en iyiye doğru - Neslin Değişen Sesi

Transkript

en iyiye doğru - Neslin Değişen Sesi
İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici
Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben"
kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin
her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan
aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil
ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri
şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz,
hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması
gereken Mustafa Kemal odur!
OKUL DERGİSİ
OKUMA KÜLTÜRÜ VE YAYIN
KULÜBÜ ÖĞRENCİLERİ
TARAFINDAN
HAZIRLANMIŞTIR
YAYIN KURULU:
Ali Berk PERÇİNER
Ada Gülce CANIGÜZ
Bihter ÇÖPLÜ
Burak MİRZANLI
Ceren BAYRAKÇI
Çağla SEZER
Defne AYRANCI
Ebru Mayra ALBAYRAK
Emre YÜKSEL
Kerem YÜKSEL
Melike İclal AYKAÇ
Melis DİREK
Seher Naz ŞAHİN
Sude Lal ÇITLAK
Zeynep NAz ADIYAMAN
İÇİNDEKİLER............................................
İllüzyonun Tarihi.......................................2
Sinestezi......................................................2
Göz Yanılması Sihir Midir?......................3
Kitaplardaki Büyülü Kahramanlar.........5
Peter Pan....................................................6
Peri..............................................................6
Cadılık.........................................................6
Büyülü Filmler............................................7
Çok Okunan Büyülü Kitaplar...................8
Kimsin Sen?................................................9
Ego ve Üstbenlik.......................................10
Derin Sularda...........................................10
Dileklerimiz...............................................11
Kelimeler...................................................11
Dünyanın En Uzun Yolu..........................12
Beklentiler.................................................12
Turkche.....................................................13
Deniz.........................................................14
En İyiye Doğru.........................................15
Görünüm Önemli Mi? ............................15
Geçmişten Geleceğe.................................16
ÖZEL NESLİN DEĞİŞEN SESİ
İLKÖĞRETİM OKULU
Fırın Sokak No:20 Bomonti
1
İLLÜZYONUN TARİHİ
İllüzyon sanatı, insanlık tarihi kadar eskilere
dayanır. İllüzyon (dilimizdeki yaygın söyleniş biçimiyle
sihirbazlık), eski uygarlıkların saygın bir meslek dalı
durumundaydı.
Bilhassa Mezopotamya yöresinde, günümüzden
binlerce yıl öncesinde kurulmuş bulunan o devrin önemli
uygarlıkları, Sümer, Elam, Akad gibi toplumların
sihirbazları
yazılı
tarihe
geçecek
kadar
ün
kazanmışlardır.
Sihirbazlık denilince akla ilk gelen uygarlıklardan
biri eski Mısır medeniyetidir. Eski Mısır döneminde
sihirbazlık doruk noktasına ulaştı. Bilinen illüzyon
tekniklerini uyguladıkları hâlde, kendilerinde tabiatüstü
kuvvetler varmış gibi empoze eden ve bunda da başarılı
olan eski Mısır sihirbazları, sırlarını kimseye
vermezlerdi. Bunlardan bazıları, güvendikleri gençler
yetiştirmiş, sanatlarını bunlara devretmişlerdir. Çoğu
ise sırları ile birlikte ölüp gittiler.
İllüzyonu ciddi bir şekilde tiyatro sahnesine
çıkartan Fransız Robert Houdin’dir. « Hokka » oyunu,
sihirbazlık oyunlarının en eskisi, belki de ilki olarak
bilinir. Hintliler bulmuştur. Ortaçağ Avrupası’nın tüm
panayırlarında hokka oyunu sunan sanatkârlar vardı.
Hokka oyunu, ülkemizde de bilinen eski oyunlardan
biridir.
Fizik ve kimya gibi bilimler illüzyon alanında yani gelişmelere yol açtı. Panayır sanatçıları
hokka oyunu yanında bazı değişik oyunlar da sunmaya başladılar. Gene de bunların el çabukluğu
becerisine dayandığını söylemek gerekir.
Emre YÜKSEL
SİNESTEZİ
Sinestezi, "birleşik duyu" anlamına gelmektedir. Sinestezi hastalarında herhangi bir duyunun uyarımı
otomatik olarak başka bir duyu algısını tetiklemektedir. Yani, sinestezikler renkleri tadar ve şekilleri duyarlar.
Bu duyuların beyinde farklı yorumlanmasıyla oluşan bir hastalıktır. Çok nadir görülmesine karşın
normal bir beyin fonksiyonu olarak tanımlanır.
Yunanca, ‘’birlikte’’ ve ‘’algı,his’’
kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Ortaya çıkan synaistesia kelimesi, "birleşik his" ya da "birleşik
duyum" olarak tercüme edilebilir.
Genelde solak ve çift el kullananlarda ve kadınlarda daha sık rastlanmaktadır. Irsi olduğu
düşünülmektedir.
Bu kişilerde, hafıza fonksiyonları güçlenirken matematiksel ve mekansal algılar zayıflamaktadır. Bu
hastalara ‘’sinestezik’’ denir. Birçok ünlü sinestezik vardır: Vladimir Nabokov,Saradzhev ve bilim adamı
Nicola Tesla, fizikçi Richard Feynman gibi isimler sıralanabilir. Aynı kişiler veya şekiller sinesteziklere farklı
tatta ve farklı renkte görünebilirler.
Bir sinestezi
hastasının harfleri
hangi renklerde
gördüğü :
Mayra ALBAYRAK
2
Göz aldanmaları tamamen
normaldir. Gözüde hiç bozukluk
olmayan
kimseler
de
göz
aldanmalarına uğrayabilir. Bundan
endişelenmek için bir sebep
yoktur.
Derinlik boyutu, göz aldanmalarında en büyük rolü oynayan etkendir.
Tepesi sivri direklerin küt başlı direklerden daha yüksek, dikey çizgili duvar kağıtlarının
tavanı olduğundan yüksek, yatay çizgili duvar kağıtlarının ise daha alçak göstermesi hep aynı
müdahalenin, yani beyin tarafından müdahale edilmiş izlenimlerin sonucudur. Göz aldanmasının
değişik bir şekli, güneşin ortalığı yakıp kavurduğu kum çöllerindeki serap davıdır. Ancak
serapın fotoğrafı çekilebilir ve bunun ışık kırılmasından meydana geldiği görülür.
Cisimlerin olduğundan büyük yada küçük, doğru çizgileri eğriymiş gibi görünmesin göz
yanılması denir. Ancak bu olaylarda gerçek bir göz yanılması söz konusu değildir. Göz görüntüyü
hiç bozmaksızın görür, beyne öylece iletir. Fakat göz görüntüyü hiç bozmaksızın görür, beyne
öylece iletir.
Zeynep Naz ADIYAMAN
3
KİTAPLARDAKİ BÜYÜLÜ
KAHRAMANLAR
Fareli Köyün Kavalcısı: Fareli
köyün
kavalcısı sihirli kavala
sahip olan bir kahramandır. Bu
kavalı
öttürdüğünü
duyan
varlıklar kavalcıyı takip etmeye
başlarlar. Fareli köyün kavalcısı
birgün
Fareli
Köy’e
gelir.
Farelerden bıkmış bir çare
arayan insanları görür ve
muhtara 1 kese altın karşılığında
bu işi yapabileceğini söyler.
Muhtar da, halk da bunu kabul
eder. Bunun üzerine kavalcı
başlar kavalını üflemeye. Bu sesi
duyan bütün fareler kavalcıyı
takip
ederler. Fakat muhtar
verdiği sözü tutmaz, altınları
vermez. Kavalcı ise köy halkına
bir ders vermeye karar verir ve
köydeki bütün çocukları kavalıyla
hipnotize
eder.
Maalesef
çocuklar birdaha köye geri
dönemezler.
Cadı :
Pamuk
prensesin
annesi olan kötü cadıyı
bilmeyeniniz
yoktur.
Hepimiz onu ‘’Ayna ayna
sihirli ayna benden güzeli
var mı bu dünyada ?’’
sözüyle tanıyoruz. Pamuk
prensesin üvey annesi olan
bu cadı,kendini beğenmiş,
kendini dünyanın en güzel
kadını olmaya adamış fakat
üvey
kızı
nedeniyle
başaramamış bir kraliçe.
Üvey kızının ondan daha
güzel olduğunu farkedince
sihirli bir elmayla etkisiz
hale getirmeye çalışır.
Devler :
Genellikle
insan
görünümünde fakat anormal
büyüklükte ve çok kuvvetli,
efsane, folklor, mitoloji, masal
gibi alanlarda yer alan doğaüstü
bir yaratıktır. Devlerin çoğu
yalnız başlarına, mağaralarda,
altın köşklerinde ya da
görkemli saraylarında yaşarlar.
Genellikle kötü karakterli
olarak betimlenirler. İnsanlara
daima kötülükler yapar, zarar
verirler. Kahramanın başarması
gereken işlerin önündeki en
büyük
engel
onlar
olurlar.Kahraman
genellikle
devlerin aptallığından veya
akılsızlığından
yararlanarak
onları yener. Fakat masallarda
devlerin
iyisine
de
rastlanmaktadır.
Tekboynuz At (Unicorn) : Mitolojik
tek boynuzlu attır. Kafasının
ortasından düz bir boynuz çıkar. Saf
ve masum olduğuna ve bu nedenle
kanı içildiğinde kişiyi ölümsüz
kıldığına, bu hayvanı öldürmenin
lanet getireceğine inanıldığı
efsanevi bir hayvandır.
Değerine Orta Çağ'da ulaşmıştır ve o çağlarda
kalıntılarının hastalıkları iyileştiren temel ilaçlar
olduğuna, zehirlere karşı etkili (panzehir) olduğuna
inanılmış bir efsanevi yaratıktır.
4
Fawkes : Albus Dumbledore’un
anka kuşudur. Göz yaşlarının
iyileştirici etkisi vardır. Sırlar
Odası’nda (ikinci film) Harry
Potter’ın yarasını iyileştirmiştir.
Tinker Bell : Tinker
Bell, Peter Pan’a peri
tozunu veren kurgusal
bir karakterdir. Kısaca
Tink diye adlandırılan
Tinker Bell, sihirli bir
peridir.
Peter Pan : Peter Pan, büyümeyi reddeden
haylaz
bir
çocuktur.
Bitmeyen
çocukluğunu, Varolmayan Ülke adındaki
küçük adada, çocuk çetesiyle, maceradan
maceraya atılarak Kaptan Hook'a meydan
okuyarak geçirmektedir. Uçabilmesinin
sebebi peri tozuna sahip olmasıdır.
Dobby :
Harry
Potter
Serisi’nden
tanıdığımız bir karakter olan Dobby, küçük
bir ev cinidir. Dobby ikinci filmin başında
Malfoy ailesine itaat ederken filmin sonunda
özgür bir ev cini olur. Her filmde Harry
Potter’a yardım etmek için çaba sarfeder.
Son filmde ölür.
Nagini : Lord Voldemort’un yılanıdır. Yedi
hortkuluktan biridir. Onun için çok
değerlidir. Daima Voldemort'un emirlerini
yerine getirmek üzere hareket eder.
Dişlerindeki zehir, ısırdığı kişiyi öldürür.
Ruh Emiciler : Ruh Emiciler, kötü ve korku
veren yaratıklardır, bunun nedeni ise
ruhlarının olmamasıdır. İnsanların mutlulukları
ve umutlarıyla beslenirler. Bu yaratıklardan
korunmanın tek yolu Patronus büyüsüdür.
Büyü bir çeşit mutluluk kalkanıdır ve yapmak
oldukça zordur.
Sude Lal ÇITLAK
Çağla SEZER
5
PETER PAN
Peter Pan büyümeyi istemeyen bir çocuktur. Bitmeyen çocukluğu « Varolmayan
Ülke » adındaki bir adada, küçük bir çocuk çetesiyle, maceralara atılarak, Kaptan Hook’a
meydan okuyarak geçmiştir. Yazar Peter Pan adını bir çocuktan esinlenerek vermiştir.
Wendy ise kendi uydurup koyduğu bir isimdir.
Oyununu 1911 yılında “Peter Pan ve Wendy” adı ile
romanlaştırdı. J. M. Barrie, kitabın tüm yayın haklarını 1929
yılında bir çocuk hastanesi olan Great Ormond Street Hospital’a
(G. O. S. H.) devretmesiyle çocuklara sadece hayal dünyalarında
değil gerçek hayatta da destek olmaya devam etti. Dünya çocuk
edebiyatının en başarılı örneklerinden biri olan "Peter Pan ve
Wendy" adlı kitap dünya üzerindeki dillerin hemen hemen
tamamına çevrilmiştir. Zamanla sadece "Peter Pan" adı ile
yayınlanmaya başlanmıştır.
Peter Pan bir sürü filmde yer almıştır ama en başarılı
versiyonu 2003’tekidir. Peter Pan'ın arkadaşının adı olan Wendy,
yazarın ürettiği hayali bir isim olmasına rağmen sonradan çok
tutulmuş, birçok kimse bu ismi kız çocuklarına vermiştir.
Peter Pan da konusunu sihirden esinlenerek yazılmıştır. Tinkerbell filme göre
Wendy’i kıskanmaktadır. Tinkerbell bir sürü filmde yer almış olsada bir çok insan onu
Peter Pan’ın arkadaşı ya da yardımcısı olarak bilirler.
PERİ
Peri bir çok farklı kültürün efsane, folklor ve mitolojisinde bulunan ruh ya da doğa
üstü güçlere sahip yaratığa peri denir.
Çoğunlukla uçarlar, büyü yaparlar ve geleceği görmek gibi etkileyici doğa üstü güçlere
sahiptirler.
Popüler kültürde çoğunlukla genç ve güzel kızlar olarak bilinse de eski dönemlerde
yaşlı ve kötü kalpli yaratıklar olarak bilinirdi.
Peri, eski Türk inanışında "melek"tir.Şu anki tarihte melek başka anlamda kullanılır. Bu
yüzden şu anki tarihte bu yaratıkların adı melek değilde adı peridir.
CADILIK
Cadılık
öğretilenleri uygulayan kişidir. Mitolojik cadılar doğa
üstü yaratıklardır.
Tarihte bir çok insan cadılıkla suçlanmıştır. Cadılık hâlâ bazı
inanç sistemleriyle ve modern uygulamalara varlığını sürdürmektedir.
Cadılık kültürel yönden olumlu ya da olumsuz anlamlar taşıyabilir.
Cadılar
insanlara
kötülük
eden,
kara
büyüler
yapan
masal
kahramanlarıdır. Tarihî örneklerde cadılar genellike kadındır. Erkek
cadılara mitolojide «Büyücü» adı verilir. Her ne kadar cadıların var
olmadığı kanıtlanmış olsada çocukları korkutmak için cadılar ile ilgili
ürkütücü olaylar anlatılır. Bazı insanlar cadıları gördüklerini iddia
eder.Günümüzde ünlü olan kitap ve film serisi olan «Harry Poter» cadılık
ve büyücülük üzerine kurulup yazılmıştır. Cadılığı konu edinen bir başka
kitap ise Cate Tiernan tarafından yazılan «Sveep Wicca» serisidir.
6
İclal AYKAÇ
BÜYÜLÜ
FİLMLER
Edward Norton’un başrolde yer aldığı
film bir ilüzyonistin hayatını anlatıyor. Her
anında heyecan yaşatan ve akıllıca yazılmış
senaryosu ile insanı ters köşeye yatırıyor. Neil
Burger yönetimindeki film her saniyesi ile bir
şaheser. Filmin konusu ise şöyle: Marangoz bir
ailenin oğlu olan Eisenheim (Edward Norton),
aristokrat bir ailenin kızı Sophia'ya (Jessica
Biel) âşık olur ancak sosyal konumları nedeniyle
ilişkilerinin yasaklanması sonucu Avusturya'yı
terk ederek dünyayı keşfe çıkar. Eisenheim on
beş yıl sonra ünlü bir illüzyonist olarak isim
yapmıştır; ülkesine döndüğünde ise eski
sevgilisi Sophie Avusturya-Macaristan veliaht
prensi Leopold (Rufus Sewell) ile nişanlanmak
üzeredir. Ancak Leopold’un kıskançlığı işleri
karıştırır.
Edward Norton Sihirbaz’da kariyerinin
zirvesine ulaştı. Başarılı performansı çoğu
sanatseverin ilgisini topladı. Film beklenmedik
sahneler ve başarılı replikleri ile bu konuda
çekilen en başarılı filmlerden biri oldu. Filmi
izlemenizi tavsiye eder, iyi seyirler dilerim.
Ali Berk PERÇİNER
7
Mary Poppins, 1964 ABD yapımı fantastik
müzikal filmdir. Birçok ülkede olduğu gibi
Türkiye'de de özgün adı ile gösterime
sunulmuştur. Film, Avustralyalı kadın yazar P.
L. Travers'ın 1935 yılından itibaren
yayımlanmaya başladığı aynı adlı bir dizi
çocuk kitabından uyarlanmıştır. Senaryosunu
Bill Walsh ve Don DaGradi'nin birlikte
uyarlayıp yazdıkları filmi Robert Stevenson
yönetmiş, başlıca rollerinde Julie Andrews,
Dick Van Dyke, Karen Dotrice, Matthew
Garber, David Tomlinson, Glynis Johns,
Hermione
Baddeley
ve
Ed
Wynn
oynamışlardır. Filmin, çevrildiği yıllarda
dillerden düşmeyen ödüllü şarkılarını Robert
B. Sherman ve Irwin Kostal yazmışlardır.
BÜYÜCÜLER KULÜBÜ
Lisede witchcraftla uğraşan 3 büyücü kız,
okula yeni gelen kızın da böyle güçlere sahip
olduğunu görünce şimdiye kadar istedikleri
ama bulamadıkları 4. cadıyı bulmuşlardır.
Yeni kızı da gruplarına dahil ederler ve
maceradan maceraya koşarlar...
ÇOK OKUNAN BÜYÜLÜ KİTAPLAR...
HARRY POTTER SERİSİ
«Büyücülere ait bir dünyada geçen, yedi kitaptan oluşan bu
seri J.K Rowling tarafından yazılmıştır. Daha sonra bir kuruma
yardım amaçlı, büyücüler için ders kitabı temasıyla, iki kitap daha
yazılmıştır, bu basımlar sınırlı sayıdadır ve şu anda
bulunmamaktadır.
Yolundan sapmış ve adı ağza alınmaya korkulan büyücü
Voldemort, büyücüleri kendi tarafına geçirmeye çalışmış ve ona
katılmayanları da öldürmüştür. Potter ailesinin çocuğu Harry’yi de
bir kehanet nedediyle yok etmeyi denemiş ancak, amacına
ulaşamamıştır. Annesi ve babası ise onu korumak uğruna
öldürmüştür. Harry, on iki yıl büyü kelimesinin bile ağza
alınmasını istemeyen teyzesi, eniştesi ve domuzu andıran kuzeniyle yaşamıştır. Zamanı
gelince, Hogwarts adı verilen büyücülük okuluna kabul edilmiş ve orada okumaya
başlamıştır. Bu süre içerisinde, ailesini katleden, « İsmi Lazım Değil » diye seslenilen
Voldemort’la karşı karşıya gelmiştir. Bu süreçte iki en iyi arkadaşı Hermione Granger ve
Ron Weasley ile birlikteyken başından geçen olaylar anlatılmaktadır.
YÜZÜKLERİN EFENDİSİ SERİSİ
J. R. R. Tolkien tarafından yazılmış bu seri, çeşitli varlıkların
tüm dünyayı kontrol edebilecek güçteki bir yüzüğün yok etme
çabasıdır ve üç kitaptan oluşmaktadır. Bu yaratıklar, cüce, elf,
hobbit, insan ve büyücülerdir.
Yüzüğü, en saf ve iyi niyetli hobbitlerden Frodo ve
bahçıvanına emanet etmişlerdir. Eskiden yüzüğü yıllarca saklamış
fakat daha sonra kaybetmiş olan Gollum da onlara yardım etmektedirler. Onu takan kişi
görünmez olmakta ve gerçek sahibi Sauron’la iletişime geçmektedir. O yok olunca
Sauron da yok olacaktır fakat bunu gerçekleştirebilmek için yüzüğü döküldüğü yere
götürmeleri gerekmektedir. Ne cücelerin güçlü baltaları, ne de elflerin okları onları bu
tehlikeden kurtarmak için yardımcı olmuyordu. Onların yaşadığı bu enteresan
maceralarla dolu seri, fantastik düşkünleri için ideal.
PERCY JACKSON VE OLİMPOSLULAR SERİSİ
Şu ana kadar okuduğumuz, efsanelerini duyduğumuz mitolojik
tanrılar aslında gerçek ! New York’ta bir binanın en üst katında
yaşıyorlar. İnsanlarla yaşadıkları ilişkiler sonucu bir sürü melez
tanrı doğuyor ve « Melez Kampı »na gidiyorlar. Üç büyükler diye
tanınan Poseidon, Hades ve Zeus’un ise bir süre sonra
çocuklarının olması bir kehanetten dolayı yasaklanıyor. Fakat
Poseidon bu yasağa aldırmadan, Percy adında bir çocuğa sahip
oluyor. Mitolojik yaratıklar onu tanımasın diye annesi bir çok
fedakarlık yapıyor ve sonunda onu buluyorlar ! Zeus’un ünlü
şimşeğini çaldığını iddaa ediyor tanrılar. Bu nedenle o ve iki
arkadaşı, Melez Kampı’nda verilen bir görevle bu meşhur
şimşeği bulmak için uğraşıyorlar. Fakat, bunu yapmak o kadar da
kolay olmuyor. İlk kitapta bundan bahsedilirken diğerlerinde de bir o kadar farklı ve
heyecanlı konular yer alıyor. Mitoloji ve fantastik karışımı olan bu seri son derece
sürükleyici...
Defne AYRANCI
8
ŞİİR
KİMSİN SEN ?
Kimsin sen yabancı ?
Oturmuş bakıyorsun Boğaz’a karşı.
Umutsuzca düşünüyor,
Gözlerinden akan,
Bir damla gözyaşı.
Kimsin sen yabancı ?
İstanbul’un ücra yerlerinde,
Issız bir köşede düşünüyorsun.
Güçlü,sapasağlam ama,
Ümitsiz.
Kimsin sen yabancı ?
Uzaklarda bir yerde,
Siliyorsun gözyaşlarını.
Rüyada mı sanıyorsun
kendini,
Yazık değil mi o güzel
gözlere.
Kimsin sen yabancı ?
Kimleri üzdün de geldin buralara ?
Anlaşılan o ki pişmansın,
Zararlar veriyorsun kendine.
Fakat, iş işten geçmemiş mi zaten.
Kimsin sen yabancı ?
Yapmışsın bir hata.
Bunun üstüne neden gitmiyorsun,
O üzdüğün,
Masum insanın yanına.
Kimsin sen yabancı ?
Kalk !
Aş artık kendini.
Boşu boşuna üzüleceğine,
Git, affettir kendini,
Ağlama...
Ada Gülce CANIGÜZ
6-B 265
9
EGO VE ÜST BENLİK
Bizim için önemli kararlar alacağımız zaman,
beynimiz ve kalbimiz aynı anda konuşmaya başlar.
Hangisini dinleyeceğimizi bilemeyiz. Kalbimiz risk
almamızı söyler. Aklımızın ise belirli bir sınırı vardır,
onu aşmaz.
İçimizdeki ses aslında kalbimizdir. Yani
görmediğimiz benliğimizdir. Çok cesurdur ve sınır
tanımaz. Bir değer göremediğimiz kişilik ise
beynimizde yaşar. Genellikle negatif konuşmaya
odaklıdır. Öyle olmadığı zamanlarda ise risk almamızı
söyler. Deli dediğimiz insanlar aslında kalbindeki
benliğiyle bütünlenmiş, beynindeki duymaz olmuştur.
Ama dahiler de deli değil midir zaten ?
Beyindeki benliğimizi korkularımız oluşturur. Başta herkes kalbini dinler ancak
yaşadıkları olaylar bir parçalarını negatifleştirerek egoyu oluşturur. Egoyu hep
kendimizi övmek olarak düşünürüz ama aslında tam tersidir. İnsanı ezmeye odaklıdır.
Kalbimizdeki sese ise üst benlik diyebiliriz.
Her zaman olumlu düşünür, cesaret verir. Onu dinlersek her zaman mutlu, başarılı
ve özgüvenli oluruz. Ama en doğrusu, kalbimizi dinleyip, egodan da yardım almaktır. O
ölçüyü yakalarsak her şey çok kolay ve güzel olur.
Defne AYRANCI
DERİN SULARDA
Kalbin en iyi sembollerinden biri denizdir. Bunun nedeni en az kalp kadar değişken,
beklenmekdik ve derin olmasıdır. Bu değişkenliklerin nedeni her ikisinde de aynıdır; dış
etkenler.
Derin ve sığ denizler vardır. Derin olanların aksine, sığ olanlar gerçekçi ve ilginç
değildir; basit ve alışılmıştır. Her şey açıkça ortadadır ; suyun sıcaklığında farklılıklar
yoktur, renk hep aynıdır, rüzgar dipteki kumu bile kolayca etkileyebilir. Buna örnek
kalpler; yaşama tutkusunu kaybetmiş, umutsuz insanlarda bulunur.
Çok derin sulara dalmak, her dalgıcın yapabileceklerinden değildir. Havanın uygun
olmaması, vahşi hayvanların barınması, yüksek basınç vazgeçmelerine neden olur.
Lacivert derinlikler inanılmaz güzelliklerle kaplıdır. Korkunç ejdarhaların prensesi
koruduğu gibi korur bu güzelliği. Denizin dibindeki güzelliklerin en büyük örneği
incilerdir. İncilerin denizden çıkarılması denize zarar vermez, sadece değerini düşürür.
Paylaşmak ise bazen daha çok dolu isytiridyeye yol açar.
Büyük gemiler gelip atıklarını boşlatır, temiz suyu kirletirler. Hiçbir insan bilinçli
olarak bunun kendisine yapılmasına izin vermez. Böyle bir olayın gerçekleşmesine engel
olmak için hazırda tuttuğu kendini koruma mekanizması vardır. Bana göre denizin
kendini koruma şekli hortumlar, fırtınalar ve büyük dalgalardır. Bunlar kimsenin yanına
yaklaşmak istemeyeceği türdendir. İnsan ise öfkelenir, azarlar, şiddetle karşılık veriri. Ne
yazık ki olumlu sonuç alamaz.
Bazen dalgalanır deniz çünkü rüzgâr ağırına gelir ; bazen dümdüzdür deniz çünkü
her şey olması gerektiği gibidir, bazen fırıtnalar çıkarır. Çünkü uzakta dumanlı gemiler
görmüştür, bazen soğuktur deniz çünkü sabahın altısıdır. Evrendeki herşey değişkendir
ve hepsinin bir nedeni vardır. Tıpkı denizdeki gelgitler ve ergenin duyguları gibi.
10
Mina EKEMAN
DİLEKLERİMİZ
Hepimizin arzu ettiği bir güçtür sihir. Kimisi para, kimisi aşk, kimisi de sağlık ister.
Fakat iyice düşününce anlarız ki, dünyanın kendi isteklerimizden fazlasına ihtiyacı var. Kişisel
ihtiyaç ve isteklerimizin dışında, dünyadaki diğer insanlar ve toplumsal sorunları da etkileyen
ve bu sorunları çözmeye yarayan isteklerde bulunmalıyız. Bu nedenle kendi kişisel
sorunlarımızın dışında, başkalarını da düşünmeli ve onların da mutluluğunu sağlayacak şekilde
düşünmeliyiz. Hayatta, asla bencil olmamalıyız. ‘Ben bencil değilim’ demek kolaydır. Fakat bunu
davranışlarımız ve isteklerimiz belirler. Olumsuz dileklerimiz, sadece kendimizi değil tüm
dünyayı etkiler. Hayata karşı olumlu isteklerimiz de tüm çevremizi etkiler.
Bu dünyayı etkileyen dileklerimiz sonunda belki de dünya daha güzel, sağlıklı ve temiz
bir yer haline gelir, dünyadaki sorunlar halledilerbilir.
Hayat hiç bir zaman bize uymaz. Hayatımızı
kendimiz yaşar, kaderimzi kendimiz değiştiririz.
Dünyanın kaderi de dileklerimizle bize bağlıdır.
Yaptığımız tüm işler, dilediğimiz tüm dilekler dünyada
bir şeylerin değişmesini sağlar. Düşünsenize ;
dünyadaki tüm insanlar kendileri için değil başkaları
için dilekler dilese bu dünya nasıl bir hal alırdı. Her şey
temiz, herkes mutlu ve tüm dünya barış içinde olurdu.
Savaşlar son bulur, tüm insanlar severdi birbirini.
İşte bu nedenle dilek dilemek çok önemlidir. Bu
dilekler gerçekleşmese de biz çabaladığımız için mutlu
oluruz ve dilek gerçekleşmiş gibi hissederiz.
KELİMELER
Ada Gülce CANIGÜZ
Kelimeler, hayatta kendimizi ifade edebilmemizi sağlar. İletişim kurabilir, duygu ve
düşüncelerimizi aktarabiliriz. Ruhsal açıdan da mutlu olur, huzurlu hissederiz.
Kelimeleri doğru ve yerinde kullandığımızda bu ilaç gibi gelir bize. İyi hissederiz
kendimizi. Sözcüklerle insanlarla iletişim kurabilir, yeni arkadaşlar edinip yeni kişiler
taşınabiliriz.
Kelime dağarcığımızın gelişmesi için de bolca kitap okumalıyız. Bu şekilde kendimize yeni
kapılar açmış oluruz, kendimizi ifade etmek kolaylaşır. Bu sözcükler yakınlarımıza dertlerimizi
anlatmamıza, sevinçlerimizi paylaşmamıza yardım eder.
Kendini ifade edemeyen insanlar yalnız kalır hayatta. Mutsuz olur, sıkıntılarını
aktaramaz. Bu sebeple de asosyal ve kimseyle arkadaşlık kuramayan insanlar olurlar.
Kelimeler
hep
yanımızdadır.
Kendimizi
savunabiliriz de kelimelerle. Haklarımızı isteyebilirler,
karşımızdakiyle kolaylıkla tartışabiliriz. Sanmayın ki
tek savunma yöntemi kavgadır, dövüştür. Kelimeler,
cümleler de çok güçlü silahlardır. Hatta
insanın
birbirini yaralamasından çok daha fazla etkilidir.
Önemli olan doğru kelimeleri, doğru yerlerde
kullanmak.
İşte bu nedenle kelime deyip geçmemeliyiz. Tek bir cümlenin bile hayatımızda ne kadar
etkili olabileceğini tahmin bile edemeyiz. Kitap okumak, sakin ve sessizce konuşmakla her şeyle
baş edebilir, kendimizi doğru ifade ederek mutlu olabiliriz.
Zeynep ADIYAMAN
11
DÜNYANIN EN UZUN YOLU
Dünyada hiçbir yol kalple beyin arasındaki kadar uzun değildir. Selma Logerlöf’ün
bir sözüdür.
Bu sözde yol mecaz anlamdadır. Kalp ile, duygularımız ve gönlümüzden geçenler,
beyin ile, akıl ve mantığa dayalı düşüncelerimiz anlatılmaktadır. Bunu şöyle açıklayabiliriz,
bazen düşüncelerimiz duygularımıza yenik düşer veya düşüncelerimiz duygularımızı
dizginler vevdeğiştirir. Bu değişim yukarıdaki özdeyişte de bahsedilen, kalp ve beyin
arasındaki o uzun yolda olur. Ancak bu değişim herkeste, her durumda ve her zamanda
olmaz. Bazı insanlara duygusal deriz. Bu insanların duyguları, düşüncelerini daha fazla
etkiler. Bazı insanlar da vardır ki, duygularının düşüncelerini etkilemesine izin vermezler.
Kalp ile beyin arasındaki yolda duygu ve düşünceler nasıl değişir ? Örneğin bir insan
sahip olmadığı maddi veya manevi imkânlardan dolayı, bu imkânlardan dolayı, bu imkânlara
sahip insanları kıskanabilir. Ancak bu kişinin beyni, yani düşünceleri duygularına engel
olur. Eğer olmazsa bu kişi
kıskandığı kişiye karşı mantıksızca davranabilir. Kişinin
düşünceleri, beyni mantıksızca davranmaması için onu bir arkadaşıymış gibi teselli eder.
Yani bir insanın içinde kişinin ruhu ve beyni iki arkadaşmış gibi olur.
Kalbimizle, beynimiz arasındaki yolun zenginliği, derinliği ve uzunluğunun fazla
olması bizim için daha iyidir. Çünkü sırf duygularımızla ya da sırf düşüncelerle ve
mantıkla hareket etmek olmaz.
Gülce İLHAN
BEKLENTİLER
Her insanın birisinden ya da bir şeyden beklentileri vardır. Bu beklentiler bazen
olumlu, bazen ise olumsuz sonuçlanır. Fakat beklentilerin boşa çıması bizi yıkmamalıdır.
Beklentiler olumsuz sonuçlandığında üzüldüğümüz tartışılmaz bir gerçektir. Fakat
beklentisiz yaşamak da sıkıcıdır. İstediklerimiz olmadığında, amaçsız yaşamak hayatı
gereksiz yapar. Ayrıca her beklenti olmusuz sonuçlanmaz. Hayat sürprizlerle doludur, her
an her şey karşımıza çıkabilir.
Beklentilerimizde bizim kendi, düşüncelerimiz de önemlidir. Eğer bir şeyin olumsuz
sonuçlanacağını düşünürsek, olumsuz sonuçlanır. Çünkü, istemeden de olsa, negatif
enerjimiz olacakları etkiler.
Peki en mutlu insanlar beklentisiz olanlar mıdır ? Kesinlikle HAYIR. Beklentileri olan
insanlar bir amaç uğruna yaşarlar ve hayatlarında bir şeylerin iyi veya kötü değişeceğine
emindirler. Fakat bana göre amaçsız insanların duyguları da yoktur, yaşamak zorunda
oldukları için yaşarlar. Beklentileri olan insanlar olumsuz sonuç aldıkları zaman
duygusuzlaşmaz, pes etmezler. Üzülmeyi bilirler ve tabii ki ilerisi için çabalarlar.
Reddedilmek her şeye son vermeyi gerektirmez.
Gözlerin yaşları olmasa ruhun gökkuşağı olmazdı. Olumsuz sonuçlar olumlu sonuçlar
alacağımızın göstergesidir.
Melis DiREK
12
Ana dil, insanların çocukluklarından beri öğerendikleri, kendilerini ifade ettikleri dildir.
Dil ise, duygu ve düşüncelerimizi anlatma ve aktarma yoludur, dil insanlarla iletişimkurmamızı
sağlar.
Günlük yaşantımızda, konuşmalarımızda, farklı nitelikte birçok sözcük kullanırız. Bu
sözcüklerden bazıları saf Türkçe iken, bazıları sözlükte bulunan ve Farsça, Arapça, Fransızca
gibi dillerden gelen yabancı kökenli sözcüklerdir. Kullanılan diğer iki sözcük çeşidi ise Türkçe
olmayan kelimeler ve yabancı televizyon dizilerinden veya filmlerden çevirilen ancak bizim
kültürümüze ve davranışlarımıza uygun olmayan sözcüklerdir.
Şimdi bu sözcüklere bazı örnekler
verelim. Çok kullandığımız sözcüklerden biri
olan ve aslında ’’hoşçakal’’ demek için
kullandığımız ’’bay bay’’
İngilizce bir
sözcüktür. Türklerin çok büyük bir kısmı
tarafından
kullanılmaktadır.
Ancak
bu
sözcüğün İngilizce bilen, bilmeyen, köylü,
kentli, kadın, erkek, fark etmeksizin her
kesimden insan tarafından kullanılması dikkat
çekicidir. Çünkü Türkçemizde bu anlama
gelen ;
güle
güle,
iyi
akşamlar,
allahaısmarladık ve hoşçakal gibi çok fazla
sözcük var. ’’Bay bay’’ yerine kendi
Türkçemizden kelimeler kullanabiliriz.
Yabancı kelimelerin en çok kullanıldığı yerler ise mağaza ve dükkan isimleridir. Bir
sokaktan geçerken her dükkan adında mutlaka yabancı kelimelere rastlıyoruz. Center,
showroom, cafe, plaza bunlardan sadece birkaçı. Mağaza sahipleriyle yapılan konuşmalarda ise
satıcılar, müşterilerin ilgisini çekmek ve farklılık yaratmak için yabancı isim seçtiklerini
söylüyorlar. Yabancı kelimelerin kullanımının yaygınlaşmasında reklamların da payı var.
Reklamlar marka hakkında bilgi vermek, markayı tanıtmak ve markanın akılda kalmasını
sağlamak için yabancı kelimeler kullanılıyor.
Türkçe, ana dil bizim bağımsızlığımızı sembolize eder. Eğer onu koruyamazsak, ülkemizi
korumak zorlaşır.
Tüm bu ve bunun gibi sözcükler Türkçemizi olumsuz etkiliyor. Yabancı sözcüklerin
kullanımı ve Türkçeye girmesi sonucunda Türkçe yozlaşıyor, yabancı sözcüğün dilinin
konuşulduğu ülkenin kültürü bizimkine karışıyor. Ülkemizin ve ulusun itibarına, özellikle de
dilimize zarar geliyor.
Dil bir milletin kültürünün temel unsurudur. Dile gerekli önemi vermeyen, eğitimini
yabancı dilde yapan milletler yaratıcı düşünce ortaya koyamaz. Yabancı dilde eğitim bir milleti
sömürgeleştirmenin en etkili yoludur. Ana dilimizi korumamız ülkemizin geleceği için çok
önemlidir. Konfüçyus’un bu konudaki sözü her şeyi anlatıyor ‘‘ Bir ülkeyi savaşmadan
parçalamak istiyorsam ilk önce dilinden başlarım.’’
Gülce İLHAN
13
DENİZ
Hayat, silgi kullanmadan resim
yapma sanatıdır. Yazdığınız, yaşadığınız
bir
şeyi
silemezsiniz
yani
geri
alamazsınız.
Hayat
denize
benzer.
Güneşli, sıcak bir yaz gününde durgun;
soğuk, rüzgârlı bir kış gününde ise dalgalı
ve tehlikelidir.
İnsanlar da bu uzun süre boyunca
durgun ve dalgalı zamanlar yaşarlar.
Hayatımız ne kadar uzun süre mutlu
geçerse geçsin, bu mutluluğun her zaman
bir sonu vardır. Bu yüzden mutluluğun
değerini bilmek gerekir.
Hayatımızı biz şekillendiririz. Ne
yaşamak, ne yapmak istiyorsak bunu
uygularız ve yaşamımız istediğimiz gibi
ilerler. Başka bir bakış açısına göre de,
hayatı zaman şekillendirir. Biz, yapmak
istediklerimizi düşünür, deneriz. Ancak
zaman isteklerimizi, bir başkan gibi
onaylayabilir ya da reddedebilir.
Hayat bir döngüdür. Kimse ne her
zaman mutlu olur, ne de her zaman üzülür.
Bu iki duyguyu da yaşamak zorundadır
insan hayat devam ederken.
İnsan
gülümsemeyle
gözyaşı
arasında gidip gelen bir sarkaçtır. İnsan
ne kadar mutlu olursa o kadar da üzülür.
Mutluluk duygusunu yaşarken ne kadar
orada kalırsa oranın enerjisini toplar, bu
enerjiyle hızlıca üzüntü duygusuna gelir.
Üzüntü duygusunda az kalsa bile,
mutlulukla topladığı enerjiyle o kadar
yukarı çıkar.
Eğer insan bir sarkaçsa, bu sarkaçta bir
problem var demektir. Normal bir sarkaç kısa
sürede bir yerden bir yere gidebilirken, insanın
üzüntüden ağırlaşan bedeninin mutluluğa gitmesi
çok uzun sürmektedir.
Ben ağlayan bir insan gördüğümde
üzüldüğüm kadar mutlu da olurum. Çünkü bu
insan ağlayabildiğine göre gülmenin değerini
çok iyi bilmektedir.
Eğer gerçek yaşamı tatmak istiyorsanız
sarkacı bozmamaya çalışın. Bir yerde takılıp
kalabilir. Düzen bozulduğunda ise hayatımız da
problemlerle dolu sorunlu bir hayat olur.
Melis DİREK
14
EN İYİYE DOĞRU
Tarih bizim geçmişimizdir. Ancak daha çok ön planda olması gereken konularla kaplanmış
bir içeriğe sahiptir. Elbette yaşamanız gereken tarih değil aksine edindiğimiz bize miras kalan
bilgileri geliştirdiğimiz yeni çağdır.
Bizler ilerleyebilmek için bir öncekinin üstüne ekleriz, böylece en iyisine ulaşmaya çalışırız.
Bize bu süreçte zaman kazandırabilecek iki unsur vardır. Birincisi daha az hata yapmaktır. Bunu
da geçmişte yaşananlardan ders çıkararak yapabiliriz. İkincisi ise sağlam temeller atmak ve bu
temeller üzerinde yola çıkmaktır.
İnsan ömrünün yeterince uzun olmaması nedeniyle aceleye getirilen bu işlerde gerekli olan
şey tekerliği yeniden icat etmek değil, onu geliştirmektir. Örneğin o tekerleği sonrasında lastikle
üretmek, hatta daha sonra mevsimlere uygun çeşitlerini yaratmak. Ancak bu şekilde yaklaşabiliriz
en iyiye.
Geçmişte yaşananlardan iyi bir ders almak ve üstüne eklemek yeterlidir. Çünkü sonrasında
kafayı kalanına takarsak davranışlarımız olumsuz yönde ilerleyebilir. Eskiden yapılmış ve
unutulmuş bir konuyu insanın yüzüne vurmak veya kişinin sorumlu tutulamayacağı bir konuyu
onun üzerinden irdelemek kesinlikte çok yanlıştır.
Geçmişimizi, tarihimizi iyi öğrenmeli, üzerine düşünmeliyiz. Bir süre sonra aralarındaki
önemli noktaları saptamalıyız. Çıkarılabilecek dersleri öğrenerek, bunu davranışlarımızla ön plana
çıkarmalıyız. Düşüncelerimizi daha modern hâle getirmeliyiz. Sonrasında hayatımıza istediğimiz
gibi devam edebiliriz.
Mina EKEMAN
7/B
GÖRÜNÜM ÖNEMLİ Mİ ?
Kalp, denize benzer, fırtınaları, sakin zamanları ve taşkınlıkları vardır, bazen de
derinliklerinde inciler gizlidir. Bir insan dışarıdan bakınca sinirli veya değersiz gibi
durabilir. Ancak, onu tanıdığımızda içinde bir yerlerde çok iyi birisi yatmaktadır. Bu
nedenle önce birisini tanımalı, daha sonra hakkında karar vermeliyiz.
Sokakta gördüğümüz kötü giyimli bir insan hakkında aklımızda milyonlarca senaryo
yazarız. Bazen bir hırsız, bazen bir katil olur. Halbuki tanısak belki de çok sevebiliriz.
İnsanların dış görünüşüne bakarak yorum yapmak kolaydır. Önemli olan içlerinde yatan
hazineyi keşfedebilmektir.
Bir kitap alacağımız zaman kapağına göre seçeriz. Hoşumuza giden dışıdır. Ama
eve gidip de okumaya başladığımızda ilgimizi çekmeyebilir. Belki içeriğinew baktığımızda
çok hoşumuza gidecek bir kitap bulacaktık. İnsanlarda da bu böyledir. Dış görünümü çok
hoş olan birisi aslında çok kötü bir kişiliğe sahip olabilir.
Biz hep dış görünüşe bakanları suçlarız. Ancak tipi hoş olmayanlarda da suç vardır.
Tüm dünya bilir ki, insan ister istemez dış görünüme de bakar. Öyleyse biraz dikkat
etmeli hiç değilse temiz olmalıdır insanlar. Ya da kitap kapakları daha güzel tasarlanmalı,
binalar güzel boyanmalıdır. Böylece karşısındakinin ilgisini çekebilir.
Defne AYRANCI 7A 238
15
GEÇMİŞTEN GELECEĞE
Yaşam , geçmiş, bugün ve gelecekten oluşur. Eğer geçmişimizi iyi değerlendirirsek
bugünümüze ve geleceğimize ışık tutmuş oluruz. Geçmişimizde yaşadığımız olaylardan
derslerler çıkararak geleceğimizde daha başarılı ve mutlu bir hayat süreriz.
Hepimiz her gün yeni olaylar yaşarız ;
yeni kişiler tanır, yeni deneyimler elde
ederiz. Yaşadığımız her olayı önemli
görmüyor veya umursamıyoruz bazen.
Hâlbuki karşımıza çıkan bu olayları iyi
değerlendirirsek gelecekte yaşayacaklarımızı
da özenle planlamış oluruz.
Yüzyıllar öncesini, Osmanlı dönemini
ele alalım. Zamanında çok zengin ve güçlü
bir devlet olan Osmanlı, yaptığı yanlış
harcamalar yüzünden çöktü. Devlet
fakirleşti. Avrupa ülkelerinden aldığı büyük
borçları ödeyemedi.
Savaşlarda birçok yenilgiye uğradı ve yıkıldı. İşte bu örneği ele alarak şu anki
devlet yöneticilerinin de bu hatalara düşmemesi, gelecekte zor zamanlar yaşamamak için
paramızı kendi çıkarları için harcamamaları gerekir.
Bir başka örenek olarak kendimizi de ele alabiliriz. Derslerimize geçmiş yıllarda
yeterince çalışmadığımızı düşünelim. Artık bu olayı sıkıntı yapmamamız, geçmişi bir örnek
olarak alıp , gelecekte aynı hataya düşmememiz gerekmektedir. İş işten geçtikten sonnra
kendimize ya da bir başkasına boş yere kızmaktansa, bir dahaki sınava daha iyi
çalışmamız gerekir.
Unutmayalım ki hayat bir yarıştır. Bizi
sınar ve belli bir sonuca ulaştırır. Mutlu,
başarılarla dolu bir sonuca varmak istiyorsak
geçmişimizden dersler çıkarmalı, bu hatalara
yeniden düşmemeliyiz. Aydınlık ve başarılı bir
gelecek için yaptığımız yanlışları
tekrarlamamalıyız. Geçmişten geleceğe sağlam
bir köprü kurabilirsek mutlu ve huzurlu bir
hayat yaşarız.
Ada Gülce CANIGÜZ
6-B 265
16