Pdf Formatı

Transkript

Pdf Formatı
İNTES Genç Yöneticiler
Grubu 3.Şantiye'den
Dönüyoruz Etkinliğini
Düzenledi.
İGY Başkanı Burak Çelik ve Başkan Yardımcıları Emrah Yaykıran ve Emre Güray 3. Şantiye'den dönüyoruz etkinliğine
ev sahipliği yaptı. Etkinliğe grup üyeleri ve İNTES üyelerinin temsilcileri, Türkiye Genç İşadamları Derneği Yönetim
Kurulu Üyeleri iştirak etti. Basın mensuplarının da katıldığı etkinlikte Başkan Burak Çelik ve İGY üyeleri sektörün
sorunlarını ve Türkiye'nin yanı başında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
Ey
yükselen nesil!
Gelecek
sizindir...
Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Gazetesi • Yıl 2015 Sayı: 39 / Yıl: 10 • ISSN: 1304 - 7183
“KENDI KONUNUZDA EN IYISI OLUN. İŞINIZDE TUTKUYU BULMAK LAZIM SANIRIM.”
Ankara’daki küçük bir atölyeden bugünlere gelen Hidromek A.Ş., kurucusu Hasan
Basri Bozkurt’un azmi ve ileriyi gören yapısı sayesinde bir markaya dönüşmüş.
1978 yılında traktörlere yükleyici ve kazıcı ataşmanları monte ederek sektöre
adım atan Bozkurt şimdi ise yepyeni makineleriyle pazarın en iddialı ismi. Hasan
Basri Bozkurt o günleri şu sözlerle anlatıyor; “Küçük bir atölyede işe başladım.
Daha iyisini, daha iyisini, daha iyisini üretmek için çok çalıştık ama sonuç nereye
varır, tam tahmin edemiyorduk. Bir gün tasarımı ve üretimi kendimize ait kazıcı
yükleyiciler ve ekskavatörler üretebileceğimizi hep hayal ediyordum. ”
Hasan Basri Bozkurt ile gerekleştirdiğimiz bu röportajı keyifle okuyacağınıza
inanıyoruz.
tamamı sayfa
Akdeniz Üniversitesi Donanımlı İnşaat
Mühendisleri Yetiştiriyor...
Akdeniz Bölgesi deyince akla ilk gelen ve Türkiye’nin önde gelen illerinden
biri olan Antalya, başarılı üniversitesi Akdeniz Üniversitesi ile de eğitim
alanında da başarısını ortaya koymaktadır. Bu ayki eğitim bölümümüzün konuğu olan Akdeniz Üniversitesi İnşaat Bölümü Başkanı Prof.Dr.
Mustafa Hilmi Acar ile bölüm hakkkında kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik. Prof.Dr. Mustafa Hilmi Acar, öğrenci profili hakkında ise bize şu
bilgileri verdi; “Daha önce de söylediğim gibi Akdeniz Üniversitesi İnşaat
Mühendisliği Bölümü bölgedeki inşaat sektöründeki ihtiyaçları giderme
amacıyla kurulmuş ve bu ölçüde oldukça başarılı olmuştur. Bölgedeki özel sektör ve kamu birimlerinde birçok mezunumuz çalışmaktadır.
Hatta kendi bölümüzde öğretim üyesi olarak görev yapan mezunlarımız
bulunmaktadır.” Prof.Dr. Mustafa Hilmi Acar ile hem üniversiteyi, hem
de ileriye yönelik hedeflerini konuştuk.
10
“Türk Müteahhitlerinin Yurt Dışındaki
Tünel Projelerinde Gösterdikleri Başarılarda
Kayda Değer.“
Çok hızlı büyüyen bir sektörde, projelerin ve yeni teknolojilerin tanıtıldığı Tünelcilik Derneği başarılı çalışmalara, yenilikçi projelere imza atan bir kurum. Biz de
bu sayımızda Tünelcilik Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nuh Bilgin ile
söyleşip, bu başarılı derneği tanırken, tünelcilik konusunu da mercek altına aldık.
Prof. Dr. Nuh Bilgin üniversitelerimizdeki alt yapı hakkında ise şöyle değerlendirmede
bulundu; “...maalesef bu konuda iş gücü istihdamını arttırıcı programlarımız yok,
bu programların çok disiplinli olması gerekiyor, bunu derneğimizin düzenleyeceği
sertifika programlarıyla karşılamayı düşünüyoruz.” Tünelcilik hakkında A’dan Z’ye
her konuyu bu söyleşide okuyabileceksiniz.
tamamı sayfa
09
tamamı sayfa
14
500 Kilometre Uzunluğunda Bir
Rekortmen...
Günümüzde metro sistemleri sadece hız açısından değil, güvenlik
açısından da kullanıcılarına büyük kolaylıklar sağlamakta. Dünyada
günümüzde 140 adet metro sistemi bulunuyor. Bu sistemlerde bir
numarada ise Şangay Metrosu yer alıyor. İlk kez 1993 yılında açılan
Şangay Metrosu dünyada yeni ve en hızlı büyüyen metrolarından
biri. Bugün, 12 metro hattı, 289 istasyonu 439 kilometrelik uzunluğuyla dünyadaki en uzun metro ağı. Günlük 6,7 milyon yolcu
sayısı ile de Şangay Metrosu bir rekortmen!
tamamı sayfa
16
2 EKONOMİ
Petrol piyasasındaki düşüş ve Türkiye piyasası
Dünyada birçok yerden petrol çıkarılsa
da genel olarak ham petrol iki özelliğine
göre sınıflandırılır. Birincisi sülfür düzeyidir. Sülfür düzeyi ne kadar düşükse
o kadar tatlı olur. Diğeri ise petrolün
ağırlığıdır. Petrol su üzerinde yüzüyorsa
hafif, çöküyorsa ağır olarak değerlendirilir ve bu iki kritere göre ham petrolün
işlenmesi kolaylaşır. Bu iki etkene sahip
petrol kolay rafine edildiği için daha değerlidir. ABD'de bir varil ham petrolden
63 litre benzin, 22 litre ağır fuel-oil elde
edilir; oysa Ortadoğu'da bir varil petrol
ancak 31 litre benzin, buna karşılık 63
litre fuel-oil verir.
En bilinen ABD WTI ve İngiltere
(Brent) petrolde yüksek kalitedeki petrol
tipleridir. Tarihsel olarak ABD WTI, Avrupa’daki Brent Petrol’den daha yüksek
fiyatta işlem görmüştür. Bunun sebebi
kalitesinin daha yüksek olmasıdır.
İki ana cins petrol, New York Mercantile
Exchange (NYMEX) ve International
Exchange’de (ICE) işlem görmektedir.
NYMEX’de WTI, ICE de ise Brent Petrol işlem görmektedir.
En büyük petrol üretici ülkeleri Rusya
ve Suudi Arabistan fiyatların yükselmesini isterken ABD her ne kadar fiyatların
düşmesini iste de enerji dev şirketlerinin
ve işsizliğin artmasından endişe duymaktadır.
ARALIK 2014 İTİBARİYLE ÜLKELERİN DİZEL FİYATLARI USD
Ocak 2014 yılında Brent Petrol: 106,40 $
04 Aralık 2014 yılında Brent Petrol: 69,32 $
Ocak 2014 yılında WTI Petrol: 94,37 $ iken
04 Aralık 2014 yılında WTI Petrol : 64,54 $’dır.
Petrol 2008 krizinden bu yana son 5 yılın en düşük
seviyesine gerileşmiştir. Bugüne kadar petrolde düşüş
yaklaşık %30-35 arasındadır.
Venezuella
0.01
Suriye
0.02
Arabistan
0,07
Libya
0,09
İran
0,09
Mısır
0,25
Azerbaycan
0,56
Irak
0,63
Tayland
0,89
Hindistan
0,92
ABD
0,96
Brezilya
1,1
Almanya
1,59
Yunanistan
1,6
Türkiye
1,76
İngiltere
1,99
İtalya
2,00
Türkiye’de 45lt. dizel bir araç için 79,20 $ yani 175,82 TL ödenmektedir.
Almanya’da ise 71,55 $ yani 158,84 TL ödenmektedir. Her ne kadar
Türkiye Almanya’dan %12 pahalı alıyor gibi görünse de satın alma gücünün göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Petrol fiyatlarındaki düşüşün Türkiye'ye yansıması
Petrol fiyatlarında global olarak %30-35
arası düşüş yaşanırken, Türkiye piyasasına %15 yansıması olmuştur. Ocak 2014
tarihinde 4,64 TL fiyatlarına çıkan motorin akaryakıt, Aralık 2014 tarihinde
3,99 TL’ye inmiştir.
Türkiye’de 100 TL’lik yakıtın 25 TL’ si
gerçek yakıt bedeli olup, 65 TL’ si vergi, yaklaşık 10 TL’ si de işleme tesisleri
ve dağıtım karıdır. Yani motorin için
ödenen 1,76 $’nin 0,44 $’ı (0,98 TL)
akaryakıt, 1.14 $’ını (2,53 TL) vergi ve
0,18 $ (0,39 TL) ise işleme tesisleri ve
dağıtım karı olmaktadır.
2005 yılından bu yana 8 yılda motorinden alınan vergi %108 artarken benzindeki artış %71’dir. Bu vergilerin ekonomik etkileri düşünüldüğünde, enflasyon
üzerinde de negatif bir etki söz konusu.
Zayıf kur bile katlanılabilir bir unsur olarak düşünülebilir, ancak hem iç hem dış
etkiler nedeniyle kurda yaşanan oynaklıkla birlikte dağıtıcılar kendini koruma
amaçlı davranarak yüksek fiyat uygulamasına başvurmak zorunda kalıyor.
Ancak; USD kurlarındaki yükselmenin
durdurulması ve hatta kurun aşağıya
çekilebilmesi, petrol fiyatlarındaki düşüşün önümüzdeki 2-3 sene boyunca
devam etmesi halinde akaryakıt fiyatlarına yansımasının daha fazla olacağı
beklenmektedir.
Öte yandan petrol fiyatlarının,
Türkiye bütçesindeki fiyatlamasından
daha düşük fiyatlara gelmesi ve önümüzdeki yıllarda da devam edeceği beklen-
tisi, gelecek yıllarda hem enflasyonun
düşmesine hem de büyüme hedeflerinin
yükselmesine sebep olacağı beklentisi satın alma gücünün
artmasını da sağlayacaktır.
BAŞKAN’ DAN
3
BURAK ÇELİK
İGY Dönem Başkanı
Sevgili okurlar,
Türkiye İstatistik Kurumu 2014 yılının
ilk dokuz aylık verilerini açıkladı.
Büyüme oranları tüm ekonomilerde en
fazla gözlemlenen veriler arasındadır.
Bir anlamda ülkelerin karnesi gibidir.
Verilerin yönü piyasalarda dalgalanmalara neden olmanın yanı sıra gelecek
dönem kararlarda da etkindir.
Ekonomiye ilişkin büyüme verileri 10
Aralık 2014 tarihinde açıklandı. Bu veriler 2014 yılı sonunun da sinyallerini
verdi diyebiliriz. Yıl sonunda sınırlı bir
büyüme ile bitireceğimizi söylemek çok
da uzak bir ihtimal olmayacaktır.
2014 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde
1,7 oranında büyüyen ekonomimiz bu
yılın ilk dokuz ayında ise % 2,7 oranında büyüdü. Böylece ekonomi, 20 çeyrekte kesintisiz pozitif yönlü büyümeye
devam etmiştir. Ekonomi, 2013 yılında
3.çeyrekte sabit fiyatlar ile %4,2 oranında büyüme performansı sergilemişti.
Takvim etkisinden arındırılmış sabit
fiyatlarla GSYH 2014 yılı üçüncü çeyreği bir önceki yılın aynı çeyreğine göre
%1,8’lik artış gösterirken, mevsim ve
takvim etkilerinden arındırılmış GSYH
değeri bir önceki çeyreğe göre %0,4 olmuştur.
Büyüme oranlarının düşük seviyede
seyretmesi gelecek dönem verilerini
olumsuz etkilese de ülkelerin ekonomik büyümelerinde önemli olan yüksek
büyümeler değil “istikrarlı büyümeler”
önem taşır.
İstikrarlı büyümenin en önemli faydası
da istihdam olanaklarının artmasıdır.
Zira, uzmanlar her bir birim büyümenin ekonomiye 600-700 bin kişilik
istihdam sağladığını ifade etmektedir.
Ancak, büyüme oranlarında hissedilen
durgunlaşma, istihdam oranlarına da
maalesef olumsuz yansımıştır.
Ekonomik büyüme elbette tek başarı
göstergesi değildir.”Ekonomik gelişme”
ve “Ekonomik kalkınma” da önemli
göstergelerdir.
İstihdam ile büyüme ise gelişme ve kalkınmayı tetikleyen temel unsurlardır.
2014 yılının ikinci yarısından itibaren
dünya ekonomisindeki çalkantılardan,
Dolar ve Euro kurlarındaki artışlardan
inşaat sektörümüz etkilenmiş ve düşük
tempolu bir büyüme göstermiştir. Son
açıklanan verilere göre 2014 yılında
inşaat sektörü üçüncü çeyrekteki büyüme oranı 1,0 ile sınırlı kalmıştır. 2013
yılında inşaat sektörü üçüncü çeyrekte
%8,5 oranında büyürken 2014 yılının
aynı döneminde %1,0 oranında büyüyebilmiştir. Sektör birinci çeyrekte
%5,2, İkinci çeyrekte 2,7 oranında dokuz aylık dönemde ise %2,9 oranında
gelişme göstermiştir.
Sektörümüzün tecrübesi, kaliteli iş
üretme kabiliyeti, kalifiye işgücü ve
kaliteli malzeme kapasitesi göz önüne
alındığında bu büyüme oranları potansiyelimizi yansıtamamıştır.
Öte yandan, FED gibi dünyada paranın yönünü belirleyen kuruluşların
harcamaları daraltıcı yönde politikalara devam edecekleri yönünde sinyalleri 17 Aralık'ta gerçekleşen toplantı
ile güçlenmiş, Avrupa’nın hala 2008
yılındaki durgunluktan çıkamaması,
İŞİD ile ilgili gelişmeler, Rusya-Ukrayna sorunu, Yunanistan ekonomisindeki
dalgalanmalar gibi gelişmeler ülkemiz
ekonomisini dolayısıyla sektörümüzü
etkileyebilecek unsurlar arasındadır.
Hükümetin cari açık, enflasyon, işsizlik,
düşük tasarruf oranları gibi ekonominin
temel sorunları ile müdahalede yapısal
reformlar üzerinde devamlık sağlaması
önemlidir. Tüketimin yerine, tasarrufu
ve üretimi arttırıcı büyüme modellerinin geliştirilmesi kalıcı iyileşmeyi sağ-
İNTES GENÇ YÖNETİCİ
GAZETESİ
layacak unsur olarak görülüyor.
Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu
tarafından açıklanan ‘Öncelikli Dönüşüm’ programında da tasarrufu arttırıcı, kaynak israfını engelleyen verimlilik
odaklı, katma değerin arttırılmasına yönelik tedbirlerin uygulanacağı açıkça
görülmektedir.
Önümüzdeki seçim sürecine rağmen
güven ve istikrar ortamını sağlayacak
politikalara kararlılıkla devam edileceği
yönündeki açıklamalar işveren camiası
olarak bizlerin gelecek dönem yatırımlarımızı olumlu yönde etkilemektedir.
Onuncu Kalkınma Planı döneminde
verimlilik odaklı bir yaklaşımla rekabet
gücünü artırarak cari açık sorunu yaşamadan yüksek ve istikrarlı büyümeye
ulaşma hedeflenmektedir.
Bu yaklaşım aynı kararlılıkla sürdürülür
ve petrol fiyatlarındaki düşme devam
ederse, Türkiye’nin cari açığı azalıp daha
çok yatırım ve büyüme ile gündemdeki tüm olumsuzluklara rağmen inşaat
sektörü 2015 yılında sınırlı da olsa büyümeyi sürdürecektir.
Ekonomik büyümede önemli rol üstlenen inşaat sektörü olarak üzerimize
düşeni sonuna kadar üstlenmeye hazırız. Artan tasarruflar ile kaynaklarımızın inşaat sektörü gibi verimli alanlara
yönlendirilmesi kalıcı verimlilik artışı
sağlayacaktır.
İstiyoruz ki 2015 yılında daha çok üretelim. Türkiye’yi ulaştırma üssü haline
getirilen yatırımlara devam edelim,
enerji arz güvenliğimizi sağlayacak projeleri bir an önce tamamlayalım, sosyal
donatıları ile depreme dayanıklı yapılar
inşa edelim.
2023 yılında GSYH’nın 2 trilyon dolara, kişi başına gelirin 25 bin dolara
yükseltilmesi; ihracatın 500 milyar dolara çıkarılması; işsizlik oranının yüzde
Basım Tarihi: 20.01.2015
Sayı: 39 (Eylül-Ekim)
Yıl: 10
ISSN: 1304 - 7183
Sağlık, yaşam, sektörden dev projeler
ile yazılarımızı beğenerek okuyacağınızı
umuyoruz.
Kalın sağlıcakla
İNTES Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Adına Sahibi:
Celal Koloğlu
Sorumlu Müdür:
H. Necati Ersoy
YÖNETİM YERİ
YAYIN KURULU
ASUDE ÖZTÜRK CAMADAN
BAŞAR GÜVENSOY
BURAK ÇELİK
BURÇİN KARGIN
CAN ADİLOĞLU
CEM ADİLOĞLU
CENK KANAT
ÇİĞDEM KURT
DORUK COŞKUNSU
EBRU ÇELİK CEYLAN
ELİF GÜRAY
5’e düşürülmesi; enflasyon oranlarının
kalıcı bir biçimde düşük ve tek haneli
rakamlara indirilmesi hedeflenmektedir.
Türkiye’nin bu büyük hedeflere inşaat
sektörü ile yürüyebileceğine şüphe yoktur. İnşaat sektörü büyüdükçe Türkiye
de büyümeye devam edecek, yurt dışında da üstün başarılar göstererek yeni
işler almayı sürdürecektir..
Gazetemizin bu sayısı da yine farklı
konular ile okuyucularımız ile buluştuk. Bu ay Hidromek Yönetim Kurulu
Başkanı Sayın Hasan Basri Bozkurt’u
ziyaret etik. İş makinaları sektöründe
dev bir firmanın başarıya giden kilometre taşları hakkında bilgi aldık.
Üniversitelerimizi tanıtmaya devam
ediyoruz. Akdeniz Üniversitesi İnşaat
mühendisliği bölümü sektörümüzde
istihdam edeceğimiz nitelikli personel
yetiştiriyor.
Türkiye tünelcilikte son teknolojileri
takip ederek yurt içinde ve yurt dışında
büyük başarıla imza atıyorlar. Tünelcilik
Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof.
Dr. Nuh Bilgin Tünelcilik sektörünü
aktarıp, sektörün çatı örgütü Tünelcilik
Derneği’nin çalışmalarını anlattı.
ELİF YAVUZ YAMAN
EMRAH YAYKIRAN
EMRE GÜRAY
ESRA ÖZTÜRK
IŞIL GÜVENSOY
İREM ŞEREFOĞLU
KEMAL CEYLAN
KORAY KARADUMAN
LEYLA NASIROĞLU
MERT YILDIZHAN
MERİÇ AYDENİZ
MEHMET GÖCEN
MURAT GÜLEÇ
NAZLI HÜRMEYDAN
ÖZGÜR HAŞEMOĞLU
SEDA ÖZTÜRK
SELAHATTİN ÖNEN
SELİM AKIN
TUVANA AYDINER
TOLGA KOLOĞLU
UĞUR KOÇOĞLU
4. Cadde 719. Sok. No: 3 Yıldız/Çankaya- Ankara
Tel: 0.312 441 43 50 • Faks: 0.312 441 36 53
www.intes.org.tr • [email protected]
Editör: Aslı Kutlucan Kaptan
Yapım: Gergedan Tanıtım • 0.312 442 75 10 • www.gergedantanitim.com
Sanat Yönetmeni: Levent Kaptan • Grafik Tasarım: Erdem Sağbili
Baskı: Tiremat Matbaacılık • Kazım Karabekir Cad. Kültür Çarşısı No:7/7
Altındağ - ANKARA • Tel: 0312 472 39 46
İki ayda bir yerel süreli yayın olarak yayımlanır ve abonelerine ücretsiz olarak gönderilir.
PARA İLE SATILMAZ
Gazetede yayımlanan yazılar, yazarların kişisel görüşü olup hiçbir şekilde İNTES tüzel
kişiliğinin görüşü olarak mütalaa edilmez.
4 İGY ’ DEN HABERLER
'Şantiyeden Dönüyoruz' etkinliği ile İGY ve
sektör buluşması gerçekleşti...
İNTES Genç Yöneticiler Grubu "Şantiyeden Dönüyoruz III" etkinliği ile 15 Ekim 2014 Çarşamba günü Limak
Ambassadore Otel’de bir araya geldi.
İGY Yönetim Kurulu Başkanı Burak
Çelik ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcıları Emrah Yaykıran ve Emre
Güray’ın ev sahipliği yaptığı etkinliğe grup üyeleri ve İNTES üyelerinin
temsilcileri, Türkiye Genç İşadamları
Derneği Yönetim Kurulu Üyeleri iştirak etti.
Basın mensuplarının da katıldığı etkinlikte Başkan Burak Çelik ve İGY üyele-
ri sektörün sorunlarını ve Türkiye'nin
yanı başında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
Başkan Çelik, 2015 yılının inşaat sektörü için iyi bir yıl olacağını belirtti.
Çelik, sektörün sorunlarına ilişkin şu
değerlendirmelerde bulundu:
"Taahhüt sektörünün en büyük kanayan yarası fiyat farkı. Diğer bir sorun
ise, mevzuatlardaki eksiklikler. Tamam-
lanması ve kanun tasarılarına girmesi
gereken konular var. Bunların başında
sosyal güvenlik ve inşaat güvenliği ile
ilgili konular geliyor. Bu eksiklikler
İNTES ve Türkiye Müteahhitler Birliği
aracığı ile hep sunuluyor. Bu eksikliklerin tamamlanması lazım. Ayrıca, dolar
ve avronun istikrarlı gitmemesi, firmaların önünü görememesi, faizlerin artması, bunlar en büyük sorunlar. 2015'in
iyi olacağını düşünüyorum. Özellikle
inşaat sektörü için. Sıkıntıların başında
ödeneklerin yetersizliği geliyor."
İNTES Genç Yöneticiler Grubu Başkan
Yardımcısı Emrah Yaykıran ise sektör
sorunlarına ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
"Karayolları müteahhitlerinin yaşadığı
sıkıntıların başında ödeneklerin yetersizliği geliyor. Bir sürü ihale çıkmakta,
İGY ’ DEN HABERLER
fakat Türkiye'deki altyapı yatırımlarının alabileceği pay belli. Bunları finanse
edebilecek bir bütçe olmadığı için bir
takım projelerin ödeneklerinde, finansmanlarında sorunlar yaşanmakta
ve bunlar desteklenememekte. Yurt dışında birçok ülkede, altyapı yatırımları
ihaleye çıkarken minimum yüzde 2025 oranında tutar hazinede veya ilgili
bakanlığın hesabında olmadığı zaman
ihaleye çıkamıyorlar. Böyle bir uygulama maalesef Türkiye'de yok. Firmalar
yeterince uzmanlaşabilmiş değil, herkes
her işi yapıyor."
İGY üyelerinden Can Adiloğlu da şu
değerlendirmelerde bulundu:
"Sektör, dünya çapında büyük tecrübe kazanmış, birçok ülkede çalışan
firmaların bulunduğu bir sektör. Ama,
buna rağmen, Türk inşaat sanayii hala
bir geçiş döneminde. Firmalar kendi
alanlarında yeterince uzmanlaşabilmiş
değiller. Herkes her işi yapıyor. Bu da
çok yoğun bir rekabet oluşturuyor. İhale sistemi de aşırı rekabeti, zarar veren
rekabeti bir bakıma teşvik ediyor. Bu
da hem kaliteyi düşürüyor hem de firmaları çok zorluyor. Sürece, ihale sisteminden başlanarak, daha sağlıklı, daha
ayakları yere basan bir sisteme, firmaların da kaliteye, kendini geliştirebilecek
bir seviyeye gelmesi gerekiyor.”
Demir Çelik sektöründe faaliyet gösteren İGY üyesi Murat Güleç de faaliyet
5
gösterdiği sektöre ilişkin değerlendirmeler yaparken, “Sektör dünyada ilk 10
içerisinde bulunuyor. 2015 yılı muhtemelen 2014 yılı ile aynı olacaktır. En
azından seçimlere kadar böyle olacağını
düşünüyorum. Müteahhitler ise ödenek
alamamaktan ötürü büyük sıkıntı çekiyorlar.” dedi.
Davetliler önümüzdeki sene de aynı etkinlikte bir araya gelmek üzere keyifli
sohbetler ile geceyi sonlandırdılar.
6 SAĞLIK
Diş Hekimliğinde implantlar...
Diş tedavisinde implant son dönemde oldukça yaygın kullanılmakta.Diğer tedavi yöntemlerine göre pek çok
üstünlüğü barındıran implant tedavisi hastaya sağlamlık, tadalma ve konfor gibi avantajlar sunmaktadır.
Herhangi bir işlevi görmesi amacıyla
vücuda dışarıdan yerleştirilen yapay
her türlü parça İmplant olarak isimlendirilir. Dental implant ise, eksik
olan dişlerin fonksiyon ve estetiğini
tekrar sağlamak amacıyla çene kemiğine yerleştirilen ve uygun malzemeden
yapılan yapay diş köküdür. Bu yapılan
implantlar sayesinde insanlar, zamanla
kaybettikleri doğal dişlerinin yerine aynı
konforunu sağlayan yeni yapay dişlere
sahip olabilmekte ve yaşam konforlarını
yeniden kazanabilmektedirler.
Dünya üzerindeki başarı oranları %97
olan titanyum implantların insan vücudunda bilinen hiçbir yan etkisi ya da
alerjik reaksiyonu yoktur.
Kimlere İmplant Uygulanabilir?
Diş eksikliği olan ve implant uygulanacak bölgede uygun koşulları taşıyan;
genel sağlığı yerinde olan herkes implant yaptırabilir. Tedavi olarak implantın uygulanmasına hekim koşulları
değerlendirerek karar verir. Bunun için
klinik bulgulara, röntgen ve tomografi
tetkiklerine başvurulur.
Diş İmplantı Nasıl Yapılır?
Cerrahi bir işlem olan implant operasyonun dan önce hastaya lokal anestezi
uygulanır. Bu yüzden cerrahi işlem sırasında hasta hiçbir şekilde acı veya ağrı
hissetmez. Cerrahi operasyonlara karşı
endişe duyan ve oldukça fazla korkan
hastalarda sedasyon işlemi yapılmaktadır. Sedasyon ile hastalar yarı uyku
halinde olduklarından işlemi hissetmez
ve sonrasında da hatırlamazlar.
İmplant yapılan hastalarda aynı gün
anestezi etkisi dağıldıktan sonra hafif
ağrılar olabilir. Operasyon sonrası diş
hekiminin önerdiği ağrı kesici kullanılarak bu durum giderilir. İmplant tedavisi
olmuş hasta aynı gün normal hayatına
dönebilmektedir.
İmplant vidasının yerleştirilmesinden
sonra bölgedeki osseointegrasyonun
oluşması için (implantın kemikleşmesi) ve implant
yapılan bölgenin iyileşmesini için
2 ay beklenir. Daha
sonra, dental
implantın
üzerine
porselen
kaplama
yerleştirilir.
İmplantların
Başarısız Olmasında Diş Hekiminin rolü
İmplantların başarısız olmasında diş
hekimlerinin de payı olabilmektedir.
Diş hekimleri bazen ticari kaygılarla
gereğinden fazla implant planlaması
yapabilmektedirler. Gereğinden fazla
uygulanan implant çene kemiğinde
fazladan yük oluşturacak ve kemiğin
direncini azaltacaktır. Diş hekimi çene
kemiğini ve hastanın genel durumunu iyi muayene ederek doğru implantı
seçmelidir.
İmplantların Başarısız Olmasında
Markaların Etkisi
Başarısızlıkla ilgili bir diğer konuda
implantların markasıdır. Lider implant
markaları ARGE harcamalarına ayırdıkları paylar ve mühendislik seviyeleri ile
fark yaratabilmektedir. Kaliteli
implantlar diş hekimine
ameliyat sırasında kolaylık sağlamakla birlikte çene kemiğiyle
daha hızlı bütünleşerek hastaya da bekleme süresi bakımından
fayda sağlamaktadır.
İmplant uygulaması yapılırken
hekimin kalitesi ve
implantların markasına dikkat edilmektedir. Size düşen dikkatli
davranmak hangi marka
implant takıldığını takip
etmek, gittiğiniz
klinik, hastane ve
hekimi araştırmaktır.
Aksi takdirde ucuza implant yaptırayım derken sağlığınızı tehlikeye sokabilirsiniz.
İmplantların Başarısız Olmasında
Hastanın Payı
Başarıyla sonuçlanan implantolojiden
sonra implantın temizlik ve bakımının
doğru yapılması çok önemlidir. İmplant hastasının cerrahi işlemden sonra
hekimin tavsiyelerine uyması yüksek
önem taşımaktadır. Az da olsa yaşanan
İmplant kayıplarında hasta hatalarının
payı da yüksektir. 2 saat bir şey yememek, 24 saat sigara içmemek, sıcak ve
sert gıdaları 24 saat tüketmemek v.b.
gibi önemli tavsiyelere mutlaka uymak
gerekmektedir.
İmplantın Ömrü Ne Kadar?
İmplantların ömürleri diğer diş tedavilerine kıyasla çok daha uzun ömürlüdür.
Yapılan araştırmalara göre titanyumdan
üretilen 30 yıl önce yapılan implantların
bile yüksek oranda varlıklarını korudukları gözlenmektedir.
İmplantların faydalarını madde olarak sıralamak gerekirse;
Doğal diş formunda olması
Çiğneme fonksiyonlarını tam olarak
yapabilme (her istediğini yiyebilme)
Daha iyi estetik görünüm
Çiğneme fonksiyonları tam olduğu için
sağlıklı beslenebilme
Sağlıklı dişlere kavuşma ile yüksek özgüven
Sağlıklı günler ve sağlıklı gülüşler
dilerim...
Dr. Dt. Tuğçe BALOĞLU
MİMARİ
7
“Ahşabın hayatımıza etkisi ve sürdürülebilirlik”
İnsanoğlu, varoluşundan bugüne yaşam
serüveninde birçok evreden geçmiştir.
Göçebe hayattan yerleşik hayata adaptasyon farklı yaşam tarzlarını, alışkanlıklarını ve nesneleri de beraberinde
oluşturmuştur.
Barınma ihtiyacı başlangıçta bir taş
oyuğu içerisinde giderilirken, rastlantısal tanımlı bu alan içerisinde oturma ve
uyuma gibi ihtiyaçları için insanlar nesnelere ihtiyaç duymuşlardır. Bir kütük ya
da kaya parçası ile karşılanan ihtiyaçlar,
zaman içerisinde daha karmaşık ve planlı
nesnelere dönüştürülmüştür.
İnsan ahşabı bu noktada keşfetmeye
başlamış ve keskin sert kaya parçaları
ile yontarak form verdiği bu doğal malzemeyi -metali de işlemeye başladıktan
sonra- bambaşka nesnelere dönüştürmüştür. Üzerinde uyumak için bir yatak,
oturmak için bir sandalye veya tabure,
yemek yemek için bir masa, kullandığı
araçları depolayabilmek için raflar yapmaya başlamıştır. Barınma alanlarını
ilkel bir taş oyuğundan dönüştürerek
doğal bir malzeme olan ahşaptan planlanmış tanımlı alanlara sahip yapılar
oluşturmaya başlamıştır. Doğal yollardan
temin edilebilen ahşap, çeşitli fonksiyonlar üstlenerek insanın hayatında temel
ihtiyaçlarını karşılayan en önemli araçlardan birine dönüşmüştür.
Sosyal hayata geçişle birlikte, insanoğlunun sosyal etkileşim içerisinde ve lokalize
olarak yaşaması yine bu eşsiz malzeme
sayesinde oluşabilmiştir. Sosyal hayatın
başlangıcı ile daha karmaşık yerleşim birimleri gelişmiş, ihtiyaçlar değişmiş ve
şekillenmiştir. Barınma ihtiyacını karşılayan, ahşap direklerin üzerine dal parçalarının atılması ile oluşan çatkı, kulübelere,
tanımlı alanları olan sınırlı mekânlara
Yılmaz DOĞAN
dönüşmüştür. Bu tanımlı mekânlara giriş
ve çıkış için kapı ortaya çıkmıştır. İçeriye gün ışığını alarak mekân konforunu
arttırmak için çatıda bırakılan açıklıklar
yerine duvarlarda açılan alanlar zamanla pencerelerin oluşmasını sağlamıştır.
İnsanların yaşadıkları alan içerisinde
giydikleri ve kullandıkları eşyaları depolama ihtiyaçları, ahşaptan dolapların
oluşmasına sebep olmuştur.
ahşaptan teşkil edilen mobilyaların fonksiyon tanımlaması kadar ayrılmaz bir
parçası da proporsiyon tanımlamasıdır.
Proporsiyon formun ana parçasıdır. Bu
bağlantıyı Louis Sullivan “Form Fonksiyonu İzler” mottosu ile ifade etmiştir.
Günümüze kadar gelen bu gelişme serüveninde daha önce benzeri olmayan
yaşam biçimlerinin ortaya çıkması, değişen sosyo-kültürel yapı, teknolojinin,
endüstrinin ve bilimin sürekli gelişmesi
karmaşık ve yeni ihtiyaçlar yaratmıştır.
Bu ihtiyaçlar, sürekli etkileşim içerisinde
bulunduğumuz nesnelerin gelişmesini
sağlamış ve ahşabın da bu evrimle gelişerek karmaşık mobilyaların yapı malzemesi olmasına neden olmuştur.
Günümüzde artık bütün hayatımızı
etkileşim içerisinde geçirdiğimiz ahşap
mobilyalar, ihtiyaçlarımızı karşılamanın
çok daha ötesinde farklı işlevler üstlenmişlerdir. Sanatla, felsefeyle, bilimle ve
bunların bütününden beslenen tasarımla yoğrulan ahşap mobilyalar, bireylere
enerji ve özgüven verme, sosyal statülerini vurgulama, kişileri dinlendirme,
motive etme, yenileme gibi pek çok gizli
etkiyi de teşkil ederler.
Hayatımızın içerisinde var olan ahşap,
fonksiyonlarına göre yapı malzemesi veya
mobilya çeşitliliğine ayrışırken proporsiyonu ile de hayatımızı etkilemektedir.
Sözgelimi; olması gereken yükseklikten
daha alçak yapılmış bir masa sırt ağrılarına ve ortopedi problemlerine sebep
olurken, işlevine ve kullanıcısına göre
boyutlandırılmamış bir dolap kullanım dışı kalabilmektedir. Mekânlarda
temin esnasında ortaya çıkan karbon salınımı en aza indirgenmeli, malzemenin
beşik ömründen mezar ömrüne kadar
geçen süreçteki çevresel etkisi düşünülmeli, yarı mamul ürün tedarikçilerinin
üretim prensipleri, hammadde teminle-
QZENS • furniture & interior design • sf: 16 - 17 
Medeniyetin gelişmesinden sosyal hayatın çeşitlenmesine, bireylerin yaşayış
biçimlerinden sosyal statülerine etkin
bir rol üstlenen ahşap vazgeçilmez bir
yapı malzemesi ve dekorasyonun ana
öğesi olarak medeniyet var oldukça hayatımızın vazgeçilmezi olacaktır. Biz var
oldukça var olacak bu doğal ürün belirli
prensipler güdülürse ekolojik ayak izi sıfır ve hatta negatif olan sürdürülebilir en
temel malzemedir.
Ahşap ve sürdürülebilirlik ilişkisine tanımsal bir açıklık getirirsek; sürdürülebilirlik en basit tanımı ile “reel ve sınırlı kaynakların bilinçli bir planlama ile
geri dönüşüm ve imha süreçleri ekolojik
denge gözetilerek kullanılmasıdır.” Sürdürülebilirlik doğanın geri üretebileceği
kaynakları kullanma olgusu ile en azdan
en çoğu elde etmek ile mümkün kılınabilir. Ahşabı bu olgu
ile yapıda kullanmak
demek ‘yenilenebilir ve
dönüştürülebilir bir kaynakla tasarım, planlama
ve uygulama yapmak’
demektir.
Sürdürülebilir ahşap
mobilyalar ve ahşap yapı
malzemeleri bilinçli bir
tüketici farkındalığı ile
tercih sebebi olursa,
arz da bu talebe göre
şekillenecektir. Ahşap
üretiminde sürdürülebilirliğin gözetilebilmesi için; geri dönüşümü
mümkün olan malzemeler kullanılmalı, ağaç
grupları seçilirken hızlı
yetişebilen türler tercih
edilmeli, yerel ürünler
tercih edilerek nakliye ve
ri ve atık yönetimleri irdelenerek tercih
edilmelidir.
Bütün bu tercihler ancak başarılı bir
orman yönetimi ile değer kazanabilir.
Kontrol altında tutulan ormancılık; ağacın kesiminden teminine kadar sertifikalı
olarak takip edilebilmeli, ağaçlandırma
uygulamaları kararlılık ile sürdürülmelidir.
Negatif karbon ayak izine sahip ahşap,
yapı malzemeleri arasında ısı ve ses yalıtımı mükemmel olan bir malzemedir.
Ülke yüzölçümünün %70’i ormanlık
alan olan Finlandiya’da konutların %80
gibi yüksek bir oranı ahşaptan yapılan
evlerden oluşmaktadır. Ülkemizde ahşap yapıların en güzel örneği UNESCO
Dünya Mirası Listesinde yer alan Safranbolu evleridir. Günümüzde gelişen
teknoloji ve mühendislik prensipleri ile
artık ahşaptan çok katlı yapılar yapmak
mümkündür ama bu yapıların gelişebilmesi ve tercih edilebilmesi için teşvik
ile desteklenmesi gerekmektedir. Dünya
Mimarlık Festivali (WAF) ödül programına “Ahşap Mükemmellik Ödülü”’nü
ekleyerek sivil inisiyatifle bu desteğin en
güzel örneklerinden birini sergilemiştir.
İnsanın biyofilya etkisi ile doğal olana
yönelmesi ahşabı ölmeyen ve gün geçtikçe değerlenen bir malzeme yapacaktır.
Qzens Furniture & Interior Design ailesi
olarak biz bütün bu prensipler ışığında
üretmiş olduğumuz mobilya ve yapılarda
gelecek nesillere yaşanabilecek bir çevre
bırakabilmek adına ekolojik ayak izimizi
en aza indirgeyebilmek için mücadele
ediyoruz. Bu bilinci birlikte çalışma
fırsatı yakaladığımız partnerlerimize ve
sektördeki paydaşlarımıza aktarmayı
ödevimiz olarak görüyoruz.
8 BAKIŞ
Yabancı dilde eğitim, Türkçe ve yozlaşma
Dil, milli kültürün de milletin de temel
unsurudur.
OECD’nin verilerine göre, konuşan
insan sayısı bakımından Türkçe dünyada beşinci sırada bulunuyor. Türk dili,
köklü ve zengin bir söz varlığına sahip.
Dil yoluyla dünyayı tanıyan insan, ilişkiyi de yine dil yoluyla kuruyor. Eğer,
dil gelişmezse düşüncenin gelişimi de
durma noktasına gelebiliyor. Dil, engellendiğinde düşüncenin oluşumu da
engellenmiş oluyor.
Prof. Dr. Bedia Akarsu’nun “Değişen
Dünya Değişen Değerler” kitabında
özenle vurguladığı gibi, dilin gelişmesi
engellenirse, ulusun düşünceye dayanan, felsefe alanında da, dolayısıyla
bilim alanında da ortaya başarı koyamayacağı açıktır.
Osmanlı tarihi boyunca, Arapça ve Farsçanın etkisine giren Türkçe, 600 yıl boyunca kendini Türkçeye kapatarak bir
yazı ve bir resmi dil geliştirmiştir. Bu
dile Osmanlıca denilmiştir. O dönemde
halkın kullandığı dil olan Türkçe hor
görülmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk, Türk diline
büyük önem vermiştir. “Türk milletinin dili Türkçe’dir. Türk dili dünyada en
güzel, en zengin ve en kolay olabilecek
bir dildir” diyen Atatürk, Türk dilini
“Türk milletinin kalbi ve zihni” diye
tanımlamıştır.
Dilin ülkenin bağımsızlığı açısından
önemini bilen Atatürk, 1930 yılında,
“Türk milleti, dilini de yabancı diller
boyunduruğundan kurtarmalıdır. Milli
bilincin ayakta kalabilmesi ve uyanık
bulunması için dil ve tarih uğruna çalışmaya mecburuz” mesajını vermiştir.
…
Atatürk’ün talimatıyla 12 Temmuz
1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti
(Türk Dil Kurumu) kurulmuş, Türk
dili üzerinde yerli ve yabancı araştırmalar yapılmıştır. O dönemin bilginleri dil
üzerinde araştırmalara başlamışlardır.
Türk dilinin yabancı kökenli sözlerden
temizlenmesi çabaları 1935 sonbaharına kadar sürmüştür. Daha sonra halkın
diline girip yerleşmiş sözcüklerin dilden
atılması işleminden vazgeçilmiştir. 1960
yılından sonra Türk Dil Kurumu bu
akımın öncülüğünü yapmaya devam
etmiş, 1980’den sonra tartışmalar durulmuş, bilimsel çalışmalar artmıştır.
Türk Dil Kurumu’nun 1945 yılında
çıkardığı Türkçe Sözlük’te 20 bin söz-
cük varken, 1998’de çıkarılan sözlükte
75 bin, 2005 yılına çıkarılanda ise 75
binden fazla söz varlığına ulaşılmıştır.
Kurumun yapacağı yeni çalışmalarda
söz varlığının 100 bine ulaşacağı ifade
edilmektedir.
Yabancı dilde eğitimin sakıncaları
“Bilim uluslararasıdır. Uluslararası bilim dili İngilizcedir. O halde eğitimi
İngilizce yapalım.” şeklindeki bir yaklaşım önemli bir yanılgıdır. Bunun yanılgı olduğunu çok açık bir biçimde dile
getiren Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, “Bye
Bye Türkçe” isimli kitabında yabancı
dilde eğitimin sakıncalarını ayrıntılı
biçimde inceliyor.
Sinanoğlu, kitabında, “Çocuğumuz yabancı dil öğrensin. Onun için yabancı
okula gitsin. Yaklaşımı da yanılgıdır. Bu
Osmanlı devletinin son dönemlerinde
misyoner okullarında uygulanmakta
olan yoldu. Kendi dilini kullanmak,
geliştirmek istemeyi şovenlik (bağnazlık), İngilizce eğitimi insancılık ve ilericilik saymak da yanılgıdır” görüşünü
savunuyor.
Türk dili konusunda derin incelemeler
yapan Prof. Sinanoğlu’nun bu tespitlerini son derece gerçekçi buluyor, bu
görüşlere aynen katılıyorum.
Son derece deneyimli bir felsefeci olan
Prof. Dr. Bedia Akarsu ise yabancı dille
eğitimin iki önemli sakıncasına dikkati
çekiyor. Birincisi anadilin gelişmesini
durdurması, engellemesidir. İkincisi
ise öğrencinin hiçbir zaman anadili
durumuna getiremeyeceği bir yabancı
dilde kendini rahat duyumsamayacağı
ve düşüncesini tam olarak dile getiremeyeceğidir. Bu ise onu hep geri durma, kendini gösterememe ve kendini
gerçekleştirememe durumuna itecektir.
Prof. Akarsu’nun bu tespitlerine de aynen katılıyorum.
Gazeteci -Yazar Banu Avar’ın genç
gazeteci-editör Ömür Kurt’la yaptığı röportajda dile getirdiği “Kültürel
Soykırım” adlı kitapta yer alan bazı
saptamaları da son derece çarpıcıdır.
Atatürk’ün dilinden düşürmediği “çağdaşlaşma” ifadesinin “batıcılık” gibi algılandığı anlaşılıyor. Avar, “Kendine ait
bir kültürü değil, seni sömürenlerin kültürünü savunmak kalıyor geriye. Türkiye, bu çarpıklı içinde bol bol lümpen
(sonradan görme) yetiştiriyor” diyor.
Prof. Dr. Cihan Dura ise yabancı dilde
öğretimin sömürgeleştirdiğini vurguluyor. Prof. Dura, yabancı dilde eğitimin
ilk olumsuz etkisinin eğitim kalitesini
düşürdüğünü, bu yaklaşımın Türkçenin bilim dili olmasını engelleyeceğini
söylüyor.
Yabancı dilde öğretimin Türk dilini ve
kültürünü yozlaştıracağı tezi de ağırlık
taşıyor. Prof. Dr. Cahit Kavcar, yabancı
dille öğretim yapan kurumlarda okuyan
Türk çocuklarının Türkçeyi ihmal etmeye ve giderek unutmaya başlayacaklarına dikkati çekiyor, “Özellikle yazılı
anlatım yetersizliği içine düşerler, hatta
kendi dillerini küçümseyip hor görmeye
başlarlar. Zamanla kendi dillerine ve
kültürlerine yabancılaşırlar” diyor.
Yabancı dilde öğretim uzun dönemde, yurttaşlık bilincinden uzaklaşmış,
kendi ulusuna, milli kültürüne güven
duymayan, yabancı hayranı bir kuşak
oluşturuyor.
Yabancı dilde öğretim ülkenin sömürgeleştirilmesine araç da oluyor. İşte bu
noktada, milli benliğini yitiren milletlerin başka milletlerin avı olacakları
görüşü çok çarpıcı bir ağırlık kazanıyor.
Türkçede yaşanan yozlaşma
Türkçede biraz yabancı hayranlığı, biraz
da kolaycılık ve taklitçilikten kaynaklanan sözlerin sayısı hızla artıyor. Finish,
relax, volume, start buna birkaç örnek.
Holigan, argüman, in olmak, out olmak
gibi sözcükler adeta cirit atıyor. Shopcenter diyoruz. Televizyonların kısaltılmış için ti-vi diyor, video-klip izliyoruz.
Okey artık neredeyse “olur”, “tamam”
sözcüğünün yerini almış durumda.
Sanki bir marifet gibi, “hoşça kal”
yerine “bye bye” deyişi iyice
yerleşmiş. Büyük kentlerimizde fast-food yaygınlaşmış durumda. “Prime-time”
deyişi televizyon
kültürünün ve
izlenebilirliğin
bir parçası haline geldi.
Te l e v i z y o n larda yapılan
Türkçe hatalarının sayısı ise sürekli artıyor. Feyza
Hepçilinger Türkçe
“Off” adlı kitabında bu
konuyu incelemiş. Televizyonlarda sözcükler çizmek istediğiniz görüntüyü anlatmakta yetersiz
kaldığında bir deyim kullanıyorlar.
Ama, deyimi bilmeyince hatalar artıyor. Örneğin, “Canım burnumdan
Ercan DEVA
geldi” yerine Canım burnumdan bezdi”
diyebiliyorlar.
Televizyonlarda yayımlanan dizilerde
dikkat çekmek amacıyla argo üslubu
deyişler de artıyor. “Oha falan oldum”
“Kal geldi ayol!” gibi ifadeler yaygınlaşıyor.
Tedavi sözcüğü yerine “terapi”, tasarım
yerine “dizayn”, saldırgan yerine “agresif ” diyenlerin sayısı artıyor.
Türkiye’de özellikle büyük kentlerimizde büyük bir bölümü yabancı özentisi
ağırlıklı isimler cirit atıyor. Türkçe bazı
sözcüklerin sonuna virgülle bir (‘s) işareti koyarak çoğul yapma anlayışı ise
abuklukta sınır tanımadığımızın kanıtı…
Türkiye’de yayımlanan kitapların çok
yüksek bir bölümünün Türkçe hassasiyetinden yoksun olduğu da ortada…
Prof. Dr. Sinanoğlu, “Türkçe giderse
Türkiye gider” diyor, “Aydınlar, profesörler, gazeteciler neredesiniz?” diye
soruyor.
Hiç kuşku yok ki, aydın olmak sorunlara çözüm üretebilmek demektir.
Türkiye’de yıllardır yaşanan ve giderek
Türkçemizi, eğitim sistemimizi yozlaştırarak bitirme noktasına getiren girişimlere karşı çözüm üretecek misiniz?
Yoksa, batı taklitçiliği ile yetinerek ve
aydın geçinerek, vur patlasın çal oynasın, diyerek gününüzü gün mü edeceksiniz?
KURUM
9
“Tünelcilik çok disiplinli bir eğitimi gerektirir.”
Sektörden gelen ihtiyaçlara cevap vermek amacıyla kurulan Tünelcilik Derneği bu ayki dosya konularımızdan.
Tünelcilikte çalışan kişilerin mesleki yeterliliği ile ilgili olarak Prof. Dr. Nuh Bilgin şu açıklamalarda bulundu;
“...birçok ülkede tünelcilik eğitimi değişik modüllerle gerçekleştirilmektedir. Çalışan kişi bu modülleri çeşitli
zamanlarda alabilmektedir, her modül için ayrı bir sertifika verilmektedir. Tünelcilik derneği bu misyonu
zaman içersinde yerine getirmeyi planlamaktadır.” Tünelcilik ile ilgili gerçekleştirilen çalışmalar ve projeler
hakkında tüm merak ettiklerinizi Tünelcilik Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nuh Bilgin’e sorduk.
Tünelcilik Derneği’nin kuruluş amaçlarını aktarabilir misiniz?
Tünelcilik Derneği sektörden gelen aşırı
istek üzerine kuruldu. Bu bir ihtiyaçtı, iki
sene içerisinde kişisel üye sayımız 508’i,
kurumsal üye sayımız ise; 34’ü buldu.
Derneğin kuruluş amaçlarını sektörün
kendisi belirledi. Çok hızlı büyüyen bir
sektörde, projelerin ve yeni teknolojilerin tanıtıldığı, problemlerin tartışıldığı
ortamları yaratmak, kısa kurs ve sempozyumlar düzenlemek, elektronik ortamda
sektörle ilgili herkesin ulaşabileceği bir
veri tabanı oluşturmak, belirli aralıklarla
tünel dergisi çıkarmak en büyük hedeflerimizdendir. Bütün bunları kısa sürede
gerçekleştirdiğimize inanıyoruz.
Derneğinizin Türkiye’deki büyük
projelerin tanıtımında önemli katkısı
bulunmaktadır. Tünelcilik projelerinizin tanıtımına yönelik derneğinizin
faaliyetlerini örnekler ile anlatabilir
misiniz?
Bu soruyu belki de derneğinizin tünel projelerinin tanıtımına, sorunların ve teknolojik gelişmelerin tartışılmasına yönelik
katkısı ne oldu şeklinde sormak gerekir.
Her iki ayda bir tünel adı altında, tünelcilik ve yer altı teknolojileri dergisi çıkarıp bunu ilgililere ücretsiz gönderiyoruz.
İsteyen bu dergilere elektronik ortamda
www.tunelder.org.tr adlı web sayfasından da erişebiliyor. Tünelcilik ve
madencilik faaliyetlerinin, delme-patlatma, kazı, tahkimat, havalandırma, pasa
nakli, işçi, sağlığı ve emniyeti gibi çok
konuda ortak yönleri var. Üyelerimizin
%30 maden mühendisi, %28’i jeoloji
mühendisi, %20’si inşaat mühendisi,
%4’ü makine mühendisi, %3’ü harita
mühendisi, %2’si jeofizik mühendisi.
Tünelcilik birçok disiplini bir araya getiriyor. 29-30 Kasım 2013 tarihinde derneğimizin Maden Mühendisleri Odası
ile beraber Haliç Kongre Merkezi’nde
düzenlediği ve 400’e yakın yerli ve yabancı katılımcı ile gerçekleşen 3.Uluslararası Yeraltı Kazıları Sempozyumu büyük ilgi gördü ve bu sempozyumda tünel
ve maden sektöründeki yeni teknolojiler,
uygulamalar ve sorunlar tartışıldı. Eğitim
amaçlı gerçekleştirdiğimiz kısa kurslara
katılım düşündüğümüzden de fazla oluyor, bunların üçüncüsünü 28-31 Ağustos tarihleri arasında Demos Fuarcılık
Şirketi ile beraber yaptığımız Tünelcilik
Fuarı’nda gerçekleştirdik. Kısa kursa ve
fuara ilgi üst seviyedeydi, 156 yerli ve
yabancı firmanın katıldığı fuarı 3000’den
fazla ziyaretçi gezdi, kısa kursa ise 240
kişi katıldı. Dünyanın en eski Tünelcilik
Dernekleri’nden olan Norveç Tünelcilik
Derneği ile İstanbul’da ortaklaşa yaptığımız çalıştayda iki ülkenin önemli projeleri ele alındı ve üst düzey yöneticilerle
çeşitli konuların tartışılması imkanı yaratıldı. Bu yıl Tünelcilik Derneği, Türkiye
için bir ilki gerçekleştirdi ve Brezilya’nın
Iguassu şehrinde yapılan Dünya Tünel
Kongresi’ne 20 metrekarelik bir sergi
alanı ile iştirak etti ve büyük ilgi gördü. Bize Demos, Tünelmak, E-BerK ve
Çolakoğlu Metalurji Sanayi yetkilileri de
sergi alanımızda yer alarak iştirak ettiler,
kendilerine teşekkür ediyoruz. Kongreye
çoğu derneğimizin üyesi olan 21 Türk
arkadaşımızda katıldı, kongrede 129
sözlü ve 221 adet poster sunum yapıldı.
Türkiye’nin tünelcilikte son teknolojileri takip edebilme konusunda dünyadaki konumu nedir?
Türkiye’nin tünelcilikte son teknolojileri
takip edebilme konusunda dünyadaki
konumu üst düzeydedir. Artık dev tünel
açma makinelerinin hemen hemen her
büyük projede kullanılması olağan sayılmaktadır. Bugün İstanbul Boğazı’nın
altında açılmakta olan 13.7m çapındaki
otoyol tünelinde kullanılan tünel açma
makinesinde en son teknojiler kullanılmaktadır. Dünyada ilk defa 12-13 bar
ayna basıncıyla karşılaşılması beklenilmektedir. Türk Müteahhitlerinin yurt
dışındaki tünel projelerinde gösterdikleri
başarılarda kayda değer.
Sektörde yetişmiş iş gücü istihdamında sorunlar yaşanmakta mıdır? Üniversitelerimizde tünelcilik alanında
mühendislerimizi yetiştirecek akademik alt yapı yeterli midir?
Üniversitelerimizde tünelcilik konusunda çok iyi, üstün nitelikli akademisyenlerimiz var. Bunun yanında maalesef
bu konuda iş gücü istihdamını arttırıcı
programlarımız yok, bu programların
çok disiplinli olması gerekiyor, bunu
derneğimizin düzenleyeceği sertifika
programlarıyla karşılamayı düşünüyoruz.
Tünelcilik alanında gerçekleştirilen
projelerde çalışacak işçilerin mesleki
yeterlilikleri sektörün ihtiyacını karşılamakta mıdır? Mesleki yeterlilik
belgesine sahip işgücü ile çalışmanın
sektördeki önemine kısaca değinebilir
misiniz?
Yukarıda da bahsettiğim gibi tünelcilik
çok disiplinli bir eğitimi gerektirir. Klasik
yöntemle açılan tünellerde delme, patlatma ve jeoloji ön plana çıkmakta, makine
ile kazıda hidrolik, makine bilgisi ve makine performansını kontrol edebilmek
için jeolojik ve jeoteknik bilgi önemli
olmaktadır. Tahkimat tasarımında ise
kaya mekaniği, arazi kontrolü, statik
ve dinamik bilim dallarının ön planda
olması kaçınılmazdır. Bu nedenle birçok ülkede tünelcilik eğitimi değişik
modüllerle gerçekleştirilmektedir. Çalışan kişi bu modülleri çeşitli zamanlarda
alabilmektedir, her modül için ayrı bir
sertifika verilmektedir. Tünelcilik derneği bu misyonu zaman içersinde yerine
getirmeyi planlamaktadır.
10 RÖPORTAJ
“Karar verip gereğini yaparsan hedefe ulaşmak
mümkündür.”
Ankara’daki küçük bir atölyeden bugünlere gelen Hidromek A.Ş., kurucusu Hasan Basri Bozkurt’un
azmi ve ileriyi gören yapısı sayesinde bir markaya dönüşmüş. 1978 yılında traktörlere yükleyici ve
kazıcı ataşmanları monte ederek sektöre adım atan Bozkurt şimdi ise yepyeni makineleriyle pazarın
en iddialı ismi. Hasan Basri Bozkurt o günleri şu sözlerle anlatıyor; “Küçük bir atölyede işe başladım.
Daha iyisini, daha iyisini, daha iyisini üretmek için çok çalıştık ama sonuç nereye varır, tam tahmin
edemiyorduk. Bir gün tasarımı ve üretimi kendimize ait kazıcı yükleyiciler ve ekskavatörler üretebileceğimizi hep hayal ediyordum. ”
Hasan Basri Bozkurt ile gerekleştirdiğimiz bu röportajı keyifle okuyacağınıza inanıyoruz.
GENÇ YÖNETİCİ: İş hayatınızın başlangıç öyküsünü aktarabilir misiniz?
HASAN BASRİ BOZKURT – 1965
yılında meslek lisesinden mezun olduktan sonra Karayolları’nda işe başladım.
İki yıl atölyede işçi olarak çalıştım. Bu
sırada kendimi geliştirmek ve memleketime daha faydalı olabilmek için
üniversiteye gidip mühendis olmam
gerektiğine inandım.
İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, şimdilerde olduğu
gibi, o dönemin de en iyi mühendislik
fakültelerinden biriydi. Karayolları’ndaki
yöneticilerimle bu düşüncelerimi paylaştım, onlar da bana destek oldular ve
okulu kazanırsam burs verebileceklerini
söylediler. Okulun sınavlarına girdim ve
kazandım, dört yıl süren eğitimimin ardından yine aynı okulda master yaptım
ve ardından Karayolları ’na geri döndüm.
Karayolları’nda üç buçuk yıl atölye şefliği
görevinde bulundum ve makine şefliğine
terfi ettim. O sıralarda kendi işimi kurmanın zamanı geldiğine inanıyordum.
Üniversite sıralarından beri içimde hep
bu istek vardı. Böylece 1977 yılında Karayolları’ndaki görevimden ayrılmaya karar verdim ve 1978 yılında Siteler’de ufak
bir atölyede özel sektöre adımımı attım.
Çalışmak, çok çalışmak
önemli ama bir husus
daha var, akıllıca
çalışmak daha önemli...
İş makineleri alanına ilgi duymanız
Karayolları’ nda çalışırken mi başladı? Hidromek’ in kuruluş hikayesini
anlatabilir misiniz?
Tabii, iş makinelerine olan ilgim Karayolları’ nda çalışırken başladı. Yükleyiciler, dozerler hep ilgimi çekerdi.
O tarihlerde ülkemizde Amerikan iş
makineleri vardı. Benim de içimde hep
bu makinelerin Türkiye’de üretilmesiyle
ilgili bir istek mevcuttu. Önce traktörlere kazıcı yükleyici ataşmanı yapmakla
işe başlamaya ve sonrasında gelişmelere
göre adım atmaya karar verdim.
1978 yılında Ankara Siteler’ de küçük
bir atölyede işe başladık. Traktörlere
önce kepçe ataşmanı, sonra kanal kazıcı
ataşmanı taktık, ama zaman içerisinde
gördük ki traktörler iş makinesinden
beklenen performansı sağlayamıyor.
Örneğin traktörün direksiyonu mekanik, onu hidroliğe çevirmek gerekiyor
diğer taraftan aksları zayıf, aksları kuvvetlendirmek gerekiyor.
Sonunda tasarımı kendimize ait olan
gerçek bir iş makinesini yapmaya karar
verdik. Ankara Siteler’ de ilk işe başladığımız atölye 150 metrekarelik bir çimento deposuydu, zamanla bize küçük
gelmeye başladı. Çalıştık, büyüdük ve
atölye sayımızı arttırdık. Atölye sayısı
artınca biz de 1986 yılında İstanbul
Yolu’nda bulunan ve şu an Satış Sonrası Hizmetler Merkezi olarak kullandığımız yerimizi satın aldık. Böylelikle
işlerimizi geliştirmek için önemli bir
adım atmış olduk. Bu ilk seri üretim
tesisimizin inşaatını da kendimiz yaptık.
Tabii, traktöre kazıcı yükleyici ataşmanı
takma işi de Siteler’ de kaldı. Traktörlere
kazıcı yükleyici ataşmanı taktığımız dönemlerde benim gibi işinin başlangıcında olup, imkânları kısıtlı pek çok inşaat
şirketi de bu makineleri kullandı. Yani,
bu makineler onlar için de bizler içinde
toplumumuza hizmet etme anlamında
bir adım oldu.
Yerimiz ve imkânlarımız genişleyince
tüm tasarımı kendimize ait olan kazıcı
yükleyici üretimi yapmaya başladık.
Türkiye'de ilk defa bu üretimi biz gerçekleştirdik.
Gelecekte istihdam
edeceğimiz mavi yakalı
personelleri ilköğretim
sonrasında seçerek
teknik okul
sıralarındayken eğitmeye
başlıyoruz.
İlk ürettiğiniz iş makinesi hangisiydi?
1989 yılında 80 beygir gücünde HMK
80 adında bir kazıcı yükleyici yaptık.
Motorunu iç piyasadan, o dönem traktör imalatında Türkiye'nin çok önemli
bir firması olan Uzel’den alıyorduk.
İlk iş makinesi ürettiğiniz günden bugüne Hidromek hayal ettiğiniz yerde
mi?
Söylediğim gibi, küçük bir atölyede işe
başladım. Daha iyisini, daha iyisini, daha
iyisini üretmek için çok çalıştık ama sonuç
nereye varır, tam tahmin edemiyorduk. Bir
gün tasarımı ve üretimi kendimize ait kazıcı
yükleyiciler ve ekskavatörler üretebileceğimizi hep hayal ediyordum. Bugün ise
ürün gamımızda kazıcı yükleyiciler, değişik
tonajlarda lastikli ve paletli ekskavatörler,
motor greyderler var. Yeni ürünlerle ilgili
RÖPORTAJ
çalışmalarımız devam ediyor. Ürün gamımızı daha da genişletmeyi hedefliyoruz.
Türkiye'de sanayici olmak kolay mı,
kamudan destek sağlayabildiniz mi?
Tabi ki, devletten önemli destekler gördüm. Aksini söylemem yanlış olur. Bir
dönem belediyeler traktörlere yükleyici
ve kazıcı ataşmanı takarak ürettiğimiz
makineleri satın aldı. Bu makineleri
sadece belediyeler değil diğer bazı devlet
kurumları örneğin Türk Hava Kuvvetleri, Türkiye Şeker Fabrikaları, Türkiye
Elektrik Kurumu da satın aldı. Yani,
başlangıçta devletin müşterimiz olmasının bugüne gelmemizde önemli bir payı
var. O dönemlerde sadece Türk firmasını desteklemek amacıyla makinemizi
satın almıyorlardı, devlet kurumlarının
makine ihtiyaçları vardı, bizde piyasanın
ihtiyaç duyduğu makineleri üretiyorduk
dolayısıyla arz ve talepler kesişmiş oldu.
Tabi üretim sırasında bazı zorluklarla
da karşılaşıyorduk. Vergi oranlarından
dolayı o zamanlar makineyi komple
yurtdışından getirtmek, motor veya
parça getirtmekten daha avantajlıydı.
Biz de sorunlarımızı devletimize anlattık, gümrük vergilerinde iyileştirme
istedik. Üreticilere özel bu iyileştirmeler
yapılınca önümüz biraz daha açıldı. Biz
de bu süreçte işimizden kazandığımızın
tümünü yine işimize yatırdık.
Farklı sektörlerde yatırımınız var mı?
Biz hep çalışmalarımızdan elde ettiğimiz kazancı tamamen işimize yatırdık,
hâlâ bugün de öyle devam ediyor. Örneğin; bugün firmalar inşaat, enerji,
turizm gibi farklı alanlara da yatırım
yapıyorlar. Biz ise bütün kazancımızı
tamamen kendi uzmanlık alanımıza
yatırıyoruz.
Farklı alanlara yatırım yaparak çeşitlenmeye gitmek mi daha doğru, yoksa sadece bir alanda yoğunlaşmak mı
doğru diye sorarsanız “odaklanmayı
bozmayın” derim. Kendi alanınızın en
iyisi olmaya çalışın.
İş makineleri sektörü üretim anlamında
oldukça kapsamlı bir iş. Örneğin biz
know-how’ umuzu kendimiz yarattık.
Bu kolay olmadı tabi, çok uzun süreler aldı. Başka bir alana odaklansaydık
başaramazdık diye düşünüyorum. Bu
anlamda sermayemizi de hiç bölmedik.
O gün bugündür hep aynı yere kaynak
aktarıyoruz.
HİDROMEK Dünya ölçeğinde bir
firma olarak AR-GE’ ye önemli bir
kaynak aktarıyor olsa gerek.
Tabii, biz AR-GE’ye önemli kaynak
ayırıyoruz. AR-GE konularında üniversitelerle işbirlikleri yapıyoruz. Şirketimizdeki mühendislerimizi yüksek
lisans yapmaları için destekliyoruz. Tez
çalışmalarını firmamızda çalıştıkları
projelerle ilişkilendiriyoruz.
TÜBİTAK TEYDEB destekli AR-GE
projeleri yapıyoruz, bunlardan 13 adet
projemizi tamamlamış bulunuyoruz,
2 projemiz şu an devam ediyor. Yeni
projeler üretmeye de devam edeceğiz.
2014 yılında Hidromek Ar-Ge ve Teknoloji Merkezi, Bilim Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı tarafından yapılan incelemeler sonrasında Türkiye’nin 157. Ar-Ge
Merkezi oldu.
Bir gün tasarımı ve
üretimi kendimize ait
kazıcı yükleyiciler ve
ekskavatörler
üretebileceğimizi hep
hayal ediyordum.
Geçmişte imkanlar kısıtlı idi ama iş
çoktu, şimdi imkanlar sınırsız ama
pastadan pay almak daha zor. Geçmiş
ile bugünü kıyaslar mısınız?
Geçmişte imkânların kısıtlı olması
iş imkanlarını da sınırlıyordu. Örneğin eskiden ithal tezgâhlar yoktu. İlk
tezgâhımız olan 1947 model radyal
matkap tezgâhı aldığımızda çok mutlu
olmuştuk. Yine iş yerini açtığımız sırada otomobil bulmak bir meseleydi. Bir
otomobil satın alabilmek için üç beş
ay bekler, sıraya girerdik. İletişim de
çok zordu. Telefon yoktu, Siteler ’deki
atölyemizin ilk telefonunu bir postacıdan satın almıştık. Benim babam da
postacıydı ama telefon için müracaat
etmiş olmasına rağmen, ona telefon
çıkmamıştı. Telefon açmak için sabah
erkenden işe gider santralden sıra beklerdik. Öğlen olur sıra yine gelmezdi.
Akşama yıldırım aramasına çevirirdik.
Böyle günlerden geçtik.
Ülkemizde döviz darlığı vardı. Yurt dışına döviz çıkartmak sınırlıydı. Örneğin; yurt dışına çıkmadan önce Merkez
Bankası’na vergi levhamızı götürmek
zorunda kalırdık. Kredi kartı kullanımı
yoktu.
Zamanla iletişim olanakları arttı, şimdi
ise teknolojinin hızına erişmek oldukça zor. Günde yüzlerce mail alışverişi
yapıyoruz. Ancak, bugün bu sınırsız
imkânlar ile artan rekabet ortamında
yeni bir iş kurmak da oldukça güçleşti.
Hedeflerimizi doğru çizmemiz için
bizlere neler önerirsiniz?
Herkesin söylediği gibi, çalışmak, çok
çalışmak önemli ama bir husus daha
var ki akıllıca çalışmak daha önemli.
Ayrıca tavsiyem hedefe karar vermek
ve belirlenen hedefe ulaşmak için gere-
11
ğini yapmak. Karar verip gereğini yapmazsan heveslenmek olur, karar verip
gereğini yaparsan o hedefe ulaşmak
mümkün olur.
Hidromek olarak kendi motorunuzu
üretebiliyor musunuz?
Bugünlerde motor konusu çok gündeme geliyor. İlgili bakanlıkların yetkilileri
motor üretimi konusunda neler yapılabileceğiyle ilgili üreticiler ile görüştüler.
Ancak motor üretimini tek bir firmanın üstlenmesi fizibıl değil. Ülkemizde
traktör, jeneratör, iş makineleri firmaları
var. Sektörün ihtiyacı olan bazı motorlar aslında yapılabilecek durumda ancak
burada firmalar güç birliğine gitmeli.
Eğer motor üretimi için firmalar bir araya gelip ortak bir karar alırsa biz de bu
önemli işin bir parçası olmak ve katkı
sağlamak isteriz tabi.
Hidromek, Japon Mitsubishi Heavy
Industries’in greyder üretimi ile ilgili
iş kolunun tümünü satın aldı. Bu satın
almaya nasıl karar verdiniz?
2023 stratejilerimiz doğrultusunda bazı
hedeflerimiz var. Bunların arasında
ürün gamımızı genişletmek bulunuyor.
Bu amaçla ya kendimize yeni bir ürün
tasarlayacaktık ya da başarısını kanıtlamış bir firmanın iş kolunu yurt dışından
satın alıp ürünü bünyemize katacaktık.
Biz de ikinci yolu tercih ederek Japon
Mitsubishi Heavy Industries’in greyder
üretimi ile ilgili iş kolunu satın aldık. Şu
anda Tayland’daki fabrikamızda üretilen
motor greyderler 2014 Haziran’dan beri
tamamen Hidromek markası altında
pazara sunuluyor ve satışı yapılıyor.
Mitsubishi gibi iş geliştirme yönünde
satın alma ya da yeni bir ürün geliştirme gibi yeni açılımlarınız olacak mı?
Greyderi ürün gamımıza ekleyince yanına ona uygun bir ürün daha geliştirmemiz gerekiyor, onunla ilgileniyoruz
şimdi.
İlerde yine satın alma yapabiliriz, ama
iyi bir yatırım olması gerekli. Her firmayı da gidip satın almak mümkün
değil. Kimisi çok büyük ölçekli bir
firmadır, değeri çok yüksektir alamazsınız, kimisi de yatırım maliyeti olarak
uygundur ama firmanın teknolojisi çok
iyi oturmamıştır, dolayısıyla yine satın
alamazsınız.
Biz Japon Mitsubishi Heavy Industries’
in greyder üretimi ile ilgili iş kolunun
tümünü satın aldık. Bu satın alma kapsamında üretimin yapıldığı Tayland’da
ki üretim tesisi ile tüm tasarım, üretim,
know-how, teknolojisi ve satış sonrası
hizmetler bulunmaktadır. Bunun yanı
sıra teknolojinin transfer edilmesi için
iki yıllık bir anlaşma daha yaptık. Şimdi
oradaki mühendisler bizde çalışıyor. İki
yıl süreyle teknolojiyi transfer edeceğiz.
Greyderler Türkiye’de de üretilecek ancak Türkiye’de daha gelişmiş versiyonlarını yapacağız.
Bugün yurt dışı müteahhitlik hizmetleri sektörün gurur kaynağı oldu. 104
ülkede Türk müteahhitleri iş üstlenmiş
durumda. Türk firmalarının yurt dışına açılması sizin önünüzü açtı mı?
Elbette. Türk firmalarının yurt dışındaki başarısı bizim de başarımızı etkiliyor.
Bir firma bir ülkede başarı sağlamışsa
o ülkeye gidecek diğer firmalara da iyi
bir referans oluyor.
Peki Türk inşaat firmalarının ilk tercihleri yerli ürün oluyor mu?
İnşaat firmaları bazı ülkelere yerli iş makinelerini götürüyor. Gönül ister ki, gittikleri her ülkede Türk ürünlerini daha
12 RÖPORTAJ
lerin, en az üç ay gerek şirketimizdeki
mühendislerden gerekse de dışarda iş
birliği yaptığımız firma yetkililerinden
eğitim aldırarak yetişmelerini sağlıyoruz. Bir Hidromek mühendisinin neleri bilmesi gerektiği konusunda eğitim
veriyoruz. İşe başlamadan önce gerçek
maaşlarını ödüyoruz, bu süreçte eğitime
tabi tutuyoruz, böylece işe başladıklarında başarılı olma şansları artıyor.
Ayrıca İstanbul yolu üzerinde yer alan
Satış Sonrası Hizmetler müdürlüğümüzde yedek parça, satış sonrası hizmetler ve eğitim bölümümüz var. Eğitim bölümümüzde hem kendi servis
teknisyenlerimizi yetiştirmek hem de
yurt dışındaki bayilerimizin teknisyenlerini yetiştirmek ve ayrıca mühendislerimizi bilgilendirmek için de eğitimler
veriyoruz. Tabi bunların dışında işe yeni
başlayan personellerimize ve satış ekibimize yönelik eğitimler de veriyoruz.
Kendi uzmanlık
alanımıza
odaklanıyoruz.
çok kullansınlar, benimsesinler. Türk
inşaat firmaları yurtdışında Hidromek’i
daha çok tercih etsinler isteriz. Bu oran
tam istediğimiz gibi değil şu an ancak
karamsar da değiliz. Biz dünyanın neresinde olursa olsun iş makinemizin gittiği her yerde her türlü desteği, servis
hizmetini vermeye hazırız.
Bölgesinde 1000 dönüm arsa satın aldık
ve yeni üretim tesislerimizin inşaatına
başladık. Orada çok ciddi bir hafriyat
söz konusu. Aşağı yukarı bugüne kadar
3 milyon metreküp kaya kazdık. Zaten
hafriyat sahasında kendi ekskavatörlerimiz çalışıyor. Böylece ekskavatörlerimizi
bu sahada da test etmiş oluyoruz.
Biz, öncelikle insana
yatırım yapıyor, eğitime
önem veriyoruz.
Üniversitelerle
işbirlikleri yapıyoruz.
Siz yüksek mühendissiniz. Bugün
aradığınız kriterlere uygun mühendis
bulabiliyor musunuz? Ayrıca, kalifiye
eleman konusu Türkiye'nin çok büyük
bir kanayan yarası. Sizin bu konudaki
fikirleriniz nedir?
Mühendislik tarafından bakacak olursak, çok sorunlarımız var. Senede altı
binin üzerinde makine mühendisi
mezun oluyor. Bazı illerimizde belirli
niteliklerde mühendis yetiştirebilen
üniversite ve akademisyen sayısı sınırlı, bölgede uygulama yapılabilecek
sanayi alanı yok. Bu ciddi bir zorluk.
Üniversite sayımız fazla ancak mühendis yetiştirme anlamında iyi okullarımız
bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar
az. Tabi bütün öğrenciler sınavda bu
belirli üniversitelere girecek başarıya erişemiyorlar. Malzemeye dokunmadan,
atölyenin havasını solumadan eğitim
alıyorlar bazı yerlerde. Uygulamanın
olmadığı bir yerde nasıl makine mühendisi olunur?
Biz de bu noktada kendi çözümümüzü
yaratmaya karar verdik. Mühendisler
için farklı uygulamamız var. Yeni mezun
mühendislerde deneyim konusunda sıkıntı yaşanabiliyor. Örneğin; tasarım
bölümünde çalıştıracağımız mühendis-
İş hayatında çok zorlandığınız bir dönem oldu mu?
Elbette kendi işimi kurarken başlangıçta
çok zorlandığım dönemler oldu ancak
hiçbir zaman geri dönmeyi, işimi bırakmayı hiçbir şekilde düşünmedim.
Zorlukların bir şekilde geçeceğini biliyordum, inanıyordum, öyle de oldu.
İnşaat sektörüne yabancı değilsiniz.
Kendi tesislerinizin üretiminin inşaatlarını yaptınız. Biraz bu çalışmalardan
söz edebilir misiniz?
Sektördeki tecrübemiz kendi inşaatlarımızı yapmamız ile kısıtlı. 1986 yılından
beri bizimle çalışan inşaat ekibimiz var.
Önce İstanbul yolundaki ilk tesisimizin
daha sonra Ankara 1.Organize Sanayi
Bölgesindeki ve İzmir’deki fabrikalarımızın yanı sıra birkaç yurt içi bölge
yöneticiliğimizin tesislerini tamamladık. Şimdi ise yeni bir inşaatımız daha
var, bulunduğumuz 1. Organize Sanayi
Hidromek ’in kurumsal sosyal sorumluluk alanında önemli çalışmaları olduğunu biliyoruz. İş gücünün
niteliklerinin arttırılmasına yönelik
çalışmalarınızdan söz edebilir misiniz?
Her gün, “Bu memlekette kalifiye eleman bulunmuyor” demek kolay ama
asıl bir çözüm bulmak gerekiyor. Biz
ileride üretimde çalıştıracağımız personel ihtiyacımızı tespit ediyoruz. Hangi
nitelikte kaç kişi istihdam edilecekse
bununla ilgili çalışmalar yapıyoruz. 1.
Organize Sanayi Bölgesi içerisindeki
fabrikamızın yanında Alman sistemi
ile ikili eğitim veren bir okul var. Gelecekte istihdam edeceğimiz mavi yakalı
personeli bu okulda eğitiyoruz. İlköğretim mezunlarını en az dört saat süren
belirli testlere tabi tutuyoruz. Örneğin
el becerisi gerektiren işlerde bu çocuğun kabiliyeti var mı yok mu önce onu
görüyoruz. İlk aşamayı geçtikten sonra
insan kaynaklarımız tarafından birtakım mülakatlar yapılıyor. Sonra aileleri
ile tanışıp, onlar ile mülakat yapılıyor.
Böylece çocukları kısa sürede çalışma
hayatına dahil etmiş oluyoruz, hem de
ailelerinin desteğini alarak. Daha sonra
ailelerin de onayıyla çocuklarla sözleşme
yapıyoruz. Üç yıl süreyle çocuklara belli
bir ücret ödeniyor. Haftanın iki günü
okulda öğrenim görüyorlar, üç günü
işletmemizde çalışıyorlar. Böylelikle
mezun olduğu zaman işi mutfağında
öğrenmiş, el becerisini geliştirmiş oluyor. Bu uygulamamız sekiz yıldır başarı
ile devam etmektedir. Öğrenci sayımız
yüzü aşmış durumda. Ama ben her sene
elli civarında öğrenciyi yetiştirelim üç
sene sonra elli eleman daha firmamıza
katalım istiyorum. Çünkü yetiştirdiğimiz öğrenciler işlerinde çok başarılı
oluyorlar.
Sadece bu kadar da değil Almanya'da
da bir okulda eğitim vermek üzere bir
firmayla anlaşma yaptık. O firmanın
da bu sistemde yetiştirdiği öğrencileri
var. Alman firma öğrencilerini senede
üç hafta bize gönderiyor, biz de öğrencilerimizi Almanya’ya gönderiyoruz.
Yani, öğrencilerimiz Almanya’ya gidip
yabancı bir ülkenin de kültürünü tanımış oluyorlar. Orada eğitimin yanı sıra
şehri dolaşıyorlar, Siemens’i, BMW’yi,
Mercedes’in fabrikasını, makine müzesini geziyorlar ki, ben hâlâ gezemedim.
Yani, bu çocuklar için güzel programlar
hazırlanıyor. Biz de ülkemize gelen Alman öğrencilere kendi fabrikalarımızı
gezdirip ayrıca Türkiye’de üretim yapan
önemli sanayi kuruluşlarına götürüyoruz, ülkemizi tanıtıyoruz. Karşılıklı
olarak onlar da çok mutlu, biz de çok
mutluyuz. Buradan mezun olanlar bizim geleceğimizin formenleri olacak.
Biz de, ülkemiz de hep birlikte kazanacağız.
Ankara 1. Organize Sanayi Bölgesi’ nde
başka bir okul daha var, Hacettepe’nin
Meslek Yüksekokulu. Bir kaç yıldır bu
okul ile yürüttüğümüz güzel bir çalışmamız var. Yüksekokul yetkililerine
el becerisi gerektiren teknik dersleri
okullarında bir laboratuvar kurmak
yerine öğrencilerini bizim iş yerlerine
yönlendirmelerini teklif ettik. İstedik
ki öğrenciler gerçek iş ortamında, gerçek
mühendisle, gerçek şefle, gerçek parçalarla eğitim alsın, deneyim kazansın.
Biliyorsunuz meslek yüksekokulu mezunlarının iş imkânları kısıtlı oluyor,
ama bu teorik eğitimle beraber pratik
eğitimi de almış olan mezunlar iyi yetişmiş oldukları için firmalar tarafından talep ediliyorlar, yani iş olanakları
artıyor.
Bu kadar çalışma arasında kendinize
zaman ayırıyor musunuz? Mesela bir
hobiniz var mı?
Hobim yine çalışmak. Hep işime zaman
ayırmak istiyorum. En büyük hobim
makineleri incelemek. Yurt dışına gitmek, fabrika gezmek, fuarlara katılmak.
Sağlıklı, mutlu, huzurlu bir yıl
dileklerimizle...
TARİHTEN
13
Tarihin unutulmaz tanığı;
Halet Çambel…
Adolf Hitler tarafından görüşmeye
çağrılan Çambel,
hükumetin izni
olmadan görüşmeyeceğini bildirerek reddetti.
Tarih ve arkeoloji bir uygarlığın, milletin geçmişinin en büyük yüzleşme alanlarıdır. Türkiye’de arkeoloji deyince akla
gelen ilk isim de hiç şüphesiz ki Halet
Çambel’dir. Türk arkeolojisinin duayen
ismi, çağdaş bilimin öncülerinden Prof.
Dr. Halet Çambel, Almanya'da askeri ataşelik görevi yapan ve Atatürk'ün
yakın arkadaşlarından Hasan Cemil
Çambel ile dönemin Berlin Büyükelçisi 'nin kızı Remziye Hanım'ın üçüncü çoçuğu olarak 27 Ağustos 1916'da
dünyaya geldi.
"O zaman Latin alfabe tanıtıldı ve bizim için çok güzeldi, çünkü eski yazıları
öğrenmek için altı yıl geçerdi. Bundan
sonra okullar kuruldu.”
I. Dünya Savaşı sonrası mütareke döneminde anne babası ile bir süre İsviçre
ve Avusturya'da yaşadıktan sonra, cumhuriyetin kurulmasını takiben 8 yaşında Türkiye'ye geldi. Ortaokul ve liseyi
Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde
okudu. Sanat tarihi öğretmeninin etkili
anlatımı ve İstanbul'un tarihi mekanlarına düzenlediği geziler lise yıllarında
onu derinden etkiledi. Okulda, eskrim
sporu ile de tanıştı ve bu konuda ustalaştı. Lise öğrenimini tamamladıktan
sonra Fransız hükümetinden aldığı
bursla Paris Sorbonne Üniversitesi'nde
3 yıl arkeoloji lisans öğrenimini gördü;
ayrıca Hititçe ve eski İbranice öğrendi.
İlk kazı deneyimini 1935 yılında yaşadı.
Dr. Kurt Brittel’in başkanı olduğunda Alacahöyük kazısına stajyer olarak
katıldı.
Fransa'daki lisans öğrenimi sırasında
boş vakitlerini eskrim ve binicilikle değerlendiren Çambel, 1936 Yaz Olimpiyatlarında eskrim dalında Türkiye'yi
temsil etti ve Suat Fetgeri Aşeni ile
birlikte olimpiyatlara katılan ilk Türk
kadın sporcu oldu. Turnuva sırasında
1938 yılında lisans
öğrenimini tamamladıktan sonra Sorbonne'da
doktora yapmaya
başlayan Çambel,
1939 yılının yaz
aylarında İstanbul
Fransız Arkeoloji
Enstitüsü'nün,
Dr. Emilie Haspels baskanlığında yürüttüğü Yazılıkaya/Midas şehri kazısına katılmak üzere
Türkiye’ye geldi.
"Ben hep kendime daha fazla
zaman dilerdim. Üniversiteden sonra hemen işe girdim.
Ve hep bu bürokrasi, başka
bir şey için zamanımın kalmaması..."
II. Dünya Savaşı sebebiyle Fransa’ya
dönemeyince İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi'nde Helmuth Theodor Bossert’in asistanlığını yaptı. 1940
yılında Tan Gazetesi’nde çalışan gazeteci-yazar olan Nail Çakırhan ile evlendi.
Üniversitede kadro olmadığından bir
süre Haydarpaşa Lisesi'nde Fransızca
öğretmenliği yaptı. Doktora çalışmasına
İstanbul Üniversitesi’nde devam eden
Çambel, Türk Tarih Kurumu adına
Kırşehir Hashöyük'teki kontrol kazısını gerçekleştirdi. 1946'ya kadar Dr.
Bossert ile birlikte Anadolu’da araştırma
gezileri yaptı.
1946 yılında Kayseri-Adana arasında
kalan bölgedeki Hitit eserlerini incelemek için Bossert ile bilikte çıktıkları
gezide Karatepe bölgesindeki kalıntılara
ulaşmaları kariyerinde belirleyici oldu.
Araştırma ekibi, Hitit hiyeroglifleri ve
Fenike yazısının bir arada kullanıldığını görmüş ve Fenike yazısı tercüme
edilebildiği için, bu keşif Hitit hiyerogliflerinin nihai çözümü olmuştur.
Karatepe-Arslantaş Höyüğü’nde Bossert
tarafından başlayan kazı çalışmalarına
1952’den sonra Çambel başkanlık etti.
Karatepe’de ortaya çıkarılan arkeolojik
buluntuların restorasyonu, korunması
ve sergilenmesi için bir açık hava müzesi kurulmasına ön ayak oldu. Mimar
Turgut Cansever’in yaptığı projenin
uygulanması işini Çambel’in eşi Nail
Çakırhan yürüttü.
Karatepe'deki çalışmaların yanı sıra
Fransız Arkeoloji Enstitüsü'yle birlikte Yazılıkaya/Midas şehri kazısını yürüttü. 1960 İhtilali'nden sonra 147'ler
listesinde yer alarak üniversiteden ihraç
edildi. Eşiyle birlikte Karatepe’de çalışmalara devam eden Çambel, 19621963’te Almanya'da Saarbrücken
Üniversitesi'nde konuk öğretim üyesi
olarak çalıştı. Türkiye’ye döndükten
sonra İstanbul Üniversitesi’ndeki görevine döndü ve Prehistorya Kürsüsü’nü
kurdu.
1964 yılında Chicago Üniversitesi'nden
Robert J. Braidwood ve eşi Linda S.
Braidwood'la birlikte Ergani'de Çayönü höyüğü kazısına başladı. Kote Çemi
(Hilar - Çayönü) kalıntılarını gün ışığına kavuşturdu; bu bölgede günümüzden 8.000 yıl önce avcı-toplayıcılıktan
tarıma geçildiğinin kanıtlarını ortaya
çıkardı.
Çambel'in çabalarıyla kurulan İstanbul-Chicago Üniversiteleri Güneydoğu
Anadolu Tarihöncesi Araştırma Kamu
Projesi çerçevesinde, 1964’te UrfaBozova’da Biris Mezarlığı ve Söğüt
Tarlası, 1968 ve 1970’de Diyarbakır
Girikihacıyan kazıları gerçekleştirildi.
Çambel, Keban Barajı’nın yapımıyla
su altında kalacak olan alanların taranması için 1966’da başlayan çalışmalara
öncülük etti.
1976'da Tübitak'a bağlı bir Arkeometri
Ünitesi kurulmasına katkıda bulundu.
1984 yılında emekli oldu. Kazılara katılımını ve yazılarını emekliliğinde de
sürdürdü. 2005 yılında Hollanda devletinin kültür ve kalkınmaya hizmet
edenlere verdiği Prens Claus ödülü'nün
sahibi oldu.2010 yılında kendisine T.C.
Kültür Bakanlığı tarafından Kültür ve
Sanat Büyük Ödülü verildi.
Hitit alfabesini çözen Karatepe
Höyüğü’nde destan yazan, olimpiyatlara katılan ilk Türk kadın sporcu
olan Çambel, arkeolojiye katıkları ile
Türkiye’de arkeoloji biliminin ilerlemesinin önünü açmıştır. İleri yaşlarında
bile yılın altı ayını Karatepe'de geçirmesinin nedeni sorulduğunda Halet'in
cevabı kesindir:
"Bu işe elli yıl önce başladım ve bitirmeden onu bırakmam."…
Gerçekten de son nefrsine kadar Karatepe’deki çalışmalarına devam eden
Çambel aramızdan ayrıldığında 98
yaşındaydı… Ama geriye bıraktıkları
yüzyıllarca yaşayacaktı…
14 GENÇLİK
“Üniversite sadece teknik bilgileri vermek için
oluşturulmuş bir kurum değildir.”
Bu sayımızda Akdeniz Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof.Dr. Mustafa Hilmi Acar’ın konuğu olarak Akdeniz Üniversitesi’ni ve İnşaat Mühendisliği Bölümü’nü yakından tanıma şansına sahip olduk.
Prof. Dr. Mustafa Hilmi Acar, genç inşaat mühendisleri adaylarından beklentilerini ise şu sözlerle anlatıyor;
“Gelişen teknoloji ve artan nüfus sebebiyle rekabet her geçen gün daha da artmaktadır. Bu yüzden yeni nesillerin sürekli kendilerini geliştirilerek yeni gelişmelere adapte olmaları, gayret azim ve çalışmayı asla bırakmamaları gerekmektedir.” Eğitim bölümü için gerçekleştirdiğimiz röportajı ilgiyle okuyacağınıza inanıyoruz.
Prof. Dr. Mustafa Hilmi ACAR
Akdeniz Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nün kuruluşunu aktarabilir misiniz?
Antalya ili, 1990 yıllardan itibaren
Türkiye’nin sürekli göç alan illerinden
birisidir. Hatta günümüzde en fazla nüfus artışı görülen ilimizdir. Hızlı nüfus
artışında insanların barınma ihtiyaçlarının karşılanması son derece önemli
bir durum haline gelmiştir. Bu sebeple
Antalya Bölgesi’nde inşaat faaliyetleri
sürekli olarak artmıştır. Turizm bölgesi
olması sebebiyle yapılan yeni otellerin
yapımlarının eklenmesi ile birlikte 90’lı
yılların sonunda inşaat sektörü Antalya
Bölgesi’nin en önemli sektörlerinden biri
olmuştur. Bölge içerisinde inşaat sektörünün bu kadar önemli duruma gelmesi
ile Antalya için inşaat mühendisliği bölümünün açılması gerektiği düşünülmüş
ve Akdeniz Üniversitesi Mühendislik
Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü,
1998 Eylül ayında 33 öğrenci ile eğitimöğretime başlamıştır.
Akademik personelinizin bilimsel çalışma yapabilme imkanlarını ve araştırma geliştirme çalışmalarına olan
katkılarından söz edebilir misiniz?
2011 Eylül ayında şu an bulunduğumuz
Mühendislik Fakültesi Binası’na taşındık. Bölümümüzde yapı, geoteknik,
ulaştırma, hidrolik ve yapı malzemesi
olmak üzere toplam beş adet laboratuvarımız bulunmaktadır. Laboratuvarlarımızda hem bilimsel çalışmalar yapılmakta, hem de laboratuvarlarımız özel
sektörün
ihtiyaçlarına cevap vermektedir. Bölümümüzde şu an 5 adet TÜBİTAK projesi yürütülmekte olup birçoğu üniversite
içi birçok bilimsel araştırma projelesi yapılmaktadır. Bunların dışında bölümü-
müzde bir çok sayıda bilimsel faaliyetler
de yapılmaktadır. 2014 yılında bölümümüz de iki tane konferans düzenlemiştir.
Donanımlı, duyarlı ve
basarılı inşaat
mühendisleri
yetiştirmek öncelikli
ilkemizdir.
İnşaat Mühendisliği bölümünün en
önemli ilkeleri nelerdir?
İnşaat Mühendisliği bölümünün ilkeleri
üç ana başlıkta toplamak mümkündür.
Birincisi, donanımlı, duyarlı ve başarılı
inşaat mühendisleri yetiştirmek; ikincisi
bilim ve araştırma alanında ülkemize katkıda bulunmak; üçüncüsü de bölgedeki
inşaat mühendisliği alanındaki sorunları
çözmede öncü olmak.
Bölümünüz için yeni projeleriniz var
ise paylaşabilir misiniz?
Özellikle ikinci derece deprem bölgesi
olan Antalya il ve ilçelerinde inşaat mühendisliği bölümü olarak deprem performans analizleri yaparak Antalya’nın
deprem master planı için alt yapı oluşturmak ve bunu hayata geçirmek önemli
projelerimiz arasındadır.
Genç inşaat mühendis adaylarımızın
ilk derste öğrendiği temel konular
nelerdir? Vizyon, teknoloji ve rekabet
anlayışı ile ilgili genç nesillere nasıl bir
mesaj verebilirsiniz?
Sonuçta üniversite sadece teknik bilgileri vermek için oluşturulmuş bir kurum
değildir. Öğrencilerimizin kendisi ve çevresine karşı görev ve sorumluluklarını
iyi bilmesini, etik kavramları her zaman
uygulamasını beklemekteyiz. Bu sebeple
ilk dönemde inşaat mühendisliğine giriş
GENÇLİK
dersi altında “Mühendisliğin tarihçesi,
mühendisliğin tanımı, meslek olarak
mühendislik, mühendislik alanları,
inşaat mühendisliğinin tanımı, inşaat
mühendisliğinin çalışma alanları, öğrenme ve yaratıcı düşünme, Problem
çözümüne mühendislik yaklaşımı, mühendislikte tasarım, mühendislikte iletişim, mühendislik etiği, örnek olaylar”
gibi konular işlenerek öğrencilere hem
inşaat mühendisliği kavramı ile ilgili ön
bilgi verilmesi, hem de kendisine ve çevresine karşı görev ve sorumluluklarının
öğretilmesi amaçlanmaktadır. Gelişen
teknoloji ve artan nüfus sebebiyle rekabet
her geçen gün daha da artmaktadır. Bu
yüzden yeni nesillerin sürekli kendileri-
ni geliştirilerek yeni gelişmelere adapte
olmaları, gayret azim ve çalışmayı asla
bırakmamaları gerekmektedir.
Öğrencilerinizin üniversitenizin sosyal
imkanlarından yararlanma olanakları
hakkında bilgi verebilir misiniz?
Akdeniz Üniversitesi’nin sağlık spor
kültür daire başkanlığı bünyesi altında
birçok öğrenci toplulukları bulunmakta
ve bu topluluklar bünyesi altında öğrencilerimiz tiyatro, film gösterimi, gezi vb.
birçok etkinliklerde görev almakta veya
etkinliklere katılmaktadır. Ayrıca ders
müfredatımızın beşinci ve altıncı dönemlerinde öğrencilerimiz Beden Eğitimi ve
Güzel Sanatlar Bölümleri’nden sosyal
15
seçimlik dersler almakta ve aikidodan
caz müziğine, dağcılıktan çini tasarımı
ve uygulamalarına kadar birçok sosyal
dersini alabilme imkanlarına sahiptir.
Bunların dışında bölümümüzde birçok
teknik geziler düzenlenmekte. Bu gezilerde öğrencilerimiz mühendislik bilgilerini
geliştirmekle birlikte sosyal faaliyetlerde
bulunmaktadır.
Mezunlarınızın işe girme olanakları
hakkında bilgi verme imkânınız var
ise okuyucularımız ile paylaşabilir
misiniz?
Daha önce de söylediğim gibi Akdeniz Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü bölgedeki inşaat sektöründeki
ihtiyaçları giderme amacıyla kurulmuş
ve bu ölçüde oldukça başarılı olmuştur.
Bölgedeki özel sektör ve kamu birimlerinde birçok mezunumuz çalışmaktadır.
Hatta kendi bölümüzde öğretim üyesi
olarak görev yapan mezunlarımız bulunmaktadır. Bunların dışında bölümümüzden mezun olan mühendislerimiz sadece
bölgedeki değil, çevre bölgeler hatta yurt
dışındaki birçok firmalarda faaliyette bulunmaktadırlar. Kazakistan’dan Suudi
Arabistan’a birçok ülkede mezunlarımız
bizi başarılı şekilde temsil etmektedir.
INTES Genç Yönetici Gazetesi’nde bize
yer ayırdığınız için bölümümüz adına
çok teşekkür ederiz.
16 DÜNYADAN PROJELER
Dünyanın başdöndüren en büyük metrosu!
Günümüzde metro sistemleri sadece hız açısından değil, güvenlik açısından da kullanıcılarına büyük kolaylıklar sağlamakta. Dünyada günümüzde 140 adet metro sistemi bulunuyor. Bu sistemlerde bir numarada
ise Şangay Metrosu yer alıyor. İlk kez 1993 yılında açılan Şangay Metrosu dünyada yeni ve en hızlı büyüyen
metrolarından biri. Bugün, 12 metro hattı, 289 istasyonu 439 kilometrelik uzunluğuyla dünyadaki en uzun
metro ağı. Günlük 6,7 milyon yolcu sayısı ile de Şangay Metrosu bir rekortmen!
Dünyanın bir çok ülkesinde metro alışıldık bir toplu taşıma aracıdır. Dünyadaki
ilk metro 1860 yılı Ocak ayında Londra
Euston Square ‘de yapımına başlanmış,
10 Ocak 1863 tarihinde saat sabah 06.00
saatinde ilk hizmetini yapmıştır. Günümüzde de bildiğiniz üzere İngiltere ‘de
metro, ulaşım ağının büyük bölümünü
Londra ‘da oluşturmaktadır.
Bir metro yapmak fikri ilk kez 1846 yılında Charles Pearson tarafından düşünülmüştür. North Metropolitan Railway
Co. şirketi metro fikrini hayata geçirmek
için 1853 yılında kurulmuştur. Ancak
mali konudaki sıkıntılar oldukça fazla
yaşanmıştır ve bunun beraberinde oldukça zaman kaybedilmiştir. İlk metro
hattı 10 Ocak 1863 tarihinde 06.00 ‘da
4 mil uzunluğunda ilk seferin yapılması ile hayata geçti. Toplam 7 istasyonun
bulunduğu dünyanın ilk metro hattı Farrington Street ile Paddington arasında
faaliyet vermekteydi. Toplam ulaşım
süresi 33 dakika sürmekteydi.
Dünyanın 2. ve en kısa metrosu ise 17
Ocak 1875 tarihinde İstanbul‘da, Karaköy ile Beyoğlu arasında hayata geçmiştir. Türkiye ‘nin ilk metrosu olan bu
metro, açılan tünel ve bu metro fikri, ilk
defa Fransız bir mühendis olan Eugene
Henri Gavand ile oluşmuştur.
Bugün, Dünya'da 140 civarında metro
sistemi bulunmaktadır ve en büyüğü
Şangay metrosudur. Dünyanın en büyük ve en kalabalık şehri olan Şangay’ın
en büyük özelliklerinden biri de metro
sistemidir. Dünyanın en eski ve 402
kilometre uzunluğa sahip olan Londra
Metrosu, 500 kilometre olan Şangay
metrosunun ardından dünyada ikinci
sırada bulunuyor.
Şangay metrosu Çin'in en büyük kenti
Şangay'da kurulu hızlı taşıma sistemidir. Sistem yeraltı metrosu ve hafif raylı
sistemden oluşmaktadır. Sistem ilk kez
1993 yılında açılmıştır. Şangay Pekin ve
Tianjin'in ardından Çin Halk Cumhuriyeti'ndeki üçüncü metroya sahip olan
şehir olmuştur. Bu tarihten sonra Şangay metrosu dünyada yeni ve en hızlı
büyüyen metrolarından biri olmuştur.
Bugün, 12 metro hattı, 289 istasyonu
439 kilometrelik uzunluğuyla dünyadaki en uzun metro ağı hâline gelmiştir.
Günlük yolcu sayısı 6,7 milyon olarak
hesaplanmıştır. Yolcu sayısında rekor 9
Mart 2013'da 8,486 milyon ile kırılmıştır. Metro ağı hâlen geliştirilmektedir.
Yeni metro hatları yapım aşamasında ve
planlanmaktadır.