kasım2014

Transkript

kasım2014
KASIM2014
10
15
DEKORASYON
SEYAHAT
02
MODA
26
20
KÜLTÜR SANAT
TEKNOLOJİ
06
BAKIM
23
MÜZE VE ÖREN YERLERİMİZ
mo
da
BİR MODA GURUSU:
OSCAR DE LA RENTA
MODA DÜNYASI ÖNEMLİ BİR İSMİ EBEDİYETE UĞURLADI
M
Moda tasarımcıları farklı zevklerin
ortak noktalarını yakalayıp tek bir
potada eritme ve bunu her sezon
yeniden yapabilme becerisine
sahip insanlardır. Bir tasarımcıyı
diğerlerinden ayıran en önemli etkenlerin başındaysa,
onun elinden çıkan tasarımları ilk görüşte tanımanız
gelir ve bu durum markalaşma yolunda atılan en
önemli adımlardan biridir. Bir diğer önemli adımsa,
özellikle ünlü isimlerin zevkine hitap edebilme ve
onlar için tercih sebebi haline gelebilmenizdir. Geride
bıraktığımız ekim ayında hayatını kaybeden Oscar
De la Renta da, tüm dünyanın yeni tasarımlarını
merakla beklediği, Prenses Diana’dan, Jackie
Kennedy’e, Hillary Clinton’dan Audrey Hepburn’e,
Beyonce’den Michelle Obama’ya kadar uluslararası
üne sahip akla gelebilecek pek çok ünlü ismin tercihi
ve moda dünyası için son derece önemli bir isimdi.
Yaşamının son anına kadar çalışmaya devam eden
De la Renta’nın, hafızalarda yer edecek son tasarımı
ise Hollywood yıldızı George Clooney’nin eşi Amal
Alamuddin için tasarladığı gelinlik oldu.
YAŞAM ÖYKÜSÜ
22 Temmuz 1932 yılında, Santo
Domingo’da dünyaya gelen
Oscar De la Renta, 18 yaşında
Madrid’e taşınarak San Fernando
Akademisi’ne girdi. Bu yıllarda
dönemin ünlü modacılarından
Cristobal Balenciaga’nın asistanı
olarak çalıştı. De la Renta’nın Amerika macerası, New
York’a taşınması ve modaevi Elizabeth Arden’de işe
başlamasıyla start aldı. Tarih 1965’i gösterdiğinde,
Oscar De le Renta artık kendi imzasıyla hazır giyim
sektöründeki yerini almıştı. Bu tarihten iki yıl sonra
Fransız Vogue dergisinin editörü Françoise de
Langlade ile evlendi. Françoise de Langlade onu hem
moda sektörünün hem de sosyetenin önde gelen
isimleriyle tanıştırdı. Kariyerindeki başarısında bu
durumun etkisi inkâr edilemez olsa da, De la Renta’nın
çizgisini tanımlayan narin ipek baskılar, yumuşak
silüetler ve canlı renk paleti kullanımının ve eşsiz
yeteneğinin de etkisi bir o kadar yüksekti. 1990’lara gelindiğinde, onun tasarımları
artık First Lady’lerin adıyla anılır hale
gelmişti. 80’lerde Nancy Reagan
ile başlayan bu süreç, 90’larda ve
2000’lerin başında Hillary Clinton ve
Laura Bush’la devam etti. Oscar De la
Renta daha fazla kişinin tasarımlarına
ulaşabilmesi arzusuyla 2004 yılında,
“O Oscar” isimli, daha makul fiyatlı
ürünleri kapsayan bir alt marka yarattı.
Her ne kadar beylik bir cümle olsa
da; Oscar De la Renta’nın kaybıyla,
moda dünyasından gerçek anlamda
bir yıldız da kaymış oldu. Geriye onun
fotoğraflarla hafızalara kazınmış olan
muhteşem tasarımları ve şu sözleri kaldı:
“İyi giyinmek, illaki
iyi kıyafetlere sahip
olmak değildir. Bu
tamamen bir denge ve
sağduyu meselesidir.”
ba
kım
GÜLSUYU DEYİP
GEÇMEYİN!
CİLDİNİZ İÇİN DOĞAL BİR ALTERNATİF
Gül suyu, gül yapraklarının damıtılması yoluyla
elde edilir. Cilt bakımı ve parfümeride kullanımının
yanı sıra yemek ve tatlıları da kapsayan geniş
bir kullanım alanı vardır. Gül suyunun cilt için
en büyük faydalarından biri her cilt tipi için
kullanılabilir olmasıdır. Anti-bakteriyel özelliğinin
yanı sıra deride çeşitli nedenlerle oluşabilen
kızarıklıklar ve iltihapları hafiflettiği gibi cildinizin
ph dengesini de korumaya yardımcı olur. Egzama,
akne ve dermatit gibi çok sayıda kişinin şikâyetçi
olduğu rahatsızlıklarla savaşmada faydalıdır. Cildi
nemlendirir ve yumuşatır. Antioksidan özelliği
sayesinde, cilt hücrelerini sıkılaştırır, dolayısıyla
yaşlanmayı geciktirici özelliği de vardır.
Sadece cilt için değil, nemlendirici özelliği
sayesinde saç bakımı için de gül suyu idealdir.
Kepeğin engellenmesine de yardımcı olur.
TONİK OLARAK KULLANABİLİRSİNİZ
Market raflarında gördüğünüz ve cilt
temizliği için kullanılan pek çok tonik, çeşitli
kimyasal maddeler barındırır. Bu ürünlerin
uzun vadeli kullanımı, cildinizin nem
dengesini bozabilir. Eğer kimyasal içerikli bu
ürünlerden biraz uzaklaşmak istiyor ve cilt
temizliğiniz için doğal bir yol arıyorsanız, gül
suyunu deneyebilirsiniz. Yapmanız gereken
tek şey, yumuşak bir pamuk yardımı ile gül
suyunu yüzünüze uygulamaktır.
DUDAKLARINIZ İÇİN…
Herkesin evde rahatlıkla hazırlayabileceği bir
tarif ile dudak bakımınızı doğal yöntemlerle
yapmanız mümkün. Bir pancar alın ve onu
küçük parçalar halinde kesin. Ardından
güneşte kurumaya bırakın. Tamamen
kuruduğuna emin olduğunuzda neredeyse
toz haline gelene kadar ezin. Şimdi bu pancar
tozuna bir tatlı kaşığı gül suyu ekleyin. Bu
karışımı dudaklarınıza uygulayın ve 15 dakika
bekledikten sonra yıkayın. Bu yöntemle
dudaklarınız hem yumuşacık olacak hem de
doğal bir pembeliğe kavuşacak.
KREM OLARAK
Günlük kullanım için
yapısında gül suyu
barındıran kremlerden
satın alabilirsiniz. Diğer
bir yöntemse her gün
kullandığınız kreminizin ya
da nemlendiricinizin içine birkaç
damla gül suyu eklemek. Bir süre sonra
cildinizin çok daha yumuşak ve esnek hale
geldiğini fark edeceksiniz.
KENDİ GÜL SUYUNUZU YAPABİLİRSİNİZ
Kendi gül suyunuzu yapmak son derece kolay. Bir
tencerenin içine koyduğunuz gül yapraklarının
üstüne damıtılmış su ekleyin. Suyun seviyesi gül
yapraklarını biraz geçecek düzeyde olmalıdır.
Tencerenin kapağını kapatıp kısık ateşte
kaynamaya bırakın. Daha sonra ateşi söndürün.
Kapağı açmadan önce suyun oda sıcaklığına
gelmesini bekleyin yani soğumaya bırakın.
Karışım oda sıcaklığına geldikten sonra gül
yapraklarını alarak kalan suyu bir şişeye doldurun.
İşte bu kadar basit!
de
ko
ras
yon
EVİNİZ NEFES ALSIN
BU EV BİTKİLERİ SOLUDUĞUNUZ HAVANIN KALİTESİNİ ARTIRIYOR
Ev bitkileri; renkleri, çiçekleri ve kokularıyla ev dekorasyonunun vazgeçilmez
öğeleri. Bununla birlikte daha ilkokul sıralarında öğrendiğimiz önemli bir
özellikleri de var; bu bitkiler soluduğumuz havayı da temizliyor.
ALOE VERA - ÖDAĞACI
Kolaylıkla büyüyebilen, güneşi oldukça seven bu bitki, kimyasal içeren
temizlik ürünlerinin veya boyaların ortama saldığı benzenin ve formaldehitin
temizlenmesine yardımcı olur. İçinde yer alan jelimsi sıvınınsa kesiklerin ve
yaraların üstüne sürüldüğünde iyileştirici etkisi vardır. Bu bitkiyi, güneş alan
bir yerde, örneğin mutfak penceresinin önünde tutmanızda fayda var.
CHLOROPHYTUM COMOSUM - KURDELE ÇİÇEĞİ
Ev bitkisi bakımı konusunda usta olmayabilirsiniz. Hatta çiçeklerini ihmal eden biri
bile olabilirsiniz. Eğer evinizde kurdele çiçeği varsa bunun için endişelenmenize
gerçekten gerek yok. Yaprakları ve beyaz çiçekleriyle son derece güzel bir
görünüm sergileyen kurdele çiçeği aynı zamanda oldukça dayanıklı bir bitkidir.
Benzen, formaldehit, karbon monoksite düşman olmasının yanı sıra evde
beslenen hayvanlarla dosttur. Eğer evcil bir hayvan besliyorsanız, evinizdeki
bitkilerin onlar için güvenli olup olmadığına da emin olmalısınız.
GERBER DAISY - AFRİKA PAPATYASI
Eğer kıyafetlerinizi sık sık kuru temizlemeye gönderiyorsanız, bu bitkiyi giyinme
ya da yatak odanızda bulundurmanızda fayda var. Güneşli ortamları çok seven
Afrika papatyasının en önemli özelliklerinden biri kuru temizleme ile evinize nüfus
edebilecek trikloretileni absorbe etmesidir.
SANSEVIERIA TRIFASCIATAS - PAŞA KILICI
İşte banyonuz için ideal bir bitki. Paşa kılıcı, kişisel bakım
ürünleri, tuvalet kağıtları, temizlik ürünleri gibi ağırlıklı olarak
banyolarımızda bulundurduğumuz ürünlerden yayılan zararlı
kokular için birebirdir. Havadaki zararlı maddeleri temizleme
özelliği olan bu bitki, az ışık ve nemli ortam sever.
GOLDEN POTHOS - SARMAŞIK SAKSI ÇİÇEĞİ
Bu saksı çiçeği hem çabuk büyümesi hem de karanlık ortamlarda bile
yaşayabilmesi açısından bakımı kolay olan bir bitkidir. Formaldehit düşmanı
olması en önemli özelliğidir. Garaj gibi (egzoz nedeniyle formaldehit
olabilecek) ortamlarda tercih edilebilir. Bununla birlikte kediler için zararlı
olduğunu söylemekte de fayda var.
CHINESE EVERGREEN - ÇİN HERDEMYEŞİLİ
Çin herdemyeşili bulunduğunuz ortamdaki havayı
filtreler. Bu filtreleme işine zararlı maddeler ortamda
bulunduğu sürece devam eder. Bakımı son derece
kolaydır ve az ışık aldığında bile çiçek açabilir.
BAMBOO PALM – BAMBU PALMİYESİ
Sık sık çiçek açan ve kırmızı çilekler veren bu bitki, trikoetilen, benzen ve
mobilyalar tarafından salınan formaldehit gazı için birebirdir.
CHRYSANTHEMUM – KASIMPATI
Kasımpatı, aydınlık ofisler için oldukça uygun bir
bitkidir. Işığı çok sever. Plastikten, yapıştırıcılardan,
deterjandan salgılanan zararlı gazları filtreler.
se
ya
hat
DOĞUNUN PARİS’İ;
BÜKREŞ
ÜLKEMİZDEN TRENLE GİDİLEBİLEN,
İNANILMAZ GÜZELLİKTE YAPILARIYLA
BÜYÜLEYEN BÜKREŞ
B
ir gece İstanbul’dan trene atlayıp, sabah
gözünüzü mimarisi, parkları ve gece hayatı
ile dikkat çeken bir Avrupa kentinde yani
Romanya’nın başkenti Bükreş’te açtığınızı hayal
edin. Tren seyahati benim için uzun ve yorucu
derseniz, hafta sonunun başlangıcı olan cumartesi günü 1
saatten kısa süren bir uçuşla da Bükreş’e ulaşmanız mümkün.
Peki durduk yere neden Bükreş’e gideyim diye soracak
olursanız, gelelim cevaplara…
Komünist rejimin izleri hala görülüyor olsa da Bükreş, son
derece zarif bir mimariye sahip olan binaları ve Paris’teki
Champes de Elyesse’ye benzeyen Unirii Bulvarı ve Arcul de
Triumf (Zafer Anıtı) sayesinde “Doğu’nun Paris’i” diye anılıyor.
en büyük ikinci yapısı. İnşası için 19 Ortodoks kilisesi, 6
Yani her şeyden önce görenleri kesinlikle etkileyen bir şehir
sinagog, 3 Protestan kilisesi ve 30,000 tarihi konut yıkılmış.
estetiğine sahip. 1459 yılında Prens Valad tarafından kurulan
12 katlı ve 1100 odalı binayı, önceden rezervasyon yaptırarak
şehrin tarihi kısmı Lipscani bölgesi olarak biliniyor. Bu bölgede,
gezmeniz de mümkün. Ulusal Çağdaş Sanat Müzesi de, bu
hem restoranlar ve galeriler hem de sonradan restore edilmiş
binanın içinde; Çavuşesku’nun özel dairesi olarak tasarlanan
olan tarihi binalar yer alıyor.
bölümde yer alıyor. Müzede, hem Roman hem de uluslararası
sanatçıların eserlerini görmeniz mümkün. Parlamento
Bükreş’te gezip görebileceğiniz pek çok yapı var. Bunların
Sarayı’nın önündeki bulvarsa Unirii. Ağaçlarla yeşillendirilmiş
arasında en dikkat çekenlerinden biri Parlamento Sarayı
bu bulvar boyunca yürüdükten sonra karşınıza Piata Unirii
olarak bilinen parlamento binası. Komünist rejimin ünlü lideri
Meydanı çıkıyor. Bükreş’in bir diğer önemli meydanı ise
Çavuşesku’nun emriyle yapımına başlanan ve 1989 yılında
Piata Revolutiei yani Özgürlük Meydanı. Bu meydan, 1989’da
tamamlanan bu devasa bina, Pentagon’dan sonra dünyanın
yaşanan devrimin de sembolü niteliğinde.
MÜZELER VE PARKLAR
Bükreş’i gezerken, müzeleri de es geçmemek lazım. Ev sahipliği
yaptığı eserlerle, Romanya tarihini Neolitik Çağ’dan 1920’li yıllara
kadar gözler önüne seren Ulusal Tarih Müzesi, özellikle tarih
meraklılarının ilgisini çekecek adreslerden biri. Tarih demişken…
Yahudi Tarihi Müzesi de, değerli el işçiliği örneklerinin sergilendiği
eserleriyle şehrin bir diğer önemli müzesi. Romanya’da yaşamış
olan Yahudi topluluğunun tarihini anlatan müze, 1836 yılında
yapılmış bir sinagogun içinde yer alıyor. Herastrau Parkı’nda yer
alan ve 300’den fazla yapıyı barındıran açık hava müzesi ile Roman
köy hayatını gündelik eşyalarla anlatan Romanya Köylüleri Müzesi
de keyifle gezebileceğiniz müzeler arasında geliyor.
Bükreş mimarisinin önemli bir kısmını da parklar oluşturuyor. Şehrin
her yanında büyüğünden küçüğüne pek çok park var. Bu parklar
arasında en ünlüsü ise Herastrau. 110 hektarlık bir alanı kaplayan
bu parkta, 6 km uzunluğunda bir koşu parkuru da bulunuyor.
Bükreş’te insanların spora ne kadar önem verdiğini, parklarda
sıklıkla karşınıza çıkan; yürüyüş yapan ya da koşan insanlardan
anlamanız mümkün. Parkın içinde kocaman bir yapay gölün yanı
sıra, restoran ve kafeler de yer alıyor.
Açık hava tiyatrosu ve heykelleri ile dikkat çeken, 36 hektarlık bir alana
yayılmış olan diğer bir park ise Carol Park. Bu park adını Romanya’nın
ilk kralı olan 1. Carol’dan almış. Bükreş’in en büyük parkı ise ünlü
Unirii Meydan’ına çok yakın bir mesafede bulunan Tineretului. Eğer
çocuğunuz varsa, bu parkın içerisinde bulunan Çocuk Köyü’nü ziyaret
edebilirsiniz. Parkta ayrıca bir de konser alanı bulunuyor. Parkların
dışında Bükreş’te, 10.000 çeşit bitki ve çiçeğe ev sahipliği yapan bir
botanik bahçesi de var. Gündüz yaptığınız kültür turunun ardından
bir şeyler yemek-içmek ve biraz eğlenmek isterseniz, istikametiniz,
Lipscani bölgesi olmalı. Genç nüfusun yoğunlukta olduğu bu bölge,
aynı zamanda gece hayatının da kalbinin attığı yerlerden biri. Kafeleri,
tarihi yapıları, müzeleri ve parkları ile Bükreş, keyifli bir hafta sonu tatili
için mutlaka “gidilecek yerler listenizde” kendine bir yer edinmeli.
tek
no
loji
MİNİ KAMERALAR
FOTOĞRAF MAKİNALARI HİÇ BU KADAR KÜÇÜK OLMAMIŞTI
F
otoğraf çekmeyi çok seviyor olsak da, ister analog isterse dijital olsun, makinalarımızı
yanımızda taşımak çoğu zaman bize zor geliyor. Akıllı telefonların kamera özellikleri,
fotoğraf makinalarını aratmayacak özellikler sunsa da, deklanşöre basmanın yerini de
tutmuyor. Mini kameralarsa, şaşırtıcı boyutları ve “büyüklerini” aratmayan özellikleriyle eğlenceli
ve pratik bir alternatif olarak karşımıza çıkıyor.
BÜYÜKLERİNDEN
HİÇBİR FARKI YOK
Alüminyum kasası ile
son derece hafif olan
bu kamera, yüksek
kalitede çözünürlük
de sunuyor. Avuç
içine sığan boyutuyla,
neredeyse cebinizde
bile kolayca taşımanıza
olanak sağlıyor. Wi-fi
özelliği, hdmi ve usb
girişleri ile kendinden
bir hayli büyük
olan kameraların
belirli özelliklerini de
barındırıyor.
OYUNCAK DEĞİL
GERÇEK
Tıpkı bir oyuncakmış
gibi duran ama herhangi
bir dijital kameradan
bekleyebileceğiniz çoğu
özelliğe sahip olan bu
kamera, teknoloji konusunda
her zaman bir adım önde
olan Japonların üretimi. 8
megapiksel kamerası, ses
ve yüksek kalitede video
kayıt özelliği ile “sevimli”
olmaktan bir adım öteye
geçiyor.
MİNİ DSLR
Yarı amatör ya da profesyonel fotoğrafçıların sıklıkla tercih ettikleri DSLR
kameraların da minyatürü yapılmış. Aslında minyatür diyerek haksızlık etmemek
lazım. Çünkü bu kameranın da tıpkı DSLR’lerde olduğu gibi objektifleri
değiştirilebilme özelliğine sahip. İçinde mikro bir hafıza kartı da barındıran bu
makinanın sadece fotoğraf değil video çekme özelliği de bulunuyor.
LEGO KAMERA
KİBRİT KUTUSU MU DEDİNİZ?
Bu fotoğraf makinası küçük olmakla kalmıyor, kendinin bir
fotoğraf makinası olduğunu da hiç ama hiç çaktırmıyor.
Dışarı doğru çektiğinizde otomatik olarak açılan, geri
ittiğinizdeyse yine otomatik olarak kapanan bu minik
kamera, parmak hareketlerini tanımlayan dokunmatik bir
ara yüze de sahip. LCD ekran, 8 megapiksel çekim kalitesi
bir yana hiçbir tuşa sahip olmaması da ayrıca enteresan.
Bu kadarla da kalmıyor; 4 GB’lık hafızası ve imajları
aktarabilmeniz için mini bir usb’si de bulunuyor.
Temel amacı çocuklara
fotoğraf çekmeyi sevdirmek
olan bu mini kamera,
kırmızı, yeşil ve turuncu renk
alternatiflerine sahip. Küçük
olduğuna veya oyuncak gibi
göründüğüne bakmayın.
Hem fotoğraf hem de video
çekiyor. Hatta dilerseniz
siyah-beyaz olarak da çekim
yapabiliyorsunuz. Üstelik
usb bağlantısı ile çektiğiniz
görüntüleri bilgisayarınıza da
kolayca aktarabiliyorsunuz.
mü
ze
VE ÖREN
YERLERİMİZ
SARDES ANTİK KENTİ
MUTLAKA GİDİLİP GÖRÜLMELİ…
O
kul yıllarımızdan hatırlarız Lidyalıları… Onlar
hayatımıza son derece önemli bir kavramı daha
doğrusu bir metayı armağan etmişlerdir; tarihteki
ilk parayı. İşte Sardes Antik Kenti, paranın icadına
tanıklık yapmış topraklardır. Lidyalıların başkenti olan Sardes,
İzmir’e 82 km uzaklıkta, Manisa’nın Salihli ilçesine bağlı Sart
kasabasında yer almaktadır. Sardes, Lidya Dönemi’nden
Bizans Çağı’na kadar büyük bir ticaret merkezi olmuştur.
Aslında sadece ticaret değil, müzikten felsefeye, astronomiden
coğrafyaya kadar bilim ve sanat alanlarında da ilklerin yaşandığı
bir yerdir burası. Lidyalılardan önce Hitit ve Frigya devletlerine
de ev sahipliği yapan Sardes, Lidyalıların Perslere yenilmesinin
ardından Perslerin hakimiyetine geçmiş, daha sonra Romalılar
ve Bizanslılar bu topraklarda hüküm sürmüşlerdir. Sardes 1075
yılında Türklerin eline geçmiş, bu tarihten sonra da Sart olarak
anılmaya başlanmıştır.
75 kilometrekare ile dünyanın en büyük kazı alanlarından
biri olan Sardes Antik Kenti’nin 5 km kuzeyinde “Bin
Tepeler” adıyla bilinen, yaklaşık olarak 85 tane mezardan
oluşan Lidya Kraliyet Mezarlığı da bulunmaktadır.
Sart kasabasında aynı zamanda Hristiyanlığın 7 kutsal
tapınağından biri olan Artemis Tapınağı da yer almaktadır.
Helenistik dönemde beyaz mermer kullanılarak yapılan
bu tapınağın doğu tarafında yer alan sütunları daha iyi
korunmuş durumdadır. Tapınağın yakınında bir de kilise
vardır. M.S 400 yıllarında yapılan bu kilise, 1961 yılında
onarılarak ziyarete açılmıştır.
Antik kentte yapılan kazılarla
gün ışığına çıkan bir diğer önemli
bölümse caddelerdir. Sardes geniş
mermer bloklarla döşeli bir ana
caddeye de sahiptir. Hatta şaşırtıcı
biçimde bu caddede, dönemin
araçlarına ait tekerlek izleri bile
görülebilmektedir. Caddenin sağında
ise dükkanlar, dükkanların kuzeyinde
ise Gymnasium yer almaktadır.
Hamam, antrenman ve tören
alanından oluşan Gymnasium’un
birinci katının üzerindeki yazıtta,
dönemin imparatoru Septimus
Severus’un “Bu yapıyı, oğulları
Caracalla ve Geta ile karısı Julia
Donna’ya adadığı” yazmaktadır.
Sardes Antik Kenti’nin önemli yapıları
arasında 20 bin kişi alabilecek
büyüklükte inşa edilen tiyatro da
gelmektedir. Bu yapı, yaşanan
depremden sonra Romalılar
tarafından onarılmıştır.
Ziyaret saatleri: 09:00-17:00
İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI’NDAN SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ…
YİRMİ BİRİNCİ YÜZYILDA KAPİTAL
THOMAS PIKETTY
Bazılarına göre, adaletsizliğin sürekli arttığı dünyada eşitsizlik uçurumları
giderek derinleşirken, kimileri de gelirler ve servetler arasındaki
mesafelerin doğal bir eğilimle daraldığını, sisteme dışarıdan müdahale
edilmezse bu sürecin daha sağlıklı işleyeceğini ileri sürüyorlar. Peki, bu
konuda bir fikir oluşturabilmek için eşitsizliklerin uzun vadeli değişim eğrisi
hakkında, yani eşitsizliğin dünden bugüne tarihi hakkında bilgi sahibi
olmak gerekmez mi? On beş yıllık bir araştırmanın ürünü olan ve ekonomi
terminolojisine yabancı olan okurlar tarafından da kolayca anlaşılabilecek
bir dille yazılmış Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital, bu konudaki boşluğu çok
geniş bir veri tabanıyla dolduruyor. Hem zaman (tarihsel veriler) hem
de coğrafya içinde (tüm dünyadan veriler) karşılaştırmalı bir yöntemin
kullanıldığı bu temel eser, Thomas Piketty’nin sözleriyle, “Bir ekonomi
kitabı olduğu kadar, bir tarih kitabı” da olma özelliğini taşıyor.
BENJAMIN FRANKLIN
WALTER ISAACSON
ABD’nin kurucularından olan Benjamin Franklin (1706-1790), ülkenin
gelmiş geçmiş en önemli yayıncılarından, bilim adamlarından,
mucitlerinden, siyasetçilerinden, diplomatlarından biridir. Paratoneri,
bifokal gözlük camını, temiz yanmalı sobayı icat etmiş, kendi adını
taşıyan bir yazı fontu geliştirmiştir. ABD’nin posta zincirini oluşturmuştur.
İnsanların hayat kalitesini yükseltecek toplumsal projelere kafa yorarak
yaşadığı şehirde ödünç kitap veren kütüphaneyi, üniversiteyi, itfaiyeyi,
sigorta sistemini kurmuştur. Gazeteci olarak izlediği yayın politikasıyla
Amerika’ya özgü saf mizahın ve felsefi pragmatizm anlayışının gelişmesine
katkıda bulunduğu gibi, basın ve ifade özgürlüğünün yılmaz savunucuları
arasında yer almıştır… Time dergisi genel yayın yönetmenliği yapmış bir
gazeteci olan Walter Isaacson, bu kitapta Benjamin Franklin’in yaşam
öyküsünü anlatıyor.
AŞK ACILARI
PATRICK AVRANE
Tristan ve İsolde, Genç Werther’in Acıları, Romeo ve Juliet gibi edebiyat
klasiklerinden olduğu kadar sinemadan, popüler kültürden ve kendi
psikanalitik ve klinik deneyimlerinden de yararlanan psikanalist Patrick
Avrane Aşk Acıları’nda bu insani dramın dinamiğini sahneliyor. Freud ve
Lacan gibi önde gelen kuramcıların aşk, fetişizm ve narsisizm üzerine
yazdıklarını tartışıyor. Sevilen varlığı kaybetmenin acısı asla unutulamasa
da aşk acısının nasıl yaşanıp geride bırakıldığını akıcı, capcanlı bir metinle
anlatıyor.