut Özakman: Bu nineyi her düşündüğümde aklıma gazete sayfalarından taşan
hortum haberleri, vergi yüzsüzleri, millet malı yağmacıları geliyor. M. Necati Bey'le birlikte
ben de bu mübarek ninenin tavrı karşısında utanıyorum.
Atatürk Diyorki:
Bu milletin evlatlarının fedakarlıkları, kahramanlıkları için ölçü bulunamaz. (1921)
Anıtlaştılar
Kahraman Türk kadınının Kurtuluş Savaşı'ndaki inanılmaz fedakârlıkları heykellerle
anıtlaştı. Ressamlar bu ‘Ya İstiklal, ya ölüm' mücadelesini tuvallerine yansıttı. Yazarlar
romanlarına, öykülerine, şairler şiirlerine...
MANDALAR ÖLMÜŞTÜ
Yamaç dik. Güçlükle aşağı indik. Mandaların yarısı ezilip ölmüş. Sağlar da yaralı.
Bunları çözüp toptan ayırdık. Topu buradan kurtarıp yola çıkarmak ve bataryayı yeni
mevziye yetiştirmek gerek. Düşmana top bırakılmaz. O da sancak gibi birliğin namusuna
emanettir.
Ama elde ne vinç var, ne çelik halat, ne topu yukarı çekecek düzenek. Topa ve ta
tepede kalmış olan yola bakakaldım. Ne yapacaktık? Aczimiz gözlerimi yaşarttı.
ÜZÜLME KOMUTANIM
Batarya Çavuşum Nuh Çavuş, ‘Üzülme komutanım' dedi. ‘Biz evvel Allah ne yapar eder, bu
topu yukarı çıkarırız.'
Nuh Çavuş'a güvenirdim ama topu yukarı çıkarmak imkansızdı. Ümitsizce kenara
çekildim.
Çavuş gerektiği kadar asker topladı. Yamacı tonlarca ağırlığındaki topla birlikte
tırmanacaklar. Yarısı, topun tutulabilecek yerlerinden tutup çekecek; yarısı elleriyle,
omuzuyla, sırtıyla, göğsüyle koca topu yukarı doğru itecek.
ELLERİ PARÇALANDI
Nuh Çavuş'un komutuyla birlikte askerler ile top, yerçekimi ve dik yamaç arasında,
tarifsiz bir boğuşma başladı. Askerlerin kasları kopacak gibi gerildi. Gözlerine kan oturdu.
Bütün damarları kabardı. Yüzlerinden ter fışkırıyor, kemikleri çatırdıyor, elleri soyulup
parçalanıyor, etleri ezilip çürüyor, bazılarının burnundan kan geliyordu. Güç toplamak için
haykırıyor, tekbir getiriyor, ileniyor, uluyor, çırpınıyorlardı.
DÜŞMANA BIRAKMAYIZ
Topu ancak beş adım ilerletebilmişlerdi. Çavuş acıyla bağırdı:
‘Topu düşmana mı bırakacağız?'
Hep birden feryadı bastılar:
‘Hayır!..'
‘Haydi öyleyse!'
Bütün canıyla çabalayan askerlerden biri ağlamaya başladı. Bu ruh taşkanlığı
birçoğuna yayıldı. Topa çılgın gibi sarıldılar, çığlıklar atarak, hırs, isyan ve öfkeyle ağlaya
ağlaya o kocaman topu yamaç yukarı taşıyıp yola çıkardılar.
YÜZLERİ PARLIYORDU
Hepsinin avuçlarının derisi soyulmuş, ellerinin içi kan içindeydi, dizleri parçalanmıştı.
Ama topu kurtardıkları için yüzleri bir çocuk gülüşüyle parlıyordu. Biri topun üzerine çıkıp
sala verdi. Cephane arabalarının yedek mandalarını alıp topa koştuk. Yeni görev yerimize
yolladık.'
TOPUN TÜRKLERE SATILMASI
Tam Bir Şehirli Yaklaşımı 1453, Konstantinopol
Bir savaşta insan sadece kendi teknolojisinin durumunu değil,
rakibinin de hangi yeni teknolojileri karşısına çıkarabileceğini
hesaplamalıdır.
Konstantinopol şehri yedi yüzyıldan daha uzun bir süre İslam
dünyasının saldırısına uğramıştır. Önce 7. ve 9. yüzyıllar arasında
Araplar, sonra da 12. yüzyılda bölgeye gelen Türkler. Şehri kurtaran
o gün için ileri teknoloji sayılabilecek Rum Ateşiydi. Neft ve ziftten oluşan bir karşımdı bu.
O günün napalm bombası diyebileceğimiz formülü saklı olan bu gizli madde gemilere
yükleniyor ve bronz bir toptan ateşleniyordu.
Elli metreden daha geniş bir alan içerisinde tahtadan yapılmış hiçbir gemi yaklaşamıyordu.
Buna benzer alev atan mancınıklar da kale duvarlarında sabit bir biçimde duruyorlardı.
Böylece yedi yüzyıl boyunca şehir saldırılara göğüs gerebilmişti. İmparatorluğun geri
kalanı parça parça elden çıktıysa bile şehir Bizans'ın elindeydi.
15. yüzyıl başlarında Roma İmparatorluğu'ndan geriye kalan bu şehir ve birkaç küçük Ege
adaşıydı. 1451'de daha sonra "Fatih" unvanını alan II. Mehmet tahta geçti ve yedi yüzyıllık
amacı gerçekleştireceğine ant içti. Güçlü Konstantinopol şehri Osmanlı kılıcına boyun
eğecekti. Mehmet, kenti alma konusunda parlak fikirlerle gelen herkesin Hıristiyan,
Müslüman ya da Musevi olmasını önemsemeksizin ödüllendirileceği haberini her yere saldı.
Top yapımındaki yeniliklerin yaygınlaşması henüz birkaç nesillik bir olaydı. Önceki toplar
küçüktü, yararsızdı ve hedefi tutturamıyordu. Ancak kısa bir mesafe içinde isabet
sağlayabiliyorlardı. Barut zamansız patlayabilirdi, tehlikeliydi ve içindeki kömür, sülfür gibi
maddeler nakliye sırasında ayrılıyordu. Bunları bir arada tutmak için geliştirilen teknikler
henüz piyasada değildi.
Dolayısıyla bu yeni silah sistemi çok ses çıkaran bir oyuncaktan daha fazlası gibi
gözükmüyordu. Aslında Wright Kardeşlerin yaptığı ilk uçak da tehlikeli bir uçurtmaydı
ancak arkasından gelen Messerschmitt ve Spitfire'lar çok şeyi değiştirdi.
Macaristan hükümdarı Urban toplara bayılırdı. Barutun zamansız patlaması ve isabet
sorunlarına bir çare bulmayı başardı. Eğer topların boyutu ve güçleri artırılırsa doğru yere
isabet etmesinin çok önemi kalmayacaktı. Devasa büyüklükteki top mermisi nereye
düşerse düşsün büyük bir alana zarar verecekti. Hayallerindeki silah tam bir canavardı, bir
tondan daha ağır ve 120 cm. çapındaki bir top mermisini atabilecek bir top. Bu süper topu
destekleyecek 90 cm. çaplı mermi atabilen küçük toplar, küçük taşlarla yüklü mancınıklar
kuşatılmış bir şehirden gelebilecek her türlü saldırıya karşı
bu büyük topu da koruyabilirdi.
Bu silahların imal edilmesinin büyük bir paraya mal
olacağını söylemeye gerek yok. Süper silah beraberinde
büyük bir asker gücü ve yüzlerce ton barut gerektirecekti.
Urban bu silahın zafer kazandıracağını biliyordu ve iyi bir
silah tüccarı gibi bu fikri satmak için dolaşmaya başladı.
Akla ilk gelen müşteri adayı tabii ki Konstantinopol'dü. II.
Mehmet'in orduları Çanakkale Boğazının doğu tarafında
toplanıyordu ve Osmanlı Türkleri Bizans'a karşı kutsal bir
savaş ilan etmişti. Urban'ın teklifini ilk olarak İmparator XI. Konstantin'e götürmesinde
mutlaka az da olsa din ve ırk birliğinin etkisi vardı.
Hazırladığı süper silahların planlarını göstererek buna sahip olacak herhangi bir şehrin
tüm saldırıları kolayca püskürtebileceğini anlattı. Bu güçlü silahtan atılacak bir mermi,
yüzlerce saldırganı öldürebilir ya da bir gemiyi batırabilirdi. Düşman karşılarına aynı
büyüklükteki silahlarla çıksa bile onları daha kullanamadan etkisiz hale getirilebilirdi.
Ancak Urban reddedildi. Danışmanlar denenmemiş silahlara para harcamaktansa o parayla
biraz daha kiralık asker tutulabileceğine karar verdi. Herhalde Bizans, Urban'ın bir silah
tüccarı olduğunu ve bir dahaki durağının Boğazın öte yakası olacağını düşünememişti. II.
Mehmet teklifi hemen kabul etti ve Urban'la bu silahları hazırlaması için anlaştı.
Bir yıl sonra Mehmet'in ordusu şehri kuşattı. Kuşatmanın kaderini Urban'ın dev topları
belirledi. Silahlar Bizanslıların Rum Ateşlerinin menzili dışına yerleştirildi. Ayrıca bu
silahların yapılması için harcanabilecek parayla tutulan askerlerin oklarından da uzaktı.
Surlar yıkıldı, Türkler içeri girdi ve XI. Konstantin öldürüldü. Urban'ın silahlarını reddeden
danışmanların da Konstantin ile birlikte öldüğünü düşünmek isteyebilirsiniz ancak bu tür
bir adalet nadiren gerçekleşir.
Urban'ın silahları Türklere satma fikri uzun vadede yanlış bir karar olabilirdi. İstanbul artık
Türklerin önünde bir engel değildi, dahası Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olmuştu.
Bu da tüm Güneydoğu Avrupa'nın savaş alanı haline gelmesi demekti. Dahası Türkler
Viyana'ya kadar uzanacak ve Urban'ın kendi ülkesi bir savaş alanına dönecekti. Malını
satıp para kazanma tutkusu Macaristan'ın bugün bile korkulu rüyası olan, beş yüz yıllık bir
çatışmaya neden olmuştu.
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ, KURULUŞUNUN 26.
YIL DÖNÜMÜNÜ KUTLUYOR.
Kıbrıs Türk halkının siyasi yaşamının önemli bir dönüm
noktası ve mücadelelerini devlet olgusuyla dünyaya ilan ettiği
bir gün oldu.
KKTC,
26
yıl
önce,
Kıbrıs
Türk
halkının
özgürlük
ve
bağımsızlık
mücadelesi
çerçevesinde kendi kaderini tayin etme hakkı temelinde ilan edilmiş ve bu adımla “Kıbrıs
Türk Federe Devleti”nden yeni bir safhaya geçilmişti.
Kıbrıs Türk Federe Meclisi, 15 Kasım 1983 tarihinde gerçekleştirdiği olağanüstü
oturumunda; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve bağımsızlık bildirisini oy
birliğiyle onaylamıştı. Dönemin Meclis Başkanı Nejat Konuk başkanlığındaki Kıbrıs Türk
Federe Meclisinde onaylanan kuruluş kararında, ‘aynı Ada’da yan yana yaşamaya mecbur
bulunan iki halkın aralarındaki bütün sorunları, eşit düzeyde müzakerelerle, barışçı, adil ve
kalıcı bir çözüme ulaştırmalarının mümkün ve zorunlu olduğu görüşüne sımsıkı bağlı
bulunulduğu” belirtilerek, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanının iki eşit halk arasında
ortaklığın bir federasyon çatısı altında yeniden kurulmasını ve sorunların çözümlenmesini
engellemeyip kolaylaştırabileceğine kani olunduğu ve iki halk arasındaki bütün sorunların
barışçı ve uzlaşıcı bir politika ile çözülmesi için Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin
gözetimi altında eşit düzeyde müzakereler yürütülmesi dileğinde” bulunulmuştu.
Bağımsızlık Bildirisinde ise, “bir kez daha Kıbrıs Rum halkına barış ve dostluk elinin
uzatıldığı” belirtilmiş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin BM ilkelerine bağlı olduğu; dış
politikasının bağlantısızlık dışında bir politika olmayacağı vurgulanmış ve “Kuzey Kıbrıs
Cumhuriyeti başka hiçbir devletle birleşmeyecektir” denilmişti.
BAĞIMSIZLIK BİLDİRİSİ
Kıbrıs Türk Federe Meclisinde 26 yıl önce onaylanan
bağımsızlık
bildirisinde
de,
Kuzey
Kıbrıs
Türk
Cumhuriyeti’nin Birleşmiş Milletler ilkelerine bağlı olduğu;
dış
politikasının,
bağlantısızlık
dışında
bir
politika
olmayacağı vurgulanmıştı.
Bildirinin 22. maddesinde, “bu tarihi günde bir kez
daha, Kıbrıs Rum halkına barış ve dostluk elinin uzatıldığı” belirtilmiş, “Aynı Ada`da yan
yana yaşamaya mecbur bulunan iki halkın, aralarındaki bütün sorunları, eşit düzeyde
müzakerelerle, barışçı adil ve kalıcı bir çözüme ulaştırmalarının mümkün ve zorunlu
olduğuna inanıldığı” kaydedilmişti.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanının, iki eşit halkın ve onların kurdukları
yönetimlerin, gerçek bir federasyon çatısı altında yeniden bir ortaklık kurmalarını
engellemeyeceği kaydedilerek şöyle denilmişti:
“Tam aksine bir Federasyonun kurulabilmesi için gerekli ön şartları tamamlayarak bu
yoldaki samimi çabaları kolaylaştırabilir. Bu yolda her yapıcı çabayı göstermeye kararlı
olan Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti başka hiçbir devletle birleşmeyecektir.
Kıbrıs Türk halkı olarak, iki halk arasındaki bütün sorunların barışçı ve uzlaşıcı bir
yaklaşımla çözülmesi için Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin iyi niyet görevinin
devamını
ve
Birleşmiş
Milletler
Genel
Sekreterinin
gözetimi
altında
müzakerelerin
yürütülmesini istiyoruz.
Kıbrıs Rum yönetiminin de Kıbrıs Türk halkını yeniden
yabancı bir devletin tahakkümüne sokmayı amaçlayan ‘Enosis’
hayalini kesinlikle terk etmesini, uluslararası alanda bütün Kıbrıs
adına konuşma iddiasından vazgeçerek Kıbrıs Türklerini temsile
yetkili olmadığı görüşünü kabul etmesini, kısa vadede çözüme
kavuşabilecek
konularda
iki
halkı
yaklaştıracak
iyi
niyet
adımlarının derhal atılmasına yardımcı olmasını bekliyoruz.”
DENKTAŞ’IN MECLİS ÖNÜNDEKİ TARİHİ KONUŞMASI
Dönemin (Kıbrıs Türk Federe Devleti) Devlet Başkanı Rauf Denktaş, cumhuriyetin ilan
edildiği tarihi Meclis birleşiminin tamamlanmasından sonra, Federe Meclis önünde
toplanan halka ve öğrencilere hitaben yaptığı konuşmada mücadelenin bitmediğini
belirterek, “Ne Mutlu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türk Çocuklarına” demişti.
Denktaş halka hitabının bir bölümünde şunları söylemişti:
“Başınız dik, korkusuz, yaşayasınız, insan haysiyeti içerisinde yaşayasınız diye
ağabeylerinizin vermiş olduğu mücadele bu noktada bitmiş değildir. Görev çok daha iyi
koşullar içerisinde sizlere devredilmek üzere yeni bir safhaya gelmiştir. Kendinizi, vatanı
korumaya, eşitliğinizle, Türk toplumu olmakla, Türklüğünüzle övünmeye ve vatanı daha
güzel yapmak için devamlı surette birlik ve beraberlik içerisinde çalışmaya, Anavatanımıza
layık olmaya onunla olan bağlarımızı daha da güçlendirmeye hazırlayınız. Bu hazırlık
içerisinde olunuz. Bu mücadeleyi vermiş olan kahraman, vefakâr bir toplumun çocukları
olmakla öğününüz, sevininiz. Ve daha güzel bir geleceği, sizden sonra geleceklere
devredebilmek için her fedakârlığa katlanacak bir ruh hazırlığı içinde olunuz. Ne Mutlu
Türküm Diyene, Ne Mutlu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türk çocuklarına. Şimdi bu
eser hepimizindir. Dağ Başını Duman Almış Yürüyelim Arkadaşlar.”
TÜRK HAVA KURUMU’NUN KURULUŞU
THK Cumhuriyet'in ilanından 16 ay sonra 16 Şubat 1925'de
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün emirleriyle "Türk Tayyare
Cemiyeti" adıyla kuruldu.
Cemiyet'in
kuruluş
amacı;
Türkiye'de
havacılık
sanayisini
kurmak havacılığın askeri, ekonomik, sosyal ve siyasal önemini anlatmak; askeri, sivil,
sportif ve turistik havacılığın gelişmesini sağlamak; bütün bunlar için gerekli araç ve
gereci hazırlamak; personeli yetiştirmek ve UÇAN BİR TÜRK GENÇLİĞİ yaratmaktır.
Türk
Hava
Kurumu
bu
amacını
gerçekleştirmek
için
23
Nisan
1926'da
Türk
Havacılığının gereksinimi olan teknik personelin eğitilmesi amacıyla "Tayyare Makinist
Mektebi"ni hizmete açtı. Aynı yıl Alman Junkers Tayyare Fabrikasıyla işbirliği yaparak
"Kayseri Uçak Fabrikası'nı" kurdu. Alman Junkers lisansıyla A-19 ve A-20 uçaklarını üretti
ve bu uçakların bakım ve onarımlarını yaptı. Fabrika, 1929 yılında Milli Savunma
Bakanlığı'na devredildi.
Türk Hava Kurumu, uzun süren bir Kurtuluş Savaşı'ndan yeni çıkmış, yorgun ve yoksul
bir halkın, Türk Halkı'nın inanılmaz büyüklükteki maddi-manevi desteğiyle can buldu. Bu
destekle ilk 10 yıl içinde 351 uçak satın alarak Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağışladı.
Türk Hava Kurumu, 1927 yılında, havacılık faaliyetlerinin dünya çapında gelişmesini
sağlayan ve sportif havacılık konusunda uluslararası boyutta en üst düzeyde organ olan
Uluslararası Havacılık Federasyonu'na (FAI) üye olmak için başvurdu. 2 yıllık bir uğraşıdan
sonra 1929'da FAI'ye tam üye oldu. Kurum o günden beri ülkemizi, hava sporları
konusunda, yurt içinde ve yurt dışında başarıyla temsil etmektedir.
1931 yılında, Pilot Vecihi Hürkuş kendi atölyesinde ürettiği uçakla Ankara'dan
havalanarak küçük bir Türkiye turu yapmayı başardı. 1932 yılında Cemiyet'in yurt dışında
eğittiği mühendislerden Selahattin Reşit Bey ve ekibi motor ve pervanesi dışında tüm
parçaları Türk malı olan ilk ulusal tipteki uçağımızın (MMV-1) prototipini üretti. Bu üretim
bütün yurtta çok büyük heyecan yarattı.
1935'de alınan kongre (Genel Kurul) kararıyla Cemiyet'in ismi "Türk Hava Kurumu"
(THK) olarak değiştirildi.
" İSTİKBAL GÖKLERDEDİR ! "
Bu, o yılların coşkusu içinde söylenen sadece bir çift güzel söz değil, aynı zamanda
Türkiye Cumhuriyeti'nin önüne konulan bir hedef oldu. Bu amaçla 3 Mayıs 1935'de
Türkkuşu kuruldu. Atatürk'ün yıllar boyu her gittiği yerde konuşmalar yaparak gençliğe
vermek istediği havacılık aşkı, havacılık coşkusu, kısa sürede sonuca ulaştı ve gençler akın
akın Türkkuşu'na koşmaya başladı. Kurum, Vatan göklerine aralarında Atatürk'ün manevi
kızı ve dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha GÖKÇEN'in de bulunduğu, birçok değerli
eleman yetiştirdi.
Pes peşe açılan paraşüt, planör, motorlu uçuş ve model
uçak okulları, 10 Temmuz 1936'da hizmete giren İnönü
Planör Kampı, 1937'de açılan Etimesgut Motorlu Uçuş Kampı
ve aynı yıl yapılan Ankara ve İzmir Paraşüt kuleleri, binlerce
gencimizi biraraya getirdi. Havacılık öyle bir hızla gelişti ki,
Türkkuşu Öğretmenlerinden pilot E.Âli Yıldız, 12 Haziran
1938 günü 14 saat 20 dakika süren bir planör uçuşuyla
dünya rekoru kırdı. Öğrencisi Ziya Aydoğan isimli pilotumuz
THK'nun İnönü Eğitim Merkezi'nden Kayseri'ye kadar, 466 Km.lik bir mesafeyi planörle
uçtu.
THK'nin planör eğitimleri için gerekli olan planörler, Kurum'un Akköprü Atölyesi'nden
sağlanıyordu. Bu atölyede 1940 yılına kadar yüzlerce planör üretimi, motor ve planör
onarımları yapıldı. 1940 yılı sonlarında ise Akköprü'de sınırlı bir kadroyla çalışan atölye
fabrika haline getirildi ve burada İngiliz Miles Magister eğitim uçaklarının seri montajına
başlandı.
1939-1941 yılları arasında 2nci Dünya Savaşı öncesinde Genelkurmay Başkanlığı'nın
da isteğiyle Etimesgut Uçak Fabrikası kuruldu. 1944 yılında üretime başlayan ve çok geniş
kapsamlı bir girişim olan Etimesgut Uçak Fabrikası'nda, Magister uçaklarının yanısıra,
THK-1, 3, 4, 7, 9, 13 planörleri ile THK-2, 5 ve 10 tiplerinde eğitim, sağlık ve nakliye
uçakları üretildi.
Ülkemizde küçük atölyelerin yaptığı motor imalat denemeleri bir tarafa bırakılırsa, ilk
motor fabrikasının THK tarafından Gazi Orman Çiftliği'nde kurulduğunu söyleyebiliriz. Bu
fabrikanın çalışmaları 1951 yılına kadar sürdü ve dönemin getirdiği koşullar nedeniyle aynı
yıl Makine ve Kimya Endüstrisi'ne devredildi. Bu fabrika 1952'de tamamen kapatıldı, halen
Türk Traktör Fabrikası olarak işletilmekte ve traktör üretimiyle ülke ekonomisine katkıda
bulunmaktadır.
THK'nin 1925'ten bu yana havacılığın çeşitli dallarında yetiştirdiği Türk gençler
sadece sportif faaliyetlere katılmakla kalmadı, yurt savunmasında da etkin rol aldı. Bunun
en canlı örneğini 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nda görüldü. Hava İndirme Harekâtına, o
dönemde askerlik görevini paraşütçü olarak yapan kurumun yetiştirdiği gençler teşkil
ediyordu. Harekât esnasında kurumun uçak ve pilotlarına da önemli görevler verildi.
Özellikle 1980'li yıllardan sonra THK sportif havacılık konusunda, 1990 yılından sonra
da uluslararası ilişkilerde büyük gelişmeler kaydetti. FAI Genel Kurul ve Komisyon
toplantılarında etkili bir politika izlenerek THK ve Türkiye ön plana çıkarıldı. Mevcut olan
planör, paraşüt, uçuş okulu ve model uçak okuluna ilave olarak 1996 yılında bünyesinde
balon, yelkenkanat ve yamaç paraşütünün bulunduğu Çok Hafif Hava Araçları Okulu
kuruldu.
1995'de
Dünya
Paraşüt
Şampiyonası,
1996'da
I.
Dünya
Hava
Oyunları
Test
Yarışmaları, 1997'de 61 ülkeden 3200 sporcu, hakem ve jüri üyesi ile yöneticilerin katıldığı
7 ayrı bölgede 16 havacılık dalında yapılan I nci Dünya Hava Oyunları başarı ile yapıldı.
BEN ÇEKİLİRİM
Dünya nimetlerine ehemmiyet
vermeyen yaşayışı ve
felsefesiyle ünlü filozof
Diyojen, bir gün çok dar bir
sokakta zenginliğinden başka
hiçbir şeyi olmayan kibirli bir
adamla karşılaşır.
İkisinden biri kenara çekilmedikçe
geçmek mümkün değildir...
Mağrur zengin, hor gördüğü
filozofa:
"Ben bir serserinin önünden
kenara çekilmem" der.
Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir:
- Ben çekilirim!!