DERLEME MAKALE Association between Depression and Suicidal

Transkript

DERLEME MAKALE Association between Depression and Suicidal
Kara İH ve ark.
Association between Depression and
Suicidal Attempt and Levels of Vitamin
B12 and Cholesterol
DERLEME
MAKALE
İsmail Hamdi Kara
Osman Karakılıç
Davut Baltacı
ABSTRACT
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile
Hekimliği AD, Düzce.
In recent years, the prevalence and incidence of depression
and suicide cases in Turkey and all world increases in
general. Therefore, each passing day, it should be sought a
solution to this disease. In recent years, as secondary to the
search for a solution, to examine the relation between
some laboratory markers and suicide attempt has gained
popularity. In this review, we will discuss relation between
suicide attempt and serum vitamin B12 and serum
cholesterol levels which are especially started to be
investigated in recent years.
Keywords:
Depression,
Suicide,
Vitamin
B12,
Cholesterol
Yazışma Adresi:
Dr. Osman Karakılıç
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi
Aile Hekimliği AD, Düzce
Tel: +90 380 512 0282
Email: [email protected]
Geliş Tarihi: 24.03.2016
Kabul Tarihi: 04.04.2016
Depresyon ve İntihar Girişimi ile Vitamin
B12 ve Kolesterol Değerleri Arasındaki
İlişki
Prusias Medical Journal
Prusias Tıp Dergisi
e-ISSN 2459–0681
[email protected]
www.prusiasacademic.com
ÖZET
Son yıllarda depresyon, suisid (intihar) ve suisid girişimi (intihar
girişimi) vakalarında prevalans ve insidans olarak hem
Türkiye’de; hem de tüm dünyada genel anlamda artış
olmaktadır. Bu nedenle, her geçen gün bu hastalıklara bir çözüm
arayışı içinde olmak gerekmektedir. Son yıllarda bu çözüm
arayışına ikincil olarak çeşitli laboratuvar markerlerinin suisid
girişimi ile ilişkisini incelemek giderek popülarite kazanmıştır.
Biz de bu derlemede, özellikle son yıllarda incelenmeye
başlanılan Suisid girişimi ile vitamin B12 ve serum kolesterol
değerleri arasındaki ilişki’ye değineceğiz.
Anahtar Kelimeler: Depresyon, Suisid, Vitamin B12,
Kolesterol
Prusias Medical Journal 2016;1(1):28-36
28
Kara İH ve ark.
GİRİŞ
Depresyon Tanımı
Depresyon, derin üzüntülü, bazen de hem
üzüntülü, hem bunaltılı bir duygudurumla birlikte
düşünce, konuşma, devinim ve fizyolojik işlevlerde
yavaşlama, durgunlaşma ve bunların yanı sıra
değersizlik, küçüklük, güçsüzlük, isteksizlik,
karamsarlık duygu ve düşünceleri ile karakterize
olan bir sendromdur. Bu sendrom birçok ruhsal ya
da ruhsal olmayan hastalıkta görülebilir (1).
Epidemiyolojisi
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine
göre depresyon tüm dünyada dördüncü hastalık
yükü nedenidir (2). Genel toplumda yaşam boyu
prevalansı %15’tir. Birinci basamaktaki verilere
bakarsak, birinci basamak hekimine başvuran
hastaların %5’inde depresif belirtilere rastlanır. Bu
hastaların %5-10'u ''majör depresyon'' tanı
ölçütlerini karşılar (1,3,4). Türkiye Ruh Sağlığı
Profili çalışmasında 1 yıllık depresif nöbet
yaygınlığı kadınlarda %5,4, erkeklerde %2,3, tüm
nüfusta %4 olarak verilmektedir (4). Türkiye’de
yapılan bir incelemede intihar girişiminde bulunan
ergenlerin %94,7’ü ilaç içerek intihar girişiminde
bulunmuştur (5). Çoğu ailenin erkek-kadın, babaçocuk arasında sözlü iletişimin ve olumlu duygu
paylaşımının az olduğu söylenebilir. Yoğun göç
alan şehirlerde; ailesiyle çatışmalı erkek öğrenciler
ve işsiz erkekler arasında ilaçla özkıyım girişimi
daha sık izlenmiştir. Ergen-genç erkeklerde yaş
ilerledikçe ilaçla özkıyım girişimi kadınlara göre
azalmaktadır (6,7).
Etyopatogenezi
Depresyonun etyopatogenezinde; Genetik,
Biyokimyasal Etkenler, Nörofizyolojik Nedenler,
Nöroendokrinolojik Nedenler, İlaçlar, Hastalıklar,
Hayat Olayları, Psikoimmünolojik nedenler rol
oynamaktadır (8).
Depresyonun nedenleri;
1-Genetik
Özellikle
monozigot
ikizlerde
bu
psikiyatrik tabloya daha sık rastlanması; aile
prevalansının, populasyon prevalansından daha çok
olması bu düşünceyi desteklemektedir. Affektif
bozukluklarda genetik monozigot ikizlerde %50100 arasında değişmekte iken, dizigot ikizlerde
%25 oranlarında saptanmaktadır. Genel olarak
kabul edilen görüş, depresyonda genetik geçişin
poligenetik ve heterojen olmasıdır.
2-Biyokimyasal Etkenler
Depresyon
etyolojisinde
özellikle
norepinefrin (NE) ve 5-HT etkinliğinde azalma
olduğu en çok kabul gören bulgulardandır. Bazı
çalışmalar depresyonda BOS’da norepinefirinin
majör metaboliti olan MHPG düzeyinin idrarda çok
düşük veya yüksek olduğunu göstermiştir.
Serotoninle ilgili ilk bulgular, majör metaboliti olan
5-HİAA (5-Hidroksi İndol Asetik Asit) düzeyinin
BOS’ta düşük saptanmasıdır. İntihar sonucu ölen
kişilerde yapılan incelemelerde beyindeki 5-HT ve
5-HİAA (5-Hidroksi İndol Asetik Asit) düzeylerinin
düşüklüğü 5-HT’nin depresyon patogenezindeki
rolünü desteklemiştir. Depresyonlu hastalarda BOS
homovalinik asit (HVA) düzeyi düşük saptanmıştır.
3-Nörofizyolojik Nedenler
Depresyonlularda
EEG
bozukluğu
normalden çok ve %40 civarındadır. Uykuya dalma
süresinde uzama, REM latensinde azalma, ilk REM
periyodunda uzama ve anormal delta uykusu
görülmektedir. Ayrıca uyku sürekliliğinde bozulma
sıkça görülmektedir. Depresyonda bedendeki
sirkadyan ritmde bozulma görülmektedir. Bu alanda
kortizol ve melatonin salgılanmasında bozukluk,
uyku fazında kaymanın olması önemlidir.
4-Nöroendokrinolojik Nedenler
Bu alandaki çalışmalar Kortikotropin
Releasing Hormon’a ACTH (Adreno-kortitropik
hormon) cevabın azaldığını ve sonuç olarak kortizol
düzeyinin
arttığını
göstermektedir.
CRH
(Kortikotropin Releasing Hormon), norepinefrin, 5Hidroksi Triptamin ve asetilkolin denetimindedir.
Depresyonlu hastaların bir kısmında deksametazon
supresyon testi (DST) pozitiftir.
Hipotalamik-pituiter-tiroid aksı (HPT)
Bu alandaki çalışmalar TRH’ya TSH’nın
cevabının azaldığını göstermiştir. T4 artışı
olduğunu bulanlar da bulunmaktadır. Kronik
depresyonda düşük gradeli hipotiroidizm ihtimali
daha
yüksektir.
Melatonin’in
salgılanması
depresyonda bozuktur. Melatonin, norepinefrinin
denetiminde 5-hidroksi triptamin’den sentezlenen
ışığa duyarlı bir hormondur. Bazı hastalarda
(özellikle Deksametazon Supresyon Testi bozuk
olanlarda) noktürnel melatoninde düşüklük
saptanmıştır.
5- İlaçlar
Rezerpin, metildopa, steroidler, alkol,
barbitüratlar, oral kontraseptifler, çok uzun süre
kullanılan amfetamin gibi ilaçlar ve diğer bazı
maddeler depresyon ortaya çıkarabilmektedir.
6- Hastalıklar
Tiroid Hastalıkları, Diabetes Mellitus,
Addison Hastalığı, Cushing Hastalığı, Pernisyöz
Anemi, SLE, MS, Parkinson Hastalığı, Demans,
Enfeksiyonlar, Travmalar, İntrakranial tümörler,
Karsinomlar depresyona neden olabilmektedir.
7- Hayat Olayları
Stres ile depresyon ortaya çıkması arasında
önemli ilişki olduğunu savunanlar olduğu gibi,
bunların ancak depresyonu ortaya çıkarıcı bir
etkilerinin olabileceğini öne sürenler de vardır.
8- Psikoimmunoloji
Depresyonla değişen savunma sistemi
arasında bir ilişki olduğu öne sürülmüş; fakat özgül
bir sebep olarak görülmemiştir (8).
Depresyon Tanısı
Psikolojik tanı
Depresyon tanısı DSM-V sınıflamasına
göre, depresyon şiddeti ise 17-maddeli Hamilton
Depresyon İndeksi (HAMD-I) veya Beck
Depresyon Ölçeği ile belirlenebilir (9, 10).
Prusias Medical Journal 2016;1(1):28-36
29
Kara İH ve ark.
*Yeğin (Major) depresyon için DSM-V tanı
ölçütleri
A. Aynı iki haftalık dönem boyunca
aşağıdaki belirtilerden beşi ya da daha fazlası
bulunmuştur ve önceki işlevsellik düzeyinde bir
değişiklik olmuştur; bu belirtilerden en az birisi ya
(1) çökkün duygudurum ya da (2) ilgisini yitirme
ya da zevk almamadır.
1. Çökkün duygudurum, neredeyse her gün, günün
büyük bir bölümünde bulunur ve bu durumu ya
kişinin kendisi bildirir (Örneğin, üzüntülüdür,
kendini boşlukta hisseder ya da umutsuzdur.) ya da
bu durum başkalarınca gözlenir.
2. Bütün ya da neredeyse bütün etkinliklere karşı
ilgide belirgin azalma ya da bunlardan zevk almama
durumu (Neredeyse her gün ve günün büyük bir
bölümünde bulunur, bu durum, öznel anlatıma göre
ya da gözlemle belirlenir.)
3. Kilo vermeye çalışmıyorken (diyet yapmıyorken)
çok kilo verme ya da kilo alma (Örneğin, bir ayda
ağırlığının %5’inden daha çok olan bir değişiklik)
ya da neredeyse her gün yeme isteğinde azalma ya
da artma.
4. Neredeyse her gün, uykusuzluk çekme ya da aşırı
uyuma.
5. Neredeyse her gün psikodevinsel kışkırma
(ajitasyon) ya da yavaşlama (başkalarınca
gözlenebilir;
yalnızca,
öznel,
dinginlik
sağlayamama ya da yavaşladığı duygusu taşıma
olarak değil).
6. Hemen her gün, bitkinlik ya da içsel gücün
kalmaması (enerji düşüklüğü).
7. Hemen her gün, değersizlik, aşırı ya da uygun
olmayan suçluluk duygularının (sanrısal olabilir)
olması (Yalnızca hasta olduğundan ötürü kendini
kınama ya da suçluluk duyma olarak değil.)
8. Hemen her gün, düşünmede ya da düşüncelerini
belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırmada güçlük
çekme ya da kararsızlık (Öznel anlatıma göre ya da
başkalarınca gözlenir.)
9. Yineleyen ölüm düşünceleri (sadece öülm
korkusu değil)
Özgül bir tasarı kurmaksızın tekrarlayan intihar
etme düşünceleri, intihar girişimi ya da intihar
etmek üzerine özgül bir tasarının olması.
B. Bu belirtiler klinik açıdan belirgin bir
sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da
önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya
sebep olur.
C. Bu dönem, bir madde kullanımının ya
da başka bir sağlık durumunun doğrudan fizyolojik
etkilerine bağlı değildir.
Not: A-C tanı ölçütleri bir yeğin (major) depresyon
dönemini oluşturur.
D. Yeğin depresyon döneminin ortaya
çıkışı şizoduygulanımsal bozukluk, şizofreni,
şizofrenimsi bozukluk, sanrılı bozukluk ya da
şizofreni açılımı kapsamında ve psikozla giden
tanımlanmış ya da tanımlanmamış diğer
bozukluklarla daha iyi açıklanamaz.
E. Hiçbir zaman bir mani dönemi ya da bir
hipomani dönemi geçirilmemiştir (10).
Depresyon ile Serum B12 ve HDL, LDL,
Trigliserid ve Kolesterol Düzeyleri Arasındaki
İlişki
Güncel olarak vitamin B-12 eksikliğinin
tanısını koyabilmek için herkes tarafından kabul
edilmiş kesin bir sınır değer yoktur. Klinisyenler
tarafından yaygın olarak kullanılan sınır
değerlerden birisi 200 pg/mL (148 pmol/L)’dir (11).
Ancak, bu klinik eşik değerin duyarlılığı düşüktür
ve düşük normal statüdeki birçok hastada klinik
semptomlar bulunabilmektedir (12). B12 vitamini
eksikliği için; <200 pg/mL (148 pmol/L) yaygın
indeks iken; <250 pg/mL (185 pmol/L) orta nokta;
<350 pg/mL (258 pmol/L) eksiklik düşündüren
değer olarak kabul edilmiştir (12,13). Lindenbaum
ve
arkadaşları
vitamin
B12
plazma
konsantrasyonunun 350 pg/mL (258 pmol/L)’a
kadar çıkan bireylerde bile semptomların olduğunu
bildirmişlerdir (14).
B12 vitamini eksikliği, yorgunluk ve
halsizlik, sinirlilik, depresif ruh hali, hafıza kaybı,
zihinsel karışıklık, oryantasyon bozukluğu ve
konsantrasyon kaybına neden olabilmektedir (15).
Vitamin B12 eksikliği olan hastalarda Depresif ve
nöropsikolojik şikayetlere çeşitli mekanizmalar
neden olabilmektedir (14,15).
Bir çalışmada B12 eksikliğinin serotonin
ve katekolamin sentezini etkileyerek depresyona
neden olabileceği ileri sürülmüştür (16). Bunun
yanı sıra, depresyonda iştah azalmasına bağlı olarak
azalmış gıda alımı sonucu B12 vitamininde
düşüklük oluşabilmesi söz konusudur. Vitamin B12
eksikliği, depresyonda olmayan kadınlara nazaran
hafif ve ağır depresyondaki kadınlar arasında
önemli ölçüde daha yaygın görüldüğü saptanmıştır.
Hafif depresyonun B12 ve folat eksikliği ile ilişkisi
bulunmamışken ağır depresyonla güçlü ilişkisi
bulunmuştur (17).
Robinson ve arkadaşlarının yaptığı bir
çalışmada, sağlıklı yaşlılarda depresif semptomlar
ile Vitamin B12, holotranskobalamin, homosistein
düzeyleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Mini
Mental State testine göre depresif semptomları
yüksek seviyede çıkan sağlıklı yaşlı grubun,
holotranskobalamin ve vitamin B12 seviyesi
düşüklüğü
birbiriyle
ilişkili
saptanmıştır.
Homosistein seviyesi ise depresif semptomlarla
ilişkili bulunmamıştır (18). Bir çalışma, vitamin
B12 eksikliği ve depresyon gibi nöropsikiyatrik
bozukluklar arasındaki korelasyonu göstermiştir
(19).
Folat ve vitamin B12 kullanımının,
andidepresanlara karşı yanıtsızlığı, depressif
semptomları ve yüksek homocysteine düzeylerini
azalttığına dair güncel çalışmalar vardır (20,21).
Rao ve arkadaşlarının bildirdikleri 23 yaşındaki bir
olguda ise, 10 günlük içerisinde 1000 μg/gün
kobalamin takviyesi yapılan hastada psikiyatrik
sonuçlarda iyileşmeler gözlenmiştir (22). Bir
çalışmada, olgularda kullanılan antidepresanlarda
değişiklik olmadan belirli bir süre verilen B12
takviyesiyle, depresyon ve bilişsel disfonksiyonda
iyileşme olmuştur. Antidepresan tedaviye dirençli
Prusias Medical Journal 2016;1(1):28-36
30
Kara İH ve ark.
semptomlarla başvuran hastalarda altta yatan tıbbi
bir patoloji olduğu kabul edilebilir (23). Miscoulon
ve ark.’nın günlük 20 mg fluoksetin tedavisi alan
213 depresyon hastasında yaptığı bir çalışmada
Fluoksetin tedavisinin etkisinin folik asit ve vitamin
B12 düzeyleriyle ilişkisi incelenmiştir. Folik asit ve
vitamin B12 düzeylerinin depresif hastalarda suç
işlemede belirleyici olduğu saptanmamıştır. Ancak,
plazma B12 seviyeleri düşük olan hastalarda
fluoksetin tedavisine daha az yanıt izlenmiştir.
Yazarlar, folat ve B12 düzeylerinin tedaviye
dirençli
olgularda
özellikle
incelenmesini
önermişlerdir (24). Benzer olarak Hintikka ve
arkadaşlarının çalışmasında vitamin B12 serum
düzeyleri yüksek olan depresyon hastalarında düşük
vitamin B12 serum düzeyleri olan hastalara göre
depresif şikayetlerin tedaviye daha iyi yanıt verdiği
görülmüştür (25).
Depresif bozukluklarda vitamin B12 ve
folat
değerlerinde
azalma
saptanmıştır.
Depresyonda tedaviyi geliştirmek için oral doz
miktarı olarak, folik asitin günlük 800 μg/(mcg) ve
vitamin B12’nin de günlük 1 mg. alınması
önerilmektedir (26). Ancak, bazı çalışmalarda B12
eksikliği ile depresif semptomlar açısından
kıyaslandığında
korelasyon
saptanmamıştır.
Örneğin, bir çalışma bu 2 değişken arasında anlamlı
bir korelasyon olmadığını doğrulamaktadır ve bu
çalışmada B12 destek tedavisinin depresif
semptomlar
üzerine
etkisi
olmadığı
da
gösterilmiştir (27,28). Diğer çalışmalarda da buna
benzer bulgular ortaya çıkmıştır. Yaşları 21-67 yıl
aralığında olan 309 Japon erkek ve 208 Japon kadın
üzerinde yapılan bir çalışmada B2 ve B12 vitamini
alımının depresyon düzeyi ile ilişkisi bulunmamıştır
( p>0.05 ) (29). 20-64 yaş arası 100 bireyle yapılan
bir çalışmada da, serum vitamin B12 değerleri ile
Beck Depresyon Ölçeği skorları arasında anlamlı
bir ilişki saptanmamıştır (r=-0.106; p=0.462) (30).
B12 vitamini eksikliği ve depresyon arasındaki
ilişkiyi inceleyen ve 140 kişi üzerinde yapılan bir
çalışmada da, 3 aylık B12 vitamin takviyesinin
depresyon
semptomlarını
iyileştirdiği
gözlenmemiştir (31). Yaşlılarda düşük folat ve B12
serum düzeyleri (bir metaanaliz sonucuna göre)
depresyon ile ilişkili görünmektedir. Cinsiyete özgü
analizlerde yaşlı kadınlar arasında depresyon ile
düşük B12 değerleri arasında pozitif bir ilişki
saptanmıştır (32).
SUİSİD (İNTİHAR)
Tanımı
Ölüme götüreceğini bilerek, kurbanı
tarafından girişilen olumsuz eylemin doğrudan veya
dolaylı olarak meydana getirdiği ölüme intihar
denir. İntihar, dayanılmaz acıları, ağır sorunları
olan, şaşırmış, bozulmuş, gücü zayıflamış benliğin
çözüm arayıcı eylemidir. Dünya Sağlık Örgütü
tanımına
göre
intihar
girişimi
ölümle
sonuçlanmayan, bireyin alışkanlık olmaksızın
kendisinin başlattığı ve başkaları tarafından
engellenmeyen kendine zarar verme davranışı veya
tedavi dozundan daha fazla ilaç kullanma
durumudur.
Epidemiyolojisi
Yapılan toplum çalışmalarında, intihar
girişimlerinin yaşam boyu yaygınlığının 720- 5930/
100.000 arasında değiştiği bildirilmiştir. Dünya
Sağlık Örgütü’ne göre intihar, ilk 10 ölüm nedeni
arasında olup; günümüzde önemli bir halk sağlığı
problemidir. Dünyada tüm ölümlerin yaklaşık
%0,9’undan intihar olayları sorumludur (33).
Türkiye’de İntihar ve İntihar Girişimi
İnsidansı: 2012 Meclis Tutanaklarına göre,
Türkiye’de son on yılda yaklaşık 27.000 kişi intihar
ederek hayatını kaybetmiştir ve yaklaşık 500.000
kişinin de intihar girişiminde bulunduğu
belirlenmiştir. Dolaysıyla, Türkiye’de her yıl
yaklaşık
50.000
kişi
intihar
girişiminde
bulunmaktadır ve yaklaşık 2700 kişi de intihar
ederek hayatını kaybetmektedir (34). Ülkemizde ise
intiharlar 1962’den beri Devlet İstatistik Enstitüsü
(DİE) tarafından tüm yerleşim bölgelerinde
derlenmektedir. DİE verilerine göre, ülkemizde
2000 yılında intihar ederek yaşamına son verenlerin
sayısı 1802 (114’ü erkek, 688’i kadın) olup
ortalama intihar hızı yüz binde 2.76 olarak
bildirilmiştir (DİE 2000). Ülkemizde 4 yıllık bir
süreçte Avrupa ile karşılaştırmalı yürütülen çok
merkezli bir çalışmada, intihar girişimi hızının
Avrupa’ya göre düşük olduğu; ancak 1998-2001
yılları arasında intihar girişimi hızının %93,59 gibi
çarpıcı bir düzeyde artış gösterdiği saptanmıştır
(Devrimci Özgüven ve Sayıl 2003) (1,35). Yaş
açısından bakıldığında tamamlanmış intiharların
Avrupa ülkeleri ve Amerika’da en çok 65 yaş
üzerinde gerçekleştiği, Türkiye’de ise hem intihar
girişimlerinin; hem de tamamlanmış intiharların en
sık görüldüğü yaş grubunun 15-24 ve 25-34 yaşlar
olduğu
bildirilmiştir.
Cinsiyet
açısından
bakıldığında, kadınların erkeklere göre daha sık
intihar girişiminde bulundukları, tamamlanmış
intihar hızının ise erkeklerde kadınlara göre daha
yüksek olduğu belirlenmiştir (36).
Acil servislerde yapılan geriye dönük bir
çalışmada, tamamlanmış intiharlarda en sık olarak
kullanılan yöntemin yüzde 41 ile ası olduğu, bunu
yüzde 21 ile yüksekten atlamanın izlediği
bildirilmiştir. İntihar girişimlerinde ise ilaçlar yüzde
54 ile en sık kullanılan yöntemdir. Yasal olmayan
maddelerle zehirlenmerin de % 17 oranında olduğu
belirtilmiştir. İntihar girişiminde bulunanların
%70’i aşırı dozda ilaç kullanırken, intihar edenlerin
%63’ü ateşli silahları tercih etmiştir. Türkiye’de
intihar girişiminde bulunanların ve intiharı
gerçekleştirenlerin oranı Avrupa ülkelerine göre
daha düşüktür (35, 37, 38).
Etyolojisi
Bekâr
veya
boşanmış
olmak,
sosyoekonomik yoksulluk, düşük eğitim düzeyi,
bedensel bir hastalık varlığı, daha önce intihar
girişiminde bulunma öyküsü, kendini yaralama
davranışı önde gelen risk faktörlerindendir. Birçok
çalışmada intihar girişimi öncesi bir stres etmeni
dikkati çekmektedir. İntihar girişimi etyolojisinde:
Psikopatolojik risk faktörleri, ailesel risk faktörleri,
Prusias Medical Journal 2016;1(1):28-36
31
Kara İH ve ark.
biyolojik risk faktörleri, durumsal risk faktörleri
bulunmaktadır (39):
1-Psikopatolojik Risk Faktörleri
Ruhsal hastalıklarla intihar davranışı
arasında önemli bir ilişki bulunmaktadır. İntihar
davranışı olan kişilerin %90-95’inde en az bir
ruhsal hastalık olduğu belirtilmektedir. İntihar
girişiminde de en sık bildirilen tanı duygudurum
bozuklukları,
özellikle
de
depresyondur;
depresyonun kendi içinde de en sık rastlanan durum
major depresif bozukluktur. Bununla beraber alkol
kullanım bozuklukları, şizofreni, sınır ve antisosyal
kişilik bozuklukları ve anksiyete bozuklukları da
intiharla
ilişkili
risk
faktörleri
olarak
tanımlanmışlardır. Apter ve arkadaşları (1995),
agresyonun, iletişim bozukluklarında en önemli öğe
olduğunu ve bazı intihar davranışlarında en az
depresyon kadar önemli bir rol oynayabileceğini
belirtmiştir. Ülkemizde acil servise başvuran intihar
girişiminde bulunan bireylerin %75’inde psikiyatrik
bir bozukluğun bulunduğu, bunların %28,5’inin
majör depresif bozukluk ölçütlerini karşıladığı
bildirilmiştir.
2-Ailesel Risk Faktörleri
Ailenin intiharla ilgili öyküsü, ailedeki
medikal ve psikiyatrik rahatsızlıklar da intihar
riskini arttırmaktadır. Ekonomik sıkıntı, aile
içindeki çatışmalar ve kayıplar, ebeveynlerin ayrı
yaşaması, yeniden evlenmesi, aile üyelerinden
birinin daha önceden intihar girişiminde bulunması,
aile üyelerinde depresyon ve madde kullanımı, risk
faktörleri içerisinde sayılmaktadır. Kalabalık
ailelerde ve sosyal desteklerin varlığında intihar
riskinin
azaldığı
öngörülmektedir.
İntihar
davranışının ailesel geçiş eğilimini bildiren çok
sayıda çalışma mevcut olup, ikiz ve evlat edinme
çalışmalarında
ailesel
yatkınlığın
önemi
vurgulanmaktadır.
3-Biyolojik Risk Faktörleri
Serotoninin azalmasıyla birlikte intihar
davranışlarının
arttığı
belirtilmektedir.
Araştırmacıların çok büyük bir çoğunluğu benzer
şekilde özellikle intihar girişiminde bulunan
ergenlerin serotonin düzeylerinin düşük olmasının
daha sonraki intiharın tamamlanması açısından
önemli bir etmen olduğunu belirtmektedir.
4-Durumsal Risk Faktörleri
Tek başına bir intihar nedeni sayılmamakla
birlikte diğer risk faktörleri ile birleşince kişiler
daha kolay intihara yönelmektedir. Reddedilme,
istenmeyen gebelik, okul başarısında düşüklük,
kavga etme, sevgiliden ayrılma, aile ile ilgili
problemler, evde ateşli silah bulundurulması gibi
bazı durumlar intihar girişimi için risk faktörüdür
(39).
İntihar girişimi ve/veya Diğer Psikiyatrik
Bozukluklar ile Serum Vitamin B12, Total
Kolesterol, HDL, LDL, Trigliserid Düzeyleri
Arasındaki İlişki
Düşük veya tedavi amacıyla düşürülmüş
serum kolesterolünün impulsif ve saldırgan
davranışlar ve intihar girişimleriyle ilişkisi uzun
süredir üzerinde durulan bir konudur. Esasında
böyle bir ilişkinin olabileceği aterosklerotik
hastalığı bulunan bireylerde profilaktik amaçlı
kolesterol
düşürücü
tedavilerin
saldırgan
davranışları provoke ettiğinin görülmesiyle
gündeme girmiştir (40). Bazı çalışmalarda düşük
serum kolesterolünün antisosyal kişilik bozukluğu
(Virkkunen 1979, Freedman ve ark. 1987) ve
aralıklı patlayıcı bozukluk (Virkkunen 1983) ile
ilişkili olduğu bildirilirken; yine saldırgan
davranışların kliniğine sıklıkla eşlik ettiği davranım
bozukluğu ve dikkat eksikliği bozukluğunda da
kolesterolle ilgili benzer sonuçlara varılmıştır
(Virkkunen ve Penttinen 1984). Kolesterol
düzeyindeki düşmenin nöron membranlarının
akışkanlığını
azaltarak
serotonin
reseptör
duyarlılığını azalttığı, hem presinaptik; hem de
postsinaptik bölgelerde 5-HT nörotransmisyonunu
azalttığı ve bu azalmış merkezi serotonin
aktivitesiyle saldırganlık ve intihar davranışı
arasında; özellikle kişilik bozukluklu hastalarda
önemli bir ilişki bulunduğu ileri sürülmüştür (41,
42, 43). Apter ve arkadaşları intihar düşünceleri
olan ergenlerin intihar düşüncesi olmayan; ancak
şiddet davranışları gösteren ergenlere göre daha
yüksek kolesterol düzeylerine sahip olduklarını
belirlemişler; bununla birlikte, intihar düşünceleri
olanlarda intihar niyetinin düzeyiyle kolesterol
arasında
negatif
bir
ilişki
bulunduğunu
vurgulamışlardır. Bu durum aslında kolesterolün
intiharla karmaşık bir ilişki içerisinde olduğunu
ortaya koymuştur. Kolesterolün saldırganlık, şiddet
davranışları, impulsivite ve intihar girişimleriyle
ilişkisini
destekleyen
değişik
hipotetik
açıklamalarda bulunulmuştur. Azalmış 5-HT
aktivitesiyle hem saldırgan davranış; hem de intihar
girişimi arasında ilişki olabileceği belirtilmiştir
(44,45). Alvarez ve arkadaşları (1999) şiddet içeren
intihar girişiminde bulunan hastalarda kolesterol
düzeyini düşük bulduklarını, bu düşüklüğün intihar
girişiminin kendisinden ve şiddet davranışından
çok, impulsiviteyle alakalı olduğunu bildirmişlerdir.
Genel anlamda saldırganlığa eğilimli bireylerde
kolesterol düzeylerinin sağlıklı kontrollere göre
daha düşük olduğu, impulsiviteye ve saldırganlığa
eğilimli kişilik yapılarında kolesterol düzey
düşüklüğünün biyolojik bir gösterge olabileceği öne
sürülmüştür (46).
Gidiş ve arkadaşları tarafından yapılan ve
intihar girişiminde bulunan 50 olgunun serum
Kolesterol ve trigliseridlerinin değerlendirildiği bir
çalışmada hem kolesterol; hem de trigliserid
düzeylerinin sağlıklı kontrollere göre daha düşük
olduğu gösterilmiştir. Bir başka yurt içi çalışmada,
intihar girişiminde bulunan bireylerin sağlıklı
kontrollere göre belirgin olarak daha düşük
kolesterol düzeyine sahip oldukları ve bu durumun
psikiyatrik tanılardan bağımsız olduğu belirtilmiştir
(47,48). Düşük kolesterol düzeylerinin psikiyatrik
hastalarda intihar girişimleriyle
korelasyon
gösterdiğini bildiren başka çalışmalar da vardır.
İsveç’te yapılan bir çalışmada intihar, kaza ve
şiddet nedeniyle gelişen ölümlerin serum
kolesterolüyle ilişkili olduğu ve bunlar içinde de en
Prusias Medical Journal 2016;1(1):28-36
32
Kara İH ve ark.
fazla ilişkinin intihar sonucu ortaya çıkan ölümlerde
olduğu belirtilmiş ve intihar dışlandığında serum
kolesterol düzeyiyle diğer ölümler arasındaki
ilişkinin anlamlı olmadığı bildirilmiştir (49, 50, 51,
52, 53, 54). Kim ve arkadaşlarının yaptığı bir
çalışmada, “intihar girişimi’nde bulunanlar”
(n=231) ile “psikiyatrik kontrol grubu- intihar
girişiminde bulunmayan” (n=231) ve “kontrol
grubu”
(n=231)
karşılaştırıldığında,
intihar
girişiminde bulunan grupta serum total kolesterol
değerlerinde, diğer 2 kontrol grubuna göre
istatistiksel olarak anlamlı düzeyde bir azalma
saptanmıştır. Kolesterol düzeyi ve intihar girişimi
ciddiyeti arasında ters korelasyon olduğu
saptanmıştır. Bu çalışmada, kolesterol seviyesinin
intihar riskini saptamada bir marker olarak
kullanılabileceği önerilmiştir (55). Erdem ve
arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada, intihar
girişiminde bulunan olguların (n=34) lipid
düzeyleri, sağlıklı kontrol grubu (n=40)’ndan
anlamlı düzeyde düşük olup, intihar girişiminde
bulunma ile trigliserid, total kolesterol, HDL-K ve
LDLK düzeyleri arasında negatif korelasyonlar
olduğu saptanmıştır (56).
Coryell ve ark.’ının bir çalışmasında,
düşük serum kolesterol düzeyleri ile intihar
girişimde bulunma arasında bir ilişki saptanmıştır.
Bu sonuçlar bize deksametazon supresyon testi ile
serum kolesterol değerlerinin beraber intihar riskini
ölçmede
iki
önemli
parametre
olarak
kullanılabileceğini göstermiştir (57). Folik asit ve
vitamin B12, nörobiyolojik ve hematolojik
işlevlerde önemli rolleri olan biyokimyasal
yolaklarda temel kofaktör görevi görürler. Vitamin
B12 ve folat eksikliği şizofreni ve depresyonu olan
hastalarda bildirilmiştir (58). Folik asit ve vitamin
B12 eksikliğinin anemiye ve nöropsikiyatrik
belirtilere neden olduğu yıllardır bilinmektedir ve
psikiyatrik hastalıklarda da bu vitamin düzeyleri
birçok kez araştırılmıştır (14,21). Bazı çalışmalarda
folik asit eksikliği ile depresyonun ilişkili olduğu ve
depresyonlu hastalarda folik asit düzeyinin düşük
olduğu bildirilmiştir (59,60).
Vitamin B12 eksikliğinin de depresyon
için risk faktörü olabileceği ileri sürülmüş ve bazı
çalışmalarda depresyonlu hastalarda vitamin B12
düzeyinin düşük olduğu bildirilmiştir (17,61).
Ancak, çoğu çalışmada depresyonlu hastalarda
vitamin B12 düzeyinin istatistiksel olarak kontrol
grubuna göre farklı olmadığı bildirilmiştir (60, 62,
63). Vitamin B12 düzeylerinin intihar girişimi ile
ilişkisine gelecek olursak, bir çalışmada, Düzce
Üniversitesi Acil Erişkin Polikliniği’ne gelen 38
intihar girişimi olgusu ile 27 kotnrol grubu
karşılaştırıldığında, serum vitamin B12 düzeyleri
açısından istatistiksel anlamlı düzeyde bir fark
saptanmamıştır (p=0,922). Ancak intihar girişimi
grubunda “serum vitamin B12<200 pg/ml” olması
açısından, kontrol grubuna kıyasla istatistiksel
anlamlı derecede bir fark saptanmıştır (p=0,044)
(64).
Bir çalışmada düşük serum folat ve
vitamin B12 düzeylerinin depresyonla ilişkili
olduğu ve serebrospinal sıvıdaki (BOS) (serotonin
metaboliti olan) 5-hidroksiindolasetik asit (5HIAA) düzeylerinin, düşük serum folat ve vitamin
B12 konsantrasyonları ile ilişkili olduğu
belirtilmiştir. Bu çalışmada 107 intihar girişiminde
bulunan hasta çalışmaya alınmış, bunlardan 41’inin
serebrospinal sıvılarındaki monoamin metabolit
düzeyleri incelenmiştir ve 78 hastada da kortizol
değerleri incelenmiş ve bu hastalara deksametazon
supresyon testi uygulanmıştır ve tüm hastalarda
serum vitamin B12 ve folat düzeyleri bakılmıştır.
Bazı hastalarda düşük serum vitamin B12 ve folat
seviyeleri saptansa da, tanısal gruplar arasında
(Major depresyon tanısı konan grup: n=30, uyum
bozuklukları tanısı alan grup: n=37), diğer tanıları
alan grup: n=40)) istatistiksel anlamlı bir fark
saptanmamıştır. Serum vitamin B12 düzeyleri
kortizolle pozitif ve istatistiksel anlamlı düzeyde
korele bulunmuştur (r=0.23, P=0.04). Monoamin
metabolitleri ise serum vitamin B12 ve folat
düzeyleri
ile
anlamlı
derecede
korele
bulunmamıştır.
Ne serum folat ne de serum B12 düzeyleri,
İntihar Değerlendirme Ölçeği (n=73) (Suicide
Assessment Scale: SAS), Montgomery-Asberg
Depresyon
Derecelendirme
Ölçeği
(n=80)
(Montgomery-Asberg Depression Rating Scale:
MADRS), Beck Umutsuzluk Ölçeği (n=95) (Beck
Hopelessness Scale: BHS), post-deksametazon
kortizol seviyeleri ile korele bulunmamıştır. Serum
B12 ve folat düzeylerinin düşük olmadığı saptanan
intihar girişiminde bulunan hastalarda serum B12
ya da folat değerleri ile depresyon ya da BOS
sıvısındaki düşük 5-hidroksiindolasetik asit (5HIAA) değerleri arasında bir ilişki saptanmamıştır.
Ortalama serum folat değeri 314±126 nmol: l
(normal aralık: 75–970 nmol: l). Ortalama vitamin
B12 değeri 283±110 pmol: l (normal aralık: 105–
656 pmol: l). 2 hastada normalden düşük serum
folat konsantrasyonu saptanmıştır (1,9%) (bir majör
depresyon, diğeri uyum bozukluğu tanısı almış;
serum folat değerleri (sırasıyla): 75 ve 85 nmol: l)
ve sadece 1 hastanın (0,9%) serum B12
konsantrasyonu
normal
aralığın
altında
saptanmıştır. Çalışma sonucu olarak serum B12 ve
folat eksikliğinin intihar girişiminde bulunan
hastalardaki
prevalansı,
diğer
psikiyatrik
hastalıklarda serum B12 ve folat eksikliğinin
prevalansına göre, bu çalışmada daha düşük
düzeyde saptanmıştır (65).
Başka bir çalışmada, suboptimal (düşük)
vitamin B12 değerlerinin potansiyel bir intihar risk
faktörü olduğu belirtilmiştir (66). Serum vitamin
B12 seviyesi < 200 pg/ml olan 42 gastrektomize
hasta üzerinde yapılan bir çalışmada, hastaların
%50’sinde orta veya daha şiddetli entelektüel
bozulma saptanmıştır. Karakteristik bulgular ise,
depresyon ve duygulanımda değişkenlikler olduğu
belirtilmiştir. Ayrıca intihar girişimi de %20
oranında (yüksek frekansta) saptanmıştır (67).
Bir çalışmada, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
polikliniğinde takip edilen intihar düşüncesi
bulunan ya da eylemde bulunduğu belirlenen
Prusias Medical Journal 2016;1(1):28-36
33
Kara İH ve ark.
vakaların hemogram, folik asit ve B12 vitamin
düzeylerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu
çalışmada, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları polikliniğine
başvuran depresyon olguları, remisyonda olan,
majör depresyonda olan ve intihar düşüncesi
bulunan olgular olarak gruplandırılarak, Hamilton
Depresyon İndeksi ile hemogram, folik asit ve B12
vitamin düzeyleri karşılaştırılmıştır. Araştırma 39
olguda gerçekleştirilmiş olup, olguların 15’inin
remisyonda, 12’sinin major depresyonda olduğu ve
12’sinin ise major depresyonda olup aynı zamanda
suicidal risk taşıdığı saptanmıştır. Bu çalışmada,
vitamin B12 düzeyleri major depresyon olgularında
en düşük düzeyde saptanmış (236,1±119,3 pg/ml),
suicidal risk taşıyan olgularda da düşük düzeyde
saptanmıştır (283,7±108,6 pg/ml), buna karşın
remisyon fazında ise diğer iki gruba göre en yüksek
(321,6±245,9 pg/ml) düzeyde saptanmıştır.
Çalışmada, vitamin B12 düzeyleri major depresyon
olgularında en düşük düzeyde olup, remisyonda
yükseldiği görülmüştür. Ayrıca, intihar düşüncesi
olan majör depresyon grubu (n=12), majör
depresyon grubu (n=12) ve remisyondaki grup
(n=12) kendi aralarında karşılaştırıldığında, serum
B12 düzeyleri (pg/mL) açısından gruplar arasında
istatistiksel anlamlı bir fark saptanmıştır (p=0,042)
(Serum B12 (pg/mL) açısından; Remisyon grubu:
322±246, Major Depresyon grubu: 236±119, Major
Depresyon – İntihar grubu: 284±109). Bu 3 grup
arasında serum folat değerleri arasında istatistiksel
anlamlı bir fark saptanmamıştır (p=0,583) (68).
SONUÇ
Sonuç olarak, Türkiye’de folat ve B12
vitamin düzeylerinin depresyonla ilişkisini içeren
çalışmaların yetersiz olduğundan ve mevcut
çalışmaların da, birbirleriyle çelişkili sonuçlar
ortaya koyduğundan bahsedebiliriz. Vitamin B12
düzeyleri major depresyon olgularında en düşük
düzeyde
olup,
remisyonda
yükselmektedir.
Dolayısıyla B12 eksikliğinin depresyon tanısı
konan hastalarda tedaviye yanıt açısından önemli
olabileceği düşünülmüştür. Depresyon ile vitamin
B12 eksikliği arasında istatistiksel anlamlı fark
olmadığı incelediğimiz çoğu çalışmanın ortak
bulgusu olsa da, intihar girişimi ile vitamin B12
arasındaki ilişkiyi inceleyen yeterli sayıda çalışma
bulunmamaktadır.
Ayrıca,
incelediğimiz
çalışmaların çoğundan hareketle, serum total
kolesterol değerleri ile depresyon ya da intihar
girişimi arasında da bir negatif korelasyon
olabileceği görülmektedir. Türkiye’de folat ve B12
vitamin düzeylerinin depresyonla ilişkisini içeren
çalışmaların yetersiz olduğundan ve mevcut
çalışmaların da, birbirleriyle çelişkili sonuçlar
ortaya koyduğundan bahsedebiliriz
KAYNAKLAR
1- Tezvaran Z, Akan H, İzbırak G. Birinci Basamak Sağlık Hizmetinde Depresyon Yönetimi. Turkish Family
Physician 2010;1(3):1-7.
2- WHO, Preventing Suicide: A Resource for Primary Health Care Workers (2000),
www.who.int/mental_health/resources/suicide/en/ (Erişim tarihi: 8 Mayıs 2014).
3- Amerikan Psikiyatri Birliği: Mental Bozuklukların Tanısal ve sayımsal El Kitabı (DSM-IV) 4.baskı,
Washington, DC: Amerikan Psikiyatri Birliği,1994’ten çeviri, Köroğlu E ( Çev. Ed), Ankara: Hekimler
Yayın Birliği,1998.
4- Bülbül K, Sogül M, Birgül K. Diabetes Mellitus Tip II olgularında nefropati bulguları. 18. Ulusal Patoloji
Kongresi Bildiri Kitabı, s.14. Ulusal Patoloji Kongresi, Antalya, 3-6 Ekim 2005.
5- Tezcan AE, Oğuzhanoğlu NK, Ülkeroğlu F. Çocuk ve gençlerde intihar girişimleri, Kriz Dergisi, II.
Sosyal Psikiyatri Sempozyumu Özel Sayı 1995; 3(1-2):70-74.
6- Özen Ş, Güloğlu C. İlaçla Özkıyım Girişiminde Bulunan Ergen Ve Gençlerde Depresif Belirti
Farklılıkları. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2003; 4: 159-166.
7- Özen Ş, Oto R, Tıraşcı Y, Ayna YE. Çocuklarda suç davranışları, farik-mümeyyizlik ve sosyodemografik
özellikler. 3P Dergisi 2002; 10(2): 155-64.
8- Balcıoğlu İ. İ.Ü. Depresyon, Somatizasyon ve Psikiyatrik Aciller Sempozyumu, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri, 2-3 Aralık 1999;19-28.
9- Akdemir A, Türkçapar MG, Örsel SD, Demirergi N, Dağ İ, Özbay MH. Reliability and validity of the
Turkish version of the Hamilton Depression Rating Scale. Comprehensive Psychiatry, 2001;42(2):161-5.
10- Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, Beşinci Baskı (DSM-V),
Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı’ndan, çev. yay. yön. Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2014.
11- World Health Organization. Nutritional anemias. Report of a Scientific Group. World Health Organ Tech
Rep Ser. 1968;405:5–37.
12- Tucker KL, Rich S, Rosenberg I, et al. Plasma vitamin B-12 concentrations relate to intake source in the
Framingham Offspring Study. Am J Clin Nutr. 2000;71: 514–22.
13- Baltaci D, Kutlucan A, Ozturk S ve ark. Evaluation of vitamin B12 level in middle-aged obese women
with metabolic and nonmetabolic syndrome: case-control study. Turkish Journal of Medical Sciences
2012;42(5):802-9.
14- Lindenbaum J, Healton EB, Savage DG, et al. Neuropsychiatric disorders caused by cobalamin deficiency
in the absence of anemia or macrocytosis. Nutrition 1995;11: 181.
15- Özenoğlu A, Ünal G. Açlık ve Şiddet. MÜSBED 2015;5(2):115-122.
Prusias Medical Journal 2016;1(1):28-36
34
Kara İH ve ark.
16- Santhosh-Kumar CR, Hassell KL, Deutsch JC, Kolhouse JF. Are neu-ropsychiatric manifestations of
folate, cobalamin and pyri-doxine deficiency mediated through imbalances in excitatory sulfur amino
acids? Med Hypotheses 1994, 43: 239-244.
17- Penninx B, Guralnik J, Ferrucci L, et al. Vitamin B12 Deficiency and Depressionin Physically Disabled
Older Women: Epidemiologic Evidence From the Women’s Health and Aging Study. Am J Psychiatry
2000; 157:715–721.
18- Robinson DJ, Luanaigh CO, Tehee E, et al. Associations between holotranscobalamin, vitamin B12,
homocysteine and depressive symptoms in community-dwelling elders, International Journal of Geriatric
Psychiatry, 2011;26: 307-13.
19- Kim JM, Stewart R, Kim SW et al. Predictive value of folate, vitamin B12 and homocysteine levels in
late-life depression. Br J Psychiatry 2008; 192:268-274.
20- Cornish S, Mehl-Madrona L. The role of vitamins and minerals in psychiatry. Integr Med Insights 2008;3:
33-42.
21- Lerner V, Kanensky M, Dwolatzky T, et al. Vitamin B12 and folate serum levels in newly admitted
psychiatric patients. Clin Nutr. 2006; 25(1): 60–7.
22- Rao NP, Kumar NC, Raman BRP. Role of vitamin B12 in depressive disorder - a case report. General
Hospital Psychiatry, 2008; 30: 185-6.
23- Kate N, Grover S, Agarval M.Does B12 deficiency lead to lack of treatment response to conventional
antidepressants? Psychiatry (Edgemont) 2010;7(11):42–4.
24- Mischoulon D, Burger JK, Spillmann MK, et al. Anemia and macrocytosis in the prediction of serum
folate and vitamin B12 status, and treatment outcome in major depression. Journal of Psychosomatic
Research September 2000; 49(3):183-7.
25- Hintikka J, Tolmunen T, Tanskanen A, Viinamaki H. High vitamin B12 level and good treatment outcome
may be associated in major depressive disorder. BMC Psychiatry 2003;3: 17.
26- Kaur N, P. Kumar, Malhotra S. et al. Infections, Depression and Suicidal Behaviour. Delhi Psychiatry
Journal 2015;18(1): 142-50.
27- Kamphuis MH, Geerlings MI, Grobbee DE, Kromhout D. Dietary intake of b6-9-12 vitamines, serum
homocysteine levels and their association with depressive symptoms: the Zutohen Elderly Study. Eur J
Clin Nutr 2008; 62: 939-45.
28- Coppen A, Bolaander-Gouaille C. Treatment of depression: time to consider folic acid and vitamin B12. J
Psychopharmacol 2005;19: 59-65.
29- Murakami K, Mizoue T, Sasaki S. Dietary intake of folate, other B vitamins, and _-3 polyunsaturated fatty
acids in relation to depressive symptoms in Japanese adults. Nutrition. 2008;24: 140-7.
30- Pehlivan M. Yetişkin bireylerde kendine saygı ve duygu durumunun antropometrik ölçümler ve beslenme
durumu ile ilişkisi. Yüksek Lisans Tezi. Ankara, 2015
31- Hvas AM, Juul S,Lauritzen L. No effect of vitamin B-12 treatment on cognitive function and depression:
a randomized placebo controlled study. Journal of Affective Disorders 2004; 81: 269–273,
32- Petridou
ET,
Kousoulis
A,
Michelakos
T
et
al.
Online
Erişim-23.03.2016.
http://www.tandfonline.com/doi/pdf/10.1080/13607863.2015.1049115 Folate and B12 serum levels in
association with depression in the aged: a systematic review and meta-analysis. Aging & Mental Health,
2015:1-10.
33- Şevik AE, Özcan H, Uysal E. İntihar Girişimlerinin İncelenmesi. Risk Faktörleri ve Takip, Klinik
Psikiyatri 2012;15: 218-25.
34- Mete
V.
İntiharlar
ve
İntiharın
Önlenebilmesi.
Online
erişim-23.03.2016.
http://www.ppd.com.tr/intiharlar-ve-intiharin-onlenebilmesi/
35- Davis JM, Brock SE. Suicide. In: Handbook Of In Crisis Counseling, Intervention, Prevention in the
Schools. 2nd Ed, J Sandoval (ed). London: Lawrence Erlbaum Associates Publishers, 2002: 273-301.
36- Coskun M, Zoroglu S, Ghaziuddin N. Suicide Rates among Turkish American Youth: A Cross-Cultural
Comparison, Archives of Suicide Research, 2014, 16(1): 59-72.
37- Güloğlu C, Kara IH. Acute poisoning cases admitted to a university hospital emergency department in
Diyarbakir, Turkey. Hum Exp Toxicol. 2005 Feb;24(2):49-54.
38- Özgüven-Devrimci H, Sayıl I. Suicide attempts in Turkey: Results of the WHO / EURO multicentre study
of suicidal behavior. Can J Psychiatry, 200348, 324-9.
39- Siyez DM. Ergenlik Döneminde İntihar Girişimleri: Bir Gözden Geçirme, Kastamonu Eğitim Dergisi2006;14 (2): 413-20.
40- Frick MH, Elo O, Haapa K et al. Helsinki heart study primary prevention trial with gemfibrozil in middleaged men with dyslipidemia: Safety of tratment, changes in risk factors, and incidence of coronary heart
disease. N Engl J Med 1987;317:1237-45.
41- Brown GL, Ebert MH, Goyer PF et al. Aggression, Suicide, and Serotonin: Relationships to CSF Amine
Metabolites. Am J Psychiatry 1982;139:741-6.
42- Virkkunen M. Serum cholesterol levels in homicidal offenders. A low cholesterol level is connected with a
habitually violent tendency under the influence of alcohol. Neuropsychobiology 1983;10: 65-9.
Prusias Medical Journal 2016;1(1):28-36
35
Kara İH ve ark.
43- Freedman DS, Byers T, Barrett DH et al. Plasma lipid levels and psychologic characteristics in men. Am J
Epidemiol 1987;141:507-17.
44- Apter A, Laufer N, Bar-Sever M et al. Serum cholesterol, suicide tendencies, impulsivity, aggression, and
depression in adolescent psychiatric inpatients. Biol Psychiatry 1999;46: 532-41.
45- Hawton K, Cowen P, Owens D et al. Low serum cholesterol and suicide. Br J Psychiatry 1993;162:81825.
46- Rich CL, Warstradt GM, Nemiroff RA et al. Suicide, Stressors, and The Life Cycle. Am J Psychiatry
1991;148:524-7.
47- Gidiş NA, Şahinoğlu U, Çilli AS ve ark. İntihar girişiminde bulunan olgularda serum kolesterol ve
trigliserid düzeyleri. Düşünen Adam 2000;13: 92-5.
48- Çulha F, Kuloğlu M, Tezcan AE ve ark. İntihar girişiminde bulunan bireylerde plazma kolesterol
düzeyleri. Kriz Dergisi, 1997;5: 79-86.
49- Papadopoulou A, Markianos M, Christodoulou C et all. Plasma total cholesterol in psychiatric patients
after a suicide attempt and in follow-up. J Affect Disord. 2013;148(2-3):440-3.
50- Plana T, Gracia R, Méndez I et al. Total serum cholesterol levels and suicide attempts in child and
adolescent psychiatric inpatients. Eur Child Adolesc Psychiatry. 2010;19(7):615-9.
51- Ellison LF, Morrison HI. Low Serum Cholesterol Concentration and Risk of Suicide. Epidemiology
March 2001;12(2):168-72.
52- Lindberg G, Rastam L, Gallberg B et al. Low serum cholesterol concentration and short term mortality
from injuries in men and women. BMJ 1992;305:277-9.
53- Golier JA, Marzuk PM, Leon AC et al. Low serum cholesterol and attempted suicide. Am J Psychiatry
1996;152:419-23.
54- Zureik M, Courbon D, Ducimetiere P. Serum cholesterol concentration and death from suicide in men:
Paris prospective study I. BMJ 1996; 313:649-51.
55- Kim YK, Lee HJ, Kim JY et al. Low serum cholesterol is correlated to suicidality in a Korean sample.
Acta Psychiatr Scand 2002:105:141–8.
56- Erdem Ö, Kara İH, Ayyıldız O. Suisid Girişiminde Bulunma ile Serum Lipid Düzeyi Arasındaki İlişkinin
İncelenmesi. Düzce Tıp Dergisi 2013;15(1):41-5.
57- Coryell W, Schlesser M. Combined biological tests for suicide prediction. Psychiatry Res
2007;150(2):187–191.
58- Özsoy S, İzgi Hb, Eşel E ve ark. Şizofreni, Bipolar Bozukluk ve Major Depresif Bozukluk Hastalarında
Farmakoterapinin Vitamin B12 ve Folik Asit Düzeylerine Etkileri. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni.
2009;19(2):128-134.
59- Abou-Saleh MT, Coppen A. Serum and red blood cell folate in depression. Acta Psychiatr Scand 1989;
80: 78-82.
60- Bottiglieri T, Laundy M, Crellin R, Toone B, Carney M, Reynolds E. Homocysteine, folate, methylation,
and monoamine metabolism in depression. J Neurol Neurosurg Psychiatry 2000; 69: 228-232.
61- Tiemeier H, van Tuijl HR, Hofman A, Meijer J, Kiliaan AJ, Breteler MM. Vitamin B12, folate, and
homocysteine in depression: the Rotterdam Study. Am J Psychiatry 2002; 159: 2099-2101.
62- Bjelland I, Tell GS, Vollset SE, Refsum H, Ueland PM. Folate, vitamin B12, homocysteine, and the
MTHFR 677C->T polymorphism in anxiety and depression: the Hordaland Homocysteine Study. Arch
Gen Psychiatry 2003; 60: 618-626.
63- Lindeman RD, Romero LJ, Koehler KM, Liang HC, LaRue A, Baumgartner RN, Garry PJ. Serum vitamin
B12, C and folate concentrations in the New Mexico elder health survey: correlations with cognitive and
affective functions. J Am Coll Nutr 2000; 19: 68-76.
64- Karakılıç O. Düzce Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi Acil Polikliniği'ne Başvuran Suisid Girişiminde
Bulunan 15 Yaş Ve Üstündeki Hastalarda B12, Kolesterol Düzeyleri Ve Eser Elementlerin İncelenmesi.
Tıpta Uzmanlık Tezi. Düzce-2015.
65- Engström G, Traskman-Bendz L. Blood folate, vitamin B12, and their relationships with cerebrospinal
fluid monoamine metabolites, depression, and personality in suicide attempters. Nordic Journal of
Psychiatry. 1999;53(2):131-37.
66- Schöpfer J, Schrauzer GN. Lithium and Other Elements in Scalp Hair of Residents of Tokyo Prefecture as
Investigational Predictors of Suicide Risk. Biol Trace Elem Res. 2011;144:418-25.
67- Roos D, Willanger R. Varıous Degrees Of Dementıa In A Selected Group Of Gastrectomızed Patıents
Wıth Low Serum B12. June 1977. Acta Neurologica Scandinavica. 55(5): 363–76.
68- Kara İH, Çeler HG, Yılmaz A ve ark. Psikiyatri Polikliniğinde Takip edilen Depresyon Hastalarında
Hemogram, Serum Folik Asit ve Vitamin B12 Düzeylerinin İncelenmesi. Avrasya Aile Hekimliği Dergisi.
Ağustos 2014;69-78.
Prusias Medical Journal 2016;1(1):28-36
36

Benzer belgeler

METFORMİN TEDAVİSİNİN SERUM TOTAL VİTAMİN B12

METFORMİN TEDAVİSİNİN SERUM TOTAL VİTAMİN B12 Glukoz metabolizma bozukluklarının görülme sıklığı her geçen gün artış göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bu artış özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde endemik boyutlara varmışt...

Detaylı