PDF formatı için tıklayınız.

Transkript

PDF formatı için tıklayınız.
EDAKTÜEL
n Eylül-Ekim n 2015 n sayı:18
Fotoğraf Sanatçısı
Erol Özdayı
Dermokozmetik
ürün alırken nelere
dikkat etmeli
Çocuklar okula
nasıl hazırlanmalı?
Kanserden
korunmanın yolları
Lazer Epilasyon
hakkında bilinmesi
gerekenler
Diş bakımında
Lamine
Restorasyonlar
n eylül - ekim 2015 n yıl 3 n sayı 18
Bir eğitim fabrikası:
Nesin Matematik Köyü
Denizlere yelken açmak
2000 yıllık geçmişiyle
Bağbozumu Şenlikleri
Sonbaharı karşılamak...
edaktüel içindekiler
Yıl 3 • Sayı 18
Eylül - Ekim 2015
İmtiyaz Sahibi EDAK Adına
Ecz. Emre Bacanak
[email protected]
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Ecz. Ayşem Jale Kıhtır
[email protected]
Yayın Koordinatörü
İ. Hakkı Kesirli
[email protected]
Genel Sağlık Editörü
Ecz. Meltem Kortel
[email protected]
Genel Koordinatör
Yeşim Erdemir
[email protected]
Ürün/Reklam Koordinatörleri
Hakan Tolunay
[email protected]
Burcu Yaylacık
[email protected]
Kontrolör
Ecz. Kazım Özgür
[email protected]
Yayına Hazırlayanlar
• Alpay Sönmez • Deniz Çaba
• Handan Korhan • Ö. Alkım Serin
• Özge Coşkun • Utkucan Akkaş
Bu sayıda katkıda bulunanlar
• Diyetisyen Derya Zünbülcan
• Eczacı Eda Çağında
• Uzman Ayça Güngör
• Prof. Dr. Canfeza Sezgin
• Uzm. Eczacı Gürhan Abuhanoğlu
• Dt. Sibel Seven • Prof. Dr. Erkin Kır
• Olcay Öner Akyıldız
10Sonbaharı karşılamak...
Dosya: Tatili geride bırakıp çalışma ve okul hayatına dönmek gözünüzde
büyümesin. Sağlıklı bir dönem sizleri bekliyor!
12 Sonbahara özel
beslenme önerileri
Diyetisyen Derya Zünbülcan yazdı
52Biyoteknolojik ilaç
üretim tesisi
Abdi İbrahim'den büyük yatırım.
18 Nesin Matematik Köyü 54 Akupunktur
Bir eğitim fabrikası...
Alternatif değil tamamlayıcı tıp
22 Etkinlik önerileri
26 Grip aşısı gerekli mi?
Eczacı Eda Çağında yazdı.
28 Cilt lekeleri ile
mücadele
Uzman Ayça Güngör anlattı
30 Kediler neler görür
rüyalarında kimse bilmez...
Eczacı Nagihan Yıldız'ın kaleminden
58 Retina bozuklukları
Prof. Dr. Erkin Kır yazdı
64 Bağbozumu şenlikleri
200 yıllık gelenek...
68 Bermuda Üçgeni
Üçgeni'nin sırlarına bilimsel çözüm
70Binicilik
Canlı ile yapılan tek spor dalı...
72 Denizlere yelken açmak
Olcay Öner Akyıldız anlattı
Yönetim ve İletişim
EDAK S.S. İzmir Eczacılar
Üretim Temin ve Dağıtım Kooperatifi
Eczacı ve Fotoğraf Sanatçısı Erol Özdayı
Karacaoğlan Mahallesi 6173 Sokak 4,
35030 Işıkkent İzmir • 232.488-1919
[email protected]
36 Kanserden korunma
İçerik ve tasarım Shift-İzmir
Hürriyet Bulvarı 10, Hürhan Kat:7
35210 Çankaya İzmir • 232.445-3055
Psk. Seyran Güneş yazdı
Baskı Metro Matbaacılık
Yahya Kemal Beyatlı Cad. 94, BEGOS 3. Bölge
35400 Buca İzmir • 232.290-3311
1 Eylül 2015 tarihinde basılmıştır
Edaktüel Dergisi EDAK Ecza Kooperatifi ücretsiz yerel
süreli yayınıdır. İki ayda bir yayınlanır. Dergi tüm yayın
hakları EDAK Ecza Koop'a aittir. Yayınlanan yazı ve
fotoğraflar tamamen veya kısmen dahi olsaizinsiz
kullanılamaz, çoğaltılamaz. Yayınlanan yazıların ve
ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Edaktüel Dergisi
basın ve meslek ilkelerine uymayı kabul ve taahhüt eder.
4
32 Fotoğraf; her an
her yerde...
edaktüel eylül•ekim 2015
Prof. Dr. Canfeza Sezgin anlattı
40 Okula hazırlık...
76 Sicilya Mutfağı
Eşsiz bir lezzet yolculuğu
80 Sahaflar
Eskiye özlem duyanların mekanı
84 Sinema
Madımak: Carina’nın Günlüğü
42İnternetten alışverişte
dikkat edilmesi gerekenler
Eczacı Meltem Kortel yazdı
44Dermokozmetik
Uzm. Ecz. Gürhan Abuhanoğlu anlattı.
46Lazer epilasyon
48Lamine restorasyonlar 86 Kitap
Dt. Sibel Seven yazdı
Bu sayıda kitap seçkileri
edaktüel başkandan
Ecz. Emre Bacanak
EDAK Yönetim Kurulu Başkanı
Sizlerin ve tüm yakınlarınızın
sağlığını gelecekte nasıl daha iyi
güvence altına alacağız?
Değerli EDAKTÜEL okurları,
Dergimizin bu sayısında biz eczacılar için hayati önem taşıyan bir
konuyu gündem etmek istiyorum. “Sizlerin ve tüm yakınlarınızın
sağlığını gelecekte nasıl daha iyi güvence altına alacağız?”
Hepinizin bildiği gibi biz eczacıların ve diğer tüm sağlık
profesyonellerinin varlık nedeni, sizlerin sağlığının devamını
sağlamak aslında. Toplumumuzda yaşayan tüm bireylerin sağlığı
yerinde ve bozulmayacak olsaydı sağlık profesyonellerine de
ihtiyaç olmazdı. Ancak hepimiz ölümlü olduğumuza göre teorik
olarak bu durum mümkün değil. Dolayısıyla pratikte amaç, sağlık
profesyonellerinin bireylerin sağlığı ve yaşam kalitelerini arttırmak
konusunda her geçen gün nasıl daha fazla katkı koyabileceklerinin
düşünülmesi, araştırılması ve uygulanmasıdır.
Bugüne kadarki algımızda eczacılık hizmetlerinin toplum sağlığını
temin etmekteki yerine göz atacak olursak; kabaca geçmişte önce
hekim ve eczacı genellikle aynı kişi olup teşhisi koyan ve tedavi
eden bir bilim insanıdır. Sonraları bilgi büyüdükçe teşhis ve tedavi
ayrı ihtisas konuları haline dönüşmüş ve bu iki kimlik birbirinden
ayrılmıştır. Eczacı, hekimin koyduğu teşhise göre ilacı yapan,
tedaviyi düzenleyen ve takip eden bir pozisyona taşınmıştır. Sanayi
devrimi ile birlikte ilaç kimyasal bir sanayi ürünü haline dönüşmüş,
bununla birlikte eczacının “İlacı yapan kişi ” olma özelliği
kaybolmuş tedaviyi ve hastayı takip eden ve onu yan etkilerden ve
etkileşimlerden koruyan bir kimlik ortaya çıkmıştır. Bu kimliğin en
önemli özelliği küçük bir mahalli bölgede yaşayan tüm insanları iyi
tanıyan ve onların ailevi, mesleki ve genel sağlık bilgilerini çok iyi
bilmesi ve bundan dolayı hastanın sağlığı üzerine söz sahibi
olabilmesidir.
Ancak dünyanın son yirmi yılda yaşadığı teknolojik ve ekonomik
değişim süreci bireyleri daha birey, toplumları ise daha mekanik
hale getirmiş durumdadır. Dünyanın gidişatı da bu istikamettedir.
Hal böyle olunca önümüzdeki dönemde eczacılık mesleğinin icrası
ve sağlık profesyonelleri içindeki fonksiyonu bakımından yeniden
tanımlanmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Eczacılık hizmetleri yeniden tanımlanıyor
Eczacılık mesleğinin temellerinin hiçbir zaman değişmeyecek
olması ile birlikte fonksiyonlarının yeniden tanımlanması artık
6
edaktüel eylül•ekim 2015
zorunlu hale gelmiş durumdadır. Yeni oluşacak bu tanım için
toplumsal bakış açısı ve algısı bakımından etkili iki tane temel öğe
var. Bunlardan birincisi bilgi teknolojilerinin etkisi, ikincisi ise
çağdaş toplumda bireylerin kendi sağlıkları konusuna bakış açısı.
Eczacılık hizmetlerinin yeni tanımı bu iki önemli etkiye göre
şekillenecektir.
Bu tanımı yapabilmek için biz eczacılar şu iki sorunun cevabını
bulmak zorundayız.
n Bugüne kadar bireylerin sağlık takibini onlarla olan yakın
ilişkilerimiz sayesinde yürütürken bireyselleşen ve hayatına başka
insanların müdahil olmasını istemeyen toplumun sağlığını nasıl
takip edebiliriz?
n Bugüne kadar sağlık beklentisi “Hastalanınca tedavi edilmek”
olan toplum, bu beklentisini artık “Sağlıklı yaşamak ve sağlıklı
kalmak” şekline dönüştürdüğünde biz ne gibi yeni hizmetler
üretmeli ve nasıl organize olmalıyız?
Değerli EDAKTÜEL okurları,
İşte, bu iki sorunun cevabı bizim varlık sebebimizi yani sizlerin
sağlığına katkı koymak, sürekli takip etmek ve sürdürülebilirliğini
sağlamak açısından son derece önemlidir. Şunu bilmenizi istiyoruz
ki; EDAK Ecza Kooperatifi şemsiyesi altında bulunan biz EDAK
eczacıları, bu iki sorunun cevabını biliyor ve buna göre organize
oluyoruz.
Bunun için sizlerin hastalıklarına ve yaşam alışkanlıklarına dair
bilgileri eczacınızın saklayabileceği, ihtiyaç duyduğunuz anda sizin
sağlığınızın korunması ya da iyileştirilmesi gerektiğinde hasta bilgi
güvenliğini temin etmek koşuluyla ve sadece yine sizin en yakın
sağlık danışmanınız olan eczacınız tarafından kullanılabilecek bir
bilgi bankası alt yapısı oluşturmaktayız.
Bununla beraber sizin hem sağlığınızı koruyacak hem de daha
mutlu kılacak sağlıklı yaşam hizmetleri üretebileceğimiz bir
organizasyon haline dönüşmek üzere çalışıyoruz.
Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde ülkemizde çok daha nitelikli bir
eczacılık hizmetini sizlerle buluşturabilmeyi ümit ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum…
edaktüel sunuş
Ecz. Ayşem Jale Kıhtır
EDAK Yönetim Kurulu
Sekreter Üyesi
Kaldığımız yerden devam...
Çoğumuz biraz es verdik hayata, okula, çalışmaya,
yaza vurduk kendimizi bir rehavet çöktü
bedenimize sıcakla birlikte... Kimimiz deniz
kenarında, kimimiz yaylada serinletmeye çalıştık
bedenimizi, ruhumuzu ise nadasa bıraktık. Kimimiz
ise hiç ara vermeden devam ettik çalışmaya, hiç
ama hiç durmadan, denizin ve tatilin hayalini
kurarak. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede hiç
denizi görmemiş çocukların yaşadığı
memleketimde, hepimiz yaşamaya çalışıyoruz...
Bazılarımız girdiği denizin soğukluğunu, kaldığı
otelin konforunu, ayağına batan deniz kabuğunu
dert ederken, kimimizin ise hayali olur bu dert,
tasalar...Kaldığımız yerden devam ederken
verdiğimiz eslerde bazen yeniden başlamak gerek
her şeye her yeni başlangıcın yeni bir umut
olduğunu bilerek. EDAK ailesi olarak bizler
kaldığımız yerden devam ediyoruz...
- Evet, nerede kalmıştık?:)
Bu sayımızda "Psikolojik olarak çalışma dönemine
hazır mısınız? diye soruyor ve size tatil dönüşü
faydası olacak bilgiler veriyoruz. Tabi bu dönemde
tepe taklak olan "Beslenmenizi düzene sokmak için
neler yapmalısınız? " yine ilginizi çekeceğini
umduğumuz konular arasında... Gün bana yetmiyor
diyorsanız; "Gününüzü planlayın..." yazımızı
okuyun. Küçük notlar ve önem dereceleri ile
günümüzü planlı yaşamanın keyfini çıkarın... E , her
daim biz hanımların derdi ve hobisi olan
"Gardıropta yenilik!" de ilginizi çekecek konular
arasında yer alıyor.
Sevgili meslektaşlarım yazıları ile bu sayımıza da
renk kattı. Eczacı Meltem Kortel yazısında,
internetten dermokozmetik alışverişine değiniyor.
Özellikle yaz-kış hanımların dikkatini cezbeden
dermokozmetik ürünlere internetten ulaşmanın
hem dayanılmaz çekiciliği hem de sakıncaları
mercek altında... Eczacı Eda Çağında, Eylül ayında
başlayan ve uzun süren grip mevsimine karşı bizi
uyarıyor. Grip aşısı gerçekten gerekli mi, değil mi?
tartışmaları sürerken faydası olacak bu yazıyı
8
edaktüel eylül•ekim 2015
okuyun derim. Ecz. Gülhan Abuhanoğlu
Dermokozmetik hakkında bilmediklerimiz kaleme
aldı. Ve Eczane Filozofumuz yüreğinin güzelliklerini
kedilerle bize açmış "ben kedi sevmem" diyenler bile
eminim artık kedilere ve tüm can dostlara daha
farklı bir gözle bakacak...Çünkü, insanlığın erdemi
önce insan olarak birbirimizi ve etrafımızdaki bu
can dostları düşünmekte yatıyor...
Sonuç olarak, bizler her sayımızda biraz daha
büyüyüp olgunlaşarak, hayata ve yaşama dair ne
varsa sizinle paylaşarak, yaşadıklarımızdan pişman
olmayıp, keşke demeden bir kez daha "merhaba!"
diyoruz size...
Eğer yeniden hayata başlayabilseydim;
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
İlkinde olmadığım kadar neşeli olurdum, Çok az şeyi ciddiyetle yapardım. Temizlik asla sorun olmazdı.
Daha fazla risk alırdım hayatta.
Daha fazla seyahat ederdim.
Daha çok güneş doğuşunu izler, Daha çok dağa tırmanır, Daha çok nehirde yüzerdim.
Daha çok görmediğim yere giderdim.
Daha az bezelye ve doyasıya dondurma yerdim, Gerçek sorunlarım olurdu, hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve
verimli kılan insanlardanım ben.
Elbette mutlu anlarım oldu ama,
Yeniden başlayabilseydim eğer,
yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem.
Hayat budur zaten:
Anlar sadece anlar.
Sizde anı yaşayın...
Jorge Luis Borges
edaktüel dosya
Tatili geride
bırakıp çalışma
ve okul hayatına
dönmek
gözünüzde
büyümesin.
Sağlıklı bir
dönem sizleri
bekliyor!
Sonbaharı
karşılamak...
• Ö. Alkım Serin •
Belki bir sahil kasabasında belki bir
Karadeniz turunda ya da yurt dışının karşı
konulamaz çekici topraklarında belki de
olduğumuz yerde koskoca bir yaz tatili
geçirdik. Bu rahat geçen dönemden sonra
yoğun iş ve okul temposuna alışmak zor olacak diyenler için mükemmel tüyoları yazdık… İş yerinde nasıl verim sağlayabileceğinizden Diyetisyen Derya Zünbülcan’ın sonbahara özel beslenme önerilerine, sonbahar
modasından mükemmel bir gün geçirmenin sırlarına kadar her şeyi bulabileceğiniz
bir dosya sizlerle.
Kabiliyet gücünüzü
gösterin
Zekâmızı günlük hayatımıza yansıtabilmek
şüphesiz ki bizi diğer canlılardan ayıran en
önemli özellik. Doğru araçlar düzenli şekilde kullanılırsa bu özelliğimiz verimliliğimizi
olumlu yönde etkileyen en kesin unsur olarak karşımıza çıkarlar. Bu ister bir dosya ister
bir bilgisayar isterse de oturduğunuz sandalye olsun, işiniz için en iyi araç gereçleri kullanmak gün sonunda başardığınız iş sayısında büyük bir fark yaratacaktır.
10 edaktüel eylül•ekim 2015
Zamanınızı ve
işlerinizi yönetin
Basit bir planlama, zamanınızı daha verimli
hale getirmek konusunda size yardımcı olabilir. Yeni bir güne başlarken o gün hangi
işleri tamamlayacağınızı bilmelisiniz.
İşlerinizi önem sırasına koymanız gün içerisinde sizi rahatlatacaktır. Örneğin işin nasıl
yapılacağına, işi kimin yapacağına göre ayırabilirsiniz. Bu sıralamayı yaparken işleri acil
ve önemli olarak gruplamak da önem taşır.
“Hayır” demeyi öğrenin
Çalışmalarınızı engelleyecek her türlü dış
etkene “Hayır” diyebilmelisiniz.
Acil konular ve az sayıda özel durumlar
hariç, bir iş üzerinde yoğun şekilde çalışırken dikkatinizi dağıtacak her şeyden kaçınmalısınız.
Kendiniz için en doğru
zamanı bilin
Tabii ki hepimizin gün içinde verimsiz oldu-
Nokta atışı
Yolculuk yaparken veya aktif olarak çalışmadığınız zamanlarda tamamlayacağınız küçük
işler, daha önemli işlere daha fazla zaman
ayırmanızı sağlayacaktır.
Geçmişten güç alın!
Verimliliği arttırmak için kopyala-yapıştır
metodunun bazı durumlarda oldukça işe
yaradığını göz ardı etmemek gerek. Daha
önceden hazırlanmış taslak ve şablonları
kullanmak sıkıştığınız anlarda size zaman
kazandıracaktır.
Home-office
size iyi gelecek…
Bazı durumlarda evden çalışmak, ofis ortamındaki dikkat dağıtan etmenlerden uzaklaşmak varolan verimliliğinizi arttırabilir.
Elbette evde çalışmak için gerekli araç ve
gereçlerin yanınızda olması ve çevrenin
çalışmaya uygun olması da önemli. Ayrı bir
ofis veya oda vars; kapınızı kapayıp verimli
bir gün geçirebilirsiniz.
Ama her şeyden önce mutlu olmayı, her ne
yaparsa yapsın aşk ile yapmayı ihmal etmemeli insan.
ğu zaman dilimleri olabilir. Önemli olan
sizin bu zamanların farkında olmanız…
Sabah mı, öğleden önce mi veya öğleden
sonra mı?
Bu zamanları her gün tekrar ettiğiniz yapıl-
ması kolay işlerle veya kendinize zaman ayırarak değerlendirebilirsiniz. Yorgun hissetmeye başladığınızda veya odaklanma sıkıntısı çektiğinizde çalışmaya bir ara verin, belki
küçük bir kaçamak size de iyi gelebilir!
Motivasyon
arttıran filmler
Kişisel gelişim
kitaplarından sıkıldıysanız
film izlemek motivasyon
arttırıcı bir eyleme
dönüşebilir. İşte öneriler:
• Ölü Ozanlar Derneği
• Akıl Defteri
• Ağaç Eken Adam
• Akıntıya Karşı
• Aman Tanrım
• Forrest Gumb
• Can Dostum
• Umudunu Kaybetme
• Guguk Kuşu
• İçimdeki Deniz
• Nietzsche Ağladığında
• Truman Show
• Amedeus
2015 eylül•ekim edaktüel 11
edaktüel dosya
Diyetisyen
• Derya Zünbülcan •
Sonbaharda
beslenmeye
özel öneriler
Sonbahar ayları savunma sistemi zayıf
bireyler için nezle-grip aylarıdır. Bu
dönemde savunma sistemindeki zayıflamayla birlikte grip, nezle sıklıkla görülür.
Bu değişikliklere vücudumuzun uyum
sağlaması ve sonbaharda hastalıklarla
savunma sistemimizin güçlü çalışması için
beslenme düzenimizde ve yaşam tarzımızda bazı değişiklikler yapmakta fayda var.
Sofranızı güçlendirin,
sağlığınız güçlensin
n Sağlıklı sofra, sağlıklı beden demektir.
Bu sonbaharda bir karar alın ve değişime
sofranızdan başlayın. Fazla kilolarınızı sağlıklı şekilde verin. Yapılan bilimsel çalışmalarda vücut kitle indeksi 45 ve üzerinde
olan kişilerde yaşam süresinin 20 yıl kısaldığı, kilo verilmesi ile bağışıklık sisteminin
güçlendiği gösterilmiştir. Unutmayın!
Kiloyu kaybetmek, hayatı kazanmaktır.
n Karbonhidrat, protein ve yağdan dengeli, lif içeriği yüksek bir programla beslenmek bağışıklık gücünüzü arttırır. Kuru
baklagiller hem protein, hem lif hem de
savunma sistemi için önemli olan demir
açısından zengindir. Haftada en az 2 defa
kuru baklagil tüketilmelidir.
n Kolesterol probleminiz yoksa kahvaltıda mutlaka yumurta tüketin. Kahvaltıda
yumurta tüketmek hem metabolizmanızı
hızlandırır, hem de kan şekerinizi dengeleyerek kilo artışını önler. Kahvaltıda tahıllı
ekmek, yarım yağlı peynir, doğal bal, zeytin, domates, biber ve yumurta ile sonbaharda hastalıklardan korunabilirsiniz.
n Günde 1 bardak kefir savunma sistemini güçlendirir, mide barsak florasını dengeler, hazmı kolaylaştırır, kabızlığı önler,
kansere karşı koruyucudur, yüksek tansiyon, kolesterol düşürülmesinde etkilidir.
n Vitamin ve mineraller bağışıklık sisteminin korunmasında önemlidir.
Sonbaharda korunmak ve hastalığın seyrini hafifletmek için A, C, E vitamini tüketimine dikkat edilmesi gerekir.
12 edaktüel eylül•ekim 2015
n C vitamini alımınıza dikkat edin. C
vitamini, soğuk algınlığında antihistaminik etki göstererek belirtileri hafifletir.
Alışveriş sepetinize limon, portakal gibi
turunçgillerle değil, özellikle kuşburnu,
kırmızı ve yeşil sivri biber, kivi, maydanoz,
roka ekleyerek C vitamini alımınızı arttırabilirsiniz.
n A vitaminini ihmal etmeyin. A vitamini, kandaki beyaz hücre aktivitesini artırır.
Beyaz hücreler savunma sisteminin önemli bileşenleridir. Havuç, ıspanak, kabak,
domates, karaciğer, havuç, ıspanak, brokoli, marul, kayısı tüketerek A vitamini alımınızı arttırabilirsiniz.
n Sofranızda haftada 2 defa balık olsun.
Balık sağlığın temeli olan Omega-3 yağ
asitlerinden zengindir. Savunma sisteminizi güçlendirmek için pişirme yöntemi de
önemlidir. Mevsim balıklarını ızgara şeklinde, buğulama yaparak veya fırında pişirerek tüketebilirsiniz.
n Alkolden uzak kalmaya veya azaltmaya
çalışın. Yapılan bilimsel çalışmalarda alkol
tüketiminin hastalıklarla savuma sistemi
üzerinde olumsuz etkiler yaptığı kanıtlandı. Güçlü bir bağışıklık sistemi için alkolden uzak durmaya dikkat etmelisiniz.
İyi Fikir!
Sonbaharda hastalıklardan korunmak için
günde 1 fincan ekinezya çayı içmek, 1
kâse probiyotik yoğurt yemek.
Sonbaharda
gribe meydan
okuyan üçlü
Yeşil Yapraklılar
Vücudumuzda her an serbest radikaller adı verdiğimiz maddeler oluşur. Serbest radikaller hücresel
hasar gerçekleştirerek yaşlanmadan ve hastalıklardan sorumlu maddelerdir. Yeşil yapraklılar serbest
radikaller ile savaşarak grip, kanser, kalp hastalıkları ve obeziteye karşı koruma kalkanı oluşturur.
Journal Nutrition’da yayınlanan bir makaleye göre
günde 1 defa pişmiş yeşil yapraklı bir sebze tüketmek kolon kanseri riskini yüzde 24 oranında
düşürmektedir. Gripten kansere kadar birçok
rahatsızlıktan korunmak, bu sonbaharı sağlıklı
geçirmek istiyorsanız her öğün yeşil yapraklı sebze
tüketmeyi alışkanlık haline getirmelisiniz.
Havuç
Havuç provitamin A, C, D, E, K, B1 ve B6 vitaminlerinin zengin kaynaklarından birisidir. Biotin, kalsiyum, magnezyum, fosfor ve diğer bazı minerallerce de zengindir. İçerdiği lutein, alfa, beta,
gamma karatenoidler (turuncu renk verir), zeaksantin ve ksantofil (sarı renk verir) gibi fitonutrientler sayesinde sebzelerin kralıdır.
Sarımsak
Sarımsak, milattan önce 2600-2100 yıllarında
Sümer kil tabletlerinde ve milattan önce 1550
yılında tıbbı bir metin olan Ebers Kodeksinde eski
Mısırlılar için, özellikle çalışan sınıf ve ağır işçiler
için, önemli bir ilaç olduğu yazılan mucizevî bir
besindir. Hücre hasarını önleyerek yaşlanmanın
ertelenmesinde etkilidir. Unutulmaması gereken
temel nokta azının karar çoğunun zarar olduğudur.
Günde 1 veya 2 diş sarımsak tüketimi yeterli olacaktır.
Sonbahar
modasına
göz atalım!
Mükemmel bir gün
geçirmenin sırrı
Sabahın ilk birkaç saatinin günün geri kalanının nasıl geçeceği üzerinde önemli bir rol
oynadığını biliyoruz.
Terazinin bir ucunda her gün sabah 5’te kalkan Virgin’in kurucusu Richard Branson
veya sabah 4 buçukta kalkan Disney’in
CEO’su Bob Iger bulunuyor. Diğer ucunda
ise yataktan asla ayrılamayanlar. Aslına
bakarsanız düşündüğünüzün aksine güne
erken başlamak, çalışmaya erken başlamak
değil, duyularınızı erken uyandırmak için
önemli bir adım.
Bunu daha iyi anlamak için, planlı insanların
başarısında önemli role sahip üç unsuru
inceleyelim:
Güne egzersizle uyanın
Sözünü ettiğimiz başarılı insanlar vücutlarını
uyandırarak güne başlıyorlar. Egzersiz sırasında üretilen hormon akışı sayesinde günlerine ekstra bir enerjiyle başlarlar ve olumlu
bir durgunluk hali yaratırlar. Egzersiz sona
erdiğinde elde edilen bu olumlu hissi günlerinin başlangıç noktası yaparlar. Tabii ki
bunun çok yoğun ve yorucu bir egzersiz
olması şart değil. 20 dakika bisiklete binmek
veya hızlı adımlarla yürümek veya vücudu
esnetmek vücudunuzu güne hazırlamak için
yeterli olacaktır.
Gününüzü planlayın ve
gözünüzde canlandırın
Kendinizi gün içerisinde karşılaşabileceğiniz
stresli anlara hazırlıklı kılmak için gününüzü
planlamaya ve göz önünde canlandırmaya
birkaç dakika ayırabilirsiniz. Bu tür bir planlama ayrıca gün içerisindeki dinlenme aralarınızı düzenlemek için de size oldukça yardımcı olacaktır.
Sağlıklı bir kahvaltı
Vücudunuzun iyi işlemesini istiyorsanız,
ona ihtiyacı olan enerjiyi uygun bir şekilde
sağlamanız gerekir. Bunu yapamadığımız
takdirde, muhtemelen günün başından itibaren kendinizi yorgun hissedersiniz. Buna
ek olarak sinir sisteminiz de huzursuzluğa
meyillenir ve günün sonunda iki misli daha
yorgun olmaya sürükler. Tüm bu olumsuzlukları engellemenin en önemli yollarından
biri şüphesiz ki sağlıklı bir kahvaltıyla güne
merhaba demek.
Herhangi bir rutinde olduğu gibi, erken kalmak ve günün ilk saatlerinden faydalanmak
başta zor gibi görünse de, vücudunuzun
şımartılmaya ihtiyacı vardır. Siz stresli bir
yaşamda koşturdukça daha çok dinlenmeye
ihtiyacı olan vücudunuzu bu ritüele alıştırdığınızda gün içerisinde kesinlikle daha fazla
enerjiye sahip olduğunuzu hissedeceksiniz.
Ünlü moda yorumcuları
yeni sezon sonbahar
modası hakkında ufak
tüyolar verdi.
Sonbahar-Kış 2014-2015 sezonunun egemen rengi deve tüyü. Bu rengin tonları
hem günlük giyimde, hem de ev tekstili
ürünlerinde temeli oluşturuyor. Bu renkle
tezat yakalama gücüne sahip feminen tonlar ise kış sezonunun vazgeçilmezleri arasında yerini alacak.
Kış sezonunun “olmazsa “olmaz” diğer
renklerinden biri de gri. Gri, renk paletindeki tüm farklı tonları ile kadın koleksiyonlarını istila ediyor.
Önümüzdeki kış sezonunun parolasını aklınıza kazıyın: “Siyah, yeni siyah.” Yani siyahsız yapamayacağız. Siyahın hem zıddı hem
de en yakın arkadaşı beyaz ise dikkat çekici
tasarımlarda kendisini gösterecek.
Mavi rengi geçen kıştan bize miras.
Gelecek sezon da bu rengin farklı tonları ve
desenlerdeki hakimiyetiyle masmavi bir kış
geçireceğiz.
Avcı yeşili olarak adlandırdığımız renk ise
2015 yaz sezonundaki yerini 2016 kış
sezonuna taşıyor. Bu rengi özellikle çağdaş, modern tasarımlarda göreceğiz. Geçen
kış sezonunda ön planda olan kahverengi,
bu sezon tahtını avcı yeşiline devredecek.
Kış rengi olarak kendini güncelleyen kırmızı, koza tarzı örgülerde görülecek. Özellikle
aksesuarlarda belirginleşen bu renk, erkek
koleksiyonlarında da karşımıza çıkacak.
Safran sarısı tonları kış sezonu içerisinde en
çok erkek koleksiyonlarında göze çarparken, kadın koleksiyonlarında da cömertçe
kullanılıyor. Sarının diğer rastlayacağımız
tonları ise sülfür sarısı ve asit sarısı.
2015 eylül•ekim edaktüel 13
edaktüel dosya
Doğa dönüşürken siz canlanın!
D
oğa canlılığını kaybettikçe insanların da
kaygı düzeyi yükseliyor. Sonbahar yaşlılığı ve
ölümü çağrıştırsa da mutsuz bir ruh haline
bürünmek mevsimin gereği değil. Genetik olarak
depresyona yatkın olanlarda ilkbaharda olduğu
gibi sonbaharda da tipik depresyon etkileri görülebiliyor. Yaz sonrası yeniden rutin işlerin başlaması, tatil planlarının uzun bir süre kapanması, gündüzlerin kısalacak olmasıyla eve erken dönmenin
sancısı… Beraberinde ne geliyor? Sabah uyanmakta güçlük çekme, karamsarlık, çabuk sinirlenme, enerji azlığı…
Güneşli güzel günlerin artık gerilerde kaldığı, çetin
kış koşullarının tekrar gelmek üzere olduğunu
hatırlatan sonbahar hüzün mevsimi olarak anılsa
da her şey bizim elimizde. Varsın yapraklar sararsın dökülsün, ruhumuza hüzün vermesin. Çünkü
hayatımızı canlandırmak bizim neler yapacağımıza bağlı. İşte size birkaç sonbahar tavsiyesi:
Eylül’de kültür-sanat
sezonu açılır
Bütün bir yaz boyunca açık hava tiyatrolarındaki
gösteriler dışında sanatsal etkinliğe katıldığımız
söylenemez. Gündem bu denli üzücü ve yorucuy14 edaktüel eylül•ekim 2015
ken sanattan da uzaklaşıyoruz beri yandan. Oysa
daha da çok yaklaşmalıyız. Eylül-ekim ayları kentlerin yeniden canlanması, tüm sanat kurumlarının
tekrar kapılarını açması demek. Devlet Tiyatroları,
Senfoni Orkestraları, Opera ve Bale yıllık programlarını hazırladı. Yepyeni oyunlar, konserler ve gösteriler var. Eylül-ekim aylarında henüz havalar da
iyi gittiği için açık hava etkinlikleri sürüyor.
Özellikle İstanbul’da şölen var:
n Dünyanın 1 numaralı DJ'i Hardwell, yeni şovu
"United We Are" dünya turnesi kapsamında 3
Ekim Cumartesi günü 3 saatlik performansı ile
İstanbul'da!
n La Juan D'Arienzo Tango Orkestrası,
"Tango'nun Ritimi" adlı gösterisi ile 30 Eylül'de
İstanbul’da TİM Show Center'da sahne alıyor.
n Cazın buğulu sesi Diana Krall, 27 Ekim'de
İstanbul'da! 5 Grammy ödüllü caz solisti Diana
Krall, "California Dreamin" ve "Desperado" gibi
tüm zamanların en iyi pop şarkılarını caz ezgileriyle yorumladığı yeni albümünün dünya turnesi
kapsamında Yapı Kredi'nin ana sponsorluğunda
IEG Live ve Piu Müzik'in düzenlediği "Good Music
In Town" konserleri kapsamında 27 Ekim'de
İstanbul Zorlu PSM'de konser verecek.
n 16 Ekim’de 25 yılı aşkın süredir elektronik
müzik dünyasında yer alan ve günümüz Ambient
House ve Dub müziğini şekillendiren duayen ikili
The Orb, Türkiye'de ilk kez İstanbul Babylon sahnesine çıkıyor.
n Red Bull Anadolu Break10 Ekim’de İstanbul
Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde. Sokağın
ruhundan doğan breakdans ile toprağın gücünü
yansıtan Anadolu dansları, Red Bull Anadolu
Break dans gösterisi ile aynı sahnede buluşuyor.
Prömiyerini 9 Ekim’de İstanbul Zorlu Performans
Sanatları Merkezi’nde yaptıktan sonra 4 şehri kapsayan Anadolu turnesine çıkacak projenin sanat
yönetmenliğini ünlü dans topluluğu Flying
Steps’in kurucularından koreograf Kadir Memiş
(Amigo) üstleniyor.
AVM’lere dönüş
zamanı ve
sinema keyfi
Sinema salonları da artık kalabalık günlerine
hazırlanıyor. Vizyona girecek pek çok yeni film var.
Sizin için bir kısmına göz attık:
n 9 Ekim’de de üç boyutlu bir dram filmi sinemaseverleri bekliyor. Robert Zemeckis’in yönettiği
The Walk’un hikayesi ilginç: 1974 yılında Fransız ip
cambazı Philippe Petit, kariyerinin belki de en tehlikeli denemesine girişir: Dünya Ticaret
Merkezi'ndeki ikiz kuleler arasında yürümek!
Yönetmenliğini Robert Zemeckis'in üstlendiği
yapımın senaryosu Philippe Petit'in "To Reach the
Clouds" adlı otobiyografisinden uyarlanmış. Filmin
başrolünde Joseph Gordon-Levitt yer alırken kendisine Ben Kingsley, Charlotte Le Bon, James
Badge Dale ve Ben Schwartz eşlik ediyor.
n Tarihi film meraklılarına 18 Eylül’de vizyona
girecek olan “Hitler'e Suikast” filmini önerebiliriz.
Nazi askerlerinin Polonya'yı işgalinden iki ay sonra
Nazi karşıtı marangoz Georg Elser’in Hitler'in
Münih'te konuşma yapacağı ünlü Bürgerbräukeller
salonuna bomba yerleştirmesiyle başlayan film,
gerçek olaylardan uyarlanmış. Tarihin en ünlü
direnişçilerinden Georg Elser'in hikâyesini kaçırmayın. Filmin yönetmeni Der Untergang ve Das
Experiment filmleriyle tanınan Oliver Hirschbiegel.
n 2 Ekim’de Zeki Demirkubuz’un merakla beklenen filmi “Bulantı” vizyona giriyor. Jean'ın Paul
Sartre’nin aynı adlı romanından uyarlanan film,
Demirkubuz hayranları için uzun süredir merak
konusu.
Haftasonu
kaçamakları
Deniz-güneş-kum üçlüsüne herkes doymuş olmalı. Şimdi doğanın içine düşme zamanı.
Sonbaharda doğa aslında hiç de cansız ve renksiz
değil. Tam tersine farklı tonlarda onlarca rengi
yakalayabilirsiniz. İşte size birkaç sonbahar rotası:
İzmir Karagöl
İzmir’in Yamanlar Dağı’nda bulunan Karagöl,
muhteşem bir manzaraya sahip. Yüksekliği 1076
metre olan Yamanlar Dağı’ndaki Karagöl, Tantalos
Gölü olarak da biliniyor. Efsaneye göre Tantalos,
Zeus’un bir ölümlü ile olan ilişkisinden doğmuş.
Spil Dağı’nda yaşayan Tantalos, tanrılardan nektar
çaldığı için cezalandırılmış ve Yamanlar Dağı’ndaki
delikten yeraltı dünyasına atılmış. Gölün ismi
buradan geliyor.
2015 eylül•ekim edaktüel 15
edaktüel dosya
Burada bütün bir gününüzü keyifle geçirebileceğiniz gibi çadır da kurabilirsiniz. Göl kenarındaki
tesislerde yemek yiyebilir, etrafındaki küçük rotalarda yürüyüşler yapabilirsiniz. Sarı ve kırmızı yapraklarla bezenmiş ormanlık alanlar görülmeye
değer.
Bursa Gölyazı
Bursa'da yer alan Ulubat Gölü'nün kıyısında şirin
ve küçük bir balıkçı köyü Gölyazı. Sonbaharda ayrı
bir güzelliğe bürünen Gölyazı'yı bir hafta sonu
planına dönüştürebilirsiniz. Eski adı Apolyont olan
bu eski Rum köyüne bağlı toplam 8 küçük ada
mevcut ve bunlardan en büyüğü Halilbey Adası.
Roma dönemine ait Apollon Tapınağı görmek
isterseniz bu tapınak da Kızadası’nda. Manastır
adasındaki Bizans Kilisesi kalıntısı da gezilmesi
gereken yerlerden biri.
Kaz Dağları Yeşilyurt Köyü
Kaz Dağları'nın eteğinde Ege'nin tüm güzelliklerini
bünyesinde barındıran eski bir Rum köyü olan
Yeşilyurt, sonbahar rotalarının en gözde adreslerinden. Bol oksijenli temiz havası, Edremit körfezini kuş bakışı görebileceğiniz eşsiz konumu, taş
evleri, tarihi, taş yapıları ve tamamen doğal ürünleri ile Yeşilyurt Köyü, Çanakkale yolu üzerinde
Küçükkuyu'ya 3 kilometre mesafede bulunuyor.
Oksijen deposu Kazdağları'nın batı ucunda yer
alan bu şirin köyün içindeki evler yöreden çıkarılan
taşlardan yapılmış. Etrafı zeytin ağaçları ve çam
ormanları ile kaplı olan köyün tarihi de oldukça
ilginç. Anadolu'ya yerleşen boylardan biri olan
Çepni Boyu'nun kardeş olan iki beyi tarafından iki
köy kurulmuş. Büyük Çepni ve Küçük Çepni. Bu
köyler karşılıklı yamaçlara kurulmuş, burada
Türkler ve Rumlar uzun yıllar huzur içinde yaşamışlar. Mübadele ile bu köydeki Rumlar ile Girit ve
16 edaktüel eylül•ekim 2015
Midilli'den gelen Türkler yer değiştirmiş.
Cumhuriyet döneminde de köyün ismi Yeşilyurt
olmuş.
Sakarya Taraklı
Sonbaharın güzellerinden biri de Taraklı. Son
zamanlarda tanınırlığı artan Taraklı, en başta yemyeşil bir doğanın içinde yer alan evleri ile dikkat
çekiyor. Osmanlı şehir dokusunu oluşturan üç katlı
tarihi evlerin bazıları 3 asrın üzerinde. Tarihi han
ona keza. Taraklı, Bağdat Yolu üzerinde olduğundan kervanların Taraklı’da konakladığı bu han tüm
ihtişamıyla Taraklı’nın tarihini anlatıyor. Buram
buram tarih kokan daracık sokaklar ise Arnavut
Kaldırımı mimarisinde yapılmış. Son olarak Yusuf
Bey Mahallesi’nde 7 asırlık çınar ağacını görmeden dönmeyin. Osmanlı devleti topraklarına kattığı her yerleşim yerine çınar ağacı dikme geleneğini Taraklı’da da sürdürmüş. Asırlık çınar ağacı
büyük bir yangın tehlikesi geçirmiş ama çok büyük
bir zarar görmeden kurtarılmış.
Karadeniz’in incisi: İğneada
Karadeniz kıyılarında bulunan nadir güzelliklerden
biri olan İğneada, sonbaharı doya doya yaşayabileceğiniz yerlerden biri. Özellikle zengin doğasıyla
ziyaretçilerine görsel bir şölen sunan İğneada,
Yıldız Dağları’nın yemyeşil ormanını, Karadeniz’in
mavisini, meşe ormanının yeşilini harmanlamış
doğa harikası bir belde. Denizi, ince kum sahili,
gölleri, dereleri ve temiz havasıyla da her daim
ayrı bir atmosfere sahip. Organik bahçe tarla ürünleri, orman balı, palamudundan hamsisine balık
keyfi de cabası.
Gökova Körfezi’nde Mazı
Bodrum'un Gökova Körfezi'nde yer alan ve bir
sahil köyü olan Mazı, sonbaharın keyfini sonuna
kadar yaşayabileceğiniz yerlerden biri. Bodrum'un
en bakir koylarından birinde yer alan Mazı, masmavi ve berrak suları, yemyeşil doğası, anıt ağaçları ve anıt kayaları ile Bodrum'da görebileceğiniz
en güzel yerlerden biri.
Mazı, Yukarı Mazı ve Aşağı Mazı olmak üzere iki
ayrı yerleşim yerinden oluşuyor. Köyün girişinde
yer alan ve asıl yerleşim yeri olan mahalle Yukarı
Mazı. Aşağı Mazı ise sahil kenarında yer alan yerleşim yeri; burası yukarı mahalleye göre daha
sakin ve daha az yerleşimin olduğu mahalle.
Mersin Tisan Yarımadası
321 kilometrelik sahiliyle öne çıkan Mersin'de
dağların ardında saklı kalmış turkuaz renkli bir
koyda yer alan Tisan Yarımadası Doğu Akdeniz'in
saklı cennetlerinden biri. Sonbaharda oluşturduğu
renk cümbüşü ile ünlü olan yer, beyaz evleriyle
Bodrum'u da anımsatıyor.
Doğu ve batı olmak üzere turkuaz renkli iki koya
sahip bölgede tatilcilerin yüzerek gidip gelecekleri
mesafede iki ada yer alıyor. Konaklamak isteyenler
için kiralık evlerin bulunduğu yarımada, günübirlik
tur düzenleyen teknelerin de uğrak yerleri arasında bulunuyor. Teknelerle yarımadanın açıklarına
gelenler, balıklarla birlikte denize girmenin keyfini
yaşıyor.
edaktüel eğitim
Bir eğitim fabrikası:
Nesin Matematik Köyü
• Utkucan Akkaş •
Aziz Nesin’in bir vasiyeti vardı. Bir matematik enstitüsü
kurulmasını istiyordu. Bu isteği oğlu Prof. Dr. Ali Nesin
bir adım daha ileriye taşıyarak Nesin Matematik
Köyü’nü kurdu. İnsanların rakamlarla dostluk kurduğu
köyün dünyada eşi benzeri yok.
Şirince Köyü’nün hemen girişindeki Kayser
Dağı tabelalarını takip ederseniz, dağ başına
doğru yol alacak, Nesin Vakfı'na ait 10
dönümlük bir köyle karşılaşacaksınız.
Geldiğiniz yer çam ormanları arasında, taş,
ahşap, çamur ve samandan yapılma evleri,
zeytin ve servi ağaçları altında çardakları
olan Nesin Matematik Köyü... Burada
beton, plastik yok. Her şey en doğalından.
Televizyon ya da radyo da boşuna aramayın;
çünkü düşünmeyi engelleyecek tüm ayrıntılara set çekilmiş. Popüler kültüre, çirkinliğe,
bayağılığa, ucuzluğa, hepsine... Tek amaç var;
o da matematiği paylaşmak.
18 edaktüel eylül•ekim 2015
Vehbi Koç Ödülü
Matematik Köyü’ne
2015 yılında eğitim alanında verilen
14’üncü Vehbi Koç Ödülü'ne Türkiye’de
matematik eğitiminin kalıplarını kıran ve
yayınları, araştırmaları, özellikle de
Matematik Köyü projesiyle yaratıcı eğitim
alanında istisnai bir başarı yakalayan Prof.
Dr. Ali Nesin ve Matematik Köyü Projesi
layık görüldü. Prof. Dr. Ali Nesin, gençlerin
matematiğe karşı ilgisini artırmaya yönelik
hayata geçirdiği Matematik Köyü’nde çalışmalarını sürdürüyor. 7'den 70'e herkesin
matematik yaptığı, öğrendiği ve öğrettiği bu
köyde, rakam ve formüller sessizlikle çoğalıyor. Lise ve üniversite düzeyinde eğitimden
en ileri seviyede araştırmaya kadar her türlü
etkinlik yapılabiliyor.
Hayalle yola çıkılmış
Matematik Köyü’nün temelinde Aziz
Nesin'in vasiyeti var ama hikaye çok daha
kapsamlı. Yaşarken büyük ustanın en büyük
korkusu Nesin Vakfı'nın kendisinden sonraki geleceğiymiş. Ali Nesin Türkiye'ye dönüp
bu işle ilgileneceğini söylese de Nesin, oğluna dönüp şöyle dermiş: "Sen bilim adamısın, senin işin orada. Dünyanın merkezi sevsek de sevmesek de orasıdır." Gerisini kendisi anlatıyor: "Gel zaman git zaman vakfın
yaşaması için Türkiye'ye dönmemden başka
çarenin olmadığını anladı. 'Arada bir
Türkiye'ye gelirsin' ile başlayan süreç, vasiyetine bir ‘Nesin Matematik Enstitüsü’ eklemesine kadar gelişti. Ben de söz verdiğim
gibi arkama bile bakmadan Türkiye'ye döndüm. Tabii enstitü vasiyetini ciddiye almam
söz konusu bile olamazdı. Önce Vakıf yaşamalıydı."
Yaz okullarından bugüne
Bu hikâyenin bir yüzü. Diğer tarafta Ali
Nesin'e İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin
Matematik Bölümü'nü kurması için gelen
teklif var. Nesin o zamanki deneyimlerini
şöyle aktarmış: "Geri kalmış ülke demeden,
‘günümüzün somut koşulları’ özrüne sığınmadan, neredeyse gerçekleri bile yadsıyarak,
çıtayı inatla olması gerektiği yerde tutacaktım. Yılda en az on olağanüstü öğrenci yetiştiririm diye umuyordum. Henüz 40'ımdan
gün almamıştım. Otuz yıl daha çalışsam
300 öğrenci yetiştirirdim ki bu da Türkiye'yi
birkaç yüzyıl idare eder diye düşünüyordum... Evdeki hesap çarşıya uymadı.
Öğrencilerin nefesleri yetmiyordu, zayıf
kalıyorlardı. Mezun sayımız hiçbir yıl 4'ü
aşmadı. Öğrenciler kış boyunca yeterince
çalışmadıkları gibi üç aylık yaz tatilinde de
kitabin yanına uğramıyorlar, ellerine kalem
kâğıt almıyorlardı. Ne yapılması gerektiği
belliydi. 1998 yazında Antalya’da 7 haftalık
bir yaz okulu düzenledim. Sonraki yıl
Bodrum, ardından iki kez Gümüşlük, daha
sonra Şirince, Şarköy, Amasra, Bozcaada ve
Çanakkale’de. Son üç yaz okulunu Türk
Matematik Derneği çatısı altında yapıp tüm
Türkiye’ye açtım. Öğrenciler matematiği ve
matematikçi olmayı asıl yaz okullarında
öğreniyorlardı.”
Araştırmaya yönelik
matemetiği öğrencilere
tanıtmak
Nesin Matematik Köyü’nün amacı aratşrımacıların ilgi alanına giren, dolayısıyla araştırmaya yönelik matematiği öğrencilere
tanıtmak. Köye, eğitim vermek amacıyla
Türkiye ve dünyadan gönüllü akademisyenler geliyor. Bu akademisyenler müfredata,
üniversite giriş sınavlarına veya herhangi bir
eğitim sistemine bağlı çalışmalar yapmıyor.
Yaptıkları şeye profesyonel matematikçilerin
anladığı anlamda, matematiği gençlere
öğretmek ve böylece gençleri matematiksel
araştırmaya heveslendirmeyi hedeflemek
diyebiliriz. Ancak herhangi bir kar amacı
gütmeyen Matemetik Köyü, kurumsal destek de almıyor. Bu nedenle geçtiğimiz yıllarda bilim amaçlı programları desteklemek
amacıyla, üniversiteye giriş sınavına yönelik
programlar düzenledi.
Köyde, matematiği
sevdirmek için özel bir
çaba harcanmıyor
Nesin Matematik Köyü kurulduğundan bu
yana Köy’e ve yakın çevreye 4000’den fazla
2015 eylül•ekim edaktüel 19
edaktüel eğitim
Köye gelen ve matematiği
hiç sevmeyen gençler bile
kendi zekâlarına hayret
ederek Köy’den
ayrılmışlar. Matematik
Köyü’ne matematikte
olağanüstü başarılı
gençler de geliyor.
ağaç ve büyük bitki dikilmiş. Öğrenci
konaklaması için 145 yatak kapasiteli 14
koğuşu olan köyün, 2 kapalı dersliği ve 200
kişilik konferans salonu, yaklaşık 5000
kitaplık bir matematik, sanat ve felsefe
kütüphanesi var. Köyde, matematiği sevdirmek için özel bir çaba harcanmıyor, çünkü
matematiğin öğrenilince mutlaka sevileceği
düşüncesi hakim.
Ziyaretçilere açık
Eğitim programları doğal olarak okulların
tatil olduğu dönemlere denk getiriliyor.
Eğitim döneminin en yoğun ve uzun olduğu zaman ise 3 aydan fazla süren 150-250
arasında lise ve üniversite öğrencisinin katıldığı program. Yazları, matematik bölümü
öğrencilerine yönelik dersler devam ederken, lise öğrencilerine yönelik her biri ikişer
haftalık 6 ya da 7 program gerçekleştiriliyor.
Matematik Köyü tatiller dışında da ziyaretçilere açık. Tatiller dışında ilkokuldan üniversiteye kadar her seviyede eğitim kurumu
Köy’e günübirlik ya da bir haftaya kadar uzayabilen ziyaretler gerçekleştirebiliyor.
2013’te Matematik Köyü kendi düzenlediği
programlar dışında 2674 gence hizmet vermiş ve bu tür program dışı gezilerde Ali
Nesin ders veriyor.
Sınav, not, sınıfta
kalma, ceza gibi
korkuyu körükleyen
unsurlar yok
Matematik Köyü’nde sınav, not, sınıfta
kalma, ceza gibi korkuyu körükleyen unsurlar olmadığı gibi, müzik, televizyon, gürültü
gibi yoğunlaşmayı engelleyecek unsurlar da
20 edaktüel eylül•ekim 2015
yok. Hiç matematik sevmeyen bazı gençler,
aralarından birinin deyimiyle “matematiğe
son bir şans vermek için” Köy’e gelmişler ve
sadece matematiğe değil, kendi zekâlarına
da hayret ederek Köy’den ayrılmışlar.
Matematik Köyü’ne matematikte olağanüstü başarılı gençler de geliyor.
Matematik Köyü’nde gençlere akademisyenlerin ilgi alanına giren gerçek matematik
sunuluyor, onlara üniversiteye giriş sınavından öte olağanüstü bir dünyanın varlığı gösteriliyor. Bu etkinlikler sayesinde bugüne
dek birçok genç üniversitede tercihini matematikten yana kullanmış.
Köy içinde bir köy daha!
Matematik Köyü’nün içinde, yanı başında
bir eğitim köyü daha kuruluyor: Felsefe
Köyü. Ali Nesin, “Felsefe de matematiğin en
başından beri ayrılmaz bir parçası aslında.
Gerçek nedir diye düşündüğün zaman hat
safhada metafizik yapıyorsun. Doğru nedir?
Gerçek nedir? Gerçek nasıl algılanır? Fizik,
matematik, felsefe, hatta teoloji iç içe girmiştir tarih boyunca. Matematik Köyü’nün içinde yılda birkaç kere düzenlenen felsefe
programları zaten vardı” diyor. İnşaası
devam eden Felsefe Köyü’nün finansı da
yine bağışlarla sağlanıyor.
Şirince
Tiyatro Medresesi
Nesin Matematik Köyü’nün Şirince’deki
varlığı, Tiyatro Medresesi’nin buraya inşa
edilmesine de etken olmuş. Medrese,
Matematik Köyü’nün hemen yanındaki 6
dönümlük araziye yapılmış. Kurucuları
tiyatrocu olduğu için ismi de öyle ama burada tiyatronun yanı sıra felsefe, edebiyat, sinema ve müzik atölyeleri de yapılıyor. Atölye
katılımı da şart değil; bir yazar kitabını yazmaya, bir öğrenci tezini bitirmeye buraya
gidebiliyor...
edaktüel etkinlik
Color Sky 5K
Bursa Renkli Koşu
• 4 Ekim 2015 14.00
• Soğanlı Botanik Parkı
Dünyayı kasıp kavuran en çılgın, en
eğlenceli ve en renkli 5 km koşusu
Bursa’da… Amerika'da başlayıp tüm
dünyaya yayılan 5 km Renkli Koşusu şimdi
Türkiye'de... Her yaştan, her bedenden
insanın ister koşarak, ister yürüyerek ama
mutlaka çok eğlenerek tamamlayacağı
Renkli Koşu bir yarış değil, bir koşu
festivalidir. Bu etkinlik davetine aileniz ve
arkadaşlarınızla beraber katılabilir ve bu
sıradışı deneyimi birlikte yaşayabilirsiniz.
Sevdiklerinizle unutamayacağınız bir pazar
günü geçirmeye hazır mısınız?
Hayko Cepkin
• 19 Eylül 2015 23.00 • Ooze Venue, İzmir
Hayko Cepkin, kendi şarkılarından oluşan nostaljik bir konser için 19 Eylül'de Ooze
Venue'de...Yapmış olduğu albümler, sahneye taşıdığı hikayeler, Türkiye’de hiç görülmemiş
sahne performansları, şarkı sözlerindeki derinlik ile ilk albümünden beri her zaman
kendisinden söz ettiren Hayko Cepkin, yeni sezonda "nostalji" rüzgarları estirecek. "Aşkın
Izdırabını" adını verdiği son albümüyle birçok şehirde verdiği konserleri ile yine çok
konuşulan Hayko Cepkin, yeni sezona farklı bir sahne performansı ile start veriyor! Hayko
Cepkin nostaljisi ve 10 senenin hikayesi aralanıyor.
Müfettiş
• 18 Eylül 2015 20.30 • Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu, İzmir
Büyük usta Haldun Dormen'in başrolünde oynadığı "Müfettiş", İzmir
galasını 18 Eylül'de Bostanlı Suat Taşer Açıkhava Tiyatrosu'nda
gerçekleştiriyor. Bazı oyunlar vardır, her devrin oyunudur ve
evrenseldir. Her zaman insanlığa söyleyecek birçok önemli sözü
vardır. İşte böylesine değerli ve ustaca kaleme alınmış bir oyun
"Müfettiş"... Tiyatro Kedi, bu sezon Nikolay Gogol'ün artık klasikleşmiş
bu ölümsüz eserini, büyük usta
Haldun Dormen, Tolga Güleç,
Hakan Altıner ve birbirinden
değerli oyuncu kadrosuyla birlikte
Cenk Tunalı'nın yönetmenliğinde
sahneye taşımaya karar verdi.
Oyunda, yüzyıllardır bürokraside
bitmeyen yozlaşmış kirli ilişkiler,
sahtekarlıklar ve insanların
ikiyüzlülüğü, dönemin sosyal ve
toplumsal konularını içerisinde,
çok iyi bir mizahi bir üslupla
anlatılıyor.
22 edaktüel eylül•ekim 2015
Mamma Mia!
• 29 Eylül-4 Ekim 2015 • BKM, İstanbul
20 yıldır 54 milyon kişi tarafından izlenen dünyanın en ünlü
müzikali MAMMA MIA!, BKM organizasyonuyla bir kez daha
İstanbul'da! ABBA grubunun ölümsüz şarkılarıyla, Sophie’nin
düğününden önce babasını bulmaya çalıştığı eğlenceli macerası
bir kez daha geliyor! Komik hikayesi ve herkesin bildiği, her
seferinde dansa davet eden şarkıları ile dünyanın en ünlü
müzikallerinden, MAMMA MIA! yakında yeniden, İstanbul’da!
edaktüel etkinlik
Manuş Baba
Patronun
Deneyi
Manuş Baba, pop – rock ve deneysel
tarzda kendi cover ve beste kayıtlarını
kişisel web sayfalarında ve sosyal
ağlarda paylaşmasıyla adını duyurdu.
Müziğine ilgiyle yaklaşan Murat Kınay
ile tanıştıktan sonra 2015 yılında
albüm çalışmaları ve albüm öncesi
konserleriyle müzik çalışmalarına
yoğun bir şekilde devam ediyor.
• 1 - 23 Eylül 2015
• Space Debris Art, Karaköy,
İstanbul
• 8 Ekim 2015 22.30
• 222 Park, Eskişehir
"Rem"
• 2 Eylül - 3 Ekim 2015
• ALAN İstanbul
Kadriye İnal “REM” isimli sergisinde
çağdaş sanatın mekansal anlamda en
etkili araçlarından biri olan 3 boyutlu
işlerle izleyiciyi yeni bir gerçekliğe
davet ediyor. Farklı insan figürlerinden
oluşan bu kurmaca dünyada izleyici,
sanatçının kullandığı yapım tekniği
sayesinde yabancılaşmayla özdeşim
kurma ara-yüzünde bir deneyim
yaşıyor. Sanatçı gerçekçiliğe yakın
figürlerini bir tür “patch-work” olarak
üreterek onların birer üretim olduğu
gerçeğini izleyenin sürekli algılamasını
sağlıyor. Kompozisyonlarını gerçek ve
kurgusal olanının biraradalığı
üzerinden oluşturan sanatçı, bu yolla
düşsel dünyanın özgür ve renkli
kapılarını izleyene açıyor. Her heykelin
kendi başına bir hikayesi olduğu gibi,
tüm bir sergi izleyici için sonsuz sayıda
anlamlandırmalar için imgeler sınuyor.
24 edaktüel eylül•ekim 2015
Pasha Dance Theater
• 2 Ekim 2015 20.30
• Antalya Kültür Merkezi
Bir aşk ve ölümsüzlük masalı anlatan "Pasha
Dance Theater", 2 Ekim'de Antalya Kültür
Merkezi'nde... Pasha Dance Theater sizleri
Anadolu'nun kadim topraklarında "evvel zaman
içinde, kalbur saman içinde" diye başlayan, nice
badireler atlatan, bazen bahar, bazen kış kokan
ölümsüz bir aşk hikâyesine tanıklık etmeye
çağırıyor. Genç bir paşanın aşık olduğu güzeller
güzeli cariye uğruna binlerce yıldır üzerinde
yaşadığımız toprakların göz kamaştıran kültür ve
tarih mozaiği önünde diyar diyar gezerek
izleyenlere bu maceranın her soluğunda aşkını ve
hüznünü sunuyor.
Sanatsal bir deney niteliğindeki
“Patron'un Deneyi” süresince sanatçı
C. M. Kösemen, isminin bilinmesini
istemeyen bir koleksiyoner ile
imzaladığı bir kontrat üzerine
dayanabileceği süre kadar stüdyoya
kapandı ve yüksek seste tekrar eden
bir elektronik dans şarkısını
dinleyerek resim üretti. Sergi, sanatçı
ve sponsor, sanat, güç ve sermaye
arasındaki ilişkileri inceliyor.
Sanatçının deney süresince kapalı
kaldığı mekanda sergilenecek işlerin
yanı sıra Lütfü Emre Çiçek’in
hazırladığı, işlerin üretimini anlatan
bir video ve Ali Şimşek’in bu deney
üzerine yazdığı bir makalesi de
sergide yer alacak.
The Tiger Lillies Perform Hamlet
• 15 Ekim 2015 20.30
• Zorlu Performans Sanatları Merkezi, Drama Sahnesi, İstanbul
The Tiger Lillies, Danimarkalı tiyatro
topluluğu Theatre Republique ile birlikte
Shakespeare'in ünlü trajedisi Hamlet'i
yeniden yorumlarken müzik, görüntü ve
hareketten oluşan büyüleyici bir dünya
yaratıyor. Danimarka Prensi Hamlet'in
intikam trajedisi, The Tiger Lillies'in çarpıcı
performansı ve Theatre Republique'in
yaratıcı sahne tasarımıyla tiyatroseverlere eşi
benzeri olmayan bir macera vadediyor.
Alternatif kabarenin yaratıcıları The Tiger
Lillies'in müzikleri, çağdaş sirk sanatları,
kuklalar, güçlü video görüntüleri... Hamlet'i
hiç böyle izlemediniz!
edaktüel sağlık
Grip aşısı
gerçekten
gerekli mi?
Çoğu kez düşündüğümüz
olmuştur, "grip aşısı gerçekten gerekli midir?"
diye... Milyonlarca insanın
1 yıl içinde bu hastalığa
yakalandığı ve özellikle
çocukların ve de yaşlıların
ciddi biçimde etkilendikleri düşünülürse grip aşısının gerçekten gerekli
olduğu ortaya çıkar.
Bu konu her zaman güncelliğini koruduğu için de
bir kez daha grip aşısıyla
ilgili detayları aktarmakta
fayda olduğunu düşündük.
Grip, solunum yolu enfeksiyonları arasında yer alan
oldukça yaygın görülen
viral bir enfeksiyondur.
Başlıca belirtileri ise ateş,
burun akıntısı, burun
tıkanıklığı, öksürük ve
halsizliktir. Halk arasında
bir söylem vardır; "İlaçla
yedi günde, ilaç kullanmadan bir haftada iyileşirsin"
diye. Gerçekten de çok
anlamlı bir ilaç tedavisi
yoktur ancak ateş takip
edilmeli, gerektiğinde ateş
düşürücü verilmelidir. Bol
sıvı ve meyve sebze ile
beslenilmelidir.
C vitamini takviyesi yapılabilir. Çocuklarda burun
sekresyonu mutlaka boşaltılmalıdır. (Bunun için
tuzlu su ve burun aspiratörü kullanılabilir.) 5
Günden sonra ateş devam
26 edaktüel eylül•ekim 2015
• Eczacı Eda Çağında •
EDAK Denetleme Kurulu Üyesi
ediyorsa ve ek şikayetler
ortaya çıktıysa diğer hastalıklar düşünülüp mutlaka
doktora başvurmak gerekir. Zira grip kendi kendine geçebilen bir hastalık
olsa da zatürre, sinüzit,
orta kulak iltihabı, hatta
nadiren menenjit gibi
hayatı tehdit eden sorunlara yol açabilir. Ayrıca
grip dönemi alkol ve sigara kullanmamak iyileşmeyi hızlandırır. Bu dönemde antibiyotik kullanmak
işe yaramaz çünkü antibiyotikler viral enfeksiyonlarda etkili değildir.
Antivirütik ilaçların kullanımı ise sadece doktor
kontrolünde olmalıdır.
Tavuk yumurta
embriyosundan
aşı...
Gripten korunmanın en
etkili yolu ise %100 olmasa da grip aşısı yaptırmak-
tır. O halde şimdi grip
aşısı ile ilgili bilgileri de
bir gözden geçirelim.
Grip aşısı inaktive (canlı
olmayan) viral bir aşıdır.
Sıklıkla tavuk yumurta
embriyosunda yapılır.
Grip virüsü çok hızlı bir
biçimde mutasyona uğrayarak kendinin şeklini ve
yapısını değiştirir. Bu
nedenle grip aşısının içeriği her yıl Dünya Sağlık
Örgütü tarafından belirlenir. Her yıl yeniden hazırlanan aşıda, o yıl toplumda görülmesi beklenen en
olası üç virüs bulunur. Aşı
%70-90 oranında bağışıklık sağlar. %10-30 oranında ise hiçbir etki göstermeyebilir. Bu kişinin verilen aşıya bağışıklık geliştirebilme yeteneği ile ilgilidir.
50 yaş üzerindeki erişkinlere, altta yatan hiçbir hastalığı olmasa da, yılda bir
kez grip aşısı yapılması
önerilmektedir. Buna karşılık 19–49 yaş arasındaki
erişkinlere bazı risk faktörleri varsa (diyabet, kalp
veya akciğer hastalığı,
böbrek yetersizliği, bağışıklık sistemi hastalıkları
gibi) yılda bir aşı yapılması önerilir. Sağlık çalışanları başta olmak üzere,
bebek bakıcıları ve huzurevi çalışanları gibi meslek
gruplarının hem kendilerini korumaları, hem de
hastalığı başkalarına
bulaştırmamaları açısından aşılanmaları çok
önemlidir.
Grip aşısı
hakkında
bilinmesi
gerekenler
• Aşının etkisi 2-3 hafta
içinde başlar, o nedenle
grip salgınından en az 2
hafta önce yapılmalıdır.
• Aşının koruculuğu 6-12
aydır.
• Diğer aşılarla birlikte
yapılabilir.
• Grip aşısı gribe yol
açmaz.
• Her yıl aşılanmak gerekmektedir.
• Grip, aşı ile %70-90
oranında engellenmektedir.
• Grip aşısı gençleri, yaşlı-
lardan daha fazla korur. Bu
bağışıklık sistemi ile ilgilidir.
• Grip aşısı hastane yatışlarını %50, yaşlılarda zatürreeden ölümü %50, kalp hastalıklarından ölümü ise %60
oranında azaltmıştır.
Grip aşısı olması
gereken gruplar
• 50 Yaş ve üstü kişiler
• Şeker hastaları
• Kronik akciğer hastaları
• Kronik kalp-damar hastaları
• Bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler (Kronik kan has-
alerjisi olanlar
• Ağır ateşli hastalık geçirenlere
Grip aşısının
yan etkileri
• Ağrı, şişlik, kızarma, ateş,
kırıklık
• Yorgunluk, baş, eklem, kas
ağrısı, terleme
• Alerji
Grip aşısının yan etkileri
24-48 saat içinde kendiliğinden geçer. Tedavi gerektirmez. Görüldüğü gibi grip
aşısı özellikle bazı grup has-
Samsun'da EDAK' tan,
Ecza Kooperatifçiliği Paneli
EDAK, Karadeniz bölgesine ecza kooperatifçiliği hizmeti sunmaya başlıyor. Bu kapsamda Samsun İlkadım ilçesinde
Haziran ayında "19 Mayıs Samsun Şubesi"ni hizmete açan
EDAK, açılış etkinlikleri arasında "Ecza kooperatifçiliğinde
EDAK yorumu" başlıklı bir de panel gerçekletirdi.
İki oturum halinde düzenlenen panelin moderatörlüğünü
Samsun Eczacı Odası Başkanı Eczacı Onur Ferhat Karacan
yaptı. İlk oturum "EDAK'ın kooperatifçilik anlayışı ve gelecek
vizyonu" başlığı altında EDAK Yönetim Kurulu Başkanı Eczacı
Emre Bacanak tarafından yapılan sunum ile başladı.
"EDAK'taki Operasyonel anlayış" Genel Müdür Rüstem
Karakaya, Kooperatifler Hukuku ve Toplumsal Faydaları
Avukat Selim Seyman, EDAK'taki Finansal Özdenetim ve
Süreç Denetimi ise Uluslararası Finans Analiz Şirketi- Price
Water Coopers'ın Şirket ortağı Haydar Gökçek tarafından
eczacılara aktarıldı.
talığı olanlar, Kanser hastaları, immunosupresif ilaç kullananlar)
• Huzurevi, bakımevi v.b
ortamda yaşayanlar
• Sağlık personeli
Özel gruplar
• Hamile bayanlar
(4. aydan itibaren)
• HIV ile enfekte kişiler
• Sık seyahat edenler
• Gribin tıbbi ve ekonomik
olumsuz etkilerinden korunmak isteyen kişiler.
Grip aşısı kimlere
uygulanmamalı
• 6 aylıktan küçük çocuklara
• Hamileliğin ilk 3 ayının
içinde olanlara
• Yumurta alerjisi, protein
talar için çok önemlidir. Bir
diğer önemli olan şey de
kendi kişisel tedbirlerimizi
almamızdır. Virüslere karşı
korunmada hijyen çok
önemlidir. Bunun için ellerimizi sabunla yoğun biçimde
yıkamalı, gözlerimize burnumuza ve ağzımıza ellerimizle
çok fazla dokunmamalıyız.
Öksürürken ve hapşırırken
mutlaka ağzımızı ve burnumuzu mendille kapatmalıyız.
Ayrıca salgın hastalıkların
yoğun olduğu dönemlerde
kapalı ve kalabalık ortamlarda bulunmaktan kaçınmak
önemli bir tedbir olarak
sayılabilir.
Panelin ikinci oturumunda ise Tüm Eczacı Kooperatifleri
Birliği (TEKB) 2. Başkanı Eczacı Serdar Karaağaç, eczacılık
gibi ecza kooperatifçiliğinin de versiyon yükselttiğini akıcı bir
üslupla aktardığı "Ecza Koop Versiyon 2.0" başlıklı konuşmasını gerçekleştirdi. "Eczacının Farklı Kooperasyonları" başlığı
altında ise Çevreci Eczacılar Kooperatifi -ÇEKOOP Yönetim
Kurulu Başkanı Eczacı Şule İlkkurşunlu ile en yeni ecza kooperatifi olan; Farmakoop /Üretim Kooperatifi Yönetim Kurulu
Başkanı Eczacı Serkan Soyer meslektaşlarına her alanda ecza
kooperatifçiliğinin uygulanabilir olduğunun güzel örnekleri
olarak birer konuşma gerçekleştirdiler. Samsunlu eczacıların
yoğun ilgi gösterdiği panel, yaklaşık 3 saat sürdü.
Herkese sağlıklı bir yıl diliyorum…
2015 eylül•ekim edaktüel 27
edaktüel sağlık
Cilt lekeleri ile
mücadele edelim mi?
Kuşburnu çekirdeği yağı son
derece aktif biyolojik molekül olan retinoik asit içeren
birkaç bitkiden biridir.
Retinoik asit kullanımı,
güneş lekesi tedavisinde ilk
seçenektir. Nar çekirdeği
yağı ise, yaşlanma etkileriyle
antioksidan bileşenleri ile
savaşır ve cildin kendini
yenileyebilmesi için ona
gereken süreyi verir. Bu
ürün yalnızca, gece uygulanır. Retinoik asit güçlü bir
bileşendir ve güneş ile karşı
karşıya kaldığında cildinizde
tahriş oluşumuna neden
olabilir. Tüm cildinize rahatlıkla kullanabilirsiniz.
• Uz. Ayça Güngör •
ÇEKOOP Ürün Yöneticisi
Yaz boyunca güneş kremlerimizi kullandık, ama yine
de cildinizde lekelenme
oluştu. Bu koruyucu kremlere karşı olan inancınızı
sorgulatmasın lütfen.
Güneşe bağlı cilt lekeleri,
çocukluktan başlayarak
oluşmaya başlar ve karşı
karşıya kaldığımız güneş
miktarı ile derimizin genetik
özelliklerine göre yoğunluğu değişir. Birçoğumuz
hatta nerdeyse hepimiz,
güneşe sadece deniz kenarında maruz kaldığımızı
düşünürüz. Deniz kenarında,
güneşten korunmak için
harcadığımız çabayı, yazın
aynı saatlerinde gün içinde
göstermeyebiliyoruz. Ayrıca
kapalı alanlar da çalışsanız
bile, buralarda bulunan spot
ışıkları, düşük dalga boylarında yoğun yapay ışık kaynaklarına maruz kalmak da
lekelenmeye katkıda bulunmaktadır. Sadece güneş
ışınlarından korunmak değil,
daha kapsamlı bir korunmayı düşünmek ve uygulamak
gerekiyor.
Cildinizdeki akne izleri ve
yara izleri, güneş ışınları ile
birlikte, siz onları korumadıkça koyulaşmaya başlar.
En çok dikkat etmesi gereken açık tenli kişilerde, buna
benzer ciltte izler olmasa
bile, lekelenmeye eğilim
daha fazladır. Bitkilerin
çekirdeklerinden elde edilen
yağlarda bulunan yağ asitleri ve vitaminler, bu problemle doğal yollarla başa
28 edaktüel eylül•ekim 2015
E Vitamini
cildin kraliçesi...
çıkmanız için size yardımcı
olabilir. Öncelikle sizden
sabırlı olmanızı rica ediyorum. Leke tedavisine başladıysak ve kliniklere gitmeden çözümlenebilecek bir
lekelenmeye sahipseniz,
buyurun önerilerim burada.
Kullanacağınız bitkisel yağın
saf olması çok önemli,
benim önerim Tabia markasının ürünleri.
Susam yağı
cildi koruyor
Susam Yağ’ının
(Sesamumindicum) içeriğindeki sesamol sayesinde cildi
güneşin zararlı etkilerine
karşı koruduğu bilimsel
çalışmalar ile ortaya kondu.
Güneşe karşı koruyucu etki-
sinin SPF 45’e eşdeğer
olduğu belirtilmektedir.
Yapılan diğer çalışmalar ise
güneşin neden olduğu yaşlanma etkilerini engellediğini göstermektedir. Yapısı
oldukça narin olan susam
yağı, cildinize sürdüğünüz
andan itibaren hemen emilmeye başlayacaktır. Oluşan
lekenin inatçı olmasını
engellemek için cildimizi
korumaya devam ediyoruz.
Cildiniz nar çekirdeği
ve kuşburnu yağı ile
yenilensin...
Lekeleri yok edelim mi?
Tabia Cilt onarım bakım
yağı bu konuda bize yardımcı olmaya hazır.
İçeriğinde, nar çekirdeği ve
kuşburnu yağı bulunuyor.
Gündüz ne kullanalım
diyorsunuz, duyuyorum. E
vitamini cildin kraliçesi…
Buğday ruşeym yağı yüksek
miktarda doğal E vitamini
içermesi ile tüm kozmetik
dünyasının vazgeçilmezidir.
Tabia, en kaliteli buğdaylardan, en saf haliyle elde ettiği bu yağı bizlere sunuyor.
Bu lekeleri el birliği ile yok
edeceğiz diyorsanız, bilimsel
çalışmalar E vitaminin, cildin pigment ve yaşlılık lekelerini, güneşe bağlı oluşan
lekelerin rengini açtığını
göstermektedir. Ruşeym
yağı, içeriğindeki 123 farklı
molekül ile cildi besler ve
nem dengesini sağlar. Tam
saflıkta olan ruşeym yağını,
günlük bakımınızda kullanabilirsiniz.
Bol su içmeyi ve kendinizi
sevmeyi unutmayın.
Sevgiler…
edaktüel eczane filozofu
Kediler neler görür
rüyalarında kimse bilmez...
• Eczacı Nagihan Yıldız •
Kediler için ilk şiirimi yazdığımda 31 yaşındaydım. Ve kediler hakkında bildiğim tek
şey; (kulaktan dolma bilgilerdi) Onların ne
kadar nankör, ısıran, tırmalayan ve doymak
bilmeyen hayvanlar olduklarıydı...
rında bile hayvanları tanıtırken; etinden,
sütünden, yününden, yumurtasından faydalandığımız canlılar diye anlatılırdı. Ve canlı
olarak bir değer taşımayan hayvanlarla yakın
temasta bulunmak kesinlikle yasaktı…
Çocukluğumun ilk 7 yılı köyde bir sürü
tavuk, inek, köpek, kedi, kuş, ördek arasında
geçtiyse de, hayvanları hep uzaktan sevmemiz, onlara dokunmamamız, onların pis
oldukları, ısırdıkları, zarar verdikleriyle ilgili
uyarılar ile büyüdük. Öyle ki, çocukluğumda bir kediyi koynuma alıp uyumadım hiç...
Derenin kıyısına gidip, ördeklere ekmek
atmadım...
Böyle bir koşullanmayla büyümüş çocukların, yetişkin insanlar olduklarında hayvanlarla ilgili düşüncelerinin değişmesi de biraz
zor oluyor. Ama kendimi bunu aşmış şanslı
insanlardan biri sayıyorum artık...
Kış aylarında babamın av tüfeğiyle vurduğu
ve sırtına asılı bir ipte sıra sıra dizilmiş yeşil
renkli gövel ördeklerden ibaretti gördüklerim. Sonra sıcak suyla haşlanıp tüyleri tek
tek yolunarak soba üstünde kaynatılırdı. Biz
daha çok kuşlarla haşır neşirdik. Amcamın
oğluyla birlikte teneke leğenlerin altına kısa
bir tahta sopaya ip bağlayıp saklanır, kuş
yakalamaya çalışırdık. Özellikle köy gecelerinde ortalığa çöken zifiri karanlıkta uzaklardan gelen köpek ulumaları ürpertirdi bizi.
Köpeklerden de korkardık bu yüzden. Ama
minicik kuyruğunu oynatarak etrafımızda
dolaşan komşunun köpeğini "pıdik’’(Bizim
köy dilinde yavru köpek demekti) diye sevmekten kendimizi alamazdık. Aynı avlunun
içinde ahırımız da vardı. Süt veren ineklerimizi doğum yaparken gizlice izlemeye kalktığımızda popomuza birer şaplak yiyerek
uzaklaştırılırdık hemen…Özellikle göç
mevsimlerinde büyük kümeler halinde sığırcıklar geçerdi gökyüzünü kara bulutlar gibi
kaplayarak. Amcam içine saçma taneleri
doldurduğu tüfeğini bu kara bulutun içine
doğrultur ve ardı ardına ateş ederdi. Sonra
bulutun içinden teker teker yere düşen kuşları toplamak ise bize düşerdi. Yani küçükken bize öğretilen şey; Hayvanların sadece
bizim onlardan faydalanmamız için yaratılmış canlılar olduğuydu. Hatta ders kitapla30 edaktüel eylül•ekim 2015
Gri kırçıllı bir kedi...
Şöyle ki; iş yerimizin karşısında bir kömürcü
var. Senede üç-dört kez gelip, orada yavrulayan bir dişi kediye kıyamadıklarından, yavrularını bir süre büyütmesini bekleyerek
ona bakıyorlar ve yavruları sahiplendirmeye
çalışıyorlar. Benim oğlum da uzun zamandır
bir kedi istiyordu. Bir gün yavrulardan birini
bizim alıp alamayacağımızı sordular. Hayatta
bir hayvanla aynı evi paylaşacak en son
insan olduğumu düşünürdüm. Hijyen ve
temizlik takıntımdan ve çocukluğumuzdaki
koşullanmalardan olsa gerek evde bir hayvan bakmaya şiddetle karşıydım. Ama ne
oldu ise bu sefer oğlumu kıramadım ve
kediyi almaya karar verdik.
Ve bir anda bizim gri kırçıllı bir erkek tekir
kedimiz oldu. O zamana kadar kediler dahil
olmak üzere hayvan bakımıyla ilgili hiç bir
tecrübemiz yoktu. Ama bir kutunun içinde
getirilerek, iş yerimize bırakılan daha iki-üç
aylık bir kedimiz vardı artık. Yeşil gözleri ile
öylesine üzgün bakıyordu ki, ilk görüşte
hemen hoşlandık ondan. Hemen internetten kedi bakımıyla ilgili bilgiler edindik.
Nelerle beslemeliydik? Tuvalet ihtiyacını
nasıl karşılayabilirdik? Hangi aşıları ne
zaman yaptırmalıydık? Nelerden hoşlanırlardı? Nelerden hoşlanmazlardı. Aynı
günün akşamı, kediyi eve götürdük. Oğlum
hemen sahiplendi. Ona gerekli uyarıları yaptık ve minik kedimizle beraber "kedi"li hayatımıza ilk adımı atmış olduk…
Bir de yetmez iki olsun, hatta iki de yetmez.
Ama birkaç gün sonra başımıza geleceklerden habersizdik tabi... Aradan birkaç gün
geçti... Oldukça soğuk bir akşamdı.
Arabamızı park edip tam evimize girmek
üzereyken, kaldırımın kenarında çok küçük
bir kedi yoldan geçen genç bir çocuğun
ayaklarına "n’olur beni kurtar" der gibi
miyavlayarak yapışıyor, zavallı çocuk çaresizce kediyi alıp kaldırıma bırakıyordu.
Kedicik aynı can havliyle çocuğun bacağına
tekrar yapışıyordu. Çocuk kediyi tekrar kaldırıma bırakıyor, kedi yeniden atılıyordu.
Eşimle bir süre bu manzarayı izledik ve o
kediyi de sokakta bırakamayacağımıza karar
verdik ve mecburen aldık. Biraz büyütüp
sonra sokağa salarız diye düşündük. Maksat
kendine bakacak duruma gelinceye kadar
kediyi büyütmekti. Gece açık bir veteriner
bulup, kediyi veterinere götürdük. Ona özel
mamalar aldık. Evdeki kedilerimiz bir anda
ikiye çıktı. Biri dişi, biri erkek.
Bir yerde bir yazı okumuştum. Yazının ne
kadar bilimsel olduğunu bilmiyorum ama
kedilerde bir virüs varmış ve onlarla yakın
temasta bulunan kişilere bu virüs bulaşınca
artık o kedi sevgisinden kurtulmak imkansızlaşırmış. Bizde de öyle oldu. Artık virüslüydük. Dünyanın en onulmaz hastalığına
yakalanmıştık: Kedi hastalığı.
Bir hafta sonra dişi kedimizin gözünde klamidya enfeksiyonu gelişti. Uzun bir süre
onu tedavi ettirmeye çalıştık. Artık kendi
harcamalarımızdan kısıp kedileri veterinere
götürüyor, onları en konforlu şekilde yaşatmaya çabalıyorduk…
Sanırım 40 yaşımızdan sonra Tanrı bizi
kedilerin meleği olarak belirlemişti. Ya hayvanlar konusundaki hassasiyetimiz arttığı
için ya da bize bulaşan kedi virüsü yüzünden olsa gerek, kedi sayıları gittikçe artmaya başladı. Eşim, oğlum ve benim karşımıza
"İnsan ruhunun bir parçası
hayvan sevgisini
tatmadan uyanmaz...’
durmadan yavru kediler çıkmaya başladı.
Biraz büyütüp sonra bırakırız diyerek aldığımız yavru kediler durmadan çoğalıyordu.
Genelde bir sebeple annelerinden erken
ayrılmış yavrular çaresizlik ve korkudan
dolayı arabaların motorlarına saklanıyor,
orada sesleri kısılana kadar saatlerce bağırıyorlardı. İki tane yavru kediyi saatlerce uğraşarak araba motorundan kurtardık. Bir tanesi o kadar korkmuştu ki haftalar boyu
yemek yemek için bile bizim ortadan kaybolmamızı bekledi...
Bu korkak kediyle beraber evdeki kediler üç
oldu. Fakat bizim yavru kedilerle sınanmamız devam ediyordu... Hafta geçmiyordu ki,
gözü enfeksiyonlu, annesini kaybetmiş,
çaresiz bir yavru karşımıza çıkmasın...
Sonrasında evde bakabileceğimiz kedi sayısını sınırlandırmamız gerektiği için bulduğumuz kedilere onları sevecek yuvalar bulmaya, sahiplendirmeye başladık.
Bir keresinde çöp konteynırının yanında
sadece birkaç balık kılçığını kemirmeye çalışan bir smokin cinsi yavru kedi gördüm.
Burnu akıyordu. O kadar sefil ve çelimsiz
bir görünümü vardı ki, annesinden yeni
ayrıldığı belliydi. O gün, o kediyi alıp almamak arasında kendimle çok savaştım.
Çünkü artık bakabileceğimden çok fazla
sayıda kedi vardı. Yine de kendime engel
oldum ve arkama bakmadan gittim. Ertesi
gün konteynıra çöp atmaya gittiğimde kedi
yine ordaydı ve gözleri de enfeksiyon içindeydi. Ölme ihtimali çok yüksekti.
Dayanamadım onu da aldım. Çatı katındaki
odayı ona tahsis ettim. Bir hafta boyunca
antibiyotik içirdim. Gözlerine pansuman
yaptım. Burnunu serum fizyolojikle her gün
temizledim. Birkaç hafta sonra o sefil yavrudan eser kalmadı. Muhteşem bir kedi çıktı
ortaya. Ona da güzel bir yuva bulup sahiplendirdik.
Kediler artık hayatımızın bir başka boyutu
olmuştu. Gün geçtikçe içimize daha çok
işleyen hayvan sevgisi bu konudaki duyarlılığımızı daha çok arttırmıştı. Sadece evdeki
hayvanlara değil, sokaktakilere de sahip çıkmaya başladık. Çöpe dökülecek yemek
artıklarını artık bir kap içinde sokak hayvanlarına veriyordum. Yaz günlerinde sokak
hayvanlarına içme suyu, kuru mama ve özel
günlerde sadece onlar için hazırladığım
ciğer ve haşlanmış tavuklarla ziyafet çekiyordum. Tanrı da bizi her gün yeni kedilerle
ödüllendiriyordu.
Bir süre sonra hayvanlar bizim kapımızda
yatmaya, araba altlarında bizim dönüşümüzü beklemeye ve bizi görür görmez miyavlayarak yemek istemeye başladılar…
Bütün kışı geçirecekleri kedi evleri yapıp
karşımızdaki parka koyduk. Bu sene çok
soğuk geçen kış boyunca onlar için endişelendik. Ölmemeleri için elimizden ne geliyorsa yaptık. İki kedi dışında hepsi yaza
sapasağlam çıkmayı başardılar. Artık hepsine
bir isim koyuyorduk. Kırık kuyruk, Tırmık,
Sarışın, Cıbır, Bıdıl… Hepsinin farklı isimleri gibi karakterleri de başkaydı…
Kedi deyip geçmeyin! Onların da kişilikleri
var…Kimi kendini okşatmaya bayılır, bütün
gün kucağından inmek istemez… Kimi
kendini okşatmayı yemekten daha çok tercih eder…Kimi çıkarcıdır, yemeğini yer ve
poposunu dönüp gider…Kimi çok vefalıdır,
moralinin bozuk olduğunu anlar ve sevgisini hissettirmek için ne yapacağını bilemez…Kimi kavgacıdır, mekanını paylaşmak istemez…Kimi çok oburdur, kusana
kadar yer…Kimi çok asildir, her şeyi
yemez…Kiminin gözü hep dışarıdadır,
kapıyı pencereyi kollar…Kimi evden hiç
çıkmak istemez…Kimi çok miskindir,
bütün gün uyur…
Kediler bu hayatta bana çok şey öğretti;
Ruhumun keskin yanlarını törpülemeyi...
Gittiğim her yerde; evimde, iş yerimde,
yemeğimi başka canlılarla (kuşlarla, köpeklerle, karıncalarla, kedilerle) paylaşmayı...
Asıl zenginliğin sahip olmak değil, paylaşmak olduğunu bana onlar öğretti…
Bu dünyada yaşam hakkına sahip olan tek
canlının insan olmadığını ve hayvanların
insanlardan çok daha duyarlı olduklarını…
Karşılıksız vermeyi ve sevmeyi...
İnsanların hayvanlara ve diğer canlılara ne
kadar acımasız ve duyarsız olduğunu…
Yaydığımız bütün iyi enerjinin misliyle bize
geri döndüğünü, yapılan hiçbir iyiliğin, hiçbir güzelliğin karşılıksız kalmayacağını bana
onlar öğretti.
Kedilerle birlikte hayatımdaki bolluk, bereket, merhamet arttı…
İnsanların tüm yargılamalarına ve sevgisizliklerine, tüm kötü kalpliliklerine karşı, sevginin ve paylaşmanın her zaman kazanacağını bana onlar öğretti…
2015 eylül•ekim edaktüel 31
edaktüel mesleğin dışında
Fotoğraf Sanatçısı
Erol Özdayı:
"Özel bir uğraşımızın
olması bize ve ilişkilerimize
bir anlam katabilir"
• Handan Korhan •
40 yıldır eczacılık yapan Erol Özdayı, eczacılık mesleği dışında büyük bir tutkuya
sahip: Fotoğraf çekmek. Fotoğrafa ilgisinin
lise yıllarında başladığını ve giderek tutkuya
dönüştüğünü söyleyen Özdayı bunu "Evden
çıkarken gözlüğünüzü almak gibi bir şey
fotoğraf makinesini almak. Bir protezim
sanki benim. Fotoğraf her an her yerde olabiliyor" sözleriyle anlatıyor.
Dokunarak,
hissederek, deneyerek
öğrenme süreci
"İlk çalışmalarım ilgimi çeken, farklı olduğunu düşündüğüm, her görsel durumun
fotoğraflanması şeklindeydi" diyen Erol
Özdayı öğrenme sürecini bir çocuğun
büyüme evresinde çevresini tanıma eylemi32 edaktüel eylül•ekim 2015
ne benzetiyor. Dokunarak, hissederek,
deneyerek, arayışlar içinde kıvranarak
öğrenme süreci. Filmin ve kimyasalların
ruhunu duyumsayabilmek için "Karanlık
Oda" denen o gizemli tapınakta dünyanın,
yaşamın sırlarını keşfederek hazzın doruklarına ulaşma durumu bir nevi. "Fotoğraf sizin
için ne ifade ediyor" diye sorduğumuzda ise
bu soruya verilmiş yüzlerce cevap olduğunu
söylüyor ve kendi cevabının onlardan farklı
olmadığını vurguluyor: "Duygulanımlar
kişiye özel olsa bile aklın yolu birdir. Yirmili
yaşlardan başlayarak altmışlı yaşlara kadar
süren bir serüvenden bahsedebildiğime
göre, evet gerçekten, benim için bir yaşam
biçimi olmuştur fotoğraf, hem de aynı tutkuyla süren. Sadece üretmek değil, belki de
paylaşmak işin en önemli kısmı."
"İFOD'la birlikte
öğrendiklerimi aktarma
süreci de başladı"
Özdayı, çekimden sergileme anına kadar
doğum sancısı gibi geçen zor bir süreçten,
sonrasında ise gelen huzurdan söz ediyor.
“Yeni yaratılar için çok kısa süreli bir dinginlik sürecidir bu” diyor: “Hiperaktif dürtülerim bu dinginlik sürecinin çok uzun devam
etmesine asla izin vermez tabii.”
Daha önemlisi paylaşmak. Özdayı, bugüne
dek fotoğrafa dair bilgi ve donanımımı yeni
kuşaklara aktarma fırsatı bulmaktan hep
mutlu olmuş. “İzmir Fotoğraf Sanatı
Derneği-İFOD’u kurduğumuz yıllardan
başlayarak, belli bir sorumluluk anlayışıyla,
arkadaşlarımla birlikte bildiklerimizi kursi-
"Fotoğraf,
farkında olmak
ve farkındalık
yaratmak için
ideal bir dal."
yerlerimize aktarmaya önem verdik” diyor
ve ekliyor: “Bu arada iki de fotoğraf albümüm basıldı. Üçüncüsünün hazırlıkları da
tamamlandı. Foça Kitabı olacaktı. Ne yazık
ki Foça Belediyesi'nde bir yıla yakın bir süre
bekledikten sonra kaynak yetersizliği nedeniyle gerçekleşemedi."
"İyi bir fotoğraf
elde etmek artık
daha da önemli"
Özdayı ile Türkiye'de fotoğraf sanatının
durumu hakkında da konuştuk. Ona göre
önce sanatın ne olduğunu tartışmamız
gerek. Gombrich’in "Sanatın Öyküsü" kitabında dediği gibi sanatın nasıl doğduğunu
bilmiyoruz: "Sanat sanat diye altını kalın çizgilerle çizdiğimiz kavramın, hele de fotoğraf
için ölçütleri neler, nerede başlayıp nerede
biter, hangi fotoğraflar sanat ürünüdür de
hangileri bunun dışında kalır gibi sonsuza
kadar uzatabileceğimiz soru zinciri var karşımızda. Ya fotoğraf eleştirmenlerimiz, onlar
nerede? Bunca fotoğraf okulu var ülkemizde
ve birçok sergi açılıyor, gösteri yapılıyor.
Bunların kritiklerinin yazıya dökülmesi
gerekmez mi? Bu konuda artık yetkinleşmiş
akademisyenlere seslenmek istiyorum.
Karanlık odanın yerini alan aydınlık odada
üretim kolaylığını da göz önüne aldığımızda,
belki görsel anlamda bir enflasyondan bahsedebiliriz. Yöntem değil, sonuç önemli.
Sonuca meşakkatli yollardan geçerek ulaşmak heyecan verici olabilir ama günümüzün gerçeği bu, aydınlık oda. Fotoğrafın bu
denli yaygın kullanıldığı günümüzde, iyi bir
fotoğraf elde etmek artık daha da önem
kazandı."
dolaşım halinde olup beğeni kazanabiliyor.
Sıkıntı, galiba bizim kendimizi doğru ve
yerinde tarif edemeyip, uygun zeminlerde
sunamama sorunundan kaynaklanıyor. Her
şeyin medyatikleştiği bir dünyada bu hiç de
kolay değil tabii."
11 Eylül'de Resim
Heykel Müzesi'nde doğa
temalı sergi
Özdayı 8 yıl önce İZDOF isimli bir doğa
fotoğraf grubu da kurmuş. Türkiye'nin her
yerinde doğa sergileri açan Özdayı, arkadaşları sayesinde doğa fotoğrafçılığına yöneldiğini söylüyor: "Ben doğa fotoğrafçısı değildim. Ancak doğa bana yabancı değil, zaten
içindeyim diyerek doğa fotoğrafı da çekmeye başladım. Her sene eylül ayında Alsancak
Garı'nda sergimizi açıyoruz. Halkla doğrudan temas için oradayız. Farkındalık yaratma
Ülkemizde fotoğrafı
uygun zeminde
sunamama sorunu var
Özdayı’ya göre bu durumda sadece iyi
fotoğrafçıdan bahsedebiliyoruz. Peki
Türkiye bu konuda dünyanın neresinde?
"Bizim ülkemizde de hem kuramsal anlamda işin felsefesiyle uğraşan hem de çok iyi
fotoğraf üretenler var” diyor Özdayı ve ekliyor: “Bunun kıyaslamasını yapmak bana pek
doğru gelmiyor. İnternet denen olguyla artık
sınırların kalmadığını da düşünürsek bizim
fotoğrafçıların da işleri tüm dünya üzerinde
anlamında önemli etkinlikler oluyor. Bu yıl
Midilli'deki fotoğraf derneğiyle ortaklaşa bir
sergi açıyoruz. 11 Eylül'de Resim Heykel
Müzesi'nde doğa temalı sergimiz olacak.
İzmir Life Dergisi için Hakkı Bey zaman
2015 eylül•ekim edaktüel 33
edaktüel mesleğin dışında
zaman benden kapak fotoğrafı isterdi. Son
6-7 sayıdır gezi yazıları da yazıyorum.
Gezdiğim gördüğüm yerleri birileriyle paylaşma duygusu çok önemli. Onlar da gitsin
görsün oraları, etkilensinler diye ve faydalı
da oluyor. İzmir Life Dergisi okurlarından
geri dönüşler alıyorum. İzmir'de 15 yıldır
ayakta kalan bir dergi olarak İzmir Life çok
önemli bir iş yapıyor. Benim de o çorbada
bir tuzum olsun istedim; herhangi bir beklentim olmaksızın paylaşıyorum."
"Yaşam savaşı veren
birinin fantaziyle
uğraşacak hali yok"
Günümüzde insanlar bir hobiye ayıracak
vakit bulamadığından şikayetçi. Ancak bu
duruma çok gerçekçi yaklaşıyor Özdayı.
"Günde 15-20 saat çalışmak zorunda olan
insanlar da var ülkemizde. Kapitalist sistemin en acımasızı uygulanıyor ve asgari ücretin çok altında sigortasız binlerce insan çalışıyor. Yaşam savaşı veren birinin fantaziyle
uğraşacak hali yok” diyor: “Onların hayatta
kalma mücadelesi var. Sanatın gelişebilmesi
için de bazı ön koşullar bulunuyor.
Toplumların uygar olabilmesi ve ekonomik
durumlarının düzgün olabilmesiyle sanatın
yer edinebilmesi, gelişebilmesi ve geniş kit34 edaktüel eylül•ekim 2015
lelere ulaşabilmesi mümkün olur. Yoksa
sanat bir grup insana hitap eden bir şey olur.
Ancak daha rahat insanlar, orta gelir düzeyi
veya entelektüel olması gerektiğini düşündüğümüz eğitimli kesim ‘zamanım yok’
gerekçesinin arkasına sığınma hakkına sahip
değil. Çünkü bu gibi şeyler emekliliğe bırakılmaz. Emekli olunca o ruhu kaybedeceksin. 60 yaşındaki bir insanın ruhuyla 30
yaşındaki insanın ruhu aynı olur mu? Ben
uğraşıyorum, çünkü temelde bir yaşam biçimi haline getirdim. Çok mutlu oldum ve
ortaya bir şeyler koymaya, paylaşmaya çalıştım. Kitap okumanın, tiyatroya gitmenin ya
da bir hobi edinmenin bahanesi olmaz.
Gerçekten zamanı olmayan insanları tenzih
ederim bu durumdan."
"Öldün işte…
Geride bir şey yoksa
Bedeninden başka"
Bir hobi edinmenin önemini ülkemizin
önemli fotoğraf sanatçılarından Haluk
Uygur’un "Fotoğraflaştıramadığım
Haikular" adlı kitabından bu tümce ile anlatıyor Özdayı: "Fotoğraf ya da herhangi bir
özel uğraş… Fotoğraf, farkında olmak ve
farkındalık yaratmak için ideal bir dal. Hele
bir de ne istediğimizi bilerek yapabilirsek.
Zamanı zamandan çalarak, kopararak, sadece kendimize ayırdığımız önemli ve kaliteli
bir bölümü olmak zorunda yaşamın.
Ömrümüz boyunca hiç bıkmadan sürdürmeye çalışacağımız, bir yaşam biçimine
dönüşmesini sağlamamız gereken fotoğraf
ya da başka bir özel uğraşımızın olması bize
ve ilişkilerimize gerçekten bir anlam katabilir. Yoksa çağımızın acımasız, liberal(!) ve
postmodern arenasında öğütülüp gideriz."
edaktüel sağlık
Kanserden korunmanın yolları
• Prof. Dr. Canfeza Sezgin •
İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı
İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji
Uzmanı, Prof Dr Canfeza Sezgin
günümüzün en yaygın hastalıklarından kanser hakkında merak edilen
soruları yanıtladı.
Kanserin oluşma nedenlerinin
altında ne gibi sorunlar yatıyor?
Kanser gelişimi oldukça karmaşık ve
dinamik bir süreç olup; kişinin aileden gelen genleri, beslenme tarzı,
alışkanlıkları, hareketsiz kalması,
çevresel zararlı kimyasallar, enfeksiyonlar, radyasyon, stres – depresyon
gibi duygu durumu bozuklukları bu
süreci doğrudan etkilemektedir. Bu
da her kişide aynı kanser türünün
farklı şekillerde seyretmesine neden
olmaktadır.
Kanser tedavisi olmayan bir hastalık mıdır?
Kanser günümüzde gelişmiş tıbbi
donanımlar sayesinde daha erken
tanınabilmektedir. Meme kanseri,
rahim ağzı kanseri, kalın bağırsak
kanseri, prostat kanseri ve yoğun
sigara tüketenlerde akciğer kanseri
için erken tanı-tarama yöntemleri
hayat kurtardığı için tavsiye edilmektedir. 30 yıl öncesine baktığımız
36 edaktüel eylül•ekim 2015
zaman kalın bağırsak kanseri hastasının ilk tanıdan itibaren yaklaşık
16-17 kat, myelom ve lösemi hastaları 6-7 kat, meme kanseri hastaları
2 kat daha fazla yaşamaktadır. Erken
evre kanserlerde iyileşme şansları
daha yüksektir. Önümüzdeki yıllarda ileri evre kanserler diyabet ve
hipertansiyon gibi kronik bir hastalık haline gelecektir.
Peki, ileri evrelerde kansere yakalanıp, yenmeyi başaran hastanız
var mı?
Birçok meslektaşımın olduğu gibi
benim de umut verici sonuçlar aldığım hastalarım oldu. Tedavilere
yanıtsız kabul edilen akciğerde
17-18 cm’lik dev bir kitleye neden
olmuş dev hücreli akciğer kanseri,
karaciğere sıçrama yapmış ameliyat
olamayan pankreas kanseri, karaciğerde çok sayıda sıçrama nedeni ile
karaciğer yetmezliğine girmek üzere
olan ileri evre kanser hastası, tedavilere yanıtsız ülseratif kolit ve eş
zamanlı kronik lenfositer lösemi
olan bir hastam kanserden uzak
yaşıyorlar. Çok sayıda hastamı yurtdışı veya yurtiçi bilimsel mecralarda
vaka sunumu olarak sundum.
Kanserden korunmak için nasıl
beslenmesini öneriyorsunuz?
Kanserden korunmada en önemli
yaklaşım Akdeniz tipi diyet dediğimiz beslenme şekli. Koyu yeşilturuncu renkli meyve ve sebzelerin
günde en az 5 porsiyon alındığı,
hayvansal yağ tüketiminin azaltılıp
zeytinyağının tercih edildiği ve et
olarak daha çok balığın tercih edildiği bir beslenme faydalıdır. Son
çalışmalarda çeşitli tip beslenme
yaklaşımları değerlendirildiğinde
bitkisel ürünlerin tüketimi yapılan
vegan tipi beslenmenin yanı sıra et
olarak sadece balık tüketenlerde
kanser riskinin daha az olduğu saptandı.
Şeker hastalığının kanseri tetiklediği söylentileri ne derece doğru?
Kanser hücrelerinin metabolizmalarının randımanı düşüktür. Yani normal hücrelerin ürettiği aynı enerjiyi
üretmek için çok daha fazla glikoza
ihtiyaç duyarlar. Bu kanser hücre
metabolizmasının farkından kaynaklanır. Artan glikoz ihtiyacını karşılamak için kanser hücresi yüzeyinde
daha fazla glikozu kandan çekip alacak bağlayıcı reseptörler taşır. Eğer
basit şeker denilen ağızdan alındığında kanda hızlı bir şeker yükselmesine neden olan şeker tüketimi
varsa, normal hücrelerden çok kanser hücreleri bu şekeri hemen alıp
metabolizmalarında kullanır.
Kompleks şeker dediğimiz kanda
daha yavaş ve fizyolojik şeker yüksekliği yapan gıdalar yoğun tüketilmedikçe böyle bir riski yoktur.
Kanser hastaları için değil hepimiz
için sağlık önerisidir basit şekerli
gıdaların tüketilmemesi. Basit şekerlere örnek kola, gazoz gibi şekerli
içecekler, şerbetli tatlılar, beyaz un
mamülleri, pasta, kek, börek, çörek,
bisküvi gibi gıdalardır. Kompleks
şekerler tam buğday ekmeği, tam
tahıl makarnası, kahverengi pirinç,
kuskus, arpa, yulaf, erişte ve kepek
gibi tahıl ürünlerinde bulunur.
Meyve suyu değil meyvenin tamamı
tüketilmelidir.
Sizce fazla kilolar ve kanser arasında bir ilişki var mı?
Şişmanlık yemek borusu, pankreas,
kolon ve rektum, meme (menapoz
sonrası), endometrium (rahim içi
dokusu), böbrek, tiroid ve safra
kesesi kanserlerinin görülme riskini
arttırıyor. Daha önemlisi kanser
tanısından sonra kilo alınması başta
meme kanseri olmak üzere bazı
kanserlerde tekrarlama ve ölüm riskinde artışa neden oluyor. Son araştırmalar yağ dokusunun meme kanseri kök hücrelerinin tekrar faaliyete
geçmesini tetiklediğini gösteriyor.
Bu nedenle kanser tanısı sonrası
beslenme, glisemik indeksi düşük
gıdaların tüketilmesi, kilo alınmaması ve egzersiz büyük önem taşımaktadır.
Hastalık süresince alkol kullanımı
hastalığın sürecini hızlandırır mı?
Alkol genel sağlık yan etkileri için
baktığımız zaman tüketimi tavsiye
edilmemektedir. Kalp ve damar sağlığı için bazı yararlarının olması
tüketim için önerilmesine yeterli
değil maalesef. Alkol grup 1 karsinojenler sınıfındadır.
Metabolizmalar farklı olduğu için
alkolü bırakamayan kadınların
günde bir kadehten, erkeklerin de
iki kadehten fazla alkol tüketmemeleri gereklidir. Standart bir kadeh
alkol dendiği zaman ülkeden ülkeye
ölçüsü değişir. Basit olarak 10 ml
etanol miktarı bir kadeh alkol kabul
edilebilir. Örneğin 100 ml, %5 alkol
içeren bir içkinin 200 ml içilmesi bir
kadeh içki tüketimine denk gelir.
Karbonatlı içecekler ile beraber alınan alkol, tek başına alınan alkole
göre kana daha hızlı karışır.
Ruh sağlığı, depresyon gibi manevi etkenler kansere yakalanma riskini arttırıyor mu?
Depresyon tek başına kanser yapmaz ama kanserin tetikleyicilerinden, kolaylaştırıcılarından birisidir.
Depresyon, korku ve endişe gibi
duygular vücutta önemli hormonal
değişiklikler yapar. Sempatik sinir
sistemi çalışarak nabız hızlanır, tansiyon artar, böbrek üstü bezinden
salınan kortizol ile vücutta su ve tuz
tutulur, şeker yükseltilir. Psikolojik
bozukluk kısa dönemli olursa vücudu tehlikelere karşı mücadeleye
hazırlamada yararlıdır. Fakat uzun
süreli olursa bağışıklık sistemi baskılanır ve kanserin erken dönemde
yok edilmesi bozulur, kanserin
çoğalma hızını arttırır. Ayrıca stresin
meme kanseri hücrelerinin kemiğe
tutunarak sıçrama (metastaz) yapmasını arttırdığı gösterildi.
Moral önemli diyorsunuz…
Öyleyse morali yüksek tutmak
için ne öneriyorsunuz?
Bütün insanlar modern hayatın
getirdiği acımasız rekabet nedeni ile
girdiği strese karşı mücadele teknikleri geliştirmelidir. Egzersiz en basit
moral düzenleyicidir. Haftada 5 gün
yarımşar saatlik açık hava yürüyüşleri yararlıdır. Psikoterapiler, hobiler
(müzik dinleme, kitap okuma, resim
yapma gibi), meditasyon, masaj
tedavileri yardımcıdır. Omega-3’
den zengin somon, tuna, sardalya ve
uskumru gibi balıkların dönüşümlü
tüketilmesi, geceleri 35 gram bitter
çikolata alınması faydalıdır. B vitaminleri, rhodiola rosea, sarı kantaron, valeryan, papatya, nane, adaçayı, lavanta ve oğulotu gibi doğal 2015 eylül•ekim edaktüel 37
edaktüel sağlık
bitkisel ürünler de yardımcı destek
olarak uygun kişilerde yararlı olabilmektedir. Bazı durumlarda da
uygun antidepresan ilaçlar ile beynin bozulan kimyasına daha hızlı
müdahale edilmelidir.
Egzersizin kanser sürecinde ne
gibi önemi var?
Çalışmalarda düzenli yapılan egzersizin kanda bağışıklık sistemi hücrelerini uyardığı gösterilmiştir.
Egzersizin nöroendokrin durum,
kan hücrelerinin yapımı, lökosit
ölümü, protein sentezi, şeker metabolizması ve antioksidan sistemi
düzenleyerek bağışıklık sistemi üzerine etki gösterir. Düzenli yapılan
egzersizin, meme kanserli hastalarda
bağışıklık sistemini uyardığı, hastanın yaşam kalitesini ve moralini
düzelttiği gösterilmiştir. Hastaların
yaşam sürelerini de olumlu etkiler.
Yoga gibi gevşeme egzersizleri de
stresin azaltılmasında yararlı olmaktadır.
Kanserde tıbbi tedavi yanında kullanılan tamamlayıcı yaklaşımlar
neler?
Birçok ülkede çeşitli hastalıklarda
gerek korunmada gerekse tedavide
yardımcı yaklaşımlardan yararlanılmaktadır. Akupunktur, homeopati,
müzik tedavisi, sanat tedavisi, dans
tedavisi, besin takviyeleri ve beslenme önerileri, masaj, egzersiz gibi
yaklaşımlardan kanserde yardımcı
tedavi olarak faydalanılmaktadır.
Besin destekleri nasıl fayda sağlıyor?
Bilimsel literatürde doğal ve bitkisel
desteklerin yakınmaları azaltma,
immun sistemi arttırma, ilaç direncini azaltma, kanser kök hücresini
öldürme, anjiyojenezisi baskılama,
büyüme sinyalizasyonunu engellemede yararlı olabileceğine dair laboratuar ve klinik çalışmalar var. Bu
nedenle seçilmiş bazı doğal bitkisel
destekleri kanserin temel tedavisi
olarak değil, yardımcı destek tedavisi olarak kullanıyoruz. Zerdeçal ve
kanser ile ilgili 679, yeşil çay ve
kanser ile ilgili 2084, ginseng ve
38 edaktüel eylül•ekim 2015
kanser ile ilişkili 814, kahverengi
deniz yosunu bileşenleri ve kanser
ile ilişkili 171, meyankökü ve kanser ile ilişkili 307, üzüm çekirdeği
ve kabuğu ile kanser hakkında 342
bilimsel makale bulunmaktadır ve
giderek artmaktadır.
Kanserde doğal ve bitkisel destekler gelişi güzel kullanılabilir mi?
İnsanlar internet veya çeşitli yerlerden duydukları her ürünü kullanmanın hastalıkları iyileştireceği gibi
bir yanlış kanıya kapılıyor. Hele
kanser gibi bir konuda doktorlardan
yeterli bilgi alamayınca yanlış kanallara yöneliyorlar. Meyankökü ve
balık kökenli omega-3 cisplatin ilacı
ile, nar, greyfurt, sarı kantaron birçok ilaçla, akıllı ilaçlar birçok bitkisel ürünlerle iletişime giriyor. Meme
kanseri hücrelerini birçok bitkisel
ürün çoğaltabiliyor. Ginseng, zencefil ve sarımsak gibi ürünler de kan
sulandırıcı ilaçların etkisini arttırabiliyor. Alkali destekler akıllı ilaçların
etkisini azaltabiliyor. Kanser hastaları doktorlarının bilgisi haricinde
destek almamalıdır.
Kök hücre nedir?
Kök hücre, basitçe sonraki nesillerin
devamlılığını sağlayan ana hücrelerdir. Bütün organlarımızda bulunan
ve organlarımızın ana rahminden itibaren düzgün gelişmesini sağlayan,
ne kadar büyüyeceğini, nerede duracağını programlayan normal kök
hücrelerinin olduğu saptanmıştır.
Kanserin de kök hücresi olduğu son
yıllarda saptandı. Kanser kök hücreleri radyoterapi, kemoterapi ve
moleküler hedefleyici tedaviler gibi
tedavi yaklaşımlarına dirençlidirler,
bu tedavilerle ölmezler. Yıllarca uyur
durumda olup yıllar sonra aktif hale
gelebilirler ve kanserin tekrarlamasından, başka organa sıçramasından
sorumludurlar. Kanser kök hücresi
öldürülebilirse iyileşme şansı artabilir.
Kanser kök hücresini öldüren
doğal ürünler neler?
Kanser kök hücreleri çeşitli doğal –
bitkisel ürünlerde bulunan doğal
bileşenler tarafından öldürülebilmektedir. D vitamini, soyada bulunan genistein, yeşil çayda kateşinler,
brokolide sülforofan, zerdeçalda
curcumin, karabiberde piperin ve
çayda tanin isimli doğal bileşenler
kanser kök hücrelerini öldürmektedir. Diyette bulunan bu doğal bileşenlerin kanserin tekrarlama riskinin
azaltılmasında veya kanser ilaçlarına
karşı tümör hücrelerinin dirençli
olmasının engellenmesinde yararlı
olabileceği düşünülmektedir. Benim
de dahil olduğum çeşitli araştırmacılar bu konuda ciddi çalışmalar
yürütmektedir. Geliştirdiğim nanoteknolojik bir ürünün patent başvurusunu yaptım ve çalışmanın sonlanmasına az kaldı. Fakat bu konuda daha fazla çalışma gerekmektedir.
edaktüel gündem
Çocuklar okula
nasıl hazırlanmalı?
• Psk. Seyran Güneş •
Özel Tınaztepe Hastanesi ve
Buca Tıp Merkezi Psikoloji Bölümü
Çocuk gelişiminde dönüm
noktalarından biri olan okul,
özellikle ilk defa okula başlayacak olan çocuklar için uyum
gerektiren bir süreçtir. Bu süreç
çocuk için yeni ve daha karmaşık olmakla birlikte, bu süreçte
çocuk, birey olarak ilk defa dış
dünyaya açılır, oyun çağından
çıkmaya, toplumda birey olarak
yer almaya başlar ve ailesi dışında farklı bir sosyal çevreye girer.
Çocukların ortalama okula
uyum süreci 2-3 hafta arası
değişmekle birlikte, çocuk
yeterli bedensel, zihinsel, ruhsal
ve sosyal olgunluğa erişmişse
okula uyum süreci daha kolay
ve sağlıklı bir şekilde olmaktadır.
Çocukların okula olan uyumlarını kolaylaştırmak adına, ebeveyn ve eğitimcilere önemli
sorumluluklar düşmektedir.
Çocuğu en uygun şekilde okula
hazırlamak, iyi bir başlangıç
yapmak ve okul yaşamı boyunca ihtiyacı olan güveni kazandırmak adına bazı öneriler ve ipuçları:
Doğru
bilgilendirme
Çocuklara okul ile ilgili doğru
açıklama yapılmadığında
çocuklar okulla ilgili eksik ya da
yanlış bilgilerinden yola çıkarak
okula karşı korku besleyebilirler.
40 edaktüel eylül•ekim 2015
Çocuğa okulla ilgili tüm bilgiler
merak ve sevinç uyandıracak
şekilde verildiğinde, çocukların
okula olan uyumları kolaylaşır,
dolayısıyla başarılı bir öğretim
hayatının temeli atılmış olur.
Kreş ve
anaokulundan
farkı
Çocuğa okulun, anaokulunun
aksine oyundan çok eğitim,
öğretim ve kendisini pek çok
yönden geliştirmesi için olanaklar sağlayan bir yer olduğu bilgisinin verilmesi, çocuğun okul
öncesi eğitim ve ilkokul arasın-
daki farkı daha iyi anlamasını
sağlayacaktır.
Okul kuralları
Çocuk okula başlarken, gruba
uyumlu davranma, okul düzeni,
dersler, teneffüsler, öğretmen,
oyun zamanları, yemek-tuvalet
saatleri, ders dinleme, söz isteme gibi konularda çocuğa gerçekçi bilgiler verilmelidir.
Okul ziyareti
Okula karar verdikten sonra,
okulun tanınması adına çocukla
beraber okul ziyareti yapılması
ve bu ziyaret sırasında okul
binası, kütüphane, spor salonla-
rı, tuvaletler, kafeterya gibi
çocuğun ihtiyaç duyacağı yerlerin görülmesi çocuğun okula
olan uyumu açısından önemlidir. Ayrıca, çocuğun öğretmeni,
müdür-müdür yardımcısı, okul
hemşiresi ile tanışması da okula
olan uyumunu kolaylaştırması
açısından tavsiye edilebilir.
Okul malzemeleri
Okul başlamadan önce ayrılmış
olan bütçe çerçevesinde çocukla birlikte; okul çantası, beslenme çantası ve okul malzemelerini almak için okul öncesi alışverişe çıkmak çocuğun okula olan
isteğini artıracaktır.
n Okul Seçiminde
Dikkat Edilmesi
Gerekenler
İlkokul eğitimi çocuğun öğrenme, sosyal ve duygusal
pek çok alanda temellerin atıldığı çok önemli bir
dönemdir. Bu dönemde çocuğun gideceği okulu seçerken, ailenin beklenti ve çocukların ihtiyaçları, eğilimi,
yetenekleri ve kişilğine uygun bir karar vermek gerekmektedir.
Okula hazırlık
Çocuklar okuldayken
anne ve babalar
ne yapar
Özellikle anne babadan ayrılmakta
zorlanan çocuklar, kendileri okuldayken anne ve babalarının nerede olduklarını ve ne yaptıklarını merak edebilirler. Anne ve babaların bu tür sorular
karşısında çocuklarına, çocukları okuldayken işlerine zaman ayırdıkları ve
okul dönüşünde yeniden görüşüceklerini belirtmelerinde fayda vardır. Bu
sayede çocuk, hem anne babanın kendisine ait sorumlulukları olduğunu,
hem de okul sonrasında anne babasının yeniden yanında olacağını kavrayacaktır.
Kaygılar hakkında
konuşma
Çocuğun okulla ilgili kaygıları olduğu
ancak konuşmaktan kaçındığını gözlemlendiğinde, bu konuyla ilgili olarak
soruları olup olmadığı, aklına takılan
her hangi bir şey olursa sorabileceği
konusunda çocuklar anne ve baba tarafından teşvik edilmelidir. Belirsizlik
çocukların kaygılarının daha çok artmasına neden olmaktadır. Çocukların
akıllarındaki soru işaretleri cevaplandığında, çocuklar okulla ilgili kendilerini
daha güvende ve iyi hissedeceklerdir.
Okula olan uyumu artırmak adına ilk
olarak çocukların okul başlamadan
önce uyku düzenlerini ayarlamalarında
fayda vardır. Çocukların okullar açılmadan en az 2 hafta önce erken yatmaya teşvik edilmesi önemlidir. Okulun
ilk gününün yarattığı telaşı mümkün
olduğunca azaltmak adına, çocuğun
okul eşyalarını, kıyafet ve ayakkabılarını bir gece öncesinden hazırlamak;
hem çocuğun okul öncesi hazırlıklarını
rutine dönüştürmek, hem de küçük
sorumluluklar alması adına çocuğa
katkı sağlayacaktır.
*Çocuğun okula olan uyumunu daha
kolaylaştırmak ve dış çevre ile olan
etkileşimini artırmak adına, çocukların
okul öncesi eğitim almaları, haftanın
1-2 günü 2 ya da 3 saatlik oyun gruplarına katılmaları, sosyal faaliyet veya
hobi gruplarıyla desteklenmeleri, yaşıtlarıyla vakit geçirebilecekleri ve iletişim
kurabilecekleri park, bahçe gibi alanlarda daha sık yer almaları tavsiye edilmektedir.
*Çocuğun okula olan uyumunu güçlendiren en önemli faktörlerden birisi,
herşeyi yapan anne ve babalardır.
Çocuğun tüm sorumluluklarını üstlenen anne babalar nedeniyle çocuklar
okula başladıklarında uyum sağlamakta güçlük çekmekte ve anne babalarından bağımsızlaşmakta zorlanmaktadır.
Okula olan uyumu kolaylaştırmak
adına, okul öncesinde çocuklar kendi
başına yemek yeme, tuvalet ihtiyacını
karşılama ve eşyalarını düzene sokma
gibi ufak tefek sorumluluklarla anne
baba tarafından desteklenmelidir.
Okul seçiminde dikkat edilmesi gerekenler:
• Devlet Okulu/Özel Okul-Okul seçiminde sorulabilecek en önemli soru. Devlet okulu mu? Özel okul mu?
• Okulun Misyonu, Vizyonu ve Kurumsallığı-Okul nasıl
bir görev üstlenmiş ve nasıl bir görüşe sahip?
• Eğitim Programları-Okulun ders işleyiş ve müfredatı
nasıl?
• Teknolojik İmkanlar-Okul eğitim sırasında günümüz
teknolojisinden ne ölçüde faydalanıyor?
• Yabancı Dil Eğitimi-Okulun dil eğitimi konusundaki
görüş ve teknikleri neler?
• Öğretmen Seçimi-Okul, öğretmen seçerken nelere
dikkat ediyor?
• Sosyal ve Sportif Faaliyetler-Okul öğrencilerini bir
sanat veya spor faaliyetine yönlendiriyor mu?
• Beslenme-Okul yemekhanesi, yemekler ve kantinin
kalitesi ve durumu nasıl?
• Servis-Okul servis hizmeti nasıl sağlanıyor?
• Okulun İşe/Eve olan Yakınlığı-Okulun eve veya işe
olan mesafesi ne kadar?
• Sınıf mevcudu-Sınıflar kaç kişilik?
• Okul Binasının Genel Koşulları (Dış ve İç mekanlar)Okulun fiziki koşulları nasıl?
• Sınavlar-Okulun sınavlardaki başarısı nasıl?
• Ev Ödevleri- İlk yıl ödev veriliyor mu?
• Etüd Saatleri-Ders dışı etüd imkanları var mı?
• Aileler ile İletişim, Rehberlik Hizmetleri-Rehberlik
biriminde kaç psikolojik danışman ve rehber var ve
öğrencilerle görüşme sıklığı ne kadar?
• Diğer Veliler-Okulun veli profili nasıl?
• Güvenlik-Okul güvenliği nasıl sağlanıyor?
• Fiyatlandırma-Okulun ücreti ne kadar? Ücretin
geçerlilik süresi, ödeme koşulları, tahmini artış oranları
neler?
Okul seçimi sırasında dikkat edilmesi gereken en
önemli nokta her çocuğun birbirinden farklı olduğu ve
farklı ihtiyaçlara sahip olduğu bilinciyle hareket etmektir. Buradan yola çıkarak, ailelerin yapacakları çocuklarını çok iyi tanımak ve onların özellik, kişilik, yetenek ve
ihtiyaçlarına uygun bir okul seçmeye özen göstermek
olmalıdır.
2015 eylül•ekim edaktüel 41
edaktüel gündem
Artık hayatımızda
İnternetten Alışveriş Çılgınlığı'nın
yan etkileri de var
• Eczacı Meltem Kortel •
Dermokozmetik
ürün alırken nelere
dikkat etmeli
Artık İnternet hayatımızın her alanında
Google, Yandex gibi arama motorları masamızda, cebimizde, internetin olduğu her
yerde her şeyi sorup öğrenebileceğimiz en
bilge kişilik...
Alışverişlerimizde mağaza mağaza dolaşıp
aradığımız şeyi bulabilmek adına saatler harcadığımız ve yorgun düştüğümüz dönemler
çoktan bitti. Birkaç tıkla siparişler veriliyor,
kargoyla elinize ulaştırılıyor.
Dermokozmetik ürün dediğimizde ilaçla
kozmetik arasında bir ürün tanımlanır. Bu
ürünleri hekimler tedavilerde önerir fakat
SGK ödeme kapsamında değildir.
Dermokozmetik ürünlerin içeriklerinde laktikasit, salisilik asit gibi birçok etken madde
42 edaktüel eylül•ekim 2015
bulunur ve yan etkileri gözlemlenebilir.
Kozmetik ürünlerden ayrıldıkları nokta ise
yan etkileri azaltmak için yapılan klinik testlerdir.
Dermokozmetik
ürünlerin 3 temel
işlevi var
n Kendi başlarına bir cilt probleminin
çözümü olabilirler
n Tedavinin yanında destek ürün olarak
kullanılabilirler.
n Tedavinin öngörülebilir, yan etkilerinin
giderilmesinde rol oynayabilirler.
Türkiye'deki araştırmalara göre dermokozmetik ürün grubunda ağırlıklı olarak hassas
ciltler için hazırlananlar satılıyor. Akne problemi yaşayan hassas cilt, güneş koruma, saç
bakım, anne-bebek ürünleri internet satışlarında da önemli yer kaplıyor. 2013 de yapılan bir ankette Türk Kadınlarının %63'ü cilt-
lerinin hassas olduğunu belirtmiş. Güneşin
yıpratıcı ve onarılması zor etkileri, hava kirliliği dermokozmetik ürün kullanımının
önemini her geçen gün artırıyor. Türkiye'de
kozmetik pazarın sadece %5'i dermokozmetik ürünlere aitken, gelişmiş ülkelerde bu
oran %15 oranında.
Toplamda dermokozmetiklerin internet
üzerinden satış oranının %10 olduğu tahmin ediliyor. 50 kadar internet sitesinin
satışta olduğu biliniyor. Öncelikle internet
üzerinden ürün alırken mağdur olmak istemiyorsanız ürünü alacağınız internet sitesine dikkat etmeniz gerekir. Güvenilir site
olması çok önemli.
• Kendi ürünlerini satan büyük sitelerde
ürün kendi üretimleri olduğu için herhangi
bir hile ile karşılaşma riskiniz yoktur.
Alışveriş yaptığınızda bir problem olması
halinde sorununuzu çözebileceğiniz muhatap bulmanız kolaydır.
-
-
de yer alan bütün ürünler sağlık danışmanlı-
-
yüksek.
Zamandan kazanmak, yorulmadan almak,
-
Kozmetik ürünler de
"Karekod" uygulamasına
alınıyor. Eczanelerde
satılan demokozmetik
ürünlerde de karekod
uygulamasına geçilecek.
-
-
-
-
Eczaneler ve eczacınız
en doğru adres
-
-
almış en yakın sağlık danışmanınızdır...
Sağlıcakla kalın...
-
2015 eylül•ekim edaktüel 43
edaktüel sağlık
Uzman Eczacı
• Gürhan Abuhanoğlu •
Dermokozmetik
hakkında
bilmediklerimiz
H
epimiz son zamanlarda
Dermokozmetik kavramını fazlasıyla duysak da hakkında
birçok şeyi netleştiremiyoruz.
Bu işle uğraşan bir sağlık çalışanı
olarak konuya biraz daha ışık
tutmak istedim.
Dermokozmetik terimini açıklamadan önce isterseniz biraz
kelime anlamını ve nereden geldiğini açıklayalım. Kozmetik
uzun yıllardır insanın cildinin,
vücudunun bakımı ve daha iyi
görünmek için zaman içerisinde
kullanılan tüm ürünlere verilen
genel isim olarak karşımıza
çıkar. Dermokozmetik tabiri ise; kozmetik sektörünün gelişmesi
neticesinde insanlarda dermatolojik olarak karşılaşılan bazı
durumların tedavisi amacıyla
kullanılan ilaç, kozmetik vb
ürünlerin yetersiz kalması ve
daha gelişmiş ürünlere ihtiyaç
duyulması sonucu ortaya çıkmıştır. Mesela cilt nemlendirmek için kullanılan bir vücut
nemlendiricisinde vazelin, gliserin gibi cilde nem veren maddelerin kullanımı sonucu elde edilen ilaç ya da ticari ürünler (kozmetikler) sık ve tekrarlayan kullanım gerektirirken; üre, hyaluronik asit gibi maddelerin ilavesi
ile az kullanıma rağmen cilt
nemini diğerlerine göre daha
çok sağlayan dermokozmetik
ürünlere ulaşılabilmektedir.
44 edaktüel eylül•ekim 2015
Dermokozmetik ürünlerin
temel amacı var olan durumu
daha iyiye götürmek, tedavi
etmek, diğer kullanılan ürünlerle ilgili karşılaşılabilecek problemleri çözmektir.
Dermokozmetik ürünler bu
sorunları çözerken; bizler daha
sorunsuz ve daha etkili, daha
doğal olduklarını anlamak için
nelere dikkat etmeliyiz?
n Daha özel ve değişik özellikler gösteren etkin maddeler içerebilirler.
n Dermatolojik testlerden geçirilmiş ve bazı özellikleri test
edilmiştir.
n Özellikle daha hassas ciltler
ve bebekler için üretilecek ürünlerin daha doğal olmaları gerektiği prensibiyle daha doğal nitelikte üretilirler. Bu konuyla ilgili
özel sertifikaları taşır ve doğal
madde içerikleri yüzdelerle
ifade edilir.
n Patentli aktif madde ve içeriklerle Patentli sistemleri içerebilirler.
n Üreticiler içeriklerini tam bir
şekilde ve miktarları ya da
yüzde oranlarıyla beraber belirtirler.
n Bir ve ya birkaç etken madde,
standart bitki ekstre ve drogları,
vitaminler, mineraller, patentli
bileşenler, etkinliği kanıtlanmış
özel ürünler (termal su gibi),
mikrobiyolojik, biyolojik aktif
içerikler, peptit-protein gibi
yapılar ve daha içerebilecekleri tüm ürünlerle beraber içerikleri
sınırsız çeşitliliktedir.
n Bazı özel durumlar için tasarlanabilir, pH’sı ayarlanmış
(intim yıkama jelleri gibi), hijyenik, steril, kimyasalsız, apirojen
gibi bazı özel durumları gösterebilirler.
n Cilt ya da sistemsel olarak
vücut da karşılaşılabilen birçok
hastalığın, rahatsızlığın, özel
durumun teşhis ve tedavisinde
kullanılabilirler.
n Lipozom, niozom, mikroküre, nanoküre, transdermal sistemler gibi birçok ilaç ya da
etken madde taşıyıcı yeni sistemin uygulanabilir olması ve bu
Dikkat!
Dermokozmetik
kullanmak ya da
kullanmamak
arasında ne fark
var
sayede ürüne istenilen özelliğin
kazandırılabilir olması (
Lipozom formülasyonuna sahip
bir güneşten koruyucunun cildin daha alt tabakalarına inmesinin sağlanmasıyla, etki süresi
uzunluğu ve kontrollü salımın
sağlanması sonucu daha iyi bir
güneşten koruyucunun eldesi).
n Çok değişik ambalaj ve aktif/
etkin madde taşıyıcı-koruyucu
özel kaplarda ürünü sunulabilirler (asansörlü pompa sistemi ,
çift sarmallı aktif-yardımcı
madde karıştırıcı gibi).
n Bir veya birden çok duru-
mun tedavisi, durumun düzeltilmesi durumuna cevap verebilirler ( Kırışıklık, gözaltı torbası,
morluk giderici göz kremi gibi).
n Fiyatlarının içeriklerinin
yoğun olması nedeniyle daha
pahalı olması gerekirken, dermokozmetik üretimi ve markaların artmasıyla fiyatları düşme
eğilindedir.
n Koku, renk verici madde,
zararları ya da muhtemel zararları kanıtlanmış kimyasal ya da
doğal ürünleri birçoğu içermez
(Paraben, petrol türevleri gibi).
n Etkinlik, yan etki, raf ömrü,
stabilite, toksisite açısından ilaçlar kadar hassas bazı testlerden
geçirilirler, klinik şartlarda geliştirilirler ve test edilirler.
n Dermokozmetik ürünlerin
neredeyse tamamı eczanelerde
satılır. Hem eczanede hem de
başka satış kanallarında satılan
ürünler de vardır.
n Tüm dermokozmetik ürünlerin ortak yanı; farklı cilt tiplerine göre, farklı sorunlara yönelik
ayrı ayrı çözümler sunmaları ile
mutlaka bir dermatolog hekim,
bir eczacı ya da cilt uzmanı tarafından önerilmeleridir.
Dermokozmetik ürün kullanmama ya da dermokozmetik
niteliğinde olmayan diğer ürünleri kullanmanın sağlığımız üzerindeki olumsuz etkilerini kısa
ve uzun süreli etkiler olarak iki
gruba ayırabiliriz.
Bunlardan bir kısmı ürününü
kullanır kullanmaz ya da kullanım sonrasında takip eden daha
kısa sürede oluşurken; bir kısmı
da daha uzun süreli aylar, yıllar
sonra oluşabilmektedir.
Günümüzde tüm yapılan bilimsel çalışmalarla doğal bazlı,
doğala yakın yapıda, insan
doğasına uygun olarak hazırlanmış (pH değeri v.b) ürünlerin
daha iyi sonuçlar verdiğini gösterirken; kimyasal özellikleri
ayarlanmış ya da dermokozmetik olarak tabir ettiğimiz özel
tedavi ve önleme amaçlı olarak
hazırlanılan ürünlerin hasta
uyuncu ve tedavi etkinliğinin
yüksek olduğunu göstermiştir.
Bu nedenle kozmetik özellikteki
ürün kullanımıyla daha yüksek
oranda kimyasal tepkimeler,
deri reaksiyonları, yan etkiler,
ürün etkisizliği gibi istenilmeyen kısa ve uzun vadeli durumlarla karşılaşma olasılığımız artmaktadır.
Basit bir örnekle durumu anlatacak olursak; kuruluktan şikayet eden bir hastanın bir elini
petrol türevi kaynaklı vazelin
bazlı bir kozmetik nemlendirici
ile nemlendirip, diğer elini de
doğal avokado özü içeren doğal
içeriği yüksek bir dermokozmetik nemlendirici ile nemlendirdiğimizde; iki elden alacağımız
sonuçlar, nemlendirme etki
süreleri, ürün toksisitesi, dokulara verdiği zararlar ve tabii ki
hasta memnuniyeti sonuçları da
hiç süphesiz farklı olacaktır.
2015 eylül•ekim edaktüel 45
edaktüel sağlık
Lazer epilasyon
uygulamasında
başarı oranı
yüzde 85...
Lazer epilasyon hakkında bilinmesi gerekenler...
• Handan Korhan •
İstenmeyen tüylerden kurtulmak ve
daha kalıcı bir sonuç elde etmek
isteyenlerin ilk tercihi lazer epilasyon. Artık kadınlar kadar erkekler
de bu yöntemi kullanıyor. Peki lazer
epilasyon tamamen zararsız mı?
İstenmeyen tüylerden kesin olarak
kurtulmak mümkün mü? Clinic A
Plus'dan güzellik koçu Berna
Savaşan lazer epilasyon hakkında
bilinmesi gerekenlere dair sorularımızı yanıtladı.
Lazer epilasyon nedir?
Farklı dalga boylarındaki ışık kaynakları kullanılarak istenmeyen tüylerden kurtulmayı amaçlayan yöntemdir. Cilde uygulanan lazer ışığı
kıl kökünde odaklanıp ısı enerjisine
dönüşerek çevre dokulara zarar vermede kılın ömrünü sonlandırır.
46 edaktüel eylül•ekim 2015
Lazer epilasyonun avantajları ve
dezavantajları nelerdir?
Lazer tamamen ağrısız bir işlemdir
diyememekle beraber diğer epilasyon yöntemlerine göre kişilerin ağrı
eşiklerine bağlı olarak ve kullanılan
cihazın teknolojisine göre farklılıklar
gösterir. Güvenli bir yöntemdir.
Lazer epilasyon sonrası ciltte kıza-
rıklık, batma, şişlik gibi etkiler gözlemlenir. 3-4 gün içerisinde bu
yakınmalar azalarak kaybolur.
Epilasyon amaçlı kullanılan lazerlerin dalga boyları dikkate alınmalıdır.
Uygulama epilasyon için tasarlanmış, güvenli dalga boyuna sahip
lazerle, Sağlık Bakanlığı denetimine
tabi hekim kontrolünde operatörler
tarafından yapıldığında istenmeyen
tüylerden kurtulmak mümkündür.
Yanlış cihaz seçimleriyle ve eğitimsiz
kişiler tarafından yapılan uygulamalar sonucunda ciltte yanık ve leke
problemleriyle karşılaşılmaktadır. Bu
lekeler zaman içerisinde tedaviyle
veya cildimizin onarım mekanizmasıyla geçer ve kalıcı değildir.
Lazer epilasyonu isteyen herkes
yaptırabilir mi?
15 yaşından küçükler, hamilelere,
cildinde kanser veya kanser öyküsü
olan ve tedavi görmekte olan kişile-
re, herpesli (uçuk) bölgelere, sedef
hastalığı olanlara, derisinde enjeksiyonlu lezyonları olan kişilere, racutane, (A vitamini) kullanan kişilere
uygulanmaz. Bunların dışında tüm
kişi ve uygulama bölgelerine güvenle uygulanır. Günümüzde erkekler
de kadınlar kadar lazer epilasyon
uygulamalarına (sırt, göğüs, omuz,
elmacık kemiği ve burun üzerine,
ense boyun, el üzeri, kaş arası gibi)
rağbet gösteriyor.
Lazer epilayon kaç seans uygulanır? Seans aralıkları nasıl belirleniyor?
Kişinin cilt rengi, kılın rengi ve
kalınlığına bağlı değişmekle birlikte
ortalama 8- 10 seans önerilir. Ten
rengi ne kadar açık, kılı kalın ve
siyah ise başarı oranı ve seans sayısı
doğru orantılı olarak azalır.
Vücudumuzdaki kıllar da tıpkı saçlarımız gibidir. Her gün ortalama
100-150 tel saç kaybı yaşarız ama
hiç kel kalmayız. Yerine yenileri
çıkan vücudunuzdaki kıllar da
doğarlar, büyürler ve dökülürler.
Canlı büyüme evresinde olan kıllara
anagen faz denir. Bir seansta bütünün yüzde 15’lik kısmının ömrünü
sonlandırmak hedeflenir. Yeni kılların çıkışı beklenir. Bu aralık bölgelere göre farklılaşmakla birlikte 4-8
hafta arasında değişir. Bu da seans
aralıklarını belirler. Lazer ince sarı,
beyaz tüylerde başarılı değildir. Bu
tüylere iğneli epilasyon öneriliyor.
Lazer epilasyon öncesi nelere dikkat edilmeli?
Bir hekim tarafından yapılan muayene ile kişinin uygun hasta olup
olmadığı mutlaka değerlendirilmeli.
Lazer epilasyon yaptırmadan en az 3
hafta öncesine kadar kılları kökünden çekip alacak sir, ağda, cımbız,
makine gibi depilasyon yöntemleri
uygulanmamalı ve peeling kese
uygulamalarına ara verilmeli. Kişinin
ışık hassasiyetini arttıran ilaçlar ile
tedavi görüyorsa mutlaka lazer operatörüne ve hekimine bilgisi verilmelidir. Uygulama alanları uygun
bir nemlendiriciyle bol bol nemlendirip cildin kuruluğu giderilmelidir.
Hormonal bir durum söz konusu ise
bir yandan endokrinolog ve jinekolog tarafından tedavi edilmeli. Diğer
yandan mevcut kıllara lazer epilasyon uygulanabilir. Ancak hormanal
problemin tedavisi yapılmamış veya
yarım kalmış ise uygulanan epilasyon tekrar kıl çıkmasını engellemeyecektir.
Lazer epilasyon sonrası nelere
dikkat edilmeli?
Uygulama yapılan bölgede mutlaka
güneşten koruyuculu SPF’li krem
kullanılıp güneşten kaçınılmalı.
İşlem sonrası kese ve peeling uygulamaları yapılmamalı ve uygulamadan sonraki 2 gün yüksek ısılı suyla
duş alınmamalıdır. Dar ve sıkan giysiler giyilmemelidir.
Lazer epilasyonda sonuç için
kesin bir garanti var mıdır?
Bu tarz uygulamalarda yüzde yüz
garanti vermek hem doğru hem de
gerçekçi bir yaklaşım değil. Kişinin
ten rengi, kılın yapısı, genetik yapı,
hormonal yapı, tedavinin sonuçlarını etkiler. Hedeflenen başarı oranı
ortalama yüzde 85'dir. Hekimle
yapılacak görüşmeden sonra gerçekleşebilecek olası durumlar daha net
verilerle mutlaka anlatılır.
Lazer epilasyon kıl dönmesinde
etkili mi?
Kıl dönmeleri ve batıklar kadınlarda
kalça, bacak arkası, genital bölge ve
koltuk altında rastlanırken erkeklerde ise genellikle kuyruk sokumu ve
boyunda rastlanır. Lazer epilasyonda
batığa ve dönmelere neden olan kıllar yok edilerek tekrarlanma ihtimali
büyük ölçüde yok edilir.
2015 eylül•ekim edaktüel 47
edaktüel sağlık
• Dt. Sibel Seven •
Buca Tıp Merkezi Ağız ve
Diş Sağlığı Bölümü
Lamine
Restorasyonlar
Estetik bir gülüş için yapılan revizyonun amacı dişler, diş eti, dudak,
kas, iskelet yapısı ve eklemleri kapsayan, uyumlu ve istikrarlı bir çiğneme sistemi geliştirmektir. Özetle
gülüş tasarımı; hekimliğin ve sanatın
birlikte uygulanarak, ideal gülüşün
sağlanmasıdır. Bireyin birtakım kişisel estetik beklentileri sağlık ve
doğallık ile birleştirilerek gülüş tasarımı planlanır. Dişler arasındaki ilişki, dişleri çevreleyen yumuşak doku
ve hastanın yüz karakteristiği, dinamik ve 3 boyutlu bir tablo oluşturur. Bireyin yüz hatlarına uyum sağlayan şekillere, boyutlara ve düzenlemelere bağlı olarak, diş hekimi ve
teknisyenin artistik çalışmasıyla
doğal ve hoş bir görünüm oluşturabilir veya oluşturmayabilir.
Diş rengi, diş estetiğinin sağlanmasında bireyler için oldukça önemlidir. Bazı durumlarda lekeleri ve diş
taşlarını ortadan kaldırmak amacıyla
yapılan detertraj ve polisaj gibi profesyonel temizleme işlemi diş rengini ideal hale getirmek için yetersiz
kalmaktadır. Bu durumda doğru bir
beyazlatma tedavisi ile diş rengi istenilen hale getirilebilir.Yapılan araş48 edaktüel eylül•ekim 2015
tırmalara göre, dişlerin beyazlatılması diş hekiminin gözetimi altında
yapılırsa son derece etkin ve güvenlidir. Dişler ve dişetleri hiçbir şekilde zarar görmez.
Ayrıca diş eti sağlığı ve görünümüyle ilişkili estetik durum etkili bir
gülüş tasarımı için olmazsa olmaz
öğedir. İltihaplı ve düzenli olmayan
diş eti sınırları, hoş bir gülüşü
bozar. Atrofiye olmuş papilla ve asimetrik diş eti sınırları genel estetik
tabloyu bozan parçalardır.
Gülüş tasarımının amacı, geçmişin
aksine mümkün olduğunca konservatif yaklaşımla, diş yapılarında
minimum düzeyde hazırlık ile estetik sağlamaktır. Bu yarattığımız
gülümseme estetik olarak çekici
olması gerektiği gibi fonksiyonel
olarak da ideal seviyede olmalıdır.
Diş hekimi olarak bize düşen görev,
dikkatli teşhis, analiz ve tedavi protokolü ile hastalarımızda en iyi estetiği sağlamaktır.
Adeziv sistemlerin ve küçük partiküllü hibrit komposit resinlerin
geliştirilmesi, minimum preperasyon
ile dişlerin sadece labial yüzünü içeren laminate veneerlerin yapılmasına
olanak sağlar.
Yapım kolaylığı ve ekonomik olması
nedeniyle önceleri akrilik ve komposit veneerler kullanılmıştır. Ancak
akrilik ve komposit resinlerin uzun
ömürlü olmamaları, renklenme,
aşınma,marjinal fraktürlerin görülmesi ve uzun dönemde estetiğin
azalması nedeniyle günümüzde artık
porselen lamineler tercih edilmektedir.
Porselen laminate veneerler ilk kez
1938 yılında Dr. Charles Pincus
tarafından protez adezivleri kullanılarak uygulanmıştır. Ancak o önemde daimi bağlantı sağlayan adezivler
gelişmediğinden porselen laminate
veneerlerin ayrılması kolay olmuştur.
Porselen Laminate
Veneerlerin
Endikasyonlar
• Çeşitli nedenlere bağlı diş renklenmelerinde
• Ön grup dişlerdeki diastemaların
(aralıkların) kapatılmasında
• Çeşitli tipteki mine hipoplazisi
(eksik oluşum) ve malformasyonlarında (yanlış oluşum)
• Dişlerin labial (ön) yüzlerindeki
sağlıksız ve estetik olmayan restorasyonların varlığında
• Yeterli miktarda mine dokusuna
sahip erozyona uğramış dişlerde
• Lateral kesicilerin agenezisinde
(yokluğu): Kaninin kronal formu
lateral dişi taklit edecek şekilde porselen laminatelerle değiştirilebilir.
• Kısmen rotasyona ve malpozisyona uğramış dişlerin düzeltilmesinde
• Pulpanın geniş olduğu dişlerde
geri dönüşümlü olmayan hasarlar
oluşturmadan dişlerin kronlarla restore edilmesinin zor olduğu durumlarda
• Klinik kron boyu kısa dişlerin
uzatılmasında endikedir.
Kontrendikasyonlar
• Bruksizm (diş gıcırdatma) ve
Clenching (diş sıkma) gibi parafonksiyonel alışkanlıkları olan kişilerde
• Çürük insidansı yüksek ve oral
hijyeni kötü olan kişilerde
• Yeterli mine destekli olmayan dişlerde: Hem porselen laminate veneerlerin diş yüzeyini örtmesi hem de
adezyonun sağlanması için yeterli
miktarda mine mevcut olmalıdır
• Class III malokluzyon ve başa baş
kapanışın olduğu vakalarda
• Aşırı çapraşıklık ve rotasyona
sahip dişlerde
• Boks, güreş gibi kontakt sporlarla
uğraşan kişilerde
• Sürmesi tamamlanmamış daimi
dişlerde
• Süt dişleri ve ağır fluorozisli dişlerde porselen laminateler kontrendikedir.
Lamine Veneer tedavi
süresi nedir?
Kompozit veya estetik dolgular ile
yapıldığı durumlarda tedavisi gün
içerisinde sonuçlanabilmektedir.
Ancak porselenden yapılan lamine
veneerlerin laboratuvar süreçleri
nedeniyle tedavinin tamamlanması
4-7 gün arasında değişiklik gösterebilir.
2015 eylül•ekim edaktüel 49
eczanede alışveriş
PLANTUR 39
TONİK 200 ml
49 TL
40 yaş ve üzeri kadınlarda
görülen saç sorunları için
kullanılır. Saçların sağlıklı,
bakımlı, güçlü ve güzel bir
görünüm kazanmasına yardımcı
olur. Plantur 39 Tonik; günde 1
kez, sabahları uygulanır.
Uygulama: Saç derisine yeterli
miktarda parmak uçlarıyla
masaj yapılarak 1-2 dakika
kadar uygulanır. Sonrasında saç
durulanmaz.
JOHN FRIDA
FRIZZ EASE
WARTNER
SAÇ SERUMU
NASIR KALEMİ
41,75 TL
38,50 TL
Wartner Nasır Kalemi
yumuşak ve inatçı sert
nasırların giderilmesinde
ilk haftadan itibaren gözle
görülür sonuçlar sunar.
Törpüleme gerektirmeden,
yara izi ve yan etki
olmaksızın, kolay, hızlı ve
zahmetsizçe uygulanır.
Kronik elektriklenme ve
kabarmayı anında
ortadan kaldırır.
Işıldayan, ipeksi
yumuşaklıkta saçlar için
nemi saçtan uzak tutar.
Termal koruyucu içerir.
DEOTAK CLASSIC
ACNEGUN 29,90 TL
KREM DEODORANT
CANLANDIRICI TONİK
15,50 TL
Deotak bileşimindeki aktif madde sayesinde,
doğal terlemeye mani olmadan fazla
terlemenin önlenmesine yardımcı olur. Yeni
d-panthenol katkılı formülü ciltte oluşabilecek
tahriş riskini minimuma indirmeye yardımcı
olur. Dermatolojik olarak test edilmiştir.
Acnegun Canlandırıcı Tonik cildin
yağda ve suda çözünen ölü
hücrelerini derinliğine temizler.
İçerdiği özel nemlendiricilerle nem
kaybını önler. Gözeneklerin
sıkılaşmasına, siyah noktaların
giderilmesine yardımcı olur. Ayrıca
traştan sonra cildin rahatlamasına
ve kıl dönmesi oluşumunun
önlenmesine yardımcı olur.
FEMFRESH
GENİTAL BÖLGE DEODORANTI
18 TL
PAULINE EXTRA BLOND
İçeriğindeki nergiz özleri ve
hassas kokusu ile genital
bölgeye ferahlık sağlamaya
yardımcı olur. Genital bölgeye
özel pudrasız formülü ile
maksimum rahatlığı
hissettirmeye yardımcı olan
koruyucu bir tabaka sağlamayı
destekler.
Saç Açıcı Sprey 150 ml
28,50 TL
Pauline Extra Blond Hair Spray 150ml
Saç Açıcı Sprey Camomile Ekstresi ile
zenginleştirilmiş formülüyle saçı hafif ve
doğal bir şekilde açar, yazlık sarışın bir
görüntü verir. Doğal sarı- açık kahverengi
saça uygulandığı gibi zaten açılmış saça
da uygulanabilir. Boyalı saça
uygulamayın.
BİOXCİN FEMİNA
54 TL
ŞAMPUAN
Bioxcin Femina Şampuan saç dökülmesi problemi yaşayan ya da saçlarını korumak isteyen kadınlar
için formülü özel olarak geliştirilmiş bitkisel bir şampuandır. Silicium, Niacinamide ve Biocomplex B11
formülünün birleşiminden ortaya çıkan Femina Şampuan, saç dökülmesine engel olur, düzenli ve
sürekli kullanımda foliküllerin güçlenmesini sağlayarak saç oluşumunu destekler.
50 edaktüel eylül•ekim 2015
TEPE SUPREME
SPF 30 100 ml
SCAREX JEL
12,75 TL
TePe Supreme yapısı gereği
bakteri barındırmayan bir diş
fırçasıdır. Çift kıl tasarımı
teknolojisi ile ağızda
maksimum hijyen sağlar.
Uzun ve açılı kılları diş
aralarını etkili bir şekilde
temizlerken diş etlerine zarar
vermez. Yumuşak yapısı
sayesinde hassas diş ve diş
etlerine sahip kişilerde
güvenle kullanılabilir.
YARA İZİ BAKIM KREMİ
49 TL
• Vücut tarafından emilmez bu nedenle sistemik yan etkisi yoktur.
• Hassas ciltler için uygundur; yüz bölgesinde güvenle kullanılır.
• Yeni yara izlerinin yanında eski yara izlerinde de uygulanabilir.
• Çocuklarda güvenle kullanılır.
• Dermatolojik olarak test edilmiştir. Hipoalerjeniktir.
PARADONTAX
DİŞ MACUNU
16,50 TL
Parodontax Orijinal diş macunu adaçayı, nane, papatya, ekinase, mirra ve
ratanya adlı altı tıbbi bitki özü ve yüksek miktarda sodyum bikarbonat
bulundurur. Her gün kullanılan Parodontax, diştaşı oluşumunu geciktirmeye
ve dişetini korumaya yardımcı olur.
DENTİSTE
DİŞ MACUNU
18,75 TL
REBUL
19,90 TL
DARK SPICE 270 ml
Modern çekici erkeğin kolonyası
Rebul Dark Spice'ın ilk notalarında
taze limon, karabiber ve anason
barındırır. Orta notalarında ise, kakule
ve sardunyanın yumuşak dokunuşu
teninizi sarar. Odunsu tonlara sahip
bu özel kokuyla tanıştıktan sonra
vazgeçilmez bir bağ kurarsınız.
Türkiye'yi bir ilk ile buluşturan
Dentiste' Whiter Fresh –
Ağız Kokusuna Karşı Etkili
Diş Macunu özel formülü
sayesinde uyurken ağızda
oluşan ve ertesi sabah kötü
kokuya sebep olan bakterileri
engellemeye yardımcı olur ve
etkisini ilk kullanımdan
itibaren hissettirmeye başlar.
ROSENSE Q10
KREM 75 ml
TEPE ARAYÜZ
23,50 TL
DİŞ FIRÇASI
Esnek boynu sayesinde arka bölgelerde kolay
kullanım sağlar. Fırça başı dişlerin arasından
öteye ulaşabilmektedir. İmplant ve ortodontik
apareylerin temizliğinde etkili kullanım sağlar
En geniş arayüz fırçası erişimi güç bölgeler
için uygundur.
7,50 TL
İçeriğinde ki KO enzim 10
maddesinden dolayı yaşlanma
belirtilerinin azalmasına yardımcı
olur. SPF 10 güneş koruma faktörüne
sahip. İçeriğinde bulunan E ve B5
vitaminleri cildin beslenmesine katkı
sağlar. Cildin nem ihtiyacını
gidererek nem dengesini sağlar.
2015 eylül•ekim edaktüel 51
edaktüel gündem
Abdi İbrahim,
100 milyon dolarlık yatırımla
cari açığa da “ilaç” olacak
B
ir asrı aşkın süredir öncü,
cesur ve yenilikçi çalışmalarıyla insanlığa ve
tıbba hizmet eden Abdi
İbrahim, Türkiye’nin en büyük
biyoteknolojik ilaç üretim tesisini kuruyor. İstanbul Esenyurt’ta
100 milyon dolarlık yatırımla
gerçekleşecek AbdiBio’nun
temel atma töreni; Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık,
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet
Müezzinoğlu, AK Parti Çankırı
Milletvekili Hüseyin Filiz, Abdi
İbrahim Yönetim Kurulu
Başkanı Nezih Barut, Abdi
İbrahim Yönetim Kurulu
Başkan Vekili Nesrin Barut
Esirtgen, Yönetim Kurulu
Üyeleri Ahmet Kamil Esirtgen,
Cenan Esirtgen, İbrahim Barut
ve Erman Atasoy ile çok sayıda
davetlinin katılımıyla 26
Haziran’da gerçekleşti.
Törende konuşan Abdi İbrahim
Yönetim Kurulu Başkanı Nezih
Barut, biyoteknolojik ürünlerin
neredeyse tamamının ithal edildiğine dikkat çekerek, “Türkiye
ekonomisinin sürdürülebilir bir
büyüme süreci yakalayabilmesi
için sanayimizin, daha yüksek
katma değer sağlayan ve ileri
teknolojiye dayanan bir yapıya
dönüşmesi gerekiyor. İlaç sektöründe son 1 yılda yaklaşık 3,8
milyar dolarlık ithalat yapıldı,
bu rakamın %35’lik kısmını ise
biyoteknolojik ilaçlar oluşturdu.
Dolayısıyla biyoteknoloji alanında gerçekleştirilecek üretim
ve ihracat, ekonomimizin en
önemli gündemi olan cari açığın da ilacı olacaktır” dedi.
1912 yılından bu yana tıbba ve
52 edaktüel eylül•ekim 2015
insanlığa hizmet eden Abdi
İbrahim, Türkiye’nin ihtiyacının
tamamına yakınının ithalatla
karşılandığı biyoteknolojik ilaçları üretmek için 100 milyon
dolarlık bir yatırıma imza attı.
le üretilen ilaçlar tarafından
tedavi edilemeyen; kanser, diyabet, romatizma, merkezi sinir
sistemi ve kan hastalıklarında
kullanılan biyoteknolojik ilaçları
üreteceklerini kaydetti.
Tamamlandığında Türkiye’nin
en büyük biyoteknolojik ilaç
üretim tesisi olacak
AbdiBio’nun temel atma töreni;
Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı Fikri Işık, Sağlık Bakanı
Dr. Mehmet Müezzinoğlu, AK
Parti Çankırı Milletvekili
Hüseyin Filiz, Abdi İbrahim
Yönetim Kurulu Başkanı Nezih
Barut, Abdi İbrahim Yönetim
Kurulu Başkan Vekili Nesrin
Barut Esirtgen, Yönetim Kurulu
Üyeleri Ahmet Kamil Esirtgen,
Cenan Esirtgen, İbrahim Barut
ve Erman Atasoy ile çok sayıda
davetlinin katılımıyla 26
Haziran’da gerçekleşti.
Dünyada en çok kullanılan 10
ilaçtan 7’sinin biyolojik kökenli
olduğunu ve dünya ilaç pazarında bir ‘biyoteknolojik devrim’in
yaşandığını kaydeden Nezih
Barut, “Dünya ilaç pazarındaki
gelişmelere paralel olarak bugün
Türkiye’de %23 pazar payına
sahip olan biyoteknolojik ilaçların, önümüzdeki dönemde kullanıma sunulacak yeni biyoteknolojik ürünler ile %30’ları
aşması bekleniyor” dedi.
Törende konuşan Abdi İbrahim
Yönetim Kurulu Başkanı Nezih
Barut, Türk ilaç sektörünün
geleceği için umut verici bir
adım olarak nitelendirdikleri
yeni tesiste, kimyasal yöntemler-
Bugün Türkiye’de biyoteknolojik ürünlerin neredeyse tamamının ithal edildiğine dikkat çeken
Nezih Barut, konuşmasını şöyle
sürdürdü: “Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir bir büyüme
süreci yakalayabilmesi için sanayimizin daha yüksek katma
değer sağlayan ve ileri teknolojiye dayanan bir yapıya dönüşmesi gerekmektedir. İlaç sektörün-
de son 1 yılda yaklaşık 3,8 milyar dolarlık ithalat yapıldı. Bu
rakamın %35’lik kısmını ise
biyoteknolojik ilaçlar oluşturdu.
Dolayısıyla biyoteknoloji alanında gerçekleştirilecek üretim
ve ihracat, ekonomimizin en
önemli gündemi olan cari açığın da ilacı olacaktır.”
Ocak 2017’de tamamlanarak
faaliyete geçmesi planlanan
AbdiBio’da üretilecek biyoteknolojik ilaçların Türkiye’de kullanıma sunulmasının yanı sıra
ihraç edilmesinin de hedeflendiğini aktaran Nezih Barut,
“Üreteceğimiz biyoteknolojik
ilaçları yurtdışında faaliyet gösterdiğimiz ülkelere de ihraç
etmeyi planlıyoruz. Böylece
ithalatın azalmasında olduğu
gibi ihracatın artmasında da rol
oynayarak, cari açığın düşürülmesi için çift yönlü bir katma
değer yaratmak istiyoruz” diye
konuştu.
İlaç sanayinin kendini devamlı
yenilemek, bilim ve teknoloji
alanındaki gelişmelere de en
hızlı şekilde uyum sağlamak
Abdi İbrahim
Yönetim Kurulu
Başkanı Nezih Barut:
“Türk ilaç sektörünün
geleceği için umut
verici bir adım
atıyoruz”
zorunda olduğuna işaret eden
Nezih Barut, bu yeni alanlardan
biri olan biyoteknolojide, üretim
tesisinden çalışanına kadar her
konunun özel bir uzmanlık
gerektirdiğini söyledi.
Dünya standartlarında ve yüksek
teknolojiye sahip olacak AbdiBio
adlı yeni tesiste, hücre bankasından başlayarak nihai ürüne kadar
tüm üretim süreçlerinin gerçekleşeceğini belirten Barut, “Sadece
yüksek teknolojiye sahip dünya
standartlarında bir tesis kurmuyoruz. Yetişmiş insan gücünün az
olduğu bu alanda yeni uzmanlar
yetiştirerek, sektörümüze ve ülkemize de katkıda bulunacağız”
dedi.
Kutsal ve sorumluluğu çok
büyük bir iş yaptıklarını ve her
zaman daha iyiye ulaşmak için
çaba sarf ettiklerini kaydeden
Nezih Barut, konuşmasını şöyle
sürdürdü: “Merhum dedem
Eczacı Abdi İbrahim’in 1912’de
Küçükmustafapaşa’da açtığı eczaneyle başlayan ve merhum
babam Eczacı İbrahim Hayri
Barut’la devam eden “iyileştirme”
yolculuğumuzda üçüncü kuşak
olarak bizler de çıtayı her gün
biraz daha yukarıya taşımanın
sorumluluğu ile hareket ediyoruz.
Çünkü doğup büyüdüğümüz bu
topluma teşekkür borcumuz var.
Babam her zaman “Bizim şirket
olarak değerimiz, memleketimize
olan katkımızla ölçülür” derdi.
Biz de bu inançla bugüne kadar
olduğu gibi bundan sonra da
ülkemize hizmet etmeye ve
insanlara şifa dağıtmaya devam
edeceğiz. Bunun için de dünyayı
yakından takip ediyor ve ülkemize, insanlarımıza faydalı olmak
için var gücümüzle çalışıyoruz.”
Bugün sadece Türkiye’de değil,
dünyanın dört bir yanında insanların Abdi İbrahim’in ürettiği ilaçları kullandığını söyleyen Barut,
“Kazakistan’dan Cezayir’e,
Kanada’dan İngiltere’ye ihracat
yaptığımız 48 ülkede insanları iyileştiriyoruz. Çalıştığımız her an
dünyanın herhangi bir yerinde
bir çocuğu daha gülümsettiğimizi, bir dedenin daha ağrılarını dindirdiğimizi bilmek kuşkusuz bizlere büyük bir güç veriyor. İşte bu
güç ile bugün burada hayallerimizden birini daha gerçeğe
dönüştürme yolunda önemli bir
adım atıyoruz ve bundan büyük
mutluluk ve gurur duyuyoruz”
dedi.
Abdi İbrahim Yönetim Kurulu
Başkanı Nezih Barut, gelecekte
Türkiye’nin biyoteknolojik ilaçta
bölgesel bir güç olacağına inandıklarını ve bu alanda yapılacak
tüm yatırım ve çalışmaları gönülden desteklediklerini de sözlerine
ekledi.
Törende konuşan Abdi İbrahim
Yönetim Kurulu ve İcra Kurulu
Üyesi Cenan Esirtgen de, biyoteknolojik ilaç alanındaki yatırımların hem Türkiye hem de Türk
ilaç sektörünün geleceği için son
derece önemli bir adım olduğuna
inandıklarını söyledi.
Biyoteknolojik ürünlerin dünya
ilaç sektöründe gün geçtikçe
önem kazandığını kaydeden
Cenan Esirtgen, “Ülke olarak
henüz yolun başında olduğumuz
biyoteknoloji alanında yetkinliklerimizi hızla geliştirmemiz gerekiyor. Türkiye’de bilim insanları
ve akademik dünya ile işbirliğinin
önünü açacak olan biyoteknoloji,
ilaç sektörüne de büyük bir dinamizm kazandıracaktır” dedi.
Fortune 500 Listesi açıklandı
EDAK, performansı en yüksek
şirketlerde 33. sırada
Türkiye'nin en büyük ecza kooperatiflerinden EDAK; Dünyaca
ünlü Fortune Dergisinin 2014
yılı değerlendirmesinde,
"Performansı en yüksek şirketler" kategorisinde 33. sırada.
EDAK ortağı 4492 eczacımıza,
çalışanlarımıza ve ailelerine verdiğimiz sözü tutmanın gururunu yaşıyoruz diyen EDAK Genel
Müdürü Rüstem Karakaya, "Son iki senedir EDAK'ta gerçekleşen hızlı büyüme ve dinamik iş yapış şekilleri ile 2014 yılı performans hedefi önceliği olarak karlılığımızı yükseltmeyi amaçladık ve bunda da başarılı olduk. EDAK, 2014 yılını yüzde 8
büyümeyle, 1.189.000.000 TL brüt satış, 805 milyon net satış
ile kapattı. 2015 yılını 1 milyar net satışla kapatmayı hedefliyor.
Bundan böyle, EDAK'ı güvenilir, yetkin bir sağlık markası olarak
daha çok göreceksiniz. Önümüzde daha yapacak çok işimiz ve
gidecek çok yolumuz var" dedi.
"Farmavizyon Eczacılık
Fuarı"nda buluşuyoruz!
Eczacılık alanındaki ilk ve tek İhtisas Fuarı olma niteliğini taşıyan “Farmavizyon Eczacılık Fuarı” 2015 yılında yepyeni konsepti
ve yeni etkinlik alanında sektörü buluşturmaya devam ediyor.
2 – 4 Ekim 2015 tarihlerinde “İstanbul Kongre Merkezinde”
düzenlenecek etkinliğimiz ilaç, ilaçdışı, kozmetik, dermokozmetik, medikal ürünler ve eczane teknolojileri alanında tüm
gelişmeleri yaklaşık 10.000 katılımcıya aktarıyor.
Fuar Türkiye ve Dünyanın çeşitli ülkelerinden eczacıları, eczane
teknisyenlerini, doktorları, sağlık yöneticilerini, sağlık çalışanlarını, öğretim üyelerini ve eczacılık fakültesi öğrencilerini ağırlayacak. Fuara davetli 10 bini aşkın katılımcı tüm dünyadaki sektörel gelişmeleri yakından takip etme ve global trendler ile ilgili bilgilere ulaşma olanağı yakalayacak. Fuarda ilaç, ilaç dışı,
dermokozmetik, kişisel bakım ürünleri, bitkisel ürünler, eczane
donanımı ve ekipmanları ve eczane teknolojilerindeki son
yenilikler vitrine çıkacak.
2015 eylül•ekim edaktüel 53
edaktüel gündem
Tamamlayıcı tıp:
Akupunktur
Dr. İbrahim Bağcı
• Handan Korhan •
D
ünyanın en eski tedavi
yöntemi olarak kabul
edilen akupunktur,
ülkemizde son on yıldır daha
çok bilinir oldu. Hiçbir yan etkisi olmayan ve artık iğnesiz yöntemle de uygulanan akupunktur
birçok hastalığa kesin çözüm
sunuyor. Türkiye'de sadece
zayıflamak için kullanılan bir
yöntem olarak düşünülen akupunktur, gelişmiş ülkelerde
özellikle ağrı tedavilerinde ilk
tercih edilen uygulama.
Alternatif tıptan ziyade tamamlayıcı tıp olarak nitelendirilen ve
dört bin yıldır kullanılan tedavi
yöntemi akupunktur hakkında
Doktor İbrahim Bağcı ile
konuştuk.
Öncelikle akupunktur
nedir diyerek başlayalım...
Dünyanın en eski tedavi yöntemlerinden biri olan akupunktur, 4 bin yıldır özellikle Uzak
Doğu'da kullanılan bir tedavi
yöntemi. Vücutta 16 meridyen
denilen enerji kanalı üzerinde
500 tane, kulakta 102 tane akupunktur noktası bulunur. Bu
noktaların iğne, tohum ve lazerle uyarılmasıyla yapılan bir tedavi yöntemidir. Bu tedavinin en
büyük avantajı hiçbir yan etkisi-
54 edaktüel eylül•ekim 2015
nin olmaması. Çünkü tedavide
vücut ve kulaktaki akupunktur
noktalarını uyararak vücut içerisindeki dengeyi koruyoruz. Yani
herhangi bir kimyasal ilaç vermediğimiz ve vücudun kendi
kendini tedavi edebilme kabiliyetini ortaya çıkardığımız için
yan etkisi olmayan bir yöntem.
Özellikle son yıllarda gelişmiş
ülkelerde popülaritesi her geçen
gün artıyor. Ülkemizde de son
50 yıldır akupunktur yapılıyor
ama ivme kazanması son 10 yıllık dönemi kapsıyor.
Akupunktur bugün 25'in üzerinde tıp fakültesinde araştırma
birimi olarak kurulup yapılmaya
başlandı. Bilimsel araştırmalar
akupunkturun Türkiye'de sağlam bir platformda gelişmesini
sağlıyor. Her geçen gün hasta
sayımızda artış oluyor. İnsanlar
öğrendikçe, tedavi oldukça daha
çok popülaritesi artıyor.
Akupunktur hangi hastalıkların tedavisinde uygulanıyor?
Dünya Sağlık Örgütü 300 çeşit
hastalığın tedavisinde öncelikle
akupunkturu öneriyor. Sebebi
yan etkisinin olmaması.
Bunlardan en çok kullanılanları
"Dünya Sağlık Örgütü 300 çeşit
hastalığın tedavisinde öncelikle
akupunkturu öneriyor."
"Akupunkturla
zayıflamada başarı
oranı yüzde
seksenin üzerinde"
ağrı tedavileri. Akupunktur her
türlü eklem ağrıları, baş ağrıları,
boyun ve bel fıtığı, depresyon,
panik atak, anksiyete, kulak çınlamaları, vertigo ve daha birçok
hastalıkta bugün Amerika'da
çok yaygın olarak kullanılıyor.
Her yaş için akupunktur uygundur. Eskiden akupunkturda iğne
kullanıldığı için çocuklara uygulanmıyordu ama lazer teknolojisine geçtikten sonra yaş sınırımız yok, çocuklara da akupunktur yapabiliyoruz. Çocuklarda
astım tedavisi, gece işemeleri,
bunları tedavi edebiliyoruz.
Buna benzer birçok hastalığın
tedavisinde akupunktur kullanıyoruz. Ancak Türkiye'de en çok
ağrı tedavisinde kullanılıyor.
edaktüel gündem
"İğnesiz akupunkturu
tercih etme oranı
özellikle çocukların
tedavisinde çok
belirgin şekilde arttı."
maya başladı, ülkemizde de
yapıyoruz. Kök hücre tedavisinde başarıyı arttırıcı, destekleyici
bir tedavi olarak kullanılmaya
başlandı. Yelpaze gittikçe büyüyor. Sonuçta hepsinde akupunktur başarılı oluyor.
Başka kullanım alanları
var mı?
Sigara, alkol gibi bağımlılık tedavilerinde de akupunktur kullanılıyor ama ülkemizde bu
durum çok yaygın değil.
Özellikle Avrupa ve Amerika'da
akupunktur en çok ağrı tedavisinde kullanılıyor. Türkiye'de ise
akupunktur denilince ilk akla
gelen şişmanlık tedavisi.
Akupunktur zayıflamayı çok
kolaylaştırıyor. Tek başına diyet
yaparak zayıflama ihtimali
yüzde bir buçuk civarında ama
akupunkturla desteklenince
başarı oranı yüzde seksenlerin
üzerine çıkıyor. Akupunktur,
kilo verme tedavisinde kişinin
iştahını azaltıyor. Vücudu sürekli dengede tutarak geri gelmeleri
azaltıyor veya yok ediyor. Bu
56 edaktüel eylül•ekim 2015
Akupunktur genelde son
çare olarak düşünülüyor.
Yeterince bilgi sahibi değil
miyiz bu konuda?
Akupunktur hakkında yeterli
bilgi sahibi değil halkımız. Biz
bireysel olarak medyada halkı
bilinçlendirmeye çalışıyoruz
ama henüz yeterli değil. Tıp
fakültelerinde, araştırma ve eğitim hastanelerinde artık akupunkturun yapılmaya başlanması da iyi oldu. Her ilacın bir
yan etkisi var. Bir ağrı kesiciden
bile ölen hastalar olabiliyor.
Böyle düşünecek olursak akupunktur tedavisinin hiçbir yan
etkisinin olmaması akupunkturu daha çok öne çıkarıyor.
Amerika ve Avrupa'da pahalı
olmasına karşın daha çok tercih
ediliyor ve bizden çok öndeler.
Biz yaygınlaşması için pahalı
yapmıyoruz ve bu yüzden her
geçen gün hasta potansiyelimiz
artıyor.
sayede zayıflamada çok başarılı
oluyoruz.
Şizofreni, paranoya gibi ruhsal
hastalıklarda akupunktur uygulamıyoruz. Son yıllarda kanserin
meydana getirdiği ağrıları azaltarak yaşam kalitesini yükseltiyoruz. Ayrıca tüp bebek uygulamalarında yardımcı ve destek
tedavi olarak Avrupa ve
Amerika'da rutin olarak kullanıl-
Hastaların tedavi yöntemi olarak akupunkturu tercih etme
oranı iğnesiz akupunktur seçeneğiyle birlikte özellikle çocuklarda çok belirgin şekilde arttı.
Tıpta teknolojik gelişim ve lazer
teknolojisi çok hızlı bir şekilde
ilerliyor. Bugün tıpta 2 bin çeşitten fazla lazer kullanılıyor. Biz de
lazeri hem kulak hem de vücut
akupunkturunda kullanmaya
başladık. Lazer teknolojisi akupunktura konforu getirdi.
-
yoruz. Vücut akupunkturu haf-
Akupunktur noktalarını
-
olanı da çoğaltıyor. Bu sayede
Vücudumuzda bulunan 16 tane
ğu da saptandı.
-
ekolümüz, Batı tıbbına göre teş-
Doğu tıbbında nabız yoklamak,
grubu olarak Doğu tıbbına göre
yor, kulak ve vücut olarak.
-
tası var, kulakta da 102 tane akupunktur noktası var. Bunların
lar sonucunda her noktanın
-
-
-
-
organ çalışmalarını, bütün fonkazaltıyor, azsa çoğaltıyor. Bu
edaktüel sağlık
Retina bozuklukları
ve tedavisi
• Prof. Dr. Erkin Kır •
Diabetik Retinopati
nedir?
Şeker hastalığı, pankreastan insülin
salınamaması (Tip I diabet) veya
salınan insülinin dokular tarafından
yeterli kullanılamaması sonucu (Tip
II Diabet) ortaya çıkar. Tedavi edilmediğinde her iki hastalık tipinde
de kan şekeri çok yükselir. Tip 1
diyabet genelde 30 yaşından önce
başlar ve kan şekerinin düzenlenebilmesi için yemek öncesinde
İnsülin enjeksiyonları yapılması
gerekir. Tip 2 diyabet ise genellikle
35 yaşından sonra görülür ve ağızdan kullanılan ilaçlar ile tedavi edilir. Bazı hastalar da insülin enjeksi58 edaktüel eylül•ekim 2015
yonları tedaviye ilave edilebilir.
Diyetin düzenlenmesi tüm şeker
hastalarında çok önemlidir.
Diabetik retinopati, şeker hastalığının (Diabetes Mellitus) yıllar içerisinde gözdeki küçük kan damarlarını etkilemesi ile oluşur. Damar yapılarının bozulması sonucu; damar
genişlemeleri, ödem, kanamalar ,
anormal yeni damar oluşumları gibi
çeşitli retina patolojileri ortaya çıkar.
Diabetik retinopati tedavi edilmediğinde körlük ile sonuçlanır.
Başlangıçta küçük damar genişlemeleri ile başlayan diabetik retinopatide temelde iki sebep ile görme aza-
lır. Birincisi damar yapısının bozulması ile oluşan ödem ikincisi ise
anormal yeni damarlara bağlı olarak
gelişen kanamalardır. Tedavi edilmeyen hastalarda anormal damarlardan oluşan ve retina yüzeyini kaplayan zarlar retina dekolmanına yol
açarak ciddi ve bazen geri dönüşümsüz görme kayıplarına neden
olurlar.
Diabetik Retinopati
engellenebilir mi?
Tanıda kullanılan
testler nelerdir?
Kan şekeri düzeyinin çok sıkı kontrolü diabetik retinopati oluşumunu
engelleyebilir. Hafif diabetik retinopatisi olan kişilerde ise diabetik retinopatinin ilerlemesi yavaşlatılabilir.
Hipertansiyon, kollesterol ve kilo
sorunları kontrol altına alınmalıdır.
Sigara içiliyorsa bırakılmalıdır.
FFA
Retina damar yapısının değerlendirilmesi amacı florosein adı verilen
özel bir boyanın venöz damar yoluyla verilmesi sonrası fundus fotograflarının çekilmesi ile yapılan tetkiktir.
Göz doktorunuzun muayenesi sonucu diabetik retinopati saptanmamış
ise yılda bir kontrolünüz yeterlidir.
Şeker hastalığı olmasına rağmen diabetik retinopati gelişmeyen hastalar
olduğu gibi şeker hastalığı tanısı
sırasında ciddi, hatta geri dönüşümsüz diabetik retinopati bulguları
olan hastalar da vardır.
Görmesi çok iyi olan hastalarda da
muayene sırasında ciddi Diabetik
retinopati bulguları saptanabilir. Bu
nedenle özellikle tip 2 şeker hastalığı (Tip 2 Diabet) tanısı almış her
hasta göz muayenesi olmalıdır. Yeni
Retina muayenesini takiben gerekli
durumlarda doktorunuz tarafından
yapılması istenebilir. Retina hastalıklarının tanısının konulması ve tedavi
planının yapılmasında çok önemlidir. Floresein radyoaktif bir madde
değildir.
OCT
Retina katmanlarının ve kalınlığının
kesitler halinde değerlendirilmesini
sağlayan bir testtir. Kolay tekrarlanabilir. İlaç kullanılmaz. Radyasyon
içermez. Yan etkisi yoktur.
Hastalıkların tanısında ve tedaviye
alınan yanıtların değerlendirilmesinde çok önemlidir.
Nasıl tedavi ediyoruz?
Takip: Hafif diabetik retinopatiniz
var ise iyi kan şekeri kontrolü, risk
faktörlerinin ortadan kaldırılması ve
doktorunuzun uygun gördüğü muayene aralıkları ile takibiniz yeterlidir.
HbA1c, kan şekerinin nasıl gittiğini
gösteren en önemli testtir. Her 3
ayda bir yapılmalıdır.
Lazer tedavisi: Diabetik maküler
ödem veya yeni damar oluşumları
(proliferatif diabetik retinopati) saptanmış ise lazer tedavisi temel tedavi
yöntemidir. Genellikle görmenin
daha da kötüleşmesini önlemek ve
var olan görmeyi korumak amacıyla
yapılır. Azalmış görmeyi düzeltmez.
Bazı hastalarda bir miktar görme
artışı sağlayabilir. Arzu edilen göz içi
kanaması olmadan yapılmasıdır.
Çünkü göz içi kanaması fazla ise
yapılamayabilir. Bu durumda doktorunuz sizin için en uygun tedavi
yöntemini belirleyecektir.
Göz içi ilaç uygulamaları: Ödem
ve/veya yeni damar oluşumlarının
geriletilmesi amacı ile göz içine ilaç
enjeksiyonları yapılabilir.
Vitrektomi ameliyatı: Vitreus içine
kanaması olan veya zarlara bağlı
retina dekolmanı gelişmiş hastalarda
görme artışı sağlamak veya kötüye
gidişi durdurmak amacı ile uygulanır. Bu ameliyat ile 1mm den ince
cerrahi aletler kullanılarak göz içi
kanamalar temizlenir, ağ tabakayı
(retina) çekmiş veya kaldırmış olan
zar oluşumları alınır. Böylece retinanın normal anatomik yapısına
kavuşması hedeflenir.
Retina yırtığı ve retina
dekolmanı nedir?
tanı konan tip 2 şeker hastalarında
diabetik retinopati görülme oranı
%15-20 dir.
Hatta bazı şeker hastalarının tanısı
göz muayenesi sırasında tesadüfen
diabetik retinopati bulgularının
görülmesiyle konulmaktadır.
USG
Göz kapaklarına ultrason probunun
değdirilmesi ile yapılır.
Retinanın; kornea, lens ve vitreus
bulanıklıkları gibi sebeplerle değerlendirilemediği durumlarda kullanılır.
Göz küresi vitreus adı verilen jel
kıvamında bir sıvı ile doludur. Yaşla
beraber göz küresini dolduran bu jel
kıvamındaki vitreus sıvısı büzüşür
ve yaslanmış olarak durduğu retina
tabakasından ayrılmaya başlar. Bu
duruma arka vitreus dekolmanı
denilir ve çoğu kişide yaşa bağlı oluşan normal bir süreçtir. Travma gibi
bazı durumlarda daha erken yaşlarda da başlayabilir. Arka vitreus
dekolmanının oluşmaya başlaması
ile hastalar ışık çakmaları hissedebi2015 eylül•ekim edaktüel 59
edaktüel sağlık
lirler. Işık çakmaları vitreusun arka
yüzeyinin retinadan ayrılması sürecinde retina üzerindeki yarattığı
çekintiler nedeniyle oluşmaktadır.
Çoğu hastada 1-2 ay kadar süren
ışık çakmaları arka vitreus dekolmanının tamamlanması ile son bulur.
Bazı hastalarda ise bu çekintiler retina yırtığına veya göz içi kanamalara
yol açar ve kurum yağması şeklinde
çok sayıda siyah nokta uçuşmaları
kendini belli eder. Işık çakmasını
takiben veya ışık çakması olmaksızın siyah noktaların uçuşmaya başlaması retina yırtığının veya retina
deliklerinin en önemli belirtisidir.
Işık çakmalarının başlaması özellikle
de uçuşmaların fark edilmesi ile
yapılacak göz muayeneleri olası göz
içi kanaması ve/veya retina yırtığının
saptaptanabilmesi açısından çok
önemlidir.
Bu muayenelerde retina yırtığı saptanır ve zamanında lazer tedavisi
yapılırsa retina dekolmanı oluşması
engellenebilir. Bu nedenle ışık çakması ve siyah nokta uçuşmaları hisseden her hasta vakit kaybetmeden
göz doktoruna başvurmalı ve detaylı
retina muayeneleri yapılmalıdır.
Lazer tedavisi poliklinik şartların da
uygulanabilen oldukça etkili bir
tedavi yöntemidir. Göz bebeklerinin
muayene sırasında olduğu gibi göz
damlaları ile büyütülmesinden sonra
özel mercekler ve lazer cihazı kullanılarak uygulanır. Bazı hastalar tedavi sırasında hafif batma tarzında ağrı
hissedebilirler. Ancak genellikle
60 edaktüel eylül•ekim 2015
kolay tolöre edilir. Lazerin yırtık
etrafını yapıştırma etkisi hemen başlar ve onbeş günde en yüksek seviyeye ulaşır. Bu nedenle lazer sonrası
takipler çok önemlidir.
Retina dekolmanı, retina yırtık ve
deliklerine bağlı olarak retina tabakasının altındaki dokulardan ayrılmasıdır. Retina dekolmanı görme
fonksiyonunun kaybına yolaçar.
Özellikle sarı noktanın da tutulduğu
durumlarda görme çok azalır.
Yüksek miyop kişilerde ve travmaya
maruz kalmış gözlerde görülme sıklığı daha fazladır.
Arka vitreus dekolmanı sorunsuz
şekilde tamamlandığında geriye bir
kaç tane siyah nokta veya halka tarzında uçuşmanın kalması normaldir
ve retina yırtığı olduğunu göstermez
ancak bu uçuşmaların normal mi
retina yırtığına mı bağlı olduğu
ancak muayene sonucunda belirlenebilir.
Retina dekolmanının
tedavisi nedir?
Arka vitreus dekolmanının, retina
yırtığına ve göz içi kanamalara yol
açmadığı sürece tedavi edilmesine
gerek yoktur. Retina dekolmanı ise
tedavi edilmediği taktirde körlük ile
sonuçlanır.
Retina dekolmanının tedavisi cerrahidir. Retina dekolmanının durumuna ve doktorunuzun uygun göreceği
yönteme göre iki şekilde yapılabilir.
Birinci yöntem göz dışından geçirilecek silikon bantlar ile göze çökertme
uygulanarak lazer veya krio tedavisi
yapılmasıdır. Diğer yöntem ise yüksek teknoloji cihazların kullanıldığı
vitrektomi cerrahisidir. Bu yöntemde vitrektomi yapılıp retina dekolmanı yatıştırıldıktan sonra lazer
uygulaması yapılır ve göz içerisine
gaz veya silikon yağı konulur. Gaz
konulan hastalar, gazın tamamiyle
emilmesine dek yüksek irtifaya çıkmamalı, uçak yolculuğu yapmamalıdırlar. Silikon yağı konulduğu takdirde genellikle 2-3 ay içerisinde
geri alınır. Gaz veya silikon konulan
hastaların yüz aşağı pozisyonda 15
gün süreyle yatmaları gerekir.
Makula deliği (maküler
hol) nedir?
Maküla, keskin ve net görmemizi
sağlayan retinanın ortasında bulunan bölümdür. Bu bölgeninde ortasında fovea (sarı nokta) denilen
1mm den küçük bir alan vardır ve
esas olarak net görüş bu alan ile sağlanır. Fovea da oluşan retina deliklerine maküler hol adı verilir. Bu hassas noktada oluşan delikler merkezi
görmenin bozulmasına yol açar.
Diğer retina tırtık ve deliklerinde
lazer tedavisi yapılabilirken maküla
deliği hastalarında tek tedavi yöntemi vitrektomi cerrahisidir. Özellikle
yeni oluşmuş deliklerde ve hastalığın erken evrelerinde tedavi başarısı
oldukça yüksektir ve görme artışı
sağlanabilir. Vitrektomi cerrahisi ile
göz içine gaz konulur. Hastaların
3-4 gün yüz aşağı pozisyonda yatmaları gereklidir.
eczanede alışveriş
AVENT
GÖĞÜS UCU ÇIKARTICI
109,90 TL
Cerrahi değildir, nazik vakum kullanır.
Birkaç haftalık sürekli kullanım sonunda, göğüs ucu dik
duracaktır. Hamile kalmadan önce kullanılması daha
idealdir. Yine de, kalıcı düzeltme sağlamak için
hamileliğin ilk altı ayında da kullanabilirsiniz. Doğuştan
olmayan, yakın zamanda meydana gelen göğüs ucu
dönmesi, Niplette kullanılmadan önce bir doktor
tarafından muayene edilmelidir. Hamileliğin son üç
ayında kullanılması önerilmez.
NUTRIBABY
MULTİVİTAMİN ŞURUP
18 TL
AVENT
Nutribaby Multivitamin Şurup, Food and
Nutrition Board, Institude of Medicine,
National Academies’in önerdiği vitamin
mineral içeriğine sahiptir.
Doğala Özdeş Portakal Aroması içerir.
Nutribaby Multivitamin Şurup’un tadı
çocukların koku ve hassasiyeti
düşünülerek özel olarak geliştirilmiştir.
Nutribaby Multivitamin şurup çoklu
vitamin ve minerali bir arada içeren çocuk
gelişim şurubudur.
BİBERON 125 ml
27,50 TL
Avent çok kulanımlı beslenme biberonu
hava yutmayı engelleyen ve gaz sancısı
riskini azaltan anne memesine yakın
benzersiz bir Avent biberon emziği ile
kullanılır. Yeni Doğan biberon emziği ile
alacağınız bu biberonun emziğini bebeğiniz
büyüdükçe ayına uygun olarak değiştirebilir
ya da bardak haline getirebilirsiniz. Avent
biberonları geniş ağız yapısı sayesinde
kavanoz olarak kullanabilir, bebeğinizi bu
sayede kaşıkla da besleyebilirsiniz.
BIOBABY
BEBEK SABUNU
14 TL
Biobaby Bebek Sabunu hassas bebek cildi için
bakım ve temizlik sağlar. Alman Papatyası
içeren formülü ile cildi rahatlamasına ve
tahrişin azaltılmasına yardımcı olur. Saf
Zeytinyağından elde edilen Biobaby Bebek
Sabunu cildi nemlendirme ve besleme
özelliğine sahiptir.
• Organik zeytinyağı içerir.
• Paraben, ftalat ve fenoksietanol içermez.
• Boya ve parfüm alerjenleri içermez.
BURT'S BEES
BESLEYİCİ BEBEK YAĞI
SEBAMED
BEBEK BANYO KÖPÜĞÜ
47 TL
Bebeğin narin cildini temizlerken, cildin direncini de
artırır. 5.5 pH değeri ile asit manto gelişimini
desteklediği klinik olarak kanıtlanmıştır. Nitro-misk
bileşikler, formaldehit, nitrozaminler, diyakson
içermez. Renklendirici içermez. Paraben içermez.
62 edaktüel eylül•ekim 2015
64,50 TL
Kayısı ve Üzüm Çekirdeği Yağları
içeren özel formülü ile bebeğinizin
hassas cildini nazikçe
nemlendirmeye, yumuşatmaya ve
pürüzsüzleştirmeye yardımcı olur.
Pediatristler tarafından test
edilmiştir. Hipoalerjeniktir.
edaktüel gündem
2000 yıllık geçmişiyle
Bağbozumu Şenlikleri
• Handan Korhan •
Anadolu’da bağbozumu şenliklerinin uzun bir geçmişi var. Her
tarihsel dönemin kültürü belli
katkılarda bulunarak bu geleneği yaşatmış, günümüzde de eski
Anadolu inançlarının İslam
inançlarıyla kaynaştığı yeni bir
yapı ortaya çıkmış. Günümüzde
bağlar genellikle ekim sonuyla
kasım başında bozulur.
Bağbozumunda bir tür imece
yapılır, bağ sahibi konu komşuyu üzüm kesmeye davet eder.
Herkes ellerinde bağ bıçakları,
kollarında selelerle bir kütüğün
başına geçer ve üzüm kesmeye
başlar. Önce sergilik, sonra pekmezlik üzümler toplanır.
Böylece bağbozumu başlamış
olur. Bu sırada koyun keçi gibi
hayvanlar kesilir ve yemekler
yenir. Üzümler küfelere, sepetlere doldurulup taşınır. Çuvallara
alınan üzümler çiğnenir, bu iş
havuz ya da ağaç gövdelerinden
oyulmuş oyuklarda yapılır.
Bağbozumu
tanrısı Dionysos'a
dayanan kutlama
Şıra ve pekmez yapımı sırasında,
evde ya da bağda geceleri pek64 edaktüel eylül•ekim 2015
mez ocağının ışığında gençler
halay çeker, türkü söyler.
Bağbozumunda emeği geçen
her gence armağanlar verilir,
evlere üzüm gönderilir.
Karşılıklı rıza ve hoşnutlukla
yapılan yardımlaşma, şenlik,
oyun ve türkülerle süslenir.
Bağın sağılması demek olan
bağbozumuyla ve bağbozumunda yapılan “kencer” denen et
bayramıyla bir tür bayram kutlanmış olur. Türkiye’de Manisa,
Urla, Bozcaada, Ürgüp gibi pek
çok yerde Bağbozumu
Şenlikleri yaygınlık kazanmış
durumda. Farklı tarihlerde kutlanan şenlikler birçok misafire
ev sahipliği yapıyor. Yunanlıların
şarap ve bağbozumu tanrısı
Dionysos'a dayanan kutlama
2000 yıldan fazla bir geçmişe
sahip.
Üzüme balın,
zeytine yağın
düştüğü gün
Üzüme ve incire balın, zeytine
yağın düştüğü gün olarak kabul
edilen 14 Ağustos günü çok
uzun yıllardan bu yana Urla
Geleneksel Bağbozumu Şenliği
Bağda üzümlerin toplanması sırasında
yapılan törensel eğlentiler bağbozumu
şenlikleri olarak anılıyor. 2000 yıldan
fazla bir geçmişi olan bağbozumu
Türkiye’de Manisa, Urla, Bozcaada,
Ürgüp gibi pek çok yerde yaygınlık
kazanmış durumda.
olarak kutlanıyor. Urla’da bağ,
yalnızca üzüm yetiştiriciliği
değil aynı zamanda tüm tarımsal alanları kapsayan tarlaları
tanımlar. Geçmişten bugüne
tarlalar bağ adı ile anılır ve
tarımsal ürünlerin hasadı
Bağbozumu olarak adlandırılır.
Halkın yaz boyunca tarlalarda
yetiştirdiği ürünlerini hasat ettiği, yılın en verimli günlerinin
yaşandığı Ağustos ayının 14’ü
ilçe merkezinde ve deniz kıyılarında yapılan kutlamalarla gelenekselleşerek şenliğe dönüşür.
Her yıl kapsamı ve katılımcılarının arttırılması için Urla
Belediyesi, pek çok kurum ve
sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içinde çalışıyor. Urla, iklimi
ve toprağıyla bağcılığa oldukça
elverişli bir yer. Fakat mübadele
sonrasında ne yazık ki Urla’daki
üzüm geçmişini kaybetmeye
başladığından, unutulmuş bağcılık kültürünü yeniden canlandırmak için ürün yarışmalarıyla
desteklemek, yöreye özgü
yemekleri, yemek yarışmalarıyla
güncel tutmak için Bağbozumu
festivali oldukça iyi bir fırsat üreticinin gönlünde.
Ürgüp Bağ
Bozumu Festivali
Ürgüp Bağ Bozumu Festivali 43
yıldır Kaymakamlık, Belediye,
sivil toplum kuruluşları, turizmciler, çiftçiler tarafından yapılan,
Ürgüp'ün en önemli özelliklerinden Ürgüp üzümünün ve
üzüme bağlı pekmez gibi yan
ürünlerinin daha fazla tanıtımı-
nın yapılmasının amaçlandığı
kültürel bir festival. Festival kapsamında tonlarca üzüm dağıtımı
yapılır. Şifa kaynağı olan ve toprak yapısı ve iklimi nedeniyle
sadece Ürgüp'te yetişen üzüm,
festivalin başladığı ilk günden
itibaren misafirlere ikram edilir.
Festival ilk gün kortej yürüyüşü
ile başlar, kortej Mehteran
Bölüğü'nün marşları eşliğinde
Vali, Kaymakam, Milletvekilleri,
Belediye Başkanları ve halkın
katılımıyla Ürgüp'ün çarşısında
kısa bir turu kapsar. Ürgüp
Cumhuriyet Meydanı'nda son
bulan kortej yürüyüşünün
ardından yöresel halk oyunları
ile protokol konuşmaları, üzüm
ikramları, mehteran gösterileri
devam eder. Festivalin ilk gününün akşamında Türkiye'nin
önde gelen sanatçılarının yer
aldığı konser onbinlerin katılımıyla düzenlenir. Festivalin
ikinci günü Ürgüp Üç Güzeller
Peribacaları - Çatalkaya mevkiinde üzüm bağlarının arasında
gerçekleştirilir. Bu kapsamda
üzüm güzeli seçilir, en güzel
üzüm yarışması, gözleri bağlı
üzüm yeme yarışması gibi renkli
görüntülere sahne olur.
Devamında pekmez kaynatılır.
Bozcaada
Bağbozumu
Festivali
Bundan 16 yıl önce Belediye
Başkanlığı tarafından düzenlenmeye başlayan ve Şarap
Fabrikaları ile Bozcaada
Kaymakamlığı son yılında da
BOZTİD’in katkılarıyla gerçekleştirilen Geleneksel Festival
eylül ayının ilk haftasında başlıyor ve 3 gün sürüyor. Adalı
şarap üreticilerinin kendi bağlarında düzenledikleri bağbozumu ile başlayan festivalde, tüm
misafirler traktörlerle Jandarma
önünden alınarak bağlara gidiliyor. Yapılan bağbozumu ile traktörlerle eşek ve at arabalarıyla,
davul zurna eşliğinde jandarma
önünden Cumhuriyet
Meydanı'na geliniyor. Toplanan
üzümler küfelerle temsili olarak
meydana indiriliyor ve eğlence
orada da devam ettikten sonra
açılış töreni ile festival resmi olarak başlıyor. 3 gün süren festivalde resim sergileri, üzüm
yarışmaları, tavla, futbol turnuvaları, çeşitli paneller ve tiyatro
gösterileri yer alıyor. Festival
akşamları ise kale içerisinde birbirinden değerli sanatçı ve
orkestralarının müzik ziyafetiyle
devam ediyor.
Arapgir
Bağbozumu
Şenlikleri
Arapgir Bağbozumu Şenlikleri
ilk defa 1970 yılında düzenlenmeye başlandı. O tarihten
bugüne kadar yapılan
Geleneksel Arapgir Bağbozumu
Şenlikleri bazı yıllar çeşitli
sebeplerle yapılamamış olmasına rağmen son yıllarda düzenli
olarak yapılıyor. Şenlikler Eylül
ayının ikinci cumasına rastlayan
tarihte düzenleniyor. Şenliklerin
yapılmasının temel amacı ilçeyi
daha iyi tanıtmak ve ilçeye canlılık kazandırmak. Bunun dışında ilçenin kültürel özelliklerini
ön plana çıkarmak ve gelecek
kuşaklara aktarmak, ilçe ekonomisine katkı sağlamak, hepsinden önemlisi ve temel amacı da
meşhur siyah üzümü yurt genelinde tanıtmak ve üzümcülüğün
gelişmesine öncülük etmek.
Şenlikler sadece tanıtım ve
yarışmadan ibaret olmayıp,
program çerçevesinde birçok
etkinliklere de yer veriliyor.
Şenlikler İlçe Kaymakamı ve
Belediye Başkanı’nın başkanlığında düzenlenen bir Tertip
Komitesi tarafından organize
ediliyor.
Şenlikler
bünyesinde
yapılan
etkinlikler;
Üzüm teşfik yarışmasıyla bölgeye özgü Aşık Beyazı adıyla bili2015 eylül•ekim edaktüel 65
edaktüel gündem
Bağbozumu,
karşılıklı rıza ve
hoşnutlukla yapılan
yardımlaşma,
şenlik, oyun ve
türkülerle süslenir
nen beyaz üzüm ve köhnü adıyla bilinen siyah üzüm kategorilerinde yapılıyor. Yarışmaya
katılmak üzere getirilen üzümlerin Bağbozumu şenliklerinin
açılış töreninin yapıldığı esnada
uzman kişilerden oluşturulan
jüri tarafından değerlendirilmesi
yayılıyor. Her iki dalda ilk üç
seçiliyor ve dereceye giren üreticilere tertip komitesince alınan
karar gereği para ödülü, plaket
veriliyor. Bunun yanı sıra çeşitli
ödüllerde diğer kurum kuruluş
ve işadamlarınca veriliyor.
Ayrıca yarışmaya katılıp da
dereceye giremeyen diğer bütün
üreticilere de çeşitli ödüller veriliyor. Sünnet Şöleni ise şenlikler
bünyesinde ilçe merkezi ve köylerden tespit edilen muhtaç ailelerden yaklaşık 40 – 50 kadar
çocuk sünnet ettiriliyor.
Etkinlikler kapsamında yer alan
özel eğlence gecesi ile
Bağbozumu Şenlikleri birbirini
tamamlamaktadır. Eğlence
gecesini tertipleyerek ilçe halkına yılda bir kez de olsa canlı
konser izleme imkanı sağlanıyor. Yaklaşık 10 bin kişinin izlediği gecede, parodiler, mahalli
sanatçılar, folklor ekibi, TRT
mensubu sanatçılar ile ülkemizin birçok ünlü sanatçıları
eğlence gecesine renk katıyor.
66 edaktüel eylül•ekim 2015
Manisa
Bağbozumu
Şenlikleri
Türkiye kuru üzüm üretiminin
%80’ini karşılayan, Dünya kuru
üzüm ticaretine % 25 oranında
kuru üzüm ihraç ederek ülkemize döviz kazandıran Manisa
Bağcıları ve Sanayicileri önemli
tarım sektörünün temsilcileri.
Bağcılık kültürünün yaşatılarak
yeni nesillere ve turistlere tanıtılmasını sağlayacak bağbozumu
etkinliklerinin çok taraflı işbirliği ile planlanması ve uygulanması kültürün devamlılığı ve ilin
ekonomisi açısından önem arz
ediyor. Geçmiş yıllarda neler
yapıldığı araştırıldığında
Osmanlı İmparatorluğu’nda
üzüm hasadının düzenlenen
eğlencelerle kutlanması yaygın
bir gelenek olarak görülüyor.
Ekonomide önemli bir yeri olan
bağcılığı teşvik etmek amacıyla
ilk organizasyon Üzüm Bayramı
adıyla 22 Ağustos 1937’de gerçekleştirilmiş, ancak II. Dünya
Savaşı ve ekonomik sebeplerle
uzun yıllar tekrarlanamamış.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bir
Manisa seyahati sırasında
“Burada da bir bağcılık enstitüsü
kurulması lazım” sözleriyle
dönemin yöneticileri, daha
önce İzmir’de kurulan Garbi
Anadolu Bağcılık Enstitüsü
benzeri çalışmalar başlatılmış,
Bağcılık Araştırma Enstitüsü
kurulmuş. İki kez 60’lı yıllarda
kutlanan şenlikler, 1963 yılında
ülke çapında ilk defa Manisa’da
Türkiye Bağcılık ve Şarapçılık
Sergisi'nin beyaz fil binasının
zemin katında düzenlendiği
görülüyor. 1984 yılından itibaren yaş ve kuru üzüm yarışmaları, konferans ve konserlerinin
yer aldığı bir programla Eylül ayı
başlarında kutlanmaya başlanan
şenlikler sonraki yıllarda
Manisa’nın Kurtuluş Günü olan
8 Eylül’ü de içine alacak şekilde
hazırlanan bir programla kutlanmış. Ancak son yıllarda sadece
yaş ve kuru üzüm yarışmalarının düzenlendiği bir etkinliğe
dönüşmüş. Bağbozumu gününde çok farklı etkinlikler yapılıyor. Seçilen bir köydeki bağda
çiftçiler, şehirden sivil toplum
kuruluşları ve halkın da olduğu
bir ortamda Manisa’dan hareket
edecek bir konvoy ile bağda
hasadın törenle başlatılması,
pekmez kazanlarında üzümlerin
kaynatılması, pestil ve diğer
ürünlerin orada yapılması ve
ikram edilmesi, bu ürünleri
veren bağa ve çiftçiye şükran
plaketi veriliyor.
edaktüel gezi
Bermuda
Şeytan
Üçgeni'nin
sırlarına
bilimsel
çözüm
• Özgün Alkım Serin •
Bermuda Üçgeni, Atlantik Okyanusu’nun
500 bin mil karelik bir alanını içine alan,
Amerika’nın Atlantik Okyanusu’na doğru
açılan güneydoğu sahillerinde yer alan,
Miami, Bermuda ve Porto Rico sınırları içerisinde kalan üçgen şeklinde bir alan.
Okyanusun bu kısmında yüzlerce gemi ve
uçak enkazı bulunuyor. Son 100 sene içerisinde batan gemi, düşen uçak ve kaybolan
insan sayısı ise binlerle ifade ediliyor.
Bu bölgede suyun altında çok büyük manyetik maden kaynaklarının yer aldığı ve bu
nedenle uçakların bu yoğun manyetik
çekimden etkilendiği, elektronik sistemlerinin bozulduğu, buna bağlı olarak da düştükleri söyleniyordu. Fakat diğer taraftan biraz
düşünecek olursak, eğer böyle bir şey olsaydı gemiler niye batıyor? Yoksa gerçekten de
söylenildiği gibi bir gemiyi bile çekip yutabilecek kadar kuvvetli mi bu manyetik alan?
Şüphesiz ki hayır. Eğer mıknatıs etkisi olsa
ve zıt kutuplar prensibiyle gemi çekilse bile,
su yüzünde duran bir gemiyi batıracak kadar
güçlü olması imkansız. Ayrıca o bölgede
yapılan ölçümler normalin üstünde manyetik alan olmadığını defalarca kanıtladı.
Doğalgaz mı?
Bölgedeki asıl şüphe uyandıran şey ise
insanların “denizde beyaz bir su oluşuyor”
68 edaktüel eylül•ekim 2015
Bu bölgede, bugüne dek kaybolan
gemiler, uçaklar ve insanların sayısı
tam olarak bilinemiyor. Bu yüzden bu
alan uzun yıllar boyunca lanetli yer,
şeytanın üçgeni gibi isimlerle anılıyor.
şeklinde ifade ettikleri sıra dışı olaylardı.
Bunun üzerine robot kameralı su araçlarıyla
yapılan dalışlar sonucunda suyun tabanının
bembeyaz bir örtüyle kaplı olduğu görüldü,
batan gemi ve uçak enkazlarının tamamı
bulundu. Şu an en kuvvetli ihtimal olarak
ortaya atılan güncel bilgiye göre, bu tabaka
denizin dibinde yer alan büyük doğalgaz
kaynağından çıkan gazların suyun altında
yüksek basınç ve düşük sıcaklığın etkisiyle
katılaşıp beyaz hidrat parçacıkları haline gelmesi şeklinde açıklanıyor. Bu bölgeden aynı
zamanda Gulf Stream adı verilen bir sıcak su
akıntısı geçiyor. Suyun tabanındaki hidrat
parçacıkları sıcak su akıntısıyla karşılaştıklarında eriyip su yüzüne doğru çıkıyor ve bu
durum binlerce metreküp doğalgazın suya
karışmasına, suyun yoğunluğunun azalmasına neden oluyor. O esnada bölgeden geçen
bir gemi varsa, yoğunluğun azalmasından
dolayı suyun kaldırma kuvveti gemiyi taşıyamaz oluyor ve gemi batıyor. Sıcak su akıntısıyla beraber hidritlerin erimesi işlemi sona
erdiğinde ise su yüzünde oluşan bu beyaz
tabaka da yok oluyor ve gemi sanki az önce
orada değilmiş gibi tamamen gözden kayboluyor.
Aynı şekilde su yüzeyinden havaya dağılan
gazlar, atmosferdeki havadan bile daha az
yoğunluğa sahipler ve bu yüzden yani
yoğunluk farkından dolayı uçaklar hava tarafından yeterli sürtünmeyi sağlayamayıp irtifa
kaybediyorlar; doğalgaz moleküllerinin
havadaki oksijeni tutmasından dolayı uçağın
motorları yanma için gerekli oksijeni alamayıp duruyorlar.
Birkaç saat içinde
altı uçak kayboldu
Şeytan üçgeninde kaybolarak en fazla ünlenen uçaklar “Flight 19″ idi. Oysa aynı
zamanda çok sayıda uçak kaybolmuştu.
Bunlar İkinci Dünya Savaşı’nda Amerikan
donanmasına ait bombardıman uçaklarıydı.
Grumman IBM Florida Avenger tipindeki
beş uçak, 5 Aralık 1945 tarihinde saat 14.00
civarında Florida’daki Fort Lauderdale
donanma üssünden ayrıldıktan sonra
Bermuda Şeytan Üçgeni’nde birden bire
yok oldular. Flight 19’dan son haber alındığında büyük bir deniz uçağı arama çalışmaları için yola çıkmıştı ve beş bombardıman
uçağının tahmini yerine vardıklarında alınan
sinyal bir müddet sonra aniden yok oldu.
Aynı gün birkaç saat içinde altı uçağın kaybolmasından sonra tarihin en büyük arama
çalışması başladı. Fakat uçaklara ait tek bir
parça bile bulunamadı.
Bermuda Üçgeni’nin sırrı çözülmüş fakat
her şeyi henüz tam olarak bilinemiyor.
İleriki yıllarda “Bermuda Şeytan Üçgeni”
olarak bilinen bölgede, halen yapılmakta
olan araştırmaların ışığında tüm bu bilinmezliklerin ortaya çıkacağını umuyoruz...
edaktüel spor
Canlı ile yapılan
tek spor dalı: Binicilik
• Utkucan Akkaş •
“Bazen Nil’i
box’ta, atıyla
yan yana uyurken
buluyoruz”
Asil spor denildiği zaman akla ilk önce
binicilik gelir. Binicilik çocukluktan
başlayan bir dostluktur.
Atların gözüne bir kez baktığınız, ona bir kez dokunduğunuz
ve onunla yol almaya başladığınız zaman hayatınız değişecek
derler. Atköyü Binicilik Spor
Kulübü’nün lisanslı sporcusu
Nil Hatipoğlu 12 yaşında ve
binicilik sporu yaparak hayatına
anlam katan bir genç.
Büyümüş de
küçülmüş
Nil’in binicilikle olan ilişkisine
geçmeden önce diğer hobilerinden bahsetmekte fayda var.
Alışkanlıkları ve konuşmasıyla
Nil, akıllı ve zeki çocuklar için
söylenen “Büyümüş de küçülmüş” sözünü üstüne tam dikilmiş bir elbise gibi yakıştırıyor.
Oldukça sosyal biri. Binicilik
dışında 4 yaşından bu yana
piyano çalıyor. Ayrıca resim en
büyük hobilerinden biri.
Sinemaya çok düşkün, ailesiyle
birlikte sık sık sezon filmlerini
70 edaktüel eylül•ekim 2015
seviyor. Kendisi de “600 kiloluk
bir atın üzerinde olmak tuhaf
bir heyecan veriyor, atım benim
en iyi dostum, birlikte koşarken
kendimi özgür hissediyorum”
diyor.
izlemek için sinemaya gidiyor.
“Televizyonda belgesel izlemeyi
çok seviyorum, en favori kanallarım Discovery Science,
Animal Planet, Net Geo Wild...
Evde ara ara deneyler yapıyorum” diyor.
“Atımla koşarken
kendimi özgür
hissediyorum”
Binicilik sporu için başlangıç
yaşının uzun antrenmanlar yapmamak kaydıyla 4-5 yaş olabileceği söyleniyor uzmanlar tarafından. Nil ise biniciliğe 8 yaşında, 2012 yılında başlamış.
Biniciliğe olan ilgisi ailesinden
geliyor genç sporcunun. Teyzesi
lisanslı bir binici, onun bu spora
başlaması için çok destek olmuş,
özendirmiş. Nil 8 yaşında deneme için bindiği atın üzerinden
bir daha inmemiş, hala aynı
dostu ile yapıyor sporunu. En
önemlisi binicilik sporunu çok
Binicilik sporunu yapmak isteyenler için ilk kural atları sevmek, onların da duyguları olduğunu unutmamak diyebiliriz.
Attan ürken, onunla diyalog
kuramayan bir insanın bu sporu
yapması neredeyse imkansız.
Binicilik sporu bu yüzden özel.
İki canlı beraber bir sporu gerçekleştiriyorsunuz ve partnerinizin hisleri çok kuvvetli. Bu
yüzden atınızı yavaşça vurarak
okşamalı, onunla konuşmalı,
zaman zaman da ona şeker
vererek küçük jestler yapmalısınız. Ona ne kadar iyi davranırsanız, o da size o kadar uyum gösterecek ve sadık kalacaktır. Nil
bunu çok önceden fark etmiş.
Atıyla arasında çok özel bir bağ
var. Tüm üzüntülerini, sevinçlerini ve heyecanlarını atıyla paylaşıyor. Onunla zaman geçirmeyi seviyor. Nil’in babası “Bazen
Nil’i Atının box’unda, atıyla yan
yana uyurken buluyoruz” derken, Nil şöyle bir ifadede bulunuyor: “Belki birbirimizle konuşamıyoruz ama aramızda çok
özel bir bağ var, birbirimizi anlıyoruz.”
Binicilik sporu
kişiyi
sosyalleştiriyor
Binicilik sporunun kişiyi sosyalleştirdiği, Hippoterapi (atla
zihinsel engelli çocuk tedavisi)
için kullanıldığı biliniyor. Ayrıca
kişiye disiplin ve çalışma motivasyonu da katıyor.
Genç binici 3,5 yıldır hemen
hemen hiç ara vermeden hafta-
nın 6 günü antrenmana gidiyor.
Bu sporun kendisine kattıkları
sayesinde kazandığı disiplinli ve
planlı çalışma alışkanlığı, hayatının her noktasında kendini gösteriyor. Okulunda çok başarılı.
Ailesi “Biniciliğe başlaması okul
konusunda motivasyonunu arttırdı, ayrıca disiplinli ve planlı
çalışması arttı” diyor.
Geniş bir arkadaş çevresi var
Nil’in. Katıldığı müsabakalar
binicilik camiasındaki arkadaş
çevresini oldukça genişletmiş.
Okul arkadaşları ile de çok
yakın ilişkisi var, sık sık görüşüyor ve birlikte vakit geçiriyorlar.
Nil, “Spor beni sosyalleştirdi,
insanlarla daha iyi iletişim kurabiliyorum. Binicilik spor kulübünde de oldukça samimi olduğu arkadaşlarım var” diyor.
“Dolabında kupa
koyacak yer
kalmadı”
Türkiye’de binicilik federasyonu
var ve federasyona bağlı lisanslı
öğrenciler dünyanın dört bir
yanında yarışıyorlar. Nil de
Atköyü Binicilik Spor
Kulübü’nün lisanslı sporcusu.
2014 Ocak ayında lisansını
aldıktan sonra turnuvalara katılmaya başladı, şimdiye kadar
katıldığı turnuvalar arasında
“Türkiye Binicilik Federasyonu
İASK Kaya Baban Kış LigiTeşvik, İASK Kaya Baban Kış
Ligi-Bronz Lig, İstanbul Bölge
Şampiyonası, Türkiye
Şampiyonası ve Cumhuriyet
Kupası” gibi önemli müsabakalar var. Genç binici bu turnuvalardan da eli boş dönmemiş,
“Kaya Baban Bronz Ligi birinciliği, Cumhuriyet Kupası ikinciliği, İstanbul Bölge Şampiyonası
ikinciliği” başarılarından bazıları. Ayrıca pek çok yarışmada
birincilikleri var. Dolabında
kupa koyacağı yeri kalmadığını
söylüyor annesi Gülriz Hanım.
edaktüel hobi
Denizlere yelken açmak
için geç kalmadınız
• Olcay Öner Akyıldız •
Denizcilik Eğitimi Uzmanı
Deniz merakını sürekli bir tutkuya çevirmek
isteyenler için mükemmel bir önerimiz var!
Ufak mavi bir tatile çıkarken aynı zamanda
denize hakim olmayı öğrenmeyi istemez
misiniz? Denizcilik Eğitimi Uzmanı Olcay
Öner Akyıldız bu mavi tutkuyu yaşamanın
profesyonel yollarını sizlerle paylaştı…
Ülkemiz denizciliğinin üç tarafımızın denizlerle çevrili olmasına rağmen yeterli seviyede olduğunu söylemek oldukça güç. Bunun
başlıca sebebi kökenlerimizin kara yaşamına
dayanması olarak bilinse de aslında denizcilik eğitimi konusunda geç kalınması…
Günümüzde gerek üniversiteler gerekse
Denizcilik Müsteşarlığı’nın yetkilendirdiği
liman başkanlıkları ve özel kurslar eğitim
konusunda kısa sürede oldukça fazla yol
almayı başarmış durumdalar. Bilindiği üzere
denizcilik liseleri ve üniversiteler, mesleki
alanda yeterli olan nitelikli kişileri yetiştirerek ülke denizciliğini sektör olarak daha
etkin bir hale getirmektir. Bunun dışında
Denizcilik Müsteşarlığı’nın belirlediği kurslar ve liman başkanlıkları tarafından (ADB)
Amatör Denizcilik Belgesi ve Yat Kaptanlığı
adı altında verilen eğitimler, ülkemizdeki
amatör denizci sayısını çoğaltarak denizci
bir toplum oluşturmayı amaçlamaktadır.
Amatör Denizcilik
Belgesi (ADB)
Önceleri yetkili kurumlar tarafından verilen
(ADB) Amatör Denizcilik Belgesi yeterli
denetimin sağlanamamasından dolayı
bugün sadece müsteşarlığın kendi kontrolü
altında verilmektedir.
Bu belgeye sahip olabilmek için online sistem üzerinden tamamlanan bir eğitim sürecinden geçilir. Bu eğitimde, her bir konu
72 edaktüel eylül•ekim 2015
başarılı bir şekilde tamamlamadan sonraki
konuya geçilmesi mümkün değildir.
Örneğin seyir dersinin sonunda uygulanan
bu konuya ilişkin sınav ortalamanın üzerinde bitirildiği takdirde bir sonraki konu olan
ilk yardım dersi eğitimine başlanabilmektedir.
Bu eğitimin sonucunda alınan randevu ile
aday kendine en yakın olan yetkili sınav
merkezini, sınav gününü ve saatini belirleyip
online ortamda sınava girilebilmektedir. Bu
sınav, adaylar tüm derslerin konularından
sorumludur.
Amatör Denizcilik Belgesi, bir teknenin sevk
ve idaresini ticari olarak yürütme yetkisi ve
yolcu taşıma ve belirli bir ücret karşılığında
bir teknenin kaptanlığını yapma yetkisi vermemektedir.
Yat Kaptanlığı Belgesi
Yat Kaptanlığı Belgesi, profesyonel statüde
bir belge olup yetkili eğitim kurumları tara-
fından verilmektedir. Belirlenmiş denizcilik
eğitimi kurslarından birisine kayıt yaptırarak
Yat Kaptanlığı ehliyetinin sorumlu tutulduğu derslere katılmak suretiyle eğitimi
tamamlanır. Bu eğitim sürecinin sonunda
kayıtlı olunan kurs tarafından kurs bitirme
sınavına tabi tutularak kurs bitirme belgesine sahip olunur. Bu belge ile sınav randevusu alınarak yetkili sınav merkezinde girilen
sınavın sonucunda Yat Kaptanlığı Belgesi
almaya hak kazanılır.
Yat Kaptanlığı Belgesi, (ADB) Amatör
Denizcilik Belgesinin sağlamış olduğu tüm
yetkilerin haricinde ticari olarak çalışma yetkisi de vermektedir. Fakat bu belge, yanında
çeşitli sertifikalar ile donatılmış durumda
olmalıdır.
Bahsetmiş olduğumuz Yat Kaptanlığı
Belgesi eğitimi kapsamında herhangi bir
uygulamalı eğitim verilmemekte olup derslerin tümü teorik olarak dersliklerde işlenmektedir. Bu eğitim sistemi kişiler üzerinde
ciddi sıkıntılar yaratmakta olup sadece belge
sahibi olmuş ama denize hiç çıkmamış kişiler bu kurslardan mezun edilmektedir.
Dolayısıyla bu belgeye sahip olan ve herhangi bir deniz tecrübesi olmayan kişiler
ayrıca deniz üzerinde uygulamalı eğitim
görmek zorunda kalmaktadır.
Yelken
Yelken ne yazık ki bu eğitim sürecinin içerisinde yer almamaktadır. Denizciliğin temelini oluşturan yelkencilik az teori, çok uygulama ile en iyi ve en kolay şekilde öğrenilmektedir. Genel olarak bakarsak yelkencilik ve
denizcilik birbirinden ayrılmaz iki parçadır.
Yüzdeler üzerinde değerlendirirsek denizcilik yüzde 70 ise geri kalan yelkenciliktir.
Doğru bir denizcilik bilgisi ile donatılmadan
yelkencilik sadece bir hobi olarak yapılabilir.
İşte Sail&Sail Denizcilik ve Yelken Okulu
olarak bu noktada devreye giriyoruz;
Kurumlar tarafından belgelendirilmiş kişilerin eğitimlerini tamamlayarak denizcilik tecrübelerini arttırıyor, denizciliği yelkencilik
ile birleştirerek uyumlu bir şekilde tecrübe
edilmesini sağlıyoruz.
Amacımız; Türkiye’de her zaman eksikliğini
hissettiğimiz amatör denizciliğin, nicelik ve
nitelik olarak gelişmesine katkıda bulunmaktır. Bu amaçla yılın 12 ayı boyunca
denizde olabildiğimiz coğrafyamızda daha
fazla kişinin deniz ve yelkenle tanışabilmesi
için var gücümüzle çalışmaktayız.
Rotalar
Yılın her döneminde eğitimlere devam ediyoruz. 2011 ile 2015 yılları arasında birçok
uzun seyir planlayarak Marmaris – İsrail,
Marmaris – Sharm El Sheik – Marmaris,
Marmaris – İngiltere, Portekiz – Marmaris
seyirlerini kursiyerlerimiz ile birlikte tamamlamış bulunmaktayız.
Bu sezon Gökova Körfezinde eğitimlerimize devam etmekteyiz. Ekim sonuna kadar
devam edecek eğitimlerimizin ardından
Marmaris – İstanbul seyri ile kış sezonunu
İstanbul’da devam ettireceğiz.
Nasıl bir eğitim?
Sail&Sail olarak toplamda 3 haftadan oluşan
bir eğitim çizelgesi izlemekteyiz. Bu üç hafta
2015 eylül•ekim edaktüel 73
edaktüel hobi
sonucunda kursiyerler bir tekneyi kendisi
idare edebilecek duruma gelmektedir.
Kursiyerlerimiz, tamamı denizde geçen bu
eğitim sürecinde gerekli olan tüm teorik
derslerin yanında bu dersleri uygulama fırsatı da bulmaktadır. Öğlen saatine kadar teorik
olarak geçen derslerimiz sonrasında denize
açılarak teorik derslerde işlediğimiz konuları
uygulamaya başlıyoruz.
Bu eğitim formatı kursiyerlerin kendilerini
geliştirmeleri için en etkin yöntemdir. Bu üç
haftanın ardından öncelikle tarafımızdan
yeterli görülen ve kendini yeterli hisseden
kursiyerlerimize başlangıç seviyesine uygun
bir tekne kiralayarak bizim eğitimde olduğumuz bir hafta bizimle birlikte aynı rotada
seyir yapıp kendi teknesini kullanarak tecrübe edinmektedir.
manevra yapmak) antrenmanları.
n Camadan vurma (Rüzgar şiddetine göre
yelkenleri küçültme) antrenmanı
n Denizlerde temizliğin önemi ve çevreye
olan etkisi
İkinci hafta
Bu eğitim haftası boyunca her şey deniz
sever arkadaşlarımız tarafından yapılmaktaBu eğitim haftası başlangıç seviyesi olarak
dır. Biz sadece gözcü olarak teknede bulunadlandırılmaktadır.
maktayız. Eğitimin başlangıç konusu, denizde güvenn Teknenin hazırlanıp marinadan çıkarıllik ve güvenlik ekipmanlarının kullanımıdır. ması.
n Tekneyi tanıma: Teknenin yapısı, donanı- n Halatların donatılması ve yelkenlerin
mı, ekipman ve kullanım alanları hakkında
basılması.
bilgiler içerir.
n Harita üzerinde navigasyon eğitimi.
n Teknenin hazırlanması (Neta edilmesi):
n İlk gün rotasının belirlenmesi ve buna
Teknenin denize elverişli halde hazırlanmagöre yelken triminin yapılması.
sını içerir.
n Tramola ve kavança antrenmanları.
n Marina: Marina'dan çıkış prosedürünü
n Denize adam düştü manevrası teknikleri.
içerir
n Her gün bir kişi dümende olacak şekilde
n Yelken donanımı: Yelkenin yapısı, donatrim ve dümen tutma antrenmanları.
nımı, halatların donatılması ve tanıtılması
n Tekne ile yanaşma, tekneyi bağlama.
hakkında bilgi içerir.
n Demirleme teknikleri.
n Yelkenlerin basılması: Yelken sarma sistemleri ve çeşitleri, yelken basma (açma)
yöntemleri hakkında uygulamalı eğitimi içeBu hafta açık deniz eğitimi adı altında verilrir.
mektedir ve bu ekip halinde yapılan bir eğin Yelkenle seyir: Yelkenle seyir yönlerini,
tim seyridir.
yelken trimi ve rüzgar bilgisini içerir.
n Teknenin donatılması ve marinadan
n Tramola ve kavança manevra (Rüzgarın
ayrılma.
tekneye geliş yönünü değiştirerek yelkenle
Birinci hafta
Üçüncü hafta
74 edaktüel eylül•ekim 2015
n İlk yardım eğitimi ve güvenlik ekipmanlarının tekrar gözden geçirilmesi.
n Rüzgara göre rotanın belirlenmesi ve
varış zamanının hesaplanması.
n Harita üzerinde rotanın mevkilendirilmesi ve belirli zaman aralıklarında mevkii
tespiti.
n Vardiya sisteminin oluşturulması.
n Gece seyri teknikleri hakkında bilgi verilmesi.
n Açık denizde seyir teknikleri.
n Motor bakımı.
n Vinç bakımı.
n Direğe adam çıkarmak.
n Denizde beslenme.
n Marina giriş prosedürü.
Bu üç haftalık eğitim süreci müsteşarlık tarafından yetkilendirilmiş kursların eğitim
müfredatlarını içermektedir.
Dünya turu
20 Eylül 2014 tarihinde Marmaris’ten başlayan Dünya Turu rotamız halen devam
etmektedir. Şuan Balıkçıl isimli teknemiz
panama kanalı girişinde fırtına mevsiminin
geçmesini beklemektedir. Tüm etaplarımız
yine kursiyerlerimize açık olup Dünya
Turunu, www.balikcil.org adresinden takip
edebilirsiniz.
Denizlerde görüşmek üzere sağlıcakla
kalın…
edaktüel lezzet
Eşsiz bir lezzet yolculuğu:
• Handan Korhan •
S
Sicilya Mutfağı
icilya mutfağı, belki de
Akdeniz’in en renkli mutfaklarından biri. Bunun nedeni de,
adaya değişik zamanlarda hükmetmiş olan kültürlerin buraya kendi
yeme alışkanlıklarını taşımış olmaları. Örneğin Yunanlılar, adalıları taze
balık, siyah ve yeşil zeytin, tuzlu
ricotta peyniri, bal ve şarapla tanıştırmışlar. Araplar ise baharatları, susamı,
anasonu, safranlı pilavı, pirinci, sebze
yemeklerini, şerbeti sofralara taşımışlar. Romalılar tüm bunlara favayı,
kalamar dolmasını, sosisi eklemiş.
Soğuktan gelen Kuzeyliler patatesi
sofraya koymuş, tütsülenmiş ve salamura edilmiş balıkları ada halkına
tanıtmışlar. İspanyollar yeni dünyanın tatlarını, domatesi, patlıcanı mutfağa sokmuşlar. Adalılar tüm bu kültürleri harmanlayıp, yorumlayıp
bugünkü Sicilya mutfağını oluşturmuş. Tarih boyunca süren istilalar
birçok lezzeti ada mutfağına kazandırmış. Örneğin "Arancine" ismi verilen pirinç köftesi bu buluşmayı çok
güzel özetliyor. Malzemesindeki safran ve pirinç Araplardan, et suyu
Fransızlardan, domates
İspanyollardan, peynir de
Yunanlılardan miras.
Ricotta peynirli
Cannola
Yemekler genellikle meze ya da tapas
benzeri soğuktan sıcağa uzanan
küçük atıştırmalıklarla başlıyor.
Sonra sıra makarnalara geliyor.
Kıymalı, kalamarlı, sardalyalı, domates ve patlıcan soslu makarnalarının
lezzeti muhteşem. Ardından da et ve
balık çeşitlerine geçiliyor. Sicilya’da
ne yerseniz yiyin, mutlaka tatlıya yer
ayırın. Ricotta peynirli Cannola
başta olmak üzere adanın çok lezzetli
bademlerini ve fıstıklarını bol bol
kullandıkları tüm tatlıları çok başarılı.
76 edaktüel eylül•ekim 2015
İtalya’nın özerk bir bölgesi olan Sicilya, Akdeniz’in en büyük
adası. Tarih boyunca birçok ulus tarafından İtalya’dan alınmış
ve hüküm süren her ülke kendi kültürüne dair işaretleri adaya
bırakmış. Sicilya mutfağında da pek çok kültürün etkisini
görmek mümkün. Sicilya mutfağının vazgeçilmez ve
deneyimlenmesi şart tatları saymakla bitecek gibi değil...
Sicilya
mutfağının
baş tacı deniz
ürünleri
Sicilya mutfağının en önemli
aktörlerinden biri balık. Deniz
ürünleri de yemeklerde bol bol
karşılaşılan şeylerden. Sardalya
Sicilya deniz mutfağının neredeyse temel taşlarından. Çeşitli
pişirme tekniklerinin kullanıldığı birçok örnek tadabilirsiniz.
Yalnızca sardalya kafasını kızartarak çerez gibi yedikleri bir
yemekleri bile var. Sardalya
kafalarının tavada zeytinyağı,
sarmısak, kekik, limon ve kırmızı biberle kızartılmasıyla yapılan, şaraba kıtır kıtır eşlik eden
bu yemek, yoksul balıkçıların
icadı. Sardalya ağlarını temizlerken ağda kalan kafaların bu
şekilde değerlendirilmesi, teknelerden mutfakların baş köşesine sıçramış. En tadılması gereken balık "sarde a beccafico".
İki sardalya arasını soğan, baharat, maydanoz ve ekmek kırıntıları ile doldurup unda kızarttıkları bu yemek dillere destan.
Ahtapot, kalamar, jumbo karides, midye ise kesinlikle masanızdan eksik olmamalı.
Caponata,
İtalyanların çok
sevdiği bir meze
Midyeseverler için burası tam
bir cennet. Özellikle domates
Caponata
Pesce spada alla ghiotta
Pasta Alla Norma
ya balıklarından yapılan köfte).
Caponata, İtalyanların çok sevdiği bol malzemeli bir patlıcan
yemeği, daha doğrusu mezesi.
Meze kıvamında olduğundan
Caponata'yı birçok yemek
yanında sunduklarını görebilirsiniz.
Karbonhidrat
ağırlıklı mutfak
sosuyla kabuğunda pişmiş midyeli spagettinin üzerine bir lezzet bulmak zor. "Pesce Spada"
adı altında farklı yorumlanmış
birçok versiyonuna rastlayacağınız kılıç balığı tam bir Sicilya
efsanesi. Genel olarak balık
dilimlerini bambu ya da defne
yaprağına sarıyorlar ve her bir
balık rulosunu doğal dalları şiş
olarak kullanarak pişiriyorlar.
Tipik Sicilya yemeklerinden birkaçı, Pasta con le sarde (sardalyalı ve otlu makarna), Pesce
spada alla ghiotta (soğan ve
domates sosunda pişirilmiş kılıç
balığı), U muccu (yavru sardal-
Sicilya, karbonhidrat ağırlıklı bir
mutfağa sahip. Pasta, pizza, pannini, listeyi uzatmak mümkün.
Tabii pastanın, pizzanın yüzlerce
çeşidi var. İspanya, Yunan ve
Kuzey Afrika etkilerinin görüldüğü Sicilya mutfağının yöresel
yemeği kuskus, deniz mahsulleriyle yapılan pizza ve her çeşit ev
yapımı makarna, adanın vazgeçilmezleri. Makarna denince
ismini Bellini'nin Norma
Operası'ndan alan "Pasta Alla
Norma" geliyor. Makarnayı basit
ama müthiş bir sos ile taçlandırmışlar. Ricotta peyniri, domates
ve fesleğen karışımını kızarmış
patlıcan dilimleri ile süslüyorlar.
Makarna soslarının çoğu deniz
mahsulleriyle yapılıyor. Karides,
midye ve sardalya, bu sosların
en favori malzemeleri. Eğer
makarnayı deniz canlılarıyla birleştirmeyi sevmiyorsanız salam,
krema, şevketi bostan yaprakları, kapari ve kekik içerikli sosla
tatlandırılan Tagliatelle'yi tercih
edebilirsiniz. Tabii bu makarna
üstüne "Caciocavalla" peyniri
rendelenmeden yenmiyor.
Ekmek Sicilya mutfağının vazgeçilmezlerinden. Şekli ve içeriği birbirinden farklı çok sayıda
ekmek çeşidi görebilirsiniz.
Sicilya’ya özgü ürünlerden biri:
Arancine. Bunlar bizim içli köfteden biraz daha büyük, içi
pirinç pilavı dolu, ortasında da
et parçası olan, ele alınıp yenilen, dışı kızarmış ekmek kırıntısı
olan büyük köfteler. Öğle yemeği için ideal. Ayçöreği lezzetindeki "Mpanatigghe" ise sadece
bu bölgede bulunuyor, Sicilyalı
yazar Leonardo Sciascia bu lezzeti dayanıklılığından dolayı
"yolculuk bisküvisi" olarak
adlandırmış.
2015 eylül•ekim edaktüel 77
edaktüel lezzet
Granita
Caponata
Malzemeler: 200 gr domates, 4 adet
patlıcan, 1 adet büyük soğan, 2 adet kereviz sapı, 100 gr kapari, 100 gr siyah zeytin ,
200 gr közlenmiş biber, tozşeker, tuz, karabiber, zeytinyağı, beyaz sirke
Cannoli
"Akdeniz'in
yemek ve şarap
adası"
Sicilya mutfağında yemek
ve şarap ayrılmaz bir ikili.
Bu ikili birbirlerini dengelemek, biraz da kendilerini
ezdirmemek için alabildiğine güçlü. Deniz kıyısında,
tepelerde, doğusunda batısında farklılık gösterse de
genel olarak adanın üzümleri ve şaraplarının kendine
özgü bir tadı var. Biraz başına buyruk, biraz sert ve
güçlü. Günümüzde Sicilya
şarabı kendi adı ile markalanıp satılıyor. Sicilya’yı şarap
turu için cazip bir merkez
haline getiren sadece artan
şarap sayısı değil, adadaki
özel şarap üretim bölgeleri.
Marsala Şarapları adanın en
öne çıkanı. Donnafugata,
Rapitala, Cos, Marsala ve
Etna şarap tadımları için tercih edebileceğiniz bölgelerden. Alkol sevenler için
"Fuoco del Vulcano" adında
likörleri var. İsmi gibi volkan
etkisinde, alkol oranı yüzde
70. Grappa seviyorsaniz
eğer Fuoco del Vulcano'yu
da mutlaka seversiniz.
78 edaktüel eylül•ekim 2015
Tatlılarda
Arap etkisi
Tatlıların çoğunda
Arapların imzası var ama en
meşhuru Granita. Geçmişte
dağlardan getirilen karlara
limon sıkılmasıyla yapılan
Granita, zaman içinde gelişerek bademli, kahveli,
çilekli, çikolatalı gibi çeşitleriyle Sicilyalıların geleneksel
tatlısı olmuş. Sıcak yaz günlerinin sabah kahvaltısı da
Granita ve Brioş ile başlıyor.
Brioş arası dondurma ise
çok moda. Hemen her
yerde rastlayacağınız
Cannoli de Sicilya'nın tipik
tatlısı. Araplardan kalan ve
ricotta peyniriyle yapılan bir
başka tatlı Cassata Siciliana.
Tatlılarda en çok kullanılan
malzeme Mandorla, yani
badem. Bir Sicilyalının hediye paketinde de mutlaka
"Biscotti di Mandorla," yani
badem kurabiyesi yer alıyor.
Çikolatanın Azteklerden
kalma yöntemle üretildiği
Modica'da bu benzersiz lezzetin binbir çeşidi var, keçiboynuzlusu, biberlisi, portakallısı, tarçınlısı. Biberli
çikolata likörü de mutlaka
denenmeli. Katedral
Meydanı'ndaki Gelati di
Vini Dondurmacısı'ndan
şaraplı dondurmanın tadına
bakmayı da unutmayın.
Ragusa'da keçi boynuzuyla
yapılan marmelat, bisküvi
gibi pek çok ürün var.
Tiramisu da mutlaka
denenmesi gereken tatlılardan. İçerisinde Mascarpone
peyniri kullanıyorlar. Bizde
daha çok pasta gibi yapılsa
da Sicilya’da en altta ince bir
tabaka kek, üzerinde ise asıl
önemli bir bölüm olan peynirli krema yer alıyor.
Hazırlanışı: Patlıcanları küp küp doğrayıp acısını alıması için bir süre tuzlu suda
bekletin. Duruladıktan sonra az yağla kahverengileşene kadar kızartın. Domatesleri
küp doğrayın, soğanı ve kereviz sapını ince
doğrayıp zeytinleri ikiye bölün. Bir tecerede
biraz zeytiyağını ısıtıp soğanları ve kerevizi
soteleyin, domateleri ilave edin ve yaklaşık
15 dk kaynatın. Daha sonra patlıcan, zeytin, közlemiş ve küp küp doğranmış biberi
ve kaparileri ekleyin. Üzerine zeytniyağı,
tozşeker (bir fiske), sirke, birer tutam
olmak üzere tuz ve karabiber ilave edin.
Karıştırın kapağı kapatın ve çok kısık ateşte
ara sıra karıştırarak 40 dk pişirin. Tencere
soğuduktan sonra birkaç saat buzdolabında bekletin ve servis edin.
Cassata
Malzemeler: 1 kg vanilyalı dondurma, 1
su bardağı yeşil fıstık, 1 su bardağı küp
doğranmış meyveler, 6 çorba kaşığı file
badem
Hazırlanışı: Dondurmayı ikiye bölün.
Yarısına çekilmiş yeşil fıstıkların 1/3'ünü
ilave ederek karıştırın. Fıstıklı ve dondurmalı karışımı oval ve altı yuvarlak bir kalıba
1 cm kalınlığında serin. Buzdolabına koyarak donmasını sağlayın. Ayırdığınız diğer
dondurmanın içine meyvleri, kalan yeşil
fıstığı ve doğranmış file bademleri ilave
ederek karıştırın. Hazırlayıp dondurduğunuz diğer kaptaki dondurmanın üzerine
döküp buzdolabında bir gece bekletin.
Üçgen şeklinde dilimleyerek servis edin.
edaktüel söyleşi
Eskiye
özlem duyanların
mekanı:
Sahaflar
Eski kitap farklı bir sevdadır. Onların kokusunu alan bir daha bu
zevkten mahrum kalamaz derler. Bu zevki en iyi tarif edebilecek olan
kişiyle, bir sahafla, sahaflık ve kültürü üzerine konuştuk.
• Utkucan Akkaş •
Osmanlı döneminde Esnaf-ı Sahafan
denilen sahaflar eskiye özlem duyanların
mekanlarıdır. Kitap seven, araştırma yapan
kim olursa olsun, bir sahaf dükkanına
girdiğinde, orada saatlerce kalabilir. O eski
kitaplar, fotoğraflar ve belgelerle bezenmiş
atmosfer ortasında her kitap, fotoğraf,
mektup birer merak konusudur. Her birinde
bir ya da daha fazla yaşama tanıklık etmiş
hikâye vardır.
Burak Kumpasoğlu, Ege Üniversitesi’nde
gazetecilik okumuş, meslektaşımız olan bir
sahaf. 1998 yılında açtığı Anka Sahaf ile
profesyonel olarak sahafçılığa başlayan
Kumpasoğlu, “Ortaokulda talebeyken
Çankaya’da Pazar günleri eski kitapçıların
bir sokağı kurulurdu. Ağabeyim de
üniversite öğrencisiyken orada böyle bir
tezgah açardı. Ben de onunla birlikte gider
orada okur, insanlara bakar, dergileri
karıştırırdım. Zaten eski kitap kokusunu da
ilk o zaman aldım. Bir daha da bırakmadım”
diyor.
80 edaktüel eylül•ekim 2015
“Kitabın ilmini
yapmaktır sahaflık”
Tiyatrocuların söylediği, “Sahne tozunu
yutan bir daha iflah olmaz” sözü sanıyorum
sahaflar için de geçerli. Eski kitabın
kokusunu bir kere içine çeken bir daha bu
işten ayrılamaz. “Bunu duyumsayan
insanların bir kısmı hobisini profesyonel
hale getirir bir kısmı ise koleksiyoner ya da
iyi bir okuyucu olarak devam ettirir. Eski
kitap işini ne kadar profesyonelce yaparsanız
yapın içinizde hala heyecan uyandırıyorsa o
zaman tamamdır, devam edebilirsiniz. Ben
de hala bu heyecan var” diyor Kumpasoğlu.
Bit pazarları meskenleri, hurdacılar dostları
Sahafların kaynakları çok çeşitli. Kitaplar
ağırlıklı olarak hurdacılardan geliyor, bit
pazarlarından bulunuyor. Evde eski kitapları
olanlar sahafları arıyor. Yani bit pazarları
sahafların meskeni, hurdacılar da iş
arkadaşları desek yeridir. Kumpasoğlu,
“Sattığımız kitapların her biri içerisinde bir
hikâye barındırıyor” diyor ev ekliyor:
Anka Sahaf'ın sahibi
Burak Kumpasoğlu ile
söyleştik.
“Başımıza çok sık gelir; yıllarını kitap
toplamaya adamış birisi vefat ettiği zaman
kitaba ilgisi-alakası olmayan ev halkının
diğer üyeleri en kısa zamanda o kitapları
elden çıkartmak ister. Biraz daha insaflı
olanlar eve çağırıp bu kitapları bize
kazandırırlar, daha insafsız olanlar çöplerin
kenarlarına bırakırlar, hurdacıların getirdiği
kitaplar da bu çöplere bırakılan kitaplardır.
Bu tür alımlardan inanılmaz şeyler çıktı
şimdiye kadar; eski mektuplar, resimler,
Osmanlıca dokümanlar dahil. Bizim işimiz
açıkçası biraz anılardır.”
Eski kitap satmak
sahaflık değildir
Kitap satmak başka ürünleri satmaktan çok
zor değildir. Sonuçta her kitabın arkasında
fiyat yazar, 10 günde satmayı kıvırırsınız.
Ama bu sahaflık değildir, sahaflık sadece
eski kitap satmakta değildir. Peki, nedir
sahaflık? Burak Kumpasoğlu, şöyle
açıklıyor: “İstanbul Beyazıt Sahaflar
Çarşısı’nın eski pirlerinden rahmetli Hacı
Muzaffer Ozak Efendi’nin sahaflık sorusuna
verdiği güzel bir cevap vardır, der ki:
‘Sahaflık ölmüş olanların kitaplarını ölecek
olanlara satma sanatıdır.’ Aslında hepimiz
için geçerli bir şey, biz de ölmüş olanların
kitaplarını alırız, ölecek olanlara satarız.
Daha öznel olarak düşünürsek de kitabın
ilmini yapmaktır. Hangi kitapta ne yazılıdır,
o kitabın baskısı tükenmiş midir, hele ki harf
devrimi öncesi kitaplarsa matbaası
neresidir? Ya da yazma eserse onu çoğaltan
hattatın ismi nedir, imzası nasıldır,
bilinmelidir. Yani kitabın alimi olmak
demektir ki gelen insanları da bilen olarak
yönlendirebilesiniz. Yoksa biri gelip
‘Tanzimat dönemi basın hareketlerini
izliyorum’ dediğinde siz bu konuyla ilgili
onun önüne gerekli kitapları koyamıyor,
‘Bizim tarih bölümümüz şuradadır buyurun
bakın’ diyorsanız bu sıradan bir satıcılıktır,
sahaflık değildir. O yüzden işin zanaat kısmı
da vardır. Cildinden sayfasına, yazımına,
hattatına kadar üç aşağı beş yukarı bu
konuyu bilmeniz, baktığınızda anlamanız
gerekir. Çünkü layık olana layık olanı
vermektir, budur sahaflık.”
Sahaf kültürü
yeterince gelişmiyor
Sahaf kültürü gün geçtikçe kayboluyor
gözükse de aslında kaybolmuyor; bir
değişim geçiriyor diyebiliriz. Türkiye'de
kitapçılık tarihi oldukça eskidir. Ancak bu
konuda diğer büyük kentler İstanbul'un
biraz gerisinde kalıyor diyebiliriz.
Kumpasoğlu, “Kültürel bir iş bu. Bu yüzden
hemen hemen her kültür kolunda olduğu
gibi sahaflık da İstanbul’da yapılan bir
zanaat” diyor: “Diğer kentlerde sahaf kültürü
gelişmiyor çünkü çok fazla koleksiyoncu
barındırmıyor şehirler. Bir usta çırak ilişkisi
bir türlü oturmuyor. İstanbul’da her zaman
bir usta çırak ilişkisi vardır. Yani çırak
dediğiniz kişi en az 15-20 yıl burada toz
yutar, ondan sonra ustalığa terfi eder. Ayrıca
tabii talep de bunda etkili; talep yoksa arz da
yok.”
2015 eylül•ekim edaktüel 81
edaktüel söyleşi
Gelişen teknolojinin
sahaflık üzerinde
handikapları var
Günümüzde teknolojinin gelişmesi hem
okura hem de kitapçıya belirli handikaplar
yaratıyor. Artık kitaplar internetten alınıp
satılıyor. Teknolojinin ilerlemesiyle kitapla
okuyucu arasında, okuyucu ile satıcı arasına
mesafe girdi. Kumpasoğlu da aynı dertten
mustarip: “Sahaflık veya onun bir alt kolu
olan eski kitapçılık dediğimiz şey aslında
biraz muhabbet barındıran bir şeydir. Sahaf
ile müşteri arasındaki diyalogdan her iki
taraf da karlı çıkar. Günümüzde teknolojinin
devreye girmesi Anadolu’da yaşayıp kitaba
ulaşması daha zor olan insanların işini
kolaylaştırsa da öbür taraftan sohbetin
bitmesi gibi bir olumsuzluğu da beraberinde
getirdi. Böyle olunca birlikte öğrenme kısmı
da rafa kalktı. Çünkü harflerin dünyası
sonsuzdur ve bu meslek de dipsiz bir
kuyudur. Bu nedenle bizler de müşterilerden
çok şey öğreniyoruz; her şeyi bilme
şansımız yok. Onlar da bizden çok şey
öğrenir. Şimdi bu ister istemez azaldı. Tabii
bu bir değişim süreci; ben bunu kötü olarak
görmüyorum, sadece biraz uyum problemi
yaşıyoruz. Ama kesin olarak bir şey var ki, o
da sahaflık zanaatının ölmeyeceğidir.”
82 edaktüel eylül•ekim 2015
"Ülkemizde kitapçılık
tarihi oldukça eskidir.
Ancak diğer büyük
kentler İstanbul'un biraz
gerisinde kalıyor.
Sahaf kültürünün
gelişmemesinin sebebi,
fazla koleksiyoncu
olmaması."
Nicelik olarak okur
sayısı artsa da nitelik
olarak gün geçtikçe
düşüyor
Türkiye’de okuyucu kitlesi her geçen gün
artıyor. Satış listelerini alt üst eden kitaplar
raflarda yer alıyor. Hemen her toplu taşıma
aracında birçok insanı kitap okurken
görmemiz mümkün. Ancak yeter mi?
Kumpasoğlu, “Ülkemizdeki kültürel
birikimi şahsım adına eksik buluyorum.
Kitap sayısı artıyor, okur sayısı artıyor fakat
talep edilen kitapları gördüğünüz zaman,
onları okumak ile okumamak arasında
büyük bir fark olmadığını görüyorsunuz.
Malum Amerika’dan ithal edilen yazarların
kitaplarının en kötüleri şu an piyasada.
İnsanlar bunlara meyil ediyorlar, çünkü
bunlar kolay okumalar. Tabii bu emek
vermeniz gereken bir iştir, insanlar artık
internetten Wikipedia tarzı sitelerden kolay
bilgi ediniyor. Umarım en kısa zamanda
nitelikte bir artış olur. Çünkü nicelikte bir
artış var, çok fazla kitap basılıyor, popüler
kitaplar gerçekten iyi satıyor ama bu basılan
kitapların da niteliğinin artması gerekiyor.
Çeviriler kötü, dilin lezzetinden uzaklaşıyor
bu kitaplar. Bu anlamda çok da sağlıklı bir
durumda değiliz."
edaktüel sinema
Sivas katliamının
yabancı kurbanı
Carina'nın hikayesi
Madımak:
Carina’nın Günlüğü
25 Eylül 2015'de vizyona girecek olan,
yönetmenliğini Ulaş Bahadır'ın üstlendiği
Dram-Belgesel türündeki Madımak:
Carina'nın Günlüğü'nde Denise Ankel,
Fisun Demirel, Altan Erkekli, Rıza Akın,
Mustafa Alabora gibi usta oyuncular rol alıyor. Filmin yapımcılığını Gökkuşağı Film
Yapım üstleniyor...
Yıllardan 1993'tür ve kadının toplumdaki
yerini araştırmak için genç bir araştırmacı
olan Carina Cuanna Türkiye'ye gelir.
Temmuz ayında Sivas'ta düzenlenen Pir
Sultan Abdal Şenlikleri’ne katılmak için aralarında Aziz Nesin'in de olduğu geniş bir
yazar-müzisyen-gazeteci ve şairler topluluğu
ile yola çıkar. Fakat gerici güçlerin provakasyonu sonucu konakladıkları Madımak oteli
önünde tansiyon artar. Çıkartılan yangın
sonrası yaşanan katliamında Carina da yaşamını kaybeder. Fakat son nefesine kadar her
anını günlüğüne kaydetmeyi başarır...
Senaristliğini ve yönetmenliğini Ulaş
Bahadır'ın üstlendiği projede başrol Denise
Ankel. Oyuncuya eşlik eden deneyimli isimlerse Füsun Demirel, Rıza Akın, Altan
Erkekli, Mustafa Alabora, Erdal Tosun...
84 edaktüel eylül•ekim 2015
Daha önce Karadeniz Bölgesine ve
Nemrut'a bir gezi için gelen Carina
Cuanna, Türkiye'ye karşı oluşan ilgisinden dolayı üniversite bitirme
tezini Türkiye'deki kadınlar üzerine
yapmak ister. Okuduğu üniversite
Carina'ya Mayıs 1993'te Türkiye'de
staj yapma izni verir.
Kız arkadaşı Maryze Schoneveld
Van Der Linde ile birlikte tanıdıkları
Rahmi Sivri ile buluşup ondan: Türk
kadınlarının aralarındaki ilişkileri,
aile içindeki rolleri üzerine tez hazırlamak istediklerini söyleyip yardımcı olmasını isterler... Rahmi Sivri de
onları yengesi Sultan Sivri'ye yönlendirir.
Carina Ankara'da kaldığı süre zarfında evin kızları olan Asuman ve
Yasemin Sivri kardeşlerle yakın bir
ilişki kurar. Türkiye kültürü üzerine
çalışmalarını ilerletir.
Carina, Sivri kardeşlerin itirazlarına
rağmen Sivas'ta yapılacak Pir
Sultan Abdal Şenliklerine katılmaya
karar verir.
Filmde Nesimi Çimen'e Meray Ülgen can
veriyor. Nesimi Çimen en son Sivas'ta uzatılan mikrofona; ''Ben sazımı halkım için çalarım. Şu fraksiyonun, bu fraksiyonun adamı
olamam. Ezilen birisiyim, ezilenlerden yanayım'' demişti. Altan Erkekli Madımak
Carina'nın Günlüğü filminde Metin Altıok
karakteri ile karşımıza çıkacak. Umut Kurt
ise Hasret Gültekin karakterinde.
7 Temmuz 1970 yılında
Hollanda'nın Doetinchem kasabasında doğan Carina Cuanna Thuijs
2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta
Madımak Oteli katliamında, kardeşleri gibi çok sevdiği Asuman ve
Yasemin Sivri kardeşler ile birlikte
yanarak can verir.
edaktüel kitap
Esnaf Lokantası
Troia ve Çevresi
1000 Nokta İkonları
"Bir sabah kapı çalındı. Koşarak kapıyı açtım. Çok
za­rif, saçlarını arkadan toplamış, siyah ceketinin
altında beyaz gömleği, dizinin hemen altına kadar
inen ceketiy­le aynı renkte kısa eteği, parlak şık
topuklu ayakkabıları, gülümseyen yüzü, bembeyaz
temiz dişleriyle bir kadın duruyordu kapının önünde. O kadar etkilenmiştim ki, 'Sen melek misin?'
dedim."
Murat Şahin, küçük harflerle büyük dünyaları
kuran insanları iyi tanıyor. Esnaf Lokantası’nda sessizliklerini çığlık gibi yaşayan, alçakgönüllü hayatlarını birbirlerinin yüreklerine yaslanarak sürdüren;
kimi aşka uzak, kimi kavuşmanın eşiğinde, kimi
savrulan anılarıyla baş başa “bizden” birileri var. O
insanların bir yanı biziz, bir yanı başkası... Ama
insanoğlunun büyük serüveninden, o tragedyadan
herkes payını almış.
Murat Şahin’in insanlarını tanıyorsunuz aslında.
Sokakta, otobüslerde, trenlerde, çay ocaklarında,
servislerde hep onlar var. Kim bilir, yıkık kaşlarının
altından belki size de bakıyor, hikayelerine alıyorlardır.
Esnaf Lokantası’nı okuduktan sonra tıpkı
Montaigne’in dediği gibi, “karnı doymuş bir davetli” olarak kalkıp gidecek misiniz, bilemem!
- Aydoğan Yavaşlı
Troas Bölgesi'nde az bilinen,araştırılmayı bekleyen
birçok antik yerleşim ve Osmanlı yapıları da (kaleler, dini yapılar vb.) kitap sayfaları arasında yer
bulmuştur; bu yerleşim ve yapılarını bölgenin
bozulmamış doğasında, gezip görmek keyifli bir
yolculuğa çıkmaktır aynı zamanda.
Sayfaya dağılmış noktaları birleştirip ardında bekleyen gizemi ortaya çıkardığımız meşhur bulmacayı çoğumuz hatırlarız. Ve bunun çocukken bize
verdiği büyük hazzı...
Murat Şahin
Minval Yayınevi
Bülent Erdemoğlu Uranus Thomas Pavitte
Domingo Yayınevi
Yüksek, korunaklı yerlere kurulu bu yerleşim yapılarının işlevselliği ve mimarisi şaşırtıcıdır. Bölge
gezginlerini asıl şaşırtan farklı dönem yapılarıyla
beklenmedik yerde karşılaşmalarıdır; Erken Tunç
Çağı kale yapısı, Hellenistik bir tapınak, Roma Yolu
ve köprüsü ya da Osmanlı kaleleri ve dini yapılar
bölgede iç içedir.
Kitap bölümlerinde, belirli yol güzergâhları içinde
gezilecek yerleşim ve yapıların yerleri ve yol tarifleri ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Tanınır, bilinir kent
yerleşimlerinin planları ve yapılarının yeniden
canlandırma çizimleri de gezginlere kolaylık sağlayacak, hayal dünyalarını zenginleştirecektir.
Kitabın arka kapağı içindeki Troia ve çevresini
ayrıntılı biçimde gösteren bölge haritası, bölgeyi
yakından tanımak isteyen gezginlere yol gösterici
olacaktır.
Şu ana kadar 18 ülkede yayımlanıp, yarım milyonun üstünde bir satış adedine ulaşan 1000 Nokta
serisi, klasik "noktaları birleştir" bulmacası üstünde küçük çaplı bir devrim yaparak onu "çocukluğa
ait" olmaktan kurtarıyor. Grafik tasarımın çılgın
çocuğu Thomas Pavitte, basit eskizleri andıran eski
versiyonlara derinlik ve gölge gibi detayları ekleyerek, onları üstünde çalışırken kafanızı kaldıramayacağınız, bittiğinde ise duvarınıza asmak isteyeceğiniz bir sanat eserine dönüştürüyor.
Serinin ilk kitabı 100 Nokta: İkonlar, Alfred
Hitchcock, Marilyn Monroe, Andy Warhol, Albert
Einstein, Salvador Dalí, Madonna, Bob Marley,
Audrey Hepburn ve Muhammed Ali gibi dünyaca
ünlü ikonların portrelerini sunuyor. Tüm ihtiyacınız
biraz sabır. 999 basit çizgi bir araya geldiğinde
ortaya nelerin çıkabildiğine şaşıracaksınız.
Uğraşırken geçecek zaman diliminin size nasıl iyi
geleceğini ise tahmin bile edemezsiniz.
Astera Kaşifleri: İçdünya Destanı
Levent Çaşka
Dev uzay gemisi Einstein'ın ekibi, uzayda boş olması gereken bir noktadan karmaşık bir sinyal alırlar. Sinyal kaynağını incelemeye karar veren ekip, zeki bir yaşam türünün
biçimlendirdiği ilginç bir asteroidle karşılaşır.
Güçlü silahlarına, zeki saldırı robotlarına ve hızlı iyonsikletlerine çok güvenmektedirler. Ama karşılarında zaman
zaman fizik kurallarının bile hiçe sayıldığı Astera bulun86 edaktüel eylül•ekim 2015
maktadır. Astera'nın binlerce kilometrelik tünellerinde zorlu
bir yolculuğa çıkarlar. Onları saldırgan robotlar, garip yapılar, düşmanca davranan zeki canlılar ve dahice çözümler
bulmaları gereken birçok sorun beklemektedir. Geri dönebilmek için ileri gitmek zorunda oldukları, çoğu zaman gördüklerine anlam vermekte zorlandıkları bu yolculuk
Astera'nın içdünya keşfinin başlangıcı olacaktır.

Benzer belgeler

edak haberler

edak haberler Eczacı ve Fotoğraf Sanatçısı Erol Özdayı

Detaylı