14 - Hoşap Kalesi

Transkript

14 - Hoşap Kalesi
Değerli Okurlar,
İlimiz her geçen gün gelişmekte ve hızla değişmektedir. Van Valiliği ola­
rak özellikle son üç yılda birçok alanda kalıcı örnek eserleri Van'a kazandır­
dık.
Ekonomi, sağlık, eğitim, alt yapı çalışmalarımız arasında bulunan kültü­
rel çalışmalarımız 1998 yılı içerisinde ayrı bir yer tutmuştur. Türkiye'de di­
ğer illerimize örnek gösterilen kültürel çalışmalarımız 1999 yılında da arta­
rak devam edecektir. Van Valiliği olarak kültürel ve tarihi değerlerimizin ko­
runması, belgelenmesi, restorasyonu ile ilgili projelerimiz uzmanlar tarafın­
dan uygulamaya koyulmuştur. İlimizde yıllardır arkeolojik kazılar yapılmak­
tadır. Ancak Valilik olarak son üç yılda sağladığımız maddi ve manevi des­
tek hiçbir dönemde gerçekleştirilmemiştir.
Van Evi yapımı, Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü'ne yaptığımız katkılar, dergi,
kitap, tanıtıcı broşürler, Ayanıs, Van Kalesi, Altıntepe, Aş. Yk. Anzaf Eski Van
Şehri, Yedi Kilise gibi çok sayıda arkeolojik kazılar desteklenmiştir. Bütün bu
kültürel desteğimizin özünde topraklarımızda bulunan herbiri ayrı değer
olan tarihi ve kültürel değerlerimize sahip çıkmak, korumak, bu yönde çaba
gösteren kişi ve kurumları teşvik etmek ve desteklemek anlayışı bulunmakta­
dır.
Tabiiki bu yöndeki hizmetlerimiz yakın ilgi görmektedir. Yapılamayanları
yapabilmek, kalıcı eserler ortaya koyabilmek bizleri mutlu etmektedir. Bu
arada Van ilimizin bir turizm kenti olduğu unutulmamalıdır. Turizm Van'ın
sosyal, kültürel ve ekonomik hayatında önemli bir yer tutar. İşte bu yapılan­
lar bir anlamda yakın gelecekte yine turizm patlamasına sahne olacağına
inandığımız Van için alt yapı oluşturmaktadır. Bu gün Van'ı ziyaret edecek
olan turist daha değişik, daha farklı tarihi ve kültürel değerleri görme im­
kanını bulacaktır. Van Valiliği gelecek için tarihe, kültüre ve sonuçta turizme
yatırım yapmaktadır.
Dünyada Van Dergimizin bu sayısında yine ilginç konularla sizleri buluş­
turuyoruz. Hoşap Kalesi, Van Bölgesinin Arkeolojik Tarihi, Anılarda Van, İs­
viçreli bir gazetecinin Van'da geçirdiği ameliyat ve Van Cölü'ndeki kuşları
okuyacaksınız.
Mutluluk dileklerimle.
İçindekiler
Göl Okumaları 2-5
Van Folkloründe Ölçülü Sözler 6-9
Kuşlar, Van Gölü ve İnsanlar 10-13
Anılarda Van 14-15
Hoşap Kalesi 16-21
Van Bölgesinin Arkeolojik Tarihi 22-25
Şehri Van 26-29
Derhal Ameliyat 30-32
Kapak:
Hoşap Kalesi Kapısı
Fotoğraf: İkram KALİ
Vefa TAŞDELEN
Bilenler bilir, Van Gölü yılın her mevsiminde, gü­
nün her saatinde başka güzeldir. O, uzaktan bakılsa da,
yakından seyredilse de, güzeldir. Onu ilk gören, yalnızca
"güzel" diyebilir, ama bunun ne olduğunu anlatamaz. As­
lında "güzel" derken, söylemek istediği, söylediğinden
daha muhteşem, daha büyüleyici ve daha coşku verici birşeydir. Sonra anlar ki, o anlatılmak için değil, gerçekten
yaşanmak için vardır. Onu gören şairlerin kalemleri yaz­
maz, dilleri konuşmaz olur. Kelimeler onun görkemli gü­
zelliğini anlatmaktan uzaktır. O kadar büyüleyicidir ki,
hafızaların en eski sayfalan arasında bile renklerinin can­
lılığından birşey kaybetmez. Nicelerini gördüm, yarım
asır önce şöyle bir görüp geçtikleri gölün rengi hafızalar­
da hâlâ çok canlı ve çok renkliydi.
Gölü güzelleştiren yalnızca dağlar arasında serili
bulunan devasa su kütlesi değildir. Göl, kendisini çevrele­
yen dağlarla güzeldir. Kaleleriyle ve adalarıyla güzeldir.
Tarihsel dokusuyla güzeldir. Gözü özgür bırakan görüş
mesafesiyle güzeldir. Sulan nakış nakış dokuyan güneşiy-
2
le güzeldir. Gökyüzü ve bulutlarıyla güzeldir. Söze gel­
meyen özellikleri ile güzeldir. İnsanlarıyla güzeldir.
Göl, renkten renge girer. Bu değişimi ve canlılığı,
bir tiyatro yahut bir opera sahnesini seyreder gibi seyre­
debilirsiniz. Özellikle kış aylarında, karlı dağların kuca­
ğındaki göl, insanı hayran bırakacak kadar güzeldir.
Renklerin uyumu ve cümbüşü, gözlere ve gönüllere çeki­
len gerçek bir ziyafettir. Tabiatın bağımdaki bu tezahür,
belki de dünyanın başka hiçbir yerinde bu kadar güçlü
göz alıcı değildir.
Ne zaman gölü seyretsem, nedendir bilmem, hep
Boges'in "Zahir" adlı hikayesi gelir aklıma. İçim bir hoş
olur, Zahir'i düşünürüm. Borges, Van'da yaşasaydı, kuş­
kusuz "Zahir" olduğundan daha muhteşem bir hikaye
olurdu. Çünkü burada, Zahir, biraz daha zahirdir. Zahir'i
göl kıyısında okumalı insan. Göle bakarak okumalı. Gölü
okuyarak okumalı.
Bazı filozoflar ve bilginler varlığın bir dili oldu­
ğundan, onun okunabilirliğinden sözederler. Kimilerine
göre bu dil, matematiğin, kimine göre fiziğin dilidir. Eğer
3
okunacak varlık göl olursa, onun dili ancak aşkın ve güzel­
liğin dili olabilir. Efsanenin ve gizemin dili olabilir. Çün­
kü, toprak yalnızca fiziksel bir nesne değildir burda. Okun­
ması gereken esrarlı bir yazıdır. "Ama, nasıl" diyeceksiniz;
"nasıl?.. Gölü nasıl okuyabilir insan" Sanırım, pek çok şe­
kilde. Herkes kendince okuyabilir gölü. Onu kendisine,
kendisini ona katabilir. İşte, aşağıdaki yazı, benim okuma­
larımdan ve sizin sorunuza cevap olabilecek örneklerden yal­
nızca biri.
M. Niyazi TANILIR
Gölün kıyısındayım. içimi bir ürperti kaplıyor. Çok
garip! Sanki herşey benimle var oluyormuş gibi. Sanki
benden önce insanlar yaşamadı bu evrende, benden önce
yoktu bu dünya. Benden sonra da olmayacak.
Ne büyük bir yanılgı: Herşey, içinde yaşadığım şu
evrende gözüme çarpan herşey yepyeni geliyor bana. Oy­
sa, böyle değil, biliyorum. Şu koskoca gölün kıyısında bin­
lerce yıl önce de insanlar vardı. Şu anda ruhuma derin bir
sükunet kazandıran karlı dağlar, binlerce yıl önce de ora­
daydı. Güneş, yine canlı ve parlak renkleriyle doğuyordu
karlı dağların arasından, gölün üzerinden yine böyle muh­
teşem batıyordu.
Şu kalenin ince kayalık yollarında telaşlı, üzgün
ya da sevinçli insanlar dolaştı. Şu taşı şuraya bir el koydu.
Şurada savaş oldu. Şurada, bir süvarinin atının ayağı taşa
takıldı. Kaleye ordular yürüdü. Bu uğurda insanlar öldü.
Şu yazıyı, oraya bir el yazdı. Kralın cenazesi buradan
geçti. Şu toprağa kraliçenin ayağı değdi. Düğünler yapıldı.
Bayramlar yaşandı.
Kimler geldi, kimler geçti. Her biri benim gibi dü­
şündü. Tutkuyla bağlandı buralara. Bu canlılık, içlerindeki
yanılgıyı pekiştirdi. Ölüm çok uzak göründü kendilerine.
Bu güzel evler, bu geniş yollar, bu hızlı giden
araçlar yoktu bir zamanlar. Ama yine insanlar vardı ve
benden farksızdılar. Benim gibiy­
diler. Onların da duyguları, he­
yecanları, ümitleri ve kaygıları
vardı. Çok değil, bir asır sonra
burada, simdi bulunduğum yerde
olmayacağım. Nerede olursam
olayım, hayatımın en büyük ke­
sinliği beni arayıp bulacak. Bu­
rada olmayacağım, olamayaca­
ğım. Bundan eminim. Ama ben­
den başka, ama yine benim gibi
olan insanlar burada, simdi be­
nim oturduğum yerde oturuyor
olacaklar. Onlar da sevgi ve gü­
zellik duyguları içinde hayran
bakacaklar kımıldanıp duran gö­
le, karlı dağlara. Onlar da tıpkı
benim gibi düşünecekler, benim
düştüğüm yanılgıya düşecekler:
Onlar da bu evrenin, bu güzellik­
lerin kendileriyle kaim olduğu
yanılgısına kapılacaklar. Göl,
onlara da yepyeni ve taptaze
gösterecek yüzünü. Onları da
aldatacak. Gördükleri güzel dü­
şün sarhoşluğundan uyanıp ken­
dilerine geldiklerinde şöyle diye­
cekler: Ne garip bir duygu! San­
ki her şey ilk defa yaşanıyormuş
gibi. Sanki bu güzelliği, bu son­
suzluğu ilk defa duyumsayan
benim. Sanki benden önce yoktu
bu dünya, benden sonra da ol­
mayacak.
Van Folklorunda
Ölçülü Sözler
Yrd. Doç. Dr. Yılmaz. ONAY
"Ölçülü Söz" edebiyatımızda, atasözü, bilmece, fıkra,
deyim gibi ayn bir türün adı değildir. Genel olarak bütün
vezinli ve kafiyeli yazılar bu terimin kapsamına girerler.
Bu genel manasından ayrı olarak, duygu ve düşünceleri
kısa, özlü ve çarpıcı bir biçimde, nazmın özelliklerini kul­
lanarak ifade eden sözlere de "Ölçülü Söz" denilmektedir.
Bu ikinci manasında düşündüğümüz "Ölçülü Söz"ler,
gelişi güzel söylenmiş sözler değildir. Şiir yazar gibi ölçü­
lü söz yazılmaz. Bu sözler Türk insanın uzun tecrübeler­
den sonra duygu ve düşüncelerinin kısa ve özlü söylenmiş
biçimidir. Atasözleri, deyimler ve bilmeceler, bu özellikte­
ki ürünlerdir. O kadar ki, bunların bir bölümü yazılı kay­
naklara "Ölçülü Söz", "Meşhur Söz", "Manzum Atasö­
zü", "Kafiyeli Söz", adlarıyla geçmiştir.
Atasözü deyim ve bilmecelerin yanında vezinli ve kafi­
yeli olan başka sözler de vardır. Biçim olarak şiir özelliği
taşıyan bu örneklerin sahipleri zamanla unutulmuş ve bu
güzel sözler anonim edebiyetımıza dahil olmuştur.
Sahipleri belli olduğu halde, ya olduğu gibi, ya da çok az
değişikliklerle "Ölçülü Söz" gibi kullanılan örneklerde
vardır. Mesela Yunus Emre'nin;
"Mal sahibi, mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan"
Dörtlüğü Yunus Emre'ye ait olduğu bilinmeden halk arasın­
da kullanılmaktadır.
Ölçülü sözlerin en güzel örneklerini ticari mekanlar ve ta­
şıtlarda görüyoruz.
"İtimadı lutüf sanıp borca sarılma
Bir gün istenecek sonra darılma"
Sözüne, özellikle eski geleneğe devam ettiren ticaret hanele­
rin pek çoğunda rastlamak mümkündür.
Araçların içlerinde, ön ve arka taraflarında vazgeçilmez
aksesuar olarak kullanılan;
"Acele giden ecele gider."
"Geçme beni, geçerim seni."
"Nazar etme ne olur, çalış senin de olur."
Gibi sözler, "Ölçülü Söz"'lerin güzel örnekleridir.
Ölçülü sözler üzerinde ilk ilmi çalışmayı Nail TAN yap­
mıştır. Nail TAN, "Folklorumuzda Ölçülü Sözler" adlı ese­
rinde bu sözlerin özellikleri üzerinde durmakta, derlediği
681 ölçülü söz 10 başlık altında toplanmaktadır.
Aşağı "da Van'da kullanılan ölçülü sözlerden örnekler sun­
maya çalışacağız. Bunların sayısı muhakkak ki verdiğimiz
örneklerle sınırlı değildir. Başlangıç olarak kabul edilebile­
cek bu tesbitten sonra yapılacak çalışmalar, Van fokloru'nun
her sahada olduğu gibi, ölçülü sözler bakımından da çok
zengin olduğunu gösterecektir.
Bu sözler toplanırken öncelikle yazılı kaynaklara müracaat
edildi. İlk müracaat da Nail TAN'in eserine oldu. Eserdeki
681 sözden Van'da söylenenler alınır, bu arada kaynaklar ta­
ranarak Van'da kullanılan sözler tespit edildi. Sözlerin bü­
yük bir bölümü ise kaynak kişilerden derlendi. Kaynak kişi­
lerden derlenen bu sözler, hemen her Vanlının kullandığı
sözler olduğu için, kaynak kişi ayrıca vermeye gerek duyul­
madı.
KONUŞMA İLE İLGİLİ OLANLAR:
• Açma sırrını dostuna
Dostunun dostu vardır
O da söyler dostuna
• Ser verir, sır vermez
• Bil beni, bileyim seni
• Alan razı, satan razı, sana ne oluyor
Kör Niyazi?
• Doğru söylerim halk razı değil!
Eğri söylerim Hak razı değil!
• Gönül ne kahve ister ne kahvehane
Gönül sohbet ister kahve bahane
• Çevir gazlar yanmasın
Sözler hilaf olmasın
• Men diyerem demden deme
O diyi damdan dama
• Henek henek, sonu değenek
• Söyledin mi söz olur,
Söylemezsen köz olur.
• Sözün doğrusu saz
İşin doğrusu az
• Tatsız aşa tuz neylesin
Akılsız başa söz neylesin
• Geçmişe mazi, yenmişe kuzu derler.
EV VE AİLE HAYATI İLE İLGİLİ
OLANLAR
• Et giren eve dert girmez
• Ben umarım bacımdan
Bacım ölür acından
• Anaya belâya
Baciye aciye
Canoye maloye
• Bir evin tek kızını alma
Bir evin tek oğluna varma
• Kızını dövmeyen, dizini döver
• Gelin dermiş: Hem ağlarım, hem gi­
derim.
• Azıcık aşım, ağrısız başım.
• Kız evi naz evi
Oğlan evi tuz evi
• Avrat var ev yapar
Avrat var ev yıkar
• Anasına bak kızını al
Kenarına bak bezini al
• Ana gibi yar olmaz
Bağdat gibi diyar olmaz
Ağlarsa anam ağlar
Gerisi yalan ağlar
• Bizim gelin bizden kaçar
Başını örter g
açar
• Su'küçüğün sofra büyüğün
• Eriği say ye, elmayı soy ye, armudu
ha ye
• Yemedik aşından, kör olduk tütünün­
den
• Aç ne yemez, tok ne demez
TAŞITLARDA KULLANILAN
ÖLÇÜLÜ SÖZLER
• Geç geldi desinler
Geçmiş olsun demesinler
• Sollama beni, sollarım seni
• Hızlı yaşa genç öl
Cesedin yakışıklı olsun
• Nazar etme ne olur
Çalış seninde olur
• Geçme beni, geçerim seni
• Yorgun gözler hep seni özler
• Gördün gözünle
Nazar etme sözünle
• Acele etme,
Ecele gitme
• Beni yıllara değil yollara sor
• Kapılma rüzgarıma nezle olursun
• Yollardan korkmuyorum
Nazardan korkuyorum
• Aşık isen vur saza
Şoför isen bas gaza
• Düz geçme beni
Yokuşta yerim seni
• İki tekersin
Çok şekersin
• Yol şaşkına, Allah aşkına
• Geçme Pala'yı, bulursun belayı
• Düzlükte yavaş, rampada savaş
• Hatalı sollama
• Eve acı haber yollama
HAYATLA, İNSANLARLA İLGİLİ
OLANLAR
• Atın iyisi doru, yiğidin iyisi deli (olur).
• Atın gidişine, yiğidin yiyişine (bak).
• Başkasına verir talkımı
Kendi yutar salkımı
• Ne at kaç, ne al kaç
• Adamın başı büyük olacağına yaşı bü­
yük olsun
• Ölü gözünde yaş, fakir evinde aş (ol­
maz)
• Kork ondan, korkmaz Allah'tan
• Açı işletme (Çalıştırma), toku söylet­
me
• Adamın ağzına bakarlar
Atına ona göre nal çakarlar
• Ne sağ tekindir, ne de sol
Sen işini düzmeye koyul
• Ayıdan post, Urus'tan dost (olmaz)
• Ayağını sıcak tut, başını serin
Gerisini düşünme derin derin
• Kuyuyu en kaz, derin kaz, kendi bo­
yunca kaz
• (Avcı) kırk gün taban eti, bir gün av
eti (yer)
• Taş kesen, yaş kesen, baş kesen (if­
lah olmaz)
• Üç şeye oturma: Yaşa, başa, taşa
• Gün ola harman ola
Gör bakalım neler ola
• Yaş yetmiş, iş bitmiş
• Otuz oldun, topuz oldun
Kırk oldun, kırık oldun
Elli oldun, belli oldun
Atmış oldun, batmış oldun
Yetmiş oldun, bitmiş oldun
Seksen oldun, yeksan oldun
Doksan oldun, noksan oldun
Yüz oldun, düzoidun
• Delidir ne yapsa yeridir.
• Katranı kaynatsan da olmaz şeker
cinsini
cinsine çeker.
• Ecel geldi cihane
Baş ağrısı bahane
• Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
(Mal da yalan, mülk de yalan
Var birazda sen oyalan)
(Yunus Emre)
• Beşer, şaşar
• El eli yıkar, elde döner yüzü yıkar
• Dost başa, düşman ayağa (bakar)
• Nerde birlik, orda dirlik
Nerde çokluk, orda bokluk
• Ağacı kurt, insanı dert (öldürür)
• Adamın yere bakanından
Suyun durgun akanından (kork)
• Elden gelen öğün olmaz
Olsa da karın doymaz
• Saç sefadan, tırnak cefadan (uzar)
7
Bağa bak üzüm olsun
Üzüm yemeye yüzün olsun
At geriye, gelir beriye
Bize veren var olsun
Bizden alan kör olsun
Acı acıyı, su sancıyı (bastırır)
Gör ama, tanıma beni
Sor ama, arama beni
Mazlumun âhı, indirir Şahı,
TOPLUMSAL HAYATTAKİ VE İNSAN
DAVRANIŞLARIYLA VE DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI İLE İLGİLİ
OLANLAR
Bir gün vezir, kırk gün rezil
Sarı yağ ile yağlıyor
Kuyruk yağı ile dağlıyor
Seçti seçti, seçmeliğe düştü
Eli İşte gözü oynaşta
Eli işte gözü dervişte
Görmemişin bir oğlu olmuş
Çekmiş ç koparmış
Sen ağa,'ben ağa; inekleri kim sağa
Tahtadan maşa, ondan paşa (olmaz)
Ayarsızın, gün arsızın
Gönlü hoştur tumansızın
Dışı kalaylı, içi vayvaylı
1
Ekmek bulamıyor yemeye
Atla gidiyor s
ya
1
Ah felek, zalim felek
Kimine kavun yedirdin, kimine kelek
»Bildiği beş vakit namaz
Onu da günahlar bırakmaz
• Sen seni bil, sen seni
Sen seni bilmez isen
Patlatırlar enseni
> Rabbena, hep bana
»Fukaranın düşkünü
Beyaz giyer kış günü
> Yaz var, kış var, ne acele iş var?
• Salla başı, al maaşı
• Babamın adı Hıdır
Elimden gelen budur
• El mi yaman, bey mi yaman?
• Doluya koysam almıyor
Boşa koysam dolmuyor
• Bacak kadar boyu var,
Türlü türlü huyu var
• Eli kıran, baş kesen
»Al gülüm, ver gülüm
»Ne sihirdir ne keramet
El çabukluğu marifet
»Elden aldım ele verim
Kel kızımı kime verim
»Ayran içtik, ayrı düştük
Yoğurt dökülse yeri kalır
Ayran dökülse neyi kalır
Ayağıma yer idim
Gör basan neler idim
Çat başa, çarık ayağa
Çömlek yuvarlanmış
Duvağını bulmuş
Çömlekte et bitmiş
Çındır başını kaldırmış
Varsa pulun, herkes kulun
Yoksa pulun dardır yolun
İçki, kumar, sigara
Tez yol açar mezara
Parası peşin, kırmızı meşin
Paran çoksa kefil ol
İşin yoksa şahit ol
İtimatı lütuf sanıp borca sarılma
Bir gün istenecek sakın darılma
Çürük bazar, dostluğu bozar
ŞEHİRLERLE İLGİLİ OLANLAR
- Dünyada Van, Ahirette imân
Güzel değil, güzellere sultan
' Geçti Bor'un pazarı
Süreşşeğini Niğde'ye
' Ev yapacaksın tuğladan
Kız alacaksın Muğla'dan
' Karama'nın koyunu
Sonradan çıkar oyunu
• Erek Dağı'nın karı
Akar gider suları
ı Gölüm mavi, Kedim beyaz
Vanspor'um mavi beyaz
> Vanlıyım şanlıyım
Kılıcı kanlıyım
> Kedi damda
Göl Van'da
ı Gez Dünya'yı gör Konya'yı
Genellikle bizim, bazen de onların bizi taklit
etmeye çalıştığı, ancak hiçbir zaman onların çevikli­
ğine ulaşamadığımız kuşların çok ilginç bir dünyası
vardır. Ornitoloji (Kuş bilimi) gözüyle bakıldığında;
herşeyden önce insanlarla içice yaşayarak sesleri,
renkleri ve davranışlarıyla cezbettikleri gözlenir. Ay­
rıca aynı çevrenin bir elemanı olarak besin zincirinin
önemli bir halkasını da teşkil etmektedir.
Kuşları besin zinciri açısından ele almadan
önce besin zincirini biraz açıklamak gerekir. Besin
zincirinin en alt basamağında bitkiler ve en üst basa­
mağında da insan vardır. Bu canlılar arasında çeşitli
basamaklar mevcuttur. İnsan, bitkileri direkt yiyecek
olarak kullanabildiği gibi, önce hayvanların kullanıp
daha sonra o hayvanların insan hizmetine sunulma­
sıyla dolaylı şekilde de kullanılır. İnsanla bitki ara­
sında bir basamak teşkil eden hayvanlardan insanla
direkt olarak veya dolaylı olarak faydalanır. Kuşların
etinden, yumurtasından, tüyünden, direkt olarak fay­
dalanıyoruz. Kuşların dolaylı olarak insana olan hiz­
metlerinin bazılarını da şöyle sıralamak mümkündür.
Özellikle uzak alanlara göç eden kuşlar, besin
olarak aldıkları bitki tohumlarını çok daha uzak böl­
gelere sindiremeyerek bırakmakta ve bitki yayılma­
sına yardımcı olmaktadır.
Bir kısım kuşlar da bilakis bazı canlı türlerini
yiyerek onların belli bir dengede kalmasını sağlarlar
10
Yani bir alt basamaktaki canlı üzerinde predatör
olark görev yapar. Doğa dengesi için o canlının sayı­
sını olması gerektiği kadar sabit tutar Doğa dengesi
tıpkı bir terazinin iki kefesi gibidir. Ve bu kefelerin
aynı dengede olması gerekir. İşte doğa, kendi kural­
larıyla, kendi elemanlarıyla bu dengeyi sağlamaktarır. Bunlara dışarıdan bir müdahale bu dengeyi bo­
zar. O halde kuşların doğa dengesini kurmada önem­
li bir fonksiyonu vardır.
Bir an için kuşsuz bir dünya düşünün ve kuş­
ların bir müddet için grev yaptıklarını, tabiattaki fa­
aliyetlerini durdurduklarını düşünün. Acaba ne olur­
du?
Her şeyden önce sinek, sivrisinek populasyonlan yanında böcek, fare ve yılanların sayıları aşırı
şekilde artacaktır. Martı ve kırlangıçların sinek ve
sivrisinekleri yememesiyle bir çok ölümcül hastalık
ortaya çıkacaktır. Zehirli yılanlar ve fareler hem be­
sinlerimize, hem de bize bir çok zararlar verecektir.
Çekirge yiyen kuşların olmayışıyla dünyanın her ta­
rafına çekirge sürüleri yayılıp bütün tanm ürünleri­
mizi daha tarladayken tüketeceklerdir. Dolayısıyla
büyük bir açlık krizi tüm dünyayı saracaktır.
Ve daha saymadığımız tahmin bile edemeye­
ceğimiz bir sürü olumsuzluklar. İnsanın böyle bir
çevrede yaşaması mümkün değildir. Bu, insanın so­
nu olurdu. Sadece kuşlar değil doğadaki bütün canlı-
lar tıpkı bir zincirin halkaları gibi bir araya
gelerek bizim için yaşama ortamını meyda­
na getirirler. İşte bunların aşın tahribi bu
halkaların zamanla aşınması ve en sonunda
kopmasıyla son bulur.
Maalesef insanlar durmadan kuşları
ve diğer canlıları yok etmeye çalışıp doğa­
nın dengesini bozmaktadırlar. Böyle bir
manzara karşısında, acaba insanlar bilerek
kendi sonlarını mı hazırlıyorlar sorusu akla
geliyor. Nihayet bir çok yerde çekirge sürü­
lerinin tarlaları talan edip insanları açlığa
mahkum etmesi, farelerin çoğalıp irilesip
evlere ve yiyeceklere saldırması, bir çok
canlı türü yok olmayla karşı karşıdayken
bir kısmının da aşın artış göstermesi bu an­
lattıklarımıza kanıttır.
Dünyada dokuz bin, Avrupa da beş
yüz ve son çalışmalara göre ülkemizde de
dört yüz yirmi altı kuş türünün bulunduğu
tespit edilmiştir. Bütün Avrupa ile karşılaş­
tırıldığında birçok doğa güzelliği gibi kuş­
lar açısından da ne kadar zengin bir ülke ol­
duğumuz anlaşılır. Bu zenginüği kuş cen­
netlerinde bir anda görmek mümkündür.
Ancak Van Gölü Havzası gibi büyük bir
alanda hepsini birden görmek olanaksızdır.
Çünkü bu tip alanlarda çeşitli kuşların ter­
cih ettiği birbirine yakın veya uzak bir çok
habitatlar (yaşama ortamı) mevcuttur.
Ülkemizde henüz Ornitolojik atlas
tamamlanmamıştır. Doğu Anadolu Bölgesi'nin birçok yerinde olduğu gibi bu havza­
da da ayrıntılı bir Ornitolojik çalışma yapıl­
mamıştır. Bundan dolayı bu havzada yaşa­
yan kuş türlerinin sayısını kesin olarak söy­
lemek mümkün değildir. Ancak son beş yıl­
da yaptığımız çalışmalar sonucunda Van
Gölü Havzası'nda yaklaşık iki yüz elli kuş
türünün bulunabileceği tahmini yürütüyo­
ruz. Bu konudaki çalışmalarımız devam
ederken Karasu (Mermit) Deltası'nda sek­
sen kuş türünün bulunduğu tespit edilmiştir.
Bu kuşlar mevsime bağlı olarak yerli, tran­
sit göçer, göçmen, kış ziyaretçisi gibi satülere sahiptirler.
Dünyanın birçok yerinde canlıların
habitatlan bozulmaktadır. Habitatları bozu­
lan canlılar ya başka uygun alanlara gider
veya ortadan kalkar. O halde canlıları avla­
mak kadar, onların yaşam ortamlarını boz­
mak da onların yok olmasına sebeptir.
Bütün dünyada yapılan araştırmalar
sonucunda yeryüzünde sayısı çok azalan
canlılar için kırmızı listeler hazırlanır. Bu
listelerin amacı insanları bu canlıların yok
olma tehlikesine karşı uyarmak ve o canlı­
ların yeniden eski durumlarına getirilmesi
için gerekli çabanın gösterilmesini sağla­
maktır. İşte Van Gölü ve civarının diğer bir­
çok alana kıyasla daha az tahrip edilmiş ol­
ması ve özellikle İran-Hazar Gölü yönün­
deki göç yolunun üzerinde bulunmasından
imm**
Akleylek
dolayı kırmızı üstelerin buşında yer alan
bir çok kuş türü bu alanda bulunmakta­
dır.
Van Golü'nü Besleyen
Önemli Akarsular
Van Gölü'ne dökülen küçük dere­
ler yanında önemli dokuz akarsu mev­
cuttur. Bu akarsular gölle buluştukları
yerlerde yaklaşık 10 km2'lik delta alanla­
rı oluşturmuşlardır. Bu delta alanları
özellikle su kuşları açısından çok cezbedicidir. Bunların dışındaki küçük gol ve
göletler de önemli kuş potansiyeline sa­
hiptirler. Bölgede yüksek dağların ve
step alanlarının çokluğu kara kuşları ve
özellikle yırtıcı kuşlar için oldukça
önemli bir habitattır.
Van Gölü Havzası'nda koruma ya­
pabilmek alanın büyük olmasından dola­
yı çok zor ve masraflıdır. Oysa ki bu ala­
nın hepsini korumak yerine kuşların yo­
ğun olarak bulundukları yerleri korumak
daha az çaba gerektirir. Bunun için de
önemli delta kesimlerini ve önemli görü­
len bir kaç sulak alan koruma altına alı­
nıp, bir kaç yılda bu alanlar birer küçük
kuş cenneti haline getirilebilir. Bu koru­
manın etkin bir koruma olması şarttır.
Canlının hem kendisi hem de yaşama or-
tamına yönelik bir koruma olmalıdır. Bu alanlarda
av, saz kesimi, hayvan otlatma, anız yakma ve özel­
likle kuluçka sezonunda insan giriş çıkışı kesinlikle
önlenmelidir.
Dünya literatürlerinde önemli sulak alanlar
arasında yer alan Van Gölü ve Erçek Gölü gibi doğa
hazinelerimizin farkına varıp bunlardan maksimum
derecede faydalanmak hepimizin yararına olacaktır.
Ancak bunu yaparken bu faydanın uzun ömürlü ola­
bilmesini gözetmek durumundayız. Bunun için de
canlıları ve yaşama ortamlarını gözetmek zorun­
dayız.
Van Gölü ve çevresinin kuş cenneti haline
getirilmesi ve insanlarımızın çevreye duyarlı birer
çevreci olmaları en içten dileğimizdir.
'Yüzüncü Yıl Üniversitesi Çevre Sorunları
Araştırma ve Uygulama Merkezi
Kaya Kartalı
yer almış, XI. yüzyıldan itibaren Hoşap ve çevresini yönetmeye de­
Türklerin hakimiyetine girmiştir.
vam etmişlerdir. Özellikle ŞerefSelçuklularla başlayan Türk name'nin verdiği bilgilere dayana­
hakimiyeti, İlhanlılar döneminde rak, bunlar hakkında etraflı bilgi
devam etmiş ve bu dönemde Vila­ edinmek mümkün olmaktadır. Os­
yet-i Ermen olarak adlandırılan manlı Safevi mücadelelerinde Os­
Van eyaletinin bir şehridir. Daha manlı'dan yana tavır koyup, basan
sonra Karakoyunlar hükümdarı göstermeleri neticesinde kendileri­
Kara Yusuf tarafından Mahmudi- ne bir takım imtiyazlar verilmiştir.
ler olarak adalandmlan aşiret Ho- Hoşap'ta günümüze kadar büyük
şap'a yerleşmiştir. Burada Mah- ölçüde sağlam kalmış kalede yaşa­
mudiler, kendi adlarıyla anılan bir yan bu beyler varlıklarını 1839
Tanzimat Fermanı'nın ilanına dek
beylik kurmuşlardır.
Mahmudi Beyleri Karako- sürdürmüşlerdir. Osmanlı'nın yeni
yunlu Devleti'nin yıkılmasından idari teşkilatlanmasının sonrasında
sonra, Akkoyunlu, Safevi ve en Hoşap, önce Mahmudi, daha sonra
son Osmanlı idaresine girerek var­ da Ma'muret'il Hamid kazasının
lıklarını korumuşlardır. Bölgede merkezi durumuna gelmiştir.
Osmanlı Devleti zamanında bu
Cumhuriyet Türkiye'sinde
beylere irsi ocaklık olarak yeni bir 1925 yılında kaza. 1927 yılında
statü kazandırılmıştır. Bu dönem­ nahiye. 1954 yılından itibaren ise
de "Mahmudi Hükümeti" olarak Gürpınar ilçesine bağlı "Güzelsu"
ismiyle nahiye merkezi olmuştur.
Bugün idari yapılanmasını gerçek­
leştirememiş ve köy olarak kal­
mıştır.
Hoşap'in adını daha çok ka­
lesi gündemde tutmaktadır. Kale
dışında medrese, türbe, köprü ve
han gibi çeşitli işlevlerdeki mima­
ri eserleri de üzerinde barındır­
maktadır.
Kale
Van-Hakkari karayolunun
kuzeyinde, Hoşap suyunun kuzey­
doğusunda kurulmuş olan kale,
daha çok "Hoşap Kalesi" adıyla
anılmakla birlikte Kale-i Mahmu­
di, Mahmudi Kalesi ve Narin Kale
olarak da adlandırılmaktadır.
Urartu döneminde askeri bir
tesis olarak inşa edilen kale, Os-
manii Devleti'ne tabi Mahmudi
Beyleri tarafından yaptırılan şekli­
yle günümüze ulaşmıştır. İçkale gi­
riş kapısı üzerindeki inşa kitabesin­
den kalenin Mahmudi Süleyman
Bey tarafından 1052 (1643) tari­
hinde yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
Aslında bu tarihten önce kalenin
mevcut olduğunu Matrakçı Nashun'un 1548-49 Kanuni Sultan
Süleyman'ın II. İran seferinden dö­
nüşündeki güzergah üzerinde Kalei Mahmudi olarak adından söz et­
mesi göstermektedir. Evliya Çelebi
de Seyahatnamesinde 1650 sene­
sinde uğradığı Hoşap Kalesi'nden
bahsetmektedir. XIX. yüzyıl ortala­
rında terkedilen kale günümüzde
ören yeri olarak ziyaret edilmekte­
dir.
Genel olarak kale suyun ke­
narında yükselen sarp ve dik bir
kaya kütlesi üzerine kurulmuş iç
kale ile bunun kuzeyinde üç yön­
den surlarla çevrili dış kaleden
meydana gelmiştir.
Dış kale kavisli bir şekilde
doğu, kuzey ve batı yönde tama­
men yıkılmış durumdadır. Doğuda
ve kuzeyde izlenebilmekte olan
surlar, batı yönde tamamen yıkıl­
mış durumdadır. Evliya Çelebi dış
kale için "Burası aşağı dere içeri­
sindedir. Etrafı havaleli olup batı
tarafı Hoşap nehridir. Alçak duvar­
lı kırk kuleli iki kapılı ve hendeksiiz­
dir. Bin adım çevre uzunluğunda­
dır, içinde sekiz yüz kadar ev, bir
han, bir hamam ve birkaç dükkan
vardır. Başka bina yoktur", de­
mektedir. Bugün içerisinde bir ca­
mi kalıntısı ile 30-40 kadar köy evi
mevcuttur.
Surduvarları üzerinde üç
burç günümüze ulaşmıştır. Doğu
ve batı taraftaki kapıların durumla­
rı belirlenememiştir. Ayrıca dışta,
kuzeydoğu köşeye bir gözetleme
kulesi yerleştirilmiştir.
•»
C a m i , dış kalenin güneydo­
ğu kesiminde bulunmaktadır. Kuzey-güney istikametinde dikdört­
gen planlı olup, doğu-batı doğrul­
tusunda dikdörtgene yakın planı
batıya doğru daralmaktadır. Kuzey,
doğu ve batı yönlerden burçlarla
tahkim edilmiş kale beden duvarla­
rı iç kaleyi çevrelemektedir. Ayrıca
doğu kesiminde ikinci takviye du­
varı kalenin tahkimatını güçlendir­
mektedir.
îç kalenin giriş kapısının yer
aldığı burcun batı yüzü taç kapı
formunda düzenlenmiştir. Cephe­
nin tamamı sivri kemerle kuşatıl­
mış olup altta asıl kapı açıklığı ile,
bunun üzerinde üç dilimli kemer şeklinde bir sil­
meyle çerçevelenmiş kitabe ve ortadaki armudi askı
motifine ilerleyen iki aslan kabartmasından oluş­
maktadır. Kapı açıklığını orjinal som demirkapı ka­
natları örtmektedir. Bu kapı kanatlan için Evliya
Çelebi, " Osmanlı ülkesinde kale kapıları hep ağaç
üzerine demir kaplı kapılardır ki, ateş etsen ağacı
yanar, demirler dökülür. Ama bu Hoşap kalesi kapı­
sının her kanadı üç yüz kantar Nahcivan demir­
indendir. Hiç ağaç kısmı yoktur," demektedir.
Kapıdan, üç bölümlü giriş holüne, buradan da
kayaya oyulmuş genişçe basamaklarla kaleye çıkıl­
maktadır. Bu çıkış yolundan sonra doğuya ve batıya
doğru yol, kale beden duvarlan boyunca devam et­
mektedir.
Giriş burcu dışında kalenin tahkimatını arttı­
ran 7 tane daha burç ve kule bulunmaktadır.
Kalenin güney kesiminde "Mahmudi Sara­
yı" yapıları sıralanmaktadır. En üst kesimde, yani
güney doğuda seyir köşkü yer almaktadır. Bu bina
doğu-batı istikametinde uzanan on iki kenarlı bir
plana sahip olup, üç katlıdır. Batı kesiminde bir
seyir odası, içerisinde hamamı ve güney cepheyi
hareketlendiren iki kulesi mevcuttur. Kulelerden
doğudaki güvercinlik, diğeri hamamın bacası
durumundadır.
Bunun hemen kuzeyinde bir fırın yer almak­
tadır. Batı tarafına doğru ise harem uzanmaktadır.
Harem, batı ve kuzeyden yüksek duvarlar üzerinde
iki bölümlüdür. Birinci bölümün oda ve bölüntüleri
yıkılmış; iki katlı olduğu anlaşılan ikinci bölüm ise
ortada bir hol ve bunun iki yanında ikişer odadan
müteşekkildir. Odaların pencereleri ve dolap nişleri
dikkat çekicidir.
Üçüncü ve en alt bölümde kalenin beden
duvarlarını takip ederek ulaşılan selamlık yer almak­
tadır. Burada aynca tek kubbeli küçük bir mescit
bulunmaktadır. Mescidin üst örtüsü tamamen yıkıl­
mış vaziyettedir. Selamlık, iki bölümden oluşmakta;
bunlardan biri salon, diğeri de bir odadan meydana
gelmektedir. Her ikisi de iki katlı bir düzenleme
göstermektedir.
Bunun dışında iç kalede iki bölümlü zindan,
su ihtiyacı için sarnıç bulunmaktadır. Sağlam beden
duvarları ve burçları dışında, içerisinde Bey'e ait
yapı kalıntıları ile kaenin önemi artmaktadır. Ayrıca
güney taraftan bakanlara, "kayalıklara kondurul­
muş kartal yuvası" izlenimi uyandırmakta; hayran­
lıkla kendini seyrettirmektedir.
"Van Müzesi" içenden görünüm.
*Ersin KAVAKLI
Bilindiği gibi Van, Deniz seviyesinden 1730
metre yükseklikte ve tarihe damgasını vuran uygarlık­
ların hüküm sürdüğü çok önemli kültür ve turizm
merkezlerinden birisidir. Burası Yakın Doğu'nun en
güçlü devletlerinden biri olan Urartulann başkentidir.
Urartu uygarlığının ciddi bir biçimde araştırıl­
masına 30-35 yıl gibi kısa bir süre önce başlanması,
yabancı ve yerli ziyaretçilerin Van ve çevresine olan
ilgilerini yoğun bir biçimde arttırmıştır. Öyle ki bölge­
miz özellikle yabancı ziyaretçilerin Urartularla ilgili
meraklarını gidermek açısından vazgeçemedikleri böl­
ge olarak önemini korumaya devam etmektedir.
Turizm açısından son derece önemli olan bu yö­
remizde elbette ki geçmişi aydınlatabilmek için yetkili
ve ehil yerli-yabancı araştırmacıların başkanlığında ar­
keolojik kazı çalışmalarının yapılması gerekiyordu.
Nitekim öyle oldu. Önce yabancı bilim adamları araş­
tırma ve kazı çalışmalarını başlattılar. İlk bilimsel kazı
1879-1880 yıllarında İngilizler, 1898-1899 yıllarında
da Almanlar ve işgal sırasında Ruslar tarafından ger­
çekleştirildi. Toprakkale'de arka arkaya ikişer mevsim
süren bu çalışmalardan daha sonra 1937 yılında Ame­
rikalı Edvvard Bovven Reilly tarafından 400x500 km.
lik bölge içinde önemli bir tabakalanma veren Tilkitepe'de arkeolojik kazı çalışmalarına devam edildi. İki
22
yıl sonra yani 1939 yılında bu kez Amerikalı Kirsopp
ve Silva Lake tarafından aynı yerde 3 ay süren ancak
bilim dünyasına sonucundan bilgi verilmeyen bir kazı
çalışması daha gerçekleştirildi.
Yabancı bilim adamlarının yoğun çalışmaların­
dan sonra Ülkemizin yetiştirdiği değerli bilim adamla­
rından birkaçı olan Prof. Dr. Afif ERZEN, Prof. Dr.
Emin BİLGİÇ, Prof. Dr. Yusuf BAYSAL ve Prof.
Dr.Baki OGÜN Türk Arkeolojisi ve Eskiçağ Tarihi
üzerinde hafriyat ve araştırmalar yapmak üzere sahne­
ye çıkmışlardır. Bu ekip yörede ilk bilimsel sondaj ve
araştırma çalışmalarına 1959 yılında Toprakkale ve
çevresinde başlamıştır. Vaktiyle bu çalışmaları gerçek­
leştiren ekipte başarılı öğrenciler konumunda olan
Prof. Dr. Taner TARHAN, Prof. Dr. Veli SEVİN,
Prof. Dr. Altan ÇİLİNGİROĞLU, Prof. Dr. Oktay
BELLİ, Prof. Dr. Abdüsselam ULUÇAM yoğun bir
biçimde arkeolojik kazı ve restorasyon çalışmalarına
başladılar.
Bugün yabancı bilim adamları dahil bilimsel
açıdan hiçbir kişi ve kuruluşun yardımı olmadan Kül­
tür Bakanlığının izin ve desteğiyle çok başarılı arke­
olojik kazı ve restorasyon çalışmalarını gerçekleştiren
bu hocalarımız, yabancılar tarafından ısrar ve inatla
konferans, sempozyum gibi ciddi bahaneler öne sürü­
lerek ülkelerine davet edilmektedirler.
Prof. Dr. Taner TARHAN Van kalesinde, Prof.
Dr. Oktay BELLİ Aşağı ve Yukarı Anzaf Kalelerinde,
Prof. Dr. Altan ÇİLİNGİROĞLU Ayanıs kalesinde
müstakil, Müzemiz Müdürlüğü Başkanlığında Prof.
Dr. Abdüsselam ULUÇAM Eski Van Şehrindeki Hüsrevpaşa Külliyesinde, Prof. Dr. Veli SEVİN Karagündüz Köyündeki nekropol ile Tuşba nekropolünde,
Prof. Dr. Oktay BELLİ Bakraçlı Köyü eteklerindeki
Yoncatepe Kalesinde ve yine Prof. Dr. Veli SEVİN
Hakkari Nekropolünde, kazı çalışmalarını değişik ta­
rihlerde başlatmışlardır. Bu bilimsel çalışmaların bü­
yük bir bölümü hala devam etmektedir.
23
Erken Roma Dönemi
(Van Müzesi)
"Fayans Kolye" 8-6. yy., Urartu. (Van Müzesi)
Milli Eğitim Mü­ tiyle depo hüviyetinde devreye so­
Yukarıda ifade edildiği gibi dürü olarak görev yapan ve adının kuldu. Daha sonra depodaki eserle­
yoğun çalışmalara sahne olan böl­ Mustafa NOYAN olduğu bilinen içi rin sayısı çoğalınca 1945 yılında
gemiz, tarihi eser açısından son de­ taıihi eser sevgisiyle dolu ileri gö­ memurluk ve 1972 yılında da bu­
rece zengin bir hazineye sahiptir. rüşlü şahsın gayretleriyle Van ve günkü binasında müdürlük olarak
İşte böyle bir hazinenin içinde bu­ çevresinde sadece yüzeyde bulunan faaliyetlerini sürdüren müzemizde
lunan ve Urartulann başkenti olan koç, koyun şeklindeki Akkoyunlu gerek arkeolojik kazılar sonucu or­
ilimizde elbetteki dünyanın en bü­ ve Karakoyunlulara ait mezar taşla­ taya çıkarılan ve gerekse vatandaş­
yük, en muhteşem ve en mükem­ rı ile Urartulara ait çivi yazılı zafer lardan satm alınan küçük eserlerin
mel Urartu müzesinin devreye so­ stellerinin dikkatli bir şekilde teker sayısı yaklaşık 40.000 e ulaşmıştır.
kulması zarureti vardı. Nitekim ilk teker toplanarak kerpiç bir yapı içe­
isterseniz, yer yokluğu nede­
müze fikri 1932 yılında ilimizde risinde muhafazaya alınmak sure- niyle ancak 1000 adet eserin sergi­
lenebildiği binası küçük önemi son
"Kral Asaları" Tunç, M.Ö. 8-9. yy. (Van Müzesi)
derece büyük olan Van müzesinde
kısa bir gezinti yapalım.
Müzemiz, 435.85m2 bina ve
2
419.63 m de bahçe olmak üzere
toplam 855.45 m2 lik bir arazi üze­
rine kurulmuştur. Sağ bahçede Ak­
koyunlu ve Karakoyunlulara ait
koç - koyun şeklindeki mezar taşla­
rı ile Selçuklulara ait mezar taşlan
bulunmaktadır. Sol bahçede ise
Urartu dönemine ait çivi yazılı za­
fer stelleri ile Urartu Tannsı Teşeba'ya ait bir kabartma mevcuttur.
Bina içerisindeki zemin katta Arke­
oloji 1. katta ise Etnografya salonu
bulunmaktadır. Arkeoloji salonun­
daki eserlerin büyük bir bölümü
Urartulara aittir. Urartulann çok
önemli özelliklerinden biri olan
maden (Altın-Bronz) işlemeciliği-
nin en güzel örnekle­
ri, Urartu kırmızısı
adı verilen renkte ya­
pılan seramik kaplar,
akik ağırlıklı kıymet­
li taşlardan oluşan
kolyeler ve iç avluda
da Urartu çivi yazısı
ile yazılmış depo ki­
tabeleri bu salonda
sergilenmektedir.
Ayrıca Neolotik dö­
nemden başlayıp be­
lirli tarihlere kadar
uzanan
dönemlere
ait kaya resimleri ile
obsidiyenden ve ke­
mikten yapılan kesi­
ci ve delici aletler de
bu salonda teşhir edilmektedir. 1. Kattaki Etnografya
Salonunda ise çok yakın geçmişte ve halen bu yörede
yaşayan insanlara ait El Yazması Kuran-ı Kerim, gü­
müş süs eşyaları. Dünyanın en kıymetli Van-Hakkari
yöresi kilimleri ve Ermeniler tarafından katledilen şe­
hitlerimizin zati eşyaları ile iskeletlerin bulunduğu kat­
liam seksiyonu mevcuttur..
Müzemizin bugünkü durumuna gelmesi için elbetteki yukarıda belirtilen kişi ve kuruluşların son de­
rece önemli ve büyük katkıları olmuştur. An­
cak bugün hayatta olmayan Emekli
öğretmen Mevlüt OKAYER'in ki­
şisel çabalarını da belirtmeden
geçmemek gerekir. Doğunun
Evliya Çelebisi olarak bilinen
rahmetli hocamız yörede ya­
pılan tüm yüzey araştırma­
larına bilfiil katılarak kü­
çümsenmeyecek katkılar­
da bulunmuştur. Kendisi­
ni rahmetle anıyoruz.
Müzemiz dünya­
nın en büyük en muh­
teşem Urartu Müzesi ol­
masına rağmen yukarıda
da ifade edildiği gibi sade­
ce 1000 eser sergilenebilmiştir. Geriye kalan yaklaşık
39.000 eser depolarda muhafaza
edilmeye çalışılmaktadır. Oysa
mevcut eserlerin enaz 20.000 ade­
dini sergileyebilmemiz ve ziyaretçi­
lerin istifadelerine sunabilme­
miz için Müze Müdürlük
Binasının hemen kuzey
bitişiğindeki Kültür
Bakanlığımıza tah­
sisli 3290 m*' lik
arazide "Ek Mü­
ze Binası" inşa
edilmesi
ge­
rekmektedir. Bu­
nunla ilgili çalış­
malar sonuçlanma
aşamasındadır.
Müzemiz tu­
rizm açısından son
derece önemli bir
konuma
sahiptir.
Şanına yakışır bir
düzenleme ile layık
olduğu konuma ge­
tirilmesi gerekmek­
tedir. Nitekim aynı
düşünce ile hareket
eden ve geçmişte
ilimizde Vali olarak
görev yapan Sayın
Adnan DAREN­
DELİLER
şehir
parkı
içerisinde
mevcut İl Özel İda­
re Müdürlüğüne ait
araziden Ticaret Odası önünden geçen yola paralel 7
metre eninde bir arazi vererek müze girişinin Cumhu­
riyet Caddesinden 15 metrelik bir bantla sağlanacağını
emretmiş ancak görev süresi sona erdiği için bu düşün­
ce uygulamaya sokulamamıştı. Oysa ek müze binası
ile birlikte bu planın devreye sokulması mutlaka ge­
rekli görülmelidir.
*Van Müze Müdürü
Hele gardaş,
Hele gardaş gel.
Hele bi gel bağ.
Dön bağ Van'ıma
Hele dön bi bağ gardaş ne görisen
Susma sele....
Balan bağdan düştüm susma sele....
Mennen gonuş susmağ çaremi?
Çıktığımızda gala başına, van'ım zümrüt gali gibi serilmezmiydi garşımıza.
Nerde hani nerde o uçsuz bucağsız bağlanmız gardaş
nerede?
Viran olmadılarmı ğarabağa dönmedilermi,
Möhreduvarlanmızı yığıp, yerle bir etmedilermi?
Bir bir bağlanmızı kesip, yerine betondan çoğ gatlı
evler dikmedilermi?
Heder etme bu güzellikleri
Diyen mi var gardaş, diyenmi var?
Nerde gardaş?
Nerde menim o havlili kerpiç evim.
Nerde?
O tüten bığnm, yağmur yağanda ağan şınltüı şuratanım nerede?
Nerede o gıcırdıyan gapım, zırzam, gara suvağlı ba­
danalı tek pencereli odam. Nerede?
Nerde duvara asılı duran gaz lambam, damda asılı
fenerim.
Hele gışın üşüdüğümüzde etrafına doluştuğumuz sac
odun sobam, mangalım, maşam nerede?
Yaz geceleri oturup yaslandığım, çayımı yudumlayıp, yıldızlan seyre daldığım, hayaller kurduğum şipanam nerede?
Nerede gardaş nerede?
Sabahlan havlida gayniyan semavanm, sele'de lava­
şım, otli peynirim nerede?
Nerede havlidaki yadigar divanım, seküm, lop min­
derim nerede?
%JP—
Deniz ARAL BERNHARD
Evet onlar haklıydı. [Annem-habam ve tüm ben herşeyi
bilirimciler). Gitmemeliydik.(Doğu'ya). Ama gillik(Eşim
Andy ve ben).
Mevsimlerden yaz, aylardan Temmuz, yıllardan
1998'di. Bizden beklenen tüm normal insanlar gibi Ege ve Ak­
deniz'in kızgın kumlarında kavrulmamız ve yanıklarımızı tuzlu
sularla dağlamamızdı. Ancak bizim çok daha serin bir planımız
vardı. Doğrusu tam bir plan bile sayılmazdı. Bildiğimiz tek şey
uçakla Van'a gidip on gün kadar sonra yine uçakla Erzu­
rum'dan İstanbul'a dönecek olmamızdı. Van-Erzurum arasını
hayalgücümüzün ve kaderimizin eline bırakacaktık.
Bu yolculuğun benim için bir önemli özelliği hiç gör­
mediğim topraklara duyduğum tarifi zor hasretin bitişi demek
olmasıydı. Geziyi İsviçreli olan eşimle birlikte yapacak olma­
mız da ayrı bir mutluluktu. Zira görevlerimiz nedeniyle ayrı
yaşamak zorunda kalmadan önce. benim İsviçre'de kaldığım
iki yıl süresince, toplam yüzölçümü Doguanadolu bölgesi ka­
dar bile olmayan o mini ülkeyi pek çok kere. sadece 4-5 saat
içinde, bir baştan bir başa geçmiştik. Şimdi sıra benim ülkemdeydi. Biraz geç de olsa o gün gelmişti.
Van'da dopdolu iki gün geçirdikten sonra Doğubayazıt'ı hedefe yerleştirip yattık.
Nasıl uyandım bilmiyorum ancak saat üç civarıydı.
Odanın ve banyonun ışığı yanıyordu. Andy kollarını karnının
üzerinde birleştirmiş iki büklüm yatıyordu. Karnında korkunç
kramplar olduğunu söyledi. Sancılar 5-10 dakikada bir tekrarlı-
30
yor acısı yüzünden okunuyordu.
Aklımıza ilk gelen gıda zehirlenmesi oldu. zira akşam
yemeğinde tavuk yemişti, bense çöp şiş. Suçlu bulunmuştu:
Hem ölmüş hem de pişmiş olduğu halde hala zarar verebilen
Chicken Shis kodadlı biriydi bu. Tecrübeli seyyahlar olarak,
valizimizde James Bond'a taş çıkaracak alet ve ilaç bulundur­
mamıza karşın gıda zehirlenmesi bizi fena halde aşan bir ko­
nuydu. Neyseki derdimizin dermanı hiç de uzakta değildi, çün­
kü otelimiz Van Devlet Hastanesi"nin lam karşısındaydı. Hani
derler ya. iyileşecek hastanın doktor ayağına gelirmiş, işte öyle
başladı bizim serüvenimiz.
Acildeki nöbetçi hekim hemen ilk muayenenin ardın­
dan, bizim gıda zehirlenmesi teorimize kulak asmaksızın 'akut
apandisite benziyor...hemen ameliyat olması gerekebilir' gibi
bir şeyler söyledi. Doğal olarak, biz bu fikre direndik. Yani 26
yıllık apandisitin patlamak için 4000 km. aşarak Zürih'ten
Van'a gelmeyi beklemiş olabileceği kolay inanılası bir durum
değildi.
Ancak rahatsızlığın başlamasının üzerinden bir saat ka­
dar geçmiş olmasına rağmen, gıda zehirlenmesinin önemli
ipuçları olan istifra vc/veya ishal halleri halen söz konusu de­
ğildi. Testleri takip eden ikinci muayenenin ardından teşhis,
kesin olmamakla birlikte, yine aynıydı.
İlk anda yapılabilecek tüm kontroller yapılmıştı. Andy
koluna serum takılmış olarak müşahade odasına alında.
Kramplar geçmiş gibi gözüküyordu. Ben bir sandalye bularak
nöbete oturmadan önce. he­
men arkamızdan yetişen ve
bizi bir an bile yalnız bırak­
mayan Büyük Urarlu Oteli
görevlilerinden Hayati ve
Şükrü Bey'leri geri dönmele­
ri konusunda ikna etmeyi ba­
şardım, zira sabahın olmasını
ve testlerin tekrarlanarak du­
rumun kesinlik kazanmasını
beklemekten başka yapacak
birşey yoktu.
Kramplar kısa bir sü­
re sonra geri döndü. Orada
öylece oturup sabahı bekle­
mek, ki bu aşağı yukarı dört
saat daha demekti, korkutucu
gelmeye başladı. Hemşireye
koşup daha teşekküllü bir
hastanenin olup olmadığını
sordum. 'Üniversite hastane­
si var' cümlesi yeterliydi.
Ambulansa binmek
için dışarı çıktığımızda gü­
nün ışıdığını görmek -saat
henüz 4:30 olmasına rağmen(!)- gecenin ve bilinmez­
liğin verdiği ürpertileri biraz
hafifletti.
O sabah Van Yüzün­
cü Yıl Üniversite Hastane­
si'ne
girerken
aklımda
"I2'dcki Doğubayazıt mini­
büsüne yetişiriz belki"' ümidi
vardı.
Testler, muayeneler
ve yeni nöbetçi doktorun bir
öncekini destekleyen kanısına
karşın bizim ısrarlı direnişimiz.
Sanırım saat 6-7 arası biraz
kestirebildik. Kramplar geçmiş
keyfimiz yerine gelmeye başla­
mıştı. Kabus bitmişti.
Sabah mesainin başlama­
sıyla müşahade odamızda bizi
ilk ziyaret eden Doktor Ersin
Özgören oldu. Test sonuçlarını
hızla gözden geçirdi ve sağ alt
karın bölgesinin - arlık benim
bile öğrendiğim, elle bastırıp
bırakılma yöntemiyle - muaye­
nesini yaptı. (Burada önemli
olan hastanın en çok hangi aşa­
mada sancı duyduğudur. Eğer
bastırılıp bırakıldıktan sonra,
karın geriye doğru esnerken
ciddi bir sancı varsa kesin
apandisit demek. Tabii siz yine
de benim bu dediklerime gü­
venmeyin ve derhal bir doktora
görünün.)
Ve sonuç.
Kesin sonuç.
O hiç inanmak istemedi­
ğimiz. Dr. Ersin'in ifadesiyle
"tipik bir akut batın tablosu'"
ile karşı karşıyaydık. Yani be­
lirsiz, ancak hiç de uzun olma­
yan, bir süre sonra patlaması
kesin bir bomba: apandisit. Ya­
ni, derhal ameliyat.
Aynı hükmü bir kaç saat
31
Hara
önce Devlet Hastanesi'nde ilk duyduğumusda, Andy "Eğer ameliyat
olmam gerekiyorsa bu İsviçre'de
olacak," buyurmuş hatta özel bir ilk
yardım helikopteriyle ülkesine götü­
rülebileceğinden dem vurmuş, ben
de hafif bir alınganlıkla "Sen de bi­
liyorsun ki İstanbul'da çok iyi has­
taneler var," cevabını vermiştim.
Son bir çırpınışla ve cevabın
'evet' olmasını dileyerek: "ll:45'de
İstanbul'a bir uçak var, sizce yolcu­
luk yapabilir mi?" diye sordum.
Sözkonusu değildi. Zira bu apandi­
sit bir kez tuttumuydu sağı solu belli
olmaz bir anda dağıhverirdi. karın
boşluğuna. Risk büyüktü.
Yarım saat kadar sonra bir
bölük doktor geldi ziyaretimize,
sonra da bir bölük hemşire. Buna
hastane jargonunda viziteye çıkmak
deniyor, sanırım. Doktorlar kendi
aralarında doktorca dilinde konuşup
gittiler. Konuşmaları bize tercüme
eden yine Dr. Ersin oldu. Değişen
bir şey yoktu, sadece bir kez daha
teşhisin ve tedavinin altı çizilmişti.
Belki daha kolay kabullenirim diye
durumu kendimce bir formüle oturt­
tum: AA (akut apandisit) nedeniyle
AA (acilen ameliyat).
Direniş bitmişti.
Yorgun ve çaresizdik. Sırada
benim hastaneye giriş işlemlerini
yaptırmam, Dr. Ersin'in de boş bir
ameliyathane
ayarlaması
vardı.
Bunlar da pek uzun sürmedi ve sa­
bah üçte otel odası sahnesiyle başla­
yan başrolünde bizim olduğumuz bu
çok uzun metrajlı film saat: 11:45 gi­
bi ameliyathane sahnesiyle devam
etmekteydi.
Doğubayazıt minibüsü he­
nüz tozu dumana katmamıştı ki
Andy koyu yeşil bir önlük ve açık
mavi galoşlarla süzüldü ameliyatha­
neye.
Ben
elime
tutuşturulan
Andy'nin sandaletleriyle Genel Cer­
rahi bölümündeki 45 nolu odamıza
döndüm. Bir süre temizlik ve 'bana
kaderimin bir oyunu mu bu?' özlü
sözü üzerine felsefe yaptım. Bir de
ailelerimize ve Van'daki dostlarımı­
za haber saldım. Olanları aktarırken
ağzımdan çıkan sözler kendime bile
inandırıcı gelmiyordu.
Bekleyiş sırasında hemen
odamızın yanındaki yoğun bakım
ünitesinde yatmakta olan hastaların
yakınlarıyla tanışma fırsatı buldum.
Yoğun bakımdaki komşuları­
mız arasında dördüncü kattaki bal­
kondan beton zemine düşen üç ya­
şındaki Anıl, bağırsak kanseri teda­
visi nedeniyle ikinci ameliyatını ol­
muş Başkaleli bir hanım, altı yerin­
den kurşunlanmış bir tutuklu ve ku­
lak iltihabının beyne sıçraması so­
nucu komaya girmiş olan ondört ya­
şındaki Serkan vardı.
Ne yazık ki onların sorunları
bizimkinin kat kat üzerindeydi Acı­
larını ve kaygılarını asaletle taşıyan
hasta yakınlarının varlığı bana güç
veriyordu.
Yaklaşık iki saat kadar sonda
Andy oraya getirildi Dr. Özgören
operasyonun çok başarılı geçtiğini,
bombayı etkisiz hale getirip 'hazır
açmışken' tüm alt batın bölgesini de
taradıklarını söyledi.
Andy o geceyi ağrı kesicile­
rin ve sevimli hemşirelerin etkisi al­
tında geçirdi. Bense kah elimde so­
ğuk suyla islatılmış gazlı bezler has­
tama kompres yaparak, kah Türkiye
karayolları haritasına dalıp giderek.
Odamız daha ilk günden çi­
çeklerle ve dostlarla dolmuştu. Gün
be gün Andy'nin sağlığı normale
döndükçe biz de başımıza gelenlerin
daha net bir tahlilini yapmaya fırsat
bulduk. İlk bakışta inanılmaz bir
şanssızlık gibi görünse de olanların
tam tersine büyük bir şans olduğu­
nun farkına vardık.
Ne kadar şanslıydık ki, sade­
ce iki gün dahi olsa, Van'ı gezebil­
miş, sadece telefon görüşmelerimiz­
den tanıdığımız kişileri bulabilmiş
ve yepyeni dostlar edinmiştik.
Tüm bunların üzerinde, be­
nim için çok daha önemli olan, yıl­
lardır sadece sıkıcı coğrafya kitapla­
rından ve üzücü televizyon haberle­
rinden adını bildiğim bir bölgeye
gelerek oranın insanlarıyla kaynaşa­
bilmiş olmamdı. Hiç görmediğim bu
yerlere, hiç tanımadığım bu insanla­
ra olan hasret bitmişti. Kavuşmuş­
tuk.
Ve bir başka mutluluk da­
ha...
Dünyanın en bayındır ve en
varlıklı ülkelerinden birinin vatan­
daşı olan eşim, benim daha az geliş­
miş ve ancak onda biri kadar varlık­
lı ülkemde, kendi vatandaşlarınca
dahi yeterince tanınmayan bir şeh­
rinde, benim de o güne kadar varlı­
ğından bihaber olduğum bir hasta­
nede kusursuz bir ameliyat geçir­
mişti. Ve belki de tek kazancı daha
sağlıklı bir beden değil bir de yeni
kimlikti. Haberi alan bir arkadaşı­
mın "Artık Andy tamamen Türk ol­
du bence; burada, hele Van'da ame­
liyat olan adam Türk'tür ve Türk'e
bir şey olmaz," esprisiyle belirttiği
gibi bu ülkenin bir insanı olmuştu.
Ameliyatı takiben on gün
sonra eşim İsviçre'ye döndü. Dr.
Özgören'in tavsiyesi üzerine, Zürih'te kontrole gittiği doktor "Çok
güzel bir yara, bir daha gelmenize
gerek yok" demiş. Gerçekten de çok
kısa ve çok ince bir ameliyat izi var.
Elbetteki zamanla o iz daha da silikleşecek ve belki tamamen unutula­
rak. Ancak kalbimize yerleşen sevgi
ve minnet duygusu hep kalacak.
Teşekkürler Van...

Benzer belgeler

erzen şehri ve kalesi kazısı

erzen şehri ve kalesi kazısı İlimiz her geçen gün gelişmekte ve hızla değişmektedir. Van Valiliği ola­ rak özellikle son üç yılda birçok alanda kalıcı örnek eserleri Van'a kazandır­ dık. Ekonomi, sağlık, eğitim, alt yapı çalış...

Detaylı

burneys yaratık köşe

burneys yaratık köşe Değerli Okurlar, İlimiz her geçen gün gelişmekte ve hızla değişmektedir. Van Valiliği ola­ rak özellikle son üç yılda birçok alanda kalıcı örnek eserleri Van'a kazandır­ dık. Ekonomi, sağlık, eğit...

Detaylı