PEDAGOJİK KORKU SİNEMASI: VAMPİR VE KURT ADAM
Transkript
PEDAGOJİK KORKU SİNEMASI: VAMPİR VE KURT ADAM
Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- PEDAGOJİK KORKU SİNEMASI: VAMPİR VE KURT ADAM FİLMLERİNE PSİKOSEKSÜEL VE PSİKOSOSYAL GELİŞİM BASAMAKLARI AÇISINDAN BİR BAKIŞ T. Emre YILDIRIM∗ ÖZET Bir sinema filmi, izleyiciyi tıpkı kolektif bir zihin gibi tek bir fantezide, tek bir hisle birleştirir bu ise izleyicilerin tamamını tek bir fert gibi analiz etme fırsatı verir. Diğer ifadesiyle bir filmin analizi aynı zamanda da kolektif psikolojinin analizidir. İnsan fizyolojisi aynılık gösterdiği gibi psikolojisi de benzerlik gösterir. İnsanlar benzer psişik gelişim basamaklarından geçer. Freud çocuk gelişim dönemlerini buna göre tanımlamıştır. İnceleyeceğimiz iki sinema sembolü de, vampir ve kurt adam, bunlardan oral, fallik ve ergenlik dönemleriyle ilişkili olarak açıklanacaktır. Öncelikle bebeklik olmak üzere tüm gelişim dönemi psikolojisi canavarlar, korku objeleri ve diğer fobik görüntülere kaynaklık yapar. Görsel açıdan bakıldığında, çocuklar elbette yine çocukluk dünyasına ait canavarlar yaratır ancak entelektüel ve estetik kapasite geliştikçe, bu canavarlar da gelişerek karakter sahibi olurlar. Hatta bazıları folklora, kültüre veya toptan medeniyete mal olurlar, bütün insanlığı temsil eden kolektif bir kimlik alırlar. İşte, vampirler ve kurt adamlar da insan kültürüne mal olan o canavarlardandır, bu yüzden de psikanalitik bir metafor olarak bize bizim hakkımızda çok şey anlatırlar. Psikososyal ve psikoseksüel gelişim basamaklarında insan evladının yaşadığı sıkıntıları sembolize ederek dillendirme bu anlatılardan birisidir. Ancak pedagojik bir bakış şimdiye kadar korku türünü ve bu türün analiz eden araştırmacıların çoğu defa teğet geçip, doğrudan değinmemiş oldukları bir yaklaşımdır. Anahtar Kelimeler: Film Çözümlemesi, Korku Sineması, Vampir ve Kurt Adam, Çocuk ve Sinema, Çocuk Gelişimi PEDAGOGIC HORROR CINEMA: PSYCHOSEXUAL & PSYCHOSOCIAL APPROACH TO VAMPIRE AND WEREWOLF MOVIES FROM THE POINT OF CHILD DEVELOPMENT ABSTRACT Movies unite their audience as one collective intellect and one psyche thus allowing researchers to consider all audience as one individual. In other words analysis of a film is also analyses the collective psychology too. Just as the human physiology human psychology is alike too and moves through the same psychological development stages. So Freud described five stages of child development. Two of these periods, the oral and, puberty periods, will be used to explain the symbolic expression of two cinema figures: The vampire and the werewolf Monsters in the mental mind originate from the visions and fantasies of the childhood psychology. Visually children create their monsters in childish style however since the intellectual and aesthetic capacity develops in the course of time these monsters develop too. Both in character and visual form their development and complexity goes to such extend that some becomes archetypal in character and becomes property of culture, folklore and even property of the complete humanity. Vampires and werewolves are also within the monsters of such manner. They tell much as a psychological metaphor of the human nature. A metaphor of such nature is the psychosexual and psychosocial stages of the childhood development. Also it should be noted that until now such perspective is mostly neglected by the critics and analysts of the horror genre. Keywords: Film Analysis, Horror Cinema, Vampire and Werewolf, Children and Cinema, Child Development ∗ Yrd. Doç. Dr., Yeditepe Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Reklam Tasarımı ve İletişimi Bölümü. İletişim 2003/18 228 T. Emre Yıldırım GİRİŞ Pedagojik korku sineması terimiyle, çocuk gelişiminin zorlu basamaklarına ve bu basamaklardaki zorlanmaya sembolik olarak gönderme yapan korku filmlerini kast etmekteyiz. Bu tür filmlerde gönderme sadece sembolik olarak yapılmakla kalmaz aynı zamanda anlatı, yani senaryo da dinamiklerini gelişim sürecindeki zorlamaya dayandıran öyküsel bir açılım yapar. Bu araştırmanın iddiası ve gözlemlediği sinema filmlerinde sıkça kullanılan bir korku sembolü ve öğesi olan vampirlerin ve kurt adamların, tıpkı korku sinemasının pek çok karakteri gibi, bilinçdışımızdaki iç hesaplaşmaların bir yansıması olduğudur. Dolayısıyla çalışmada daha önce yapılmış pek çok eserin savunduğu korku sinemasının ruh dünyamızı yansıttığı görüşü benimsenmektedir. Vampir ve kurt adam filmlerine politik hiciv, ekonomik hayat, romantizm gibi açılardan bakan pek çok inceleme yapıldı ancak pedagojik açıdan yapılmış bir eleştiriye rastlamak güçtür. Bu araştırma bu açıyı gözlemlemektedir, şöyle ki asıl üzerinde durulan problematik bu sembollerin insan psikesinin olgunlaşma sürecindeki, Freudyen anlamda, gelişim basamaklarını temsil ettiğidir. Diğer bir ifadeyle savımız, vampir ve kurt adam sembollerinin psikoseksüel ve psikososyal gelişim basamaklarındaki tam oluşamamış, oluşurken zorlanma yaşanmış veya zayıf kalmış fay hattı olarak tanımlayabileceğimiz psişik yapılara dair anlatımlar içerdiğidir. Bu anlatımlar kimi zaman gelişim basamaklarında yarım kalarak tamamlanamamış olgunlaşma parçalarının yetişkinlik dünyasındaki eksikliğinden kaynaklanan yetersizlik duygusu için çözümler üretmekte, kimi zaman sadece çekilen acıyı dillendirmekte, kimi zamanda sadece zorlu geçit döneminin kısa bir kronolojisini semboller dizgesi içerisinde sunmaktadır. Bu yapısından dolayı da vampir ve kurt adam sembolleri zaman ve kültürler ötesi toplumlar ötesi bir anlatım gücüne sahiptir çünkü bunlar genel olarak insanın insan olma hikâyesini dillendirmektedir. KORKU SEMBOLLERİNİN ESİN KAYNAĞI OLARAK ÇOCUKLUK Büyüme denilen süreçte gelişim basamakları insanların hazır olup olmamasına bakmaksızın birbiri üzerine ilerler. Oral dönemin sorunları güç bela halledilmişken hemen ardından anal dönem başlar, anal dönem gerçek anlamda ve başarıyla tamamlanmış mıdır hiç sorgu sual etmeden cinsel kimliğin oturduğu fallik dönem kâbus gibi çöker. Hemen ardından eğitim çağının gelmesiyle latent ismi verilen dönem başlar ve bunu da ergenlik takip eder. Uzaktan bakan yetişkinler “ah şimdi çocuk olmak vardı” diye özene dursunlar gelişim çağı çocuğunun işi hiçte Bahar 2011, Sayı:32 Pedagojik Korku Sineması: Vampir Ve Kurt Adam Filmlerine… 229 kolay değildir. Öyle ki bu dönem bittikten sonra yetişkinlikte bile hala daha açık kalmış defterler görülmemiş hesaplar vardır. “Bu bakış açısıyla nevrozları özellikle ilk yaşlardaki kötü öğrenimlerin bir sonucu olarak kabul edebiliriz” (Kaya, 2009: 102). Kişiliği bir binaya benzetecek olursak bu binanın yapımı aşamasındaki bazı altyapı eksiklikleri, inşaat hataları, seçilen yanlış zemin veya temel çürüklükleri ileri yıllarda da insanın başını ağrıtıp durur. Bu noktada kişinin bilinci sorunu anlayamasa da bilinçdışı bunu hisseder hatta görür ve görselleştirir. Rüyalar, semboller, nevrozlar veya unutkanlıkla gibi bilinçdışının kendini ortaya çıkarma mekanizmaları bilince bunu açık eder. Freud her ne kadar bilinçdışını korkuların ve kötü hatıraların bir çöplüğü olarak tanımlamışsa da Jung bilinçdışını bir bilinçlilik şekli olarak ele alır. “Çünkü bir şeyden haberi olmayan yalnız bilinçtir. Bilinçdışının çoktan haberi olduğu bellidir ve vardığı sonuçlar rüyada ifade edilmiştir” (Jung, 2009: 78). Bilinçdışı psişik yapımızda neler olup bittiğini bilince anlatır ve bunu da çoğu defa otomatik çalışan bir organ gibi değil kendi içinde tercihler yaparak sistemli ve uyumlu olarak gerçekleştirir. Öyle ki Jung’a göre bilinçdışı nevrozları tedavi etme yeteneğine bile sahiptir. Jung bunu çoğu hastasının gördüğü rüyalar üzerinde incelemiştir. Hem Jung hem de Freud insanların zorlu problemleri rüyalarda nasıl çözdüklerinin hikâyelerini kitaplarına konu etmiştir. Bu bağlamda sanatsal aktiviteler de bilinçdışının bir açılımıdır ve tedavi edici etkisi vardır. Hele sinema denirse kitlelere hitap eden bu sanat dalında tümden kolektif bilinçdışının açılımlarını görmek mümkündür. Jungcu Film Analizi kitabında Luke Hockey, “belki yalnızca bir filmi izlemek bile sağaltım (tedavi) özelliği taşıyabilir” (Hockey, 2004: s. 18) diyerek bunu ifade eder. Korku filmlerinin de bu noktada etkin bir rol oynadıklarını görürüz. Mantık açısından çoğu defa saçma sapan olarak nitelendirilen bu filmlerde bilinçdışı bilincin yüzüne bakmaktan çekindiği dertleri sembolden kıyafetler giydirip bilinci ürkütmeyecek biçimlerde karşımıza çıkarıverir. Gerçeklik açısından ekranda koşuşan canavarlar, kaçışıp duran kurbanlar ve eli silahlı kahramanları bir tedavi şekli olarak görmek oldukça zorlayıcıdır ancak, sadece bir tedavi metodu olarak değil aynı zamanda simgelerin dilini okuma aracı olarak da sanat ve bilim dünyasında kullanılan psikanalizle konuya bakılırsa işin rengi değişir. Jung “modern korku filmlerindeki canavarlar(ın) daha fazla bastırılamayan arketiplerin bozulmuş versiyonları” (Jung, 2009: 93) olabileceğini düşünür. Sembollerin her biri iç dünyadaki bir eksikliğin, darbenin veya incinmişliğin metaforu olarak karşımıza çıkar ve öykü boyunca onunla hesaplaşılır. Bu nedenle analizimizde metot olarak psikolojik film analizini kullanacağız. Çalışmamızda psikanalizin gelişimsel olarak İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 230 T. Emre Yıldırım tanımladığı psikoseksüel ve psikososyal basamaklar açısından sinema dünyasının iki popüler canavarını inceleyeceğiz: Vampirler ve kurt adamlar. KORKU SİNEMASINDA PEDAGOJİK BAĞLAM İnsan fizyolojisi gibi psikolojisi de benzerlik gösterir. Bir diğer ifadesiyle her insanda nasıl kalp aynı yerde, böbrek aynı yerdedir, genel olarak hormonal gelişim aynıdır, yaşam dönemleri ve döngüsü aynıdır, tıpkı bunun gibi psişik gelişim basamakları da aynıdır, ruh dünyasının macerası da aynıdır. Herkes benzer aşamalardan geçer, benzer hesaplaşmalarla karşılaşır. Zaten bu yapının tanımlanması sayesinde psikoloji gözlemlenebilen, kuralları olan ve bulguları verili koşullar içerisinde tekrarlanabilen, bilim olarak tanımlanmış uğraşılar arasında girmiştir. Buna göre Freud çocuk gelişiminin beş dönemini tanımlamıştır. Bunların her biri iki tür gelişim açısından incelenir, ilki hazzın yönelimi açısından psikoseksüel ve ikincisi ise sosyal açıdan psikososyal gelişimdir. Dönemler ise oral (ağızcıl dönem) dönem 0-1 yaş, anal (dışkılama dönemi) dönem 1-3 yaş, fallik (cinsel kimlik dönemi) dönem 3-5 yaş, latent (eğitim çağı) dönem 5-6 yaştan ergenliğe kadar olan dönem ve 13-15 yaşta başlayan ergenlik dönemleridir. İlginçtir ki fizyolojik olarak bir bitimi olsa da psikolojik olarak ergenlik ne zaman bittiği belli olmayan bir dönemdir. Pek çok psikyatrist bu dönemin ölünceye kadar sürebileceğini belirtir dolayısıyla da altıncı ve son dönem olan olgunluk dönemini bu gelişim süreci içerisine katmaz bile. Verilen bu yaş aralıkları uluslararası olarak kabul edilmekle beraber sadece teorik bir temel ve yaklaşık bir fikir oluşturması içindir. Çünkü insan gelişimi dinamik bir süreçtir, her dönemin kendine has ağırlıklı bir karakteristiği olmakla beraber bu dönemler sinema seansları gibi dakikası dakikasına başlayıp bitmediği gibi birbirinin içinde de geçirgenlik gösterir. Araştırmamızda inceleyeceğimiz iki sinema sembolünü bu dönemlerden oral, fallik ve ergenlik dönemiyle ilişkilendirerek açıklayacağız. Ancak birbiriyle ilintili olan bu gelişim dönemlerinin hepsini kısaca tanımlamakta fayda vardır. Oral dönem kişinin ilk bilinç ve kendilik çekirdeğinin oluştuğu meme emme dönemidir. Dünyayı tanıma, tanımlama organı ve hazzın yöneldiği ana merkez bu dönemde ağızdır. Bir yaş sonrası yürüme ve konuşmayla birlikte anal dönem başlar. Bu dönem tuvalet alışkanlığının kazanıldığı dönemdir. Bu dönem çocuğa etrafındaki insanları ve tüm çevreyi kendi dışkılama fiili üzerinden yönetme eğilimini de getirir. Herkes ve her şey çocuğun kakasına ve çişine göre ayarlanır ve çocuk bunun farkındadır ve iktidarı bu noktada yakalamaya çalışır. Üç, beş yaş arası çok daha fırtınalı bir dönem olan Bahar 2011, Sayı:32 Pedagojik Korku Sineması: Vampir Ve Kurt Adam Filmlerine… 231 fallik dönemle cinsel kimliğin ayırtına varma ve ilk erkeklik veya kadınlık denemelerinin başlaması gerçekleşir. Bu dönem toplum ve kurallarıyla tanışıldığı ve hesaplaşıldığı Ödipus kompleksi dönemidir. Latent dönem eğitim çağının başlamasıyla içine girilen gelişim dönemidir. Hemen ardından biyolojik gelişimin de tamamlanmasıyla ergenlik içine girilir. Bu gerek fizik olarak gerekse sosyal olarak yetişkinlik döneminin hemen öncesidir. Görüldüğü gibi her dönem kendi içerisinde orijinal farklılıklar ve sorunlar içermektedir. İlginçtir ki hemen tüm insanlar için bu dönemler aynı olduğu gibi bu dönemlerdeki sıkıntılar ve çözümler, geliştirilen nevrozlar ve bu nevrozları gerek rüyalarda gerekse fantezilerde ele alış şekli, resmetme veya sembolleştirme şekli de hemen hemen aynıdır. Öyle ki pastadan yapılmış ev fantezisiyle oral dönemin hiç bitmeyen yemek fantezisini anlatan Hansel ve Gretel, kraliçeyle kaçınılmaz olarak girilen kadınlık rekabeti anlatısıyla fallik dönemin Elektra kompleksini anlatan Pamuk Prenses, kötü kurt tarafından ayartılan küçük kız sembolüyle ergenlik eşiğinden kadınlığa geçişin öyküsü olan Kırmızı Başlıklı Kız gibi çocukluğun farklı evrelerini ve sorunlarını hikâyeleştiren ve sembollerle resmeden masallar kolektif şuura mal olmuştur. Bunlar zamana, kültüre ve coğrafyaya bakmaksızın her genç insanın ve hatta yetişkinin ruh dünyasında aynı anlama gelir ve aynı ilgiyle karşılanır. Kurt adam ve vampirler de ilk prototiplerini buralardan alır ve aynı öyküyü bu defa küçük çocuklar için değil yetişkin kişiler için tekrar ederler. Ruh gelişim dönemleriyle ilgili olarak çocukluk halindeki aynı durumun, aynı mitolojik söylemlerin ve aynı kahramanların farklı bir yaş (olgunluk yaşı) ve farklı bir çağ (modern dünya) için uyarlanarak değiştirilmiş maske ve formlarda anlatısıdır korku filmleri. VAMPİRLER VE ORAL SADİZM Yüzyıllardan beri tüm uygarlıklarda, her ülkede karşımıza çıkan (Yavuzlar, 2010: 82) hatta yazılı edebiyatta Gılgamış destanına kadar izini sürebileceğimiz vampirler insanın karanlık doğasına ve isteklerine ait pek çok şeyin simgesi haline gelmiştir. Vampir, bir arketip olarak, binlerce yıldan beri insan doğasının karanlık yönünü temsil etme süreci boyunca, her dönemde tekrar tekrar dönüşerek sembolizmini hem anlam olarak hem de görsel olarak dinden, siyasete, eğitimden, romantizme neredeyse her alana taşımıştır. Vampirliğin, yani vampirle sembolize edilen yaşantıların, değerlerin, tarzların hayatın tamamında gözleyebileceğimiz bir hissediş ve davranış olarak her insanın psikolojisinde belli ölçüde yer bulmuş bir İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 232 T. Emre Yıldırım fenomen olduğunu söyleyebiliriz. Zaten böyle olmasaydı insan ırkı bu kadar ilgiyle yüzyıllar boyu sıkılmadan bıkmadan bu kadar çok sevip benimseyemezdi sürekli olarak gecenin bir vakti insanları kovalayıp kanlarını içmek gibi aynı işi yapıp duran vampirleri. Filmlerde vampir incelenirken hem vampir hem de konu sıklıkla insan psikolojisi, günlük ilişkiler, reklam ve tüketim dünyası, ekonomik varlığımız, siyaset, kapitalizm gibi bağlamlarda yorumlanıp değerlendirilmişti. Aynı şekilde de bu arketipik canavarın insan ruhu adına sembolize ettiği gerçekliğin bir diğer yönü de konuya çocuk-anne iletişimi ve insan gelişimi (psikoseksüel ve psikososyal gelişim basamakları) açısından yaklaşılarak izah edilebilir ki bu iddia savımızın temelini oluşturur. Vampir ve kurbanın ilişkisini dürtü ve haz objesi olarak soyutladığımızda hayatın devamının ve hazzın tamamen ağızcıl faaliyet üzerine konsantre olduğunu görürüz. Sinemada vampir filmlerinde görülen bu durum çocuk gelişiminde ise 0-1 yaş arası oral dönemin temel özelliğini ifade eder. “Bu dönemde bebeğe ‘sen nesin’ diye sorulsaydı, bebek muhtemelen ‘ben ağızım’ diye cevap verirdi. Yine aynı bebeğe ‘dünya nedir’ diye sorulsaydı ‘dünya kocaman bir memeden ibarettir’ cevabını verirdi” (Özakkaş, 2004: 120). “Korku filmleri içinde yaşatılan ve neredeyse her filmde özellikleri, savunma düzenekleri ve yaşam şartları daha da zenginleştirilen vampirler, yine de kanla beslenmek başta olmak üzere birincil karakteristiklerini günümüz filmlerine kadar korumuşlardır” (Demirci, 2006: 204). Beslenmek, emmek vampirin sonsuzluğa uzanan yaşamında biricik hedeftir. Vampir-kurban ilişkisi Freudyen anlamda bebek-meme ilişkisinin, hatta daha da soyutlayacak olursak ağız-meme ilişkisinin aynısıdır. Freudyen teoriye göre bebeğin memeyle birkaç farklı ilişki şekli vardır. Bebek kimi zaman emdiği memeyi sonuna kadar sömürmek ister, kimi zaman memeyi kıskanarak onu tamamen kendi içine almak ister veya onu süt vermediği zaman parçalamak ister. Bu durumları ifade ederken doyduğu halde emmeye devam eden çocuk için memeyi sömüren çocuk, memeyi ısıran, kanatan çocuk için ise memeyi kıskanan çocuk veya memeyi cezalandıran çocuk tanımları yapılır. Vampirin hayatı ise sonuna kadar sömürülüp kurutulmuş memenin parçalanarak cezalandırılması (yani yeni kurbanın kanının emilerek tüketilmesi ve ölmesi) ve ardından yeni meme (yani kurban arayışı) arayışı olarak özetlenirse karşımıza oral dönemde saplanıp fikse olup kalmış, 0-1 yaş arası emme dönemini sonsuza kadar uzatmış bir fert çıkar. Freud, psikoseksüel gelişim basamaklarını hazzın yönelimine göre tanımlamıştır. Buna göre oral dönem haz kavramının tamamen ağızcıl faaliyete odaklandığı dönemdir. Bitten In the Twilight (2008) filminin vampir olduktan sonra ilk kurbanını yiyen kadın vampiri olabilecek Bahar 2011, Sayı:32 Pedagojik Korku Sineması: Vampir Ve Kurt Adam Filmlerine… 233 en Freudyen şekliyle ifade eder bunu, henüz parçaladığı avının üzerinden coşkuyla ve yüzünde kocaman bir tebessümle doğrularak bağırır: Hem yemeğini yemek hem de aynı anda seks yapmak gibi bir şey bu (Glazer: 2008)! “Ayna evresini aşamamış olmak” (Demirci, 2006: 206) vampirin bir diğer temel özelliğidir. Vampir aynada kendisini göremez. Yani Lacancı ifadesiyle aynalanma dönemini geçememiştir. Yine oral dönem içinde olan “Lacan’ın aynalanma evresi olarak nitelediği bu süreçte bebek kendiliği ile ilgili ilk tasarımları kendisine bakım yapan insanın gözlerindeki, yüzündeki ifadeden çıkarmakta ve kendisinin nasıl bir nesne olduğu ile ilgili tasarımda bulunmaktadır” (Özakkaş, 2004: 123). Vampir, oral dönemin son evrelerinden olan aynalanma evresini∗ bir türlü geçemez. Sonsuza kadar orada takılmış kalmıştır. Michael ve Peter Spiering’in yönetmenliğini yaptığı Daybreakers (2009) filminde bir hastalık sonucu tüm dünya vampir olmuştur ancak bu dünyanın bütün teknolojik üstünlüğüne ve lüksüne rağmen büyük bir eksikliği, bir kimlik kargaşası vardır. Filmde bu çelişki sürekli aynalarda ceketini, kravatını düzelten ancak yüzlerini asla göremeyen iş adamı, burjuva ve sıradan vampir/vatandaş görüntüleriyle dile getirilir. Filmdeki bütün aksiyon da bunun, yani bir anlamda vampirliğin tedavisinin, bir anlamda da yine 0-1 yaş içerisindeki ara dönemlerden birisi olan aynalanma evresine takılmışlıktan kurtulmanın üzerine kurgulanmıştır. Vampirleri ne öldürür ve vampirler niye ölür sorusunu simgesel olarak sorarsak karşımıza şöyle bir cevap çıkar: Vampir kutsal nesnelerden dolayı, İncil, haç, kutsal su, gün ışığı, sarımsak ve tabi kalbine çakılan bir kazıkla ölür. Bunların hemen hepsi de ya doğrudan ya da dolaylı olarak Freudyen terminolojide “babanın yasası” (Tura, 2005: 20) şeklinde ifade edilen, toplum ve medeniyetin söylemini dile getiren dini simgeler oldukları için dolaylı yoldan fallik simgelerdir. Özellikle fallus imgesi olarak haç ve kazık psikoseksüel gelişim basamaklarından fallik dönem dediğimiz cinsel kimliğin ve toplum kurallarının oturduğu döneme işaret eden imgelerdir. Bunlar vampir için ölümcüldür çünkü oral döneme sıkışıp kalmış vampir, gelişimin daha üst basamaklarının söylemi karşısında tamamen çözülür ve yıkıma uğrar. Korku filmlerinde hemen her defasında din adamı özellikle de rahip süperegonun ve babanın söylemini ifade eder. Hele bir de rahip kelimesinin Latince padre yani peder, baba anlamını göz önünde tutarsak bu varsayım daha da ∗ Aynalanma evresi genel olarak 6-18 ay kadar yani yarı yarıya oral dönemi geçerek anal döneme taşacak şekilde tanımlanmıştır. Psikoseksüel ve psikososyal gelişim basamaklarının birbiri içerisinde geçirgen yapıda olması nedeniyle bu dönem genel karakteristiğiyle araştırmamızda oral döneme ait olarak tanımlanmaktadır. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 234 T. Emre Yıldırım somutlaşır. Yönetmen Chan-Wook’un Thirst (2009) filmindeki rahip Sang-hyun (Song Kang-ho) için de aynısı olur. Rahip vampir olunca süper egonun var olduğu bir gelişim döneminden ahlak, kanun, dini kaideler gibi hiçbir kuralın olmadığı daha ilkel bir gelişim dönemine geriler. Film boyunca süperegoyu oluşturan tüm bu parçalardan birer birer koptuğunu gösteren fiiller işler. Film adanmış bir rahibin vampir olduktan sonra toplumun bütün ahlak müesseselerine sırasıyla en merkezden vuruşunu anlatır. Rahip oral dönemin süperegodan yoksun yaşantısını sürer ancak filmin sonunda regresyon o dereceye ulaşır ki kendi yok oluşuyla karşılaşır. Bu ana rahmine gerileyerek tamamen psikotik bir yaşam içine çekilmekle eş tutulmalıdır. Filmin son sahnesinde vampir sevgilisiyle gün ışığına çıkarak intihar ettikleri sahile olayın şahidi olarak konuşamayacak derecede felçli üvey anneyi getirmelerinin anlamı da budur: Ana rahmine kadar regrese olmak. Faşizm ve oral dönem arası ilişkiyle politik bir yorumu da içeren BooldRayne: The Third Reich (2011) filmi aslında tipik bir B sineması örneğidir. Bu noktada önemli olan böylesi bir filmin sıradanlığı veya ticari kaygılarla yapılıp yapılmamış olması değildir. Önemli olan Veysel Atayman’ın popüler mitoloji olarak isimlendirdiği B sineması için dediği gibi böyle bir filmin sembolik olarak “gerçekliği, egemen ideolojilere bağlı kalarak yeniden kuran, gerçeklikle ilişkimizi yeniden düzenleyen bir düzlemi” (Atayman 2004: 12) gözler önüne sermesidir. Joseph Campbell faşizmi, milliyetçiliği ve milliyetçi sembolleri “totem olarak seçen ulusal fikir, bu gün bebeklik egosunun bir pohpohlayıcısıdır, çocukluk durumunu ortadan kaldıracak bir şey değil” (Campbell 2000: 432) şeklinde tanımlar. Dolayısıyla faşizmi bir oral dönem saplantısı olarak vampirizmle sembolize etmek son derecede uygundur. Bu bakımdan BooldRayne: The Third Reich filminin görünüşte felsefi bir derinliğinin olmamasına karşın sezgisel olarak yapıldığını düşündüğümüz söylemi tam da merkezden savımızı dillendirmektedir. Filmin asıl kahramanı olan Rayne (Natassia Malthe) adlı vampir∗ kadın yanlışlıkla savaştığı SS komutanı Ekart Brabd’ın (Michael Pare) vampire dönüşmesine sebep olur. Artık Naziler bir silah olarak vampir gücünü keşfetmişlerdir. Ancak anne memesini kayıp cennet olarak tanımlayan Freudyen yaklaşım Nazilerin elinde bir anne memesi ideolojisi şekline dönüşür. Kötü SS komutanı Ekhart, Rayne’a her fırsatta “annem” diye hitap ederek kanını emer. Dahası Naziler hemen her kan içme sahnesinden önce veya sonra bir Heil Hitler! nidası atar ki bu emme işinin ideolojik bir anlam ∗ Filmin kahramanı Rayne aslına vampir olarak tanımlanmaz, bir damphyre olarak tanımlanır. Bu da, yine filme göre, vampirin gün ışığında da gezinebilen, sudan etkilenmeyen ve kutsallıkla barışık olan bir çeşididir. Bahar 2011, Sayı:32 235 Pedagojik Korku Sineması: Vampir Ve Kurt Adam Filmlerine… kazandığının ifadesidir. Hepsi bu kadar da değil, filmin son sahnelerinde Rayne’ın kanı Führer ve diğer ileri gelen Nazi liderleri için depolanmış ve Berlin’e doğru yola çıkarılmıştır. Bu noktada daha önce ifade ettiğimiz “bebeğe ‘sen nesin’ diye sorulsaydı, bebek muhtemelen ‘ben ağızım’ diye cevap verirdi. Yine aynı bebeğe ‘dünya nedir’ diye sorulsaydı ‘dünya kocaman bir memeden ibarettir’ cevabını verirdi” (Özakkaş, 2004: 120) referansını bir kez daha tekrarlayacağız. Bu gerçekten de faşist ideolojinin dünyaya bakışını, diğer unsurları yok saymak ve sindirmek için onları çiğneyerek tüketme refleksini açıklayan bir ifade olarak da politik dünyada anlam kazanır bu referans. Bir gurubu sindirmek veya bir ülkeyi yenmek de yine oral faaliyete atıfta bulunan günlük lisandaki ifadelerdendir. Faşist ideoloji tarafından kocaman bir anne memesi olarak görülen dünyanın yenilip yutulması fikri ise görsel olarak şu sahnede zirve yapar: Adolf Hitler vampir olmuş ve Rayne’in kanını emmektedir. Bebek gibi kucağında tuttuğu kadına şefkatle bakar ve “birlikte yepyeni bir dünya yapacağız” (Boll, 2011) der. Dracula (1931) filmi için yapılan bir belgeselde sinema tarihçisi David J. Skal vampirlerin 20. yüzyıl boyunca sinemanın en medya dostu canavarlar olduğunu söyler (Skal, 2008). İlk vampir filmi olan 1921 yapımı Nosferatu’dan bu yana yapılan vampir filmlerinin haddi hesabı yoktur. Öyle ki vampir kulüpleri kuran ve hayatını bu hikâyeye adayan eksantrikler bile bunların tamamını izleyememekten yakınırlar. Bu filmler için yapılan pek çok inceleme ve eleştiri içerisinde daha çok psikolojik çözümlemeler ve politik yorumlar ağırlıktadır. Maalesef bunların içinde pedagojik açıdan gelişim dönemlerine vurgu yapan bir incelemeye rastlamak oldukça zordur. Buna karşın bu yapıtlara çocuk gelişim basamaklarının bir metaforu olarak bakıldığında salt fantezi birden mantıksal anlam kazanmakla kalmıyor izleyicinin kendi psikolojisiyle, gelişim basamaklarındaki macerasıyla kurduğu simgesel iletişimi ve bu iletişim sayesinde bu filmlerden aldığı hazzı da açıklığa kavuşuyor. ERGENLİK KÂBUSU OLARAK KURT ADAM Kurt adam Jungcu yaklaşıma göre sıklıkla gölge olarak yorumlanır. Gölge, Jung’un insan psikesinde tanımladığı dört temel arketipten biridir ve bilinçdışında ilk olarak karşılaşılan kişilik parçasıdır. Süperegonun ve toplumun kurallarına göre dış dünyaya sunulan persona insanın herkesçe bilinen dış dünyaya gösterdiği kişiliğidir ve adeta bir vitrin gibi değerlendirilmelidir. Hemen altta ise insanın hayat boyu olmak isteyip de olamadığı, yapmak isteyip de yapamadığı her şeyi gölge İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 236 T. Emre Yıldırım temsil eder. Bir anlamda kişinin karanlık yüzüdür. Persona, gölgeyi ne kadar bastırırsa gölge o kadar büyük ve güçlü olur. Bu anlamda folklorda ve popüler kültür eserlerinde insanın bu doğası sıklıkla kurt adam metaforuyla sembolize edilir. Korku canavarlarından kurt adamın Jungcu olarak yapılan gölge tanımı her ne kadar anlamlı bir açıklama getirse de psikoseksüel veya psikososyal gelişim basamaklarına herhangi bir vurguda bulunmaz. Bu arketipik korku canavarının gelişimsel olarak hangi dönemi sembolize ettiği açıklanmamış olarak kalmıştır. Vampirlerle kıyaslarsak kurt adamlık daima bir lanet olarak karşımıza çıkar. Hâlbuki korku filmlerinde vampirizm için salgın veya hastalık dendiğine sıkça rastlarız. Kurt adamlığın daima bir lanet olarak karşımıza çıkışı insan eliyle kontrol altına alınabilen hastalıklara karşılık önüne geçilemeyen, insandan daha güçlü ve onun anlayamayacağı doğaüstü bir bela olduğunu, diğerlerine oranla daha da bir kaçınılmaz olduğunu düşündürür. Aslında doğaüstü lanetten bahsederken tam da doğanın kendisini kast etmektedir kurt adam filmleri. Bu filmler pedagojik gelişim açısından bakıldığında insanın gelişim basamaklarından öyle bir tanesine işaret etmektedir ki bu hiçbir döneme benzemeksizin kişinin kendi vücuduna yapancılaşmasını, vücudun ve vücudun talep ettiği şeyin tamamen kontrolden çıkışını sembolleştirir. Bu dönem ergenlik dönemidir. Dolunay, korkunun ve canavarların sıkça kullandığı bir semboldür. Arketipik olarak dişil bir semboldür, karanlık ve gizemli olanı temsil eder. “Dolunay, zaten, canavarlar için en uygun zamandır. Çünkü dolunay, romantizmin ötesinde, insanın içindeki birçok karanlığı su yüzüne çıkarır” (Scognomillo, 2006: 53). Ancak konu kurt adamlar olursa ay neredeyse tamamen onlara mal olmuş bir sembol haline gelir. Kurt adamın dönüşmesi, güçlenmesi ayın döngüleriyle ilintilidir. Ay, tıpkı güneş gibi, zaman döngüsüne vurgu yapmakla beraber gün ışığı gibi bilincin berrak dünyasına değil, gecenin gizemli dünyasına ait bir zaman döngüsüne işaret eder. Her şeyin gün ışığında olduğu çocukluğun dünyasından ergenliğe geçiş gecenin, kilitli kapılara ihtiyaç duyulmaya başlandığı ve gece hayatının başladığı bir dönemi bir zamanı işaret eder. Hatta söz konusu kurt kadınlar olursa adet kanamasını ifade eden ay halini bile aklımıza getirebiliriz. “Kadının aybaşı dönemleri ile ayın dönemleri arasında analojik bir eşleşme kurgulayan Jung öğretisinden yola çıkarsak, dolunayı, kadının biyolojik kaderini kurt imgesiyle örtüştüren bir etken olarak yorumlayabiliriz” (Demirci, 2006: s.111). Öyle ya gökyüzündeki ayın haliyle kurtluk süreci başlayacak ve ortalık kan revan içinde kalacaktır. Yakaladığı geniş popülariteden dolayı arka arkaya üç serisi çıkan ender kurt adam/kadın filmlerinden olan Ginger Snaps (2001) bir genç kızın ergenlikten Bahar 2011, Sayı:32 Pedagojik Korku Sineması: Vampir Ve Kurt Adam Filmlerine… 237 kadınlığa geçişte yakalandığı darboğaz dönemini anlatır. 16 yaşındaki Ginger (Katherine Isabelle) bir kurt adam tarafından ısırıldığı sırada annesi Pamela’nın (Mimi Rogers) en büyük derdi kızının hala daha adet görmemiş olmasıdır. Ginger’ın adet görme endişesi, annesi durumu her gece aile sofrasının tartışma konusu yaptığında gerçek bir adet görme kâbusu haline dönüşür. Kurt adamın ısırmasından sonra dönüşüm başladığında ise sürekli kilitlenen banyo kapıları, garipleşen vücut, ağdaların ve tıraş bıçaklarının temizleyemediği kıllı bir vücudun ortaya çıktığı sahneler başlar. Banyo ve tuvalet ergen için özellikli bir mekânlardır, çünkü burada gelişen yeni vücudun (yetişkin vücudunun) ilk incelemeleri gerçekleşir ve hemen her ergen için ilk mastürbasyon tecrübesi yine burada yaşanır. Neredeyse tüm kurt adam filmlerinde banyoda ayna karşısında incelenen vücut sahnesi vardır. Değişimden sonra yıkanan ve temizlenmeye (arındırılmaya) çalışılan vücut sahneleri de buna eşlik eder. Her canavara dönüşüm filminde gariplik insan içinde gizlenemeyecek hale gelince sık sık tuvalete kaçılır, Ginger da aynısını yapar. Bir sembol olarak adet döngüsüne vurgu yapan “luna (ay) ise bilinçdışının dişisel niteliğinden ötürü, dişisel karakter taşır” (Jung 2000: 238). Nihayetinde Pamela Fizgerald’ın kızı ilk dolunayda adet görür ve ortalık gerçek bir kan gölüne dönüşür. Ginger artık genç kız değildir bir kadındır ve her kadın gibi bu geçiş ayinini kanla mühürlemiştir. Nede olsa luna (ay) ve lupus (kurt) birbirinin kardeşidir. Bilinçdışı daima sembollerle çalışır, onu korkutan şeyi, endişe edileni görsellerle temsil eder. Bilinçdışının, özellikle rüyalarda bize resmettiği duygulanımlar veya düşünceler gibi soyut kavramlardır. Bu soyutlamalar içerisinde kurt adam sembolü öncelikle kendine yabancılaşan vücudu temsil eder, ikinci olarak da, hemen bütün canavarlar için geçerli olan, dizginden boşanmış, bilincin ve süperegonun elinden kurtulmuş saf dürtüyü. Ergenlik döneminde yıllardır alışılmış bir kendilik parçası olan vücut farklılaşmaya başlamıştır. Hem de süratle: Yüzde çıkan sivilceler, büyüyen uzuvlar, kıllanan bir vücut. Çoğu ergen bunun şaşkınlığıyla vücudunu gizlemeye çalışır. “Değişimler boy, kilo, iskelet sistemi, kas ve yağ dokusu, solunum ve dolaşım sistemlerinin yanı sıra, merkezi sinir sistemi ve üreme organlarındaki gelişimi de kapsar” (Semerci, 2010: 15). Bütün bu değişimler kısa bir zaman aralığında gerçekleşir. Ancak asıl dehşet verici olan cinsel enerjinin engellenemez ve kontrol edilemez çağlayışıdır. Dürtüler bütün benliği kontrol altına alır. Ambivalan duygularla ahlaki değerler ve dürtüsel tatmin karşılıklı çatışmaya girer daha önce bilinen dünya artık asla eskisi gibi olmayacaktır. Ergenlik sadece görsel bir değişiklikle vücudu ele geçirmekle kalmaz, zihin ve ruh dünyası da benzersiz düşünce ve duygularla işgal edilir. Hele kişi bu döneme hazırlıksız veya İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 238 T. Emre Yıldırım daha önceki gelişim dönemlerinden hala daha çözülmemiş sorunlarla girmişse gerçek anlamda dehşet içinde kalacaktır. Bütün bunlar sinema perdesinde izlediğimiz kurt adamın yaşadıklarının neredeyse aynısıdır. Zamanı geldiğinde dönüşüm durdurulamaz, geri döndürülemez ve nihayetinde de lanet gerçekleşir. Türkiye’de de 2005’de sinema gösterimi yapılmış olan yarı komedi bir korku filmi olan Cursed (2005) filminde bir kurt adam tarafından ısırılan Jimmy (Jesse Eisenberg) banyoda vücudunda çıkan kıllara hayretle bakarak bunun bir ergenlik sorunu olduğunu düşünür. Değişimler iyice garipleştikçe çevresindekiler Jimmy’nin şikâyetlerini ciddiyle almak yerine onu bir erkek olarak ergenlik sorunlarını açması için ablası Christina’nın (Ellie Myers) gerçekte bir kurt adam olduğunu bilmedikleri sevgilisi Jake’a (Joshua Jackson) yönlendirirler. Bütün kavga gürültünün sonunda Jake sevgilisine bu çatışmanın yetkin (yetişkin) erkek olma çerçevesinde gerçekleştiğini ifade eden şu açıklamayı yapar; “artık kardeşin için endişelenmene gerek yok, sürüde sadece tek bir alfa erkeği olur” (Craven, 2005) diyerek Jimmy’i henüz yetkin bir erkek olmadığı için kavgada saf dışı ettiğini söyler. Jack Nicholson ise Wolf (1994) filminde tam tersi bir süreçten geçer. Dönemini tamamlamış yaşlı bir iş adamı olarak patronu tarafından kızağa çekilen Will Randall (Nicholson) bir kurt adam tarafından ısırılınca şirkette altını oyarak onu kovduran yeni yetme yöneticileri ve karısını birlikte yakaladığı genç yönetici Steward’ı (James Spader) kurt adam yetenekleri sayesinde alt eder. Yaşlılıktan gençliğin baharına dönmüş biri olarak patronunun kızı genç Laura Alden’ı da (Michelle Pfeiffer) alarak dağ bayır gezeceği yeni bir hayata doğru yol alır. Yaşlı adam ergen olmuştur. Sayıları yüzleri aşan kurt adam filmleri içinde ergenlik teması dışında pek çok yorum da mevcuttur. Örneğin, Werewolf of Washington (1973) gibi, kurt adama dönüşüp canavarlaşan ABD Başkanı’nın Basın Temsilcisinin konu edildiği siyasi taşlama örnekleri veya Abbot and Costello Meet Frankestein (1948) filmindeki kurt adam sahnesinde görüldüğü gibi salt komedi unsurunu işleyen pek çok çeşit vardır. Ancak ergenlik dönemi ve ergen nüfus sosyal olarak dikkate alınmaya başladığı dönemde sadece gönderme olarak değil doğrudan konuyla ilgili kurt adam filmlerinin çevrilmeye başladığını görürüz. Bunlardan Türkiye’de 1986’da gösterime giren Michael J. Fox’un oynadığı Teen Wolf filmi en popüler olanıdır. Ergen kurt adam filmlerine elbette çizgi film endüstrisi de uzak kalamamıştır. Bu bakımdan Cartoon Network kanalının hazırladığı Ben 10∗ çizgi filmlerinin Benwolf ∗ Ben 10: Cartoon Network’ün yarattığı çizgi dizi kahramanı. 15 yaşındaki Ben Tennyson rastlantı sonucu bulduğu omnitrix denilen saat görünümlü aletin içindeki uzaylı DNA’ları sayesinde seçtiği uzaylıların formuna girerek insanları kurtarır, kötü uzaylılarla savaşır. Bahar 2011, Sayı:32 Pedagojik Korku Sineması: Vampir Ve Kurt Adam Filmlerine… 239 ismi altıdaki bölümü dikkate değerdir. Burada Ben 10, kolundaki omnitriksini uzaylı bir kurt adamın ısırmasından sonra bir kurt adama dönüşür. Maceranın sonunda kurt adam görünüşünden kurtulduğunda kur yaptığı kız Kyla ona olan ilgisini kaybeder. “Ben, sen iyi birine benziyorsun ama benim tipim değilsin. Uzaylı olayı güzel ama kurt adam olduğun zamanki kadar güzel değil” (Cartoon Network, Ben 10). Kyla, Ben 10’in çocuk halinden değil kurt adam halinden hoşlanmıştır. Sembolik açıklamasıyla yeniden ifade edersek: Kyla, Ben’in ergenlik öncesi halinden değil, yetişkin halinden hoşlanmıştır. Nitekim hemen arkasından Kyla, eğer hoşlandığım kurt adam halinde kalmaya devam etseydi “onu terbiye edip, evcilleştirebilirim diye düşünmüşüm” (Cartoon Network, Ben 10) diyerek çift anlamlı okuyacak olursak yetişkin fantezilerine gönderme yapan hayallerini açıklar. Örnekler çoğaltılabilir ancak kendine yabancılan vücut metaforu olarak kurt adam ergenliğin kimi zaman kâbus kimi zaman da içinden çıkılamayan bir karmaşa halini temsil etmek için kullanılmaya devam edecektir. SONUÇ VE TARTIŞMA Korku edebiyatının canlandırdığı bütün canavarlar aslında çocukluk dünyamızdan gelen kâbuslarının tiyatral olarak yeniden canlandırmalarıdır. İnsan evladı özellikle küçüklüğünde tehditler ve engellemelerle dolu koca bir dünyanın karşısında yapayalnızdır. Yetersizliği sonsuz olduğu gibi kırılganlığı da sonsuzdur. Bütün bu korkular ve eksikliklere karşın müthiş bir zekâya sahiptir ve karşılaştığı olumsuzluklar ve yetersizlikler için de bu zekâyı kullanır. Bu sayede zihinlerde alternatif bir dünya yaratır çocuklar. Bu dünyada engellemeler ve engelleyenler fantastik canavarlara kendileri de bu canavarlar karşısındaki süper kahramanlara dönüşür. Çocuk, gerçeklik kavramına, mantık ve sebep-sonuç ilişkisine adapte olduğu ölçüde bu fantastik dünya yerini bizim gerçekliğimize, reel dünyaya bırakır. Her ne kadar çocuk, canavarlarını ve süper kahramanlarını naif, çocuksu ölçüler içinde tasvir etse de o dünyanın korkuları ve coşkuları bizim yetişkinlik dünyası için yarattığımız canavarları ve fantezileri kadar gerçek ve büyüktür. Çocukluk korkuları ve fantezileri insan gelişiminin büyük bir kısmını oluşturduğu için eğitim fakültelerinde okutulan pedagojik söylemin içinde önemli bir yer tutar. Ancak bu korkular ileriki yaşlarda da görüntü olarak olmasa da duygulanım olarak her insanın içinde bir çekirdek halinde varlığını sürdürür. İşte korku edebiyatı da aslında bu çocukluk kâbuslarının bir devamıdır ve pek ala pedagojik bir bağlamı da vardır. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 240 T. Emre Yıldırım Çocuğun korkulu kâbus görüntüleri yetişkin gözünün çocuksu diye nitelendirdiği canavarlardan oluşabilir ancak dehşet hissi bizimki kadar derindir. İlerleyen yaşlarda entelektüel ve estetik kapasite geliştikçe bu canavar görünümleri de çocukluktaki o arketipik dehşet çekirdeğini merkezinde tuttuğu halde değişir, evrilir ve görüntüsü değişir. Yetişkin dünyasının canavarları arasında kökleri yaşamın ilk yıllarına gidenler, çocuksu görünüşleri gitmiş olsa da, özlerinde yansıttıkları o çocukluk dehşetleri gözlemlenerek ayırt edilebilir. Çünkü onlar çocukluk canavarlarının dehşet tohumu üzerine kurulmuş ve serpilmişlerdir. Popüler kültürün çoğu canavarı ve korku fantezisinin kökeni pedagojik gelişimin yetişkinler için dillendirilmiş bir tekrarı gibidir. Starwars’ın Darth Wader’ından Pradator’ın canavarına kadar hemen bütün korku karakterleri ya ödipal çatışmaya, ya anal fiksasyona, ya da oral sadizme gönderme yapan kahramanlardır. Ekranda görülen şeyin bizim bilinçdışı kâbuslarımıza hitap etmesi sadece filmlerde değil popüler kültürün önemli bir parçası olan reklamlarda bile kendisini gösterir. Örneğin pek çok kozmetik reklam filminde tipik olarak kullanılan bir anlatım şablonu şudur ki filmde oynayan kadın kendini değişime uğrayan ve Alien filminin böcek canavarına denk bir iğrençlikte hisseder (onunla beraber elbette onu izleyen seyirci de). Çünkü koltuk altı ter kokmaktadır, reklamı yapılan deodorantı kullanmamıştır. Çok net olarak çocukluktaki değersiz kendilik çekirdeğini tetiklemeyi hedefleyen bir gösterimdir bu. Sebepler zinciri ve olayların kurgusu ne kadar saçma olursa olsun endişe ve korku öğesi tam olarak verildiğinde eski korkuları tetikleyen bir sistem kurulur. Bunlardan en çok kullanılan ve kolaylıkla yetişkin insanın psikesinde karşılık bulan görüntüler ve semboller vampir ve kurt adam anlatılarında olduğu gibi genellikle psikoseksüel ve psikososyal gelişim basamaklarına dokunduranlardır böylelikle görüntü biranda inandırıcı olur ve gerçek dünyada bir anlam zeminine oturur. Bahar 2011, Sayı:32 241 Pedagojik Korku Sineması: Vampir Ve Kurt Adam Filmlerine… KAYNAKLAR Atayman V. (2004). Postmodern Kurtarıcılar s.12, İstanbul: Donkişot Yayınları. Boll U. (2010) BloodRRayne: The Third Reich, Universal Home Entertainment, Kanada, Almanya, USA. Campbell J. (2000), Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, Sabri Gürses (çev.), İstanbul: Kabalcı Yayınevi. Cartoon Network, Ben 10, Benwolf, Sezon 4, bölüm 31 (2010). Chan-wook P. Yönetmen (2009), Thirst, Universal Studios Home Entertainment, Güney Kore. Craven W. (2005), Cursed, Dimension Films, Almanya ve USA Demirci T. T. (2006) Korku Sinemasının Psikanalizi, İstanbul: Es Yayınları, s. 111, 204, 206. Fawcett J. (2001) Ginger Snaps, Copperheart Entertainment, Canada Hockey L (2004) Film Çözümlemesinde Jungcu Yaklaşım, Simten Gündeş (çev.), s. 18, İstanbul: Es Yayıncılık. Jung C. G. (2009) İnsan ve Sembolleri, Ali Nahit Babaoğlu (çev.), İstanbul: Okuyan Us yayınları, s. 78, 93. Jung C. G. (2000) Analitik Psikolojinin Temel İlkeleri, Kamuran Şipal(çev), s.238 İstanbul: Cem Yayınevi. Glazer H. Yönetmen (2008) Bitten in the Twilight, RHI Entetainment, Kanada. Kaya, N.(2009) Psiko-Tarih s.102, Ankara: Abis Yayıncılık. Nichols M. (1994) Wolf, Columbia Pictures Corporation, USA Özakkaş T. (2004) Bütüncül Psikoterapi s. 120, 123, İstanbul: Litera Yayıncılıkb Scognamillo G (2006) Canavarlar Yaratıklar Manyaklar, İstanbul: +1 Kitap, s. 53, PMP Basım Yayın Matbaacılık. Semerci B (2010) Ergenlikte Gelişim ve Değişim, s.15, Popüler Psikiyatri, sayı 55 Mayıs. Skal D J Yönetmen (2008) The Road to Dracula (Universal Studios Dracula Documentary), Universal Studios LA: ABD. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 242 T. Emre Yıldırım Spiering M. ve P. Yönetmen (2009) Daybreakers, Lionsgate ve Paradise Inc., Avustralya ve USA Tura S M (2005) Freud’dan Lacan’a Psikanaliz, İstanbul: Kanat Kitap, s. 20. Yavuzlar B (2010) Karanlıkta Aşk: Giovanni Scognamillo, Marie Claire Türkiye, Ocak, No 60 s. 82. Bahar 2011, Sayı:32