mucidi yanlış bilinen 6 içat

Transkript

mucidi yanlış bilinen 6 içat
İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik,
geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu
"ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir!
O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat
ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir
topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum.
Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri
şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz,
hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı
olması gereken Mustafa Kemal odur!
OKUL DERGİSİ
OKUMA KÜLTÜRÜ VE YAYIN
KULÜBÜ ÖĞRENCİLERİ
TARAFINDAN
HAZIRLANMIŞTIR
İÇİNDEKİLER............................................1
Denge............................................................2
Barışçıl Bir Dünya.......................................3
İmparatorluklar...........................................4
Haksızlıklar..................................................5
Rüyalar.........................................................5
Ouidditch.....................................................6
Mucidi Yanlış Bilinen İcatlar.....................7
Francophonıe...............................................9
Zaman.........................................................10
Anime ve Manga.........................................11
Mutluluk......................................................12
YAYIN KURULU:
Ada Gülce CANIGÜZ
Bihter ÇÖPLÜ
Buğra BARBAROS
Burak MİRZANLI
Çağla SEZER
Defne AYRANCI
Emre YÜKSEL
İdil ÖZDEMİR
Kerem YÜKSEL
Mert KARAÇANTA
Melis DİREK
Seher Naz ŞAHİN
Yamaç BARDAKLI
Yeraz Lora YENİCE
Zeynep COŞANSU
ÖZEL NESLİN DEĞİŞEN SESİ
OKULLARI
Fırın Sokak No:20 Bomonti
1
DENGE
İnsanoğlunun güzel bir çevrede yaşayabilmesi için bu çevrenin doğayla birebir
olmasa bile en azından doğa örnek alınarak oluşturulmuş olmalıdır. Ama en sonunda bu
çevre doğayla ne kadar uyumlu olursa olsun doğayla asla birebir değildir. Bu yapay
çevreyle doğa arasındaki en büyük fark kurulamayan dengedir.Denge asla herşeyin
mükemmel olması değildir, dengeyi kurmak için iyiyi dengeleyen bir faktör olması
gerekir. Bu faktörün çok kötü bir şey olması gerekli değildir, çünkü bazen çok kötü
şeylerin geri dönüşü olmayabilir. Bunun örnekleri doğada görülebilir. Doğada çok güzel
yerler, unsurlar da vardır ama bataklıklar, çöller de bulunur. Ama bütün bunlar Dünya'yı
güzellikleri ve çirkinlikleriyle eşsiz kılar. Çölleri, gölleri ve hepsi birbirinden farklı
insanlarıyla Dünya Evren'deki diğer gezegenlerden ayırır. Zaten eğer herşey aynı
olsaydı, herşey mükemmel olsaydı Dünya 'da yaşamanın Mars'ta veya Uranüs'te
yaşamaktan hiç bir farkı, özelliği olmazdı.
Doğada taklit edilemeyecek çok fazla
unsur vardır. Çünkü doğadaki coğrafi koşullar
ve yaşayan canlıların birbirlerini her an öldürme
şansına sahip olmalarına rağmen uyum içinde
yaşamaları. Hayvanlarda görülen bu uyumu
insanların taklit edemediğinin en büyük
göstergesi de savaşlar. Herkese yetecek
büyüklükteki dünyada bile insanlar renkleri,
inançları ve maddiyat yüzünden birbirlerini
öldürürken
bilim
adamlarının
doğadaki
böcekleri, bitkileri taklit ederek savaş uçakları,
tanklar yapmaları doğaya ve doğadaki sınırsız
barışa haksızlık.
Bilim adamları ne kadar aksini iddia etse bile, doğadan ne kadar ilham aldıklarını
ve nasıl bu aldıkları ilhamlarla doğaya aykırı makineler yaptıklarını söyleseler de, aslında
doğaya ve doğadaki dengeye uyulmadıkça bu Dünya yok olmaya mecburdur. Evrenin
devamlılığı da böyle sağlanır zaten, Evrende hiçbir şey sonsuza kadar var olamaz,
herşeyin bir sonu ve başlangıcı, hatta sonun başlangıcı ve bitişi de vardır. Evrendeki ve
doğadaki muhteşem denge sadece bir miktar taklit edilebilir, asla tamamen aynısı
uygulanamaz, üretilemez. Yalnızca iyi-kötü tüm unsurlar ve kısıtlı bir süreyle gerçek
denge sağlanabilir. Gerçek dengeyi de hiç bir insan uygulayamaz.
İdil Özdemir 7A
2
Irkçılık ; renk, dil, din, düşünce ve fikir ayrımı yapmaktır, insanları insan yerine
koymayıp gruplara ayırmaktır. Insanları gruplara ayıranlar, onların da yaşadıkları
toplumun bireyleri olduğunu unutup onları dışlayanlar bilmeli ki siz bunları yaparken
onların sizden daha iyi insanlar olduğunu ve sizin ne kadar insanlığa tepki olduğunuzu
kanıtlamış olursunuz.
Neden herkesin barış içinde yaşadığı,
herkesin eşit sayıldığı, mutlu ve temiz bir bir
ortamda yaşamayı çalışmıyoruz ? Çoz zor
değil ; sadece önyargılarımından kurtulmamız
yeter. Bu şekilde hem insanlara farklı bir
gözle bakmaya başlarız, hem de bu şekilde
insanları daha yakından tanırız ve arkadaş
ediniriz. Bu şekilde hem kendimizi iyi yönden
değiştirmiş, hem de çevremizin önyargılarını
kırmış oluruz.
Önyargılar, bizim düşüncelerimiz ve
gerçek fikrimizden kaynaklanan bir şey
değildir. Önyargılar çevremizin baskısıyla
ortaya çıkan biryargıdır. Çünkü toplum
psikolojisine göre çevremiz nasıl
düşünürse, biz de elimizde olmadan o
düşünceye hak veririz, o yargıyla aynı
fikirde olmasak bile. Elimizde olmadan
tekrar tekrar düşünüp o yargıya
yöneliriz, doğru veya yanlış olsa da.
Insanlara karşı duyulan bu önyargıdan
kurtulmak için insanların arasına karışmalıyız.
Onları daha iyi tanımalıyız ve onlarla arkadaş
olmalıyız. Bu şekilde hem onların dini, dili,
düşünce ve zevkleri hakkında bilgimiz olur ve ilgi
alanımız genişler. Ayrıca farklı tür ve
düşüncedeki insanlarla arkadaş olmak, hem onlar
tarafından hem de bizim çevremiz tarafından
saygı ve hoşgörüyle karşılanırız. Toplumun
önyargısını kırar ve herkesin eşit sayıldığı,
barışçıl, mutlu ve temiz bir dünyada yaşamaya
başlarız.
Naz Şahin 7B 267
3
İMPARATORLUKLAR
İmparatorluk
çeşitli
milletlerin
egemenlik altına alınmasıyla oluşan devlettir.
Dünyada
kurulup
yıkılmış
birçok
imparatorluk vardır. İmparatorluklar ilk çağ,
orta çağ, yeni çağ ve yakın çağ
imparatorlukları olmak üzere dörde ayrılır.
Türklerin kurup yıktığı imparatorluk
sayısı oldukça fazladır. Bunun nedeni sürekli
göç içinde olmaları
ve bağımsızlık
duygusudur. Göktürk Devleti, Asya Hun
Devleti gibi devletler buna örnektir.
Doğu imparatorlukları orta çağ ve ilk
çağ yıllarında batı medeniyetlerine göre
daha ilerlemiş toplumlardır. Birkaç yüzyıl
sonra batı medeniyetleri doğuyu kalkınma
anlamında geçmiştir bunun sebebi batı
medeniyetlerinin
üstünden
skolastik
düşüncenin kalkmasıdır.
Bu yüzyılda imparatorluk kavramı kullanımı yitirmiştir. Çünkü çoğu millet ihtilaller
gerçekleştirip devletlerinin rejimini değiştirmiştir. Rejimin değişmesiyle de imparatorluklar
kuruluş amacını kaybetmiştir. Rejim olarak çoğu devlet cumhuriyeti seçmiştir.
İmparatorluklar mutlak monarşiyle yönetilmekteydiler. İnsanlar birkaç yüzyıl sonra
başkalarının boyunduruğu altında yaşamaktan sıkılmışlardır.
Birkaç yüzyıl önce, imparatorluklar varken büyük imparatorluklar çok daha güçlüydü.
Daha büyük coğrafyaya sahip olan imparatorluklar küçük olan imparartorlukları alıyordu ve
ekonomik açıdan daha fazla kalkınıyorlardı. Bu yüzyılda bunu söylemek güç çünkü az
toprarağa sahip olan ama donanma ya da ekonomik açıdan güçlü olan devletler var.
Almanya gibi. Coğrafyası süper güç devletlerden küçük ama askeri gücü ve ekonomisi en
az onlar kadar iyi.
Her imparatorluğun daimi bir düşmanı
vardı.
Osmanlı'nın
Roma
Germen
İmparatorluğu, Fransa'nın İngilizler gibiydi.
Bu imparatorluklar birbirlerini devirmek için,
başlarına en kötü belaların gelmesi için
birkaç yüzyıl savaş verdiler. Fakat bazı
imparatorluklar düşmanlarını neredeyse
kurulduğu gün devirdi. Osmanlı Devleti
kurulduktan birkaç ay sonra İstanbul'u
alarak yüzyıllardır ayakta kalan Bizans
İmparatorluğu'nu devirdi. Osmanlı Devleti
altı yüz yıl kadar ayakta kaldı. Gerilemeye
başladığında
kendisinden
çok
daha
İmparatorluklarun yıkılması sonucunda
kalkınmış devletlerle iş birliği kurdu ve Türkiye Cumhuriyeti gibi cumhuriyetler var.
ayakta kalmaya başladı. Osmanlı ayakta Bu cumkuriyetler de eskisi gibi ayakta
kalmak için bu çareleri aradı. Bazı kalmaya çalışıyor. Hepsi kendi tarihini
imparatorluklar da başka çareler aradı. Ama yazıyor. Kendisinden öncekileri taklit etmiyor.
hepsi ayakta kalmaya çalıştı.
Emre YÜKSEL
4
HAKSIZLIKLAR
Haksızlıklar hayatın her anında meydana gelebilir. Ne yazık ki haksızlıklar bazen öyle
canımızı yakar ki, karşılarında ne yapacağımızı bilemeyiz. Fakat bunlar karşısında güçlü
olabilmeli ve haksızlıklara baş edebilmeyi öğrenmemiz gerekir.
Ailemiz, arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz bile istemeden bize haksızlık yapabilirler.
Ben de bazen haksızlıklara uğruyorum. Özellikle de okulda. Arkadaşlarıma ya
da
öğretmenlerime onlara saygısızlık etmeden söylemeye çalışıyorum. Ama olmuyor işte.
Arkadaşlarımla tamam da öğretmenlerimle. Olmuyor bazen. Benim hakkımda yanlış
düşünecekler diye de bunları dile getiremiyorum, bazen haksızlık yapıldığını ifade ederken
aşırıya kaçabiliyorum.
Bir konuda haksızlığa uğradığımızda ne yapmalıyız?
Yaşadığımız haksızlığa göre değişir aslında bu durum. Ancak
karşılaştığımız durum ne olursa olsun asla kimseyi kırmadan
çözebilmeliyiz durumu. Kimseyi üzmeden, incitmeden de
sorunların, haksızlıkların çözülebileceğini bilmeliyiz. İnsanlara
kötü sözlerle, kırıcı hareketlerle yaklaşırsak o problem hiç
çözülemez. Bu nedenle her haksızlığa uğradığımızda bunu uygun
bir dille açıklamalı ve sorunumuzun çözülmesi için uğraşmalıyız.
İnsanları kıran ve haklıyken haksız duruma düşen biri, gerçekten bu durumda haklıysa
da, insanlara kötü davranarak bunu çözmeye çalışırsa asla başarıya ulaşamaz ve çevresindeki
herkesi mutsuz eder. O insan da yalnızlaşır, yavaş yavaş herkesi kendinden soğutur.
Haklıyken haksız duruma düşmemek için insanları kırmadan, tatlı dille bu durum
açıklamalıyız. Eğer uğradığımız haksızlığı karşımızdaki kişiye doğru biçimde anlatamazsak bu
sefer karşımızdakini de kızdırırız.
Ada Gülce CANIGÜZ
RÜYALARIMIZ
Akşam pijamalarımızı giyip,anne ve babamıza iyi geceler dedikten sonra sıcacık
yatağımıza girer, güzel bir rüya görme umuduyla uykuya dalarız. Bilinçaltımızın ürünü olan
rüyalar bizi bulutların üzerinde, uzun bir yolda duygularımız ve yartıcılığımızla yalnız bırakır.
Rüyalar imkansızlıkları gerçekleştirebildiğimiz tek yerdir. O uzun yol, yaşantımızdaki
zorlukları geride bırakıp sadece kendimize odaklanmamızı sağlar. Çocukluk, gençlik ve yaşlılık
dönemlerinde farklı rüyalar görürüz. Örneğin küçük bir çocuk şekerlemelerle dolu bir
ormanda dolaşırken , bir genç hava da özgürce uçup her yeri gezdiği bir rüya görebilir. Yaşlı
bir kadın ise kocasının yanında olduğu bir rüya görebilir.
Kabuslar aslında göründüğü kadar kötü değildir. Bize yaşayabileceğimiz tehlikeli olayları
göstererek üzülmemize sebep olur ve hayat dersi verirler.
İnsanlar için güvenli olan tek bir yer vardır, o da rüyalarımızın olduğu yerdir. Korkup sığınacak
bir yer arıyorsak rüyalar en doğru seçimdir.
Bence bütün insanların rüyalarının ve kabuslarının bulunduğu bir oda olmalı. Böylece
insanlar başka insanların daha önceden gördüğü kabuslardan ders çıkarabilir veya rüyalarında
onlar gibi mutlu olabilirler. İnsanlar mutsuz olduklarında daha çok uyumak isterler. Çünkü
uykularında daha mutlu ve huzurlu hissederler. Rüyalar karanlıkta bize bir fener gibi aydınlık
sağlarlar ve biz de emin adımlarla bu yoldan yürüyebiliriz.
5
Lora YENİCE
QUİDDİTCH
Quidditch, J.K.Rowling'in yarattığı Harry Potter serisindeki bir takım sporun adıdır.
Hayali olmasına rağmen günümüzde pek çok hayranı bulunmaktadır. Quidditch'te üç çeşit top
vardır. Bunlar ''Bludger'', ''Quaffle'' ve '' Snitch''tir.
Quaffle küre şeklinde koyu kırmızı bir toptur. Kırmızı olmasının
nedeni çamura benzemesi ve oyunu zorlaştırmasıdır. Çapı yaklaşık 30
cm'dir. Oyuncuların topu kolay yakalaması için yavaş düşmesi amacıyla
büyülenmiştir. Kovalayıcılar Quaffle'ı
birbirleriyle paslaşarak
çemberden(kaleden)geçirmeye çalışırlar. Çemberden geçen top on
puan değerindedir. Oyunda tek bir quaffle vardır.
Bludgerlar oyunu zorlaştırmak için yaratılmışlardır. Çok hızlı uçan,
büyülenmiş metal toplardır. Çapları yaklaşık 25cm'dir. Sahaya
salındıklarında her iki takımın da oyuncularına ve süpürgelerine saldırmak
ve titreyerek uçup zarar vermek üzere programlanmışlardır. Saldırgan
oldukları için oyun dışında kilitli tutulurlar. Her oyunda iki adet bulunur.
Altın Snitch Quidditch'teki en önemli toptur. Çapı
yaklaşık 2,5 cm'dir. Gümüş kanatlara sahiptir.Quidditch
sahasından çıkmadan kendi başına uçması için büyülenmiştir. O
kadar hızlıdır ki uçarken görmesi bile çok zordur. Oyun, bu top
yakalanırsa biter. Snitch yakalanamadığı için haftalarca süren
oyunlar vardır. Ayrıca Snitch'in üç saniyede yakalandığı 150-0
biten bir oyun da vardır.Değeri yüz elli puandır. Fakat
inanılması zor olaylar da gerçekleşebilir. Örneğin, karşı takım
sizden yüz altmış puan öndeyken altın topu yakalarsanız, oyunu
kaybedersiniz. Snitchlerin hafızaları vardır. Yani ona çıplak elle dokunan ilk kişinin tenini
hatırlar ve sonradan ona dokunursa kapalıyken açılabilir.
Quidditch'te dört farklı görevi olan yedi tane oyuncu vardır.Bunların üçü kovalayıcı,
ikisi vurucu, biri tutucu ve biri arayıcıdır. Kovalayıcılar Quaffle'ı kovalayıp paslaşarak onu üç
adet çemberden oluşan karşı takımın kalesine atmaya çalışırlar. Tutucu ise çemberlerin
etrafında uçarak takımının kalesini korur.Vurucular ellerinde büyük sopalarla uçarlar. Bu
sopalarla Bludgerlara vurarak kendi takımlarını oyuncularını korurlar ve onları diğer takımın
oyuncularına atıp rakiplerini devirmeye çalışırlar.
Bu, Snitch'i ilk kim yakaladı kavgalarına da son vermiştir.
Hafızalarından dolayı her snitch sadece bir kez
kullanılabilir. Toplar sahaya salınırken de Snitch'e sadece
eldivenle temas edilir. Snitch aslında altın renginde bir
kuşun adıdır. Eskiden o kuş yakalanmıştır, fakat soyunun
tükenmesiyle metal top olan snitch kullanılmaya
başlanmıştır.
En önemli görev ise arayıcının görevidir.Onun işi Altın Snitch'i yakalamaktır. Snitch
yakalandığında oyun biter ve takımları 150 puan kazanmış olur.
ZeynepCOŞANSU
6
MUCİDİ YANLIŞ BİLİNEN 6 İÇAT
6: Bilgisayarların Masaüstü ekranı ve Grafiksel Kullanıcı
Muciti: Xerox PARC
Yanlış bilinen mucit: Microsoft
Fare ile kontrol edilen ve masaüstü ekranına sahip olan ilk
GUI, Xerox tarafından Xerox Alto kişisel bilgisayarı için
geliştirilmiştir. Doug Engelbart'ın daha önceki çalışmaları
üzerine geliştirilen grafiksel arayüz ardından, o zamanki
adı Apple Computers olan Apple'a gösterilmiştir.
Fikre bayılan Apple büyük oranda Xerox'un arayüzünden etkilenen ilk ticari bilgisayarı
'Macintosh'u üretti.Windows piyasaya sürüldüğünde ise, ortaya çıkan üründe pencereler
(diyalog kutuları hariç) birbirlerinin üstünde yer alamıyordu. Bunun sebebi, birbirleri üstünde
duran pencerelerin patent hakkının halen Apple'ın elinde olmasıdır. Ayrıca Windows piyasaya
ilk çıktığında Apple'ın Macintosh işletim sistemi gibi başlı başına bir işletim sistemi olmak
yerine, Microsoft'un işletim sistemi DOS üzerinde çalışan bir arayüz halindeydi.
5: Otomobil
Muciti: Karl Benz
Yanlış bilinen mucit: Henry Ford
Modern otomobillerin ilk örneğinin Karl Benz tarafından
ortaya konduğu bilinmektedir. Dört zamanlı silindiri ile
benzinle çalışan motora sahip otomobilini Almanya'nın
Mannheim şehrinde geliştiren Karl Benz, icadına ait olan
patenti 1885 yılının Ocak ayında aldı. Benz, kendi ürettiği
otomobilleri 1888 yılından itibaren satmaya başladı, oysa
otomobilin mucidi olarak sayılan Henry Ford, kendi ürettiği bir
otomobili 1896 yılından önce
Benz'den 11 yıl sonraüretemedi.
Ford'a bu ünü kazandıran ise üretim bandını geliştirip, seri üretim teknolojisini başarıyla
kullanmasıdır.
4: X-Işını fotoğrafı (Röntgen)
Muciti: Wilhelm Röntgen
Yanlışbilinen mucit: Thomas Edison
22 Aralık 1895 yılında Alman bir fizik profesörü olan
Wilhelm Röntgen karısının el kemiklerini bir X-ışını
kullanarak fotoğrafik plaka üzerinde gören ilk insan
oldu.
Yanda görülen ve Anna Berthe Röntgen'e ait olan
fotoğraf bu yöntemle elde edilen ilk fotoğraf.
Wilhelm Röntgen'in X-ışını ile görüntüleme
teknolojilerine olan yoğun katkısından dolayı,
günümüzde bu teknolojinin adı Röntgen olarak
adlandırılmakta.
7
3: Teleskop
Muciti: Hans Lippershey
Yanlış bilinen mucit: Galileo
Çalışır olduğu bilinen en eski teleskoplar 1608 yılında
Hans Lippershey imzasını taşıyordu. Buluşun sahibi
olduğunu iddia eden isimler arasında Zacharias Janssen,
Middelburg'da bulunan spekülatörler ve Alkmaar'lı
Jacob Metius da bulunuyor.
İlk teleskopların tasarımında konveks objektif merceğiyle birlikte bir de konkav öküler
(küçük mercek) bulunuyordu. Galileo bu tasarımı bir yıl sonra, 1609'da kullandı. 1611'de
Johannes Kepler bir konveks mercek ve bir konkav öküler ile nasıl daha güçlü bir teleskop
yapılabileceğini açıkladı. 1655 yılında ise Christiaan Huygens gibi astronomlar kendileri için
bileşik mercekler kullanarak oldukça güçlü ancak sıradışı büyüklükte büyük ve kullanışsız
Keplerian teleskoplarını inşa edebiliyorlardı.
2: Ampul
Muciti: Sir Humphry Davy
Yanlış bilinen mucit: Thomas Edison
1802 yılında, Humphry Davy o güne kadar yapılmış en güçlü
elektrik pilini yaptı. O yıl içinde ince bir platin tel içinden
elektrik akımını geçirerek ilk ampulü elde eden Davy, bu şekilde
modern ampulün atası olan bu cihazı geliştirdi. Davy platini
seçmişti çünkü en yüksek sıcaklıkta eriyen metallerden biri
olduğunu biliyordu.
İlk ampul uzun süre dayanmadığı gibi, çok parlak ışık da vermiyordu ancak, 75 yıl sonra
Edison'un ilk ticari olarak başarılı olan ampulü 1879'da üretmesinin önündeki zorlu ve engebeli
yolun önünü açmıştı.
1: Motorlu uçuş
Muciti: Richard Pearse
Yanlış bilinen mucit: Wright Kardeşler
Uçak, motor ve ilk kelimeleri bir araya geldiğinde akla ilk
olarak Wright Kardeşler geliyor, ancak 17 Aralık 1903'te
Kitty Hawk'ta yaptıkları ünlü uçuştan 9 ay önce, Yeni
Zelanda'lı Richard Pearse 31 Mart 1903 tarihinde Wright
kardeşlerin tasarımından çok daha öte bir tasarımla, çift
motor yerine tek motor kullanarak oldukça hafif bir uçağı
havalandırmayı başarmıştı.
Kerem YÜKSEL
8
FRANCOPHONIE
Francophonie, Fransızcayı kullanan
ülkeler topluluğudur. Bu topluluk çeşitli
organizasyonlar
düzenler.
Arnavutluk,
Belçika, Bulgaristan, Kongo Cumhuriyeti,
Ermenistan, Fas, Fransa, Haiti, İsviçre,
Kanada, Kıbrıs, Lüksemburg, Lübnan,
Makedonya, Madagaskar, Mısır, Monako,
Nijer, Orta Afrika Cumhuriyeti, Romanya,
Vietnam ve Yunanistan başlıca üyelerindendir. Toplam 56 üyesi ve 19 gözlemcisi vardır.
Organisation Internationale de la Francophonie 20 Mart 1970' de Paris'te
kurulmuştur. Frankofoni organizasyonunda kurucusu olduğundan dolayı Fransa'nın
büyük etkisi vardır. Fransa'nın eski sömürgeleri olup da Fransızca konuşan ülkeler
frankofoniye dahildir.
Düzenlenen organizasyonlara çoğunlukla frankofon ülkeler katılır. Türkiye
frankofon bir ülke değildir, ancak biz bir Fransız asıllı bir okul olarak topluca
frankofoniyi kutluyoruz. Bizim dışında neredeyse bütün fransız okulları frankofoniyi
kutlamaktadır. Okulumuzda Fransız mutfağından yemekler hazırlanmakta, kostüm
yarışmaları gibi etkinlikler yapılmaktadır. Bu sene okulca « Dismoidixmots » adındaki
etkinliğe katılıyoruz. Etkinliğin temelinde on tane unutulmuş değişik kelime var : timbré,
hurluberlu, tohu-bohu, charivari, ouf, faribole, ambiancer, s'enlivrer, à tire-larigot,
zigzag. Bu sözcükler çerçevesinde herkes kostümler giyiyor ve defileye katılıyor. Bu
seneki kostüm yarışmasını 6-B kazandı. Fransa'dan gelen misafirler de bu sözcüklerden
biriyle ilgili gösteri yaptılar. Bu organizasyon www.dismoidixmots.culture.fr sitesinde
detaylı şekilde açıklanıyor. Fransa'nın Kültür Bakanlığı tarafından düzenlenmiş. İşte
sayfanın kendisi :
Burak Mirzanlı
9
ZAMAN
Zaman ne kadar da garip bir şey, değil mi? Durdurulamaz, sürekli akıp
gidiyor ve geriye alınması imkansız.
Aslında zaman çok göreceli bir kavram. Kimisine göre çok hızlı geçen bir
zaman dilimi, bir başkasına göre bir türlü geçmek bilmeyebilir. Her insanın
kendine ait bir zamanı vardır. Kişi bu zamanı ruh haline bağlı olarak hızlı veya
yavaş bir şekilde yaşar. Bu yüzden zaman hakkında bir genelleme yapmak
doğru olmaz.
Zaman hakkında tartışılabilecek bir konu olarak, zamanın nasıl
değerlendirilmesi gerektiğini verebiliriz. Pek çok kişi için zamanı iyi
değerlendirmek, verimli değerlendirmek, yani çalışmak ve zamanı boşa
harcamamak anlamına gelmekte. Benim düşüncem ise bu yönde değil. Tabii
çalışmak ve zamanı boşa harcamamak da önemli ve yapmamız gereken bir şey.
Ancak hayat sadece bundan ibaret değil. Bence zamanı iyi değerlendirmek, anı
yaşamak demek. Sonuçta hayata bir defa geliyoruz ve bunu da sadece çalışarak
ve geleceğimizi planlamakla geçirmek saçma geliyor bana. İleride pişmanlık
duyacağımız şeyler yapmamak için önceden çalışmak gerekli, ona bir şey
demiyorum ancak hayatımızın her saniyesi mi « önceden çalışmakla » geçecek?
Zamanı iyi değerlendirmenin
çeşitli yolları olabilir. Bunlardan en
cazibi, hiçbir şey yapmadan oturmak,
en sıkıcısı da sürekli çalışmak bence.
Çalışma karşıtı biri değilim ama
fazlası gerçekten sıkıcı olabiliyor.
Ayrıca zaman kadar değerli bir şeyi,
sürekli çalışarak geçirmenin çok da
sağlıklı olduğunu söyleyemem.
Zaman gerçekten çok değerli bir
şey. Bir kere geçince bir daha geri
alamayız, o anı bir daha yaşayamayız.
Yaptığımız
veya
yapmadığımız
şeylerin geri dönüşü olmaz. "Zaman
geçtikçe hafifleyecek yerde, daha
ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı
duyarım." demiş Ömer Seyfettin. Ne
kadar da güzel demiş, zamanı boşa
harcayarak geçirenlere de güzel bir
laf olmuş hem.
Çağla SEZER
10
ANİME
MANGA
VE
MANGA
Manga
Manga, japon çizgi romanlarına
verilen genel isimdir. Siyah beyazdır.
Normal kitaplardan farklı olarak sondan
başa ve sağdan sola okunacak şekilde
tasarlanmıştır. Türkiye'de manga okumak
istiyorsanız
yabancı
dil
bilmeniz
gerekmektedir. Çünkü Türkler bu tür
şeylere karşı pek ilgi duymaz. En çok sevilen
mangaların bile ülkemizde sadece üç dört
tanesinin
Türkçeye
çevrilmiş
halini
bulabilirsiniz.
Anime, Japon çizgi filmine verilin addır. Animeler insanı kendine bağlar. Ustaca
çizimler içerir ve canlı renkler kullanılır. O renkler sayeside her bölümden ayrı bir zevk
alırız. Her hafta gelecek olan yeni bölümün nasıl olacağını merak ederiz. Kimi insana
konu, kimi insana da görsel olarak güzel gelir. Bazen heyecanla beklediğimiz bölüm
beklentilerimizi karşılamayınca içimizde bir üzüntü hissederiz.
ANİME
Anime ve mangaların bir
çok benzerlikleri vardır lakin
farklılıkları
da
olduğunu
söyleyebiliriz. İkisini de zevk
almak için okur veya izleriz.
Mangalar renksiz oldukları için
ayrıntıları fark etmek ve
olayları anlamak daha zordur.
Bu
nedenle
de
kişileri
karıştırmak
bile
bazen
mümkündür.
Mangayı daha çok severim ancak ülkemizde yeterince çevirisi olmadığından
İngilizcesini okumaktansa anime izlemeyi tercih ederim. Zaten okumak pek de bana göre
değil ve bu yüzden çok pişmanım.
11
Mert Karaçanta
8-B/36
Mutluluk, hayatımızdaki en değerli ve insana en çok huzur veren duygudur. Belki
de hakkında pek çok şey yazılabilecek bir konuyken kulağa klişe gibi gelebilir. Fakat
bence en anlamlı konulardan da bir tanesidir. Çoğu kişi bu duyguya sahip değildir. Mutlu
insanların yüzündeki tebessüme birçok kişi sahip olmak ister.
Sevdiklerimizin mutlu olmasını sağlayacak, onların yüzündeki gülümsemeyi eksik
etmeyecek bir şey yaparsak ona en güzel hediyeyi vermiş oluruz. Aslında bir kişinin
mutlu olmasını kolayca sağlayabiliriz. Bir çocuğa çikolata verdiğimizde veya annemize
sarıldığımızda mutlu olmadıklarını görmek olanaksızdır.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi : Kişinin yaşadıkça memnun ve
mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için
çalışmaktır. (…) Bir insan böyle hareket ederken ‘benden sonra gelecekler acaba böyle
bir ruhla çalıştığımı bilecekler mi’ diye bile düşünmemelidir. Hatta en mutlu olanlar
hizmetlerinin bütün nesillerce bilinmemesini tercih edecek karakterde bulunanlardır.
Bazı insanların içine kapanık olduğu ve kimseyle bir
şeyini paylaşmayıp konuşmadığı sanılsa da o insan mutlu
olabilir. Araştırmalara göre insanlar çevresine ne kadar
mutlu görünürse kendi içinde o kadar mutsuzdur.
Aslında herkesin sorunları vardır, ne çok zengin
insanlar ne de çok fakir insanlar tam olarak mutlu değildir.
Büyük iş adamlarını herkes çok mutlu zannederken,
baktığımızda hep işleriyle meşgul oldukları için ailelerine
ayıracak vakitleri olmadığını görürüz. Aslında paraları vardır
fakat huzur ve mutlulukları yoktur. Herkes parayı
mutluluğun formülü sanıyor fakat yanılıyor.Ama bu yine de
her fakir insanın mutlu olduğunu ispatlamaz.
Çünkü onların da kendilerine göre birçok sorunları vardır. Mesela bazı yoksul kişilerin
evleri yoktur ve sokakta veya başka yerlerde yatarlar.Bu yüzden hastalık veya farklı
tehlikelerle karşı karşıya kalabilirler.İşte burada zengin insanların daha şanslı olduğunu
anlarız.Kısaca iki insan grubuna baktığımızda kendi aralarında eksi ve artı yönlerinin
olduğunu görürüz.Gençliğinde zorluklarla karşılaşmış ve çok çalışıp yorgun düşmüş
herkes yaşlandığında mutlu olmak ister.Fakat yine yaşlıların mutlu olabilmesi için
ihtiyaçlarının karşılanması gerekir.
Mutlu olmak veya olmamak insanın maddi koşullarına bağlı
olduğu kadar onun kendisiyle de alakalıdır.Ayrıca uzun yaşamak
için mutlu olmak gerekir.
Buğra BARBAROS
12
Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz.
Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek?
Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksıız. Benim
sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz
zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz
dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir.
Yorgunluk her insan, her yaratık için tabii bir
durumdur, fakat insanda yorgunluğu yenebilecek
manevi bir güç vardır ki, işte bu güç yorulanları
dinlendirmeden yürütür. Sizler, yani yeni Türkiye'nin
gençleri, yorulsanız dahi beni izleyeceksiniz.

Benzer belgeler

en iyiye doğru - Neslin Değişen Sesi

en iyiye doğru - Neslin Değişen Sesi geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşç...

Detaylı

2015 yılı faaliyet raporu

2015 yılı faaliyet raporu gerçekleşecek olan Avrupa Quidditch Kupası’na 2  takım gönderme hakkı tanımıştır. Ancak IQA’in  sıralamasında Türkiye’den önde bulunan ve  EQC’ye takım gönderme hakkının hepsini  kullanamayan ülkel...

Detaylı