pomaklarin_sesi_3 - pomakların sesi gazetesi

Transkript

pomaklarin_sesi_3 - pomakların sesi gazetesi
Türkiye ve Balkanlar’da Pomak Dili, Kültürü, Tarihi, Haber ve Yorum Gazetesi | Aylık Gazete | Mayıs 2014 Sayı: 3 | 5.00 TL
YEŞİL BURSA POMAKLARLA RENKLENDİ
N
isan ayında Bursa, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde gelen Pomaklarla
renklendi.
10 Mart’ta yapılan başvuruyla 9 Nisan
2014’te tüzel kişiliğine kavuşan Pomak Dernekleri Federasyonu (PODEF) faaliyetlerini
sürdürüyor.
26 Nisan Cumartesi günü Bursa’da, Gazcılar Caddesi üzerindeki Metro Düğün Salonu’nda gerçekleşen buluşmayla Pomakları
tekrar bir araya getiren PODEF, üyeleriyle
birlikte geleceğine de yön çizdi.
Karacaovalılar Vezirhan’da Buluşuyor
Kaçakmak, Tikvinik, Mleçnik, Kurmitnik ve diğer pek çok Pomak yemeğinin
yendiği, buluşmaların üçüncüsü bu yıl Vezirhan’da gerçekleşecek.
1924 yılındaki resmi mübadeleyle Yunanistan’dan Türkiye’ye getirilen Karacaovalılar,
bağlarını yeniden kuruyorlar. Türkler, Yörükler, Pomaklar, Ulahlar ve Vlahlar’dan oluşan
∎ Ölüm Kampı Belene,
On yıllar da geçse unutulmayacak.
≫ Sf. 5
1924 Karacaova Mübadilleri, son birkaç yıldır,
çeşitli yerlerde bir araya gelerek, Karacaova’dan taşıdıkları yemek kültürlerini ve geleneklerini bir şenlik havasında yaşatıyorlar.
∎ Balkanlar’da Kadim
Bir Halk: “Naşinets”ler
veya Goralılar.
≫ Sf. 8
GÖRGEVDEN, HIDRELLEZ
veya EDERLEZİ
Baba Marta ile baharın yalancı yüzüne bir
kez aldanan Pomaklar da Balkanlardaki
diğer pek çok halk gibi baharı çok geç
kutlarlar. Neredeyse tüm meyve ağaçları
çiçek açmıştır artık. Doğuda yaz kendini
dayatırken, batıda ise insanlar nihayet ikna
olmuştur baharın geldiğine. En son ayva
ağaçları da çiçeklenir mayıs başında,
dalları yavruağzına kesilir.
∎ Tımraşlı Hasan Ağa
Hakkında Bilgiler.
2. Bölüm
≫ Sf. 10
≫ Sf. 3
∎ Bulgaristan, Lofça Bölgesindeki eski camiler
ilgi bekliyor.
≫ Sf. 14
2
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ
Mayıs 2014
YENİ BİR GELECEĞİN EŞİĞİNDE POMAKLAR
T
ürkiye kritik bir dönemeçten geçiyor.
Gerek Cumhurbaşkanlığı seçimi ve gerekse de ardından gelecek olan milletvekili
seçimleriyle birlikte var olan başkanlık sistemi ve
dar bölge seçim sistemi tartışmaları bu dönemeci
Pomaklar açısından da kritikleştiriyor. Gazete olarak her ne kadar kendimizi güncel siyasetin dışında konumlandırmış olsak da, bu durum
Türkiye’nin geleceğine dair sessiz kalmamızı gerektirmez. Türkler, Kürtler, Lazlar, Çerkezler ve
diğer halklar gibi Pomaklar da bu ülkenin kurucu
unsurlarından biri olarak, Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda alacağa siyasal süreçle ilgili olmak
zorundadırlar. Bundan elbette bir paranoya veya
düşmanlık sonucu doğmamalıdır. Aksine Pomaklar da başta anadilde eğitim taleplerine destek olmalı, özgürlükler önündeki engellerin kaldırılması
yönünde mücadele vermelidir.
Günümüze gelindiğinde ise, giderek geçmişiyle
bağları kalmamış veya kopmak üzere olan bir
Pomak toplumunun varlığı, gazetemizin temel
meselesi olarak özetlenebilir. Bu perspektifle baktığımız için de elbette gazetemizin birincil hassasiyeti Pomak dili, kültürü ve tarihidir. Bu alanda
yapılan çalışmaları ortaya çıkarmak ve yayınlamakla tarihte bir iz bırakacağımıza inanıyoruz.
Pomakların günümüze değin (en azından çevresindeki) diğer halklara nazaran tarihte bıraktıkları
izler o kadar muğlâk ve tartışmalı ki, bu konuda
da tam bir birlik sağlamak, hele ki etnik köken
meselesinde mümkün görünmüyor. Bu böyledir
diye ipin ucunu bırakacak değiliz tabii. Gazetemizin sayfaları her türlü görüşe açık. Kin ve düşmanlığa, ayrımcılığa, önyargıya hizmet etmediği
sürece Pomakların etnik kökenine dair her türlü
tartışma gazetemizin sayfalarında yer (alacaktır.)
alabilir. Çünkü bu bizim zenginliğimizdir. Nasıl
ki homojen bir Pomak topluluğundan bahsedemiyorsak, Pomakları belli homojeniteye hapsetmek
de gazetemizin yayın politikası olamaz.
Yine de ayrıştığımız değil de (mesela dil gibi) ortaklaştığımız şeylere yoğunlaşırsak, daha büyük
bir sinerji yaratacağımız konusunda hiç kimsenin
endişesi olmasın. Ortak acılardan geçmiş, ancak
bugüne kadar ortak bir gelecek kuramayan Pomaklar, bugün yoğunluklu olarak altı ülkedeki
(Türkiye, Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya,
Kosova, Arnavutluk) varlıklarıyla yeni bir gelecek
konusunda eşikte duruyorlar. İşte Pomak Dernekleri Federasyonu (PODEF) tam da bu noktada çok
büyük önem kazanıyor. Türkiyeli Pomakların bir
araya geldiği en büyük sivil toplum kuruluşu olan
PODEF, diğer ülkelerdeki Pomaklarla kuracağı
ilişkilerle bu ortak geleceğin inşasına hizmet edebilir. Son birkaç yıldır düzenlenen çeşitli
panel/sempozyum, tanışma ve dayanışma yemekleri çoğunlukla Bulgaristan, Makedonya ve Kosova’dan gelen sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle
ilişkilerin kurulmasına hizmet etti. Ve gördük ki
onlar da tıpkı bizim gibiler. Aynı dili konuşuyoruz,
Balkan coğrafyasında aynı acılı süreçten geçmişiz,
fark olarak onlar yaşadıkları ülkelerden daha çok
şikâyetçiler biz biraz daha az, çünkü biz sorunun
kaynağından uzaklaşmış veya uzaklaştırılmışız,
onlar ise her gün yüzleşmeye devam etmişler.
İşte bu noktada Türkiye dışından Pomaklarla kuracağımız ilişkiler önem kazanıyor.
Gazetemiz bu noktada bir ilki başlatarak iki dilli
yayını benimsedi. Türkiye’deki gelişmelerin Balkanlardaki diğer Pomaklar tarafından da takip edilebilmesi için gazetemiz ilerleyen sayılarında
Pomakça yayınına ağırlık verecek.
Sonuç olarak girişte dikkat çektiğimiz kritik dönemeçte, artık birtakım dar kalıplı yaklaşımlarla
Pomaklar kendilerine ortak bir gelecek kuramaz.
Ortak gelecek günümüz küreselleşme çağında, her
şey elimizin altındayken, sınırlara bağlı kalmadan
ortak bir duyguda birleşmektir. Ortak duygumuz
ise, çoğu yerde artık kaldığı kadarıyla çat pat, ama
duyulduğunda başka bir duygu hali uyandıran bir
“kakosi” (“kasi be”) kelimesi gibi, acıktığımızda
veya susadığımızda aynı şekilde söylediğimiz bir
“lep” veya “voda”mız vardır.
Peki o halde ortaklaşacağımız bir gelecek neden
olmasın?
Mehmet Demir
█ GAZETENE SAHİP ÇIK!
Ayda bir kez yayınlanacak olan Pomak Dünyası şimdilik yılda 12 sayı çıkarmayı hedefliyor.
Türkiye’de, hatta dünyada bir ilki gerçekleştirerek Pomaklar’a yönelik ilk matbuu yayını çıkaran
ekip, tarihsel sorumluluğunun bilinciyle, bir ilki başarmış olmanın heyecanını yaşarken, bu
heyecanı siz okurlarıyla da paylaşmak istiyor.
Gazetemize abone olarak bu heyecanı sizler de yaşamak ister misiniz? ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ
█ BİZE KÖYÜNÜ ANLAT
Kaç yılında nereden göç ettiniz? Köyünüzde Pomakça hâlâ konuşuluyor mu? Hâlâ sürdürdüğünüz
gelenekleriniz var mı? Köyünüze has yemekleriniz var mı? Varsa nelerdir? Köyünüzün genel
olarak sorunları nelerdir?
█ YAZIŞMA ADRESİMİZ
[email protected] - [email protected] - [email protected]
█
ABONELİK
Yıllık: 60 TL
Altı Aylık: 30 TL
Pomakların Sesi Gazetesi ∎ Yerel Süreli Yayın ∎ Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet DEMİR
Adres: Talatpaşa Mh. Arslangazi Cd. İkizler İşhanı No: 1/12 Kağıthane - İstanbul
Basım Yeri: ANADOLU OFSET - Davutpaşa Caddesi Kazım Dinçol San. Sit. 81/7 Topkapı - İstanbul ∎ Tel: 0 212 567 89 93 ∎ www.anadoluofset.net
Banka Hesap Bilgisi: Mehmet Demir - Ziraat Bankası - Çağlayan Şb. - İstanbul - IBAN: TR180001000935063787845002
Mehmet Demir Tel: 05316580282 ∎ Hasan Uygun Tel: 0537 419 21 56 ∎ Baskı Tarihi: Mayıs 2014
Mayıs 2014
3
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ
GÖRGEVDEN, HIDRELLEZ veya EDERLEZİ
►Hasan Uygun
H
ıdrellez, Ederlezi veya Görgevden;
çok renkli, çok kültürlü, ama bir o
kadar da karışık Balkanlar’da, hangi
etnik kökenden gelirlerse gelsinler pek çok
halkın aşağı yukarı ortaklaştıkları ve aynı günlere denk gelen bayram isimleridir bunlar.
Yeni bir yılın başlangıcı olarak da görülürler.
Mayıs ayının 6’sında kutlanırlar. Doğa ile iç
içe yaşayan ve zamanını doğanın döngülerine
göre ayarlayan insanların birçok bayramının
doğayla ilişkili olması olağandır. Bu sayılan
bayram isimleri de Balkanlar’da baharın gelişiyle birlikte yeni bir yılın da gelişidir aslında.
Baba Marta ile baharın yalancı yüzüne bir kez
aldanan Pomaklar da Balkanlardaki diğer pek
çok halk gibi baharı çok geç kutlarlar. Neredeyse tüm meyve ağaçları çiçek açmıştır artık
Hatta erik ve dut ağaçları meyvelerini olgunlaştırmak üzeredir.
Doğuda yaz kendini dayatırken, batıda ise insanlar nihayet ikna olmuştur baharın geldiğine. En son ayva ağaçları da çiçeklenir mayıs
başında, dalları yavruağzına kesilir.
Meşhur şarkıda ayva ağaçlarının çiçek açması
her ne kadar yaza yorulsa da (“Ayva çiçek
açmış yaz mı gelecek”) Balkanlar’da ve Trakya’da yaz için henüz erkendir.
Köyün anneleri, nineleri ise, 6 Mayıs sabahı
ayva çiçekleriyle süslerler evlerinin içlerini.
Çocukları, torunları uyanıp, uyudukları odaların kapılarının pervazına iliştirilmiş ayva çiçeklerini gördüklerinde o günün bayram
olduğunu anlarlar böylece. Ne bayramı mı?
Hıdrellez, Ederlezi veya Görgevden...
Bu her üç adın, karışık Balkan coğrafyası içindeki pek çok halk için ayrı ayrı anlamları vardır. İçine Çingeneleri de alan, Slavik ve Türk
kökenli Balkan halklarının, hepsinin aynı
güne denk gelen, ancak farklı isimlerle karşıladıkları bayramlardır bunlar.
Görgevden’i kutlar Pomaklar. Görgevden’dir
Pomaklar için yeni yıl. O gün çalışılmaz; yenilir, eğlenilir. Zira 6 mayıstan sonra tembellik
yapana kimse iyi gözle bakmaz.
Bazı Pomak yerleşim yerlerinde ise Görgevden’den bir gün önce kırlardan toplanan çiçekler gün boyu altı yanan kazanlarda kaynatılır
ve akşamına da o suyla genç kızlar ve kadınlar
yıkanarak ertesi günü mis gibi kokularla karşılardı.
C.H.Şişkov’un 1887 yılında yazdığı Rodopski
Starini isimli kitabında ise Görgevden kutlamaları hayli detaylı anlatılır.
Bugüne kadar çobanlar oğlak kesmez. Bugün
1 oğlak kurban keserler. Aileler erkenden gün
doğarken uyanırlar. Sağlık için otlara düşen
kırağı ile yüzünü yıkar, şifalı otlar toplarlar.
Eğer yağmur yağarsa bu suyu biriktirirler. Kadınlar börek çörek yaparlar. Sağlık için sofraya yeşil yapraklar koyup süslerler.
6 Mayıs sabahı dört odalı, tek katlı kerpiç evimizin kapı pervazlarını ayva çiçekleriyle donatırdı rahmetli babaannem. Kardeşlerimle
yan yana yattığım yer yatağında gözlerimi
açıp ayva çiçekleriyle uyandığımda, o günün
Görgevden olduğunu anlar, içten içe sevinirdim. Her ne kadar dini bayramlardaki gibi el
öpmesek, para-şeker toplamasak bile, güzel
yemekler vardı bugün.
Genç kız halamlar ayrı bir telaşlanırlardı o
gün. Yeni elbiselerini giyip, süslenip püslenir
akşama doğru da portaların* önlerindeki yaşlı
ağaçların dallarında kurulan salıncaklarda sallanırlardı. Köyün delikanlıları da tekmil dururdu tabii bir tarafta. Bayram ise, bugün onlar
için de bayramdı. Akşamüzeri kahvehanelerde
toplaşıp köyün mahallelerinde kurulan şenliklerde piyasaya** çıkarlardı.
Bazı mahallerde daire (tef) çalan, Pomakça
mani, pesna okuyan genç kızlar vardı. Buralar
daha kalabalık olurdu. Bazı genç kızlar oynar,
bazıları da sallanırdı. Akşamüzeri hava kararmak üzereyken, yavaş yavaş evli, özellikle
yaşlı kadınlar da ortaya çıkar, erkekler evlerine çekilmek üzereyken şöyle bir iki sallanır,
o günün âdetini yerine getirirlerdi.
Börekler, etli yemekler, tatlılar olurdu akşam
ezanından sonra kurulan sofralarda. Bir ziyafet iştahıyla yenirdi yemekler. Hamarat Pomak
kadınları deyim yerindeyse, döktürürdü o gün.
Görgevden’de sallanmak ömrü uzatırmış. Elbette bu bir boş inanç, ama bazı gelenekler
bazen çeşitli inanç ve düşünüşlere bürünerek
binlerce yıl sürer. Görgevden’i bir gelenek,
yılbaşı veya bayram olarak yakın yıllara kadar
kutlayan pek çok Pomak köyü, bugün artık
kutlamıyor maalesef. Rodoplardan, Karacaova’dan Türkiye topraklarına taşınan Görgevden, yazılmamış tarihimizin belleğinden
silinmek üzere.
Pagan inanıştan bu yana gelen ve önce Hıristiyanlık sonra da Müslümanlıkla devam eden
Görgövden, her ne kadar bir boş inanç gibi görünse de Pomakları doğaya ve toprağa bağlayan bir bayram. Elbette bugün Pomak
köylerindeki gençlerin çoğu büyük şehirlerde
yaşıyor veya orada yaşamanın planlarını yapıyor. Çünkü doğdukları köylerde, ilerde hayatlarını sürdürecekleri bir kazanca sahip
olacakları konusunda endişeliler. Bugün
Pomak köyleri boşalırken, ardında pek çok gelenek de bir daha hatırlanmamak üzere kayboluyor. Bunlardan biri de Görgevden.
Hâlâ hatırlayanlar için, chistatvi Görgevden!
————————
* Porta: Pomak evleri genelde avlu içinde olurlar. Bu avluların sokağa
açılan kapısına da porta denir.
** Piyasa: Bayramlarda, düğünlerde, bazı köylerde her akşamüzeri,
genç erkeklerle genç kızların birbirleriyle tanışmak için yaptıkları gezintiler. Kızlar genelde portaların önlerinde öbekleşir, erkekler de sokakları turlarlar. Bazı köylerde de akşamüzerleri genç kızlar ile genç
erkeklerin karışık gezdikleri sokaklar vardır.
4
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ
Mayıs 2014
YEŞİL BURSA POMAKLARLA RENKLENDİ
►HABER MERKEZİ
N
isan ayında Bursa, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde gelen Pomaklarla
renklendi.
10 Mart’ta yapılan başvuruyla 9
Nisan 2014’te tüzel kişiliğine kavuşan Pomak Dernekleri Federasyonu (PODEF) faaliyetlerini
sürdürüyor.
26 Nisan Cumartesi günü Bursa’da, Gazcılar Caddesi üzerindeki Metro Düğün Salonu’nda
gerçekleşen buluşmayla Pomakları tekrar bir araya getiren
PODEF, üyeleriyle birlikte geleceğine de yön çizdi.
Cumartesi günü, ilki Metro
Düğün Salonu’nda gerçekleşen
buluşmada, PODEF’e üye dernek
temsilcileri kalabalık bir Pomak
topluluğu önünde faaliyetlerini
aktardı.
Bursa Pomaklar Derneği’nin
(BURPOD) ev sahipliğinde gerçekleşen buluşmada, mahalle
imamının dualarından sonra ilk
konuşmayı BURPOD Başkanı
Ünal Şipkan gerçekleştirdi. Şipkan konuşmasında, Bursa’da derneğe üye kazandırma çalışmaları
esnasında karşılaştıkları sorunları
aktararak Pomakların yanlış anlaşıldığını ifade etti. Türkiyeli Pomakların gün geçtikçe artan
örgütlü faaliyetleri ve milli uyanışından Bulgaristan gibi Pomakların yaşadıkları başka ülkeler
tarafından kullanılmak isteyebileceğine de vurgu yapan Şipkan,
“Pomaklar dürüst, dinine bağlı ve
çalışkandır. Türkiye bundan kaygı
duymamalı. Biz bölücü değil, birleştiriciyiz.” dedi.
Konuşmasının devamında, Bursa’nın merkezinde 4.000, köylerinde ise 25.000 civarında Pomak
yaşadığını ve dernek olarak bu insanlara ulaşmak istediklerini ifade
eden Şipkan, önümüzdeki dönemde ise derneğe üye kazandırma çalışmalarını yoğunlaşacaklarını belirtti.
Şipkan’ın ardından söz alan İzmir
Pomaklar Derneği (İZPOD) Başkan Yardımcısı İsmail Kar, İzmir
ve civarında yaklaşık 100 bin
Pomak yaşadığını belirtti.
Pomak dilinin önemi ve gelece-
ğine dair konuşmasında, İstanbul
Pomak Kültür Derneği Yönetim
Kurulu Üyesi Kemal Gürsoy ise,
kaybolan dillere ve UNESCO’nun bu konudaki araştırmalarına değindi. Dillerin kaybolmasıyla insanlığın ortak mirasının da
kaybolduğunu belirten Gürsoy,
UNESCO’nun raporuna göre, bugüne kadar dünya üzerinde tespit
edilmiş olan yaklaşık 6 bin 700
dilden yaklaşık 650 kadarının kaldığını ifade ederek yakın gelecekte bunların da büyük bir
bölümünün yok olma tehlikesiyle
karşı karşıya olduklarına dikkat
çekti. Konuşmasının devamında
Gürsoy şunları söyledi: “Bir dilin
ölümü veya bir dilin yok edilmesi, insanlığın yok olması veya
yok edilmesiyle eşdeğerdedir.
Çünkü ilkel de olsa o dille yaratılmış bir kültür, gelenek, görenek, inanış, dünya görüşü vardır.
Dille birlikte insanlığın yüzyıllar
boyunca yarattığı bu manevi değerler de yok olmakta, çok renklilik kaybolmaktadır. Bu, dünya
bahçesinden bazı bitkilerin veya
canlıların yok olmasıyla yalnızlaşmamız gibi üzücü bir şeydir.”
Daha sonra söz alan PODEF Başkan Yardımcı ve Pomak Kültür
Derneği (POMAK) başkanı Mehmet Demir, sivil toplum kuruluşları nezdinde dernekleşmenin
önemine değinerek Türkiye’de
2009 yılında Nazan Nezire Öztürk’ün başkanlığında kurulan ilk
Pomak derneğinden bugüne alı-
nan mesafenin hiç azımsanmayacak bir mesafe olduğunu, ancak
bugün gelinen noktada dernek sayısının daha artırılması gerektiğini, çünkü Türkiye’de yaşayan
Pomak nüfusu göz önünde bulundurulduğunda bu derneklerin yetmediğini belirtti.
Tarih boyunca dışlanan Pomakların bu noktada bir özgüven eksikliği içinde olduklarını, ancak
tarihe bakıldığında Mithat Paşa
gibi önemli görevler üstlenmiş
veya Kel Aliço gibi başarılar kazanmış Pomaklardan da bahsetmenin mümkün olduğunu ifade
eden Demir, “Günümüzde de
gerek bürokraside gerek siyasette
ve iş dünyasında başarılı insanlarımız var, Pomaklık aşkını yükseltmek ise sadece bizlerin değil
hepimizin omuzları üstündedir.
Yakın gelecekte hepimizi önemli
görevler beklemektedir. Bunlardan biri ve en önemlisi de Pomaklık aşkını yükseltmektir.” dedi.
Aynı zamanda Pomakların Sesi
gazetesinin sahibi ve yazı işleri
müdürü olan Mehmet Demir, konuşmasının devamında Pomak tarihinde bir ilki başarmış olmanın
heyecanına değinerek çalışmalar
hakkında bilgi verdi.
İnegöl Pomak Türkleri Kültür ve
Yardımlaşma Derneği Başkanı
Ali Pala da İnegöl’de yaklaşık
2500 Pomak’ın yaşadığını belirterek konuşmasını birlik vurgusuyla bitirdi.
Biga Pomak Kültürünü Tanıtma
ve Yaşatma Derneği (BİGPOD)
Başkanı İrfan Çınar ise kadın kollarının çalışmalarından örnekler
vererek Pomak derneklerinde kadınların daha aktif rol alması için
çalışmalar yapılması gerektiğini
belirtti. Biga ve çevresindeki 22
köyde yaklaşık 15-20 civarında
Pomak yaşadığını sözlerine ekleyen Çınar, ilerleyen günlerde bu
köylere ulaşmak için çalışmalarını yoğunlaştıracaklarını sözlerine ekledi.
Buluşmada en son söz alan
PODEF Başkanı Bayram Erat,
Türkiye’deki Pomak mücadelesini özetleyerek Pomakların Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşı
ve aynı zamanda diğer halklarla
birlikte kurucu unsuru olduklarını
ifade etti. Bu anlamda, Pomakların cumhuriyet değerlerine sıkı sıkıya bağlı olduklarını sözlerine
ekleyen Erat, “Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nda atalarımız da
vardı” dedi.
Konuşmasının
devamında
PODEF olarak Türkiye dışındaki
(Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Kosova ve Arnavutluk)
Pomaklarla da sıkı sıkıya ilişkilerin kurulması gerektiğinin önemine vurgu yapan Erat, aynı
zamanda Pomak diline yönelik
yapılan çalışmaları da özetledi.
Önümüzdeki aylarda Türkçe, İngilizce ve Pomakça 3000 kelimeden oluşacak bir Pomakça sözlük
ile Pomak dilinin gramerine iliş-
Mayıs 2014
5
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ
BELLEKLERDEN SİLİNMEYEN
ÖLÜM KAMPI: BELENE
“Ako vragıt ne se predava nie go uniştojavame”
(Eğer düşman teslim olmazsa biz onu yok ederiz)
kin çalışmanın yayınlanacağı
müjdesini de veren Erat, Milli
Eğitim Bakanlığına da anadilde
eğitim kapsamında başvuruda bulunduklarını ve önümüzdeki yıllarda anadilde eğitimde görev
alacak öğretmenleri yetiştirdikleri
belirtti.
Bursa’daki buluşmanın ikinci bölümünde ise PODEF’in idaresi ve
çalışmaları değerlendirildi.
Pomak
Kültür
Derneği
(POMAK), Biga Pomak Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneği
(BİGPOT), İstanbul Pomak Kültür Derneği (İSPOD), İzmir
Pomak Kültür Derneği (İZPOD),
İnegöl Pomak Türkleri Kültür ve
Yardımlaşma Derneği (İNPOD),
Bursa Pomaklar Kültür ve Dayanışma Derneği (BURPOD) yönetici ve üyelerinin bir araya geldiği
toplantı, yaklaşık 4 saat sürdü.
2014 yılının 4. ayının 4. toplantısında aşağıdaki gündem maddeleri ele alındı.
1- PODEF idare çalışmalarının
değerlendirilmesi.
2- Pomakların Sesi gazetesinin
faaliyet ve yayın şeklinin değerlendirilmesi.
3- Mayıs ayında Pomak derneklerinin düzenleyeceği etkinliklerin
planlanması.
4- 1 Mart İzmir buluşmasına dair
eleştiri ve değerlendirmeler.
5- PODEF’in Pomak dernekleriyle ilgili algı, misyon ve vizyonun değerlendirilmesi.
6- PODEF’in genel kurul tarihinin belirlenmesi.
7- Derneklerin üye kabulünde
dikkat edilecek hususlar ile bu konudaki görüş ve öneriler.
8- Yeni kurulacak Pomak derneklerinin federasyona katılımında
aranacak şartlar.
Toplantıda önemli kararlar alındı.
İlki, PODEF 1. Olağan Genel Kurulu’nun 2014 yılının Ekim
ayında yapılması yönündeydi.
Herhangi iki PODEF yöneticisinin federasyonu temsil etmeye
yetkili olduğu kararıyla birlikte,
ilerleyen günlerde siyasi partilerle
ilişkileri koordine edecek bir komisyonun kurulması, Türkiye genelindeki Pomak belediye başkanlarının tespit edilmesi, Bakanlıkların ve siyasi partilerin temsilcilerine ziyaretlerin organize
edilmesi, Pomak dili ve tarihini
araştıracak, bu konuda çalışmalar
gerçekleştirecek bir Pomak dili
akademisi veya enstitüsünün kurulması ve Pomak tarihine ilişkin
vakıf fikrinin tartışılması kararları
gündemde öne çıktı.
PODEF - MAYIS 2014
ÇANAKKALE ETKİNLİĞİ
PROGRAM
17 MAYIS 2014 CUMARTESİ
1. GÜN
12:00 BİGA BELEDİYE BAŞKANI
ZİYARET
14:00 PODEF 2014-05
YÖNETİM KURULU TOPLANTISI BİGPOD
18:00 ÇAN BELEDİYE BAŞKANI
ZİYARET
19:30 AKŞAM YEMEĞİ – YAYKIN
18 MAYIS 2014 PAZAR - 2. GÜN
12:00 İLYASAĞA ÇİFTLİĞİ KÖY
HAYIRI KATILIM
15:00 POMAKLAR- İLYASAĞA
120 YAŞINDA – SEMPOZYUM
KONUŞMACILAR
DOÇ DR MUHAMMED ERAT:
BALKANLARDAN ANADOLUYA
BİR KÖPRÜ – POMAKLAR
YRD DOÇ DR MİTHAT ATABAY:
ÇANAKKALE DE POMAKLAR
GEORGİ ZELENGORA:
OREYHEVU DA (CEVİZLİ / FLİBE )
POMAKLARIN GÜCÜ
2
0 Nisan 2014 cumartesi
günü Belene’de papaz
Paolo Kortezi’nin çağrısıyla bir toplantı düzenlendi ve
“BELENE ADASI KOMİSYONU” oluşturuldu.
Toplantı, 1949 yılında rejim
muhalifleri için kurulan Belene
kampının 65.’ci yıldönümü nedeniyle Belene Katolik kilisesi
kutsal Meryem’e bağlı kültür
ve dini eğitim merkezi “Evgeniy Bosilkov”da yapıldı.
Etkinliğe Belene Belediye Başkanı Momçil Spasov, belediyenin diğer yetkilileri, meclis
üyesi ve “Vatikan” gazetesi muhabiri Rositsa Zlateva, etnografya müzesinden Anna
Luleva ve eski tutuklular katıldı.
Komisyon başkanı Paolo Kortezi açılış konuşmasında esir
kampının tarihçesiyle ilgili
bilgi vererek bir insanın tek başına hiçbir şey yapamayacağını
ancak birlik olunursa karanlığın
aydınlığa dönüşebileceğini, iyi
ve kötü üzerinde hâkimiyet kurulabileceğini, amaçlarının siyasi olmadığını, geçmiş tarihi
korumak olduğunu ifade etti.
Katılımcılar arasında canlı tarih
olan Rusi Karapetkov - Velikotırnovo’dan, Svyatko Georgiev
- Elin Pelinden, gözyaşlarına
boğularak, 18 yaşında Sofya’dan Pleven garına getirildiklerini 2 gün aç ve susuz kaldık-
larını Tuna nehrinden su içtiklerini ve 12 km yürüyerek kapısında “Ako vragıt ne se predava
nie go uniştojavame” (Eğer düşman teslim olmazsa biz onu yok
ederiz) yazısı bulunan hapishaneye götürüldüklerini anlattılar.
1989 yılından sonra Bulgaristan’ın en duygusal olaylarından
biri Belene kampının eski mahkûmlar tarafından topluca ziyaret edilmesiydi, fakat son
yıllarda bu gelenek bozuldu.
Yapılan anketlerde 17-35 yaş
arası gençlerin ancak %2’si
kampın esir veya ölüm kampı
olduğuna ihtimal vermektedir.
Papaz Paolo Kortezi bu nedenle
çağrı yapmıştır. Toplantının ilk
adımı olan komisyon oluşturuldu diğer adımlar vakıf ve
müze kurulması da gündeme
alındı. Toplanan 5.000 leva komisyon yetkililerine teslim
edildi.
Paolo Kortezinin en büyük
amacı: “Düşman teslim olmazsa biz onu yok ederiz” sloganı yerine “Blajeni plaçeştite
zaştoto te şte se uteşat” (Ne
mutlu yaslı olanlara çünkü
onlar teselli edileceklerdir) yer
almasıdır.
(Türkçesi: Nesrin Osmanova
İspova / Nesrin Sipahi Kıratlı)
6
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ
Mayıs 2014
80 Yıl Önce Bulgaristan - Yunanistan Sınırında
DOLEN’DEN 12 POMAK KATLEDİLDİ
►Georgi Zelengora, Bulgaristan
P
omak halkının trajedi dolu tarihlerinin
kara noktalarından biri de 1934 yılında
Bulgaristan’ın Smolyan ili, Darıdere
(Zlatograd - Златоград) kasabasına bağlı
Dolen köyünden 12 kişinin sınır muhafızlarınca katledilmesidir.
1930’lu yıllarda, Bulgaristan-Yunanistan sınırı
en huzursuz bölgelerden biriydi. Bulgar Devleti tarafından uygulanan baskılar, yüzlerce
Pomak ailenin yasa dışı yollardan Türkiye’ye
kaçmasına neden olmuştu. Bu arada bazıları
da başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bunlardan biri
de Devinsko’dan Devlen (Dovlenska Sluçka)
olayı olarak tanınır.
Mart 1934’te sınır kontrolleriyle ilgili çok
ciddi önlemler alan İçişleri Bakanlığı, Aleksandır Grigorov’un kaçaklara ateş edilmesi talimatı uyarınca birçok Pomak öldürüldü,
ancak bu olay ilk değildi.
18 Mayıs’ta Selişte Mahallesi’nde 5 Pomak
öldürülür. 5 kadın 5 çocuk ise yakalanarak
geri çevrilir. Bulgaristan-Yunanistan devletleri
arasında gerginlik yaratan bu dehşet olaydan
2 kişi kaçmayı başarır.
Dolen köyünden kaçan Pomakların ilk bilgileri sınır muhafızlarınca bir telgrafla Dışişleri
Bakanlığı’na bildirilir. Telgrafta: 4. sınır karakolunda sabaha karşı saat 4.30’da sınırı geçmeye teşebbüs edenlerce, ateş açıldığı ve buna
karşılık askerin açtığı ateş sonucu 5 erkek, 5
kadının öldüğü, 1 erkek, 2 kadın ve 6 çocuğun
etkilenmediği ve hepsinin Dolen köyünden oldukları ifade edilir.
Ancak telgraf 5 Nisan 1934’te gönderilmiş ol-
masına rağmen dikkate alınmamış, 19 Nisan’da aynı müfettiş tarafından daha ayrıntılı
bir rapor düzenlenerek Bakanlığa tekrar gönderilir.
Bu rapora göre, kaçaklar yerli halktan oluşan
27 kişidir ve liderleri silahlıdır. Grup gece 34 arası 23 nolu kuleye 30-40 adım kala sınır
muhafızlarınca fark edilir, gece karanlık ve ay
ışığı yoktur, etraflarında hareket edenleri fark
edince sınır muhafızları “dur” emri verir,
gruptan 2 el ateş açılır ve böylece asker de ateş
açar ve grup dağıtılır... Bir bölümü sınırın doğusuna yönelir, asker 3 kez “dur” emri verir,
fakat bu kez gruptan av tüfeği ile ateş edilir ve
12 kişi ölür. Gruptan ateş kesilince, askerler
de son verir. Cesetler sınıra 150 metre kala bulunmaktadır. Kalan 15 kişi yakınlardaki çalılıklara gizlenir, ancak şafak vakti fark edilip
karakola götürülürler. İfadelerinde, sefalete
daha fazla dayanamadıkları için Yunanistan’a
kaçmak istediklerini ifade ederler ve daha
sonra Kırcaali mahkemesine teslim edilirler...
Bu olay, Türk-Yunan makamlarınca propaganda aracı olarak kullanılmış olsa da Pomakların göç etmesini teşvik eder. Mağdurlar
kurtulmuş değildir ve fanatik dinciler olarak
suçlanırlar. Konuyu analiz eden ve Pomak sorunlarını anlayanlar ne yazık ki azdır, dökülen
kanlar ve onların sesi ise duyulmamış kalır;
çünkü tuhaftır ama gazeteciler bu toplu cinayet olayını haber dahi yapmazlar. Olayla ilgili
sadece çok kısa başlıklarla o dönem radikal ve
muhalif bir gazete olan “Novo Vreme” (Yenizaman) eleştirel tutum alır ve ölenlerin isim
listesini yayınlar.
ÖLENLERİN İSİMLERİ VE YAŞLARI
Ali Smailov Uzunov
20 yaşında
Smail Uzunov
40
Süleyman Buzukov
22
Sadık Halilov Kamberov
38
Raşin Mehmedov
28
Ayşe Sadık Kambirova
32
Emine Raşin Mastanova
20
Embiye Çauşeva
45
Ayşe Megmedova Mastanova
20
Gülsime Mehmedova Mastanova
55
İbrahim Sali Uzunov
20
Üseyin Raşin Mestanov (İKİ AYLIK BEBEK)
Zlatograt ve civarı köyler için bu olay bir travmadır, ancak Pomakların ülkeyi terk etme
istek ve cesaretlerine engel olamamıştır. Erma
Deresi köyünden bir grup birkaç ay sonra gizlice sınırı geçip, Türkiye’nin Orta Karadeniz
bölgesinde bulunan BAFRA’ya yerleşirler.
Hayatta olan trajediyi hatırlayanlar, babalarının vatanı hakkında hafızalardan silinmeyecek
bu bilgiyi nesilden nesle aktaracaklardır.
Soruşturma sonucunda ise hâkimin kararı
şudur: “Sınır koruma görevlileri, hizmet için
ve tüzüğe uygun olarak hareket etmişlerdir.
Toplu katliam failleri cezalandırılamaz, ödül
alırlar, vatana karşı sorumluluklarını yerine
getirmişlerdir.”
Askerler izne gönderilir üstleri ise terfi etmişlerdir...
Ve böyle bir devlet politikası POMAKLARIN, Bulgaristan’ı kendi vatanı olarak hissetmesine engel olmuştur.
(Türkçesi: Nesrin Osmanova İspova / Nesrin Sipahi Kıratlı)
7
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ
Mayıs 2014
POMAKÇA NASIL YAŞAR?
►Bayram Erat - İstanbul
D
il, insan hayatında en çok
gerek duyulan unsurlardan
biridir, sosyal olmanın ve
birlikte yaşamanın temel taşıdır.
Halkların, ülkelerin kimliklerinin
başlıca göstergesi ve ifadesidir.
Resmi olmayan ve yasalarla korunmayan dillerin yaşam süreçleri zorluklarla doludur.
Dünyada tek dilin konuşulduğu
ülke neredeyse yok gibidir. Genelde bir ülke içinde birçok dil bir
arada konuşulmaktadır. Değişik
kaynaklardaki verilerde, mesela
Zaire’de 200’ün üzerinde, Nijerya’da 400’ün üzerinde veya Yeni
Gine’de 800’ün üzerinde dil ya da
değişik lehçelerin konuşulduğu
söylenmekte.
Bazen de tam tersi durumla karşılaşıp bir dilin birçok ülkede konuşulduğunu görürsünüz. İngilizce 80
ülkede konuşulur ve 45 ülkenin
resmi dilidir. Fransızca 50 ülkede
konuşulmakta ve 32 ülkenin resmi
dilidir. Keza İspanyolca ve Portekizce de değişik ülkelerde konuşuluyor.
Çok dilli ve çok kültürlü kimi ülkeler bu zenginliklerini yasalarla korumaya çalışmaktadır. Bazı ülkelerde de tehlike altındaki diller için
Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve
Kültür Örgütü’nün (UNESCO) koruma programları uygulanmaktadır.
Bizim ülkemiz de çok dilli ve çok
kültürlü bir yapıya sahiptir. Fakat
gel gör ki ülkemizde yakın bir gelecekte 20 civarında dilin yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya olmasına
rağmen ne yasalarla koruma altına
alınmıştır ne de ülkemizde
UNESCO tarafından yürütülen bir
çalışma vardır.
Araştırmalarda çeşitli dilleri konuşanlara dair verilen bilgilerin yaklaşık değerler olduğu belirtilmekte. Özellikle azınlık dillerinin
siyasi kaygılarla öne çıkarılmaması,
ikinci bir dil bilenlere yönelik verilerin sağlam olmayışı ve başka sosyal nedenlerle birlikte kimi yerlerde
de coğrafi engeller resmi dilin dışında konuşulan dillerle ilgili sonuçların
yaklaşık
olmasının
nedenleri olarak göste- rilmekte.
Dilbilimcilere göre bir dili çocuklar
öğrenmiyorsa ve genç kesim konuşmuyorsa ciddi olarak tehlike altındadır. Eğer bir dilin konuşanı
yoksa o dil ölü dil olarak kabul edilmektedir. Bütün canlı organizmalar
gibi bir dil için de en son aşama
ölümdür. Son konuşanını kaybeden
dillerin artık yeniden canlanma ihtimali yoktur. Ancak kayıtlarda
adına rastlanabilir.
Yine dilbilimcilere göre dünyada
6.000 dolayında dil konuşulmakta.
Önümüzdeki yüzyıl içinde bu dillerin yarısının kaybolacağı ya da bir
şekilde öleceği tahmin edilmektedir.
Dil üzerine çalışma yapanların görüşleri dillerin neden öldüğünün tek
bir nedeni olmayacağı yönünde birleşiyor. Canlılarda olduğu gibi dillerin ölümü de bilinir nedenlere
bağlıdır. Dilbilimcileri bu alanda
bazı sınıflandırmalar yaparak hiç
değilse tehlike altındaki dillerin kur-
tarı- labileceğine dikkat çekmektedirler.
lanması çalışmalarımız devam etmektedir.
Hangi dilin daha çok tehlike altında
olduğuna dair karşılaştırmaların yapılabileceği bileşenler olmasa da
lengüistik, etnolojik ve sosyolojik
verilerden belirlenen ortak kriterlerle herkes dilinin tehlike seviyesini belirleyebilir. Son yıllarda
UNESCO’nun bu yöndeki çalışmaları kamuoyunda sıklıkla paylaşılmaktadır. Önem bakımından
çocukların ve genç nüfusun kendi
anadillerini konuşup konuşmaması
kriterlerin en başında gelmektedir.
Ülkemizdeki ilk Pomakça kursunu
açmak için uzun bir hazırlık dönemi geçirdik. Bir dizi toplantı, görüşme, değerlendirmeden sonra bir
Slav dili olan Pomakçanın Kiril alfabesi ile 07 Ocak 2014 Salı günü
ilk dersine başladık. Bizler Pomakçayı konuşuyor ve anlıyorduk ama
okuyup yazamıyorduk. Bu çalışmalarda kardeş diller olan Bulgarca,
Makedonca, Rusça ve diğer Slav
dillerinin mevcut kaynaklarından
yaralanıyor ve bunların Pomakça
uygulamalarını kayıt altına alıyor
ve yazılı kaynaklar yaratıyoruz.
3.000 kelimelik Türkçe-Pomakça
sözlük, Pomakça alfabe kitabı, Pomakça ders kitabı yazma çalışmalarımız devam etmektedir.
Pomakların dili Pomakçamıza gelirsek, dilimizi yaşatmak için bunu
Pomaklar olarak biz istemeli, yaşamımızda kullanmalı, genç nüfusa
ve yeni nesle öğretmeliyiz. Pomakçamızın yazım ve gramer çalışmalarını yaparak bir standart
oluşturmalı ve ülkemizdeki ve
diğer ülkerlerdeki Pomak kardeşlerimizle dil birliği sağlayarak birlikte hareket etmeliyiz.
Ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığı,
ortaöğretim 5, 6, 7 ve 8. sınıflarda
etnik dillerin seçmeli ders olarak
okutulması için imkân tanımıştır.
Lazca, Çerkezce, Kürtçe okullarda
seçmeli ders olarak okutulmaktadır.
Biz de İstanbul Pomak Kültür Derneği – İSPOD olarak Milli Eğitim
Bakanlığımıza
Pomakçamızın
okullarda seçmeli ders olarak okutulması için başvuruda bulunduk ve
başvurumuz kabul edilerek ders
programının hazırlanması istenmiştir. Ders programı, ders kitapları,
ders verecek öğretmenlerin hazır-
Pomakça çalışmalarımızın sağlıklı
bir şekilde yürümesi için POMAK
DERNEKLERİ FEDERASYONU
(PODEF) Yönetim Kurulu bir komisyon kurarak dilimiz için çalışan
ve ilgili bütün kişi ve kurumlara açık
kurumsal yapı (Pomak Dil Kurumu
/ Enstitüsü vb) kurulması için çalışmalara başlamıştır. Bu çalışmalarda
Milli Eğitim Bakanlığımız ve ilgili
üniversiteler ile birlikte çalışmalarımız yürütülecektir. Bu çalışmalara
Pomakların yaşadığı diğer ülkelerdeki kişi ve kurumlarla birlikte
devam edilecektir. Pomakçayı yaşatmak hepimizin sorunudur, çalışmalar ilgili herkese açıktır ve birlik,
beraberlik çerçevesinde çalışmalar
yapmak hedeflenmektedir.
Pomakça kurslarımız genişleyerek
devam edecek, sadece Pomakça konuşulan haftalık, aylık kahvaltı ve
benzeri etkinlikler derneklerimizde
yapılacak, Pomakça sözlük, ders kitapları ve diğer yayınlar bastırılarak
Pomakların yaşadığı yerlere ulaştırılacaktır.
Pomakçamızı yaşatmak ve geliştirmek için bilgisi, niyeti, heyecanı
olan herkesi çalışmalarımıza davet
ediyoruz. Eskişehir, Biga, İstanbul,
İzmir, İnegöl, Bursa, Kocaeli, Soma
ve Edirne’de dernekler mevcuttur,
bu derneklerimize katılınız ve destek veriniz. Dernek olmayan yerlerde derneklerimizi kuralım ve bir
araya gelelim. Birlik beraberlik
içinde nice Pomak günler diliyorum. Sevgi ve Saygılarımla.
Türkiye’de açılan ilk Pomakça kursunun öğrencileri
03.05.2014
8
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ
Mayıs 2014
BALKANLAR’DA KADİM BİR HALK: “NAŞİNETS
►Dr. Sadık İdrizi, Prizren-Kosova
Genel Bilgiler
Torbeş ve Goralılar ağırlıklı olarak Kosova’nın Şar Dağlarında,
Prizren ve Dragaş belediyelerinde
yaşamaktadır. Prizren’de Jupa
bölgesi, Podgor ve Prizren şehrinde 20.000 civarında Torbeş bulunmaktadır. Gora bölgesinde ise,
Dragaş belediyesine bağlı olan 18
köyde yaşayan Goralılar var. Goralıllar aynı zamanda Torbeşlerin
bir parçası olup bunların sayısı
15.000 civarındadır. Birinci
Dünya Savaşı’ndan sonra Gora’nın bir kısmı Arnavutluk’ta
kaldı. Bugün Arnavutluk’ta kalan
dokuz köyde 5.000 civarında Goralı yaşamaktadır.
Osmanlı hâkimiyeti döneminde
Gora’dan hiç göç yaşanmamış,
bunun kanıtı ise 1912’de Gora’nın sahip olduğu nüfus sayısıdır. Bu dönemde Gora’da durum
sakin ve kontrol altındaymış. Goralıların İslam’a geçişi göç etmeye mecbur kılmamış, aksine
Gora’daki durum daha da sağlamlaşmış ve o şekilde halk Gora’da
kalmıştır. Bunun yanında İslam’a
geçmeden önce Gora’da Bogomil
hareketi mevcuttur. İslam’a geçiş
süreci ise uzun sürmüş (16. yüzyılın başından başlayıp 17. yüzyılın ortasına kadar devam etmiş).
Bazı yazarların iddialarına göre
Gora’da İslamlaşma Kukli Bey ve
Sinan Paşa zamanında zorla
olmuş, fakat İslam’a geçiş sürecinin uzunluğu bu iddiaları çürütmektedir.
Osmanlı’nın geri çekilmesinden
sonra 1912 yılında Gora’da
büyük göç yaşanmıştır. Bu göçler
1912-1918 ile 1930-1936 ve
1956-1966 yılları arasında olmuştur. En büyük göç ise 1917-18 yılları arasında yaşanmış ve bazı
bilgilere göre nüfusun %50’si Gora’yı ve Jupa’yı terk edip Türkiye’ye yönelmiştir. Bu göçler hiç
durmamış sonradan da devam
etmiş. Bu yüzden Goralılar açısından 20. yüzyıla, rahatlıkla göç
yüzyılı diyebiliriz.
İsim
Torbeş ismi Gora, Jupa ve Podgor
(Arnavutluk ve Makedonya’da da
diğerler) sakinlerine verilen bir
isim olup etimolojik açıdan ne anlama geldiği konusunda farklı dü-
Gora’da bir mezar taşı
şünceler mevcuttur. Bilim insanlarının çoğunluğu genelde bu ismi
Bogomil hareketiyle bağdaştırır
ve onlara göre Torbeşler, Bogomillerin en son varislerdir. Goralılar kendi aralarında “Naşinets-Bizimkiler”, “Gorani-Goralı”
diyor. Komşu olan Arnavutlar ise
“Goran” ismi dışında “Torbeş” ismine de kullanıyorlar. Gora’ya da
Torbeşiya diyorlar.
Bulgar araştırmacı Yordan İvanov’a göre Goralılar, “Torbeşler
kilisesine ait olup İslamiyet’i sonradan kabul etmişlerdi”. Selişçev
ise Goralıları Torbeş olarak isimlendiriyor ve aynı zamanda kök
itibariyle Bogomil olabilirler
diyor. Aleksandr Stoyanovski şu
sonuca varıyor: “Bu ismin kökü
Bogomil hareketine dayalı olup
Torbeşler ise Makedon Bogomillerin en son varisleridir.” Styepan
Antolak’a göre ise: “Makedonya’da Müslüman halkına
bugün de Torbeşler denir, çünkü
onların kökü Bogomiller’e dayanmaktadır ve bunlar sürekli torba
taşımış ve torbaların içinde
yemek, yiyecek kapları da bulundurulmuş o şekilde kendilerini çeşitli bulaşıcı hastalıklardan korunmaya çalışmışlardı.”
Araştırmacı Ömer Turhan Torbeşleri, Pomaklar ve Kumanlarla
bağdaştırmaktadır. Buna benzer
bir düşünceye Bulgar araştırmacı
Tsilev de sahip olup Torbeşleri,
Pomaklarla bağdaşık Vardar Makedonya’sında yaşayan bir topluluk olarak görür ve Torbeş
kelimesinin Türkçedeki Torba kelimesinden geldiğini savunur.
Torba kelimesini de dört-beş sayılarına bağlayarak bu şekilde
bunların dört-beş kez hem dinlerini hem de yerleşim yerlerini değiştirdiklerini ifade ediyor.
Aleksandar Stoyanovski, Torbeşleri Pomaklarla bir tutup Kuzeybatı Makedonya’sında İslamlaşmış bütün halklara bu ismin verildiğini yazar.
Türk araştırmacı İ. H. Uzunçarşılı
diğer araştırmacıların aksine şu
iddiada bulunmaktadır: Sultanın
taburundaki yeniçeri komutan
adayları için Torba oğlanları ve
Torba acemileri isimleri kullanılmıştır. Çünkü bu tabur üyelerinin
isimleri özel bir torbada saklanıyordu.
Goralılar kendilerine “naşintsi”
ya da olsa olsa “Goralı” da der,
ama hiçbir zaman Torbeş demezler, ancak diğerleri tarafından
böyle adlandırıldıklarını bilirler.
Kendilerine kalsa, elbette böyle
bir ismi takmazlardı, çünkü manası kötüdür. Bu isim başkaları tarafından sırf hakaret ve alay
etmek, nefret yaratmak ve küçük
düşürmek için takılmıştır. Fakat
başkaları Gora sakinlerini isim-
Mayıs 2014
9
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ
S”LER VEYA GORALILAR
lendirmek için Torbeşler, Goralılar, Türkleşmiş ve buna benzer
birçok isim kullansa da Gora
halkı kendini hep Naşintsi ve Goralı olarak tanımlamıştır.
Goralıların Dili
Güney Slaven dillerinin, bir bölgenin bittiği ve başka bir bölgenin
başladığı yerde Gora bulunmaktadır. Bunun yanında geçmişte
hatta şimdi de Gora bölgesinde
Slav diller grubundan olmayan
topluluklar yaşamışlardır. (Arnavutça, Yunanca, Aromunca,
Türkçe vs). Bu diller güçlü bir şekilde Goralıların dil yapısına, ses
oluşumuna ve deyimlerin üzerine
etkili olmuştur. Pek çok dilbilimcisi ve başka araştırmacılar bunu
kullanarak Goranca lehçesinin
onların lehçe özelliklerine sahip
olduğunu savunmuşlar.
Dr. Safet Hoca’ya göre “Goralıların dili” ayrı bir özelliğe sahip
olup Kuzey Makedonya lehçe dillerine aittir. Gora dili, dilbilgisi ve
lehçesinin Arnavutluk’ta Debar’a
yakın bulunan Golo Brdo lehçesiyle ve Makedonya’da konuşulan bazı lehçelerle, özellikle de
Pomak ve Torbeşlerin lehçesiyle
birleştiği pek çok nokta bulunmaktadır. Birbirlerini bağlayan
temel özelliklerine göre kesinlikle
şu sonuca varmamız mümkündür:
Gora dili, Balkanlarda en eski
Slav diller yapısını temsil etmektedir.
İslama Geçiş
Kosova’nın Dragaş beldesinde
bulunan Mlike köyündeki caminin levhasını gerçek bir delil olarak alırsak, ki bu levhadaki yazı
XIV. yüzyıla ait ve Hıristiyanların
XVII. yüzyıla kadar devam eden
son kalıntılarına göre rahatça Gora’da, Torbeşlerin İslam’a geçişinin en az üç asır sürdüğünü
söyleyebiliriz. Bildiğimiz gibi
1452-55 yıllar arasında Osmanlılar tarafından yapılan nüfus sayımına göre Gora’da hiç Müslüman
yoktu. Bu yüzden Mlike’deki
cami, Osmanlı tarafından nüfus
sayımından bir asır önce ve
büyük ihtimalle Balkanlara gelen
ilk Müslüman dervişler için yaptırıldı.
Bilinen o ki Balkan halklarında
Slav dillerini konuşan ve İslam’ı
kabul eden sadece Bogomillerin
mirasçısı olan Pomaklar, Torbeşler ve Boşnaklardır. Buna göre
Dimitr Şuteriç şu sonuca varıyor:
Şüphesiz Bogomillerin İslamlaştırılmasında bu faktör etkin olmuştur. Hatta Bogomilizm,
Arnavutların İslamlaştırılmasına
da etki etmiştir. Bu seçim rastgele
değildir, çünkü Balkanlarda bulunan diğer Slav halkları da İslamlaştırıldı, çünkü onlar aynı
coğrafik, tarih ve ekonomik şartlarda yaşamış, çalışmış ve savaşmışlardı. Bilinen o ki Bosnalı
Bogomillerin XV. yüzyılda
İslam’a geçişi hiçbir şekilde zorlanmadan, gönüllü olmuştur.
Bundan dolayı bir tek Boşnak
Müslümanlara Osmanlı devletinde devşirim verilmiştir. Bu
devşirim sayesinde Osmanlı devletinde hiyerarşik olarak daha üst
mevkilere çıkmaya hak kazanmışlar. Buna benzer üç etapta İslamlaştırılmış Goralılar da aynı
hakka sahip olmuşlardır. Birinci
etap araştırmacılar (XVI. asrın
başında) Kukli Bey ve Sinan Paşa
ile bağlıyorlar. İkinci etapta Goralıların gönüllü ve topluca
İslam’a geçişi. Üçüncü etapta
bunun dışında kalanlar İslam’a
geçiş yapmışlar. Bazı düşüncelere
göre Pomaklar da aynı şekilde İslam’a geçmişlerdir. Birçok araştırmacı İslam ile Bogomolizm
arasındaki yakınlığa teyit eder. Bu
yakınlık, hem teoride hem de pratikte sanıldığından daha da büyüktür.
Osmanlı’nın, Balkanlara gelmeden önce Bogomillerin ve Torbeşlerin gönüllü olarak İslam’a
geçtiklerine dair de pek çok delil
mevcuttur. XIII. yüzyılda Derviş
Baba Sarı Saltuk ve onların tekke
ve türbeleri Türk akıncılar arasında büyük bir rol oynadı. Anılan
dönemde Sarı Saltuk ve müritleri
Adriyatik denizine kadar uzanmış
ve bulundukları yerlerde tekkeler
açmış, zulmedenlere karşı halkı
koruyarak onlara yiyecek ve barınak sağlamış, zulüm görenlere
yakın olmaya çalışmışlardı. Bu da
Sarı Saltuk müritleri ve akıncıların yaymaya çalıştıkları mistisizm
ile Osmanlının fetihleri için
zemin hazırladıklarının bir göster-
gesidir. Sarı Saltuk hakkında anlatılanlar, mucizeleri, birçok
tekke, türbe ve bu kurumların
büyük etkisi, elbette Gora’da olduğu gibi tüm bölgede İslam’ın
sürekli yayılmasına zemin hazırlamıştır.
köyü Şiştevetste, hem toponim**
hem de patronim olarak karşımıza
çıkar. Bu ikisi Alabak ve Murgayets, Bulgaristan’ın güneybatısında ve Karadeniz’e uzanmaya
başladığı ova Rodoplar’da dağcıklar olarak bulunmaktadır.
Torbeşler Gora’ya ne zaman ve
nereden gelmişler?
Kalabak oronimi*** ise Gora’daki en büyük ve en meşhur
dağ ucunun adıdır. (2174 m) Kalabak adına toponim olarak başka
yerlerde de rastlamaktayız. Rodoplar’da, Bulgar-Yunan sınırında, Belasitsa dağının yakınındaki Kalabak dağından geçilmektedir. Yunanistan’daki Trikali’de
Kalabak adında bir köy de bulunmaktadır.
Gora’ya ilk Torbeşlerin ne zaman
geldiklerini henüz tam olarak bilememekle birlikte, onların
Gora’da topluca bulunmalarını
zamanla açıklayabiliriz. Yer isimleri, maddi ve tarihi deliller, Torbeşler’in XII. yüzyılın sonunda
yeni yeni kurulan veya kurulma
aşamasında olan köylerde yaşadıklarını göstermektedir. Nazif
Dokle’ye göre Gora’daki Torbeşler, Pomakların yaşadıkları yerlerden gelmişlerdir.
En meşhur Gora halk şarkılarının
birinde Karadeniz’in geçmesi ve
bu tür şarkılar, Torbeşlerin veya
onların bir kısmının Gora’ya,
Trakya’yı Makedonya’dan (Balkan, Pirin, Rodop) ayıran dağ yolları üzerinde geldiklerini göstermektedir.
Kruşevo ve Kosova Dragağ belediyelerine bağlı köylerde rastladığımız Alabak patronimi* ve
Murga şekli Arnavutluk’taki Gora
(Türkçesi: Nesrin Osmanova
İspova / Nesrin Sipahi Kıratlı)
————
*Patronim, baba soy isimlerini ve
lakapları gösteren belgeler.
**Toponim, Yunanca kökenli bir
kelime olup topos (yer) ve onoma
(isim) kelimelerinin birleşimidir,
yer adı anlamı bildirir. Burada
şehir, köy, dağ, sokak, tepe vb
isimleri öğrenilir.
***Oronimi: Dağ adlarını inceleyen bilim dalı.
10
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ
Mayıs 2014
Tımraşlı Hasan Ağa Hakkında Bilgiler
►Hazırlayan: Ercan ÇOKBANKİR*
2. BÖLÜM
O
Tımraş’ı yönettiği zaman, ustalıkla çalıp ve öldürmeyen bütün canileri
idamla cezalandırıyordu. Özellikle
kadın ve kızların namusuna dokunanlara karşı çok acımasız oluyordu. O bütün Rupços’u tam 70
sene yönetti ve daha doğru diyelim
hükmetti. 1860 senesinde onun
idaresi oğlu Ahmet Ağa’ya geçti.1
Aynı bilgileri, hemen hemen harfiyen N. Haytov da yazıyor, o ilaveten diyor ki, bu olayı “hafızası
güçlü ihtiyar kadın Elena Gençeva” da anlatıyor, ancak onun anlattıkları Hasan Ağa’nın oğlu
Ahmet ile ilişkili.2
Acaba Hasan Ağa buna benzer
“kahramanlıklar”
yapıyor
muydu, belgesel olarak ne kanıtlanabilir ne de inkâr edilebilir. Nikola Goşarov yazıyor ki, “Ona
karşı Filibe Paşası bir manga
asker göndermiş, ama Karahocaoğlu onları Değirmendere üstünde karşılamış, bozguna uğratmış ve hemen hemen tamamını katletmiş. Paşa İstanbul’dan Karahocaoğlu ile doğrudan anlaşmaya girmek ve ona
Rodopların bir kısmı üzerinde
“serdar” (elebaşı) iktidarı tanımak için nasihat almış.3
Filibe yöneticilerinden bağımsız
olmaları, yükseltilmeleri, siyasi
ve yönetim metotları ünlü tarihçi İvan Kepov’un inceleme
konuları idi. O yazıyor ki, Hasan
Ağa “Mekke’ye hacca gitmiş,
nüfuzlu Türklerle tanışıklık
bağları kurmayı, onların güvenini kazanmayı ve bütün Rupços nahiyesinin tam efendisi
durumuna yükselmeyi başarmış… Ama hep gene de Hasan
Ağa bütün Rupços’ta ahalinin
koruyucusu gibi meşhur olmuş:
o, vergilerin toplanmasında ve
ondalığın tayin edilmesinde hükümet memurlarının ahaliyi
soymalarına ve aldatmalarına
meydan vermiyordu. Bundan
ötürü o Filibe idarecileri için
nahoş oldu, onlar tarafından da
takip edilmeye başlandı. Karahocaoğlu o zaman kendini hükümetin kendisini de karşıt ilân
etti, ona karşı gönderilen bölükleri darmadağın ediyordu ve en
(Skobelebo)
(Batak)
(Rabnogor)
(Çuren) (Brezobntsa)
(Nova Mahala)
(Çereşovo)
(TİMRAŞ)
(Petvar) (Ocinovo)
(Fotenovo)
(Citovo)
(Anakovo)
(Çurekovo)
(Oryahovo)
(Selça) (Mihalkovo) (Golyam Persenk)
(Stomanovo)
(Leskovo)
(Zabrdo)
(Devin)
(Breze)
(Nastan)
(Vedan)
(Borino)
(Grohotno)
(Şiroka Lıka)
(Karlıka)
(Govren)
(Çald)
(Yagodina)
(Trigrad)
(Mugla)
(Buyynovo)
(Jrebçevo)
(Kartıla)
(Vodnipad)
(Kojare)
(Kesten)
RESİM: TIMRAŞ CUMHURİYETİ HARİTASI
Pomak Tımraş Cumhuriyeti (1879-1886)
Devlet sınırları: il, ilçe ve eyaletleri ile idari bölgeleri.
sonunda tamamen bağımsız durumunu kazandı. Bu -dağ çarına- karşı güçle bir şey
yapamayacaklarını anladıklarında, Filibe yöneticileri onu iyilikle kazanmayı kararlaştırdılar.
Ona tam güvence sözü vererek,
onu Filibe’ye görüşmeye davet
etiler. Ama gururlu Pomak onlara pek güvenmedi ve 40 kişilik
iyi silahlanmış atlı-Pomak’la
yola çıktı, onlara ihanet durumunda yapılması gereken gerekli nasihatler verdi. Filibe’de
Karahocaoğlu gerekli saygıyla
karşılandı, onun masumiyetine
sözde ikna olmuşlar ve Rodopların berisine –ta Meriç’e kadar
yönetim verilmiş, böylece onun
idaresi altında Peruştitsa da bulunuyordu.”4
Bu olayın doğru olduğunu kabul
eden Konstantin Gılıbov yirmi altı
yıl sonra ikisinden de biraz daha
farklı olarak yazıyor. O yazıyor ki,
Hasan Ağa’ya “yüzlerce Pomak
refakat ediyordu” (sayı olarak
belirtmeksizin), ki ona özel olarak
gönderilmiş olan bir derviş de refakat ediyormuş ve ki “Hasan
Ağa’nın taburu konağın önündeki meydana yerleşmiş” ve balkondan sultan fermanı okunmuş.
Mutasarrıf, padişahın adını zikrettiğini duyunca Karahocaoğlu dizlerine çökmüş ve tüfeğini bir yana
bırakmış. Taburundaki diğer insanlar da aynısını yapmışlar…
Elinde silahıyla ayağa kalktığında
Karahocaoğlu, artık Rodopların en
kudretlisi imiş “ve ta Meriç’e
kadar yönetme hakkına sahip
olmuş”.
Tımraş’a döndüğünde rakiplerinden öç almaya başlamış ve onlardan birisi “diri diri parçalara
ayrılmış ve gaddar kır ağası,
parçalarıyla çam ağaçlarının
dallarını süslenmesini emretmiş…”.5
Tımraşlı Hasan Ağa: Pomak
çarlığının öğretmeni ve hükümdarı
Daha ileride Gılıbov yazıyor ki,
Hasan Ağa “hükümet tarafından
donanımlı binlerce başıbozuğun
başı olarak Küçük Asya’ya yollanmış ve isyanı öyle gaddarca
bastırmış ki, bundan sonra Arap
halkı onun hakkında türküler
çıkarmış”.6
İngiliz Bursier Hasan Ağa için
şöyle yazmakta: “Bulunduğumuz
yüzyılın başında Tımraşlı Hasan
Ağa, Allah’ın lütfü ve halkın iradesiyle, Pomak çarlığının öğretmeni ve hükümdarı olmuştur.
İdaresi altındaki yerlere 30 köy
ve 20.000 nüfus dâhildir. Hasan
Ağa sıkı, hatta denilebilir ki
adaletli yönetmekte idi, çünkü
uzun 70 yıllık çarlığı zarfında tebaası tarafından ona karşı ayaklanma veya şikâyet olmamıştır.
Gerekli müsamahasızlıkla canileri cezalandırır ve kadın namusuyla oynayanlara, örnek olacak
hükümler verirdi.
Hasan Ağa 1860 senesinde olgun
yaşta vefat etmiş, oğlu “ihtiyar”
unvanlı Ahmet ise onun elebaşılığını miras olarak aldı”.7
Bu farklılıkların incelemenin eleğinden geçmesi zaruridir. Okur Hr.
p. Konstantinov’un, Kepov’un ve
Gılıbov’un ilişkilerindeki farklılıkları yakalamaktadır. Onlarla tartışmadan, en önemli olanı kabul
etmeliyiz ki, Hasan Ağa Filibe idarecilerine itaat etmemektedir. Bu
daha sonraları meydana gelen
olaylarla da desteklenmektedir.
Ormanlı dağ, yeni tarihi şartlar, Filibe’deki sömürgeci yöneticilere
karşı Bulgar-Müslümanlarının kini
saltık olmalarına ve muhtariyetlerine pek çok yardımcı olmuştur.
Fakat anlatılan hikâyelerde geçiştiremeyeceğimiz bazı şeyler var.
Birinci Hr. p. Konstantinov’un
ondan sonra da Bursier’in yazdığı
gibi Hasan Ağa’nın 70 sene idare
ettiği doğru değildir. Ne de 1860
senesine kadar Delçev ve Hay-
Mayıs 2014
tov’un yazdığı gibi. Hasan Ağa
idareyi 1832 yılında almıştır ve
1855 senesinde vefat etmiştir.
Bunu daha ileride bahsedeceğimiz
belgelerde tespit edebiliyoruz.
İkinci, Hr. p. Konstantinov’un ve
Haytov’un doğru kabul ederek bildirdikleri, 600 kişilik atlı sayısı
doğru olarak kabul edilemez. O
zamanlarda Hasan Ağa’nın Tımraş’ta bu kadar binek at ve atlı bulabilme imkânı pek de kolay
olmayacağı gerçeği bu sayının
şüpheli olduğunu göstermektedir.
Üçüncü,
Gılıbov’un
Hasan
Ağa’nın Küçük Asya’da ayaklanmalar bastırdığı yazısı da doğru
olarak kabul edilemez. Hangi kaynaklardan faydalandığını bildirmemektedir Gılıbov, fakat o aslına
tamamen uymuyor. Hasan Ağa
kendi kazasında bile Türk resmi
hükümetlerine itaat etmezken, ta
nerden nereye gidip de onlar için
çarpışsın. Binlerce kilometre
uzaklıktaki Tımraşlıların yardımını istememek için İstanbul’daki
merkezi Türk idaresinin Küçük
Asya’da yeterince güzü ve araçları
vardı. Üstüne üstelik saltanattan
söz edilmesini bile bilmek istemezlerken. Konakta mutasarrıfa
Hasan
Ağa’nın
“temenna
etti”sine gelince, Tımraşlıların
bundan sonra bir dizi itaatsizlikleriyle inkâr ediliyor bu.
Kitlesel “dönüştürmeler” genellikle zorunlu, kabalıkla, yatağan
ve baltayla, ip ve barut ile olmuştur. Onlardan birincisi XVI. asırda
idi. Meçhul bir vakanüvis yazarı,
eski Bulgar dilinde yazdıklarından
bizlere bildiriyor: “ki Patrik’in
birisi”, “ikinci bir Yahuda”, Sultan Selim’e “temennaya (boyun
eğmeye)” gitmiş ve Bulgarlar, “bu
savaşta mağlûp olmayan insanların” (Bu ifade Herodot tarihinde
mağlup olmayan halk diye geçer.)
topraklarını kurtarmak istememelerinde rahat kalmak istiyorsa eğer
üzerindeki kendi iktidarının korunması için ona tavsiyede bulunmuş. “Bulgaristan’a karşı o
zaman büyük bir öfke kalkıştı
İsa’dan 1527 yazı Selim, kendisi
şehir-i Edirne’den şehir-i Sredets’e (Sofya’ya) kadar Trakya’yı harap etti ve bir kaymakam Tatar Mirza 46 bin tatar
ordusuyla Tuna boyunu ve Koca
Balkan’ı Karadeniz’den Vidin’e
kadar harap etti, Makedonya’ya
33 binlik ordusuyla kendi vezirini gönderdi ve Drama’dan
hatta Bosna’ya kadar her şeyi
Türklük etti, herkesi Türkleş-
11
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ
tirdi, Dospat dağını o zaman
Türkleştirdi. Sepino (Çepino),
Krupnik, Koçani, herkesi o
Türkleştirdi”.8
Sultan Türkiye’sinde derin ekonomik ve politik, sosyal ve milli değişimlerin olmaya başladığında
meydana gelmiş o zamanlar. Feodal-sipahi düzenin yıkılmaya, toprak sistemi kökünden kesilmeye
başlıyor, Kırcılar hareketi bütün
yağmacılıklarıyla imparatorluğun
direncini öylesine sarsmış ki o ta
doruklarına kadar sarsılıyor. Vidinli Pazvantoğlu, Mısırlı Mehmet
Ali ve Tımraşlı Hasan Ağa gibi
kendiliğinden unvanlı “devletçiler” yetip ve büyüme zamanı gelmiş. Yeni sosyo-ekonomik formasyonun – kapitalizmin – kanunları yer altı nehri gibi artık temellerini oymaya başlıyor. Bütün
İmparatorluğun ve onun asırlar
boyu süren düzenini. Bu değişmelerin en önemlisi de mülkiyet değişimidir. Toprak o zamanki maliklerin temel mülküdür. Türkleştirmeden sonra bütün Rupços’un
hasredilmiş olduğu Hr. p. Konstantinov’un iddiası9, gerçeği yansıtmıyor. St. Şişkov da 1894’de bir
yazısında şöyle yazmakla ki, “6070 sene öncesine kadar Türkiye’nin bütün mülkiyeti dere
beylerine ait idi” hata ediyor.10
Bizim tarihçilerin son incelemelerine göre, Türk İmparatorluğunda
topraklar başlıca tımar, zeamet,
has, (Yıllık geliri 100.000 akçeden
fazla olan toprağa denirdi.) Padişaha, divan üyelerine, beylerbeylerine, şehzadelere ve sancak
beylerine verilirdi.
Zeamet nedir? Yıllık geliri
20.000 ile 100.000 akçe arasındaki
topraklara denirdi. İkinci derecedeki memurlara verilirdi. Alaybeyleri, kapıcıbaşı, divan kâtipleri gibi
Tımar nedir? Yıllık geliri 3.000
akçe ile 20.000 akçe arasındaki
topraklara denirdi. Sultan hası
(sultan toprakları), mülkler ve vakıflara bölünüyordu.11
Fakat bütün bu biçimlerle birlikte
babadan oğula v. b. geçen ve “babadan kalma mülk” olarak adlandırılan da vardı.12
Kural olarak sultan bütün toprakların sahibidir, ancak bu demek olmuyor ki, şahsen sultanın kendisi
her bir parça toprağa buyuruyordu.
Devlete ait olan bir kısmı da, sipahilere ve vakıflara bağışlananlar
da sonuç olarak yerli nüfus tarafından işleniyordu ki, bunlar da bu
topraklar için vergi ödemek ve sahiplerine de tenzilat verme yü-
kümlülüğünü üstleniyorlardı.
18. asrın sonuna kadar vakıf topraklarından bir kısmı, özellikle otlaklar, Yörüklere tahsis ediliyordu.
Babadan oğula kalanlar bunların
arasında “düğmeleme gimi” (kamu yararına yapılan işler) kalıyordu.13 Fakat 18-19. asırda isyanlar ve kırcıların yağmalarından
ötürü, Yörükler yaz aylarında koyunlarıyla Rodop otlaklıklarında
hareket etmeyi kesmişler. Onlar
Akdeniz kıyılarına yerleşip toprakları üzerindeki haklarını yerli
halka bırakmaya başladılar. Ve
satın almalar nispeten düşük fiyatlarla oluyordu. Daha sonra yerli
halk büyük yayla otlaklıklarını
küçük parçalara bölüp onları da
tarlalara çevirmişlerdir.14
Yönetici olarak onun seçilmesi tesadüf değildir. Açık ki, yoksullardan değilmiş o, hatta orta halli
maliklerden bile değil idi, oysa baş
çorbacılarla boy ölçüşüyordu. Tarlaları ve ormanları ne kadar idiyse,
koyunları ve keçileri ne kadarsa,
kesesi ne kadar ağırlıklı idiyse
–sözü de o kadar ağır basıyordu.
Öyle ki Hasan Ağa’nın bütün Rupços’un yöneticisi olarak seçilmesinin ilk yayı onun varlığı idi.
Bu Tımraşlı Derebeyi’nin hızlı
yükselişinin ikinci kaldıracı da
Kırcıağalılar hareketidir. Özellikle
Tımraş’ta başta Mehmet Sinap olmakla Kırcıağlıların tüfek ateşleri
susmuştur artık.
Kara İbrahim artık nahiyenin mutlak hâkim efendisiydi, ama daha
düne kadar süren fakirlerin ayaklanmalarının yankıları henüz daha
geçmemiştir. Bununla beraber Sinaplı’nın ve Deli Mehmet’in baş
çetenin ana yolu tam da Tımraş’tan, eski “Roma yolunun”
batı çatalından geçiyordu.
Kırcıağalılar hareketiyle mücadele
Sultan için kâbus idi. Ferman ferman ardına gelip, nice çareler denenmiştir bu kargaşalı “devrimci
unsurların” sonunu getirmek
için.15 Fakat yerli halkın katılımı
olmadan bunlarla baş etmesi
mümkün değildi Türk idaresinin.
Ve o geçici yerli müfrezeler, kolluk güçleri oluşturdu, Kırcıağlıların ve dağlıların ani saldırılarıyla
mücadele için gönüllü milis gücü
gibi yani. Bu müfrezelerin başında
yerli voyvodalar ve elebaşları bulunuyordu.16 Onlar bu idareyi kendilerinin hükmünde olan insanları
ve köyleri korumak için alıyorlardı. Bu idareleri zamanla büyüyordu. Yerli elebaşlarının rolü ve
babayiğitliği de büyüyordu. Onlar
kendilerini köyün “her şeyi, varı
yoğu” olarak bildirmeye başlıyorlar, komşu köylerin elebaşlarıyla
mera ve otlaklıklar için savaşıyorlar, böylece köyler arasındaki husumetleri derinleştiriyorlar, devlet
ve vakıf topraklarını talan ediyorlardı. Ve çok geçmeden kendi köy
ve nahiyesini bağımsız devlet sınırlarıymış gibi görmeye başlıyorlardı. Yavaş yavaş öyle bir zaman
gelmiş ki, hükümetin onları kendilerinden savunması gerekmiştir.
Haydutların son kalıntılarını yok
etmede hizmeti pek de az olmayan
Tımraş’tan Hasan Ağa da bu yerli
elebaşları arasındandır. Sultan görünen bu açık baskılar karşısında
“Voyvoda” ve idareci gibi Müslüman dinli, köklü Bulgarları tanıyarak, Rodoplu nahiyelere “kendi
kendini yönetme” hakkı vermek
zorunda kalıyor. Böylece Raykovo
ve Smolyan’da artık ünlü Ahi Çelebi Derebeyi-Salih Ağa’nın şöhreti dolaşmaktadır.
Yerli ayanların yükselişlerinin olduğu bütün ülkedeki süreç de böyledir.
--------------*Angel Vilcel’in “Tımraş” kitabından çeviriler ve çeşitli kaynaklardan derlemeler.
1
H r. p. K o n s t a n t i n o v. Nepokornite sela. Хр.
п. Константинов, Непокорените села, Търново,
1887, кн. 1. стр. 4—5.
2
N. H a y t o v. Minaloto na Yavorovo, Н. Xайтов.
Миналото на Яврово, 1958, стр. 32.
3
Plovd. Obşt. Vestnik, Пловд. общ. вестник, 1932,
бр. 125—126.
4
5
İv. Kepov, s.k. Ив. Кепов, ц. к., стр. 13.
K. Gılıbov. Vıstanieto na geroiçna Peruştitsa, К.
Гълъбов. Въстанието на героична Перущица,
1956, стр. 26.
6
Yine orada. Пак там, стр. 27.
7
Sp. “Misıl” Сп. „Мисъл”, 1894, кн. 6, стр. 560.
8
M. D r i n o v. İstoriçesko osvetlenie…msp. “Perio-
diçesko spisanie”, kn. 7, s. 10.
9
Sp. “Periodiçesko spisanie” , 1889, sa. 59-60, s.
889, “İz Rodopite”.
10
Sp. “Slaveevi gori” , 1894 s. , sa. 4, s. 12.
11
B i s t r a Ts v e t k o v a. “Turskiyat feodalen red i
bılgarskiyat narod”, Sofya, 1962 s., s. 32.
12
Yazar birçok tapu ve yerel vesikalara sahiptir. Bun-
lardan bazıları 17., 18., 19. Asırlarda şahsi toprak
sahibi olmak içindir. Birçok köylü 50-100 dekara
kadar “babadan kalma mülke “ sahiptiler. Orijinal
belgelerin daha çoğu miri topraklara yani verginin
vakıflarca değil de devlet tarafından toplanan sahiplere aittir.
13
N. H a y t o v. Devin, 1964 s., s. 52.
14
İz minaloto na bılgarskite-mohamedani v Rodo-
pite, 1958 s., S., s. 58.
15
Kiril Vasilev. Rodopskite Bılgari Mohamedani,
1961, Pd., s. 163. Кирил Василев. Родопските
българи-мохамедани, 1961, П., с. 163.
16
Сп. „Родопски напредък”, 1903, бр. 11, стр. 116.
Sp. “Rodopski napredık”, 1903, sa. 11, s. 116
12
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ
Mayıs 2014
Bu yaz çok uzun olacak...
Etkenliklerimiz ve gezilerimiz başlıyor. Biga Pomakla Derneği Çanakkale Şehitliği’ne gezi
düzenledi. Gezi ardından bu yaz arka arkaya bir dizi etkinlikler sırasıyla icra edilecek.
►Hazırlayan: İrfan Çınar - BİGPOD
B
iga Pomaklar Derneği faaliyetlerine
devam ediyor. Büyük bir heyecan ve
şevkle etkinliklerimizi sürdürüyoruz.
Dernek Yönetimi toplantı üstüne toplantı düzenleyerek 2014 yılı yazının çok iyi değerlendirilmesi için yoğun çalışmalarına devam
ediyor. Toplantılarda alınan kararlara göre
2014 yılı atılım yılı olarak kararlaştırıldı.
Ocak 2014 ayından itibaren Pomak dünyasında ses getirecek ve Pomakları ön plana çıkacak bir dizi etkinlikler yapılması için dernek
yönetimince planlar yapılıyor.
İlk etkinliğimiz 16 Şubat 2014 günü ilçemiz
halkı, yönetimi ve üyelerimizin katılımı ile tanışma yemeği düzenledi. Yemeğe ilçemiz
halkı dışından Türkiye’de Pomakların bulunduğu Eskişehir, İnegöl, Bursa, İstanbul ve İzmir’deki Pomak dernekleri başkanları ve
PODEF Başkanı da katıldı. Yine bunların yanında siyasi parti başkanları da davetimiz üzerine derneğimizi yalnız bırakmadılar.
Verdiğimiz tanışma yemeğinden sonra Pomak
Derneği olarak etkinliklerimiz devam ediyor.
13.04.2014 günü Pomaklar Derneği üyelerimiz ve yakınları ile birlikte 2 otobüs halinde
Çanakkale Şehitliği’ne gezi düzenledi. Gezi
muhteşem bir şekilde gerçekleştirildi. Gezi
sonrası üyelerimiz bu tür etkinliklerin devam
etmesini istedi. Biga Pomaklar Derneği daha
birçok projemizin olduğunu, bu gibi değişik
etkinliklerimizin devam edeceğini, üyelerimizin ve Pomak halkımızın bizi takip etmelerini
yönetim olarak belirttik.
Pomaklar Çanakkale’ de
Biga Pomaklar Derneğimizce 13.04.2014 tarihinde düzenlenen Çanakkale Şehitliği gezisi
çok anlamlı geçti. Katılan üyelerimiz, güzel
havada, rehber eşliğinde aziz şehitlerimizin 99
yıl önce verdikleri vatan mücadele-sini bir kez
daha damarlarında hissettiklerini belirttiler.
Geziye katılan üyelerimiz Çanakkale şehitliği
hakkında rehberlerimiz Sayın Mehmet EREN
ile Salih TİLTAY’dan geniş bilgi aldılar...
Biga Pomaklar Derneği’nde Kadın Kolları ve Gençlik Kolları işbaşı yaptı.
Kadın Kollarımız Kolları Sıvadı…
B
iga Pomaklar Derneği Kadın kollarını oluşturduktan sonra Pomak ka-
dınlarımıza dernekçilik faaliyetleri konusunda gerekli bilgiler ve eğitimler verildi. Kadın kollarının ilk toplantılarını yaparak kendilerinin
derneğimiz adına neler yapabileceklerini, nasıl faydalı projeler üretebileceklerini konuştular. Kadın kolları olarak bir başkan ve başkan yardımcısı seçimi
için gerekli çalışmalara başlandı. İlk icraatları Biga İlçesi içinde kadınların
daha fazla sayıda üye olması gerektiğine karar alıp bu konuda hemen çalışmalara başladılar.
Derneğimize üye olmak için üyelik formu dolduran kadınlarımız...
13
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ
Mayıs 2014
Pomakların Sesi Gazetesi
Bigalı Kadınların ilgisini çekti
BİGA’NIN POMAK KÖYLERİ…
Pomak Köylerini Tanıtıyoruz... Biga’da bulunan Pomak köylerinden her ay
bir köyü bu sayfada tanıtmaya çalışacağız.
P
omak Dernekleri Federasyo’nu
(PODEF) tarafından da desteklenen ve aylık olarak yayınlanan Pomakların Sesi gazetesi Kadın Kollarımız
tarafından ilgiyle incelendi.
Gazeteyi dikkatlice inceleyen Kadın Kolları üyesi kadınlarımız, gazete için olumlu
görüşler bildirdiler. İlk kez Pomak halkını
anlayan ve anlatan bir gazeteyi gördüklerini ifade eden kadın üyelerimiz “Pomakların gazetesi de varmışşş… Çok iyi
valla... Biz bu işi sevdik” diyerek samimi
duygularını ifade ettiler.
(İrfan Çınar - BİGPOD)
K
aynarca köyü Balkan Savaşı’nın devam
ettiği yıllarda, baskılar sonucu, 1896
(Rumi 1312) yılında, Bulgaristan’ın Filibe
kasabası, Çatrak, Direnova, Steminak, Çurkuvu ve
Sriyavu köylerinden gelen Pomak göçmen grubu
tarafından kurulmuştur. Önce Akupoğlu Hasan,
Ahmet Ağa, Kör Ali ve Hasan Ağa önderliğinde 10
hane olarak kurulan köy, çevreye dağılan yakınlarının da toplanması ile bugünkü konumunu alır.
Köyün yakınlarında bulunan ve kaynayarak çıkan
su kaynaklarından dolayı, köye de KAYNARCA
adı verilir. Kaynarca köyünde, ilçe köyleri içinde
en leziz patates ve yeşil fasulye yetiştirilmektedir.
Köy tepe üstünde olup yazın her taraftan rüzgâr
alıp, çok sıcak havalarda bile sıcaklardan etkilenmemektedir. Biga şehir merkezine 17 km uzaklıktadır. Kaynarca köyüne gidebilmek için Biga - Çan
ilçesi yönünde 4. km’de Kırkgeçit kaplıcaları istikametine dönülmeli, Köprüyü geçtikten sonra sırasıyle Akkayrak köyü, Yeşilköy altı mevkiini takip
ederek Kıtkgeçit kaplıcaları tesislerine varmadan
sola, Kaynarca Köyü istikametine dönülmelidir. 3
km’lik bir rampadan sonra Kaynarca köyüne varılır. (İrfan Çınar - BİGPOD)
KARACAOVA MÜBADİLLERİ
Bu yıl Bilecek - Vezirhan’da buluşuyor...
►Pomakların Sesi
K
aracaova Mübadilleri 18
Mayıs Pazar günü Bilecik ilinin Vezirhan ilçesinde bir araya gelecek.
1924 yılındaki resmi mübadeleyle
Yunanistan’dan Türkiye’ye getirilen Karacaovalılar, yıllardır birbirleriyle kestikleri bağları yeniden kuruyorlar.
Ağırlıkla Pomaklardan ve Yörükler, Ulahlar ve Vlahlar oluşan
1924 Karacaova Mübadilleri, son
birkaç yıldır, çeşitli yerlerde bir
araya gelerek, Karacaova’dan taşıdıkları yemek kültürlerini ve geleneklerini bir şenlik havasında
yaşatıyorlar.
Tiglan Banik, Kaçakmak, Tikvinik, Mleçnik, Kurmitnik ve diğer
pek çok Pomak yemeğinin yendiği, mübadillerin birbirleriyle
kaynaştıkları bu buluşmaların
üçüncüsü bu yıl 18 Mayıs Pazar
günü, Bilecik ilinin Vezirhan ilçesinde gerçekleşecek.
Vezirhan Belediyesi’nin de desteklediği buluşmaya, sosyal medyada, Facebook üzerinden sürdürülen oylamayla karar verildi.
Oylamada ikinci sırada yer alan
“Karacaovalılar Her Yıl Küplü’de
Buluşsun” seçeneği ise büyük oy
topladı.
Sosyal medyada, Facebook üzerinden örgütlenen Karacaovalılar
son birkaç yıldır önce Gelibolu,
sonra Şarköy ve 2013 yılında da
Küplü Nahiyesi’nde buluştular.
Göç esnasında farklı köylere, mahallelere, beldelere, şehirlere dağıtılan birçok aile tekrar bir araya
geldi bu buluşmalar sayesinde.
Uzak akrabalar birbirlerini hatırladı.
Unutmaya başladıkları dillerini,
geleneklerini hatırlattılar birbirlerine. Aynı suyun, toprakların ko-
kusunu aldılar birbirlerinden.
Bu yıl da benzer bir heyecan
içinde geçmesi bekleniyor Vezirhan’daki Karacaovalılar buluşmasının.
Facebook’taki “Karacaova Mübadilleri” grubunun kurucu ve bu
buluşmaların öncüsü Hüseyin Aynalı ise söz konusu etkinlikleri geleneksel hale getirmeye çalıştıklarını belirtti. Birbirleriyle kopan
ilişkilerini 90 yıl sonra tekrar kurmaya çalışan Karacaovalılar,
Pazar günü tüm renkleri ve yemekleriyle Vezirhan’da olacaklar.
14
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ
Mayıs 2014
LOFÇA BÖLGESiNDEKİ CAMİLER İLGİ BEKLİYOR
►Hüseyin Hüseyin Mehmet
B
ulgaristan’da Pomakların
yoğun olduğu Loveç ve
Teteven’de bulunan tarihi camilerin durumu içler açısı.
Konuyla ilgili görüştüğümüz
İmam Hüsein Salie Mehmet, camilerin restore edilmesi ve tekrar
ibadete açılmaları için Bulgaristan ve Türkiye’deki yetkililerden
yardım beklediklerini ifade etti.
Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalan Galata köyündeki camiinin savaşta ahşap minaresi
yakılmış ve kaçışlarından sonra
dönen yerli Pomak halkı 1880’de
ahşap bölümlerine tadilat yapmışlardır. 1940 yılında doğal halini
alır, 60’lı yıllarda ise camii girişinde bulunan mektep yıkılır ve
camii birkaç metre uzatılır. Aynı
zamanda içten ve dıştan kireçle
sıvanır ve iç balkon oluşturulur.
70’li yıllarda belediye başkanlığı
olan bölüm yıkılır ve bugünkü
giriş kapısı yerini alır. Bugün
cami parselinin bir bölümü iki yatırın da bulunduğu iki asfalt yol
üzerindedir. Köy sakinlerinden
Mehmet Dlıg, arazi bağışlar ve
bitişik parselle birlikte cami avlusu daha da genişler. Bu dönemde caminin dış isnat duvarı
inşa edilir ve camiinin etrafı tel
örgü ile çevrilir. 2003 yılında yapılan abdesthane de 2009’da genişletilir. 2008 yılında cami avlusunda mutfak, yatak odası, banyo
ve çatı katından oluşan, cami
imamı için bir ev inşa edilir. Camiye ait 13.500 dekar parsel, ev
ve mezarlıklar ve 5.000 dekar
arazi deklare edilir ve vergileri
her yıl gerektiği şekilde beyan
edilir. Camiinin genel görünümü
iyi olmasına rağmen, minare, çatı
ve evin çatısına tadilat yapılması
gerekmektedir.
Toros’taki camii de Osmanlı dönemindendir. Savaş sonrası Bulgarlar öküzlerin gücüyle camiyi
yıkarlar, fakat temeli ve iç bölümü kalır. 70’li yıllarda camii
telle örülerek, taş olan dış duvarlara demir kolonlarla desteklenir.
1971’de akt yapılır fakat 8 dekarlık, kanunlaşması gereken arazi
burada yer almaz. Ayrıca bu yıllarda camiinin yer karoları değiştirilir, yenilenir ve uzun zaman
camii çeşitli eğlenceler için
Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalan Galata
köyündeki camii
Toros’taki camii de Osmanlı dönemindendir. Bugün
durumu kısmen iyi olan camilerden biridir.
Bulgar Kaynak Camii, en harabe durumda olan
camilerden biridir.
Gradejnitsa’daki cami de yine Osmanlı döneminden
kalmadır.
1936 yılında Kirçevo’da (Pomaşka Leşnitsa), Pomakların iki mezarlık alanı ve camii mektebi vardı.
İvanov Bançov döneminde cami
yıkılmış ve taşları bizzat kendisi
tarafından satılmıştır. Cami avlusuna domuz ve diğer evcil hayvanların tartılması için kantar
konulmuş.1975 yılında ise burada
bir mağaza inşa edilmiş. Komünizm döneminden sonra ise camiinin mülkiyeti devlete dönüştürülerek özel bir şahsa satılmıştır.
13 Ocak 2010 savcılık belgesinde
1965 yılında Evangelist Çingene
Mitko Dimitrov Mitkov’a satıldığı açığa çıkmıştır ancak nasıl
satıldığı anlaşılmış değildir ve
daha sonra kilise inşa edilmiştir.
Bu konuyla ilgili 2010 yılında kilise inşaatının durdurulması ve
vakıf arazilerinin düzenlenmesi
için köyde bir toplantı yapılır.
Bunu desteklemek için köyde iki
yüzden fazla imza toplanarak,
savcılığa gönderilmiştir; fakat bugüne kadar dava açılması için bir
teşebbüste bulunulmamıştır. İbrahim Kavazoğlu tarafından 1500
dekar yeni bir yer alınmış cami ve
eskisine göre daha küçük bir
mektep inşa edilmiştir. Fakat bu
yeni yapının da cami ve mektep
görünümü için yeniden restorasyonu gerekmektedir. Beton, tuğla,
doğrama, fayansa ihtiyaç vardır.
mekân olarak da kullanılır. Bugün
camiinin tadilatına kireç, elektrik
tesisatı için malzeme, doğrama,
zemini için beton kirişler yapılması gerekmektedir.
Bulgar Kaynak Camii ise Mehmet Krinçeoğlu tarafından inşa
edilmiştir. Bu camii de Osmanlı
dönemindendir. Bir kez restore
edilmiş olmasına rağmen, 1878
savaşında ve 70’li yıllarda iki kez
yakılmıştır. Son yangın kasıtlı değildir. Lambri kısımları bir yerli
Hıristiyan tarafından fıçı yapmak
için çalınmış ancak bir süre sonra
düşerek elleri ömür boyu sakat
kalır. Bugün camiinin yasal durumu için davalar devam etmektedir. Birçok inşaat uzmanı 3 taş
duvarın sağlam olduğu ancak
komple bir yenileme gerektiği görüşündedir.
Gradejnitsa’daki camii yine Osmanlı dönemindendir. 1878 savaşında yakılan ve 1880’de restore
edilen cami, 60’lı yıllarda yeniden restore edilmiştir. İçten ve
dıştan harçla sıvanır, minare yapılır ve taş zemin fayanslarla değiştirilir. Daha sonra camii desteklenmez, bazı kişilerce ele geçirilen vakıf mallarının yasallaşması
için harcama yapılır, 2012 yılında
20 dekar arazinin camiye ait olduğu yasallaşır, fakat 3 taş duvar
dışında camiinin tam anlamıyla
restore edilmesi gerekmektedir.
Eski düzenleme planında, 1936
yılında Kirçevo’da (Pomaşka
Leşnitsa), Pomakların iki mezarlık alanı ve camii mektebi vardı.
5 dekar olan mezarlıklar bölümünün birinde, idari bina ve bir okul
inşa edilmiş, mezarlıkların diğer
bölümü ise parsellere bölünmüştür. Mezarlıkların yanı sıra, Kirçevo Pomakları camii ve mektebe
sahipler, 1878 savaşında bu camiinin de çatısı yanmış ve totaliter rejimde sadece çatısı yokmuş.
Bulgar belediye başkanı Petko
Saydığımız bu köy halkı Pomak’tır. Galata köyünde 3500,
Gradejnitsa ve Glogovoda 5.000
Pomak yaşamakta, Bulgar Kaynağı köyünde çoğunluk ve belediye başkanı Pomaktır. Toros
köyünde ise Müslümanlar azınlıktır, fakat Hıristiyanlarda doğum
az olduğu için, çoğalma eğilimindedirler. Rumyantsevo (Blasniçevo) ve Dobrevtsi’de de Pomaklar vardır, fakat azınlıktır. Babıntsi’de 300 Pomak, Teteven ve Glojenede Pomaklar yaşamaktadır.
Kirçevo’da ise Pomaklar, Çingene Müslümanlarından biraz
daha fazla bir azınlıktır ve belediye başkanı da Pomak’tır.
Bölgede bir tek Galata köyündeki
camii faaliyettedir ve imamı yukarıda bahsettiğimiz köylerdeki
vakıf arazileri için çalışan İmam
Hüsein Salie Mehmet’tir.
(Türkçesi: Nesrin Osmanova
İSPOVA / Nesrin Sipahi Kıratlı)
Gazetemizin muhabiri veya
yazarı olun, Pomak dünyasındaki
gelişmeleri sizden öğrenelim.
Yazı, yorum ve önerilerimiz için:
[email protected]
Mayıs 2014
15
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ
Състоянието на джамиите при Ловчанските помаци
► Хюсеин Хюсеин Мехмед
Д
жамията на с. Галата е
от османското владичество. Като по време на
войната била опожарявана с
дървеното си минаре и след
като се завърнали местните помаци от беглото през 1880 г.
дървеният и е обновена. Натуралния и акт е от 1940 г. Някъде
през 60-те години мектеба,
който бил на входа на джамия
се разрушава и джамията се
удължава с няколко метра. По
това време се излепва с варов
разтвор от вътре и от вън и се
изгражда вътрешния балкон.
На вторият етаж се иззидва и
вътрешно мазе. През 70-те години се събаря паянтова постройка, която представлявала
кметство. На това място днес е
входната врата. Част от парцелата на джамията е днес на два
асфалтни пътища, кадето имало
два стари гроба на двама ефендии. За сметка на това жител на
селото на име Мехмед Длъг,
дарил нива и съседна парцела
на двора на джамията, с което
той се разширява значително.
По това време се изгражда и
външната подпорна стена, като
по този начин джамията се загражда и с мрежа. През 2009 се
разширява мивката за абдест,
която била изградена през 2003
г. През 2008 г. се изгражда в
двора на джамията къща на
имама, която представлява,
кухня, спалня, баня и таванско
помещение. През тази година
парцелата на джамията и
къщата, гробищните паркове от
13.500 дк. и ливада от 5 дк, намираща се извън регулация, се
декларират, тъй като всички те
се водят джамийски и са обозначени в един Натурален акт,
като всяка година за тях се
изискват данъци. Въпреки видимото добро състояние на
джамията, тя има нужда от минаре, обновяване на покрива.
На къщата също и предстоят
някои довършителни строителни работи най-вече в таванското помещение.
Джамията в Торос е от османския период. След войната чрез
волски впряг българите събарят
минарето, но основата и
вътрешния му вход стоят. През
70-те години джамията се
огражда с мрежа, която от
части се бетонират железни
колчета в каменния външен
дувар и се прави натурален акт,
който е от 1971 г. към който
обаче не се вписват принадлежащите и 8 дк. нива, които
трябва да се узаконят. Също
така през тези години се заменят и плочите с цигли. Дълго
време след това джамията се
ползвала и като място където се
провеждали различни увеселения. Днес на джамията и предстои реставрация. Нужни са
вар, ел. инсталация и електромер, дограма, бетон за пода и
греди.
Джамията в Български извор е
построена от мехмед Кринчеоглу. Тя е от османския период.
Два пъти е изгаряна през войната 1878 г. и през 70-те, като
един пъти и се прави реставрация. Последения път палежа
бил неумишлен. Оцелялата
част от ламперията била заграбвана от местен християнин,
който правил каци, но при падането останал инвалид в
ръката за цял живот. Днес за
джамията се водят дела с които
и предстои узаконяване, парцелата и се води общинска публична. Според много от
строителните специалисти и
трите уцелели каменни стени
са и здрави, като освен тях и
трябва пълна реставрация.
Джамията в Градежница също
е от османския период, тя е
опожарявана през войната 1878
г., като през 1880 г. е реставрирана. Отново се реставрира
през 60-те години, като и се
прави минаре, излепва се със
варов разтвор от вън и от вътре
и се сменят каменните плочи с
цигли. От тогава джамията не я
подържана, тъй като настоятелството харчило средствата си
по дела, за узаконяването на
вакъвските си ниви, които били
заграбвани от частни лица, при
което и пада тавана и две от
стените. Джамията се снабди с
Натурален акт през 2012 г. Към
нея принадлежат 20 дк. ливадни намиращи се в регулация
и извън регулация, 6 дк. от
които вече са възстановени.
Освен това без трите каменни
стени и джамията се нужна от
пълна реставрация.
В стария регулационен план на
с. Кирчево (Помашка Лешница)
до 1936 г., помаците имали два
гробищни парка и джамия с
мектеб. В единия гробищен
парк в стария регулационен
план от 1936 г. е от около 5 дк.
и в него се построила една административна сграда и училището на селото. Другия
гробищен парк в стария регулационен план от 1936 г. е разделен на парцели. Освен
гробищните паркове, помаците
в с. Кирчево притежавало джамия и мектеб. В стария регулационен
план
пише,
че
джамията била срутена вече
през 1936 г., но до скоро в периода на Тоталитарния режим,
на джамията и липсвал единствено покрива, който бил опожарен още през войната от
1878 г. През времето на кмета
българин Петко Иванов Банчев
джамията и мектеба бяха съборени и камъните бяха продадени лично от него като
кариерски. В двора на джамията бил поставен кантар,
където да се теглят свинете и
другите домашни животни. По
късно някъде през 1975 г. бил
построен магазин. А след комунизма джамийския имот вече
като държавен заедно с магазина се продават на частно
лице. От прокурорска преписка
от 13.01.2010 г. става ясно, че
не се знае как през 1965 г., се
променя статута и на гробищните ни паркове и едина от парцелите и се продава на
циганина евангелист Митко
Димитров Митков, след като се
построява сектантска църква.
По този въпрос през 2010 г. се
свиква общоселското събрание
за възстановяването на вакъвските имоти и за спиране
строежа на църквата. В подкрепа на това бяха събрани и
над 200 подписа от жителите на
селото. И се пуснаха жалби до
прокуратурата, която и до ден
днешен не ги внесе в съда за
дело. Също така беше закупена
нова парцела от 1.500 дк. с
града за джамия и по-малка такава за мектеб от сдобилите се
със старата, на която е била
джамията построена от Ибрахим Кавазоглу. Но в новопридобитите постройки също трябват
реставрации за да придобият
вид на джамия и мектеб. Имат
нуджа от битон, цигли, тухли,
дограма, фаянсови и теракотени плочки и пр. Като цяло в
изброените села мюсюлманите
са помаци. В селата Галата живеят около 3500 помака, Градежница и Глогово 5000
помака, Български извор помаците са мнозинство и кмета е
помак, в Торос там мюсюлманите като цяло са малцинство,
но с тенденция да станат мнозинство, тъй като при християните раждаемостта е ниска.
Сред мюсюлманите там помаците са мнозинство. Помаци
има и в Румянцево (Бласничево) и Добревци но са малцина. В Бабинци живеят 300
помака, помаци има и в Тетевен
и Гложене. В Кирчево помаците
са малко повече от циганите
мюсюлмани. Там кмета също е
помак. В района действа само
една джамия в с. Галата и един
имам Хюсеин Хюсеин Мехмед,
който се грижи за вакъвските
имоти в споменатите помашки
села.
POMAKLARIN SESİ’ni yaşatmak
sizin elinde. Sesimiz daima
çıksın diyorsanız, gazetenize
abone olun.
Abonelik işlemleri için:
[email protected]
16
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • POMAKLARIN SESİ
Mayıs 2014
Pomak Yemekleri
∎ Tikvinik
Yapmayı bilmeyen, yiyemeyen kalmasın!
Malzemeler
⦁ 1 Adet orta boy kara
kabak
⦁ 1 kg un
⦁ 4 adet yumurta
⦁ 1/2 kg süt
⦁ 100 gr margarin
H
avanda tuz ve sarımsakla hafif ezilmiş, közlenmiş çarliston biberleriyle birlikte yenen ve Karacaova
yöresine ait bir Pomak yemeği olan Tikvinik: Jülide Başkur’un* tarifiyle.
⦁ 1 Yemek kaşığı aktif
kuru maya
⦁ 1 Tatlı kaşığı tuz
⦁ 1 Yemek kaşığı şeker
Sıvıyağ
2. Adım
4. Adım
10’arlı grupları ister merdane ile ister elde
50 cm tepsi büyüklüğünde ve kenarlarından biraz sarkacak şekilde açalım. İkinci
hamur grubunu da açıp üst üste koyalım.
TARİFİN YAPILIŞI
Hamurun Hazırlanması: 1 kg una 1 bardak
ılık suda çözülmüş mayamızı ilave edip 1
tatlı kaşığı tuz koyduktan sonra, gerektiği
kadar su ilavesi ile kulak memesi yumuşaklığında hamur hazırlayalım.
1. Adım
3. Adım
Püre’nin Hazırlanışı: 1 adet kara kabak kabukları soyulup, dilimlenip haşlanır. Yumuşayınca sıkılarak çekmiş olduğu suyu
süzülür. İçine, 4 yumurta, 100 gram eritilmiş margarin, 1/2 kg süt, 1 tatlı kaşığı tuz,
1 yemek kaşığı toz şeker konulup el blendır
ile püre haline getirilir.
Hamuru 15-20 dakika dinlendirdikten
sonra 20 bezeye ayıralım. Her bir bezeyi
tabak büyüklüğünde açıp sıvı yağ ile yağlayıp üst üste onarlı iki grup halinde yağlı bir
şekilde 20 dakika dinlendirelim.
Hazırlamış olduğumuz kabak püresini hamurların üzerine dökelim. Kenarları hafif
kıvırıp pizza kenarı görüntüsü verelim. 200
C’de hamur kızarana kadar pişirelim. Afiyet
olsun!
ŞEYTAN KUTUSU
- Ah lele nanku mari. Şeytanlar oynuyor bu kutunun içinde, ey gidi!..
K
üçük odanın penceresinden avluda dolaşan tavukları izliyordu Nana Bizofka. Birden odanın tahta kapısı açıldı ve
torun gelini Fatma;
- Ayde nanu. Manca ke ruçime (Hadi ninem. Yemek yiyeceğiz).
Nana Bizofka ise ona eliyle gel işareti yaparak;
- Bak mari şu tavuklara. Ne dertleri var ne tasaları. Dümdüz bakarlar
dünyaya, diyerek asık suratlı Fatma’yı güldürmeyi başarmıştı.
Asıl adı Sare olan Bizofka Nine, Selanik-Karacaova’nın Bizovo köyünden olduğu için ahali ona Bizovolu kadın manasına gelen Bizofka adını takmıştı.
Bizofka Nine’nin torunu ve Fatma’nın eşi olan Hasan ise geçenlerde
ziyaretine gittiğinde asker arkadaşında gördüğü televizyon dedikleri
icadı yere göğe sığdıramıyor, ilk işinin eline toplu para geçmesi halinde Bandırma’dan televizyon alacağını söylüyordu sürekli. İşte o
gün bugündü. Sabah erkenden kendi yaptığı sürüden on baş keçi
aldı, onları Erdek’te satıp, Bandırma’dan sattığı keçilerin parasıyla
Simens marka siyah-beyaz bir televizyon aldı.
Nana Bizofka ile torun gelin Fatma güle dururlarken, kucağında kutuya benzer bir şey taşıyan Hasan’nın avludan içeri girdiğini gördüler küçük odanın penceresinden. Ne taşıdığını merak eden nine ve
gelin meraklarını gidermek için Hasan’ı kapıda karşıladılar. Ona ve
kutuya şaşkın ve meraklı gözlerle bakıyorlardı. Bizofka nine;
- Şo e vo bre çedu? (Nedir bu be evladım?)
Hasan;
- Şu bahsettiğim televizyonu aldım nanu, dedikten sonra eşi Fatma’ya televizyon için yer hazırlamasını istedi. Orta odadaki çeyiz
sandığının üstüne koymayı uygun buldular. Hasan ise anteni yerleştirmek için çatıya çıktı. O arada ilk defa gördükleri televizyona dokunmaya ve onu incelemeye başlamıştı Nana Bizofka, Fatma ve
5. Adım
* (Kaynak:
http://www.lezzethikayesi.com/tarif/%E
F%BB%BFtikfinik-tikvinik)
evin diğer ahalisi...
Hasan anteni hallettikten sonra odaya girdi, fişi prize taktı ve besmele çektikten sonra televizyonun düğmesine bastı. Meraklı gözlerle
televizyonun önünde dikilen kadınlar, gördükleri görüntü karşısında
sanki şoka girmiş gibi pürgüleriyle(1) hızlıca yüzlerini kapattılar ve
sırtlarını döndüler. Nana Bizofka;
- Ah lele nanku mari (ah canım annem). Şeytanlar oynuyor bu kutunun içinde ey gidi!.. Şeytan kutusu bu, diye bağırıyor yanındaki
gelinlerine -kapanın mari, diyerek onları uyarıyordu.
Hasan ise korkmamalarını, alt tarafı bir makine icadı olduğunu söylüyor, ülkede dünyada ne olup bittiğini televizyondan öğreneceklerini bu yüzden onu izlemenin faydalı olduğunu anlatmaya
çalışıyordu. Hasan’ın izahından sonra sanki ikna olmuşa benziyorlardı. Yüzlerini çevirdiler fakat hâlâ sadece gözleri açık bir şekilde
yüzlerini pürgüyle kapatıyorlar, şeytan kutusuna öyle bakıyorlardı.
Bir müddet istiflerini hiç bozmadan izlediler. Nana Bizofka ise tekrar sırtını dönmüştü gâvur icadı şeytan kutusuna. Hasan;
- Keçileri dolanayım ben, siz seyredin, dedi.
Hasan’ın odadan çıkmasını fırsat bilen Bizofka Nine televizyonun
önüne geçti ve ona üflemeye başladı. Hem Pomakça mırıldanıp şeytan makinesine bela okuyor hem de kuvvetli bir şekilde üflüyordu.
Adeta ateş söndürür gibi. Baktı biçare tek başına söndüremiyor, gelinlerinden yardım etmelerini istedi. Şeytan kutusunu söndürme harekatına evin çocukları da dahil olmuş hep beraber üflüyorlardı.
Ağılda işi bitirmiş Hasan’ın sesi geldi odanın kapısından;
- Bre delirdiniz? Ateş mi o üflersiniz sönsün.
Düğmeye bastı televizyonu kapattı. Nanu Bizofka;
- Aman ulum al bunu ver aldığın yere, zare evin bereketini söndürcek bu şeytan kutusu.
Ancak günler geçtikçe televizyona alıştılar, fakat ona şeytan kutusu
demeyi ve pürgüyle yüzlerini kapatarak izlemeyi de ihmal etmediler.
(1) Pürgü: Kadınların giydiği iki parçalı kara çarşaf.
Ahmet GÖKBAYRAK

Benzer belgeler

pomaklarin_sesi_7 - pomakların sesi gazetesi

pomaklarin_sesi_7 - pomakların sesi gazetesi Pomakların Sesi Gazetesi █ Yerel Süreli Yayın Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet DEMİR █ Adres: Talatpaşa Mh. Arslangazi Cd. İkizler İşhanı No: 1/12 Kağıthane - İstanbul Basım Yeri: MANART...

Detaylı

pomaklarin_sesi_4 - pomakların sesi gazetesi

pomaklarin_sesi_4 - pomakların sesi gazetesi heyecanı siz okurlarıyla da paylaşmak istiyor. Gazetemize abone olarak bu heyecanı sizler de yaşamak ister misiniz? 

Detaylı

Добре дошил Помаци! - pomakların sesi gazetesi

Добре дошил Помаци! - pomakların sesi gazetesi siyasete malzeme edilmemesidir. Çünkü edenler var! tam da bu işlevi görüyor. Gelecekte matbuu yayınlar artacaktır elbette. Günü-

Detaylı

pomaklarin_sesi_2 - pomakların sesi gazetesi

pomaklarin_sesi_2 - pomakların sesi gazetesi heyecanı siz okurlarıyla da paylaşmak istiyor. Gazetemize abone olarak bu heyecanı sizler de yaşamak ister misiniz? 

Detaylı

pomaklarin_sesi_5 - pomakların sesi gazetesi

pomaklarin_sesi_5 - pomakların sesi gazetesi heyecanı siz okurlarıyla da paylaşmak istiyor. Gazetemize abone olarak bu heyecanı sizler de yaşamak ister misiniz? 

Detaylı