2007 Eylül Sayı - xn--sevgiyaynlar

Transkript

2007 Eylül Sayı - xn--sevgiyaynlar
EYLÜL 2007 Sayý: 465 Fiyat: 3.5 YTL
UFO : Hep Gündemde Kalacak Bir Olgu
Sonsuz Mertebeler
Demokrasinin Defolarý,
Liderlerin Egolarý
ÝÇÝNDEKÝLER
Sonsuz Mertebeler ............................. 2
Dr. Refet Kayserilioðlu
Aylýk Kültürel ve
Siyasi Dergi
UFO’lar
Hep Gündemde Kalacak Bir Olgu ............. 6
Ahmet Kayserilioðlu
Cilt: 39 Sayý:465 Eylül 2007
Onur Baþkaný:
Dr. Refet Kayserilioðlu
Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna
Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:
Ayþegül Kayserilioðlu
Yazý Ýþleri Müdürü:
Nihal Gürsoy
Yayýn Kurulu:
Güngör Özyiðit
Nelda Bayraktar
Özenç Kayserilioðlu
Hale Ürkmezgil
Haberleþme Sorumlusu ve
Okur/Abone Ýliþkileri:
Kazým Erdemoðlu
0212 252 85 85
Faks: 02122491828
P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul
Yönetim Yeri:
Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1
Cihangir/Ýstanbul
Baský:
Ýnkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ.
Çobançeþme Mah. Sanayi Cad.
Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul
Fiyatý: 3.5 YTL
Yýllýk Abone: 40 YTL
Yurt Dýþý: 50 YTL
Demokrasinin Defolarý
Liderlerin Egolarý ............................... 17
Güngör Özyiðit
Anupama ile Yoga
Ayça Gülerman ile Söyleþi ........................ 20
Nihal Gürsoy
Andrew’un Annesi Mary
(Son Bir Kez) ........................................ 24
John Edwards/Arýn Ýnan
Terapi Esnasýnda Ölüm Aný
(Çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý) ................. 28
Carol Bowman/Nelda Bayraktar
Aydýn Ýnsan Olmak ........................... 31
Özer Baysaling
Yaðmurun Daveti ............................... 40
Funda Ceyhan
Türkçe’nin Özelliði ve
Güzelliði II .......................................... 43
Hasan B. Ali
Kapak resmi: Raphaello, Socrates - Atina Okulu
SEVGÝ DÜNYASI
Sevgili Dostlar
Yoðun bir yaz oldu hepimiz için; daha da bitmiþ deðil yoðun günler Kolay deðil, köklü deðiþiklikler yapmak için kuvvetli bir dürtü
duyuyor toplumumuz. Birþeyleri korumanýn ve kurtarmanýn yolunun sadece ölmekten ve öldürmekten geçmediðini kabul etmek
istiyor. Bir þeyleri elde etmenin yolunun, kötülerin zannettiði gibi,
baþkalarýný bir þey yapamaz hale getirmek olmadýðýný, aksine kendini yükseltmek olduðunu iyice anlamaya, sindirmeye çalýþýyor.
Geçmiþte insanlýk tarihinde önemli bir rol oynamýþ mirasa sahip
olduðunun bilinciyle, modern insanlýða da verebileceði pek çok
deðerlerinin saklý olduðunu hissediyor. Bunun için uzunca bir süreden beri korkuyla büzüþüp kaldýðý penceresi olmayan karanlýk
odalardan çýkmasý lâzým geldiðini biliyor, ferah yerlere, ýþýklý ve
geniþ bahçelere kavuþmak istiyor. Bunun için çýrpýnýyor toplumumuz, bunun için riskler göze alýyor. Baþkalarýnýn “al, bunu giy”
dediði elbiseyi sýrtýna geçirmektense, kendi yaptýðý bitinceye kadar
çýplak kalmaya razý oluyor.
Umarýz ve dilekçiyiz ki, huzursuz günler geride kalýr, yalancýlar
ve hýrsýzlar kendi sonlarýna doðru yola çýkarlar, dünyada ve
ülkemizde zavallý, fakir insanlarýn gencecik evlatlarý “þehit oldu”
diye öldürtülmezler.
En Derin Sevgilerimizle
SEVGÝ DÜNYASI
1
ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR
Ýnsanýn dünya
hayatýný düzenleyen
bir sevk ve idare
mekanizmasý olduðu
gibi, ruhi hayatýný,
ruhi tekâmül ve
münasebetlerini
düzenleyen bir idare
mekanizmasýnýn
olmasý da zaruridir.
Çünkü ruhi tekâmül
dünyadan baþlamadýðý
gibi dünyada da
sonlanmaz.
Dr. Refet Kayserilioðlu
SONSUZ
MERTEBELER...
SEVGÝ DÜNYASI
Erdem - Tekâmülde
mertebelerden, gittikçe
yükselen derece ve
kademelerden, sonra da
hiyerarþik idare mekanizmalarýndan bahsediyorsunuz. Bunlarýn manâsý
nedir, sebebi ve gayesi
nedir?
Özden - Evet
tekâmülde yükselen
kademeler vardýr.
Tekâmül, bir yükselmeyi
ve olgunlaþmayý ifade
ettiðine göre, bu yükselmenin bir takým mertebelerinin bulunmasý da
bir zaruret olur. Meselâ
bir þahsýn A diye
adlandýracaðýmýz bir
mertebeden, B mertebesine geçsin, oradan da C
mertebesine geçmeye
uðraþsýn. Bu takdirde
tekâmül yürüyüþünün
zaruri neticesi olarak üç
mertebe, hemen ilk
adýmda karþýmýza çýkmýþ
olur. Geçirilen kademe,
þimdi içinde bulunulan
kademe ve ulaþýlmaya
çalýþýlan kademe. Her
mertebede bulunan þahýs
için bir geçmiþ hâl, bir
þimdiki hâl, bir de gelecek hâl bulunacaðýna
göre, bu mertebeler
aþaðýlara ve yukarýlara
doðru sonsuz sayýda
uzanýp gidecektir.
3
Erdem - Bu hiyerarþik
idare mekanizmasý
dediðimiz þeyin bu mertebelerden ne farký
vardýr?
Özden - Mertebeler bir
hâli, bir durumu ifade
ederler. Halbuki hiyerarþide vazife yönünden birbirine baðlý bir dereceleniþ vardýr. Meselâ
Baþbakandan, içiþleri
bakanýna, müsteþara,
valiye, kaymakama ve
nihayet muhtara kadar
uzanan bir vazife dereceleri vardýr. Bir alttaki,
bir üsttekine tabidir ve o
üstteki de daha yukarýdan emir ve direktif alýr.
Ýþte böylece dünyaya ait
bir hiyerarþik idare
mekanizmasý kurulmuþ
olur.
Erdem - Bu hiyerarþik
idare mekanizmasýnýn
öbür dünyaya ait olaný da
var mýdýr?
Özden - Elbette vardýr.
Hem de dünyadakinden
daha þümullü, daha geniþ
salâhiyet ve mesuliyetleri
olan bir idare mekanizmasý vardýr. Bunun dereceleri ve kademeleri gittikçe azametleþerek sonsuzlara doðru uzanýr.
Ýnsanýn dünya hayatýný
düzenleyen bir sevk ve
idare mekanizmasý
olduðu gibi, ruhi hayatýný, ruhi tekâmül ve
münasebetlerini
düzenleyen bir idare
mekanizmasýnýn olmasý
da zaruridir. Çünkü ruhi
tekâmül dünyadan baþlamadýðý gibi dünyada da
sonlanmaz. Ruh hayatý
dünyadaki hayattan çok
daha karýþýk durumlar da
arz edebilir.
Erdem - Ruh hayatý
niçin dünyadaki hayattan
daha karýþýk durumlar
arz ediyor. Bugüne kadar
söylediðinize göre dünya
hayatý da, ruhun dünyaya
mahsus bir hayatý deðil
mi idi?
Özden - Muhakkak ki
dünya hayatý da ruha ait
bir hayattýr. Fakat bedene
baðlý ruhun hareketlerini
sýnýrlandýran tabiat
kanunlarý ve sosyal
kanunlar, örfler, âdetler
v.s. var. Bütün bu sýnýrlamalar ruha bir kolaylýk
temin eder, gideceði
emniyetli yolu gösterir.
Halbuki serbest ruh
böyle sýnýrlamalarýn bir
çoðundan mahrumdur.
Serbest iradesini kullanarak bir takým kararlar
vermek zorundadýr.
Verdiði kararlarýn neticesine de katlanacaktýr.
Elbette spatyomdaki
SEVGÝ DÜNYASI
4
(öbür dünya) bedensiz
varlýk da baþýboþ
deðildir. O da orasýnýn
nizamlarýna uyacaktýr.
Ona da çeþitli kanallardan yardým gelecektir.
Fakat ne de olsa dünyaya
nispetle daha serbest
durumdadýr. Ýþte bu
serbestlik dolayýsýyla
onlarýn sevk ve idaresi
ile vazifeli idareci varlýklarýn iþleri zorlaþýr. Onlar,
serbest iradelerin baþka
varlýklara verecekleri
zararlarý önlemek ve bazý
hareketlerin neticelerini
deðiþtirmek zorundadýrlar.
Erdem - Nasýl bedensiz varlýklar serbest
iradelerini böyle serbest
kullanabilmektedirler?
Özden - Bedensiz varlýklarýn dünya nizamlarýndan ve tabiat þartlarýndan uzak oluþlarý
onlarýn serbestliklerini
temin eden faktörlerden
birisidir. Meselâ denize
dalgýç elbisesiyle giren
bir adamýn hareketleri
sýnýrlýdýr. Bu elbiseleri
çýkarýnca ve suyun dýþýna
da çýkýnca hareketleri
daha serbestleþir ve
kolaylaþýr.
Diðer taraftan
bedensiz varlýklarýn
hayatlarý daha
ziyade tahayyüllere
ve düþüncelere
baðlý, bu sebepten
de süratle
deðiþebilme
kabiliyetindedir.
Orada bulunan
seyyal maddeler
düþünce ve
tahayyüllere uyarak
þekilden þekle
girebilmektedir.
Ýþte bu sebeplerden
dolayý bedensiz
varlýklarýn
hareketlerinde daha
fazla bir serbestlik
vardýr.
Erdem - Peki bedensiz
varlýklarýn idaresiyle
meþgul olan büyük idareciler arasýnda da dünya
nizamlarýndaki bir valinin, bir kaymakama emir
veriþi tarzýnda mý tesir
nakledilir veya idare
ediliþ böyle midir?
Özden - Bu daha farklýdýr. Burada organizasyon sistemleri tarzýnda
bir idare mekanizmasý
vardýr. Organizasyon sisteminde bir organizatör
(idareci) bir de ona tabi
organlar vardýr. Meselâ
insan bedeni bir organizasyondur, ayný zamanda
bir organizmadýr. Bu
organizmada organizatör
insan ruhudur. Bunun
emrindeki organlar ilk
planda sistemlerdir. Sinir
sistemi, hazým sistemi,
deveran sistemi, urogenital sistem v.s. gibi. Her
bir sistemin içinde de
baþka organlar vardýr.
Meselâ hazým sisteminde
mide, baðýrsaklar,
pankreas, karaciðer v.s.
gibi. Bu böylece
aþaðýlara doðru, tek hücreye kadar iner. Ýnsan
ruhundan yukarýlara
doðru da gittikçe
büyüyen organizasyonlar
halinde devam eder.
Erdem - Ýnsan
bedenindeki organizasyonlarý anlýyorum. Fakat
insan ruhundan yukarý
organizasyonlarý
anlayamýyorum.
Özden - Gelecek
konuþmamýzda sizinle
münhasýran organizasyonlar üzerinde
konuþalým. Bu mühim
SEVGÝ DÜNYASI
bir konu ve temel bir bilgidir. Yalnýz þu kadarýný
söyleyeyim ki insan
çeþitli organizasyonlar
içindedir. Aile, çalýþtýðý
müessese, ait olduðu millet v.s. Bunlarýn sevk ve
idaresiyle meþgul bedenli
varlýklar olduðu gibi
bedensiz varlýklar da
vardýr.
Bedensiz varlýklar
arasýnda da çeþitli dere-
5
celerde deðiþik koloniler
vardýr. Her organizasyonun kendine mahsus bir
vazifesi ve o vazifeyi
baþarabilecek bir organizatörü vardýr.
Erdem - Peki bu organizatörün kendine tabi
organlarýna tesiri
nasýldýr?
Özden - Burada organizatör kendine tabi
organlara bir valinin,
kaymakama baktýðý gibi
benim alt kademem diye
bakmaz. O organ benim
bedenimin bir parçasý,
bana ait benden bir parça
diye bakar. Bu düþünce
içindeki tesir alýþ veriþinin mahiyeti çok daha
þümullü olacaktýr.
Erdem - Organizatörler bu tarzda tesir alýp
vererek nasýl geliþirler?
Özden - Her organizatör ne derece büyük
bedene sahip olursa
olsun, ilk planda hem
kendi ruhi tekâmülünü
düþünmek, hem de
bedenini teþkil eden varlýklarýn tekâmüllerini
temin etmek
mecburiyetindedir.
Böylece mertebeler
büyüdükçe vazifeler de
büyümekte, mesuliyetler
de artmaktadýr.
Organizasyonlar da üst
üste sýralanarak sonsuz
mertebeleri teþkil ederler.
Bütün mertebeler ve o
mertebeleri teþkil eden
organizasyonlar arasýnda
da tam bir ahenk vardýr.
UFO’LAR
Hep Gündemde
Kalacak Bir
Olgu!..
Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog
SEVGÝ DÜNYASI
DÜNYA ÇAPINDA BÝR PROBLEM
"Vietnam Savaþýndan sonra dünyanýn
karþý karþýya bulunduðu en önemli problem: UFO'lar!.."
Amerika Birleþik Devletleri'nin iyice
hesaplamadan içine daldýðý bir türlü
çýkýþ yolunu bulamadýðý o bunalýmlý
Vietnam Savaþý günlerinde söylenmiþ
çarpýcý bir cümleydi bu!..
Sokakta, kendi halinde bir vatandaþ
deðildi bu sözlerin sahibi...
UFO'larýn dünya çapýnda bir problem
olduðunu öngören kiþi, en geniþ bilgi ve
haber kaynaðýna sahip Birleþmiþ
Milletler'in Genel Sekreteri General
U'Thant'ýn ta kendisiydi...
2006'nýn ilk beþ ayýnda UFO konusunu
SEVGÝ DÜNYASI'ýnda enine boyuna
incelemiþtik…
18 Temmuz 2007 Çarþamba gecesi
saat 22.00 - 22.30 arasýnda Ahmet Altan;
kardeþi ve babasý Çetin Altan'la birlikte
gözlemledikleri 20 - 25 turuncu ýþýðýn
Suadiye semalarýndaki bilinçli davranýþlarýný Hürriyet gazetesinde uzun
uzadýya anlattý. Gördüklerinin doðal bir
olay mý, yoksa UFO mu olduðunda kesin
bir yargýya varamadýklarý için, yazýsýnda
tüm uzmanlardan konuyu aydýnlatmalarý
için adeta yalvarýrcasýna ricada bulunuyor ve sözlerini þöyle noktalýyordu:
"Durduk yerde beni "UFO görmüþ
adam" durumuna düþmekten kurtaracak
biri yok mu?
"Her açýklamayý kabule hazýrým
"Yoksa yukarýlarda bir yerde "ana geminin" beklediðine inanmaya çok
yatkýným."
Bizim de Sayýn Ahmet Altan'dan bir
ricamýz olacak: Bizzat kendilerinin
yaþadýðý ve hepimizle paylaþtýðý ve
7
turuncu ýþýklarýn mahiyetini uzmanlarla
lütfen ciddi bir þekilde tartýþarak araþtýrsýn ve elde ettiði sonuçlarý sorumlu
gazetecilik gereði bizlerle paylaþsýn.
UFO konusunun bir takým uçuk kiþilerin fantezisi, bir uydurmasý olmadýðý
ve hattâ her branþtan sözüne güvenilir
ciddi uzmanlarýn uzayda gözlemlediklerinin, turuncu ýþýklarýn çok ötesinde,
dünya çapýnda bir önemi olduðu,
B.M.Genel Sekreteri'nin sözlerinden
açýkça anlaþýlmýyor mu? Son günlerde
tüm dünyada UFO görüntüleri çok arttýðýndan bu hayatî konuyu ana hatlarýyla
özetleyerek tekrar gündeme getirmeyi
gerekli gördüm.
SCÝENCE DÝGEST'DEKÝ
UFO MAKALESÝ
Bu konuda bilimsel kafalý kiþileri en
doyuracak makalelerden birini, yýllar
önce popüler bilim dergisi Science
Digest'ýn Temmuz 1977 sayýsýnda
Astronomi Uzmaný James Mullaney
kaleme almýþtý. O yýllarda çevirisini
dergimizde yayýmladýðým bu yazýyý
geçenlerde okuyan pozitif düþünce
sahibi mühendis arkadaþým: "Evvelce
uçuk bir konu gözüyle bakýyordum ama
iþin ciddiyetini bu makaleden anladým!.." diye itirafta bulunmuþtu.
Bu nedenle önce bu çok deðerli makaleden alýntýlar yaparak UFO olayýnýn
dünya çapýndaki önemini vurgulamak
istiyorum:
"… uzay gözlemlerinde uzmanlaþmýþ
binlerce sivil ve askeri pilot, radar operatörü, meteorolojist ve astronom UFO
olaylarýný gördüklerini söylemiþlerdir.
Belki de bunlarýn en etkileyicisi astronotlarýn bildirdikleri olaylardýr. Apollo-
8
II astronotlarý, birinci Ay yolculuðu
esnasýnda, araçlarýnýn, zekâ sahibi bir
kuvvetin yönettiði anlaþýlan bir cisim
tarafýndan izlendiðini söylemiþlerdir.
Örneðin, onlardan Gordon Cooper þimdi
bu olayý açýkça anlatmaktadýr. Ve geçenlerde NASA (Amerikan Uzay Araþtýrmalarý Merkezi) Gemini, Apollo ve Skylab'dan çekilen gerçek UFO fotoðraflarýnýn yayýnlanmasýný serbest býrakmýþtýr"
"Esas soru þudur: Onlar nedir ve niçin
buradalar? Bu sýrrý izah etmek için öne
sürülen teorileri gözden geçirerek þimdi
bu sorulara eðileceðiz:
"A - Psikolojik Yayýlma: Ýþte sýk sýk
basmakalýp olarak verilen ve tahmine
dayanan izah tarzý. Bütün UFO bildirimleri zihni bir yanýlmanýn ve psikozun
sonucudur. Kolektif halüsinasyonun bu
þekilde tahmini bir zamanlar "harbin bozduðu sinirlere" ve "bomba korkusu" sebeplerine baðlanmýþtý. Artýk þimdi suçlu:
"uyuþturucu ilaçlardýr". Eðer UFO olaylarýnýn açýklanmasýnda bu "kolektif
halüsinasyon" izahý doðruysa, o halde biz
UFO olaylarýnýn kendisinden de önemli
bir problemle karþý karþýyayýz demektir.
Pek çok güvenilir kimse -ki aralarýnda
devlet baþkanlarý ve astronotlar da var- bu
olaylarý bizzat baþlarýndan geçtiði için
doðrulamýþlardýr. Bu tanýklar, olayýn sadece "Psikolojik yanýlma" ile açýklamasýný çürüttü. Bunca delil karþýsýnda bu
izah kabul edilemez.
"B - Ýnsan Yapýsý: Ýþte UFO'larla ilgili
bir kolay izah: Bazýlarý hissediyor ki bu
aygýtlar gerçekten vardýr. Fakat onlar
bizim askeri kurumlarýmýzýn gizli silâhlarýdýr.
"Bu olaylar, dünyada her ülkeyi rahatsýz
etmektedir. Kore ve Vietnam dahil her
SEVGÝ DÜNYASI
büyük çekiþmede varlýklarýný belli
etmiþlerdir. Bizim en hýzlý jetlerimizin ve
uzay araçlarýmýzýn etrafýnda dolanarak
hareket edebilmeleri, UFO'larýn çok ileri
teknikleri olduðunu göstermektedir.
"Magnet Projesi" adýyla yetkilendirilmiþ
bir Kanada resmi çalýþmasýnda UFO'larýn
gerçekten var oluþlarýnýn yanýsýra, onlarýn
tekniklerinin bizimkinden apaçýk daha
ileride olduklarý sonucuna da varýldý.
"C - Hile-Þaka: "Hile" ya da "þaka"
çýðlýðý, özellikle aktüel sahada UFO görünüþlerinin izahý için anýnda ortaya
konan bir cevap olmaktadýr. Bilhassa bu
cisimler yerde veya yere yakýn görülmüþlerse. Aþikâr hile ve þakalar vuku bulmuþ olmakla beraber, milyonlarca UFO
görünüþlerini bununla izah etmek mümkün deðildir. Araþtýrmalar hileler yapýlabildiðini gösterir. Fakat bunlar bütün UFO
haberlerinin ancak ufak bir yüzdesidir. Ve
bu, yüzde birden daha az bir olasýlýktýr.
"D - Doðal Olaylar ve Yanlýþ Hüviyetlendirmeler: Kuþkusuz bazý UFO zannedilen olaylar, þimdiye kadar keþfedilmemiþ tabii olaylarýn sonucu olabilir. Bilimin UFO olaylarý üzerine, alay etmeyi bir
kenara býrakarak ciddiyetle eðilmesinin
nedenlerinden biri de budur zaten. Pek
çok araþtýrýcý UFO olaylarýnýn yüzde sekseninin böyle yanlýþ deðerlendirmelerin
sonucu olabileceðinde hemfikirler. Yine
de geriye çözülememiþ pek çok UFO
olayý kalmaktadýr. Sadece kimliði belirlenememiþ bir tek olay kalsa bile, problemimiz var demektir. Özellikle pilot,
astronom, astronot gibi eðitilmiþ gözlemcilerin yanlýþa yöneltilebilmeleri çok zor
görünmektedir. Ýnanýlýr ve bilgili kiþilerin
UFO bilmecesi üzerindeki tanýklýklarý ve
izahlarý gerçekten þaþýrtýcýdýr.
"E - Dünya Dýþý: UFO'larýn dünya dýþý
SEVGÝ DÜNYASI
varlýklarýn uzay aracý olduðu yolundaki
izah tarzý iyi bilinen çekici bir cevaptýr.
Modern astronomi ve uzay biyolojisinin,
evrenin zeki varlýklarla dolu olduðu
hususunda son kuþkularýný da yok ediyor
olmasý bu cevabý desteklemektedir. Biz
bir uzay nesli olarak henüz bebekliðimizi
yaþamakta olduðumuz halde, güneþ sistemimizdeki birçok gezegenleri ziyaret
ederek, keþiflerde bulunabiliyorken, diðer
uzay uygarlýklarýnýn da ayný þeyi yapmalarý mantýki görünmektedir. Belki
onlar bizim kozmik sahnede yer almamýzdan binlerce sene öncesinden beri bu
ziyaretleri sürdürmektedirler. UFO'lar
belki de komþu gezegenlerde keþif yapan
ya da kendilerine bir toprak parçasý edinmek isteyen diðer dünyalýlardýr.
Bizim bilim adamlarýnýn buna karþý
cevaplarý þudur: "Onlar, oradan buraya
gelemezler." Bu, bizim henüz onlarýn yaptýðýný yapabilecek bilgiye sahip olmadýðýmýzdandýr. Bilimcilerin bu zanlarýnda tarihin buna benzer olaylarda bize þimdiye
kadar verdiði dersleri göz önünde tutarsak
önemli hatalarý olduðu anlaþýlýyor. Þimdi
unutulmuþ gibi görünen Dr. Hynek'in
gözlemleri, belki de 21. ve 22. yüzyýlýn
bilimlerinde yer alacak.
Ufolojistlerin pek çoðu UFO'larýn fizik
kanunlarýnýn dýþýnda deðil, bizim henüz
keþfedemediðimiz kanunlarý kullandýklarýnda birleþmiþlerdir.
Astronomi ve kozmolojinin þimdiki buluþlarý, yabancý uygarlýklarýn bizden bin
yýl deðil, milyarlarca yýl ileri olduðunu
açýkça göstermektedir. Onlar dünya seyahatleri için bizim bilmediðimiz enerji
kaynaklarý kullanabilirler. Örneðin, esrarlý kuasar'larýn enerjisini veya rölatif
zamanda ya da astronom ve uzay biyolo-
9
jisti Dr. Carl Sagan'ýn ortaya koyduðu
"siyah delikler" de hýzlý transit yolculuðu…
"Dünya Dýþý" teorisine yöneltilen bir
diðer itiraz da þudur: Sonsuz uzay
okyanusunda sadece bir kum tanesi olan
dünyamýza bu kadar ilgi göstermelerinin
sebebi nedir? Bunun cevabý þöyledir; nispeten çok az sayýdaki gerçek uzay gemileri üstün teknikleri sayesinde holografik
projeksiyon hayalleri yaratarak ve belki
de maddenin materyalizasyonunu saðlayarak bu kadar çok görünmektedirler.
Günümüzde, hem nükleer enerjiye, hem
de uzay füzelerine sahibiz. Bu kudretleri
ya muhteþem bir geleceði hazýrlamakta ya
da insan soyunun yok olmasýnda kullanmak gibi çok önemli bir kararla karþý
karþýyayýz. Kuþkusuz bütün geliþmekte
olan galaktik kültürler de bu seçenek ile
karþýlaþmýþlardýr. Eðer UFO'lar dünya
dýþýndan gelen ziyaretçiler ise, bizim alacaðýmýz önemli kararý gözlemek ve belki
de kararýmýzda bir rol oynamak için
buraya gelmiþ olabilirler.
"F - Doða Üstü: UFO'lar için bir izah
da onlarýn doða üstü kuvvetler olduðu
þeklindedir. Bazý Ufolojistlerin dini
geleneklerin konuyu dejenere etmiþ olmalarýndan dolayý kaçýndýklarý bu olasýlýk, UFO görünüþlerinin ÜST DÜZEYDE SPÝRÝTÜEL MEVCUDÝYET
olduklarýný ifade etmektedir. Ufo'lar için
ileri sürülen bu son olasýlýklar birlikte
incelenince; UFO'larýn uzaydan dünyamýza gelerek yerleþtikleri ve doðanýn gizli
bilgilerine vakýf olduklarýndan bizlere
tanrýlar gibi görünen varlýklarýn eserleri
olduðu sonucuna varabiliriz. Onlarýn dünyada bulunuþ amaçlarý için ancak spekülâsyon yapýlabilir.
10
Belki de bazýlarýnýn inandýðý
gibi, onlar bizi doðal veya
bizim eserimiz olan bir büyük
felâketten korumak için
burada öðretmenlik yapýyorlar.
Ve belki de ölümlü insaný son
aþamaya, yani kozmik insana
ulaþtýrmak için öncülük
yapýyorlar.
"Bu esrarlý cisimlerin orijinleri ve
amaçlarý ne olursa olsun, UFO olaylarý,
bütün belirtileriyle, insanlýðýn karþýlaþtýðý
en önemli olaydýr. Böyle bir açýklamayý
vaktiyle, Birleþmiþ Milletler Genel
Sekreteri General U'thant yapmýþtý. Genel
Sekreter Vietnam Savaþý sýrasýnda þöyle
konuþmuþtu:
"Vietnam Savaþý'ndan sonra dünyanýn
karþý karþýya bulunduðu en önemli problem: UFO'lardýr!.."
EKÝN TARLALARINDAKÝ
OLAÐANÜSTÜ GEOMETRÝK
ÞEKÝLLER
Sience Digest Amerikan bilim dergisinden özetlediðim bu çok önemli makalede
o yýllarda fazla yaygýnlaþmadýðýndan,
ekin tarlalarýnda bir gecede oluþturulan
gizemli çemberler üzerinde durulmamýþtý.
40 yýldan beri baþta Ýngiltere olmak
üzere dünyanýn pek çok ülkesinde, bir
gecelik kýsa bir zaman dilimi içinde ekin
tarlalarýnda oluþturulmuþ karmaþýk geometrik þekillerden, SEVGÝ DÜNYASI
Dergisinin 2006 Ocak-Þubat sayýlarýnda
uzunca bahsetmiþtim. Gece baskýnlarýyla
insan eliyle de bunlarýn yapýlabileceðini
SEVGÝ DÜNYASI
kanýtlamaya çalýþanlar da olmamýþ deðildi. Ne var ki bunlar, o çok karmaþýk geometrik motiflerin yanýnda acemice çizilmiþ bir karikatür düzeyinde kaldýðýndan,
peþin hükümlü kýzgýn reddiyecilerin ve
aktüalite peþinde koþan gazetecilerin
dýþýnda kimseyi tatmin etmemiþti. Kaldý
ki, gece karanlýðýnda ortada in cin yokken, ýþýk toplarý marifetleriyle tarlalarda
adým adým daireler oluþturulmasýnýn
video kameralarýyla alýnan filmlerini
inceleyince bunlarýn basit hile ve þarlatanlýklarý çok aþan yüksek bir teknolojinin
hüneri olduðu, bizlere mesajlar verilmek
istendiði açýkça anlaþýlmakta. Bu hünerli
ellerin ayrýca telepati gibi yüksek ruhsal
yeteneklere sahip olduklarýný görmekteyiz. Geceleyin tarlalarýn civarýndaki tepelerde el ele tutuþarak belli þekillerin oluþmasýný gönülden dileyen insan gruplarýna,
hemen o gecede tam da istedikleri motifleri önlerindeki tarlalarda oluþturarak
cevap vermeleri, onlarýn ancak telepati
yoluyla düþünce ve dileklerden haberdar
olmalarýyla açýklanabilir. Çemberlerin
oluþtuðu tarlalarda cep telefonlarýnýn sapmasý, baþak saplarýnýn kýrýlmadan, sadece
ustaca eðilerek motifler oluþturulmasý
hiçbir faaliyet ve ayak izi kalýntýsý býrakýlmamasý, bunlarýn marifetli ellerle uzaktan
lazer gibi elektromanyetik ýþýnlar gönderilerek yapýldýðý izlenimi vermektedir.
Zaman zaman gün ýþýðýnda da daireler
oluþturulmamýþ deðildir. Temmuz 1996’da Ýngiltere'nin gizemli Stonehenge
Bölgesi'nde 45 dakika içinde 115 metre
boyunca 151 kusursuz dairenin oluþturulduðunu gören pilotlar gözlerine inanamamýþtýr. Tarlalarýn yaný sýra kumlar ve
buzlar üzerinde de iz býrakmadan þekiller
çizilmesi, bunlarýn uzaktan yapýldýðýnýn
ayrý bir kanýtý olmaktadýr.
SEVGÝ DÜNYASI
ÇEMBERLERDEKÝ
GEOMETRÝK SIRLAR
Bilimsel delillere daha çok önem verenler için 1996 yýlýnda ekin çemberleriyle
Bavyera Bad Kissingen, Almanya’da 30.06.2007’de
ilgili çok çarpýcý bir matematik olayý
yaþanmýþtýr. Ýngiliz fizik ve matematikçisi, Boston Üniversitesi Astronomi
profesörü bir bilim adamýnýn, farklý tipteki çemberleri derinliðine inceleyerek yeni
11
bir geometri teoremine ulaþmasý insanlýða
verilmek istenen mesajýn artýk anlaþýlmaya baþlandýðýný gösteriyordu. Þimdi
artýk papatya falýna bakar gibi "Biz mi
yapýyoruz, onlar mý?!.." kýsýr döngüsünün
çok ötesinde yararlý bir alanda düþünce
üretilmeye baþlanmýþtý. Çok yönlü bir
bilim adamý olan Profesör Gerald Hawkins (1928 - 2003) uzmanlýk alanýndaki
10 kadar kitabýyla zaten uluslararasý bir
þöhrete sahipti.
Ekin tarlalarýyla ilgilenmeye, bu konunun en büyük araþtýrmacýlarýndan mühendis Colin Andrews'in kitabýndan aþýrý
derecede etkilenmesiyle baþladý. Her
ciddi bilim adamýnýn yapacaðý gibi önce
hile ve þarlatanlýk olasýlýðý üzerinde
durdu. Ancak ileri bir matematik kültürüne sahipti ve tarlalardaki þekillerde
büyük
bir
geometri ustalýðý sergilendiðini görmekte gecikmedi. Çemberlerde, hile
ve þarlatanlýk
þöyle dursun,
ilk bakýþta
fark edilmeyen, ancak
dikkatle incelenince açýða
çýkan çok ince geometrik
ekin tarlasýnda oluþan çember
sýrlar, iliþkiler ve teoremler gizliydi. Örneðin Andrews
Kataloðundaki T 448 dairelerinin ortasýnda yer alan hilâl þeklindeki üç ay nice
geometrik inceliklerle yerlerine konmuþtu.
12
Zamanýmýzdan 2300 yýl önce yazdýðý
kitapla, hepimizin bin bir güçlükle
öðrendiði, sýnavlarda ter döktüðü
geometrinin temel prensiplerini ortaya
koyan Euclid (Öklid); kitabýnda dört teorem üzerinde durmuþtu. Ýþte Profesör
Hawkins'in "Ekin Çemberleri"nden ürettiði teorem, bunlara bir yenisini, beþinci
teoremi ekliyordu; üstelik en genel
olanýný. Öklid'in dört teoremi; teðet,
üçgen, kare, düzgün altýgen teoremleri
diye anýlýr. Yeni ortaya konulan beþinci
teorem ise bunlarýn hepsini kapsýyor. Ýç
içe çizilen daireler ve bunlara teðet olarak
ustalýkla çizilen bir üçgen ile diðer dört
teoremi tek bir þekilde birleþtiriyordu.
Matematikçilerin en hoþlandýðý þey de bu
deðil midir? Yani genelleþtirilmiþ formüllerle sonuca en kýsa yoldan gidebilmek!
MATEMATÝKÇÝLERE
KIÞKIRTICI DAVET
Profesör Hawkins, buluþunu ekin çemberlerindeki ipuçlarýyla yaptýðýný ortaya
koymakla kalmýyor, ayný zamanda
matematik dünyasýný da er meydanýna
davet ediyordu. IQ'su yüksek 250.000
okuyucuya sahip bilim dergisi "Science
News"deki yazýsýnda, matematikçileri
Öklid'in dört teoremini kapsayan beþinci
teoremi bulmalarý konusunda kýþkýrtýcý bir
çalýþmaya davet ediyordu. Hiçbir yanýt
alamadý. Beþ yýl boyunca yanýt için bekledi. En sonunda ekin tarlalarýndaki
þekillerden yararlanarak bulduðunu
açýkça belirterek ayný dergiye kendi
beþinci teoremini göndermek zorunda
kaldý. Böylece hem sonucu heyecanla
bekleyen okuyucularýn merakýný gidermiþ, hem de yýllardýr binlerce tarlaya
SEVGÝ DÜNYASI
geometrik þifreler yollayan varlýklara:
"Oh çok þükür mesajýmýzý anlayanlar da
var ve çoðalýyor, emeklerimiz boþa gitmiyor"un sevincini yaþatmýþtý.
Öklid'in 5. teoreminin dergide yayýnlanmasýndan sonra Science News'ün editörü
12.10.1996 tarihli yorumunda tarlalardaki
þekillerin insan gücünü aþan olaðanüstü
hünerlerle dolu olduðunu þu sözleriyle
ortaya koymaktan kendini alamamýþtýr:
"… Hawkins, Science News ve Mathematics Teacher'ýn okurlarýna teoremin
dört çeþitlemesini sunarak onlarý yayýmlamadýðý beþinci teoremi bulmaya davet
etti; ancak kimse baþarýlý olamadý.
"Ancak geçen yaz Hawkins: 'Ekin tarlalarýndaki þekilleri yaratanlarýn bu beþinci teoremi sergilediklerini' bildirdi.
Ýngiltere'nin ekin tarlalarýnda gizlice oluþturulan düzinelerce þekil arasýndan en
azýndan bir þekil Hawkins'in teoremine
uyuyordu.
"Bu eski tip matematiksel hünerden sorumlu kiþilerin kim olduklarý hâlâ bilinmiyor. Onlar Öklid geometrisiyle olaðanüstü bir hüner sergiliyorlar. Karanlýkta tarlalara kimse fark etmeden girip,
baþaklarý kýrmadan sadece eðerek, tahmin ederim ki, tahta, çivi ve iplerden daha
baþka gereçler kullanarak karmaþýk ve
kusursuz þekiller çizmek konusunda
þaþýrtýcý bir yetenek gösteriyorlar…"
REHBER VARLIK KRYON'IN
EKÝN ÇEMBERLERÝ BÝLDÝRÝSÝ
ABD Kaliforniya'da bir gruba 18 yýldýr
bilgiler veren; Birleþmiþ Milletler de bile
5 celse yapan KRYON (Krayan) isimli
Rehber Varlýk, Prof. Hawkins'in ekin tarlalarýndaki geometrik buluþunu yayýnlamasýndan 1,5 yýl önceki bir toplantýda bu
SEVGÝ DÜNYASI
konuda aynen þunlarý söylemiþti:
"Onlar aslýnda yakýnda karþýlaþacaðýnýz
varlýklar tarafýndan yapýlmaktadýr… Þekiller bir anda hýzla, çoðunlukla da þafak
sökerken yapýlmaktadýr. Siz bir þeklin
gerçek olup olmadýðýný, insanlar tarafýndan taklit edilen bir þekil olup olmadýðýný
"damgalama" yönteminin baþaklar üzerindeki etkisini saptayarak bulabilirsiniz;
gerçek yöntem baþaklarý eðmez, kýrar. Bu
þekilleri yapmakta olanlar onlara "enerji
13
gelecekte iletiþim ile ilgili ihtiyacýnýz olacak bilgiyi ayýrt etmenizi saðlamaktýr.
"… Sevgili varlýklar, bir gün karþýlaþacaðýnýz bu yeni varlýklar size matematik
alanýnda mesajlar yollamaktadýrlar ki, siz
bulmacanýn parçalarýný bir araya getirip
iletiþime hazýr olabilmeniz için evrensel
geometri kodunu anlayabilesiniz. Neden
geometri? Geometri tüm evrenin ortak
matematiðidir. Þekiller içindeki matematik, evrensel bir hesaplama içerir ve
Oxfordshire, Garsington, Ýngiltere 29.06.2007’de ekin tarlasýnda oluþan þekil
damgalarý" derler. Bu þekiller herhangi
türde bir uzay gemisi tarafýndan deðil,
uzak bir mesafeden yapýlmaktadýr.
Onlarýn size sunulmasýnýn tüm nedeni
mutlaktýr. Dolayýsýyla o bilimsel prensipleri iletmek açýsýndan arzulanan yöntemdir. "Þimdi tarlalardaki þekillerin
akrabalardan mektuplar almaya çok ben-
14
zediðini söylemek isterim. Biz "Önce
mektuplar gelir sonra da akrabalar" dediðimizde bazýlarýnýz bunu tam olarak
anlayacaklar… Tarlalardaki þekilleri görmezden gelenlerin ise "akrabalar geldiklerinde" akýllarý baþlarýna gelecek."
Özetle KRYON, "Ekin Çemberleri"nin
þu anda deðiþik keþif dürtüleriyle dünyamýzý ziyaret eden ve zaman zaman
adam kaçýrma gibi yanlýþlar yapan uzay
varlýklarýnca deðil; ilerde dünya barýþý
için deðiþik maddi formlara bürünecek,
tekâmülde ilerlemiþ Üstün Ruhsal Varlýklar tarafýndan yapýlmakta olduðunu söylemektedir. Bunlar bir ön iletiþim, bir ön
hazýrlýk ve evrenin ortak dili geometride
ilerlememiz için tarlalara çizilmektedir.
Þu anda ancak uzaydan dünyamýzý
gözlemleyen ve ana çizgilerini ortaya
koymadan deðiþik hareketler yapan yýldýzlar gibi insanlara varlýklarýný belli eden
bu ruhsal kökenli UFO'larla; diðer
plânetlerden gelen uzaylý keþif kollarýný
birbirine karýþtýrmamamýz gerektiði
konusunda KRYON sürekli uyarýlar yapar. Bu sonuncular zaman zaman insan
kaçýran, metalik görünümlü tüm hatlarý
ortada uzay araçlarýdýr. Yanlýþ yapýp
düþtükleri, cesetleri üzerinde otopsi
yapýldýðý ve hattâ canlý olarak laboratuarlarda gözlem altýna alýndýklarý bile olmuþtur. KRYON'a bu konuda pek çok okuyucu sorusu yöneltildiðinden þu ilâve bilgileri vermektedir:
"En çok sorulan soru UFO'lar hakkýndadýr. Sizin gördüðünüz ve bildiðiniz iki
tür UFO vardýr. Ýkisinin arasýndaki farký
ayýrt etmek kolaydýr: Birinci tür perdenin
benim bulunduðum tarafýndan (mânevi
âlemden) gelir. Diðer türde sizin bulunduðunuz taraftan (planetlerden). Sizin
taraftan olan tür sert, belirgin kenarlara
SEVGÝ DÜNYASI
sahip olduðu için kolayca fotoðraflanabilir. Onlar madenden yapýlmýþ gibi,
metalik görünürler. Sizin taraftan olan bu
tür iki gruba aittir; aydýnlanmýþ olanlar ve
negatif olanlar. Negatiflerden korkmayýn,
çünkü siz onlardan daha güçlüsünüz.
Onlar dünyanýn manyetik alanýndaki
deðiþimden ötürü zaten burada daha fazla
kalamayacaklar. Benim çalýþmam onlarý
kovalayýp buradan uzaklaþtýracaktýr.
Perdenin benim bulunduðum tarafýndan
olan UFO'lar yumuþak kenarlý bir görünüme sahip olduklarý için kolayca
fotoðraflanamazlar. Onlarýn çoðu parlar,
bazen sesler de çýkarýrlar. Onlar gökyüzündeki yýldýzlar gibi (algýlanýr, ancak)
çok düzensiz olarak hareket eder görünürler… Benim tarafýmdan olan UFO'larýn
birçok türü vardýr. Sizin fark etmediðiniz
þeylerden biri, gördüðünüz þeylerin
çoðunlukla bir UFO deðil, gerçek bir varlýk olduðudur… Siz aslýnda UFO'larý
deðil, varlýklarý görüyorsunuz. Sizin gördüðünüz uzay taþýtlarýnýn çoðu (materyalize olmuþ) gerçek ruh varlýklarýdýr…"
KRYON tarafýndan sanki geliþigüzel
söylenivermiþ hissini veren bir cümle ile
evvelce medyadan ve deðiþik medyumik
kanallardan kulaðýmýza gelmiþ bir bilgi
doðrulanmaktadýr: "Hükümetler uyarýldý"
ABD ile Sovyet Rusya arasýnda, nükleer
silahlarýn kýsýtlanmasý ve "Barýþ içinde
birlikte yaþama" görüþmelerinin sýklaþtýðý
1980'lerin sonunda, demirperdenin yýkýlmasýna yakýn tarihte, üst düzeydeki
UFO'lu varlýklarca her iki hükümet ileri
gelenlerine açýk mesajlar ve uyarýlar verildiði söylentileri kulaktan kulaða fýsýldanmýþtý. Hattâ Moskova'da bir parka
güpegündüz herkesin gözü önünde bir
UFO aracýnýn sessizce inip, sessizce kalktýðý söylentisiyle bunun arasýnda baðlar
SEVGÝ DÜNYASI
kurulmuþtu. Bu söylentiler yetkililerce
doðrulanmamakla beraber KRYON
açýkça: "Ashra Grubu ve Akturuslular
sizin hükümetlerinizle konuþanlardýr"
diyerek bu söylentilerde hakikat payý
bulunduðunu ima etmektedir. Her þeyin
ortaya döküldüðü internet çaðýndayýz.
Hiçbir gerçek, hiçbir sýr artýk ebediyen
gizli kalmaz. Yakýn zamanlarda ilgili
hükümetlerce bu görüþmelerin kelimesi
kelimesine apaçýk ortaya konacaðý günlerin kesinlikle geleceðine inanabiliriz.
Olgunlaþýp insanüstü düzeyine ulaþan
insan ruhlarýnýn ve meleklerin maddi
bedenlere bürünerek dünyamýzda eylemlerde bulunmasý aslýnda ilk karþýlaþacaðýmýz bir fenomen deðildir. Semavi dinlerde ve kutsal kitaplarda bu olaylardan
çok bahsedilir. Kuran'ý Kerim'de Kehf
Suresi’nde Peygamber Hz. Musa ile,
insan kýlýðýna bürünmüþ melek Hýzýr'ýn
günler süren serüvenleri detaylý bir þekilde anlatýlýr. Hz. Muhammed'e vahiy
getiren Melek Cebrail’in de zaman zaman
insan kýlýðýna bürünerek eshabýn arasýna
karýþtýðý ve hattâ iþin farkýnda olmayan
kiþileri kýzdýrma pahasýna Peygamberi
sýnava çeker gibi sorular sorduðu sahih
hadislerde nakledilir.
Meleklerin göze görünmeden de dünyamýzda yaptýklarý iþler vardýr. Doða
kanunlarýna iþlerlik kazandýrdýklarý;
"Kadir Geceleri"nde yýllýk planlar yapmak üzere kafileler halinde yeryüzüne
indikleri, bir gölge gibi yaptýklarýmýzý
gözlemleyip zaman zaman ilhamlar
tarzýnda rehberlik ettikleri kutsal
metinlerde sýk sýk tekrarlanýr. Hattâ iki
yüce melek Harut ve Marut'un, meleklikleri unutturularak, bizler gibi dünyaya
insan bedeninde doðarak, dualite kanunlarý içinde yer yer nefis sýnavlarýnda zora
15
girdikleri anlatýlýr.
Ýþte KRYON, zaten dünyanýn kuruluþundan beri icraat halinde olan bu Yüce
Ruhsal Varlýklarýn ilerde dünya barýþýna
hizmet etmek için; olgunlaþmýþ insanlarla
iþbirliði yapacaklarýndan bir "Birleþmiþ
Milletler" celsesinde bizleri þöyle haberdar eder:
"Siz uzaylýlarýn buraya bitkisel olarak
ne zaman ineceklerini soruyorsunuz.
Bakýn onlar sizinle, sizin titreþiminiz ve
zaman çerçeveniz onlarýnkine uyduðunda
buluþacaklar; daha önce deðil!..
"Sevgili Dostlar, siz henüz
karþýlaþmayý beklediðiniz
varlýklarla karþýlaþmadýnýz.
Gezegeniniz onlarýnkine uyan
bir titreþim düzeyine eriþtiðinde,
o zaman bu varlýklarý çaðýran
bir fener gibi olacak. Onlar size
büyük haberler ve harika bir
yardým getirecekler. Ama fener
henüz yerini almamýþtýr."
"BÝZÝM CELSELERÝMÝZ" de
UFO'LAR
Daha ilk buluþmamýzda Rehber Varlýk
"Uçan Daireler"le ilgili bir sorumuzu
açýklýkla þöyle cevaplamýþtý:
* Onlarý kanýnýza giren misafirler olarak
kabul ediniz. Kanýnýzdaki yuvarlara (akyuvarlara) yardýmcý.
Sonraki buluþmalarýmýzda Rehber
Varlýk dünyanýn ve evrenin dengesini
bozacak bir nükleer savaþ tehlikesine
karþý onlarýn yeryüzündeki barýþ güçleriyle iþbirliði yapacaklarýný, gerekirse
16
fiilen müdahalede bile bulunabileceklerini deðiþik celselerde þu sözleriyle bizlere
bildirmiþti:
* Siz en mühim þeyi unutup, en küçük
þeyle uðraþýyorsunuz. Dostluðu, iyiliði bir
yana býraktýnýz!.. Ýyi olun, dost olun; baþkalarýna da zararýnýz olmasýn. Korkuyorlar zararlý olacaðýnýz için. Siz öldürücü,
mahvedici kuvvetleri bulmakta mahirsiniz. Bunlarý iyilikte kullananlarý endiþeye düþürüyorsunuz. Siz birbirinizi yok
etmek isterken kâinatý düþünmediniz.
* Kavgalarýnýzý çoðalttýnýz;
kendinizi yalnýz zannettiniz;
kâinatý unuttunuz.
Sizi çok yakýn duyanlar var.
Hayrýnýza, kâinatýn hayrýna size
yardýmcý olacaklar. Sizi
doðruya, sâlime götürecekler.
Onlar vazife aldýlar.
* Nizamlarý bozmaya alýþtýnýz. Bir gün
en büyük düzeni de bozacaksýnýz. Buna
müsaade yok. Onu siz yaratmadýnýz ki!..
Kavgalarýnýzý kesiniz; kaideleri bozmayýnýz!..
Dünyamýzý iþgal etmek için deðil, aldýklarý görev dolayýsýyla, ev sahiplerine
yardýmcý olmak amacýyla bir misafir gibi
gelerek, hizmet edip, sonra esas yerlerine
dönecek olan bu UFO'lu "Yüce Ruh
Dostlarýmýzla" iþbirliði yapabilmenin ön
þartýnýn; iyilikte, doðrulukta, çalýþmada,
bilgide ve sevgide yükselmek, yani olgunlaþmak olduðunu "Rehber Varlýk" açýklýkla ortaya koymuþtu:
* Önce olgunlaþmanýz þart. Çünkü
henüz þimdi bile aranýzda inanmayan-
SEVGÝ DÜNYASI
larýnýz var. Her þey olduðu zaman inanmanýn da vakti geçecek… Önce kendinizi
hazýrlamanýz, düþünmeniz, çok düþünmeniz lâzým. Zekânýzý hazýrlamanýz þart.
Birbirinizle ancak o zaman anlaþabilirsiniz. Düþünce birliðine vardýðýnýz
zaman her þeyi kökünden halletmiþ olacaksýnýz. Düþünce birliðine varmak için
düþününüz. Bütün insanlar ayný þeyi
düþündüðü zaman biliniz ki çok mesut bir
dünya olacak!..
KAPININ ÝKÝNCÝ ÇALINIÞI
NASIL OLACAK?!
"Postacý Kapýyý Ýki Defa Çalar" diye
ünlü bir deyiþ var. Aslýnda çok deðerli
yazarýmýz Çetin Altan için yaþadýklarý bu
gizemli uzay olayý, postacýnýn kapýyý ikinci çalýþýdýr. Gerçi o daha ilk çalýnýþta kapýyý açýp postacýnýn getirdiði mesajý alýp
deðerlendirmiþti.
Bu ilk çalýnýþ, 1964 yýlýnda ünlü yazarýmýz Çetin Altan'ýn davetlimiz olduðu
olaðanüstü kanýtlarla dolu büyük bir hipnoz ve ekminezi (Geçmiþ yaþamlara inme) deneði idi.
Gelecek sayýda "Ben de Oradaydým" üst
baþlýðý altýnda bu önemli deneyden
bahsedeceðim. Ve acaba deðerli ve saygýn
yazarýmýz Ahmet Altan uzay gözlemi ile
kapýnýn bu ilk çalýnýþýný nasýl deðerlendirecek. Ve acaba eðer gerekirse gelecek
yýllarda kapý ikinci defa nasýl çalýnacak;
merakla bunu bekleyeceðim!..
(Not: Yaþadýðýmýz her ay, hattâ her gün
ekinlere bu çemberler hâlâ yapýladurmaktadýr. Ýlgilenenler:
www.x-cosmos.it/crop circles veya
www.cropcircleconnector.com sitelerinden takip edebilirler.)
SEVGÝ DÜNYASI
17
Demokrasinin
Defolarý
Liderlerin
Egolarý
Güngör Özyiðit, Psikolog
Seçim, sandýk ve
demokrasi, biri diðerini
gerekli kýlan kavramlardýr.
Türkiye bir seçim
daha yaþadý ve Adalet
ve Kalkýnma Partisi
açýk arayla, seçmen
oylarýnýn yarýsýna
yakýnýný alarak sandýktan birinci parti olarak
çýkmayý baþardý. Bu,
demokrasi adýna olumlu
bir puan. Ne var ki, demokrasi yönetim
biçimlerinin en iyisi deðil, en az kötüsü
olarak tanýmlanýr. Özellikle bizimki gibi
zaman zaman ara verilen, askýya alýnan
demokrasiler, içlerindeki eksiklikleri bir
an önce gidermek zorundadýrlar.
Demokrasi, bilindiði üzere, halkýn,
halk için, halk tarafýndan yönetilmesidir.
Halk bu yetkisini oy kullanarak, seçtiði
kimseler yoluyla
dolaylý olarak gerçekleþtirir. Öylece halk
seçtikleriyle iradesini
meclise yansýtmýþ olur.
Bizde uygulanan
haliyle demokrasi çok
defolu bir görünüm
sergilemektedir.
Seçim öncesi basýnda þöyle haberler
çýkýyor: "Parti liderleri
seçmen adaylarýný
halka tanýtýyor." Demek ki halk, seçeceði
kimseleri henüz tanýmýyor ve bilmiyor.
Halk milletvekillerini kendi seçmiyor.
Parti liderlerinin seçtiklerini seçmek
zorunda kalýyor. Bu haberin kendisi bile
demokrasi adýna bir kara mizah! Yani
halkýn kendi tanýdýðý, güvendiði, vekâlet
vereceði kiþileri doðrudan seçmesi engelleniyor. Ön seçim, parti içi demokrasi
18
yok. Demokrasinin acilen düzeltilmesi
gereken birinci defosu bu.
Ýkincisi yüzde on barajý. Altý partinin
yüzde dokuz oy aldýðýný varsayýn.
Toplam yüzde elli dört oy boþa gidiyor,
geçersiz sayýlýyor. Halkýn yarýsýndan
fazlasýnýn iradesi meclise yansýmýyor.
Demokrasinin özüne aykýrý bu durumun
da bir an önce düzeltilmesi gerekiyor.
Toplumda yarýdan fazla nüfusa sahip
kadýnlarýn görmezden gelinip yok sayýlmasý üçüncü bir defo. Nüfusumuzdaki
kadýn oraný yüzde elli üç. Meclisteki
kadýn oraný ise yüzde dört civarýnda.
Yeni mecliste ise yüzde dokuz.
Demokrasilerde kadýn-erkek gerçekten
eþit haklara sahipse -ki öylediriradelerinin de yönetime eþit düzeyde
yansýmasý gerekir.
Demokrasinin bizde uygulanan haliyle,
dördüncü bir defosu da, seçimde yarýþan
partilerin bir kýsmýna hazine yardýmý
olarak trilyonlar daðýtýlarak, haksýz bir
rekabet oluþturulmasý. Bu adaletsiz yarýþ
da mutlaka düzeltilmelidir.
Bütün bu defolar düzeltilirse, o zaman,
demokrasi oyunu kurallarýna göre oynanmýþ olur. Ancak o zaman kazanan
gerçekte halk olur ve halkýn iradesi
mecliste kendine yer bulur.
NEOCON AHMET
Yeni Dünya Düzeni'nde
demokrasilerde yeni renklere bürünüyor.
Partiler gitgide birbirine benziyor.
Saðcýlar sol partilerde, solcular sað partilerde yer alýyor. Zaten birbirine benzeyen partiler aðýz dalaþý yaparak birbirlerini bir güzel benzetiyorlar!
Eskiden sað sermaye partisi, sol ise
SEVGÝ DÜNYASI
emekçilerin partisi olarak bilinir. Ve sol
partiler iç ve dýþ sömürüye karþý, antiemperyalist bir tavýr alýrlardý.
Bugün emperyalizm Türkiye'yi kýskaca
almýþ durumda. Halk ise derin bir aymazlýk uykusunda. Halký uyandýrmasý
gereken eski solcu yeni aydýnlar ise,
demokrasi adýna emperyal ve liberal ninniler söylemede...
Ýlhan Selçuk "Pencere"sinden gördüklerini bize þöyle aktarýyor:
"Türkiye'nin içinde yer aldýðý Ortadoðu
haritasý emperyalizmin cirit oynadýðý bir
bölge. Her gösterge, her kanýt, her olay,
her olgu emperyalizmin bölgede
Türkiye'nin aleyhine bir tasarýmý
öngördüðünü vurguluyor. Yaþadýðýmýz
süreçte Türkiye'nin karþýsýnda uygar batý
yok. Batý emperyalizmi var!..
Emperyalizmin, Irak'ý belli bir sürede
parçalayýp ülkenin kuzeyini de kapsayan
bir Kürdistan devletini üs edinerek
Ortadoðu'da yeni bir düzene doðru
yürüdüðü ayan beyan ortada..."
Sayýn Selçuk, eski solcu, yeni iþbirlikçi
aydýnlarý suçüstü yakalarcasýna þu saptamada bulunuyor:
"Ama, kafaya ne kadar da vursanýz,
kimileri bu gerçeði reddedecektir. Ki
bunlarýn arasýnda solcu geçinen iþbirlikçiler de var. Emperyalizmi es geçip
hiç aðzýna almadan solcu ya da demokrat
olmak yeni icat. Con Ahmet'in yeni
icadý... Ancak bu Con Ahmet bildiðimiz
Con Ahmet deðil, Neocon Ahmet!.."
FARKLILIKLARA SAYGI
Farklýlýklara saygý ve hoþgörü,
demokrasinin olmazsa olmaz koþulu.
Ancak gerçeði de çarpýtmadan, olduðu
SEVGÝ DÜNYASI
gibi görüp göstermek gerek. Farklýlýklara
saygý duymak, ýþýðý, içindeki deðiþik
renkleriyle sevip kucaklamak demek.
"Hürriyet"in Pazar ekinde Ahmet
Altan, tam da bu konuya deðinerek "Ne
istiyor Tanrý bizden?" diye sorduktan
sonra þunlarý söylüyor:
"Küçük bir gezegenin üstünde birbirine
benzemeyen altý milyar insan yaratýp, altý
milyarýna da deðiþik parmak izleri veren
o irade, farklýlýðý neden bu kadar çok
seviyor? Parmak uçlarýmýz bile farklý, þu
küçücük parmak uçlarý... Parmak uçlarý
bile benzemeyen insanlarýn zihinleri,
düþünceleri, duygularý, bilincin karanlýklarýna saklanmýþ gizli arzularý, kiþilikleri
nasýl benzer birbirine?"
Sonra þöyle bir çýkarýmda bulunuyor:
"Herkes birbirine benzeseydi, kimse
kimseyi sevmezdi, aþýk olmazdý. Tanrý
bizi seyrediyor, onun emrine uyup sana
benzemeyeni sevdiðinde mutlu oluyorsun. O'nun emrine karþý çýkýp, sevdiðini
kendine benzetmek için uðraþtýðýnda acý
çekiyorsun."
Farklýlýklara saygý duyarak sevmek,
19
bizi birbirimize yaklaþtýrýr, kiþiliklerimizi
zenginleþtirir ve bize çokluktaki birliði
ve birlikteki çeþitliliði görmenin hazzýný
yaþatýr.
Farklýlýklarýmýzý kabullenmemek ve
birbirimizi anlamaya çalýþmamak,
aramýzda en uzak mesafeyi yaratýr. Þair
Can Yücel'in dediði gibi:
En uzak mesafe ne Afrika'dýr
Ne Çin
Ne Hindistan
Ne seyyareler
Ne de yýldýzlar geceleri
Iþýldayan...
En uzak mesafe iki kafa arasýndaki
Mesafedir
Birbirini
Anlamayan...
Sürekli bir deðiþim ve geliþim süreci
içinde olduðumuzdan, her birimizin,
diðerimizi, her seferinde yeniden ölçüp
deðerlendirmemiz gerekir. O zaman
herkesin dostu oluruz ve herkes bizim
dostumuz olur.
Bilge'ye sormuþlar: "Dünyada en çok
kimi seversiniz?" "Terzimi" demiþ bilge.
Soranlar þaþýrmýþ: "Niye baþkalarý
deðil de terzi?" diye sorduklarýnda
bilge þu karþýlýðý vermiþ:
"Dostlarým, ben en çok terzimi
severim. Çünkü ona her gittiðimde,
benim ölçümü yeniden alýr. Ama
ötekiler öyle deðildir. Bir kez benim
hakkýmda karar verdiler mi, ölene
dek beni hep ayný gözle görürler."
Terzilik; insan iliþkileri için de
gerekli ince bir sanat.
Ayça Gürelman ile söyleþi
anupama
ile yoga
Nihal Gürsoy
Nihal Gürsoy - Ayça Haným, Yoga
konusunda oldukça donanýmlý ve yetkin
olduðunuzu biliyorum. Okuyucularýmýz
için öz geçmiþinizden söz edebilir
misiniz?
Ayça Gürelman - 1974 yýlý doðumluyum. Özel Kalamýþ Lisesi'n den mezun
olduktan sonra, üniversiteyi Marmara
Üniversitesi Ýþletme ve Ýdari Bilimler
Fakültesi, Almanca Enformatik
Bölümün’den okuyarak tamamladým.
Daha sonra Marmara Üniversitesi Üretim
Yönetimi ve Pazarlama yüksek lisans
programýna devam ettim.
2000 yýlýnýn baþýnda yurt dýþýnda bir
kitabevinde Swami Sivananda stili bir
hatha yoga kitabý ile tanýþtým ve ilk yoga
çalýþmalarýma baþladým. Ayný yýlýn Mart
ayýnda Brahma Kumaris W.S.U. Raja
Yoga Meditasyon kurslarýna devam etmeye baþladým. Yoga'nýn "fiziksel
duruþlardan ötesi" olduðunu kavradým.
Daha sonra integral yoga felsefesi üzerinde yoðunlaþtým. Ekim 2000'de Ersin
Saran ile Hatha Yoga çalýþmaya baþladým. Ocak 2000'de araþtýrmalarý ve tecrübelerimi paylaþmak amacýyla www.yogamerkezi.com isimli sitenin temellerini
attým. Burada, kendi yorumlarýmýn ve
genel bilgilerimin yaný sýra, ücretsiz
olarak Bhagavat Gita, Patanjali'nin yoga
sutralarý, Hatha Yoga Pradipika gibi temel yoga kitaplarýný çevirmeye baþladým.
Aðustos 2001'de en büyük Bhakti Yoga
okullarýndan biri olan The Divine Life
Society Ýlahi Yaþam Topluluðu Genel
Sekreteri Swami Krishnananda'dan kitaplarýný Türkçeleþtirme ve ücretsiz
olarak intenette yayýnlama izni aldým.
2002 sonbaharýnda Ýstanbul'a üç günlüðüne ziyarete gelen Sri N.V. Raghuram
ile tanýþtým. Bu arada, ayný zamanda bir
SEVGÝ DÜNYASI
þirketin pazarlama departmanýnda da
çalýþtýðým için Yoga Merkezin’deki
çalýþmalarýmý akþamlarý ve hafta sonlarý
sürdürüyordum.
Eylül 2002'de internet üzerinden bir
yoga grubu kurdum. Burada en temel
yoga metinlerinden biri olan Bhavagat
Gita'yý yorumlamaya ve genel yoga bilgilerini aktarmaya baþladým.
2003 yýlýnýn Temmuz ayýnda, Sripad
Bhakti Amal Paramahamsa Maharaj'dan
Harinam inisiyasyonu ile birlikte
Anuradha D.D. ismini aldým. Aðustos
2003'de Vivekananda Yoga Üniversitesi
Uluslararasý Koordinatörü Sri N.V.
Raghuram beni manevi kýzý ve öðrencisi
olarak kabul etti. 2003 Sonbaharýnda,
gurunun da isteði ile, ayný üniversitenin
uluslararasý yoga eðitmenliði sertifika
kurslarýna katýldým. (YICC)
2004'de gurum Sri Raghuramji bana
biricik/eþsiz anlamýna gelen Anupama
ismini verdi. Ayný yýl Özel Suadiye
Polikliniði'nde "Suadiye Yoga
Merkezi"ni açtým. Vivekananda Yoga
Üniversitesi programýný burada uygulatmaya baþladým. Buradaki çalýþmalarým,
eðitmenliðe hazýrlýk derslerine katýlan
katýlýmcýlarým eðitmen olmalarýyla,
Ýstanbul'da farklý merkezlerde devam
ettirildi. Ayrýca, yine bir eðitmen
Manisa'da ilk kez yoga eðitimi vermeðe
baþladý.
2004 yýlýndan itibaren gurum
Raghuranji'nin Türkiye workshop ve
seminer programlarýnýn koordinasyonlarýný yapýyorum. SVYASA Vivekananda
Yoga Üniversitesi'nin YICC/Yoga
Eðitmenliði Sertifika Programýný
Türkiye'de organize ediyorum. Böylece
Hindistan'a gidemeyen veya lisan
21
bilmeyen isteklilerin gerekli formasyonu
ve eðitimi alarak, sertifikalý yoga eðitmeni olmalarýna yardýmcý oluyorum.
2006 Aðustos'un da yaptýðým bir anlaþma ile, Hindistan'ýn en büyük spritüel
yayýnevi ve distribütör Motial Banarsidass ile anlaþarak yetkili Türkiye Genel
Distribütörü oldum. Böylece, Türkiye'ye
Hindistan'dan ilk defa Ýngilizce yoga
felsefesi kitaplarýnýn gelmesini ve yogayý
öðrenmek isteyenlerin hizmetine sunulmasýna araç olduðum için mutluyum.
Profesyonel olarak, þu an uluslararasý
bir þirketin pazarlama bölümünde çalýþmaktayým ve yoga çalýþmalarýma da
devam etmekteyim.
Nihal Gürsoy - Çok güzel, gayretli bir
çalýþma ile gerçekten konunuzda uzmanlaþmýþsýnýz ve öðrendiklerinizden herkesin faydalanmasý için emek sarfetmiþsiniz. Yoga'nýn baþlangýç tarihi ve tarihçesini de kýsaca öðrenebilir miyiz sizden?
Ayça Gürelman - Aslýnda kimse
yoga'nýn baþlangýç tarihini kesin olarak
bilmiyor. Çünkü yoga'nýn kökleri, yazýlý
tarihin gerisine uzanýyor.
Yoga'ya ait elinizdeki en eski belge,
yapýlan arkeolojik kazýlarda ortaya
çýkarýlan ve üzerinde yoga yapan insan
figürleri bulunan 5000 yýllýk mühürlerdir.
Yoga, bilinen tüm dinlerden (Hinduizm
dahil) daha önce baþlamýþ bir felsefedir.
Nihal Gürsoy - Felsefesi nedir
yoga'nýn?
Ayça Gürelman - Yoga, kelime
anlamýyla birleþmek demektir. Yoga'da
amaç, fiziksel-ruhsal-zihinsel bedenlerimizin birleþmesiyle "özben bilinci"ne
eriþmektir. Ýþte bu özben bilincine ermek,
meditasyon çalýþmalarýnýn son aþamasý
olan Samadhi'dir.
22
Yoga yapan kiþiye yogi, bayan ise
yogini adý verilir. Eski zamanlardaki
büyük yogiler insanýn çevresiyle uyumlu
yaþayabilmesi için, öncelikle kendisiyle
uyumlu yaþamasý gerektiðini bu nedenle
de insan doðasýnýn tam olarak anlaþýlabilmesinin önemli olduðunu
söylemiþlerdir.
Nihal Gürsoy - "Guru", kelimesi yoga
ile ilgilenenlerin sýkça duyduðu bir
sözcük, sanýyorum "öðretici" anlamýnda
kullanýlýyor. Tam olarak nedir anlamý?
Ayça Gürelman - Guru, öðrenciyi
yönlendirir, kendisi de ayný yollardan
geçmiþ olduðu için öðrenciye yol gösterir. Yine de pek çok öðrenci, baþlangýçta kendi baþlarýna yoga yapmaya baþlamaktan, ancak bir öðretmen ihtiyacý hissettiklerinde arayýþa girmektedirler. Asýl
önemli olan ise, doðru guru'yu bulabilmektir.
Nihal Gürsoy - Peki, yoga yolunda
olan herkesin amacý Samadhi'ye ermek
mi olmalýdýr yoksa baþka nedenlerle de
yapýlabilir mi?
Ayça Gürelman- Elbette ki hayýr.
Bhagavat Gita, yoga yapan dört öðrenci
tipinden söz eder.
* ACI ÇEKEN KÝÞÝ: Dinmeyen bir
acýyý dindirmeyi amaçlayan öðrencilerdir. Bu acý, fiziksel bedenin bir yerinde
incinme, aðrý olabileceði gibi, zihinsel de
olabilir.
* DÜNYA NÝMETLERÝNÝ ARAYAN
KÝÞÝ: Saðlýk ve baþarý için bir strateji
geliþtirmeyi hedefleyen öðrencilerdir.
Burada amaç, uygun stratejiyi bularak
dünya nimetlerinden azami fayda saðlamaktýr.
* BÝLGÝ ARAYAN KÝÞÝ: Bütünlüðe
ulaþma arzusu duyan öðrencilerdir.
SEVGÝ DÜNYASI
* BÝLGE ADAM: Büyük yogilerdir.
Bu öðrenci tiplerinden herhangi birine
uyuyor olabilirsiniz. Ben diðer öðrenci
tipinde neden deðilim diye endiþelenmenin anlamý yoktur. Herkesin yaþamý
ve hedefleri farklýdýr. Tüm hedefler eþittir ve mükemmeldir. Yoga yolu isteyen
herkese açýktýr.
Nihal Gürsoy- Pek çok yoga çeþidi var
sanki, bu konuda bizleri aydýnlatabilir
misiniz?
Ayça Gürelman - Aslýnda yoga'nýn
dört ana okulu vardýr. Bu okullar kendi
içlerinde alt kollara ayrýlýr.
*RAJA YOGA: Fiziksel hareketleri ve
nefes teknikleri meditasyonla birleþtirilen
bir okuldur.
* BHAKTÝ YOGA: Kiþinin özbenlik
kavramýna uzanan tek noktalý odaklanmaya kendini adamasý ile yapýlan uygulamalardýr. Daha çok duygusal yönü aðýr
basan kiþiler tarafýndan tercih edilir.
Bhakti yogi sevgi enerjisinden güç alýr
ve Tanrý'yý sevginin kaynaðý olarak görerek dualar, ibadetler, þarkýlar ritüellerle
kendisini Tanrý ile kuþatýr.
* KARMA YOGA: Eylem yoga'sý
olarak adlandýrýlýr. Yapýlan tüm iþlerin ve
hareketlerin Tanrý'ya odaklý bir zihinle
yapýlmasýdýr. Daha çok dost canlýsý kiþiler tarafýndan bu yol tercih edilir. Çünkü
bu yoldaki kiþiler, kalplerini saflaþtýrmayý, eylemlerini bencillikten uzaklaþtýrmayý öðrenmek isterler.
* JNANA YOGA: Bilgi yoludur, en
zorlu yol olarak bilinir. Çok büyük bir
istek ve zekâ gerektirdiðinden, bu yola
girmek isteyen öðrenci prensip olarak
diðer yollardan geçmelidir. Burada öðrenci, Vedanta felsefesinde yer alan "birlik öðretisini deneyimlemeyi hedefler.
SEVGÝ DÜNYASI
Nihal Gürsoy- Teþekkür ediyorum.
Genel olarak yogilerin et yemediklerini
duyuyoruz. Sanýyorum beslenme yogiler
için oldukça önemli, nedenleri nelerdir?
Ayça Gürelman - “Yoga yapmanýn bir
ön þartý var mý?” sorusu, tüm öðrenciler
tarafýndan sorulan temel bir sorudur.
Genelde de verilen cevap aynýdýr.
"Hayýr". Fakat öðrenciler, gün geçtikçe
öðretmenin vejetaryen olduðunu, organik
gýdalarla beslendiðini alkol, tütün,
uyarýcý ve uyuþturuculardan uzak durduðunu, içtiði sudan uyku saatine kadar
belli bir kurallar zincirine baðlý kalmaya
çalýþtýðýný görerek, tereddüt etmeye
baþlar: "Acaba bana her þey söylenmiyor
mu?" Burada aslýnda söylemeye çalýþtýðý
þey þudur: Evrenle bir olabilmek adýna
yapýlmasý gereken standart kurallar yoktur, bir öðrenci bunlarýn hiçbirini yapmadan da yoga yapabilir.
Ancak, günümüz dünyasýna baktýðýmýzda, yoga'da baþarýlý olabilmek çok
azýmýza nasip olabilmektedir. Baþarý için
uzun çalýþma, azim, kararlýlýk, sabýr,
inanç (öncelikle kendinize, sonra yoga'ya) gerekir. Sri Sankaracharya, yoga'nýn
dört aracýn (olmazsa olmazý) olduðunu
söylemektedir. Bunlar: Ýnanç, adanma,
meditasyon, özgürlüðe ulaþma arzusudur.
Yoga görüþüne göre, evren titreþimlerden oluþmuþtur. Madde aðýr bir titreþime
sahipken, düþünce çok daha süptil bir
titreþime sahiptir. Evrenin gerçek mahiyetinin anlaþýlabilmesi için bu süptil
titreþime ayak uydurmak gerekir. Siz,
titreþimlerinizi yükselttiðiniz de dünyayý
yepyeni bir gözle görmeye baþlarsýnýz.
Bir yogi düþünceleri okuyabilir, atom
boyutuna inebilir, her þeyi içine alacak
kadar geniþleyebilir, yýldýzlara doku-
23
nabilir, gibi.
Ýþte kullandýðýmýz araç olduðunu
söylediðimiz bedenimizin titreþimlerinin
yükseltilmesinin yollarýnýn her biri yoga'da yapýlan çalýþmalara denk gelir. Et
yememek, günlük yoga duruþlarýný yapmak, nefes çalýþmalarýný yapmak, içe
dönüþ çalýþmalarý yapmak, meditasyon,
mantra, japa, v.b. yoga yolundaki bizim
yardýmcýlarýmýzdýr.
Nihal Gürsoy - Herkes yoga yapabilir
mi? Þimdiler de hamilelerin ve çocuklarýn da yoga yaptýðýný okuyoruz.
Ayça Gürelman - Bazý genel kurallara
uyarak herkes yoga yapabilir. Tüm insanlar, çocuklar, hamileler, ileri yaþtakiler.
Yalnýz nasýl yoga yapabilecekleri ile
ilgili bazý bilgilere gerek vardýr.
Nihal Gürsoy - Yoga yapmak veya
öðrenmek için herhangi bir yoga merkezine gidemeyenler ve yeterli yayýna ulaþamayanlara sanýyorum sitenizde hizmet
veriyorsunuz. Size nasýl ulaþýlabilir?
Ayça Gürelman - Ýlgilenen kiþiler için,
www.yogamerkezi.com isimli sitemiz
oldukça aydýnlatýcý ve öðretici olacaktýr.
Evde yoga yapmaya baþlamak istiyorum
diyorsanýz, yine bu sitede Raja Yoga sayfasýndan gerekli tüm bilgilere ulaþabilirsiniz.
Nihal Gürsoy - Verdiðiniz bilgiler için
çok teþekkür ediyorum, çalýþmalarýnýzda
baþarýlar diliyorum.
Ayça Gürelman - Ben de teþekkür
ediyorum, okuyucularýnýza sevgilerimi
iletiyorum.
www.yogamerkezi.com
SEVGÝ DÜNYASI
24
Psiþik Medyum, öte alemdeki
sevdiklerimizle konuþuyor
Andrew’un Annesi
Mary
John Edwards/Çeviri: Arýn Ýnan “SON BÝR KEZ” adlý kitaptan
Geçen ay June Costanguay'ýn bir kaza neticesinde hayatýný
kaybeden Andrew'un ailesi ile kurduðu irtibata tanýk olmuþtuk. Bir
mektup kanalýyla aileye ulaþmayý baþaran June, Andrew'un annesi
Mary'nin de büyük bir sürpriz yaþamasýna sebep olmuþtu. Mary,
imkânsýz olduðunu bilse de ölen oðlunun öte alemden ona iyi
olduðuna dair bir mektup yazmasýný dileyip durmuþ sonunda bu
dileði kabul olmuþtu.
Bu June'un asla unutamayacaðý bir
konuþma olmuþtu. Çünkü bu konuþma
esnasýnda, yazdýðý mektubun Andrew'un
ailesi tarafýndan nasýl karþýlanacaðý
konusunda duyduðu endiþelerin yersiz
olduðunu anlamýþtý.
Trans okumasýndan sonra, June ile
konuþmadýðým için Andrew'un mesajýný
ailesine iletip-iletmediðini bilmiyordum.
Ayrýca, yaptýklarý telefon konuþmasýnda
June'un Mary'e bana gelmesi için öneride
bulunduðunu da bilmiyordum. (Sizlerle
burada paylaþtýklarým, gerçeði öðrendikten sonra bir araya getirdiðim hikayenin
parçalarýydý). Miracolo ailesiyle daha
önceden kurmuþ olduðum baðlantý da
dahil olmak üzere baþýma gelecek diðer
olaylardan da habersizdim.
June'un mektubundan derin bir þekilde
etkilenmiþ ve telefonda söylediklerinden
dolayý da rahatlamýþ olmasýna raðmen,
Mary trans okumasý için bana gelmeye
kendisini henüz hazýr hissetmiyordu.
Oðullarýný kaybettikten sonra evde
herkesin tadý kaçmýþtý. Ne birbirleriyle
konuþabiliyor ne de boðazlarýndan tek
bir lokma geçiyordu. Herkes kendi köþesine çekilmiþ, acýsýný tek baþýna yaþamaya çalýþýyordu.
Daha sonra Mary bana þunlarý söyledi:
"Sonra herkese mektuptan bahis etmeye
baþladým. Bana Raymond Moody'nin
"Yaþamdan sonra Yaþam" isimli kitabýyla
medyumlar ve spirtüel irtibatlarla ilgili
SEVGÝ DÜNYASI
kitaplar verdiler. Hayatýma öncelikle bir
çeki düzen vermek zorunda hissettim
kendimi çünkü ben bir öðretmendim ve
bir týpký bir öðretmen gibi düzenli olmak
zorundaydým".
Mary'nin kocasý Tony'nin ihtiyacý ise
düzenden daha fazlasýydý. Onun zamana
ihtiyacý vardý. Andy'nin trajik ölümü
Tony'yi adeta canlý bir cenazeye
dönüþtürmüþtü. Tony'nin öte alemle ilgili
bir inançsýzlýðý zaten yoktu. O her zaman
ruhlarýn varlýðýna inanmýþtý. Dahasý üç
yýl önce bir yakýn ölüm deneyimini bizzat yaþamýþtý. Tony yaþadýðý bu ilginç
deneyimi bana þöyle anlattý: "1991
yýlýnýn Ocak ayýydý. Bir gece banyoda
duþ alýrken mide kanamasý geçirdiðim
25
için yere düþtüm. Bilinçsiz þekilde yerde
yatarken bedenimden çýktýðýmý hissettim.
Yerde yatan bedenime bakýyordum.
Kendimi harika ve hafiflemiþ hissediyordum. Gerçekten mutluydum. Sonra aniden bir elin sol omuzuma dokunduðunu
hissettim. Bir kadýn sesi bana: "Geri
dönmek zorundasýn" dedi. Ona geri
dönmek istemediðimi çünkü kendimi iyi
hissettiðimi söyledim ama bedenime
girmekten de kurtulamadým. Tam bu
sýrada sarý bir ýþýk gördüm. Iþýk baþýmýn
üzerinde duruyordu. Ýþte o an uyanmaya
baþladým. Hissettiðim ilk þey, yerdeki
mermerin soðukluðuydu. Geçirdiðim
kanama nedeniyle kanýmýn üçte birini
kaybetmiþtim ve neredeyse ölmüþtüm."
26
O zamanlar, on üç yaþýnda olan
Andrew yardým gelene kadar babasýnýn
baþýnda korku ve endiþe içinde beklemiþ
ve Tanrýya: "Lütfen Tanrým babamý
almayýn" diye yalvarmýþtý. Ama ne yazýk
ki Tanrý üç buçuk yýl sonra babasýnýn
yerine Andrew'un hayatýný almýþtý.
Andrew'un ölümünden altý ay sonra
annesinin arabasýnýn ýþýklarý kendiliðinden gidip gelmeye baþladý. Mary bunun
bir iþaret olduðunu ve Andrew'un kendileriyle irtibat kurmak istediðini anlamýþtý.
Ayný þey bir daha tekrarlanýnca: "Tamam
Andrew, sana söz veriyorum bu kez
medyum Edwards'ý arayacaðým ve ona
gideceðim" demiþti.
Böylece Mary oðlunun ölümünden tam
yedi ay sonra kapýmý çalmýþ oldu. Elbet
ki ben gelen kiþinin kim olduðunu henüz
bilmiyordum ama kapýyý açýp da onu
gördüðüm zaman içimden bir ses ona :
"Tony isimli birisinin sizinle ilgisi var
mý?" diye sormamý istedi.
Mary'nin çevresindeki enerji o kadar
güçlüydü ki yaptýðým trans okumasýný
mutlaka yazmam gerektiðini hissettim.
Yanýmda part-time olarak çalýþan Ellen'ý
bu iþ için vazifelendirdim. Mary'den kendisine ait olan bir objeyi bana vermesini
söyleyerek trans okumasýna baþladým.
Bana bileziðini verdi. Kapýda bana Tony
isimli þahýsýn kendi kocasý olduðunu
söylemiþti. Mary ile yaptýðým trans okumasý aynen aþaðýda kayýt edildiði þekilde
geliþti:
JOHN: Öte aleme geçmiþ olan bir
oðlunuz var mý bayan?
MARY: Evet var
JOHN: Son iki yýl içersinde mi hayatýný kaybetti? Haziran ya da Temmuz
ayýnda mý öldü?
SEVGÝ DÜNYASI
MARY: Evet
JOHN: Tony kim? Bu kiþi onun babasý
mý? Babasýna oðlunun iyi durumda
olduðunu söyleyin. Bu çok önemli.
Babasýnýn yalnýz olduðunu ve kendisini
hiç iyi hissetmediðini söylüyor.
MARY: Bu çok doðru
JOHN: Bana bir hokey sopasý gösteriyor.
MARY: Evet, babasý hokey
antrenörüdür
JOHN: Babasý ayný zamanda bir öðretmen mi? Çünkü bana bir lise binasýný
gösteriyor. Sanki Glen Cove Lisesi olabilir. Ben de oraya devam etmiþtim.
MARY: Evet Glen Cove lisesinde
hocalýk yapýyor. Onu tanýyor olmalýsýnýz.
JOHN: Ben onu tanýyor muyum? Onun
adýný þimdilik söylemeyin. Normalde ben
Glen Cove Lisesi demez, sadece lise de
diyebilirdim. Bunun üzerinde durun lütfen. Acaba bir araba kazasý neticesinde
mi hayatýný kaybetti oðlunuz. Belki de
bisiklet kullanýyordu.
MARY: Evet bisiklet kullanýyordu
JOHN: Oðlunuz iyi durumda olduðunu
bilmenizi istiyor. Peki Robert kim?
MARY: Robert onun dedesidir.
JOHN: Ona da iyi durumda olduðunu
bildirmenizi istiyor. Peki Mary kim?
Kayýnvalideniz öldü mü?
MARY: Hayýr
JOHN: Kaza Andrew'un hatasý neticesinde mi meydana geldi?
MARY: Bilmiyorum. Biz de bunu
araþtýrýyoruz.
JOHN: Oðlunuz kendi hatasýnýn çok az
olduðunu söylüyor. Sanýrým karþý taraf
onu tam olarak görememiþ. Bunun
sorumluluðunu kýsmen üstleniyor.
Oðlunuz onaltý yaþýnda mýydý?
SEVGÝ DÜNYASI
MARY: Evet
JOHN: Eþinizle bu olay yüzünden ayrý
düþtüðünüzü, konuþmadýðýnýzý söylüyor.
Bir araya gelip konuþmanýz ve birbirinizle irtibat kurmanýz gerektiðini iletiyor.
MARY: Biliyorum ama bunu nasýl
yapacaðýmý bilemiyorum. Babasý çok zor
bir adamdýr.
JOHN: Öncelikle babasýna iyi durumda
olduðunu bildirmenizi istiyor. Bu çok
önemli çünkü ihtiyacý var. Ýçindeki fýrtýnalarla boðuþtuðu için oðlunun iyi
durumda olduðunu bilmesi çok önemli.
Kendisine biraz zaman tanýmasý gerekiyor. Siz kocanýza göre daha teslimsiniz.
Elbet ki, böyle olmanýz, üzülmediðinizi
göstermiyor. Kocanýz oðlunuzun çok
akýllý bir çocuk olduðunu ölümüyle her
þeyin bittiðini düþünüyor ve tüm bu olup
bitenlere bir türlü akýl erdiremiyor.
MARY: Oðlumun kardeþine iletmek
istediði bir mesajý var mý?
JOHN: Böyle bir mesaj vermeyebilir.
Peki ayaðýnda ayakkabý mý yoksa bot mu
vardý?
MARY: Andy babasýnýn botlarýný giyerdi.
JOHN: Peki isminde C ve K harfleri
olan kiþi kim?
MARY: Bu onun arkadaþý Christ
olmalý.
JOHN: Bu kiþinin bir yüzüðü var mý?
Ya da eþinizin bir yüzüðü var mý?
MARY: Bir saati var.
JOHN: Bana simetrik olan bir objeyi
iþaret ediyor. Eþiniz ona yüzüklerinden
birini vermek istemiþ ama buna bir türlü
fýrsat bulamamýþ galiba. Çünkü bir yüzükten bahis ediyor. Hokey oynar mýydý?
MARY: Benim araþtýrdýðým da iþte
buydu.
27
JOHN: Onu süveteriyle birlikte mi
gömdünüz?
MARY: Hayýr ama mezar taþýnýn yanýna bir hokey sopasý koyduk.
JOHN: Odasýnda hokeyle alakalý olan
bir çiçek aranjmaný var mýydý?
MARY: Evet odasý hokey motifleriyle
dolu olan çiçek aranjmanlarýyla doluydu.
Hokey süveteri ise odasýnda asýlýydý.
JOHN: Peki babasýnýn boynunda
Andy'ye ait olan bir þey var mýydý?
MARY: Bir zincir istiyordu ama bunu
gerçekleþtiremedi. Oðlum öldükten sonra
Tony bunu kendisi için aldý.
JOHN: Altýn bir zincir mi?
MARY: Evet, Andy bunu çok istemiþti
ama asla sahip olamamýþtý. Kocam zincirlerden ve mücevherlerden asla hoþlanmamasýna raðmen salt Andy seviyor diye
onun ölümünden sonra satýn alýp boynuna astý.
JOHN: Lütfen kocanýza, bunu Andy'nin telkinleriyle yaptýðýný söyleyin.
Þimdi Andy'nin beni yönlendirmesiyle
mezun olduðum Glen Cove lisesine
gidiyorum. Çünkü kocanýzýn hangi öðretmen olduðunu bulmak zorunda
hissediyorum kendimi. Sakýn sosyal bilimler dersini veren ve beni sýnýftan atan
tek hoca olan Mr.Miracolo olmasýn?
MARY: (Gülümseyerek) Evet.
JOHN: Biliyordum. Kocanýzdan
tuvalete gitmek için izin istemiþ ama
tuvalet yerine trigonometri dersi için verilen yardýmcý derse girmiþtim. Geri
döndüðümde Mr. Miracolo bana bakmýþ
ve : "Defol" demiþti.
MARY: Oðlum kendisini ne kadar çok
sevdiðimizi biliyor mu?
JOHN: Þu anki trans okumasý aranýzdaki sevgi sayesinde gerçekleþebiliyor.
28
SEVGÝ DÜNYASI
ÇOCUKLARIN GEÇMÝÞ YAÞAMLARI
Terapi
Esnasýnda
Ölüm Aný
Carol Bowman'ýn,
"Children's Past Lives"
Kitabýndan Çeviren: Nelda Bayraktar
Geçen ay, özümüzü bir hayattan diðerine aktaran araca esas damga
vuran unsurun ölüm anýnda deneyimlenen yüksek bilinç hali olduðunu anlamýþtýk. Ancak ne yazýk ki, ruha kazýnmýþ olan abartýlmýþ
düþünce ve duygularýn da bir sonraki hayata geçtiklerini öðrenmiþtik.
Travmatik ölümlerde özellikle de ani ya da korkunç bir þekilde
cereyan etmiþ olan ölüm vakalarýnda kiþinin geride kalanlara elveda
demesi ya da eksik kalan bir iþini tamamlamasý asla söz konusu olamamaktadýr. Böyle bir durumda kiþi huzur bulamamakta ve kendisini
tam hissedememektedir. Ölüm anýmýzda nefret, korku, suçluluk, piþmanlýk ya da kýzgýnlýk tarzýndaki olumsuz duygularla dolu isek, bunlar ölüm anýnda bedenin hissettiði acýlarý ve zihinden geçen diðer
tüm algýlarý da daha yoðun bir hâle getirmektedirler. Ruha yapýþarak
diðer hayatlarýnda onu takip eden de iþte bu yoðun duygular olmaktadýr.
Bildiðiniz gibi, regresyon terapileri ve bilinçaltýnýn iyileþtirici etkisiyle beraber ölüm anýmýza geri dönebilir ve o anda yaþamýþ olduðumuz olumsuz deneyimleri tersine çevirebiliriz. Bunun nasýl çalýþtýðý
hâlâ bir sýr olsa bile, geçmiþ hayatlarla ilgili olarak yapýlmýþ olan
binlerce regresyon denemesi bunun böyle olduðuna dair yeterince
kanýt sunmaktadýr.
Bu ay konumuza kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz.
SEVGÝ DÜNYASI
Dr. Woolger'ýn terapisinin can alýcý noktasý
terapi esnasýnda
yaþanýlan ölüm deneyimleri idi. Hastanýn
gerçek þifaya kavuþtuðu
nokta burasýydý.
Dr. Woolger, problemi
tüm gerçekliðiyle
kavrayabilmek için
hastalarýyla defalarca
terapi seansý yapýyor,
problemi çevreleyen
þimdiki ve geçmiþ hayat
katmanlarýný titiz bir
þekilde soyarak ayýrýyordu. Bu seanslarýn
zirve noktasýný terapi
esnasýnda hastalarýn
adým adým ölüm anlarýna doðru yaklaþmalarý
ve ölüm sonrasýndaki
aydýnlýðý yaþamalarý
oluþturuyordu.
Ölüm aný geldiðinde
Dr.Woolger hastaya,
yaþadýðý tecrübenin
ayrýntýlarýna tam olarak
odaklanabilmesi için
sorular soruyordu.
Örneðin: "Neler oluyor?
Ne düþünüyorsunuz?
Son düþünceleriniz nelerdi? Neler hissediyorsunuz? Bu travmaya
bedeniniz ne tür bir
cevap verdi?" tarzýndaki
sorularla baðlantýlarý
29
çözmeye çalýþýyordu.
Ölüm aný, duygusal açýdan hastanýn oldukça
acý çektiði bir andý.
Ölüm anýnda donup
kalmýþ olan eski duygular bu þekilde su yüzüne
çýkýyor, hasta genellikle
hýçkýrýklara boðuluyordu. Bunu bir kez
baþardýktan sonra anýlar
içersinde tutulan yoðun
enerji boþalýyor, ruha
yapýþmýþ olan olumsuz
düþünceler, duygular ve
hisler ise çözülüyordu.
Hastanýn öte âleme
geçtikten sonraki hayatý
ise geçmiþ hayatýndan
getirdiði önemli konularý tam olarak anladýðý
ve çözdüðü bir zaman
dilimi oluyordu. Bunlarý
anlayabilmek için de
Dr.Woolger: "Geçmiþ
hayatýnýzdan getirdiðiniz bitirilmemiþ iþleriniz
var mý? Bundan kurtulmak için neler yapmanýz gerekiyor?"
tarzýnda sorular soruyordu. Psikodrama ve
Gestalt terapisi yoluyla
da diðer yaþamlarýndaki
karakterlerle diyaloga
girmesini saðlýyordu.
Bu þekilde sürdürülen
terapi seanslarýnda
hasta, baðýþlama,
affetme yeteneðini
geliþtiriyor, daha ileri
bir anlayýþa kavuþuyor
ve suçluluk duygusundan kurtuluyordu. Dr.
Woolger ölüm sürecinin
tam olarak bitirildiðinden, tüm problemlerin
çözüldüðünden ve tüm
sorularýn cevaplandýðýndan emin olmadan hastayý transtan çýkarmýyordu. Sonunda hasta,
bu anýlarýn ve anýlarla
beraber yaþadýðý duygularýn geçmiþte kaldýðýndan, çözüme ulaþtýrýldýðýndan ve bir daha
asla karþýsýna çýkmayacaðýndan emin oluyordu. Regresyon denemesinin amacý da buydu
zaten.
Terapinin sonunda
doktor hastasýyla neler
olup bittiðini son bir
kez özetliyor, hastanýn
geçmiþ yaþam hikayesini þimdiki hayatýyla
paralellikler kurarak
gözden geçiriyordu.
Elde ettiði yeni iç görüleri þimdiki hayatýna
nasýl uyarlayabileceðini,
elindeki yeni bilgilerle
eski kalýplarýndan nasýl
kurtulabileceðini ona
SEVGÝ DÜNYASI
30
öðretiyordu. Hastasýna:
"Þimdi güvendeyim",
"Sevilmeye deðer bir
insaným" ya da "Ýnsanlara güveniyorum"
tarzýnda onun yeni
anlayýþýný güçlendirici
telkinler yapmasýný salýk
veriyordu. Dr. Woolger'ýn hastalarýndan birisi
olan Edith'in dramatik
vakasý, ölüm anýna geri
gitmenin kiþiyi kronik
bir hastalýktan nasýl kurtardýðýný göstermesi
açýsýndan ilginçti.
Yirmili yaþlarýnda
olan Edith, týpta lupus
erythematosus diye bilinen aðrýlý bir eklem
hastalýðýna yakalanmýþtý. Dr. Woolger'ýn
terapilerinde, saray
muhafýzlarýna baþ
kaldýran genç bir Rus
anarþisti olduðu ortaya
çýkmýþtý. Babasý bir kaç
gün önce çýkan bir
isyanda ölmüþtü. Genç
isyankâr, babasýnýn
intikamýný almak ve
saray barikatlarýný
yarmak için hazýrladýðý
bir bomba elinde patlayýnca parçalanarak
hayatýný kaybetmiþti.
Regresyon denemesinin tam bu anýnda
Edith genç adamýn
yaþadýklarýný saniyesi
saniyesine hissetmiþti.
Dr.Woolger ona neler
deneyimlediðini anlatmasýný istediðinde
hýçkýrýklara boðularak
ve haykýrarak neler
olduðuna bakamayacak
ve göremeyecek kadar
kötü durumda olduðunu
söylemiþti. Sonra korkudan titreyerek bombanýn kollarýný ve
bacaklarýný uçurduðunu
söylemiþti. Genç adam
kollarýnýn ve bacaklarýnýn bir daha asla
olmayacaðýný bilerek
yavaþça ölüme doðru
sürüklenmiþti. Dr.
Woolger Edith'e: "Ölüm
anýnda söylediðin son
sözler çok önemlidir"
demiþti. Gerçekten de
Edith: "Kollarým ve
bacaklarým bir daha asla
iþlev görmeyecek"
demiþti.
Edith, geçmiþ hayatýnda yaþadýðý bu korkunç
deneyimi þimdiki hayatýnda yaþadýðý aðrýlý
eklem hastalýðýyla baðdaþtýrmaya çalýþmýþtý.
Dr. Woolger Edith'e
dikkatlice rehberlik yapmýþ ve ona:
"Kollarýný ve
bacaklarýný kaybetmeden önce
içinde tuttuðun
duygu ve düþünceler
hangileriydi?" diye
sorduðunda Edith,
babasýný öldüren
canilerin de ayný
þekilde can
vermelerini dilediðini ve içinin korkunç
bir kin duygusuyla
dolduðunu
söylemiþti. Ama
gelin görün ki
Edith'in içindeki
olumsuz duygular
kendine dönerek
onun acý çekmesine
neden olmuþlardý.
Bu farkýndalýk
sayesinde Edith,
kýzgýnlýðýndan ve
nefretinden
kurtulabilmiþti.
Gözlerini açtýðýnda
eklem yerlerindeki aðrý
onu çoktan terk etmiþti.
Edith Dr. Woolger'ý
altý ay sonra gördüðünde yeniden dans edebilecek duruma gelmiþti.
Aydýn Ýnsan Olmak
Özer
Baysaling
SEVGÝ DÜNYASI
32
AHLÂK, ERDEM, KÜLTÜR,
AYDIN ÝNSAN VE HOÞGÖRÜ
ÜZERÝNE
Günlük hayatta öyle kaba ve çirkin
hareketlere maruz kalýyoruz ki... Bu
yüzden bugün beni üzen en önemli
þeylerden biri ahlâk, erdem ve
kültürdeki yozlaþmadýr. Peki aðzýmýzda
sakýz ettiðimiz, ancak çoðunlukla da,
baþkalarýnda eksikliðini görüp, kendimizde aramadýðýmýz ahlâk, erdem ve
kültür nedir? Peki erdemlere uymayan
þeyler neler? Ayný davranýþlar deðiþik
yerlerde nasýl ahlâk veya ahlâksýzlýk
olabiliyor!?.. Ve sadece kurallarýna
uymak gerçek ahlâk ve erdem midir!?..
Gençlik yýllarýmda bir gün, yabancý
ülkedeki "çýplaklar kampýna" rastlamýþtým. Tepeden aþaðýdaki koya baktýðýmda; kadýn, erkek, çoluk, çocuk her
yaþtan insan, çýrýlçýplak rahatça
dolaþýyorlar, güneþleniyorlar, çoðu da
kitap okuyorlardý. O anki anlayýþýma
göre oradakiler ahlaksýz, erdemsiz ve
utanç duyulacak durumdaydýlar... Oysa
oradaki herkes çok tabi ve rahattý!..
Aile ve çevremden aldýðým ahlâk,
erdem ve kültür yapýsýna uymadýðý için
birçok þey "utanma ve ayýplama duygusuna" dönüþüp beni esir almýþtý...
Uzun uzun düþündüm!.. O ortamda
hukuka aykýrý bir fiil yoktu. Kimseye
zarar da verilmiyordu. O anki utanma
ve ayýplama duygum; yetiþtiðim
çevrenin bana aþýladýðý dini ve ahlâki
görüþlerden kaynaklanýyordu. Oysa
oradaki çýplaklara göre ise, topluma
karþý iþlenen suçlar ayýp olup, çýplaklýk
çok tabi karþýlanýyordu!..
Aklýma memleketimize gelen turist
bayanlara, erkeklerimizin yýlýþýk yýlýþýk
yaklaþarak, tacize varan davranýþlarý
geldi!..
Ýlerlemiþ memleketlerde kural ihlalleri yok, toplum düzeni mükemmeldi...
Bizde ise daðlar, tepeler iþgal altýnda,
yolsuzluklar diz boyuydu. Bir yanda
sevgi, saygý ve birliðe dayanan, örnek
aile yapýsý ve ahlâk görüþlerimiz, diðer
yanda ahlaksýzlýklar!..
AHLÂK ve ERDEM
Bu konuda aklýma hep Sokrat'ýn bir
hikâyesi gelir: "Bir gün Menon,
Sokrat'a erdemin ne olduðunu sormuþ.
Sokrat kendisine, Thessalia veya
Larissa'lýlara sormasýný, onlarýn bilge
ve kültürlü insan olduklarýný söylemiþ...
Menon onlardan sonuç alamayýnca,
tekrar Sokrat'a gelerek, bu defa ahlâk
ve erdemin ne olduðunu bilmeden
onlarý nasýl elde edebileceðini sormuþ...
Sokrat ise gayet sakin, bunu kendisinin
de tam bilmediðini ve bir bilene de
rastlamadýðýný söylemiþ."
Erdem, ahlâk kurallarýna uygun
olarak yaþamak ve davranmaktýr.
Erdemin bir baþka tarifi ise; "Erdem,
akýl ve bilinçle uygulanan, ahlâki
deðerlere uyarlý, bir davranýþ
biçimidir." Sonuçta erdem, ahlâkýn
davranýþlarýmýzdaki aynasýdýr.
Eski dilde "fazilet" olarak ifade
edilen erdem, Yunan Felsefesinde "iyi,
yetkin ve bilgili yurttaþýn niteliði"
sayýlmýþtýr.
Protatagoras'a göre erdemli olmak;
"kendini yönetme sanatýdýr."
SEVGÝ DÜNYASI
Tarih sürecinde her sýnýf kendine
göre bir erdem ölçüsü oluþturmuþtur.
Bu sebeple herkesin erdem ölçüsü
kendine ve yetiþtiði çevreye göredir.
Hattâ bazen ayný çevre içinde bile olsa
bu ölçü deðiþebilir. Örneðin güçlünün
erdemi kuvvet, güçsüzün erdemi
kanaattir. Ne var ki, erdem de kültür ve
ahlâkla geliþir. Bu yüzden eðitimsiz
kiþilerin erdemi de basittir.
19. Yüzyýldan itibaren düþünürler,
erdemi daha ziyade "insanýn kendini
aþma gücü" olarak ele almýþlardýr.
Buna göre evreni aþmak; kendini
aþarak, evrensel oluþuma ve devinime
artan çapta olumlu olarak katýlmaktýr.
Ahlâk, Ýnsanlarýn toplum içindeki
davranýþlarýný ve birbirleriyle iliþkilerini düzenlemek amacýyla baþ vurulan
kurallar dizgesi, baþka insanlarýn
davranýþlarýný, olumlu veya olumsuz
biçimde yargýlamakta kullanýlan
33
ölçütler bütünüdür. Burada da kavram
kargaþasý ortaya çýkýyor.
Kant'a göre; ahlâksal olarak doðru bir
davranýþý belirleyen þey, eylemin sonucu deðil niyettir. Ancak belli bir
biçimde davranmanýn ödev olduðunu
düþünmek, ahlâksal bir davranýþý
ortaya çýkarýr.
Ahlâk tarih boyunca çaðdan çaða,
toplumdan topluma ve hattâ ayný
toplumlarda kültür ve yöre farklýlýklarýna göre deðiþiklikler gösterir. Ahlâk
kurallarý genelde yazýlý olmadýðý halde,
birçok yönden hukuk ve dinlerle de
özdeþleþir. Ancak hukuk müeyyidesini
devlet koyar ve takip eder. Ahlâký ise
bireyler deðerlendirir. Hukuk belirli
konularda düzenlemeler yapar ve cezalandýrýrken, ahlâk bireylerin yeme,
içme, cinsiyet vs. davranýþlarýný çok
geniþ kapsamlý inceler ve bunlarý kýnama hattâ toplum dýþýna itme þeklinde
SEVGÝ DÜNYASI
34
cezalandýrarak eyleme dönüþtürür.
Ahlâk toplum içinde bireyi çocukluðundan ele alýr ve tüm yaþamý boyunca
takip eder. Ýyi, kötü þeklindeki deðerlendirmelerle, kötü davranýþlar açýsýndan kiþide "utanma duygusu" aþýlar.
Diðer taraftan her din kendi
bünyesinde, kendine göre bir ahlâk
anlayýþý getirmiþtir. Burada da ahlâksýzlýk "günah" olarak nitelendirilir ve
bu duygu aþýlanýr. Dinsel ahlâk, Allah
korkusuna ve ölüm sonrasý yaþamýn
yaptýrýmlarýna dayanýr. Bu sebeple
deðiþken olmayýp tartýþýlmaz.
Ahlâký insanlar yaratmýþtýr. Çünkü
dinlerden önce de belirli boyutlarda
hukuk, ahlâk ve erdem kurallarý vardý.
Son yüz yýlda ise, varoluþçu filozoflardan bazýlarý, ahlâktan baðýmsýz,
"özgür" ve "usçu" bir ahlâk görüþünü
savunmaktadýrlar. Hattâ bu özellikle
Nietzsche ve ondan etkilenen varoluþçular tarafýndan, yaþanýlan toplumlar
eleþtirilerek, ahlâktan baðýmsýz, sýnýrsýz
özgür bir yaþam biçimi düþüncesine
kadar geniþlemiþtir. Her toplumun
ahlâk anlayýþý, o toplumu oluþturan
insanlarýn sosyal ve kültür yapýsýna,
dinlerine, düzeylerine vs. göre deðiþir.
Çin'de Konfiçyüs erdemlerin
amacýnýn, insanlarýn kendilerini
aþmalarý olduðunu savunmuþ.
Mistik ilkelerden kaynaklanan
ahlâký doðma olarak gömüþtür.
"Dinler çeþitlidir, fakat akýl
birdir. Öyleyse hepimiz kardeþiz" düþüncesini savunmuþtur.
Bu sebeple ahlâk ve erdem de her
devirde yeni örneklemelere gereksinme
duyar. Bu yüzden de gerçek ahlâk ve
erdem, tek koþullu ve dogma olmayýp,
tüm yaþama olumlu ölçüde egemen
olmalýdýr.
AHLÂK ve KÜLTÜR
ÝLÝSKÝSÝ
Yakýn senelerde iki ayrý düðüne gitmiþtim. Ýlkinde dans etmeyi adilik
sayýp kýzlarýna "sen adi bir oyuncu mu
olacaksýn, ayýp, günah" diyen ve
delikanlýlýðý kimseye kaptýrmayan
erkekler, kadýnlardan daha da fazla
kývýrtýyorlardý... Bazý erkeklerin pantolonlarý, þiþman göbeklerinin bir karýþ
altýna düþmüþtü. Ceketlerini de kemerlerinin yanýna sýkýþtýrarak göbeklerini
sallayýp duruyorlardý.
Diðer düðünde ise, kadýn ve erkekler
ayrý ayrý kapalý bölümlere oturtulmuþlardý. Gelini görmek de mümkün
olmadý. Dualar okundu ve namaz için
ara verildi. Bunlarýn hepsinde âdetler
ayrýydý.
Bununla geleneksel düðünlere ve
âdetlere karþý olduðum sanýlmasýn.
Bilakis otantik zenginlikleri olan þeyleri çok severim. Burada deðinmek
istediðim ve tenkit ettiðim, bir
toplumun geleneksel kültüründen oluþmamýþ acayiplikler. Aþýrý yozlaþma,
savurganlýk, görgüsüzlük ve hattâ küstahlýk... Bir takým deðerler yok
edilirken, yerine yenileri oturtulmadan
oluþan boþluk... Hattâ bir kültürün, bir
baþka kültür toplumu tarafýndan istilâ
SEVGÝ DÜNYASI
ve yok edilmesi. Yozlaþma da bu deðil
mi? Adam toplu taþýma vasýtasýnýn
içinde, elinde cep telefonu, baðýra
baðýra "hele baþýn gözüm üstüne gardaþým..." derken, birden sertleþip "biz
adamý oyarýk, delerik..." diye avaz avaz
haykýrýyor... Etrafta çarþaflý kadýnlar ve
göbekleri kasýklarýna kadar açýk genç
kýzlar... Daha neler de neler...
Eðlence, yemek, içmek, misafir aðýrlamak, konuþmak, toplumla iliþki,
müzik, davranýþlar velhasýl her þey ayrý
olabiliyordu. Peki dilimizde sakýz yaptýðýmýz kültür neydi?
Kültür, kavram kargaþasý yaratmasýna raðmen, "bir toplumun, duyuþ ve
düþünü birliðini saðlayan deðerlerin
tümü" þeklinde tanýmlanabilir. Kültür
kýsaca tüm yaþanmýþlýklarýn birikimi ve
özüdür.
Ýnsan biliminin kurucularýndan Tylor ise kültürü þöyle tarif
eder: "Bilgilerden, inançlardan,
sanattan ve insanýn toplumda
yaþayan bir varlýk olmasý
nedeniyle, edindiði bütün öbür
yetenekler ve alýþkanlýklardan
oluþan karmaþýk bir bütün" der.
Kökeni Latince'de "Cultura" (ekmek,
ekin almaktan) geliyor. Voltaire'nin
buna, insan zekâsýnýn oluþmasý ve
geliþmesi anlamýný kazandýrdý.
Ýnsan dil, din, sanat, teknik ve benzeri pek çok buluþlar getirerek, içinde
bulunduðu evrenin o bölümüyle
35
alýþveriþini sistematik bilgilere
dönüþtürmüþtür.
Kültür aile veya aile yerine geçebilen
ortamlardan çocuða aktarýlýr. Çocuðun
ilk algýlarý bu þekilde baþlar. Burada
hayvandan farklý olarak, akýl da devreye girerek algýlarý bilgiye dönüþtürerek; yorumlar, çözümler ve üretir.
Saðýr ve kör olan Helen Keller, yedi
yaþýna kadar insanlardan uzak ve
kültürden kopuk yaþamýþ. Sonra öðretmeni Anne Sullivan'ýn yardýmýyla
yavaþ yavaþ bu kopukluðu aþmýþ, bu
þekilde anlamlar evrenine giriþ
yaparak, kültürünü geliþtirmiþ ve insanlýða katkýlar saðlamýþtýr.
Ünlü düþünür Friedrich Engels
kültüre geçiþte, ilkel insandaki ilk
etkenin, insan ellerinin serbest kalýþý
olduðunu ifade etmiþtir. Yürümeye
baþlayan insan, elleri serbest kalýnca,
emek ve çalýþma ile alet üretmeye ve
kullanmaya baþlamýþtýr. Bu þekilde de
zaman içinde birçok gereksinmelere
ihtiyaç duyarak, anlaþýlmak için önce
dili, dilden de kültürü üretmiþlerdir.
Durkheim ve onun okuluna baðlý
antropologlardan Levi Strauss ise dili,
kültürün bir parçasý deðil, bizzat
kültürün kendisi ve onun ifade tarzý
olarak görmüþtür.
Kültür ve uygarlýðýn birbirine baðlý
olarak geliþtiði de gözlemlenmektedir.
18 Yüzyýla kadar tarým ve hayvan
yetiþtiriciliði anlamý taþýyan kültür;
bundan sonra insan yeteneklerinin geliþtirilmesi, inceltilmesi ve iyileþtirilmesi anlamýnda kullanýlmaya baþladý.
Aydýnlanma felsefesi uygarlýk
36
sözcüðüne daha geniþ anlamlar
kazandýrmýþtýr. Uygarlýk (Civilization)
barbarlýðýn karþýtýný ifade ederken,
zamanla düzenli, eðitilmiþ, kibar vs.
gibi anlamlar da kazandý. Bu suretle
Kant; uygarlýk ve kültürü birleþtirici bir
anlamda ele alarak ayrýlmaz bir parça
olarak yorum getirmiþtir.
Ýnsandan aileye, aileden kente, kentten ülkeye, ülkeden dünyaya ve sonra
tekrar insana dönerek yayýlan,
dönüþümlü bir akýþkanlýktýr kültür.
Yavaþ yavaþ özümsenirken, bilgiyle de
geliþir. Kültür ve uygarlýk bu sebeple
birbirine baðlý olarak geliþme süreci
gösterir.
Bunun sonucu kültürel evrimcilik,
kültürlerin kesintisiz bir süreç içinde
basit biçimlerden daha karmaþýk biçimlere doðru geliþtiði kuramýný oluþturmaktadýr. Bu kuram 20. Yüzyýldan
itibaren yeni evrimcilikle; "Belli halklar için özel bir evrim süreci söz
konusu olsa da, genel evrim ya da ilerleme, belli halklarýn gerçekleþtirdiði
atýlýmlarla, bütün insanlýðý çevreye
daha uyumlu ve egemen kýlmaya, daha
karmaþýk toplumsal örgütlenmeler
geliþtirmeye yöneltmiþtir."
Kültürü; çatýþma odaðýna
dönüþtürmekten çýkarýp, birleþtirici
gücünden yararlanmak gerekir. Kültür;
ekonomi, günlük yaþam, siyasal yaþam
ve her türlü iç ve dýþ iliþkilere katkýda
bulunulabilecek þekilde yaygýnlaþtýrýlmalýdýr. Böylece kültür dar bir milliyetçilik ve gelenekçilik anlayýþýndan
kurtarýlarak evrensel açýlýma sokulabilir.
SEVGÝ DÜNYASI
Her kültür, kendi bünyesinde oluþmuþtur. Bu yüzden gerçek kültürel
âdetler ayýplanmamalý ve aþaðýlanmamalýdýr. Çünkü insan kendi coðrafi bölgesindeki kültürle yetiþiyor. Çocuklar,
Paris, Ýstanbul, New York, Afrika vs.
nerede yetiþirlerse, oranýn kültürünü
alýr ve oradakiler gibi yemek, içmek,
konuþmak, âdetler, gelenek, görenek,
düþünce tarzý, ayýplar vs. nin etkileþimi
içinde büyürler.
Baþka bir kültürü anlayabilmek için,
kendimizi o kültürün içinde hissedip
onu anlamaya çalýþmamýz gerekir.
Ancak hukuka aykýrý âdetleri, kültürden ayrýþtýrmak gerekir. Özellikle Doðu
Anadolu’da, gencecik kýzlarý, sýrf o
yörenin âdetlerine uymadý diye öldürüyorlar. Aile meclisi toplanýp canlarý,
kanlarý olan kýzlarýnýn öldürülmesine
karar veriyor. Bir yakýný da gözünü
kýrpmadan kýzý öldürebiliyor. Ne acýmasýzlýk, ne kötü âdetler...
Nezaket, kültürün estetik
dýþavurumudur. Baþkalarýna
karþý sevgi, saygý ve incelikle
davranma alýþkanlýðýdýr. Bir
baþka açýdan, kültürü estetik ve
zarafetle uygulayabilme
sanatýdýr. Günlük hayatý ve
sosyal iliþkileri güzelleþtiren en
önemli unsurdur. Nazik insanlar,
kabalýk ve çirkinlik engelini
bununla aþýp, topluma ve insanlara güzellik ve incelikle
davranma ayrýcalýðýna ulaþýrlar.
SEVGÝ DÜNYASI
Ahlâk, erdem ve kültür, yerlerine
yeni deðerler konulup, bu deðerler
özümsenmeden yýkýlýr ve deðiþime
uðrarsa, yozlaþma dediðimiz çirkinlikler ve sýnýf kopukluklarý ortaya çýkar.
Acaba içtenlikle olmadan, sadece
kurallarýna uymak, gerçek ahlâk, erdem
ve kültür müdür? Yaþadýðým tecrübeler
bana, içtenlikle olmayan hiçbir
davranýþýn gerçek olmadýðýný öðretti.
Bunun için de kavramlarýn ve
toplumun baskýsý altýnda kalmadan,
kendi doðrularýmýzla, gene de toplumu
dýþlamayacak þekilde denge kurabilmenin daha ahlâklý davranýþ olacaðýný
düþünüyorum.
AYDIN OLMA ve HOÞGÖRÜ
Burada çaðdaþ uygarlýðýn temel
koþullarýndan olan "aydýn olma" ve
"hoþgörü" konusu da önem kazanýyor.
Çünkü deðer yargýlarý, ekonomi ve
sosyal yapý hýzla deðiþtikçe, toplum
içindeki yozlaþma ve kopukluklar daha
da çok ortaya çýkýyor.
Karþýlýklý önyargýlarla, dinsiz, yobaz,
arabeskçi, aþaðý tabaka, sosyete,
hilekâr, siyasetçi vs. gibi laflarla insanlarý sýnýflandýrýp ayrýlýklara düþüyoruz.
Herkes kendi önyargýsýyla hareket edip,
baþkalarýný anlamaya da çalýþmýyor.
Oysa anlatamamak, anlaþýlamamak ve
anlamak istememek toplum içindeki
kopukluklarýn en önemli nedeni.
Bu konuda hoþuma giden bir hikâye
vardýr: Eski bir devirde büyük bir
ülkede, çok ünlü bir þair yaþarmýþ.
Ancak, ülkeyi idare edeni de aðýr bir
37
dille eleþtirirmiþ. En aðýr cezalara raðmen de buna mani olamamýþlar. Ýdamýna karar verildiði sýrada bilge biri, bu
iþi halledeceðini söyleyerek, baþtakinden müsaade istemiþ.
Bilgenin önerisi doðrultusunda, þairi
yalnýz kaldýðý hücresinden alýp, özel
seçilmiþ bir köylü ile ayný hücreye
koymuþlar. Þair bundan çok mutlu
olarak, en duygulu konuþmalarýný yapmaya ve þiirlerini okumaya baþlamýþ.
Bir süre sonra da adamýn gözlerinden
yaþlar boþalmýþ. Þair bunun karþýsýnda
daha da duygulanarak coþmuþ...
Sonunda þair merak ederek "Acaba
konuþma ve þiirlerimden hangisinden
daha çok etkilendiniz muhterem?" diye
sormuþ.
Adam cevap vermiþ "Söylediklerinden bir þey anlamadým ama, sen
konuþurken, sallanan uzun sakalýn bana
köyümdeki keçinin sakalýyla, dedemin
dua okurken sallanan sakalýný hatýrlattý,
onun için aðlýyorum" demiþ.
Þair büyük bir hayal kýrýklýðýyla, kendisini oradan çýkarmalarý halinde, bir
daha idare edene karþý eleþtirel þiir yazmayacaðý sözü vermiþ.
Ýþte anlatamamanýn ve anlaþýlamamanýn dayanýlmaz acýsý!.. Burada aydýn
insana çok büyük görevler düþüyor.
Aydýn insan, olumlu bilim ve akýl ile
yetiþmiþ, kendini topluma adamýþ, ruhu
sevgi ile dolu, hoþgörülü ve özgür
insandýr.
Aydýnlanma felsefesi anlamýnda,
"insanlýðýn, insanlýða dönüþüdür."
Klasik anlamda metafizik bir kavram
olup, toplumu insan aklýyla düzenleme
38
amacý taþýr.
Bu düþünce ile bilgi halka yayýlmýþ,
bilime yönelmek suretiyle, insanýn kendisine dönmesi ve tanýmasý gerçekleþmiþtir. Bireysel geliþme yetkinliðe
dönüþürse, zamanla topluma da örnek
olur ve toplumsal düzeyi ilerletir.
J.Locke ve Bayley, "Bir insanýn aydýn
olmasý ve bunu toplumuna aktarabilmesi için bilimci ve akýlcý olmasý
lâzýmdýr" diyorlar.
Ýyilik de aydýn insanýn bir parçasýdýr.
Ancak iyiliðin, korku ve öteki dünyaya
ait yatýrýmlardan kaynaklanmamasý
lâzýmdýr.
Aydýn insan, özgür ve sevecenlikle bildiklerini topluma
aktarýrken, kendini üstün görme
yanýlgýsýna kapýlmadan, aydýn
olmayanlara yaklaþabilmelidir.
Aydýn insan öncüdür. Akýl ve
bilimden gücünü alýr. Sevgiden
yola çýkýp hoþgörü ile
yaklaþarak, toplumun her
sýnýfýna yararlý olmaya çalýþýr.
Çünkü akýl insanýn hem uþaðý,
hem de efendisidir. Bu yüzden,
aydýn insanýn en büyük görevi,
topluma ülküsünü yayarak,
onun uðrunda uðraþ vermesi ve
toplumu aydýnlatabilmesidir.
Bilgisizlik ve baðnazlýk ise,
aydýn olma yolundaki en büyük
engellerdir.
SEVGÝ DÜNYASI
Cervantes'in eserindeki gibi; "Don
Quijote'nin (Don Kiþot) vaatleri, onu o
derece aptallaþtýrmýþtý ki, uyanýk olan
Sancho, uyuyan efendisinden beterdi!.."
Ne yazýk ki memleketimizde, aydýn
insan sýnýfýna girenlerin çoðu, hem
kendi aralarýnda hem de halktan
kopuklar. Gerçek aydýn insan olunabilmesi için, sýrf kendi meslek ve
grubu içerisinde kalmayýp sevgiyle,
sabýrla, yüreklilikle toplumunu ve
insanlarýný eðitmeye, örnek olmaya
çalýþýlmalýdýr.
Ýnsanlar ekonomik ve sosyal sebeplerle, otomasyon ve bencillik
anlayýþýyla büyük bir boþluk içine
düþmektedirler. Bu sebeple de dünyada
mistik yaklaþýmlar kuvvet kazanmaktadýr. Ancak geri kalmýþ ülkelerde
gerek önderlik edenler ve gerekse
onlara cemaat teþkil edenler, ne yazýk
ki baðnazlýðýn uçurumuna düþmektedirler. Oysa mistik inançlarla birlikte
akýl, bilim, bilgelik ve dünya yaþamý,
bilinçli ve hoþgörülü þekilde dengelenebilirse, hem fert hem de toplum
olarak ilerleme saðlanabilir.
Bu arada halkçýlýkla, halkýn arasýna
inme ayrýntýsýna dikkat etmek gerekir.
Aydýn insanýn halkýn arasýna ve seviyesine inerken, esas görevi, halký aydýnlatarak yukarýya çýkarabilmek, onlara
bu yönde öncü ve örnek olabilmektir.
Burada da karþýlýklý hoþgörü önem
kazanýyor.
Hoþgörü, bir bireyin, yaþamý sýrasýnda diðer bireylerle kuþak, cins ve
toplumsal köken farklýlýklarý gibi
SEVGÝ DÜNYASI
nedenlerle ortaya çýkabilecek tinsel,
sosyal, kültürel, siyasi vs. çeliþkileri,
karþýlýklý saygý içinde, birarada yaþama
ilkesini zedelemeden, içine sindirebilmesini ve dengeli bir iliþki kurabilmesini saðlayan bir erdemdir.
Bu da özgür tartýþma, anlaþmazlýklarýn barýþ yoluyla çözümü, özgür
düþünce ve yakýnlaþma demektir. Ýnsan
anlaðý çeþitlilik gösterir. Hiçbir gerçek
insanlara ayný þekilde görünmez.
Hoþgörü, her þeyin kabul edilip onaylanmasý anlamýna gelmemelidir. Sadece
baþkalarýnýn görüþlerini, ön koþul
beslemeden tartýþma arzusudur.
Hoþgörü diye gereksiz kabul ve kayýtsýzlýk, hoþgörü olmayýp zaaf, eksiklik
ve þahsiyetsizliktir.
Diðer taraftan, hoþgörü gösterildiði
sanýlarak içine düþülen "aþýrý kayýtsýzlýk" da hoþgörü deðildir. Özellikle
Shakespeare hoþgörünün bu þekle
dönüþmüþ þeklini, bütün kötülüklerin
kaynaðý olarak görmüþtür.
Aydýn insan cesur, yürekli ve eylemcidir. Hoþgörünün arkasýna sýðýnýp
pasif kalmaz. Hoþgörüyü istismar edenlere cevabýný verir. Hoþgörü yanlýþlýðýn
bir daha yapýlmayacaðý güvenini
verirse, insani erdemlere uyar.
Tocqueville'ye göre; "Ýyi geçinme iki
insanýn kusursuz olmalarýyla deðil, birbirlerinin kusurlarýný, belli ölçüler
içinde önce eleþtirip, sonra karþýlýklý
hoþ görmeleriyle saðlanýr."
Jashua Liebman; "Hoþgörü, bir
baþkasýnýn düþünce ve inançlarýný,
onlarý kabul veya paylaþma gereði
olmadan anlamak için harcanan olumlu
39
ve içten çabadýr."
Antoine Albalat; "Sevmediðinizi
anlamaya kendinizi alýþtýrmalýsýnýz ki,
anlamamýþ olduðunuzu sevebilmelisiniz!.." diyerek, hoþgörüye
giden yolun, ilgi ve sevgiden geçtiðini
ne güzel açýklýyor.
Ne yazýk ki, hoþgörüyle
gerçeði ortaya çýkarmaktan
ziyade, kendimizi çevredekilere,
karþýmýzdakinden üstün olduðumuzu göstermek gayreti içinde
olmaktayýz.
"Ýnsanlarý fark gözetmeksizin
sevdiðimiz, önce kendi akýl ve
vicdanýmýzda ahlâk ve erdemi
deðerlendirip, aydýn ve
hoþgörülü insan olmaya
çalýþtýðýmýz sürece, yetkinleþerek
topluma yararlý olacaðýmýza
inanýyorum!.."
40
SEVGÝ DÜNYASI
yaðmur’un daveti
Funda Ceyhan, Ýç Mimar ve Feng Shui Uzmaný
SEVGÝ DÜNYASI
Hiç yaðmurun sesini gözlerinizi
kapatýp dinlediniz mi? Ve hiç, sizin
için yaðdýðýný düþündünüz mü? Onca
yolu sizin için gelmiþ olduðunu ve
size sizi hatýrlatmak için ýsrarla kendini tekrarladýðýný...
Israrla, tekrar, tekrar, tekrar
yaðdýðýný...
Ona yakýndan bakmanýz için size
zaman tanýdýðýný, minik çocuklarýnýn
her birinin olaðanüstü serüvenini
merak etmeniz ve onu dinlemeniz
için en güzel seslerini siz bir aðacýn
altýnda onu dinlerken, yapraklarla
konuþarak duyurduðunu...
Onunla ýslanmak için cesaret
göstermenize vakit tanýmak ve sizi
yüreklendirmek için ýsrarcý olduðunu
düþündünüz mü?
Ondan kaçmadan, onu sevmeniz
için çok ama çok zaman olanca
sakinliðince kendini oluþa býraktýðýna
hiç dikkat ettiniz mi?
Hatta eðer ýsrarla bir pencerenin
ardýndan ona bakýyorsanýz, yaðarak,
yaðarak, yaðarak sizi beklediðini fark
ettiniz mi?
Peki ben bunca anlatýdan sonra sizi
davet etsem gelir miydiniz? Hadi
gelin , tutun elimden biraz yürüyelim.
Þöyle biraz ileride bir orman var.
Güvenlidir korkmayýn, oraya bizi
anlamayan hiçbir þey giremez.
Yalnýzca aðaçlar, biz ve yaðmur!
Hadi gelin gelin...
Bakýn þurada bir yere oturalým.
Þimdi gözlerinizi kapatýn ve dinleyin
yaðmuru sizin için yaðýyor...
41
Ne kadar önemli olduðunuzu hatýrlatmak, ve sizi sarmak için...
Düþündüðünüz her kötü þeyden
arýndýrmak için. Eðer saklýyorsanýz
bir þeyleri, korkmayýn duyacak diye,
o biliyor zaten baþýndan beri...
Biliyor ve umursamýyor, biliyor ve
yargýlamýyor bizim gibi...
O geldiði yeri hatýrlýyor ve bize
anlatacak, gelin dinleyelim:
"Safým ben, sana kendimi anlatmak için uzun yol geldim ama
deðiþmedim.
Sana seni hatýrlatmaya ve yolunu
açmaya geldim.
Kýrgýnlýklarýný anladýðýmý bilmelisin ve dönmek için gücün
olmadýðýný söylesen de, ben seni
bilirim, dönebilirsin.
Zamaný tanýrým, senin gibi savaþmam onunla, bu yüzden yaðýyorum,
akýþa býraktým kendimi ve farkým bu
senden, direnmemek!
Ýster inan ister inanma, iþte bu ben
deðilim.
Geldiðim yerde söylenen þarkýlar,
yalnýzca duyulmaz görülür.
Bu yüzden hepimiz çalýþýrýz orada
duyamayana göstermek için.
Ve benim bundandýr ki, iki yüzüm
var, biri sesim, biri görüntüm.
Ve tekrar söylüyorum, bu senin ve
bütün insanlar için...
Geldiðim yerde her yer pýrýl pýrýldýr.
Sizin ki gibi deðil. Biz sevmeyi biliriz.
Bu yüzden ýþýldar, gözlerimiz,
kalbimiz, sesimiz.
Ve bu yüzden hiç yitirmedik,
42
kendimizi, biz sevmeyi biliriz.
Ve damlalarýmý paylaþtým sizinle,
Dostum ýþýk yardým etti bana ve
gösterdim size rengimi,
Size ýþýðý kýrdým içimde ve renkleri
tanýttým unutmayasýnýz ruhunuzdaki
güzelliði diye ve size bir zaman çok
çok çok yaðdým.
Karalarda ayrý düþüp geri dönmek
nedir bulasýnýz diye....
Ve size her þeyi yarattýk birlikte...
Saflýðý her þeyin içine koyduk.
Korunsun ve yaþam tekrar etsin
diye...
Þimdi sen güzel insan, oturmuþ beni
yapraklar ve topraðýn kokusu arasýnda dinlerken, sana derim ki, hatýrla-
SEVGÝ DÜNYASI
malýsýn geldiðin yeri... ve yaþadýðýn
yeri dönüþtürmelisin.
Kalbinden baþla önce...Vicdanýný
temiz kýl, ve kendini tazele, þöyle
derinlere baktýkça yýkýntýlarýnýn
içinde unuttuðun bir pýrýltý göreceksin.
Iþýðý, sana eve dönüþ yolunu
gösteren küçük bir inci... Onu yeniden
sevmeli ve baþ tacý etmelisin.
Kendini deðiþtirmeli ve eve dönmelisin. Ve beraberinde herkesi
getirmelisin."
Sevgilerimle
SEVGÝ DÜNYASI
43
Türkçe’nin Özelliði ve Güzelliði
Hasan B. Ali
II. BÖLÜM
Japonca ve Çince'nin yazýlýþlarý arasýndaki baðlantýlar;
yazýnýn tarihi üzerine bazý yorumlar
Yukarýda belirttiðimiz gibi,Japonlar
alfabelerindeki sembollerden ve
kelimelerden çoðunu Çince'den
almýþlardýr. Gerçekten, Japonca
kelimelerin yarýdan fazlasý Çince'den
türemiþtir. Bu kelimeler çok uzun bir
sürede ve Çinin farklý bölgelerinde
kullanýlan kelimeler alýnarak
türetilmiþtir. Üstelik, Japon ve Çin
dilleri yapýlarý itibariyle birbirinden
çok farklýdýr. Bütün bunlar ve bazý
baþka faktörlerden dolayý Japon
alfabesi, Çin alfabesinden çok daha
karmaþýk ve zordur. Genelde Japonca
çok zor bir dildir. O kadar ki, 16.
yüzyýlda Aziz Francis Xavier
Roma'ya gönderdiði raporda þöyle
diyordu: "Japonca, Japonya’da
44
Hristiyanlýðýn yayýlmasýný önlemek
için þeytanýn ta kendisi tarafýndan icat
edilmiþtir. Bundan dolayý ilk Avrupalý
misyonerler Japoncaya "þeytanýn dili"
derlerdi.
Acaba sýrf yabancýlar onu
öðrenirken zahmet çekiyorlar diye bir
dilin "zor" olduðunu söylemek ne
dereceye kadar doðrudur?
Muhtemelen doðru deðildir, ama
Japonca söz konusu olduðunda
Japonlarýn bile kendi dillerini
öðrenirken zahmet çektikleri de bir
gerçek!
Yukarýda belirttiðimiz gibi,
Japonlar, ömürlerinin liseye kadar
olan kýsmýný, sadece bir gazeteyi
okuyabilecek ve anlayabilecek
kadar Japonca (okumayý ve anlamayý) öðrenmeye çalýþarak geçirirler.
Karþýlaþtýrýrsak görürüz ki, Avrupalý
çocuklar 2 veya 3 yýlda (Ýngiltere’de
biraz daha fazla) okuma öðrenirler.
Eðitim görmüþ Japonlar bile bazen,
birtakým kelimeleri okumakta ve
anlamakta zorlanmaktadýrlar. Hattâ
bir Japon dil uzmaný (Haruhiko
Kindaichi) þöyle demiþtir: "Sýradan
insanlar Kabuki'deki sözlü pasajlarý
ve operalarý anlamaya çalýþmanýn
beyhude olduðuna çoktan karar vermiþler..."
Japonca neden bu kadar zor? Ana
sebeplerden biri Japonlarýn Çin
alfabesi ve kelimelerini uyarlayýþ
biçimleridir. Bunu anlayabilmek için
önce Çincenin kendisinden ve sembollerinden biraz söz etmek gerekir
SEVGÝ DÜNYASI
hattâ yazýnýn tarihine kadar inilirse
daha iyi olur. Çin harfleri esas olarak
"resim" lerden ibarettir bunlara bazen
"pictogram" (simge-resim) de denmektedir.
Aslýnda bunlar resmi aþarlar, ayný
þekil ile hem anlamý hem de sesi bir
arada ifade ederler.
Bu nedenle onlarý "logogram"
(logo-resim, Çinceye özel marka
yahut alâmet-i farika da denebilir)
olarak nitelemek daha doðrudur.
Uzmanlar arasýndaki genel inanýþ
yazýnýn ilk önce "pictograph" yani
kelimeleri temsil eden þekiller
çizmek suretiyle baþlamýþ olduðudur.
Bu hem batý (Sümer, Fenike, Mýsýr )
hem de doðu (Örneðin Çin) dilleri
için geçerlidir. Þurasýný da belirtmek
gerekir ki sanatsal veya tapýnmaya
yönelik resimler, yazýnýn baþlangýcý
ile ilgili deðildir. Örneðin Fransa’da
SEVGÝ DÜNYASI
Lascaux'da ya da baþka yerlerde
bulunan yirmi- kýrk bin yýllýk maðara
resimleri yazýnýn baþlangýcý olarak
kabul edilmezler.
Yazýnýn bundan yaklaþýk beþ bin yýl
önce, kadim Mezopotamya'da
(bugünkü Irak) Sümerlerle baþladýðý
kabul edilmektedir. Kil tabletler üzerine Sümerler tarafýndan ilk kez
tarýmsal iþlemler kazýnarak
kaydedilmiþtir. Daha sonra bu yazý
sistemi ile daha soyut kavramlar da
kayda geçirilmeye baþlanmýþtýr. Bu
yazý þekline "cuneiform"(çivi yazýsý)
denir. Latince "cuneus" kelimesinden
gelir, "cuneus" (üçgen þeklindeki
takoz veya çivi) demektir. Sümerlerin
kullandýðý aletlerin uçlarý üçgen þeklinde olduðu için bu isim verilmektedir. Daha ileri bir tarihte çok önemli
bir geliþme olmuþ ve konuþma dilindeki sesleri temsil edecek resim veya
iþaretler de yazý sistemine eklenmiþtir. Gerçek yazýnýn temeli böylece
atýlmýþtýr. Resimler veya iþaretler
hem kelime hem de ses olarak
yorumlanabileceðinden, her sembolün
nasýl okunacaðýný belirten göstergeler
vardýr. Çivi yazýsý Sümerce ve
Akadca dýþýnda baþka dillerin yazýlmasý için de kullanýlmýþtýr.
Anadolu’da (Türkiye) MÖ 14001200 yýllarý arasýnda hüküm süren
Hititlerin dili de çivi yazýsý ile
yazýlýyordu. Hititlerin çivi yazýsý kullanmýþ olmalarý en az iki nedenle
þaþýrtýcýydý; birincisi kendi "simgeresim" sistemlerine sahiptiler, ikincisi
45
de Hititçe bir "Hint-Avrupa" dili idi
(Hint - Avrupa dilleri içinde yazýlý
belgesi olan en eski dil )
Sümerlerin çivi yazýsýný geliþtirmelerinden hemen sonra Mýsýrlýlar da
hiyeroglifleri geliþtirdiler. Ancak
Sümerceden farklý olarak hiyeroglifler en baþýndan itibaren hem þekle
hem sese ait iþaretlere ve göstergelere sahipti ve gerçek bir yazý sisteminin bütün özelliklerini taþýyordu.
Mýsýr hiyerogliflerinde insan, hayvan,
kuþ ve bitki resimleri vardý dolayýsý
ile çivi yazýsýnýn soyut þekillerinden
çok daha çekici idiler.
Çin yazýsý Sümer ve Mýsýr yazýlarýndan daha sonra, muhtemelen 4500
yýl önce baþladý (çok yeni bulgular
Çincenin kökünün çok daha eskiye,
8000 yýl öncesine dayandýðýný iþaret
ediyor).
Çince yazý örnekleri ilk defa hayvan
kemikleri ve kaplumbaða kabuklarý
üzerine yazýlmýþ olarak bulundu. Bu
eski kazýnmýþ kemiklerin -ki bunlara
kahin kemikleri diyebiliriz- kehanette
bulunmak için bir araç olarak kullanýldýðý anlaþýlýyor, yani geleceði okumak ve sorulara yanýt vermek için.
Üzerine þekil kazýnmýþ kemik ve
kabuklar ya ateþle ya da kýzgýn bir
çubuk vasýtasý ile ýsýtýlýyor ve ortaya
çýkan çatlaklarýn geleceðe dair
ipuçlarý taþýdýðýna inanýlýyordu.
Örneðin kaplumbaða kabuðunun ön
yüzüne "Yapacaðýmýz savaþý
kazanacak mýyýz?" yazýlýyordu.
Arka yüzde ise iki ayrý cevap
46
bulunuyordu. Solda "Muzaffer olacaðýz" ve saðda da "Belki de bu
savaþta tanrýlar bizim tarafýmýzý tutmayacaklardýr" yazýyordu. Sonra ön
tarafa kýzgýn bir çubuk ya da ateþ
uygulanýyordu. Kabuðun çatlama
yönüne göre (soldan ya da saðdan)
sorunun cevabý elde edilmiþ oluyordu. Bu eski kemik yazýlarýnýn amacý
ne olursa olsun bir þey çok açýk;
Çince bütün diller içinde en baþýndan
bugüne kadar alfabesi hemen hemen
ayný kalmýþ olan tek dildir. Bunun
içindir ki, binlerce yýl önce bir hayvan kabuðuna kazýnmýþ olan bir
mesajý, günümüzde herhangi bir Çinli
biraz zorlukla da olsa okuyup
anlayabilir.
Kadim uygarlýklardaki resimler
insanlarý ya da hayvanlarý veya günlük hayata dair nesneleri örneðin:
Güneþi, ayý, daðlarý, silahlarý vs.
simgelerdi. Baþlangýçta simgeledikleri nesnelere aynen benziyorlardý
ama zamanla basitleþmeye ve belli
bir biçim almaya baþladýlar. Örneðin
Hem Mýsýr hiyerogliflerinde hem de
Çincede önceleri Güneþ, çevresinden
ýþýnlar çýkan ve merkezinde kara bir
nokta bulunan bir daire þeklinde gösteriliyordu.
Zamanla daire dikdörtgene dönüþtü
ve ýþýnlar kayboldu, merkezdeki
nokta ise dikdörtgeni ortasýndan
kesen bir çizgi halini aldý.
Günümüzde Çincede ve Japoncada
Güneþ için þu
simge kullanýlýyor:
SEVGÝ DÜNYASI
Benzer þekilde "dað" önceleri üç
tepeden oluþan bir sýradað þeklinde
gösterilirken zamanla bir tabandan
çýkan üç dikey çizgiden ibaret bir
simgeye dönüþtü:
Büyük olasýlýkla
simge-resimlerdeki basitleþme, genellikle sert kayalara ya da özellikle
Çinlilerde olduðu gibi hayvan kabuðu
ve kemiklere daha kolay yazabilmek
için geliþtirildi.
Çincenin Japoncaya uyarlanmasý
Japonlarýn Çincenin sembollerini
uyarlamaya baþlar baþlamaz önemli
bir karar vermeleri gerekti; acaba
sembol sadece anlam mý simgelesin
yoksa þeklin belirttiði sesi de aynen
kullansýnlar mý? Baþka bir deyiþle
"dað" anlamý taþýsýn ve Çince
"dað" demek olan "shan" þeklinde mi okunsun yoksa yine "dað"
anlamý taþýsýn ama Japonca "dað"
demek olan "yama" olarak mý okunsun? Japonlar her ikisini de yaptýlar,
yani sembolü aldýlar ve hem Çince
hem de Japonca okunabileceðine
karar verdiler. Bu Çinceden aldýklarý
hemen bütün semboller için geçerlidir. Sadece Japonlarýn aþina
olmadýðý, Çine özel bazý kavramlarý
simgeleyen semboller (ki onlar doðal
olarak Çince okunur) ile zamanýmýzda Japonlar tarafýndan icat edilen
(doðal olarak Japonca okunur) ve
eski Çinde bilinmeyen bazý nesne ve
kavramlar bunun dýþýndadýr. Bu yazý
SEVGÝ DÜNYASI
sisteminin zorluklarýndan biri, bir
sembolün ne zaman Çince (on'yomi
denir) ne zaman Japonca (kun'yomi
denir) okunacaðýna dair kesin bir
kural bulunmamasýdýr. Tokyo
kelimesinin yazýlýþýný ele alýrsak bu
hususu açýklayabiliriz;
Ýlk sembol
"Doðu" kelimesini
simgeler ve "aðaç"
kelimesini simgeleyen
sembolünün "Güneþ"
kelimesini simgeleyen
sembolü üzerine giydirilmesiyle elde edilmiþtir. Böylece
bir aðacýn gerisinden doðmakta olan
güneþ "doðu" kelimesini temsil eder.
Bu da çok mantýklýdýr çünkü doðu,
insanýn güneþin doðuþunu izlediði
yöndür. Tokyo kelimesinin ikinci
sembolü olan,
kadim Çin'de
payitahtý (baþkent) koruyan fenerin
stilize edilmiþ ve sadeleþtirilmiþ þeklinden oluþan bir semboldür, bu
nedenle "baþkent" anlamýna gelir.
Yani
"Doðunun Baþkenti" demektir.
(Çinliler Tokyo'ya "Doðunun
Baþkenti derlerdi, Pekin ise
"Kuzeyin Baþkenti" idi)Tek baþýna
"Higashi"olarak okunur,
Japoncada (ki kadim Japoncaya
Yamato denir) "doðu" anlamýna gelir.
Ama baþka kelimelerle örneðin
bileþik kelime olarak kullanýldýðýnda
"tö" olarak okunur. Yukarýdaki
örnek aslýnda sadece iki þekilde
47
okunabilen çok basit bir sembolü
anlatýyor. Problem sadece sembollerin
Çince ya da Japonca okunmasýndan
ibaret olsaydý, Japoncayý okumak çok
kolay olurdu. Genelde her sembolün
birkaç okunuþu vardýr. Çok bilinen
bir örnek sembolüdür. Aþaðý
yukarý, düþük
kaliteli… anlamlarýna gelir. Çincede
"shia" (xia yazýlýr) olarak okunur.
Japoncadan cümle içindeki taþýdýðý
anlama göre; shita, shimo, saga, sa,
kuda, o, oro, ka, ge diye okunabilir!
Kanji neden terk edilmiyor ?
Çinceden alýnmýþ onbinlerce sembol ve bunlarýn zorluðu düþünüldüðünde, bu semboller yerine neden bir
alfabe veya fonetik sistem ya da hece
sistemi ikame edilmediðini sormak
kanýmca mantýksýz olmaz. Soru özellikle de, yukarýda belirtildiði gibi
Japonlarýn kana alfabesini geliþtirmiþ
olduklarý düþünüldüðünde daha da
anlamlý olur. Kana alfabesi
prensip olarak tüm Japon dilini, hiç
Kanji alfabesi kullanmadan yazmaya
uygundur.
O zaman Kanji neden terk edilmiyor ? Böyle bir durumda Japonyanýn
ve Çinin zengin kültür mirasý ciddi
þekilde zarar görecektir. Ayrýca bu
dillerin özelliklerinden kaynaklanan
daha basit bir açýklama da var;
Ýki dil de "fonetik fakiri" dir. Baþka
bir deyiþle çok fazla sayýda "homo-
48
nym" leri yani ayný þekilde telaffuz
edilen ama deðiþik anlamlarý bulunan
kelimeleri vardýr. Örneðin Çince "li"
kelimesi Latin harfleri ile yazýlýrsa
bunun okunuþu çok anlamsýz olur
çünkü ifade edebileceði çok sayýda
anlam vardýr. Hatta li 4 þeklinde bile
yazýlsa (ki bu dördüncü sesle okunacaðýný gösterir) hâlâ birçok deðiþik
anlama gelebilir; güç, tepe, yönetmek, bir tahýl, dikilmek vs gibi…
Halbuki bu kelime ve kavramlarýn
her birinin kendine mahsus Çince
sembolü bulunmaktadýr ve bu sembollerle yazýldýðýnda anlam kargaþasý
ortaya çýkma olasýlýðý çok azdýr.
Çinin fonetik alfabesini kullanmanýn bir sakýncasý da Çinde çok
sayýda yerel lehçe bulunmasýdýr.
(Tabii Japonya’da da yerel lehçe
bulunur, fakat çok daha az). Bu yerel
lehçeler birbirinden o kadar farklýdýr
ki onlarla iletiþim kurmak neredeyse
imkânsýzdýr. Ancak Mandarin (Pekin
SEVGÝ DÜNYASI
lehçesi) yani standart lehçe kullanarak anlaþabilirsiniz. Ülkenin farklý
yörelerinden gelen Çinli konuþmacýlarýn (örneðin Pekin ile Hongkong
veya Pekin ile San Fransisco'daki Çin
Mahallesi) birbirlerinin konuþma dilini anlamayýp ne dediklerini Çince
sembolleri kaðýda yazarak anlatmak
zorunda kaldýklarý alýþýlmadýk bir þey
deðildir.
Japoncada durum Çinceden de
kötüdür çünkü ses çeþitliliði açýsýndan Japonca Çinceden de fakirdir.
Ayrýca Çincede bulunan farklý tonlama Japoncada yoktur.
Umarým birkaç dil arasýnda yaptýðýmýz bu kýsa gezinti, deðiþik dillerin
basit bir insani düþünceyi ne kadar
farklý biçimlerde ifade ettiði konusunda bir nebze olsun aydýnlatýcý olmuþtur. Ayrýca eðer Türkçenin gücünün
ve güzelliðinin daha iyi anlaþýlýp
takdir edilmesini saðlarsa yazýmý
baþarýlý olmuþ kabul edeceðim.