çiğli ram e dergi 2.sayı - Çiğli Rehberlik ve Araştırma Merkezi

Transkript

çiğli ram e dergi 2.sayı - Çiğli Rehberlik ve Araştırma Merkezi
ÇİĞLİ
REHBERLİK
VE
ARAŞIRMA
17/04/2013
Sayı :2 (Ocak-Şubat-Mart)
B İ R İ N C İ L
Y A Z I
MERKEZİ
B A Ş L I Ğ I
K U R U L U Ş : 2 0 1 0
BU
SAYIDA:
Güncel Yazı
Eğitim Sistemimizde
Rehberlik ve Araştırma Merkezinin Yeri ve
Önemi
Güncel Yazı
Oyun Terapisi
Güncel Yazı
Üçüncü Göz Olarak
Siber Uzay
Güncel Yazı
Nasıl Bir Özel
Eğitim ?
Bu Dönem
Yapılan Seminer
Çalışmalarımız
Çiğli RAM Bülteni Yayın Komisyonu:
Seyhan SOĞANCI İşitme Engelliler Öğretmeni
Sabahattin KARYELİOĞLU Psikolojik Danışman
Gültekin KOÇUŞAĞI Psikolojik Danışman
Uğraş TÜRKSOY Psikolojik Danışman
Adres: Anadolu Cad. No:1014 (80.Yıl
Küçükçiğli İlköğretim Okulu Yanı)
Çiğli /İZMİR
Telefon: 0 (232) 376 10 880 88
Faks: 0 (232) 376 10 880 88
E-posta: [email protected]
Sayfa 2
EĞİTİM SİSTEMİMİZDE REHBERLİK ve ARAŞTIRMA MERKEZLERİNİN YERİ ve ÖNEMİ
Eser Baba
Rehberlik ve Araştırma Merkezleri sorumluluk bölgesindeki vatandaşlara yönelik eğitim alanı içindeki özel eğitim,
rehberlik ve psikolojik danışma sorunlarına yönelik çalışan kurumlardır. Bir ildeki psikolojik danışma hizmetlerini bir canlının
dolaşım sistemine benzetirsek; rehberlik ve araştırma merkezi müdürlüğü (RAM) ise o canlının kalbidir (Türküm, 2009, 278).
Globalleşen dünyada her gün baş döndürücü gelişmeler ve değişiklikler olmaktadır. Bütün bu değişme ve gelişmelere
koşut olarak eğitim kurumlarının görev ve rolleri de değişmektedir. Eğitim kurumlarının sorumlulukları, öğrencinin bakımını ve
güvenliğini sağlama; bedensel, sosyal, ruhsal sağlığını koruma; kişisel, sosyal ve akademik başarısını destekleme; sosyalleşmesinin ve özgüven geliştirmesinin desteklenmesi, problem çözme, karar verme, iletişim ve olumsuz yaşam olaylarıyla başa çıkma
becerilerinin geliştirilmesi; öğrencinin okula ulaşımını sağlama, çalışma yaşamına hazırlanması v.b olarak genişlemiştir
(Woolmore, 2006). Bununla birlikte okullarda zorbalık, madde kullanımı, şiddet, cinsel istismar, okulu terk gibi davranışların
giderek arttığı gözlenmektedir (Oliver ve Candappa, 2003). Toplumlardaki artan aile içi şiddet ve toplumdaki terör, cinsel istismar, alkol ve madde kullanımının artması, intihar olayları, işsizlik, yarışmacı eğitim sistemleri gibi sorunlara bağlı olarak eğitim
kurumlarının geleneksel rolleri ve görevleri de değişmektedir. Eğitim kurumlarının rolündeki değişmelere paralel olarak giderek çağdaş dünyada, geleneksel eğitim, yerini, öğrenci merkezli eğitim anlayışına bırakmıştır (MEB, 2006, s.1).
Dünyada yaşanan değişmeler, bu değişmelere koşut olarak eğitim kurumlarının görev ve rollerindeki değişmeler, çağdaş dünyada, geleneksel eğitimin yerini giderek öğrenci merkezli eğitim anlayışına bırakması eğitim sektörünün her kademesinde PDR hizmetlerini ve bu hizmetlerin kalbini oluşturan rehberlik ve araştırma merkezlerinin örgütlenmesini zorunlu kılmıştır.
Bu gelişmelerden sonra ilk rehberlik ve araştırma merkezinin temeli 1955 yılında Ankara’da Demirlibahçe İlkokulunda kurulan rehberlik merkezi ile atılmıştır (Akkoyun, 2007).
Rehberlik ve araştırma merkezleri açılırken bu kurumlara;
Eğitimin her kademesindeki başarısız öğrencileri incelemek, başarısızlığın nedenlerini araştırmak, tespit edilen başarısızlık nedenlerini düzeltici önlemler almak, bu önlemleri alırken okul, aile ve ilgili kurumlarla iş birliği içinde çalışmak,
İlkokulda başarısızlığa uğrayan zekaca geri çocukları tespit edip bu çocuklara normal okul bünyesinde özel sınıflar
açmak, bu sınıfta görev alacak öğretmenleri seçmek, onlara eğitim vermek ve rehberlik etmek, bu sınıfların eğitim öğretim programlarını hazırlamak, bu sınıflardan mezun olan çocukları hayata ve mesleğe hazırlayıcı önlemler almak,Okullarında üstün başarı gösteren üstün zekalı çocukları seçmek, bu çocuklara uygun özel sınıfları ve okulları açmak, bu sınıflarda görev alacak öğretmenleri seçmek ve onları eğitim vermek, sınıfların eğitim öğretim programlarını hazırlamak, bu çocukların ileri kademedeki
başarılarını takip etmek,
Okullarda taramalar yaparak, görme ve işitme engelli, dil bozukluğu olan öğrencileri tespit edip gerekli tedbirleri almak,
Psikolojik ve sosyal yönden uyumsuzluğu olan çocukları incelemek ve gerekli gördüğü vakaları merkezde terapiye almak,
Okul ve meslek seçiminde gerekli çalışmaları yapmak, testler uygulamak ve sonuçlarına göre veliye ve öğrenciye rehberlik etmek (MEB, 1968) gibi eğitim sistemimiz içerisinde özellikle öğrencinin eğitim sistemi içerisinde her alanda sağlıklı olarak varolmasını sağlamayı temel alan görevler yüklenmiştir.
Bu görevleri yerine getirmek, eğitim sektörünün her kademesinde PDR hizmetlerinin varolmasını ve örgütlenmesini
sağlamak ve bu örgütlenmenin en üst kısmında bulunabilmek için Rehberlik ve Araştırma Merkezlerinin eğitim sistemi içerisinde yer alması büyük önem taşımaktadır.
Bu yüzden; Rehberlik ve Araştırma Merkezleri eğitim sistemimiz içinde sayıları hızla artan kurumlardır. Hitap ettiği
kitle dikkate alındığında çok geniş bir nüfus yelpazesinde hizmet ettiği görülmektedir. Bu kurumların önemi gittikçe artmakta
ve yeni anlayışlara göre düzenlemeler yapılarak dinamik kurumlar haline getirilmeleri ayrı bir önem taşımaktadır.
KAYNAKLAR
AKKOYUN, Kamer, A, (2007) “Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü Personelinin Kaynaştırma Eğitimine İlişkin Görüşleri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bolu.
M.E.B, (1968), “ Rehberlik ve Araştırma Merkezleri Yönetmeliği”, Tebliğler Dergisi,
MEB, (2006), “İlköğretim ve orta öğretim kurumları sınıf rehberlik programı”, Ankara.
OLİVER, C ; CANDAPPA, M. (2003), Tackling Bullying: Listening of the wiews of children and young people London, DfEs.
TÜRKÜM, S, (2009), Psikolojik Danışma ve Rehberlik”, Can Gürhan, (ed), Ankara, Pegem
http://www.pdrmer.hacettepe.edu.tr
Sayfa 3
17/04/2013
OYUN TERAPİSİ
Dilek ALPER BOZKUŞ
“YAŞAM BİR OYUNDUR”
Shakespeare
Dergimizin bu sayısında, Eğitmen Psikolojik Danışman Filiz Çetin in bir eğitim programına katılarak daha yakından inceleme fırsatı bulduğum ve merkezimizde süpervizyon destekli bir uygulama da yaptığım, “oyun terapisi eğitimi”, deneyimim sonrasında sizlerle özet bir bilgi
paylaşımı yapmak istedik.
Oyun terapisi hakkında bir bilgi paylaşımı olacak bu yazıya, her zaman olduğu gibi ilk olarak “Oyun Nedir ?” diye başlayabiliriz sanırım ve
oyunun değişik tanımlarına bir bakabiliriz. Sonrasında da oyunun önemi ve tarihsel süreciyle devam edebiliriz.
Oyun,çocuğa hiç kimsenin öğretemeyeceği konuları, kendi deneyimleriyle öğrenmesi yoludur.
Oyun, sonucu düşünülmeden eğlenmek amacıyla yapılan hareketlerdir.
Oyun ‘iş’ in karşıtı olarak düşünülmektedir. Çünkü ‘iş’te belli bir sonuç söz konusudur.”
Oyun, içsel olarak güdülenen belirli bir amacı olmayan, yetişkinler tarafından değil, çocuğun koyduğu kurallara bağlı olarak kendiliğinden gelişen ve zevk unsuru taşıyan davranışlarda oluşan bir etkinliktir.
Oyun, çocukların kendi seçtikleri ya da gruptaki diğer çocukların seçtikleri ve kendilerine göre sağlam kuralları olan eylemlerdir.
(http://www.meslekidersler.com)
Gary Landret’in şu yaklaşımıyla tanım faslına bir nokta koyabiliriz diye düşündüm:
“Kuşlar uçar, balıklar yüzer, çocuklar da oynar.”
Oyunun çocuğun hayatında yeri ve önemi nedir?
Freud bu konuda bir öncü olarak oyunun bilin dışı ile ilişkisini şu şekilde açıklamış.
“Çocuğun yaşantısında bir de iç dünyası vardır. Çocuk oyunlarında bilinç dışı istek ve zorluklarını yaşar”. Oyun çocuğa güvenli bir ortamda
duygularını yaşama ve özgürce ifade etme fırsatı verir. Duygusal tepkilerin dramatize edilmesi, oyunlaştırılması çocuğun kendini tanımasına
yardımcı olur.
Oyun terapisinin tarihsel süreci nasıldır?
Aslında oyunun çocukların hayatındaki önemi çok önceleri fark edilmişti. Rousseau oyunu eğitimle birlikte ele alarak yorumlamış.
Froebel, İnsanların Eğitimi kitabında; oyunun doğasında belirgin bilinçli veya bilinçsiz amaç olduğunu belirterek anlamı için oyunun incelenebileceğini belirtmiş.
Freud 1909 da Küçük Hans ile çocuklar hakında ilk psikolojik girişimi anlatmış.
Psikoanalitik Oyun Terapisi:
Bu alanda ortaya koydukları yaklaşımlarla etki bırakan isimler, Anna Freud ve Melanie Klein olmuştur.
Klein; çocukların analizinde oyun tekniklerini kullanmaya başlamış, çocukların oyunlarının yetişkinlerin serbest katılımıyla motive edici bir
şekil aldığını ortaya koymuştur. Analizleri sözel katılım yerine oyunu koyarak sürdürmüştür. Böylece oyun terapisi çocuğun bilinç altına doğrudan bir giriş sağlamıştır.
Anna Freud, aynı dönemde, çocukla uyum sağlamak için çocuğu teşvik etme için oyunu kullanmış, ancak çocuğun oyunlarındaki bilinç dışı
motivasyonu yorumlamadan önce çocuk ve terapist arasında gelişen duygusal ilişkiye önem vermiştir.
Serbest Oyun Terapisi:
Bu oyun terapisi gelişim sürecinde, 2. Ana gelişmedir. David Levy’nin önemli stresler yaşayan çocuklar için oyun terapisi yaklaşımını oluşturan serbest terapiyi geliştirdiği çalışmasıdır. Bu yaklaşımda terapistin rolü; çocuğun endişe duymasını gerektiren tecrübelerini seçilmiş oyuncaklarla tekrar canlandırmak için ortamı değiştirmektir. Çocuğun oda ve terapiste alışması için serbest bir oyun kurmasına izin verilir
sonra terapist uygun hissettiği zaman stres oluşturan durumları belirtmek için oyun materyallerini kullanır. Travmatik olayların sergilenmesi
sebep olduğu acının ve gerginliğin gitmesini sağlar.
İlişkili Oyun Terapisi:
Jesse Taft ve Frederick Allen in çalışması ilişki terapisi olarak bilinir. Oyun terapisinde 3. önemli gelişmeyi oluşturur. Bu terapi de
çocukla terapist arasındaki duygusal ilişkideki iyileştirici güç önemlidir. Geçmiş yaşantıları yorumlamak ve anlatmak için bir girişim yoktur.
Şu anki durumlar ve davranışlar ilgi odağıdır. Bu yaklaşımın hipotezi ise şudur; çocuklar kendi çabaları ile ayrı bir kişilik olduklarını ve kendi
özellikleri ile diğer insanlarla iletişim kurabileceklerinin zamanla farkına varırlar. Bu yaklaşımla çocuk gelişme sürecindeki sorumluluklarını
üstlenmek zorunda kalır ve terapist kendinden kaynaklanan zorluklardan ziyade çocuktan kaynaklanan zorluklar üzerine yoğunlaşabilir.
Yönlendirici Olmayan oyun Terapisi:
Oyun terapisinde 4.ana gelişme,Virginia Axline’nin (1969), çalışmasıdır. Yönlendirici olmayan oyun terapisi çocuğu değiştirmek ve
kontrol etmek için çaba sarf etmez. Çocuk , davranışlarını tamamen kendini fark etmesiyle, yönlendirir, teorisine dayanır. Amaç çocuğun kendini fark etmesi ve kendini yönlendirmesidir.
Terapistin iyi düzenlenmiş bir oyun odası vardır, çocuk isterse oynar, isterse sessiz kalma özgürlüğüne sahiptir. Terapist çocuğun
düşüncelerini, açık ve kabul edilebilir bir şekilde ifade ettiğinde, çocuk onları kabul edilebilir, bu duygularla uğraşılabilir düşüncesine inandığında, çocuğun düşüncelerini ve duygularını aktif olarak yansıtır. Bu yaklaşım daha sonra çocuk merkezli oyun terapisi adını almıştır.
(Landreth,2011).
Çocuk Merkezli Oyun terapisi çocuklar için güçlendirici bir yaklaşımdır. Çocukların kendi sorunlarını kendi yollarıyla çözebilme
becerileri olduğuna inanır. Terapist çocuğun oyununu yönlendirmekten kaçınarak, onun sorununu kendi yoluyla çözebileceğine güvendiğini
gösterir. Daha direktif terapistler için bu yaklaşım başlangıçta yabancı gelebilir. Ancak birçok terapist bu yaklaşımı kullandıktan sonra sonuçlarını görebilir.
OYUN TERAPİSİ
Sayfa 4
Çocuk Merkezli Oyun Terapisinin Hedefler;
Çocuk Merkezli Oyun Terapisinde çocukların,
*Duygularını daha iyi anlamaları
*İhtiyaçlarının karşılanması için duygularını ifade etmeleri
*Problem çözme becerilerinin gelişimi
*Sorunlu davranışlarının azalması
*Çatışmalarla başa çıkmaları ve seslerini duyurmaları
*Özgüvenlerinin artması
*Öz kontrolün gelişimi hedeflenir
(Çetin,2012)
Çocuk Merkezli Oyun Terapisi, diğer bütün tedavi edici yaklaşımlar içinde bireyin “kendi iyileştirme gücünü” ortaya çıkarmasına en büyük katkıyı verdiği düşünülmektedir.
Ryan ve Wılson (2000), çocuklarla çalışırken yönlendirici olmayan terapistin rolünü , şu şekilde özetlemektedir.
Öncelikli rolü, rahat, yasaklayıcı olmayan, serbest bir çevre yaratarak çocukla güven verici bir ilişki geliştirmektir. Müdahalede odak
olarak, terapistin seçimleri yerine, çocukların kendi etkinliklerini ve ilgilerini, seçmeleri sağlanmalıdır. İkinci olarak, çocukların terapideki
davranışlarıyla ilgili, teröpatik sınırlar, güvenlikle ilgili sınırları içerecek şekilde, belirlenmelidir. Üçüncü olarak, dinlerken, yorumlarken ve
yansıtırken, çocuğun düşünce ve davranışlarını tutarlı, uygun şekilde ortaya koyabilmek için, çocuğun o anki davranış, dil kullanımı ve oyunuyla ilgili uygun yetişkin tepkilerini vermek, (bu rol terapistin, çocuğun hatalı çocuk –yetişkin ilişkilerini /etkileşimlerini düzeltmesini ve
yakın ilişkilerde, sağlıklı, yetişkin-çocuk ilişkileri geliştirmesini, sağlayacak yöntemleri kullanmasını içerir.) Dördüncü olarak, çocuğun ifade
ettiği/ortaya koyduğu, duygu, düşünce ve davranışları, tehdit edici olmayan bir şekilde geri yansıtarak, çocuğa tepki vermektir. Bu özgürlük
tanıyan koşullar altında, sorunlu çocukların bile kendileri için önemli olan, geçmişte yaşanmış veya şu anda yaşanmakta olan olayları ve gelecekle ilgili, inanç ve isteklerini, sözel olarak veya oyun yoluyla ortaya koyabilecek kadar rahatladıkları görülmüştür. (akt: Işıkl, S.2003)
Oyun, çocukların kendilerini ifade etmelerinde, önemli bir aracıdır; kendi yaşantılarını, duygularını, ifade edebilecekleri, doğal, dinamik ve zihnin kendi iyileştirme potansiyelini, harekete geçiren zengin bir süreçtir. Aynı zamanda Oyun, çocukların çevreleriyle baş etmede
kullandıkları, “kendine güvenin “oluştuğu, son derece önemli ve ciddiye alınması gereken bir yaşantıdır. Çocukların dil gelişimleri, bilişsel
gelişimlerinden daha geç tamamlandığı için çevrelerinde olup bitenlere ilişkin farkındalıklarını, oyun yoluyla aktarabilirler. Çocuklar, korkularını, kaygılarını, suçluluk duygularını, kişilere değil, oyuncaklara aktarma şansı bulurlar. Oyun terapisi çocuklara tamamen kendileri olabilmelerini sağlayan ve benliklerinin tüm yönlerinin ortaya çıkmasına izin veren güvenli bir ortam yaratır. (Işıklı,S.2003)
İlköğretimde Oyun terapisi:
İlköğretimde rehberlik ve danışmanlık programlarının oluşumu, oyun terapisinde 5. Ana gelişime kapı açmıştır. 1960 lara kadar oyun
terapisi uyumsuz olan çocuklara odaklanmışken , ilköğretim okullarında danışmanlık programlarıyla birlikte , Alexsander, Lanreth,Muro,
Myrick ve Holdin , Nelson, Waterland gibi danışman eğitimciler oyun terapisinin sadece uyumsuz çocuklar için değil, bütün çocukların gelişen
ihtiyaçlarını karşılamakta , okullarda kullanımını desteklemişlerdir.
İlköğretim okullarında esas amaç çocuklara uygun öğrenme fırsatı sağlayarak onları fiziksel, duygusal ve entelektüel olarak, gelişimine yardımcı olmaktır. Böylece çocukları onlara verilen eğitimden yararlanabilecekleri duruma getirmeyi hedefler. Çocuklar, öğrenmeye zorlanamaz, en etkili öğretmenler bile öğrenmeye hazır olmayan, öğrencilere bir şey öğretemezler. Oyun terapisi çevreyi öğrenmede destekleyici, ve
öğrenme fırsatlarını çoğaltmada çocuğa yardımcı olan bir tecrübedir. ((Landreth,2011).
Çocukların oyun dünyasını tanımaya yönelik bu paylaşımı, eğitim süresince içselleştirmeye çalıştığım ,şu sözle bitirmeyi uygun
gördüm;
“Oyuncaklar Çocuğun kelimeleridir, Oyunu ise ne anlatmak isteğidir…”
Haim G.Ginott
Kaynaklar:
Çetin,F.(2012). Oyun Terapisi Eğitimleri.Ders Notları.
Işıklı,S.(2003).Zihnin Kendini İyileştirme Gücü ya da Hadi Oyun Oynayalım. Türk Psikoloji Bülteni, 9(30-31), 130-133.
Landreth, G.(2011).Oyun Terapisi İlişki Sanatı. (S.Yazıcı,Çev.)İzmit: Altınkalem
http://www.meslekidersler.com/ders-notlari/cocuk-gelisimi-egitimi-ders- notları.html
Sayfa 5
17/04/2013
BİLGİSAYAR-İNTERNET BAĞIMLILIĞI ÜZERİNE
ÜÇÜNCÜ GÖZ OLARAK SİBER UZAY
Gültekin Koçuşağı
Bilgisayar-İnternet bağımlılığı dediğimiz şey temelde haberdar olma, haberdar etme türünden bir iletişim bağımlılığı değil midir? İçinde
yer aldığımız ‘’yenidünya düzeni’’ ve kültürü bizleri, başkaları hakkında sürekli haber alma ve kendimiz hakkında sürekli bilgi yayma türünden bir iletişime mecbur kılmıyor mu? Zira magazin programlarının yaygınlığı bu zorunlu yönsemenin semptomatik ifadesinden başka ne olabilir ki!
Geçenlerde yine internette bir öykü gördüm (Okudum diyemiyorum, gördüm. Zira görmek ve okumak sonuçları itibariyle de çok farklı iki
eylem. Çünkü ekranda ancak görülür, okunamaz). Hatırladığım kadarıyla olay şöyle geçiyordu:
Adam gözlerini turkuaz bir deniz kıyısında açar, yarı baygın haldedir (Anlarız ki, gemileri batmış, dalgalar onu ıssız bir adaya çıkartmıştır). Başında son derece bakımlı ve güzel bir kadın durmaktadır (Böylece cennet im’le mi tamamlanmış olur). Kadın adamın koluna girer
ve adamı evine doğru götürürken bir taraftan da anlatır: Kendisinin de on yıl kadar önce gemilerinin batması sonucu bu ıssız adaya düştüğünü,
bu adada yalnız yaşadığını, burada bir düzen kurduğunu ve kendisinin daha şanslı olduğunu, en azından şu anda bir evi, kurulu bir düzeni olduğunu ve her şeyden önemlisi de yalnız olmadığını söyler. Eve geldiklerinde adam şaşırır, sazdan samandan bir kulübe beklerken son derece
modern bir yapıyla karşılaşır. Hayretler içinde sorar : ‘’Bu evi tek başına sen mi yaptın?’’ Kadın, batan gemiden kurtardığı malzemeyi kullandığını, bunun çok da önemli bir şey olmadığını belirtir. Eve girerler. Kadın adama; ‘’Elbette önce bir banyo yapmak isteyeceğini, çok kötü
göründüğünü’’ söyler. Adam banyoya girdiğinde şaşkınlığı devam etmektedir; zira son derece lüks, sıcak -soğuk su sistemi olan, tam tekmil bir
banyodur karşılaştığı. Yine sorar: ’’Bu banyoyu da mı sen yaptın?’’ Kadın, yine umursamaz bir şekilde yanıtlar: ‘’Batan gemiden arta kalanlarla hallettim’’ der. Banyo yemek ve kahve faslından sonra adam yavaş yavaş durumu kabullenmeye, ortama uyum sağlamaya başlamıştır.
Kadın yine sorar: ‘’Çok yorgun ve bitkinsin biliyorum ama uyumak mı istersin yoksa bilgisayar da haberleri mi izlemek istersin?’’ adam artık
şaşırmamaktadır, usulca ‘’Maillerime bakabilir miyim ‘’? der.
Karekteristik özellikleri olan bu öyküden en az iki önemli tartışma konusu çıkartılabilir: Birincisi, Dünyanın artık ıssız bir köşesinin kalmadığı, yalnızlığınsa artık içe dönük bir fantezi olarak deneyimlenebileceği. Bu, ‘’küresel dünya’’ dediğimiz yuvarlağın, teknoloji donanımlı
bir köy olduğu gerçeğidir. Evet, dünya küçülmüştür, artık gerçekleştirebileceğimiz pratik sayısı minimal düzeydedir ve çekilmez bir benzeşiklikle sıradanlaşmaktadır. Oysa her insan, kendisinin “biricik- özel- özellikli” olduğu yanılsamasıyla kurar öznelliğini. Modernitenin kurgusu
çökmüştür. Post-Modern ‘’Öznellik ‘’ ise; türdeş sıradanlıktan kurulu, kendimizi hiçbir düzeyde güvende hissedemeyeceğimiz bir sanal paranoya alemidir.
İkinci tartışma konumuz ise, siber-uzay çağının artık kaçınamayacağımız bir gerçek olduğudur. Kimsenin uğramadığı ıssız bir adada bile
gözlerden – gözetlenmekten uzak kalmak artık mümkün değildir. Geçmişe duyulan romantik özlem türünden isteklerin geçerliliği artık pek de
mümkün değil. İnternet, tüm sosyal- kültürel- ekonomik-akademik yaşantımızın hatta bilinçaltı yaşantımızın kurucu bir öğesi olarak yerini
aldı. Bu gün siber uzay bizi gözetleyen ve bizim onun aracılığıyla dünyayı gözetlediğimiz yeni bir “cam’’ (camera-göz) işlevi görüyor.
Basit bir eğretileme kullanırsak eğer: araç olarak tornavida, vida söktüğü gibi ‘’öldürme’’ işlevini de yerine getirebilir. Gözlerimizi kapayarak gerçeği yok sayamayacağımıza göre, yapılması gereken teknolojinin ve siber uzayın bizi sınırlayan –belirleyen bir güç değil, bizi özgürleştiren yaşamımızı kolaylaştıran bir araç olarak işlev görmesini sağlamamız gerekiyor.
Dünya ölçeğinde öğrenmeyi becermek zorunda olduğumuz bu yeni bir durumdur: Siber uzay yaşamımızı kolaylaştıran, amaçlarımızı
gerçekleştirmemize yardım eden, bizi özgürleştiren bir şey mi olacak, yoksa bizi edilgenleştiren - köleleştiren bir şey mi?
*Siber uzay: Orijinal anlamını karşılamasa da yaygın kullanımıyla sanal alem (cyberspace) terimi, bilgisayarları ve onu kullanan insanların internet ve benzeri ağlar içinde kurduğu iletişimden doğan sanal gerçeklik ortamını anlatan metaforik bir soyutlamadır.
NASIL BİR ÖZEL EĞİTİM ?
Sayfa 6
NASIL BİR ÖZEL EĞİTİM?
Faruk Esnaf
Bir ülkedeki temel eğitimin kalitesi, o ülkenin özel eğitime verdiği önem ile doğru orantılıdır. Gelişmiş ülkelere bakıldığında, özel eğitimin
öneminin çok önceden fark edilmekle birlikte, bu çalışmaların ivedilikle geliştirilmeye devam edildiği görülmektedir. Ülkemizin ve biz eğitimcilerin bu konuda alması gereken epeyce yol olduğunu belirterek yazımıza başlamalıyız.
Özel Eğitimin Pratik Önceliklerini Şöyle Sıralayabiliriz:
Özel eğitime ihtiyacı olan bireylere eğitim verirken her şeyden önce normal eğitim süreçlerinden daha çok duyarlı olunmalıdır.
Çünkü özel eğitim zorlu, meşakkatli bir süreçtir. Özel eğitim alanında “emek-değer” karşılığı çoğu zaman geçerli değildir.
Özel eğitim alan bireylerin çok büyük çoğunluğu (özellikle zihinsel yetersizliği olanların) yükseköğrenim görmeyecektir
lakin toplumun saygın birer üyeleri olabilmeleri için engeller teker teker ortadan kaldırılabilir.
Özel eğitim, bireylerin temel ihtiyaçlarını giderecek ve onları içinde bulundukları topluma entegre olacak biçimde hazırlamalıdır. Öncelikli olarak toplumu oluşturan tüm bireylerin farklılıklarını olduğu gibi kabul etmemiz gerekir.
Özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin dünyaya gelişlerinden hemen sonra mevcut fonksiyonlarını koruyup, bunları harekete geçirmeye, azami ölçüde geliştirmeye çalışmak, özel eğitimin birincil hedefleri arasında olmalıdır. Ayrıca gen hastalıkları ve
çeşitli sağlık sorunlarının erken teşhis edilememesi ya da tedavi edilmediği durumlarda ortaya çıkan özel durumlar bu bireylerin gelişimini olumsuz etkilemektedir.
Özel eğitimde, tıbbi destek ve sağaltımın eğitsel faaliyetlerle birlikte yürütülmesi bir zorunluluktur.
Özel eğitimin toplum içinde, toplumla birlikte yürütülmesi gereken bir faaliyet olduğu bir an bile olsa gözden ırak tutulmamalıdır. Normal sınıf ve okul ortamında yürütülen özel eğitim çalışmalarının, özürlü bireyleri olduğu kadar, özürlü bireylerle
birlikte yaşamayı öğrenmeleri anlamında normal bireylerin eğitimleri için de zorunlu bir gereklilik olduğu bilinmelidir.
Özel eğitim öğrencilerinin bilişsel, sosyal ve duygusal anlamdaki gelişimleri tüm çocuklar gibi eğitimin bir parçası olmalı ve
desteklenmelidirler.
Bu temel üzerine kurulan özel eğitime çalışmaları için bazı ön şartların olması gerekmektedir. Bunları kısaca sayacak olursak;
Özel eğitime ihtiyaç duyan bireyin ihtiyaçlarına uygun bir eğitim programı hazırlanmalıdır.
Özel eğitim alacak birey için, özel eğitimin sürekliliği unutulmamalıdır.
Özel eğitime ihtiyaç duyan bireyin isteğini artıran bir çevre oluşturulmalıdır. Çevre destek sistemleri geliştirilmelidir.
Özel eğitimde, “çok boyutlu yaklaşım” ve terapi yöntemleriyle bireylerin optimal gelişimlerinin sağlanması gerekmektedir.
Özel eğitimde, eğitim araç ve materyallerinin geliştirilmesi yaygınlaştırılmalı ve kullanımının sağlanmasına özel önem verilmelidir.
Özel eğitimin mümkün olduğunca normal çocuklar arasında bütünleştirici olacak şekilde desteklenmesi gerekmektedir.
Bu bireylerin, sosyal ve duygusal gelişimlerinin, bilişsel ve motor gelişimlerinin, görsel ve duyusal işlevlerinin harekete geçirilmesi,
dil ve konuşma becerilerinin desteklenmesi bu ön şartların yerine getirilmesi ile sağlanmış olacaktır.
Özel Eğitimin Güçlendirilmesi Projesi
Yürütülmekte olan Özel Eğitimin Güçlendirilmesi Projesiyle, dezavantajlı gruplara dahil ve özel eğitime ihtiyaç duyan bireylerin
topluma kazandırılmasına katkıda bulunmak hedefiyle yola çıkılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği tarafından ortaklaşa finanse
edilen ‘Özel Eğitimin Güçlendirilmesi Projesi’ ile STK’lar, yerel kamu kurumları, belediyeler ve özel sektör kuruluşlarının aktif katılım ve
desteğinin sağlanması amaçlanmıştır. Bu proje ile yetersizliği olan bireylerin öğrenme çevrelerinin geliştirilmesi için kampanyalar düzenlenmesi, lisan öğrenimi ve sürekli hizmet içi öğretmen eğitimleri düzenlenmesi, psikolojik değerlendirme araçları ve müfredata dayalı değerlendirme yoluyla iyileştirmelerin yapılması ve bu bireylerin olanaklarının artırılması amaçlanmıştır.
Dolayısıyla projede öngörülen amaçların yerine getirilmesi, bütünleştirme eğitimi ile ilgili politika tavsiyeleri ve toplum bilincinin artırılması
için strateji geliştirmesini, özel eğitim ihtiyaçları konusunda öğretmenlerin niteliklerinin artırılması ve geliştirilecek olan “Engelsiz Okul Modeli” ile bütünleştirme uygulamalarının yaygınlaştırılması hedeflenmiştir.
Yeni psikolojik ölçme araçlarının uygulanması ile Rehberlik ve Araştırma Merkezleri’ndeki eğitsel değerlendirme ve tanılama hizmetlerinin
geliştirilmesi, özel eğitime ihtiyaç duyan bireylerin iş ve mesleki eğitimlerinin kalitesinin iyileştirmesi hedeflenmiştir.
Özel eğitim konusu ile ilgili olarak yazılacak çok şey var şüphesiz. Ancak toplumun tüm fertleri olarak özel eğitim konusunda üzerimize düşen
görevleri yapar ve özel eğitim süreçlerini desteklersek, gelecek nesillerin daha kaliteli eğitim almaları yolunda çok büyük adımlar atmış oluruz.
KAYNAKÇA
* http://ozegep.meb.gov.tr
Sayfa 7

Benzer belgeler