pomaklarin_sesi_4 - pomakların sesi gazetesi

Transkript

pomaklarin_sesi_4 - pomakların sesi gazetesi
Türkiye ve Balkanlar’da Pomak Dili, Kültürü, Tarihi, Haber ve Yorum Gazetesi | Aylık Gazete | Haziran 2014 Sayı: 4 | 5.00 TL
SOMA KADER DEĞİLDİR!
GELENEKSEL POMAK
GİYSİLERİ ÇANAKKALE’DE
GÖRÜCÜYE ÇIKTI
Halklar Mozaiği Karacaova
Uluslar Arası EXPOTROİA 2014 Fuarı’nda, Biga
Pomak Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneği
(BİGPOD) tarafından geleneksel Pomak kıyafet≫
leri giydirilen genç kızlar, ilgi odağı oldu.
Sf. 6
“BALKAN TARİHİNDE
POMAKLAR”
SEMPOZYUM SERİSİ
DEVAM EDİYOR
K
aracaova, 1913 Balkan Savaşı öncesi Osmanlı egemenliğindeki Selanik vilayetinin,
Vodina kazasına bağlı, 1924 nüfus mübadelesinden önce 26 tane Pomak, 16 tane
Bulgar, 7 tane Yörük, 1 tane Müslüman Ulah ve 3 tane Hıristiyan Ulah olmak üzere
53 köyden oluşan bir nahiyeydi.
Antik çağda Almopia olarak bilinen, Eski Makedonya krallığının 17 ilinden biridir. ≫ Sf. 8
∎ Gümüşdere Pomaklarına Özelleştirme Kıskacı
≫ Sf. 4
1
8 Mayıs 2014 tarihinde, “İlyasağa Çiftliği
Köyü 120 Yaşında” konu başlığıyla Çanakkale, Çan, İlyasağa Çiftliği Köyü’nde
Balkan Tarihinde Pomaklar Sempozyum serisinin dördüncüsü gerçekleşti.
Sempozyum, İlyasağa Çiftliği köy kahvesinin
≫ Sf. 3
bahçesinde yapıldı.
∎ Pomaklar “Elmalı Köy
∎ Yarım Asırlık “Pomak”
Hayırı”nda Buluştu
Sevgisi ve “Göç Trav-
≫ Sf. 5
ması”
≫ Sf. 11
∎ Farkında mısınız?
Trakya’da Kapıdaki Kuraklık Tehdidi ≫ Sf. 13
2
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ
Haziran 2014
SOMA, KAZA-KADER DEĞİL KATLİAMDIR!
► Mehmet DEMİR
Yazıişleri Müdürü
P
omak’ım, ama önce insanım. Pomak’ım,
ama önce emekçiyim. Pomak dili, kültürü
ve tarihi adına çıkmış olduğumuz yolculukta, gazetemizin sayfalarında elbette bu konulara öncelik vereceğiz. Ancak tüm dünyanın
gözünü diktiği bir olayda da yüzümüzü başka tarafa çeviremezdik.
Öte yandan, yaşanan acıların ardından sorumlu
bulunanlara verilecek hiçbir cezanın, kaybolan
301 canı geri getiremeyeceği gibi yaralanan 486
kişinin yaşadıklarını unutturamayacağı da gün
gibi ortadadır!
Ülkemizi yasa boğan bu olayın yaşanmaması en
büyük arzumuzdu. Bugünden sonra bir daha
böyle bir acının yaşanmaması ise en büyük temennimiz. Fakat bu temenninin gerçekleşmesi
için başta Hükümet, işveren ve bakanlıklar olmak
üzere herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor.
Dünyanın en büyük iş cinayetlerinden biri, Türkiye tarihinin ise en büyük iş cinayeti Soma’da
yaşandı. Yaşamını yitiren maden işçilerinin ailelerinin, yakınlarının ve işçi sınıfının başı sağ
olsun. Ülkede üç günlük yas ilan edildi ve tüm
ülke yasa boğuldu!
Türkiye, tarihinin en büyük iş cinayetini yaşadı.
Resmi rakamlara göre 301 işçi yaşamını yitirdi,
daha onlarca işçi maden ocağında, göçük altında
kaldı. Onların cesetlerine hâlâ ulaşılamadı. Madene kaç işçinin indiği, kaç işçinin hayatını kaybettiği tam bir muamma. Yetkililer tarafından
yapılan açıklamalar ise çelişkilerle dolu. Hastane
morgları ve bölgedeki soğuk hava depoları işçi
cesetleriyle doldu. Hayatını kaybeden işçiler arasında gençlerin ve kayıt dışı işçilerin bulunup bulunmadığı ise hâlâ açıklığa kavuşmamıştır.
İşverenin kusurunu örtmeye çalışan, işveren temsilcisi gibi davranan sarı işveren yanlısı sendika
da sessizliğini korumaya devam etmektedir. Yetkililerin yaptığı açıklamaya göre madende 787
maden işçisi vardı, 301 işçi öldü.
Bu üzücü gelişmelerin ardından maalesef bazı insanlarımızın hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarına
devam ettiğini esef ve hayretle izledim. Pomak
dernekleri dahil birçok demokratik kitle örgütünün bu faciaya kayıtsız kalması ya da yeterince
ilgi göstermemesi beni derinden yaraladı. (Ülkede üç günlük yas ilan edilmişken PODEF’in
hiçbir programını iptal etmemesi ve olağan etkinliklerini aynen devam ettirmesi yüreğimi yaralamıştır.)
Şahsım dahil, Pomak örgütlerinin bu katliama yeterince tepki göstermediğini düşünüyorum.
Ancak henüz geç değil, hâlâ yapılabilecek şeyler
var. Ve bu konuda basın açıklamalarının ötesine
geçip, Soma aileleriyle dayanışmak adına bazı
kampanyalar düzenlenebilir ya da düzenlenen
kampanyalara Pomak dernekleri olarak etkin bir
şekilde katılabiliriz.
Bu ülkede emekçilerin hayatı bu kadar ucuz olmamalı. Bu arkadaşlarımız eve ekmek parası götürmek için çalışmak zorundalardı. Katil patron
kârına kâr katmak için ocaktaki ısınmayı bile görmezden gelip üretime devam ederek 301 emekçinin canını aldı.
Maden ocaklarının özelleştirilmesi, taşeronlaştırma, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin önlemlerin maliyeti yüksek olduğu gerekçesiyle
uygulanmaması, kâr hırsı ve patronların açgözlülüğü madencilik işkolu başta olmak üzere pek çok
işkolunda iş cinayetlerine her gün bir yenisini
daha eklemektedir. Soma Maden Şirketi ise, kâr
hırsını ve bu cinayetlerin, yaşananların sorumlusu
olduğunu şu sözlerle açıklamıştı: “İşletmede maliyetleri ucuzlattık, üretimi artırdık.” Maalesef bu
açıklama ölen işçilerimizi bir kez daha öldürmüştür. Bu nedenle bir kez daha ifade etmek gerekir
ki: SOMA, KAZA-KADER DEĞİL, KATLİAMDIR!
█ GAZETENE SAHİP ÇIK!
Ayda bir kez yayınlanacak olan Pomakların Sesi gazetesi şimdilik yılda 12 sayı çıkarmayı hedefliyor. Türkiye’de, hatta dünyada bir ilki gerçekleştirerek Pomaklar’a yönelik ilk matbuu yayını
çıkaran ekip, tarihsel sorumluluğunun bilinciyle, bir ilki başarmış olmanın heyecanını yaşarken, bu
heyecanı siz okurlarıyla da paylaşmak istiyor.
Gazetemize abone olarak bu heyecanı sizler de yaşamak ister misiniz? ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ
█ BİZE KÖYÜNÜ ANLAT
Kaç yılında nereden göç ettiniz? Köyünüzde Pomakça hâlâ konuşuluyor mu? Hâlâ sürdürdüğünüz
gelenekleriniz var mı? Köyünüze has yemekleriniz var mı? Varsa nelerdir? Köyünüzün genel
olarak sorunları nelerdir?
█ YAZIŞMA ADRESİMİZ
[email protected]
█
ABONELİK
Yıllık: 60 TL
Altı Aylık: 30 TL
Pomakların Sesi Gazetesi █ Yerel Süreli Yayın █ Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet DEMİR
█ Adres: Talatpaşa Mh. Arslangazi Cd. İkizler İşhanı No: 1/12 Kağıthane - İstanbul
Basım Yeri: ANADOLU OFSET - Davutpaşa Caddesi Kazım Dinçol San. Sit. 81/7 Topkapı - İstanbul █ Tel: 0 212 567 89 93 █ www.anadoluofset.net
Banka Hesap Bilgisi: Mehmet Demir - Ziraat Bankası Çağlayan Şb. - IBAN: TR180001000935063787845002
Mehmet Demir Tel: 05316580282 █ Hasan Uygun Tel: 0537 419 21 56 █ Baskı Tarihi: Haziran 2014
Haziran 2014
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ
3
BALKAN TARİHİNDE POMAKLAR SEMPOZYUM SERİSİNİN
DÖRDÜNCÜSÜ İLYASAĞA ÇİFTLİK KÖYÜNDE GERÇEKLEŞTİ
► Bayram ERAT
PODEF
Genel Başkanı
İ
lki 02 Mart 2013 tarihinde
İstanbul, Perpa Ticaret Merkezi’nde, ikincisi 24 Haziran
2013 tarihinde Çanakkale, Çimenlik Kalesi’nde, üçüncüsü 02
Mart 2014 tarihinde İzmir, Gaziemir’de yapılan Balkan Tarihinde
Pomaklar Sempozyum serisinin
4. toplantısı 18 Mayıs 2014 tarihinde, “İlyasağa Çiftliği Köyü
120 Yaşında” konu başlığıyla Çanakkale, Çan, İlyasağa Çiftliği
Köyü’nde yapıldı.
Her yıl geleneksel olarak yapılan,
baharı karşılama, dostlarla buluşma, dua ve pilav ikramı içerikli
köy hayırı ile aynı gün yapılan
sempozyum, İlyasağa Çiftliği Köyü’nün kuruluşunun 120. yılına
denk geldiği için, çok daha anlamlı ve coşkulu oldu. Sempozyum, İlyasağa Çiftliği Köy kahvesinin bahçesinde yapıldı.
“Artık dünyadaki bütün Pomaklar iletişim halinde”
Köylülerin ve misafirlerin yoğun
ilgi gösterdiği sempozyumun açılış konuşmasını sempozyumu organize eden ve İlyasağa Çiftliği
Köyü doğumlu olan Pomak Dernekleri Federasyonu (PODEF)
Genel Başkanı Bayram ERAT
yaptı. Pomakların diline, tarihine
ve kültürlerine sahip çıkmak için
yaşadıkları yerlerde dernekler kurarak bir araya geldiklerini, tanıştıklarını ve birlikte çalışmalar
yaptıklarını, derneklerin bir araya
gelerek federasyonu kurduklarını
ve birlik-beraberlik içinde çalışmalar yaptıklarını ifade etti.
Pomakların yaşadıkları diğer ülkelerle de görüştüklerini ve dünyadaki bütün Pomakların iletişim
halinde, birlik içinde hareket etmesi için çalıştıklarını söyledi.
Pomakçanın yaşaması için Pomakça kursu açtıklarını, Pomakça
ders kitabı, alfabe kitabı, Türkçe
Pomakça sözlük yazım çalışmalarının devam ettiğini, Pomakçanın
ilköğretim 5, 6, 7 ve8. sınıflarda
seçmeli ders olarak okutulması
için Milli Eğitim Bakanlığı’na
başvurduklarını; başvurunun
kabul edildiğini, ders programı
yazma çalışmalarının devam ettiğini açıkladı.
Çiftliği Köyü’nde varlıklarını
devam ettirdiklerini öğrendiğini
açıkladı.
Sempozyumun oturum başkanlığını yine İlyasağa Çiftliği Köyü
doğumlu, ÇOMÜ’den Doç. Dr.
Muhammed ERAT yaptı. Pomakların Balkanlardan Anadolu’ya bir
köprü kurduğunu, Pomakların çalışkan, girişken ve uyumlu insanlar olduğunu söyledi.
İlk konuşmacı, Sofya’dan tarihçi,
araştırmacı ve gazeteci Georgi
Zelengora, İlyasağa Çiftliği köylülerinin atayurdu olan, Flibe ili,
Asenovgrad ilçesi, Orehevu köyünü anlattı. 1888 yılında Orehevu’nun nüfusunun 1200 civarında
ve bunların üçte ikisinin Pomak
olduğunu; köyün zenginlerinin
Pomak olduğunu, Oreyhevu’da
yaşayan Bulgarların sürekli Pomakları rahatsız ettiklerini ve sonunda canlarını korumak için
1888 ve 1894 yılında iki büyük
göç dalgası halinde Pomakların
çoğunun köyden göç ettiğini ve
ikinci göç dalgasındaki 50 ailenin
çoğu İlyasağa Çiftliği’ne gelerek
bu köyü yeniden kurduklarını anlattı. Oreyhevu’daki Golfaski,
Çulakvi, Drankvi, Saraçvi, Demirvi, Hasankahyavi, Sırbıvi, Mizinvi sülale isimlerinin İlyasağa
“Pomaklar altı ve daha çok
ülkede yaşayan uluslar arası
bir topluluktur”
İkinci konuşmacı, ÇOMÜ’den
Yrd. Doç. Dr. Mithat ATABAY,
Çanakkale’de Pomaklar konulu
bir konuşma yaptı. 93 Rus
Harbi’nden ve Balkan Savaşı’ndan sonra Çanakkale’ye çok
göç olduğunu ve Biga Yarımadası’na çok fazla göç geldiğini bunu
nedenle birçok yeni köy kurulduğunu, İlyasağa Çiftliği Köyü’nünde 46 hane olarak 1894
yılında kurulduğunu ve kayıtlara
geçtiğini açıkladı.
Üçüncü konuşmacı Bulgaristan
Avrupa Pomak Enstitüsü Başkanı
Efrem Mollov konuşmasını Pomakça yaptı. Türkçe çevirisini
Asan Ristemov’un yaptığı konuşma ilgi çekiciydi. Konuşmayı
Pomakça dinleyen, anlayan ve
hemen tepki veren Pomaklar alkışlardan, onaylardan veya kahkahalardan sonra Türkçe çeviriyi
dinlediler. Efrem Mollov, Pomakların bir araya gelmesini, birlikte
hareket etmesi gerektiğini söy-
ledi. Pomakların altı ve daha çok
ülkede yaşayan uluslar arası bir
topluluk olduğunu, Pomakların
Avrupalı olduğunu, Türkiye’nin
Avrupa Birliği’ne girmesi için
büyük destek vereceğini açıkladı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Pomaklara çok iyi davrandığını ve bu
yüzden Türkiye’ye teşekkür ettiğini söyledi.
Sempozyumun sonunda konuşmacılara ve konuklara birer plaket
verildi. Sempozyumu Çan Belediye Başkanı Abdurrahman Kuzu,
siyasi parti temsilcileri, birçok kurumun yönetici ve temsilcileri ile
Pomak dernekleri yöneticileri ilgiyle izlediler.
İlyasağa Çiftliği Köyü muhtarı
Selayi Özdemir’in sempozyum
sonrası ikram ettiği ve İlyasağalı
kadınların keyif ve coşkuyla pişirdiği ayran, yoğurt, pekmez eşliğindeki Pomak akıtmaları çok
lezzetliydi.
İlyasağa Çiftliği Köyü’nün 120.
kuruluş yılını tebrik ediyor ve
Pomak dili, kültürünü sonsuza
dek yaşatmalarını diliyoruz.
İlyasağa çiftliği’nin 121. Kuruluş
Yılı Etkinlikleri’nde buluşmak
umuduyla. / 25.05.2014
Sarıyer ilçesine bağlı Gümüşdere köyü tarım arazisi özelleştirilmek isteniyor
4
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ
Haziran 2014
GÜMÜŞDERE POMAKLARINA ÖZELLEŞTİRME KISKACI
►Nilay VARDAR
İ
stanbul’un kent içinde tarım
yapılan son topraklarından
biri olan Tarım Bakanlığı’nın
“sulu özel ürün arazisi” olarak
kabul ettiği Sarıyer ilçesine bağlı
Gümüşdere köyü tarım arazisi
özelleştirilmek isteniyor.
Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun
8 Mayıs tarihli kararıyla Gümüşdere Köyü’nün tek tarım arazisi
590.343 metrekare yüzölçümlü
taşınmaz özelleştirme kapsamında satışa çıkarıldı.
İstanbul’un sebze meyve ihtiyacını karşılayan Gümüşdereliler
tek geçim kaynaklarının yok olmasına tepkili, Ziraat Mühendisleri Odası özelleştirme kararının
iptali için dava açacak.
Gümüşdere Köyü Güzelleştirme
ve Dayanışma Derneği’nden Beyhan Uzunçarşılı, bu tarım arazinde Türkiye’nin ilk sürdürülebilir kent tarım projesini yapmayı
planlarken özelleştirme kararı ile
şaşkınlığa uğradıklarını söyledi.
Mübadeleyle geldiler, köyü ıslah
ettiler
Gümüşdere sırtını Belgrat ormanlarına dayamış, Karadenize kıyısı
olan eski bir Rum yerleşim yeriydi.
1924’te mübadele sonucu Rumlar
köyü terk etmek zorunda kalınca
Selanik Karacaova mevki Fuştan
köyünden gelen Pomaklar köye
yerleştirildi. Hâlâ dillerini koruyan halk Selanik’te yaptıkları
bahçeciliği Gümüşdere’ye taşıdı.
Araziyi kendi imkânlarıyla ıslah
ederek tarım alanına çevirdi. Şu
anda büyük bölümünde açık
tarım, 90 bin hektarında da seracılık yapılıyor. Her çeşit sebze
meyve, süs bitkisi yetiştirilen ve
hayvancılık da yapılan topraklardan 632 kişi geçimini sağlıyor.
Hazine arazisi olan tarım alanlarında köylüler 1994’te köyün statüsünü kaybetmesiyle çok yüksek
ecrimisil (işgaliye) bedeli ödemeye başladı.
Bakanlık “sulu tarım arazisi” dedi
Gümüşdereliler daha önce köyün
bir bölümüne İSKİ’ye tahsis edi-
lerek yapılmak istenen “biyolojik
arıtma tesisi”ne karşı mücadele
etmişti. Ziraat Mühendisleri Odası’nın açtığı dava sonucu Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı, bu alanın “sulu özel ürün arazisi” olduğuna belirtmiş ve Kasım 2013’te
proje iptal olmuştu.
Köylüler tam mücadeleyi kazanmışken şimdi özelleştirilme tehdidi yaşıyor.
“Bakanlık tarım projemizi desteklemeli”
Ziraat mühendisi olan Beyhan
Uzunçarşılı, buranın statüsünü
Bakanlığın yükselttiğini hatırlatarak kentte kalan bu son tarım arazisinin korunması ve geliştirilmesi için yazdıkları projeyi bakanlığa sunacaklarını söyledi.
“İstanbul’un gıdasını sağlayan
son tarım arazisi için üniversite,
sivil toplum örgütleri halk ve bakanlığın ortaklığında Türkiye’nin
ilk sürdürülebilir kent tarım projesini yapmak istiyoruz. Bakanlıktan randevu talebinde bulunduk. Burada çiftçiler bakanlıktan
destek almadan modern yöntemlerle üretim yapıyor. Özellikle kadınlar çalışıyor. Buranın korunması, geliştirilmesi gerekirken
özelleştirilmek isteniyor. Bu sadece Gümüşderelilerin değil, buradaki gıdayı tüketen İstanbul’un
meselesi.”
“Toprak işleyenin olmalı”
Özelleştirmeye karşı dava açan
Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık
da “toprak işleyenin olmalı, rant
için gökdelen dikmek isteyenlerin
değil” diyor.
“Bu kadar verimli toprakları korumak, teknik ve üretimi daha
rantıbıl üretim projesine dönüştürmek yerine satmak istiyorlar.
Maliyenin hazine adına kayıtlı taşınmazı toprağı işleyen köylülere
makul bir fiyatta uygun taksitlerle
satmasına karşı değiliz. Toprak işleyenin olmalı.” (NV)
İmza Kampanyası Başlatıldı:
“Sarıyer-Gümüşdere Tarım
alanına sahip çıkılsın” başlığıyla Beyhan Uzunçarşılı tarafından İnternet üzerinden,
www.change.org adlı sitede
başlatılan imza kampanyasına
yoğun ilgi var.
Sadece bir imza yetmez elbette, ancak bu bir başlangıç
olabilir. (PS)
Haziran 2014
5
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ
Pomaklar Elmalı Köy Hayırında Buluştu
B
Elmalı Köy Hayrı
Çok Kalabalıktı
iga ya bağlı Elmalı Köy Hayrı, 11
Mayıs 2014 Pazar günü gerçekleşti...
Elmalı Köyü Hayrına civar komşu
Pomak köylerinin ilgisi oldukça yoğundu. Biga’dan ve komşu köylerden gelen halk büyük
bir kalabalık oluşturdu.
Biga Pomaklar Derneği yöneticileri olarak bu
köyü yalnız bırakmadık. Yönetim olarak köy
hayrında yerimizi aldık. Köyde köy halkı ile
söyleşilerde bulunduk. Pomak derneğimizi anlattık. Kısa zamanda tekrar Elmalı köyüne ziyarette bulunacağız.
Hazırlayan: İrfan ÇINAR
E
lmalı köyü hayırları bir başka oluyor. Yapısı itibarıyla köyün geniş ve büyük ve çok nüfuslu olması sebebiyle köy hayrı büyük bir şölen havasında gerçekleşiyor. Yemek çadırları köyün en tepe noktasında havadar bir yerde kurulduğu için herkes rahat bir
şekilde yemeklerini yiyebiliyor. Önce kadınların yemek yemesi gerçekleştiriliyor. Daha sonra
öğle namazını müteakip erkekler de yemeklerini rahat bir şekilde yiyor. Yemek sonrası meşe
ağaçlarının gölgesinde ve esen hafif lodos rüzgârın güzelliğiyle, misafirler uzun uzun ağaçların
gölgesinde sohbetlerini bitirmek istemeyip koyu bir muhabbete dalıyor. Bu meşe ağaçlarının
gölgesinden insanın canı oradan ayrılmak hiç mi hiç istemiyor. Bu anı yaşamak için buyurun
sizi Elmalı köyünde misafir edelim.
Çanakkale, Biga’ya bağlı köyler, sırasıyla her
yıl köy hayrını icra ederler. Bu köylere hayır
günü katılım oldukça yüksektir. Civar köylerden ve Biga merkezden halk yoğun bir şekilde ilgi gösterir. Köyde toplanan halk köy
meydanına sığmaz genelde. Hele ki dışarıdan gelen araçlara yer bulmak tam bir problem. Köy dışında, neredeyse kilometrelerce
sıra halinde park ediliyorlar.
Köy kahvehaneleri dolup taşar böyle günlerde. Bu hayırların bir diğer özelliği de insanlar burada buluşup hasret giderirler.
Birçoğu birbirlerini uzun zaman görmemişlerdir. Gerek kahvehanelerde gerekse köy
meydanında görüşen insanlar, hasret giderip
bol bol sohbet etme imkânı bulurlar.
Hazırlayan: İrfan Çınar
Biga’nın Pomak Köylerini Tanıtıyoruz
Biga’ya Bağlı Pomak köylerinden her ay bir köyü bu sayfada tanıtıyoruz
E
lmalı köyü… Bu sayımızda Biga - Elmalı Köyü’nü tanıtalım. 1877-78
Osmanlı-Rus Savaşı sonrası baskılara dayanamayan Pomak göçmenler, 1882 (Rumi 1298)
yılında, Bulgaristan’ın Filibe kasabası Bukfu, Rakavitsa, Drenova
köylerinden göç ederek, bugünkü
yerleşim birimini kurmuşlardır.
Ancak bu yıllarda köyün yakınlarındaki Fakara mevkiindeki Güveleroba denilen yer-de (şimdi
Yenice ilçesine bağlı) bir Yörük
grubu yaşamaktadır. Çevre ormanlık ve çalılıktır. Köy kurulur-
ken, köyün kurulduğu yerdeki
orman ve çalılıkların temizlenmesi sırasında bir tek yabani elma
görülünce, köye de ELMALI adı
verilmiştir. Elmalı köyü yerleşim
olarak geniş bir alana yayılmıştır
(7 adet mahallesi var). Köyün bir
ucundan bir ucuna yaya olarak
gitmek çok zordur. Elmalı köyüne gidebilmek için Biga’dan Aptiağa köyü istikametinden ve yine
Biga’dan Kırkgeçit-Yeşilköy istikametinden de gidebilir. (Alıntıwww.bigabiga.com)
Hazırlayan: İrfan ÇINAR
6
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ
Haziran 2014
BİGPOD, EXPOTROİA 2014’E KATILDI
BİGA POMAK KÜLTÜRÜNÜ TANITMA VE YAŞATMA
DERNEĞİ, 14 MAYIS 2014 ÇARŞAMBA GÜNÜ ÇANAKKALE Ç.T.S.O. ULUSLAR ARASI EXPOTROİA 2014
FUARI’NDA POMAK KÜLTÜRÜNÜ TANITMAK ÜZERE
STANDINI AÇTI
S
tandta geleneksel Pomak
kıyafeti giydirilen pomak
elbiseli kızlarımız yanında
1980 yıllara kadar Pomakların kullanmış olduğu eşyalar da sergilendi.
Bu eşyaların tamamı orijinal olup
Pomak köylerinde nenelerimizin
sandıklarından çıkarılıp bu sergiye
getirildi. Bu sergide nişan torbası,
mendil, çorap, heybe, namazla,
kuşak, karpa (başörtü) masa ör-
tüsü, yolluk gibi eşyalar sergilendi.
POMAK KADIN ELBİSELİ KIZLAR fuarda ilgi odağı idiler. Gelen
bütün misafirler bu kızlar ile fotoğraf çektirmeden ayrılmadılar. Fuarda Biga’ya ayrılan standta Biga
Pomaklar Derneği baş köşeye yerleştirildi. Her gelen misafir öncelikle Pomak derneğinin eşyalarını
inceleme fırsatı buldu. Hazırlayan: İrfan ÇINAR
Ç
anakkale EXPOTROİA
2014 Fuarı’nda PODEF’in
faaliyetleri doğrultusunda
yayın yapan Pomak- ların Sesi gazetesi büyük ilgi gördü. Standımızın en baş köşesine yerleştirdiğimiz
gazeteye gelen misafirler göz atıp
birer gazete aldılar. Gazetenin ilk
Pomak gazetesi olması büyük ilgi çekti. Gazete yanında bir de “POMAKLAR KİMDİR” yazılı broşürümüz de büyük dikkat çekti. Her
gelen ziyaretçi bu yazıdan da aldı. Yazıyı özellikle okuyacaklarını
belirttiler. Bu yazıyı İZMİR Pomak Derneği Başkanı Sayın Ercan
ÇONKBANKİR hazırlamıştır.
B
iga Belediye Başkanı İsmail
IŞIK, Çanakkale EXPOTROİA 2014 Fuarı’n- daki
standımız ziyaret etti. IŞIK, standta
bulunan Pomak eşyalarını ilgiyle inceledi. Her bir eşya için bilgi alan
IŞIK’a gerekli tüm bilgiler ayrıntılı
olarak sunuldu. Pomak kızlarının giymiş olduğu elbiseleri de inceleyen başkan, beraber hatıra fotoğrafı da çektirmeyi ihmal etmedi.
Pomak eşyalarının sergilendiği standını çok beğendiğini, bunların
mutlaka yaşatılması gerektiğini ifade etti. Bunların yaşatılması için
belediye olarak her türlü desteği verebileceklerini de belirten başkan
bu standın dizaynını kimin hazırladığını sordu. Bu standın hazırlanmasında emeği geçen Bşk Yard. Hayati YEL’e ve dernek üyemiz
Folklor Eğitmeni Ayşe TURAL’ın büyük katkılarının bulunduğunu
belirttik.
Hazırlayan: Hayati YEL
Ç
Ç
anakkale Milletvekili
Sayın
Mehmet
DANIŞ Biga Pomaklar Derneği’mizin standını
gezdi. Kendisine Pomak eşyaları hakkında geniş bilgiler verildi. Pomak eşyalarının hepsinin orijinal oduğu, üretimlerinin artık yapılamadığı bilgisini
verdik. Bu eşyaların nenelerimizin sandıklardan çıkarılarak
buraya getirilip sergilendiğini
belirttik. Sayın Milletvekili
Mehmet DANIŞ bu eşyaları
tek tek inceleyerek, üretimlerinin yapılması için yardım
edeceğini belirtti.
kanı Şadan DOĞAN da derneğinin standını ziyaret etti.
Sayın Milletvekili Mehmet
DANIŞ ile birlikte fuarı gezen
başkan kendisi de bir Pomak
olduğunu, Pomak eşyalarının
çok dikkat çekici bulduğunu
ve bunların mutlaka yaşatılması için gerekli çalışmaların
yapılmasını gerektiğini dernek
başkanı İrfan ÇINAR’a iletti.
Standta bulunan Pomak bebekleri de ilgi çekti. Bunların
yapımı için orijinal kumaşların
bozularak yapıldığını duyduklarında Sayın Milletvekilimiz
ve Sayın Biga TSO Başkanı
üzüntülerini belirttiler.
Biga’mızın önde gelen işadamlarından Biga T.S.O. Baş-
Hazırlayan: Fahrettin
ÇAKMAK
anakkale EXPOTROİA 2014 Fuarı’na Biga bölgesinden, dericilik ve ayakkabıcılık sektörü de standlarını açtılar. Biga
Halk Eğitim Müdürlüğü organizatörlüğünde çeşitli dallarda
stand açan sektörler şunlardır: Biga Baldo Pirinç Üreticileri, Biga Deri
Sanayi, Biga Cevizi Lokumu Üreticileri, Biga Peynir Tatlısı Üreticileri, Biga Bal Üreticileri ve deri ürünlerinden artan parçaları değerlendirip çanta, cüzdan ve kilim gibi eşyaların üretimini yapan Berat
Hanım da Biga bölgesi standında yerini aldı. PODEF tarafından çıkarılan Pomaklara ait gazeteyi ellerinden bırakmayan esnaf mensupları
gazetemizi büyük bir ilgi ile incelediler. Hazırlayan: İrfan ÇINAR
Haziran 2014
7
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ
POMAK DERNEKLERİ BİGA’DA BULUŞTU
Pomak dernekleri temsilcileri, Biga Belediye
Başkanı İsmail IŞIK’ı makamında ziyaret ettiler
P
OMAK Dernekleri Federasyonu Mayıs ayı toplantısını, Biga Pomak Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneği’nde (BİGPOD) gerçekleştirdi.
17 Mayıs 2014 Cumartesi günü
Türkiye’ nin çeşitli il ve ilçelerinden gelip Biga’da buluşan Pomak
dernekleri temsilcileri, dernekte
bir araya geldikten sonra ilk iş
olarak Biga’da yeni seçilen Belediye Başkanı İsmail IŞIK’ı makamında ziyaret ettiler. Ziyaretten sonra PODEF toplantısı yapıldı. Toplantıda çeşitli kararlar alındı. Alınan kararlar
arasında PODEF tanıtım kitapçığı
için her dernek kendi etkinliklerini ve gelecekte planlanan etkinlikler konusunda çalışma yapılması karara bağlandı. Derneğimize ayrıca Edirne’den de misafirimiz vardı. Edirne Pomak
Derneği Başkanı Yardımcısı
Metin BARBAROS ve Denetleme Kurulu Başkanı Cemil
BARBAROS, Bulgaristan Avrupa Pomak Enstitüsü Başkanı
EFREM MOLLOV, GAZETECİ
YAZAR GEORGİ ZELENGORA da katıldı.
Hazırlayan: İrfan ÇINAR
YEŞİLKÖY KÖYÜ GENÇLİĞİNİN DERNEĞİMİZE İLGİSİ YOĞUNDU
Y
eşilköy gençleri, organize ettikleri piknik
toplantısıyla bir ilki
gerçekleştirdiler. Bütün gençlerin aileleriyle birlikte katıldıkları piknik toplantısına, Biga
Pomak Kültürünü Tanıtma ve
Yaşatma Derneği başkanı olarak davet edilmem beni son derece gururlandırdı.
Yeşilköy gençleri, derneğimizle
birlikte ileride müthiş bir etkinlik gerçekleştirmek için söz birliği aldılar. Köy gençliği ile
birlikte harika dakikalar geçirdik. Gençlerin derneğimize ilgileri çok yoğundu. En kısa
P
OMAK Dernekleri Federasyonu’na bağlı Pomak
dernek başkanları 17
Mayıs 2014 Cumartesi günü
Türkiye’ nin çeşitli il ve ilçelerinden gelip Biga’da buluştu.
Pomak dernekleri temsilcileri,
dernekte bir araya geldikten
sonra ilk iş olarak Biga’ da yeni
seçilen Belediye Başkanı İsmail
IŞIK’ı makamında ziyaret ettiler. Yeni Belediye Başkanımız
Sayın İsmail IŞIK’ a tebriklerini
sunduktan sonra bilgi alışverişinde bulunuldu. Sıcak bir ortamda gerçekleşen toplantı,
ileride yapılması düşünülen et-
kinlikler hakkında hoşça bir sohbet havasında geçti. Biga Pomaklar Derneği Başkanı
İrfan Çınar ve PODEF Başkanı
Sayın Bayram ERAT, belediye
başkanına Pomaklar hakkında
geniş bilgiler verdi. Türkiye’de
6 ilde Pomakların bulunduğunu,
daha birçok derneğin kurulma
aşamasında olduğunu belirten
Başkan Erat, çok yakında
PODEF çatısı altında 10’larca
derneğin olacağı bilgisini de
verdi.
Hazırlayan: İrfan ÇINAR
zamanda Pomak derneğimiz
önderliğinde Yeşilköy olarak bir
etkinliğe imza atmamız gerektiği konusunda anlaşarak yanlarından ayrıldım.
Biga Pomak Kültürünü Tanıtma
ve Yaşatma Derneği yönetimi
adına köy gençliğine teşekkür
ediyorum. Biga’ ya bağlı Yeşilköy (Eski adı Çilingir Mahallesi) Bulgaristan’daki ilk adıdır
bu köyün. Çilingir İsmi, 1882
yılında Bulgaristan-Filibe-Çilingir köyünden gelmedir.
Hazırlayan: İrfan ÇİNAR
Biga’ya gelen konuklarımıza, Biga Pomaklar Derneği’nce
ilçemizin ve aynı zamanda Biga Pomaklar Derneği Yönetim
Kurulu Üyesi Sayın Hayri TULNAY’ın lokantasında öğle
yemeği verildi.
Konuklarımıza Biga’ya ve Pomaklara ait leziz yemeklerden
ikram edildi. Biga’nın yoğurdu ve peynir tatlısı da elbette
unutulmadı. Yemekten sonra lokanta önünde toplu fotoğraf
çekimi yapıldı.
8
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ
Haziran 2014
Karacaova’nın (Meglen) Bilinmeyen Tarihi
► Ahmet GÖKBAYRAK
K
aracaova, 1913 Balkan
Savaşı öncesi Osmanlı
egemenliğindeki Selanik
vilayetinin, Vodina kazasına
bağlı, 1924 nüfus mübadelesinden önce 26 tane Pomak, 16 tane
Bulgar, 7 tane Yörük, 1 tane Müslüman Ulah ve 3 tane Hıristiyan
Ulah olmak üzere 53 köyden oluşan bir nahiyeydi.
Antik çağda Almopia olarak bilinen, Eski Makedonya krallığının
17 ilinden biridir. Bölgenin adı
Yunan mitolojisine göre dev
kavim Almopi’lerden gelmektedir.(1)
6-7 yy’lar arasında, bölgeye (Belarus ile Kuzey Ukrayna civarlarıdan) Slav kabilesi Sagudetler
yerleşti ve Sagudet kabilesi Karacaova’ya “Мъглен-Mıglen” adını
verdi.(2) Zaman içinde Mıglen kelimesi Moglen/Meglen kelimelerine dönüşmüştür. Moglen kelimesi Slav dillerindeki “Mogla-Sis”
kelimesinden gelmektedir.
Bölgenin içinde aynı adı taşıyan
bir kale ve piskoposluk da vardı.
Voden/Karacaova, YUNANİSTAN - Orta MAKEDONYA (Ege Makedonyası): Türkçe “KARACAOVA”, “KARACAABAD” ve (“voda/su”dan) “VODİNA”, Bulgarca ve Slavik Makedonca’da “VODEN ve MEGLEN”
(Воден, Меглен), Eski Kilise Slavcasında “VODENA ve MIGLEN” (Водьнъ, Мъглен), Ulahça “VODINA” ve
“VUDENA”, Yunanca “EDESSA ve ALMOPİA” (Έδεσσα, Αλμωπία ), Batı dillerinde ise ‘KARADJOVA , KARATZOVA, MOGLENA ve MEGLEN.
1203 yılında Bulgar Çarı Kaloyan,
Karacaova Kalesi’ni (Slatino köyünde) tekrar fethetti.
1230 Mart’ında Çar II. Ivan
Asen’in Epirus despotunu yenmesi üzerine Vodina ve Karacaova
tekrar Bulgar İmparatorluğu’na
katıldı ve Epirus despotu Michael
Komnenos’un 1246’da şehri geri
almasına kadar onların hâkimiyetinde kaldı.
Bizans İmparatoru Yannis Çimiskes tarafında Doğu Bulgaristan’ın
fethinden sonra, 971 yılında Bulgar Patriği German (Germanos)
merkezini Karacaova içine taşıdı.
1014’de Bizans İmparatorluğu ile
yapılan Belasitza Savaşı’nda
(Doyran Gölü yakınları) Bulgar
Çarı Samuil’in ölümünden sonra
bölge, Bizans İmparatoru 2. Basil’in ordusu tarafından kuşatıldı.
Karacaova’da yaşayan Slavların
kabile reisi İlitsa liderliğindeki
uzun bir direnişin ardından Karacaova 1015 yılında Bizans’ın
eline geçti. Bizans yetkilileri bölgeye Pavlikanları ve Peçenekleri
yerleştirdi. Ohri Başpiskoposluğu
tarafından Karacaova’ya atanan
ve Karacaovalı İlaryon adıyla tanınan piskopos İlaryon, Karacaova’yı Pavlikanlardan ve Peçeneklerden temizledi.(3)
1350’de Bizans İmparatoru Ioannes Kantakuzenos şiddetli bir saldırı neticesinde buraya hâkim
olduysa da kısa bir süre sonra
Sırplar’a karşı başarısızlığa uğradı. Sırplar henüz tamir edilmemiş surları tamamen yıktılar, şehri
yağmaladılar ve kalenin diğer kısımlarını tahrip ettiler.
1018 yılından sonra Karacaova,
Ortodoks Metropolitliği Ohri başpiskoposluğuna bağlandı(4).
Çar Duşan, Vodina ve Vérroia’yı
(Karaferye) 1356’da kızı Irene ile
evlenen Radoslav Hlapen’e verdi.
İznik İmparatoru Ioannes Vatatzes
1251-1252’de Vodina’yı zaptetti.
Şehir pek çok defa el değiştirdikten sonra 1343’te Sırbistan kralı ve
imparatoru Çar Duşan tarafından
zaptedildi.
Osmanlı fethine kadar Vodina,
Sırplar’ın hâkimiyetinde kaldı.
Karacaova Kalesi Osmanlı fethi
sırasında tamamen tahrip oldu.
Kalenin kalıntıları Slatino (şimdiki
adı Hrisi) köyü yakınlarında yer
almaktadır.
Erken dönem Osmanlı tarihi Vodina’nın fethiyle ilgili oldukça karışık bilgiler içerir. Neşrî, Vodina ve
Çitroz’un (Kitros) fethinden söz
ederek bunun 1389 yılından
hemen sonra gerçekleştiğini belirtir (Târîh-i Cihannümâ, I, 310311). Eserini XVI. yüzyılın başlarında kaleme alan Kemalpaşazâde
şehrin, Üsküp’ün fethinin ardından 1391’de ele geçirildiğini
yazar. Oruç Bey ise buranın fethini
Üsküp ve Vidin’in zaptından sonraki bir tarihe koyar. Ancak Vidin,
Niğbolu Savaşı’nın hemen ardından 1396’da zaptedilmiştir. Âşıkpaşazâde de Vodina’nın Üsküp’ten
sonra fethedildiğini kabul ederek
bu olayı Yıldırım Bayezid’in Bursa’da yaptırdığı imaret, medrese
ve cami inşasını başlatmasından
(1391) önce zikreder. Hoca Sâdeddin Efendi, fethin Evrenos Bey’in
Çayhisar (Damasis) ve Yenişehir’i
(Larissa) aldığı yıl olan 1386’da
gerçekleştiğini öne sürer. Kuvvetli
bir ihtimale göre, doğru olan bu
son tarihin 1386-1387 kışı olarak
kabul edilmesidir(5).
18. yy ortalarında Fener Rum Patrikliğinin aldığı kararlar sonucunda
Karacaova’nın Bulgar ve Ulah nüfusunun çoğu, Metropolitlik (İlaryon’nun kurduğu kilise) liderliğinde İslam’a geçmiştir.
Haziran 2014
Bölge Osmanlılar tarafından Karacaabad/Karacaova adıyla anılmıştır. Yukarıda da değindiğimiz
gibi 6. yy’da buraya gelen Slav
kabileleri tarafından Moglena adı
verilmiş olup, “sisli/dumanlı yer”
anlamına gelmektedir. Osmanlı
ise hem ovaya sık sık çöken sis
nedeniyle hem de eski ismini çağrıştıracak şekilde bölgeyi Karacaova/Karacaabad olarak isimlendirmiştir.
Birtakım zatlar Karacaova adının,
burayı feth eden Karaca Paşa’nın
adından dolayı verildiğini iddia
etmektedir. Bu iddianın sahipleri
ortaya attıkları iddianın kaynağını
belirtemiyorlar. Tarihçiler, Selanik’in kuzey kısımlarının Kara Timurtaş Paşa tarafından fethedildiğini belirtmektedirler.
18. yy ortalarında ise Fener Rum
Patrikliğinin aldığı kararlar sonucunda yaşanan birtakım olaylar sebebiyle Karacaova’nın Bulgar ve
Ulah nüfusunun çoğu, Metropolitlik (İlaryon’nun kurduğu kilise) liderliğinde İslam’a geçmiştir.(6)
Metropolitlik kilisesi ise Müslümanlaşmadan sonra Katranitsa’ya
(bugün Pyrgi) taşınmıştır.
İngiliz bilim adamı ve diplomat
William Leake 1806 yılında Travels in Northern Greece (Kuzey
Yunanistan Gezileri) adlı kitabında Karacaova için şunları yazıyor:
“Moglena adı Yunan Psikopos
Moleşkadan veya bölgeye gelen
Slav kabileleri tarafından verilmiş
olabilir. Slavlar 9. yy’da Makedonya ovalarına yerleştiler ve burada yaşayan yerli halkı, Halkidi
Yarımadası’na sürdüler. Türklerin
Karacaovasında çoğunlukla İslam’a dönen Bulgarlar yaşıyorlar.”
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ
9
1831 yılında Selanik’te Fransız
konsülü olan Espri Mari Kuzineri’nin, Voyage dans la Macedoine
par Cousinery (Cousinery’nin
Makedonya Seyahatleri) adlı eserinde ise yine Hıristiyanlığa ve
Bulgarlara vurgu vardır.
“Karaca ovasını veya kara yeri
Bulgar mürtedler (Hristiyanlıktan
çıkıp İslama geçenler) dolduruyor.”
İngiliz yazar, öğretmen ve gezgin
olan Henry Fanshawe Tozer 1865
yılında yayınladığı Researches in
the Highlands of Turkey (Türkiye
Topraklarında Araştırmalar) adlı
eserinde Karacaova hakkında
şöyle yazıyor:
“Vodina’nın kuzeyindeki Pomakların yaşadığı, zamanında Müslümanlığa dönen binlerce Bulgarın
kolonisi olmuş Moglena (Karacaova) denilen bölgedir.”
19. yy sonları ve 20. yy başlarında
yapılan nüfus sayımlarında bölgede çoğunlukla Pomaklar, Bulgar Hıristiyanlar, Türkçe konuşan
Yörükler, Ulah Müslümanlar
(Nutyalı), Ulah Hıristiyanlar ve
Çingenelerin yaşadığı bir yer olduğu bilgilerini ediniyoruz.
Vodina kazası, Yenice Vardar ve
Gevgeli kazaları arasında bölünmüş fakat 1906 yılında Yenice
Vardar ve Vodina kazalarının birleşmesiyle Sabotsko merkezli Karacaova nahiyesi kurulmuştur.
Bölgede 20 Bulgar kilisesi ve 26
Fener eksharhlığına bağlı kilise
hizmet veriyordu.(7)
1913 Balkan Savaşlarında Vodina
ve Karacaova, Yunanistan topraklarına katılmıştır. Birinci Dünya
Savaşı sırasında bölge Güney
Makedonya cephesinin içinde yer
almaktadır. 1916 yılında Karacao-
6-7 yy’lar arasında, bölgeye (Belarus ile Kuzey Ukrayna civarlarıdan) Slav
kabilesi Sagudetler yerleşti ve Sagudet kabilesi Karacaova’ya “МъгленMıglen” adını verdi. Zaman içinde Mıglen kelimesi Moglen/Meglen kelimelerine dönüşmüştür. Moglen kelimesi Slav dillerindeki “Mogla-Sis”
kelimesinden gelmektedir.
va’nın bir dağı olan Kaymakçalan
dağlarından Bulgarlar ve Sırplar
Kaymakçalan Dağı Savaşı adını
verdikleri bir savaş yaşanmıştır.
1924’te Türkiye ve Yunanistan
arasında imzalanan Lozan Antlaşması ile bölgenin Müslüman nüfusu Türkiye’ye göç etmek
zorunda kaldı ve onların yerine
Küçük Asya ve Doğu Trakya’dan
gelen çok sayıda Yunan mülteci
yerleştirildi.
Karacaova nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Pomaklar,
anadilleri olan Pomakçayı dışarı
ile iletişimin sınırlı olduğu, izole
köylerdeki günlük hayatlarında
hâlâ kullanmaktadırlar. Pomakça
veya Bulgarca diye tabir ettikleri
dil, Güney Slav dillerine ve yine
bu aileden olan Makedonya Slavcasına benzemektedir (VodenSolun Slavic Dialect).
Karacaova’nın diğer bir Müslüman etnik unsuru olan Nutya
köylü Ulah topluluğu ise Romanya dili olan Romence’ye benzer Latin kökenli bir dil konuşmaktadırlar. Bugün bu dili konuşan sayılı kişi kalmıştır. Unutulmaya yüz tutmuş kayıp diller
arasındadır.
Karacaova Yörükleri ise anadil
olarak Türkçe konuşmaktadırlar.
Türkçenin yanında geneli Pomakça bilmekte ve anlamaktadır.
Notlar:
(1) William Smith. Dictionary of Greek and
Roman Biography and Mythology, 1867 –
Bizanslı coğrafyacı Stefanus’tan alıntı yapmıştır.
(2) Konstantin İreçek, Bulgarların tarihi
(3) Еvtimii Tırnovski, Prostranno jite na İlarion Meglenski
(4) İvan Snegarov, İstoria na Ohridskata arhiepiskopia
(5) Machiel Kiel, Vodina
(6) Todor Smovski, Izlamizacijata vo Tikveshko i Meglensko [Tikveş ve Karacaova
bölgelerinde İslamlaşma], Üsküp, 1984,
sayfa. 104
(7) Илюстрация Илинден, година 9, книга
9 (89), ноември, 1937, стр. 2.
10
İzmir ili, Bayındır ilçesine bağlı, Çınardibi Köyü
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ
Haziran 2014
POMAK KÖYLERİNİ TANIYALIM
►Hazırlayan: Dr. Sabri YÜKSEL
O
rada bir köy var uzakta. Eğer o köye
gidemiyorsak o köy bizim değildir.
İşte o köy anamın ve benim köyümdür. İzmir ili, Bayındır ilçesine bağlı, bugünkü
adı Çınardibi olan Rumeli Pomak Muhacirlerinin kurduğu (iskân edildiği) Osmaniye-Kavakalan köyüdür. Özbe öz Pomak köyüdür.
Bayındır ilçesine 28 kilometre uzaklıkta, 710
metre rakım yükseklikte, etrafı ormanlarla
kaplı bir dağ köyüdür. Köye 3 kafile halinde
katılım olmuştur.
İlk kafile halinde gelen aileler, anamın ailesi
de dahil (Kayıt hane no: 36 Macuriski-Macıroğulları lakaplı, şu andaki soyadı ŞİRİ) 93
Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus
Harbi’nden sonra, Bulgaristan’ın Filibe (bugünkü adı Plovdiv) ilinin Semine kasabasının
Drenovo (Direnova) ve Dupnisa (Dupnitsa)
köyündendir.
Daha sonra gelen ikinci ve üçüncü kafile yine
Filibe ilinin Lakavitsa ve Ustrisa köylerinden
gelmiştir. 1904 yılında yapılan ilk resmi nüfus
sayımına göre, ilk gelen kafile 46 haneden
oluşup 205 kişi Filibe doğumlu, kadın erkek
ve çocuktan oluşmaktadır. İkinci kafile 7 haneden oluşmakta, 1916 yılında deftere kayıt
olmuştur. Üçüncü kafile ise 1 haneden oluşup,
1926 yılında kayda geçmiştir. Yine 1927 yılında bir hane Filibe ilinden köye göç etmiştir.
Bulgar ve Rus mezaliminden canını kurtarmak için yola çıkan ilk kafile (46 hane-205
kişi) Edirne-İstanbul üzerinden muhtemelen
deniz yoluyla, İzmir-Foça ilçesine, bugün açık
cezaevi olarak kullanılan bölgeye gelmişler.
Burada 2-3 yıl kalmışlar, ancak burası deniz
kenarı olduğu için düşman deniz yoluyla
gelip, kendilerini rahatsız edeceğini düşünerek
buradan ayrılmışlar.
İzmir merkezi Hisar Camii’nde 6 ay kadar misafir edilmişler. Buradan hareketle İzmir-Ayrancılar köyü Mersinli kahve mevkisine
konuşlanmışlar. Ancak buranın toprağı kırmızı
ve sivrisinek çok olduğu için, biz burada açlık-
1960 yılında çekilen fotoğrafta, soldan sağa doğru ben
Doktor Sabri Yüksel, anam Safiye Yüksel, babam ve kardeşim.
tan ölürüz demişler ve burayı beğenmemişler.
İlk defa zeytini burada görüp yemişler, adına
“acı erik demişler. Buradan Bayındır Havuzbaşı ve Yakapınar (eski adı Uladı) köyü mıntıkasında iskân edilmek istenmiş, ancak
buraları da kabul etmemişler. (Burada şunu
belirtmek istiyorum: Pomaklar dürüst, çalışkan, saf, temiz, cengâver fakat biraz da AKSİdir.)
Gelenler katırlarını, koyunlarını ve keçilerini
beraberinde getirdikleri için, yerleşecekleri
yerin de anavatan toprakları gibi dağlık, ormanlık ve yayla olmasını istemişler. Bunun
üzerine iskân memuru bizim atalarımızı almış,
bugünkü adı Çınardibi olan (eski adı Kavakalan) köye getirmiştir. Burası Sarılar ve Kölemen Yörük aşiretlerinin yaylak yerleriymiş.
Yörükler dillerini bilmedikleri Pomaklarla geçinememişler ve yaylalarını terk etmek zorunda kalmışlar. 5 Mayıs ve 30 Mayıs 1893
tarihinde devlet tarafından Aydın Vilayeti, Bayındır kazasının Kavakalan adlı yerde iskân
olan Rumeli muhacirlerinin teşkil ettikleri karyenin (köy) Osmaniye adı ile isimlendirilmesi
teklif edilmiştir. Bu resmi belgelere göre Kavakalan-Çınardibi köyünün kuruluşunu 1893
yılı olarak kabul edebiliriz. Devletçe her haneye 1 dekar (1000 metrekare) ev yeri, 8 dekar
(8000 metrekare tarla) verilmiş.
Gelenlerin bazı yakınları Filibe’de köylerinde
kalmışlar. 1975 yılına kadar Filibe’de kalan
Tabak Kadir adında birisi Kavakalan köyü ile
Filibe arasında mektuplaşmayı sağlamış.
Tabak Kadir’in kızı yıllar önce aynı iletişimi
devam ettirmiştir.
Kaynak: Yerel Tarihçi, Öğretmen Necat ÇETİN (Fikiryolu net)
Çınardibi köyünde hâlâ sürdürülen bazı gelenekler şunlardır:
SİMİDAL: Yeni doğan bebeğe, genellikle bir ay içinde yapılan hayır yemeğidir. Fırında pişirilen ekmekler bir
tepsi içerisinde küçük küçük parçalara bölünür, bunun üzerine şeker
veya pekmez veya kızgın tereyağı
dökülür, karıştırılarak servis edilir.
FIDULKA: Yeni yeni yürümeye başlayan erkek çocukların sırtına taşıyabilecekleri kadar çalı-çırpı ve odun
gibi yakacak maddeleri yüklenir. Bu
malzemeyle pişirilen ekmek misafirlere dağıtılır. Bu olaya PRESTEPKA
denir.
MARUNİKİ: Akıtma denilen yiyecek,
odun ateşi üzerine kayrak taşı konur,
un ve suyun karıştırılmasıyla elde
edilen hamur bir kepçe ile kızgın kayrağın üzerine, orta kısmına dökülür
pişince üzerine tereyağı veya pekmez dökülür, rulo yapılarak afiyetle
yenir.
KAÇAMAK: Mısır unu bir tencerede
suyla karıştırılır, un hamur hale getirilir, hamur suyunu çekinceye kadar
karıştırılır. Pişince üzerine tereyağı
veya yoğurt dökülerek yenilir.
FURNİT: Askere gidecek oğlanın sırtında ekmek 4 parçaya bölünür.
Orada bulunanlara birer dilim dağıtılır.
Haziran 2014
11
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ
Yarım Asırlık “Pomak” Sevgisi ve “Göç Travması”
SES” (değişim, soya dönüş olarak
geçse de kelime, Rönesans anlamına da gelir) süreci, tarihte son
zorunlu göç kaderi olarak kalacaktır.
► Nesrin Osmanova
İSPOVA
► Nesrin Sipahi
KIRATLI
K
ronolojik olarak sıralamam gerekirse; Pomaklara olan sevgimin temelini, çocukluk yıllarım oluşturmaktadır. Bu bitmek bilmeyen
sevgimin mimarı ise Pomak olan
annemin dedesi Ali Ceylan’dır
(Cavlan).
Ali dedem kendisini Hıristiyanlaştırmak isteyen dönemin papazı
NOY’dan kaçarak merdiven altına saklanır ve daha sonra iyi bir
yaşam sürdürmek için Rodop
Dağları’nın Pomak köyü Çereşevo’den doğduğum köy Ustina’ya
5 km mesafede olan Kriçim köyüne yerleşir.
Topkapı arşivinden aldığım 855
senesine (yeni tarihe göre 1451’e)
ait E:5488 sayılı hüccete (belge)
göre, bu köy, Fatih Sultan Mehmet’in emriyle, Çandarlızade
Halil Hayrettin Paşa’nın torunu
Vezir Halil Paşa’ya verilmiş ve
böylece köyün hudutları tayin
edilmiştir. Ustina ve Kriçim, nüfusunun çoğu Türk olan köylerdir.
İki köyün iyi ilişkileri, dayanışma, dostluk ve düğünleri ise
Osmanlı tarihine geçmiştir. Osmanlıdan günümüze her Türkün
bir Bulgar ve her Bulgar’ın bir
Türk akrabası olabileceği gibi, bu
köylerde doğan çocukların da ben dahil- annesi Kriçim, babası
Ustinalı veya annesi Ustinalı, babası Kriçimlidir.
1972 yılında yapılan gönüllü göç
nedeniyle Pomaklar Türklerin evlerini satın aldıklarından bugün
bu köylerde Pomak nüfusu oldukça fazladır.
Balkan tarihinde siyasi, ekonomik
ve sosyal nedenlere bağlı göçler,
aynı nedenlerle ülkelerin dengelerini de bozmuştur. 1970’li yıllarda 5’er yıllık kalkınma planları
hedefleyen Bulgaristan devletinde
sanayileşme ilerledi ve insanların
yaşam düzeyi büyük ölçüde yükseldi.
Köyümüzde, geçmişte ortaokul olan okul, bugün USTİNA MÜSLÜMAN OKULU olarak faaliyet göstermekte, Bulgaristan’ın çeşitli bölgelerinden gelen gençlere mezun olduklarında İmam Hatip
Sertifikası vermektedir.
önünden başı açık geçmemeleri
için uyarıları ise, İslam inancını
taşıdığını kanıtlamaktadır.
Evin “kiler” denen bölümünde üst
üste konmuş sızdırma (kavurma)
tepsileri sadece bize değil, dağ
köylerinden gelen misafirlere de
sunulmaktaydı.
Pomak dedeme olan sevgim, topluca sülalesini Türkiye’ye göç ettirmesiyle devam ederken, 103
yaşında vefat etmeden önce TORUNUNUN TORUNU olan biricik kızım Özlem’in elinden su
içmesi ve 1988 yılında vefat eden
annemin, dedemin mezarına defnedilmesiyle duygusal anlamda
da sevgimi bütünleştirmiştir. İtiraf
etmem gerekirse, Pomak kimliği,
kültür ve geleneğine dair iyi hatıralarımla birlikte, yarım asırlık
Pomak sevgimin ikinci basamağını trajedi dolu tarihleri ve göç
serüvenleri oluşturmaktadır.
Pomak halkı dağlarda çok zor
yaşam mücadelesi veren ve geçimini hayvancılıkla sağlayan bir
halktır. Dedemizin de en büyük
uğraşısı hayvancılıktı. Bu nedenle
hayvan sevgisi günümüze dek sülalemizde önem arz etmektedir.
Dünya tarihi aslında aynı zamanda göçler tarihidir. Sosyal, siyasi ekonomik zorunlu, gönüllü
ve diğer nedenler sıralayabiliriz.
Balkanların incisi olan Pomaklar
ise, göçlerin her çeşidini yaşamışlardır. Orta Asya’dan başlayan kavimler göçü daha iyi yaşam
şartları aramak amacıyla diğer kıtalara yayılmış ve göçler sayesinde halklar birbirine karışmıştır.
İnsanlar daha iyi yaşam koşulları
ararken;
Annem ve teyzemlere, köy meydanında bulunan kahvelerin
1- Pomaklar dinlerini korumak
adına dağlara, en ücra yerlere
8 kardeş çocuğu olmamıza rağmen bize eşit ve sevecen davranması, eğitmesi; Ali dedemle ilgili
en güzel anılarımdır.
kaçarak çok zor şartlar altında
yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
2- İç göçlerden sonra ise 1934 yılında gönüllü olarak kaçmayı
denedilerse de birçoğu sınırda
öldürülmüşlerdir.
3- Zorunlu olan göç olgusunun en
ağırını ise 1877-78 OsmanlıRus Savaşı’nda vatanlarından
sürgün edilerek yaşamışlardır.
İlerleyen yıllarda da, Moskova’dan alınan direktifler doğrultusunda, dönemin başbakanı Todor
Jivkov’un sosyalizmin zaferi olarak tanımladığı ve Pomakların
isimlerinin değiştirilmesiyle başlayan “VIZRODİTELEN PRO-
Kriçim, annemin köyü.
Ancak göçler sayesinde Bulgaristan ekonomisi çöktü. Bugün Bulgar halkı da yaşam mücadelesi
vermek için diğer yabancı ülkelere giderek kendi vatanlarından
uzaklaşmışlardır.
TARİH TEKERRÜR ETTİ.
Onlar için de üzgünüm. Etnik
köken ne olursa olsun Bulgaristan
bizim doğduğumuz memleketimizdir. Olumsuzlukları yaşatan
yanlış yönetimlerdir, halklar değildir. Velikden/Paskalyada boyalı yumurtalar ikram edenlere,
bayramlarda baklava ile iade-i ziyaret yapılmaktadır.
GÖÇ TRAVMASINI, GÖÇ PSİKOLOJİSİNİ YAŞAYAN BİRİ
OLARAK, damdan düşenin halinden, damdan düşer anlarcasına;
POMAK HALKINA SEVGİ VE
SAYGILARIMLA.
12
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ
ПОЛОВИН ВЕК “ПОМАШКА
ОБИЧ” И “МИГРАЦИЯ - ТРАВМА”
►Несрин Османова ИСПОВА
А
ко бих направила хронология безкрайната ми
обич за помаците е от
детството ми. Причината за това
е дядото на майка ми помак Али
Джавлан от помашкото село Черешево Той се отказал на отец
Ной който е искал да го християнизира и се е скрил под стълбите
и след това за по добри условия
за живот се изселва в село Кричим което е 5 км за родното ми
село Устина. По заповед на
Фатих Султан Мехмет владател
на село Кричим е Везир Халил
паша внук на Чандарлъзаде
Халил Ибрахим паша. Документирано е очертанието на границите на селото за хубаввите
отношения между двете села солидарността и сватбите им. (855
год нова 1451 номер 5488) в Османлийската архива .Селата са с
повече турско население но след
доброволното изселване на турците през 1972 година ,домовете
им се продават на помаците. От
Османлийско време до днес тъй
както българите може би имат
турци роднини и турците може
би имат българи роднини. Също
така всяко дете родено в тези
села възможно е да има баща от
Устина и майка от Кричим
включително и аз, или майка от
Устина- баща от Кричим.
Възпитаването и доброто отношение на дядо към мен и братовчедите ми са най хубавите ми
спомени. Помаците живеят в
планините в доста тежки постояния занимават се със скотовъдство обичта към добитъка в
нашия род продължава и до
днес. Дядо предупреждяваше
майка ми и лелите ми да не минават през центъра на селото
където имаше кафенета ако не са
забулени. Това доказва ислямската му вяра.
В избата имаше много създърма
не само за нас но и за гостите
които винаги идваха от Родопите.
Обичта ми към дядо продължава
с изселването. Той живя до 103
години и изпи вода от ръчичката
на моята единственна дъщеричка Йозлем която му е пра
внучка, а това е важно за мюсюлманска вяря, понеже се вярва че
този факт е доказателство че ще
бъдеш в рая. Майка ми е погребена в гроба на дядо и това означава че обичта ми е съединена и
духовно и ще продължи докрай.
Трябва да призная че наред с
идентичността и традициите
другата причина да обичам помаците е трагичната им история.
Историята на света всъщност е
миграция. Причините са социални политически, економически, доброволни, задължителни
и други. От Азия започва масово
изселване за по добри условия за
живот и така народите се смесват.
Haziran 2014
3. Dünya Türk Forumunda Pomaklar da Anıldı
Bizi Ayakta Tutan Dilimiz
Müslüman Pomaklara kıyasla, Türkler dini konularda daha
uzaklar ve isim değiştirme sürecinde Pomaklar, Türklere
göre çok daha duyarlılar.
Помаците са перлите на Родопите, те са изживели всички от
причините за изселване.
1- за да си защитят религията са
избягали в планините.
2- през 1934 година доброволно
се опитват да избягат и са разстреляни на границата.
3- най тежката миграция е през
1877-78 година когато са изгонени от родината си.
Както преди и следващите години директивите са от Москова.
Въпреки че тогавашния партиен
и държавен ръководител Тодор
Живков определя ВЪЗРОДИТЕЛНИЯ ПРОЦЕС като победа
на социализма той не е успешен
и ще остане в историята като последната принудена миграция.
Причините за изселване понякога стават и причини за развала
на държавните баланси.
Тъй както и на България. Стремежите за петилетни планове
през 1970 година увеличиха с голяма степен стандарта на живота
и индустрията напредна но след
изселването лека полека всичко
се унищожи. Днес и българите
се отдалечават от родината си.
Жално ми е и за тях Ние сме етности но сме родени в България
тя ни е родната страна Лошите
управления са причините а не
народностите. На Великден получаваме боядисани яйца и козунак -на Байрам гостуваме с
БАКЛАВА Съжалявам ИСТОРИЯТА СЕ ПОВТОРИ ТОВА Е
МИГРАЦИЯ-ТРАВМА
Този
който е паднал от покрив само
той разбира положението на
същия-турска мъдрост
С обич и уважение на всички
ПОМАЦИ.
► Nesrin Osmanova İSPOVA
Nesrin Sipahi KIRATLI
T
ürk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi ve
Edirne Valiliğince düzenlenen 3. Dünya Türk Forumu
tarih ve kültür şehri olan Edirne’de, Ekmekçizade Ahmetpaşa
Kervansaray’da gerçekleştirildi.
TASAM Başkanı Süleyman Şensoy foruma 60 ülkeden 340 delegenin katıldığını ve çeşitli
sebeplerden 50’ye yakın delegenin de gelemediğini ifade etti.
Forumun ana temasını:
1) Türk Cumhuriyetleri, kültür
diplomasisi, turizm,
2) Türk-Ermeni ilişkileri, kamu
diplomasisi, fırsatlar ve riskler
oluşturdu.
Değerli hocam Sayın Prof. Dr.
Nevzat Yalçıntaş’ın “BİZİ
AYAKTA TUTAN DİLİMİZ VE
DİNİMİZDİR” sözleri, BULTÜRK Yönetim Kurulu Üyesi
olarak Bulgaristan’da yaşayan
Türklerin sorunlarını yansıtmama
ışık tutmuştur.
Bulgaristan’da Türkçe eğitim
müfredatında “seçmeli” ders olarak yer almasına rağmen, aileler
tarafından talep olmadığından,
okutulmamaktadır. Totaliter rejim baskı hissinden hâlâ kurtula-
mayan Bulgaristan Türkleri,
Milli Eğitim Bakanlığına öğrencilerin Türkçe eğitim görmesi
için dilekçe vermemektedirler.
Bu konuda Türkleri temsil eden
siyasi parti Hak ve Özgürlükler
Hareketi’nin desteği gerektiğini
ifade ettim.
Dinimize gelince, din kişinin, bireyin özgür iradesince olmalıdır.
Ancak Bulgaristan’da yaşayan
Müslüman Pomaklara kıyasla,
Türkler dini konularda daha
uzaklar ve isim değiştirme sürecinde Pomaklar, Türklere göre
çok daha duyarlılar. Direndiler,
hatta kayıp verdiler. 1972 gönüllü
göçünden sonra Türkiye tarafından destek görmeyen Pomak halkının o dönemde çoğu Hıristiyan
nüfusuna geçmiştir.
Bulgaristan’da yaşayan Türklerin
ayakta kalabilmeleri için diline
ve dinine sahip çıkmaları gerekmektedir.
Aksi takdirde 1989 sürecini anmamızın bir anlamı kalmayacaktır, zira yakın bir gelecekte,
gönüllü asimilasyon gerçekleşmiş olacaktır.
Konuk katılımcılar, TC Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba
Toplulukları Başkanı Sn. Gürsel
Dönmez tarafından ilgiyle karşılandı.
Haziran 2014
13
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ
TRAKYA’DA KAPIDAKİ KURAKLIK TEHDİDİ
kötü sürprizler hazırlayabiliyor.
Nitekim 1990’lı yıllarda da benzer bir olay yaşandığı için binlerce dekar çeltik tuzlu suyla
kavruldu. Büyük yatırımlar bağlamış olan ve borç batağı altında
ne yapacağını bilemez hale gelen
bazı büyük çiftçilerin intihar bile
ettiği bu yıllarda, Meriç Nehri’nin
suyunun değeri bir kez daha yakıcı bir biçimde ortaya çıktı.
► Hasan UYGUN
T
rakya, yeni bir yaza daha
kuraklık tehdidi altında
hazırlanıyor.
Son yıllarda küresel ısınma ve
diğer etkenlerle hava olaylarının
giderek düzensiz bir hal aldığı
Trakya’da, görüştüğümüz bazı
çiftçiler de bu durumu kaygıyla
onaylıyor.
Edirne ili Meriç ilçesi Küplü Nahiyesi’nden, telefonla ulaştığımız
bazı çiftçiler, çeltik tarlalarının
mayıs ayında geç yağan yağmurlar nedeniyle ekime hazırlanmasının geciktiğini belirterek, “Tüm
kış boyunca neredeyse bir damla
bile yağmur yağmadı, kar yağışı
önceki yılların çok altında kaldı.
Sadece soğuk ve ayaz var. Meyve
ağaçları dondan kavruldu. Oysa
eskiden kış aylarında metrelerce
kar yağardı.” dediler.
Trakya, her yıl kuraklık tehdidini
giderek hisseden bir bölge. Türkiye’nin diğer bazı bölgeleri gibi,
bu yıl da çok kurak bir kış geçirdi.
Ve ilkbaharda düşmesi gereken
yağmur çok geç düştü.
“Ergene Nehri sanayi atıklarına kurban edilmesin”
Bazı görüşlere göre Trakya’daki
kuraklık tehdidinin bir nedeni de
bilinçsiz, yanlış sulama.
Geçtiğimiz günlerde, Uzunköprü
Ticaret ve Sanayi Odası toplantı
salonunda “Tarım” konulu bir
panel gerçekleşti. Panelde konuşan Edirne Hamzadere Sulama
Birliği Başkanı Seçkin Şimşek,
çok kurak bir kışın geçtiğini belirterek, kuraklığın tarım alanında
gereğinden fazla yapılan sulamanın neden olduğunu ifade etti.
Özellikle çeltik tarlalarında yapılan sulamaya dikkat çeken Şimşek, “Türkiye genelinde olduğu
gibi Edirne’de de kuraklığın çok
fazla hissedildiği bir kış dönemi
geçirdik. Eğer biz üreticiler olarak
bu kuraklığın farkına varmazsak
sonumuzun iyi olacağını düşünmüyorum. Çeltik bitkisinde su ihtiyacını ele aldığımızda bir dekar
çeltik için ortalama bin 500 metreküp su gerekmektedir. Ama biz
bir dekar çeltik için 3 bin metreküp su kullanıyoruz. Bu da çeltik
bitkisinin ihtiyacı olan suyun iki
katını kullanmak anlamına geliyor. Böylece kuraklığın yaşandığı
ülkemizde çeltik sulamasına yetkililer tarafından önlem alınmalıdır”1 dedi.
Evet, yanlış tarım uygulamalarının yanı sıra, süregelen bilinçsiz
su tüketimi ve sanayi bölgelerinin
baskısı, deyim yerindeyse Trakya’yı can çekişmenin eşiğine getirdi. Ergene havzasının can
damarı Ergene Nehri’nin sanayi
atıklarına kurban edilmesi ise,
bölgede baraj suyuna talebi artırdı. Çiftçiler tarlalarının yanı
başlarından akıp giden Ergene
Nehri’nden değil de binlerce kilometre uzaklıktan gelen suyla çeltik ekiyorlar artık. Haliyle bu da
büyük su kayıplarını doğuruyor.
Sadece bu olsa iyi, barajlar öte
yandan Trakya’nın iklim dengesini de değiştiriyorlar.
Tabii bir de yeraltı suları var(dı)
Trakya’nın. 5-10 metre aşağıya
toprağın altına inmek yetiyordu
birçok bölgede. Fakat şimdilerde
300-400 metre aşağıya inmeyi gerektiriyor suya ulaşmak için.
Özellikle tekstil sanayinde, yıkamada kullanılan yeraltı suları,
ciddi bir su sıkıntısı doğruyor.
Uyarılarını Hürriyet gazetesinden
Yalçın Bayer’in de köşesine taşıdığı, Trakya Üniversitesi Su Uzmanı Prof. Halim Orta ise,
tehlikeye şu cümlelerle dikkat çekiyor: “Trakya’nın orta kesiminde
yeraltında, dünya kurulduğundan
beri oluşan 600 metrelik su katmanları vardır, bunun 400 metresi
içme, tarım ve sanayi için çekildi,
geriye 200 metrelik su kaldı; hâlâ
da çekmeye devam ediyoruz. Su
kaynakları yağmalanıyor. Ergene
Nehri’nde, bugün sanayi atıkları
yüzünden zehir akıyor. Felaket
kapıda… Uyarılarımızı kimsenin
dikkate aldığı yok!”2
Doğrudur, uyarıları kimsenin dikkate aldığı yok. Ne bu tarımsal
alanlarda hayatta kalmaya çalışan
çiftçiler ne bu tarımsal alanları sanayi atıklarıyla kirleten fabrika sahipleri ne de devlet yetkilileri.
Herkes elbirliği etmişçesine, Trakya’nın en hızlı bir şekilde tüketilmesi konusunda sözleşmiş gibi.
Eh, yeraltı suları tükenince ne olacaktı? Elbette yine nehirlere göz
dikilecekti. İşte bu “çılgın” projelerden biri de Çorlu’ya Meriç
Nehri’den su götürme projesi.
“Meriç Nehri’nin suyu Trakya
halkınındır”
Nisan ayında yaptığı açıklamada,
Meriç’ten su getirme projesinin
fikren kabul edildiğini belirten
Tekirdağ Valisi Ali Yerlikaya,
“Günlük saniyede 7.2 metreküp
su gerekli. Bunu sağlarsak, tüm
yeraltı sularımızın havzalarını ka3
patacağız” dedi.
Trakya’da, özellikle Enez Havzası’nda 1990’lı yılları yaşayan çiftçiler o günleri hiç unutmadılar.
Geçtiği bölgelerde barajlar yapılması suretiyle, Bulgaristan tarafından da özgürlüğü elinden
alınan Meriç Nehri, özellikle yağmurun yeteri kadar düşmediği yıllarda
neredeyse
tamamen
kuruyor. Deniz seviyesiyle eşitlendiği Enez Havzası’nda ise,
deniz suyuyla dolarak çeltikçilere
Bugün ise Trakya Ovası’nın can
damarı Meriç Nehri’nin suyunun
bir kısmına Çorlu’daki sanayi
bölgeleri göz dikmiş durumda.
Yıldan yıla kuraklık tehdidinin
arttığı böyle bir dönemde, Trakya
köylüsü yeraltı suları gibi Meriç
Nehri’nin sularını da kaybetmek
istemiyorsa, bu çözüme itiraz etmeli, “Meriç Nehri’nin suyu
Trakya halkınındır” diyerek
karşı durmalıdır.
Türkiye’nin en verimli tarım arazilerinin kaderi, elbette bütün Türkiye’yi de ilgilendirmelidir. Pirinç
ve ayçiçeği deposu Trakya’nın
önümüzdeki yıllarda kuraklığa
daha da teslim olmaması, tarımsal
üretimin hem Trakya köylüsünü
gelir anlamında tatmin etmesi
hem de buradan sofralarındaki pirinci sağlayan tüketicinin sağlıklı
bir ürün tüketebilmesi için, üreticiyle tüketicinin elbirliği yapması
zaruridir.
Kimyasal atıkların aleni bir şekilde akıtıldığı ve çevresine zehir
saçan Ergene Nehri, artan su talebine bağlı olarak kimi yerlerde
“mecburi” olarak sulamada kullanılıyor. İşte, bu kimyasal atıklarla
“mecburi” bir şekilde sulanan çeltik tarlalarında yetişen pirincin
sofralarımızı daha fazla süslemesini istemiyorsak, Trakya’nın çölleştirilmesi, Meriç Nehri’nin
sularının bir kısmının Çorlu’daki
sanayi bölgelerine akıtılması ve
Ergene’nin geri dönülmez bir şekilde çevresel tahribatlar yapmadan bir an önce temizlenmesi
konusunda duyarlı olmalıyız.
Yoksa Trakya ölürken tüm Türkiye de ölecek, bunun farkında
değil miyiz?
——————————
http://trakya-gazetesi.net/ekonomi/simsekten-carpici-kuraklik-tanimi.html
2 http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/
8410489_p.asp
(3) http://emlakkulisi.com/ali-yerlikaya-tekirdag-osblere-meric-nehrinden-su-getirilecek/248153
1
14
“ЕЗИКА И РЕЛИГИЯТА НИ
ДЪРЖИ ИЗПРАВЕНИ НА КРАК”
► Несрин Османова Испова
Несрин Сипахи Къратлъ
Т
урски Азиатски Център
за Стратегически изследвания и управителството на културния и исторически град Одрин проведоха
организация 3 и WORLD TURKIC FORUM в Екмекчизаде
Керван Сарай. Президентът на
ТАСАМ –Турски Азиатски
Център за Стратегически Изследвания Сюлейман Шенсой,
заяви че присъстваха 340 делегати от 60 страни и около 50 делегати не са дошли по различни
причини. Основната тема на
форума е:
1- Тюрки Републики, (WORLD
TURKIC) културна дипломация, туризм.
2-Турски-арменски отношения,
публична дипломация, възможности, рискове.
Думите на уважаеми господин
Проф Др Невзат Йалчънташ
“ЕЗИКА И РЕЛИГИЯТА НИ
ДЪРЖИ ИЗПРАВЕНИ НА
КРАК” осветлиха изразението
ми като член на управителния
съвет на БУЛТЮРК за проблемите на турското малцинство в
България.
В учебната програма въпреки
че турския език е “избираем
“семействата не подписват
BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
KARACAOVA MÜBADİLLERİ
“KAVUŞMASI” İPTAL EDİLDİ
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ
молбu до Министерството на
Образованието понеже все още
чувстват натиска на тоталитарния режим. Политическата партия
ДПС
преставляваща
правата на турското малцинство трябва да ги подкрепи. А
когато става въпрос за религията тя е по свободна воля.
Живеещи мюсюлмани помаци
в България са по религиозни от
турците и именно по време на
всички възродителни процеси
те бяха още по чувствителни
,противопоставиха се и дори
дадоха жертви . След доброволната миграция през 1972 година, останалите турци в
България и Република Турция
не подкрепиха помаците и по
вечето приеха християнска
вяра.
Турците живеещи в България
да си съхранят езика и религията. В противен случай възпоменяването за Възродителния Процес няма да има никакъв смисъл. Защото в близко
бъдеще те ще бъдат вече доброволно асимилирани.
Темата беше посрещната с интерес от участниците на Форума и от Заместник председателя на Турците в чужбина и
свързаната общност Др Гюрсел
Дйонмез от Министерството в
АНКАРА.
“Birleşmiş Milletler eğitim, bilim ve kültür örgütü UNESCO'nun hazırladığı
dünya dil atlası, yok olmanın eşiğindeki dilleri açıkladı. Dil atlası, Türkiye'de
konuşulan 15 dilin kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu, 3 dilin ise
çoktan yok olduğunu ortaya koydu.” (www.ntvmsnbc.com/)
Peki, kaybolma tehlikesi içinde olan dillerden birinin de Pomakça olduğunu
biliyor muydunuz?
Anadiline sahip çık! Yaşa, yaşat! Çünkü anadili, insanın anavatanıdır!
Haziran 2014
►HABER MERKEZİ
B
u yıl Bilecik ili Vezirhan ilçesinde 5. yapılması planan Geleneksel “Karacaova Mübadilleri” kavuşması Soma’da yaşanan maden katliamı nedeniyle iptal edildi.
Facebook’taki Karacaova Mübadilleri grubunun sözcülerinden Hüseyin Aynalı tarafından yapılan açıklamaya göre, 18 Mayıs Pazar
günü planlanan buluşma, Vezirhan Belediyesi’yle aldıkları ortak
karar gereğince iptal edildi.
Aynalı’nın açıklaması şöyle: “Değerli Karacaovalıların bilgilerine.
Soma’da hayatlarını kaybeden madenci kardeşlerimizin matemini
tutuyoruz, bu nedenle 5. Karacaova Mübadilleri (Vezirhan) kavuşmamız iptal edilmiştir.”
Kavuşma için ise, şimdilik yeni bir tarih belirlenmedi. Yeni buluşmanın henüz netlik kazanmadığını belirten Aynalı, gelişmelerin Facebook’taki grupların takip edilebileceğini belirtti.
GAZETENE SAHİP ÇIK!
ABONE OL!
BAYİ OL!
OKU, OKUT!*
*İLETİŞİM
Mehmet Demir
053165022
[email protected]
Hasan Uygun
05374192156
[email protected]
[email protected]
Haziran 2014
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ
► Ahmet GÖKBAYRAK
Ç
akır İmyan, Prebadişte’den1 kırk tane
Reşad altınıyla gelmişti Erdek’e. Zamanında Bulgar komşusu Lençe’den
öğrendiği terzilikle, köylüsüne elbise dikmiş,
hem de başkalarına yevmiyeci gidip biber,
mısır kazarak kazanmıştı onları. Ne emekleri
vardı... Gözü gibi saklıyordu.
Oğlu Molla Hasan mübadele esnasında çetelere kaptırmamak için kendi altınlarını ahırdaki duvara saklamış, yanına almamıştı. Nasıl
olsa bir gün savaş bitecek ve köyümüze geri
döneceğiz düşüncesiyle. Ama Çakır İmyan kıyamadı, uçkurunda saklayarak getirmişti altınlarını.
KIVANMAYASIN
BRE AGO
İbretlik, yaşanmış
Pomak hikâyeleri...
uğrar ve yine hakkı olan zeytinliği ister, bağrışırlar çağrışırlar, en sonunda biçare gözü
yaşlı köye dönerdi.
Sadece bir tane ağabeyi vardı Çakır İmyan’ın.
Olmaz olsun... İmyan ne kadar uysal ve merhametli bir insansa ağabeyi Salih o kadar
hırslı, inatçı ve nemrut bir adamdı. Hatta denir
ki mübadele esnasında mal beyanı yapılırken,
memurlara rüşvet vermiş, sahip olduğundan
daha fazla mal beyan ettirmiş. Selanik’ten geldiklerinde ise köye yerleşip rençperlik yapacağına, aklınca kasabada kalmanın daha iyi
olduğunu ve onun nimetlerinden faydalanmayı
düşünerek Erdek’e yerleşmişti. Mübadele’nin
sıkıntılı zamanını fırsat bilerek türlü dalaverelerle kendi memleketlisi bazı Pomakların ve
Giritlilerin mallarını değerinden düşük fiyata
satın almıştı. Ahalisi Pomaklar arasında da pek
2
sevilmeyen bu adam, Sali Jilkuf olarak anılırdı.
“Hakkımı ver ago hakkımı. Bilirsin nasıl kazandım ben o altınları. Sana emeklerimi, göz
nurlarımı verdim. Niye böyle yaparsın. Günah
değil mi? Kul hakkı yiyorsun. Allah kabul
etmez. Ateş mekânın olacak. Hayır görmezsin.”
Jilko Sali biliyordu kardeşinin elindeki altınları. Bu aralar sık sık Gonya3 köyünde yaşayan
kardeşi İmyan’ı ziyaret ediyordu. Hayra alamet değildi bu sık ziyaretler, ama ne de olsa
ağabeyiydi, aynı anadan düşmüşler!..
Molla Hasan’ın molla sabrı tükenmişti artık.
Annesine, dayısıyla bir de kendisinin konuşmak istediğini söyledi.
Her seferinde İmyan’a Gonya’dan iki bin
ağaçlık bir zeytin merası almak istediğinden
bahsediyor, fakat parasının yetmediğinden yakınıyordu. Her seferinde ona altınları vermesini, merayı aldığında hakkı neyse vereceğine
Allah, Mushaf üstüne yemin ediyordu. Çakır
İmyan’ın torunu Süleyman, sık sık uğrayan
yaşlı Sali dayısından rahatsız olmuştu. “Bu lisitsa’nın (tilki) ne işi var hep burada. Nanumun (ninemin) altınları için geliyor,
biliyorum. Kandıracak kadını.” dedi bir gün
babası Molla Hasan’a.
Molla Hasan durumun farkındaydı, fakat dayısı olduğu için bir şey diyemiyordu. Ne var
ki gel zaman git zaman Salih Aga İmyan’ı
ikna etmeyi başardı. Zavallı İmyan, ağabeyinin eline teker teker kırk tane altın lirayı saydı.
Aslında altınları değil de, göz nurlarını, alın
terlerini sayıyordu teker teker o kâfir ağabeyine.
Aga Sali iki bin ağaçlık zeytinliği almasına almıştı fakat İmyan’a hak ettiği sayıda zeytinliği
vermedi. O zamanlarda kırk altınla beş yüz
ağaç zeytinlik alınıyordu. İki bin ağaç zeytinlikten yüz elli ağaç sapa bir yer vermişti sadece.
Çakır İmyan her hafta pazartesi günü kurulan
pazar için Erdek’e gelir ve ağabeyinin evine
Aga Sali her defasında, “Siktar buok (Siktir
bok)! Senin hakkın işte o kadar. O altınlarla
sanarsın mera sahibi mi olcaktın stara Mitra
(yaşlı gâvur kadını)” diyerek kardeşini azarlıyor, ona hakaret ediyor, koca kadını ağlatıyordu.
İmyan ise, “Kıvanmayasın bre ago, kıvanmayasın. Bastığın toprak ateş olsun, ayağınla giresin başınla çıkasın,” diyerek intizar
ediyordu.
Çakır İmyan, “Aman oğlum. Gitmeyesin
sakın. Zare (zira) kavga edersiniz. O senin
dayın. Biz kardeşiz elbet anlaşacağız,” diyerek gitmesine izin vermedi.
Fakat bir hafta sonra tekrar annesinin ağlayarak eve geldiğini gören Molla Hasan bu sefer
küplere bindi. Oğlu Süleyman’ı ve kardeşi
Abdullah’ı da yanına alıp dayısı Aga Sali’yi
bulmaya gittiler. Merada çalıştığını haber aldılar. Aga Sali o sırada tuttuğu işçilerle zeytinliği kazdırıyordu. Birinin ona seslendiğini
işitti.
Molla Hasan, “Bre dayı anamın hakkını niçin
vermezsin. Hep ağlayarak eve geliyor. Anam
altınları böyle yapasın diye mi verdi. Kul
hakkı yiyorsun. Ahirette hesabını verirsin.”
diye çıkıştı.
Aga Sali; “Hu bre kaureni (gâvurlar). Ne diklenirsiniz bana. Anana bütün zeytinliği mi vereydim. Sanki o altınlarla mera sahibi
olacaktı?” İşaret parmağıyla gösterdi; “Na
orda ananın hakkı. Bir tane dahi zeytin ağacı
alamazsınız benden,” diyerek yere tükürdü.
Bu hareketine çok sinirlenen Abdullah, dayısının yakasına yapışıp tartaklamaya başladı. O
arada sıyrılan Aga Sali işçilerin çalıştığı yere
doğru koşarak, ıslık çaldı. İşçilere; “Bre ben
size boşuna mı para veririm. Atın bu Bulgar
gâvurlarını buradan.” diyerek emirler yağdırdı.
15
İşçiler koşar adımlarla gelirken içlerinden bir
tanesi bir arkadaşlarını durdurdu. “Durun be
yav. Bu bizim Molla Hasan’dır. Katiyen dokunmayın.”
Molla Hasan da telaşlanan Süleyman’a ve kardeşine dönerek, “Korkmayın bunlar bizim Pomaklardandır.” dedi.
İşçilerden Yusuf, “Aga Hasan, hiç bulaşmayın
bu adama. Bütün millet biliyor bu herifi.” diye
uyardı.
Molla Hasan itiraz etti. “Ah bre Yusuf Paçenuf4 aldattı dayım bizi. Anamın, gençliğinden
beri çalışarak yaptığı altınları aldı. Anama
hakkın neyse vereceğim dedi. Ama vermedi.
O altınlarla ben beş yüz ağaç zeytinlik alırdım
be yav.”
Yusuf Paçenuf, “Hasan abi sen Molla adamsın. Daha iyi bilirsin” dedi, onu sakinleştirmeye çalışarak. “Kul hakkı bu çıkar. Ondan
çıkmazsa çocuklarında torunlarından çıkar.
Hadi şimdi gidin siz. Hiç uğraşmayın bu herifle.”
Olayın büyümesini istemeyen Molla Hasan
oğlunu ve kardeşini alarak eve koyuldu. Eve
geldiklerinde Çakır İmyan neler olduğunu
sordu. Oğullarının ve torunun yüz ifadelerine
bakılırsa durum hayra alamet değildi.
Molla Hasan, “Ana, dayım iflah olmaz. Hakkını katiyen helal etmeyesin. O bahçe ateş
olsun içinde yansın star pop (o yaşlı papaz).”
dedi anasına.
Hakkının yenmesini hazmedemeyen İmyan’a
bir vakit sonra üzüntüden inme indi ve kısa
zaman sonra hayatını kaybetti. Hastalığı sırasında hemen hemen her gün kardeşinin yanına
geliyor, ondan helâllik istiyordu Sali Aga.
İmyan ise helâllik isteyen ağabeyinden ısrarla
hakkını istiyordu. Ağabeyi, “Senin hakkın o kadar be kardeşim.
Yapma böyle,” diyerek yumuşak tavırlarla İmyan’ı helâllik vermesi için ikna etmeye çalışıyordu. Fakat Çakır İmyan hakkını helâl
etmedi.
Gel zaman git zaman bir dört sene sonra merasında çalıştıktan sonra öğlen güneşinden korunmak isteyen Aga Sali, biraz da kestirmek
için atın bağlı olduğu at arabasının altına yattı.
Atın ağaca bağlı olduğunu ve hareket edemeyeceğini düşünen Aga Sali, mışıl mışıl uyku
çektiği anda atın hareket etmesi sonucu at arabası tekerlerinin altında kalarak can verdi.
Ölüsünü bir gün sonra, kardeşini ağlatıp hakkını vermediği merasından kaldırdılar ve Erdek’e defnettiler.
---------------------------Notlar:
Ago: Abim.
İmyan: Ümmühan adının Pomakça söylenişi.
(1) Prebadişte: Selanik-Karacaova’nın bir köyü. Şimdiki adı
Sosandra.
(2) Sali Jilkuf: Pomakça ad ve sülale adı.
(3) Gonya: Erdek-Ocaklar köyünün Rumca adı.
(4) Yusuf Paçenuf: Pomakça ad ve sülale adı.
16
ГЛАСЪТ НА ПОМАЦИТЕ • GLASIT NA POMATSİTE • POMAKLARIN SESİ
Haziran 2014
Karacaova Mutfağı
∎ Loznik - Asma Yaprağında Göçmen Pidesi
► Jülide BAŞKUR
A
nnemin bir zamanlar annesi tarafından yaptığını
ve o tadı asla unutamadığını söylediği pide. Şimdi ben ona
yapıp götüreceğim ve acaba sınavdan geçecek miyim, bilmiyorum.
Annem Dramalı olduğundan
gelin geldiği Karacaovalıların
yemek kültürüne pek yabancı olmasa gerek. Ancak farklılıklar da
yok değil. Mesela babaannemin
bu yemeği yaptığını hatırlamıyorum. Bu aynı zamanda Pomak
kültüründe de karşımıza çıkan bir
Malzemeler
Yapılışı:
pide ve bence mükemmel.
Eee... ne demişler ne varsa
eskilerde var. Asma yaprağının ekşi tadıyla mısır
ununun birlikteliği muhteşem. Bu satırları yazarken
bile mutfağı dolduran asma
yaprağının kokusu eve ayrı
bir ruh veriyor. Çeşitli şekillerde tabii ki yapılıyor bu
pide, biraz yoğunluğunu
almak için beyaz un kullanıyorlar. Ben sadece mısır
unu kullandım. Genelde
taze asma yaprağı ile yapılıyor. Ekşi olanı makbul
oluyor, fakat ekşi ayranım
olmadığı için yoğurt kullandım. Ve yoğurt da kullanılabiliyor, o zaman biraz
limon ilave ediliyor. İçine
pırasa ve maydanoz, taze
nane, taze soğan kullanabilirsiniz. Bunlar da sizin
zevkinize kalmış. Ben taze
nane, taze soğan ve pırasayı
tercih ettim. Bazı tariflerde
karbonat ve yumurta da var,
ama bana yumurta ve karbonat sanki işin özü değilmiş gibi geldi ve bunları da
kullanmadım. Yani anlayacağınız daha yalın halini
yapmak istedim ve sonuç,
eşim ve kızım için mükemmel oldu. Şimdi sıra annemde, bakalım bilirkişi ne
diyecek. Hepinize lezzet
dolu günler dileğiyle.
∎ 2 Su Bardağı Mısır Unu
∎ Taze Asma Yaprağı
∎ 2 Fincan Sıvı Yağ
∎ 1 Su Bardağı Yoğurt
soğan ve pırasa ince ince doğranır.
Yoğurt
ve
un
karışımına
ilave
ediYoğurt bir kasede iyice çırpılır ve
mısır unu ilave edilir. Daha sonra lir, pul biber ve tuz, şeker de katılarak son halini alan karışım
yağ konur ve iyice yedirilir.
hazırdır.
Bu karışım koyu boza kıvamında
olacaktır. Ben bunun için ilaveten Yağladığınız teflon tavaya yıkanyoğurt suyu kullandım ve kıvamı mış asma yaprakları dizilir ve şetutturdum.
kildeki gibi karışım dökülür üzeri
Bir başka yerde taze nane, taze tekrar asma yaprakları ile kapatı-
Bir zamanlar...
Pomak Diyarları
► Karacaova’nın Trestenik köyü.
Bugünkü adı Thiriopetra. Bir
zamanlar bir Pomak diyarı
olan bu köyde artık Türkiye’den göç eden Rumlar yaşıyor. Türkiye ile Yunanistan
arasında 1923 yılında imzalanan nüfus mübadalesi anlaşmasına göre, Trestanik köyünde yaşayan Pomaklar da
Türkiye’ye göç etti. Bir süre
Tekirdağ’a yerleştirilen Trestanik köyü sakinleri, daha sonra
kalıcı olarak Edirne ili, Meriç
ilçesi. Küplü
Nahiyesi’ne
iskân edildi.
► Fotoğrafta da görülen köyün
ortasındaki sarnıç, Trestenik
köyünün çok eski bir yerleşim
yeri olduğunu gösteriyor.
∎ 1 Su Bardağı Yoğurt Suyu
∎ 1 Çay kaşığı Pul Biber
∎ 1 Tatlı Kaşığı Toz Şeker
∎ 1 Tatlı Kaşığı Tuz
lır. Eskiden korda ve kuzinelerde
pişen bu pide ne yazık ki günümüzde odun ateşinden mahrum
bir şekilde evlerimizde aygaz üstlerinde pişmeye mahkûm.
∎ 3-4 Adet Taze Soğan
∎ 1 Adet Pırasa
∎ 3 Dal Taze Nane
dim. Güzel sonuç aldım, ama siz
isterseniz fırında da pişirebilirsiniz. Bu güzel anılarda kalan ve
klasiklere karışmış pideyi hiç olmazsa bir kere denemenizi ve çoOlsun, buna da şükür. Ben ocak cuklarınıza tattırmanızı tavsiye
üzerinde çevirerek ve kontrol ede- ediyorum. Babaannelerimizin, anrek pişirdim, bir tarafı kızarınca neannelerimizin hatırına! Hepiters yüz edip diğer tarafını pişir- nize lezzet dolu günler dileğiyle.

Benzer belgeler

pomaklarin_sesi_7 - pomakların sesi gazetesi

pomaklarin_sesi_7 - pomakların sesi gazetesi vazgeçilmezimizdir. Dilimizi ve kültürümüzü yaşatmak, tozlu sayfalarda, arşivlerde kalan tarihimizi ortaya çıkarmak için attığımız bu adımların “tarafsız” bilim insanlarına da ışık olmasını diliyor...

Detaylı

Добре дошил Помаци! - pomakların sesi gazetesi

Добре дошил Помаци! - pomakların sesi gazetesi siyasete malzeme edilmemesidir. Çünkü edenler var! tam da bu işlevi görüyor. Gelecekte matbuu yayınlar artacaktır elbette. Günü-

Detaylı

pomaklarin_sesi_3 - pomakların sesi gazetesi

pomaklarin_sesi_3 - pomakların sesi gazetesi Gazetemize abone olarak bu heyecanı sizler de yaşamak ister misiniz? 

Detaylı

pomaklarin_sesi_5 - pomakların sesi gazetesi

pomaklarin_sesi_5 - pomakların sesi gazetesi heyecanı siz okurlarıyla da paylaşmak istiyor. Gazetemize abone olarak bu heyecanı sizler de yaşamak ister misiniz? 

Detaylı

pomaklarin_sesi_2 - pomakların sesi gazetesi

pomaklarin_sesi_2 - pomakların sesi gazetesi heyecanı siz okurlarıyla da paylaşmak istiyor. Gazetemize abone olarak bu heyecanı sizler de yaşamak ister misiniz? 

Detaylı