2050`ye giderken…

Transkript

2050`ye giderken…
2050’YE GİDERKEN…
KOÇ UNIX STRATEJİK ARAŞTIRMALAR SERİSİ
KOÇ UNIX STRATEJİK ARAŞTIRMALAR EĞİTİM VE DANIŞMANLIK LTD. ŞTİ
DELUXIA PALACE BARBAROS MAH. MORSÜMBÜL SOK. NO:5A DAİRE 37 BATI ATAŞEHİR
İSTANBUL 00216 9693905 E-MAİL:ALIKOC@KOCUNİX.COM;INFO@KOCUNİX.COM
WEB:WWW.KOCUNİX.COM
January 15, 2015
Bu Rapor Koç Unix Stratejik Araştırmalar Eğitim Danışmanlık Ltd. Şti tarafından hazırlanmış olup,
izinsiz çoğaltılamaz. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.
Değerli Koç Unix Takipçileri;
Ofisteki bilgisayarımı açtığımda mail kutumda önemli bir e-posta ile karşılaştım. Türkiye’de
çok önem verdiğim bir üniversitenin Kuluçka Merkezi Koordinatörü, genç girişimci
adaylarından birinin kuracağı internet portalı ile ilgili özellikle vergisel bazlı bazı endişeler
taşıdığını, bu konuda benim yardımıma ihtiyaç duyduklarını bildiriyordu. Vergi uzmanı
olmamakla birlikte girişimci mentorluğunun güzel tarafı ”networking share” Yani “sende
yoksa bile, ihtiyacın olan bilgi arkadaşında vardır.” İlkesi. Bu konuda gerek Koç Unix danışma
kurulu üyelerimiz arasında, gerekse okul çevremden, uluslararası ticaret ve vergileme
teknikleri konusunda kitapları olan önemli bürokrat ya da bürokrat kökenli dostlarım var.
Vergi konularında önemli bir kaç isimle ön görüşmeler yaptıktan sonra genç girişimcimiz, ben
ve vergi uzmanı arkadaşım bir araya geldik. Girişimci arkadaşımız tam da bir söyleşimde ifade
ettiğim gibi gözleri ışıl ışıl parlayan,yeni bir iş yarattığının farkında olan, ancak bunu devletle
“takışmadan” nasıl hayata geçireceği konusunda ciddi endişeler taşıyan bir kişi. Fısıltı
gazetesi onu da daha yola çıkmadan endişe girdabının içine sokmuş vaziyette. Zamanında
”gittigidiyor.com” üzerinden mal/hizmet satışında bulunanların daha sonra ciddi vergi cezası
ödediklerini ifade ediyor. Kurmak istediği işle ilgili burada gizlilik dolayısı ile bir bilgi
vermeyeceğiz. Ancak ortaya çıkan net sonuç şu: e-ticaret’in bırakın yurt içi, gelişmiş ülkelerde
dahi sınırlar üstü siber ticaretin nasıl kontrol edileceği, vergilendirileceği konusunda netlik
yok. Kimin, nasıl, nereden, neyi, kaça alacağını ya da satacağını tanımlayamadığımız bir
boyuta gidiyoruz. Ancak bilinen birşey var: Yaratıcı beyinler önden gidiyor. Bu fikirlere,
geleceğin dünyasını yaratacaklara kapı açan ülkeler, bir taraftan sağladığı vergi vb avantajları
ya da teşvik mekanizmaları ile bu habitatın kendi sınırlarında merkezleşmesini sağlıyorlar. Bir
taraftan da bu devlet otoriteleri geleceğin ticari dünyasından ve teknolojilerinden bir adım
önde haberdar oluyorlar. Bu akımı kontrol altında tutup, kendi networkları içine çekebilen
ülkeler ya da oluşumlara maalesef bizim gibi ülkeler bu girişimleri onlara iterek dolaylı da
olsa destek veriyorlar. Çünkü altyapımız, teşebbüs-devlet ilişkilerimiz sathında hazır değil.
Finansal sistemimiz hazır değil. Bunu “Devletin Dokunuşu” başlığında çok net ifade ettim.
(Bakınız www.kocunix.com/slides)
Bir haftadır Koç Unix internet sitesi yeni yazacağım “2050’ye Giderken” başlıklı makaleyi
bekliyor. Ancak kafamda oturmayan bir şey, yani geleceğin ticaretinin tasavvuru tam da
yukarıdaki örnekle bir şimşek gibi önümde patlıyor. Gelecek işte bu ve hemen yanı başımda.
Canlı, dokunulabilir. Yeni doğmuş bir bebek gibi bana bakıyor...
Prof. David Passig tarafından kaleme alınan 2050 adlı kitabın önemli bir kesitini sanırım
sizinle paylaşmanın tam vakti. Çünkü tam 2015’i yani bugünü anlattığı kısım, benim
paylaştığım endişenin aynısını taşıyor. Passig, dünya liderlerine danışmanlık yapan önemli bir
futurist yani gelecekbilimci olarak tanınıyor. Ben öncelikle kitabın siyasi tahminleri dışındaki
kısımlarıyla ilgilendim ve kendi deneyimlerimle karşılaştırdım. Yukarıdaki girişimci örneğiyle
örtüşmesi açısından 30 bin yıl önceye dayanan Boyut Teorisinin 2015’e tekabül eden son
Koç Unix Stratejik Araştırmalar Serisi -2050’YE GİDERKEN...
Page 1
kısmını öncelikle özetlemek istiyorum. 20. Yüzyılın bitişi aynı zamanda 3. Boyutun da yavaş
yavaş yeni boyuta taşındığı bir döneme denk geliyor. 3.boyut 1903’te Wright Kardeşlerin ilk
uçuş denemesi ile başlattıkları uçak teknolojileri ile fiziksel ulaşımın kolaylaştığı, atom
bombasını taşıyan bir uçakla binlerce tankın etkisini bir uçağa sıkıştırdığımız yeni savaş
teknolojilerinin uygulandığı, insanlı uzay uçuş teknolojileri geliştirdiğimiz, güneş sistemi
dışına uzay aracı gönderdiğimiz bir dönem olarak tanımlanıyor. Ancak internetin iletişim ağı
olarak kullanılmasından birkaç on yıl sonra insan beyni sınırları yok etme isteği
doğrultusunda hayatın her alanını “bit”lere sıkıştırma çabası içerisinde.4. boyut bu çabanın
bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Artık fiziki taşımanın/taşınmanın hantallığı ile, zaman ve
enerji kaybına tahammül edemiyor ve herşeyi sanal olarak taşımak için genç beyinler
çalışıyor. Tele-presence (uzaktan var olma) teknolojileri, smellit (kokuların sosyal paylaşım
üzerinden resim paylaşır gibi paylaşılması teknikleri, 3d printerların mal nakliyesinde
kullanma hayali vb. bu girişimlerin ilk adımları.
Boyut teorisinin detaylarına girmeden önce şu soruyu öncelikle soralım: Peki bu boyut
değişimi hareketlerimizi, ekonomimizi her alanda yöneten ve kontrol eden otoritelerle ne
kadar senkronize? Bizleri, yani süreç danışmanlarını, araştırmacıları ve gelecek hakkında fikir
yürütücülerini etkileyen önemli konu bu. Kim önde ya da kim çağ değişiminin hızının
gerisinde kalmış durumda? Passig kitabında bu paradigmanın altını şöyle çiziyor:
“Ekonomik ve yargısal düzenlemeler, karar sahibi kişilerin üretici, müşteri ve idare
arasındaki ilişkilerin düzenlenmesini sağlıyordu. Şimdiye kadar düzenlemeleri yaratan
ve yasa haline getiren gücü de elinde tutuyordu. Düzenlemeyi yapan yere ve zamana
bağlıydı. Ancak düzenlemeler artık zamana ayak uyduramıyor. Örneğin Avrupa’da
politikacılar işsiz sayısını sınırlamak için yasalar çıkarıyor ancak planları tersine
dönüyor. Vatandaş, ekonomi ve hükümet arasındaki ilişkilere nasıl müdahale edilir?
Ne zaman müdahale edilir? Yasalar ne zaman yasanır? Nerede yasanır? Bunların hepsi
yasaların hangi fiziki ve coğrafi kavram içinde yaratıldığına bağlıydı. Dördüncü
boyutun gittikçe daha egemen olduğu ekonominin nasıl çalıştığını henüz anlamıyoruz.
Bu kuralların yeniden öğrenilmesi zaman alacak. O zamana kadar bilincimizdeki
dördüncü boyut birçok kurum ve örgütü yıkabilir, beraberinde çıkar çatışmalarını ve
belirgin olmayan fobileri getirebilir. Bu fobiler 21. Yüzyılda dünyanın jeopolitiğini
etkileyecek. “
Buradan yazının başındaki örneğe tekrar geldiğimizde işin sadece bir web portalı olmadığını,
tarafların yani alıcı-satıcı ve portal yöneticisinin coğrafik konuları ve bağlı olduğu yasaların
aynı yasal sınırlar içinde olmadığını, biribiri ile entegre ve uyumlu bir ilişkinin kurulmadığını
görüyoruz. İrlanda’da HQ’ı olan bir arama motoru şirketinin dünyanın her noktasına digital
marketing hizmeti verdiğini, bu hizmetlerden kazanç sağladığını, bu hizmete para ödeyenler
üzerinden dünyanın bir noktasındaki yerel vergi otoritelerinin yapılan sözleşmeden vergi
talep edebildikleri gibi komplike ve aslında sistemin genelini kontrol etmekten uzak bir bozuk
Koç Unix Stratejik Araştırmalar Serisi -2050’YE GİDERKEN...
Page 2
mekanizmadan bahsediyoruz. Mevcut motor ve dişliler yeni sistemi canlı tutmaktan çok
uzak. Bu örtüşememe durumu benim “Merkezi Çekim etkisi ile birbirine yakınlaşan
ekonomiler ile uzaklaşan yani savrulan ekonomileri anlattığım modelimi daha da anlamlı hale
getiriyor.
Gelin homosapiens’in ilk yerleşik düzene geçtiği 30 bin yıl önceye gidelim ve Prof.David
Passig’in kitabından alıntılayalım:
“SIFIR BOYUTU:
Ortalama yaşam süresi 18 yıl. Humanoid(ilk insan) sayılı senelerini genellikle topraktaki bir
oyukta geçirirdi ve yaşadığı alan geniş ailesinin yaşadığı mağaranın bir kaç kilometrelik
çevresiyle sınırlıydı. Bu kısıtlı alanda avlanmaya ve yiyecek toplamaya çıkar, sonra da uzun
süre dünyanın gerisinden uzak şekilde yaşardı. Dünya onun için tehditkar, tehlikelerin
olasılıkları aştığı bir ortamdı. Ufuk en korkulu yerdi. Uzaktaki şelalelerin sesi, ne olduğu
belirsiz bir tehditti;karanlık da herşeyi durduran bir unsurdu. Bu insan geniş alanlara dağılmış
mağaralarda yaşayan ailelerden oluşan küçük topluluklarda yaşardı. Büyük ihtimalle hayatı
boyunca tanıştığı insan sayısı yüzü geçmezdi.
Her ufak grup hayatta kalma yollarını ve iş araçlarını kendi icat etmek zorunda kaldı. Böylece
keşfedilen her bilgi, öğrenilen beceri ve geliştirilen fikir çıktığı küçük grubun içinde kaldı;
insanlığın temel bilgisine katılmadı. Bilgi çok ağır biçimde hareket etti. Her yeni bilginin 40
kilometre gitmesinin 100 yıl, yani zamanın yaşam beklentisiyle beş nesil aldığını hesaplayan
araştırmacılar var. Bu bilgi akışı bazen diğer grupların imha edilmesini de gerektiriyordu.
Sürekli korku, insanoğlunun fiziksel özgürlük bilincini sıfır derecesinde tuttu. Yaşadığı
mesafede hürriyeti yoktu. Bu nedenle Cairncross bu kültürü “Nokta Kültürü” olarak
tanımladı.
BİRİNCİ BOYUT:
“Nokta Kültürü” küresel ısınmaya kadar geçen 20.000 yıl boyunca sürdü. Dünyanın her
100.000 senede bir geçirdiği bu küresel ısınma kalıbı bir milyon sene boyunca devam
etmiştir. Dışarıdaki korkunç soğuktan korunmak için karanlık mağaralarda saklanan
insanoğlu, havanın ısınmasıyla açık havada ve açık alanlarda kil ve tahtadan evler yapmaya
başladı. Yaşadıkları alanlar daha fazla ailenin bir arada yaşamasına olanak verdikçe bu gruplar
da büyüdü. İnsanoğlu bitkileri ve hayvanları yetiştirebileceğini gördü;avlama ve toplamanın
getirdiği şansa bağlılıktan kurtuldu. Toprağı işlemesi sayesinde özgürlüğe kavuştu. İnsanlık
tarihinde başlayan tarım devri insanı tamamen değiştirdi. Bin senede bir yaşam beklentisine
yarım sene eklendi ve 1800 yılına gelindiğinde insanoğlu ortalama 25 sene yaşıyordu.
Anadolu ve Çin’de bulunan ilk tarım toplumları sadece 40 kişiden meydana geliyordu. Ancak
zamanla binlerce kişi ve yüzlerce aileden oluşmaya başladı, böylece insan da hayatı boyunca
yüzlerce kişiyle karşılaştı.
Koç Unix Stratejik Araştırmalar Serisi -2050’YE GİDERKEN...
Page 3
Ancak toprağın işlenmesi topoğrafyaya ve iklime bağlıdır. Bazı seneler emeğinin sonucu onu
hayatta tutmaya yetmezken, diğer senelerde kullanabileceğinden fazlasını elde ediyordu. Bu
iniş-çıkışların üstesinden gelebilmek için fazlalığı diğerleriyle paylaşmalı, eksiği olduğunda da
fazlasına sahip diğerlerinden almalıydı. Böylece her toplum fazlalıklarını verebileceği, uzakta
ve farklı iklimlerde yaşayan toplumlar aramaya başladı. İnsanlar değişik hava durumlarında
uzak toplumlara erişebilecekleri yollar yapmaya başladılar. Bunlar başta patikalarken
zamanla kıtaları aşan ticari yollara dönüştü. Yeryüzündeki çizgileri oluşturan bu yollar
aracılığıyla insanlar mal ve teknolojileriyle birlikte fikir ve dinleri de nakletti.
İnsanın oluşturduğu bu çizgiler gittikçe çoğalarak dallı budaklı bir ağa dönüştü;bu da alanda
özgürlük bilincinin ilk boyutuydu. Ancak bu çizgilerin sunduğu hareket olanakları sınırlıydı,
çünkü bu yollardan geçmek için gereken uzmanlığı ve araçları az sayıda insan geliştirdi.
Bildiğimiz kadarıyla belirli bir alandaki grupların birbirine geçirmeye çalıştığı bilgilerden çok
azı kalmıştır. Bu bilgilerin çoğu tarih içinde kayboldu. Bununla beraber geriye kalan az
miktarda bilgi, özellikle de insanın yarattığı çizgisel alandaki hareketi hızlandıran teknolojiler,
insanlığı tamamen değiştirdi. Bunlara örnekler, Asya’da atların evcilleştirilmesi, günümüzde
Türkiye’nin bulunduğu alanda geliştirilen taşocakçılığı ve bakır kullanımı, Çin’de geliştirilen
ipekböceği yetiştirme ve eğirme teknikleri, barut üretimi ve kağıt işleme teknikleri, astronomi
bilimi, mürekkep, cam ve papirus imalatı, Mısır’daki tapınaklarda kurulan ilk kütüphaneler,
Somali bölgesindeki ilk ticari anlaşma ve altını işlenebilir ve pazarlanabilir bir ürün olarak
satma fikri, Hindistan’da geliştirilen ondalık sayı sistemi ve ilk aşı yöntemleridir.
İKİNCİ BOYUT:
500 sene kadar önce insan, fiziki özgürlüğünün gelişmesiyle ilgili bir adım daha attı. Binlerce
sene boyunca bu yolları genişletip tüm işlerini bu yolları kullanarak gördükten sonra 15.
Yüzyılda, onca sene yaptıklarının yeterli olmadığını görüp, özgürlüğünü henüz kimsenin
gitmediği mekanlara göre geliştirmesi gerektiğini anladı. Ancak o zaman kendini kıtaya
bağlayan göbek bağını kesip uzun yolculuklara çıkabilirdi. Bu atılımdan sonra “sonsuz”
denizlerde basit birkaç teknolojik icat sayesinde yolunu bulunca, hayatı yeniden tamamen
değişti. İnsanlık tarihinde “Yeni İcatlar Dönemi” olarak bilinen 35 sene içinde Avrupalı
denizciler Afrika’yı da dolaştılar, Kuzey Amerika ve Güney Amerika’yı keşfettiler ve o zamana
kadar insan yüzü görmemiş yerlere ulaştılar. İnsanın karşılaştığı her şey özgürlük hissiyle
daha da büyüdü; yön bulma teknolojileri dünya üzerinde geniş alanları kontrol altına almasını
sağladı. Böylece 19.yüzyılın sonunda ikinci boyut devrimi başladıktan 400 sene sonra,
Avrupa’daki 25 ülke dünyanın %85’ine hakimdi.
Koç Unix Stratejik Araştırmalar Serisi -2050’YE GİDERKEN...
Page 4
ÜÇÜNCÜ BOYUT
Wright Kardeşler’den Orville Wright 17 Aralık 1903 sabahı Dünya Havacılık tarihine geçecek
ilk uçuş denemesini gerçekleştirdi ve 12 saniyede 11 km hızla giderek 37 metre uçtu. Uçuş
yüksekliği toprağın hemen üzeriydi. Aynı gün Wilbur ve Orville iki uçuş daha yaptılar;59
saniyede 3 metre yükseklikte 63 ve 61 metre uçtular. 20.yüzyıl insanoğlunun rüyalarının,
yapabildikleriyle karşılaştırıldığında solda sıfır kaldığını gösterdi. İnsan sadece 3. Boyutta
uçmakla kalmadı. 11 saniyelik ilk uçuş denemesinden sadece 60 yıl sonra 1968’de Ay’a ilk
insanı gönderdi. Dünya yörüngesini Dünya’yı 90 dakikada bir dönen uydularla doldurdu. 2001
yılında Dünya’dan 300 milyon kilometre uzaklıkta muhteşem bir hızla hareket eden EROS
isimli asteroide maden kaynaklarını araştırması için bir uzay aracı yerleştirdi. ... Voyager1 ve
Voyager 2’yi Güneş sisteminin dışında dolaşmaya gönderdi. 21. Yüzyılın başında gökyüzü sivil
uçuşlarla dolu, tahminlere göre hergün sadece sivil uçuşlar nedeniyle gökyüzünde toplam 10
milyon kişi bulunuyor.
Ancak insanoğlunun özgürlük bilinci küresel açıdan yeni bir adım atacak olgunlukta. Artık üç
boyutlu dünya yeterli değil. Amaç yeni boyutlarda daha fazla özgürlüktür. Fiziki özgürlüğü
iten gücün sınırı yok; bu güç, çok geniş kapsamlı değişikliklere ve bir çok yeni adıma yol
açmaya devam edecek.
21. yüzyılda bu özgürlük bilincinin atacağı adımı incelemeden önce her adımın ve her
teknolojik ve bilimsel icadın beraberinde birçok devrimi getirdiğini hatırlayalım. Wright
Kardeşlerin 1903 yılında uçmanın mümkün olduğunu ispatlamasından sadece 30 sene sonra
tek bir nükleer bomba taşıyan bir uçağın bin savaş gemisinden ve ağır tankların taşıdığı
yüzbin askerden daha kuvvetli olduğu ortaya çıktı. Artık düşmanın kültürel merkezlerini
vurmak için sınırlarının içine adım atmak gerekmiyordu. Böylece mesafe anlayışımız değişti.
Bu değişikliği anlamayıp, ayak uyduramayanlar kendilerini ve toplumlarını yok olmaya
mahkum ediyor.
Birinci boyuta geçiş, yollara hükmetmeyi bilen ve istediklerini yaptırabilen bölge krallarının
ortaya çıkmasına neden oldu. Bunlar yol üstünde olmayan kabilelerin reislerini ve yalıtılmış
topluluklarını bir kenara itti. İkinci boyuta geçildiğinde onlar da kıtalara ve denize hakim
sömürgeci imparatorluklar tarafından kenara itildi. Üçüncü boyuta geçiş de beraberinde,
etraflarında toplanan ülkelerden oluşan bloklarla birlikte süper güçleri ve gökyüzünü, buna
bağlı olarak uzayı kontrol altına almak için süre gelen rekabeti getirdi.
Yeni bir boyuta her giriş, çok kan akıtarak elde edilen yapılarda büyük sarsıntıları da
beraberinde getirdi. Bu sarsılmalar aile yapısından sosyal değerlere, mücadele
doktrinlerinden imha savaşlarına kadar her alanı etkiledi. Bir sonraki boyuta geçiş de büyük
Koç Unix Stratejik Araştırmalar Serisi -2050’YE GİDERKEN...
Page 5
ihtimalle zorlu krizleri beraberinde getirecek. Bu krizler kendini şimdiden belli etmeye
başladı.
Bilinç boyutlarındaki bu gelişmeler boyunca ekonomik açıdan ilginç bir gerçek göze çarpıyor.
Bir sonraki aşamaya geçişi sağlayan teknolojileri bulanlar bu icatlarından servet
kazanmıyorlar. Zenginleşenler yeni araçları yaratanlar değil, bunları kullanmayı ilk öğrenenler
veya bunlara yeni kullanımlar bulanlar. Birinci boyutun zenginleri yolları ilk geçenler ve
koruyanlar değil, bu yollardan neyi geçirmenin karlı olacağını anlayanlardı. İkinci boyutun
zenginleri gemilerin sahipleriydi; gemileri inşa edenler değil. Üçüncü boyutun zenginleri
ülkelerinin desteği olmazsa yıkılacak havayolu şirketleri değil, değişik ülkelerde değişik
hizmetler verenleri bularak havayoluyla bir gecede nakillerini sağlayan çok uluslu şirketlerdi.
Bu çok uluslu şirketler değişik yerlerdeki ucuz işgücünden, yerel zanaatkarların
becerilerinden, doğal kaynaklardan ve vergi kolaylıklarından yararlanmak suretiyle ucuz
havayollarını kullanarak ürünlerini bir yerden öteki yere naklettiler. Böylece 20. Yüzyılın
sonunda geniş ekonomilerin büyümesine ve küresel ekonominin köklerini salmasına yardımcı
oldular. Bu şirketlerin değişik ülkelerdeki alt şirketleri, ana şirkete bulunduğu ülkede
kazanamayacağı bir ekonomik değer kazandırdı. Bu açıdan övülen ya da sövülen
küreselleşme, üçüncü boyutun zirvesidir. Her yeni boyuta geçişte kazananların tedarikçiler ve
üreticiler değil, bunları kullananlar olduğunu hatırlamak lazım. Kullananların mevcut
araçlardan faydalanma biçimleri konusundaki yaratıcılıkları arttıkça karları da artıyor.
Japonlar 20. Yüzyılda neredeyse hiçbir kaynağı olmadan çok zenginleşenlere örnektir. Verimli
kurumsal mekanizmalar kurarak tüm dünyadan aldıkları kaynakları kullandılar ve rekabet
avantajı yarattılar.
DÖRDÜNCÜ BOYUT:
İnsanoğlunun belirli bir alandaki davranışının bir kısmının, sınırlarını zorlamak olduğunu
belirten teoride gerçeklik payı varsa bugüne kadar gördüğümüz devrimlerden çok daha
büyüğüne tanık olacağız. İnsanlar akılları uzaklara uçabilirken vücutlarının coğrafi mesafelerin
fiziki sınırlarına hapsolmasını asla kabul etmemiştir. İnsan, sesinin tüm dünyada duyulmasını,
bilincini dağları ve vadileri aşmasını ve yüzünün uzaklarda görülmesini ister. 20. Yüzyılın
sonunda bugüne kadar yaptığının sadece belirli bir alan içinde, bazen bir boyutta, bazen de
başka bir boyutta, bir yerden başka bir yere bir şeyler sürüklemek olduğunu görüyor. Yeni bir
özgürlük bilincine yükseleceği ve bulacağı yeni alanlarda hareket etmekten korkmayacağı bir
olgunluk derecesine ulaşmış.
Bu nedenle yolun başında, tanıdığı boyutlarda birşeyler sürüklemesini gerektirmeyecek
küçük portallar arıyor. Bu portalların küçük ve her zaman açık olmasını gerektirdiğini, aynı
zamanda bu portallardan çok miktarda mal geçirmesi gerektiğini biliyor. 21. yüzyılın başında
insanoğlu herşeyi küçük elektron bitlerine dönüştürme yöntemlerini ve bu bitleri içlerinde
Koç Unix Stratejik Araştırmalar Serisi -2050’YE GİDERKEN...
Page 6
depolayıp, zaman ve alan kısıtlaması olmadan başka yere iletebilen araçları geliştirmekle
meşgul. 21. yy.ın başında görmeye başladığımız bu portalların adları cep telefonları,
polimerler aracılığı ile baskı yapan 3D seramik printerlar, internet veya televizyon aracılığı ile
resim paylaşır gibi paylaşılan kokular, uydu yayınları, uzaktan var olma (tele-presence)
mürettebatsız araçlar, robotlar, vs.
Bu özgürlüğe giden yolda, tanıdığımız alanda hareketi serbestleştirecek mini teknolojiler
deniyoruz. Bu değişik teknolojilere birkaç örnek: BlueTooth, Wireless Fidelity (Wi-Fi),
Skinplex, Zigbee, Ultrawide Bandwidth (UWB) WiBro, Mobile Wimax, Wimex. Bu hareket
yolları ve yöntemleri, ortaya çıktıkları hızda yok oluyorlar. Bugün elimizde bulunan kablosuz
teknolojiler Wright Kardeşlerin ilk 12 saniyesidir. Onlar nasıl gökyüzünün uçan cisimlerle
dolacağını, uzayda varılabilecek derinlikleri ve bulunacak uçuş yöntemlerini tahmin
edemediyse, biz de 21. Yüzyılın başında alanı küçücük noktalara sığdırıp neredeyse aklımıza
gelebilecek her şeyi iletebileceğimizi hayal edemiyoruz.
Fiziki özgürlük bilincinde bu atılım bugüne kadar yaptığımız herşeyden daha büyük. Bu atılım
insanoğlunu varoluşundan itibaren tanımlayan yer boyutu kavramının bu yüzyılda kalkmasına
yol açacak. Ten rengimizden genlerimize ve yüz özelliklerimize, kültürümüzden dinimize
herşeyi mesafenin belirlediği açıktır. Fiziksel özgürlüğü yaratan güç gerçekse, herşey kritik
kitlenin içine sığmaya çalışacak. Bu kitle bir yandan kolektif bilincimizi ve bilgimizi ilerletirken,
diğer yandan da aramızdaki mücadeleleri hızlandıracak. Mesafeler var olmaya devam edecek
ancak insan toplumunun örgütlenme bilincini etkilemeyecek. İnsanlara, kaynaklara ve
fikirlere mesafe, zaman ve mekan kıstlaması olmadan heryerden erişilebilecek.
Ekonomik teoriler yıkılmaya başladı; birçok kişi bunun nedenini ve nasılını anlayamıyor.
Örneğin varolduğumuzdan beri kullandığımız ticaret paradigmasını alalım. 20. yüzyılda
geliştirilen teorilerin bir çoğu buna dayanıyor ancak bilgi ticaretine uygun değil. Örneğin
birine elmas sattığımda, o elmas artık bana ait değil; o nedenle karşılığında bedelini isterim.
Elimdeki ürün ne kadar az bulunuyorsa veya talep ne kadar çoksa, bedeli de o kadar büyük
olacak. Bununla beraber herhangi bir bilgiyi sattığımda, bunu alıcının kullandığı bilgisine de
sahibim. Böylece satma işlemi karşılığında ben de birşey elde etmiş oluyorum. Para veya eşya
için aynı şey söylenemez. Eksiklik hep yaşam alanına bağlıydı, bu alan da belirtildiği gibi
gittikçe sıkıştırılıyor; çoğu zaman da, en azından bilincimizden kayboluyor. Ticaret teorisinin
yıkılmasının sonuçlarını çok kişi araştırıyor. Köklerinin sarsılmaya başladığı bu döneme “Kıtlık
Sonrası” (post scarcity) adını verenler var.
Ekonomik araçların 2008 yılından itibaren yıkılması, mesafe boyutu sonrasındaki gerçek
anlayışımızda meydana gelen dev sarsıntılardan bir tanesidir. Dünyada ürünlerimizin bir
çoğunun dördüncü boyut bilincini tanımlayan kıtlık sonrası kategorisine girdiği, rekabet ve
ticaret kurallarını açıklayacak bir teori henüz mevcut değil. Şu anda sadece teori
parçacıklarımız var. Yeni ekonomik teorilerden biri, şimdiye kadar ürün, üretici ve müşteriyi
bir araya getirmek istediğimizi ve elimizdeki ekonomik teorilerin bu noktada oluşturulduğunu
Koç Unix Stratejik Araştırmalar Serisi -2050’YE GİDERKEN...
Page 7
iddia ediyor. Ancak bu üç bileşen alana bağlıydı. Örneğin sigorta satmak için önceden plan
yapmak, müşteriyle belli bir yerde buluşmak ve ona uygun poliçeyi hazırlamak gerekiyordu.
Yeni durumda kurallar ve rekabet farklı, alan sıkıştırılmıştır. Bu durumda bu alandaki
müşterilerle yeni bir alan düşünülmeli ve değişik arayüzler geliştirilmelidir, yoksa
bağlantıların çözülüp müşterilerin yitirilmesi kaçınılmaz olur.
Ekonomik ve yargısal düzenlemeler, karar sahibi kişilerin üretici, müşteri ve idare arasındaki
ilişkilerin düzenlenmesini sağlıyordu. Şimdiye kadar düzenlemeleri yaratan ve yasa haline
getiren gücü de elinde tutuyordu. Düzenlemeyi yapan yere ve zamana bağlıydı. Ancak
düzenlemeler artık zamana ayak uyduramıyor. Örneğin Avrupa’da politikacılar işsiz sayısını
sınırlamak için yasalar çıkarıyor ancak planları tersine dönüyor. Vatandaş, ekonomi ve
hükümet arasındaki ilişkilere nasıl müdahale edilir? Ne zaman müdahale edilir? Yasalar ne
zaman yasanır? Nerede yasanır? Bunların hepsi yasaların hangi fiziki ve coğrafi kavram içinde
yaratıldığına bağlıydı. Dördüncü boyutun gittikçe daha egemen olduğu ekonominin nasıl
çalıştığını henüz anlamıyoruz. Bu kuralların yeniden öğrenilmesi zaman alacak. O zamana
kadar bilincimizdeki dördüncü boyut birçok kurum ve örgütü yıkabilir, beraberinde çıkar
çatışmalarını ve belirgin olmayan fobileri getirebilir. Bu fobiler 21. Yüzyılda dünyanın
jeopolitiğini etkileyecek. Genellikle korkular arttıkça insanlar tanıdık temellere geri dönerler.
Bu da genelde coğrafi yerleri belli, açık ve tanıdık olan aile ve küçük kabiledir. İnsanlar böyle
zamanlarda bu temeli şiddetle savunur. Herhangi bir riske girmeyi göze alamazlar. Risklerden
kaçınan insanın endişeleri ileri derecede artar; ne kadar eğitimli ve aydın olursa olsun,
kendini, yapmaya kadir olduğunu bilmediği eylemlere iter.
Dördüncü boyutun uzak toplumlarla insani ilişkiler kurma gereksinimi azalttığı söylenemez.
Tam tersine, yüz yüze karşılaşma ihtiyacı yaratır; ancak bu karşılaşma farklı bir biçimde
gerçekleşecektir. 21. Yüzyılda insanoğlunu zorlayan sorun bu olacak. Sıkışık sanal ortamlarda
insanların buluşması için yeni sistemler oluşturulması gerekecek. Bu sorunun çözümü basit
değil. Hayal gücü geniş, hızlı ve kolay para kazanabileceği bir ürün yaratacak. Facebook ve
Second Life gibi örnekler bu ürünlerin sadece öncüleri.
Bu kadar sıkışık bir alanda dördüncü boyutta başarılı olacaklar, hala üçüncü boyuta dayanan
yapıları geride bırakıp insanlar arasında yeni iletişim modelleri ve yeni iş modelleri
yaratanlardır. En başarılılar en uç geleceği hayal etmeye cesaret edip, bunlara uygun hizmet
ve ürünleri hazırlayanlar olacak. Çünkü bugün hayal edilebilen en uç şey, beklenenden de
kısa bir zamanda geleceğin normu olacak.
Şu gerçeği düşünürsek bu dönemin hayal edebileceğimizden de yakın olduğunu görebiliriz.
Sıfır boyutuna geri dönersek homosapienlerin birinci boyuta geçişinin on binlerce sene
aldığını görürüz. İkinci boyuta geçişleri sadece bir kaç bin sene gerektirdi. İkinci boyuta
geçtiklerinde üçüncü boyut olduğunu görmeleri 400 yıl ve bu boyutun tüm potansiyelini
kullanmaları 100 yıl aldı. Bu nedenle dördüncü boyuta geçişin sadece bir kaç on yıl alacağını
Koç Unix Stratejik Araştırmalar Serisi -2050’YE GİDERKEN...
Page 8
varsayabiliriz. İnsanlık tarihinde ilk defa bir çok insan bir boyutta doğup büyüdükten sonra
başka bir boyutta çalışacak.”
ALİ KOÇ
KOÇ UNIX KURUCU ORTAK
15 Şubat 2015, Fenerbahçe
Koç Unix Stratejik Araştırmalar Serisi -2050’YE GİDERKEN...
Page 9